07.02.2015 Views

Turkish Journal of Social Research - Eski Sayılar - Türkiye Sosyal ...

Turkish Journal of Social Research - Eski Sayılar - Türkiye Sosyal ...

Turkish Journal of Social Research - Eski Sayılar - Türkiye Sosyal ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

TÜRKİYE<br />

SOSYAL ARAŞTIRMALAR<br />

DERGİSİ<br />

<strong>Turkish</strong><br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />

<strong>Social</strong> <strong>Research</strong><br />

11<br />

YIL/YEAR 11 . SAYI/ISSUE (2) . AĞUSTOS/AUGUST 2007<br />

ISSN 1301-370X<br />

Dört ayda bir yayımlanır. Hakemli bir dergidir.<br />

Tüm hakları saklıdır. Derginin adı belirtilmeden hiçbir alıntı yapılamaz.<br />

Published every four months. This is a refereed <strong>Journal</strong>. All rights reserved.<br />

No part <strong>of</strong> this publication may be reproduced or utilized in any form without<br />

reference to the journal.


<strong>Türkiye</strong> <strong>Sosyal</strong> Araştırmalar Dergisi<br />

TÜRKİYE<br />

SOSYAL<br />

ARAŞTIRMALAR<br />

DERGİSİ<br />

<strong>Turkish</strong><br />

<strong>Journal</strong><br />

<strong>of</strong><br />

<strong>Social</strong><br />

<strong>Research</strong><br />

YIL/YEAR 11 . SAYI/ISSUE (2) . AĞUSTOS/AUGUST 2007<br />

Sahibi / Owner<br />

Akademisyenler Birliği Adına<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Şükrü KOÇ<br />

Yazı İşleri Müdürü<br />

Yrd. Doç. Dr. M. Akif SÖZER<br />

Editörler Kurulu Başkanı / Editor in Chief<br />

Yrd. Doç. Dr. Erdinç YAZICI<br />

Editörler Kurulu / Editorial Board<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Kazım SARIKAVAK Doç. Dr. Vedat BİLGİN<br />

Doç. Dr. Nurettin PARILTI Doç. Dr. Hikmet KAVRUK<br />

Dr. M. Arif ÖZERBAŞ<br />

Redaksiyon / Reduction<br />

Dr. Halil TOKCAN Araş. Gör. Abdulkadir ÖZKAYA<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Salih AKKAŞ Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Kadir ARICI Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim ARSLANOĞLU Gazi. Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Rıza AYHAN Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Eyüp BEDİR Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Süleyman H. BOLAY Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Salih ÇEÇEN Ankara Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Temel ÇALIK Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Rasih DEMİRCİ Tek.ve Eko. Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. İsmail DOĞAN Ank. Ünv.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Tayyip DUMAN Gazi Ünv<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. İhsan ERDOĞAN Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Ali Fuat ERSOY Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Turan GÜVEN Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Mehmet GÜNAY Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Cahit GÜNBATTI Ank. Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Nurettin GÜZ Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Mustafa İSEN Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Eyüp İSPİR Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Hüseyin SEVER Ank. Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Adnan TEPECİK Gazi Ü.<br />

Danışma Kurulu/Advisory Board<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Refik TURAN Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Semih YALÇIN Gazi Ü.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Ekrem YILDIZ Kırıkkale Ü.<br />

Doç. Dr. Hayati AKYOL Gazi, Ü.<br />

Doç. Dr. Tahir AKGEMCİ Selçuk Ü.<br />

Doç. Dr. Serdar ALTINOK Gazi Ü.<br />

Doç. Dr. Abid BULUT İnönü Ü.<br />

Doç. Dr. Şener BÜYÜKÖZTÜRK Başkent. Ü.<br />

Doç. Dr. Adnan ÇELİK S. İmam Ü.<br />

Doç. Dr. Recep GÜNEŞ İnönü Ü.<br />

Doç. Dr. Emin KARİP Gazi Ü.<br />

Doç. Dr. Zeki KAYMAZ Ege Ü.<br />

Doç. Dr. Abdullah KORKMAZ İnönü Ü.<br />

Doç. Dr. Selma YEL Gazi Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. Yaşar KAYA İnönü Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. İsa KORKMAZ Selçuk Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. Kemal KÖKSAL Gazi Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. Hüseyin ÖNCÜ Gazi Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. Mehmet TAŞDEMİR Gazi Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. Fahri TEMİZYÜREK Gazi Ü.<br />

Yard. Doç. Dr. Nuri YAVUZ Gazi Ü.


TÜRKİYE SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ<br />

<strong>Turkish</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Social</strong> <strong>Research</strong><br />

Bu Sayının Hakemleri .<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Temel ÇALIK<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Mustafa SAFRAN<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Refik TURAN<br />

Doç. Dr. Hayati AKYOL<br />

Doç. Dr. Vedat BİLGİN<br />

Doç. Dr. Nurettin PARILTI<br />

Yrd. Doç. Dr. Oktay AKBAŞ<br />

Yrd. Doç. Dr. Adnan BULDUR<br />

Yrd. Doç. Dr. Kürşat GÖKKAYA<br />

Yrd. Doç. Dr. Gülin KARABAĞ<br />

Yrd. Doç. Dr. Servet KARABAĞ<br />

Yrd. Doç. Dr. Aysel MEMİŞ<br />

Yrd. Doç. Dr. Adnan PINAR<br />

Yrd. Doç. Dr. Salih ŞAHİN<br />

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ŞİMŞEK<br />

Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk TUTKUN<br />

Yrd. Doç. Dr. Erdinç YAZICI<br />

Yazışma Adresi<br />

Dögol Caddesi 49/4 Beşevler/ANKARA<br />

Tel: (0.312) 222 56 83<br />

E- Posta: akademisyenler@akademisyenler.org.tr<br />

http://www.akademisyenler.org.tr


İÇİNDEKİLER<br />

İsa KARAKOÇ / Adem SEZER - 9<br />

İlköğretim II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının<br />

Öğretiminde Çoklu Zekâ Uygulamalarının Akademik Başarıya Etkisi<br />

Ahmet ÇAKIROĞLU- 21<br />

Üstbiliş<br />

Bahri ATA - 29<br />

Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen<br />

Lise Öğrencisine Yönelik Yaklaşımları<br />

Elif ALADAĞ - 43<br />

Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf<br />

Öğrencilerinin <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersine Karşı Tutumlarına Etkisi<br />

Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN - 65<br />

Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

Hasan TÜZEN - 85<br />

Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN - 105<br />

Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları:<br />

Fenomenografik Bir Çalışma<br />

Osman KARAMUSTAFA / Aykut KARAKAYA - 119<br />

KOBİ’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

Şahin ORUÇ - 139<br />

Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan<br />

Buluş Yöntemi ve Bu Yöntemle Yapılmış Bir Ders Örneği<br />

Necati CEMALOĞLU - 165<br />

Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı<br />

Üzerindeki Etkisi<br />

Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ - 195<br />

Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde<br />

İnternet Üzerinden Kullanımı: ABD ve İngiltere’den Uygulama Örnekleri


CONTENTS<br />

İsa KARAKOÇ / Adem SEZER - 9<br />

The Effect <strong>of</strong> The Multiple Intelligence Applications on Academic<br />

Achievement on Teaching <strong>Social</strong> Studies Course Geography Subject at<br />

Second Level <strong>of</strong> Primary Education<br />

Ahmet ÇAKIROĞLU- 21<br />

Metacognition<br />

Bahri ATA - 29<br />

The Approaches <strong>of</strong> Experienced History Teachers and Prospective History<br />

Teachers Towards A High School Student Who Doesn’t Like History<br />

Elif ALADAĞ - 43<br />

The Effect <strong>of</strong> Using GIS on 7th Grade Student’s Attitude Against<br />

<strong>Social</strong> Studies Lessons<br />

Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN - 65<br />

The Method and Timing in Democratic Values Education<br />

Hasan TÜZEN - 85<br />

Syndicalism, Ahilik and Theory Z<br />

Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN - 105<br />

Teacher Candidates Understandings Of Climate: A Phenomenographic Study<br />

Osman KARAMUSTAFA / Aykut KARAKAYA - 119<br />

An Empirical Look at the Borrowing Structure <strong>of</strong> Small<br />

and Medium Enterprises (SME)<br />

Şahin ORUÇ - 139<br />

The Discovery Method, One <strong>of</strong> the Applied Educational practices<br />

in the last period <strong>of</strong> Ottoman State, and the lesson example prepared<br />

in accordance with this method<br />

Necati CEMALOĞLU - 165<br />

The Effect <strong>of</strong> School Administrators’ Leadership Styles<br />

on Organizational Health<br />

Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ - 195<br />

The Use <strong>of</strong> Historical Primary Sources through the Internet in <strong>Social</strong> Studies<br />

and History Classes: Some Examples from the USA and the UK


ÖN SÖZ<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Sosyal</strong> Araştırmaları Dergisi (TSAD)’nin elinizdeki bu<br />

sayısı, onbirinci yılın ikinci sayısı olarak siz kıymetli okuyucularımızın<br />

istifadesine sunulmuştur. Bilimsel birikim şüphesiz kooperatif bir çalışmanın<br />

ürünüdür. Bunun gerçekleşebilmesi için seviyeli ve araştırma<br />

özelliği taşıyan çalışmaların itina ile birikime katılması gerekir. İdeal<br />

bilimsel şartları taşıyan bu dergimizin, daha nice yıllar ülkemiz bilim<br />

dünyasına katkılarının artan bir şekilde devam etmesini hedeflemekteyiz.<br />

Bu sayımızda İsa KARAKOÇ ve Adem SEZER’in İlköğretim<br />

II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının Öğretiminde<br />

Çoklu Zekâ Uygulamalarının Akademik Başarıya Etkisi, Ahmet<br />

ÇAKIROĞLU’nun Üstbiliş, Bahri ATA’nın Kıdemli ve Aday Tarih<br />

Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise Öğrencisine Yönelik<br />

Yaklaşımları, Elif ALADAĞ’ın Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının<br />

İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersine Karşı<br />

Tutumlarına Etkisi, Rüştü YEŞİL ve Davut AYDIN’ın Demokratik<br />

Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama, Hasan TÜZEN’in<br />

Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z, Hilmi DEMİRKAYA ve Halil<br />

TOKCAN’ın Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları:<br />

Fenomenografik Bir Çalışma, Osman KARAMUSTAFA ve Aykut<br />

KARAKAYA’nın KOBİ’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış,<br />

Şahin ORUÇ’un Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında<br />

Yeralan Buluş Yöntemi ve Bu Yöntemle Yapılmış Bir Ders Örneği, Necati<br />

CEMALOĞLU’nun Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt<br />

Sağlığı Üzerindeki Etkisi, Yasin DOĞAN ve Erkan DİNÇ’in Birinci<br />

Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde İnternet<br />

Üzerinden Kullanımı: ABD ve İngiltere’den Uygulama Örnekleri adlı<br />

makalesi yer almaktadır.<br />

Bir sonraki sayımızda yine buluşmak ümidiyle sağlıcakla kalınız.<br />

Selam ve saygılarımızla.<br />

Editörler Kurulu


İLKÖĞRETİM II. KADEME SOSYAL BİLGİLER<br />

DERSİ COĞRAFYA KONULARININ ÖĞRETİMİNDE<br />

ÇOKLU ZEKÂ UYGULAMALARININ AKADEMİK<br />

BAŞARIYA ETKİSİ*<br />

İsa KARAKOÇ**<br />

Adem SEZER***<br />

Özet: Amaç: Araştırmanın temel amacı; İlköğretim II. Kademe<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya konularının öğretiminde Çoklu<br />

Zeka Kuramı esas alınarak hazırlanmış öğrenme-öğretme ortamlarının<br />

klasik ortamlara göre öğrencilerin <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersindeki<br />

akademik başarılarına ne düzeyde etki yaptığını ortaya koymaktır.<br />

Yöntem: Araştırma da Deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol<br />

gruplu desen kullanılmıştır. Deneyde Çoklu Zeka Kuramına dayalı<br />

öğretim bağımsız değişken, öğrenci başarısı bağımlı değişken<br />

olarak alınmıştır.<br />

Bulgular: Yapılan işlem sonrasında elde dilen bulgulara göre,<br />

hem deney hem de kontrol gruplarının öntest ve sontest puanları<br />

arasında ve İlköğretim II Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya<br />

konularının öğretiminde çoklu zeka uygulamalarının yapıldığı deney<br />

grubu öğrencilerinin akademik başarıları, geleneksel öğretim<br />

yöntemlerinin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerine göre daha<br />

yüksek çıkmıştır.<br />

Anahtar kelimeler: <strong>Sosyal</strong> Bilgiler, Çoklu Zeka Teorisi, Coğrafya,<br />

Başarı<br />

The Effect <strong>of</strong> The Multiple Intelligence Applications on<br />

Academic Achievement on Teaching <strong>Social</strong> Studies Course<br />

Geography Subject at Second Level <strong>of</strong> Primary Education<br />

Abstract: Aim <strong>of</strong> the study is to find out to what extent<br />

learning-teaching situations that are prepared according to<br />

Multiple Intelligence Application effects the students’ academic<br />

achievements.<br />

Method: In this study, pre-test post-test control group design,<br />

one <strong>of</strong> the experimental designs is used. Multiple Intelligence based<br />

instruction is taken as independent variable and student achievement<br />

is taken as dependent variable in the experiment.<br />

* Yayınlanmamış yüksek lisans tezinden üretilmiştir.<br />

** Öğretmen Niğde MEM<br />

*** Yrd.Doç.Dr. Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi


İsa KARAKOÇ / Adem SEZER<br />

Findings: According to the findings it is seen that there is a<br />

significant difference between the pre-test and post-test points<br />

<strong>of</strong> both experiment and control groups, and that the academic<br />

achievements <strong>of</strong> the students to whom multiple intelligence<br />

applications are applied in the teaching o primary school II. Stage<br />

<strong>Social</strong> Studies Lesson Geography Subject are higher then the<br />

achievements <strong>of</strong> students to whom traditional teaching methods are<br />

applied.<br />

Key words: <strong>Social</strong> Studies, Multiple Intelligence Theory,<br />

Geography, Achievement<br />

1. GİRİŞ<br />

Bilgi, insanlık tarihinin her döneminde önemli olmakla beraber,<br />

kitle iletişim araçlarının küçülttüğü dünyada en önemli etken<br />

haline gelmiştir. Bilginin kazanılmasında, kullanılmasında ve bilgi<br />

gücünün üretilmesinde en önemli görev eğitim sistemlerindedir.<br />

Eğitimin amacı sadece bilgi yüklemek değil aynı zamanda beden,<br />

zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli sağlıklı şekilde gelişmiş<br />

bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne,<br />

geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma<br />

karşı sorumluluk duyan, yapıcı ve yaratıcı kişiler yetiştirmektir. Bu<br />

amaç doğrultusunda eğitim; tarih boyunca bireylerin davranışlarını<br />

olumlu yönde etkilemede, bireyle toplum, toplumla birey arasındaki<br />

ilişkileri düzenlemede en etkin araç olmuştur.<br />

Eğitim sisteminin içindeki programlardan biri de <strong>Sosyal</strong> Bilgilerdir.<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler, bireyin toplumsal var oluşunu gerçekleştirebilmesine<br />

yardımcı olması amacıyla; Tarih, Coğrafya, Ekonomi,<br />

Sosyoloji, Antropoloji, Psikoloji, Felsefe Siyaset Bilimi, Hukuk gibi<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilimlerin ve Yurttaşlık Bilgisinin konularının, öğrenme alanlarını<br />

yansıtan bir ünite ya da tema altında birleştirilmesini içeren,<br />

insanın sosyal ya da fiziki çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve<br />

gelecek bağlamında incelediği toplu öğretim anlayışından hareketle<br />

oluşturulmuş bir ilköğretim dersidir (MEB Tal. Ter. Kur.,2005).<br />

Bu çerçevede yaşam boyu öğrenen, edindiği bilgiyi ve beceriyi<br />

kullanan bireylerin yetiştirilmesinde öğretim yöntem ve teknikleri<br />

büyük önem taşımaktadır. Belirlenmiş olan hedefleri tamamen<br />

10 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


İlköğretim II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının ...<br />

geleneksel yöntemlerle gerçekleştirmek mümkün değildir. Bilginin<br />

güç olarak kabul edildiği bu çağda öğrenme ve öğretme ortamları da<br />

değişme göstermektedir.<br />

Bugünkü dünyanın temel özelliği, değişim hızının giderek artmasıdır.<br />

Buna paralel olarak bilgi de çok hızlı bir şekilde çoğalmakta,<br />

mevcut bilgi ise zaman aşımına uğramaktadır. Son zamanlarda<br />

dünyada meydana gelen hızlı değişmeler ve gelişmeler eğitimli insan<br />

kavramını yeniden gündeme getirmiştir.<br />

Geçmişte bilgili insan her şeyi bilen ya da başkalarının ürettiği<br />

bilgileri beyninde depolayan kişi durumundaydı. Bu sebeple var<br />

olan bilgi daha çok yetişen yeni kuşaklara aktarılması olarak görülüyordu.<br />

Bugün ise bilgili insan; bilginin farkında olan, bu bilgiye ulaşmanın<br />

yollarını, ulaştığı bilgiyi anlamlandırarak öğrenen, öğrenmiş<br />

olduğu bilgilerden yeni bilgiler üretebilen ve ürettiği bilgileri sorun<br />

çözmede kullanabilen kişi olarak kabul edilmektedir.<br />

Eğitim kurumlarımızın ve eğitimcilerimizin öğrenme çevresini<br />

bu koşullara ve beklentilere uygun olarak düzenlemeleri ve geliştirmeleri<br />

gerekmektedir. Bu amaçla çok kanallı teknolojiyi ve farklı<br />

zeka özelliklerini kullanabilen ve işbirliğine dayalı bir öğrenme ortamı<br />

hazırlanmalıdır.<br />

Howard Gardner, öğrencilerin farklı yanlarının farkında olunmasını<br />

ve eğitim durumlarının da bu farklılıklar göz önünde bulundurarak<br />

düzenlenmesini önermektedir. Gardner’e göre çoklu zeka<br />

eğitim hedefine ulaştıracak bir yol ya da araç olarak işlev görebilir.<br />

Kuramın getirdiği en büyük yenilik, eğitimin bireyselleştirilmesidir.<br />

Öğretimde tek tip eğitsel yaklaşımın çocukların yalnızca küçük bir<br />

azınlığına hitap ettiği kabul edilmelidir. Yenilikçi öğrenmede amaç<br />

problem formüle etme ve çözmedir ( Gardner, 2004).<br />

Geleneksel eğitim anlayışında öğrenciler zeki yada zeki değil<br />

gibi kategorilere ayrıla bilmekteydi. Çoklu zeka kuramına göre ise<br />

insan beyni, sözel dilsel, mantıksal matematiksel, müziksel ritmik,<br />

görsel uzamsal, içsel, kişilerarası, doğa ve bedensel kinestetik alan-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 11


İsa KARAKOÇ / Adem SEZER<br />

larını içermektedir. Geleneksel eğitim bunlardan ilk ikisini, yani sayısal<br />

ve sözel alanı dikkate almaktadır. Diğerleri ise okullarımızda<br />

imal edilmektedir (Selçuk, Kayılı, Okut, 2004).<br />

<strong>Türkiye</strong>’de yıllarca matematiksel-dilsel zekaya dayalı müfredat<br />

sistemlerinde eğitim verilmiştir. Bu durumda öğrencilerin tek<br />

amacı, girdikleri sınavlarda yüksek puanlar almak olmuştur. Öğrenciler<br />

her defasında bilgiyi ezberlemişler, gerçek yaşamdan biraz<br />

daha uzaklaşmışlar ve binlerce yaratıcı beyin sistem dışına itilmiştir.<br />

Çoklu zeka teorisinin sınıflarda uygulanması için öğretmenlerin değişik<br />

öğretim yöntemleri ve onlara uygun araç gereçler kullanmaları<br />

gerekmektedir. Aynı şeyi farklı metotlarla ve araç gereçlerle öğretmek<br />

birbirinden farklı anlama kapasitesi olan çocukların daha kolay<br />

öğrenmelerini sağlayacaktır (Vural,2004).<br />

Eğitimciler, çoklu zeka teorisi vasıtasıyla öğretim programını<br />

her çocuğun ilgisi ihtiyacı ve potansiyeli doğrultusunda öğrenci<br />

merkezli yaklaşıma olanak sağlayan çoklu zeka teorisi, <strong>Sosyal</strong> Bilgiler<br />

eğitiminin hedeflerini sağlamada önemli bir rol oynamaktadır.<br />

Öğrenciler farklı zeka alanlarını kullanırken, bir yandan da kendi<br />

güçlü zekalarını ortaya koymakta, öte yandan birlikte çalışmayı öğrenmektedirler.<br />

Bu teoriyi temel alan uygulamaların, öğrenci başarısını<br />

olumlu yönde etkilediği, çoklu zeka teorisine göre tasarlanmış<br />

derslerde öğrencilerin derse aktif olarak katılımlarının ve motivasyonlarının<br />

arttığı gözlemlenmiştir (Demircioğlu ve Güneysu, 2002).<br />

Yapmadan öğrenmenin olamayacağı, standart program uygulamalarının<br />

öğrencinin güdülenmesindeki olumsuz etkisi ve bunun sonucunda<br />

öğrenciye rağmen öğretmenin verimsizliği ve ardından gelen<br />

sınıf içi disiplin problemleri düşünüldüğünde çoklu zekayı temel<br />

alan program uygulamalarının öğrencilerin birkaç alanda öğrenmeyi<br />

kendi istek ve çabalarıyla sağlayacakları bir gerçektir.<br />

Çoklu zeka kuramı ve uygulamaları aynı zamanda yenilikçi,<br />

coşkulu idealist öğretmenlerin, öğrencilerinde iletişim kurma becerileri<br />

geliştirmek, ekip çalışmasına yönlendirmek, birtakım değer<br />

yargıları geliştirmelerine ve geliştirdikleri değer yargılarını yaşam<br />

biçimi haline getirmelerine olanak sağlamak yolundaki çabalarını da<br />

yönlendirecek ve pekiştirecektir (Demircioğlu ve Güneysu, 2002).<br />

12 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


İlköğretim II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının ...<br />

Çoklu zekâ teorisinin sınıflarda öğrenme ortamlarında kullanılmasıyla<br />

beynin hem sağ hem de sol lobu aktif hale getirilir(<br />

Gardner 2004). Bunun sonucu da insan beyninin kullanım yüzdeliği<br />

artar. Beynin aktif olarak kullanıldığı ortamlarda öğrenciler, yüksek<br />

düşünme becerileri geliştirir, öğrencilerin hayal güçleri zenginleşir<br />

ve öğrenme etkinliği artar.<br />

Bazı eğitimciler, insanın zihinsel işlevini veya performanslarını<br />

baz alıp insan zekasını ölçtüğünü varsayan çeşitli IQ zeka testleri<br />

(İntelligence Quatient) geliştirerek zekayı kendilerinin hazırladıkları<br />

bu “testlerin ölçtüğü nitelik” olarak tanımlarken, bazıları da zekayı<br />

bir bireyin sahip olduğu “öğrenme gücü” olarak yorumlamışlardır<br />

(Saban,2005).<br />

Bireysel farklılıkların temele alındığı bir öğrenme öğretme<br />

sürecinde, farklı yollarla öğrenen bireylerin varlığının kabulü, farklı<br />

yollarla öğretim anlayışını da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla<br />

bu anlayışı benimsemiş bir öğretmen tek bir öğretim stratejisi yada<br />

tekniği kullanmak yerine öğrenci özelliklerini bilip duruma uygun<br />

ortam hazırlama yoluna gidebilmesi için çoklu zeka kuramında ifade<br />

edilen öğrenci özelliklerini bilmesi gerekmektedir(Bümen, 2004).<br />

İnsanlarda baskın olan zekâ bölümlerini ya da farklı bir deyişle<br />

her insanın kendine özgü kolay öğrendiği öğrenme yolunu<br />

kullanarak o insana öğrenmede zorlandığı pek çok şey öğretilebilir.<br />

İnsanların kendilerine en yakın gelen, en çok zevk aldıkları ilgi ve<br />

yetenek alanlarını etkili birer araç olarak kullanarak, onlara farklı<br />

alanları tanıma ve öğrenme için kapılar açabiliriz ( Vural, 2004).<br />

Bu kuramının öğretmenlere katkısı, onların öğretim tekniklerini<br />

genişletmek üzere araçlar geliştirmelerine ve sözel anlatım ve<br />

mantıksal ilişkileri sergilemek gibi eğitim sistemlerinde hep var olan<br />

geleneksel öğretim yöntemlerinin ötesinde stratejiler geliştirmelerine<br />

yardımcı olmaktır.<br />

Bu araştırmada, ilköğretim 6. sınıf sosyal bilgiler dersi<br />

<strong>Türkiye</strong>’miz ünitesinin öğretiminde çoklu zeka kuramı esas alınarak<br />

düzenlenmiş öğrenme-öğretme sürecinin öğrencinin akademik başarısı<br />

üzerindeki etkisi nedir Sorusuna cevap aranmıştır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 13


İsa KARAKOÇ / Adem SEZER<br />

2. YÖNTEM<br />

Bu araştırmada Çoklu Zeka Kuramına dayalı öğretim yönteminin<br />

öğrenci başarısına etkisinin incelenmesi amaçlandığı için<br />

Deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol gruplu desen kullanılmıştır.<br />

Deneyde Çoklu Zeka Kuramına dayalı öğretim bağımsız değişken,<br />

öğrenci başarısı bağımlı değişken olarak kullanılmıştır.<br />

2.1. Çalışma Grubu<br />

Niğde ili Çiftlik ilçe merkezinde normal öğretim yapan Mustafa<br />

kemal İlköğretim Okulu ve Şehit Şakir Tekin İlköğretim okullarında<br />

yapılan ön çalışma sonucunda aşağıdaki faktörlere en uygun<br />

olan okulların 6. sınıfları çalışma grubu olarak belirlenmiştir.<br />

a) Deneysel çalışmanın yapılabilmesi için okulun sahip olduğu<br />

fiziksel ve sosyal çevre.<br />

b) Sınıfların fiziki yapısı<br />

c) Sınıflardaki öğrenci sayısı<br />

d) Sahip olunan öğretim materyalleri.<br />

Çalışma grubunu oluşturan öğrencilerin sınıf ve cinsiyetlere<br />

göre dağılımı Tablo 1’de verilmiştir.<br />

Tablo 1: Çalışma grubunu oluşturan öğrencilerin sınıf<br />

ve cinsiyetlere göre dağılımları.<br />

Okul Sınıf Kız Erkek Toplam<br />

Mustafa Kemal İ.Ö.O 6 10 19 29<br />

Şehit Şakir Tekin İ.Ö.O 6 13 16 29<br />

2.2. Veri Toplama Araçları:<br />

Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen “ öntest-<br />

sontest başarı testi ile toplanmıştır.<br />

2.2.1. Başarı Testi ( Ön-Test, Son-Test)<br />

Deneysel işlemde öğretimi yapılacak ünitede öğrencilere kazandırılması<br />

hedeflenen her davranışı ölçebilecek düzeyde, 40 soruluk<br />

başarı testi hazırlanmıştır. Başarı testindeki sorular çoktan<br />

14 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


İlköğretim II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının ...<br />

seçmeli soru tipinde olup dört seçeneklidir. Sorular, bilgi, kavrama,<br />

uygulama, analiz, sentez düzeyleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.<br />

Başarı testini Deney ve Kontrol grubundaki öğrencilere uygulamadan<br />

önce ölçeğin ölçmek istediği özelliği tam ve doğru olarak ölçüp<br />

ölçmediğini belirlemek için araştırmanın yapılacağı grupların<br />

bulunduğu 7. sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Uzman görüşü alınarak<br />

başarı testine son şekli verilmiştir. Uygulanan ön-teste ilişkin<br />

öğrencinin bilişsel ve duyuşsal algılamasını olumlu yönde sağlamak<br />

için öğrencilere, “uygulanan bu testin bir sınav değil fakat 6. sınıf<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersinin beşinci ünitesi olan “<strong>Türkiye</strong>’miz” hakkında<br />

bildiklerinizi kontrol etmek açısından önemli olduğu ve dersi yönlendirmede<br />

bu testten alacakları puanların önemli rol oynayacağı bu<br />

nedenle soruları cevaplarken size en uygun gelen şıkkı işaretlemeniz<br />

önem arz etmektedir” şeklinde açıklama yapılmıştır. öntest Deney<br />

ve Kontrol gruplarına aynı anda uygulanmıştır.<br />

Uygulanan son teste ilişkin öğrencinin bilişsel ve duyuşsal algılamasını<br />

olumlu yönde sağlamak için son test evrende yer alan<br />

Deney ve Kontrol grubu sınıflarına ortak genel sınav olarak uygulanmıştır.<br />

Öğrencilerin bu testten aldıkları puanlar <strong>Sosyal</strong> Bilgiler<br />

dersi 1. sınav notu olarak kabul edilmiştir.<br />

2.3. Veri Analiz Teknikleri<br />

Araştırma ile elde edilen verilerin değerlendirilmesi SPSS for<br />

Windows paket programı ile yapılmıştır. Verilerin özelliklerine göre<br />

aşağıdaki teknikler kullanılmıştır.<br />

1. İki eş arasındaki farkın önemlilik testi (t-testi).<br />

2. İki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t-testi).<br />

İstatistiksel analizler 0.05 veya 0.01 önemlilik derecesinde<br />

yapılmıştır. Elde dilen veriler araştırmanın problem ve alt problemlerine<br />

cevap olabilecek bir düzen içinde tablolaştırılmış ve bulgular<br />

bölümünde sunulmuştur.<br />

3. BULGULAR<br />

Bu bölümde araştırma sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel<br />

analizlerine yer verilmiştir.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 15


İsa KARAKOÇ / Adem SEZER<br />

3.1 Deney grubundaki öğrencilerin ön test-son test puan<br />

ortalamaları arasındaki farka ilişkin bulgular<br />

Tablo 2. Deney Grubundaki Öğrencilerin Ön Test-Son Test Puan<br />

Ortalamaları Standart Sapmaları t Değerleri ve Önemlilik Düzeyleri<br />

N x S<br />

ÖN TEST PUANLARI 29 42,07 13,31<br />

SON TEST PUANLARI 29 77,24 15,60<br />

İki Eş Arasındaki Fark t sd P<br />

x S<br />

ÖN TEST - SON TEST -35,17 13,09 -14,47 28 ,000<br />

Deney grubundaki öğrencilerin ön test-son test puan ortalamaları<br />

arasındaki farka ilişkin bulgular tablo 2’de incelenmiştir.<br />

Buna göre deney grubu öğrencilerinin ön test puan ortalamaları<br />

(x=42,07), Standart sapmaları (S=13,31), son test puan ortalamaları<br />

(x=77,24), ve standart sapmaları (S=15,60) olarak bulunmuştur.<br />

Deney grubundaki öğrencilerin ön test-son test puan ortalamaları<br />

arasında fark olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı<br />

gruplarda iki eş arasındaki farkın karşılaştırılması (t-testi) sonucunda<br />

farkın [t (28)<br />

= -14,47, P


İlköğretim II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının ...<br />

Buna göre kontrol grubu öğrencilerinin ön test puan ortalamaları<br />

(x=42,50), Standart sapmaları (S=11,88), son test puan ortalamaları<br />

(x=57,76), ve standart sapmaları (S=14,41) olarak bulunmuştur.<br />

Kontrol grubundaki öğrencilerin ön test-son test puan ortalamaları<br />

arasında fark olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı<br />

gruplarda iki eş arasındaki farkın karşılaştırılması (t-testi) sonucunda<br />

farkın [t (28)<br />

= -8,62, P0,05] düzeyinde anlamlı olmadığı bulunmuştur.<br />

3.4. Deney Ve Kontrol Grubundaki Öğrencilerin Son Test<br />

Puan Ortalamaları Arasındaki Farka İlişkin Bulgular<br />

Tablo 5: Deney ve Kontrol Grubundaki Öğrencilerin Son Test Puan<br />

Ortalamaları Standart Sapmaları t Değerleri ve Önemlilik Düzeyleri<br />

Gruplar N x S t sd P<br />

Deney 29 77,24 15,60<br />

4,939 56 ,000<br />

Kontrol 29 57,76 14,41<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 17


İsa KARAKOÇ / Adem SEZER<br />

Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin son test puan<br />

ortalamaları arasındaki farka ilişkin bulgular tablo 5’de incelenmiştir.<br />

Buna göre deney grubu öğrencilerinin son test puan ortalamaları<br />

(x=77,24), Standart sapmaları (S=15,60), Kontrol grubundaki<br />

öğrencilerin son test puan ortalamaları (x=57,76) ve standart<br />

sapmaları (S=14,41) olarak bulunmuştur.<br />

Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin son test puan ortalamaları<br />

arasında fark olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımsız<br />

gruplarda iki ortalamanın karşılaştırılması (t-testi) sonucunda<br />

farkın [t (56)<br />

= 4,93, P


İlköğretim II. Kademe <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Coğrafya Konularının ...<br />

ki öğrencilerin başarılarını etkileyecek önemli bir faktörün ortadan<br />

kalkmış olması deneysel işlemin güvenirliği açısından önemlidir.<br />

4. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin son test puan<br />

ortalamaları arasında fark anlamlı bulunmuştur. Bu fark deney grubundaki<br />

öğrencilerin lehine çıkmıştır. İşlem öncesinde deney ve<br />

kontrol grubundaki öğrencilerin ön test başarı puanları arasında<br />

anlamlı bir fark yokken işlem sonrasında deney grubundaki öğrencilerin<br />

akademik başarılarında kontrol grubu öğrencilerine nazaran<br />

anlamlı bir farklılığın çıkmış olması, deney grubuna uygulanan çoklu<br />

zeka kuramı esas alınarak hazırlanmış öğrenme-öğretme sürecinin<br />

bir etkisi sonucu olduğunu ortaya koyma açısından önemlidir.<br />

Tertemiz(2004)’in Çoklu Zeka kuramına göre yapmış olduğu “Taşıtlar<br />

ve Trafik” ünitesindeki bulgular araştırmayı destekler niteliktedir.<br />

Kaptan ve Korkmaz (200) İlköğretim 5. Sınıf düzeyinde Çoklu<br />

Zeka Kuramına dayalı fen öğretimi yöntemini kullanarak yapmış<br />

olduğu çalışmada, çoklu zeka tabanlı fen etkinliklerinin öğrencilerin<br />

başarılarını ve tutumlarını olumlu yönde etkilediğini ifade etmektedir.<br />

Temur (2000) 4. Sınıf öğrencileri üzerinde yaptığı çalışmada<br />

Çoklu Zeka Kuramına göre hazırlanan eğitim öğretim etkinliklerinin<br />

öğrencilerin matematik başarısına ve bilgilerinin kalıcılığına etkisini<br />

incelemiş, bunun sonucunda çoklu zeka kuramına göre yapılan<br />

etkinliklerin geleneksel yönteme göre öğrenilen bilgilerin kalıcılığı<br />

üzerinde daha etkili olduğunu gözlemlemiştir. Bu sonuçlar çalışmamızı<br />

destekler niteliktedir.<br />

Araştırma sırsında yapılan gözlemler ve bulgulara dayanılarak<br />

aşağıdaki öneriler getirilmiştir.<br />

1. Çoklu Zeka teorisi ile ilgili hem yükseköğretimde öğretmen<br />

yetiştiren fakültelerde hem de Milli Eğitim bünyesinde hizmet içi<br />

eğitimlerle öğretmenler ve öğretmen adayları yetiştirilmeli ve bilgilendirilmelidir.<br />

2. Öğretmenler <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersi coğrafya konularını işlerken<br />

tüm zeka alanlarına hitap edecek etkinlikler planlamalı ve öğretimde<br />

kullanmalıdır.<br />

3. <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ders kitaplarında her zeka alanına ilişkin etkinlik<br />

örneklerine yer verilerek öğretmenlere yeni etkinlikler hazırlama<br />

konusunda yardımcı olunmalıdır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 19


İsa KARAKOÇ / Adem SEZER<br />

KAYNAKLAR<br />

Bümen, N.T., (2004). Okulda Çoklu Zeka Kuramı, Pegem A Yayıncılık,<br />

Ankara<br />

Demircioğlu, H. , Güneysu, S. , (2000). Eğitimde Yeni Hedefler Ve<br />

Çoklu Zekâ Yaklaşımı. Çocuk Gelişimi Ve Eğitimi Dergisi,<br />

1(2), 47–50. Ankara<br />

Gardner, H., (2004). Zihin Çerçeveleri Çoklu Zeka Kuramı (Çeviren:Ebru<br />

Kılıç), Alfa Yayınları, İstanbul<br />

Kaptan, F., Korkmaz, H. (2000). Çoklu Zeka Kuramı Tabanlı Fen<br />

Öğretiminin Öğrenci Başarısına Ve Tutumuna Etkisi, IV. Fen<br />

Bilimleri Eğitimi Kongresi 2000, Bildiriler, Milli Eğitim Basımevi,<br />

Ankara.<br />

MEB.(2005). İlköğretim <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi 6-7 Sınıflar Öğretim<br />

Programı Ve Kılavuzu (Taslak Basım), MEB Yayınları, Ankara<br />

Saban, A. (2005). Çoklu Zeka Teorisi Ve Öğretimi. Nobel Yayın Dağıtım,<br />

Ankara<br />

Selçuk, Z., Kayılı, H., Okut, L., (2004). Çoklu Zeka Uygulamaları,<br />

Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.<br />

Sönmez, V.(1997). <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen Kılavuzu. Anı Yayıncılık.<br />

Ankara.<br />

Tertemiz, N. Çoklu Zeka Kuramına Göre Bütünleştirilmiş Etkinliklerin<br />

Öğrenci Başarısı Üzerindeki Etkisi. Eğitim Ve Bilim<br />

Dergisi, 29(34):1-10, Ankara<br />

Temur, Ö.D., (2000). Çoklu Zeka Kuramına Göre Hazırlanan Öğretim<br />

Etkinliklerinin 4. Sınıf Öğrencilerinin Matematik Erişilerine<br />

Ve Öğrenilen Bilgilerin Kalıcılığına Etkisi. (YayınlanmamışYüksek<br />

Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Ankara<br />

Vural, B. (2004). Öğrenci Merkezli Eğitim ve Çoklu Zekâ. Hayat<br />

Yayıncılık, İstanbul.<br />

20 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


ÜSTBİLİŞ<br />

Ahmet ÇAKIROĞLU*<br />

Özet: Bu makalede; son yıllarda dünyada ve artık ülkemizde<br />

de eğitim ve öğretim sürecinde öğrenenlerin öğrenme sürecini ve<br />

kendisini izleme, kontrol etme ve değerlendirme gibi süreçleri içeren<br />

ve bireyin öğrenmeyi öğrenmesine yardımcı olan üstbiliş (metecognition)<br />

kavramı çerçevesinde, kavramın ne olduğu, boyutları,<br />

çocuklarda üstbilişin gelişimi ve üstbiliş becerileri açıklanmaya<br />

çalışılmıştır.<br />

Anahtar Kelimeler: Üstbiliş (Metacognition)<br />

Metacognition<br />

Abstract: This article aims to discuss the metacognition that<br />

helps children become more effective learners using self-monitoring,<br />

self-regulation and self-evaluation skills and explain metacognition,<br />

metacognitive skills and its development theorotically.<br />

Giriş<br />

Key words: Metacognition<br />

Öğretim süreci içerisinde son yıllarda bireylerin, edindikleri<br />

bilginin ne olduğundan daha çok bilgiyi edinme yollarının neler<br />

olduğu üzerinde durulmaya başlandığı görülmektedir. Artık yeni<br />

yüzyılın paradigması bireylerin ne öğrendikleri değil, “öğrenmeyi<br />

öğrenme” yollarını bilip bilmedikleridir.<br />

Akademik öğrenimleri süresince bir çok öğrenicinin öğrenirken<br />

karşılaştıkları sorunları sıralarken, önceliği “anlamama” konusuna<br />

verdikleri görülmektedir. Buradaki anlamama aslında temel<br />

olarak nasıl öğreneceğini bilememe sorunudur diyebiliriz. Buradan<br />

hareketle iyi bir öğretimin en belirgin özellikleri; öğrenciye nasıl öğreneceğini,<br />

nasıl hatırlayacağını, ve kendi öğrenmesini etkili olarak<br />

nasıl kontrol edip yönlendireceğini öğretmektir denilebilir.<br />

Öğretmenlerin artık öğretim sürecinde bir rehber konumunda<br />

olması gerektiği düşünüldüğünde, öğrencilerin bilgiye ulaşması ve<br />

bu bilgileri en doğru bir şekilde öğrenebilmesi için mutlaka öğrenme<br />

yollarının onlara öğretilmesi gerekmektedir.<br />

∗<br />

Dr. Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi


Ahmet ÇAKIROĞLU<br />

Üstbiliş<br />

Ülkemizde üstbiliş, biliş ötesi, yürütücü biliş gibi adlandırmalarla<br />

karşılığını bulan “metecognition” kavramı basitçe “düşünme<br />

hakkında düşünme” olarak tanımlanmaktadır. Kavram son 30 yıldır<br />

dünyada çok sık araştırmaya konu olmasına karşın ülkemizde 2000’li<br />

yıllardan itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Tüm bu araştırmalara<br />

karşın hâlâ bu konuda araştırmacıların ortak bir tanım etrafında bile<br />

birleşemediği görülmektedir. Aslında bu çok tanımlılığın bir nedeni<br />

olarak aynı kavramı açıklamak için günümüzde birçok karşılığın<br />

(öz-düzenleme, yönetici kontrol, üstbiliş, bilişötesi, yürütücü biliş<br />

ve benzeri) bulunmuş olması ve bu kavramların literatürde sıklıkla<br />

birbirlerinin yerine kullanılması gösterilebilir. Tanımlar arasında<br />

farklılıklar olmasına rağmen aslında hepsi üstbilişin, bilişsel süreçleri<br />

denetleme ve düzenleme üzerindeki rolünü vurgulamaktadır.<br />

Üstbiliş kavramını eğitim alanına getiren araştırmacının John<br />

John Flavell olduğu kabul edilmiş ortak bir görüştür. Flavell 1976<br />

yılındaki makalesinde üstbilişin, izleme ve düzenleme gibi iki unsuru<br />

olduğunu belirtmiştir.<br />

Flavell üstbilişi şu şekilde açıklamaktadır; Üstbiliş bireyin,<br />

bilişsel işlemleri ve çıktıları veya onlarla ilgili herhangi bir şey hakkındaki<br />

bilgisini ifade eder. Eğer A işlemini öğrenmenin B işlemini<br />

öğrenmekten daha fazla zor olduğunun farkındaysam; eğer C’nin<br />

doğru olduğunu kabul etmeden önce onu tekrar kontrol etmek zorunda<br />

olduğumu hissediyorsam; eğer unutabilme ihtimalim olduğu<br />

için D’ye daha iyi çalışmam gerektiğini hissediyorsam; eğer E’nin<br />

doğru olup olmadığını anlamak için birisine sormayı düşünüyorsam<br />

üstbilişle meşgul oluyorum demektir (Flavell 1976).<br />

Flavell’in çalışmalarının bir sonucu olarak çoğu araştırmacılar<br />

üstbilişi incelemeye başlamış ve onu birkaç farklı boyuta sahip bir<br />

kavram olarak düşünmüşlerdir. Bu durum üstbilişin farklı unsurları<br />

olabileceği mantığını ortaya çıkarmıştır.<br />

Flavell’dan sonra üstbilişle ilgili birçok araştırma yapan Brown<br />

(1978) üstbilişi, öğrencilerin plânlanmış öğrenme ve problem çözme<br />

durumlarında kullandıkları, düşünme süreçlerinin farkındalığı ve<br />

düzenlenmesi olarak tanımlamıştır.<br />

22 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Üstbiliş<br />

Marzano ve diğerleri (1988) üstbilişi; belli görevleri yerine<br />

getirirken düşünmemizin farkında olmak ve daha sonra bu farkındalığı,<br />

ne yaptığımızı kontrol etmek için kullanmak şeklinde tanımlamıştır.<br />

Biliş bireylerin zihinsel öğrenmelerini içerirken üstbiliş, öğrenmeyi<br />

izleme, kontrol etme ve değerlendirme süreçlerini içerir.<br />

Çocuklarda Üstbilişin Gelişimi<br />

Üstbiliş uzun süren gelişimsel bir süreçtir. Araştırmalar üstbilişin<br />

yaşla birlikte arttığını ve onun farklı unsurlarının farklı gelişimsel<br />

zaman dilimlerine sahip olduğunu göstermektedir (Hanten ve<br />

diğerleri, 2004).<br />

Üstbilişin gelişimi bilinçdışı bir modda başlar ve bu modu<br />

stratejilere, bilgiye ve yeni bilginin elde edilmesine ilişkin giderek<br />

artan bir bilinçli düzenleme ve öz-izleme takip eder (Kumar, 1998).<br />

Üstbilişsel bilgi erken yaşlarda belirir, yavaşça gelişir ve<br />

en azından ergenlik döneminin sonuna kadar gelişimini sürdürür<br />

(Brown, 1987). Yetişkinler küçük çocuklara göre kendi bilişleri<br />

hakkında daha fazla bilgiye sahiptirler ve bu bilgiyi daha iyi tanımlamayabilirler<br />

Bununla birlikte birçok çalışma 7 yaşındaki çocukların<br />

kendi bilişleri hakkında doğru biçimde düşünebildiklerini, ve<br />

özellikle de bunu bildikleri bir alanda yapmaları istendiğinde daha<br />

başarılı olduklarını göstermektedir. Üstbilişin gelişimi çocuklarda<br />

zekânın yaşla ilerlemesiyle birlikte kendileri, stratejiler ve görevler<br />

hakkında daha fazla bilgilenmeleri yoluyla gerçekleşir. Bununla birlikte<br />

Baker, (1989) çocuklar büyüdükçe üstbilişsel bilginin kademeli<br />

olarak geliştiği bilinmesine rağmen onun nasıl elde edildiği hakkında<br />

çok fazla bir bilgiye sahip olmadığımızı belirtmektedir.<br />

Üstbilişsel bilgi ve kontrol süreçleri, farklı şekillerde gelişim<br />

göstermektedir. Örnegin Alexander ve diğerleri (1995) üstbilişsel<br />

bilginin, çocukların yetenek düzeylerine bakmaksızın, devamlı artan<br />

bir şekilde monoton bir büyüme kaydettiği sonucuna varmıştır.<br />

Üstbilişsel bilgideki bu sabit gelişme, belki de okuma ve matematik<br />

gibi önemli bilişsel becerilerin artan bir şekilde elde edilmesinden<br />

kaynaklanmaktadır. Bu alanlardaki beceriler arttıkça üstbilişsel bil-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 23


Ahmet ÇAKIROĞLU<br />

gi ve düzenleme de artmaktadır. Elde edilen deneysel bilgiler çocuklarda<br />

üstbilişsel bilginin giderek artan biçimde geliştiğini ortaya<br />

koymuştur.<br />

Üstbiliş Becerileri<br />

Üstbiliş, matematik okuma ve okuduğunu anlama, dil öğrenme<br />

ve benzeri alanlarda hem bir öğrenim yolu hem de üstbiliş stratejileri<br />

şeklinde kullanılmakta, üstbilişsel becerilere sahip olan bireylerin<br />

sahip olmayanlara oranla bu alanlarda daha başarılı oldukları da<br />

araştırmalar sonucunda orta çıkan bir sonuç olarak görülmektedir.<br />

Üstbiliş öğrenmenin kendi kendine oluşmasını sağlayan becerileri<br />

kapsar. Üstbiliş aslında bir öğrenmeyi öğrenme yoludur. Bireyde<br />

üstbiliş ile ortaya çıkması beklenen beceriler şöyle sıralanabilir<br />

(Doğanay, 1997):<br />

• Kişinin kendisinin ve öğrenme yollarını farkında olması<br />

• Bilinçli davranma<br />

• Kendini kontrol<br />

• Planlama<br />

• Nasıl öğrendiğini izleme<br />

• Kendini düzenleme<br />

• Kendini değerlendirme<br />

Üstbilişsel bilgi ile üstbilişsel beceri sıklıkla birbirinden ayrı<br />

olarak ele alınmıştır. Üstbilişsel bilgi bireyin kendi özellikleri, görev<br />

özellikleri ve öğrenme durumlarındaki uygun stratejiler arasındaki<br />

karşılıklı etkileşime yönelik sahip olduğu açıklayıcı bilgi ile<br />

ilgilidir. Bu bilgi uygun görev davranışına otomatik olarak sebep<br />

olmaz. Örneğin bir öğrenci öğrenmeyi izlemenin bireyler için gerekli<br />

bir etkinlik olduğunu bilebilir ancak, çeşitli nedenlerden dolayı<br />

izlemeyi gerçekleştirmez. Öğrenme görevi sıkıcı veya zor olabilir<br />

veya öğrenci görev için gerekli olan becerilerden yoksun olabilir.<br />

Üstbilişsel beceriler ise bireyin öğrenme aktivitelerini düzenlemesi<br />

ve kontrol etmesi için gerekli olan prosedürel bilgi ile ilgilidir. Öğrenmeyi<br />

planlama, izleme, kontrol etme, düzenleme ve düşünme bu<br />

becerilerin açığa vurulmasıdır (Schraw ve Moshman, 1995).<br />

24 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Üstbiliş<br />

Hartman ve Sternberg (1993), üstbilişsel becerilerin, öğrenmenin<br />

bilişsel, üstbilişsel ve duygusal unsurlarının etkileşiminin<br />

sonucunda ortaya çıkan beceriler olduğunu belirtmektedir. Öğrenmenin;<br />

davranışsal, bilişsel, duygusal ve tutumlarla ilgili unsurlarını<br />

ele almışlar ve bilişsel ve duygusal sistemlerin karşılıklı ilişkisini<br />

içeren içsel bir sistem betimlemişlerdir. Bilişsel sistemler; öğrenme<br />

ve düşünmenin temelini oluşturan bilişi, (bilgi elde etme ve işleme<br />

koyma) ve üstbilişi (yürütücü biliş ve stratejik bilgi) içerir. Duygusal<br />

sistemler ise motivasyon, duygusal öz-düzenleme (inançlar,<br />

beklentiler ve değerlerin öz düzenlemesi) ve tutumları içerir ve aynı<br />

zamanda verimli işlevsellik için temeldir. İçsel sistemlere ek olarak<br />

çevresel şartları içeren dışsal bir sistem de vardır. Bu çevre akademik<br />

(sınıf, müfredat ve öğretmen özellikleri) ve akademi dışı (kültürel,<br />

ekonomik ve ailevi faktörler) olabilir. Bu model zihinsel performansı<br />

etkilemek için karşılıklı etkileşimde bulunan birçok faktörü temsil<br />

eder ve üstbilişin işlediği bilişsel, duygusal ve çevresel değerlerin<br />

önemini doğrular.<br />

Gerçekten de araştırmalar, bireyin öğrenmesinden, üstlendiği<br />

görevin öneminden, öz-yeterlilik duygusundan ve başarı yüklemelerinden<br />

sorumlu olması için üstbilişsel bilginin motivasyonla etkileşimini<br />

öngörmektedir (Palincsar ve Brown, 1987).<br />

Gourgey (1998)’e göre üstbilişsel süreçler; bilişsel süreçleri<br />

yöneten ve kontrol eden içsel “yönetici” süreçlerdir ve bir öğrenme<br />

görevinin yerine getirilmesinde, plan yapma, izleme ve değerlendirmede<br />

yardımcı olur. Üstbiliş aracılığıyla birey görevin veya problemin<br />

ne olduğunu tanımlayabilir, uygun bir zihinsel tasarım seçer<br />

ve görevi yerine getirebilmek için en uygun stratejiyi seçer, uygun<br />

kaynakları zamanında tahsis eder, önceki ilgili bilgiyi aktif hale getirir<br />

ve dikkatini görevi yerine getirmek için nasıl işlem yapılacağına<br />

odaklar.<br />

Literatürde genel olarak üstbilişin iki çeşit beceri etrafında<br />

toplandığı görülmektedir. İlki öz-değerlendirmedir. Öğrencinin<br />

bilgi ve yeteneklerini değerlendirebilmesiyle ilgilidir. Araştırmalar<br />

üstbilişsel öz-değerlendirmede başarılı olan ve bu yeteneğe ilişkin<br />

farkındalık geliştiren öğrencilerin daha stratejik olduğunu ve bu ye-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 25


Ahmet ÇAKIROĞLU<br />

teneklerinin farkında olmayanlara göre daha iyi performans sergilediklerini<br />

kanıtlamıştır. (Schraw ve Dennison 1994). Diğer üstbilişsel<br />

beceri ise öz-yönetimdir. Öz-yönetim öğrencinin kendisinin ve sürecin<br />

farkında olması ve izlemesini içerir.<br />

Sonuç olarak üstbiliş kavramı; bireyin kendi öğrenmelerinin<br />

ve öğrenme süreçlerinin farkında olması ve buna ilişkin kendine geri<br />

bildirimler verebilmesini içermektedir. Kısaca üstbiliş bir öğrenmeyi<br />

öğrenme yoludur.<br />

KAYNAKLAR<br />

Alexander, J. M., Carr, M., Schwanenflugel, P. J. (1995), “Development<br />

<strong>of</strong> metacognition in gifted children: Directions for future<br />

research”, Developmental Review,15, 37.<br />

Baker, L. (1989), “Metacognition, comprehension monitoring, and<br />

the adult reader”, Educational Psychology Review, 1, 3-38.<br />

Braten, I. (1992), “Vygotsky as precursor to meacognitive theory:<br />

III. Recent metacognitive research within a Vygotskian framework”,<br />

Scandinavian <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Educational <strong>Research</strong>,<br />

36(1), 3-19.<br />

Brown, A.L. (1978), “Knowing when, where and how to remember:<br />

A Problem <strong>of</strong> metacognition”, In R. Galaser (Ed.), Advences<br />

in instructional psychology (s.225- 223), Hillsdale, NJ: Lawrence<br />

Erlbaum Associates,Inc.<br />

Brown, A. L. (1987), “Metacognition, executive control, self- regulation,<br />

and other even more mysterious mechanisms”, In Weinert,<br />

F.E., Kluwe, R.H. (eds.) Metacognition, motivation and<br />

understanding, Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.<br />

Doğanay, A. (1997). “Ders dinleme sırasında bilişsel farkındalık ile<br />

ilgili bilgilerin kullanımı”, Çukurova Üniversitesi Eğitim F<br />

akültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 11.<br />

Flavel, J. H. (1976), “Metacognitive aspects <strong>of</strong> problem solving”,<br />

In L. Resnick (Ed.), The nature <strong>of</strong> intelligence (s.231-235),<br />

Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.<br />

26 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Üstbiliş<br />

Gourgey, A. F. (1998), “Metacognition in basic skills instruction”,<br />

Instructional Science, 26(1-2), 81-96.<br />

Hanten, G., Dennis, M., Zhang, L., Barnes, M., Roberson, G., Archibald,<br />

J., Song, J., Levin, S. H. (2004), “Childhood head<br />

injury and metacognitive processes in language andmemory”,<br />

Developmental Neuropsychology, 25 (1-2), 85-106.<br />

Hartman, H. J., Sternberg, R. J. (1993). Abroad BACEIS for improving<br />

thinking, Instructional Science, 21, 401-425.<br />

Kumar, A. E. (1998), The influence <strong>of</strong> metacognition on managerial<br />

hiring decision making: Implications for management developmen,<br />

Unpublished Doctoral Dissertation, Virginia Polytechnic<br />

Institute and State University, Blacksburg, Virginia.<br />

Marzano, R., Brandt, R.S., Hughes., C. S., Jones, B. F., Presseisen,B.<br />

Z.,Rankin, S. C.,Suhor,C.(1988), Dimension sthinking: A<br />

framework for curriculum and instruction,Alexandria, VA:<br />

Association for Supervision and Curriculum Development.<br />

Schraw, G., Moshman, D. (1995), “Metacognitive theories”, Educational<br />

Psychology Review, 7, 351–371.<br />

Schraw, G., Dennison, R. (1994), “Assessing metacognitive awareness”,<br />

Contemporary Educational Psychology, 19, 460-470.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 27


KIDEMLİ VE ADAY TARİH ÖĞRETMENLERİNİN<br />

TARİH DERSİNİ SEVMEYEN LİSE ÖĞRENCİSİNE<br />

YÖNELİK YAKLAŞIMLARI<br />

Bahri ATA*<br />

Özet: Bu araştırmanın amacı kıdemli ve aday tarih öğretmenlerinin<br />

tarih dersini sevmeyen lise öğrencisine yönelik yaklaşımlarını<br />

saptamak ve karşılaştırmaktır. Çalışma betimsel araştırma türündedir.<br />

Çalışmaya 42 kıdemli tarih öğretmeni ve 43 aday tarih öğretmeni<br />

katılmıştır. 2005-2006 öğretim yılı bahar döneminde, sözü edilen<br />

kişilere bir örnek olay verilerek, bu durumda ne yapacaklarına ilişkin<br />

bir kompozisyon yazmaları rica edildi. Bu metinler daha sonra<br />

içerik analizi yöntemi ile incelendi. Böylece benzer ifadelerin aynı<br />

çatı altında toplanabileceği temel kategoriler saptanmaya çalışıldı.<br />

Genelde hem kıdemli hem de aday öğretmenleri tarihi sevmeyen<br />

öğrencilere karşı tarihi sevdirme konusunda kararlı ve ısrarlı bir<br />

tavır sergilemektedir. Her iki grup da tarih öğretiminin amaçları<br />

ve yöntemleri çerçevesinde düşüncelerini ifade etti. Diğer yandan<br />

aday tarih öğretmenleri öğrencinin ilgileri ile tarih dersinin içeriğini<br />

ilişkilendirmeye ve psikolojik danışma anlayışına işaret eden<br />

ifadeleri daha sıklıkla kullanmışlardır. Çünkü aynı dönemde bu<br />

adaylar Rehberlik ve Özel Öğretim Yöntemleri dersleri almaktaydı.<br />

Bu araştırma hizmet öncesi eğitimde Rehberlik ve Özel Öğretim<br />

Yöntemleri gibi derslerin önemini bir kez daha göstermektedir. Bu<br />

konularda kıdemli tarih öğretmenlerine de hizmetiçi eğitim seminerleri<br />

açılabilir.<br />

Anahtar sözcükler: Kıdemli Tarih Öğretmeni, Aday Tarih Öğretmeni,<br />

Tarih Eğitimi,<br />

The Approaches <strong>of</strong> Experienced History Teachers and<br />

Prospective History Teachers Towards A High School Student<br />

Who Doesn’t Like History<br />

Abstract: The aim <strong>of</strong> this research is to determine and to compare<br />

the approaches <strong>of</strong> experienced history teachers and prospective<br />

history teachers towards the student who doesn’t like history. It is<br />

descriptive research. The participants are 42 experienced history<br />

teacher and 43 prospective history teachers. At the 2005-2006 teaching<br />

year, spring semester, the participants were asked to write<br />

∗<br />

Yard. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Eğitimi A.B.D., bahriata@gazi.edu.tr


Bahri ATA<br />

an essay to express their opinions towards a student who says that<br />

she/he is not interested in history because she/he does not like history.<br />

The collected essays are read in terms <strong>of</strong> content analysis so<br />

that the basic categories are tried to be found in order to collect the<br />

similar items.<br />

Generally both experienced and prospective history teachers<br />

are determined to teach history to a student who does not like history.<br />

They generally emphasized their ideas in the frameworks <strong>of</strong><br />

the aims and methods <strong>of</strong> teaching history. On the other hand, the<br />

prospective history teachers seems to be more willing to integrating<br />

student’s interest with the content <strong>of</strong> history and using such a statements<br />

indicating their understanding <strong>of</strong> psychological counseling<br />

because they took the courses like Counseling and Teaching Methods<br />

in that semester. This research point out once again the importance<br />

<strong>of</strong> Counseling and <strong>of</strong> Teaching Methods in Teacher Education<br />

Programs. The in-service training on this subjects should be given<br />

to the experienced history teachers.<br />

Key words: Experienced History Teacher, Prospective History<br />

Teacher, History Education<br />

1. Giriş<br />

Son 150-200 yıldır, tarih disiplini ulus-devletlerin okul programlarında<br />

bir ders olarak sağlam bir yer edinmiştir. Bu durum 18.<br />

yüzyıl sonrası Avrupa’da yaşanan laikleşme sürecinin ve milliyetçiliğin<br />

bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Avrupa devletleri,<br />

bir yandan tarih ders kitaplarını dinsel ifadelerden arındırırken, diğer<br />

yandan tarih dersini yurttaşlarının kolektif kimliğinin oluşturulmasında<br />

etkili olarak kullanmaya başladı.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de Maarif Nâzırı Safvet Paşa döneminde düzenlenen<br />

1869 Maârif-i Umûmiye Nizâmnâmesi ile eğitim sistemi köklü olarak<br />

ele alınmış, tarih dersleri okul programlarındaki yerini almıştır.<br />

Bu arada tarih öğretmenliği de kurumsallaşmaya başlamış, İstanbul<br />

Darülfünûnu Edebiyat Şubesi ilk mektepli öğretmenlerini tarih-coğrafya<br />

diploması ile 1912’de mezun etmeye başlamıştır. Kütahya,<br />

Kastamonu, ve Balıkesir’de öğretmenlik yapmış olan tarihçi Ord.<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı da bunlardan biridir. 1890’lı yıllarda<br />

lisede okumuş tarihçi Zekai Konrapa, Abdurrahman Şeref’in<br />

tarih ders kitaplarının dilini çok ağır bulmakta, “demirden leblebi”<br />

30 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise...<br />

olarak nitelendirmektedir. Diğer yandan tarihi yaşarcasına derslerini<br />

anlatan Mizancı Murad gibi tarih öğretmenleri bu dersi sevdirerek,<br />

tarih eğitimi alanında hak ettiği yeri almıştır.<br />

Yeni <strong>Türkiye</strong> devleti, öğretim programları sorununu 1924’te<br />

ciddi olarak ele almaya başlamış, 1924’den 1998’e kadar ortaöğretim<br />

tarih programlarını ortalama 3.5 yılda bir gözden geçirmiştir.<br />

1973’te kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Kanunu’na göre ortaöğretimin<br />

amaçları şunlardır: Birincisi, bütün öğrencilere ortaöğretim<br />

düzeyinde genel kültür vermek, kişi ve toplum sorunlarını ve<br />

çözüm yollarını tanıtmak, yurdun iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmasına<br />

katkıda bulunmak bilinci ve gücünü kazandırmaktır. İkincisi,<br />

öğrencileri çeşitli program ve okullarla ilgi, istidat ve kabiliyetleri<br />

ölçüsünde ve doğrultusunda yüksek öğretime veya mesleğe hem<br />

de yükseköğretime veya hayata ve iş alanlarına hazırlamaktır. Bu<br />

amaçlara uygun olarak dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, pek<br />

çok lise türü kurulmuştur. Bugün <strong>Türkiye</strong>’de, genel liseler, yabancı<br />

dil ağırlıklı liseler, Anadolu liseleri, Fen liseleri, Anadolu Güzel<br />

Sanatlar Lisesi, <strong>Sosyal</strong> Bilimler Liseleri, Mesleki ve Teknik Eğitim<br />

Uygulayan Liseler eğitim vermektedir.<br />

Geçmişte klasik liselerde sınıflar sadece fen ve edebiyat olarak<br />

gruplanmış iken, bugün genel liselerde 9. sınıftan sonra Türkçe, Matematik,<br />

Fen, <strong>Sosyal</strong> Bilimler v.b. gibi alanlar/kollar altında sınıflar<br />

da oluşturulmuştur. Son düzenlemelerle birlikte 9. sınıfta bütün lise<br />

türlerinde aynı programın uygulanması çok önemli bir gelişmedir.<br />

2006-2007 öğretim yılında Talim ve Terbiye Kurulu<br />

Başkanlığı’nın yayımladığı ders kitabı listelerine göre lise öğrencileri,<br />

Tarih 1, Tarih 2, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Genel<br />

Türk Tarihi, Osmanlı Tarihi, İslam Tarihi, Çağdaş Türk ve Dünya<br />

Tarihi, Sanat Tarihi 1-2, Felsefe Tarihi, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi,<br />

Türk Eğitim Tarihi gibi onbir ders çerçevesinde lisenin türüne<br />

ve alanlarına/kollarına da bağlı olarak tarih bilimi ve konuları ile<br />

karşılaşmaktadır. <strong>Türkiye</strong>’de bütün lise öğrencileri, Tarih-1, Tarih-2<br />

ve T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük gibi üç ders kapsamında tarih<br />

okuryazarlığı, duyarlılığı ve bilinci kazanmaktadır.<br />

Bir öğrencinin bir dersi sevip, sevmemesinde pek çok faktör<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 31


Bahri ATA<br />

etkili olabilir. Dersin konularını anlamama, dersin öğretmeninin<br />

kendisine yönelik davranışları ya da sınıf içi tutumu bunlar arasında<br />

yer almaktadır. Dersin öğretmeninin sevildiği durumlar da dersin de<br />

sevildiği görülebilmektedir. İlköğretim öğrencilerinin sözlü konuşmalarda<br />

genelde Matematik dersini sevdiklerini ifade etmeleri, belki<br />

de yetişkinlerin gözüne girmek için seçtiği bir yol olarak görülebilir.<br />

Askerlik hizmetim süresinde tarih üzerine konuşmalar yaptığımız ve<br />

bilim-kurgu filmlerine düşkün bir bilgisayar mühendisinin tarihi çok<br />

gereksiz bir ders olarak düşündüğünü hayretle fark ettim. Liselerin<br />

fen ve matematik alanlarından/kollarından bölümlerinden mezun<br />

olup, üniversitede mühendislik ya da fenle ilgili kariyer yapanlar<br />

arasında böyle düşünenlerin sayısı az olmaza gerektir.<br />

Diğer yandan <strong>Türkiye</strong>’de internet üzerinden kitap satışı yapan<br />

IDéEFIXE’in araştırmasına göre (Hürriyet, 5 Ağustos 2006) son altı<br />

ayda Türk okurunun en çok aldığı kitapların tarihi roman ve tarih<br />

araştırmaları olması oldukça sevindiricidir. Öyle görülüyor ki, okul<br />

ve gençlik döneminde sevimsiz ve sıkıcı görülen bir ders, mezuniyet<br />

sonrası ve yetişkinlikte yaşanan deneyimlerle birlikte zevk alınan bir<br />

konu olabilir.<br />

Bu çalışmada yanıt aranacak konu, tarih dersini sevmediğini<br />

ileri süren bir lise öğrencisi karşısında kıdemli ve aday tarih öğretmeninin<br />

yaklaşımlarını değerlendirmek, nasıl bir argüman geliştirdiklerini<br />

göstermek, düşünme sistematiklerini ortaya çıkarmaktır.<br />

Araştırmanın Amacı<br />

Bu araştırmanın amacı kıdemli ve aday tarih öğretmenlerinin<br />

tarih dersini sevmeyen lise öğrencilerine karşı yaklaşımını saptamak<br />

ve karşılaştırmaktır.<br />

Sınırlılıklar<br />

• Ankara il merkezinde çalışan öğretmenler ile Gazi Üniversitesi<br />

Eğitim Bilimleri Enstitüsü Ortaöğretim Alan Öğretmenliği<br />

Tezsiz Yüksek Lisans Programı Tarih Öğretmenliği’nde okuyan öğrencilerdir.<br />

• Katılımcıların örnek olaya ilişkin yazdıkları kompozisyonlar<br />

ile sınırlıdır.<br />

32 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise...<br />

Yöntem<br />

Araştırmanın Modeli<br />

Bu çalışma, betimsel araştırma türündedir. Kıdemli ve Aday<br />

öğretmenlere aşağıdaki örnek olay verilerek, görüşlerini ortaya koymaya<br />

yönelik bir kompozisyon yazmaları istemiştir. Örnek olay şöyledir;<br />

“Bir lise öğrencisi sizin dersinize karşı çok ilgisiz davranmaktadır.<br />

Onunla konuştuğunuzda dershanede sayısalı tercih ettiğini,<br />

tarih derslerini sevmediğini, geçmişin geçmişte kaldığını, ileriye<br />

bakmamız gerektiğini ve zaten kendisinin de bilgisayar mühendisi<br />

olmak istediğini söylemektedir. Bir tarih öğretmeni olarak yaklaşımınız<br />

ne olur, öğrenciye ne söyleyebilirsiniz”<br />

Kompozisyonlar içerik analizi yöntemine göre okunarak, kategoriler<br />

tespit edildi ve ilgili ifadeler ilgili kategoriler altında toplanarak,<br />

tablolar oluşturuldu.<br />

Evren ve örneklem<br />

Araştırmanın evreni Ankara ili merkez ilçelerindeki liselerde<br />

çalışan tarih öğretmenleridir. Örneklemi Ankara ili merkez ilçelerinde<br />

okul uygulamasının yapıldığı liselerde çalışan ve ulaşılabilen 42<br />

kıdemli tarih öğretmenidir. Diğer bir evren Gazi Üniversitesi Eğitim<br />

Bilimleri Enstitüsü Ortaöğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek<br />

Lisans Programı Tarih öğretmenliğinde okuyan öğrencilerdir. Örneklemi,<br />

“Konu Alanı Ders Kitabı İncelemesi” dersini alan 43 aday<br />

tarih öğretmenlerinden oluşmaktadır.<br />

Verilerin toplanması ve çözümlenmesi<br />

2005-2006 öğretim yılı bahar döneminde sözü edilen kişilere<br />

örnek olay verilerek, görüşlerini bir kompozisyon şeklinde yazmaları<br />

rica edildi. Bu metinler daha sonra içerik analizi yöntemi ile<br />

incelendi. Balcı’ya göre (2001) içerik analizi, insanların yazdıklarının<br />

açık talimatlara göre kodlanarak sayısallaştırma süreci olarak<br />

tanımlanabilir. İçerik analizinin temel amacı sözel olan dokümanı<br />

nicel verilere dönüştürmektir. İçerik analizi sonuçları genelde frekans<br />

ve/veya yüzde tabloları şeklinde ifade edilir. Böylece benzer<br />

ifadelerin aynı çatı altında toplanabileceği temel kategoriler saptanmaya<br />

çalışılmıştır. Buna göre kıdemli öğretmenler için iki kategori,<br />

aday tarih öğretmenleri için dört kategori saptanmıştır. Ayrıca araş-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 33


Bahri ATA<br />

tırmaya katılanların çarpıcı görüşlerini yansıtabilmek için doğrudan<br />

alıntılara da yer verilmiştir.<br />

Bulgular ve Yorumlar<br />

Sekiz kıdemli öğretmen, örnek olaya benzer durumla sık sık<br />

karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Hem kıdemli, hem de aday tarih öğretmenlerin<br />

kompozisyonlarının içeriğinin iki temel kategoride toplanabileceği<br />

görülmektedir.<br />

Birincisi, tarih öğretiminin amacı ve önemi kategorisidir. Öğretmenlerin<br />

önemli bir kısmı, tarihi sevmeyen bir öğrencinin, tarih<br />

dersinin amacını ve önemini anlamadığını düşünmektedir ve öğrenciye<br />

öncelikle tarihin öneminin anlatılması ile işe başlanması gerektiğini<br />

ileri sürmektedir. Bu bağlamda zihinlerindeki “tarih ne işe<br />

yarar” sorusunu yanıtlamaya çalışmaktadırlar.<br />

Kompozisyonlarda ikinci vurgulanan kategori, tarih dersinin<br />

öğretiminde kullanılacak yöntemlerle ilgilidir. Öğretmenlerin pek<br />

çoğu tarih derslerinin geleneksel işleniş tarzının öğrencinin böyle<br />

bir tutum takınmasına yol açtığını düşünmektedir.<br />

Aday öğretmenlerin kompozisyonlarında ise bunlara ek olarak<br />

üçüncü ve dördüncü kategoriler dikkati çekmektedir. Üçüncü kategori<br />

olarak aday öğretmenler, psikolojik danışma anlayışına işaret<br />

eden ifadeleri sıkça kullanmaktadır. Dördüncü olarak, Aday öğretmenler<br />

bu tür öğrencilerin ilgisine yönelik etkinlikler planlamanın<br />

altını çizmektedir.<br />

A. Kıdemli Tarih Öğretmenlerinin Görüşleri<br />

Burada 42 kıdemli tarih öğretmeninin görüşleri iki kısımda<br />

incelenmektedir. Birincisi, “Tarih Öğretiminin Amacı ve Önemine<br />

Yönelik Görüşler” başlığı altında, ikincisi “Tarih Dersinin İşlenişine<br />

Yönelik Görüşler” başlığı altında değerlendirilmektedir. Üç öğretmen,<br />

kompozisyonlarında psikolojik danışma anlayışına işaret eden<br />

ifadelere yer vermiştir. Ancak bu ifadeler çok yoğun olmadığı için<br />

ayrı bir kategori açılmamıştır. Aşağıda bu ifadelerden alıntılar yapılmıştır.<br />

Bir öğretmen (17 yıllık kıdemli) öğrenciye tarihin önemini<br />

üzerine nutuk atmak yerine, onu tanımaya çalışacağını ifade etmektedir.<br />

Şöyle demektedir;<br />

34 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise...<br />

“-Asla ona nutuk edasıyla ‘-Tarih olmadan hayat devam edemez.’,<br />

‘-Geçmişini bilmeyen toplumlar yok olmaya mahkûmdur.’, ‘-<br />

Sen atalarını tanımaya mecbursun.’ gibi konuşmalar yapmam. Öğrenciye<br />

geçmişi konu edinen kitaplar armağan ederim. Eğer öğrenci<br />

okuduklarını benimle bir bir sorgulamaya başlarsa, hedefime büyük<br />

ölçüde ulaştığımı düşünürüm.” demektedir.<br />

Bir öğretmen (15 yıllık kıdemli) “tarih dersini öğrenciye sevdirmenin<br />

öğretmenin tutum ve davranışına bağlı olduğu” yazmaktadır.<br />

Özel dershane deneyimi olan bir öğretmen (11 yıllık) adeta bir<br />

rehberlik uzmanı yaklaşımıyla öğrencinin sevmemesinin nedenlerini<br />

anlama üzerine odaklanmaktadır.<br />

A.1. Tarih Öğretiminin Amacı ve Önemine Yönelik Görüşler<br />

Kıdemli tarih öğretmenleri genelde bu durumda öğrencinin<br />

tarih dersinin ne kadar önemli bir ders olduğunu anlamadıklarını ve<br />

eğer tarihin amaçlarını bilirlerse, derse severek katılacaklarını ifade<br />

etmektedir. Öğretmenler, tarih dersinin amacını ve önemini vurgulamak<br />

için aşağıdaki ifadeleri kullanmaktadırlar.<br />

İfadeler<br />

Tablo 1: Tarih Öğretiminin Amacı ve Önemine Yönelik Görüşler<br />

<strong>Sosyal</strong>leşmek, tartışma ortamında söz söyleyebilmek, tarihle ilgili konuşma<br />

konularına dahil olabilmek için tarih bilgisi gereklidir.<br />

Genel kültüre sahip bir kişi olabilmek için tarih gereklidir. 12<br />

Tarihten ders çıkarmak. Geçmiştekilerin düştüğü hataları tekrarlamamak.<br />

11<br />

ÖSS’de tarih bilgisi işe yarar. 5<br />

Türk vatandaşı tarihini iyi bilmelidir. 5<br />

Milli bilinç ve milli kimlik için ortak tarih anlayışı gereklidir. 4<br />

Sağlıklı karar vermek için tarih gereklidir. 1<br />

Sağlıklı bir kişilik için gereklidir. 1<br />

Tarih, toplumun geçmiş ve geleceğini etkileyen bir bilim dalıdır. 1<br />

Tarih, analitik düşünme, neden-sonuç ilişkisini kurmayı geliştiren bir<br />

derstir.<br />

1<br />

Tarih, insanlara yol gösterir. 1<br />

Tarih, vatan, millet ve bağımsızlık kavramlarını öğretir. 1<br />

Tarih, diğer bütün bilimleri etkiler. 1<br />

f<br />

13<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 35


Bahri ATA<br />

Tablo 1’de görüldüğü gibi kıdemli tarih öğretmenleri tarih<br />

öğretiminin amacı ve önemini vurgularken, ağırlıklı olarak sosyalleşme,<br />

sohbetlere katılma, genel kültür edinme gibi amaçları sıkça<br />

kullanmışlardır.<br />

Genelde kıdemli öğretmenler, tarihin önemini anlatmak için<br />

“geçmiş ve gelecek arasında bir köprü” metaforunu kullanmaktadırlar.<br />

İki öğretmen (11 ve 20 yıllık kıdemli) tarih bilgisine sahip<br />

olmayan çocuk ya da kişileri ifade etmek için “hafızasını kaybetmiş<br />

kişi” metaforunu kullanmaktadır. Aslında bu metafor, tarih eğitimi<br />

ile ilgili kitaplarda en çok kullanılan metaforlardan biridir (Örn. bkz.<br />

Köstüklü, 2001:11). Bir öğretmen (12 yıllık kıdemli), bir bilgisayar<br />

mühendisinin de yurt dışında “sözde Ermeni soykırımı” ile ilgili sorulara<br />

muhatap olabileceği için tarih bilgisinin onun için de gerekli<br />

olduğunu vurgulamaktadır.<br />

A. 2. Tarih Dersinin İşlenişine Yönelik Görüşler<br />

Kıdemli öğretmenlerin önemli bir kısmı öğrencilerin tarih<br />

dersini sevmeme ve bu derste sıkılmalarının gerekçesi olarak tarih<br />

dersinin geleneksel işleniş şeklinin etkili olduğunu düşünmektedir.<br />

Bu durumda öğretmenler geleneksel ders işleme şeklinin değiştirilmesi<br />

gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu konuda aşağıdaki<br />

ifadeleri yazmışlardır;<br />

Tablo 2: Tarih Dersinin İşlenişine Yönelik Görüşler<br />

İfadeler f<br />

Tarih dersini nükteler, anekdotlar, hikâye ve tarihi romanlarla zenginleştiririm.<br />

İşitsel ve görsel araçlar (tarihi film ve v.b.) kullanarak öğrencinin derse<br />

yönelik ilgisini çekerim.<br />

Düz anlatım yerine aktif yöntemler kullanırım. 1<br />

Eğlenceli ve ilgiyi uyanık tutucu anlatım yaparım. 1<br />

Tarihi sandalyede oturup anlatmam. 1<br />

Canlandırma yaptırırım. 1<br />

Tarih dersinin işlenişini matematiksel anlatıma adapte ederim. 1<br />

3<br />

2<br />

Tablo 2’de görüldüğü gibi kıdemli tarih öğretmenleri tarih<br />

derslerinin sevdirilmesi için çoğunlukla tarihi nükteler, anekdotlar,<br />

36 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise...<br />

hikâye, tarihi romanlar ve tarihi filmler gibi kaynakların kullanılmasına<br />

dikkat çekmektedirler.<br />

Kıdemli tarih öğretmenlerinin kompozisyonlarında çağdaş<br />

öğretim yöntemlerine olan inancın etkisi sezilmektedir.<br />

B. Aday Tarih Öğretmenlerinin Görüşleri<br />

43 aday tarih öğretmeninin örnek olaya ilişkin düşüncelerini<br />

içeren kompozisyonlar incelendiğinde 4 farklı kategori dikkati çekmektedir.<br />

B. 1. Psikolojik Danışma Anlayışına İşaret Eden Görüşler<br />

Aday tarih öğretmenlerinin bir kısmı aşağıdaki ifadelerle yazılarına<br />

başlamaktadır.<br />

Tablo 3: Psikolojik Danışma Anlayışına İşaret Eden İfadeler<br />

İfadeler f<br />

Öğrencinin neden tarihi sevmediğini öğrenmeye çalışırım. 3<br />

Anlayışlı davranırım. 1<br />

Yargılayıcı tutum geliştirmem. 1<br />

Suçlamam, suçlayıcı konuşmam. 1<br />

Öğrenciyi kırmadan, rencide etmeden konuşmaya çalışırım. 1<br />

Öğrenciye olumlu yaklaşırım. Tarih öğretmeni olarak kötü bir izlenim<br />

bırakmak istemem.<br />

1<br />

İyi bir iletişim kurmaya çalışırım. 1<br />

Öncelikle onu tanımaya çalışırım. 1<br />

Anlayışla karşılar, onu kırmadan düşüncelerinin yanlış olduğunu söylerim.<br />

Tablo 3’de de görüldüğü gibi, aday tarih öğretmenleri kompozisyonlarında,<br />

hem Rehberlik dersinin etkisiyle, hem de öğrencilik<br />

psikolojisi içinde çok anlayışlı bir yaklaşım sergilemektedirler.<br />

B.2. Tarih Öğretiminin Amacı ve Önemine Yönelik Görüşler<br />

Aday tarih öğretmenleri de bu durumda bu öğrencinin tarihin<br />

amacı ve önemini kavramamış olduğunu düşünmektedirler. Aşağıdaki<br />

ifadelerle tarihin ne işe yaradığını ifade etmektedirler.<br />

1<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 37


Bahri ATA<br />

Tablo 4: Tarih Öğretiminin Amacı ve Önemine Yönelik Görüşler<br />

İfadeler<br />

Tarih öğrenerek, geçmişteki hataları tekrar etmeyiz. 8<br />

Tarih, kişinin genel kültürünü geliştirir. Kültürlü kişi de iş hayatında 6<br />

daha başarılı olur.<br />

Tarihten ders çıkarırız. 6<br />

Tarih, milli birlik ve beraberlik için gereklidir. 2<br />

ÖSS’de sayısalcılara fark olması için tarih sorularının yapılması gerektiğini<br />

söylerim.<br />

1<br />

Her Türk insanı tarih bilmelidir. 1<br />

Tarih bilmeyen bugünü ve geleceği anlamaz. 1<br />

Tarih, milli bilinci geliştirir. 1<br />

Tarih, milleti millet yapan unsurların başında gelir. 1<br />

Tarih, geleceğe ışık tutar. 1<br />

Tarih, hayatın her safhası ile ilgilidir. 1<br />

Tarih, milli bilinç ve milli benliği oluşturur. 1<br />

Tarih, milletin ortak hafızasıdır. 1<br />

Tarih bilen nesil geleceğe güvenle bakar. 1<br />

Tarihi sevmek vatanı sevmek demektir 1<br />

Tarih, geçmişin yorumudur. 1<br />

Tarih, dünü anlatan, bugüne yön veren ve geleceğe ışık tutan bir bilimdir.<br />

1<br />

Tarih bilmeyen milletler yaşayamaz. 1<br />

Tarih öğrenme atalara saygı gereğidir. 1<br />

Tarih, geçmiş ile gelecek arasında bir köprüdür. 1<br />

Sohbetlere katılma için gereklidir. 1<br />

Tarih, günümüzde yaşanan olaylara karşı yorum gücünü arttırır. 1<br />

Geçmiş deneyimi olmadan insan düşünce yapısını oluşturamaz. 1<br />

Tarih, insanın üzerinde yaşadığı dünyayı kavramasını sağlar. 1<br />

Bilgi yarışmalarında tarih ile ilgili soruları yapabilir. 1<br />

Tarih bilmeyen hafızasını kaybetmiş biri gibidir. 1<br />

Tarih, sağlıklı bir birey olmak için gereklidir. 1<br />

f<br />

Tablo 4’de görüldüğü gibi aday tarih öğretmenleri tarih öğretiminin<br />

amacı ve önemini vurgularken, ağırlıklı olarak geçmişteki<br />

hatalardan ders çıkarma ve genel kültür için ifadelerini sıkça kullanmışlardır.<br />

Bir aday tarih öğretmeni, anne-babasını bilmeyen çocuk ile<br />

38 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise...<br />

tarih bilmeyen kişiyi birbirine benzetmektedir. Bir başka aday tarih<br />

öğretmeni, tarih bilmeyen kişiyi “gözleri kapalı sürücüye” benzetmektedir.<br />

Bir başkası, sınıfta yapabileceği bir etkinliği şöyle anlatmaktadır:<br />

“Bu durumda bu öğrenciyi tahtaya kaldırırım. Gözlerini kapattırırım.<br />

Bir süre döndürdükten sonra “sağında, solunda, önünde,<br />

arkanda kim var” diye sorarım. Doğal olarak gözleri kapalı olduğu<br />

için bilemez. Ben de “-işte tarih bilmeyen de bu konuma düşer”<br />

derim. Tarih bilinmediğinde, kişinin kendini güvende hissedemeyeceğini<br />

belirtirim.” demektedir.<br />

A.3. Tarih Dersinin İşlenişine Yönelik Görüşler<br />

Aday tarih öğretmenleri de tarihin bilgi yığını olarak gösterildiği<br />

ve ezber bir ders olarak sunulduğu için sevilmeyen bir ders<br />

olabildiğinin altını çizmektedirler. Tarihi sevdirmek için aşağıdaki<br />

etkinlikleri gerçekleştireceklerini yazmaktadırlar.<br />

Tablo 5: Tarih Dersinin İşlenişine Yönelik Görüşler<br />

İfadeler<br />

f<br />

Hikâye, film, fotoğraf, tarihi roman gibi kaynaklar kullanarak dersi ilgi<br />

çekici hale getirmeye çalışırım.<br />

10<br />

Görsel ve işitsel materyaller kullanırım. 1<br />

Ezbercilik yerine birinci elden kaynak ve orijinal belge kullanırım. 1<br />

Okul zamanın da tarihi sevmeyen ama sonra tarih tutkunu bir kişiyi<br />

sınıfa getiririm. 1<br />

Düşündürücü sorular sorarım. 1<br />

Tarihi yerleri gezdiririm. 1<br />

Yakın tarih ile ilgili kitaplar öneririm. 1<br />

Tarihi konu anlatımlarını günümüzle bağlantı kurarak anlatırım. 1<br />

Tablo 5’de görüldüğü gibi aday tarih öğretmenleri tarih derslerinin<br />

sevdirilmesi için çoğunlukla hikâye, film, fotoğraf, tarihi roman<br />

gibi kaynakların kullanılmasına dikkat çekmektedirler. Aday<br />

tarih öğretmenlerinin alternatif etkinlik önerileri, kıdemli tarih öğretmenlerine<br />

göre daha zengin görülmektedir.<br />

B. 4. Öğrencinin İlgisine Yönelik Etkinlik Önerileri<br />

Aday tarih öğretmenlerinin önerdiği bazı etkinliklerin, tarih<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 39


Bahri ATA<br />

dersinin işlenişine yönelik özel öğretim yöntemleri bilgisinden çok<br />

ayrı bir nitelik taşıdığı fark edilmiştir. Aday tarih öğretmenlerinin<br />

öğrencinin ilgi merkezi olan bilgisayar temalı etkinliklere daha geniş<br />

yer ayırdığı dikkati çekmiştir. Bilgisayarı seven ve tarihten nefret<br />

eden öğrenciye aşağıdaki etkinlikleri yaptırabileceklerini yazmışlardır.<br />

Tablo 6: Öğrencinin İlgisine Yönelik Yapılabilecek Etkinlik Önerileri<br />

İfadeler f<br />

Onun ilgisini çekmek için bilgisayarın tarihi gelişiminden söz ederim<br />

ya da araştırma ödevi veririm.<br />

Bilgisayar desteği isteyerek, onu işe katmaya çalışırım. 1<br />

Bilgisayarda tarih ile ilgili web sitesi tasarlamasını isterim. 1<br />

Bilim tarihi ile ilgili araştırmalar yapmasını isterim. 1<br />

Geçmişte yaşamış bilim adamlarının hayatları ilgi çekebilir. 1<br />

Tablo 6’da da görüldüğü gibi bazı aday tarih öğretmenleri tarih<br />

dersini sevmeyen ve bilgisayara ilgi gösteren öğrenci için alternatif<br />

etkinlikler önermektedirler.<br />

Sonuç, Tartışma ve Öneriler<br />

Genelde hem kıdemli hem de aday öğretmenler tarihi sevmeyen<br />

öğrenciye karşı tarih dersini sevdirme konusunda kararlı ve<br />

ısrarlı bir tavır sergilemektedir. Sadece bir öğretmen (26 yıllık kıdemli)<br />

“üzerine gitmem, kendi haline bırakırım. Bu bir zihniyet meselesidir.”<br />

demektedir.<br />

Hem kıdemli, hem de aday tarih öğretmenleri genelde tarihin<br />

amacı, önemi ve tarih dersinin daha iyi nasıl işlenebileceği üzerinde<br />

durmaktadır. Bu çalışma ile aslında kıdemli ve aday tarih öğretmenlerinin<br />

dolaylı da olsa tarih derslerine yükledikleri amaçları ve tarih<br />

derslerinin nasıl işlenmesine gerektiği ile ilgili görüşlerine de ulaşılmış<br />

oldu. Her iki grubunda tarihin amacı ve önemi ile ilgili ileri sürdüğü<br />

görüşler, tarih dersinin işleniş tarzı ile ilgili görüşlerden sayıca<br />

daha fazladır. Kıdemli tarih öğretmenleri tarihin sosyalleştirici ve<br />

genel kültür oluşturucu yönünü vurgularken, aday tarih öğretmenleri<br />

tarihin, geçmişten ders çıkarma için gerekli olduğunu belirtmektedir.<br />

Dilek’in (2001:29-63) de gösterdiği gibi, <strong>Türkiye</strong>’de tarih öğretmeni<br />

ve öğrenciler, ağırlıklı olarak tarih dersinin disiplin içi amaçlarından<br />

çok, sosyal amaçlarını vurgulamaktadırlar.<br />

2<br />

40 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kıdemli ve Aday Tarih Öğretmenlerinin Tarih Dersini Sevmeyen Lise...<br />

1995’te tamamlanan ve yaklaşık 30 ülkenin katıldığı Avrupa<br />

Gençlik ve Tarih Araştırması projesi kapsamında tarih öğretmenlerinin<br />

yanıtlarında tarih öğretiminin amaçları arasında “dünyanın<br />

bugünkü durumunu ve gelişme eğilimlerini kavramak” maddesi<br />

4.20 aritmetik ortalama ile birinci sırada yer almaktadır. Safran’ın<br />

(2006:15), Ankara’da liselerde görev yapan 40 tarih öğretmeni üzerinde<br />

yaptığı araştırma, öğretmenlerin dörtte birinin tarih derslerinin<br />

amacını ‘öğrenciler, geçmişte ortaya konmuş düşüncelerin günümüzde<br />

nasıl uygulandığını anlar.” tarzında yanıt verdiklerini göstermiştir.<br />

Yine aynı araştırma, lise öğrencilerinin (N 120) yüzde 27’sinin<br />

tarih dersinin amacını “geçmişte yaptığımız hatalara düşmemek için<br />

tarih okuyoruz.” diye belirttiklerini yansıtmıştır. Demircioğlu’nun<br />

(2006:160), Trabzon’da lise öğrencilerinin (N; 466) tarih dersine<br />

yüklediği amaçları ortaya çıkarmak için yaptığı araştırma bulgularına<br />

göre öğrencilerin yüzde 72’si (336 kişi) “tarih geçmişi öğretir.”,<br />

öğrencilerin yüzde 28.5’u (133 kişi) “tarih, ders çıkarmamıza yardım<br />

eder” gibi ifadeler kullanmaktadır.<br />

Aslında ortaöğretim Tarih 1-2 programı amaçları arasında<br />

“geçmişte yaşamış insanların düştüğü hatalardan ders çıkarma”<br />

gibi bir ifade yer almadığı halde, bazı kıdemli ve aday öğretmenlerin<br />

ve öğrencilerin yanıtlarında buna benzer görüşlerle karşılaşmak da<br />

bir tür örtük program gerçeğine işaret etmektedir. Kaldı ki pr<strong>of</strong>esyonel<br />

tarihçilere göre tarihsel olaylar, belli bir zaman ve konjektürde<br />

gerçekleşir ve hepsi “sui generis”, yani biriciktir ve tekrarlanamaz.<br />

Yukarıda sözü edilen araştırmalar, ortaöğretim tarih programı amaçlarının<br />

öğretmenler tarafından ne derece bilindiğini ve kanıksandığını,<br />

öğrencilerin de ne derece amaçlara ulaştığını göstermesi açısından<br />

da önemlidir.<br />

Her iki grup da tarih dersinin çağdaş öğretim teknolojileri ve<br />

materyalleri kullanarak, aktif yöntemlerle işlenmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar.<br />

Kıdemli öğretmenlerin aktif öğretim yöntemlerinin<br />

öneminin farkında olmaları, ama pek çok araştırmanın da ortaya<br />

koyduğu gibi değişik gerekçelerle sınıfta uygulamamaları ayrıca<br />

üzerinde düşünülmesi ve araştırmalar yapılması gereken bir sorundur.<br />

Kıdemli öğretmenler arasında rehberlik uzmanına benzer bir<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 41


Bahri ATA<br />

yaklaşımı üç öğretmen sergilerken, bu yaklaşıma sahip aday tarih<br />

öğretmeninin sayısının bir hayli çok olması hemen dikkati çekmektedir.<br />

Bu durum, 2005-2006 öğretim yılı bahar döneminde aday tarih<br />

öğretmenlerinin rehberlik dersi almalarının ve hâlâ öğrencilik psikolojisi<br />

içinde olmalarının bir yansıması olarak görülebilir. Aday tarih<br />

öğretmenlerinin, kıdemli öğretmenlere göre öğrencinin ilgi ve istekleri<br />

ile tarih dersini daha fazla ilişkilendirmeye yönelik çabaları da<br />

gözden kaçmamaktadır.<br />

Bu araştırma, hizmet öncesi eğitimde Rehberlik ve Özel Öğretim<br />

Yöntemleri gibi derslerin önemini bir kez daha göstermektedir.<br />

Kıdemli tarih öğretmenlerine de ilgili konularda hizmetiçi eğitim<br />

seminerleri açılmalıdır. Burada kıdemli tarih öğretmenlerinin kendi<br />

öğrencilik yaşamları anımsatılarak, gençlerle empati kurabilmelerini<br />

sağlamak için etkinlikler tasarlanmalıdır.<br />

KAYNAKLAR<br />

Anonim (2006), Edirne’den Kars’a Türk Okurunun Pr<strong>of</strong>ili, Hürriyet,<br />

5 Ağustos.<br />

Balcı, A. (2001), <strong>Sosyal</strong> Bilimlerde Araştırma, Teknik, Yöntem ve<br />

İlkeler, Ankara: PegemA Yayıncılık.<br />

Demircioğlu, İsmail H. (2006), Lise Öğrencilerinin Tarih Dersinin<br />

Amaçlarına Yönelik Görüşleri, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi,<br />

c. 4, s. 2., 153-164.<br />

Dilek, D. (2001), Tarih Derslerinde Öğrenme ve Düşünce Gelişimi,<br />

Ankara: Pegem A Yayıncılık.<br />

Köstüklü, N. (2001), <strong>Sosyal</strong> Bilimler ve Tarih Öğretimi, Konya: Günay<br />

Ofset.<br />

Safran, M. (2006), Tarih Eğitimi Makale ve Bildiriler, Ankara: Gazi<br />

Kitapevi.<br />

Tekeli, İ. (1998), Tarih Bilinci ve Gençlik, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt<br />

Yayınları.<br />

42 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ KULLANIMININ<br />

İLKÖĞRETİM 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL<br />

BİLGİLER DERSİNE KARŞI TUTUMLARINA ETKİSİ<br />

Elif ALADAĞ*<br />

Özet: Bu çalışma, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)’nin ilköğretim<br />

7. sınıf öğrencilerinin sosyal bilgiler dersine karşı tutumlarına<br />

etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada deneysel yöntem<br />

kullanılmış ve araştırma modeli olarak öntest-sontest kontrol<br />

gruplu model uygulanmıştır. Araştırma 2006-2007 öğretim yılı güz<br />

döneminde Ankara İli, Yenimahalle İlçesi Kent-Koop İlköğretim<br />

Okulunda uygulamıştır. “Ülkemizde Nüfus” ünitesi deney grubunda<br />

ArcView 9.2 yazılımında hazırlanan materyallerle, kontrol grubunda<br />

ise anlatıma dayalı öğrenme yöntemi ile işlenmiştir. Araştırmada<br />

elde edilen verilerin analizinde t-testi kullanılmış ve anlamlılık düzeyi<br />

,05 olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonucunda, elde edilen<br />

verilere dayanarak sosyal bilgiler öğretiminde CBS’nin uygulandığı<br />

deney grubu öğrencileri ile anlatıma dayalı öğrenme yönteminin<br />

uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin deneysel işlem öncesinde<br />

derse karşı tutumlarında anlamlı bir farkın olmadığı, deneysel işlem<br />

sonrasında öğrencilerin tutumlarında ise deney grubu lehine anlamlı<br />

bir farkın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma sonunda ortaya<br />

çıkan sonuçlara dayalı olarak araştırmacı tarafından ortaya konulan<br />

önerilere yer verilmektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: Coğrafi bilgi sistemleri, sosyal bilgiler<br />

eğitimi, bilgi teknolojileri, tutum<br />

The Effect <strong>of</strong> Using GIS on 7th Grade Student’s<br />

Attitude Against <strong>Social</strong> Studies Lessons<br />

This study is carried out with the aim <strong>of</strong> determining the effect<br />

<strong>of</strong> Geographic Information System (GIS) to the attitude <strong>of</strong> 7 th grade<br />

students <strong>of</strong> primary education. An experimental study is done to<br />

understand the effect <strong>of</strong> GIS on student’s attitude. As a research<br />

model, pre-final test control group model is used. The study is applied<br />

in 2006-2007 academic year at autumn term on the students <strong>of</strong><br />

Ankara Province, Yenimahalle District, Kent-Koop Primary Education<br />

School. At experiment group “Our Country’s Population” is<br />

given for 3 weeks with the GIS materials which are prepared with<br />

∗<br />

Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi.


Elif ALADAĞ<br />

ArcView 9.2. At control group in this period, the same subject is<br />

given with traditional learning method. In the analysis <strong>of</strong> gained<br />

datum, t-test is used. Whether the gained datum is meaningful or<br />

not is evaluated according to ,05 significant levels. At the end <strong>of</strong> the<br />

study, according to gained datum, before experimental processing,<br />

at the attitude <strong>of</strong> the students <strong>of</strong> experiment group that the GIS is<br />

carried out to them and the students <strong>of</strong> control group that the traditional<br />

learning method is carried out to them there isn’t meaningful<br />

difference about their attitude against to lesson but after the experimental<br />

processing at the attitude <strong>of</strong> students against social studies<br />

lesson there is a substantial difference in favor <strong>of</strong> experiment group.<br />

The study is concluded in giving suggestions according to the results<br />

<strong>of</strong> the research.<br />

Key Words: Geographic Information Systems, <strong>Social</strong> Studies<br />

Education, Information Technology, Attitude<br />

Giriş<br />

Eğitim alanındaki son gelişmeler öğretme merkezli olmaktan<br />

öğrenme merkezliye doğru yönelmektedir. Bu da bireyin öğrenme<br />

sürecine aktif olarak katılımını gerektirmektedir. Eğitim alanındaki<br />

bir diğer yaklaşım ise yapılandırmacı yaklaşımdır. Yapılandırmacılığa<br />

göre bilgi, bilen (öğrenen) tarafından yapılandırılır, üretilir. Bu<br />

nedenle yapılar kişiye özgüdür (Açıkgöz,2004:61). İçinde bulunduğumuz<br />

bilgi çağında bilgi hızla ve katlanarak artmaktadır. Çocuğun<br />

eğitiminde resmen sorumlu olan okullarda bütün bilgileri öğrencilere<br />

öğretmek çok zordur. Bu sağlansa bile yeni bilgiler eklenmektedir.<br />

Bu nedenle yeni öğretim programlarında bilgiyi öğretmekten<br />

ziyade bilgiye nasıl ulaşacağı ve nasıl kullanılacağının öğretilmesi<br />

önem kazanmıştır. Öğrenciler bilgiyi problem çözmede, anlamlı ortamlarda<br />

eleştirel düşünmede ve yaratıcı düşünmede kullanmalıdır.<br />

Eğitimdeki değişimler, öğretim yöntemleri ve öğretim materyallerini<br />

de etkilemiştir. Öğrencilerin bilgiye ulaşmaları, bilgiyi<br />

amaçları doğrultusunda kullanmaları için gelişen teknolojiden faydalanmak<br />

gerekmektedir. Eğitim hizmetlerini daha geniş kitlelere<br />

daha kaliteli biçimde götürebilmek için çağdaş eğitim teknolojisinin<br />

tüm olanaklarından etkili biçimde yararlanmak gerekmektedir. Bu<br />

teknolojilerden biri de Coğrafi Bilgi Sistemleri(CBS)dir.<br />

44 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

CBS nedir<br />

Coğrafi Bilgi Sistemleri teknolojisi son 20-30 yıldan beri bilgisayar<br />

teknolojilerine paralel olarak gelişen yeni bir teknolojidir.<br />

CBS, en basit anlamda dünya üzerindeki farklı bölgeleri tanımlayan,<br />

o bölgelerle ilgili mevcut verileri depolayan ve kullanan bilgisayar<br />

sistemidir (İşlem Şirketler Grubu, 2004:1). Kerski (2000:371)<br />

CBS’yi veri girişi, veri işleme, mekâna ait veriyle problem çözebilmek<br />

amacıyla analiz yapılmasını sağlayan bilgisayar yazılımı olarak<br />

tanımlamıştır.<br />

CBS teknolojisi ile başlangıçta eldeki haritaların bilgisayarda<br />

tutulması hedeflenmiş ise de daha sonrasında mekana ait grafik ve<br />

grafik olmayan bilgilerle bunlara ait sözel ve sayısal diğer bilgiler<br />

bir arada tutma ve aynı anda sorgulayıp analiz edebilme gücüne erişilmiştir<br />

(Alparslan ve Divan, 2001;98).<br />

CBS, yeryüzünün herhangi bir özelliği ile ilgili çalışmanın<br />

bilgisayar ortamında gerçekleştirilmesi esasına dayanır. Bu sistem<br />

aslında bir metodolojidir. Çalışma konusu bir şekilde mekân, insan,<br />

zaman ve bunlarla ilgili değişkenleri az veya çok içeren bütün bilim<br />

dalları ve meslek gruplarının CBS’den faydalanma imkânları vardır.<br />

Dolayısıyla CBS metodolojini kullanan birçok CBS yazılımı vardır<br />

(Turoğlu,2000:1). Dünyada kullanılan başlıca CBS yazılımları MapInfo,<br />

ArcInfo, Idrisi, Intergraph, SmallWorld, Genesis, Idrisi, Grass<br />

vb. dir.<br />

Sağlıklı bir şekilde çalışan CBS aşağıdaki işlevleri yerine getirmektedir<br />

(Yomralıoğlu,2002:55):<br />

1. Veri toplama: Coğrafi veriler toplanarak, CBS’de kullanılmadan<br />

önce mutlaka sayısal yani dijital formata dönüştürülmelidir.<br />

Verilerin kağıt ya da harita ortamından bilgisayar ortamına dönüştürülmesi<br />

işlemi sayısallaştırma (digitizing) olarak bilinir.<br />

2. Veri yönetimi : Küçük boyutlu CBS projelerinde coğrafik<br />

bilgilerin sınırlı boyuttaki basit dosyalarda saklanması mümkündür.<br />

Ancak, veri hacimlerinin geniş ve kapsamlı olması, bunun yanında<br />

birden çok veri gruplarının kullanılması durumunda Veri Tabanı<br />

Yönetim Sistemleri (Data Base Management Systems) verilerin sak-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 45


Elif ALADAĞ<br />

lanması, organize edilmesi ve yönetilmesine yardımcı olur. Veri tabanı<br />

yönetim sistemleri bir bilgisayar yazılımı olup veri tabanlarını<br />

yönetir veya birleştirir.<br />

3. Veri işleme: Bazı durumlarda özel CBS projeleri için veri<br />

çeşitlerinin birbirine dönüşümü veya irdelenmesi istenebilir. Verilerin<br />

sisteme uyumlu olması bunu gerektirebilir. Örneğin, konumsal<br />

bilgiler farklı ölçeklerde mevcut olabilir (yol verileri 1/100.000,<br />

nüfus dağılım verileri 1/10.000, bina verileri 1/1.000 gibi). Tüm bu<br />

bilgiler birleştirilmeden önce aynı ölçeğe dönüştürülmelidir. CBS,<br />

gerek bilgisayar ortamında obje üzerine imlecin (mouse) tıklanması<br />

ile basit sorgulama kapasitesine, gerekse çok yönlü konumsal analiz<br />

araçlarıyla yönetici ve araştırıcılara istenen süreçte bilgi sunar.<br />

CBS teknolojisi artık coğrafik verileri istatistiksel grafikler ve mantık<br />

sorgulamaları ve senaryolar şeklinde irdeleme aşamasına gelmiştir.<br />

CBS teknolojisi konumsal verilerin sorgulanması ve analizinde,<br />

yazılımlar sayesinde, birçok veri her türlü geometrik ve mantıksal<br />

işleme tabi tutulabilir.<br />

4. Veri sunumu : Görsel işlemler yine CBS için önemli bir<br />

işlevdir. Birçok coğrafik işlemin sonunda yapılanlar harita veya grafik<br />

gösterimlerle görsel hale getirilir. Haritalar coğrafik bilgiler ile<br />

kullanıcı arasındaki en iyi iletişimi sağlayan araçlardır. Kartoğrafların<br />

uzun yıllardır harita üretmesine karşın, CBS kartoğrafya biliminin<br />

hızlı gelişmesine de katkıda bulunan yeni ve daha etkili araçları<br />

sunmaktadır. Haritalar, yazılı raporlarla, üç boyutlu gösterimlerle,<br />

fotoğraf görüntüleri ve çok-ortamlı (multimedia) ve diğer çıktı çeşitleriyle<br />

birleştirebilmektedir.<br />

CBS, mekanı analiz etmek için yeni ve güçlü bir teknolojidir.<br />

Bu nedenle çalışma alanı mekan olan birçok bilim ve kurum tarafından<br />

kullanılmaktadır. CBS teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak<br />

kullanım alanı artmaktadır. Bu alanlardan biri de eğitimdir.<br />

CBS ve Eğitim<br />

CBS, eğitimdeki en yeni araçlardan ve araştırma olanaklarından<br />

biridir. Aynı zamanda en hızlı gelişen teknolojilerden biridir.<br />

CBS’nin eğitim alanında farklı kullanım şekilleri vardır. Bunlardan<br />

biri bilgisayar yönetimli eğitimdir. CBS, öğretimi planlama, düzen-<br />

46 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

leme, öğrencilerle ilgili verileri kaydetme amacıyla kullanılmaktadır.<br />

Örneğin belirli bir alana ait veri setleri oluşturulduğunda, bu alanda<br />

okul çağında kaç öğrenci var, yaşları, adresleri vb. birçok bilgiye<br />

ulaşılıp analizler yapılabilmektedir. Böylece o alana yeni bir okul<br />

gerekli olup olmadığı, öğrencilerin servis güzergâhları, okul güvenliği,<br />

velileri bilgilendirme gibi birçok soruya cevap bulunmaktadır.<br />

CBS’nin eğitimde en fazla kullanımı ise CBS destekli eğitimdir.<br />

Buda iki şekildedir. Birincisi özellikle üniversitelerin coğrafya,<br />

mühendislik, jeoloji, şehir planlamacılığı gibi bölümlerde CBS eğitimi,<br />

ikincisi ilk ve orta öğretimde CBS ile eğitimdir. Burada dikkat<br />

edilmesi gereken “CBS eğitimi” ve “CBS ile eğitim”in birbirinden<br />

farklı olduğudur. CBS eğitiminde amaç CBS öğretmektir. Özellikle<br />

üniversitelerde, CBS kullanmayı gerektiren mesleklerin eğitiminin<br />

bir parçasıdır. Burada öğrenci CBS hakkında veri yönetimi, bilgi depolama<br />

gibi detaylı bilgiler edinir. CBS ile eğitimde ise CBS eğitim<br />

için bir araçtır. Asıl amaç CBS ile coğrafi araştırma ve mekânsal<br />

analizler yapmaktır.<br />

CBS’nin sınıfta kullanımının birçok faydaları vardır. Bunlardan<br />

biri öğrenci merkezli bir eğitime olanak tanımasıdır. Özellikle<br />

son yıllarda eğitim sistemi öğretmen merkezli eğitimden öğrenci<br />

merkezli eğitime yönelmiştir. Dikkatin daha çok bireysel ve grup<br />

çalışmaları üzerinde yoğunlaştığı öğrenci merkezli yöntemlerde<br />

öğrenciler yaratıcılığa, problem çözmeye, kendi fikirlerini geliştirmeye<br />

ve bu fikirlerini ortaya koymaya güdülendirilmektedir (Küçükahmet,2000;68).<br />

CBS ile eğitimde öğrencilere tekdüze bilgiler<br />

ve becerilerin verilmesi yerine bilgi edinme sürecinin içerisine<br />

dahil edilmektedir. Öğrenci edilgen konumdan, bilgiyi elde etmek<br />

için çaba göstererek etkin konuma geçmektedir. Problem belirlenerek<br />

öğrencilerin bu problemi kendi buldukları yollarla çözmeleri<br />

istenmektedir. Bu aşamalarda grup çalışmaları da yapılabilmektedir.<br />

CBS ile eğitimde öğretmenin rolü ise derslerde bilgiyi veren değil<br />

rehberlik eden kişidir.<br />

CBS’nin kullanımı öğrencilerin problem çözme ve araştırma<br />

becerilerini geliştirmektedir (ESRI, 16.01.2007; Kerski, 12 Eylül<br />

2006; Johansson,2003:23; Shin,2006:110). Araştırma becerisi, öğ-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 47


Elif ALADAĞ<br />

rencilerin uygun sorular sorarak problemi tespit etmesi, verileri toplaması<br />

ve hipotezleri test ederek bir sonuca ulaşmasını kapsar. CBS<br />

kullanan öğrenci bir problemin çözümü için önce gerekli olan verileri<br />

belirler, verilere ulaşır ve verileri CBS programında kullanılacak<br />

forma dönüştürür. Verileri, CBS’nin önemli bir işlevi olan farklı<br />

şekillerde (harita, grafik, üç boyutlu görüntü vs.) görselleştirir ve<br />

analizler yapar. Bu analizler sonucunda bir çözüme ulaşır. Bu süreçte<br />

problem çözme ve araştırmanın yanı sıra öğrencilerin kaynakları<br />

tanıma, başkalarıyla birlikte çalışma, bilgiyi kullanma ve karmaşık<br />

ilişkileri anlama gibi becerileri de gelişir.<br />

CBS uygulamaları öğretmenlerin sınıflarında yapılandırmacı<br />

yaklaşımı uygulamalarına yardım eder (Johansson,2003:23). Yapılandırmacılığa<br />

göre bilgi, duyularımızla ya da çeşitli iletişim kanallarıyla<br />

edilgen olarak alınan ya da dış dünyada bulunan bir şey değildir.<br />

Tersine; bilgi, bilen (öğrenen) tarafından yapılandırılır, üretilir.<br />

Bu nedenle yapılar kişiye özgüdür (Açıkgöz,2004:61).<br />

CBS mekansal algıyı geliştirmektedir (Johansson,2003:23;<br />

Audet ve Ludwig,2000:4). Mekânsal düşüncenin 3 boyutu vardır;<br />

mekânsal görselleştirme, mekânsal yön tayini ve mekânsal ilişkiler.<br />

Bazı mekânsal düşünme becerileri şunlardır; şekilleri tanıma,<br />

mekânsal dağılımı fark etme, yön bulma, haritaları karşılaştırma, bir<br />

alanı iki boyutlu düşünebilme (harita şeklinde), iki boyutlu bir görüntüyü<br />

3 boyutlu düşünebilmedir (Bednarz,2004:193).<br />

CBS, öğrencilerin bilgisayar kullanma becerileri ve teknolojiye<br />

karşı tutumlarını artırmaktadır (Baker,2002:118; Pitts,2005). CBS<br />

kullanabilmek için öğrencilerin temel bilgisayar bilgilerinin olması<br />

gerekmektedir. Ders sırasında öğrenciler hem bu bilgilerini kullanacak<br />

hem de yeni bilgiler ekleyeceklerdir. CBS programını verimli<br />

bir şekilde kullanan öğrenci veri girişi, veri kaydetme, internetten<br />

veri indirme, sorgulama yapma gibi bilgisayar becerilerini de edinecektir.<br />

Öğrenciler, bilgisayar dersinde edindikleri bilgileri gerçek<br />

hayat problemlerinde uygulama olanağı bulacaklardır.<br />

CBS’nin eğitimde kullanımı ile ilgili yapılan çalışmaların büyük<br />

çoğunluğu üniversite ya da ortaöğretim düzeyindedir. İlköğretimde<br />

CBS kullanımı ilgili ise CBS programlarının öğrenci seviye-<br />

48 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

sine göre ağır olduğu, öğrencilerin bilgisayar becerilerinin yeterli<br />

olmadığı gibi görüşler vardır. Ancak iyi hazırlanmış materyaller, iyi<br />

bir planlama ve rehberlikle CBS’nin ilköğretimde kullanımının da<br />

birçok faydalar sağlayacağı görülmüştür (Baker,2002; Shin,2006;<br />

Kieper,1996; Kieper 1999). Örneğin CBS, 5. sınıf öğrencilerinin<br />

coğrafi becerilerini geliştirmekte ve zor konularda aktif katılımı<br />

sağlamaktadır (Kieper,1996). Ayrıca CBS ilköğretim ikinci kademe<br />

öğrencilerinin düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirmektedir<br />

(West,1998). Shin’in yaptığı çalışmada (Shin, 2006), CBS’nin<br />

ilköğretim 4. sınıf öğrencilerinin coğrafi bilgileri ve harita becerilerini<br />

artırdığı görülmüştür.<br />

CBS’nin ilköğretimde kullanımında öğretmenin rolü çok<br />

önemlidir. Öğretmenler CBS’yi her sınıfta kullanabilirler. Ancak<br />

öğrencilerin gelişim düzeylerine göre neyi ne kadar kullanacağına<br />

karar vermelidir.<br />

Ülkemizde CBS’nin ilk ve ortaöğretimde kullanımı ise kısmen<br />

yenidir. Dünyada CBS Coğrafya, <strong>Sosyal</strong> Bilgiler, Çevre Bilimi,<br />

Fen Bilgisi derslerinde öğretim aracı olarak kullanılırken ülkemizde<br />

yalnızca Coğrafya dersinde kullanılmaktadır. 2005 yılında Milli Eğitim<br />

Bakanlığı’nın Coğrafya programında yaptığı değişiklikle CBS,<br />

coğrafya eğitiminde kullanılmaya başlamıştır (MEB,2006). Coğrafya<br />

dersinin 22 kazanımının öğretiminde CBS önerilmektedir. CBS,<br />

coğrafya dışındaki derslerde ve ilköğretim seviyesinde programda<br />

yer almamaktadır. CBS’nin ilköğretim ve ortaöğretimde kullanım<br />

sürecinin hızlanması için Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, CBS<br />

yazılım şirketleri ve özel şirketler çaba sarf etmelidirler.<br />

Eğitimde CBS Kullanımını Sınırlandıran Faktörler<br />

Teknolojinin gelişmesine paralel olarak CBS’nin eğitimde<br />

kullanımı artmıştır. Ancak bu artış CBS’nin hedeflere ulaşmaktaki<br />

katkısı göz önünde bulundurulduğunda beklenen düzeyde değildir.<br />

CBS’nin Amerika ve İngiltere’de dahi ilk ve ortaöğretimde<br />

kullanımı çok yavaş ilerlemiştir (Kerski,2000; Bednarz ve Ludwig,1998;<br />

Audet ve Ludwig,2000). Bednarz (2004:195) bunu başlıca<br />

3 nedene bağlamaktadır;<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 49


Elif ALADAĞ<br />

• Yazılım ve donanım ihtiyacı, kullanılabilir veriye olan<br />

ihtiyaç ve diğer teknik engeller<br />

• Öğretmenlerin kariyer avantajı ya da kurum desteği dışında<br />

yeni teknolojileri öğrenmek için zaman ve çaba harcama isteğinin<br />

olmaması.<br />

• Öğretmenlerin CBS ile eğitim için yeterli bilgiye sahip<br />

olmamaları ve müfredata uygun materyal azlığı.<br />

Okullarda CBS kullanımı sağladığı yararlar açısından çok<br />

önemlidir. Ancak CBS kullanmak uzun ve detaylı bir planlamayı<br />

gerektirmektedir. Aksi taktirde olumsuz etkileri olabilmektedir.<br />

Öğretmenlerin, verileri kazanımlara uygun şekilde düzenlemeleri<br />

ve sunmaları gerekmektedir. Sınıfta CBS kullanan öğretmenlere<br />

veri sunumu hakkında önbilgi verilmediği taktirde, CBS’nin öğrencilerin<br />

öğrenmesine negatif etkisi olabilmektedir (Baker,2002;<br />

Doerring,2002’den aktaran Bednarz,2004;194).<br />

Öğretmenlerin verilere ulaşmasındaki zorluklarda CBS’nin<br />

eğitimde kullanımını sınırlamaktadır. CBS temelli ders planı hazırlamak<br />

uzun zaman gerektirir. Bu nedenle gelişmiş birçok ülkede<br />

hedefe yönelik hazır ders planları ve veri setleri bulunmaktadır. Örneğin<br />

ArcView yazılımının 130’dan fazla ders planı www.esri.com/<br />

arclessons sitesinde bulunmaktadır. Yine ESRI’nin bir yayını olan<br />

Mapping Our World (Malone ve diğerleri,2002) adlı kitapta hazır<br />

veriler, ders planları, çalışma kağıtları ve derecelendirme ölçekleri<br />

bulunmaktadır. Ancak ülkemizde CBS ortaöğretim müfredatında<br />

yer almasına rağmen öğretmenin sınıfta CBS kullanımını destekleyecek<br />

bir kaynak bulunmamaktadır.<br />

Amaç<br />

Tutum; bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili<br />

düşünce duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir<br />

eğilimdir (Kağıtçıbaşı, 1979:84). Tutumlar, insan davranışlarına yön<br />

vermede önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle bireyin tutumlarının<br />

olumlu ya da olumsuz olması oldukça önemlidir. Çünkü özellikle<br />

derse karşı olumsuz tutumlar, öğrencilerin derslerde başarılı olmasını<br />

engellemektedir. Bireylerin tutumları önceden bilinirse tutumları<br />

50 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

değiştirmeye yönelik düzenlemeler yapılabilir. Bu bağlamda, öğrencilerin<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersine karşı olan tutumlarının etki eden<br />

faktörlerin belirlenmesi, bu yönde düzenlemeler yapılmasını sağlayacaktır.<br />

Araştırmada genel olarak şu probleme cevap aranacaktır:<br />

“Coğrafi bilgi sistemleri kullanımın İlköğretim 7. sınıf öğrencilerinin<br />

sosyal bilgiler dersine karşı tutumlarına etkisi var mıdır<br />

Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki alt amaçlara cevap<br />

aranmıştır:<br />

Coğrafi bilgi sistemlerinin uygulandığı deney grubu ile anlatıma<br />

dayalı öğretim yapılan kontrol grubu öğrencilerinin,<br />

1. Ön test tutum puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır<br />

2. Son test tutum puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır<br />

3. Kendi gruplarındaki ön test ve son test tutum puanları arasında<br />

anlamlı bir fark var mıdır<br />

Varsayımlar<br />

Araştırmada, bazı başlangıç noktalarının, ayrıca kanıtlanmasına<br />

gerek görülmeden, “doğru” olarak kabul edilmesi gerekebilir. Bu<br />

kabule, varsayım denir (Karasar,1998:71). Bu çalışmanın varsayımları<br />

şu şekildedir:<br />

1. Kontrol altına alınamayan değişkenler deney ve kontrol grubunu<br />

aynı oranda etkilediği,<br />

2. Deneklerin tutum ölçeğini yanıtlarken beceri, duygu ve düşüncelerini<br />

samimi olarak yansıttıkları,<br />

3. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin öğrenmeye karşı<br />

ilgilerinin eşit olduğu varsayılmaktadır.<br />

Sınırlılıklar<br />

1. Araştırma, seçilen çalışma grubundaki ilköğretim 7. sınıf öğrencileri<br />

ile sınırlıdır<br />

2. Araştırma, 2005-2006 öğretim yılında belirlenmiş olan ilköğretim<br />

okulu ile sınırlıdır.<br />

3. 7. sınıf <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Programı “Ülkemizde Nüfus” ünitesi<br />

1, 2 ve 4. kazanımları ile sınırlıdır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 51


Elif ALADAĞ<br />

Yöntem:<br />

Araştırma modeli olarak deneme modeli seçilmiştir. Deneme<br />

modelleri, neden-sonuç ilişkilerini belirlemeye çalışmak amacı ile<br />

doğrudan araştırmacının kontrolü altında, gözlenmek istenen verilerin<br />

üretildiği araştırma modelleridir (Karasar,1998:87). Deneysel<br />

desenler, değişkenler arasındaki neden sonuç ilişkilerini keşfetmeyi<br />

amaçlayan araştırma desenleridir. (Büyüköztürk,2001:3). Bu araştırmada<br />

CBS’nin etkililiği test edebilmek amacıyla bir araştırma ortamı<br />

oluşturulacaktır. Bu nedenle deneme modeli bu çalışma için<br />

uygun görülmüştür.<br />

Deneme modellerinden ise ön test-son test kontrol gruplu model<br />

kullanılacaktır. Ön test – son test kontrol gruplu model, sosyal<br />

bilimlerde yaygın kullanılan bir modeldir. Katılımcılar, deneysel<br />

işlemden önce ve sonra bağımlı değişkenle ilgili olarak ölçülürler<br />

(Büyüköztürk, 2001:21). Bu amaçla yansız atama ile oluşturulmuş<br />

iki grup – biri kontrol, öteki deney grubu – oluşturulmuştur. Her iki<br />

grupta da konu işlenmeden önce ve işlendikten sonra “tutum ölçeği”<br />

uygulanmıştır. Araştırmada ön test yapılmasının nedeni, grupların<br />

deney öncesi benzerlik derecelerinin bilinmesini sağlamaktır. Araştırma<br />

modelinin son aşamasında deney ve kontrol gruplarının sontest<br />

puanları istatistik analiz çerçevesinde değerlendirilerek, grupların<br />

farklılaşması ile deneysel çalışmanın etkililiği ölçülmüştür.<br />

Çalışma Grubu<br />

Araştırma, 2006–2007 öğretim yılında, Ankara İli, Yenimahalle<br />

İlçesi, Kent-Koop İlköğretim Okulu 7. sınıfları üzerinde gerçekleştirilmiştir.<br />

Bu okulun seçilme nedeni okulun bilgi teknolojileri<br />

sınıfının ve yüksek kalitede bilgisayarlarının olmasıdır. 7. sınıflardan<br />

yansız atama ile deney ve kontrol grubu oluşturulmuştur. 7/A Sınıfı<br />

deney grubunu, 7/B sınıfı ise kontrol grubunu oluşturmaktadır.<br />

Veri Toplama Aracı<br />

Araştırmada verilerin toplanabilmesi için Şahin ve diğerleri<br />

(2000) tarafından geliştirilen “<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Tutum Ölçeği” kullanılmıştır.<br />

Şahin ve diğerleri, ölçeğin güvenirlik katsayısı .94 olarak<br />

bulmuşlardır. (Şahin ve diğerleri,2000:16-17). 6. sınıf öğrencileri<br />

52 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

için hazırlanan bu tutum ölçeğinin 7. sınıf öğrencileri için de uygun<br />

olabileceği düşünülmüştür. Bu amaçla 7. sınıflarda ön uygulama yapılarak<br />

ölçeğin tekrar güvenirliği tespit edilmiştir. 75 ilköğretim 7.<br />

sınıf öğrencisi üzerinde yapılan ön uygulamada ölçeğin Cronbach<br />

Alfa güvenirliği hesaplanmış ve 0,92 bulunmuştur. Uzman araştırmacılar<br />

ve öğretim üyeleri görüşleri dikkate alınarak ölçeğin kapsam<br />

geçerliliği sağlanmıştır. Bu aşamalardan sonra 7. sınıflarda uygulanabileceğine<br />

karar verilmiştir.<br />

Ölçme aracında 27 tutum ifadesi yer almaktadır. Bu ölçekte<br />

öğrencilerden ölçekte yer alan maddelere yönelik düşüncelerini yansıtmaları<br />

beklenmiştir. Ölçekte likert tipinde ifadeler için “tamamen<br />

katılıyorum (5)”, “katılıyorum (4)”, “kararsızım (3)”, “katılmıyorum<br />

(2)”, “hiç katılmıyorum (1)”, puanı verilmiştir. İstatiksel analizler<br />

göz önünde bulundurularak olumlu cümleler tamamen katılıyorumdan<br />

itibaren 5,4,3,2,1; olumsuz cümlelerde tamamen katılıyorumdan<br />

itibaren 1,2,3,4,5 puanla değerlendirilerek SPSS programının veri<br />

dosyalarına işlenmiştir.<br />

Araştırmada Kullanılan Öğretim Materyali<br />

Çalışmada, CBS’nin etkiliğini ölçebilmek amacıyla “Ülkemizde<br />

Nüfus” ünitesi ile ilgili CBS temelli materyaller hazırlanmıştır.<br />

Materyaller araştırmacı tarafından geliştirilmiştir.<br />

Materyallerin hazırlanmasında CBS programlarından ArcView<br />

9.2 kullanılmıştır. Bu programın seçilme nedeni en yaygın kullanılan<br />

program olması, 9.2. versiyonunun yeni piyasaya sürülmüş<br />

olması ve bu alandaki en son teknoloji olmasıdır. Ayrıca yurt dışı<br />

kaynaklı programın dağıtıcı firmasının Ankara’da olmasının eğitim<br />

ve teknik destek açısından kolaylık sağlayacağı düşünülmüştür. Bu<br />

firmadan ArcView 9.2 kullanımı ile giriş ve ileri düzeyde 2 haftalık<br />

kurs alınmıştır. Giriş düzeyindeki ilk haftada ArcView 9.2, ileri düzeydeki<br />

ikinci haftada 3D Analyst ve Spatial Analyst kursları alınmıştır.<br />

Materyal hazırlanmadan önce “Ülkemizde Nüfus” ünitesinin<br />

kazanımları incelenmiş ve ünitede 5 kazanımdan 1., 2. ve 4. kazanımın<br />

CBS ile öğretime uygun olduğuna karar verilmiştir.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 53


Elif ALADAĞ<br />

CBS, sayısal verileri haritaya ya da farklı görsel sunum şekillerine<br />

dönüştüren bir programdır. Bu nedenle çalışmada ilk olarak<br />

belirlenen konularda sayısal veriler temin edilmiştir. Nüfus ile ilgili<br />

veriler TÜİK’ten alınmış ve en son veriler olmasına dikkat edilmiştir.<br />

Hazırlanan materyallerin öğrencilerin kullanabilecekleri düzeyde<br />

olmasına dikkat edilmiştir. Bunun için 1-7. sınıflar bilgisayar<br />

dersi programı incelenmiş okullarda öğrencilere hangi bilgisayar becerilerinin<br />

kazandırıldığı tespit edilmiştir. Bu becerilerle kullanılabilecek<br />

materyaller hazırlanmıştır.<br />

İlk olarak öğrencilere CBS’nin anlatıldığı ders için temel CBS<br />

becerilerini kullanacakları bir uygulama dersi dokümanı hazırlanmıştır.<br />

Daha sonra kazanımlardaki konularla ilgili ArcView programında<br />

haritalar, grafikler, resimler, 3 boyutlu görüntüler hazırlanmıştır.<br />

Bu konular şunlardır; nüfusun dağılışına etki eden faktörler,<br />

<strong>Türkiye</strong> nüfusunun dağılışı, <strong>Türkiye</strong> nüfusunun özellikleri, göçün<br />

nedenleri ve sonuçları. Hazırlanan materyallerin öğrenciler tarafından<br />

verimli bir şekilde kullanılabilmesi için “Uygulama Yönergeleri”<br />

hazırlanmıştır. Materyaller hazırlandıktan sonra, yedinci sınıf<br />

öğrencilerinden 5 kişi üzerinde pilot uygulama yapılmıştır. Pilot uygulama<br />

sonucunda gerekli düzenleme ve değişiklikler yapılmıştır.<br />

Materyal hazırlandıktan sonra uzman görüşü alınmıştır. Görüşlerine<br />

başvurulan uzmanlar 7. sınıflara dersi olan iki bilgisayar<br />

öğretmeni ve iki sosyal bilgiler öğretmeni, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmenliği A.B.D.’nda görev yapmakta olan<br />

bazı öğretim üyeleri ve bir eğitimde ölçme ve değerlendirme uzmanıdır.<br />

Uygulamanın yapıldığı okulun bilgisayar öğretmeninin de<br />

görüşleri alınmıştır. Bilgisayar öğretmeni deney grubundaki öğrencilerin<br />

materyalleri kullanacak düzeyde bilgisayar bilgisine sahip<br />

olduğunu belirtmiştir.<br />

Araştırmanın Uygulanması<br />

Araştırmadaki tüm işlemler aşağıdaki gibi yapılmıştır:<br />

Kent-Koop İlköğretim Okulu’nda deney ve kontrol grupları<br />

54 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

tesadüfî örneklem yoluyla belirlenmiştir. Deney ve kontrol gruplarının<br />

seçiminde öğrenci mevcutları dikkate alınırken, öğrencilerin<br />

önceki yıllara ait başarı puanları ve bireysel farklılıklar dikkate alınmamıştır.<br />

CBS temelli ders 7. sınıf <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersinde “Ülkemizde<br />

Nüfus” ünitesinde uygulamıştır. <strong>Sosyal</strong> Bilgiler öğretmeni<br />

CBS’ni kullanamadığından deney ve kontrol grubunda araştırmacı<br />

tarafından ders işlenmiştir.<br />

Konunun öğretimine geçilmeden deney ve kontrol grubunun<br />

araştırma öncesi sosyal bilgiler dersine karşı tutumları arasında fark<br />

olup olmadığını belirlemek için ön test yapılmıştır.<br />

Deney grubunda CBS ile eğitime başlanmadan önce öğrencilere<br />

2 ders saati CBS tanıtılmıştır. Tanıtım dersinde kullanılmak<br />

üzere ders materyali olarak haritalar, grafikler hazırlanmıştır. Ayrıca<br />

öğrenciler için CBS’de temel bazı becerilerin öğretimine yönelik<br />

“Uygulama Yönergesi” hazırlanmıştır.<br />

Deney grubunda CBS temelli haritalar ve grafiklerle ders işlenirken<br />

kontrol grubunda anlatıma dayalı öğretim yapılmıştır. Bu<br />

sınıfta ders materyali olarak kitap, basılı harita, grafik, atlas kullanılmıştır.<br />

Konular programa uygun olarak deney grubu ile eş zamanlı<br />

olarak işlenmiştir. Derslerde öğrencelere anlayamadıkları yerlerde<br />

soru sormalarına izin verilmiş gerektiğinde öğrencilerle birlikte konular<br />

tartışılmıştır.<br />

Deney ve kontrol gruplarına ünite bitiminde son test olarak;<br />

tutum ölçeği uygulanmıştır.<br />

3.6. Verilerin Analizi<br />

Araştırmada nicel verilerin analizinde elde edilen veriler iki<br />

aşamada toplanmıştır. Deney ve kontrol gruplarına ön test ve son<br />

test uygulanmıştır. Verilerin analizinde istatistikî işlemlerden t testi<br />

kullanılmıştır. İstatistiki işlemler SPSS 11.0 programında yapılmıştır.<br />

Elde edilen verilerin anlamlı olup olmadıkları .05 manidarlık düzeyinde<br />

test edilmiştir.<br />

Bulgular:<br />

1 Araştırmanın birinci alt probleminde, “Coğrafi bilgi sistemlerinin<br />

uygulandığı deney grubu ile anlatıma dayalı öğretim yapılan<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 55


Elif ALADAĞ<br />

kontrol grubu öğrencilerinin, ön test tutum puanları arasında anlamlı<br />

bir fark var mıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu soruya cevap bulmak<br />

amacıyla, deney ve kontrol gruplarına uygulanan ön test sonucu<br />

elde edilen puanlar bağımsız t-testi ile analiz edilerek, bu alt probleme<br />

bağlı olarak elde edilen bulgular Tablo 1’de verilmiştir.<br />

Tablo 1: Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Test Tutum Puanlarının<br />

Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız T-Testi Sonuçları<br />

GRUP N<br />

Χ<br />

S sd t p<br />

Deney 21 93.86 18.72<br />

Kontrol 23 94.61 13.22<br />

42 .155 .878<br />

p>.05<br />

Tablo 1’de t testi sonucu elde edilen veriler analiz edildiğinde,<br />

deney grubunun tutum puanları ortalamasının Χ =93.86 ve standart<br />

sapmasının S=18.72; kontrol grubunun tutum puanları ortalamasının<br />

Χ =94.61 ve standart sapmasının S=13.22 olduğu görülmektedir.<br />

Elde edilen tutum puanlarının ortalamaları arasında anlamlı bir<br />

fark olup olmadığı .05 anlamlılık düzeyinde t testi ile test edildiğinde<br />

ise, t (42)<br />

=.155 ve p>.05 (.878) olduğu ve dolayısıyla başlangıçta<br />

grupların <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersine karşı olan tutumları arasında anlamlı<br />

bir farkın olmadığı, öğrencilerin derse karşı tutumlarının elde<br />

edilen ortalamalara göre birbirine yakın olduğu görülmektedir. Elde<br />

edilen verilere dayanarak tutum puan ortalamalarına bakıldığında ön<br />

test ortalamalarının öğrencilerin başlangıçta <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersine<br />

karşı olan tutumlarının birbirine denk olduğu söylenebilir.<br />

2. Araştırmanın ikinci alt problemi, “Coğrafi bilgi sistemlerinin<br />

uygulandığı deney grubu ile anlatıma dayalı öğretim yapılan<br />

kontrol grubu öğrencilerinin, son test tutum puanları arasında anlamlı<br />

bir fark var mıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Araştırmanın<br />

ikinci alt problemi kapsamında deneysel işlem sonunda deney ve<br />

kontrol gruplarının derse karşı tutumlarını saptamak amacıyla son<br />

test sonucu elde edilen tutum puanları arasında anlamlı bir farklılık<br />

olup olmadığı bağımsız t-testi ile sınanmış ve sonuçlar Tablo 2’de<br />

sunulmuştur.<br />

56 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

Tablo 2: Deney ve Kontrol Gruplarının Son Test Tutum Puanlarının<br />

Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız T-Testi Sonuçları<br />

GRUP N Χ S sd t p<br />

Deney 21 116.43 13.59<br />

Kontrol 23 97.17 13.55<br />

p


Elif ALADAĞ<br />

3. Araştırmanın üçüncü alt problemi, “Coğrafi bilgi sistemlerinin<br />

uygulandığı deney grubu ile anlatıma dayalı öğretim yapılan<br />

kontrol grubu öğrencilerinin, kendi gruplarındaki ön test ve son test<br />

tutum puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır” şeklinde ifade<br />

edilen sorusuna cevap bulmak amacıyla, grupların kendi içerisinde<br />

ön test ve son test tutum puanları arasındaki farkın anlamlı olup<br />

olmadığı bağımlı t-testi ile analiz edilerek Tablo 3 ve Tablo 4’de<br />

sunulmuştur.<br />

Deney grubuna uygulanan CBS yaklaşımı uygulama süreci<br />

sonucu öğrencilerin tutum puanlarından elde edilen sonuçlar bağımlı<br />

t testi ile sınanmış ve sonuçlar Tablo 3’te sunulmuştur.<br />

Tablo 3: Deney Grubunun Ön Test ve Son Test Tutum Puanlarının<br />

Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımlı T-Testi Sonuçları<br />

GRUP N<br />

Χ<br />

S sd t p<br />

Ön test 21 93.86 18.72<br />

Son test 21 116.43 13.59<br />

20 4.419 .000<br />

p


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

Tablo 4: Kontrol Grubunun Ön Test ve Son Test Tutum Puanlarının<br />

Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımlı T-Testi Sonuçları<br />

GRUP N Χ S sd t p<br />

Ön test 23 94.61 13.22<br />

22 .637 .531<br />

Son test 23 97.17 13.55<br />

p>.05<br />

Tablo 4’de sunulan anlatıma dayalı öğrenme yaklaşımının<br />

uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin ön test ve son test tutum<br />

puanlarının ilişkili örneklem grupları için uygulanan bağımlı t testi<br />

ile test edilmesi sonucu elde edilen bulgular analiz edildiğinde;<br />

kontrol grubu öğrencilerinin ön test tutum puan ortalamalarının Χ<br />

=94.61 ve standart sapmalarının S=13.22, son test tutum puan ortalamalarının<br />

Χ =97.17 ve standart sapmalarının S=13.55 olduğu<br />

görülmektedir. Elde edilen bu ortalamalar arasında anlamlı bir fark<br />

olup olmadığı t testi ile test edildiğinde ise, t (22)<br />

=.637 ve p>.05 (.531)<br />

olarak bulunmuş ve dolayısıyla kontrol grubunun ön test ve son test<br />

tutum puanları arasında anlamlı bir farkın olmadığı sonucu ortaya<br />

çıkmıştır. Elde edilen verilere dayanarak tutum puan ortalamalarına<br />

bakıldığında, son test ortalamalarının ön test ortalamalarına göre<br />

daha yüksek olduğu görülmekte, ancak bu artış istatistiksel olarak<br />

anlamlı bir farkı ifade etmemektedir.<br />

Sonuç ve Öneriler<br />

Araştırmanın bulgularına göre;<br />

1. Araştırmanın birinci alt problemi kapsamında, coğrafi bilgi<br />

sistemlerinin uygulandığı deney grubu ile anlatıma dayalı öğretim<br />

yapılan kontrol grubu öğrencilerinin, ön test tutum puanları arasında<br />

anlamlı bir farkın olup olmadığına t testi ile bakılmıştır. Deneysel<br />

işlem öncesinde, her iki grubun ön test tutum puanlarının birbirine<br />

göre yakın bir dağılım gösterdiği, puanlar arasında anlamlı bir fark<br />

olup olmadığı .05 anlamlılık düzeyinde, t (42)<br />

=.155 ve p>.05 (.878)<br />

olduğu ve dolayısıyla başlangıçta grupların <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersine<br />

karşı olan tutumları arasında anlamlı bir farkın olmadığı, öğrencilerin<br />

derse karşı tutumlarının elde edilen ortalamalara göre birbirine<br />

yakın olduğu görülmektedir. Elde edilen verilere dayanarak tutum<br />

puan ortalamalarına bakıldığında ön test ortalamalarının öğrencile-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 59


Elif ALADAĞ<br />

rin başlangıçta <strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersine karşı olan tutumlarının birbirine<br />

denk olduğu söylenebilir.<br />

2. Araştırmanın ikinci alt problemi kapsamında, coğrafi bilgi<br />

sistemlerinin uygulandığı deney grubu ile anlatıma dayalı öğretim<br />

yapılan kontrol grubu öğrencilerinin, son test tutum puanları arasında<br />

anlamlı bir farkın olup olmadığına t testi ile bakılmıştır. Deneysel<br />

işlem sonrasında, her iki grubun son test puanlarının birbirine göre<br />

farklı bir dağılım gösterdiği, puanlar arasında anlamlı bir fark olup<br />

olmadığı .05 anlamlılık düzeyinde t (42)<br />

=4.702 ve p


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

malara da ihtiyaç vardır. Yaratıcılık, bilgisayar becerisi, teknolojiye<br />

karşı tutum bu değişkenlerden bazılarıdır.<br />

2. CBS’nin ilköğretim öğrencilerin derse karşı tutumlarını artırdığı<br />

görülmüştür. Bu nedenle CBS’nin farklı boyutlarda incelenmesinden<br />

sonra lköğretim müfredatında yer verilmesi ve İlköğretim<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler dersi içeriğinin bu yönde yeniden düzenlenmesi önerilmektedir.<br />

3. Araştırma ilköğretim 7. sınıflarda yapılmıştır. Ancak<br />

CBS’nin diğer sınıf düzeylerinde de etkili olduğu düşünülmektedir.<br />

Bu nedenle çeşitli öğretim kademelerinde özellikle alt kademelerde<br />

CBS’nin etkililiğinin test edilmesi faydalı olacaktır.<br />

4. Sınıflarda uygulayıcı konumunda olan öğretmenlerin sosyal<br />

bilgiler dersinde bu konuda yeni yaklaşımlardan haberdar edilerek iş<br />

başındakilere hizmet içi eğitim yoluyla, henüz mezun olmamış <strong>Sosyal</strong><br />

Bilgiler Öğretmenliği öğrencilerine müfredatta yapılacak etkin<br />

değişikliklerle öğretilmesi önerilmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Açıkgöz Ün, K. (2004). Aktif Öğrenme, Eğitim Dünyası Yayınları:<br />

İzmir<br />

Alparslan, E., Divan, N.J. (2001). “Uzaktan Algılama ve Coğrafi<br />

Bilgi Sistemleri Teknolojilerinin Birleşimi”, Coğrafi Bilgi<br />

Sistemleri Bildiriler Kitabı, İstanbul.<br />

Audet R. and Luwıg G., (2000). GIS in Schools. Esri Pres, Redlands,<br />

CA<br />

Baker, T.R. (2002). The Effects <strong>of</strong> Geographic Information System<br />

(GIS) Technologies on Students’ Attitudes, Self-Efficacy and<br />

Achievement in Middle School Science Classrooms. Ph.D<br />

Thesis, University <strong>of</strong> Kansas.<br />

Bednarz, S.W. (2004). “Geographic Information System: A Tool To<br />

Support Geography and Environmental Eduction” Geo<strong>Journal</strong>:60,2.<br />

Bednarz S.W. and Ludwig G., (1998). “Ten things higher education<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 61


Elif ALADAĞ<br />

needs to know about GIS in primary and secondary education”.<br />

Transactions in GIS 2 (2): 123-133.<br />

Büyüköztürk, Ş.(2001). Deneysel Desenler. PegemA Yay.: Ankara<br />

ESRI (16.01.2007). “GIS for Schools” ,<br />

20.02.2006.<br />

İşlem Şirketler Grubu (2004). ArcGIS 9 Uygulama Dokümanı. İşlem<br />

Şirketler Grubu Eğitim Dokümanları, Ankara.<br />

Johansson, T. (2006). “Geographical Information Systems Applications<br />

for Schools GISAS” http://ethesis.helsinki.fi/julkaisut/<br />

mat/maant/sarjat/julkaisuja/a/141/, (02.01.2007).<br />

Kağıtçıbaşı, Ç. (1979). İnsan ve İnsanlar. Beta Basım Yayım: İstanbul<br />

Karasar, N. (1998). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Nobel Yayın Dağıtım:<br />

Ankara<br />

Kerskı, J. (12Eylül 2006). “The Global Gıs Project: Gıs Data And<br />

Lessons For The World” http://education.usgs.gov/common/lessons/global_gis_education_overview.pdf>,<br />

(12, Mart<br />

2007).<br />

Kıeper, A.T., (1996). Introducing a GIS to an Elementary Classroom:<br />

A Case Study. PhD Thesis, University <strong>of</strong> Missouri.<br />

Keıper, A.T., (1999). “GIS for Elementary Students: An Inquiry into<br />

a New Approach to Learning Geography” <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Geography<br />

98 (2).<br />

Küçükahmet, L. (2000). Öğretimde Planlama ve Değerlendirme.<br />

Nobel Yayın Dağıtım: Ankara.<br />

MEB (2005). Coğrafya Dersi Öğretim Programı.Gazi Kitabevi: Ankara.<br />

Pitts, L. (2005). GIS In High Schools A Case for Teaching Geography<br />

Through Technology. MS Thesis, California State University.<br />

Shin, E. (2006). “Using Geographic Information System (GIS)<br />

to Improve Fourth Graders Geographic Content Knowled-<br />

62 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanımının İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin...<br />

ge and Map Skills”. The <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Geography. May/Jun<br />

2006;105,3.<br />

Şahin, T. ve diğerleri (2000). İlköğretim 6. Sınıf Öğrencilerinin Fen<br />

Bilgisi ve <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Derslerine Karşı Tutumları, Akademik<br />

Benlik Kavramları ve Bilişsel Öğrenme Düzeyleri. EAR-<br />

GED: Ankara<br />

Turoğlu, H. (2000). Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Temel Esasları, Çantay<br />

Kitabevi: İstanbul.<br />

West, B.A. (1998). “GIS in the Secondary School: Some Possible<br />

Outcomes. Geographical Outcomes”. Geographical Education.<br />

11:12-17.<br />

Yomralıoğlu, T. (2002). Coğrafi Bilgi Sistemleri Temel Kavramlar<br />

ve Uygulamalar, İber Ofset: Trabzon<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 63


DEMOKRATİK DEĞERLERİN EĞİTİMİNDE<br />

YÖNTEM VE ZAMANLAMA<br />

Rüştü YEŞİL*<br />

Davut AYDIN**<br />

Özet: Değerler, insanın çevresindeki durumları tanıma ve anlamada<br />

kullandığı temel ölçütlerdir. İnsan değer üreten tek varlıktır.<br />

Değerlerin önemli bir özelliği, doğuştan bireyle birlikte gelmeyip<br />

yaşanılarak ve öğrenilerek kazanılmasıdır. Bu nedenle değerlerin<br />

edinimi başlı başına bir eğitim sorunudur.<br />

Bu çalışma, değer eğitiminde izlenecek yöntemler ve ne zaman<br />

başlaması gerektiği ile ilgili bazı belirlemeler yapmak amacıyla yapılmıştır.<br />

Değerler, öğretim yöntemleri ve insanların gelişim özellikleri<br />

konularında yazılmış eserler incelenmiş ve bu üç ayrı çalışma<br />

alanı bütünleştirilmeye çalışılmıştır.<br />

Çalışma sonunda, bireyin gelişim süreci ve değerlerin özellikleri<br />

birlikte ele alındığında, değerler eğitiminde ilk çocukluk döneminin<br />

en kritik dönem olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, değerlerin<br />

yaşadığı eğitim ortamı, hedef değerlerle donanık eğitimciler ve değerleri<br />

görme ve yaşama fırsatı veren öğretim yöntemleri, değerler<br />

eğitiminin başarılı olabilmesi için ön şartlardır. Ayrıca bireyin öğrenme<br />

hızına uygunluk, kişisel güdülerinden hareket etme, pekiştireç<br />

kullanma, dönüt ve düzeltmelerde bulunma, değerler eğitiminin<br />

hedeflerine ulaşmasında belirgin etkiye sahiptir.<br />

Anahtar Kelimeler: Değer, Değer Eğitimi, Yöntem, Demokratik<br />

Değerler<br />

The Method and Timing in Democratic Values Education<br />

Abstract: Values are one <strong>of</strong> the scales that is used to understand<br />

and evaluate in the circumstance <strong>of</strong> individuals. The human being<br />

is the unique creature that produces value. One <strong>of</strong> the important<br />

characters <strong>of</strong> value that it is not acquired from birth but by learning.<br />

So, gaining value is the only matter <strong>of</strong> education.<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü<br />

Öğretim Üyesi, e-mail: rustu@gazi.edu.tr<br />

**<br />

Yrd. Doç. Dr. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü<br />

Öğretim Üyesi, e-mail: daydin@gazi.edu.tr


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

This study was done to find out what are the methods for value<br />

education and to clearify initial time. The literature related with value<br />

, teaching methods and characteristics <strong>of</strong> human development<br />

were searched and these three study fields were integrated with.<br />

In the end <strong>of</strong> study, it was determined that regarding individual<br />

development process and the specifications <strong>of</strong> values, the most critical<br />

period is childhood in values education. Also, there are some<br />

pre-conditions for education <strong>of</strong> values to be successful which are<br />

the circumstances, instructors who are qualified with values, recognizing<br />

the values and methods in the classroom. Moreover, individual<br />

development <strong>of</strong> students, learning speed, motivation, reinforcement,<br />

feed-back and corrections have a great influence to reach<br />

educational goals.<br />

Giriş<br />

İnsan, çevresindeki varlıkları anlamlandırmada kendisine<br />

özgü belirli ölçütler kullanır. Bu ölçütler kimi zaman duyu organlarının<br />

kimi zaman da duygusal yönün bir ürünüdür. Duyu organları<br />

ile elde ettiği özellikleri varlıkları tanımlamada kullanan insan,<br />

o varlığa önem atfetmede, kıymet biçmede duygusal olarak sahip<br />

olduğu izlenimlerden yararlanır. Duygusal olarak sahip olunan bu<br />

izlenimlere genel olarak “değer” adı verilir.<br />

Belirli değerleri bulunmayan birey ya da toplum düşünmek<br />

imkansızdır. Bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş<br />

ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu<br />

tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce,<br />

amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlardır (Özgüven (1999)’dan akt.<br />

MEB, 2006, 54). Değerler; insanları birleştiren birer olgu, duygu ve<br />

heyecanları ilgilendiren birer yargı, davranışları yönlendiren birer<br />

güdüdürler (MEB, 2006, 54). Değerler bir bakıma hayatın gayeleridir<br />

(Güngör, 2000, 84). Zaten farklı bireylerden oluşan topluma “o<br />

toplum” olma özelliğini katan temel belirleyici, bireyleri tarafından<br />

ortaklaşa kabul edilen değerler bütünüdür. Türk milleti, İslam toplumu,<br />

Anadolu insanı, Karadenizliler gibi adlandırmaların, gruplamaların<br />

altında yatan temel gerçekliklerin başında, o grubun bireylerinin<br />

paylaştığı değerler gelmektedir.<br />

66 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

Değerlerin birey ya da toplum açısından önemli bir işlevi,<br />

ona bir bakış açısı vermesi, varlığı ve bulunduğu yer hakkında onu<br />

bilinçlendirmesidir. Çevresindeki olgu ve olaylara anlam vermede,<br />

önem atfetmede, değer biçmede, kendine konum belirlemede birey<br />

ve toplumu yönlendiren, eline ölçütler sunan özellikler, sahip olduğu<br />

değerler bütününden başka bir şey değildir.<br />

Tozlu’ya (1992, 52-53) göre farklı toplumların oluşması, birbirlerini<br />

etkilemesi, varlığını dünyanın her yerinde hissettirmesi, sahip<br />

olduğu değerlerin yüceliği ve benimsenmişlik düzeyi ile ilgilidir.<br />

Düşüncelerde oluşması nedeniyle insanı ve toplumu maddi gerçekliğin<br />

ötesine taşıma gücüne sahip olan değerler aynı zamanda bireyleri<br />

bilinçli olarak bir arada tutma, birlikte yaşatma, varlığını devam<br />

ettirme gücünü de barındırır. Bir taraftan toplumları birbirinden ayırırken<br />

diğer taraftan tüm insanların paylaştığı özelliklerin kaynağını<br />

oluşturması yönüyle de değerler birleştirici ve bütünleştirici bir güce<br />

sahiptir. Toplumsal değerler toplumları birbirinden farklılaştırırken<br />

evrensel değerler tüm insanlığı birleştiricidir.<br />

Değerleri bilimsel bir temele oturtma, bir bilim olarak görme<br />

çalışması sürecinde önce, onun kültürlere göre farklılaştığı dikkat<br />

çekmiş; ancak daha sonra, kimi filoz<strong>of</strong>larca evrensel bir değerler sistemi<br />

oluşturulabileceği düşüncesi benimsenmiştir. Örneğin Locke,<br />

ahlak sistemleri ne kadar farklı olursa olsun ahlakın kültürle ilişkili<br />

olmadığını, her kültürde üniversal değerlerin bulunabileceğini<br />

savunmuştur. H. Spencer de farklılıklar üzerinde çokça durmasına<br />

rağmen ortak değerler üzerine inşa edilecek bir ahlak ilminin kurulabileceğine<br />

inanmaktadır (Güngör, 2000, 21).<br />

Alkan’ın (2002, 69) ifadesiyle paylaşılacak ana fikir de, özgün<br />

bir toplum olmayı sağlayan ayrıntılar da değerlerden oluşmaktadır.<br />

Burada ana fikir, insan haklarına saygı, hoşgörü, özgürlük gibi evrensel<br />

değerleri ifade ederken ayrıntılar ise her bir toplumun tarihinden,<br />

coğrafyasından, inançlarından getirdiği gelenek ve görenekleri,<br />

ananevi özellikleri kapsamaktadır. Bu bütünlük içinde bakıldığında<br />

değerlerin, hem tüm insanlığı kuşatan hem de her bir toplumun insanlık<br />

içerisindeki konumunu belirleyen önemli bir öge olduğu anlaşılmaktadır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 67


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

Güçlü bir toplum olma yolunda zamana ve şartlara bağlı olarak<br />

bir araya gelen insanların bu hedeflerine ulaşması, bireyleri tarafından<br />

paylaşılan ve benimsenen değerlerin çokluğu ve bağlayıcılık<br />

gücü ile yakından ilişkilidir. Bireylerini bir arada tutacak nicelik ve<br />

nitelikte değere sahip olan toplumlar varlığını devam ettirirken değerlerdeki<br />

çürüme, yenilenmeme, gelişmeme, aktarılmama sorunu o<br />

toplumun tarih olmasını, varken yok olmasını beraberinde getirir.<br />

Her sistem, inanç, felsefe, yaşam tarzı belirli değerler üzerine<br />

kuruludur. Belki de sistem, inanç ya da yaşam biçimlerinin en<br />

önemli ortak özelliği belirli değerler üzerine kurulu olması ve insana<br />

mutluluk vermek üzere ortaya çıkmasıdır. Her sistem için değerin<br />

yapısı, mantığı ve işlevi aynıdır. Türk ile Almanın, Müslüman<br />

ile Hıristiyan’ın, Karadenizli ile Akdenizlinin, doğulu ile batılının<br />

değerlerinde farklılıklar vardır ama hepsi için de değer aynı yapı,<br />

mantık ve işleve sahiptir. Hepsi için de değer, soyut özelliklere sahip<br />

olan ama davranışlara yön verme gücüne sahip, kendilerini tanımlarken<br />

sıklıkla kullandıkları ölçütler düzeneğidir. Bu düşünceden<br />

yola çıkarak, daha belirgin bir kapsam oluşturmak ve daha somut<br />

yorum ve önerilerde bulunmak amacıyla çalışmanın bundan sonraki<br />

bölümlerinde genel “değer” kavramından ziyade demokratik değerler<br />

üzerinde örnekler verilecektir. Demokrasinin güncelliği ve Türk<br />

toplumunun öncelikli hedefleri arasında yer alması nedeniyle böyle<br />

bir tercih yapılmıştır.<br />

Bu çalışmanın amacı “değer” kavramını yeniden tanımlamak,<br />

değerler listesi çıkarmak ya da birey ve toplum açısından önemini<br />

açıklamak değildir. Genelde bütün değerlerin, özelde ise demokratik<br />

değerlerin yeni nesle aktarımı sürecinde nasıl bir yöntem izlenmesi<br />

gerektiği ve bu yöntemlerin bireyin gelişimi ile ilişkisini irdelemek<br />

amaçlanmıştır. Bu amaç ve kapsamla çalışma boyunca başlıca şu<br />

sorulara cevap aranmıştır:<br />

1. Değerlerin öğrenilme biçimi ile öğretim yöntemlerinin özellikleri<br />

arasında nasıl bir ilişki vardır<br />

2. Değerlerin eğitiminde etkin olarak kullanılabilecek yöntemler<br />

nelerdir ve niçin bu yöntemler etkilidir<br />

3. Bireyin gelişimi çerçevesinde değerler eğitimine ne zaman<br />

başlanılmalıdır<br />

68 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

4. Bireyin gelişim çağ ve özellikleri ile değer eğitimi yöntemleri<br />

arasında nasıl bir ilişki vardır<br />

Bu sorulara cevap bulmak üzere önce bir konu alanı olarak<br />

değerlerin özellikleri ele alınmış ve bu özelliklerle öğretim yöntemleri<br />

arasındaki ilişkiler belirlenmiştir. Daha sonra da bireyin gelişim<br />

yön ve özellikleri ile değer eğitimi yöntemleri arasındaki ilişkiler<br />

irdelenmiş, zamana bağlı olarak uygun yöntemler önerilmeye çalışılmıştır.<br />

Konu Alanı Olarak Değerler ve Öğretim Yöntemleri İle<br />

İlişkisi<br />

Değerler her şeyden önce insani özelliklerdir. Hatta Tozlu’ya<br />

(1992, 52) göre belki de insanı diğer varlıklardan ayıran en temel<br />

özellik onun değerler var edebilmesidir. Bireysel boyutta var edilen<br />

değerler, kendi içerisinde tutarlı ve akla uygun olması durumunda,<br />

zamanla topluma mal olmakta ve toplumsal bir özelliğe dönüşmektedir.<br />

Benimsenen bu özellikler bireyi ya da toplumu tanımada, tanımlamada,<br />

yönünü ve konumunu belirlemede, diğer toplumlardan<br />

ayırmada kullanılabilecek tutarlı, doğruluk miktarı yüksek özellikler<br />

durumuna dönüşür.<br />

Değerler konusunda geniş bir çalışma yapan Alport, Vernen ve<br />

Lindzey’den (1960) sonra değerler, estetik, teorik (veya ilmi), iktisadi,<br />

siyasi, sosyal ve dinî olmak üzere altı grupta ele alınmaya başlanmıştır.<br />

Güngör, bunlara bir de ahlaki değerleri eklemiştir. Rokeach’a<br />

(1973) göre ise değerler “gaye değerler” ve “vasıta değerler” olmak<br />

üzere ikiye ayrılır. Gaye değerlere eşitlik, aile güvenliği, sosyal itibar,<br />

ekonomik güç; vasıta değerlere ise nezaket, sorumluluk, çalışma,<br />

zekâ örnek olarak verilebilir (Akt. Güngör, 2000, 84-85). Tüm<br />

bu değer sistemleri ya da türleri birbiriyle iç içedir. Siyasi değerle<br />

sosyal ya da ekonomik değerler, gaye değerlerle vasıta değerler birbirini<br />

etkiler, tutum ya da davranışları birlikte oluştururlar. Her biri<br />

ayrı sistem olmakla birlikte aynı zamanda değerler sisteminin de birer<br />

çarkı gibidir.<br />

Değer kavramını tanımlamaya dönük yapılan çalışmalar incelendiğinde<br />

onun genel olarak şu özelliklere sahip olduğu anlaşıl-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 69


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

maktadır (Anonim, 1988, 345; Doğan, 1996, 258; Öncül, 2000, 281;<br />

Cevizci, 1997, 167; Güngör, 2000, 27-28):<br />

1. Farklı bilim alanlarına göre farklı anlamları çağrıştırması,<br />

2. Öznel ve soyut özellikleri içermesi,<br />

3. Varlık ya da olaylara dönük olması ve onları değerlendirmede<br />

bir ölçüt işlevi görmesi,<br />

4. <strong>Sosyal</strong>, psikolojik, ahlaki ve estetik boyutlarının olması,<br />

5. Her insan ya da toplumda bulunması<br />

6. Bireyin ve toplumun davranışlarının yönünü belirlemede etkin<br />

olması,<br />

7. Bilmekten ziyade benimseme ve adanma üzerine temellenmesi<br />

ve<br />

8. Kalıtsal olmayıp sonradan kazanılması.<br />

Bu özellikler çerçevesinde değer kavramını, “insanın herhangi<br />

bir varlık ya da olaya bakış açısını ve verdiği önemi yansıtan, benimseme<br />

esasına dayalı, davranışlara yön verme gücüne sahip psikolojik,<br />

sosyal, ahlaki ve estetik boyutlu inanç ve kanaatler bütünü”<br />

olarak tanımlamak mümkündür.<br />

Değerlerin önemi onun objektif bir esasa dayanıp dayanmamasında<br />

değil, insan davranışlarının yol göstericisi olarak oynadığı<br />

roldedir (MEB, 2006, 54). Bazı istisnalar dışında insan davranışları<br />

ve değerleri bilişsel sistemin bir yansımasıdır. Değerler çoğunlukla<br />

davranışta birer bağımsız değişken olarak rol oynar. Her cins davranışın<br />

(ahlaki, fiziki, ekonomik vb.) ilgili olduğu değerler sahası<br />

vardır ve bu sahalar arasında da bütünlük söz konusudur. Örneğin<br />

ahlaki değerler bireyin sadece ahlaki davranışlarını değil ekonomik,<br />

fiziksel, estetik vb. davranışlarını da yönlendirir (Güngör, 2000, 73-<br />

74).<br />

Demokratik değerler ise demokrasinin üzerinde hayat bulduğu<br />

ve onun yaşama, insana, olaylara ve genel olarak tüm varlıklara<br />

bakış açısını yansıtan yönünü ifade eder. Demokratik değerlerin tam<br />

bir listesini çıkarmak mümkün olmamakla birlikte insan haklarına<br />

saygı, eşitlik, özgürlük, katılma, uzlaşma, serbest tartışma ortamı,<br />

70 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

açıklık, hoşgörü, çoğulculuk, farklılaşma, hukuk devleti, sosyal devlet,<br />

şiddetten kaçınma, eleştirel düşünme ve ifade etme özgürlüğü<br />

gibi değerler üzerinde bilim adamı, yazar ve düşünürlerin hemfikir<br />

olduğu gözlenmektedir (Yeşil, 2002, 5; Büyükkaragöz, 1989, 26;<br />

Uysal, 1984, 1; Rainer ve Guyton, 1999, 122). Demokratik değerlerin<br />

bireyler açısından en önemlisi, insan şahsiyetine duyulan saygı<br />

ve bunun doğal sonucu olarak bireysel iradeye verilen önemdir<br />

(Tozlu, 1998, 24). Bir diğer ifade ile insanı, yalnızca insan olması<br />

nedeniyle değerli görmek; düşüncesine, iradesine, şahsiyetine saygı<br />

göstermek, demokrasinin en temel değeridir.<br />

Değerlerin önemli bir özelliği, doğuştan kalıtsal olarak bireyle<br />

birlikte gelmeyip yaşamın içinde kazanılmasıdır. Birey, ileriki dönemlerde<br />

kişiliğini, bakış açısını, davranışlarının yönünü belirleyecek,<br />

onun tanınmasında temel ölçütler olarak işlev görecek değerleri<br />

yaşarken kazanır. Bu yüzden bireyin belirli değerlerin farkına varması,<br />

yeni değerler üretmesi, benimsemesi ve kişiliğine mal ederek<br />

davranışları ile sergilemesi başlı başına bir eğitim sorunudur. Buna<br />

kısaca değerler eğitimi denilmektedir.<br />

Toplumları oluşturan değerler sisteminin gelişmesi ve bireylerin<br />

o topluma aidiyetlik duygularının güçlenmesi, kişiliklerinin ve<br />

zihniyetlerinin o değerlerle donanık hale gelmesine bağlıdır (Selçuk,<br />

1998, 562; Sarıbay, 1998, 80). Toplumun, kendisini oluşturan<br />

bireylerden kendi değerleri çerçevesinde davranışlar göstermesini<br />

bekleyebilmesi için öncelikle bu konuda onları bilgi ve bilinç sahibi<br />

yapması gerekir.<br />

Belirli değerler çerçevesinde davranışlar sergileme, olgunlaşma<br />

ile de ilişkili olmakla birlikte daha büyük ölçüde öğrenme<br />

ile ilişkilidir. Olgunlaşmanın buradaki etkisi, bireyin öğrenebilme<br />

yeterliğine ulaşması ile sınırlıdır. Asıl önemli olan ise öğrenmedir<br />

(Güngör, 2000, 24). Bireyler olgunlaşma düzeyine bağlı olarak belirli<br />

değerleri algılar, anlar ama öğrenme yoluyla benimser ve davranışlarına<br />

aktarır.<br />

Değerler eğitimi bir zihniyet ve kültür sorunu olarak görülmelidir.<br />

Yasa ve yönetmeliklerde yer almasıyla, öğretim programlarına<br />

konu başlıkları olarak yerleştirilmesiyle veya çeşitli baskı yolları<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 71


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

ile değer eğitimi verilemez. Elbette yasa ve yönetmeliklerde ya da<br />

eğitim programlarında belirli değerlerin yer alması değer eğitimi<br />

açısından önemlidir. Ancak bireylerin davranışlarını şekillendiren<br />

asıl belirleyici öge, benimsenmiş olan değerlerdir. İnsan davranışlarına,<br />

değerleri bilmekten ya da bilinen değerlerden çok, değerleri<br />

benimsemek ya da benimsenmiş değerler yön verir. Değerler eğitimi<br />

sürecinde benimseme ve adanmışlık, bilme ya da zorlanmaya göre<br />

daha belirleyicidir. Bireyler çoğu zaman yasa ve yönetmeliklerde<br />

yer aldığı için değil benimsedikleri için bazı değerlere sahip olurlar<br />

ve bunlara göre de davranışlar sergiler (Yeşil, 2002, 59).<br />

Değerlerin birey ve toplum açısından önemi ve işlevi, yapı ve<br />

özellikleri göz önüne alındığında değerler eğitimi zorunlu bir hal<br />

almaktadır. Hem bireyin davranışsal özellikleri hem de her toplum<br />

ya da sistemin varlıklarını koruma ve devam ettirme arzusu değerler<br />

eğitimini gerektirmektedir. Ancak burada önemli olan verilecek değer<br />

eğitiminin amacına hizmet etmesi ya da hedeflerine ulaşmasıdır.<br />

Bu da “nasıl bir değerler eğitimi” sorusunu ön plana çıkarmaktadır.<br />

2. Değerler Eğitiminde Yöntem<br />

Tüm eğitimcilerin üzerinde hemfikir olduğu düşüncelerden<br />

biri, eğitimin amaçlarına ulaşmasında, izlenilen yöntemin belirleyici<br />

bir etkiye sahip olduğudur. Yöntem, eğitim sürecine şekil ve renk<br />

veren, iklimi belirleyen, sürecin nasıllığını ifade eden temel ögedir.<br />

İmkanlar çerçevesinde, hedef ve konunun özelliklerine ve öğrenciye<br />

göre belirlenir (Yeşil, 2004, 2). Bu genel kabul, değer eğitiminde<br />

izlenecek yöntem ya da yöntemlerin belirli özellikleri taşıması gerektiğini<br />

ortaya koymaktadır.<br />

Değer eğitimi ile ilgili olarak farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.<br />

Milli Eğitim Bakanlığı, yeni hazırladığı ilköğretim programında<br />

değer eğitimine dönük olarak başlıca (1) değer açıklamak, (2) ahlaki<br />

muhakeme, (3) değer analizi ve (4) gözlem yoluyla öğretim yaklaşımlarını<br />

önermektedir. Bunlardan “değer açıklamak”, bireylerin<br />

öncelikle sahip oldukları değerlerin yapı ve özelliklerinin farkında<br />

olmalarını sağlamak amacıyla yapılan bilgilendirme çalışmalarını<br />

içermektedir. “Ahlaki muhakeme”, öğrencilere farklı ahlaki ikilem-<br />

72 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

ler sunularak onların bunlar arasında muhakemeler yapmalarına ve<br />

bu konulardaki problemlerine ve çıkmazlarına çözümler getirmelerine<br />

dönük çalışmalar yapmalarını gerektirmektedir. “Değer analizi”<br />

ile öğrencilere, değerlerin nedenleri ve nasılları gibi yönlerden düşünmeleri,<br />

akılcı yaklaşımlar sergileyerek çıkarımlarda bulunmaları<br />

amaçlanmaktadır. “Gözlem yoluyla değer öğretimi” yaklaşımında<br />

ise öğrencilere, doğal bir öğrenme yolu olan gözlemler yaptırarak<br />

değerleri ve yaşama yansımalarının kavratılması önerilmektedir<br />

(MEB, 2006, 55-58).<br />

Bir konu alanı olarak değerlerin öğrenilmesi, daha çok rol öğrenilmesi<br />

şeklinde olan bir sosyal öğrenmedir. Herkesin toplum içinde<br />

bir konumu (kız, erkek, memur, evli, genç vb.) ve bu konum için<br />

toplumun uygun gördüğü roller vardır. Bireyler, toplumun o konuma<br />

biçtiği role göre belirli değerleri benimser ve davranış haline getirir.<br />

Örneğin erkek için cesaret, azim, sebat, soğukkanlılık gibi değerler,<br />

zamanla erkek bireylerce değer olarak kabul edilir ve bunlara uygun<br />

davranışlar sergilenir (Güngör, 2000, 70).<br />

Değerler eğitiminde karşılaşılan önemli sorunlardan biri, onun<br />

bilgi boyutunun esas alınıp tutum ve davranış boyutunun genellikle<br />

göz ardı edilmesidir. Çünkü değerler, bilgi, duygu ve davranış olaylarının<br />

bir terkibi halindedir (Güngör, 2000, 24). Değerlerin eğitimine<br />

de bu bütünlük içinde bakılmalıdır. Bilmek önemli olmakla<br />

birlikte benimsenip davranışlara yön vermediği sürece değer eğitiminin<br />

başarısından söz edilemez. Bilgi boyutu kısaca, değerlerin ne<br />

olduğunu, neleri içerdiğini ve özelliklerini içerir. Duygu boyutu benimseme,<br />

kabul etme, önemine inanma gibi duygusal özelliklerden<br />

ve tutumlardan oluşur. Davranış boyutu ise değerlere ilişkin sahip<br />

olunan bilgi ve duyguların davranışlara yansımasını kapsar. Yalnızca<br />

bilgiler verilip duygularla tamamlanmadığı sürece değerler, basit<br />

hesaplar konusu olmaktan öte gidemez (Güngör, 2000, 26).<br />

Ortaya konulan tavır ve davranışlar, bilinçten ve benimsenmekten<br />

yoksun, başkası istediği için yapılan davranışlara dönüşür.<br />

Bu davranışların ise kalıcılığından söz etmek mümkün değildir. Değer<br />

olarak bir güç ya da kıymet ifade etmez, geçici bir nitelik taşır.<br />

Bu yaklaşım, eğitime yanlış bakışın ürünüdür ve başlı başına yöntem<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 73


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

sorunudur. Çünkü değerler, insanların kendi aralarında veya çeşitli<br />

kurumlarla ilişkiye girdiklerinde, bir şeyler istediklerinde, olumlu<br />

ya da olumsuz olaylarla yüzleştiklerinde, düşüncelerini açıklayabildiklerinde<br />

yaşama geçer. Yasalarda, eğitim programlarında, ders kitaplarında<br />

yer alan parlak sözler, toplumsal gerçeklerle yüzleştiklerinde<br />

anlam bulurlar (Büyükkaragöz, 1989, 3; Yeşil, 2002, 57; Yeşil,<br />

2004, 3).<br />

Demokratik değerlerin eğitimi açısından <strong>Türkiye</strong>’nin yarım<br />

yüzyıllık çok partili demokrasi hayatı bu savı desteklemektedir. Bu<br />

kısa dönemde Türk demokrasisi bir çok kez, açık veya gizli olarak<br />

kesintiye uğramıştır. Ancak hepsinde de bu darboğazları aşmak için,<br />

kurumlar üzerinde durulmuştur. Bunları doğuran temel nedenlere<br />

inilmemiştir. Oysa ki çoğu kez darboğazın nedeni, kurumların eksikliği<br />

veya yetersizliği değildir. Çoğunlukla temelde, kurumları işleten<br />

siyasal oyuncuların demokratik değerleri yaşantıya yeterince yansıtamamaları<br />

yatmaktadır. Burada temel belirleyici etkenin, demokratik<br />

değerlerin benimsenmemesi nedeniyle davranışları yönlendiremediği<br />

gerçeği çoğu zaman göz ardı edilmiştir (Özbudun, 1989, 4-<br />

5). Halbuki demokrasi öncelikle, demokratik değerleri benimsemiş<br />

bireyleri ve bu bireylerin davranışlarında demokrasinin yaşamasını<br />

gerektirir.<br />

Nitekim <strong>Türkiye</strong>’de ve diğer ülkelerdeki eğitim programlarında<br />

demokrasi konularına yer verilmesine, adına sempozyum,<br />

kongre ve paneller düzenlenmesine, kitap ve makaleler yazılmasına<br />

rağmen, demokratik değerlerin sık sık ihlal edildiği görülmektedir.<br />

Bu durum, verilen demokratik değerler eğitiminin etkisiz olduğunu<br />

ortaya koymaktadır. Bunun önemli bir nedeni, eğitim anlayışının ve<br />

öğretim yöntemlerinin etkisizliğidir. Bilindiği üzere okullarımızda<br />

genellikle, öğrencilere düşünme, ifade etme, tartışma, katılma vb.<br />

demokratik davranışları sergileme imkanı tanımayan, öğretmen<br />

merkezli anlayışa dayanan “anlatma” yöntemi kullanılmaktadır. Bu<br />

yöntem, demokratik değerler bilgisinin verilmesinde etkili olabilir;<br />

ancak tutum ve davranış kazandırmada etkili olması güçtür.<br />

ABD’de Howard Mehlinger ve İngiltere’de Keith Webb tarafından<br />

iki ayrı araştırma yapılmıştır. Araştırmalar sonunda bu<br />

74 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

ülkelerde görev yapan öğretmenlerin, öğrencilerini demokratik değerler<br />

alanında eğitirken, bilgi merkezli yaklaşımdan çok tutum ve<br />

davranış merkezli yaklaşımları kullanmaya yöneldiği belirlenmiştir<br />

(Lister, 1982, 10-11). Bu yöneliş, <strong>Türkiye</strong>’de görev yapan öğretmenler<br />

arasında da yayılmalı ve eğitimin bilgi merkezli bölümünü ifade<br />

eden “değerlerin öğretimi” yerine tüm boyutlarına dengeli şekilde<br />

yer veren “değerlerin eğitimi” yaklaşımı eğitim kurumlarına egemen<br />

olmalıdır.<br />

Değerler eğitiminin tutum ve davranışlara etki etmesi için tartışma,<br />

koşullandırma ve örnek olma yöntemler etkili olabilir. Çünkü<br />

tartışma, duygu ve düşüncelerin açıklanmasına; koşullandırma,<br />

yaptırma ve yaşatmaya; örnek olma ise görmeye ve somutlaştırmaya<br />

önemli katkılar sağlayan yöntemlerdir (Kuzgun, 1982, 160).<br />

Moore’a (1999, 211) göre tutum, değer ve davranışların değiştirilmesinde<br />

tartışma yöntemi genellikle anlatım yöntemine göre daha<br />

etkilidir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından değer eğitimine dönük<br />

olarak önerilen yaklaşımlar da, bilgilenmenin ötesinde yorum, muhakeme,<br />

ilişkilendirmeler gibi etkinliklerle değerlerin bilgi düzeyinden<br />

bilinç düzeyine, tutum ve davranış boyutuna geçmesinin temin<br />

edilmesi önerilmektedir (MEB, 2006, 55).<br />

Değer eğitimi sürecinde pekiştireçler de önemli bir etkiye sahiptir.<br />

Bireyin sergilediği davranışların temelindeki değerlerin toplumsal<br />

desteğe sahip olması ve toplumca teşvik görmesi o değerlerin<br />

bireylerin kişiliklerine yerleşmesine yol açarken desteğin zayıflaması<br />

ya da geri çekilmesi o değerlerin dejenere olmasına ve değişmesine<br />

neden olur (Güngör, 2000, 70).<br />

Değerler eğitimi, bir Çin atasözü olan “işitirim ve unuturum,<br />

görürüm ve hatırlarım, yapar ve anlarım” eğitsel yaklaşımı üzerine<br />

temellenebilir. Bu konuların eğitim ve öğretimi tartışma, sorun<br />

çözme ve eleştirel düşünmeyi, dinleme ve gösterileni olduğu gibi<br />

tekrarlamaktan çok etkin katılımı gerektirir (Chapman, Spirer, Spirer<br />

ve Whitbeck, 1997, 366; Dewey, 1996, 43). Bu nedenle değer<br />

eğitiminde; her öğrencinin öğrenme hızına uyan, öğrencinin kişisel<br />

güdüsünden hareket eden, öğrenciye seçme imkanı veren ve bu konuda<br />

ona yardımcı olunan yöntemler tercih edilmelidir. Öğrencilere<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 75


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

olabildiğince gözlem ve deney yapma, yaşama, düşündürme, ortak<br />

araştırma ve inceleme yapma imkanı sağlayan etkinlikler düzenlenmelidir<br />

(Büyükkaragöz, 1989, 25; MEB, 2006, 55-58).<br />

Örneğin hoşgörü, sorumluluk, dayanışma, hak bilinci, uzlaşma,<br />

katılım gibi demokratik değerlerin öğrenilmesinin, davranışlarla<br />

gösterilmesinin en iyi, belki de tek yolu uygulamadan geçmektedir.<br />

Tutum ve davranışlar, önce örnek bireylerin davranışlarında<br />

gözlenip sonra da kendilerine uygulama imkanı verilerek bireylere<br />

kazandırılabilir (Lister, 1982, 11). Tibbits (1994, 364) demokratik<br />

değerlerin öğrencilere, okul kültürü içerisinde ve kendi kendilerine<br />

yaptıkları örgün öğrenme ve öğretme çalışmalarıyla kazandırılabileceğini<br />

belirtmektedir. Buna göre değer eğitimi de en ideal şekilde,<br />

hedef değerlerin yaşadığı, somut yansımalarının gözlendiği ortamlarda<br />

yaparak, yaşayarak ve gözlenerek öğrenilebilir. Eğitim ortamına<br />

değerlerin rengini vermesi, kokusunu katması, bu eğitimdeki<br />

başarıya önemli katkılar sağlar.<br />

Değerler eğitimi sürecinde model insan ya da grupların iyi örnek<br />

oluşturması, öğrenmenin somutlaşması ve kalıcılığının artması<br />

açısından önemlidir. Gözlem yoluyla öğrenme yaklaşımının temel<br />

yöntemlerinden biri, model alma yoluyla öğrenmedir (MEB, 2006,<br />

58). Ancak bireyin sürekli olarak bir bireyi model almadığı bilinmelidir.<br />

Bazen de birey bir grubu, grup ta bir başka grubu model<br />

olarak alabilir. Model alınan gruba sosyal psikolojide “referans grubu”<br />

denir. Birey referans grubunu belirlerken öncelikle kendisinin<br />

de içinde bulunduğu grubu seçme eğilimindedir. Ancak bu gruptan<br />

izole olmuşsa, varlığını hissettiremiyorsa, beğenmediği davranış kalıpları<br />

varsa başka bir grubu referans grubu olarak almaya başlar. Bir<br />

grubun referans grubu olarak alınmasını sağlayan etkenler arasında<br />

grubun sosyal bünye içindeki itibarı, üst tabakalarda bulunması<br />

sayılabilir (Güngör, 2000, 69). Değer eğitiminde bireyin bu model<br />

seçme yaklaşımı ve ölçütleri dikkate alınarak ona uygun model birey<br />

ya da gruplar oluşturulmalıdır. Bireyin bu gruplar içerisinde yer<br />

alması, görev alması, varlığını hissettirmesi için fırsat ve imkanlar<br />

sunulmalıdır.<br />

Değerler eğitiminin özellikle tutum ve davranış kazandırma<br />

76 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

boyutunda başarılı olabilmesi için uygulama ağırlıklı, süreç temelli<br />

ve yaşantı merkezli yöntemler kullanılmalıdır. Başta okul ve aile olmak<br />

üzere işyerinde, cadde ve sokakta, tüm sosyal ilişkilerde bireylerin,<br />

değerleri hem görerek hem de yaşayarak öğrenebilmesini sağlayacak<br />

yöntemler tercih edilmelidir. Öğretim yöntemleri bireylere<br />

bu değerleri görme ve yaşama fırsatı veren yöntemler olmalıdır.<br />

Grup çalışmaları özendirilerek, değerlerin işlendiği filmler<br />

izletilerek, tartışmalar yaptırarak, çevredeki kişi, kurum ve kuruluşlarla<br />

öğrencileri etkileşime sokarak, çeşitli derslerde kuramsal<br />

ve uygulamaya dönük bilgiler verilerek, değerler eğitimine katkıda<br />

bulunulabilir.<br />

Özellikle öğrencilerin bilişsel yönden etkinleşmeleri, zihinsel<br />

ve duygusal yönden ikna olmaları için probleme dayalı öğrenme,<br />

proje tabanlı öğrenme, yapılandırmacı öğrenme yaklaşımları; bu<br />

yaklaşımlara uygun düşen problem çözme, işbirlikli öğrenme, tartışma,<br />

örnek olay, gösteri, benzetim, öyküleme, drama ve rol yaptırma,<br />

diğer sanatsal etkinlikleri de içeren düşünmeye, ifade etmeye ve<br />

yaşamaya dönük strateji ve yöntemler (Bacanlı, 1999, 91-92); pekiştireçler,<br />

dönüt ve düzeltmeler değerler eğitiminde kullanılmalıdır.<br />

Yöntem zenginliği, etkin katılım ve bilişsel, duyuşsal ve psikomotor<br />

boyutları içeren çok yönlü öğrenme, değer eğitiminin temel ilkeleri<br />

olarak kabul edilmelidir.<br />

3. Değerler Eğitimine Başlama Zamanı<br />

Değerler eğitimine ne zaman başlanılması gerektiği sorunu<br />

da bu eğitim sürecinin başarıyla sonuçlanması açısından önemli bir<br />

konudur. Bu soruna sağlıklı bir çözüm yolu bulmak, bireyin gelişim<br />

özellikleri ile eğitim kurumlarını ve özellikle de Türk eğitim sisteminin<br />

yapısını birlikte ele almakla mümkündür. Çünkü bireyleri belirli<br />

değerlerle donatma görevi öncelikle eğitim kurumlarına düşmektedir.<br />

Birey ve toplum böyle bir beklenti içerisindedir. Bu kurumların<br />

kuruluş amaçlarından birisi de budur.<br />

Çocukların öncelikle karşı karşıya kaldıkları eğitim kurumları<br />

aile ve okullardır. Bunların dışında arkadaş çevresi ve iletişim<br />

araçlarının da çocuklar üzerindeki eğitsel açıdan etkisi göz ardı<br />

edilemez. Bunlardan aile plansız, okullar ise planlı birer eğitim ku-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 77


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

rumudur. Kıncal’a (1991, 23) göre çocuk ve ergenin eğitiminden,<br />

geleceğinden aileler birinci derecede sorumlu olmakla birlikte okul<br />

bu konuda aileyi izleyen ikinci sorumlu kurumdur. Aile bir öğretme<br />

öğrenme sistemidir ve ebeveyn çocukların ilk öğretmenidir. Bu<br />

yönleriyle okul ve aile, daha birçok işlevleri olmasına rağmen, eğitim<br />

işlevi diğer işlevlerinin önüne geçen iki kurum görünümündedir<br />

(Hamby, 1992, 57-58). Bireyin gelişim dönemlerine göre aile, okul<br />

ve diğer eğitim ortamları birey üzerinde farklı dönemlerde farklı düzeyde<br />

etkiye sahip olur.<br />

Değerler eğitimi kişiliğe yönelen bir eğitim alanıdır. Amacı<br />

bireylerde, belirli değerlerle donanık bir kişilik oluşturmaktır. Değerleri<br />

kişiliğe mal etmek, tüm tutum ve davranışlarını belirleme ve<br />

yönlendirme gücüne sahip ölçütler haline dönüştürmektir. Çünkü kişilik,<br />

bireyin ruhsal ve toplumsal tepkilerinin tümüne verilen addır<br />

(Oğuzkan, 1993, 86). Bireyin bütün ilgilerini, tavırlarını, niteliklerini,<br />

çevreye uyum özelliklerini özetleyen bir kavramdır (Başaran,<br />

1974, 195).<br />

Psikologlar ahlaki gelişmeyi 16 yaşına kadar tamamlanan bir<br />

süreç olarak görürler. Daha sonraki dönemlerde birey artık başkalarının<br />

empoze ettiği kalıplara hiç düşünmeden uymak yerine kendi<br />

kendine ahlaki hükümler vermeye, bilinçli davranmaya başlar. Ahlak<br />

öğrenme ve davranış oluşturma ömür boyu sürer (Güngör, 2000,<br />

68).<br />

Piaget’ye göre çocukta ahlaki düşüncenin gelişmesi başlıca<br />

iki aşama halindedir. Ahlaki bir düşünceye henüz sahip olmayan<br />

çocukluk döneminde ilk etki, etraftaki aile büyüklerinin etkisiyle<br />

şekillenir ve otoriteci bir ahlaki özellik gelişir. Çocuk, bu otoriteci<br />

büyüklerin direktiflerini mutlak ve değişmez gerçek kabul eder. Bu<br />

dönem 7-8 yaşlarına kadar sürer. İkinci aşamada otonomi dönemine<br />

geçilir bu dönemde çocuk, ahlakı değişmez prensipler olarak değil<br />

karşılıklı anlaşmaya ve şartlara bağlı olarak değişebilen normatif bir<br />

sistem olarak görür (Güngör, 2000, 45).<br />

Doğumdan sonraki ilk yılların, kişiliğin oluşumu bakımından<br />

kritik dönem olduğu; özellikle okul öncesi dönemde kazanılan tutum<br />

ve davranışların kalıcılığını vurgulayan birçok bilim adamı bu-<br />

78 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

lunmaktadır (Erden ve Akman, 1996, 76; Başaran, 1974, 196; Uysal,<br />

1984,83; Anonim, 1994, 303). Nitekim, çocuklar üzerinde yapılan<br />

araştırmalar, onlardaki kişiliğin temel özelliklerinin doğumdan sonraki<br />

ilk beş yıl içerisinde önemli ölçüde oluştuğunu göstermektedir<br />

(Ersanlı ve diğerleri, 2005, 195; Başaran, 1974, 196; Selçuk, 1996,<br />

50-51; Güzel, 1990, 397; Anonymous, 1985, 58). Çocukların çocukluk<br />

dönemi deneyimlerinin etkisi ömür boyu göreli olarak sürmektedir.<br />

Bu dönemde edinilen temel yönelimler ileriki hayatını önemli<br />

ölçüde etkilemektedir. Küçük yaşlarda bireylere gerekli eğitimin verilmesiyle,<br />

değerlerin üzerinde şekillenebileceği psikolojik bir temel<br />

oluşturulur.<br />

Ayrıca çocuklarda, yetişkinlere göre gözlem yeteneği, ilgi ve<br />

istekle eyleme geçme, bir şeyler yapma gibi özelliklerin daha çok<br />

olduğu ve bireyin toplumsallaşmasının ve geleceğin toplumuna yön<br />

vermesi çalışmalarının en verimli olarak öğrenildiği dönemin çocukluk<br />

dönemi olduğu bilinmektedir (Dewey, 1996, 46). Zihinlerinin<br />

tazeliği, ilgi ve merak kapasitelerinin yüksekliği, ihtiyaçlarının<br />

fazlalığı gibi etkenler, çocuğun verimli öğrenebilmesini etkileyen<br />

önemli özellikleridir. Değerler eğitimi açısından bu özelliklerden en<br />

etkili şekilde yararlanabilmek için, çocuğun doğumu ile bu eğitimin<br />

verilmesine başlanılmalıdır.<br />

Shafer’e (1987, 197) göre genel olarak ilkokul, diğer insanların<br />

haklarına saygıyı, sorumluluğu, işbirliğini, hoşgörüyü ve diğer<br />

demokratik değerleri çocuklara kazandırmakla görevli ve bu konuda<br />

onlara büyük oranda yardımcı olma imkanına sahip bir kurumdur.<br />

İlkokul öğretmenleri de öğrencilerin, kendi toplumlarındaki insanları<br />

karakterize edebilen kültürel farklılıkları çocuklara kazandırma<br />

imkanına sahip ve bununla görevlendirilmiş kişilerdir. Yine bunun<br />

gibi bir eğitim kurumu olarak aile ve çocukların ilk eğitimcisi olan<br />

ebeveyn de aynı imkana sahip ve aynı görevi üstlenmişlerdir.<br />

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre eğitim sistemimizin<br />

temelini, okul öncesi eğitim oluşturmaktadır. Ancak bu kademe<br />

zorunlu ve <strong>Türkiye</strong> genelinde tam olarak yerleşmiş bir eğitim<br />

kademesi değildir (madde 19). Bundan dolayı bütün çocuklar okul<br />

öncesinde planlı bir eğitime tabi tutulamamaktadırlar. Ülkemizde bu<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 79


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

eksiklik, zorunlu bir öğretim kademesi olan ilköğretim (madde 22)<br />

ile aşılmaya çalışılmaktadır. Bundan dolayı demokratik değerler eğitiminin<br />

planlı bir eğitim kurumu olarak okul öncesi eğitim kurumlarında<br />

verilmesi gerekir ancak, ilköğretim kademesinde bu eğitim<br />

zorunlu olarak verilmelidir.<br />

Sonuç ve Tartışma<br />

Değerler bireyi ve toplumu tanıma ve tanımlamada kullanılabilecek,<br />

davranışları yönlendirme gücüne sahip, birey ve toplum<br />

açısından varlık ve devamlılık ölçütüdür. Bilgi, duygu ve davranış<br />

boyutları bulunan bir bütünlük gösterir. Bireyler ve toplumlar farklı<br />

değerlere sahip bulunmakla birlikte bu değerler yapı, mantık ve işlev<br />

açısından aynı özelliklere sahiptir.<br />

Kişilik tohumlarının atıldığı ve önemli ölçüde netleştiği ilk<br />

çocukluk dönemi değerler eğitimi açısından çok önemlidir. Genel<br />

olarak değerler kişiliğe ve kültüre dönük bir yapıya sahiptir. Kalıtsal<br />

olarak nesilden nesile geçme gibi bir özelliğe sahip olmadığı için<br />

başlı başına bir eğitim sorunudur. Buna göre değerler eğitiminin<br />

istenilen düzeyde yapılması; belirli değerlerle donanık bireylerin<br />

yetiştirilmesi için, çocukluk döneminde sağlam bir temelin atılması<br />

gerekir. Bireyin toplumsallaşma süreci, gelişim özellikleri, değerlerin<br />

yapı ve özellikleri dikkate alındığında değerler eğitiminin bireyin<br />

doğumu ile başlaması bir zorunluluk halini almaktadır. Okul öncesi<br />

dönemde aile, okul döneminde ise hem aile hem de okul başta olmak<br />

üzere medya, arkadaş çevresi gibi bireyi eğitme ve yönlendirme<br />

gücüne sahip tüm kişi, kurum ve kuruluşlar bu süreçte önemli rol<br />

oynamaktadır.<br />

Değerler eğitiminin etkin olarak verilmesi, hedeflenen değerlerin<br />

hakim olduğu bir eğitim ortamını, bu değerlerle donanık eğitimcileri<br />

ve yine bu değerleri görme ve yaşama fırsatı veren eğitim<br />

yöntemlerini gerektirmektedir. Bu yüzden değerler eğitiminde<br />

kullanılacak yöntemler yaşantı merkezli, üründen çok sürece önem<br />

veren ve uygulama ağırlıklı olmalıdır. Hedeflenen değerlerin bireylerde<br />

kişilik özelliğine dönüşmesi için bu ögeler arasında işbirliği<br />

bulunmalıdır.<br />

80 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

Her dönemde yapılacak değerler eğitiminde bireyin öğrenme<br />

hızı, kişisel güdüleri dikkate alınmalı, yerinde ve zamanında pekiştireçlerden<br />

yararlanılmalı ve mutlaka dönüt-düzeltmelerde bulunulmalıdır.<br />

Her zaman için kişiliğin ilk oluşum döneminde gerekli özenin<br />

gösterilmesinin, yanlış ve kötü bir kişiliği değiştirme işine göre<br />

daha kolay, kalıcı ve zaman, emek ve parasal açıdan daha ekonomik<br />

olduğu göz ardı edilememelidir.<br />

Ayrıca bireyin gelişim özellikleri, öğrenme tarzları, hazırbulunuşluk<br />

düzeyleri, ilgi, ihtiyaç ve beklentileri dikkate alınarak değerler<br />

eğitiminde farklı öğretim yöntemlerinin kullanılması gerektiği de<br />

belirtilmelidir. Piaget’in bilişsel gelişim kuramı çerçevesinde okul<br />

öncesi dönem çocuğunun öğrenme özellikleri göz önünde bulundurularak<br />

yaşantı merkezli, görmeye ve taklit etmeye dayalı öğretim<br />

yöntemleri kullanılmalıdır. Çünkü bu dönem çocukları iyi birer gözlemcidirler<br />

ve öğrenmelerinin tamamını çevresiyle etkileşime geçerek<br />

ve çevresindeki kişilerin tutum ve davranışlarını taklit ederek<br />

gerçekleştirmektedirler. Buna bağlı olarak bu dönem çocuklarına<br />

verilecek değerler eğitiminde gözlem, model olma, yaptırıp yaşatma<br />

gibi yöntemler tercih edilmelidir. İlköğretim I. kademe çocuğu ise<br />

somut işlemler döneminde bulunmaktadır. Öğreneceği şeyleri somutlaştırmalar<br />

yardımıyla öğrenmektedir. Bu dönem çocuğuna da<br />

yaparak yaşayarak öğrenme, model olma, gözlem fırsatları verme,<br />

filmler izletme gibi yöntem ve teknikler kullanılmalıdır. Soyut tartışmalara,<br />

kavram analizlerine girilmemeli, ezberletmelerden olabildiğince<br />

uzak durulmalıdır.<br />

İlköğretim II. kademe öğrencileri ise soyut işlemler döneminde<br />

bulunmaktadırlar ve artık bu öğrencilere değerler eğitiminin<br />

teorik temelleri verilebilir, tartışmalar yaptırılabilir, yeni değerler<br />

üretmeleri ya da eski değerleri eleştirmeleri istenebilir. Değer analizleri,<br />

araştırma ve gözleme dayalı muhakeme ve değer açıklama<br />

çalışmaları daha yoğun biçimde yapılabilir. Buna göre ilköğretim<br />

II. kademeden itibaren tartışma, sorgulama, araştırma ve incelemeler<br />

yaptırma, seminer ve konferanslarla bilgilendirmelerde bulunma<br />

gibi teorik temelli yöntem ve teknikler kullanılmaya başlanmalıdır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 81


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

KAYNAKLAR<br />

ALKAN, Ahmet Turan (2002). Kalem İşleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul.<br />

ANONİM (1988). Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

ANONİM (1994). 1994 Uluslararası Aile Yılı Özel İhtisas Komisyon<br />

Raporu, Başbakanlık Kadın ve <strong>Sosyal</strong> Hizmetler Müsteşarlığı,<br />

Ankara.<br />

ANONYMOUS (1985). Education In Modern Society. OECD<br />

Publucations, Paris.<br />

BACANLI, Hasan. (1999). Duyuşsal Davranış Eğitimi. Nobel Yayın<br />

dağıtım, Ankara.<br />

BAŞARAN, İbrahim Ethem (1974). Eğitim Psikolojisi, AÜ Eğitim<br />

Bilimleri Fakültesi, Ankara.<br />

BÜYÜKKARAGÖZ, S.Savaş (1989). Ortaöğretimde Demokrasi<br />

Eğitimi, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Konya.<br />

CEVİZCİ, Ahmet (1997). Felsefe Sözlüğü, Ekin Yayınları, Ankara.<br />

CHAPMAN, A., Spirer, H.; Spirer, L. and Whitbeck, C. (1997). Science,<br />

scientists, and human rights education. in J. Andreopoulos<br />

& R. P. Claude (Eds.), in Human rights education fort the<br />

twenty-first entury (pp. 359-373), Philadelphia: University <strong>of</strong><br />

Pennsylvania Press.<br />

CHAPMAN, Audrey; Spirer, Herbert; Spirer, Louise and Whitbeck,<br />

Caroline. “Science, Scientists, and Human Rights Education”,<br />

Human Rights Education For The Twenty-First Century,<br />

University <strong>of</strong> Pensilvanya Press, Philadelphia-1997, pp.: 359-<br />

373.<br />

DEWEY, John (1996). Demokrasi ve Eğitim, (Çev.: M. Salih Otaran),<br />

Başarı Yayımcılık A.Ş., İstanbul.<br />

DOĞAN, D.Mehmet. (1996). Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayıncılık,<br />

İstanbul.<br />

ERDEN, Münire ve Akman, Yasemin (1996). Eğitim Psikolojisi, 3.<br />

82 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Demokratik Değerlerin Eğitiminde Yöntem ve Zamanlama<br />

Baskı, Arkadaş Yayınları, Ankara.<br />

ERSANLI, Kurtman ve diğerleri. (2005). Gelişim ve Öğrenme.<br />

(Editör: K. Ersanlı ve E. Uzman). Lisans Yayıncılık, İstanbul.<br />

GÜNGÖR, Erol (2000). Değerler Psikolojisi Üzerinde Araştırmalar,<br />

Ötüken Yayınları, İstanbul.<br />

GÜZEL, Abdurrahman(1990). “Ailede Çocuk Eğitimi”, I. Aile Şûrası<br />

Bildirileri (17-20 Aralık 1990), Aile Araştırma Kurumu<br />

Başkanlığı Yayınları, Ankara.<br />

HAMBY, John V. (1992). “The school-family link: A key to dropout<br />

prevention”, L. Kaplan (Ed.), Education and The Family,<br />

Allyn and Bacon A Division <strong>of</strong> Simon and Schuster, Inc. 160<br />

Gould Street, Massachusets.<br />

KINCAL, Remzi Y. (1991). Okul-Aile Birliğinin Fonksiyonunu<br />

Gerçekleştirme Düzeyi, Atatürk Üniversitesi <strong>Sosyal</strong> Bilimler<br />

Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Erzurum.<br />

KUZGUN, Yıldız (1982). “İnsan Hakları ve Eğitim”, Ionna Kuçuradi<br />

(Der.), İnsan Haklarının Felsefi Temelleri, Meteksan Ltd.<br />

Şti., Ankara.<br />

LISTER, Ian (1982). “Issues in Teaching and Learning About Human<br />

Rights”, General Education, Volume: 36, pp: 8-13.<br />

MEB. (2006). İlköğretim <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi Programı. MEB<br />

Yayınları, Ankara.<br />

MOORE, Kenneth D. (1999). Middle and Secondary School Instructional<br />

Methods. McGraw Hill College, New-York.<br />

OĞUZKAN, A.Ferhan (1993). Eğitim Terimleri Sözlüğü, 3. Baskı,<br />

Gül Yayınevi, Ankara.<br />

ÖNCÜL, Remzi (2000). Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü, Milli<br />

Eğitim Bakanlığı Basımevi, İstanbul.<br />

ÖZBUDUN, Ergun (1989). “Tarihsel Gelişim İçinde Demokrasi ve<br />

Eğitim: Demokratik Toplumun Temeli Olarak Eğitim”, Demokrasi<br />

İçin Eğitim, TED Yayınları, Ankara.<br />

RAİNER, Julie and Guyton, Edith (1999). “Democratic practices in<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 83


Rüştü YEŞİL / Davut AYDIN<br />

teacher education and the elementary classroom”, Teaching<br />

and Teacher Education, Number: 15, pp: 121-132.<br />

SARIBAY, A. Yaşar (1998). Siyaset, Demokrasi ve Kimlik, Asa<br />

Kitabevi, Bursa.<br />

SELÇUK, Sami (1998). Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne,<br />

Yeni <strong>Türkiye</strong> Yayınları, Ankara.<br />

SELÇUK, Ziya. (1996). Eğitim Psikolojisi. Pegem Yayınevi, Ankara.<br />

SHAFER, Susanne .F.(1987). “Human rights education in schools”,<br />

N.B. Tarrow (Ed), Human Rights and Education,:Pergamon<br />

Press, New-York.<br />

TIBBITS, Felisa (1994). “Human Rights Education in Schools in<br />

The Post Communist Context”, European <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Education,<br />

Volume: 29, Number: 4, pp.: 363-376.<br />

TOZLU, Necmettin (1992), Eğitim Problemlerimiz Üzerine Düşünceler,<br />

YYÜ Eğitim Fakültesi, Van.<br />

TOZLU, Necmettin (1998). Erdemli Toplum Olma Yolunda, 21.<br />

Yüzyıl Yayınları, Ankara.<br />

UYSAL, Birkan (1984). Siyasal Katılma ve Katılma Davranışına<br />

Ailenin Etkisi, TODAİE Yayınları, Ankara.<br />

YEŞİL, Rüştü (2004). “Demokrasi Eğitiminde Tartışmanın Yeri ve<br />

Önündeki Engeller”, Uluslararası Demokrasi Eğitimi Sempozyumu<br />

(20-21 Mayıs), Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesi, Çanakkale.<br />

YEŞİL, Rüştü (2002). Okul ve Ailede İnsan Hakları ve Demokrasi<br />

Eğitimi, Nobel Yayınevi, Ankara.<br />

84 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


SENDİKACILIK, AHİLİK VE TEORİ Z<br />

Hasan TÜZEN*<br />

ÖZET: Bu çalışmada tarihsel süreç içerisinde gelişen işçi-işveren<br />

ilişkilerinden ziyade, <strong>Türkiye</strong>’deki sendikal faaliyetlerin durumu<br />

ve toplumsal bir kurum olan ekonomide sendikaların yeri incelenmiştir.<br />

Ayrıca “Japon Yönetim Sistemi”nden –örnek olması için<br />

değil-söz edilerek;Batı sendikacılığının yerine,geçmişte toplumsal<br />

hayatımızda etkili olmuş olan “Ahilik” ten yola çıkılarak,yeni bir<br />

sosyo-ekonomik yapılanmanın, bir başka ifade ile günümüzde<br />

çok tartışılan –küreselleşme v.s-oluşumları ve yapılanmaları da<br />

ıskalamayan,ön plana “çıkar ilişlileri”ni değil, “insan”ı alan orijinal<br />

bir modelin gereğine vurgu yapılmıştır.<br />

Anahtar sözcükler: Sendikacılık,Teori Z ve Ahilik.<br />

Syndicalism, Ahilik and Theory Z<br />

ABSTRACT: Though this study, the situation <strong>of</strong> the unionist<br />

activities in Turkey and their position within the economy has been<br />

analyzed rather than the employee employer relations within its<br />

historical process. Additionally, “Japan Management System” has<br />

been mentioned – not to be taken as a sample-, and by using “Ahilik”<br />

as a start <strong>of</strong>f point – which has played a significant role in our<br />

social life in the past-, an original model has been emphasized that<br />

will replace the Western Type Syndicalism to include also widely<br />

debated subjects such as globalism etc., and that will place “human<br />

being” to the front panel but not the interest relationship.<br />

Key words: Syndicalism,Theory Z and Ahilik<br />

Son yıllarda <strong>Türkiye</strong>’de, üzerinde en çok konuşulan kurumlardan<br />

biri de hiç şüphesiz ki, sendikalardır. Kurulduğu günden bugüne<br />

kadar çeşitli fikirlere dayalı olarak, değişik sendikalar kurulmuş ve<br />

farklı mücadeleler verilmiştir. Peki nedir sendika Sendikasız bir çalışma<br />

hayatı olamaz mı Yahut mutlaka, Batı’daki sınıf anlayışından<br />

yola çıkılarak gerçekleştirilmiş ve genişletilmiş sendikalarla, işçi ve<br />

işveren karşı karşıya getirilerek, çalışma barışı sağlanabilir mi Ül-<br />

∗<br />

Yrd.Doç.Dr., Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü<br />

Öğretim Üyesi


Hasan TÜZEN<br />

kemizde hemen her alanda olduğu gibi işçi ve işveren ilişkilerinde<br />

de, saygı ve haklar dikkate alınmadan, sadece kazanmak veya karşı<br />

tarafın yıkımı pahasına da olsa çıkar düzeyini yükseltmek ve bütün<br />

programı buna göre ayarlamak bize şimdiye kadar ne kazandırmıştır<br />

ve bundan sonra ne kazandıracaktır<br />

Bütün bu sorulara cevap vermek kolay olmadığı gibi, sosyo-ekonomik<br />

ve kültürel bir zemin oluşturmadan bu ve buna bağlı<br />

problemlerin çözümlenemeyeceği de açıktır. Bu nedenle geçmişimizde<br />

var olan, Ahilik müessesesinin yapısına bakmak ve üzerinde<br />

çok sözü edilen Japon Yönetim sistemi/Teori Z hakkında yapılan yorumları<br />

irdelemek gerekmektedir. Çünkü konunun hem sosyal, hem<br />

ekonomik, hem de kültürel boyutu vardır ve bütün bunlar göz önünde<br />

bulundurularak bir değerlendirme yapılmalıdır. <strong>Türkiye</strong>, grev ve<br />

lokavtlarla milyonlarca iş gününü kaybediyor ve gelir dengesizliği<br />

açısından dünyadaki ilk 10 ülke arasına giriyorsa, bu konunun yeni<br />

bir bakış açısına -daha insani, daha hukuki ve daha geniş bir platforma<br />

oturan çözüme- ihtiyaç duyuyor demektir. Nitekim Meriç; politika,<br />

bir yerde uzlaşmaktır. Kin’ in ne lüzumuna inanıyorum, ne meşruiyetine.<br />

Hatalar hakaretle düzeltilmez. Fedakarlık büyüğe düşer,<br />

büyüğe ve haklıya... insanımıza sonuna kadar güvenelim... Politika<br />

ve aksiyon adamlarının en zayıf yanı, düşünce adamını küçümseyişleridir.<br />

Beyinle kol, nazariye ile aksiyon el ele vermedikçe, toplum<br />

sıhhate kavuşamaz (1980:454) derken bir çok alanda karşımıza çıkan<br />

sosyal ve kültürel yapıya işaret etmektedir.<br />

1.Sendikacılık<br />

Dünyanın bir çok ülkesinde işçi ve işveren ilişkilerinde sendika<br />

ve sendikacılık kavramları dile gelmekte ve ilişkiler bu kavramlar<br />

çerçevesinde değerlendirilmektedir. Sendika, bir sınıftan olanların iş<br />

ve kazanç bakımından çıkarlarını korumak için aralarında kurdukları<br />

birliktir (Öney 1976:312) olarak nitelendirilmiştir ve özellikle 19.<br />

yüzyılda Batı’da meydana gelen Sanayi Devrimi ile kurulan fabrika<br />

ve büyük işletmelerin kurulduğu bölgelere doğru başlayan işçi akımı<br />

ve bunların kendi aralarındaki rekabetin, çalışanların emeğinin<br />

gerçek değerini almalarına imkan vermemesi ve her geçen gün onların<br />

daha büyük bir sefalete düşmesi (Çubuk 1983:107) nedeniyle<br />

86 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

doğmuştur. Daha sonraları bu işçi sendikaları oluşumuna karşı işveren<br />

sendikaları da kurulmuştur. İşçi sendikaları, çeşitli sahalarda ve<br />

sanayi kollarında çalışan ve bu suretle hayatlarını kazanan işçilerin,<br />

hayat, sınıf ve meslek çıkarlarını sağlamak ve güven altına almak<br />

amacıyla kurulmuş (Öney 1976:177-8) olmalarına karşılık işveren<br />

sendikaları; işverenlerin, başta işçi sendikaları ve diğer destek kurumlarla<br />

mücadele amacıyla kurdukları örgütlerdir. Görüldüğü gibi<br />

tariflerde geçen bazı kavramlar, aslında toplumumuz için hiç de tanıdık<br />

değildir. Nitekim; sınıf ve buna bağlı olarak çıkar sağlamak<br />

veya mücadele kavramı, çalışan ve çalıştırılan ilişkilerinde bize ters<br />

olduğu kadar yabancıdır da. Ülkemizin sosyo-kültürel bünyesinde<br />

olmayıp, Batı tipi bir çalışma hayatı ve bunun kabulü içerisinde<br />

kendini gösteren bu “sınıf” ve “mücadele” kavramlarının-teorik ve<br />

pratik açıdan- bireysel ve toplumsal hayatta geçmişte açtığı yaralar<br />

daha sonra da kapatılamamış veya gözardı edilmiştir.<br />

Ancak, Batıdaki Sanayi Devrimi ile başlayan bu süreçte hiç<br />

kuşkusuz yapılacak iş güçlü sermaye karşısında ezilmeden insanca<br />

yaşama şartlarının bir an evvel temin edilmesinde çaba sarf etmektir.<br />

Bu fikrin işçilerce benimsenmesinden sonra da, kendi ekonomik ve<br />

sosyal haklarını korumak ve geliştirmek amacıyla aralarında teşkilatlı<br />

birlikler kurmaları (Çubuk 1983:107) kaçınılmazdı. Nitekim Batıda<br />

sendikalaşma süreci 18. yüzyılın sonunda sanayileşmeye geçişle sıkı<br />

ilişki içinde olmuştur. Başlangıçta Almanya, İngiltere ve Fransa’ da<br />

işçilerin sendikalaşma hareketleri tepki ile karşılanmış, sendikalaşmayı<br />

yasaklayan yasalar yürürlüğe girmiş ancak, sanayinin gelişmesi<br />

ve sanayide çalışan işçi sayısının süratle artması sonucu, işçilerin<br />

mücadeleleri 19. yüzyılın başlarında başarıya ulaşmış, nihayet İngiltere’<br />

de 1824 yılında çıkarılan bir yasayla, işçilerin sendikalaşma<br />

yasağı kaldırılmış, 1871’ de çıkarılan “Trade Union Act” ile de işçi<br />

ve işveren sendikaları tanınmıştır. Almanya 1869’ da ve Fransa’da<br />

1884’ de çıkarılan yasalarla bu ülkelerde de sendika özgürlüğü yasal<br />

güvenceye kavuşturulmuştur (Reisoğlu 1984:3-4). Zira bu mücadele<br />

sürecinin öncesi dönemde sanayi devriminin doğup gelişmesine<br />

değin, durumları ve statüleri ne olursa olsun, emekçilerin yaşama<br />

ve çalışma koşullarında çok büyük değişiklik olmamış, insan emeği<br />

ilgili derin değişmeler,sanayi devrimi ile başlayınca çağımızın<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 87


Hasan TÜZEN<br />

yeni işçisini ve işçi sınıfını oluşturmuştur (Talas 1981:25). Bundan<br />

hareketle tüm işçilerin meslek kuruluşlarında .bir araya gelmeleri,<br />

mesleki koşullarını düzeltmek, iyileştirmek ve iş verenle eşit bir düzeyde<br />

çalışma koşullarını belirlemek için birleşmeleri, işçi sınıfının<br />

malik olduğu en güçlü araçlardan biri (Talas 1979:181) olarak görülmüştür.<br />

Nitekim Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansınca<br />

26 Haziran 1952 kabul edilen Sendikacılık Akımının bağımsızlığı<br />

kararındaki I.maddeye göre, sendikacılık akımının temel ve<br />

sürekli amacı, çalışmaların ekonomik ve toplumsal ilerlemesi olarak<br />

açıklanmıştır. Adı geçen kararın II.maddesine göre ise sendikaların,<br />

her ülkede ekonomik ve toplumsal kalkınmayı ve halkın tümünün<br />

ilerlemesini özendirmek ereğiyle harcanan çabalara katılarak yerine<br />

getirecekleri önemli bir rolü vardır denmekte, III. ve IV maddelerde<br />

ise, sendikacılık akımının özgürlük ve bağımsızlığının korunmasına<br />

ilişkin hükümler (Gülmez 1988:81) yer almaktadır.<br />

Ancak bütün bu düzenlemelere rağmen uluslararası hür işçi<br />

hareketinin zamanımızda karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, dar<br />

anlamda sendikalara yapılan sistemli hücumlar olarak görülmüş ve<br />

bu durum karşısında hür sendikacılık hareketinin, işçi hak ve özgürlüklerini,<br />

işverenler ve hükümetler karşısında korumak zorunluluğu<br />

ile karşılaşmak (Türk-İş Tarihsiz:173) olduğu ifade edilmiştir. Buradan<br />

hareketle unutulmamalıdır ki sendika hürriyetinin temeli, çalışanların<br />

işverenlere karşı menfaatlerini korumak için birleşmelerine<br />

dayanmaktadır. Çünkü iş mücadeleleri tarihinden edinilen acı tecrübeler,<br />

çalışanlara sadece sosyal mevzuat tedbirleriyle menfaatlerin<br />

korunamayacağını öğretmiştir (Çubuk 1983:120). Bu mevcut realite<br />

de sendikaların siyasi partiler karşısında bağımsızlıklarını muhafaza<br />

etmelerini ve partiler üstü veya partilere karşı tarafsız bir politika<br />

takip etmelerini (Turan 1979:362) gerekli kılmaktadır. Bu noktada<br />

bir husus gözden kaçırılmamalıdır. O da işçi sendikalarının yanı sıra<br />

işveren sendikalarının da yasal olarak varlıklarını devam ettirmeleridir.<br />

Nitekim Esin, bir bütün olarak sendikaları, işçi ve işveren<br />

arasındaki pazarlık sürecinde bunların piyasa güçlerinin dengesizliğini<br />

elverdiğince giderme girişim ve çabaları (Esin 1982:137) olarak<br />

nitelemektedir.<br />

Görüldüğü gibi sendikacılık hareketinin oluşumu ve gelişi-<br />

88 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

minde olduğu kadar, neticelerinde de Batı toplumunun sınıf anlayışı,<br />

kendini belli etmektedir. Batıdaki bu mücadelenin, diğer ülkeleri de<br />

etkilemesi ve mücadelenin aynı zeminde sürdürülmesi, günümüzde<br />

devam etmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütünün çalışmaları, Birleşmiş<br />

Milletlerin faaliyetleri; dünyanın bir çok yerinde sendikacılık<br />

çalışmalarının ve sendikacıların desteklenmesi ve çeşitli ülkelerdeki<br />

sendikaların ortak çalışmalar yapabilmesi yolundadır.<br />

a. <strong>Türkiye</strong>’ de Sendikacılık<br />

Bir çok ülkede olduğu gibi <strong>Türkiye</strong>’de de sendikacılık gerçeğini,<br />

Batı etkisinin dışında değerlendirme imkanı bulunmamaktadır.<br />

Ülkemizde, etkisi ve sesi çok olmakla birlikte, sendikacılığın geçmişi<br />

ancak 55-60 yıl kadardır. Batıda olduğu gibi bizde de, bireylerin<br />

ekonomik kaderlerine tesir eden kararlarda söz sahibi olmalarını<br />

mümkün kılmak için, demokrasinin geliştirdiği araçlardan biri de<br />

işçi sendikaları olarak benimsendiğinden, Türk Sendikacılığı, 1946<br />

yılından sonra hukuki temeline kavuşmuştur (Ege 1965:8)Daha önceleri<br />

ise, 1932 yılında <strong>Türkiye</strong>, Milletler Cemiyetine üye olunca, bu<br />

uluslararası kurumu oluşturan Versailles Barış Antlaşmasının 387.<br />

maddesi gereğince Uluslararası Çalışma Örgütünün de otomatik olarak<br />

üyeliğini kazanmıştır. 1932-1946 dönemi ise sembolik katılma<br />

dönemidir. 1946 yılında da sendikaların kuruluşu gerçekleştirilmiştir.<br />

Nihayet 1952 yılından sonra <strong>Türkiye</strong>, Uluslararası Çalışma Örgütü<br />

ile işbirliğini güçlendirmiş ve yoksulluğu yok etmek ve toplumsal<br />

adaletin ilerlemesini sağlamak için Türk Hükümeti, Uluslararası<br />

Çalışma Örgütünün çalışmalarını desteklemeğe ve onunla içtenlikle<br />

işbirliği yapmaya karar vermiştir. (Talas 1981:143-9) Nitekim ayrı<br />

dönem içerisinde 1946 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumunun, 1952<br />

yılında da Türk-İş’ in kuruluşu, çalışma hayatını ilgilendiren önemli<br />

olaylardandır. 20 Şubat 1948 tarihinde de 5018 sayılı “Milli Sendikalar<br />

Kanunu” yürürlüğe girmiştir. Bu bir bakıma, ülkemizde toplu<br />

iş sözleşme düzenine geçişle ilgili ilk çerçeveyi oluşturmuştur.<br />

Ancak <strong>Türkiye</strong>’ de çalışma hayatını ilgilendiren önemli konuların<br />

daha çok planlı dönemde gündeme geldiği görülür. Sendika hayatını<br />

yeniden düzenleyen 274 sayılı “Sendikalar Kanunu” ve 275 sayılı<br />

“Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu” 1963 yılında yürürlüğe<br />

girmiştir (Kaptan 1986:3).<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 89


Hasan TÜZEN<br />

Sendikacılığın, işçinin ücret konusunda kavgacılık temsilcisi<br />

değil, işçinin çeşitli sosyal meselelerinde devlete ışık tutacak müşavere<br />

enstitüsü ve yardımlaşma, dayanışma teşkilatı gibi çalışacağı<br />

(Ergin 1988:269) beklentisine karşılık, daha sonraki yıllarda kurulan<br />

çeşitli sendika ve konfederasyonlarla, <strong>Türkiye</strong>, hem sosyal ve hem<br />

de ekonomik açıdan çok şeyler kaybetmiş, mesele işçi ve işveren ilişkisi,<br />

yahut işçi haklarının iyileştirilmesi ve yeni sosyal ve ekonomik<br />

istekler boyutlarını aşarak çeşitli mekanlarda kendini göstermiştir.<br />

Nitekim bu süreçte 12 Eylül’ü takip eden günlerde 15 Eylül 1980 tarihli<br />

8 numaralı kararla DİSK,MİSK ve HAK-İŞ konfederasyonları<br />

ile bunlara bağlı sendikaların mevduat, üyelik aidatı, para, kıymetli<br />

evrak, malzeme ve her türlü evrakı bloke edilmiş (Kaptan 1986:4)<br />

ve daha sonra yeni yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 27 Aralık<br />

1980 tarihinde çıkarılan 2364 sayılı “süresi sona eren Toplu iş sözleşmelerinin<br />

sosyal zorunluluk halinde yeniden yürürlüğe konulması<br />

hakkındaki kanun” ile devam eden üç yıllık geçiş döneminden sonra<br />

5 Mayıs 1983 tarihinde, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile, 2822<br />

sayılı Toplu iş sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu kabul edilerek 7<br />

Mayıs 1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Kaptan 1986:4-6). Yukarıda<br />

da belirtildiği gibi, geçiş döneminden sonra çıkarılmış olup, işçi<br />

ve işveren ilişkileri ile, <strong>Türkiye</strong>’ deki iş hayatını düzenleyen 2821<br />

ve 2822 sayılı kanunları incelemeden önce, çalışma hayatı ve buna<br />

bağlı hükümlerle ilgili olarak Anayasa’ da yer alan maddelere bakmak<br />

gerekmektedir.<br />

b. 1980’ den Sonraki Durum<br />

1982’ de kabul edilmiş olan yeni Anayasanın sosyal ve ekonomik<br />

haklar ve ödevlerle ilgili olan bölümde, çalışma ve sözleşme<br />

hürriyetine dair, 48. maddede “herkes, dilediği alanda çalışma ve<br />

sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir<br />

denmekte çalışma hakkı ve ödevi ile ilgili 49. maddede ise, “çalışma,<br />

herkesin hakkı ve ödevidir.”.. Devlet, çalışanları hayat seviyesini<br />

yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak,<br />

çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir<br />

ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır. Devlet, işçi-işveren ilişkilerinde<br />

çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu<br />

tedbirler alır” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Anayasanın çalışma<br />

90 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

şartları ve dinlenme hakkı ile ilgili olan 50. maddesinde, “kimse, yaşına,<br />

cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler<br />

ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından<br />

özel olarak korunurlar. Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.<br />

Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları<br />

kanunla düzenlenir” denmektedir.<br />

Sendika kurma hakkı ise, Anayasanın 51. maddesinde yer almaktadır.<br />

“İşçiler ve İşverenler, üyelerin çalışma ilişkilerinde, ekonomik<br />

ve sosyal, hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için<br />

önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına<br />

sahiptirler”. Anayasanın 52. maddesinde ise Sendikal faaliyetlere bir<br />

sınır çizilmekte ve “sendikalar, 13.maddede sayılan genel sınırlamalara<br />

aykırı hareket edemeyecekleri gibi, siyasi amaç güdemezler,<br />

siyasi faaliyette bulunamazlar, siyasi partilerden destek göremezler<br />

ve onlara destek olamazlar; derneklerle, kamu kurumu niteliğindeki<br />

meslek kuruluşları ve vakıflarla, bu amaçlarla ortak hareket edemezler<br />

denmektedir.<br />

Görüldüğü gibi 1982 Anayasasında, çalışma hayatı ile ilgili<br />

hükümler veya işçi – işveren ilişkileri ve sendikal faaliyetler, özellikle<br />

siyaset yasağı üzerine bina edilmiş ve siyasi kombinasyonlarda<br />

bulunmamak, temel ilke olarak benimsetilmiştir.05.05.1982 tarihinde<br />

kabul edilmiş ve 07.05.1983 tarih ve 18040 sayılı Remi Gazete’<br />

de yayınlanmış olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunun I.maddesi kanunun<br />

amacını açıklamaktadır. Buna göre kanunun amacı, çalışma<br />

ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerin korunması ve<br />

geliştirilmesi için işçiler ve işverenler tarafından meydana getirilen<br />

sendikalar ile konfederasyonların kuruluşu, teşkilatı, faaliyeti ve denetlenmesi<br />

esaslarını düzenlemektedir.<br />

Aynı kanunun II.maddesinde ise “işçi” tarif edilmektedir;<br />

“Hizmet akdine dayanarak çalışanlar.” Nitekim, sendikaların çalışmaları<br />

konusunda Zaim; 1.Çeşitli koruyucu kontrol tedbirleri ile işçinin<br />

güvenliğinin arttırır. 2.İşçi İşveren arasında şuurlu bir işbirliği<br />

meydana getirir. 3.İşçiye mesleki statü, şeref ve aidiyet duygusu ve<br />

teşkilatlı işgücünün bir üyesi olmak sıfatını kazandırır. 4.İşçilerin<br />

refah ve güveliğini arttırabildiği ve dolaylı da olsa gelirin aşırı dere-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 91


Hasan TÜZEN<br />

cede gayri adil dağılımına mani olabildiği nispette cemiyette sosyal<br />

tatminsizliği azaltır. 5.Yüksek ücret, kısa iş müddeti ve iş şartları<br />

uğrundaki mücadelesiyle işçilerin fiziki sağlık ve eğitim şartlarını<br />

içerir (1975:439-40) demektedir.<br />

Sendikalar Kanunun III.maddesi ise, işçi ve işveren sendikaları<br />

ile ilgilidir. İşçi sendikaları, iş kolu esasına göre bir iş kolunda<br />

ve <strong>Türkiye</strong> çapında faaliyette bulunmak amacı ile bu işkolundaki<br />

iş yerlerinde çalışan işçiler tarafından kurulur. İşveren sendikaları<br />

ise, işkolu esasına göre bir işkolunda ve <strong>Türkiye</strong> çapında faaliyette<br />

bulunmak amacı ile bu iş kolundaki işverenler tarafından kurulur.<br />

Kanunun II.maddesinin son paragraflarında ise sendika ve konfederasyon<br />

tanımları yapılmaktadır. Buna göre, sendika; işçilerin veya<br />

işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve<br />

menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel<br />

kişiliğe sahip üst kuruluşlardır. Aynı madde içinde işveren tarifi<br />

de, “işçi sayılan kimseleri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye ve<br />

tüzel kişiliği olmayan kamu kuruluşları” olarak ifade edilmektedir.<br />

Yeni Kanundaki ifadelerden anlaşılacağı üzere sendikalar işkolu temeline<br />

göre kurulmakta ve bugün 28 işkolunda sendikal faaliyetler<br />

sürdürülmektedir. Bu 28 işkolunda toplam işçi sayısı 4 537 544 olup,<br />

bunların 2 580 927’ si sendikalara üyedir. Buna göre Ocak 2001 yılı<br />

itibariyle <strong>Türkiye</strong> genelinde sendikalaşma oranı %56.87’dir (İş Hukuku<br />

ve İktisat 2001:87). Ayrıca 33 sendika ile Türk-İş, 7 sendika<br />

ile Hak-İş ve 22 sendika ile DİSK, konfederasyon olarak varlıklarını<br />

sürdürürlerken, 33 tane de bağımsız sendika, görevlerini yapmaya<br />

çalışmaktadırlar.<br />

2822 sayılı Toplu - İş sözleşmesi, grev ve lokavt Kanunun<br />

amacı, işçilerin ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal<br />

durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek üzere, toplu iş sözleşmesi<br />

yapmalarının, uyuşmazlıkları barışçı yollarla çözümlemelerinin<br />

ve grev ve lokavtın esaslarını ve usullerini tespit etmektir” biçiminde<br />

I.maddede açıklanmıştır. II.madde de ise, toplu iş sözleşmesi<br />

tarif edilmektedir. Toplu iş sözleşmesi, hizmet akdinin yapılması,<br />

muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hususları düzenlemek üzere, işçi<br />

sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren<br />

arasında yapılan sözleşmedir. 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev<br />

92 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

ve Lokavt Kanunun 25. maddesinde grev ; “işçilerin topluca çalışmamak<br />

suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine<br />

göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla aralarında veyahut bir kuruluşun<br />

aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak<br />

işi bırakmaları” biçiminde, Lokavt ise 26.madde de ; “İşyerinde<br />

faaliyetin tamamen durmasına sebep olacak tarzda, işveren veya<br />

işveren vekili tarafından kendi teşebbüsü ile veya bir işveren kuruluşunun<br />

verdiği karara uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılması”<br />

şeklinde tarif edilmektedir. Kanunda, grev ve lokavtın kanuni ve<br />

kanun dışı tarifleri de açıklanmıştır.<br />

Görüldüğü gibi 2821 ve 2822 sayılı kanunlarda işçi ve işveren<br />

şu ya da bu şekilde karşı karşıya gelmekte ve her iki tarafta kendi<br />

ekonomik ve sosyal, hak ve imkanlarını birinci planda değerlendirmektedir.<br />

Sendikalar, üyelerinin işsiz kalmasını, ücretlerin düşmesini<br />

önlemek veya sıhhatlerini korumak endişesiyle üretim üzerinde<br />

çeşitli müdahalelerde bulunurlar (Zaim 1975:432). Ancak sendikaların<br />

daha ılımlı ve ileri görüşlü hareket edebilmesi mümkündür.<br />

Fakat işverenlerin de, her şeyden evvel, kendi evinin efendisi olma<br />

zihniyetini terkedip, işletmenin aynı zamanda sosyal bir organizma<br />

olduğunu ve sendikaları da bu organizmanın lüzumlu, zaruri ve yapıcı<br />

bir parçası olabileceğini kabul etmesi gerekir (Zaim 1975:437-<br />

8). Nitekim, çalışma hayatında toprak, emek ve sermaye faktörleri<br />

yer almakta ve bu üç faktör de girişim faktörü çatısı altında bir anlam<br />

kazanmaktadır (Fındıkoğlu 1970:423-31). Ancak 1980 öncesi<br />

yaşanmış olan ve bugün yeniden oluştuğu görülen “stagflasyon” süreci,<br />

bu çıkmazdan sadece ekonomik önlemlerle çıkılamayacağını<br />

göstermektedir. Çöloğlu, alınacak önlemleri, uzun süreli ve belirli<br />

kararlılık içinde destekleyecek sosyo-politik oluşumlara ( 1983:321-<br />

2) da ihtiyaç olduğunu belirtmektedir.<br />

Ülkemizin bilim adamlarından, diğerlerine kadar bir çoğunun<br />

yaptığı önemli bir yanlış, toplumları dün, bugün ve yarın boyutlarını<br />

göz önünde bulundurarak değerlendiremeyişleridir. Bu nedenle günümüzdeki<br />

işçi-işveren ilişkilerini değerlendirir veya bunlar hakkında<br />

konuşurken geçmişimizde kurulmuş, ekonomik ve sosyal planda<br />

toplum hayatımızda etkili olmuş kurumları mutlaka incelemek ve bu<br />

kurumlarda var olan özellikle insani kriterleri gün ışığına çıkarmak<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 93


Hasan TÜZEN<br />

gerekir. Çünkü diğer alanlarda olduğu gibi işçi-işveren ilişkilerinde<br />

de, temel olan, aslolan insanın bizatihi kendisidir. Sombart’ ın<br />

1920’lerde “Modern Kapitalizm” i kaleme alırken yakındığı ciddi<br />

bir nokta, “aradan canlıyı çıkararak ekonominin cansız madde yığınları<br />

olarak görülmesidir. O halde analize insansız değil, insandan<br />

başlamak gerekir” (Ülgener 1983:15).<br />

2. Ahilik<br />

Çalışmada irdelenecek başka bir alan olan ahilik, fütüvvet<br />

prensip ve esasları dahilinde XI. Yüzyılda Türkistan ve İran’ dan<br />

Anadolu’ ya kadar uzanan bölgelerde, özellikle ticaret ve sanayi merkezlerinde<br />

daha çok esnaf ve sanatkarları bünyesinde toplayan ve<br />

onlara destek olan bir teşkilattır (SBA-I 1990:8).Çalışmayı,ibadeti<br />

ve dürüstlüğü bir bütün olarak değerlendiren,esnaf ve sanatkarlığın<br />

gelişmesini amaçlayan bir sistem olarak ahilik,ahlak büyük<br />

önem vermiştir.Dış etkenlere ve tehlikelere karşı birlikte hareket<br />

etmek,kendisine sığınanlara ve muhtaçlara din ve ırk farkı gözetmeksizin<br />

kapılarını açmak ahiliğin ahlaki değer ve anlayışları arasındadır.Üretimin<br />

kanaat ve tevazu ölçülerine bağlı olarak hırs ve<br />

tamah gibi duygulardan uzak olacak bir biçimde yürütülmesini<br />

benimsemiştir.Halka ”eline,diline ve beline sahip ol” kuralını yani<br />

haramdan kaçınmayı,namuslu olmayı,sır saklamayı ve kötü söz söylememeyi<br />

aşılayan bir ahlaki ilkeler manzumesine dayalı olan Ahi<br />

teşkilatı,Osmanlı Devleti’nin sosyal ve ekonomik istikrarına büyük<br />

katkılarda bulunmuştur (Gürsoy 2002:125)<br />

Çağatay, ahi kelimesinin Arapça “kardeşim” demek olduğunu,<br />

belli bir devrede esnaf ve sanatkarlar birliğini ifade ettiğini, örgüt<br />

olarak da miladi XIII. yüzyılda başlayarak, XX yüzyılın başlarına<br />

kadar, Anadolu şehir, kasaba ve hatta köylerindeki esnaf ve sanatkar<br />

kuruluşlarının eleman yetiştirme, işleyiş ve kontrollerini düzenleyen<br />

bir kurum (1974:3) olduğunu özellikle belirtmektedir. Ahi kelimesinin<br />

Türkçe “cömert” anlamına gelen “akı”dan oluştuğu da (SBA-<br />

I 1990:8) ileri sürülmektedir.Nitekim ahilik,Anadolu’da sosyal ve<br />

ekonomik alanlarda faaliyet gösteren , küçük ve sistemsiz olarak<br />

hayatiyetlerini sürdüren topluluklara , benimsediği ilke ve görüşler<br />

doğrultusunda belirli bir düzen ve dayanışma katarak, güç sta-<br />

94 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

tüsü kazandırmış ve haklı rekabet tarzını ortaya koymuştur(Gürsoy<br />

2002:124)<br />

Batılı oryantalistler, yaptıkları yayınlarda ahiliğin kökenlerini,<br />

doğuda özellikle Arapların arasında gelişmiş “fütüvvet” örgütüne<br />

dayarlar ama gene de onun, fütüvvetten hayli değişik ve Anadolu<br />

Türklerinin, onu bu bölgede geliştirip, biçimlendirdiklerini yani<br />

Anadolu Türklerine özgü bir kuruluş olduğunda birleşmektedirler.<br />

Nitekim fütüvvetçilik, daha çok kişisel erdemlere önem verdiği halde,<br />

ahilik, ilk sıralarda yani 13.yüzyıl başlarında Osmanlıların askeri<br />

ve yönetim kurumlarını düzene koymasına dek, hem esnaf ve sanatkarlar<br />

kooperasyonu gibi, hem de devlet askeri güçleri yanında,<br />

Abbasiler yönetimindeki fütüvveciler gibi, onlara yardımcı olarak<br />

görev yapmış bir kuruluştur. (Çağatay 1974:3-4)<br />

Burada ahilik anlayışının temelinde varolduğu ileri sürülen<br />

fütüvvet; gençlik, yiğitlik ve mertlik anlamlarına gelmekte, tasavvuf<br />

kaynaklarında ise, dostların hatalarını aramamak ve kötülüğü iyilikle<br />

karşılamak, kabahatleri cezalandırmamak (SBA-IV 1990:83) olarak<br />

ifade edilmektedir. Nitekim Kayaoğlu’ na göre de fütüvvet, önceleri<br />

tasavvufi dünya görüşü ile bağ kurarken daha sonra, mesleki teşekküllerin<br />

düşünce ve töre sistemi olmuş, diğergamlık ve bunun pratik<br />

sonucu olarak da cömertlik arasında sıkı bir bağ kurmuştur(Kayaoğlu<br />

1980:132). Pamuk ise, fütüvvet ahlakının ve fütüvvet derneklerinin<br />

ahilik adı altında Anadolu loncalarında etkili olduğu, kentlerdeki<br />

loncaların fütüvvet ilkelerine göre ve aralarından seçtikleri bir ahi<br />

önderliğinde örgütlendiklerini (Pamuk 1988:68) belirtmektedir. Burada<br />

dikkati çeken önemli nokta, adına ister fütüvvet, ister ahilik,<br />

isterse lonca densin- ki temelde insan yer almakta ve insani kriterler<br />

hedeflenmekte- bu teşkilatlar sadece bir ekonomik kurum olmayıp,<br />

toplumsal hayatta fonksiyonel olan, sosyal hayatı ve bundan koparılamayacak<br />

olan ticaret hayatının belli kurallara göre işlenmesini de<br />

amaçladığı görülmektedir. Mesela esnaf ahlaki iki temele oturtul-<br />

İtalyanca “loggia” dan türeyen lonca terimi Osmanlı’ da oda anlamına gelmektedir.<br />

Ancak Osmanlı’ daki Lonca sistemi Avrupa’dakinden çok farklıdır.<br />

Bizdeki lonca, ekonomik bir birim olmanın ötesinde sosyal bir fonksiyona da<br />

sahiptir. En önemlisi de dini ve ahlaki ilkeler, sistemin bütününe yayılmıştır<br />

(SBA-II 1980:449)<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 95


Hasan TÜZEN<br />

muştur. Birinin kazanç hırsıyla diğerinin kısmetine engel olmamayı<br />

hedefleyen kanaatkarlık ve iş hayatının kurulu düzenini ve ahengini<br />

koruyan geleneğe bağlılık (Ülgener 1981:95-6). Nitekim bu ocağa<br />

adım atan gencin gözü, haram olan şeylere, ağzı, günah olan sözlere<br />

ve eli zulümlere bağlanır; buna karşılık kapısı konuklara, kesesi kardeşlerden<br />

ihtiyacı olanlara, s<strong>of</strong>rası da bütün açlara açılırdı (YTA-I<br />

1985:44). Bu oluşumda, sosyo – ekonomik prensipler ve ahlaki kurallar<br />

kaynaştırılmış, teori ve pratik birlikte algılanarak uygulamalar<br />

gerçekleştirilmiştir. Çünkü aslında iktisadi hayat sadece mal ve eşya<br />

yığınlarının bir araya gelmesinden ibaret bir madde dünyası değildir.<br />

Bütün o yığınların altında ve gerisinde kendine has tavır ve davranışları<br />

ile insan gerçeği yatmakta (Ülgener 1983:15)olduğundan<br />

ahilik,sadece mal ve servet uğruna çalışmayı reddetmiştir.Para sadece<br />

bir araçtır,amaç değildir.Paranın amaç haline getirilmesi,ahlaki<br />

değerlerle uyuşmaz.Bunu yanı sıra ,servetin de belirli grupların elinde<br />

bulunmasına karşı çıkarak,sermaye artırımı ve aşırı kazanç arzusu<br />

kesinlikle yasaklanmıştır.Dolayısıyla da Ortaçağ Avrupa’sındaki<br />

benzer teşkilatlardan farklı olarak spekülasyon,serbest rekabet ve<br />

aşırı kazanç yerine;sosyal yardım ve dayanışma hedeflenmiş ve buna<br />

bağlı olarak da sosyal adalet,din ve ahlak kuralları ile sistematize<br />

edilmiş uyumlu bir düzen meydana getirilmiştir(Gürsoy 2002:125<br />

Osmanlı esnaf birliklerinin manevi merkezi Kırşehir olup, esnafın<br />

piri sayılan Ahi Evran’ın halifeleri asırlar boyunca Anadolu<br />

ve Rumeli esnaf teşkilatlarının birlik ve beraberliklerini sağlamışlardır.<br />

Ahi baba denilen bu insanların her şehirde vekilleri olur ve<br />

Ahi baba vekilleri şehir esnaf birliklerinin temsilcileri tarafından seçilirdi.<br />

Bunlara daha sonra Kırşehir’ deki Ahi Babadan icazetname<br />

ve devletten berat verilirdi. Bunlar da her yıl veya birkaç yılda bir<br />

bütün ülkeyi dolaşır, gittikleri yerlerde kalfalık ve ustalık imtihanları<br />

yapar, kalitesiz mal üretenlere meslekten men cezası verilirdi (SBA-<br />

I 1990:10). Herhangi bir çırak kalfa veya usta, ahilik töresine aykırı<br />

bir iş yapar, müşteriyi aldatır veya yalan söylerse , yargılamasını<br />

ahi Baba (esnaf şeyhi) yapar ve suçlu görülen cezalandırılırdı. Ceza<br />

dükkanın kapatılması ise, esnaf dükkanının önüne götürülür, kapanan<br />

dükkanın anahtarı Ahi Babaya teslim edilir ve dükkan sahibinin<br />

sağ ayağındaki pabuç çıkartılıp dükkanın damına atılırdı(YTA-I<br />

96 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

1985:44 ). Bu işlem, basit ve sıradanmış gibi görünmekle beraber<br />

özellikle sosyal hayatta yaptırım gücü ve etkisi oldukça yüksek bir<br />

uygulamadır. Bugün sıradan bir iş gibi anlaşılan bu uygulamayı dönemin<br />

toplumsal zihniyeti ile değerlendirmek gerekir. Zira “zihniyet,<br />

dünya ve dünya ilişkilerine doğru içten bir tavır alıştır” (Ülgener<br />

1983:19).<br />

3. Teori Z<br />

II.Dünya savaşından çok büyük beşeri ve ekonomik kayıplarla<br />

çıkan Japonya, günümüzde gerek teknolojisi, gerek çalışma biçimi<br />

ve gerekse de aile ve toplum yapısı itibariyle dikkat çekmekte ve<br />

çeşitli araştırmacılar, Japonya’ nın ya geleneksel, yahut da ekonomik<br />

ve teknolojik üstünlüğünün itici gücünü bulmaya çalışmaktadırlar.<br />

Örneğin Clark’ a göre Japon bilmecesinin anahtarı, bu ulusun –toplumlaşmayıp-<br />

bir topluluk (cemaat) olarak kalmayı nasılsa başarmış<br />

olması gerçeğinde saklıdır. Orada aranmalıdır. Başka bir deyişle,<br />

çağdaş Japonya –toplumlaşmamış- hızla büyüyen bir klan, kabile<br />

ya da aile düzeyinde kalmıştır. Japon biricikliğinin gizemi, büyüsü<br />

buradadır (Güvenç 1983:12).<br />

Ülkemizde de son yıllarda Japon modeli veya Japon yönetim<br />

biçimi adı altında çeşitli çalışmalar yapılmakta ve seminerler verilmektedir.<br />

Genel de “Japon Yönetim Sistemi” veya “Teori Z” diye<br />

isimlendirilen bu modelin ana hatlarını vermeden önce, Japon ailesinin<br />

ve toplumunun temel dinamiklerini yakalamak gerekir. Japonya,<br />

tarih boyunca oluşmuş homojen bir milli ve kültürel varlığa sahiptir.<br />

Kalkınma mucizesinin sosyolojik temelinde bu harç vardır. Japonya’<br />

da din, ahlaki formdan çok estetik formlara yakındır. İbadet güzel<br />

şeyler hissetmek ve değerlendirmek için yapılır (Eröz 1982:401-2)<br />

ve çok önemli bir başka dinamik de, Japonluk duygusunun, doğal<br />

hak ve özgürlüklerini bilen bir varlık değil, Japonya’ ya karşı bireyin<br />

görev ve sorumluluklarını bilmek (Güvenç 1983:336) olduğudur.<br />

Japon toplum ve insan yapısının temelinde; i..“amae” adı verilen,<br />

ana baba sevgisine, hoş görüsüne, desteğine duyulan güven ve<br />

gereksinim, ii..“on” adı verilen, “amae” ye karşı yüklendiği borçluluk<br />

ve şükran duygusu iii..“giri” olarak adlandırılan ve Türkçe’<br />

deki karşılığı namus, şeref ve haysiyet olarak nitelendirilebilecek<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 97


Hasan TÜZEN<br />

– ki “Giri” yi yerine getirmeyen temiz adına, onuruna, alnına “karaleke”<br />

sürülmüş olur- üç değer yer almaktadır. Toplumsal bir değer<br />

olan “giri” ye karşılık, kişisel ve psikolojik bir duygu olarak nitelenen<br />

“ninco” da bu bu kısımda değerlendirilir. Japon geleneğine göre<br />

kişi, öyle bir hayat yaşamalıdır ki, “giri” ile “ninco” asla çatışmasın<br />

(Güvenç 1983:313-6).Ayrıca toplum yapısında ailenin önemi dikkati<br />

çekmektedir. Çünkü Japon insanı için ailede anne-babaya sonsuz<br />

saygı ve bağlılık ana ilkedir. Ana-babalara yaşadıkları sürece boyun<br />

eğilmelidir. Anne-baba ile çocuklar, koca ile karı ve ağabey ile kardeşler<br />

arasındaki ilişkiler bir tarafın egemenliğine, öteki tarafın ise<br />

kabullenmesine dayandırılmıştır. Bir tarafın güç ve yetkileri, öteki<br />

tarafın ise görev ve sorumlulukları vardır. Anne-babaya, üste, ustaya<br />

ve lidere sonsuz saygı ve bağlılık, Samurai ahlak anlayışı ve Konfüçyüs<br />

felsefesinin bir gereğidir. Bu değer ve ilkeler zamanla aile<br />

sisteminin ötesine taşmış ve işletmelere, kamu kuruluşlarına, okullara,<br />

kısacası tüm Japon örgütlerine uygulanmıştır. Bugün Japon kuruluşlarının<br />

her birinin, kuruluş içi ilişkilerinin, aile içi ilişkilerinden<br />

farkı olmadığı söylenebilir. Aileye ve ailenin yöneticilerine sonsuz<br />

bir bağlılık, aile içinde birlik ve beraberlik, aile ile özdeşleşme Japon<br />

yönetim anlayışının temel ilkeleridir(Dicle 1985:8-9). Nitekim Güvenç<br />

de bu konuda farklı analizler yaparak şunları ifade etmektedir.<br />

Japon inancına göre, toplum yaşamındaki başarı ve bunalımların kökeninde<br />

aile vardır. Nitekim Konfüçyüs’ e göre kişiler iyi eğitilirse<br />

aile düzenli olur; aile düzenli olursa Devlet hakça yönetilir; Devlet<br />

hakça yönetilirse herkes barış (dirlik-düzenlik) içinde mutlu yaşar.<br />

Ancak ilginçtir, Japonya’ da aile dışındaki gruplar, kurumlar ve örgütler<br />

de aile gibi kurulur, sanki aile gibi işler. Eğitim kurumlarıyla,<br />

üretim ve hizmet örgütlerinin, sanat ve siyaset derneklerinin, hatta<br />

yasa dışı çete (Yakuza)’ lerin “aile-imiş gibi” örgütlendikleri bilinmektedir<br />

(1983:162-3).<br />

Görüldüğü gibi Japon ailesi içindeki yapı, biçim ve psikolojik<br />

esaslar aynı şekilde, işletmelere de yansımış ve aile içindeki ast-üst<br />

ilişkileri, yönetim biçiminde de kendini göstermiştir. Nitekim Eröz’<br />

e göre, sosyal münasebetleri, statüleri, davranışları tespit eden kaideler,<br />

ahlaki düsturlar, geniş çapta Konfüçyüs felsefesinin tesiri altında<br />

şekillenmiştir. Kaidelere bağlılık; liderlere itaati, büyüklere saygıyı,<br />

98 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

büyük disiplin ruhunu doğurmuştur. Japon karakteri aynı zamanda<br />

terkipçi, birleştirici bir yapıya sahiptir. Dünyanın bir ucunda oluş,<br />

ileri Batı ülkeleri tarafından hor görülüş, kuvvetli bir milli şuur ve<br />

milli birlik yaratmıştır. Bunun neticesi olarak Japon, her şeyden önce<br />

Japonya için yaşar ve Japonluğu ile övünür. Tecrit edilmiş bir coğrafya<br />

parçasında yaşama, dil, din ve kültür birliği; dış tesirlerin de<br />

eklenmesiyle, kuvvetli bir Japon Milliyetçiliği meyvesini vermiştir.<br />

Milliyetçilik cereyanı, hızlı Japon kalkınmasının en mühim sebeplerinden<br />

biridir (1982:402). Özellikle, Japon duygu ve düşüncesinde<br />

üç evrensel değere: güzele- güzelliğe, gerçeğe-gerçekliğe, gerçekle<br />

güzelin kaynağı olan toplumsal güce, karşılıklı güvence, dayanışmaya<br />

saygı ve ilgi (Güvenç 1983:338) dikkati çekmektedir.<br />

Organizasyonda tüm çalışanların bütünleşmelerini<br />

sağlamak,sendikalarla işbirliği yapmak,çalışanların beceri yeteneklerini<br />

geliştirmek, yönetim felsefesini kurumsallaştırmak ve<br />

özellikle de çalışanların daha verimli olmalarını ve çalışma heyecanlarını<br />

muhafaza edebilmeleri için mesleki kariyerlerindeki gelişimi<br />

sağlamak(Aktan 2000)üzerine kurulu olan bu modelde Japon<br />

işletmeleri -ekonomi ve yönetim açısından- genellikle şirket yapıları<br />

içinde yer almakta ve çok iyi belirlenmiş bir ilişkiler ağıyla, topluluğu<br />

oluşturan diğer firmalara bağlanmaktadır. Büyük ana şirketler,<br />

onların bağlı firmaları ve çok sayıda müteahhit firmadan oluşan dikey<br />

birleşmeler ya da sanayi ortaklıkları, Japonya’ da sanayi gruplaşmalarının<br />

ikinci önemli türüdür. Bir hiyerarşi oluşturan bu yapı içinde,<br />

bağlı firmalar ile müteahhit firmalar, ana firma tarafından etkin bir<br />

biçimde denetlenmektedir (Dicle 1985:20) Burada göz önünde bulundurulması<br />

gereken önemli bir nokta da, Japon için yaptığı işin<br />

veya yapılması gereken işin önemidir. Japon’a göre küçük iş yoktur.<br />

Kişi yaptığını iyi, en iyi yapmaya çalışır (Güvenç 1983:353). Nitekim<br />

Japon şirket yapısında, iç içe geçmiş olmakla birlikte, üç farklı<br />

yönetim kademesinden söz edilebilir. Üst kademe yönetimi, müdürler<br />

kurulu, başkan, başkan yardımcıları, kıdemli genel müdürler, genel<br />

müdürler, müdürler, denetçiler ve kademe yönetim komitesinden<br />

oluşmaktadır. Orta öğretim kademesi, kısım amirleri, şube şefleri ve<br />

fabrika yöneticilerini kapsar. Bunların dışında kalan diğer bütün işgörenler<br />

ise, alt yönetim kademesini oluştururlar (Dicle 1985:21).<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 99


Hasan TÜZEN<br />

İşletmelerde görülen bir başka özellik ise, şirket sendikacılığıdır.<br />

Bunlar tek bir şirket ya da işveren için çalışan işgörenlerden<br />

oluşur. Şirket sendikaları yılın ilkbahar aylarında en güçlü sendikalar<br />

ile stratejik işverenleri (çelik, kimya, tekstil, elektronik ve<br />

ulaştırma sanayilerinde) arasında yürütülen ve “ilkbahar hücumu”<br />

diye bilinen pazarlık oturumları sırasında tam bir dayanışma içinde<br />

girerler. Grev kararı verme konusunda yetkilerini geçici olarak üst<br />

kuruluşlara devrederler. Pazarlıklarda bir taktik olarak başvurulan<br />

grevlerin %90 kadarı, 4 saatten daha kısa süreli grevler olmuştur.<br />

Şirket sendikaları, gerek mali, gerekse idari bakımdan çok güçlü<br />

kuruluşlar olmakla beraber, şirket ailesinin ayrılmaz unsurlarıdır.<br />

Şirketle bütünleşmişlerdir. Bir taraftan üyelerinin çıkarlarını korumaya<br />

çalışırken, diğer taraftan da şirketlerinin gelişmesine katkıda<br />

bulunmak için çaba harcarlar (Dicle 1985:25-6). Nitekim Japon çok<br />

uluslu şirketlerin çizdiği başarı grafiği tüm gözlerin Japon firmalarına<br />

ve Japon üretim tekniklerine çevrilmesi sonucunu doğurdu. Yapılan<br />

araştırmalar gösteriyordu ki, Japonların iş yerinde insan gücünden<br />

yararlanma ve kullanma yöntemleri diğer firmalardan farklıydı<br />

(Büyükuslu 1998:94). İşte bu farklılığı ortaya çıkaran, daha doğrusu<br />

oluşturan yetiştirilen insan tipidir. Japon toplumu ve insanı geleceğe<br />

yöneliktir ama, geçmişle ilgisini kesmemiştir. Hatta güncel sorunları<br />

göğüslemek için geçmişten güç ve esin alır. Geçmişi, bugüne<br />

destek olarak, geleceğe ışık tutacak biçimde yorumlar. Zaman boyutunda<br />

süreklilik, Japon kültürünün en dayanıklı özelliğidir (Güvenç<br />

1983:359). Bizde ise bugün uygulanmaya çalışılan işletme örgüt ve<br />

yönetimi, özü itibariyle Batıda uygulanan modeldir. Ancak bu örgüt<br />

ve yönetim anlayışı kültürümüze tümüyle uymadığından ve koşullarımıza<br />

uyarlanamadığından, ülkemizde başarıyla uygulanamamıştır.<br />

Çünkü ülkemizin kendine özgü kültür ve koşulları, diğer ülkelerde<br />

başarılı olmuş hazır sistem veya modelleri olduğu gibi alıp başarıyla<br />

uygulamamıza olanak vermez (Dicle 1985:30). Kaldı ki bugün Avrupa’<br />

da da farklı yaklaşımlar dikkati çekmektedir. Örneğin bir çok<br />

büyük firmada toplu sözleşme düzeninde işyeri seviyesine doğru<br />

inerek ücret konusunun çalışanların verimliliğine ve firmanın performansına<br />

dayandırılması (Büyükuslu 1998:99) sözkonusudur. Buradan<br />

hareketle <strong>Türkiye</strong>’de birçok alanda farklı seslerin dinlemesi<br />

100 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

veya bakış açılarının değerlendirilmesi gündeme gelmek zorundadır.<br />

Bu kaçınılamaz bir gerçektir. Zira <strong>Türkiye</strong>, 1990-31.10.2000 tarihleri<br />

arasında gerçekleşmiş olan 1359 grevde, toplam 15.360.963 işgünü<br />

kaybetmiş ve grevlere 650.451 işçi katılmıştır (İşveren 2000:33)<br />

Yine aynı dönemde ilan edilen 110 lokavtta 139.563 işçi etkilenmiş<br />

ve kaybedilen toplam işgünü de 3.426.643 (İşveren 2000:33) olmuştur.<br />

Buna karşılık 1998 rakamlarına göre işgücü maliyeti düzeyleri<br />

ve iş gücü verimliliği (dolar/saat bazında) İngiltere’ de 15.66-27.56,<br />

Almanya’ da 27.89-34.87, İtalya’da 16.43-31.76, Yunanistan’ da<br />

7.81-16.54 olarak gerçekleşmişken, bu oran bizde tersine dönmekte<br />

ve 5.24-4.17 şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu rakamlar dolar<br />

bazında <strong>Türkiye</strong>’nin uluslararası rekabet koşullarındaki verimlilik<br />

handikapını açıkça göstermektedir (Kıyaslama Raporu 2000:78).<br />

Bir başka çarpıcı nokta, 1997’ de ülkemizde Ar-Ge harcamasına<br />

kişi başına 6 Euro ayrılmışken, buna karşılık AB’ de ortalama 175<br />

Euro’nun sarfedilmiş (Kıyaslama Raporu 2000:112) olmasıdır.<br />

4.Sonuç<br />

Yukarıda gösterilen rakamlar, bize bugünkü durumu ve içerisinde<br />

bulunduğumuz şartları işaret etmektedir. Bu nedenle geçmişten<br />

bugüne taşıyıp analiz ve sentez yöntemiyle olumluları bir arada<br />

buluşturacak, toplumsal yapımıza ve sosyolojik gerçeklerimize uygun<br />

model arayışlarımız olmalıdır. İnsana saygıyı temel alan, eğitim<br />

değil, öğretim yaparak bireylerin soyut düşünme gücünü geliştiren<br />

bir model gerekmektedir. Çünkü unutulmamalıdır ki, soyut düşünme<br />

gücüne ulaşabilen bireyler bilgi, bunu başaranlar da teknoloji<br />

üretmektedirler. Ayrıca yine bilinmelidir ki, bilgi ve teknoloji üreten<br />

toplumlar, teknolojiyi transfer edenlere daima bir bedel ödetmektedirler.<br />

Bugünkü teknolojinin yapısı ve etkisi şüphesiz ki ayrıca tartışılmayı<br />

ve irdelenmeyi gerekli kılacak kadar önemli bir konudur.<br />

Ancak bu farklı bir incelemede değerlendirilecektir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’ de 1980 öncesinde olduğu gibi bugün de devam ettirilmekte<br />

olan ücret sendikacılığı anlayışı günümüzde de problem<br />

olmakta, işçi-işveren ilişkileri, çalışma hayatı ve diğer ilişkiler bir<br />

bütün olarak değerlendirilmedikçe, özellikle sendika ve sendikacılık<br />

konularında başarılı olunamamaktadır. Artık görülmesi ve anlaşıl-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 101


Hasan TÜZEN<br />

ması gerekli olan gerçek, Batı tipi sendikacılık anlayışının, yapımıza<br />

ters olduğu ve bünyemizde rahatsızlık doğurduğudur. Sınıflı bir<br />

toplumdan ve o anlayıştan çıkarak, yapılan bu uygulanma özellikle<br />

çalışan işçilerin haklarını korumaktan ziyade, diğerlerini yasa şemsiyesi<br />

altında koruduğu gibi, beraberinde de bize özgü sendika dukalığı<br />

üretmiştir. Buna işveren sendikaları ve patronlar kulübü de<br />

dahil edilmelidir. Bu nedenle bize düşen görev bir sosyal bilimci<br />

olarak herhangi bir kurum adına taraf olmak değil, var olan durumu<br />

ve gerçekleri ortaya koymaktır.<br />

Nitekim buradan hareketle son dönemdeki sendikasızlaştırma<br />

ve değişik uygulamalarla yapılmaya çalışılan işçi hareketlerini<br />

zayıflatma teşebbüslerinde de söz etmek gerekecektir. Ocak 2000-<br />

Temmuz 2000 dönemi baz alındığında, Ocak 2000’ de sendikalı<br />

işçi sayısı 3.086.305 iken, Temmuz 2000’ de bu sayı 2.268.591’e<br />

çekilmiştir. Bu dönemde Türk-İş’in üye sayısı 2.245.648’den<br />

1.789.873’e; Hak-İş’in 377.122’den 283.983’e; DİSK’in üye sayısı<br />

ise 379.804’den 314.321’ e düşürülmüştür. Bu uygulama Türk-İş’<br />

den 2, Hak-İş’ ten 1, DİSK’ ten 6 ve bağımsız 1 sendika olmak üzere<br />

toplam 10 sendikanın Toplu İş Sözleşme yapma ehliyeti ellerinden<br />

alınarak yapılmıştır. Bir başka deyişle çağdaş dünya sendikasız firma<br />

anlayışını uygulama alanına sokmak isterken, objektif ve insani<br />

kriterler oluşturma ve sorunların çözümünü teşvik etme (Büyükuslu<br />

1998:96) gibi yeni modeller denerken, biz ya doğru-yanlış derken<br />

sendikaların yanında yer almakta yahut da tüm kötülüklerin ve ekonomik<br />

çıkmazların sebebi olarak sendikaları göstermek gibi bir yanlışa<br />

ulaşmaktayız. Halbuki hiçbir sosyal oluşum tek boyutlu değildir.<br />

Dolayısıyla bu oluşumu ve çözümünü çok sebeplilik – çok boyutluluk<br />

ilişkisi içerisinde düşünmek gerekmektedir. Kısaca kayıt dışı<br />

ekonominin <strong>Türkiye</strong>’ deki boyutunun DİE’ne göre %50, DPT’na<br />

göre ise %40 olduğu bu çıkmazda, sıkıntıların kaynağı sadece sendikaları<br />

değil, uygulamaya çalışılan emekten yana olmayan ranta<br />

dayalı, çarpık ilişkilerle hayatiyetini sürdürmeye çalışan bu ilginç<br />

ekonomik yapıdır. Nitekim sadece bu kayıt dışı ekonomi adı verilen<br />

alanda yaklaşık 4.5 milyon kişi çalışmakta ve bunlar asgari ücret<br />

düzeyinde SSK’ ye prim ödemiş olsalar rakam 690 trilyon TL olacak<br />

ve 1998 yılında SSK’nın açığını kapatacaktı.<br />

102 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Sendikacılık, Ahilik ve Teori Z<br />

O halde problemin çok boyutluluğunu göz ardı etmeden şunu<br />

ifade etmek gerekir ki, dünü ve olumlu olan taraflarımızı bugüne<br />

sosyolojik bir perspektiflik eklemeyi ve değerlendirmeleri çok yönlü<br />

ve objektif bir sosyal bilimci gözüyle yapamadığımız sürece,<br />

işçi sendikaları yok olmuş olsa bile, iş dünyasının ve diğer alanların<br />

problemleri sona ermiş olmayacak, daha başka problemler karşımıza<br />

çıkacaktır. Çünkü problem sadece işçi-işveren ilişkilerinde<br />

değil “insan” anlayışımızda yatmaktadır. Bu nedenle çok kısa da<br />

olsa “Ahilik” ve “Teori Z” üzerinde durularak “insan”ın tüm oluşumlarda<br />

paranteze değil, merkeze alınması kaydıyla,konunun yeniden<br />

ve “insani” anlamda incelenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Aksi<br />

takdirde insani olmayan, toplumsal sorumluluk anlayışı taşımayan<br />

kontrolsüz ve baskı içeren bir güç, ister işçide, ister işverende, ister<br />

başka bir kişide veya kurumda olsun; haksızlığı, yanlışı ve zulmü<br />

beraberinde getirecektir.<br />

KAYNAKÇA<br />

AKTAN,C.C;William Ouchi ve Z Teorisi;Ankara 2000.<br />

BÜYÜKUSLU,A.R.;ÇUŞ ve Endüstri İlişkileri;(Yay.Haz.N.Ekin-<br />

A.Selamoğlu);Ankara1998.<br />

ÇAĞATAY,N.; Ahilik; Ankara,1974.<br />

ÇÖLOĞLU,H.; Stagflasyon; Ankara,1983.<br />

ÇUBUK,A.;<strong>Sosyal</strong> Politika ve <strong>Sosyal</strong> Güvenlik; Ankara ,1983.<br />

DİCLE,İ.A.;Japon Yönetim Sistemi; Ankara, 1985.<br />

EGE, Ü.;İş ve İşçi Problemleri; Ankara, 1965.<br />

ERGİN,M.; <strong>Türkiye</strong>’nin Bugünkü Meseleleri; Ankara, 1988.<br />

ERÖZ,M.; İktisat Sosyolojisine Başlangıç; İstanbul, 1982.<br />

ESİN,P.; İşbölümü, Yabancılaşma ve <strong>Sosyal</strong> Politika; Ankara,1982.<br />

FINDIKOĞLU,F.Z.; Kooperasyon Sosyolojisi; İstanbul, 1970.<br />

GÜLMEZ,M.; Sendikal Hakların Uluslararası Kuralları ve <strong>Türkiye</strong>;<br />

Ankara, 1988.<br />

GÜRSOY,İ.; Sivil Toplum ve Osmanlı’da Sivil Toplum Örgütleri;<br />

İzmir, 2002.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 103


Hasan TÜZEN<br />

GÜVENÇ,B.; Japon Kültürü; Ankara, 1983.<br />

KAPTAN,S.; Ücret Analizi; Ankara, 1986.<br />

KAYAOĞLU,İ.; İslam Kurumları Tarihi; Ankara, 1980.<br />

MERİÇ,C.; Kırk Ambar; İstanbul,1980.<br />

ÖNEY,A.; İktisadi ve Ticari Deyimler Sözlüğü; Ankara, 1976.<br />

PAMUK,Ş.; Osmanlı-<strong>Türkiye</strong> İktisadi Tarihi (1500-1914); İstanbul<br />

1988.<br />

REİSOĞLU,C.; Çalışma Hayatı ile İlgili Tebliğler; Ankara, 1984.<br />

SOSYAL BİLİMLER ANSİKLOPEDİSİ; IV Cilt;İstanbul,1990.<br />

TALAS,C.; <strong>Sosyal</strong> Ekonomi; Ankara,1979.<br />

TALAS,C.; Toplumsal Politikaya Giriş; Ankara,1981.<br />

TİSK; İşveren; C.XXXIX.,S:2; Ankara,2000.<br />

TİSK; Kıyaslama Raporu;Ankara,2000.<br />

TURAN,K.; Milletlerarası Sendikal Hareketler; Ankara, 1979.<br />

TÜHİS;İş Hukuku ve İktisat Dergisi; C.XVI;S:4-5; Ankara, 2001.<br />

TÜRK-İŞ; Ekmek, Barış Özgürlük; Ankara,Tarihsiz.<br />

ÜLGENER,S.F.; Zihniyet, Aydınlar ve İzm’ler; Ankara, 1983.<br />

ÜLGENER,S.F.; İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası;<br />

İstanbul, 1981.<br />

YENİ TÜRK ANSIKLOPEDİSİ ; İstanbul,1985.<br />

ZAİM,S.; Çalışma Ekonomisi; İstanbul, 1975.<br />

104 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


ÖĞRETMEN ADAYLARININ İKLİM KAVRAMI<br />

ALGILAMALARI: FENOMENOGRAFİK BİR ÇALIŞMA<br />

Hilmi DEMİRKAYA*<br />

Halil TOKCAN*<br />

Özet: İklim, bir alanda görülen uzun dönemli hava örüntüleri<br />

olarak tanımlanmaktadır. Iklimi tanımlamanın en basit yolu, uzun<br />

yıllar boyunca görülen ortalama sıcaklık ve yağışlara bakmaktır. Iklimi<br />

tanımlamak için kullanılan diğer kullanışlı unsurlar, yağış tipi<br />

ve süresi, güneşli gün sayısı, ortalama rüzgar hızı ve yönü, don olaylı<br />

gün sayısı, extrem hava koşulları ve yerel coğrafi olayları kapsar.<br />

Fenomenografi, coğrafyada araştırma yapmak için kullanılabilecek<br />

önemli bir nitel yaklaşım olarak görülmektedir. Bu makale, öğretmen<br />

adaylarının “İklim kavramının …………… anlamına geldiğini<br />

düşünüyorum”, Bana göre iklim ………… demektir” tanımlamalarının<br />

nitel fenomenografik araştırma yöntemleri kullanılarak analiz<br />

edildiği bir araştırmadır. Yapılan fenomenografik analiz sonucunda,<br />

dört farklı iklim kavramı belirlenmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Coğrafya, fenomenografi, öğretmen adayı,<br />

iklim, algılama.<br />

Teacher Candidates Understandings Of Climate:<br />

A Phenomenographic Study<br />

Abstract:Climate is defined as an area’s long-term weather patterns.<br />

The simplest way to describe climate is to look at average<br />

temperature and precipitation over time. Other useful elements for<br />

describing climate include the type and the timing <strong>of</strong> precipitation,<br />

amount <strong>of</strong> sunshine, average wind speeds and directions, number <strong>of</strong><br />

days above freezing, weather extremes, and local geography. Phenomenography<br />

as an important qualitative approach to research in<br />

geography. In this study, statements by prospective teachers such as<br />

“I think the word climate ………….” or “I think the term climate<br />

means ………..” were analyzed by using qualitative phenomenographic<br />

research methods. In this study four different conceptions<br />

<strong>of</strong> climate were determined at the end <strong>of</strong> the phenomenographic<br />

∗<br />

Yrd. Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim<br />

Bölümü Öğretim Üyesi, hilmi.demirkaya@gmail.com<br />

* Dr., Niğde üniversitesi Eğitim Fakültesi, haliltokcan@yahoo.com


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

analysis.<br />

Keywords: Geography, phenomenography, teacher candidate,<br />

climate, understanding.<br />

1. GİRİŞ<br />

Ziraat, planlama, ulaşım, yerleşme, sulama gibi mekandan<br />

faydalanma ile alakalı hemen bütün hayati işler geniş ölçüde iklimle<br />

ilgilidir. Montesquieu’nün “İklim imparatorluğu, imparatorlukların<br />

birincisidir” sözü determinist ifadesine rağmen bir çok bakımdan<br />

yerindedir (Erinç, 1996:255).<br />

İnsan hayatında bu denli önemli olan iklim nedir<br />

İklim, oldukça geniş bir bölge içinde ve uzun yıllar boyunca<br />

değişmiyen hava koşullarına denir. Başka bir deyimle iklim kısa<br />

süreli günlük hava olaylarının uzun zaman içindeki ortalamasıdır<br />

(Erol, 1993:10).<br />

İklim, günlük hava durumu gözlemlerinin(meteorolojik verilerin),<br />

uzun yıllara dayanan ortalama sonucudur (Akkuş, 1998:35).<br />

Atalay (1998:125) ise iklimi herhangi bir yerde yıllık ve mevsimlik<br />

hava şartlarının uzun gözlemlemler sonucu belirlenen ortalama<br />

durumu olarak tanımlamaktadır.<br />

Öğretmen algılamasını geliştirmenin arkasındaki varsayım,<br />

öğretmenin öğretimi ile öğrencinin öğrenmesi arasındaki ilişki olarak<br />

görülmektedir. Bu varsayım “öğretim sürecinden sonra deney<br />

grubundaki öğrencilerin gelişimi, öğretim faktörünün etkisiyle ilişkilendirilir”<br />

olarak ifade eden Agelidou ve diğ., (2000:234)’nin araştırmalarında<br />

belirginleşmektedir.<br />

Cullingford (1996) genç insanların çevreyi yetişkinlerle aynı<br />

şekilde algılamadıklarını öne sürmektedir. Öğrenciler, çevreyi kendilerini<br />

etkileme şekillerine göre algılamaktadırlar. Örneğin; eğer<br />

çocukların yaşadıkları ortamda hava kirliliği varsa, çevreyi hava kirliliği<br />

olarak algılamaktadırlar.<br />

Bu çalışmalardan elde edilen bulgulardan da anlaşılacağı gibi,<br />

geleceğin yetişkinleri olan ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerini<br />

106 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları: Fenomenografik Bir...<br />

eğitecek olan öğretmen adaylarının insan hayatının önemli bir parçası<br />

olan iklim kavramı algılamalarının ortaya çıkarılmasının önemli<br />

olduğu düşünülmektedir.<br />

Fenomenografi, nitel bir araştırma yaklaşımı olup, “İnsanların<br />

etraflarındaki dünyada yeralan fenomenlerle ilgili yaşantı, kavramsallaştırma,<br />

algılama ve farklı perspektiflerden algılamalarını çeşitli<br />

nitel yollarla bir yapı oluşturmalarını sağlayan bir yapıdır” şeklinde<br />

Marton (1986:31) tarafından tanımlanmıştır. Fenomenografi, gerçek<br />

olguyla ilişkili olabilecek olan bu kavramların doğruluk ya da gerçeğe<br />

uygunluğu konusunda herhangi bir yargıda bulunmaz (Marton,<br />

1986:33).<br />

Fenomenografinin başlıca ilgi alanı, insanların kendi çevrelerindeki<br />

dünyada bağlamsallaştırdıkları fenomenin algılanması ya da<br />

anlamlandırılmasından haberdar olmaktır. Örneğin, 100 yıl önceki<br />

coğrafya öğretmenlerinin iklim yaşantısı tanımlamaları, günümüzdeki<br />

öğretmenlerin tanımlamalarından farklı olabilir. Farklı kültürel<br />

ortamlarda yaşamlarını sürdüren bireylerin iklim kavramını algılamaları<br />

da birbirinden farklı olacaktır. İnançlar, değerler, ahlakî değerler,<br />

kültür ve zaman herbir tanımlama kategorisinin sayı, özellik<br />

ve sınırlarını belirler (Marton, 1981).<br />

Tanımlama kategorileri, anlamlandırmanın benzerliklerini<br />

ve farklılıklarını ortaya koyan kavramların temel anlamını temsil<br />

eder ve bir fenomenin kaç farklı nitel yolla tanımlama, analiz ve<br />

algılanabileceğinin ana hatlarını ortaya koyarlar (McCosker ve diğ.,<br />

2003:2).<br />

Fenomenografi, genellemeye ulaşmaya çalışır ve bu yüzden<br />

bireyler ham materyallerden yaşantı elde ederlerken, tanımlama kategorileri<br />

birçok bireyin yaşantı farklılıklarından yararlanır.<br />

Alışılmış fenomenografi yöntemi, o anda hangi yaşantı tanımlama<br />

kategorilerinin oluşturulacağına yönelik görüşme ya da diğer<br />

yazılı materyallerin transkripti yoluyla işlevini yerine getirir (Bradbeer<br />

at al., 2004:19). Analiz bireysel yanıtlarla başlatılırken, incelenen<br />

bütün yanıt seti boyunca karşılaşılan yaşantı aralığındaki değişkenleri<br />

dikkate alır. Transkriptler defalarca, tekrar tekrar okunur. Bu<br />

durumda, tüm deneklerin tanımlamalarından ortaya çıkarılacak olan<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 107


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

kategoriler, bireysel yanıtlardan daha önemlidir. Bowden’e (1994)<br />

göre, denekler tanımlama yaparlarken yaşantının ortaya çıkarılması<br />

ve yaşantıyı açıklamada kullanılan dil çok önemlidir. Öğrenciler genellikle<br />

benzer şeyleri söylerler, fakat onların ima ettikleri anlamlar<br />

birbirlerinden farklıdır. Yine öğrenciler, benzer düşünceleri oldukça<br />

farklı terimlerle ifade ederler (Bowden, 1994:51).<br />

Fenomenografik analiz sırasında araştırmacı, araştırmaya katılan<br />

bireylerin kavramlarını yorumlarken varsayımlardan ve peşin<br />

hükümlerden kaçınmalıdır (Sanberg, 1997:209).<br />

Öğrencilerin yeni bilgiler öğrenmelerinde önceki bilgi ve yaşantılarının<br />

etkili olduğu yapılandırmacı yaklaşımın temelini oluşturmaktadır<br />

(Novak, 1998; Quintero, 1996). Bu nedenle, öğrencilerin<br />

öğrendikleri ilk bilgilerin yanlış anlamalar içermemesi için<br />

ilköğretimin ilk yılından itibaren coğrafya bilgileri programlı bir<br />

şekilde öğrencilerin bilişsel boyutunun yanında duyuşsal ve psikomotor<br />

boyutlarını da ön plana çıkararak uygulanmalıdır.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de 2004 yılında ilköğretime yönelik yeni öğretim<br />

programları oluşturmacı yaklaşım temel alınarak hazırlanmıştır<br />

(Öğülmüş ve diğ., 2005:10). Yapılandırmacılığa göre bilgiyi yapılandırma<br />

gereksinimi, bireyin çevresiyle etkileşimi sırasında geçirdiği<br />

yaşantılardan anlam çıkarmaya çalışırken ortaya çıkar. Bireyin<br />

bilgiyi yapılandırma sürecini etkileyen önbilgi ve yaşantılarına ilave<br />

olarak, bu süreçlerin içinde yeraldığı sosyo-kütürel ortamın da<br />

önemli etkisi vardır (Açıkgöz, 2003:61-63). Sürekli tartışılan güncel<br />

konular arasında yer alan iklim kavramının algılanması konusunda<br />

<strong>Türkiye</strong>’de herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır.<br />

Bu araştırmanın amacı, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesinde öğrenim gören öğretmen adaylarının iklim kavramını<br />

nasıl algıladıklarını incelemek ve bu farklı algılama yollarından<br />

elde edilen tanımlama kategorilerini ortaya koymaktır.<br />

2. YÖNTEM<br />

2.1. ÖRNEKLEM<br />

Bu çalışma, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesi’nde öğrenim gören öğretmen adaylarının iklim kavramı-<br />

108 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları: Fenomenografik Bir...<br />

nı algılamaları üzerinedir. Araştırmanın veri toplama aşamasında<br />

97 denekten veri toplanmış olup, bunların49’u (%50,6) kız ve 48’i<br />

(%49,4) erkek öğrencilerden meydana gelmektedir. Deneklerden<br />

58’i <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmenliği, 23’ü Sınıf Öğretmenliği, 6’sı İngilizce<br />

Öğretmenliği, 5’i Fen ve Teknoloji Öğretmenliği, 5’i Türkçe<br />

Öğretmenliği’nde öğrenim görmektedirler. Toplam 97 adet deneğin<br />

Yarı Yapılandırılmış Anket Formu fenomenografik analize dahil<br />

edilmiştir.<br />

2.2. VERİ TOPLAMA ARAÇLARI<br />

Araştırmaya katılan öğretmen adaylarına iklim kavramını nasıl<br />

algıladıklarını belirlemek amacıyla, kısa ve açık uçlu sorulardan<br />

oluşan bir ‘Yarı Yapılandırılmış Anket Formu’ verilerek cevaplamaları<br />

istenmiştir.<br />

2.3. İŞLEM<br />

Araştırmaya katılan deneklerden kendilerine verilen kağıda<br />

birkaç cümleden oluşan kısa bir paragraf yazmalarının istenmesi,<br />

belki kendi kavram ve ifadelerini ayrıntılı ve açıklayıcı bir şekilde<br />

anlatabilme şansı tanımamış olabilir. Bu durumda denekler, araştırmacıdan<br />

görüşmenin amacı konusunda açıklama yapmasını isteyebilirler.<br />

Araştırmacı, deneklerle bizzat kendisi görüşmüş ve öğrencilerin<br />

sorularına ilişkin gerekli açıklamaları yapmıştır. Araştırmaya<br />

dahil edilen öğrencilerle informal yollarla kontakt kurulmuş ve araştırmaya<br />

ilgi göstermeleri sağlanmıştır. Bu çalışmada, öğrencilere iklimi<br />

algılamaları ile ilgili birkaç cümleden oluşan kısa bir paragraf<br />

yazmaları istenmiştir. Öğrencilerden toplanan veriler, daha sonra fenomenografik<br />

analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir. Yapılan analiz<br />

sonucunda, dört (4) iklim kavramı bulunmuştur.<br />

Öğretmen adaylarının iklim kavramlarına ilişkin bütün yanıtlar<br />

tek bir oturumda oldukça hızlı bir şekilde okunmuştur. Sonra<br />

yine aynı cevaplar hızlı bir şekilde ikinci ve üçüncü kez okunmuştur.<br />

Üçüncü okumadan sonra bazı geçici ön kategoriler ana hatlarıyla<br />

belirlenmiştir. Elde edilen bu ön kategoriler daha sonraki okumalarda<br />

temel alınmıştır. Yani bu kategoriler, deneklerin yanıtlarına karşı<br />

test edilmiştir. Daha ileri okumalar, kategorilerin doğrulanmasında<br />

kullanılmış ve benzer yanıtlar belli kategoriler içerisine yerleştiril-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 109


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

miştir.<br />

Öğretmen adaylarının yanıtları sınıflandırılarak, fenomenografik<br />

analiz sonucunda belli tanımlama kategorileri elde edilmiştir.<br />

Bir deneğin yanıtının iki ya da daha fazla kategori içinde kaldığı durumlarda,<br />

hiyerarşik olarak en yüksek kategoriye dahil edilmiştir.<br />

Araştırmaya katılacak denekler belirlenirken, kız ve erkek öğretmen<br />

adayları arasında denge sağlanmıştır. Bu araştırma, coğrafya<br />

eğitimi alanında <strong>Türkiye</strong>’de benzer bir çalışma bulunmaması bakımından<br />

anlamlı olduğu öngörülmektedir. Bu araştırmada, öğretmen<br />

adaylarının iklim algılamaları, belirli karakteristikler ve değişkenlerinin<br />

tanımlanması yoluyla kategorilere ayrılmaktadır. Bu bağlamda,<br />

araştırmanın amacı Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesi’nde öğrenim gören öğretmen adaylarının iklim kavramı<br />

tanımlamalarını kendi bilgi ve yaşantılarına dayalı olarak belirleyerek,<br />

kategoriler oluşturmaktır. “İklim kavramının ……………<br />

anlamına geldiğini düşünüyorum”, Bana göre İklim ………… demektir”.<br />

Araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış anket<br />

formunda öğretmen adaylarını yanıtları birkaç cümle için yeterli<br />

boşluk bırakılmıştır. Fenomenografik araştırmanın amacı, araştırmaya<br />

katılan bireylerin hepsinin algılamalarından ortaya çıkarılacak<br />

değişken üzerine bir rapor hazırlamaktır.<br />

3. BULGULAR<br />

Öğretmen adaylarının tanımlamaları incelendiğinde, 4 farklı<br />

nitel iklim kavramı tespit edilmiştir. Bu tanımlama kategorileri hiyerarşik<br />

bir düzen içinde en basitten (Kategori 1) karmaşık ve kapsamlı<br />

olana doğru sırayla (kategori 4) yerleştirilmiştir. Bu düzen aynı<br />

zamanda, kategoriler arasındaki en önemli nitel farklılığı da ortaya<br />

koymaktadır. Yani, öğretmen adaylarının ilk tanımlamaları çok genel<br />

ve basit iken, ikinci tanımlama daha bilimsel ve iklimin bilimsel<br />

tanımına yakın, üçüncü tanımlama iklim koşullarının insan yaşamı<br />

üzerindeki etkileri ve dördüncü tanımlamada iklim koşullarının ekosistem<br />

üzerindeki etkileri üzerinde durmuşlardır.<br />

Tanımlama Kategorisi 1. İklim, hava olaylarıdır. Tanımlama<br />

kategorisi 1’de, iklim yaşam alanımızı oluşturan biyosferdeki hava<br />

olayları olarak tanımlanmıştır. Öğretmen adayları bu kategoride ik-<br />

110 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları: Fenomenografik Bir...<br />

lim kavramını genellikle bilimsel olmayan ve yağmur, kar, dolu vb.<br />

meydana geldiği atmosferdeki olaylar olarak tanımlamışlardır. Denekler<br />

farklı ifadeler kullanarak aynı sonuca, yani hava olaylarına<br />

vurgu yapmışlardır. Bu kategoride yer alan bazı görüşler şunlardır:<br />

3 kişi iklim, havadaki değişimlerdir. (1 İngilizce Öğretmeni<br />

adayı, 1 Fen ve Teknoloji öğretmeni adayı, 1 Türkçe öğretmeni adayı)<br />

6 kişi iklim, hava olaylarının tümüdür. (3 İngilizce öğretmeni<br />

adayı, 1 Fen ve Teknoloji öğretmeni adayı, 1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni<br />

adayı, 1 Türkçe Öğretmeni adayı).<br />

6 kişi iklim, atmosferde yaşanan tüm hava olaylarıdır. (4 <strong>Sosyal</strong><br />

bilgiler Öğretmeni adayı, 2 sınıf öğretmeni adayı).<br />

Tanımlama Kategorisi 2. İklim,belirli bir bölgede uzun yıllar<br />

boyunca görülen hava olaylarının ortalamasıdır. Kategori 2’de<br />

öğretmen adayları iklimin bilimsel tanımına yakın tanımlamalarda<br />

bulunmuşlardır. Tanımlamalarda, hava olaylarının uzun bir sürede<br />

görülmesi ve ortalama değerlerin alınmasına vurgu yapılmıştır. Bu<br />

kategoride ye alan bazı ifadeler şöyledir:<br />

7 kişi iklim, belirli bir bölgede görülen uzun süreli hava olaylarıdır.<br />

(4 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen adayı, 3 Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

7 kişi iklim, belirli bir bölgede uzun yıllar görülmüş, ölçülmüş<br />

atmosfer olaylarına denir. (6 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen adayı, 1 İngilizce<br />

Öğretmeni adayı).<br />

11 kişi iklim, belirli bir alandaki hava olaylarının ortalamasıdır.<br />

(10 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen adayı, 1 Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

2 kişi iklim, değişen hava olaylarının uzun yıllar gözlenmesinden<br />

sonra bir düzene sokulması işlemidir. (2 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen<br />

adayı).<br />

17 kişi iklim, uzun süreli hava olaylarıdır. (12 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler<br />

Öğretmeni adayı, 2 Sınıf Öğretmeni adayı, 1 Türkçe Öğretmeni adayı,<br />

1 İngilizce Öğretmeni adayı).<br />

5 kişi iklim, belirli bir bölgedeki sıcaklık, Rüzgar yönü ve şid-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 111


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

deti, nem oranı, yağış rejimi gibi faktörlerdir. (4 Sınıf Öğretmeni<br />

adayı, 1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni adayı).<br />

6 kişi iklim, uzun süreli hava değişimleridir. (4 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler<br />

Öğretmeni adayı, 2 Sınıf Öğretmeni Adayı).<br />

3 kişi iklim, bir bölgede uzun süreli gözlenen ve bu süre içinde<br />

o yerin kalıcı mevsim özellikleridir. (1 İngilizce Öğretmeni adayı, 1<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni adayı, 1 Türkçe öğretmeni adayı).<br />

3 kişi iklim, belirli bir bölgede sürekli olan hava hareketleridir.<br />

(1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni adayı, 1 Türkçe öğretmeni adayı, 1<br />

Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

2 kişi iklim, yil içerisinde gerçekleşen ortalama hava olaylarıdır.<br />

(2 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni adayı).<br />

1 kişi iklim, çok geniş bir sahada yaşanılan hava sıcaklığının<br />

ortalama değerleridir. (1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni adayı).<br />

Tanımlama Kategorisi 3. İklim, hava olaylarının insanlar<br />

üzerindeki etkisidir. Tanımlama kategorisi 3’te öğretmen adayları<br />

iklimi, atmosferde meydana gelen çeşitli hava olaylarının insanlara<br />

yansıması ve etkisi şeklinde tanımlamışlardır. Bu kategoride öğretmen<br />

adayları iklimin doğrudan tanımlanmasından ziyade, iklim<br />

koşullarının günlük yaşamlarını etkilemsine vurgu yapmışlardır. Bu<br />

kategorideki bazı görüşler şunlardır:<br />

2 kişi iklim, bizim üzerimizdeki etkileri ve yaşanan gelişmelerdir.<br />

(2 Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

3 kişi iklim, insanlarin yaşamlarını etkileyen hava olaylarıdır.<br />

(2 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretemni adayı, 1 Fen ve Teknoloi Öğretmeni<br />

adayı).<br />

1 kişi iklim, geniş alanlardaki hava olaylarının insanlara yansımasıdır<br />

(1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni adayı).<br />

1 kişi iklim, bir olgu ya da olayı gerçekleştirmek isterken insana<br />

engel veya destek olan doğa olaylarıdır. (1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen<br />

Adayı).<br />

2 kişi iklim, küresel ve yerel hava olaylarının insanlar üzerindeki<br />

etkisidir. Bu etki uzun zamanda oluşur. (1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler<br />

112 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları: Fenomenografik Bir...<br />

Öğretmen adayı, 1 Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

2 kişi iklim, yaşamimizdaki her türlü etkinliği, ekonomik faaliyetleri,<br />

yeri geldiğinde ruhsal durumumuzu etkileyen bir kavramdır.<br />

(1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen adayı, 1 Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

1 kişi iklim, yaşam kaynağımızdır. (1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni<br />

adayı).<br />

1 kişi, iklim insanlarin hayat tarzlarını, yaşama biçimlerini belirleyen<br />

şeydir. (1 <strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmen Adayı).<br />

1 kişi iklim, güneşin yakması, yağmurun ıslatması, soğuğun<br />

üşütmesi, bazen de hiçbirşeyin etkilememesidir. (1 İngilizce Öğretmeni<br />

adayı).<br />

Tanımlama Kategorisi 4. İklim, bir bölgedeki hava koşullarının<br />

doğal çevre üzerindeki etkileridir. Bu kategoride daha çok iklim<br />

koşullarının ekosistem üzerindeki etkilerine vurgu yapılmıştır. Bu<br />

kategoride yer alan bazı ifadeler şunlardır:<br />

1 kişi iklim, bir bölgedeki hava koşullarının doğal ortamdaki<br />

canlılar (bitki, hayvan ve insan) üzerindeki etkisidir. (1 İngilizce<br />

Öğretmeni adayı).<br />

1 kişi iklim, bitki örtüsünü etkileyen atmosferik unsurların ortalama<br />

değeri veya toplamıdır. (1 Fen ve Teknoloji Öğretmeni adayı).<br />

1 kişi iklim, çevreyi, ekosistemi etkileyen hava hareketleridir.<br />

(1 Fen ve Teknoloji Öğretmeni adayı).<br />

1 kişi iklim, tabiattaki değişmeler, havanın soğuması, ısınması,<br />

çiçeklerin açması vb.(1 Sınıf Öğretmeni adayı).<br />

4. TARTIŞMA<br />

Araştırma sonucunda ortaya çıkan bulgular göstermektedir ki,<br />

öğretmen adaylarının iklim kavramları tam bir tanımlamayı içermemektedir.<br />

Öğretmen adaylarının verdikleri yanıtlar genellikle genel<br />

ifadelerden oluşmaktadır. Öğretmen adaylarının iklim tanımlamaları,<br />

öğrenim gördükleri anabilim dallarına göre farklılaşmakatadır.<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Öğretmeni ve Sınıf Öğretmeni adayları daha bilimsel<br />

tanımlamalar yaparlarken, Fen Bilgisi Öğretmeni adayları daha çok<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 113


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

iklim koşullarının ekosistem üzerindeki etkilerine, bazı öğretmen<br />

adaylarının ise iklimin insan yaşamı üzerine etkilerine yönelik tanımlamalar<br />

yapmışlardır.<br />

Bu bulgular Laughland ve diğ. (2002)’nin New South Wales’de<br />

2000 İlköğretim ve Ortaöğretim öğrencisi ile yapmış olduğu çalışmadan<br />

elde ettiği bulgulara çok yakındır. Ayrıca, Bradbeer ve diğ.,<br />

(2004) ün Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere ve ABD’de üniversiteye<br />

yeni başlayan öğrencilerin öğretim, öğrenme ve coğrafya kavramlarını<br />

tanımladığı ve karşılaştırdığı çalışma sonuçları ile de benzerlik<br />

göstermektedir. Öğretmen adaylarının iklim kavramı tanımlamaları<br />

incelendiğinde İlişkisiz (non-relational Conceptions)’e yönelik tanımlamaların<br />

İlişkili (relational Conceptions)’ye göre daha fazla<br />

olduğu görülmektedir. Bu durum sosyal bilgiler öğretmenliği dışındaki<br />

alanlarda coğrafaya derslerine yeterince yer verilmemesinden<br />

kaynaklanabilir.<br />

5. SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Bu çalışmadan elde edilen bulgular, öğretmen adaylarının iklim<br />

kavramlarının incelenmesinde fenomenografik yöntemin uygulanmasının<br />

anlamlı olduğunu göstermiştir.<br />

Yapılan fenomenografik analiz sonucunda dört farklı iklim<br />

kavramı belirlenmiştir. Bunların ilk ikisi İlişkisiz kavramlar (nonrelational<br />

conceptions), son ikisi ise ilişkili kavramlar (relational<br />

conceptions) olarak sınıflandırılmıştır.<br />

Bu çalışmanın sınırlılıklarından birisi, Mehmet Akif Ersoy<br />

Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğretmen adayları<br />

ile sınırlı tutulmasıdır. <strong>Türkiye</strong>’nin farklı bölgelerindeki üniversite<br />

öğrencilerinin, dünyanın faklı ülke ve kültürlerindeki üniversite öğrencilerinin<br />

fenomenografik araştırma yöntemi ile çevre, iklim, küresel<br />

ısınma, coğrafya, öğrenme, öğretme, yokolma tehlikesi altındaki<br />

türler ve benzer kavramları algılamaları araştırılabilir. Farklı ülke ya<br />

da kültürlere ait öğrencilerden elde edilen veriler karşılaştırılabilir.<br />

Bu çalışmadan elde edilen bulgular gözönünde bulundurularak<br />

sınıf ve öğretim programı uygulamaları için bazı doğurgular çıkarılabilir.<br />

İklim kavramı ile ilgili Eğitim Fakültesindeki diğer bölümlerde<br />

114 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları: Fenomenografik Bir...<br />

öğrenim gören öğretmen adaylarının algılamalarına başvurulabilir.<br />

Eğitim fakültesi öğrencilerine günümüz dünya sorunları konusunda<br />

daha gerçekçi ve güncel bir program uygulanabilir. Öğretmen adaylarının<br />

okula ilk başladıkları dönemde ve mezuniyet öncesi dönemde<br />

olmak üzere iklim kavramını nasıl algıladıkları sorularak aradaki<br />

farklılıklar fenomenografik bakış açısıyla analiz edilebilir.<br />

Öğretmenler, öğrencilerine yakın çevre ile ilgili kavramları<br />

öğretmeye başlamadan önce, öğrencilerinin öğrenilecek kavram ile<br />

ilgili yanlış bilgilere sahip olabileceklerini dikkate almalıdırlar. Bu<br />

bağlamda, çalışmaya katılan öğretmen adaylarının iklim kavramları<br />

genellikle çok bilimsel değildir. Bu nedenle, öğrencilere hem ilköğretim,<br />

ortaöğretim, hem de üniversite eğitimlerinde coğrafya ile ilgili<br />

bilgiler öğretilirken, yaşantıya dayalı bir öğretim uygulanmalıdır.<br />

Öğrencilerin coğrafî çevre algılamalarına yönelik daha aydınlatıcı<br />

araştırmalara gereksinim duyulmaktadır. Eğer öğrencilerin<br />

coğrafî çevreyi algılama yolları ortaya çıkartılabilirse, eğitimciler<br />

faydalı ve kullanışlı çevre eğitiminin nasıl geliştirileceğine ilişkin<br />

bir fikir sahibi olabileceklerdir.<br />

Yapısal değişim, anlamda bir değişim olmadan gerçekleştirilemez.<br />

Yapıda bir değişim olmadan da anlamda herhangi bir değişiklik<br />

olamaz. Yapısal ve kastedilen nesne veya kavram böylece diyalektik<br />

olarak birbirlerini tamamlarlar. Hiçbirisinin diğerine göre önceliği<br />

yoktur (Marton, 1994). Derslerde coğrafya konuları incelenirken,<br />

öncelikle yakın çevre daha sonra küresel coğrafî mekanlar ele alınarak<br />

birlikte tartışılmalıdır.<br />

Öğretmen adaylarının üniversite öncesi yaşadıkları ve eğitim<br />

gördükleri ortamalrdaki uyaranların farklı oluşu onların fenomenleri<br />

algılamaları üzerinde de farklı etkiler yapmaktadır. Bu durum öğretmen<br />

adaylarının iklim kavramı algılamaları üzerinde etkili olmuştur.<br />

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, öğretmen adaylarının büyük<br />

bölümünün kendilerine yeterli fırsat verilmediği için güncel dünya<br />

sorunları konusundaki bilgi ve yaşantılarını yapılandırmada ya da<br />

yansıtmada güçlük çektikleri görülmektedir. Günümüzde iklim ve<br />

iklim değişimi en fazla dikakt çeken konular arasında yer almaktadır.<br />

Bu durumda <strong>Türkiye</strong>’de 2005-2006 eğitim-öğretim yılından<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 115


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

itibaren uygulanmaya başlanan yapılandırmacı ve çoklu zeka yaklaşımı<br />

temelli eğitim programları sayesinde bu sorunların üstesinden<br />

gelinebileceği öngörülmektedir.<br />

KAYNAKÇA<br />

ACIKGOZ, K. U. (2003). Aktif Öğrenme. İzmir: Eğitim Dünyası<br />

Yayınları.<br />

AGELIDOU, E; BALAFOUTAS, G. & FLOGAITIS, E. (2000).<br />

Schematisation Of Concepts. A Teaching for Environmental<br />

Education, Implementation in a Water Module Third Grade<br />

Students in Junior High School (Gymnasium-15 year old),<br />

Environmental Education <strong>Research</strong>, 6 (3), pp.223-243.<br />

AKKUŞ, A. (1998). Genel Fiziki Coğrafya. Ankara: Nobel Yayın<br />

Dağıtım.<br />

ATALAY, İ. (1998). Genel Fiziki Coğrafya. İzmir: Ege Üniv. Basımevi.<br />

BOWDEN, J. A. (1994). The nature <strong>of</strong> phenomenoraphic research,<br />

in J. A. Bowden & E. Walsh (Eds) Phenomenographic <strong>Research</strong>:<br />

variations in a method. The Warburton Symposium, pp.<br />

1-16 (Melbourne: Royal Melbourne Institute <strong>of</strong> Technology).<br />

BRADBER, J., HEALEY, M. & KNEALE, P. (2004). Undergraduate<br />

Geographers’ Understandings <strong>of</strong> Geography, Learning and<br />

Teaching: A Phenomenographic Study, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Geography<br />

in Higher Education, vol.28, No.1, 17-34, March.<br />

CULLINGFORD, C. (1996). Childrens attittudes to the environment,<br />

in: G HARRIS &C. BLACKWELL (Eds) Environmental<br />

Issues in Education (London, Arena).<br />

ERİNÇ, S. (1996). Klimatoloji ve Metotları. İstanbul: Alfa Basım<br />

Yayın Dağıtım.<br />

EROL, O. (1993). Genel Klimatoloji. Ankara: Gazi Büro Kitabevi.<br />

GERBER, R. (1996). Interpretive approaches to geographical and<br />

environmental education, in: M. Williams (Ed.) Understanding<br />

Geographical and Environmental Education, pp. 12-15<br />

(London, Cassell).<br />

116 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Öğretmen Adaylarının İklim Kavramı Algılamaları: Fenomenografik Bir...<br />

JEFFRIES, H., STANISSTREET, M. & BOYES, E. (2001). Knowledge<br />

about the ‘Greenhouse Effect’ have college students improved<br />

<strong>Research</strong> in Science & Technological Education, vol.<br />

19, No.2, 206-221.<br />

JOB, D. (1996). ‘Geography and environmental education –an exploration<br />

<strong>of</strong> perspectives and strategies’, in Kent, A.(ed.) Geography<br />

in Education: Viewpoints on Teaching and Learning,<br />

Cambridge University Press.<br />

KOLB, D.A. (1985). Learning Style Inventory: Self Scoring Inventory<br />

and Interpretation Booklet. Boston:McBer and<br />

Company.<br />

LANG, J. (1999/2000). Tracing changes in teacher environmental<br />

education understanding, Australian <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Environmental<br />

Education, 15/16, pp.59-67.<br />

MARTON, F. (1981). Phenomenography-describing conceptions <strong>of</strong><br />

the world around us. Instructional science, 10, 177-200.<br />

MARTON, F. (1986). Phenomenography: A research approach to<br />

investigating different understandings <strong>of</strong> reality. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />

Thought, 2(3), 28-49.<br />

MARTON, F. (1988). Phenomenography: Exploring different conceptions<br />

<strong>of</strong> reality. In D. Fetterman (Ed.), Qualitative approaches<br />

to evaluation in education: The silent revolution (pp.<br />

176-205). New York: Praeger.<br />

McCOSKER, H., BARNARD, A., GERBER, R. (2003). “Phenomenographic<br />

Study <strong>of</strong> Women’s Experiences <strong>of</strong> Domestic<br />

Violence During the Childbearing Years”Online <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />

Issues in Nursing. Available: http://nursingworld.org/ojin/topic17/tpc17_6.htm<br />

MARTON, F. (1994). In the International Encyclopedia <strong>of</strong> Education<br />

Second Edition, vol.8. (Eds.) Torten Husen & T. Neville<br />

Postlethwaite. Pergamon 1994, pp. 4424-4429.<br />

NOVAK, J. D. (1987). Human constructivism: towards a unity <strong>of</strong><br />

psychological and epistemological meaning making, in J. D.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 117


Hilmi DEMİRKAYA / Halil TOKCAN<br />

NOVAK (ed.) Misconceptions and Educational Strategies in<br />

Science and Mathematics: proceedings <strong>of</strong> the second international<br />

seminar (New York, Cornell University).<br />

NOVAK, J. D. (1998). Learning Creating and Using Knowledge.<br />

London: Lawrence Erlbaum Associates Publishers.<br />

ÖĞÜLMÜŞ, S., GUVEN, S. & KARABAĞ, G. (2005). Primary<br />

School <strong>Social</strong> Studies Teaching Program and Guide. Ankara:<br />

National Education Ministry.<br />

PALMER, J. & NEAL, P. (1996). The Handbook <strong>of</strong> Environmental<br />

Education (London, routledge).<br />

QUINTERO, I. M. (1996) Understanding Children’s Conceptions<br />

<strong>of</strong> Geographical Space. Unpublished EdD Thesis, School <strong>of</strong><br />

Education, Harvard University, USA.<br />

SADLER, T. D., CHAMBERS, F. W. AND ZEIDLER, D. L. (2004).<br />

Student conceptualizations <strong>of</strong> the nature <strong>of</strong> science in response<br />

to a socio-scientific issue. International <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Science<br />

Education, vol. 26, No.4, 387-409.<br />

118 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


KOBİ’LERİN BORÇLANMA YAPILARINA<br />

AMPİRİK BİR BAKIŞ<br />

Osman KARAMUSTAFA*<br />

Aykut KARAKAYA**<br />

Özet: Bu çalışmanın amacı, Samsun ve ilçelerindeki KOBİ’lerin<br />

borç yapısına etki eden faktörleri açıklamaktır. Araştırma, firma sahip<br />

veya yöneticileriyle yapılan görüşmelerle gerçekleştirilmiştir.<br />

Çalışmada firmaların borç yapısı üzerine etki eden çalışan sayısı, satışlar,<br />

firma yaşı, hukuki yapı, talep düzeyindeki değişim, faaliyette<br />

bulunulan piyasa, kapasite kullanım oranı, bankalarla ilişkilerdeki<br />

memnuniyet düzeyi ve yöneticilerin firma ortağı olması faktörleri<br />

analiz edilmektedir. Çalışmada aşamalı regresyon yöntemi kullanılmıştır.<br />

Aşamalı regresyon analizi sonucunda firma büyüklüğünün,<br />

talepteki artışın, yabancı piyasalara açıklığın, ortağın yönetici<br />

olmasının ve bankalarla ilişkilerde memnuniyetin “Borç/Toplam<br />

Varlık” yapısını istatistiksel olarak anlamlı biçimde etkilediği görülmüştür.<br />

Buna karşın, firma yaşının, hukuki yapının ve kapasite<br />

kullanım oranın ise “Borç/Toplam Varlık” yapısını önemli biçimde<br />

etkilemediği tespit edilmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ),<br />

Borç/Toplam Varlıklar, Firma Özellikleri.<br />

An Empirical Look at the Borrowing Structure<br />

<strong>of</strong> Small and Medium Enterprises (SME)<br />

Abstract: This study aims at explain the effects <strong>of</strong> factors on<br />

debt structure <strong>of</strong> small and medium sized enterprises located in and<br />

around Samsun. The research was conducted by making interviews<br />

with company owners or managers. We analyses effects <strong>of</strong> the number<br />

<strong>of</strong> employees, sales, age <strong>of</strong> firms, legal structure <strong>of</strong> firms, changes<br />

in the demand <strong>of</strong> firms’ products, market diversifications, ratio<br />

<strong>of</strong> capacity utilization, the degree <strong>of</strong> satisfaction with the banks,<br />

common ownership patterns, on the debt structure <strong>of</strong> the firms.<br />

The study was run the stepwise regression method. The results <strong>of</strong><br />

stepwise regression analysis show that variables including size <strong>of</strong><br />

the firm, growth capacity, openness to foreign markets, common<br />

ownership patterns and satisfaction with the banks have statistically<br />

significant effect on the structure <strong>of</strong> “Debt/Total Assets” whereas<br />

variables such as ages <strong>of</strong> firms, their legal structures and capacity<br />

∗<br />

Doç. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, İİBF, Trabzon.<br />

** Öğr. Gör. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, İİBF, Trabzon


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

utilization ratios have no statistically significant relation with the<br />

structure <strong>of</strong> “Debt/Total Assets”<br />

Keywords: Small and Medium Enterprises (SME), Dept/Total<br />

Assets, Firms’ Specific Characteristics.<br />

1.GİRİŞ<br />

Kaynak kısıtlamalarının firmaların büyüme ve yatırım fırsatları<br />

üzerindeki etkilerini ortaya koyan çalışmalar, finans literatüründe<br />

özellikle 1990’lı yıllardan sonra belirgin bir yer almıştır.<br />

Bu çalışmalar arasında Ang (1991), Gibson (1992), Hall ve Hutchinson<br />

(1993), Chittenden vd, (1996), Hamilton ve Fox (1998) ve<br />

Jordan vd, (1998) tarafından gerçekleştirilen ve küçük firmaların<br />

finansman tercihlerini belirlemeye yönelik olanlar özellikle dikkat<br />

çekicidir. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) yabancı<br />

kaynak temininde büyük firmalara nazaran, sermaye piyasalarından<br />

fon sağlayabilme olanakları daha kısıtlıdır. Ülkemiz açısından<br />

değerlendirildiğinde, KOBİ niteliğindeki firmaların sermaye piyasaları<br />

aracılığı ile finansman imkânları yok denecek kadar azdır.<br />

KOBİ’lerin ekonomi içerisindeki göreceli önemi ve sosyal açıdan<br />

istihdama yaptığı olumlu katkı dikkate alındığında, birçok gelişmiş<br />

ve gelişmekte olan ülkede bu firmaların finansal davranışlarını<br />

açıklamaya yönelik çalışmaların gerekliliği daha açık bir şekilde<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Bu çalışma, KOBİ niteliğindeki firmaların çalışan sayısı, faaliyet<br />

süresi, hukuki yapı, ürünlere olan talep düzeyindeki değişim,<br />

kapasite kullanım oranı, banka ilişkilerinden duyulan memnuniyet<br />

derecesi, yöneticinin aynı zamanda firma sahibi olup olmaması ve<br />

satış düzeyi değişkenlerinin borçlanma yapısına olan etkisini belirlemeyi<br />

amaçlamaktadır.<br />

Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde çalışmanın<br />

genel teorik yapısı belirlenmiş ve bu çerçevede literatürdeki<br />

çalışmalara yer verilmiştir. Üçüncü bölüm kullanılan yöntem ve<br />

istatistiksel veriler ile modelde yer alan değişkenleri içermektedir.<br />

Çalışmanın sonuçları dördüncü bölümde sunulmuş, son bölümde<br />

ise genel değerlendirmeye yer verilmiştir.<br />

120 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

2. LİTERATÜR TARAMASI<br />

Firmaların finansal davranışları ve sermaye yapılarına ilişkin<br />

teorik çalışmalar 1950’li yıllara kadar dayanmaktadır. Modigliani<br />

ve Miller (1958), yatırım politikasının veri olduğu, vergilerin ve<br />

işlem maliyetlerinin göz ardı edildiği durumda iki farklı önerme<br />

ileri sürmüştür. Bunlardan ilki, seçilecek olan finansman politikasının<br />

firmanın piyasa değerini etkilemeyeceği, bu değerin sadece<br />

yatırım kararlarından etkileneceği yönündedir. İkinci önerme ise,<br />

kaldıraçtan yararlanan bir firmanın hisse senedi getirisine, öz sermaye<br />

maliyetine finansal risk priminin ilave edilmesiyle ulaşılacağıdır.<br />

Ancak Modigliani ve Miller (1963) vergi tasarrufu sağlayan<br />

borcun, sermaye yapısı içindeki payının artmasıyla sermaye maliyetinin<br />

azaltacağı ve böylelikle firma değerinin artacağını belirtmiştir.<br />

Modigliani-Miller teorisi, firma büyüklüğünün sermaye<br />

yapısı üzerinde etkili olmadığını ileri sürmesine rağmen, Mills ve<br />

Schumann (1985), Hutchinson (1995), Berger ve Udell (1998) ve<br />

Romano vd, (2000) firma büyüklüğü, sermaye yapısı ve borçlanma<br />

düzeyi arasında anlamlı bir ilişkinin var olduğunu ampirik olarak<br />

ortaya koymuşlardır.<br />

Bu konudaki diğer bir yaklaşım ise Myers ve Majluf (1984)<br />

tarafından ileri sürülen finansman hiyerarşisi teorisidir. Bu yaklaşım<br />

asimetrik bilgiye dayalı olarak firma finansal yapısını açıklamaya<br />

çalışmaktadır. Myers (1984), firmaların finansman ihtiyacını karşılamada<br />

bir hiyerarşi belirlediğini vurgulamıştır. Bu teori, Scherr vd,<br />

(1990), Holmes ve Kent (1991) ve Hamilton ve Fox (1998) tarafından<br />

küçük işletmelere uygulanmıştır. Küçük işletmeler, genellikle<br />

tüm hisselerine sahip ve aynı zamanda yöneticisi olan bir kişinin<br />

kontrolünde olan işletmelerdir. Dolayısıyla firma sahibi kendi firmasını<br />

sıkıntıya sokmayacak biçimde optimal sermaye yapısını gözetmeksizin<br />

fonları kullanmak ister. Sonuç olarak, küçük işletmeler<br />

kendi tasarrufları ve faaliyetleri sonucu elde edilen fonları birincil<br />

kaynak olarak, kısa ve uzun vadeli fonları ise ikincil kaynak olarak<br />

ve en son alternatif olarak da yeni ortak alma yoluyla finansman<br />

sağlama yolunu tercih ederler (Lopez-Gracia ve Aybar-Arias 2000),<br />

Mills ve Schumann (1985). Hutchinson (1995), Berger ve Udell<br />

(1998) ve Romano vd, (2000) finansman hiyerarşisi teorisinin bü-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 121


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

yük firmalara nazaran küçük firmalar için daha yaygın ve geçerli<br />

olduğunu ortaya koymuşlardır.<br />

Finansal piyasaların tam rekabet şartlarında olmaması ve zaman<br />

içerisinde piyasa koşullarının değişiklik arz etmesi, aynı zamanda<br />

firmaların kendi özel konumlarından dolayı zamanla benimseyeceği<br />

farklı finansman politikalarının olması, firma finansal davranışının<br />

hiyerarşik bir düzende olduğu hipotezini zayıflatmaktadır.<br />

Özellikle 1980’li yıllardan sonra yapılan çalışmalarda finansman<br />

kaynaklarındaki sınırl1amalar, firmaların yatırım kararlarını ve seçilecek<br />

finans türünü doğrudan etkilediği vurgulanmaktadır (Fazzari<br />

ve Athey, 1987). Minton ve Wruck (2001), firmaların borçla<br />

finansmanda uyguladığı farklı finansman politikalarına ve değişen<br />

piyasa koşullarına bağlı olarak zaman içerisinde farklılıklar olduğunu<br />

ortaya koymuşlardır. Böylece, firmalar için geleneksel bir<br />

borçlanma yapısının olmadığını ileri sürmüşlerdir.<br />

Borç verenler ile fon talep edenler arasındaki asimetrik bilgi,<br />

piyasalarda eksik rekabeti doğuran en önemli unsurlardan biridir.<br />

Bu durum özellikle küçük firmalar açısından daha da önemlidir.<br />

Küçük firmaların sunduğu finansal bilginin güvenilirlilik derecesinin<br />

zayıflığı nedeniyle borç verenler, talep edilen kaynağın gerçekten<br />

proje finansmanında kullanılıp kullanılmayacağını ve projenin<br />

gerçek değerini bilemezler. Bu güvensizlik borç verenler açısından<br />

daha riskli bir projeye finansman tedarik ettiği için daha yüksek<br />

bir risk primini talep etmesi sonucunu doğurur (Stiglitz ve Weiss,<br />

1981). Bunun sonucunda küçük firmaların karlı projeleri, finansal<br />

kurumlar tarafından talep edilen kaynaktan daha büyük bir garanti<br />

kaydıyla ve daha büyük bir faiz oranı talebine veya belki de projenin<br />

göz ardı edilmesine yol açabilmektedir.<br />

Uygulamada borç yapısının ölçülmesine yönelik olarak gerçekleştirilen<br />

çalışmalar iki grupta toplanmaktadır. Bunlardan birincisi<br />

borcun piyasa değerini dikkate alan çalışmalardır. Özellikle<br />

gelişmiş sermaye piyasalarının olduğu ekonomilerde borcun ikincil<br />

piyasasının olması durumunda firma borçlarının piyasa değeri belirlenebilmektedir.<br />

Mc Connell ve Servaes (1995), Demsetz ve Villalonga<br />

(2001) çalışmalarında borçlanma yapısını belirlemede bor-<br />

122 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

cun piyasa değerini dikkate almışlardır. Diğer gruptaki çalışmalar<br />

ise, borçlanma yapılarını ölçmede borcun defter değerini dikkate almışlardır<br />

(Uğurlu, 1992, Durukan, 1997; Dağlı, 1998; Craswell vd,<br />

1997;Brailsford vd,1999; Ghosh ve Francis 1999 ve Qi vd, 2000).<br />

Bu grupta yer alan çalışmalar, borcun piyasa değerini ortaya koyabilecek<br />

gelişmiş bir ikincil borç piyasasının olmaması nedeniyle<br />

borcun defter değerini kullanmışlardır. Bu çalışmada da, örnek kütle<br />

KOBİ’lerinin borçları defter değerine göre ele alınmıştır.<br />

İşletme sahiplerinin firmalarına yeni ortak almanın, firmanın<br />

kontrolünü kaybetme ile aynı anlama geldiği düşüncesi dolayısıyla,<br />

finansman ihtiyaçlarında daha çok kısa vadeli kaynakları tercih<br />

ettiği ampirik olarak ortaya konmuştur (Hutchinson 1995; Berger<br />

ve Udell 1998; Harvey ve Evans 1995). Jensen (1986) sabit faizli<br />

borçlanmanın, yöneticiler ile ortaklar arasındaki temsil sorununu<br />

azaltacağını vurgulamıştır. Bunun yanında Romano vd,(2000) yönetici<br />

yaşı arttıkça firmanın yabancı kaynak kullanımında bir azalma<br />

olduğu yönündeki bulguları dikkat çekicidir. Yöneticinin aynı<br />

zamanda işletmenin sahibi olması özellikle borç finansmanında<br />

önemli bir faktör olabilmektedir. Firma yöneticisinin, pr<strong>of</strong>esyonel<br />

yönetici olması ek finansman ihtiyacı duyulduğunda borçlanmaya<br />

daha az başvurulmasında önemli olmaktadır.<br />

Yapılan ampirik çalışmalar, firma borçlanma yapısını etkileyen<br />

diğer önemli faktörler arasında finansal kurumlarla olan ilişkilerin<br />

yer aldığını ortaya koymuştur. Bunlar arasında Gammie<br />

(1995) ve Binks ve Ennew (1997) küçük işletmelerin banka ile<br />

olan ilişki yoğunluğunun bankadan duyulan memnuniyeti ve kredi<br />

ilişkilerinde yoğunlaşmayı beraberinde getirdiğini vurgulamıştır.<br />

Bu durum banka memnuniyeti ile firmanın yabancı kaynak olarak<br />

banka kredilerine yönelmesi arasında bir ilişki olduğu hipotezini<br />

doğurmaktadır.<br />

Bazı ampirik çalışmalar, firmanın faaliyet süresi ile finans<br />

yapısı arasında anlamlı ilişki ortaya koymuştur (Berger ve Udell<br />

1998; Romano vd, 2000). Yeni kurulan ve genç firmaların kaynak<br />

olarak daha çok aile kaynakları ve ticari krediler gibi kaynaklardan<br />

finansman sağlayacağı, dış kaynak ile finansmanın gelişme aşama-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 123


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

sında zor olduğu, buna karşılık gelişmiş ve olgunluk döneminde<br />

olan firmaların daha kolay yabancı kaynak bulabildiği görüşü hakimdir<br />

(Kimki 1997). Bunun yanında Berger ve Udell (1998), hızlı<br />

büyüyen firmaların daha çok yeni ortak alımı ile fon tedarik ettiği<br />

ve yavaş büyüyen firmaların ise daha çok borç finansmanını tercih<br />

ettiklerini ortaya koymuştur.<br />

Firma büyüklüğü, küçük firmalar için finans tercihlerinde<br />

önemli faktör konumundadır (Hutchinson, 1995 ve Berger ve<br />

Udell, 1998). Küçük firmalara taşıdıkları büyük riskten dolayı, borç<br />

verenler tarafından daha fazla sınırlama getirilmektedir. Bu çalışmada<br />

büyüklüğü tanımlamak amacıyla çalışan sayısı ve satış düzeyi<br />

dikkate alınmıştır.<br />

<strong>Türkiye</strong>’deki büyük firmaların daha fazla borçlanmayı tercih<br />

ettiği Uğurlu (1992) tarafından ortaya konmuştur. Durukan (1997)<br />

karlılık ve borç dışı vergi kalkanının sermaye yapısını belirleyen en<br />

önemli unsurlar olduğunu vurgulamıştır. Dağlı (1998) ise, borç dışı<br />

vergi kalkanı, endüstri kolu, firma büyüklüğü, aktiflerin yapısı ve<br />

karlılığın sermaye yapısı üzerinde etkili olduğu sonucuna varmıştır.<br />

Dönek (1999) Türk sanayiinin gelişmesinde küçük işletmelerin yeri<br />

ve bu işletmelerin kaynak temininde bankacılık sektörünün rolünü<br />

incelemiştir. Çalışma da, KOBİ’lerin dışsal finansman kaynakları<br />

bulmada zorluklarla karşılaştıkları, kredi faizlerinin yüksekliğinin<br />

olumsuz etkileri, öz kaynak yetersizliği, kredi kullanırken teminat<br />

gösterme güçlüğü gibi konular tartışılmaktadır. Karamustafa ve<br />

Karakaya (2005) KOBİ’lerin sermaye yapısı üzerinde firma büyüklüğünün,<br />

ithalatın üretim maliyetleri içindeki payının, ihracatın satışlar<br />

içindeki payının, tepe yöneticisinin yaşı ve eğitim düzeyinin<br />

etkili olduğunu tespit etmiştir.<br />

3. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ<br />

Araştırma, Samsun ili ve ilçelerindeki imalat sanayinde faaliyet<br />

gösteren KOBİ’ler üzerinde anket yöntemi ile gerçekleştirilmiştir.<br />

Samsun, hem coğrafi ve stratejik konumu itibariyle hem de<br />

ekonomik ve sosyal yönüyle Karadeniz Bölgesi’nin en önemli ve<br />

en büyük kentidir. Ayrıca, bölgenin Rusya Federasyonu, Kafkaslar<br />

124 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

ve Orta Asya’ya açılan kapısı olması itibariyle ülke ekonomisi açısından<br />

komşu ülkelerle olan ticari ilişkilerde ön plana çıkmaktadır<br />

(Samsun Ticaret ve Sanayi Odası, 2004). Samsun’da bir organize<br />

sanayi bölgesi ile 5 Küçük Sanayi Sitesi olup, burada toplam 3620<br />

KOBİ faaliyet göstermektedir. Bu işletmelerin alt sektör itibariyle<br />

dağılımları şöyledir; metal eşya sanayi (%26), orman ürünleri ve<br />

mobilya sanayi (%25), dokuma, giyim eşyası ve deri sanayi (%24)<br />

ve gıda, içki ve tütün sanayi (%14) (Koçak ve Başmanav, 1997).<br />

Çalışmada yaklaşık 150 firma ile görüşülmüş ve anket uygulamasını<br />

kabul eden 75 firmadan alınan bilgilerle veri seti oluşturulmuştur.<br />

KOBİ’lerin borç yapısına etki eden faktörleri tespit etmek<br />

için çalışmada Aşamalı Regresyon Analizi kullanılmıştır. Aşamalı<br />

Regresyon Analizi modelde yer alan bağımsız değişkenlerin her<br />

birinin bağımlı değişkene olan etkilerini çözümün her adımında<br />

gösterebilmesi açısından tercih edilmiştir. Böylelikle, oluşturulan<br />

denklemlerle bağımsız değişkenlerin bağımlı değişken üzerindeki<br />

etkilerinin en düşük olandan en yüksek olana doğru gösterildiği<br />

modeller ortaya konmuştur.<br />

Ülkemizde gelişmiş bir ikincil borç pazarı bulunmaması, çalışmada<br />

örnek kütle olarak küçük işletmelerin hedeflenmesi ve bu<br />

işletmelerin borçlarının piyasa değerini belirleyebilme imkânının<br />

olmaması nedeniyle, bu çalışmada borçlanma yapısına ilişkin olarak<br />

borcun defter değeri dikkate alınmıştır. Çalışmanın modelinde,<br />

borçlanma yapısını belirlemede bağımlı değişken olarak “Toplam<br />

Borç/Toplam Aktif” oranı kullanılmıştır.<br />

Çalışmanın bağımsız değişkenleri çalışan sayısı, talep düzeyindeki<br />

değişim, faaliyet süresi, kapasite kullanım oranı, hukuki<br />

yapı, piyasa çeşitlendirme düzeyi, bankalarla olan ilişkilerdeki<br />

memnuniyet, satışlar ve yöneticinin firma ortağı olup olmamasıdır.<br />

Çalışmada, firma ve yönetici özelliklerindeki çok kategorili<br />

değişkenler benzer gruplar altında toplanmıştır. <strong>Sosyal</strong> bilimlerde<br />

bu şekildeki gruplandırma sık başvurulan bir yöntemdir (Vaus,<br />

1990:152). Bu çalışmada kullanılan bağımsız değişkenler Tablo<br />

1’de verilmiştir.<br />

Çalışan sayısı bakımından araştırma kapsamındaki firmaların<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 125


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

yaklaşık yarısının orta ölçekte, %52’sinin ise küçük ölçekte olduğu<br />

görülmektedir. Çalışan sayısı açısından firmaların frekans dağılımları<br />

benzer yapı sergilemektedir. Katılımcıların büyük bir kısmı<br />

(%65,3) bir önceki yıla nazaran ürünlerine olan talebin azaldığı ifade<br />

etmiştir. Buna karşın, firmaların sadece %8’inin ürünlerine olan<br />

talep artmıştır.<br />

Tablo 1: Modeldeki Bağımsız Değişkenlerin Frekans Dağılımları<br />

Değişkenler Frekans % Değişkenler Frekans %<br />

Çalışan sayısı<br />

Faaliyet piyasası (il)<br />

1-4 kişi 9 12,0 Evet 38 50,7<br />

5-9 kişi 16 21,3 Hayır 37 49,3<br />

10-24 kişi 13 17,3 Faaliyet piyasası (bölgesel)<br />

25-49 kişi 15 20,0 Evet 44 58,7<br />

50-99 kişi 12 16,0 Hayır 31 41,3<br />

100 kişiden fazla 10 13,3 Faaliyet piyasası (ulusal)<br />

Talepteki değişim Evet 26 34,7<br />

Arttı 6 8,0 Hayır 49 65,3<br />

Azaldı 49 65,3 Faaliyet piyasası (uluslararası)<br />

Değişmedi 19 25,3 Evet 16 21,3<br />

Faaliyet süresi Hayır 59 78,7<br />

3 yıldan az 4 5,3 Banka memnuniyet düzeyi<br />

3-6 yıldan az 15 20,0 Memnun 30 40,0<br />

6 yıldan fazla 56 74,7 Memnun değil 45 60,0<br />

Kapasite kullanım oranı<br />

Tepe yöneticisi ortaktır<br />

%40 dan az 19 25,3 Evet 66 89,2<br />

%40-%60 dan az 25 33,3 Hayır 8 10,8<br />

%60 dan fazla 31 41,4 Yıllık satış düzeyi<br />

Hukuki durum 250 milyardan az 24 32,0<br />

Şahıs işletmesi ve adi<br />

ortaklık<br />

17 22,7 250-1 trilyon az 24 32,0<br />

Kollektif şirket 3 4,0 1 trilyon-5 trilyondan az 8 10,7<br />

Limitet şirket 32 42,7 5 trilyondan fazla 9 12,0<br />

Anonim şirket 23 30,7<br />

Tabloda firmaların %74,7’sinin 6 yıldan daha fazla, %20’sinin<br />

3-6 yıl arasında ve %5,3’ünün 3 yıldan daha az süredir faaliyette<br />

bulunduğu görülmektedir. Hukuki durumları açısından firmaların<br />

ağırlıklı olarak limited (%42,7) ve anonim şirket (%30,7)<br />

126 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

statüsünde oldukları belirlenmiştir. Şahıs işletmesi ve adi ortaklık<br />

payının %22,7 kollektif şirket ağırlığı ise %4’dür. Örnek kütledeki<br />

KOBİ’lerin %73’ünün sermaye şirketidir (Tablo 1).<br />

Tablo 1’de ayrıca firmaların üçte birinin %40-60 kapasite ile<br />

çalıştığı, %60 kapasiteden fazla çalışan işletme oranının ise %41,4<br />

olduğu görülmektedir. Çalışma kapsamındaki firmaların yarıdan<br />

fazlası düşük kapasite ile çalışmaktadır. Ele alınan firmalar yoğunlukla<br />

il ve bölgesel pazarlarda faaliyet göstermektedir. Son olarak<br />

tablo verileri, firmaların %32’şerlik iki önemli grubunun 250 milyar<br />

TL ve 250-1 trilyon TL düzeyinde yıllık satış hacmine sahip<br />

olduğunu göstermektedir.<br />

4. ARAŞTIRMANIN SONUÇLARI<br />

Tablo 2’de KOBİ’lerin borçlanma yapılarına etki eden faktörleri<br />

ortaya koyan Aşamalı Regresyon Analizi sonuçları sunulmaktadır.<br />

Tabloda yer alan denklemlerden Model I haricindekilerin<br />

F değerleri istatistiksel açıdan modellerin anlamlı olduğunu göstermektedir.<br />

Model I’de çalışmada yer alan tüm bağımsız değişkenlerin<br />

bağımlı değişken olan “Borç/Toplam Varlık” oranına etkisi<br />

görülmektedir. Ancak Model I istatistiksel olarak anlamlı değildir<br />

(F=1.717, p>0,10). Aşamalı Regresyon analizine göre, her bir çözüm<br />

adımının sonucuna göre denklemden çıkarılan bağımsız değişkenin<br />

dışarıda bırakılması yoluyla oluşturulan, diğer on dört denklemin<br />

ise, F istatistik değerleri istatistiksel olarak anlamlıdır. Böylelikle,<br />

Model I dışındaki diğer on dört modelle kurulan bağımsız<br />

değişkenler ve bağımlı değişken olan “Borç/Toplam Varlık” oranı<br />

arasındaki doğrusal biçimdeki ilişkinin var olduğu ortaya çıkmaktadır.<br />

Anlamlı olan on dört modelde yer alan bağımsız değişkenler<br />

“Borç/Toplam Varlık” oranındaki değişimin %45 ile %57’lik kısmını<br />

açıklayabildiği görülmektedir. Bu açıklayıcılık oranı serbestlik<br />

derecelerine göre düzeltildiğinde, denklemlerde yer alan bağımsız<br />

değişkenlerin “Borç/Toplam Varlık” oranındaki değişimin %27 ile<br />

%43 arasındaki kısmını açıklayabildiği tespit edilmektedir.<br />

Anlamlı olan modellerde yer alan bağımsız değişkenlerden<br />

çalışan sayısı, firmanın ürünlerine olan talebin, işletmenin faaliyette<br />

bulunduğu pazarın, tepe yöneticisinin hissedar olmasının ve<br />

firma büyüklüğünün “Borç/Toplam Varlık” oranına istatistiksel ola-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 127


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

rak önemli etkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Aşağıda bu bağımsız<br />

değişkenlerin t istatistik değerlerine göre anlamlılık düzeyleri ve<br />

parametre katsayılarının büyüklüğü ile yönü hakkındaki bilgiler yer<br />

almaktadır.<br />

Tablo 2’de işletmeler, çalışan sayısı bakımından 100 den fazla<br />

ve az olmak üzere iki grup olarak analize katıldığında, firma büyüklüğünün<br />

varlık finansmanında, borçtan yararlanma oranı üzerinde<br />

ters yönde ve istatistiksel olarak anlamlı bir etkisinin olduğu belirlenmiştir.<br />

Buna göre 100’den fazla çalışanı olan firmaların diğer<br />

firmalara nazaran daha az borçlanmaya yöneldikleri ortaya çıkmıştır.<br />

Tablodaki geçerli ilk üç modelde (Model 2, 3 ve 4) bu anlamlılık<br />

düzeyi p


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

Tablo 2: “Borç/Toplam Varlık” Oranını Etkileyen Faktörlerin<br />

Aşamalı Regresyon Sonuçları<br />

Model I Model 2 Model 3 Model 4 Model 5 Model 6 Model 7 Model 8 Model 9<br />

Sabit Terim 0,702 * 0,703 * 0,708 * 0,706 * 0,704 ** 0,696 ** 0,721 ** 0,759 ** 0,720 **<br />

D1 -0,065 -0,071 -0,073 -0,075 -0,061<br />

D2 0,005<br />

D4 -0,037 -0,040 -0,037 -0,044<br />

D5 -0,289 -0,291 * -0,289 * -0,292 * -0,267 ** -0,260 ** -0,273 ** -0,283 ** -0,276 **<br />

D6 0,627 * 0,632 * 0,630 * 0,633 * 0,613 * 0,609 ** 0,595 ** 0,572 * 0,586 **<br />

D7 0,256 0,263 0,261 0,265 0,232 0,208 0,193 0,159 0,160<br />

D9 0,083 0,081 0,081 0,081 0,093 0,095 0,095 0,105 0,099<br />

D10 0,219 0,214 0,208 0,212 0,198 0,214 0,214 0,204 0,209<br />

D11 0,010 0,007<br />

D12 0,126 0,123 0,116 0,120 0,097 0,101 0,091 0,076 0,083<br />

D13 0,067 0,069 0,069 0,067 0,068 0,060 0,034<br />

D17 -0,189 * -0,190 * -0,191 * -0,191 * -0,188 * -0,183 * -0,181 * -0,177 * -0,177 *<br />

D18 -0,009 -0,002<br />

D19 -0,405 ** -0,405 ** -0,405 ** -0,405 ** -0,391 *** -0,390 *** -0,379 *** -0,372 *** -0,366 ***<br />

LSATIS -0,104 * -0,104 * -0,104 * -0,103 * -0,100 ** -0,096 ** -0,096 ** -0,095 ** -0,086 *<br />

R 2 0,573 0,573 0,573 0,573 0,572 0,566 0,563 0,560 0,555<br />

Düzeltilmiş<br />

R 2<br />

0,239 0,271 0,300 0,327 0,350 0,364 0,382 0,399 0,411<br />

F 1,717 1,896 * 2,098 ** 2,326 ** 2,575 ** 2,807 ** 3,110 *** 3,472 *** 3,865 ***<br />

*<br />

0,10 düzeyinde, ** 0,05 düzeyinde ve *** 0,01 düzeyinde istatistik değerlerinin<br />

anlamlılık düzeyleridir.<br />

Tablo 2’nin devamı:<br />

Model 10 Model 11 Model 12 Model 13 Model 14 Model 15<br />

Sabit Terim 0,871 *** 0,868 *** 0,852 *** 0,875 *** 0,851 *** 0,676 ***<br />

D5 -0,271 ** -0,262 ** -0,271 ** -0,262 ** -0,231 ** -0,230 **<br />

D6 0,463 ** 0,516 *** 0,526 *** 0,486 ** 0,476 ** 0,565 ***<br />

D9 0,117 0,121 0,113<br />

D10 0,204 0,188<br />

D12 0,058<br />

D17 -0,155 * -0,147 * -0,135 * -0,172 ** -0,147 * -0,136 *<br />

D19 -0,370 *** -0,379 *** -0,367 *** -0,380 *** -0,366 *** -0,302 **<br />

LSATIS -0,088 ** -0,080 * -0,077 * -0,059 * -0,048 * -0,042 *<br />

R 2 0,549 0,543 0,522 0,500 0,471 0,447<br />

Düzeltilmiş R 2 0,422 0,432 0,424 0,414 0,397 0,387<br />

F 4,326 *** 4,901 *** 5,306 *** 5,833 *** 6,404 *** 7,472 ***<br />

*<br />

0,10 düzeyinde, ** 0,05 düzeyinde ve *** 0,01 düzeyinde istatistik değerlerinin<br />

anlamlılık düzeyleridir.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 129


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

Modellerdeki değişkenler ve kodlamaları şu şekildedir; D1:<br />

Çalışan sayısı 5-9 ise 1, diğerleri için 0 dır, D2: Çalışan sayısı 10-24<br />

ise 1, diğerleri için 0 dır, D3: Çalışan sayısı 25-49 ise 1, diğerleri için<br />

0 dır, D4: Çalışan sayısı 50-99 ise 1, diğerleri için 0 dır, D5: Çalışan<br />

sayısı 100 den fazla ise 1, diğerleri için 0 dır, D6: Bir önceki yıla<br />

nazaran talep düzeyinde artış var ise 1, diğerleri için 0 dır, D7: Bir<br />

önceki yıla nazaran talep düzeyinde azalma var ise 1, diğerleri için<br />

0 dır, D8: Firmanın faaliyet süresi 3-6 yıl arası ise 1, diğerleri için 0<br />

dır, D9: Firmanın faaliyet süresi 6 yıldan fazla ise 1, diğerleri için 0<br />

dır, D10: Firma kollektif şirket ise 1, diğerleri için 0 dır, D11: Firma<br />

limitet şirket ise 1, diğerleri için 0 dır, D12: Firma anonim şirket ise<br />

1, diğerleri için 0 dır, D13: Kapasite kullanım oranı %40-%60 dan<br />

az ise 1, diğerleri için 0 dır, D14: Kapasite kullanım oranı %60 dan<br />

fazla ise 1, diğerleri için 0 dır, D15: İşletmenin faaliyette bulunduğu<br />

piyasa bölgesel bazında ise 1, diğerleri için 0 dır, D16: İşletmenin<br />

faaliyette bulunduğu piyasa ülke genelinde ise 1, diğerleri için 0<br />

dır, D17: İşletmenin faaliyette bulunduğu piyasa uluslararası ise 1,<br />

diğerleri için 0 dır, D18: İşletme banka ile olan ilişkilerinden memnun<br />

ise 1, değilse 0 dır, D19: Tepe yöneticisi işletmenin sahibi ise<br />

1, değilse 0 dır, LSATIS: İşletmenin satışlarının doğal logaritması<br />

olarak alınmıştır. D3, D8, D14, D15 ve D16 değişkenleri denklemlerden<br />

Aşamalı Regresyon analizi yöntemi tarafından modellerden<br />

elenip çıkarılmışlardır.<br />

Modeldeki banka memnuniyetinin borçlanma yapısına etkisi<br />

istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur. Bu bulgu, Dönek (1999)<br />

‘in çalışmasını doğrular niteliktedir. Çalışmada banka memnuniyetini,<br />

şube konumu, banka çalışanları, kredi maliyeti ve banka yöneticileri<br />

ile olan ilişkilerle belirlenmiştir. KOBİ’lerin bankalarla<br />

olan ilişkilerinden memnun olma derecesinin banka kredilerine<br />

yönelmeyi teşvik ettiği Gammie (1995) gibi bazı yazarlar tarafından<br />

ortaya konmuş olsa bile, ülkemizde yaşanan ekonomik krizin<br />

boyutu ve yüksek kredi maliyetleri, KOBİ’leri banka kaynaklarını<br />

kullanmaya yönelttiği söylenemez.<br />

Bir önceki yıla göre firma ürünlerine olan talebin artmasının<br />

borç düzeyi üzerinde önemli ve olumlu yönde etkisinin olduğu görülmektedir.<br />

Bu durum, firmaların taleplerindeki artışların finans-<br />

130 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

manı için borçlanma yolunu tercih ettiklerini ortaya koymaktadır.<br />

Bu bulgu, Kester (1986), Fukuda vd, (1998) ve Berger ve Udell<br />

(1998) gibi çalışmalarla ortaya konan, yeni proje ve yatırım finansmanının<br />

sermaye artırımından ziyade borç ile finanse edildiği yönündeki<br />

sonuçları destekler niteliktedir. Daha önceden, araştırma<br />

kapsamındaki firmaların yarıya yakınının (%41,4) kapasite kullanım<br />

oranının %60’ın üzerinde olduğu tespit edilmişti. Bu doğrultuda,<br />

büyüyen firmaların kapasite artırımı ve/veya artan iş hacmi için<br />

gerekli olan yeni finansman ihtiyacını yabancı kaynaklarla finansman<br />

yolunu tercih ettikleri ortaya çıkmaktadır. Bu bulgu, çalışma<br />

kapsamındaki KOBİ’lerin talep artışı sonucu oluşan ek finansman<br />

ihtiyacını borçlanmayla karşıladıkları gösterir. Bu sonuç, Myers ve<br />

Majluf (1984) ve Myers (1984)’in ileri sürdükleri finansman hiyerarşisi<br />

teorisindeki iç kaynakların yeterli olmadığı durumda, birincil<br />

olarak yabancı kaynakların tercih edildiğini doğrular niteliktedir.<br />

KOBİ’lerin borçlanmaya gitmelerinin en önemli nedenleri arasında<br />

borçlanmanın daha esnek olması, mülkiyet hakkının ve yönetimin<br />

paylaşımını gerektirmemesi olduğu söylenebilir.<br />

Modellerde firma borç yapısı üzerinde faaliyet yılına ilişkin<br />

değişkenlerin etkisinin pozitif yönlü olduğu ancak istatistiksel olarak<br />

anlamlı olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, literatürdeki genç<br />

firmaların borçlanma yolunu tercih etmedikleri ve daha çok olgunluk<br />

safhasındaki firmaların borçlanma ile finansman temin ettiklerini<br />

ortaya koyan Kimki (1997) ve Romano vd, (2000)’nin sonuçları<br />

örnek kütle KOBİ’leri çerçevesinde doğrulanmamaktadır. Böylece,<br />

çalışma kapsamındaki KOBİ’lerde firma faaliyet süresinin borçlanma<br />

yapısına etkisinin olmadığı sonucu elde edilmiştir.<br />

Bir firmanın farklı pazarlarda ve sektörlerde faaliyet göstermesi<br />

çeşitlendirme olarak nitelendirilmektedir (Chen ve Ho, 2000).<br />

Tablo 2’de uluslararası pazarlarda faaliyet göstermenin “Borç/Toplam<br />

Varlık” oranı üzerinde istatistiksel olarak önemli ve negatif<br />

yönde bir etkisinin olduğu görülmektedir. Bu sonuç, McKenna<br />

(1994) Tannous (1997), Westhead, Write ve Ucbasaran (2001) ile<br />

Karamustafa ve Karakaya (2005) tarafından yapılan çalışmaların<br />

sonuçlarıyla aynı yöndedir. Dolayısıyla, firmaların uluslararası faaliyetlerde<br />

yoğunlaşması, diğer firmalara nazaran daha az yabancı<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 131


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

kaynak kullanmaları sonucunu beraberinde getirdiği meydana çıkmaktadır.<br />

Böylelikle, KOBİ’lerin çeşitlendirmeyi başardıkları ölçüde<br />

daha az borçlanmaya yöneldikleri söylenebilir.<br />

İşletme sahiplerinin aynı zamanda yönetici olması (ortakyönetici),<br />

borçlanma yapısını önemli düzeyde ve negatif yönde<br />

etkilediği elde edilmiştir. Bu durum, tüm modellerde istatistiksel<br />

olarak anlamlı düzeydedir. İşletme sahiplerinin yönetim kontrolünü<br />

kaybetme korkusuyla yeni ortak alımından kaçınmaktadırlar.<br />

Ancak buradaki sonuç, bunun tersine ortak-yöneticinin borçlanma<br />

üzerinde negatif etkisinin olduğunu göstermektedir. Bu sonuç<br />

yeni kaynak ihtiyacının aile, yakın çevre gibi diğer kaynaklardan<br />

sağlandığını veya ortak-yöneticilerin kaldıraç etkisinin doğuracağı<br />

riski üstlenmek istemediğini ortaya koymaktadır, Bu ise, Ang,<br />

Cole ve Lin (2000)’in çalışmasında ifade edildiği gibi, KOBİ’lerde<br />

borcun temsil maliyetinin bankaların yapmış olduğu dış gözetim<br />

dolayısıyla azaldığını da göstermektedir. Böylelikle, ortak-yönetici<br />

pr<strong>of</strong>esyonel yöneticilere nispeten hem borcun finansal riski artırma<br />

etkisine hem de yeni ortak alımı yoluyla yönetimin kontrolünü<br />

kaybetme tehlikesine karşın daha tutucu yatırım politikası izlediği<br />

ortaya çıkmaktadır. Tutucu yatırım politikası sonucunda ek finansman<br />

ihtiyacını tasarruflardan veya firma faaliyetleri sonucu yaratılan<br />

kaynaklardan karşılamaya yönelecektir. Dolayısıyla, ortak-yöneticilerin<br />

daha çok iç kaynaklardan finanse edilen yavaş büyüme<br />

hızlarını tercih ettikleri söylenebilir.<br />

Hukuki yapı ve kapasite kullanım oranı bağımsız değişkenlerinin<br />

borçlanma yapısı üzerine istatistiksel olarak önemli etkilerinin<br />

olmadığı görülmektedir. Regresyon denklemlerinin tamamında<br />

kapasite kullanım oranı ve hukuki yapının “Borç/Toplam Varlık”<br />

oranı üzerindeki etkileri önemli seviyede değildir. Bu sonuç, tek<br />

başına ne firma hukuki yapısının ne de kapasite kullanım oranının<br />

borçlanma üzerinde etkili olmadığını ortaya koymaktadır.<br />

5. SONUÇ<br />

Bu çalışma sonucunda firmaların “Borç/Toplam Varlık” yapısı<br />

ile firma büyüklüğü, büyüme hızı, dış pazarlara açıklığı, pr<strong>of</strong>esyonel<br />

yöneticilerle firma sahipleri arasında temsil probleminin<br />

132 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

olmaması ve bankadan duyulan memnuniyet düzeyi arasında istatistiksel<br />

açıdan önemli ilişkiler tespit edilmiştir. Buna karşın firma<br />

yaşı, hukuki yapı ve kapasite kullanım oranı ile borçlanma yapısı<br />

arasında ise, önemli bir ilişkinin olmadığı bulunmuştur.<br />

Çalışma sonucunda elde edilen bulgular şu şekilde özetlenebilir:<br />

Firmaların çalışan sayısı ve satış düzeyi arttıkça daha az<br />

yabancı kaynaklara yönelmektedir. Bu dönem içerisinde bankaların<br />

firmaları kredi kullanmaya yönelik çabalarının etkili olmadığı<br />

çalışmanın bir diğer sonucudur. Ancak, firma ürünlerine olan talep<br />

artışının finansmanında yabancı kaynakların kullanılmasının olası<br />

olduğunu göstermiştir. Borç kaynaklarına yönelmenin firmanın faaliyette<br />

olduğu süre ile ilişkili olmadığı yine çalışma sonucunda<br />

elde edilmiştir. Çalışma kapsamındaki firmaların farklı pazarlara<br />

yönelmesiyle daha az borçlanmayı tercih ettikleri görülmüştür. Yöneticilerin<br />

aynı zamanda firma sahibi olması, firmaları daha az borç<br />

kullanmaya sevk ettiği, ancak hukuki yapılarının borçlanma üzerinde<br />

etkisinin olmadığı çalışmanın diğer bulgularıdır.<br />

Çalışma sonuçları, firmaların büyüme fırsatları ile birlikte<br />

yabancı kaynaklara yöneldiğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte<br />

görece büyük firmalarda finansmanın iç kaynaklarla sağlandığı<br />

görülmüştür. Ayrıca, ortak-yöneticilerin dış finansmana yönelmek<br />

yerine firma faaliyetleri sonucunda yaratılan kaynaklarla finansmana<br />

yöneldikleri ortaya çıkmıştır.<br />

Çalışma ile elde edilen sonuçlar değerlendirilirken, çalışmanın<br />

dar bir bölgede ve kısıtlı imkânlarla gerçekleştirilmiş olduğu<br />

dikkate alınmalıdır. Bunun yanında sonuçların KOBİ-finans tercihi<br />

ve borçlanma yapılarına ilişkin ülkemizdeki ampirik çalışma literatürüne<br />

mütevazı bir katkı sağlama amacını taşıdığı varsayılmalıdır.<br />

Bu çalışma sonraki çalışmalara yön verecek bazı soruları da<br />

ortaya çıkarmıştır. Özellikle sahiplik yapısının kaynak tercihi ile<br />

ilişkisi, dış kaynak kullanmanın performans üzerindeki etkisinin ne<br />

olacağı, yöneticilerin eğitim düzeyi, iş tecrübesi, yaş ve cinsiyet<br />

gibi demografik faktörlerle dış kaynak kullanımı arasındaki ilişkiler,<br />

bunlardan birkaçını oluşturmaktadır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 133


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

KAYNAKLAR<br />

Agrawal, A. ve C. R. Knoeber, 1996, “Firm Performance and Mechanisms<br />

to Control Agency Problems Between Managers and<br />

Shareholders”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Financial and Quantitative Analysis<br />

31(3), 377-397.<br />

Ang, J. S., 1991, “Small Business Uniqueness and the Theory <strong>of</strong><br />

Financial Management”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Small Business Finance<br />

1(3), 1–13.<br />

Ang, J. S., R, A. Cole ve J. W. Lin, 2000, “Agency Costs and Ownership<br />

Structure”, The <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Finance 55(1), 81-106.<br />

Berger, A. N. ve G. F. Udell, 1998, “The Economics <strong>of</strong> Small Business<br />

Finance: The Roles <strong>of</strong> Private Equity and Debt Markets<br />

in the Financial Growth Cycle”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Banking & Finance,<br />

22, 613–673.<br />

Binks, M. R., ve C.T., Ennew, (1996), “The Relationship Between<br />

UK Banks and Their Small Business Customers”, Small Business<br />

Economics, 9, 167-178.<br />

Brailsford, T. J., B. R. Oliver ve S. L. H. Pua, 1999, “Theory and<br />

Evidence on the Relationship Between Ownership Structure<br />

and Capital Structure”, Working Paper: 99/01, The Australian<br />

National University.<br />

Chen, S. S. ve K. W. Ho, 2000, “Corporate Diversification, Ownership<br />

Structure and Firm Value: The Singapore Evidence”,<br />

International Review <strong>of</strong> Financial Analysis”, 9, 315-326.<br />

Chittenden, F., G. Hall ve P. Hutchinson, 1996, “Small Firm Growth,<br />

Access to Capital Markets and Financial Structure: Review<br />

<strong>of</strong> Issues and an Empirical Investigation”, Small Business<br />

Economics 8, 59–67.<br />

Craswell, A. T., S. L. Taylor ve R. A. Saywell, 1997, “Ownership<br />

Structure and Corporate Performance”, Pacific-Basin Finance<br />

<strong>Journal</strong>, 5, 301-323.<br />

Dağlı, H., 1998, “<strong>Türkiye</strong>’de İmalatçı Firmaların Sermaye Yapılarını<br />

Belirleyen Etmenler’’, Atatürk Üniversitesi İİBF Dergisi<br />

12(1-2), 155-131.<br />

134 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

Demsetz, H. ve B. Villalonga, 2001, “Ownership Structure and<br />

Corporate Performance”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Corporate Finance, 7,<br />

209-233.<br />

Dönek, E., 1999, “Türk Sanayiinin Gelişmesinde Küçük İşletmelerin<br />

Yeri ve Bu İşletmelerin Kaynak Temininde Bankacılık<br />

Sektörünün Rolü”, İşletme ve Finans, 14(161).<br />

Durukan, M. B., 1997, “Hisse Senetleri İMKB’de İşlem Gören Firmaların<br />

Sermaye Yapısı Üzerine Bir Araştırma 1990-1995’’,<br />

İMKB Dergisi Temmuz/Ağustos/Eylül, 75-91.<br />

Fazzari, S. M. ve M. J. Athey, 1987, “Asymmetric Information, Financing<br />

Constraints, and Investment”, The Review <strong>of</strong> Economics<br />

and Statistics, 481-487.<br />

Fukuda, S., J. Cong ve A. Nakamura, 1998, “Determinants <strong>of</strong><br />

Long-term Loans: A Theory and Empirical Evidence in Japan”,<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Multinational Financial Management, 8,<br />

113-135.<br />

Gammie, B., 1995, “Small Businesses and Their Banks: A Postcharter<br />

Analysis”, Management Decision, 33(7), 47-52.<br />

Ghosh, A. ve C. Francis, 1999, “Capital Structure: New Evidence<br />

<strong>of</strong> Optimality and Pecking Order Theory”, American Business<br />

Review, 17, 32-38.<br />

Gibson, B., 1992, “Financial Information for Decision-Making: An<br />

Alternative Small Firm Perspective”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Small Business<br />

Finance 1(3), 221–232.<br />

Hall, G. ve P. Hutchinson, 1993, ‘A Pr<strong>of</strong>it Analysis <strong>of</strong> the Changes<br />

in the Financial Characteristics <strong>of</strong> Newly Quoted Small<br />

Firms, 1970-73 y 1980–83’, Small Business Economics 5,<br />

207–214.<br />

Hamilton, R. T. ve M. A. Fox, 1998, “The Financing Preferences <strong>of</strong><br />

Small Firm Owners”, International <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Entrepreneurial<br />

Behavior & <strong>Research</strong> 4(3), 239–248.<br />

Harris, M. ve A. Raviv, 1990, “Capital Structure and The Informational<br />

Role <strong>of</strong> Debt”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Finance, 45, 321-349.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 135


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

Harvey, M., ve R. Evans, 1995, “Forgotten Sources <strong>of</strong> Capital for<br />

the Family-owned Business”, Family Business Review 8(3),<br />

159–175.<br />

Holmes, S. ve P. Kent, 1991, “An Empirical Analysis <strong>of</strong> the Financial<br />

Structure <strong>of</strong> Small and Large Australian Succession”,<br />

Small Business Economics, 9, 309–318.<br />

Hutchinson, R. W., 1995, “The Capital Structure and Investment<br />

Decision <strong>of</strong> the Small Owner-Managed Firm: Some Exploratory<br />

Issues”, Small Business Economics, 7, 231–239.<br />

Jensen, M.C., 1986, “Agency Costs <strong>of</strong> Free Cash Flow, Corporate<br />

Finance, and Takeovers”, American Economic Review, 76,<br />

323-329.<br />

Jordan, J., J. Lowe ve P. Taylor, 1998, “Strategy and Financial Policy<br />

in U,K, Small Firms”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Business Finance &<br />

Accounting 25(1), 1–27.<br />

Karamustafa, O. ve A. Karakaya, 2005, “KOBİ’lerin Finansal Yapıları<br />

Üzerine Ampirik Bir Araştırma”, Banka ve Ekonomik<br />

Yorumlar Dergisi 42(494), 78-86.<br />

Kester, C. W., 1986, “Capital and Ownership Structure: A Comparison<br />

<strong>of</strong> United States and Japanese Manufacturing Corporations”,<br />

Financial Management, 5-16.<br />

Kimki, A., 1997, “Intergenerational Succession in Small Family<br />

Businesses: Borrowing Constraints and Optimal Timing <strong>of</strong><br />

Manufacturing Enterprises”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Small Business Finance<br />

1(2), 141–154.<br />

Koçak S. ve S. Başmanav, 1997, Karadeniz Bölgesinde Küçük ve<br />

Orta Ölçekli Sanayi İşletmeleri Pr<strong>of</strong>ili, KOSGEB Yayınları,<br />

No: 6, Ankara.<br />

Lopez-Gracia, J. ve C. Aybar-Arias, 2000, “An Empirical Approach<br />

to the Financial Behaviour <strong>of</strong> Small and Medium Sized<br />

Companies”, Small Business Economics 14, 55–63.<br />

Mc Connell J. J. ve H. Servaes, 1995, “Equity Ownership and the<br />

Two Faces <strong>of</strong> Debt”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Financial Economics, 39,<br />

131–157.<br />

136 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Kobi’lerin Borçlanma Yapılarına Ampirik Bir Bakış<br />

McKenna B., (1994), “Small Business Loans Fail Despite Pledges’’,<br />

The Globe and Mail, April 29, B1.<br />

Mehran, H., 1995, “Executive Compensation Structure, Ownership,<br />

and Firm Performance”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Financial Economics<br />

38, 163-184.<br />

Mills, D. ve L., Schumann, 1985, “Industry Structure and Fluctuating<br />

Demand”, American Economic Review, 75, 758–767.<br />

Minton, B. A. ve K. H. Wruck, 2001, “Financial Conservatism:<br />

Evidence on Capital Structure from Low Leverage Firms”,<br />

Working paper, Max, M, Fisher College <strong>of</strong> Business, The<br />

Ohio State University.<br />

Modigliani F. ve M. Miller, 1958, “The Cost <strong>of</strong> Capital, Corporation<br />

Finance and The Theory <strong>of</strong> Investment”, The American<br />

Economic Review, 48 (3),261-297.<br />

Modigliani F. ve M. H. Miller, 1963, “Corporate Income Taxes and<br />

the Cost <strong>of</strong> Capital: A Correction”, American Economic Review,<br />

52(3), 433-443.<br />

Myers, S. C. ve N. S. Majluf, 1984, “Corporate Financing and Investment<br />

Decisions When Firms Have Information That Investors<br />

Do Not Have”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Financial Economics 13,<br />

187–221.<br />

Myers, S. C., 1984, “Capital Structure Puzzle”, The <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Finance,<br />

39, 575-591.<br />

Özer, B. ve S. Yamak, 2000, “Self-Sustaining Pattern <strong>of</strong> Finance in<br />

Small Businesses: Evidence From Turkey”, Hospitality Management,<br />

19, 261-273.<br />

Qi, D., W. Wu ve H. Zhang, 2000, “Shareholding Structure and<br />

Corporate Performance <strong>of</strong> Partially Privatized Firms: Evidence<br />

From Listed Chinese Companies”, Pasific-Basin Finance<br />

<strong>Journal</strong>, 8, 587-610.<br />

Romano, A. C., G. A. Tanewski ve K. X. Smyrnios, 2000, “Capital<br />

Structure Decision Making: A Model for Family Business”,<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Business Venturing 16,285–310.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 137


Osman Karamustafa / Aykut Karakaya<br />

Samsun Ticaret ve Sanayi Odası, 2004, İş Rehberi 2003-2004.<br />

Scherr vd., 1990, “Financing the Small Firm Startup: Determinants<br />

<strong>of</strong> Debt Use”, Proceedings Second Annual Small Firm Finance<br />

<strong>Research</strong> Symposium.<br />

Scherr F. C., H. M. Hulburt, 2001, “The Debt Maturity Structure Of<br />

Small Firms”, Financial Management, 30 (1), 85-127.<br />

Stiglitz, J,E, ve A, Weiss, 1981, “Credit Rationing in Markets with<br />

Imperfect Information”, American Economic Review 7(1),<br />

393-410,<br />

Stulz, R., 1990, “Managerial Discretion and Optimal Financing Policies”,<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Financial Economics 26, 3–27.<br />

Tannous, G. F., 1997, “Financing Export Activities <strong>of</strong> Small Canadian<br />

Businesses: Exploring the Constraints and Possible<br />

Solutions’’, International Business Review 6 (4), 411-431.<br />

Titman, S. ve R. Wessels, 1988, “The Determinants <strong>of</strong> Capital Structure<br />

Choice”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Finance, 18 (1), 1-19.<br />

Uğurlu, M., 1992, “Capital Structure Determinants: Evidence for<br />

<strong>Turkish</strong> Manufacturing Firms at Istanbul Stock Exchange’’,<br />

METU Studies in Development 19(2), 225-247.<br />

Vaus, D.A. de. ,1990, Surveys in <strong>Social</strong> <strong>Research</strong>, Unwin Hyman,<br />

London.<br />

Westhead, P., M. Write ve D. Ucbasaran, 2001, ‘‘The Internationalization<br />

<strong>of</strong> New and Small Firms: A Resource-Based View’’,<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Business Venturing 16, 333-358.<br />

138 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


OSMANLI’NIN SON DÖNEMİNDE EĞİTİM<br />

UYGULAMALARINDA YERALAN BULUŞ YÖNTEMİ<br />

VE BU YÖNTEMLE YAPILMIŞ BİR DERS ÖRNEĞİ<br />

Şahin ORUÇ*<br />

Özet: Buluş yolu ile öğrenme stratejisi öğretimde kullanılan en<br />

önemli stratejilerden biridir. Birçok kaynakta bu stratejinin Bruner<br />

tarafından bulunduğu veya geliştirildiği belirtilmektedir. Fakat bu<br />

strateji, Osmanlı devletinin son dönemi olan II. Meşrutiyet dönemi<br />

sırasında uygulanan eğitim faaliyetleri içerisinde yer almıştır.<br />

Darulmuallimin müdürü olan Satı Bey, bu stratejiyi tam olarak kullanmış<br />

ve kurmuş olduğu tatbikat mektebinde de yaygınlaşmasını<br />

sağlamıştır.<br />

Tedrisat Mecmuasında buluş yoluyla öğrenme stratejisine dair<br />

bir makale yazan Satı Bey bu stratejinin esaslarını anlatım yöntemi<br />

ile karşılaştırarak sunmuştur. Buluş yönteminin önemi ve nasıl<br />

uygulanacağına dair oldukça somut örnekler veren Satı Bey,<br />

bu yöntemin sınırlılıklarından da bahsetmiştir. Yine bu mecmuada<br />

yayınlanan ders örnekleri de buluş yöntemine göre yapılmıştır. Bu<br />

çalışmada da Satı Bey’in bahsi geçen makalesine günümüz Türkçesiyle<br />

yer verilirken aynı zamanda Tedrisat Mecmuasında yer alan ve<br />

buluş yöntemi ile işlenmiş bir ders örneğine de yer verilecektir.<br />

Anahtar Kelimeler: Buluş Yöntemi, Öğrenme, Öğretme<br />

The Discovery Method, One <strong>of</strong> the Applied Educational<br />

practices in the last period <strong>of</strong> Ottoman State, and the lesson<br />

example prepared in accordance with this method<br />

Abstract: Learning with discovery strategy is one <strong>of</strong> the most<br />

important strategies which are used in teaching. In many sources it<br />

is explained that this strategy was found or developed by Bruner.<br />

However, this strategy took place in the teaching activities which<br />

were implemented during II. Meşrutiyet Period that was the last period<br />

<strong>of</strong> Ottoman State. Satı Bey the Director <strong>of</strong> Darülmuallim, used<br />

this strategy exactly and made it more extensive in practice school<br />

which himself founded.<br />

Satı Bey, who wrote an atticle about Learning with discovery<br />

strategy in Teaching Periodical presented the principals <strong>of</strong> this<br />

* Dr., Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü<br />

sahinoruc44@hotmail.com


Şahin ORUÇ<br />

strategy comparing with expression method. Satı Bey, who gave<br />

considerably concrete examples about the importance <strong>of</strong> discovery<br />

method and how it is implemeted, also mentioned about the limits<br />

<strong>of</strong> this method. The lesson examples published in this periodical<br />

were prepared according to discovery method. In this study, a lesson<br />

example from Teaching Periodical that was implemented with<br />

discovery method and the article <strong>of</strong> Satı Bey that was mentioned<br />

above will be published in daily <strong>Turkish</strong>.<br />

Keywords: discovery method, learning, teaching<br />

GİRİŞ<br />

Öğrenci merkezli bir yaklaşım olan buluş yöntemi öğrencinin<br />

bir tanımı, bir kuralı ve bir kavramı kendisinin bulmasını, bilgiyi<br />

kendi çabasıyla keşfetmesini temel alır. Bu yaklaşımda öğretmenin<br />

görevi, öğrencinin kendi kendine öğrenebileceği, bilgiyi keşfedeceği<br />

bir öğrenme ortamı hazırlamak ve gerekli durumlarda öğrenciye<br />

soru, örnek ve ipuçlarıyla rehberlik etmektir.<br />

Buluş yoluyla öğrenme tümevarım şeklinde düzenlenir ve<br />

öğretim sürecinde öğrenciler aktif haldedirler. Bu nedenlerle, buluş<br />

yöntemi “yaparak öğrenme yöntemi”, “buldurma (sokrates)<br />

yöntemi” veya “keşfetme yöntemi” olarak da isimlendirilir (Aşçı,<br />

2006:2).<br />

Bruner, buluş yoluyla öğrenme kuramını dört öğe üzerine temellendirmiştir.<br />

• Öğrencilerin, öğrenmeye hazır bulunuşluğunu sağlayacak<br />

yaşantıların belirlenmesi<br />

• Öğretim içeriğinin yapılaştırılması<br />

• Öğrenme yaşantılarının sıralanması<br />

• Öğrenme sürecinde pekiştirenlerin rolünün ve nasıl dağıtılacağının<br />

belirlenmesi (Bilen, 1990:58).<br />

Buluş yönteminde öğretmenin temel görevi, öğrencilerini aktif<br />

tutarak onları yönlendirmektir. Öğretmen, öğrencileri aktif tutmak<br />

ve yönlendirmek için dersi onların merakını uyandıran bir soru ya da<br />

problem durumuyla başlatır. Öğrenciler araştırma yapmaya, denen-<br />

140 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

celer kurmaya ve denenceleri test etmeye teşvik edilir. Öğretmen,<br />

öğrencilere sorular yönelterek öğretim hedeflerine ulaşmalarına yardımcı<br />

olur. Öğrenci ise elindeki materyallerle uğraşarak, olguları<br />

gözleyerek, elde ettiği bulgular arasında ilişki kurarak öğretilmek<br />

istenen kavram ya da ilkeyi kendisi keşfeder (Fidan, 1998:184).<br />

Günümüzde bir çok eğitimci ve uzman kişilerin buluş yönteminin<br />

temel özelliklerine dair hem fikir oldukları noktaları şöyle<br />

sıralayabiliriz (Senemoğlu, 1997: 470-475; Erden, 1997: 170-174):<br />

• Buluş yöntemi Bruner tarafından 1960’lı yıllarda geliştirilmiş<br />

ve ülkemizde de 1968’de etkileri görülmüştür.<br />

• Buluş yoluyla öğrenme matematik, fen bilimleri ve dil<br />

öğretimi alanlarında daha etkili kullanılabilir.<br />

• Buluş yöntemi öğrencide merak uyandırır.<br />

• Bu yöntemin kullanılmasıyla öğrenci motivasyonu ders<br />

boyunca devam eder.<br />

• Öğrencileri bağımsız olarak problem çözmeye yöneltir.<br />

• Öğrenci merkezlidir. Hem öğretmen hem de öğrenci aktif<br />

durumdadır.<br />

• Öğrencilerin bağımsız öğrenebilmesi için onların doğal<br />

ilgilerine yönelik etkinlikler yaptırılmalıdır.<br />

• Problemleri öğrencilerin kendileri çözmeleri için teşvik<br />

etmelidir.<br />

• Öğrencilerin öğrenmeye yönelik olumlu tutum geliştirmeleri<br />

için onlarda konuya yönelik merak uyandırmalıdır.<br />

Merak uyandırmak için de belli bir düzeyde belirsizlik<br />

oluşturulur. Bunu içinde sorular kullanılır.<br />

• İşlenen ders öğrenci için anlamlı faydalı ve hatırlanabilir<br />

olmalıdır.<br />

• Öğretmen, öğrencilere soru sormalarını, deney yapmalarını<br />

ve keşfetmelerini sağlamalıdır.<br />

• Buluş yönteminde sınıfta meydana gelen öğrenme tümevarım<br />

yoluyla olur.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 141


Şahin ORUÇ<br />

• Buluş yoluyla öğrenmede iki yaklaşım vardır. Bunardan<br />

birincisi “yapılandırılmamış buluş” ve diğeri de “yapılandırılmış<br />

buluş”tur. Yapılandırılmamış buluş daha çok<br />

okul öncesi döneme uygundur. Ama yapılandırılmış buluş<br />

da ise öğretmen kazandırılacak kazanımları belirler.<br />

Öğrencinin bulması gereken ilke, kural, kavram veya çözümle<br />

ilgili verileri, örnekleri vs. düzenler. Sorular sorarak<br />

öğrencilerin ellerindeki verileri analiz etmelerine ve<br />

sonuca ulaşmalarına yardım eder.<br />

Temel özelliklerini sunmaya çalıştığımız buluş yöntemi yukarda<br />

da bahsedildiği gibi birçok kaynakta Bruner tarafından ortaya<br />

çıkarıldığı söylenir. Bu bilgi kısmen doğrudur. Ama buluş yöntemini<br />

ilk kullanan Bruner değildir. Bruner bu yöntemin geliştirilmesine<br />

ve eğitim bilimleri literatürüne bir strateji olarak katılmasına büyük<br />

katkı sağlamıştır. Bizim açımızdan bu bilginin en önemli dayanağı<br />

bu çalışmada da büyük bölümünü günümüz Türkçesiyle sunacağımız<br />

1911 (1326) yılında Satı Bey tarafından yayınlanan makale ve<br />

ders örnekleridir.<br />

Satı Bey buluş yöntemine dair “Anlatım Yöntemi ve Buluş<br />

Yöntemi” (Usul-ı Takrir ve Usul-ı Tekşif) adlı makalesini dönemin<br />

Milli Eğitim Bakanlığınca (Maarif Nezareti) çıkarılan “Tedrisat<br />

Mecmuası” adlı derginin 8. sayısında yayınlamıştır.<br />

Bu makalede Satı Bey, buluş yöntemini anlatım yöntemiyle<br />

karşılaştırmıştır. Dolayısıyla her iki yöntemi tanıtmış ve her ikisinin<br />

fayda ve sınırlılıklarını belirtmiştir. Bu makalede de görüleceği gibi<br />

günümüz buluş yönteminden çok farklı şeyler söylemeyen Satı Bey<br />

bu yöntemin temel noktalarını, genel mantığını ve uygulama yollarını<br />

çok net örneklerle açıklamıştır.<br />

Satı Bey’in buluş yöntemi hakkındaki fikirleri ile günümüz<br />

buluş yöntemi anlayışı arasında en temel farklılık ise şudur:<br />

Satı Bey, “Buluş yöntemi coğrafya dersinde uygulanamaz.<br />

Çünkü coğrafyanın öğrettiği hakikatler, seyahatlerin yeryüzünün her<br />

tarafında yapılan araştırmaların sonucudur. Bu hakikatleri bizzat ve<br />

yeniden keşfedebilmek için bütün bu tetkikleri yeniden yaptırmak<br />

lazım gelir.<br />

142 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

Tarih dersinde de uygulanamaz. Çünkü bu dersin öğrettiği hakikatler<br />

işitilenlerin, görülenlerin, anlatılanların sonucudur. Bunları<br />

kendi kendine keşfedebilmek için, bizzat yeniden işitmek, bizzat<br />

görmek lazımdır ki, doğal olarak bu da imkânsızdır.<br />

Sonuç olarak buluş yöntemi nakle dayanan ilimlerde, derslerde<br />

uygulanamaz. Yalnız akla dayanan ilimlerde, derslerde uygulanabilir.<br />

Coğrafyayı ve tarih dersini anlatım yöntemiyle öğretmek mecburdur.<br />

Fakat diğer dersleri dilbilgisini, matematiği, sosyal bilgiler<br />

ve eşya derslerini, geometri derslerini anlatım yöntemiyle de buluş<br />

yöntemiyle de öğretmek mümkündür.<br />

Bu metotların uygulanmasında bu son derslerin hem anlatım<br />

yöntemi hem de buldurma yöntemi ile öğretilmesinin mümkün olduğu<br />

anlaşıldıktan sonra, hangi usul ile öğretilmesi daha uygun olacağını<br />

düşünmek lazım gelir. Bu yöntemlerin, mahiyetleri dikkate<br />

alınınca fayda ve zararları kolaylıkla anlaşılabilir.” demiştir. Görüldüğü<br />

gibi Satı Bey tarih ve coğrafya derslerinde buluş yönteminin<br />

kullanılamayacağını söylemiştir. Fakat burada ilginç bir nokta vardır<br />

ki o da Tatbikat Mektebinde uygulanarak “Tedrisat Mecmuasında”<br />

yayınlanan ve bizzat Satı Bey tarafından yapılmış olan coğrafya ve<br />

tarih dersleri tamamen buluş yöntemine uygun ders örnekleridir.<br />

Burada görünürde bir tezat söz konusudur. Bu tezadın açıklamasını<br />

da şöyle yapabiliriz: Satı Bey’in dipnotla belirttiğimiz dersleri incelenecek<br />

olursa bu derslerde kavram, genelleme, olgu ve kural öğretmiştir.<br />

Buluş yöntemi ile hangi ders olursa olsun kavram, genelleme,<br />

olgu ve kurallar öğretilebilir. Tarih ve coğrafya dersleri her ne kadar<br />

nakle dayanan ilim ve dersler olmasına rağmen içeriğinde kavram,<br />

genelleme, olgu ve kurallar vardır. Dolayısıyla Satı Bey bu noktalarda<br />

buluş yöntemini söz konusu derslerde de kullanmıştır. Bu ders örnekleri<br />

aynı zamanda buluş yönteminin tarih ve coğrafya derslerinde<br />

uygulanmış örneklerdir. Satı Bey’in tarih ve coğrafya derslerinde<br />

uygulanamaz dediği noktalar bu derslerin içeriği ile ilgilidir.<br />

Satı Bey tarafından uygulanmış ve Tedrisat Mecmuasında yayınlanan<br />

tarih ve coğrafya ders örnekler: İstanbul Nasıl Fethedildi (sayı 3), Coğrafya<br />

Dersi (sayı 5), Coğrafya Dersi: Sokakların Planı (sayı 13), Kutup<br />

Memleketleri (sayı 14).<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 143


Şahin ORUÇ<br />

Şimdi Satı Beyin makalesini günümüz Türkçesiyle sunacağız.<br />

Bu makale dikkatle incelenecek olursa Satı Beyin buluş yöntemi ile<br />

günümüz buluş yoluyla öğrenme stratejinsin büyük ölçüde aynı olduğu<br />

anlaşılacaktır. Makale sunulurken bazı yerlerde kısa açıklamalarda<br />

yapacağız. Bu açıklamaları italik yazıyla göstereceğiz.<br />

ANLATIM VE BULUŞ YÖNTEMLERİ (USUL-I TAK-<br />

RİR VE USUL-I TEKŞİF)<br />

Satı Bey, 1911<br />

Satı Bey, makalede öncelikle her iki yöntemi ayrı ayrı ama<br />

kısaca açıklamakta ve daha sonra her iki yöntemle ders yapıldığı<br />

takdirde nasıl bir süreç izlenir bu konuda geniş açıklamalar yapmaktadır.<br />

Bu y.olla anlatım ve buluş yöntemlerinin farkını ortaya<br />

koymakta aynı zamanda buluş yönteminin temel ilkelerini belirlemektedir.<br />

Bir dersi öğretmek için ve öğrencinin derse katılma oranı noktasında<br />

kullanılan iki temel yöntem, tercih edilebilir: Anlatım ve buluş<br />

yöntemleri.<br />

Anlatım Yöntemi: Öğretmen öğreteceği şeyleri doğrudan<br />

doğruya kendisi söyler, yalnızca anlatım ve anlama ile ilgilenir. Çocuklara<br />

özellikle söylediği şeyleri anlayıp anlamadıklarını, öğrenip<br />

öğrenmediklerini meydana çıkarmak maksadı ile soru sorar.<br />

Buluş Yöntemi: Öğretmen öğreteceği şeyleri doğrudan doğruya<br />

söylemekten çekinir. Onları (kendisi söylemeden) öğrenciye<br />

buldurmaya çalışır. Dersi anlatım ve kavratmaya değil, öğrencinin<br />

zihninde “canlandırma ve yer tutmaya” gayret eder. Onlara yalnız<br />

anlayıp anlamadıklarını meydana çıkarmak için değil, fazla olarak<br />

öğretmek istediği bilgiyi kendilerinin bulmalarını sağlamak için<br />

soru sorar. Bu iki yöntemi birkaç örnek ile açıklayalım:<br />

Dilbilgisi dersi örneği: Farz edelim ki bir öğretmen Türkçe<br />

dersinde “çoğul kuralları” hakkında bir ders işleyecek. Öğretmen,<br />

anlatım yöntemini takip ettiği takdirde bu derse ait örnekleri ve tekilleri<br />

hep kendisi söyleyecek, çoğulun tekilini anlatarak kavratacak,<br />

buna dair örnekler gösterecek, bu örnekleri izah edecek, sonra<br />

çoğulun kuralını söyleyecek, buna dair bir de örnekler verecek, ço-<br />

144 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

cuklara yalnız bunları anlayıp anlamadıklarını belirlemek için soru<br />

yöneltecektir: Anladınız mı Çoğul neye derler Çoğulun kuralı nedir<br />

“........” kelimesi çoğul mudur, tekil midir Bunun çoğulu nasıl<br />

yapılır Şunun tekili nedir’ şeklinde sorular soracaktır.<br />

Öğretmen buluş yöntemini uyguladığı takdirde ise çoğulun<br />

tarifi ve kuralı hakkında hiç bir şey söylemeksizin sorular sormaya<br />

başlayacaktır. Bir kelimenin tekili ile çoğulu (tekil ve çoğulu tabirlerini<br />

kullanmaksızın) söyleyerek bunların arasında anlamca ne fark<br />

olduğunu soracaktır. Mesela sınıf tahtasına “ağaç”, yanına da “ağaçlar”<br />

kelimesini yazacak, sonra bunların arasında ne fark vardır Ne<br />

zaman ağaç dersiniz, ne vakit ağaçlar dersiniz “ağaç” kelimesi ile<br />

bir cümle söyleyiniz, “ağaçlar” kelimesi ile bir cümle yapınız. Bahçede<br />

bir tane ağacınız var. Baktınız, meyveleri olmuş, babanıza bunu<br />

haber vereceksiniz. Ne dersiniz Bahçede beş on tane ağacınız var,<br />

gördünüz ki hepsine tırtıl üşüşmüş. Bunu babanıza haber vermek<br />

için ne dersiniz gibi sorular soracak, bu suretle çocukları bu iki<br />

kelime arasındaki farka dikkat etmeye ve bu farkı bulmaya mecbur<br />

bırakacaktır. Aynı hareketi daha birkaç kelime hakkında uygulayacaktır.<br />

Mesela “ağaç”ın altına “kitap”, “ağaçlar”ın altına “kitaplar”<br />

kelimesini yazacak, çocukların dikkat ve düşüncelerini, bunların<br />

anlamlarını karşılaştırmaya yöneltecektir. Bu şekilde devam ederek<br />

“ağaç” ve “ağaçlar” kelimelerinin altına dörder beşer kelime yazıp<br />

incelettirecektir. Sonra çocukların dikkat ve düşüncelerini bu kelimelerin<br />

hepsi üzerine yöneltecek “şimdi bakınız, aşağıdaki kelimeler<br />

ile ağaç kitap vb. ile soldaki kelimeler ağaçlar, kitaplar vb. arasında<br />

anlamca ne fark var Bu taraftakiler kaçar şeyi gösteriyor, bu taraftakiler<br />

kaçar Şeklinde sorular soracak ve doğal olarak “bunlar birer<br />

şeyin birer tanesini; bunlar da bir şeyin birkaç tanesini gösteriyor”<br />

cevabını alacaktır. Artık öğrenci tekiller ile çoğullar arasındaki farkı<br />

“bulmuş”, iyice anlamıştır. Artık onların zihninde tekilin, çoğulun<br />

fikirleri doğmuş, çoğalmıştır. Bu fikirleri pekiştirmek ve tekrar ettirmek<br />

için öğretme son olarak konuyu özetleyerek “bir tek şeyi gösteren<br />

kelimelere ‘tekil’, bir şeyin birkaç tanesini gösteren kelimelere<br />

de “çoğul” derler” diyecektir. Bu şekilde tekil ve çoğulun tariflerine<br />

ait olan anlama görevini (onları düşündüre düşündüre, onlara buldura<br />

buldura) tamamlamış olacaktır. Çocuklar tarifi biliyorsa öğret-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 145


Şahin ORUÇ<br />

men biraz daha ileriye de gidebilecek “Acaba ne için tekil demişler<br />

Tekil ne demektir “Tek” ne demektir Çoğul ne demektir Acaba<br />

ne için böyle kelimelere çoğul demişler” Tarzında sorular soracak,<br />

çocukları düşündürmeye ve buldurmaya devam edecektir.<br />

Öğretmen, tekil ve çoğulun tarifine ait olan dersini tamamladıktan<br />

sonra, çoğulun kurallarına ait işlemleri yapmaya başlayacaktır.<br />

Tahtanın üzerine yazmış ve manaları arasındaki farkları araştırarak<br />

bulmuş olduğu kelimelerin şekilleri arasındaki farkları incelemeye<br />

başlayacak, “Şimdi dikkat ediniz: Ağaç ile ağaçlar arasında şekilce<br />

ne fark var Hangisi daha uzundur” “Ağaçlar’da “ağaç” dan fazla<br />

ne vardır’’ diye soracak “lar” ekini bulduracak bunu iki kelimenin<br />

arasına yazdıracaktır. Aynı incelemeyi diğer kelimeler hakkında da<br />

yaptıracaktır. Daha sonra “Bütün çoğul kelimelerde tekillerden fazla<br />

ne var imiş O halde, bir kelimeyi çoğul haline getirmek için ne<br />

yapılıyormuş” şeklinde sorular ile çoğul kuralını da buldurarak ifade<br />

ettirmiş olacaktır. Bu tarzda buldurmuş olduğu kuralın zihinlerde<br />

bir kat daha tekrarını sağlamak için birkaç uygulama yaptıracak<br />

“saadet”in çoğulu nedir “insanlar”ın tekilini söyleyiniz. “Araba”<br />

çoğul mudur, tekil midir şeklinde sorular soracaktır. Sonuç olarak<br />

buldurarak, ifade ettirdiği şeyleri özetleyerek ve tekrar ettirerek,<br />

“Kısaca isimler ya tekil olur, ya çoğul olur. Tekil şuna denilir, çoğul<br />

şuna denilir. Bir kelimeyi çoğul yapmak için sonuna “ler” eki ilave<br />

edilir” diyecek ve bunları yazdırarak dersine son verecektir.<br />

Ahlak dersine örnek : Farz edelim ki, öğretmen ahlak dersinden<br />

“anneye karşı vazifelerimiz” hakkında bir ders verecek.<br />

Öğretmen anlatım yöntemini uyguladığı zaman: Çocukların<br />

annelere karşı olan görevlerini anlatacak ve bu görevler hakkındaki<br />

sözlerini annelerin yaptıkları iyilikler hakkındaki sözlerini annelerin<br />

yaptıkları iyilikler hakkında bir takım açıklamalarla teyit edecektir.<br />

Ya “annemiz bize şu şu iyilikleri yapıyor, onun için ona biz şöyle<br />

böyle yapmalıyız” diyecek veya “biz annemize karşı şöyle böyle<br />

yapmalıyız, çünkü o bize şu şu iyilikleri yapmıştır” şeklinde sözler<br />

söyleyecektir. Fakat herhalde hep kendisi söyleyecek, hep kendisi<br />

Ahlak dersi ile ilgili olarak derginin ilk sayısında “Annemizi Sevmeliyiz” adlı<br />

buluş yöntemi ile işlenmiş bir der örneği vardır.<br />

146 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

anlatacak, annelerin ettikleri iyilikleri de çektikleri zahmetleri de<br />

çocukların annelerine buna karşılık mecbur oldukları hizmetleri de<br />

mükellef oldukları vazifeleri de hep kendisi izah edecektir. Çocuklara<br />

bu açıklamaların her kısmını tamamladıkça, konunun anlaşılıp<br />

anlaşılmadığını teyit için soru soracaktır.<br />

Öğretmen, buldurma usulünü takip ettiği takdirde ise: Bütün<br />

bu bilgileri doğrudan doğruya söylemeksizin çocuklara bulduracak,<br />

onlara sorular sora sora, onları düşündüre düşündüre bu doğruları<br />

parça parça meydana çıkartacak, bizzat çocukların zihninde oluşmasını<br />

sağlayacaktır.<br />

Matematik dersine örnek : Farz edelim ki öğretmen, matematik<br />

dersinden çıkarma işlemleri hakkında bir ders verecek ve bu<br />

derste özellikle çıkarılanın bir basamağındaki sayının, kendisinden<br />

çıkarılanın aynı basamağındaki sayıdan daha büyük olduğu zaman<br />

uygulanması gereken yöntemden bahsedecektir.<br />

Öğretmen anlatım usulünü takip ettiği zaman doğrudan doğruya<br />

açıklama yapacak, kuralı söyleyecek, örneklerle anlatacaktır.<br />

Sonunda da bu kuralın sebep ve gerekliliğini de izah edecektir. Bir<br />

sayıyı diğer bir sayıdan çıkarmak için onları alt alta yazar, çıkarılanın<br />

her basamağındaki sayıyı kendisinden çıkarılanın en sağından<br />

başlayarak sola doğru yazıldığını da anlatacaktır. Çıkarılanın herhangi<br />

bir basamağındaki sayı kendisinden çıkarılanın aynı basamağındaki<br />

sayıdan büyük olursa, o vakit kendisinden çıkarılan sayı<br />

bundan önceki haneden elde bir yani on alır. Sayıyı o şekilde çıkarır.<br />

Sonra ondan önceki haneden evvelki haneye geçirince, onu bir<br />

azalmış sayarız” diyecek ve bu söylediklerini bir takım örnekler ile<br />

açıklayacaktır. Çocuklara söylenen şeyleri anlayıp anlamadıklarını<br />

soracak, bu anlamda daha kesin bir kanaat elde etmek için işlemler<br />

yaptıracaktır. Sonuç olarak söylenilen ve yapılan şeyleri çocuklara<br />

söyleyecek, yaptıracak, taklit ettirecektir.<br />

Öğretmen buluş yöntemini kullandığı zaman ise bu tarz hareketi<br />

kendisi söylemeksizin çocuklara bulduracak ve bütün dikkatini<br />

çocuklara bunu keşfettirecek sorular sormaya ve işlemler yaptırma-<br />

Tedrisat Mecmuasının 6. sayısında yer alan ders örnekleri kısmının 236. sayfasında<br />

bu konuda bir ders örneği vardır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 147


Şahin ORUÇ<br />

ya yönelecektir.<br />

“Buluş Yöntemi”nin uygulandığı bu örnekler anlatım yöntemi<br />

ile buluş yöntemi arasındaki farkı anlatmaya ve buluş yönteminin<br />

neden ibaret olduğunu tam bir açıklıkla göstermeye yeterlidir.<br />

Satı Bey buluş yönteminin hangi derslerde daha kolay ve daha<br />

uygun şekilde uygulanabileceğini bazı dersleri tek tek ele alarak belirtmiştir.<br />

Açıktır ki buluş yöntemi sadece düşünme ve muhakeme ile<br />

bulunabilecek, yalnızca düşünmekle yeniden keşfedilebilecek bilgileri,<br />

olayları öğreten dersler hakkında uygulanabilir.<br />

Dil bilgisi dersinde uygulanabilir. Çünkü dil çocuklar tarafından<br />

zaten kullanılmaktadır. Bir dilin kurallarını yakından keşfetmek<br />

için, kullanımlara dikkat etmekten başka bir şeye gerek yoktur.<br />

Matematik dersinde de uygulanabilir. Çünkü matematiğin kuralları<br />

hep bir formül ve kesinlik üzerine kuruludur. Bu kuralların<br />

esas başlangıcını teşkil eden gerçek olayların, zirve ve uç noktalarını<br />

oluşturan teorik olaylara varıncaya kadar her formül kendisinden evvelki<br />

olanların mantıklı ve zaruri bir sonucudur. Aklı bir insan bütün<br />

bu kuralları kendi kendine bulabilir.<br />

Ahlak dersinde de uygulanabilir. Çünkü ahlaki duygular, hissiyat<br />

herkeste vardır. Ahlak kuralları bu yönelimler ve hissiyatın<br />

ifadesinden, tarifinden başka bir şey değildir. Ahlak kurallarını yeniden<br />

keşfetmek için düşünmekten, duyguları tahlil etmekten, çeşitli<br />

insanlar arasındaki münasebeti incelemekten başka bir çalışmaya<br />

gerek yoktur.<br />

Satı Beyin yukarda verdiği örnekte ve yaptığı diğer açıklamalardan<br />

da anlaşılacağı gibi Ahlak dersi özellikle günümüzde ki<br />

sosyal bilgiler dersi ile yakından ilgilidir. Tam olarak bir birini karşılamasa<br />

da birbirinden farklı dersler olduğu da söylenemez.<br />

Özellikle dilbilgisi, matematik, sosyal bilgiler ve geometri<br />

derslerini anlatım yöntemi ile de buluş yöntemi ile de öğretmek<br />

mümkündür.<br />

Bu yöntemlerin uygulanmasında bu derslerin hem anlatım<br />

148 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

yöntemi hem de buluş yöntemi ile öğretilmesinin mümkün olduğu<br />

anlaşıldıktan sonra, hangi konuda hangi yöntemin uygulanması gerektiği<br />

belirlenmelidir. Bu yöntemlerin içeriği göz önüne alındığında<br />

fayda ve zararları kolaylıkla anlaşılabilir.<br />

Bundan sonraki bölümde ise Satı Bey anlatım yöntemi ile buluş<br />

yöntemini karşılaştırmakta ve bu konuda oldukça somut örnekler<br />

vermektedir.<br />

Anlatım yöntemi ile ders verilebilirken bir öğrenci sadece bir<br />

dinleyici durumundadır. Yalnız öğretmenin söylediği şeyleri dinlemek,<br />

anlamak sonra tekrar etmek, daha kısa bir tabirle, öğretmenin<br />

ifade ve yorumlarını taklit etmek şeklinde bir eş faaliyet gösterir.<br />

Buluş yöntemi ile ders verildiği sırada ise öğrenci derse aktif<br />

olarak katılır, “bir atıl ve lüzumsuz eşya” halinde kalmayarak “bir<br />

fail ve önemli şahsiyet” sıfatını kazanır. Yalnız ifade yeteneği ve yorum<br />

gücünü geliştirmek ve taklit etmek yolunda değil, öğretmenin<br />

soruları ile gösterdiği yoldan ilerlemek, doğrudan doğruya düşünmek,<br />

muhakeme ve keşiflerde bulunmak şeklinde faaliyet gösterir.<br />

Genellikle bir uzuv ne kadar bir faaliyet gösterirse, o kadar<br />

kuvvet kazanır, bundan dolayıdır ki: Hamalların baldırları, kayıkçıların<br />

bilekleri, demircilerin pazıları etli ve kuvvetli olur. Tabi ki<br />

bunun gibi, bir özellik ve beceri de ne kadar çok durumda faaliyet<br />

halinde olursa o derece gelişir. Buluş yöntemi, düşünmeyi daha çok<br />

faaliyete geçirdiği için çocuklarda düşünme kabiliyetinin sağlanmasına<br />

faydalı olur. Bu yöntem onları keşfettirmeye alıştırır, fikirlerine<br />

bir akıntı yönü ve “girişim gücü” verir.<br />

Gerçi anlatım yönteminde “düşünme” büsbütün atıl kalmaz, o<br />

da faaliyet gösterir. Fakat bu faaliyet sınırlı ve fuzuli olarak “taklit<br />

ve tekrar” tarzına ait kalır.<br />

Demek ki buluş yöntemi, zihni, düşünmeye ve keşfe alıştırmak,<br />

düşünceyi açık ve temiz bir hale getirmek bakımından anlatım<br />

yöntemine karşı, kıyas kabul etmeyecek derecede üstündür.<br />

Anlatım yöntemi ile ders işlenirken öğrenci yalnızca dersi<br />

dinlemekle sorumludur. Hâlbuki dinlemek, çok dikkat harcamayı<br />

gerektirir. Çocuklarda ise dikkat kabiliyeti o kadar olgunlaşmış de-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 149


Şahin ORUÇ<br />

ğildir. Onun için ders verilirken çocuğun zihni şuraya buraya dağıtılabilir<br />

ve öğretmen bu durumun farkına kolaylıkla varamaz; yalnız<br />

pek açık alan dikkatsizlikleri, pek şiddetli olan dalgınlıkları anlar.<br />

Şiddetli tezahür etmeyen dikkatsizlik ve dalgınlıklardan büsbütün<br />

habersiz kalır.<br />

Fakat buluş yöntemi ile ders verilirken öğrenci faal olacağı<br />

için dikkat etmeye mecbur olur. Kendisine yöneltilebilecek soru ile<br />

baş başa kalır. Soru ortaya başka bir mesele çıkardığı, başka bir ses<br />

işittiği için alakadar olur. Dolayısıyla dikkat ve dinlemede zorluklar<br />

çıkmaz. Dikkat etmese dalgınlık gösterse bile, öğretmen aralıksız<br />

sorular sormakta olduğu ve bu sebeple daima öğrenci ile meşgul olduğu<br />

için bu durumu kolaylıkla ve süratle anlar.<br />

Demek ki buluş yöntemi, çocukları dikkate mecbur etmek ve<br />

dikkatsizlikleri gün yüzüne çıkarmak yönüyle de anlatım yöntemine<br />

göre tercih edilmelidir.<br />

Buluş yöntemi ile ders verilirken öğrenci, öğretmenin sorularına<br />

uygun cevap vermeyi başardıkça, bu sorular üzerine birer doğru<br />

bilgi buldukça, büyük bir zevk ve sevinç hisseder. Denilebilir ki,<br />

ders esnasında buluşun sonucu olan bu sevinç ve tat, doğru bilgileri<br />

bulmaktan duydukları sevinç ve zevke benzer. Gerçi anlatım yönteminde<br />

verilen bir dersten sonra müzakere ederken de çalışkan çocuklar,<br />

iyi cevap vermeyi başardıklarında, öğretmene iyi öğrenmiş<br />

olduklarını ispat ettiklerinde bir sevinç yaşarlar. Fakat söylenmiş bir<br />

şeyi öğrenmiş olmaktan doğan mutluluk, hiçbir zaman bir şeyi bizzat<br />

bulmaktan kaynaklanan sevinç kadar kapsamlı ve coşkulu olamaz.<br />

Bu sevinç öğrencinin derse bağlılığını sağlamak suretiyle okul<br />

üzerine çok yararlı bir etki yapar.<br />

Demek ki, buluş yöntemi, çocukları her gerçeği buldurdukça<br />

sevindirmek ve duygulandırmak ve bu sebeple dersleri cazip bir<br />

hale getirmekle de anlatım yöntemine göre daha çok tercih edilmesi<br />

gerekir.<br />

Buluş yöntemi ile de ders verilirken, öğretilecek şeyler doğrudan<br />

doğruya söylenmeyerek bir takım sorular sora sora çocuklara<br />

buldurulur. Bunun için dersler yavaş ilerler. Anlatım yönteminde ise,<br />

150 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

her şey doğrudan doğruya en kestirme yolu tutarak söylenir. Onun<br />

için dersler çok daha süratle ilerler. Bu da gösteriyor ki buluş yöntemi,<br />

öğretimin hızlı olması bakımından anlatım yönteminin gerisinde<br />

kalır. Bununla beraber unutmamalıdır ki buluş yönteminde de öğretim<br />

daha kuvvetli ve köklü olur. Bu yöntemde ders yavaş gider, fakat<br />

sonra çalışmaya gerek kalmaz. Anlatım yönteminde ders süratle<br />

ilerler. Fakat çocukların zihninde iyice yerleşebilmek için, onların o<br />

dersten sonra çok çalışmalarını gerektirir.<br />

Onun için bu yöntem ile verilen dersler doğrudan doğruya çocukların<br />

zihninde yerleştirilmiş fidanlara, anlatım usulü ile verilen<br />

dersler ise hariçte yetiştirilip çocukların zihinlerine dikilmiş fidanlara<br />

benzer. Herkes bilir ki, bir toprakta yetişen fidanlar oraya hariçten<br />

getirilen fidanlardan daha sağlam daha çabuk bir şekilde yetişir,<br />

daha köklü olur.<br />

Demek ki buluş yöntemi ile verilen dersleri, çocukların hızlı<br />

bir şekilde işlemeleri konusunda bile, anlatım yöntemine göre tercih<br />

etmek gerekir.<br />

Buluş yöntemi ile verilen dersler, çocukların fikirleri ile daha<br />

paralel olur. Bu tarz ile ders verirken öğretmen, çocukların düşünce<br />

seviyelerinden üste hareket etmemelidir. Şayet üst düzeyde hareket<br />

ederse daha ilk sorusunda çocukların buna cevap veremediklerini,<br />

buldurmak istediği şeyi keşfedemediklerini görür. Yaklaşımını düzeltmeye,<br />

onların düşünce hallerine daha uygun bir soru seçmeye<br />

mecbur kalır. Fakat anlatım yönteminde ders verirken, çocukların<br />

düşünce seviyelerinden uzaklaştığının farkında bile olamaz. Onlardan<br />

ayrıldığını, ancak dersi tamamlayıp sorular sormaya başladığı<br />

vakit anlayabilir. Hâlbuki o vakte kadar çocuklardan çok uzaklaşmış,<br />

çok zaman kaybetmiş olur.<br />

Denilebilir ki buluş yönteminde öğretmen, öğrenci ile yan<br />

yana hatta kol kola ilerler, yetişebilecekleri kadar geniş adımlar<br />

atarsa hatasını daha ilk adımda anlar. Adımını daraltmaya mecbur<br />

olur. Anlatım yönteminde ise, öğretmen öğrencisinin önünde gider,<br />

öğrenci onu takip eder. Eğer adımlarını lüzumundan fazla genişletirse<br />

bu halin farkında bile olmadan çocuklardan uzaklaşmaya başlar,<br />

onlardan uzaklaştığını onların yetişebilecekleri kadar geniş adımlar<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 151


Şahin ORUÇ<br />

attığı, ancak arkasına döndüğü arkasına baktığı vakit anlar. Fakat o<br />

vakte kadar onlardan çok uzaklaşmış olabilir.<br />

Buluş yöntemi ile ders verilirken, bilgiler ve olaylar doğrudan<br />

doğruya çocukların zihinlerinde doğar. Öğretmenin bu husustaki vazifesi<br />

bir ebenin bir bahçıvanın vazifesine benzetilebilir. Nasıl bir<br />

ebe çocuğun yalnız yetişmesi aracılığını hazırlarsa, buluş yöntemini<br />

uygulayan bir öğretmen de öğreteceği bilgilerin sadece çocukların<br />

zihninde doğması yetişmesi aracılığını hazırlamakla uğraşır. Ders,<br />

çocukların zihninin mahsulüdür; her mahsul ise doğal olarak, toprak<br />

ile uyum içinde yetişir.<br />

Demek ki buluş yöntemi, öğretmeni çocukların düşünce seviyesine<br />

inmeye mecbur etmek, bu seviyeden uzaklaşmasına engel<br />

olmak itibarı ile de anlatım yöntemine göre tercihi önemlidir.<br />

Satı Bey bundan sonraki bölümde de buluş yönteminin sınırlılıklarını<br />

dile getirmekte ve bu yöntemin ne gibi zorlukları ve sıkıntıları<br />

olabileceğini açıklamaktadır. Burada dikkat çeki bir nokta vardır.<br />

Bu nokta: Satı Bey buluş yönteminin sınırlılıklarını ve bu yöntemden<br />

kaynaklanabilecek herhangi bir sıkıntıyı söyledikten sonra<br />

bu sınırlılık ve sıkıntıdan kurtulma yollarını da belirtmektedir. Buluş<br />

yöntemi uygulandığı sırada öğretmenlerin dikkat etmeleri gereken<br />

hususları da açıklamıştır. Dolayısıyla Satı Bey her şeye rağmen bu<br />

yöntemle ilgili ciddi anlamda bir olumsuz düşünceye sahip değildir.<br />

Buluş yönteminde ders çok parçalanır, düz bir yol takip edemez.<br />

Sağa sola sapar ve dolayısıyla öğretmen konuyu iyi işlemezse<br />

ders büsbütün düzensiz bir şekil alır. Fazla olarak çocukların zihninde<br />

parça parça dağınık bir etki bırakır. Anlatım yönteminde ise ders<br />

dosdoğru, düz bir çizgi takip eder ve çocukların zihninde toplu bir<br />

tesir yapar.<br />

Demek ki buluş yöntemi böylece dersin parçalanmasını ve<br />

zikzak bir istikamet takip etmesi sonucunu doğurması bakımından<br />

mahzurludur. Fakat bu mahzuru hafifletmek mümkündür. Öğretmen<br />

dersin planını iyi hazırlar, sorularını iyi düzenler ve daima bir hedefe<br />

yöneltirse ve dersi tamamladıktan sonra özetlerse bu mahzuru<br />

kaldırmış olur.<br />

152 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

Buluş yönteminde ders çok parçalandığı ve parça parça dağınık<br />

tesirler yaptığı ve fazla olarak yorum gücünü pek aktif ve uyanık<br />

bir hale getirdiği için duygu üzerine büyük bir tesir yapamaz. Bu<br />

açıdan anlatım yöntemi daha etkilidir. Bu yöntem ile çocuklarda düşünce<br />

ve duyguları etkilemek çok daha kolaydır.<br />

Demek ki buluş yöntemi duygular üzerinde tesiri azaltması<br />

itibarı ile de mahzurludur.<br />

Özetle görülüyor ki buluş yönteminin pek çok önemi vardır.<br />

Çocukları keşif ve muhakemeye alıştırır, dikkate mecbur eder. Derse<br />

yöneltir, dersi çocukların zihninde derin bir şekilde işler ve öğretmenlerin<br />

çocukların düşünce seviyelerinden çok uzaklaşmalarını<br />

engeller.<br />

Bununla beraber bu yöntemin mahzurları da vardır: Dersin<br />

yavaş gitmesine, özellikle parçalanıp dağılmasına sebebiyet verir ve<br />

son olarak duygu üzerine tesirini azaltır.<br />

Bu olumlu yönleriyle buluş yöntemi, anlatım yöntemiyle karşılaştırılırsa,<br />

buluş yönteminin anlatım yöntemine kat kat fazlasıyla<br />

tercih edilmeye değer olduğu anlaşılır.<br />

Anlatım yönteminin Buluş yöntemine tercih edilmesi yalnız,<br />

son noktadan, duygulara tesir yönündendir.<br />

Demek ki derslerde esasen buluş yöntemini tercih etmek, bununla<br />

birlikte duygulara müracaat etmek gerektikçe, buluş yöntemini<br />

geçici olarak terk ederek anlatım yöntemini kullanmak gerekir.<br />

Yukarda da bahsedildiği gibi Osmanlının son döneminde yüksek<br />

öğretmen okulunda (Darulmuallimin) ve bu okulun bünyesinde<br />

kurulmuş olan uygulama okulunda (tatbikat mektebi) buluş yöntemi<br />

uygulanmıştır. Bu yöntemle dersler işlenmiş ve bu yöntem öğretmenlere<br />

sürekli tavsiye edilmiştir.<br />

Uygulama okulunda işlenen dersler, dönemin Milli Eğitim Bakanlığınca<br />

ve Yüksek Öğretmen Okulunun yayın organı olarak çıkarılan<br />

“Tedrisat Mecmuası”nda bire bir yayınlanmıştır. Böylelikle<br />

bütün ülke genelinde bulunan öğretmenlere alternatif ders örnekleri<br />

oluşturulmuştur.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 153


Şahin ORUÇ<br />

Osmanlının son döneminde başarıyla uygulanan bu yönteme<br />

örnek olması dolayısıyla ve buluş yöntemiyle bir dersin nasıl işlendiğini<br />

göstermek için “Küçüklere Ticaret Dersi” adlı ders örneğinin<br />

günümüz Türkçesini aşağıda sunuyoruz.<br />

KÜÇÜKLERE TİCARET DERSİ <br />

(<strong>Sosyal</strong> Bilgiler Dersi)<br />

Öğretmen- (Öğretmen, elinde tuttuğu altı kuruşu öğrenciye<br />

göstererek) Çocuklarım benim elimde kaç kuruş var<br />

Öğrenci- Sizin elinizde altı kuruş var öğretmenim.<br />

Öğretmen- Evet oğlum benim elimde altı kuruş var. Ben bu<br />

altı kuruşla sizden mendil, defter, kalem gibi şeyler satın alacağım,<br />

her kimin mendil, defter, kalem, lastiği varsa çıkarsın sıranın üzerine<br />

koysun. Ben, sırayla bunları sizden satın alacağım olmaz mı<br />

Öğrenci hep birden- Olur öğretmenim.<br />

Öğretmen- Öğrencilerden birisine, sizin neniz var oğlum<br />

Öğrenci- Benim, bir mendil ile bir kitabım var.<br />

Öğretmen- Pekâlâ, sizin bu mendil ile kitabınıza kaç para vereyim<br />

Öğrenci (düşünerek)- İki kuruş veriniz öğretmenim.<br />

Öğretmen- Hayır oğlum, bunlar iki kuruş etmez. Ben, bunları<br />

iki kuruşa almam. Bunların ikisine kırk para veririm.<br />

Öğrenci- Veriniz öğretmenim!<br />

(Öğretmen, öğrenciye bir kuruş vererek kitap ve mendili alır.<br />

Öğrenciden birisine) :<br />

Öğretmen- Oğlum, siz, bana ne satacaksınız<br />

Öğrenci- Öğretmenim, benim bir mendil ile bir lastiğim var.<br />

Onları satacağım!<br />

Öğretmen- Peki evladım, mendil ile lastiğinize ne vereyim<br />

Öğrenci- Üç kuruş veriniz Öğretmenim!<br />

Öğretmen- Aman oğlum, pek pahalı istediniz. Bu lastik, on<br />

paralık bir lastiktir. Mendiliniz de ancak kırk para eder, onun için<br />

Be ders örneği Tedrisat Mecmuasının 14. sayısında Mehmet Hidayet adıyla<br />

yayınlanmıştır.<br />

154 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

sattığınız şey kaç para ederse siz de o kadar para istemelisiniz. Bir<br />

şeyin değerinden fazla para istememelidir. Bir şeyin değerinden fazla<br />

istemek çok kötüdür. Şimdilik mendilinize kırk para, lastiğinize<br />

de on para vereyim olur mu<br />

Öğretmen- (Öğrencinin birkaçıyla böyle pazarlık ettikten sonra<br />

birisine hitap ederek) Siz söyleyiniz oğlum, şimdi ben ne yaptım<br />

Öğrenci- Öğretmenim, sizin altı kuruşunuz vardı. Bu altı kuruşla<br />

bizden mendil, kalem, defter vs. satın aldınız.<br />

Öğretmen- Aferin yavrum, benim elimde altı kuruşum vardı.<br />

Ben, bu parayla her birinizden defter, kitap, mendil, kalem, lastik<br />

gibi şeyler satın aldım (Eşyanın bulunduğu masanın yanına gider,<br />

masayı göstererek). Bunlar kimin evlatlarım<br />

Öğrencilerden biri -Bizim Öğretmenim.<br />

Öğretmen- Acaba arkadaşınızın söylediği bu söz doğru mudur,<br />

bunlar sizin midir (11) , siz söyleyiniz.<br />

Öğrenci (11) - Hayır Öğretmenim, bunlar artık bizim değildir.<br />

Öğretmen- Evet yavrularım, ben bunların hepsini sizden satın<br />

aldım. Size para verdim. Şimdi bunların hepsi benim malım oldu.<br />

Buradaki şeylerin içinde hiçbir kimsenin hakkı yoktur öyle değil<br />

mi<br />

Öğrenci hep birden -Evet Öğretmenim.<br />

Öğretmen- Şimdi ben, bunları birer birer size satacağım. Kim<br />

ne isterse gelsin, benden mal satın alsın!<br />

(Öğrenciden biri masanın yanına gelir)<br />

Öğretmen- Ne istersiniz efendim, ne alacaksınız<br />

Öğrenci- (İstediği iki mendili göstererek ) bunları alacağım<br />

efendim.<br />

Öğretmen- Peki efendim bu iki mendile iki kuruş vereceksiniz.<br />

Öğrenci- Efendim siz bu mendilleri bizden otuzar paraya aldınız,<br />

şimdi daha fazla para istiyorsunuz!<br />

Parantez içinde yer alan sayılar öğrencilerin numaralarını göstermektedir.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 155


Şahin ORUÇ<br />

Öğretmen- Doğru oğlum, ancak ben sizden bu mendilleri kaç<br />

kuruşa aldımsa yine o kadar parayla satacak olursam bu satıştan ne<br />

kazanacağım Bundan benim bir kârım olur mu<br />

Öğrenciden biri- Öğretmenim, siz burada sahiden mi satıyorsunuz<br />

Öğretmen- Evet oğlum, bu mallar benim değil mi Ben, bunları<br />

sizden kaç paraya aldımsa yine o kadar paraya satabilir miyim<br />

Siz, hiç dükkânlara gitmediniz mi Görmediniz mi Bazı dükkânlarda<br />

birkaç hizmetçi olur. Acaba o hizmetçiler orada parasız mı çalışıyorlar<br />

Öğrenci- Hayır öğretmenim, onlar para isterler. Eğer onlara<br />

para vermezlerse sonra nereden yiyecek alırlar<br />

Öğretmen- Pek doğru söylüyorsunuz evladım. Asıl dükkândaki<br />

malın sahibi onlara her gün veyahut haftadan haftaya yahut aydan<br />

aya para verir. Eğer bu mal satan adam bu hizmetçilere çalıştıkları<br />

için her gün para verirse buna “gündelik” haftadan haftaya verecek<br />

olursa “haftalık” aydan aya verecek olursa “aylık” derler. Hizmetçiler<br />

de dükkânda iş görürler, mal satarlar. Eğer mal sahibi bunlara<br />

para vermeyecek olsa, onlar orada bedava çalışırlar mı Sonra nereden<br />

yiyecek, elbise alırlar Elbette onlar da para isterler. İşte asıl mal<br />

sahibi bunları düşünür. Farz edelim ki, bir dükkâncı on kuruşa bir<br />

mendil almış. Eğer bu mendili yine on kuruşa satarsa kâr eder mi<br />

yani ondan bir şey kazanır mı<br />

Öğrencilerden biri- Hayır efendim. Nasıl kazanacak On kuruşa<br />

aldı, on kuruşa sattı.<br />

Diğer bir öğrenci- Öğretmenim, on kuruşa aldığı bir şeyi on<br />

bir kuruşa satmalı ki bir kuruş kazanmış olsun.<br />

Öğretmen- Aferin evlatlarım ikinizin de söylediğiniz şeyler<br />

çok doğrudur mal sahibi on kuruşa aldığı mendili yine on kuruşa<br />

satacak. Bundan ne kazanacak. Hiçbir şey kazanamaz. Para kazanamayınca<br />

yanındaki hizmetçilere nereden para bulup verecek. Hem<br />

de acaba o dükkân onun malı mıdır<br />

Öğrenciden biri- Hayır Öğretmenim, benim babam da bir tüccarın<br />

yanında mal satıyor. O tüccar babama para veriyor. Hem dükkân<br />

o tüccarın değil ki!<br />

Öğretmen- Aferin oğlum. İyi dikkat etmişsiniz. Çarşıda bu<br />

156 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

kadar dükkânda satıcılar var. Bu dükkânlar onların değildir, onlarda<br />

dükkânları başkasından para ile tutarlar. Aybaşında onlara para<br />

verirler.<br />

Öğrenci- Evet Öğretmenim, aylık verirler. Bizim de oturduğumuz<br />

ev bizim değildir. Aybaşı gelince babam ev sahibine para verir.<br />

Öğretmen- Çok güzel evladım, işte çarşıda gördüğünüz bu<br />

dükkânlar orada mal satan adamların değildir. Bu dükkânları para<br />

ile tutarlar. Aybaşı gelince dükkânın sahibine para verirler ki buna<br />

(aylık veyahut dükkân kirası) derler. Tahtaya yazıyorum. Bakın aylık<br />

nasıl yazılır (Öğretmen tahtaya yazar). Eğer mal sahibi on kuruşa<br />

aldığı mendili on kuruşa satarsa, farz edelim beş kuruşa aldığı çorabı<br />

yine beş kuruşa satarsa ondan hiç fazla para kazanır mı<br />

Öğrenci- Kazanmaz Öğretmenim.<br />

Öğretmen- İşte çocuklarım, onun için böyle mal satan adamlar<br />

bir çorabı beş kuruşa almış ise o çorabı mutlaka altı kuruşa satar, on<br />

kuruşa aldığı mendili on bir on iki kuruşa satar. Böylelikle asıl kendi<br />

parasında daha fazla para kazanır. Bunları biriktirir. Bu paradan birazını<br />

dükkânında kendisine yardım eden adamlara birazını da dükkân<br />

sahibine verir. Birazıyla da kendi çocuklarına ekmek, yiyecek,<br />

giyecek, elbise alır, öyle değil mi<br />

Öğrenci hep birden- Evet Öğretmenim, doğru.<br />

Öğretmen- İşte evlatlarım bende size bunları anlatmak, göstermek<br />

için sizden otuz paraya aldığım mendile kırk para istedim.<br />

Öğretmen- (Öğrenciden kalem satın almak isteyene hitaben)<br />

Alınız, siz de on para vereceksiniz!<br />

(Öğrenci on parayı vererek yerine oturur)<br />

Öğretmen- Benimle daha alış veriş edecek yok mu<br />

Öğrencilerden biri- (Ayağa kalkarak) -Ben de bu lastiği alacağım<br />

efendim.<br />

Öğretmen- Peki evladım, bu lastiğin de fiyatı on paradır.<br />

Öğrenci- Vereyim öğretmenim.<br />

(Öğretmen lastiği verir. Öğrenci yerine oturur)<br />

Öğretmen- Çocuklarım, biz şimdi burada ne yaptık Kim bana<br />

anlatacak<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 157


Şahin ORUÇ<br />

Öğrencilerden- (Eller kalkar).<br />

Öğretmen bir kişiye- Siz söyleyiniz, (11).<br />

Öğrenci(11)- Öğretmenim, siz bizden kitap, defter, kalem aldınız.<br />

Sonra bize bunları sattınız.<br />

Öğretmen- Aferin çocuğum önce ben, sizden söylediğiniz gibi<br />

kitap, mendiller, defterler, lastikler satın aldım. Fakat bunları sizden<br />

parasız mı aldım<br />

Öğrenci- Hayır Öğretmenim, parasız almadınız. Parasını verdiniz.<br />

Öğretmen- Peki çocuğum, ben az önce arkadaşlarınızın birisinden<br />

mendil ile lastik almak istediğim zaman arkadaşınız benden<br />

kaç kuruş istedi<br />

Öğrenci- Üç kuruş istedi.<br />

Öğretmen- Arkadaşınız üç kuruş isteyince ben ne dedim evladım<br />

Öğrenci- Çok istiyorsunuz ne kadar ederse o kadar isteyiniz<br />

dediniz.<br />

Öğretmen- Aferin oğlum, bir mal sahibi satacağı mal kaç kuruş<br />

ederse ona göre para istemelidir. Yoksa kırk paralık bir şeye üç<br />

kuruş istememelidir. Eğer kırk paralık bir mala üç kuruş isterse iyi<br />

yapmış olur mu<br />

Öğrenci- Hayır Öğretmenim, iyi yapmış olmaz.<br />

Öğretmen- Niçin iyi yapmış olmaz<br />

Öğrenci- Sattığı mal o kadar etmez ki!<br />

Öğretmen- Aferin, kırk paralık şeye, pek çok para istediği için<br />

yalancılık etmiş olur. Böyle adamları hiçbir kimse sevmez. Böyle<br />

adamlarla hiçbir kimse bir daha alışveriş etmez. Acaba o zaman kim<br />

zararlı çıkar<br />

Öğrenci- Pahalı isteyen adam.<br />

Öğretmen- Aferin oğlum, o mal satan adam malının değerinden<br />

çok fazla istediği için bir daha hiçbir kimse ondan alışveriş etmez.<br />

O da : “Ben niçin fazla para istedim. Bak benden kimse alışveriş<br />

etmiyor. Ben nereden ekmek almak için para bulacağım” diye<br />

düşünmeye, pişman olmaya başlar. Lakin bu pişmanlık fayda verir<br />

mi<br />

158 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

Öğrenciden biri- Öğretmenim, geçen gün babamla sokaktan<br />

geçiyordum. Babam elma alacaktı. Bir elmacıya, “elma kaç paraya”<br />

diye sordu. Satıcı üç kuruş istedi. Babam da iki kuruş verdi.<br />

Satıcı, “olmaz, iki kuruş otuz para veriniz” dedi. Babam tekrar, “yüz<br />

para vereyim olur mu” dedi. Alıcı da razı oldu satıcı da razı oldu.<br />

Biz de elmayı aldık. Eğer babam pazarlık etmeseydi, satıcı babamı<br />

aldatacaktı.<br />

Öğretmen- Doğru söylediniz oğlum, farz edelim ki elmacı babanızdan<br />

bir kilo elmaya üç kuruş isteyince inandı, satıcıya üç kuruş<br />

verdi. Bir kilo elma aldı. Fakat sonradan tekrar elma almak lazım<br />

geldi. Bu sefer başka bir elmacıya gitti. Ben bir kilo elma alacağım,<br />

kaç kuruşa vereceksiniz dedi. Ve elmacı yalan söyleyerek babanızdan<br />

fazla para almak istemedi. İyi adammış. Doğrusunu söyledi.<br />

Örneğin; bir kilo elmaya iki kuruş veriniz dedi. O zaman babanız<br />

düşünüp ben az önce bir elmacıdan bunun kadar büyüklükte elmanın<br />

bir kilosunu yüz paraya aldım. Bak bu adam iki kuruşa veriyor.<br />

Demek ki beni önceki elmacı aldatmış, der ve bir daha o elmacıdan<br />

alış veriş eder mi<br />

Öğrenci- Hayır öğretmenim etmez.<br />

Öğretmen- Demek ki elmacı babanı aldattığından dolayı baban<br />

bir daha onunla alışveriş etmez. Hem de bildiklerine bu elmacı<br />

aldatıyor, yalan söylüyor der. Bu sözü duyan adamlar da bir daha<br />

ondan hiçbir şey alırlar mı<br />

Öğrenci- Hayır Öğretmenim, ondan bir daha alışveriş etmezler.<br />

Öğretmen- İşte böyle adamları herkes yalancı olarak bilir.<br />

Doğru söz söylese de kimse sözüne inanmaz. Kimse kendisiyle alışveriş<br />

etmeyince para kazanamaz, aç kalır. Fakat her satıcı böyle yalan<br />

söyler mi<br />

Öğrenci- Hayır öğretmenim.<br />

Öğretmen- Evet oğullarım, her satıcı böyle aldatmak için yalan<br />

söylemez. Kötü adamlar yalan söyler. Mademki bazen böyle yalan<br />

söyleyip, aldatmak isteyen satıcılar da var, o halde, siz de bir mal<br />

alacağınız zaman sizce o malın kaç kuruş değeri varsa, yani sizce o<br />

mal kaç kuruş ediyorsa ona göre para verir, aldanmazsınız. Ancak<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 159


Şahin ORUÇ<br />

siz büyüyüp böyle mal satmaya başlayınca o malın değeri kaç kuruş<br />

ise o kadar para isteyeceksiniz öyle değil mi<br />

Öğrenci- (Hep birden) Evet öğretmenim.<br />

Öğretmen- Siz, böyle doğru söyleyerek mal satmaya başlayınca<br />

sizi herkes sever, aman ne iyi adam hiç yalan söylemiyor diyerek<br />

herkes sizin dükkânınıza mal almak için koşar. Sizde çok para kazanırsınız.<br />

Bir de doğru söylediğinizden dolayı herkesin sizin dükkâna<br />

geldiğini gören diğer satıcılar, bak bu çocuk doğru söylüyor,<br />

aldatmak için fazla para istemiyor. Yani yalan söylemiyor. Bir malı<br />

kaça almışsa biraz fazlasına satıyor. Bizde böyle doğru söyleyelim<br />

ki, bizim dükkâna da gelsinler, bizimle alışveriş etsinler, diyerek o<br />

kötü huylu satıcılar da o huylarından vazgeçerler. Fakat Örneğin; bir<br />

çorabı siz üç kuruşa aldınızsa, yine onu üç kuruşa satabilir misiniz<br />

Öğrenci- Öğretmenim, biraz önce söylediniz ya, eğer satıcılar<br />

bir mendili kaç paraya almışlarsa o kadar paraya satamazlar. Satarlarsa<br />

ne kazanırlar.<br />

Diğer bir öğrenci- Kendisi ne yiyecek<br />

Öğretmen- Aferin çocuklarım, bu sözlerinizden çok memnun<br />

oldum. İyi dikkat etmişsiniz. Az önce de size söylemiştim. Eğer dükkânda<br />

mal satan adamlar bir malı kaç kuruşa aldılar ise o kadar paraya<br />

o malı başkasına veremezler. Çünkü o adamların dükkânlarında<br />

hizmetçiler vardır. Onlara aylık verecek, çoğunun da dükkân kendisinin<br />

malı değildir. Dükkân sahibine de kira verecek, kendi çocuklarına<br />

da yiyecek götürecek, onun için bir malı kaç kuruşa almışsa onu<br />

biraz fazla para ile satmalı ki, bu adamlara vereceği parayı çıkarsın,<br />

yoksa böyle yapmayıp da bu adamlara vereceği parayı cebinden verirse,<br />

sonra parası kalır mı Siz söyleyiniz (36).<br />

Öğrenci(36)- Öğretmenim, sonra parası kalmaz! Ne kadar parası<br />

varsa biter.<br />

Öğretmen- Evet oğullarım böyle adama “zarar” etmiş derler.<br />

Yani her gün böyle cebinden para ekleye ekleye bir gün gelir ki cebinde,<br />

hiç parası kalmaz. Sonra böyle adamın yüzüne kimse bakmaz,<br />

malları da bite, artık satacak hiçbir şeyi kalmaz. Parası da yoksa tekrar<br />

mal alsın da satsın. Böyle adamı kimse sevmez. Eğer o malları<br />

satan adam sizin gibi akıllı ise kaç paraya almışsa biraz fazlasına<br />

satar. O paradan bir miktarını hizmetçilerine, dükkân sahibine verir.<br />

160 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

Geri kalanından bir parçasını da saklar. Yani önce ne kadar parası<br />

varsa, onun üzerine koyar daha fazla parası olur. Parası çoğalınca<br />

tabi ki daha çok mal alır. Bunları satar, eskisinden daha çok parası<br />

olur. Öyle değil mi<br />

Öğretmen- Acaba benim daha önce kaç kuruşum vardı size<br />

göstermiş miydim<br />

Öğrenci- Evet efendim.<br />

Öğretmen- Acaba benim önceden kaç kuruşum vardı<br />

Öğrenci(32)- Altı kuruşunuz vardı öğretmenim.<br />

Öğretmen- Aferin evladım. Daha önce benim altı kuruşum<br />

vardı. Bununla sizden mal aldım. Bu malları sizden kaç kuruşa aldımsa<br />

biraz ondan fazlasına sattım. Şimdi sayalım bakalım benim<br />

kaç kuruşum oldu.<br />

(Öğretmen satışından kazandığı parayı sayar, yedi kuruş on<br />

para olduğunu görür).<br />

Öğretmen- Bak gördünüz mü, şimdi benim tam yedi kuruş on<br />

param oldu. Evvelce benim altı kuruşum vardı. Acaba ben, şimdi kâr<br />

mı ettim, yoksa zarar mı<br />

Öğrenci hep birden -Kâr ettiniz öğretmenim.<br />

Öğretmen- Kendi paramdan başka kaç kuruş kazandım, yani<br />

kâr ettim<br />

-..........<br />

Öğretmen- Düşününüz çocuklarım.<br />

Öğrenci birden- Bir kuruş on para Öğretmenim.<br />

Öğretmen- İşte görüyorsunuz ya yavrularım, mal alıp satmak<br />

ne kadar kârlı, ne kadar faydalı, ne kadar güzel bir iş imiş. Benim altı<br />

kuruşum vardı, bununla mal aldım, sattım. Yarım saatte bir kuruş on<br />

para kar ettim, yani kazandım. Eğer benim daha çok param olsaydı<br />

ben çok mal alacak, böylelikle daha çok para kazanacak idim. Eğer<br />

ben kalem memuru yani kâtip olsaydım daha çok mu para kazanacaktım<br />

Öğrenci(28)- Hayır Öğretmenim. Onlar yalnız maaşlarını alırlar.<br />

Mal satanlar gibi her gün çok para kazanamazlar.<br />

Öğretmen- Evet oğlum arkadaşınızın söylediği söz pek doğru-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 161


Şahin ORUÇ<br />

dur. Memurların ne kadar maaşı varsa aybaşında para alırlar. Hâlbuki<br />

böyle mal satan adamlar her gün çok para kazanırlar. Böyle mal<br />

satan adama ne derler Kim biliyor<br />

Öğrenciden biri-Tüccar derler öğretmenim.<br />

Öğretmen- Ya tüccarın dükkânına gidip mal alan adama ne<br />

derler<br />

Diğer biri -Müşteri derler öğretmenim.<br />

Öğretmen- Dükkânda iş gören, tezgâh başında mal satan hizmetçilere<br />

ne derler biliyor musunuz<br />

Bir Öğrenci- Onlara tezgâhtar derler öğretmenim.<br />

Öğretmen- Bir tüccar, bir malı kaç kuruşa almışsa yine o kadar<br />

paraya satabilir miydi<br />

Öğrenci- Hayır Öğretmenim, satamaz.<br />

Öğretmen- Eğer satacak olursa ne olurdu<br />

Öğrenci- “Zarar” etmiş olurdu.<br />

Öğretmen- Bir tüccar aldığı bir malı biraz fazlasına satarsa o<br />

zaman zarar eder mi<br />

Öğrenci- Hayır Öğretmenim, o zaman “kâr” eder.<br />

Öğretmen- Ya tüccarların dükkân sahibine aydan aya verdikleri<br />

paraya ne derler<br />

Öğrenci- “Dükkân kirası” derler.<br />

Öğretmen- Tüccarların tezgâhtarlarına her gün yahut haftadan<br />

haftaya yahut aydan aya verdikleri paraya ne derler di<br />

Öğrenci- Her gün verirlerse “gündelik”, haftadan haftaya verirlerse<br />

“haftalık”, aydan aya verirlerse “aylık” derler di.<br />

Öğretmen- Az önce ben mal sattığım zaman, siz benden gelip<br />

mal aldınız. Ben de size mal sattım. Yani siz, benimle ne yapmış<br />

oldunuz<br />

Öğrencilerden Biri - Alışveriş etmiş olduk.<br />

Öğretmen- Bazı kimseler bu alışveriş yerine ne söylüyorlar<br />

biliyor musunuz<br />

Öğretmen- Böyle birisinden mal aldıkları zaman alışveriş yerine<br />

“aksata” diye söylemek doğru değildir, yanlıştır. Bunu okuma<br />

bilmeyenler söyler. Bu sözün doğrusu “ahz u i’tâ” dır. Bu “ahz u<br />

162 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Osmanlı’nın Son Döneminde Eğitim Uygulamalarında Yeralan Buluş...<br />

i’tâ” kelimesi Arapça’dır. Bunun Türkçe’si demin size söylediğim<br />

“alışveriş” tir.<br />

Öğretmen- Şimdi ben, bu kelimeleri tahtaya yazacağım. Siz<br />

de defterlerinize yazınız.<br />

(Öğretmen, kelimeleri tahtaya yazar, öğrenci de defterine not<br />

eder).<br />

(Tüccar - müşteri - tezgâhtar - zarar - kâr - dükkân kirası -gündelik<br />

-haftalık- aylık- “alışveriş - aksata - ahz u i’tâ “).<br />

ya<br />

Öğretmen- Şimdi tüccarlığın ne kadar iyi olduğunu anladınız<br />

Öğrenciler hep birden: Evet öğretmenim<br />

Öğretmen- Ya siz büyüdüğünüz zaman ne olacaksınız<br />

Öğrenci- Tüccar olacağız.<br />

Öğretmen- Aferin oğlum, siz de şimdiden para saklayın, sonra<br />

o sakladığınız parayla böyle mal alıp satarsınız.<br />

Öğrenci- Peki Öğretmenim.<br />

Öğretmen- Bu ders hoşunuza gitti mi çocuklarım<br />

Öğrenci- Evet, gitti. Teşekkür ederiz öğretmenim.<br />

Öğretmen- Haydi, artık biraz da teneffüs yapalım.<br />

Sonuç<br />

Birçok eğitim kitaplarında özellikle öğrenme-öğretme içerikli<br />

kitapta buluş yolu ile öğrenme hakkında bilgiler sunulmaktadır. Bu<br />

bilgiler dikkate alınacak olursa yukarda kısmen açıklamalar yaparak<br />

günümüz Türkçesiyle sunduğumuz Satı Beyin makalesi ve ders örneği<br />

buluş yönteminin Osmanlı Devletinin son döneminde pr<strong>of</strong>esyonelce<br />

kullanıldığını göstermektedir. Ayrıca Satı Bey’in makalesinde<br />

buluş yöntemine dair ileri sürdüğü ve tavsiye ettiği fikirler günümüzde<br />

kabul gören buluş yolu ile öğrenme stratejiyle büyük benzerlik<br />

göstermektedir. Özellikle yapılandırılmış buluş Satı Beyin görüşleri<br />

ile tam anlamıyla uyuşmaktadır. Bu benzerlikler dikkate alınarak<br />

buluş yöntemini Satı Bey’in ortaya koyduğu veya geliştirdiği de<br />

ileri sürülemez. Çünkü Satı Bey, eğitim-öğretim yöntemlerinin yeni<br />

baştan keşfedilmesine veya oluşturulmasına zaman kaybı olacağı<br />

için karşıdır. Bu sebeple O, Avrupa’da geliştirilmiş olan yöntemlerin<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 163


Şahin ORUÇ<br />

veya stratejilerin transfer edilerek kendi eğitim sistemimize uyarlanmasından<br />

yanadır. Dolayısıyla buluş yöntemi de Satı Bey tarafından<br />

Avrupa’dan getirilerek eğitim sistemimize kazandırılmıştır. Burada<br />

şunu iddia edebiliriz ki buluş yöntemi Bruner’den önce de vardı ve<br />

ciddi anlamda uygulanmaktaydı. Bu yöntem ilk önce Bruner tarafından<br />

ortaya konulmamıştır ve tam anlamıyla ilk geliştirende Bruner<br />

değildir. Ama günümüzdeki anlamıyla buluş yönteminin ilkelerinin<br />

oluşturulması ve şekil alması da Bruner tarafından sağlamıştır.<br />

Burada ilginç noktalardan biriside şudur: Bu çalışmada da görüldüğü<br />

gibi günümüz eğitim sistemi Osmanlı eğitim-öğretim mirasından<br />

yeterince istifade edememektedir. Uzmanların bu konuda<br />

yeterince çalışma yaparak Osmanlı eğitim-öğretim sistemi hakkında<br />

detaylı bilgiler sunması gerekir. Bu tür çalışmalar arttıkça, klasik bir<br />

tabirle Amerika yeniden keşfedilmemiş olacaktır.<br />

KAYNAKÇA<br />

AŞÇI, Umut. (2006). 9. Sınıf Fizik Eğitiminde Buluş Yoluyla Öğretim<br />

ile Geleneksel Yolla Öğretimin Öğrenci Başarısına Etkisinin<br />

Karşılaştırılması Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi<br />

Ankara: G.Ü. Eğitim Bilimleri 1”Enstitüsü<br />

BİLEN, Mürüvvet. (1990). Plandan Uygulamaya Öğretim. Ankara:<br />

Anı Yayıncılık.<br />

ERDEN, Münire ve AKMAN, Y. (1997). Gelişim Öğrenme Öğretme.<br />

Ankara: Arkadaş Yayıevi.<br />

FİDAN, Nurettin ve ERDEN, Münire. (1998). Eğitime Giriş. İstanbul:<br />

Alkım Yayınları<br />

Mehmed Hidayet (1912). Küçüklere Ticaret Dersi. Tedrisat Mecmuası,<br />

S. 14 İstanbul<br />

Satı Bey (1911). Usul-ı Takrir ve Usul-ı Tekşif. Tedrisat Mecmuası,<br />

S. 8<br />

SENEMOĞLU, Nuray (1997). Gelişim Öğrenme ve Öğretim Kuramdan<br />

Uygulamaya. Burdur: Ertem Matbaacılık.<br />

164 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


OKUL YÖNETİCİLERİNİN LİDERLİK STİLLERİNİN<br />

ÖRGÜT SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ*<br />

Necati CEMALOĞLU**<br />

Özet: Bu araştırmanın amacı, okul yöneticilerinin liderlik<br />

stillerinin örgüt sağlığı üzerindeki etkisini saptamaktır. Bu amaçla<br />

ilköğretim ve ortaöğretim okullarında görev yapan toplam 500<br />

öğretmene anket uygulanarak veri toplanmıştır. Araştırmada Bass<br />

ve Avolio (1995) tarafından geliştirilen “Çoklu Faktör Liderlik<br />

Anketi - Değerlendirme Formu (5x Kısa)”, Hoy ve Miskel (1991)<br />

tarafından geliştirilen “Örgüt Sağlığı Anketi” kullanılmıştır. Verilerin<br />

analizi yapılırken Çoklu Regresyon Analizi tekniğinden yararlanılmıştır.<br />

Araştırma sonucunda; okulun örgütsel sağlığının kurumsal<br />

bütünlük alt boyutunun en güçlü yordayıcısı okul yöneticilerinin<br />

laissez-faire ve dönüşümcü liderlik özelliklerinden idealleştirilmiş<br />

etki (davranış); inisiyatif yapısının en güçlü yordayıcısı telkinle güdüleme,<br />

entelektüel uyarım ve koşullu ödül; saygı alt boyutunun<br />

en güçlü yordayıcısı idealleştirilmiş etki (atfedilen), koşullu ödül<br />

ve laissez-faire; okul yöneticisinin etkisi alt boyutunun en güçlü<br />

yordayıcısı telkinle güdüleme, idealleştirilmiş etki (atfedilen) ve<br />

istisnalarla yönetim (aktif); kaynak desteği alt boyutunun en güçlü<br />

yordayıcısı bireysel destek, idealleştirilmiş etki (atfedilen); moral<br />

alt boyutunun en güçlü yordayıcısı bireysel destek, idealleştirilmiş<br />

etki (atfedilen) ve laissez-faire; akademik önem alt boyutunun en<br />

güçlü yordayıcısı bireysel destek ve laissez-faire liderlik özellikleri<br />

olduğu saptanmıştır.<br />

Anahtar Sözcükler: Dönüşümcü liderlik, işlemci liderlik, örgüt<br />

sağlığı,<br />

The Effect <strong>of</strong> School Administrators’ Leadership Styles on<br />

Organizational Health<br />

Abstract: The purpose <strong>of</strong> this study is to determine the effect<br />

<strong>of</strong> school administrators’ leadership styles on organizational health.<br />

The questionnaire were distributed to 500 teachers work in elemen-<br />

* Bu araştırmanın verileri, araştırmacının “Okul Yöneticisinin Liderlik Stilleri<br />

ile Örgüt Sağlığı ve Bullying Arasındaki İlişki” adlı makalesi için toplanan<br />

verilerdir.<br />

** Yrd. Doç. Dr.; Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Yöneticiliği<br />

ve Deneticiliği Anabilim Dalı, Ankara,


Necati CEMALOĞLU<br />

tary and secondary schools to collect data in this research. “ Multifactor<br />

Leadership Questionnaire- Evaluation Form (5-x Short),<br />

developed by Bass and Avolio (1995) and “ Organizational Health<br />

Questionnaire developed by Hoy and Miskel (1991) were used. The<br />

data were assessed using Multi Regression Analysis Technique. At<br />

the end <strong>of</strong> the research; the most predictive feature <strong>of</strong> organizational<br />

wholeness sub dimension <strong>of</strong> school organizational health was determined<br />

as idealised influence (behavior); the most predictive feature<br />

<strong>of</strong> initiative structure was determined as inspirational motivation,<br />

intellectual stimulation and contingent reward; the most predictive<br />

feature <strong>of</strong> respect sub-dimension was determined as idealised influence<br />

(attributed), contingent reward and laissez-faire; the most<br />

predictive feature <strong>of</strong> school administrator’ effect was determined as<br />

inspirational motivation, idealised influence (attributed) and management-by-exception<br />

(active); the most predictive feature <strong>of</strong> source<br />

support sub-dimension was determined as individualised consideration<br />

and idealised influence (attributed); the most predictive feature<br />

<strong>of</strong> morality sub-dimension was determined as individualised<br />

consideration, idealised influence (attributed) and laissez-faire; the<br />

most predictive feature <strong>of</strong> academic importance sub-dimension was<br />

determined as individualised consideration and laissez-faire leadership<br />

characteristics.<br />

Key Words: Transformational leadership, transactional leadership,<br />

organizational health,<br />

1. GİRİŞ<br />

Liderlik, toplumsal ve evrensel olgulardan birisidir. Bireylerin<br />

birlikte yaşadıkları ve eylemde bulundukları her yerde liderlik<br />

söz konusudur. Birlikte yapılan her türlü eylemin sonuçları ile lider<br />

davranışları arasında ilişki kurulmuş, başarı ve başarısızlık lidere<br />

atfedilmiştir. Literatürün ve uygulamanın lider üzerine odaklaşmasının<br />

en önemli nedenlerinden birisi, bireysel ve örgütsel amaçlardır.<br />

Bu bağlamda Çelik (2004) liderliği, izleyenleri grubun amaçları<br />

doğrultusunda ikna etme süreci olarak tanımlamaktadır. Liderlikle<br />

ilgili tanımların ortak yönleri liderliğin bir grup işlevi olması ve liderin,<br />

izleyicilerin davranışlarını bilinçli olarak etkilemesidir (Owens,<br />

2001; Akt. Çelik, 2004: 188).<br />

Örgütsel ortamla ilgili araştırmalar, işgörenlerin, işe dayalı<br />

166 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

yaşadıkları olumsuz durumların sebebi olarak, örgüt yöneticilerinin<br />

davranışlarının etkili olduğunu belirtmektedir (O’Driscoll ve Beehr,<br />

1994). Eğitim örgütlerinde yapılan araştırmalarda, okul yöneticilerinin<br />

liderlik davranışları ile öğretmenlerin güdülenme, moral ve iş<br />

doyumu düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (Kabadayı,<br />

1982). Diğer alanlarda yapılan araştırma sonuçları da, işgörenin<br />

çalıştığı örgütsel ortam ve yöneticinin liderlik stili, işgörenleri destekleyici<br />

ya da engelleyici özellikler gösterdiğini ortaya koymaktadır<br />

(Duxbury vd., 1984; Bakker vd., 2000). Carmeli vd., (2006a)<br />

ve Carmeli vd., (2006b) yaptığı araştırmalarda, örgüt yöneticisinin<br />

liderlik davranışlarının, işgörenlerin yenileşmeye ilişkin davranışlarını<br />

etkilediğini, üst yönetimin liderlik davranışlarının, örgütün performansını<br />

artırdığını saptamıştır.<br />

Örgütlerde stres, tükenmişlik ve iletişim sorunlarının yaşanmasının<br />

nedenleri arasında yer alan bir diğer değişken de örgüt sağlığıdır.<br />

Podgurski (1990) yaptığı araştırmada, ilköğretim okullarının<br />

örgüt sağlığı ile okulun etkililiği arasında, Fliegner (1984), Korkmaz<br />

(2004), örgüt sağlığı ile okul yöneticilerinin liderlik özellikleri arasında<br />

anlamlı bir ilişki olduğunu bulmuşlardır. Genel olarak yapılan araştırmaların<br />

ortak özelliği, örgüt sağlığı ile liderlik, etkililik, performans ve<br />

örgütsel iletişim arasında anlamlı bir ilişkinin varlığını göstermektedir<br />

(Hoy ve Feldman, 1987).<br />

Genel olarak eğitim örgütlerinde yaşanan önemli sorunların nedenleri<br />

arasında okul yöneticisinin liderlik davranışları gösterilirken,<br />

liderin davranışlarıyla doğru orantılı olarak örgüt sağlığı incelenmektedir.<br />

Örgüt sağlığı okulun psiko-sosyal durumunu göstermektedir.<br />

Okulların örgüt sağlığını belirlemede amaç, okulun sağlıklı ya da sağlıksız<br />

olmasında nelerin etkili olduğunu saptamaktır (Hoy vd., 1991:<br />

149-150’den aktaran, Yıldırım, 2006: 2). Örgüt sağlığı, lider davranışlarından<br />

etkilenen bağımlı değişken konumunda, önemli bir rol üstlenmektedir.<br />

Konu ile ilgili olarak Korkmaz (2005) ve Yıldırım (2006)<br />

tarafından yapılan araştırmalar, okul yöneticilerin liderlik stillerinin,<br />

örgüt sağlığının bir yordayıcısı olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmacı<br />

Hoy ve Miskel (1991) tarafından geliştirilen “örgüt sağlığı”<br />

envanterini, 7 alt boyutta Türkçe’ye uyarlayarak farklı bir örneklem<br />

grubunda yeniden test etme ihtiyacı duymuştur. Okul yöneticilerinin<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 167


Necati CEMALOĞLU<br />

liderlik stilleri ile örgüt sağlığı arasındaki ilişkinin varlığı, örgütlerde<br />

yaşanan pek çok sorunun çözümünde etkili rol oynayabileceği düşünülmektedir.<br />

Amaç<br />

Bu araştırmanın amacı, okul yöneticilerinin liderlik stillerinin<br />

örgüt sağlığı üzerindeki etkisini saptamaktır. Bu amaca ulaşabilmek<br />

için şu sorulara cevap aranacaktır.<br />

1. Okul yöneticilerinin liderlik stilleri, örgüt sağlığının;<br />

1.1. Örgütsel bütünlük,<br />

1.2. Okul yöneticisinin etkisi,<br />

1.3. Saygı,<br />

1.4. İnisiyatif,<br />

1.5. Kaynak desteği,<br />

1.6. Moral,<br />

1.7. Akademik önem,<br />

boyutlarını anlamlı düzeyde yordamakta mıdır<br />

Dönüşümcü Liderlik<br />

Burns (1985) dönüşümcü liderliği, lider ve onu izleyenlerin<br />

birbirlerini üst düzeyde moral ve motivasyonlarını artırma süreci<br />

olarak tanımlamıştır (Akt. Yukl, 1994). Dönüşümcü liderler, örgütlerdeki<br />

iş görenlerin çabalarını somut hedefler yerine, bir vizyona<br />

yöneltmektedir. Uzun dönemli bir bakış açısına sahip olan dönüşümcü<br />

liderler, astların tüm yetenek ve becerilerini ortaya çıkartıp,<br />

kendilerine olan güvenleri artırarak, onlardan normal olarak beklenenden<br />

daha fazla sonuç almayı hedeflemektedirler (Tabak, 2005:<br />

40). Bass (1997) dönüşümcü liderliğin boyutlarını idealleştirilmiş<br />

etki (atfedilen) idealleştirilmiş etki (davranış), telkinle güdüleme,<br />

entelektüel uyarım ve bireysel destektir.<br />

İdealleştirilmiş Etki (atfedilen): Liderin astların kendisi ile<br />

çalışmaktan gurur duymasını sağlaması, grubun yararına olacak<br />

işleri kendi çıkarından üstün tutması, izleyenlerin kendisine saygı<br />

duymasını sağlaması ve kendine güvenen güçlü biri olduğu izlenimini<br />

vermesi gibi lidere atfedilen etkileri içerir (Karip, 1998: 47).<br />

168 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

İdealleştirilmiş Etki (davranış): Liderin kendisi için değerli ve<br />

önemli inançlar hakkında konuşması, bir amaca sahip olmanın önemini<br />

vurgulaması, kararların ahlâkî ve etik sonuçlarını dikkate alma<br />

ve ortak bir misyon duygusuna sahip olmanın önemini vurgulaması<br />

gibi davranışları içerir (Karip, 1998: 47).<br />

Telkinle Güdüleme: Lider anlamlardan esinlenir ve izleyenler<br />

için basit dil, sembol ve resimler kullanır. İzleyenler için iyimser bir<br />

hava yaratır ve heyecan uyandırır. İzleyenler için yüksek beklentiler<br />

ve onlara çekici gelebilecek gelecek sunar (Altun, 2003: 11).<br />

Entelektüel Uyarım: Dönüşümcü liderliğin bu boyutunda liderler,<br />

izleyenleri yaratıcı ve yenilikçi olmaları konusunda teşvik<br />

ederler (Bass, 1989: 107). Dönüşümcü liderler, yaratıcı düşünce ve<br />

sezgiyi teşvik eden bir örgüt kültürü, iklimi yaratırlar (Dublin, 2001;<br />

Akt. Tabak, 2005). Entelektüel liderler, astlarının gruptaki yeni ve<br />

değişik durumları zihinlerinde canlandırmaları konusunda cesaretlendirirler<br />

(Ceylan, 1997: 319).<br />

Bireysel Destek: Lider, her iş görenin bireysel isteğine duyarlıdır.<br />

İzleyenler için öğrenme ve gelişme olanağı yaratılır. Çift yönlü<br />

ve birebir iletişim cesaretlendirilir (Altun, 2003: 11). İzleyenler ve<br />

meslektaşlar, potansiyellerinden daha yüksek seviyede başarı göstermeleri<br />

için geliştirilirler. Destekleyici bir ortam ile birlikte öğrenme<br />

fırsatları yaratılır. İhtiyaç ve beklentilerde, bireysel farklılıklar<br />

göz önüne alınır (Bass, 1989: 107).<br />

İşlemci Liderlik<br />

İşlemci liderlik, alışveriş yapma anlayışını temsil eder. Lider<br />

ve iş görenler arasındaki ilişkiler değerli bir şeyin alışverişine dayanır.<br />

Lider iş görenlere onlardaki belli bir yeteneğin veya becerinin<br />

kullanılması amacıyla yaklaşır (Colvin, 2001; Akt. Tabak, 2005).<br />

Verimliliği artırıcı liderlik tarzı olarak benimsenen işlemci liderlikte,<br />

lider izleyenlere yol gösteren, onları güdüleyen, örgütün amaçlarını,<br />

iş görenlerin rollerini ve görevlerini açıkça ortaya koymaya çalışan<br />

kişidir (Bateman, 2002: 471). İşlemci liderlik modelinde liderle,<br />

iş görenler arasında etkili bir takas işlemi vardır ve dört boyuttan<br />

oluşur. Bunlar koşullu ödül, istisnalarla yönetim (aktif), istisnalarla<br />

yönetim (pasif) ve müdahale etmeme (laissez-faire) yaklaşımıdır<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 169


Necati CEMALOĞLU<br />

(Hater ve Bass, 1988; Howell ve Avolio, 1993; Karip, 1998; Çelik<br />

1998; Stordeur vd., 2001).<br />

Koşullu Ödül: Lider ile izleyenler arasında yapılan bir müzakere<br />

ile karşılıklı olarak hedeflerin neler olduğu, gösterilmesi istenen<br />

performans ve bu performansın ölçütleri açıkça ifade edilir. İlk<br />

olarak izlenecek yol ve elde edilmek istenen amaçlar açıkça belirlenir.<br />

Lider astlarını istenen amaç yönünde harekete geçirebilmek için<br />

onları maddi ve/veya manevi ödül ile motive eder ve işlerin istendiği<br />

gibi sonuçlanmaması halinde de durumun gerektirdiği cezayı alacaklarını<br />

bildirir. Lider astlarının isteklerini ve ihtiyaçlarını bilmelidir.<br />

Sadece bu sayede astlarını, hedefe yöneltecek ödülleri belirleyebilir<br />

(Bass, 1985).<br />

İstisnalarla Yönetim: Serbest bırakıcı liderlik tarzından farklı<br />

olarak, istisnalarla yönetim modeli, liderlikten vazgeçmek anlamına<br />

gelmez. Etkileşimci liderliği belirleyen en önemli iki faktör ödül<br />

ve cezadır. Başarı karşılığında yönetici ödül aracını kullanır. Öte<br />

yandan performansta kabul edilemeyecek bir değişiklik ortaya çıktığında<br />

istisnalara göre yönetim geçerlidir. İstisnalara göre yönetim,<br />

düzeltici faaliyetin başlatılması anlamına gelir. İstisnalarla yönetim<br />

davranışını gösteren Iiderler, astlarına verdikleri görevin üstesinden<br />

gelebileceklerini, açıkça ifade etmeseler de, bir güvenleri vardır.<br />

Serbest bırakıcı liderlikte olduğu gibi, işler yolunda gittiği sürece<br />

müdahil olmamayı ve kenarda durmayı tercih ederler. Kısacası istisnalarla<br />

yönetim davranışı astlara kısmi güven, statükonun devamı,<br />

zayıf iletişim ve kendine güven duygusunda zayıflık şeklinde kendini<br />

gösterir (Bass, 1985).<br />

İstisnalarla Yönetim (aktif): Lider, kuralları hataları önlemek<br />

için uygular, hataların kayıtlarını tutar ve standartlardan meydana<br />

gelen sapmayı önlemek için astlarıyla konuşur (Karip, 1998, 449).<br />

İstisnalarla Yönetim (pasif): Lider, örgütsel sorunlar kronik<br />

hale gelene kadar olaylara müdahale etmez. “Bozulmamışsa tamir<br />

etme-dokunma” ilkesini katı bir biçimde uygular ve hata olmadan<br />

eylemde bulunmaz (Karip, 1998, 449).<br />

Laissez-faire Liderlik: Sözcük anlamından da anlaşılacağı<br />

üzere, iş görenlere sınırsız özgürlük alanı yaratan lider anlamına gel-<br />

170 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

mektedir. Liderin varlığı ile yokluğu pek belli değildir. Lider astları<br />

kendi haline bırakır, astlarla bir takas ya da antlaşma yapmaz. Bu durum,<br />

özellikle liderlik özelliklerinden yoksun yöneticilerde görülür<br />

(Karip, 1998: 449). Bu liderler, özellikle karar vermekten çekinirler<br />

(Çelik, 1998: 429).<br />

Örgüt Sağlığı<br />

Örgüt sağlığı kavramı ilk defa 1969 yılında Miles tarafından<br />

kullanılmıştır. Miles (1969) örgüt sağlığı kavramını, yaşamını sürdüren<br />

ve sürekli gelişen, sorunlarını çözebilme yeterliliğine sahip<br />

örgüt olarak tanımlamıştır (Akbaba, 2001). Uras (1998), örgütlerin<br />

onları oluşturan bireyler gibi sağlıklı veya hasta olabileceklerini belirterek;<br />

sağlıklı örgüt işlevsel iken; sağlıksız örgüt işlevsizdir. Bir<br />

örgütteki sağlığın düzeyi, örgütün amaç ve işlevlerini gerçekleştirmesi<br />

ile doğrudan ilişkilidir. Örgütsel sağlığın uygun olduğu durumlarda<br />

iş görenlerden, örgütsel davranışı ya da davranışları istenen<br />

nitelik ve nicelikte görmesi sağlanabilir (Akt. Yıldırım, 2006: 20).<br />

Örgüt sağlığı kavramını daha çok eğitimciler, okulların yönetimi,<br />

etkinliği, kültürü ve iklimi çerçevesinde kullanarak, çalışan-çalıştıran,<br />

bir diğer ifade ile öğretmen-öğrenci-yönetim arasındaki uyum<br />

ve bunun sonucunda ortaya çıkan verimlilik olarak kullanmışlardır<br />

(Tsui, Cheng, 1999; Akt. Aytaç, 2003). Başaran (1988: 272) örgütsel<br />

sağlığı, insanda olduğu gibi hiçbir organın birbiri ile çatışmaya,<br />

çelişkiye düşmeden, düzenli olarak işlevini yerine getirmesi, olarak<br />

ifade etmiştir. Bu benzetmeden hareket edildiğinde, örgüt sağlığı,<br />

sağlık kavramına benzetilebilir. Örgüt sağlığı, bir canlının sağlık<br />

durumunda olduğu gibi, tüm organların görevlerini düzenli olarak<br />

yerine getirmesini, büyüme ve gelişme gücüne sahip olmasını ifade<br />

etmektedir (Yıldırım, 2006: 19). Hoy ve Feldman (1987) örgüt<br />

sağlığı envanterini 7 alt boyut altında yeniden düzenlemişlerdir. Bu<br />

araştırma kapsamında kullanılan boyutlar şunlardır:<br />

Örgütsel Bütünlük: Okulda görevli olan iş görenlerin (öğretmen,<br />

yönetici ve eğitici olmayan personel) okulun amaçlarını kabul<br />

etmeleri, okulun amaçlarıyla bütünleşmeleri, okulun eğitim programını<br />

ve vizyonunu kabul etmeleri, okulun çevresinde örgütlenmiş<br />

olan gruplarla iletişim içerisinde olmaları ve okul yönetiminin öğret-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 171


Necati CEMALOĞLU<br />

menleri ve diğer personeli çevreden gelen baskı ve tehditlere karşı<br />

korumasını ifade etmektedir.<br />

İnisiyatif Yapısı: Okul yönetiminin yönetsel eylemlerdeki başarısını<br />

ifade eder. Okul yöneticisinin, okulun başarısını için daha<br />

önceden belirlenen performans standartlarına bağlı kalarak, amaçları<br />

gerçekleştirmeye çalışması ve öğretmenlerin de onu desteklemesidir.<br />

Saygı: Okul öneticisinin okulda görevli olan iş görenlere karşı<br />

gösterdiği dostça, samimi, içten, destekleyici ve açık iletişimini ifade<br />

etmektedir.<br />

Oku Yöneticisinin Etkisi: Okul yöneticisinin bir lider olarak<br />

kendisini izleyenleri etkilemesidir. Okul yöneticisi, eğitim faaliyetlerinin<br />

daha etkili yürütülmesi için örnek olur, öğretmenleri yönlendirir<br />

ve teşvik eder.<br />

Kaynak Desteği: Okulda yeterli öğretim materyalinin olmasını<br />

ve öğretmenlerin bu materyallere ulaşmasını ve onları kullanabilmesini<br />

ifade eder.<br />

Moral: Öğretmenlerin birbirleriyle iletişimlerinde açık, dürüst<br />

ve güvenilir iletişim kurmalarını ifade eder. Aynı zamanda öğretmenler<br />

birbirlerinin başarısından da gurur duyarlar.<br />

Akademik Önem: Okulun akademik başarısını ifade eder. Öğrenciler<br />

için gerçekleştirilebilir hedeflerin saptanmasıdır. Bu amaçla<br />

iyi bir öğrenme çevresi yaratılır. Öğretmenler, öğrencilerin başarılı<br />

olacağına inanırlar ve bunu öğrencilerine hissettirirler.<br />

2. YÖNTEM<br />

Araştırmanın Modeli<br />

Bu araştırma, ilişkisel tarama modelindedir. İlişkisel tarama<br />

modeli, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişim<br />

varlığını veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir<br />

(Karasar, 1999: 81).<br />

Evren ve Örneklem<br />

Araştırmanın örneklemini 2005–2006 eğitim-öğretim yılında<br />

random tekniği ile seçilen Ankara, Yozgat, Kastamonu ve Van il<br />

172 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

merkezlerinde devlete bağlı 25 ilköğretim ve ortaöğretim okulunda<br />

görev yapan toplam 500 öğretmen oluşturmaktadır. Örnekleme giren<br />

öğretmenlerin % 53,8’i kadın, % 46,2’si erkek, % 68,5’i evli, %<br />

31,5’i bekâr, yaklaşık % 80’inin yaş ortalaması 22–44 yaş arasında,<br />

kıdemi 1–20 arasında olanlar dağılımın % 80’ini oluşturmakta, %<br />

61,7’sinin branşı sosyal bilimler, % 71’i lisans mezunu ve % 88’i ise<br />

ilköğretim okullarında görev yapmaktadır.<br />

Veri Toplama Araçları<br />

Araştırmada, birbirinden farklı iki ayrı ölçme aracı kullanılmıştır.<br />

Okul yöneticilerinin liderlik stillerini ölçmek amacıyla araştırmacı<br />

www.mindgarden.com adresinden Bass ve Avolio (1995) tarafından<br />

geliştirilen “Çoklu Faktör Liderlik Anketi - Değerlendirme<br />

Formu (5x Kısa)” (Multifactor Leadership Questionnaire MLQ)<br />

satın almıştır. Yönetici değerlendirme seti Türkçeye uyarlanmıştır.<br />

Türkçeye uyarlama aşamasında anlam değişmesini önlemek ve Türk<br />

kültürüne uyarlamak için, üç dil uzmanından yardım alınmış, ayrıca<br />

alan uzmanları tarafından da incelenerek son hali verilmiştir. Anketin<br />

uygulanabilirlik düzeyini saptamak amacıyla örneklem dışında<br />

27 kişilik bir öğretmen grubuna anket uygulanmış, alınan dönütlere<br />

göre ankette düzeltmeler yapılmıştır. Veri toplama aracında toplam<br />

45 madde bulunmaktadır. Dönüşümcü liderlik boyutunda idealleştirilmiş<br />

etki (atfedilen) (4 madde), idealleştirilmiş etki (davranış) (4<br />

madde), telkinle güdüleme (4 madde), entelektüel uyarım (4 madde),<br />

bireysel destek (4 madde), işlemci liderlik boyutunda, koşullu<br />

ödül (4 madde), istisnalarla yönetim (aktif) (4 madde), istisnalarla<br />

yönetim (pasif) (4 madde), laissez – faire leadership (4 madde), sonuçlarda<br />

ise, ekstra çaba (3 madde), etkililik (4 madde) ve doyum<br />

(2 madde) maddeden oluşmaktadır. Anket maddelerini ölçmek için<br />

5’li likert türü ölçekten yararlanılmıştır. Hiçbir zaman (0), Seyrek<br />

olarak (1), Bazen (2), Sıklıkla (3) ve Her zaman (4) olarak SPSS 11<br />

programına kodlanmıştır. “Çoklu Faktör Liderlik Anketi - Değerlendirme<br />

Formu (5x Kısa)” toplam 45 madde bulunduğu için madde<br />

sayısının 3 katı olan 135 ilköğretim okulu öğretmenine ön uygulama<br />

yapılmıştır. Anket maddelerinin Cronbach Alpha Katsayısı =, 95’tir.<br />

Her alt boyutun Cronbach Alpha Katsayıları ve Madde Toplam Korelasyonları<br />

tablo 1’de verilmiştir.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 173


Necati CEMALOĞLU<br />

Tablo 1: Çoklu Faktör Liderlik Anketi Cronbach Alpha Değerleri<br />

Cronbach Alpha Madde Toplam Korelasyonları<br />

Dönüşümcü liderlik<br />

İdealleştirilmiş Etki (atf.) ,87 ,61 - ,79<br />

İdealleştirilmiş etki (davr.) ,57 ,50 - ,75<br />

Telkinle güdüleme ,86 ,69 - ,74<br />

Entelektüel uyarım ,85 ,57 - ,79<br />

Bireysel destek ,83 ,48 - ,77<br />

İşlemci Liderlik<br />

Koşullu ödül ,83 ,59 - ,76<br />

İstisnalarla yönetim (aktif) ,50 ,58 - ,77<br />

İstisnalarla yönetim (pasif) ,32 ,46 – 75<br />

Laissez – faire liderlik ,64 ,39 - ,56<br />

Anketin sonuçlar boyutunda bulunan 9 madde bu araştırmada<br />

değerlendirme dışında tutulmuştur. Araştırmada dönüşümcü liderlik<br />

alt boyutları ve işlemci liderlik alt boyutlarının toplam puanları hesaplanmıştır.<br />

Anketin güvenirliğini hesaplamak için, 135 ilköğretim<br />

okulu öğretmenine ön uygulama yapılmıştır. Ön uygulama sonucunda<br />

dönüşümcü liderlikle ilgili maddelerin faktör yük değerleri, ,51<br />

ile ,79 arasındadır. Dönüşümcü liderlikle ilgili maddelerin toplam<br />

varyansı açıklama oranı ,63’tür. Dönüşümcü liderliğin cronbach alpha<br />

kat sayısı ,94, işlemci liderliğin faktör yük değerleri ise ,46 ile ,79<br />

arasındadır. Toplam varyansın açıklama oranı ,60’tır. İşlemci liderliğin<br />

cronbach alpha katsayısı ,60’tır.<br />

Araştırmada ikinci olarak “Örgüt Sağlığı Envanteri” (OHI-S)<br />

kullanıldı. Bu envanter örgüt sağlığını ölçmek amacıyla Hoy ve Miskel<br />

(1991) tarafından geliştirildi. Envanter daha sonra Hoy ve Tarter<br />

(1997), Hoy ve Sabo (1998) tarafından kullanıldı. Licate ve Harper<br />

(2001) envanteri 33 madde ve 6 alt boyut şeklinde yeniden düzenledi.<br />

Yapılan istatistiksel işlemlerin sonucunda, envanterin toplam varyansı<br />

.77 bulundu. Alt boyutların .82 ile .92 arasında yüksek düzeyde güvenirliğe<br />

sahip olduğu görüldü.<br />

Envanteri kültürel ve dil yönünden Türkçeye uyarlamak amacıyla,<br />

envanter araştırmacı ve iki farklı çevirmen tarafından Türkçeye<br />

çevrildi. Türkçeye çevrilmiş hali, tekrar İngilizce’ye çevrildi. Dil ve<br />

anlatım açısından incelendi ve görülen hatalar düzeltildi. Envanter,<br />

dörtlü likert türü ölçekten oluşmaktadır. Bunlar nadiren, bazen, sık sık<br />

ve genellikle seçeneğidir. Ölçek 1 ile 4 arasında puanlandı. Envanterin<br />

güvenirlik ve geçerliliğini hesaplamak için, envanter random<br />

174 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

tekniği ile seçilen 6 ilköğretim okulunda görev yapan 145 öğretmene<br />

uygulandı. Faktör analizi sonuçlarına göre, envanterin 39 maddeden<br />

ve 7 alt boyuttan oluştuğu, kümülatif varyansın .62 olduğu anlaşıldı.<br />

Envanterde bulunan 5 maddenin faktör yükleri .30’un altında olduğu<br />

için uzman görüşü de alınarak değerlendirme kapsamı dışında tutuldu.<br />

Örgüt sağlığı envanterinin faktör yük değerleri, ,50 ile ,82 arasındadır.<br />

Toplam varyansı açıklama oranı ,68’dir. Örgüt sağlığının cronbach<br />

alpha kat sayısı ,94’tür. Alt boyutlara ilişkin cronbach alpha kat sayısı<br />

örgütsel bütünlük ,60, inisiyatif yapısı .79, saygı .90, okul yöneticisinin<br />

etkisi .71, kaynak desteği .92, moral .89 ve akademik önem<br />

.82. Alt boyutların madde sayıları ve faktör yük değerleri ise şu şekildedir:<br />

Örgütsel bütünlük 6 madde, faktör yük değerleri .23 - .45.<br />

inisiyatif yapısı 4 madde, faktör yükleri .59 -.68, saygı 5 madde faktör<br />

yükleri .57 - .76, okul yöneticisinin etkisi 4 madde, faktör yükleri<br />

.42 - .72, kaynak desteği 5 madde, faktör yükleri .71 - .81, moral 8<br />

madde, faktör yükleri .29 - .72 ve akademik önem 7 madde, faktör<br />

yükleri .34 - .62.<br />

Verilerin Toplanması ve Analizi<br />

Veriler anket yoluyla toplandı. Veriler SPSS 11 programına<br />

kaydedildi. Öğretmenlere ait bilgiler, frekans (f) ve yüzde (%) hesaplanarak<br />

ifade edildi. Değişkenlerin birbirini yordayıp yordamadığı<br />

ile ilgili olarak Çoklu regresyon analizi tekniğinden yararlanıldı.<br />

Sonuçlar p


Necati CEMALOĞLU<br />

Tablo 1’de liderlik stili alt boyutları ile kurumsal bütünlüğün<br />

yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir.<br />

Yordayıcı değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları) bağımlı (kurumsal<br />

bütünlük) değişkeni arasındaki ikili ve kısmi korelasyonlar incelendiğinde,<br />

idealleştirilmiş etki (atf.) ile kurumsal bütünlük arasında<br />

pozitif ve orta düzeyde bir ilişkinin (r=,38) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun<br />

r=,10 olarak hesaplandığı görülmektedir. Laissez-faire liderlik ile<br />

kurumsal bütünlük arasında negatif ve orta düzeyde bir ilişkinin (r=-<br />

,35) olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken<br />

arasındaki korelasyonun r=-,19 olarak hesaplandığı görülmektedir.<br />

Alt boyutlarla kurumsal bütünlük arasındaki en düşük ilişki istisnalarla<br />

yönetim (aktif) (r=,01) arasındadır. Diğer değişkenler kontrol<br />

edildiğinde iki değişken arasındaki r=-,10 düzeyindedir. İdealleştirilmiş<br />

etki (atfedilen), idealleştirilmiş etki (davranış), telkinle güdüleme,<br />

entelektüel uyarım, bireysel destek, koşullu ödül, istisnalarla<br />

yönetim (pasif), istisnalarla yönetim (aktif) değişkenleri birlikte, kurumsal<br />

bütünlük arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (R=,461,<br />

R 2 = ,212, p


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

okul yöneticilerinin işlemci liderlik özelliklerinden laissez-faire’dir.<br />

Bunu okul yöneticilerinin dönüşümcü liderlik özelliklerinden idealleştirilmiş<br />

etki (davranış) izlemektedir.<br />

Tablo 2’de liderlik stili alt boyutları ile inisiyatif yapısının<br />

yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir.<br />

Yordayıcı değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları) bağımlı (inisiyatif<br />

yapısı) değişkeni arasındaki ikili ve kısmi korelasyonlar incelendiğinde,<br />

telkinle güdüleme ile inisiyatif yapısı arasında pozitif ve<br />

yüksek düzeyde bir ilişkinin (r=,71) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun r=,22 olarak<br />

hesaplandığı görülmektedir. Laissez-faire liderlik ile inisiyatif<br />

yapısı arasında negatif ve orta düzeyde bir ilişkinin (r=-,39) olduğu,<br />

ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki<br />

korelasyonun r=-,12 olarak hesaplandığı görülmektedir.<br />

Tablo 2: İnisiyatif Yapısının Yordanmasına İlişkin Çoklu Regresyon Analizi<br />

Değişkenler B β t p<br />

İkili<br />

r<br />

Kısmi<br />

r<br />

Sabit 1,40 - 12,27 ,00 - -<br />

İdealleştiril. et.(atf.) 1,56 ,08 1,27 ,20 ,67 ,05<br />

İdealleştiril.et. (dav) -2,26 -,00 -,17 ,86 ,57 -,00<br />

Telkinle güdüleme 6,38 ,31 5,09 ,00 ,71 ,22<br />

Entelektüel uyarım 6,26 ,30 4,76 ,00 ,70 ,21<br />

Bireysel destek -1,82 -,08 -1,65 ,09 ,56 -,07<br />

Koşullu ödül 2,73 ,12 2,08 ,03 ,66 ,09<br />

İstisnalar. yön. (pas) -4,58 -,01 -,45 ,64 ,11 -,02<br />

İstisnalar. yön. (akt) 1,39 ,05 1,58 ,11 ,29 ,07<br />

Laissez-faire -2,35 -,10 -2,71 ,00 -,39 -,12<br />

R=,760 R 2 = ,577<br />

F (9-467)<br />

=70,739 p=,000<br />

Alt boyutlarla inisiyatif yapısı arasındaki en düşük ilişki istisnalarla<br />

yönetim (pasif)) (r=,11) arasındadır. Diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki r=-,02 düzeyindedir.<br />

İdealleştirilmiş etki (atfedilen), idealleştirilmiş etki (davranış), telkinle<br />

güdüleme, entelektüel uyarım, bireysel destek, koşullu ödül,<br />

istisnalarla yönetim (pasif), istisnalarla yönetim (aktif) değişkenleri<br />

birlikte, inisiyatif yapısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır<br />

(R=,760, R 2 = ,577, p


Necati CEMALOĞLU<br />

siyatif yapısındaki toplam varyansın yaklaşık % 57’sini açıklamaktadır.<br />

Standardize edilmiş regresyon kat sayısına (β) göre, yordayıcı<br />

değişkenlerin inisiyatif yapısı üzerindeki göreli önem sırası; telkinle<br />

güdüleme, entelektüel uyarım, koşullu ödül, laissez-faire, bireysel<br />

destek, idealleştirilmiş etki (atf), istisnalarla yönetim (aktif), istisnalarla<br />

yönetim (pasif) ve idealleştirilmiş etkidir (davr.). Regresyon<br />

kat sayılarının anlamlılığına ilişkin t-testi sonuçları incelendiğinde<br />

ise, telkinle güdüleme, entelektüel uyarım ve laissez-faire alt boyutlarının<br />

inisiyatif yapısı üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu görülmektedir.<br />

Diğer değişkenler önemli bir etkiye sahip değildirler. Regresyon<br />

analizi sonuçlarına göre, kurumsal bütünlüğün yordanmasına<br />

ilişkin regresyon eşitliği şu şekildedir. İnisiyatif yapısı = 1,40 +<br />

İstisnalarla yönetim (aktif) 1,39 + İdealleştirilmiş etki (atf.) 1,56 +<br />

Koşullu ödül 2,73 + Entelektüel uyarım 6,26 + Telkinle güdüleme<br />

6,38 - Bireysel destek -1,82 + İdealleştirilmiş etki (davr.) -2,26 +<br />

Laissez-faire -2,35 + İstisnalarla yönetim (pasif) -4,58. Buna göre,<br />

okulun örgütsel sağlığının inisiyatif yapısının en güçlü yordayıcısı<br />

okul yöneticilerinin dönüşümcü liderlik özelliklerinden telkinle güdüleme<br />

olup bunu entelektüel uyarım ve işlemci liderlik özelliklerinden<br />

koşullu ödül izlemektedir.<br />

Tablo 3: Saygının Yordanmasına İlişkin Çoklu Regresyon Analizi<br />

Değişkenler B β t p<br />

İkili<br />

r<br />

Kısmi<br />

r<br />

Sabit 1,36 - 12,42 ,00 - -<br />

İdealleştiril. et.(atf.) 5,71 ,28 4,88 ,00 ,74 ,22<br />

İdealleştiril.et. (dav) 7,18 ,02 ,59 ,55 ,60 ,02<br />

Telkinle güdüleme 1,58 ,07 1,30 ,19 ,70 ,06<br />

Entelektüel uyarım 2,80 ,13 2,27 ,02 ,71 ,10<br />

Bireysel destek 2,46 ,11 2,35 ,01 ,66 ,10<br />

Koşullu ödül 3,78 ,17 2,98 ,00 ,72 ,13<br />

İstisnalar. yön. (pas) -7,49 -,02 -,79 ,43 ,08 -,03<br />

İstisnalar. yön. (akt) 2,84 ,01 ,33 ,73 ,26 ,01<br />

Laissez-faire -2,78 -,11 -3,37 ,00 -,43 -,15<br />

R=,795 R 2 = ,633<br />

F (9-468)<br />

=89,540 p=,000<br />

Tablo 3’te liderlik stili alt boyutları ile saygının yordanmasına<br />

ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir. Yordayıcı<br />

değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları) bağımlı (saygı) değişkeni<br />

178 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

arasındaki ikili ve kısmi korelasyonlar incelendiğinde, idealleştirilmiş<br />

etki (atfedilen) ile saygı arasında pozitif ve yüksek düzeyde bir<br />

ilişkinin (r=,74) olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde<br />

iki değişken arasındaki korelasyonun r=,22 olarak hesaplandığı<br />

görülmektedir. Laissez-faire liderlik ile saygı arasında negatif ve<br />

orta düzeyde bir ilişkinin (r=-,43) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun r=-,15 olarak<br />

hesaplandığı görülmektedir. Alt boyutlarla saygı arasındaki en<br />

düşük ilişki istisnalarla yönetim (pasif) (r=,08) arasındadır. Diğer<br />

değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyon<br />

r=-,03 düzeyindedir. İdealleştirilmiş etki (atfedilen), idealleştirilmiş<br />

etki (davranış), telkinle güdüleme, entelektüel uyarım, bireysel destek,<br />

koşullu ödül, istisnalarla yönetim (pasif), istisnalarla yönetim<br />

(aktif) değişkenleri birlikte, kurumsal bütünlük arasında anlamlı<br />

bir ilişki bulunmaktadır (R=,795, R 2 = ,633, p


Necati CEMALOĞLU<br />

Tablo 4: Okul Yöneticisinin Etkisi Yordanmasına İlişkin<br />

Çoklu Regresyon Analizi<br />

Değişkenler B β t p<br />

İkili<br />

r<br />

Kısmi<br />

r<br />

Sabit 1,33 12,35 ,00 - -<br />

İdealleştiril. et.(atf.) 2,75 ,16 2,37 ,01 ,63 ,11<br />

İdealleştiril.et. (dav) -2,20 -,00 -,01 ,98 ,54 -,00<br />

Telkinle güdüleme 6,84 ,38 5,74 ,00 ,67 ,26<br />

Entelektüel uyarım 2,17 ,12 1,75 ,08 ,62 ,08<br />

Bireysel destek -3,12 -,00 -,02 ,97 ,53 -,00<br />

Koşullu ödül -2,56 -,01 -,20 ,83 ,59 -,01<br />

İstisnalar. yön. (pas) -9,53 -,03 -1,01 ,31 ,12 -,04<br />

İstisnalar. yön. (akt) 3,24 ,14 3,85 ,00 ,37 ,17<br />

Laissez-faire -1,04 -,05 -1,28 ,19 -,30 -,06<br />

R=,709 R 2 = ,503<br />

F (9-454)<br />

=51,036 p=,000<br />

Tablo 4’te liderlik stili alt boyutları ile okul yöneticisinin etkisi<br />

alt boyutunun yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları<br />

verilmiştir. Yordayıcı değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları)<br />

bağımlı (okul yöneticisinin etkisi) değişkeni arasındaki ikili ve kısmi<br />

korelasyonlar incelendiğinde, telkinle güdüleme ile okul yöneticisinin<br />

etkisi arasında pozitif ve yüksek düzeyde bir ilişkinin (r=,67)<br />

olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken<br />

arasındaki korelasyonun r=,26 olarak hesaplandığı görülmektedir.<br />

Laissez-faire liderlik ile okul yöneticisinin etkisi arasında negatif ve<br />

orta düzeyde bir ilişkinin (r=-,30) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun r=-,06<br />

olarak hesaplandığı görülmektedir. Alt boyutlarla okul yöneticisinin<br />

etkisi arasındaki en düşük ilişki istisnalarla yönetim (pasif)) (r=,12)<br />

arasındadır. Diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki<br />

r=-,04 düzeyindedir. İdealleştirilmiş etki (atfedilen), idealleştirilmiş<br />

etki (davranış), telkinle güdüleme, entelektüel uyarım, bireysel<br />

destek, koşullu ödül, istisnalarla yönetim (pasif), istisnalarla<br />

yönetim (aktif) değişkenleri birlikte, okul yöneticisin etkisi arasında<br />

anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (R=,709, R 2 = ,503, p


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

yöneticisin etkisi alt boyutu üzerindeki göreli önem sırası; telkinle<br />

güdüleme, idealleştirilmiş etki (atf), istisnalarla yönetimdir (aktif),<br />

entelektüel uyarım, laissez-faire, istisnalarla yönetim (pasif), koşullu<br />

ödül, bireysel destek ve idealleştirilmiş etkidir (davr.). Regresyon<br />

kat sayılarının anlamlılığına ilişkin t-testi sonuçları incelendiğinde<br />

ise, idealleştirilmiş etki (atf.), telkinle güdüleme ve istisnalarla yönetimdir.<br />

Regresyon analizi sonuçlarına göre, saygının yordanmasına<br />

ilişkin regresyon eşitliği şu şekildedir. Okul yöneticisinin etkisi<br />

=1,33 + Entelektüel uyarım 2,17 + İdealleştirilmiş etki (atf.) 2,75<br />

+ İstisnalarla yönetim (aktif) 3,24 + Telkinle güdüleme 6,84 – Lai<br />

ssez-faire -1,04 + İdealleştirilmiş etki (davr.) -2,20 + Koşullu ödül<br />

-2,56 + Bireysel destek -3,12 + İstisnalarla yönetim (pasif) -9,53.<br />

Buna göre, okulun örgütsel sağlığının okul yöneticisinin etkisi alt<br />

boyutunun en güçlü yordayıcısı okul yöneticilerinin dönüşümcü liderlik<br />

özelliklerinden telkinle güdüleme olup bunu, idealleştirilmiş<br />

etki atfedilen istisnalarla yönetim (aktif) liderlik özellikleri izlemektedir.<br />

Tablo 5’te liderlik stili alt boyutları ile kaynak desteği alt boyutunun<br />

yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir.<br />

Tablo 5. Kaynak Desteğinin Yordanmasına İlişkin Çoklu Regresyon Analizi<br />

Değişkenler B β t p<br />

Sabit 1,46 - 10,37 ,00 - -<br />

İkili<br />

r<br />

Kısmi<br />

r<br />

İdealleştiril. et.(atf.) 4,15 ,22 2,70 ,00 ,52 ,12<br />

İdealleştiril.et. (dav) -2,45 -,09 -1,58 ,11 ,39 -,07<br />

Telkinle güdüleme -3,87 -,02 -,24 ,80 ,47 -,01<br />

Entelektüel uyarım 1,77 ,08 1,10 ,27 ,51 ,05<br />

Bireysel destek 5,09 ,25 3,75 ,00 ,53 ,17<br />

Koşullu ödül 2,90 ,14 1,80 ,07 ,52 ,08<br />

İstisnalar. yön. (pas) -2,47 -,00 -,20 ,83 ,09 -,01<br />

İstisnalar. yön. (akt) 1,17 ,04 1,08 ,27 ,23 ,05<br />

Laissez-faire -3,13 -,01 -,29 ,76 -,23 -,01<br />

R=,581 R 2 = ,338<br />

F (9-461)<br />

=26,099 p=,000<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 181


Necati CEMALOĞLU<br />

Yordayıcı değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları) bağımlı<br />

(kaynak desteği) değişken arasındaki ikili ve kısmi korelasyonlar<br />

incelendiğinde, Bireysel destek ile kaynak desteği arasında pozitif<br />

ve orta düzeyde bir ilişkinin (r=,53) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun r=,17 olarak<br />

hesaplandığı görülmektedir. Laissez-faire liderlik ile kaynak desteği<br />

arasında negatif ve düşük düzeyde bir ilişkinin (r=-,23) olduğu,<br />

ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki<br />

korelasyonun r=-,01 olarak hesaplandığı görülmektedir. Alt boyutlarla<br />

kaynak desteği arasındaki en düşük ilişki istisnalarla yönetim<br />

(pasif) (r=,09) arasındadır. Diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki<br />

değişken arasındaki r=-,01 düzeyindedir. İdealleştirilmiş etki (atfedilen),<br />

idealleştirilmiş etki (davranış), telkinle güdüleme, entelektüel<br />

uyarım, bireysel destek, koşullu ödül, istisnalarla yönetim (pasif),<br />

istisnalarla yönetim (aktif) değişkenleri birlikte, kaynak desteği arasında<br />

anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (R=,581, R 2 = ,338, p


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

Tablo 6: Moralin Yordanmasına İlişkin Çoklu Regresyon Analizi<br />

Değişkenler B β t p<br />

İkili<br />

r<br />

Kısmi<br />

r<br />

Sabit 2,35 - 20,21 ,00 - -<br />

İdealleştiril. et.(atf.) 3,84 ,26 3,09 ,00 ,44 ,14<br />

İdealleştiril.et. (dav) 1,33 ,06 1,03 ,30 ,37 ,04<br />

Telkinle güdüleme -1,13 -,07 -,89 ,36 ,38 -,04<br />

Entelektüel uyarım -1,86 -,11 -1,42 ,15 ,38 -,06<br />

Bireysel destek 4,31 ,27 3,89 ,00 ,43 ,18<br />

Koşullu ödül -3,38 -,02 -,25 ,79 ,38 -,01<br />

İstisnalar. yön. (pas) 1,76 ,07 1,74 ,08 ,10 ,08<br />

İstisnalar. yön. (akt) 5,40 ,02 ,60 ,54 ,14 ,02<br />

Laissez-faire -3,53 -,20 -3,98 ,00 -,31 -,18<br />

R=,506 R 2 = ,256<br />

F (9-456)<br />

=17,426 p=,000<br />

Tablo 6’da liderlik stili alt boyutları ile moral alt boyutunun<br />

yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir.<br />

Yordayıcı değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları) bağımlı (moral)<br />

değişkeni arasındaki ikili ve kısmi korelasyonlar incelendiğinde,<br />

idealleştirilmiş etki (atf.) ile moral arasında pozitif ve orta düzeyde<br />

bir ilişkinin (r=,44) olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde<br />

iki değişken arasındaki korelasyonun r=,14 olarak hesaplandığı<br />

görülmektedir. Laissez-faire liderlik ile moral arasında negatif ve<br />

düşük düzeyde bir ilişkinin (r=-,31) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun r=-,18<br />

olarak hesaplandığı görülmektedir. Alt boyutlarla moral arasındaki<br />

en düşük ilişki istisnalarla yönetim (pasif) (r=,10) arasındadır. Diğer<br />

değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki r=-,08<br />

düzeyindedir. İdealleştirilmiş etki (atfedilen), idealleştirilmiş etki<br />

(davranış), telkinle güdüleme, entelektüel uyarım, bireysel destek,<br />

koşullu ödül, istisnalarla yönetim (pasif), istisnalarla yönetim (aktif)<br />

değişkenleri birlikte, kaynak moral arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır<br />

(R=,506, R 2 = ,256, p


Necati CEMALOĞLU<br />

ğinde ise, idealleştirilmiş etki (atf.), bireysel destek laissez-faire’dir.<br />

Moral =2,35 + İdealleştirilmiş etki (davr.) 1,33 + İstisnalarla yönetim<br />

(pasif) 1,76 + İdealleştirilmiş etki (atf.) 3,84 + Bireysel destek<br />

4,31 + İstisnalarla yönetim (aktif) 5,40 - Telkinle güdüleme -1,13 +<br />

Entelektüel uyarım -1,86 + Koşullu ödül -3,38 + Laissez-faire -3,53.<br />

Buna göre, okulun örgütsel sağlığının moral alt boyutunun en güçlü<br />

yordayıcısı okul yöneticilerinin dönüşümcü liderlik özelliklerinden<br />

bireysel destek olup bunu idealleştirilmiş etki (atfedilen) ve işlemci<br />

liderlik özelliklerinden laissez-faire liderlik özellikleri izlemektedir.<br />

Tablo 7’de liderlik stili alt boyutları ile akademik önem alt boyutunun<br />

yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir.<br />

Yordayıcı değişkenlerle (liderlik stili alt boyutları) bağımlı<br />

(akademik önem) değişken arasındaki ikili ve kısmi korelasyonlar<br />

incelendiğinde, bireysel destek ile akademik önem arasında pozitif<br />

ve orta düzeyde bir ilişkinin (r=,50) olduğu, ancak diğer değişkenler<br />

kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun r=,21<br />

olarak hesaplandığı görülmektedir. Laissez-faire liderlik ile akademik<br />

önem arasında negatif ve düşük düzeyde bir ilişkinin (r=-,32)<br />

olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken<br />

arasındaki korelasyonun r=-,16 olarak hesaplandığı görülmektedir.<br />

Alt boyutlarla akademik önem arasındaki en düşük ilişki istisnalarla<br />

yönetim (pasif)) (r=,09) arasındadır. Diğer değişkenler kontrol edildiğinde<br />

iki değişken arasındaki r=-,05 düzeyindedir.<br />

Tablo 7: Akademik Önem Yordanmasına İlişkin Çoklu Regresyon Analizi<br />

Değişkenler B β t p<br />

İkili<br />

r<br />

Kısmi<br />

r<br />

Sabit 2,12 - 18,79 ,00 - -<br />

İdealleştiril. et.(atf.) 1,28 ,09 1,07 ,28 ,46 ,05<br />

İdealleştiril.et. (dav) 6,46 ,03 ,51 ,60 ,40 ,02<br />

Telkinle güdüleme -1,18 -,07 -,95 ,34 ,41 -,04<br />

Entelektüel uyarım 7,30 ,04 ,56 ,57 ,46 ,02<br />

Bireysel destek 5,10 ,32 4,74 ,00 ,50 ,21<br />

Koşullu ödül 9,14 ,05 ,70 ,48 ,45 ,03<br />

İstisnalar. yön. (pas) 1,12 ,05 1,15 ,24 ,09 ,05<br />

İstisnalar. yön. (akt) 7,24 ,00 ,08 ,93 ,16 ,00<br />

Laissez-faire -3,02 -,17 -3,53 ,00 -,32 -,16<br />

R=,548 R 2 = ,300<br />

F (9-452)<br />

=21,529 p=,000<br />

184 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

İdealleştirilmiş etki (atfedilen), idealleştirilmiş etki (davranış),<br />

telkinle güdüleme, entelektüel uyarım, bireysel destek, koşullu<br />

ödül, istisnalarla yönetim (pasif), istisnalarla yönetim (aktif) değişkenleri<br />

birlikte, kaynak desteği arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır<br />

(R=,548, R 2 = ,300, p


Necati CEMALOĞLU<br />

Bu araştırmada, okulun örgüt sağlığının kurumsal bütünlük alt<br />

boyutunun en güçlü yordayıcısı okul yöneticilerinin işlemci liderlik<br />

özelliklerinden laissez-faire ve dönüşümcü liderlik özelliklerinden<br />

idealleştirilmiş etki (davranış) olduğu saptanmıştır. Yıldırım (2006)<br />

araştırma bulguları ile bu araştırmanın bulguları paralellik göstermektedir.<br />

Kurumsal bütünlük, okul örgütünün dış çevreden gelen<br />

baskılara karşı gösterdiği mukavemeti ifade eder. Okul yöneticileri<br />

idealleştirilmiş etki davranışlarını gösterme sıklığını artırdıkça, okula<br />

dış çevreden gelen baskıların azaldığı ve öğretmenlerin kendilerini<br />

daha çok güvende hissettikleri ileri sürülebilir. Kurumsal bütünlük,<br />

okul içerisinde öğretmen, öğrenci ve okul yöneticisi arasındaki ilişkinin<br />

ve iletişimin niteliğinin tanımlanması açısından da son derece<br />

önemlidir. Bu durum, okul içinde paydaşlar arasında sürekli paylaşılan<br />

değerlere ve sürdürülebilir ilişkilerin varlığına işaret etmektedir.<br />

Korkmaz (2005) okullarda kurumsal bütünlüğün varlığı, okulun ve<br />

öğrencilerin amaçlarına destek verildiği anlamına geldiğini, bunun<br />

sonucu olarak okuldaki performansın arttığını, okulun çevresinden<br />

kopuk olmadığını, çevre ile olumlu iletişim ve etkileşim içerisinde,<br />

iş birlikçi bir yapı sergilediğini ileri sürmektedir. İdealleştirilmiş etki,<br />

liderle kimliğini bulan, izleyenlerde güçlü duygular uyandırarak izleyenleri<br />

etkileyebilme süreci olarak ifade edilebilir (Güney, 2000:<br />

249). Bu duyguda kurumsal bütünlüğü ortaya çıkaran önemli bir liderlik<br />

niteliği göstermektedir. Araştırmanın ilginç bulgularından bir<br />

diğeri de laissez-faire liderliğin kurumsal bütünlüğü negatif yönde<br />

yordamasıdır. Laissez faire, iş görenlere sınırsız özgürlük alanı yaratan<br />

lider anlamına gelmektedir. Liderin varlığı ile yokluğu pek belli<br />

değildir. Lider astları kendi haline bırakır, astlarla bir takas ya da<br />

antlaşma yapmaz. Bu durum, özellikle liderlik özelliklerinden yoksun<br />

yöneticilerde görülür (Karip, 1998: 449). Bu liderler, özellikle<br />

karar vermekten çekinirler (Çelik, 1998: 429). Okulun amaçlarıyla<br />

bütünleşmeyen okul yöneticisinin, doğal olarak kurumsal bütünlüğü<br />

de sağlayamadığı ileri sürülebilir.<br />

Araştırmada, inisiyatif yapısının en güçlü yordayıcısı dönüşümsel<br />

liderlik özelliklerinden telkinle güdüleme ve entelektüel<br />

uyarım, işlemci liderlik özelliklerinden ise koşullu ödüldür. İnisiyatif<br />

yapısında okul yöneticisi görevleri, rolleri, statüleri, performans<br />

186 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

ölçütlerini ve ödülleri açıkça tanımlar ve öğretmenlere bu bilgileri<br />

zamanında ulaştırır. Okul yöneticileri, dönüşümcü liderlik özelliklerinden<br />

telkinle güdüleme sürecinde izleyenleri güdüleyerek ve onlara<br />

ilham vererek, onların işlerine karşı meydan okumalarını, onu<br />

kavramalarını sağlarlar. Takım ruhu harekete geçirilir. Bir çok zekâ<br />

grubu, ilham verici liderin oluşumuna katkıda bulunur (Bass, 1989:<br />

107). Okul yöneticisi, entelektüel uyarım özelliğine uygun davranışlar<br />

sergiledikçe, okulda yaratıcı düşünce ve sezgiyi teşvik eden bir<br />

örgüt kültürü, iklimi yaratırlar (Dublin, 2001:78; Akt.Tabak, 2005).<br />

Entelektüel liderler, astlarının gruptaki yeni ve değişik durumları<br />

zihinlerinde canlandırmaları konusunda cesaretlendirirler (Ceylan,<br />

1997: 319). Bu uygulamaların sonucunda da, öğretmenler görev<br />

ve sorumluluk almaya daha istekli, risk almaya daha hazır bir okul<br />

kültürü oluşturur. Literatür incelendiğinde koşullu ödül liderlik ile<br />

inisiyatif yapısı arasında benzerlikler olduğu, hatta örgüt sağlığının<br />

inisiyatif yapısı alt boyutunu gerçekleştirmek için koşullu ödül liderlik<br />

özelliğinin düzenlendiği ifade edilebilir. Konu ile ilgili olarak<br />

Karip (448 – 449) lider örgütsel amaçları ve performans göstergelerini<br />

belirler. Bu amaçlara ya da performans göstergelerine ulaşıldığı<br />

zaman astlarının hangi koşullarda hangi ödülleri alacağını ilk başta<br />

açıklar. Liderle iş görenler arasında psikolojik bir sözleşme gerçekleşmiş<br />

olur. Lider, astın gösterdiği çabanın karşılığı olarak ona<br />

istediği desteği sağlamak, performans hedeflerini gerçekleştirmede<br />

kimlerin sorumlu olduğunu açıklamak, performans karşılığı olarak<br />

iş görenlerin bireysel beklentilerini karşılamak, liderin koşullu ödül<br />

davranışlarının örneklerini oluşturur. Görüldüğü gibi işlemci liderlik<br />

stilinin alt boyutları da, okullarda örgütsel sağlığın oluşumunda<br />

önemli roller üstlenmektedir.<br />

Araştırmada, örgüt sağlığının saygı alt boyutunun en güçlü<br />

yordayıcısının idealleştirilmiş etki (atfedilen), koşullu ödül ve laissez-faire<br />

liderlik özellikleri olduğu görüldü. Saygı kavramı okul<br />

örgütü içerisindeki çalışanların birbirleriyle dostça ve arkadaşça iletişim<br />

kurması, görüş ve önerileri paylaşması, okul içersinde destekleyici<br />

bir ortamın oluşması olarak ifade edilebilir. Bu durumun oluşmasında<br />

önemli etkenlerin başında okul yöneticilerinin dönüşümcü<br />

liderlik özelliklerinden idealleştirilmiş etki (atfedilen) yatmaktadır.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 187


Necati CEMALOĞLU<br />

İdealleştirilmiş etki, okul yöneticileri, öğretmenlerin özel niteliklerine<br />

saygı duyduklarında ve bu nitelikleri yaşama hakkı tanıdıklarında<br />

ortaya çıkan bir durumdur (Morgan, 1998: 195–196). Okul yöneticileri<br />

bu liderlik davranışları ile öğretmenlerin ihtiyaçlarını karşılar<br />

ve onlara moral verirler. Örgüt sağlığının saygı alt boyutunun<br />

önemli yordayıcılarından bir diğeri de işlemci liderliğin koşullu ödül<br />

boyutudur. Lider, koşullu ödül sürecinde açıktır. Objektif ölçütleri<br />

vardır. Herkes ne zaman, nerede ne yapacağını, yaptıklarının sonucunda<br />

nereye ulaşacağını bilir. Bu durum, örgüt sağlığının saygı alt<br />

boyutunu pekiştirir; çünkü açık, anlaşılır ve objektif ölçütler, saygı<br />

ve önemsenme açısından itici bir güce sahiptir. Araştırmada laissezfaire<br />

liderlik özelliğinin saygı alt boyutunu negatif yönde yordadığı<br />

görüldü. Bu beklentilere uygun bir durumdur; çünkü ilgisiz ve<br />

amaçlardan uzak bir okul yöneticisinin, öğretmenlerin saygı ihtiyacını<br />

karşılaması mümkün değildir.<br />

Araştırmada, okul yöneticisinin etkisi alt boyutunun en güçlü<br />

yordayıcısı dönüşümcü liderliğin telkinle güdüleme, idealleştirilmiş<br />

etki (atfedilen) ve işlemci liderliğin istisnalarla yönetim (aktif)<br />

liderlik özellikleri olduğu saptandı. Yıldırım (2006) araştırma bulguları<br />

bu araştırmanın bulguları ile paralellik göstermektedir. Okul<br />

yöneticisinin etkisi, örgüt olarak okulda yapılan iş ve eylemlerde,<br />

yöneticinin harekete geçirebilirlik özellikleri vurgulanmaktadır. Telkinle<br />

güdülemede okul yöneticileri, yalnız değişen amaçları hırslı<br />

bir şekilde savunan değil; aynı zamanda izleyenleri güdüleyen, geleceğin<br />

örgüt anlayışına ve vizyonuna sahip birey (Sayles, 1993; Akt.<br />

Güney, 2000) özellikleri göstermektedir. Bu davranışlarıyla da okul<br />

sağlığının, okul yöneticisinin etkisi alt boyutuna önemli katkılarda<br />

bulunmaktadır. Aynı şekilde idealleştirilmiş etki ve istisnalarla yönetim<br />

(aktif) liderlik özelliklerinde de söz konusudur. İstisnalarla<br />

yönetimde, aktif liderler iş görenlerin geçmişten gelen faaliyetlerini<br />

daha etkin ve verimli kılmak üzere iş yaptırmak yolunu seçerler.<br />

İşin başında belli bir standart belirlenir ve bir sorun oluşana kadar<br />

herhangi bir müdahalede bulunmazlar. Burada hatalara odaklanılması<br />

ve yaptırım uygulanması çalışanlar üzerinde gerilim yaratabilir<br />

(Bass ve Avolio, 1995). Bu uygulama, davranışçı yaklaşımın özüne<br />

de uygundur. Davranışçı yaklaşımda ifade edilen iki önemli tuzak<br />

188 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

vardır. Birincisi eleştiri diğeri ise yardım tuzağıdır (Yüksel, 2003).<br />

Okul yöneticileri her soruna müdahale etmeyerek, istisnalarla yönetim<br />

anlayışını, dolayısıyla davranışçı yaklaşımı uygulamaktadır. Bu<br />

bulguya dayalı olarak, okul yöneticilerinin, okulda her şeye müdahale<br />

etmemeleri, bazı olumsuzlukları görmezlikten gelmeleri, olumlu<br />

davranışları yakalamaları ve ödüllendirmeleri, etkililikleri açısından<br />

önemli olduğu ileri sürülebilir.<br />

Araştırmanın diğer bulgusu ise, örgüt sağlığının kaynak desteği<br />

alt boyutunun en güçlü yordayıcısı dönüşümcü liderliğin bireysel<br />

destek ve idealleştirilmiş etki (atfedilen) liderlik özellikleridir.<br />

Bu bulgu Korkmaz (2005) ve Yıldırım (2006) araştırma bulguları<br />

ile paralellik göstermemektedir. Bu farklılaşmanın nedeni, her iki<br />

araştırmada kullanılan anketin aynı olması, bizim araştırmamızda<br />

kullandığımız anketin farklı boyutlardan oluşması, örneklem grubunun<br />

farklılığı olabilir. Örgüt sağlığının kaynak desteği alt boyutu,<br />

daha çok okul yöneticisinin ders araç-gereç ve materyal sağlaması,<br />

öğretmenleri akademik konularda desteklemeleri gibi işlevleri içermektedir.<br />

Dönüşümcü liderliğin bireysel destek özelliği, izleyenlerin<br />

başarıları ve gelişimleri için onların bireysel ihtiyaçlarına, antrenör<br />

ya da rehber gibi hareket ederek özel ilgi göstermektir. İzleyenler ve<br />

meslektaşlar, potansiyellerinden daha yüksek seviyede başarı göstermeleri<br />

için geliştirilirler. Destekleyici bir ortam ile birlikte öğrenme<br />

fırsatları yaratılır. İhtiyaç ve beklentilerde, bireysel farklılıklar<br />

göz önünde bulundurulur (Bass, 1989: 107). Kaynak desteği, ders<br />

araç-gerecini içeren, ancak öğretmenlerin mesleki açıdan gelişmelerini<br />

de sağlayan çok yönlü süreçleri kapsayan bir durumdur. Bu bağlamda<br />

kaynak desteğini yordayan diğer önemli liderlik özelliğinin<br />

idealleştirilmiş etki olması da beklentilere uygun bir durumdur.<br />

Araştırmada moral alt boyutunun en güçlü yordayıcısının bireysel<br />

destek, idealleştirilmiş etki (atfedilen) ve laissez-faire olduğu<br />

saptandı. Laissez-faire liderlik örgüt sağlığını negatif yönde yordamasını,<br />

önemli bir bulgu olarak değerlendirmek gerekmektedir; çünkü<br />

ilgisiz ve duyarsız liderlik davranışları sergileyen okul yöneticileri,<br />

okullarının örgüt sağlığının moral alt boyutunu olumsuz yönde<br />

etkilediği, öğretmenlerin morallerinin bozulmasına neden olduğu<br />

ileri sürülebilir. Bireysel destek liderlik özelliğini sergileyen okul<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 189


Necati CEMALOĞLU<br />

yöneticileri, öğretmenlerin bireysel farklılıklarını, gereksinimlerini<br />

ve yeteneklerini dikkate alırken, astlara başkalarının gereksinim ve<br />

yeteneklerini nasıl belirleyeceklerini öğretir. Lider izleyenler için<br />

moral kaynağı oluşturur. Sembolleri, sloganları ve basit duygusal<br />

ögeleri kullanarak güçlü bir ortak amaç duygusu yaratır (Karip,<br />

1998: 447 – 448). Bass ve Steidlmeier (1998), dönüşümcü liderliğin<br />

moral temellere dayanması gerektiğini ifade etmektedirler (Akt,<br />

Altun, 2003: 10).<br />

Araştırmada, örgüt sağlığının akademik önem alt boyutunun<br />

en güçlü yordayıcısı dönüşümcü liderliğin bireysel destek ve işlemci<br />

liderliğin laissez-faire liderlik özellikleri olduğu saptanmıştır. Araştırma<br />

bulguları Korkmaz (2006) ve Yıldırım (2006) araştırma bulguları<br />

ile paralellik göstermemektedir. Akademik önem, okulda öğretmenlerin<br />

öğrencilerin başarıları için yapmaları gereken etkinlikleri<br />

ve oluşturulan öğrenme çevresini kastetmektedir. Laissez-faire<br />

liderlik akademik önem alt boyutunu negatif yönde yordamaktadır.<br />

Örgüt sağlığının daha önceki alt boyutlarında olduğu gibi laissezfaire<br />

liderliğin ürettiği değerler, eğitimsel amaçlardan uzaklaşmaya<br />

neden olmaktadır. Bireysel destek liderlik özelliğini uygulayan<br />

okul yöneticileri, okulda destekleyici bir ortam ile birlikte öğrenme<br />

fırsatları yaratılır. İhtiyaç ve beklentilerde, bireysel farklılıklar göz<br />

önüne alınır (Bass, 1989: 107). Örgütsel öğrenme ve öğrenen örgüt<br />

özellikleriyle doğru orantılıdır.<br />

5. SONUÇ<br />

Bu araştırma, okulun örgüt sağlığının oluşumunda, okul yöneticisinin<br />

liderlik özelliklerinin önemli olduğunu, dönüşümcü liderlik<br />

özellikleri sergileyen okul yöneticilerinin görev yaptıkları okullarda,<br />

örgüt sağlığını olumlu yönde etkilediklerini, öğretmenlerin birbirleriyle<br />

daha pozitif iletişim kurduklarını, öğretmenlerin kendilerini<br />

mesleki açıdan geliştirdiklerini, okulun daha fazla öğrenen örgüt<br />

özellikleri gösterdiğini, kaynakların etkili ve verimli kullanıldığını,<br />

öğretmenlerin dış baskılara karşı korunduğunu ve öğretmenlerde<br />

okula karşı aidiyet duygusunun güçlendiğini, morallerinin yüksek<br />

olduğunu göstermektedir.<br />

190 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

KAYNAKLAR<br />

Akbaba, S. (2001), Örgüt Sağlığı. Nobel yayınevi, Ankara.<br />

Altun, S. (2003), “İlköğretim Okulu Müdürlerinin Dönüşümcü Liderliğe<br />

Verdikleri Önem ve Uygulama Düzeyleri”, İlköğretim<br />

Online 2, (1) 20003, 10-17. http://www.ilkogretim-online.org.tr<br />

Alınma tarihi: 27. 04. 2007.<br />

Aytaç, S. (2003), “Çalışma Psikolojisi Alanında Yeni Bir Yaklaşım:<br />

Örgütsel Sağlık. Endüstri İlişkileri” İnsan Kaynakları Dergisi,<br />

5, (2), http://www.isguc.org<br />

Bakker, A.B, Kıllmer C.H, Sıegrıest J. ve Schaufelı W.B. (2000), “Effort-Reward<br />

İmbalance and Burnout Among Nurses”, <strong>Journal</strong><br />

<strong>of</strong> Advanced Nursing. 31, 884-891.<br />

Bass, B.M. (1985), Leadership and Performance Beyond Expectations.<br />

Free Pres, New York.<br />

Bass, B. M., ve Avolıo, B.J. (1995), The Multifactor leadership Questionnaire<br />

Form 5x. Mind Garden. Palo Alto, CA<br />

Bass, B.(1998), Current developments in transformational leadership:<br />

research and applications. Invited address to the American Psychological<br />

Assocciation, san Francisco, August.<br />

Bass, B. M. (1989), “Leadership: Good, Beter, Best”, Robert L.<br />

Taylor And William E. Rosenbach (Ed.), Leadership Challenge<br />

For Today’s Manager, Nıchols Publıshıng, New York:<br />

112-129.<br />

Bass, B.M. (1990), “Toward A Meeting <strong>of</strong> Minds” Leadership Quarterly<br />

1.<br />

Bateman, T.S . (2002), Management: Competing in The New Era.<br />

Mcgraw-Hill Irwin, Boston.<br />

Başaran, İ. E. (1992), Yönetimde İnsan İlişkileri. Kadıoğlu matbaası,<br />

Ankara.<br />

Carmelı, A., Meıter, R. ve Weısberg, J. (2006a), “Self-Leadership<br />

Skills and Innovative Behavior at Work”. International<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Manpower, 27, (1). 75-90.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 191


Necati CEMALOĞLU<br />

Carmeli, A.ve Tıshler, A. (2006b), “The Relative İmportance Of<br />

The Top Management Team’s Managerial Skills”, International<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Manpower, 27, (1). 9-36.<br />

Ceylan, A. (1997), Liderliğe Kurumsal Yaklaşımlar. 21.Yüzyılda<br />

Liderlik Sempozyumu. (5-6 Haziran 1997). Bildiriler Kitabı.<br />

Deniz Harp Okulu Basımevi, 2, 314-320. Tuzla-İstanbul.<br />

Childer, J. H. ve Faırman, M. (1986), “The School Counselor as Facilitator<br />

<strong>of</strong> Organizational Health.”. The School Counselor, 5,<br />

332-337.<br />

Çelik, V. (1998), “Eğitimde Dönüşümcü Liderlik”, Kuram ve Uygulamada<br />

Eğitim Yönetimi. 16, 423-442.<br />

Çelik, V. (2004), Liderlik. Eğitim ve Okul Yöneticiliği El Kitabı.<br />

Yüksel Özden (Ed.) Pegem Yayınları, Ankara.<br />

Duxbury, M.L , Armstrong, G.D, Drew, D.J. ve Henly, S.J (1984),<br />

“Head Nurse Leadership Style With Staff Nurse Burnout And<br />

Job Satisfaction İn Neonatal İntensive Care Units”, Nursing<br />

<strong>Research</strong> 33, 97-101.<br />

Fliegner, H. R. (1984), “School Leadership and Organizational Health:<br />

A simulated teaching unit”, Dissertation Abstract International,<br />

45 (6), (UMI No.2889-A)<br />

Güney, S. (2000), “Yönetim ve Organizasyon El Kitabı”. Nobel yayınları,<br />

Ankara.<br />

Hater J.J. ve Bass B.M (1988), “Superior’s Evaluations and Subordinates’<br />

Perceptions <strong>of</strong> Transformational and Transactional Leadeship”.<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Applied Psychology 73, 695-702.<br />

Howell, J. M., ve Avolıo, B. J. (1993), “Transformational Leadership,<br />

Transactional Leadership, Locus Of Control and Support<br />

For Innovation: Key Predictors Of Consolidated Business-<br />

Unit Performance.” <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Applied Psychology, 78, 891-<br />

902.<br />

Hoy, W. K., ve Feldman, J. A. (1987), “Organizational Health: The<br />

Concept and its Measure”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Research</strong> and Development<br />

in Education, 20, Summer, 30-38.<br />

192 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Örgüt Sağlığı Üzerindeki Etkisi<br />

Hoy, W. K., Tarter, C. J., ve Bliss, J. R. (1990), “Organizational Climate,<br />

School Health And Effectiveness: A Comparative Analysis”,<br />

Educational Administration Quarterly, 26 (3), 260-279.<br />

Hoy, W. K., ve Mıskel, C.G. (1991), Educational administration:<br />

Theory, research and practice (4 th ed). McGraw –Hill, New<br />

York.<br />

Hoy, W. K., Tarter, C. J.Ve Kottkamp, R. B. (1991), Open Schools /<br />

Healhty Schools. CA:Sage, Newbury Park.<br />

Hoy, W. K., Ve Tarter, C. J. (1997), The road to open and healthy schools:<br />

A handbook for change: Middle and secondary school<br />

edition. Corwin Pres.Thousand Oaks, CA.<br />

Hoy, W. K., ve Sabo, D. J. (1998), Quality middle school: Open and<br />

healthy. Thousand Oaks, Corwin Pres, CA:<br />

Kabadayı, R. (1982), “Okul Yöneticilerinin Liderlik Davranışları ve<br />

Öğretmenlerin Güdülenmesi”, Ankara: Hacettepe Üniversitesi<br />

(Yayınlanmamış Doktora Tezi).<br />

Karasar, N. (1999). Bilimsel Araştırma Teknikleri. (9. Basım). Ankara:<br />

Nobel Yayınları.<br />

Karip, E. (1998), “Dönüşümcü Liderlik”. Kuram ve Uygulamada<br />

Eğitim Yönetimi. 16, 443–465.<br />

Korkmaz, M.(2004), “The Relationship between Organizational Health<br />

and Robust School Vision in Elementary School”, <strong>Journal</strong><br />

<strong>of</strong> Educational Planning and Administration. XVIII (4), 473–<br />

488.<br />

Korkmaz, M. (2005), “The Relationship between Organizational Health<br />

and Student Achievement in Primary School”, Kuram ve<br />

Uygulamada eğitim Yönetimi. 44, 529-548.<br />

Korkmaz, M. (2005), “Duyguların ve Liderlik Stillerinin Öğretmenlerin<br />

Performansı Üzerindeki Etkisi”, Kuram ve Uygulamada<br />

eğitim Yönetimi. 11(44).<br />

Licata, J. W., ve Harper, G. W. (2001), “Healthy Schools, Robust Schools<br />

and Academic Emphasis as an Organizational Theme”,<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Educational Administration, 37 (5), 463-475.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 193


Necati CEMALOĞLU<br />

Morgan, G. (1998), Yönetim ve Örgüt Teorilerinde Metafor. Çev:<br />

Gündüz Bulut. MESS Yayınları, İstanbul.<br />

O’driscoll M.P ve Beehr, T.A (1994), “Supervisor Behaviors, Role<br />

Stressors and Uncertainty as Predictors <strong>of</strong> Personal Outcomes<br />

for Subordinates”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Organizational Behavior 15,<br />

141-155.<br />

Podgurski, T. P. (1990), “School effectiveness as it relates to group<br />

consensus and organizational health <strong>of</strong> elementary schools”,<br />

Dissertation Abstract International, 51 (11), (UMI No.3587-A)<br />

Stordeur, S., D’hoore & Vanderberghe, C. (2001), “Leadership, Organizational<br />

Stres and Emotional Exhaustion Among Hospital<br />

Nursing”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Advanced Nursing 35 (4), 533-542.<br />

Tabak, A. (2005), Lider ve Takipçileri. Asil yayınları, Ankara.<br />

Yıldırım, C. (2006), Okul müdürlerinin liderlik stillerinin örgütsel<br />

sağlık üzerindeki etkisi. Ankara: Gazi Üniversitesi (Yayınlanmamış<br />

Yükseklisans Tezi).<br />

Yukl, G. (1994), Leadership in Organizations. (3 rd Ed). Englewoods<br />

Cliffs,: Perentice Hall. NJ<br />

Yüksel, G. (2003), Sınıf Yönetimi ve Disiplinle İlgili Kurallar Geliştirme<br />

ve Uygulama, Leyla Küçükahmet. (Ed.) Sınıf Yönetimi,<br />

Nobel yayınları, Ankara.<br />

194 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


BİRİNCİ ELDEN TARİH KAYNAKLARININ<br />

SOSYAL BİLGİLER VE TARİH DERSLERİNDE<br />

İNTERNET ÜZERİNDEN KULLANIMI:<br />

ABD VE İNGİLTERE’DEN UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

Yasin DOĞAN*<br />

Erkan DİNÇ**<br />

Özet: <strong>Sosyal</strong> bilimlere yönelik derslerin programlarının amaçlarından<br />

biri öğrencilerin sosyal bilimcilerin yaptığı işleri anlaması<br />

ve fark etmesidir. Bir sosyal bilim olan tarihin öğretiminde de temel<br />

gaye tarihçilerin yaptığı işin özelliklerini öğrencilere kavratmaktır.<br />

Tarihçinin yaptığı işin temelini ise birincil elden kaynaklara ulaşılması,<br />

onların tasnifi, analizi ve yorumlanması oluşturmaktadır.<br />

Birinci elden kaynaklar görsel, yazılı olarak sınıflandırılacağı gibi<br />

değişik şekillerde de sınıflandırılabilir. Ülkemizde ve yurtdışında<br />

yukarıda belirtilen birinci elden kaynakların büyük bir çoğunluğunun<br />

toplanması, saklanması ve kullanıma hazır hale getirilip araştırmacıların<br />

hizmetine sunulması genelde bilgi, belge ve arşivle ilgili<br />

kurumların görevleri arasındadır. Bu saydığımız işlevleri yerine getiren<br />

kurumların diğer bir görevi de eğitim ve öğretime katkı sağlamaktır.<br />

Bu çalışma, birincil elden kaynakların nasıl ve ne şekilde<br />

birer öğretim materyaline dönüştürülerek internet üzerinden ilk ve<br />

ortaöğretim öğrencilerinin kullanımına sunulduğunu bazı gelişmiş<br />

ülkelerdeki uygulamalar örneğinde incelemektedir. Özellikle ABD<br />

ve İngiltere’deki resmi arşiv sitelerinin ilgili bölümlerinin eğitim<br />

ve öğretime ne tür katkı sağladıkları araştırılarak ülkemizde arşivle<br />

ilgili resmi kurum olan Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün eğitim<br />

ve öğretim amaçlı hizmetleriyle karşılaştırılmıştır. Birinci elden<br />

tarih kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ile Tarih dersleri başta olmak<br />

üzere eğitsel olarak kullanımı için neler yapılabileceği üzerinde durularak<br />

önerilerde bulunulmuştur.<br />

Anahtar Kelimeler: <strong>Sosyal</strong> bilgiler öğretimi, tarih öğretimi,<br />

arşivler, kanıt, birinci elden kaynak, internet<br />

* Arş.Gör. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü<br />

doganyasin_55@hotmail.com, yasindogan@gazi.edu.tr<br />

** Öğr.Gör.Dr. Niğde Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü<br />

erkan_25@hotmail.com, edinc@nigde.edu.tr


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

The Use <strong>of</strong> Historical Primary Sources through the<br />

Internet in <strong>Social</strong> Studies and History Classes:<br />

Some Examples from the USA and the UK<br />

Abstract: One <strong>of</strong> the objectives <strong>of</strong> teaching social sciences is to<br />

enable pupils to understand and differentiate what social scientists<br />

do in their pr<strong>of</strong>fesional work. An important aim <strong>of</strong> teaching history,<br />

which is a basic social science, in schools is to make pupils comprehend<br />

what historians do. Reaching the primary evidence, classifying,<br />

analysing and interpreting it are the fundamental parts <strong>of</strong> a<br />

historian’s job. On the other hand, historical primary sources can be<br />

seen in written, visual or some other different forms. In Turkey and<br />

elsewhere, the task <strong>of</strong> collecting and preserving the first hand historical<br />

sources, and making them ready for the use <strong>of</strong> researchers is<br />

in the hand <strong>of</strong> archieve administrations. Another duty <strong>of</strong> archieves<br />

administrations is to contribute teaching and learning activities in<br />

schools. This paper is examined the application models/examples<br />

<strong>of</strong> some developed countries how historical primary sources are turned<br />

into teaching materials and put forward for the use <strong>of</strong> teachers<br />

and primary and secondary school pupils via internet. Firstly, the<br />

related pages <strong>of</strong> the USA’s and the UK’s National Archieves’ web<br />

pages are studied to find out how they contribute to teaching and<br />

learning in schools. Secondly, their educational services are compared<br />

and contrasted to the ones <strong>of</strong> <strong>Turkish</strong> State Archieves. Finally,<br />

the potential and possibilites for using historical primary sources in<br />

teaching <strong>Social</strong> Studies, History and other cou rses is discussed to<br />

<strong>of</strong>fer some suggestions for practice.<br />

Key Words: <strong>Social</strong> studies teaching, history teaching, archives,<br />

evidence, primary sources , the Internet.<br />

1. GİRİŞ<br />

Bu çalışmanın temel motiflerinden biri ilköğretim yedinci<br />

sınıf sosyal bilgiler dersi için yapılan bir araştırma olmuştur. Söz<br />

konusu araştırmada 60 yedinci sınıf öğrencisiyle Devlet Arşivleri<br />

Genel Müdürlüğü’nün çalışma ortamı ziyaret edilerek, öğrencilere<br />

bazı birinci elden kaynakları görme ve inceleme imkanı ile bu kaynakların<br />

tarihçiler tarafından nasıl kullanıldığına tanıklık etmeleri<br />

sağlanmıştır. Uzmanlar için hazırlanmış bu ortama; 12-14 yaşındaki<br />

öğrencilerin göstermiş oldukları ilgi heyecan, merak ve sorgulama<br />

196 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

hissi, özellikle arşiv çalışanlarını şaşırtmıştı. Çünkü bu ortam ve birincil<br />

kaynaklar, sadece akademik çalışanların ilgi göstereceği bir<br />

mekan olarak düşünülmekteydi. Çalışmamızın ana problemi olan<br />

“İlköğretim ve lise öğrencileri sosyal bilgiler ve tarih derslerinde birincil<br />

elden kaynakları ile diğer arşiv malzemelerini öğretim amaçlı<br />

nasıl kullanmalıdırlar” buradan esinlendi. Çalışmanın yanıtlamaya<br />

çalıştığı diğer problemler ise şunlar oldu: “İnternet üzerinden<br />

arşivler ve birincil elden kaynaklar öğretim materyali olarak nasıl<br />

kullanılmalıdır” ve “Yurtdışında bu çalışmalar ne şekilde eğitime<br />

uyarlanmaktır”<br />

2. EĞİTİMDE BİLGİ ARTIŞI, TEKNOLOJİ VE ELEŞ-<br />

TİREL DÜŞÜNME<br />

Eğitimcilerin öğreticilik rolü sadece teknolojideki gelişmelerden<br />

değil, eğitim ekonomisi ve çalışma şartlarının değişmesinden de<br />

etkilenmektedir. Elektronik bir çevre içinde kolay ve geniş erişim,<br />

depolama miktarlarının artışı ve yeniden elde edebilme yeteneklerini<br />

öncekilerle karşılaştırdığımızda, eski öğretim yöntemlerinin öğretmenleri<br />

ders kitabı ve öğretmen merkezli öğretim stratejileri ile<br />

sınırlandırdığını görmekteyiz. İletişim alanındaki büyük gelişmeler,<br />

özellikle de internet, öğrencilere ve öğretmenlere daha geniş bir ölçekte<br />

bilgiye ulaşma olanakları sunmaktadır.<br />

Bugün,dijital(sayısal) ortama aktarılmış olan bilgi, yer ve zamanla<br />

sınırlandırılmayacak bir aşamaya gelmiştir. Bu bilgiler ucuz<br />

ve hızlı bir şekilde internet aracılığıyla sınıflara ve öğrencilerin evlerine<br />

ulaştırılabilmektedir. İnternet bağlantılı bir bilgisayarla küçücük<br />

bir okulda bile öğrenciler araştırmaları için gerekli bilgiyi elde edebilmektedir.<br />

Bu artan erişim gücü, aynı zamanda olumsuz etkilere de<br />

sahip olacaktır. Bu olumsuz etkilerin başında sayısız bilgi kaynağından,<br />

doğru ve gerekli olanlarını seçememe gelmektedir. Söz konusu<br />

olumsuz etkilere karşı koyabilmek için öğrencilere eleştirel düşünme<br />

ve sorgulama becerileri kazandırmak gerekmektedir. 21.yüzyılın<br />

teknolojik ve eğitimsel talepleriyle karşılaştığımızda eleştirel<br />

düşünme temel bir beceri olarak karşımıza çıkmasına rağmen, bu<br />

beceriyi eğitimsiz zihinlere kolayca ve doğal yoldan kazandırmak<br />

zor görünmektedir (Craver; 1994).Çünkü eleştirel düşünme beceri-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 197


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

lerinin özel öğretim yöntemleriyle kazandırılması gerekir. Düşünme<br />

odaklı etkinliklerde öğrencilerin başarılı olamamasında ders kitaplarının<br />

da etkisi vardır. Yürürlükteki uygulamalar, öğrencileri kendileri<br />

için gerekli olan tüm bilgilerin ders kitaplarında mevcut olduğunu<br />

düşünmek durumuna getirmiştir. Oysa tarih ve sosyal bilgiler ders<br />

kitapları, geçmiş hakkındaki kesin bilgi ve yargılar yerine mümkün<br />

olduğu kadar çok tarihsel materyali içermelidir.<br />

Ders kitaplarının yetersiz oldukları durumlarda öğretmenlere<br />

ihtiyaç duydukları materyalleri sağlama konusunda internet önemli<br />

bir araçtır. Günümüzde pek çok gelişmiş ülkede tarih ve sosyal bilgiler<br />

öğretmenleri, elektronik ortama aktarılmış pek çok birinci elden<br />

kaynağa internet üzerinden ulaşabilmektedir.<br />

2.1. Tarih Öğretimi ve Eleştirel Düşünme<br />

İlk ve orta öğretimde geçmişe dair konuların ele alındığı sosyal<br />

bilgiler ve tarih derslerinde öğrencilerin geçmişe ait olaylarla<br />

ilgili kanıtlara ulaşması, onları sorgulayıp değerlendirerek kendi<br />

tarihsel bilgilerini inşa etmeleri yeni eğitim anlayışının temel gayelerinden<br />

biridir. Bu yaklaşımda artık tarih öğretimi bir olgular<br />

koleksiyonunun yeni kuşaklara aktarılması olarak düşünülmemekte;<br />

tarihi olay ve olguların sebep sonuç ilişkilerinin tarihsel kanıtlar<br />

esas alınarak öğrenciler tarafından kurulması şeklinde anlaşılmaktadır<br />

(Craver; 1999). Örneğin Roma İmpatorluğu niçin çöktü Adolf<br />

Hitler Almanya’da nasıl ve niçin iktidara geldi Maya toplumunun<br />

özellikleri nelerdi Bütün bu neden ve niçin sorularına tarihsel kanıt<br />

kullanma bağlamında cevap verebilmek için iki temel faktör göz<br />

önünde bulundurmalıdır. Bunlar:<br />

1) Eleştirel düşünme becerilerini uygulamak,<br />

2) Birinci elden kaynak şeklinde tarihsel kanıtı doğru ve tarafsız<br />

kullanmaktır.<br />

Öğrenciler ikinci elden bir kaynağa bağlı kaldıklarında, ki uygulamada<br />

bu genellikle ders kitabıdır, sorgulama ve eleştirme gibi<br />

düşünme becerilerini kullanma ve geliştirme gereksinimi duymazlar.<br />

Ders kitaplarında bir kanıtı kullanma, onu değerlendirme, açıklama<br />

ya da ondan çıkarımda bulunma sistematik bir şekilde yer almamak-<br />

198 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

tadır. Birinci elden tarihsel kaynakların kullanımı öğrenciler eleştirel<br />

ve yaratıcı düşünmeyi tarih derslerinde öğrenme ve geliştirmelerine<br />

zemin hazırlar. Bunu da okuma, yazma, konuşma ve grup etkileşimi<br />

yoluyla sağlayabilirler (Köksal; 2004). Wineburg’a (2001) göre<br />

önemli olan, çocukların anlatılan konuların farklılık göstermesindeki<br />

gerçeği kavramaları amacıyla gizli kalmış birinci elden ve ikincil<br />

kaynakları keşfetmeleri için onlara imkanlar sunmaktır.<br />

Tarihi bilginin mahiyeti, bu bilgiye yönelen herkesin bilginin<br />

temel kaynaklarıyla yüzleştirilmesini gerekli kılmaktadır (Coolingwood,<br />

1990). İnsanın geçmişteki izleri bir birikim halinde günümüze<br />

ulaşan gelenekleri, fikirleri, kurumları, dilleri, edebiyatı, eşyaları,<br />

farklı insanların fiziksel kalıntılarını içerir. Tarih derslerinde birincil<br />

elden kaynakların kullanılması, aktif öğrenme ve eleştirel düşünme<br />

becerilerinin geliştirilmesine, muhakeme yapma ve problem çözme<br />

becerilerinin de kazandırılmasına yardımcı olacaktır (Craver, 1999:<br />

10-12). Öğrenciler birinci elden kaynaklarla çalıştıklarında bilgiyi<br />

ezberlemekten çok onu analiz etmeyi, değerlendirmeyi, içindeki<br />

zıtlıkları ve önyargıları fark etmeyi ve kaynak tarafından sunulan<br />

kanıtın önemini de tartmayı öğrenirler (Michael; 2006). Bir tarihçi,<br />

tarihin içeriğine, önceki zamanlardaki insanların tecrübelerine, geride<br />

bıraktıkları hatıralara, fiziksel malzeme ve dokümanlara ile diğer<br />

mevcut kalıntılar yoluyla ulaşılabilir. Bu yüzden tarihsel kanıta baş<br />

vurmadan bir tarih anlayışına ulaşılamaz. Tarihsel kanıt sadece bilgi<br />

işleme etkinliklerine temel teşkil etmez, o dili keşfetmeye, dilin<br />

kullanıcılarına sunduğu anlamlara ve geçmişin tarihçesine (olayları<br />

bize aktaran) açılan bir araştırma yoluna da sahip olmamızı sağlar.<br />

Husbands (1996), pek çok tarihçi ve tarih öğretmeninin, kanıtı “disiplinin<br />

temeli” olarak kabul ettiğini, “tarihi becerilerin” gelişiminde<br />

kanıtın kullanımının da geçmişi anlamak ve bilgi toplamak için gerekli<br />

bir ön koşul olduğunu belirtmektedir.<br />

Kanıta dayalı tarih öğretimi anlayışını benimseyen öğretmenler<br />

derslerinde şunları göz önünde bulundururlar:<br />

1- Öğrencilere tarihçilerin yaptıklarını anlamayı öğretmek,<br />

2- Öğrencilere kısmen veya tamamen, tarihçinin yaptığını<br />

yaptırmak,<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 199


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

3- Öğrencilere kendi tarih çalışmalarını sürdürecek olan geleceğin<br />

tarihçileri gibi davranmak (Nichol, 1996: 15).<br />

Kaynak malzemeleri kullanmak ve kanıt problemleriyle uğraşmak,<br />

ikinci el tarihin nadiren vereceği gerçeklik hissini verir. Birincil<br />

kaynaklar, iyi bir şekilde kullanılırsa duygularımızı ve hayal<br />

gücümüzü de genişletir. (Fines, 1996: 125). Akbaba (2005) da tarih<br />

derslerinde görsel birinci elden materyal kullanımının öğrencilerin<br />

akademik başarısı üzerinde etkili olduğunu ifade etmiştir. <strong>Türkiye</strong>’de<br />

yapılan diğer bir çalışmada (Keleş ve diğ. 2006) ise öğrenciler birincil<br />

kaynak olarak fermanı kendileri okuyarak, içeriğini yorumlayarak<br />

kendi görüşlerini oluşturmuşlardır. Bu etkinlikler onların dersin<br />

konusuyla ilgili akademik başarısını da yükseltmiştir (Keleş ve diğ.<br />

2006).<br />

2.2. Tarih İçin Eleştirel Düşünme Becerileri Konusunda<br />

Öğrenciler Neler Yapmalıdır<br />

Öğrencileri dokümanlarla haşır neşir etmenin amacı, onları<br />

tarihçi olarak yetiştirmek değildir. Çünkü ancak birkaç öğrenci tarihçilik<br />

mesleğine heves edebilir. Aslında amaç, yazılı dokümanları<br />

okurken, pratiğini yaptıkları eleştirel okuma becerilerini gündelik<br />

yaşamda da kullanabilecek iyi ve etkin vatandaş yetiştirmektir (Keleş<br />

ve diğ. 2006). Birinci elden kaynakları kullanarak eleştirel düşünmeye<br />

katkı sağlamak adına aşağıdaki etkinlikler yapılabilir:<br />

1) Bir metin içinde kültürel ve psikolojik farklılıkların ve karmaşıklığı<br />

belirlemek çoklu anlamların olabilme ihtimallerini açıklamak,<br />

2) Farklı düşünceleri, çeşitliliği, risk almayı, ifadeyi açıklamayı<br />

keşfetmek,<br />

3) Geçmişe ait kullanılmayan kelimeleri ve bir metin içindeki<br />

belirsizliği tanımak ve anlamak,<br />

4) Bir kaynağın içerisindeki bakış açısını ve bağlamın önemini<br />

anlamak ve bunu açıklayabilmek için kanıtın iç ve dış kritik<br />

yoluyla geçerliliğini açıklamak,<br />

5) Bir tarihsel kaynaktaki ana fikri fark etmek,<br />

200 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

6) Yazarın sahip olduğu düşünce, deneyim ve bilgi ile kaynak<br />

arasında bağlantı kurmak,<br />

7) Tarihsel kanıt tarafından desteklenen genellemeler yapmak,<br />

8) Birinci elden kaynaklardaki kalıpları ve temaları fark etmek,<br />

9) Sözlü ve yazılı iletişimle bir kişinin açık ve ikna edici fikirlerini<br />

iletmek (Clever, 1999: 17).<br />

2.3. <strong>Türkiye</strong>’de Uygulamadaki Programlarda Birinci Elden<br />

Kaynak ve Kanıtın Yeri<br />

Yeni sosyal bilgiler programı, öğrencilerin birinci elden kaynakları<br />

kullanıp kanıtları değerlendirerek sebep-sonuç ilişkisi kurmalarını<br />

ve kanıta dayalı olarak akıl yürütebilmelerini öngörmektedir.<br />

Bunun yanında onların, kanıtların sınırlılıklarının ve tarihin<br />

çeşitli yorumlarının farkındalığını da kazandırmayı amaçlamıştır<br />

(TTKB, 2004).<br />

Öğretmen, öğrencilerin erken yaşlardan itibaren bireysel ya<br />

da grup olarak birincil ve ikincil kaynaklar üzerinde çalışarak, kendi<br />

anlayışlarını sosyal ve kültürel bağlam içinde oluşturmalarına yardımcı<br />

olmalıdır. <strong>Sosyal</strong> bilgiler dersi 6. ve 7. sınıf programında yer<br />

alan dersin amaçları içerisinde özellikle aşağıdaki iki tanesi birincil<br />

kaynak kullanımına uygundur.<br />

1. Farklı dönem ve mekânlara ait tarihsel kanıtları sorgulayarak<br />

insanlar, nesneler, olaylar ve olgular arasındaki<br />

benzerlik ve farklılıkları belirler, değişim ve sürekliliği<br />

algılar.<br />

2. Bilimsel düşünmeyi temel alarak bilgiye ulaşma, bilgiyi<br />

kullanma ve üretmede bilimsel ahlakı gözetir (TTKB,<br />

2004).<br />

Yeni ilköğretim sosyal bilgiler programına göre yazılmış ders<br />

kitapları incelendiğinde, konuların çoklukla birincil ve ikincil kaynaklarla<br />

işlenmeye çalışıldığı dikkati çekmektedir (Bu konuda bir<br />

araştırma için bkz. Doğan, 2006: 482-484).<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 201


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

2007-2008 eğitim öğretim yılından itibaren pilot uygulamasına<br />

başlanacak olan 8.Sınıf T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin<br />

programında (TTKB, 2006) dersin genel amaçlarından biri<br />

“kanıta dayalı akıl yürütme yeteneklerini geliştirerek geçmişle günümüz<br />

arasında bağlantılar kurar ve bu bağlamda benzetmeler yapar”<br />

maddesidir. Yine bu dersin programında öğretmenin yapması<br />

gereken görevler kısmında şöyle denilmektedir.<br />

1. Öğretmen, öğrencilerin <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti İnkılap Tarihi<br />

ve Atatürkçülük dersinde geçen tarih metodolojisine<br />

özgü kavramları (kanıt, sebep-sonuç, süreklilik-değişim,<br />

benzerlik-farklılık gibi) öğrenmelerine dikkat etmelidir.<br />

2. Öğretmen, olguları ve olayları aktarmak ya da öğrencilere<br />

ders kitaplarını ezberletmek yerine, aktif öğrenmeye<br />

dayalı etkinlikler uygulamalıdır. Öğretmen bilgi verici<br />

bir rol üstlenmek yerine, öğrencilerinin tarihî olaylarla<br />

ilgili anlam kurmalarına yardımcı olmalıdır. Öğrencileri,<br />

zihinsel becerilerini kullanmaya ve açık uçlu sorularla<br />

sorgulamaya teşvik etmelidir. Öğrencilere soruları cevaplamaları<br />

için yeterli süre tanınmalıdır.<br />

3. Öğrencilerin bireysel ya da grup olarak birinci ve ikinci<br />

elden kaynaklar üzerinde “bir sosyal bilimci gibi” çalışmalarını<br />

sağlamalıdır. Bu yolla onların, kendi anlayışlarını<br />

sosyal ve kültürel bağlam içinde oluşturmalarına<br />

yardımcı olmalıdır.<br />

Lise tarih programlarının hazırlanması devam ettiği için açıklanan<br />

bir program mevcut olmamakla birlikte tarihsel düşünme becerilerini<br />

kazandırmaya yönelik amaçlarının olması beklenmektedir.<br />

Yürürlükteki lise tarih programının ise birincil kaynak ve kanıt kullanımına<br />

yönelik amaçları bulunmamıştır.<br />

3. İNTERNET ORTAMINDA BİRİNCİ ELDEN KAY-<br />

NAKLARIN EĞİTİM AMAÇLI KULLANIMI<br />

Birinci elden kaynaklara ulaşılması ve bunların öğretimde<br />

kullanımı, mevcut arşiv, müze ve kütüphanelerin artması ile paralel<br />

olarak yükselen bir çizgi göstermiştir (Tally ve Goldenberg, 2005).<br />

202 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

Bass ve Eynan, 1998 ile Tally (1996)’e göre; birinci elden belgeleri<br />

kullanmak, öncelikle öğrencilere gelişimin karmaşıklık ve gerçeklik<br />

hissini vermektedir. İkinci olarak, birinci elden belgelerin parça parça,<br />

özel ve aykırı doğası öğrencilerin bu kaynaklar ve tarihi kanıtların<br />

şüpheli doğasını anlamasına yardımcı olacağı gibi ön yargıları<br />

yıkacak eleştirel düşünme becerilerini de geliştirme potansiyeline<br />

sahiptir. Üçüncü olarak, çoğu dijital (sayısal) arşivin görsel, işitsel ve<br />

metinsel formatlarını birleştiren multi-medyanın doğası, öğrencilere<br />

çeşitli öğrenme stilleri ile tarihi ve kültürel sorunlar hakkında düşünmek<br />

için bir çok yol sunar. Son olarak, çoğu dijital(sayısal )arşive<br />

eşlik eden araştırma ekipmanları (doküman analiz yaprakları vb.)<br />

öğrencilerin alışılmışın dışında bir yolla materyallerin doğruluğunu<br />

sorgulamalarını mümkün kılarak onların bir uzman gibi eleştirel<br />

düşünme becerisi kazanmalarına yardımcı olur. Tally ve Goldenberg<br />

(2005)’in arşivlerle ilgili yaptıkları çalışmaya göre; öğretmenlerin<br />

dijital(sayısal) arşiv destekli birinci elden kaynakları kullandıkları<br />

sınıflarda öğrenciler, derse aktif olarak katılmakta ve belge analizi<br />

ile tarihsel yorumlama becerilerini öğrenmektedirler. Tanımlanan bu<br />

çeşit etkinlikler öğrencilerin tarihsel düşünme becerilerini geliştirerek<br />

öğretmen gözetiminde kendi tarih bilgilerini yapılandırmalarına<br />

olanak sağlamaktadır.<br />

Tolly ve Goldenberg’in (2005) çalışması öğretmenlerin ve öğrencilerin<br />

“okuma” ve bir çok kaynak materyalden (foto, harita, müzik,<br />

konuşma ve karikatür) anlam oluşturma üzerine kurulu beceriler<br />

hakkındaki literatüre katkıda bulunmaktadır (Boss, 2003; Seixas,<br />

1998; Wineburg, 2001). Bu beceriler; yakın gözlem, belge inceleme,<br />

kaynak araştırması, çıkarım yapma ve doğrulamayı v.s. içermektedir<br />

(aktaran Wineburg, 2001).<br />

Söz konusu literatürden yola çıkarak yapılan bu araştırma da<br />

birinci elden kaynak kullanımıyla ilgili incelediğimiz web sitelerinin<br />

seçiminde şu kriterlere önem verilmiştir.<br />

1. Hükümetlerin ya da onlara bağlı kurumlarca hazırlanan resmi<br />

bir site olması,<br />

2. İlköğretim sosyal bilgiler ve lise tarih ve programları standartlarının<br />

önemli bir kısmını gözetiyor olması,<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 203


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

3. Öğrenciler için, canlandırıcı, teşvik edici, meraklandırıcı ve<br />

ilgi çekici olması,<br />

4. Eleştirel düşünme becerilerini daha kolay geliştirmeye fırsat<br />

tanıması ile farklı ülkelerden olması sosyal bilgiler ve tarih öğretimi<br />

alanlarında dünya çapında öncü olmaları.<br />

3.1. ABD Ulusal Arşiv Sitesi (U.S. National Archives and<br />

Records Administration)<br />

Bu site Amerikan federal hükümetinin resmi arşiv, bilgi, belge<br />

merkezine aittir. Site kullanıcı yelpazesini çok geniş bir alana yaymayı<br />

amaçlamıştır. Siteden hizmet almak amacıyla özel alt sayfaların<br />

hazırlandığı sınıflandırma şöyledir: genel halk, aile tarihçileri<br />

(soy kütüğü araştırıcıları), savaşlarda yaralananlar ve aileleri, eğitimciler<br />

ve öğrenciler, araştırmacılar, kayıt yöneticileri, koruma ve<br />

arşiv uzmanları, bilgi güvenliği uzmanları, federal çalışanlar, kongre<br />

üyeleri ve gazeteciler. Listeye bakıldığında ulusal arşiv sitesinin,<br />

geçmişle ilgili yaşam boyu öğrenme için uygun bir ortam olduğu<br />

söylenebilir.<br />

Bu araştırmada bunlardan yalnızca biri, eğitimciler ve öğrenciler<br />

alt sayfası incelenmiştir. Bu sayfayı açtığımız da misyon olarak<br />

şu ifadeyi görmekteyiz: “Eğitimciler (öğretmenler) ve öğrenciler<br />

için birincil kaynaklardan araştırmalar ve etkinlikler yoluyla tarih<br />

öğretimine giriş kapısı olmak” (www.archives.gov). Sayfanın başında<br />

görülen “dijital sınıfa hoş geldiniz” ifadesi de sayfanın niteliğini<br />

ve iddialılığını yansıtmaktadır. Sayfanın alt linklerine bakıldığında<br />

sırasıyla ders planları ve öğretim etkinlikleri, ulusal arşivde<br />

araştırma yapmak, öğretmenlerin eğitimi, okul atölye çalışmaları ve<br />

toplu grup temsilleri, video konferansları, başkanlık kütüphanesinin<br />

eğitim programları, eğitim için bölgesel kaynaklar, ilişkili yayınlar,<br />

ham, çiğ (işlenmemiş tarih), ulusal tarih günü temalarıyla ilgili kaynaklar<br />

başlıkları yer almaktadır.<br />

Aynı sayfada öğretmenler ve öğrenciler için gerekli olan bilgilerin<br />

yer aldığı başlıklar da oluşturulmuştur. Öğretmenlere gerekli<br />

bilgiler kısmında dokümanla öğretim ders planları, dokümanla öğretim<br />

sergisi, ulusal arşivle işbirliği, öğretmen eğitimi, okul atölye<br />

çalışmaları, ulusal arşive sınıfınızı getirmek ve arşiv arama katalogu<br />

sekmeleri yer almaktadır.<br />

204 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

Öğrencilere gerekli bilgiler bölümünde ise başlık olarak Amerikanın<br />

kurucu liderleriyle görüşme, bağımsızlık bildirgesini imzala,<br />

ulusal arşiv nedir, araştırma etkinliklerine giriş, ulusal arşivi ziyaret,<br />

online (çevrim içi sergiler) başlıkları yer almaktadır.<br />

Bu sayfanın önemli bir diğer işlevi de öğretmen ve öğrenciler<br />

için konu arama katalogunun yer almasıdır. Ayrıca öğrenciler ve öğretmenler<br />

için nasıl kullanılacağını açıklayan bilgiler bulunmaktadır.<br />

Sınıfta yapılan çalışmalarla ilgili yorumların iletilebileceği elektronik<br />

posta girişi de hazırlanmıştır. Ulusal arşivin şebeke sistemiyle<br />

birbirine bağlı olduğu pek çok eyaletteki şubelerine eğitim amaçlı<br />

bağlantılar da unutulmamıştır. Ayrıca elektronik çalışma atölyeleri<br />

oluşturulmuştur. Öğrenciler için video konferans ortamında belirli<br />

zamanlar için hizmet paketi hazırlanmıştır. Öğretmen ve öğrencilere<br />

yönelik hazırlanmış ana sayfanın son başlığı ise öğretmenlere<br />

verilen yaz dönemi kurslarıdır. Kursların süresi on gün olup sınıfta<br />

birincil elden kaynak kullanımının incelikleri anlatılmaktadır.<br />

Amerikan ulusal arşiv sitesinin öğrenme sayfasında dersler<br />

1754 yılından günümüze kadar geçen zamanı değişik dönemlerde<br />

ele almaktadır. Bu da ulusal arşiv sitesindeki kaynakların kapsadığı<br />

dönemin yaklaşık 250 yıl olduğu anlamına da gelmektedir.<br />

Kaynak 1. Amerikan Ulusal Arşivleri Web Sayfası (http 1)<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 205


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

3.1.1. Ders planları<br />

Bu bölümde Amerikan tarihiyle ilgili her hangi bir dönemle<br />

ilgili konuda birincil elden kaynakların kullanıldığı çok sayıda ders<br />

planı yer almaktadır. Bölümde dikkat edilen hususların başında konunun<br />

ulusal okul tarih ders programı, ulusal sosyal bilgiler ders<br />

programı ve ulusal vatandaşlık dersi programı ile diğer derslerin<br />

programlarının standartlarını göz önünde bulundurulması gelmektedir.<br />

Ayrıca ders dışı ilişkilendirmelere de yeri geldiğinde atıf yapılmaktadır.<br />

Pek çok konu ile ilgili ders planları program ilişkilendirmeleri<br />

yapılarak sınıf ortamında kullanılmaya uygun bir şekilde yer almaktadır.<br />

Dikkat edilen diğer bir husus da konuların hangi yaş grubuna<br />

veya sınıfa elverişli olduğudur.<br />

Ders planlarında konuyla ilgili birinci elden kaynaklara geçmeden<br />

konunun tarihsel arka planı sunulmaktadır. Bunun amacı<br />

belgelerin veya birinci elden kaynakların tarihsel bir bağlamda değerlendirmesine<br />

zemin hazırlamaktır. Kullanılan birinci elden kaynakları<br />

tanımlayan kimlik numaraları mutlaka belirtilmekte ve belgenin<br />

kısa künyesi verilmektedir.<br />

3.1.2. Birinci elden kaynak analiz çalışma yaprakları<br />

Arşiv sitesindeki yazılı belge, resim, fotoğraf, karikatür, poster,<br />

harita, eşya, hareketli resimler (film, belgesel) ve ses kayıtları<br />

için doküman analiz çalışma yaprakları hazırlanmış ve ilgili sorulara<br />

cevap verilmesi için boşluklar bırakılmıştır. Bu doküman analiz<br />

yaprakları arşivin eğitim uzmanları tarafından hazırlanmıştır. Ulusal<br />

arşiv sitesiyle ilgili diğer bir husus da her türlü kaynak materyalin<br />

ücret ödenmeden elde edilebilmesidir. Arşivdeki tüm kaynaklar öğretim<br />

amaçlı ortamda yer almamaktadır. Sadece eğitim ortamına uygun<br />

seçilmiş kaynaklar hizmete sunulmuştur.<br />

3.2. Amerikan Kongre Kütüphanesi Amerikan Hafızası<br />

Öğrenme Sitesi<br />

Kütüphanelerin bilgiyi depolama ve sunma konusundaki temel<br />

görevlerindeki teknolojiye bağlı değişim “bilgi demokrasisi”<br />

206 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

ifadesinin ortaya çıkmasına yol açmıştır (Veccia, 2004). Bu ifade<br />

ilk kez Amerikan Kongre Kütüphanesi “Amerikan Hafızası” Projesi<br />

için kullanılmıştır. Amerikan Hafızası tarih koleksiyonlarında<br />

yaklaşık yedi buçuk milyon birinci elden kaynak, ücret ödenmeden<br />

erişilebilir durumda, etkili kullanmaya hazır olarak eğitimci ve öğrencilerin<br />

hizmetine sunulmuştur. Amerikan Kongre Kütüphanesinin<br />

Ulusal Dijital Kütüphane Programının hazırladığı Amerikan<br />

Hafızası Sitesinde doküman kullanım etkinlikleri, aşağıdaki gibi<br />

sıralanmaktadır:<br />

Kaynak 2: Amerikan Kongre Kütüphanesi Arşivle Öğrenme Sayfası (http 2)<br />

3.2.1. Birincil kaynağın seçimi<br />

Öğretmen, hangi çeşit kaynağın, öğrencilerinin dikkatini çekeceğine<br />

karar verir ve bu kaynağı, sınıfta hangi etkinlikler çerçevesinde<br />

kullanacağını belirler.<br />

3.2.2. Odaklaşma Etkinlikleri<br />

Öğretmen, bir ya da iki kısa birincil kaynağı sınıfta ders başlangıcı<br />

olarak kullanabilir.<br />

3.2.3. Soruşturma etkinlikleri<br />

Öğretmen, öğrencilerin birincil kaynağa soruşturma yaklaşımıyla<br />

yaklaşmasını sağlayarak, öğrenciye ana kavramları buldurur.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 207


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

3.2.4. Uygulama etkinlikleri<br />

Öğretmen, öğrencilerin kitaptan öğrendikleri kavramları uygulamalarda<br />

hareket noktası olarak kullanabilir.<br />

3.2.5. Değerlendirme Etkinlikleri:<br />

Öğretmen; birincil kaynakları, öğrencilerin becerilerdeki ve<br />

kavramlardaki ustalıklarını değerlendirmek için işlevsel bir araç olarak<br />

kullanabilir.<br />

3.3. İngiliz Ulusal Arşiv Sitesi (National Archives <strong>of</strong> the<br />

United Kingdom)<br />

İngiliz Ulusal Arşivleri, sahip olduğu belgelerin tamamına yakınını<br />

tasnif etmiş ve bunların büyük bir kısmını da hem uzun yıllar<br />

boyu sağlıklı olarak koruyup saklayabilmek hem de en kısa yoldan<br />

araştırmacılar, eğitimciler, öğrenciler ve meraklıların hizmetine sunmak<br />

amacıyla dijital (sayısal) ortama aktarmıştır. Sayısal ortama<br />

aktarılan arşiv belgelerinin yine önemli bir kısmı kurumun internet<br />

sitesinden kullanıcılara ulaştırılmaktadır. Burada kurumun internet<br />

sitesi kısaca tanıtıldıktan sonra eğitim öğretim amaçlı olarak okullara<br />

yönelik hazırlanan sayfaların genel nitelikleri anlatılacaktır.<br />

Kurumun internet sayfası dört ana bölümden oluşmaktadır.<br />

Bunlar, İngiliz sosyo-ekonomik tarihi verilerinin depolandığı ve<br />

özellikle bireylerin kendi kişisel ve aile geçmişlerini aramalarına<br />

olanak sağlayan “Aile Tarihi” bölümü; İngiliz Kraliyet ordusunun<br />

tüm birimlerinin geçmişine dair belgelerin sunulduğu “Askeri Tarih”<br />

bölümü; özellikle akademik araştırmacıların kullandığı veya<br />

ulaşmayı amaçladığı bilgi ve belgeler ile eğitim amaçlı verilerin sunulduğu<br />

“Öğrenme ve Araştırma” bölümleridir. İngiliz Ulusal Arşivleri<br />

İnternet Sitesi, araştırmacı ve meraklılara arşivlerde bulunan<br />

belgelerden yola çıkarak hazırlanan ve her biri farklı konu ve temalara<br />

yönelik olarak düzenlenmiş sanal ortam (çevrimiçi / on-line)<br />

sergilere ulaşabilme fırsatı da sağlamaktadır.<br />

Yukarıda bahsedildiği gibi bu çalışmanın konusu arşivlerde<br />

bulunan ve eğitim amaçlı olarak öğretmen, ebeveyn ve öğrencilerin<br />

hizmetine sunulan kayıt ve belgeler ile bunların sayısal ortamda internet<br />

üzerinden sunuluş biçimleridir.<br />

208 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

Kaynak:3 İngiltere Ulusal Arşiv Sitesi Öğrenme Sayfası (http 3)<br />

Kurumun internet sitesinin eğitim sayfası dört alt sayfadan<br />

oluşmaktadır. Bu alt sayfaların üçü öğretmenler, ebeveynler ve öğrencilere<br />

ayrı ayrı olarak ulusal arşivlerin ve internet sitesinin sunmuş<br />

olduğu eğitim ve öğrenme etkinliklerini tanıtmak için hazırlanmıştır.<br />

Dördüncüsü ise arşiv belgeleri, kayıtlar gibi birinci elden<br />

dokümanlarını kullanarak uygulama ve alıştırmalar yapmaya imkan<br />

sağlayan “Uygulamalı Öğrenme” (Learning Curve) sitesine yönlendirme<br />

linkini içermektedir.<br />

3.3.1. Öğretmenler<br />

Öğretmenler için hazırlanan alt sayfa öncelikle arşivlerde bulunan<br />

her türlü kayıt ve dokümanın hangi hedefler doğrultusunda<br />

ve hangi yöntem ve teknikler aracılığıyla öğretimde kullanılabileceğinin<br />

anlatıldığı atölye çalışmalarının tanıtımını sunmakta ve bu<br />

çalışmalarla ilgili detaylı bilgilerin verildiği sayfaların bağlantılarını<br />

içermektedir. Bu atölye çalışmaları ilköğretim birinci kademe, ilköğretim<br />

ikinci kademe, ortaöğretim ve üniversite öncesi eğitim kademelerindeki<br />

öğrenciler için ayrı ayrı oturumlar olarak düzenlendiği<br />

gibi; öğretmenler içinde özel bir atölye çalışması hizmet içi eğitim<br />

kursu şeklinde hazırlanmıştır. İngiliz Ulusal Arşivleri bu hizmetleri<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 209


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

ücretsiz olarak sağlamakta olup ayrıca arşivlere ulaşamayacak kadar<br />

uzak yerleşim yerlerinde bulunan okullardaki öğrenci ve öğretmenler<br />

için bahsi geçen atölye çalışmalarını video-konferans şeklinde<br />

online olarak sunma potansiyeline de sahiptir. Bu hizmet de ücretsiz<br />

olarak verilmektedir. Öğretmenler alt sayfasının bir başka içeriği ise<br />

Ulusal Arşivler Müzesi’nin ve müzenin internet sitesinde sunulan<br />

sanal sergilerin tanıtıldığı bağlantıdır.<br />

Öğretmenler alt sayfasındaki diğer linkler; aşağıda detaylı olarak<br />

anlatılacak olan Uygulamalı Öğrenme sayfası ile “Derinlemesine<br />

Öğrenme (in-depth learning)” web sitesidir. Burada özellikle<br />

derinlemesine öğrenme web-sitesinden bahsetmek yerinde olacaktır.<br />

Bu sitede ilgi ve merakı olan öğrencilerin yerel tarih, aile tarihi<br />

gibi temalar ile tarihsel belgeleri anlamak için kritik öneme sahip<br />

Paleografya ve Latince’nin öğrenimi hakkında bilgi ve danışmanlık<br />

sunulmaktadır.<br />

Öğretmenler alt sayfadaki linklerin bazıları ebeveynler için<br />

hazırlanan alt sayfada da yer almaktadır. Bu sayfalarda ve bunlara<br />

ait bağlantılarda İngiliz tarihinin çeşitli dönem, tema ve kesitlerine<br />

ait bilgi, belge ve kalıntıların belirli bir düzen içinde sanal olarak<br />

sunulduğu görülmektedir. “Britanya Birinci Dünya Savaşında” adlı<br />

bağlantı noktasında İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşına nasıl ve<br />

nerelerde katıldığı, İngiliz orduları ve bağlaşıklarının katılmış olduğu<br />

muharebeler anlatılmakta; anlatılanlar uygun belge, resim ve<br />

haritalarla desteklenmekte ve verilen her bilgi biriminin dayandığı<br />

belgelerin adları ve tasnif numaraları daha ileri düzey araştırma yapmak<br />

isteyenler için ayrıca sunulmaktadır. Örneğin İngiliz ve Fransız<br />

ordularının Çanakkale kampanyalarının anlatıldığı alt sayfada<br />

Osmanlı Devleti, Winston Churchill, Çanakkale ve Gelibolu’ya<br />

ait açıklayıcı bilgilere dair linklerin yanı sıra Gelibolu çıkarmasına<br />

hazırlık aşamasında İngiliz Deniz Kuvvetleri Bakanı Churchill’in<br />

Savunma Bakanı Kitchener’a yazmış olduğu mektubun kopyası ve<br />

muharebeler sırasında kullanılan bölgeye ait harita da belge olarak<br />

kullanıcılara sunulmaktadır.<br />

210 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

Kaynak 4. Churchill’in Mektubu<br />

Kaynak 5. Harita<br />

3.3.2. Çocuklar<br />

Çocuklar için hazırlanan alt sayfada ise daha çok oyun ve animasyonlara<br />

dayalı öğrenme aktiviteleri yer almaktadır. Hazırlanan<br />

oyun ve karakterler vasıtasıyla çocukları geçmişe götürerek tarihte<br />

meydana gelmiş çeşitli olayları sanal ortamda görerek ve uygulayarak<br />

öğrenmelerini; öğrenirken de eğlenmelerini sağlamak amaçlanmıştır.<br />

Çocuklar için hazırlanan bu sayfadaki oyun ve animasyonları<br />

bir kısmı Ulusal Arşivler Portalı ya da onun uzantısı olan Uygulamalı<br />

Öğrenme sayfası üzerinde bulunurken bazıları ise farklı internet sitelerinin<br />

linklerinden oluşmaktadır. Bu alt sayfada bulunan oyunlardan<br />

biri olan Tudor Düellosu (Tudor Joust) çocukları Ortaçağda yapılan<br />

şövalye düellolarına götürmektedir. Oyun sayfasına giren biri<br />

hem basit yönergeleri takip ederek birer şövalye rolüne girip oyun<br />

oynayarak eğlenebiliyor; hem de Ortaçağ İngiliz tarihine ait bir çok<br />

olay, olgu, kavram ve kişi hakkında bilgi edinebiliyor. Sayfada bulunan<br />

aktivitelerin özellikle çocukları görsel yolla geçmişe götürmeyi<br />

ve geçmişte yaşayan kişilerle özdeşlik (empati) kurarak daha etkili<br />

ve kalıcı öğrenmeler sağlamayı amaçladığı görülmektedir.<br />

İngiliz Ulusal Arşivleri sitesinin burada özellikle bahsedilmesi<br />

gereken kısmı Uygulamalı Öğrenme sayfalarıdır. Burada sunulan<br />

kaynaklar İngiliz Ulusal Müfredat Programı’nda sunulan tema ve<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 211


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

konulara paralel olarak hazırlanmış olup beş ana evreye (Key Stages)<br />

ayrılmış olan İngiliz ilk ve ortaöğretiminin ikinci ila beşinci ana<br />

evreleri düzeyindeki öğrencilere hitap etmektedir. Burada bulunan<br />

alt sayfalardan biri bu siteden nasıl faydalanılacağı konusunda öğrenci,<br />

öğretmen ve ebeveynlere rehberlik hizmeti sunan siteyi nasıl<br />

kullanmalı sayfasıdır. Bu sayfanın öğrencilere rehberlik etmek üzere<br />

hazırlanan bölümünde birinci elden kaynaklar nasıl kullanılır, bunlara<br />

dayalı olarak nasıl dönem ödevi veya ödev yazılır, sınavlara nasıl<br />

hazırlanılır, etkinlikler ve oyunlar ile öğrenciler için faydalı olabileceği<br />

düşünülen diğer internet adreslerine ait linkler sunulmaktadır.<br />

Sayfanın öğretmenler için hazırlanan bölümünde ise öncelikle<br />

Uygulamalı Öğrenme sayfalarının nasıl kullanılabileceğine dair<br />

açıklamalar bulunmaktadır. Sayfada yer alan açıklamalar bu sitenin<br />

içeriğinin farklı kullanım yöntemleri hakkında da bilgi vermektedir.<br />

Sitede yer alan bazı etkinlikler bir ders saati için planlanmış iken bazıları<br />

farklı türden birinci elden tarih kaynaklarını kullanmaya odaklı<br />

etkinliklerdir. Burada ayrıca Ulusal Arşivler sitesinde bulunan ve<br />

eğitim amacıyla kullanılabilecek olan her bir farklı bir dönem ve<br />

tema hakkında hazırlanmış olan sanal sergilerin bulunduğu sayfaya<br />

da bağlantı verilmektedir. Öğretmenlere ait bu bölümün geriye kalan<br />

içeriği ise bilgi iletişim teknolojilerinin tarih öğretiminde kullanımı<br />

konusundaki açıklamalar ile öğretmenler yararlanabilecekleri internet<br />

sitelerine ait linklerdir.<br />

3.3.3. Öğrenciler birinci elden tarih kaynaklarını/kanıtlarını<br />

nasıl kullanmalı<br />

İngiliz Ulusal Arşivleri internet sitesine bağlı Uygulamalı<br />

Öğrenme sayfalarından birinde öğrencilerin birinci elden tarih kaynaklarını/kanıtlarını<br />

nasıl kullanabileceklerine dair önemli bilgiler<br />

sunulmaktadır. Aşağıdaki tabloda sunulan bu bilgiler birinci elden<br />

kanıt ya da kaynağın ne olduğu; nasıl ayırt edilebileceği; ve nasıl<br />

okunup, yorumlanıp, anlaşılabileceği hususlarında öğrencilere rehberlik<br />

etmek amacındadır.<br />

Uygulamalı Öğrenme sitesinin öğrenciler bölümünde bulunan<br />

çeşitli etkinlik ve oyunlar öğrencilerin kendileri için hazırlanmış<br />

birinci elden kaynakları kullanarak geçmiş hakkındaki öğrenme<br />

212 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

ve anlamlandırmalarını bağımsız olarak yapılandırmaları amaçlanmıştır.<br />

Bu etkinliklerden birisi Demiryolları Victoria Dönemi<br />

Britanyası’nda İnsanların Yaşamını Nasıl Değiştirdi etkinliğidir.<br />

Tablo: 1 Birinci Elden Kaynak Sorgulaması(http 4 )<br />

Tarihte birinci elden kaynak/kanıt nedir<br />

Tanım<br />

– Tarihin belli bir dönemi hakkında bize doğrudan/birinci elden bilgiler<br />

sunan kaynaklardır. Bu, zamanın olaylarına şahit olan birinin hatıraları<br />

olabileceği gibi, üzerine çalıştığınız dönemden kalma yazılı bir belge,<br />

fotoğraf, film ya da poster de olabilir.<br />

Belgeye Sorulabilecek<br />

Sorular<br />

Ayırt<br />

Etme<br />

Anlama ve<br />

Yorumlama<br />

Bu ne tür bir belgedir Kim hazırlamıştır Yazarı hakkında ne biliyoruz<br />

Ne zaman yazılmıştır Niçin Yazılmıştır<br />

Kaynaktaki anahtar kelimeleri ve anlamlarını düşünün. Kaynakta hangi<br />

düşünceler öne sürülmüştür Kaynağın içeriği hangi değer/tutumları<br />

yansıtıyor Kaynağın, içeriğin ele alınan tarihsel durumla nasıl bir ilgisi<br />

vardır Belgenin kime yazılmış olduğu hakkında her hangi bir ipucu var<br />

mı Kaynak ne kadar güvenilirdir. Kaynak sınırlı ya da yetersiz olarak<br />

düşünülebilir mi Kaynağın, ilgili olduğu döneme ait diğer kaynaklarla<br />

ilişkisi nasıldır Onlarla aynı fikir, tutum ve savları paylaşıyor muBu<br />

kaynaklar arasındaki farklılıkları nasıl açıklayabilirsiniz<br />

Daha önce de belirtildiği gibi uygulamalı öğrenme sayfasında<br />

öğretmenler için hazırlanan etkinliklerin en önemlileri bir ders<br />

saati için planlanmış etkinlikler ile farklı türden birinci el tarih kaynaklarını<br />

kullanmaya odaklı hazırlanmış etkinliklerdir.<br />

Kaynak: 6 İngiltere Ulusal Arşiv Sitesi Uygulamalı Öğrenme Sayfası (http 5)<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 213


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

Şimdi bu etkinliklerin bazı önemli özelliklerine değinilecektir.<br />

İngiliz Ulusal Müfredat Programı kapsamında bulunan her bir<br />

konu ve tema için ayrı ayrı olarak hazırlanmış olan bir ders saati boyutundaki<br />

etkinliklerin temel amacı konu ve temaların öğretiminde<br />

öğretmenlere yol göstererek yardımcı olmak ve aynı zamanda öğrencilerin<br />

okul/ders dışı zamanlarda merak ettikleri hususları kendi<br />

kendilerine öğrenmelerine zemin hazırlamaktır. Burada uygulamalı<br />

öğrenme sayfasında bulunan bu aktivitelerden biri olan iç cephe<br />

(the Home Front) konusu ile ilgili etkinliklerden bahsedilecektir.<br />

Adından da anlaşılacağı üzere bu konu İkinci Dünya Savaşı<br />

öncesi ve savaş dönemi İngilteresinde yapılan hazırlıklar, alınan<br />

tedbirler ve uygulanan iç siyaset ile bütün bunların toplumsal yansımalarını<br />

ele almaktadır. İlgili sayfada bütün bu hususlar özet olarak<br />

sunulduğu gibi; resim, poster, broşür, karikatür, mektup ve gazete<br />

gibi birinci elden kaynakların yardımıyla öğrenci ve öğretmenler<br />

o döneme götürülerek yapılan uygulamaları ve izlenen politikaları<br />

kendilerine anlatıldığı şekliyle değil, bahsedilen kaynaklardaki bilgileri<br />

sorgulayıp kendi zihinsel süzgeçlerinden geçirerek öğrenmelerine<br />

zemin hazırlanmıştır. Mesela, dönemin hükümeti tarafından<br />

savaş öncesinde propaganda amacıyla hazırlanan aşağıdaki posterin<br />

nasıl bir işlev gördüğünün yandaki tabloda verilen ucu açık sorular<br />

aracılığıyla öğrenciler tarafından tahmin edilmesi istenmektedir.<br />

Kaynak:7 Dönemin Afişlerinden Hazırlanmış Öğrenci Çalışma Etkinliği(http 6)<br />

1<br />

2<br />

3<br />

Hükümet niçin İç Cephe’den<br />

zafer için kazmalarını istiyor<br />

Eğer İç Cephe ihtiyaç duyulduğu<br />

kadar fazla yiyecek üretmek/<br />

yetiştirmek maksadıyla bilgilendirilip<br />

organize edilmemiş<br />

olsaydı neler olurdu<br />

İnsanların yiyecek yetiştirmek<br />

amacıyla kazmaya başlamadıkları<br />

bir durumu tasvir eden<br />

başka bir poster bundan daha<br />

az mı yoksa daha çok mu etkili<br />

olurdu Açıklayınız<br />

Bütün yıl<br />

boyunca kendi<br />

sebzeleriniz<br />

EĞER ZAFER<br />

İÇİN ŞİMDİ<br />

KAZMAYA<br />

BAŞLARSANIZ!<br />

214 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

Sayfanın kullanıcıları burada sunulan farklı türdeki kaynakları<br />

kullanarak hem bağımsız olarak çalışmak suretiyle konu hakkında<br />

daha etkili ve kalıcı öğrenmeler gerçekleştirebilmekte, hem de<br />

sorgulama, karşılaştırma, eşleştirme gibi çeşitli düşünme becerileri<br />

geliştirebilmektedir.<br />

4. TÜRK ARŞİVLERİNİN DURUMU VE EĞİTİMSEL<br />

İŞLEVİ<br />

Ülkemizde tarihin ana kaynaklarının bilgisayar ortamında veri<br />

tabanları oluşturulması devam eden bir süreç olmakla birlikte ilköğretim<br />

ve ortaöğretim öğrencilerine yarar sağlayacak pedagojik düzeye<br />

henüz ulaşmadıkları söylenebilir. Ancak; bu çerçevede İnternet<br />

(Bilgisayar) ve Tarih ilişkisi üzerine Ramazan Acun’un çalışmaları<br />

kayda değerdir.Çalışmalarında daha çok akademik ortam üzerine<br />

odaklanmış olan Acun; Türk Tarihi ile ilgili ana kaynakların bir kısmının<br />

bilgisayarda veri tabanının oluşturulması üzerine çalışmalar<br />

yürütmektedir. (http 7) Bu çalışmalardan biri de Atatürk İlkeleri ve<br />

İnkılap Tarihi (AİİT) dersinde öğrenme verimini dramatik olarak<br />

arttıracak İnternete dayalı bir sistem tasviridir.<br />

Acun’a (2000) göre; böyle bir sistemin en temel öğesi, iyi<br />

yazılmış bir Atatürk ve <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti Tarihi metnini bulunduran<br />

ve pedagojik kurallara göre tasarlanmış web sayfalarıdır. Bu<br />

web sayfalarından uygun noktalarda, Atatürk ve <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti<br />

ile ilgili birinci ve ikinci el veri kaynakları bulunduran büyük<br />

veri tabanlarına (bilgi bankalarına), ki kısaca AİİT veri tabanları adı<br />

verilebilir, geçişler sağlanmalıdır.Acun’un böyle bir sistemin oluşturulması<br />

için önerileri arasında konuyla ilgili kurum ve kuruluşların<br />

iş bölümü yaparak dönemin ana kaynaklarını veri tabanlarına<br />

aktarması bulunmaktadır. Örneğin bu bağlamda “Enstitüler Meclis<br />

Zabıtları” veri tabanı oluşturmalıdır. Üniversite düzeyinde öğrencilerin<br />

yararlanması amacıyla tarihle ilgili ana kaynakların bir kısmının<br />

internet ortamında sunulması konusunda Boğaziçi Üniversitesi<br />

Atatürk Enstitüsü bir çalışma yapmıştır.Modern <strong>Türkiye</strong> adıyla hazırlanmış<br />

sitede birinci elden ve ikinci elden kaynaklara doğrudan<br />

yer verilmiştir. http8://www.ata.boun.edu.tr<br />

Yukarıda incelenmiş olan yurtdışındaki ulusal Arşiv kurum-<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 215


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

larının ilköğretim ve lise öğretmen ve öğrencilerine yönelik çalışmalarına<br />

benzer bir çalışma resmi arşiv kurumu olan Devlet Arşivleri<br />

Genel Müdürlüğünce henüz İnternet ortamına yansıtılmamıştır.<br />

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün 2003 yılında üniversitelere<br />

ve diğer kamu kuruluşlarına göndermiş olduğu bilgilendirici resmi<br />

yazı durumu ortaya koymak açısından önemlidir.<br />

Yazıda kısaca şöyle bir misyondan bahsedilmektedir: “Bilindiği<br />

gibi, <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nden devraldığı<br />

zengin arşiv mirasıyla dünyanın en önemli arşivlerinden birine<br />

sahiptir. Osmanlı Devleti’nden <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyetine intikal eden<br />

zengin arşiv malzemesi, sadece ülkemiz için değil, Orta ve Yakın<br />

Doğu, Balkanlar, Akdeniz, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinin milli<br />

ve ortak tarihlerinin tespiti ve yazılmasında başvurulacak otantik<br />

değerde kaynak niteliğindedir. 700 yıllık kültürel ve tarihi mirasın<br />

sahibi olan Türk arşivlerinde sadece Osmanlı dönemine ait 150 milyon<br />

belge bulunmaktadır” . (http 9)<br />

Bilgiye erişimde demokrasi ve açıklık kavramlarının ön plana<br />

çıktığı bilgi ve enformasyon çağında, modern arşivciliğin ana ilkesi<br />

olan “açıklık prensibi” Türk arşivleri tarafından da temel ilke olarak<br />

kabul edilmektedir. Tasnif edilen belgeler hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmadan<br />

hızla araştırmaya açılmaktadır. Tasnif edilmiş ve son işlem<br />

tarihi üzerinden otuz (30) yıl geçmiş arşiv malzemesi hiçbir kısıtlama<br />

olmadan araştırma ve incelemeye açılmaktadır. Araştırmacıların<br />

belge istekleri 2 veya 3 saat içerisinde karşılanabilmektedir.<br />

Yine dünya bilim çevrelerine ve bilim adamlarına kolaylık<br />

sağlamak, bilginin paylaşılmasını ve öğrenmenin önündeki engelleri<br />

azaltmak maksadıyla internette bir web sayfası açılmış ve bilgisayar<br />

ortamında belge kataloglarımız yayınlanmıştır. Bu konudaki talep,<br />

istek vb. www.devletarsivleri.gov.tr adresinden temin edilebilmektedir.<br />

2003 yılı ortalarından itibaren bilim adamları dijital (sayısal)<br />

ortama aktarılan belgeler üzerinde internet yoluyla veya araştırma<br />

salonunda bilgisayar üzerinden araştırmalarını yapabilecektir. Ayrıca,<br />

belgelerin tam metinlerinin gelecekte uygulanacak bir proje ile,<br />

internet vasıtasıyla hizmete sunulması da planlanmaktadır. Bu düzenlemelerle<br />

Türk arşivlerinin, özellikle de Osmanlı arşivlerinin, ça-<br />

216 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

ğın gereklerine uyması sağlanmış, kolay ulaşılabilir bir arşiv haline<br />

getirilmiş, bilgiye ve belgeye ulaşımdaki bürokratik engeller ortadan<br />

kaldırılmıştır. (http 10) Devlet arşivleri sitesinin ilgili yazısında ulaşılması<br />

istenen hedeflere yönelik çalışmalar sürmekle birlikte henüz<br />

uzman ve pr<strong>of</strong>esyoneller dışındaki kişilere ve okul çağındaki öğrenci<br />

ve onların öğretmenlerine yönelik işlevsel bir hizmeti yoktur.<br />

Bazı belgelerin sayısal ortama aktarılması ve elde edilebilir olması<br />

öğretmenlerin ulaşmasına imkan tanımakla birlikte, 1928 yılı öncesi<br />

bütün belgelerin Osmanlıca olması ve transkripsiyonlarının da günümüz<br />

Türkçesine göre sadeleştirilmeden sunulması eğitim ortamında<br />

kullanılması açısından bir engeldir.<br />

5. SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Bugün,dijital(sayısal) ortama aktarılmış olan bilgi, yer ve zamanla<br />

sınırlandırılmayacak bir aşamaya gelmiştir. Bu bilgiler ucuz<br />

ve hızlı bir şekilde internet aracılığıyla sınıflara ve öğrencilerin evlerine<br />

ulaştırılabilmektedir. İnternet bağlantılı bir bilgisayarla herhangi<br />

bir okulda öğrenciler araştırmaları için gerekli bilgiyi elde<br />

edebilmektedir. Bu artan erişim gücü, aynı zamanda olumsuz etkilere<br />

de sahip olacaktır. Bu olumsuz etkilerin başında sayısız bilgi<br />

kaynağından, doğru ve gerekli olanlarını seçememe gelmektedir.<br />

Söz konusu olumsuz etkilere karşı koyabilmek için öğrencilere eleştirel<br />

düşünme ve sorgulama becerileri kazandırmak gerekmektedir.<br />

Uygulama örnekleriyle eleştirel düşünmenin nasıl gerçekleştirildiği<br />

açıklanmaya çalışılmıştır.Tarihin kendi ana kaynaklarıyla yüzleşmek<br />

her ne kadar geçmişi sorgulamak adına fayda sağlasa da günlük yaşamda<br />

bir olay veya bir durumla ilgili farklı bilgi kaynaklarının güvenirliğini<br />

sorgulamak açısından da vazgeçilmezdir.Çünkü geçmişe<br />

doğru gidildikçe bilgi kaynaklarının sayısında ve niteliğinde düşüş<br />

kaydedilirken günümüzde ve gelecekte bir konu hakkında oldukça<br />

fazla kaynağın olması da kaçınılmaz hal almıştır. Her iki durumda<br />

konuyu aydınlatma ve gerçeğin kendisine ulaşma konusunda sorun<br />

teşkil etmektedir.Yetersiz bilgi tarihle ilgilenen araştırmacıları yoruma<br />

ve tahmine zorlamaktadır. Günümüzde bir konuyla ilgili kaynak<br />

sayısının oldukça fazla olması da hangisinin doğru hangisinin<br />

yansız, hangisinin güvenilir olduğu konusunda kafalarda karmaşıklığa<br />

sebep olmaktadır.Bu çalışmada öğrencilere sadece kaynakların<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 217


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

sağlanması değil aynı zamanda kaynakların nasıl sorgulanacağı da<br />

yansıtılmaya çalışılmıştır.<br />

Yeni tarih eğitimi olarak ifade edilen anlayışın dünya ölçeğinde<br />

kabul görmesiyle birlikte <strong>Türkiye</strong>’de de özellikle ilköğretim<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler, TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerinin programlarında<br />

yer almaya başlaması tarih öğretimini daha zevkli ve öğrencileri<br />

de keşfedici bir tutuma yöneltecektir.Programın ders kitaplarına<br />

yansıtılması sonucu bilginin sunumunda da değişim gözlenmeye<br />

başlanmıştır.Bu değişim, salt bilgiyi öğrenciye kazandırmakla<br />

yetinmeyip tutum ve becerileri de kazandırarak tarihe olan ilginin<br />

artmasına sebep olacaktır.Bu süreçte eksiklikler ortaya konulmaya<br />

çalışılmış ve öneriler de sunulmuştur.<br />

Gerek lisans eğitimi yoluyla gerekse öğretmenlik yaparken<br />

binci elden kaynaklarla öğretim konusunda özel bir eğitimin verilmemiş<br />

olması tarih ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin derslerinde birinci<br />

elden kaynakları kullanmaları noktasında karşılaştıkları önemli<br />

bir engeldir. Tarih ve <strong>Sosyal</strong> Bilgiler öğretmen adaylarının hizmet<br />

öncesi eğitim sırasında “dokümanla öğretim” konusunda eğitilmesi<br />

bu eksikliği giderme noktasında bir çözüm olarak düşünülmelidir.<br />

Kıdemli tarih öğretmenlerine de bu konuda hizmetiçi eğitim seminerleri<br />

verilebilir.<br />

Tarih ve sosyal bilgiler öğretmenliği A.B.D.larında uygulanan<br />

pr<strong>of</strong>esyonel gelişim programları, öğretmenlerin tarih bilgisini arttırmanın<br />

yanı sıra belge ve görsel kaynağı analiz etme konusundaki<br />

becerilerini yapılandırma ile de ilgili olmalıdır.<br />

Bu çalışma ayrıca, sosyal bilgiler ve tarih programlarının<br />

standartlarına, amaçlarına destek sağlayacak uygun birincil elden<br />

her türlü tarihsel kaynak, ilgili resmi kurumların internet sitelerinde<br />

(Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu, Milli<br />

Kütüphane ve Milli Eğitim Bakanlığı ) ulaşılmaya açık, ücretsiz ve<br />

öğretime yönelik olarak sunulmasını önermektedir. Ekonomik güçlükler<br />

vb. nedenlerle bunun uzun vadeli bir hedef olarak planlanması<br />

durumunda ise çeşitli konu ve temalar ile ilgili birincil elden kaynak<br />

paketlerinin CD ortamında veya basılı formatta hazırlanarak okullara<br />

ulaştırılması öncelikli olarak ele alınmalıdır.<br />

218 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


Birinci Elden Tarih Kaynaklarının <strong>Sosyal</strong> Bilgiler ve Tarih Derslerinde ...<br />

KAYNAKLAR<br />

Acun, R, (2000). “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi’nin İnternet’e<br />

Dayalı Öğretimi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 47,<br />

615-635.<br />

Akbaba, B. (2005). İnkılâp Tarihi Öğretiminde Fotoğraf Kullanımı.<br />

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 3(1), 65-78.<br />

Ata, B. (2002). Tarih Derslerinde “Dokümanla Öğretim” Yaklaşımı.<br />

Türk Yurdu. 22(175), 80–86.<br />

Bass, R. (2003). Engines <strong>of</strong> inquiry: Teaching, technology, and learner-centered<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Research</strong> on Technology in Education<br />

1 (International Society for Technology in Education).<br />

Collingwood, R. (1990). Tarihin İlkeleri, (Çev. Ahmet Hamdi Aydoğan),<br />

İstanbul.<br />

Coltham, J.B. & Fines, J. (1993). “Tarih Öğretiminin Eğitimsel Hedefleri”<br />

(Çev. Mustafa Safran) Belleten, 57(220), 827-842.<br />

Craver, K. (1994). School Library Media Centers in the 21 st Century<br />

Changes and Challenges. Westport: CT Greenwood Pres.<br />

Craver, K.(1999). Using Internet Primary Sources to Teach Critical<br />

Thinking Skills in History. Westport, CT, USA Greenwood<br />

Pres.<br />

Doğan, Y. (2006). Yapısalcı Öğrenme Modeli ile Tarihsel Birincil<br />

Kaynakların İlişkisi ve Bu İlişkinin İlköğretim 4-5. Sınıf <strong>Sosyal</strong><br />

Bilgiler Ders Kitaplarında Kullanım Düzeyi. Ulusal Sınıf<br />

Öğretmenliği Kongresi Bildiri Kitabı II.Cilt, Ankara, Kök<br />

Yay.<br />

Husbands, C. (1996). What is History Teaching: language, ideas<br />

and meaning in learning about the past. Buckingham: Open<br />

Uninersity Press.<br />

Keleş, H. Ata, B. ve Köksal, İ.(2006). “Tarihî Dokümanla Tarih Öğretiminin<br />

Lise Öğrencilerinin Başarısına Etkisi” G.Ü. Gazi<br />

Eğitim Fakültesi Dergisi, 2, 99-112,<br />

Köksal H.(2004) Tarih öğretiminde Eleştirel Düşünme Becerilerinin<br />

Geliştirilmesi, Basılmamış Doktora Tezi: Gazi Üniversitesi.<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 219


Yasin DOĞAN / Erkan DİNÇ<br />

Michael, E. (2006). “Genuine Relationship with the Actual: New<br />

Perspectives on Primary Sources, History and the Intemet in<br />

the Classroom” The History Teacher Vol. 39, Number 3<br />

Nichol, J. (1996). Tarih Öğretimi. (Yay. Haz. Mustafa Safran)<br />

Tally, B. Goldenberg, B. (2005). “Fostering Historical Thinking<br />

With Digitized Primary Sources” <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Research</strong> on Technology<br />

in EducationVolume 38, Number 1<br />

Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) (2004). İlköğretim<br />

<strong>Sosyal</strong> Bilgiler programı, Ankara.<br />

Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) (2006). İlköğretim TC.<br />

İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Pogramı, Ankara.<br />

Veccia, S. (2004). Uncovering Our History: Teaching with Primary<br />

Sources. Chicago: American Library Association.<br />

İnternet Kaynakları<br />

http1://www.archives.gov/education<br />

http2://memory.loc.gov/learn<br />

http3://www.nationalarchives.gov.uk/teachers/<br />

http4://www.learningcurve.gov.uk/howto/studentprimary.htm<br />

http5://www.nationalarchives.gov.uk/teachers/learningcurve.htm<br />

http6://www.learningcurve.gov.uk/snapshots/snapshot09/snapshot9.htm<br />

http7://yunus.hacettepe.edu.tr/~acun/)<br />

http8://www.ata.boun.edu.tr<br />

http9://www.gazi.edu.tr/duyurular/yok_duyuru/tum.html-19k).<br />

http10://www.gazi.edu.tr/duyurular/yok_duyuru/tum.html-<br />

19k).<br />

http://www.devletarsivleri.gov.tr<br />

http://www.ttkb.meb.gov.tr<br />

http:// www.canadiancollection.ca (Kanada Ulusal Arşivi Resmi Sitesi)<br />

http://www.naa.gov.au/education/education.html (Avustralya Ulusal<br />

Arşivi Resmi Sitesi)<br />

220 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


YAZIM ESASLARI<br />

Dergi Politikası<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Sosyal</strong> Araştırmalar Dergisi (TSAD), AKADEMİSYEN-<br />

LER BİRLİĞİ DERNEĞİ yayın organıdır. Nisan, Ağustos ve Aralık<br />

aylarında olmak üzere dört ayda bir yayımlanır. TSAD, sosyal bilimler<br />

alanında son gelişme ve yenilikleri yansıtan, bilimsel konu ve sorunları<br />

irdeleyen; çözüm önerileri getiren nitelikli yazıların yayımlandığı disiplinler<br />

arası akademik bir dergidir. Dergiye gönderilen yazıların daha<br />

önce başka bir yayın organında yayımlanmamış olması veya yayım<br />

için değerlendirme aşamasında bulunmamalıdır. Yazılar daha önce bir<br />

kongre, sempozyum ve toplantıda bildiri şeklinde sunulmuşsa, tarih ve<br />

yer belirtmek şartıyla editörler kurulu tarafından uygun görülmesi durumunda<br />

yayımlanabilir. Yazılardaki fikirler yazarlarına aittir, derginin<br />

görüşünü yansıtmaz.<br />

TSAD’nde yayımlanmak üzere gönderilen çalışmalar, editörler<br />

kurulunun konu, içerik, sunuş biçimi ve bilimsel ölçütlere uyma çerçevesinde<br />

yaptıkları incelemeden sonra yayımlanmaya değer bulundukları<br />

takdirde bilimsel açıdan incelenmek üzere yazarın kimliği belirtilmeden<br />

ilgili alanda uzman iki ayrı hakeme gönderilir. Hakemlerden<br />

biri olumlu diğeri olumsuz görüş bildirdiği takdirde yazı üçüncü bir<br />

hakeme gönderilir. En az iki olumlu görüş doğrultusunda makale yayımlanır.<br />

Dergiye gönderilen yazılar yayımlansın veya yayımlanmasın<br />

iade edilmez. Yayım dili TÜRKÇE ve İNGİLİZCE’dir.<br />

Yazı Teslim Kuralları<br />

Yazılar tüm metin, girintili paragraflar, notlar ve referanslar dahil,<br />

A4 boyutundaki kağıdın bir yüzüne, 11 punto harf karakteri ile 1<br />

satır aralıkla, sayfanın sol ve sağ yanından 5 cm, üst ve alttan 5,5’ar cm<br />

boşluk bırakılarak Times New Roman karakteriyle yazılmalıdır. Sayfa<br />

numaraları sağ üst köşede yer almalıdır.<br />

Yazılar; notlar, referanslar ve kaynakça dahil 30 sayfayı geçmemelidir.<br />

Tablo, şekil ve çizimleri içerecek şekilde 2 nüsha (1 nüshasında yazarın<br />

adı olmayacak) ve disketle birlikte teslim edilmelidir. Yazılar Word 6.0 ve<br />

üstü versiyonu ile yazılmalıdır.<br />

Tablolar ve şekiller hazırlanırken derginin düzeni ve büyüklüğü<br />

göz önüne alınmalıdır. Şekiller basıma verilecek şekilde çizilmeli ve<br />

metin içindeki yerine yerleştirilmelidir. Tablo ve şekillere sıra ile numara<br />

verilmeli ve başlıkları yazılmalıdır.<br />

Yazıların başlığı birinci sayfanın başına büyük harflerle ortalanarak<br />

yazılmalı, yazar/yazarların isimleri başlığın sağ altında yer al-


Yazım Esasları<br />

malıdır. Unvanlar, kurumlar ve e-posta adresi yıldız simgesiyle dipnot<br />

olarak verilmelidir.<br />

Türkçe başlık, asgarî 50 kelimelik özet ve anahtar kelimeler<br />

verildikten sonra yalnızca kelimelerin ilk harfleri büyük olmak üzere<br />

İngilizce başlık, özet (abstract) ve anahtar kelimeler (keywords) yazılmalıdır.<br />

Yazı içinde kaynağın belirlenmesi dipnot şeklinde değil, yazar/<br />

yazarların soyadı, kaynağın basım yılı ve sayfa numarası verilerek yapılmalıdır.<br />

a.Yazarın adı yazı içinde geçiyorsa, kaynağın yılı ve sayfa numarası<br />

parantez içinde yazılmalıdır.<br />

Örnek: Akyol (1996:70-78).<br />

b. Kaynak alıntının sonunda veriliyorsa yazarın adı parantez<br />

içinde verilmelidir.<br />

Örnek: Bu alanda yeni gelişmeler kaydedilmektedir (Aydoğan,<br />

1998:45-60).<br />

Aynı yılda aynı yazar tarafından yazılmış iki kaynak gösterilecekse,<br />

aşağıdaki şekilde verilmelidir.<br />

Örnek: Açık (1999a:45-50; 1999b:130-145).<br />

Kaynak iki yazarlı ise, soyadları arasına (ve) bağlacı konularak<br />

yazılmalıdır.<br />

Örnek: İnem ve Sözer (1976:37-66)<br />

Soyadı aynı olan iki yazarın aynı yılda yazılmış eserleri, adlarının<br />

ilk harfi ile ayırt edilmelidir.<br />

Örnek: Somuncuoğlu, D. ve Somuncuoğlu, M. (1989:25)<br />

Kaynağın yazarları ikiden fazla ise, birinci verilişte yazarların<br />

hepsinin soyadları yazılır.<br />

Örnek: Smith, Stanley ve Shores (1978:120-145)<br />

Daha sonraki verilişlerde “vd.”kullanılır.<br />

Örnek: Smith vd. (1978:120-145)<br />

Bir dizi biçiminde verilen kaynaklar en yeni tarihli olandan eski<br />

olana doğru sıralanarak, parantez içine alınır ve noktalı virgül ile ayrılır.<br />

Örnek: Bu konudaki son gelişmelere göre (Cobb, 1987:29; Flanders,<br />

1980:33; Coleman vd., 1978:41)<br />

Dipnotlar çok gerekli ise kullanılabilir. Çoğu zaman dipnotları<br />

yazı içinde vermek mümkündür. Kullanılacaksa numaralanmalı ve sayfanın<br />

altında yer almalıdır. Dipnot numaraları nokta, virgül, iki nokta<br />

üst üste gibi… noktalama işaretlerinden önceye konulmalıdır.<br />

Yazılarda kullanılan bütün kaynaklar alfabetik olarak, yazının<br />

222 TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007


<strong>Türkiye</strong> <strong>Sosyal</strong> Araştırmalar Dergisi<br />

sonunda ayrı bir sayfada (sayfalarda) KAYNAKLAR başlığı altında<br />

verilmelidir. Aynı yazarın birden fazla eseri kaynak olarak kullanılmışsa,<br />

basım yılına göre eskiden yeniye doğru dizilmelidir. Metin içinde<br />

ve kaynakçadaki kaynakların doğru bir şekilde verilmesi yazarların sorumluluğundadır.<br />

Kaynaklar oluşturulurken şu şekilde hazırlanmalıdır:<br />

Kitaplar için:<br />

Yazarın soyadı, adının ilk harfi, basım yılı parantez içinde, kitabın<br />

başlığı italik olarak yazılır, sonra basımevi, basım yeri yer alır.<br />

Örnek: Sevilengül, O. (1994), Genel Muhasebe, Setma, Ankara.<br />

Eğer kitap çeviri ise, kitabın adından sonra parantez içinde Çev.<br />

yazılarak çevirenin adı ve soyadı belirtilir.<br />

Makaleler için:<br />

Yazarın soyadı, adının ilk harfi, basım yılı parantez içinde, makalenin<br />

başlığı tırnak içinde, derginin adı italik olarak yazılır, sonra cilt,<br />

sayı ya da ay, sayfalar yer alır.<br />

Örnek: Aydoğan, E. (2000), “Endüstriyel İşletmelerde Esnek<br />

Üretim Sistemleri, Esnek Yapılanma ve Esnek Çalışma”, Politeknik<br />

Dergisi, C.5, No.2, 287-290.<br />

Eğer makale çeviri ise, makalenin adından sonra parantez içinde<br />

Çev. yazılarak çevirenin adı ve soyadı belirtilir.<br />

Derlemeler için:<br />

Yazarın soyadı, adının ilk harfi, basım yılı parantez içinde, makalenin<br />

başlığı tırnak içinde, editörün adı (Ed.) ya da editörler (Edr.) şeklinde,<br />

kitabın adı italik yazılır, sonra basımevi ve basım yeri yer alır.<br />

Örnek: Aktaş, Ş. (1993), “Namık Kemal ve İnsan”, Müjgan Cumbur<br />

(Ed.), Doğumunun Yüzellinci Yılında Namık Kemal, Atatürk Kültür,<br />

Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara.<br />

Yazılarda ileri sürülen fikirler yazarların kendilerine aittir. Derginin<br />

hukuki sorumluluğu yoktur.<br />

Yazarlar; iletişim ve e-posta adreslerini belirtilen bir önyazıyla<br />

birlikte yazılarını elden veya posta yoluyla aşağıdaki adrese ulaştırılabilir.<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Sosyal</strong> Araştırmalar Dergisi<br />

Dögol Caddesi 49/4 Beşevler/ANKARA<br />

Tel: 0.312.2225683<br />

Web sayfası: http://www.akademisyenler.org.tr<br />

E-posta: akademisyenler@akademisyenler.org.tr<br />

TSA / Yıl: 11, S: 2, Ağustos 2007 223

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!