10.07.2015 Views

A. Alper AKÇAM Yeni Hayat'ta Yeni Bir Hayat ... - alperakcam.com

A. Alper AKÇAM Yeni Hayat'ta Yeni Bir Hayat ... - alperakcam.com

A. Alper AKÇAM Yeni Hayat'ta Yeni Bir Hayat ... - alperakcam.com

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

A. <strong>Alper</strong> AKÇAM<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ta <strong>Yeni</strong> <strong>Bir</strong> <strong>Hayat</strong>!...*Orhan Pamuk romanlarının yazılış süreci içinde Kara Kitap’tan sonra gelen <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> da,Kara Kitap’a benzer bir çoğul biçemle kurulmuştur. Metinler parodisi, metinlere ve romankahramanlarına taşıttırılan “söylemler arası diyalog”, romanın ana yörüngesini oluşturur. <strong>Yeni</strong><strong>Hayat</strong>’ta da Kara Kitap’ta olduğu gibi otuzun üstünde ayrı kaynağın sözü edilmektedir. KaraKitap epigraf bölümünde beşi yinelemeler şeklinde otuz altı kitap adı sayılmıştı, <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>kahramanı Osman’ın <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> yazarı Rıfkı Amca’nın evinde bulduğu, <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ınyazılışında esin kaynağı olmuş kitap sayısı da otuz üçtür (<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, s. 239).“Sonra, gel çağrışım gel, dedi aşk ve kitap kurbanı kırık kalpli adam ve gümüş şekerliği elimealdım. Hareketimde iddialı bir Belediye Tiyatrosu sanatçısının, Yorick’in kafatasını takliteden zavallı bir yörük kafatasını gösterişle tutuşunu hatırlatan bir yan vardı, ama yapmacıklıharekete değil, sonucuna bakın siz” (<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, s. 248-249). Yazar sesine bürünmüşanlatıcı, kahramanı Osman’a seslenmektedir; Osman da bir yandan aynı tümcenin içinde,yazar sesinin biçimlendirdiği özne olarak yer almayı sürdürmektedir; romanın diyalojik,çoksesli biçimi için örnek gösterilebilecek bu tümce kuruluşu, bağlamıyla da, aynı zamandayazar poetikasının ipuçlarını verir... Roman kahramanı, Hamlet’in soytarısının kafatasınıelinde tutan iddialı bir yerli oyuncudur artık; yazarını çok fazla işe katmadan hayat üzerinefelsefe yapma yetisiyle donatılmıştır. Shakespeare, Dante, Rilke; Batı kültüründe kendiülkeleri için birer çığır açacak güçteki sanatçılar, özellikle de yeraltına ya da öte dünyayagelip giden, ölümle oluşmuş, oluşacak yeni durumlar üzerine ölümsüz metinler kurmuşsanatçılar, yazarın özgün bakış açısı içinde Anadolu toprağına inmişlerdir.Kara Kitap’ta Mevlâna, Şeyh Galip ve Attar metinleri, Doğu tasavvufuyla ilgili yapıt veepizodlar önde tutulmuşken <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ta Dante’nin <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ı ve Rilke’nin DuinoAğıtları ön plandadır. Yine yitirilmiş aşka doğrudur yolculuk, adalet arayışının arınması (19.Yüzyıl bildungsroman’ının klâsik izleği) duyulacaktır bir yandan... Ancak, tüm olayörgüsünün önünde güçlü bir diyaloji, söylemler çatışması, söylemler sergilenmesi vardır.Dedesi Anadolu demiryolları yapımında oldukça önemli işler üstlenmiş Orhan Pamuk,kahramanını babası demiryolları müfettişliğinden emekli bir subay olan Rilke’ylebuluşturmuş, Dante’nin <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ında ölüler diyarına göçmüş Beatrice’nin yanına gidiş1


geliş yolculuklarına katılmışlardır. Ortaçağ Avrupası’nın en önemli yazın ustası olarak anılanDante, binlerce yıllık karnaval kültürünü grotesk imgeler ve hayatla ölüm arasındaki gidişgelişlerle yaşatmayı başarmış, Rönesans romanında bu öğelerin yeniden doğuşunun en büyükkaynaklarından birisi olmuştur. “Dante’nin tasavvur ettiği dünya kendine has özellikler taşır.Onun dünyasında, zamana önemli bir rol atfedilir, ama uzamsal değer taşıyan bütün Dantemetaforları çıkış ve düşüş şeklinde salt dikel bir eğilim gösterir (...). Zamanda ve uzamdayakında veya uzakta duran nesnelere ait akılda kalıcı bir imgeye nadiren rastlarız. HemDivinia Commedia’da (İlahi Komedya) hem Vita Nuova’da (<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>) Beatrice imgesi,hiyerarşinin ışığında görülür. Düşüş, bu imgeyi uzaklaştırır; yükselen ruhsa yaklaştırır. Şairiâşığından ayıran sonsuz mesafe, bir anda aşılabilir veya sonsuza kadar aşılmamak üzere bakikılınabilir. (...) Buna karşın, aşkın nesnesinden uzaklık, kişiyi âşığa götüren yolların uzunluğuve güçlüğü ve bekleyişin somut zamanı, popüler halk şarkı sözlerinde çok belirleyici bir roloynar. Dante’nin eserinde de zaman değersizleştirilmiştir” (M. Bahtin, Rabelais ve Dünyası,s. 434-435).Dante’nin Beatrice’si, Rilke’nin meleği ve Osman’ın Canan’ı, uzun yolculukların sonundavarılabilinecek yerlerdedir artık; değişimin, dönüşümün, yenileşmenin olduğu yerdedirler;eşik uzamların, kriz ânlarının ötesinde bir gün karşılaşılacaklardır.,. Zaman ve uzam içindehareketli imgeler, Dante’de olduğu gibi yalnızca dikey boyutta, aşağı yukarı doğru değildir;Rabelais romanıyla başlayan Rönesans yatay hareketliliğini de kazanmışlardır; yataydüzlemdeki imgesel hareket, karayolları boyunca, geçiş, kaza anlarına doğrudur…Demiryolu politikasının karşısına konulmuş karayollarının durmaksızın çarpışan, ölümlere veülke ekonomisinde kayıplara yol açan otobüsleri, paradoksal bir anlatımla, roman için biryozlaşmanın ve çıkar örgütlenmesinin açığa çıkarıldığı gönderge nesnesi, tematik bir değiniolarak değil de, hayatla ölüm arasındaki geçişlerin gerçekleştiği, meleklerin kahramanlarlabuluştuğu kriz ve eşik ânlarının yaratıcıları olarak seçilmiş gibidirler. Dante ölmüş sevgilisiBeatrice’nin yanına gidip gelirken ölümle yaşam arasındaki sınırı olmamışa döndürür;Rilke’ye göre, ölüm, her şeyin çevresinde olgunlaştığı bir meyvedir. Orhan Pamuk’un KaraKitap’ta başlayan aşk yolculuğu bitmemiştir.“Senin bakışlarını melek, çünkü kitabın vaat ettiği eşsiz an, şimdi görüyorum ki, buymuş. İkidiyar arasında bir geçiş zamanı. Ne oradayken, ne de buradayken, ben şimdi, hem oradaykenhem de buradayken anlıyorum çıkış denen şeyin ne olduğunu; huzurun ölümün ve zamanınne olduğunu, ne mutlu anlıyorum.” (O. Pamuk, <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, s. 82)2


Roman boyunca, imgeler uzamsal bir sınır, engel tanımazlar. Zamansa değişkendir,değersizleştirilmiştir. Aşk yolculuğu, ölümle hayatın iç içe geçtiği kaza, değişim, yenilenme,yeni bir hayata geçme ânlarına doğru sürerken, bir yandan kahramanlara taşıttırılmışzamandaş düşüncelerin “hakikat sınamacılığı” yapılacaktır. Kendisi olarak kalmak isteyen(ancak geleneksel!) yerel düşünce ile Batı kaynaklı yayılmacı ekonominin ideolojikgöstergeleri çarpışmaktadır. Ekonomik ve politik karmaşada taraflar arasındaki hatlar silinmişgibidir. Edward Said’in bilgiyle söylem arasındaki ilişkiyi Batı’yla Doğu arasındaki ilişkiyeuygulamasını andırır bir metin- gerçeklik karmaşası kurulmuştur. Gösterme, temsil, taşımaişlevselliğinden çok, söylemin ipliğini pazara çıkarma, alaysama kaygısı ağırlıklıdır. 12 Eylülöncesi koşullarda olduğu gibi, siyasi ve ekonomik nedenlerle işlenen cinayetlerde hedeflerkarışmış, amacını aşmış bir öldürme çılgınlığı bulaşmıştır topluma...<strong>Bir</strong> gün okuduğu bir kitapla birlikte bütün hayatı değişmiş olan kahraman Osman, kelimelerleonların kendisine anlattığı şeylerin birbirinden apayrı olması gerektiğini de böyleceduyumsamıştır. Kitaptaki dünya ile dünyadaki kitap birbirine karışmıştır. Yazı ve anlatıylahayatın gerçekliği arasındaki sınırı soyutlayan ontolojik tartışmalara açılmış bir kapıdır aynızamanda <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>...Anlatı, diyalojik, değişken bir biçemle kaleme alınmıştır. Anlatıcı yazar sesi kılığınabürünerek sıkça müdahale eder metne, okurlara ya da meleğine doğrudan seslenir. Romanboyunca yoğun bir karnavalcı yapı egemendir. Çokdilli, çoksesli bir yapıttır <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>.“Annem karşıya yeni taşınan komşulardan söz etti, benim bütün öğleden sonra, aferin, oturupçalıştığımdan, çarşı pazardan, yağmurdan, televizyondaki haberden , haberi anlatanadamdan” (<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, s. 12). Metne giren anne sesi tırnak içine alınmamıştır. “’Benikimsenin öldüreceğini sanmıyorum ya’, dedim kim olduğunu çıkaramadığım birini taklitederek” (s. 25). “İçimden bir ses benim bu güzel resmin hiçbir zaman parçası olamayacağımısöyledi, içimden ona hak verdim” (s.40 İçindeki ses de, ona hak veren ses de, kahramanOsman’a aittir. “Bu tür sözleri işittikten sonra, terkettiğim annemi, odamı, eşyalarımı,yatağımı, evimi düşlerken yakalardım kendimi ve bu düşlediğim şeylerle yanımda yeni hayatıdüşleyen Canan’ı yan yana getirebilmenin hayalini kurardım” (s. 76).<strong>Bir</strong>inci tekil anlatıcı, kahraman Osman (romanın oldukça ilerleyen bir yerinde öğreniriz adını)ağzından sürdürülen anlatıda anlatıcının sözü sık sık kesilir; aynı söz birden çok özneye aitkılınır; sözdeki ses sayısı çoğalır. “En dayanılmaz olanı, ben Canan’a hayran hayranbakarken, baktığımı bile farketmeden onu seyrederken, kitap sihirli ve ürkek bir kuş misali3


masamın üzerine bir konup bir havalanırken, yani ben hayatımın büyülenmesini yaşarken,Mehmet’in ikimizi, Seiko’nun da üçümüzü uzaktan izlemesiydi.‘Benim hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım, aşkla sevdiğim rastlantı birbaşkasının kurgusuymuş yalnızca’ dedi aldatılmış kahraman ve Dr. Narin’in silahlarınıgörmek için odadan çıkmaya karar verdi” (s. 156). İkinci paragrafta, birinci paragraftakianlatıcı da görüş alanında tutan ikinci bir anlatıcı girmiştir söze.“Bıraktım gitsin bu kendini beğenmiş adam. Onu sevebildiği için Canan’a öfke duyuyordum.Ama Canan’ın haklı olduğunu anlamam için kırılgan ve hüzünlü gölgesine uzaktan bir bakışatmam yetti: Ne de kararsızdı bu okuduğunuz kitabın kahramanı Osman... Ne de zavallı...Nefret etmeye çalıştığı adamın ‘haklı’ olduğunu derinden derine biliyordu. Onu hemenöldüremeyeceğini de. Kahvenin kırık dökük sandalyesinde iki saate yakın bacaklarını sallayıpkös kös oturarak Rıfkı Amca’nın yeni hayatımda bana ne tuzaklar hazırlamış olabileceğinidüşündüm” (s. 205).“Sahte” Osman’la “gerçek” Osman bir meyhanede karşılıklı rakı içmektedirler. Anlatımbirinci tekille sürerken birden değişir: “Katil adayı maktul adayına, birisinin ölümüne yolaçmanın kendisine bir ömür boyu taşınmayacak kadar ağır bir yük olup olmadığını sordu.Maktul adayı sustu, ama katil adayı onun gözlerindeki kederi görüp kendi geleceğindenkorktu” (s. 211) Üçüncü tekil ağzından aktarılan bu diyalog, karşısındaki adamı öldürmekniyetindeki kahramanın iç seslerine de ait olabilir, karşılıklı oturan iki kişinin dış seslerini vedurumlarını yansıtan bir epizod da... Çünkü, “sahte” Osman bir önceki bölümde RıfkıAmca’nın kendisini izleten (babası Dr Narin) bir zırdeli tarafından öldürülmüş olabileceğinianlatmaktadır. Az sonra sahte Osman nasıl kimlik değiştirdiğini, otobüste yanında yananadamın kimliğini kullandığını anlatınca yeniden değişir romanın anlatıcısı: “<strong>Bir</strong> sessizlik, birsessizlik, bir sessizlik; garson bize patlıcan dolması ver” (s. 212).<strong>Bir</strong> başkasına ya da bir araya toplanmış bir kalabalığa seslenir gibi konuşur sık sık anlatıcı.“Bendim, ey melek, gece yarısından çok sonra, kendi evinden bir başkasının evinden kaçanürkek bir yabancı gibi süzülüp karanlık sokaklara karışan” (s. 45). “Onu seviyordum, çokseviyordum, biliyorsun melek” (s. 88). Dostoyevski romanlarında kahramanlarınkonuşmadığını “hitap ettiğini” söyleyen Bahtin’in saptaması sıkça anımsanır <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>boyunca... Yalnız kahramanlar değil, levhalar da konuşur: “Gözlerim yeni hayatımın izleriniararken, ‘Lambayla oynamayın’ dedi bir duvar levhası. ‘Tuvalet ücretlidir’dedi bir başkasıve ‘Dışarıdan Alkollü İçki Getirilemez’ dedi üçüncüsü daha sert ve kararlı harflerle” (<strong>Yeni</strong>4


<strong>Hayat</strong>, s. 47). Kışla duvarı da “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek katılır konuşmalara (s. 66).“Hitap öğesi, Dostoyevski’de her söylemin vazgeçilmez öğesidir; anlatının söylemi kadarkahramanın söylemi için de vazgeçilmezdir. Dostoyevski’nin dünyasında genelde salt şeyselhiçbir şey yoktur, salt madde, salt nesne yoktur – yalnızca özneler vardır. Bu nedenle, herdünya yargısı, nesne hakkında bir söz, gıyabi bir gönderge yoktur- yalnızca hitap olarak sözvardır; bir başka sözle diyalojik temas kuran söz vardır; bir söze hitap eden söz hakkında sözvardır” (M. Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s. 319).Demiryolcu Rıfkı Amca’nın “son” yazısıyla biten çocuk kitaplarındaki “son” sözcüğü,kitabın anlattığı dünyaya girmenin olanaksızlığının işaretidir. Rıfkı Hat’ın Tommiks, Teksas,Teks gibi resimli romanlardaki yabancı kahramanlar yerine Türk çocuk kahramanlarıkullandığı, “ahlâki ve milli değerleri” yaşatmaya çalıştığı çocuk kitapları arasında Mari ileAli, Peter ile Pertev, Nebi Nebraska’da gibi kitaplar vardır. Bu kitaplarda, Amerika’ya kadargiden Türk çocuk kahramanlar, orada, Amerikalı arkadaşlarıyla birlikte kızılderililereyardımcı olmakta, demiryolları yapımı için uğraşmakta, petrol milyarderleriyle dinsömürücülerinin elinden halkı kurtarırken Batılılaşmacı, Aydınlanmacı, Atatürkçü nutuklarlayol gösterici, yatıştırıcı olmaktadırlar. (“Son” sözcüğü nedeniyle içine girilemez olmuş (!) bumetinlerdeki söylem, Kar romanında paradoksal bir tutumla parodisinden soyundurulup tekilbir söylemin nesnesi durumuna gelecektir!)... Rıfkı Amca’nın büyükler için yazdığı, okuyanherkesi bir çeşit büyülenmeye uğratan son kitabı <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’sa, hayatla yaşamı birbirinekatarak, okurunu yeni bir dünyaya götürecek yapıdadır. Böylece, yazıyla, metinlerle ilgiliontolojik bir tartışma açılmış olmaktadır.<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> aynı zamanda bir karamela markasıdır. Kahramanımız Osman, karamelakâğıdındaki meleklerin anlamının izine düşecektir romanın sonlarına doğru.<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ta sık sık Kara Kitap kahramanları anılır, onlara göndermeler yapılır. “(...), CelalSalik’in yazısına bir göz atmayı başardım” (s. 20). “OPA traş sabununun uçucu vesarmalayıcı kokusuna buram buram gömülmüş bir adam, ölmüş gazeteci Celal Salik’in yeniele geçirilmiş köşe yazılarını hecelerken gördüm” (s. 256). Osman’la Canan otobüste yanyana otururken melekten ve onun bir çeşit oturaklı ve ağır üvey ağbisi gibi görünen ölümdensöz ederler; kara Kitap’ta ölen Celal Salik Galip’in karısı Rüya’nın üvey ağbisidir. Bu kez demelek, Rüya kimliğine büründürülmüştür. Canan da kitapta geçen bir melekten sözetmektedir; meleğe inancı konusunda kararsızdır; her zaman inandığı da olur, bazan inandığıda! (69). “Artık kendimiz olmamıza imkân yok. Bunu ünlü köşe yazarı Celal Salik bileanlamış ve intihar etmiştir” (s. 92) Kara Kitap’ta öldürüldüğünü bildiğimiz Celal Salik’in5


intihar etmiş gibi gösterilmesi, bu bölümün hemen arkasından gelecek anti-emperyalist birsöylemin paradoksal bir parodisini de sağlamaktadır: “Her taşın altından onlar çıkıyor,Amerikalılar” (s. 93). Kara Kitap kahramanlarından, Celal Salikle pek geçinemeyen ihtiyarköşe yazarı Neşati de anılmaktadır romanda.Anlatıcı özne, kararsızdır, hedefsiz, dengesiz, sendeleyerek yürür metin boyunca. Anlatıcınınkişiliğinden, kahraman ve karakterlerin nesnel yapılarından çok, taşıdıkları söylemdir öndeolan. Kimlikler ve sesler birbirine karışır zaman zaman. Güdül’deki terzi dükkânındatelevizyon ekranından çıkan ışık meleğe dönüşür, “’Ne kadar uzaktayım ben’ dedi bir ses. ‘Okadar uzakta ki her an aranızdayım. Dinleyin şimdi beni kendi iç sesinizle, dudaklarınızıbenim dudaklarım sanarak mırıldanın’”. (s. 102) Orada bulunan Osman da “başkasınınsözlerini kendisinin kılmaya çalışan bahtsız bir seslendirme sanatçısı gibi” mırıldanmayabaşlar.Kahramanlar nesnelleşmiş, somutlaşmış kişiler değildir, çoksesli romanların söylemtaşıyıcısıdırlar. Zaman zaman aralarındaki sınırlar silinir. Canan’la melek arasındaki sınırkırılmalara uğrar. “<strong>Bir</strong> ilhamla, ‘kitabı senin okumuş olman’ demek isterdim, melek. Bu melekde nereden çıktı, aklım karmakarışıktı;” (s. 23). Meleğini bulduktan sonra Almanya’daçalışmak isteyen Samsunlu doktor roman sonunda Canan’la evlenmiş, Almanya’yayerleşmiştir (s. 188). Kahramanın Canan’ın evinde gördüğü bir çocukluk fotoğrafında Canansevimli melek kıyafeti içindedir (s. 39). Osman meleğe seslendiği bir bölümde, uzakta biryerde Canan’ın kendisini çağırdığını işitmektedir (s. 47). Osman’la Canan’ın yolculuklarınınüçüncü ayında geçirdikleri kaza sırasında karşılaştıkları bir kız Canan’a “Melek” diyeseslenmiştir; “Sonunda buldum seni, sonunda, yağmur içinde onca yolculuktan sonra” (s.81). Kahramanın Canan’la birlikte olduğu bir yerde geçen bazı konuşmalar Canan- melekilişkisini, kahramanlarla taşıdıkları gösterge özellikleri arasındaki bağı aydınlatır.“’Melek kim’ dile sordu bana (Canan),‘öyle anlaşılıyor ki,’ dedim ‘kitapla ilgilidir. Bunu da bilen yalnızca biz değiliz.(...) Sonrakitabı okuya okuya sen o oluyorsun. <strong>Bir</strong> sabah kalkıp kitabı okurken seni görenler, efendimdiyorlar, efendim, kitaptan çıkan ışıkta bu kız melek olmuş!’” (s. 162).Kimi kez Canan’la melek örtüşür, kimi zaman ayrışırlar. Tanrısal, kutsal olanla sıradan insanimgesi birbirine geçmiştir. Yanında Canan varken nerede olduğu belli olmayan bir meleğeseslenmektedir kahraman: “Canan bana sokuldu. Üzerinde, Kastamonu’dan aldığımız,6


Sümerbank basmasından fıstıki bir eteklik vardı. Onu seviyordum, çok seviyordum, biliyorsunmelek.” (<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, s. 88)Herkesin meleği kendisine otobüslerin çarpışma ânında, o eşik uzam ve kriz zamanındagörünecektir. Melek, hiç de öyle doğaüstü, mistik bir varlık değildir. Viranbağ kasabasındakiucuz tuluat ekibinin yarı çıplak artisti bile melek oluvermiştir kahramanımız için (s. 195)…Sonradan bu meleğin parayı bastıran herkesle yatıp kalktığını öğrenecektir (s. 199).Kahramanın kendisi de bir yere somutlaşmış, tek bir bedende nesnelleşmiş değildir. Tuz Gölücivarındaki bir kaza yerine vardığında kendisini otobüsün içinden dışarı çıkmakta iken görür;başka bir dünyaya geçmiş başka bir benlikte. Canan’ı da orada bulacaktır. “Kapı kulpu iyiceyükselmiş otobüsün içinden çıktım, amuda kalkmış koltuklar arasından, yerçekimine karşıkoyamayıp tavana dökülen gözlüklere, camlara, zincirlere, meyvalara basa basa zevkleyürürken başka bir şey hatırladım sanki: Ben bir zamanlar başka birisiydim, o başka biri deben olmak isterdi” (s. 62).Romanın birbirine dönüşen üç kahramanından Mehmet, Dr. Narin’in oğlu Nahit olarakyaşadığı ilk hayatını bir otobüs kazasında başka bir hayata geçerek zaferle sonuçlandırmıştır(s. 144). Mehmet’e dönüşmüştür. <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> kitabını Canan aracılığıyla sonradan Mehmetolacak Osman’a ulaştıran da Mehmet’tir. Kimlikler arasındaki sınırlar silinmiştir. Osman’laCananla birlikte gittikleri Dr. Nadir’in evinde, Mehmet’in duvarda asılı resmiylekarşılaşmışlardır. Aileye göre, Nahit, bir otobüs kazasında yanarak ölmüştür. Aynı yerde,yemek masasında bir araya geldikleri yaşlı bir aile dostu Osman’ın Dr. Nadir’in oğluna nekadar da çok benzediğinden söz etmiştir.Osman’a göreyse, Nahit ölmemiş, ölü numarası yaparak Mehmet’e dönüşmüştür. Canan’ınsevdiği ve arkasından gözyaşı döktüğü bu rakibin yerine geçmek ya da oralardan uzaklaşmakniyetindedir. Sonuçta kendi adını kullanırken bulduğu Nahit’i öldürecektir kahramanımız.Bu arada, önce Nahit, sonra Mehmet olan diğer kahraman teknik üniversitede karşılaştığıOsman’ın kimliğine sahiplenmiş durumda, Viranbağ kasabasında, kitap el yazmaları üreterekyaşamını sürdürmekte, huzur içinde yaşamaktadır.Bitmez tükenmez otobüs yolculukları boyunca dışarıda akıp giden hayatla otobüs televizyonekranlarındaki video filmlerinin hayatı, yan yana durmaktadır. İki ayrı dünya arasındakisınırlar zaman zaman belirsizleşir. Hem diyalojiyi güçlendiren hem yaşamdaki yenileşmeyi,değişimi vurgulayan karnavalcı bir atmosfer sağlar otobüslerdeki video filmleri...7


Otobüs kazaları, birer eşik uzam, kriz ânı olarak kurar karnaval sahnesini. Ölüm, korkutucu,ürkütücü bir şey değil, yaşamın sürekliliğine bir vurgudur. Değişim, dönüşüm, yenileşme içinbir olanaktır. Çimento yüklü kamyona bindiren otobüsün çevresinde bir çimento bulutu asılıkalmıştır. O çimento bulutunun içinden, otobüsün arka kapısından, ölüler ve ölmekte olanlaryeni bir gezegenin yüzeyine ayak basanların dikkatiyle çıkmaktadırlar (s. 52). “Bengörüyordum kendi hayatımı karanlıkta. <strong>Bir</strong> kitap okudum, seni buldum. Ölmek buysa, benyeniden doğdum. Çünkü şimdi burada, bu dünyanın içinde anısız ve geçmişsiz yepyeni biriyimben: Televizyondaki yeni dizilerin yeni ve güzel yıldızları gibi, yıllar sonra yıldızları ilk görenzindan kaçkınının çocuksu şaşkınlığı gibi” (s. 51). “<strong>Bir</strong>birlerine pervasız âşıklar gibi bütüngüçleriyle sarılıp hayatlarında ilk defa özgürce ağlayan siz ana-oğul, kanın rujdan dahakırmızı, ölümün hayattan daha şefkatli olduğunu keşfeden şeker kadın, babasının ölüsübaşında dikilip elinde bebeği yıldızları seyreden talihli çocuk, bu doluluk, bu tamlık vekusursuzluğu bize bağışlayan kim?” (s. 53). Otobüste izlenen filmde bir türlü birbirinesarılmayan, öpüşmeyen âşıklar, kazadan sonra şoför yerindeki sapasağlam kalmıştelevizyonda birbirine sarılmaktadırlar. Kaza yeri ölülerle sarmaş dolaş bir mutlulukcümbüşüdür (s. 54).Kahramanın şakacı ve neşeli olduğunu tahmin ettiği meleği de kaza yerini şenlendirecektir.Yolculuklarının üçüncü ayında geçirdikleri kaza sırasında karşılaştıkları genç kız yeni hayatınmutluluğuyla doludur; “Senin bakışların melek, çünkü kitabın vaad ettiği eşsiz an, şimdigörüyorum ki, buymuş. İki diyar arasında bir geçiş zamanı. Ne oradayken, ne de buradayken;ben şimdi, hem oradayken anlıyorum çıkış denen şeyin ne olduğunu, ne mutlu anlıyorum.Daha da gül bana melek” (s. 82).“Orada, kazanın canhıraş patlamasından sonra ölenler ve ölüler arasında, ruhun gövdedenayrılmakla ayrılmamak arasında kararsız kaldığı mutlu hafiflik anında... Yedi kat göğe çıkıpgezintiye hazırlanmadan önce, kan gölleri ve cam kırıklarıyla başlayan ve dönüşü olmayanülkenin eşiğinden karanlık manzaraya gözlerimi alıştırmaya çalışırken zevkle düşüneceğim:Acaba içeri girsem mi, girmesem mi?(....). “Ey gece otobüslerine binenler, mutsuz kardeşler,biliyorum sizlerin de aynı yerçekimsizlik zamanını aradığınızı. Ne orada ne burada, ama ikidünyanın arasındaki huzurlu bahçede başkası olup gezinmek” (s. 57). Rabelais romanıngrotesk imgeleri, beden parçalarıyla dolup taşmaktadır kaza yeri (M. Bahtin, Rabelais veDünyası, s. 378-390):“Paramparça olmuş kafalar gördüm, yırtılmış gövdeler, kopuk eller,direksiyonunu iç organlarının arasına şefkatle almış şoförler, dağılmış lahana gibi beyinparçaları, kanlı ve küpeli kulaklar, kırık ve sağlam gözlükler, aynalar, gazete üzerine özenle8


yayılmış renkli bağırsaklar, taraklar, ezilmiş meyvalar, bozuk paralar, dökülmüş dişler,biberonlar, ayakkabılar, hepsi o ana istekle adanmış canlar ve nesneler” (s. 59) “Polis vejandarma araçları arasından, ters dönmüş otobüslerden birinin kara tekerleklerine bakarkenyeni hayatın ve ölümün hoş kokusunu aldım” (s. 59-60).Kaza yapmış otobüsteki kahraman otobüsün içinde kendisi gibi ölü ya da diri bir iki can dahaolduğunu duyumsamıştır. “Kâbuslarındaki güzellerle ve cennet düşlerindeki ölümle hırıltıylatartışıyor olmalıydılar, bilinmeyen bir ruhla konuşur gibi seslendiklerini işittim” (zıtların biraraya getirilmesi –karnaval imgesi- bizim notumuz) (s. 61). Haykırışlar, hırıltılar, dışarıdakiağlayışlar, iç çekmeler arasında tatlı ve nefis rüzgâr içinde bir müzik çalmaktadır. Bu sahne,Dostoyevski’nin kahramanına mezarlıkta ölüler arasındaki konuşmaları dinlettiği veyakındaki bir lokantada güzel yemekler yedirdiği, M. Bahtin’in “tam bir menippea” dediğiBobok adlı öyküsünü anımsatmaktadır.___________________________________________________________________________• Dip not: Orhan Pamuk’un edebiyat birikimiyle, Dostoyevski romanına yakınlıkla kurduğubu olağanüstü güçlü grotesk imgelerle donatılmış kaza ânlarının, bir değişim, dönüşüm,yenileşme, yeni bir hayata geçme olarak tasarımlanmasını, Tanrıya varışın, teolojik birinancın parçası olarak gören Yıldız Ecevit’in Orhan Pamuk üzerine kitaplar yazıyorolması, Orhan Pamuk övgüsünü Tanrısal tekil bildirimlerle taçlandırmaya çalışması ironikbir tablo doğurmaktadır.• ___________________________________________________________________Karnaval atmosferinin bir parçası olan kehanet parodileri ve rakamlarla oynamalar sık sıkkullanılır. “Üst kata çıkan basamakların sayısı tek ise Canan üst kattadır... Kapıdan ilk birkadın çıkarsa bugün Canan’ı göreceğim... Yediye sayıncaya kadar tren hareket ederse benibulup konuşacak... Vapurdan ilk atlayan ben olursam bugün gelecek...” (s. 43). “GençerlerKıraathanesi: Ellerinde kâğıt hamurundan maça ve kupa papazları dalgın ihtiyarlarmeydandaki Atatürk heykeline, traktörlere, hafifçe topallayan bana ve sürekli açıktelevizyondaki kadınlara, futbolculara, cinayetlere, sabunlara ve öpüşenlere bakarlar” (s.55). Tuhaflıklar, uygunsuz birleştirmelerle imgeler harmanı kurulmuştur. “Marlboro. Yazandükkanda sigaradan başka, eski karate ve yarı porno filmlerin kasetleri, Milli Piyanfo veSpor toto, kiralık aşk ve cinayet romanları, fare zehiri ve duvarda Canan’ımı hatırlatan birgüzelin gülümsediği bir takvim var” (s. 55).9


Kutsal metinler, semboller ve kişilerle ilgili parodiler birbirini izler. “Mustafa PaşaCamii’nin kenefinde otuzbir çeken postacı” betimlemesi bir karnaval doruğu oluşturur! (s.176). Cami, Mustafa Paşa ve otuzbir yan yana getirilmiştir! “Adının hem sevgili hem Allahanlamına geldiğini bilmeyenlerle dostluğu kestim” (s. 43). Kahraman sabah ezanı okunurkenotele gidip gece bekçisinden en iyi odayı ister, odanın tozlu dolabında bulduğu bir Hürriyetgazetesine bakıp otuzbir çeker (s. 55). Otobüs NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE diye bağıranbir kışlanın yanından geçmiştir (s. 66). “Atatürk’ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük birfelaket olduğunu o mu anlattı, ben mi o sırada hayalimde kuruyordum?” (s. 262). “Yerlifilmlerde aynı yüzleri ve gövdeleri hep birörnek sabırlı postacı, acımasız tecavüzcü, iyiyürekli çirkin kızkardeş, gür sesli hakim, anlayışlı anaç teyze ve salak rollerinde görmeye okadar alışmıştık ki, bir gün bir mola yerinde, duvarlarına cami, Atatürk, artist ve güreşçiresimleri asılmış SUBAŞI HATIRALAR RESTORAN’da, iyi yürekli kızkardeşle tecavüzcüyüuykulu gece yolcularıyla birlikte uslu uslu ezogelin çorbası içerken görünce aldatıldığımızıdüşündük” (s. 78).Güdül ilçesi Kenan Evren Lisesi’nde yapılan bayiler toplantısı tam bir karnaval yeridir:Zamanı saklayan makine, siyah beyaz televizyonu renkliye çeviren sihirli cam, ilk Türkotomatik domuz eti dedektörü, kokusuz tıraş sabunu, gazeteden şıpın işi kupon kesen makas,ev sahibi eve girer girmez kendiliğinden yanan soba, namaz saatlerinde şerefe biçimindeki ilkkatta belirip üç kez “Allah Uludur” diye bağıran, saat başlarında üst kattaki şerefede “NeMutlu Türküm Türküm Türküm” diyen kravatlı ve bıyıksız bir minik oyuncak beyefendininolduğu iki katlı guguklu saat, içine giren ışığı ve görüntüyü saklayan, yüzlerce aynayla iç içegeçmiş otomobil jantıyla lastik arasında Evren Paşa’nın portresi, sergiyi gezen cadalozöğretmen, bir bardak limonata içen tapu memurunun göründüğü bir gereç... Yemekhanemasalarının üstünde sergilenen buluşların arasında ayran ve limonata içilirken bir kız çocuğuşiir okumakta, yerli filmlerde şarkıcı olabilecek yakışıklı bir delikanlı bölgedeki Selçukluminarelerinden, leyleklerden, yapılmakta olan elektrik santralından ve yörenin verimliineklerinden söz etmektedir. Toplantı çıkışı, yakışıklı delikanlının sözünü ettiği leyleklerdenbirisi, meydandaki kuleden toplantıya katılanları ya merakla, ya düşmanca dikizlemektedir (s.87-89). Daha sonra gittikleri kalabalık lokantada sürer şölen... Kahramanımız herkeslebirlikte, herkesten çok rakı içmiştir. Lokantada papaz yerine “şeyh”, vale yerine “kul”resimlenmiş oyun kâğıtları gösterilmektedir. Bundan böyle, her an, ülkedeki yüz yetmiş binkahvehanede oyun oynanmakta olan iki buçuk milyon masada bu kâğıtlar dağıtılmalıdır!(İskambil oyunlarının grotesk halk kültüründe önemli bir yeri vardır – Rabelais ve Dünyası, s.10


258-) Yaşlı bir adam mutluluk ânlarında duran bir saat geliştirmiştir. Böylece mutluluklarsonsuza kadar uzayabilecektir!Tasavvuf kültüründe de yer alan, başkası olma, başkasının kimliğine bürünme, ya da bütününiçinde yok olurken kendisini bulma karnavalcı imgelem kurulumu Kara Kitap gibi <strong>Yeni</strong><strong>Hayat</strong>’ın da önemli biçemsel bir öğesi, tematik malzemesidir. “Orada, aydınlık penceresinigördüğüm odamda, masamın başında kendimin oturmakta olduğunu hayal ettim. Bunu öylebir istek ve güçle hayal ettim ki, perdelerin arasından belli belirsiz gözüken kirli beyaz duvarparçacığının önünde, portakal rengini hafifçe seçebildiğim lambanın hemen yanında kendibaşımı bir an görebildiğimi sandım. Aynı anda, içimde bir elektriklenmeyle beliriverenözgürlük duygusu beni öylesine sarstı ki şaşırdım” (s. 44). “<strong>Bir</strong> yerde değil, sanki her yerdeolmalıydım” (s. 45).Olay örgüsünün gerekli kıldığı imgeler arasına yerleştirilmiş kokular, renkler, romanınilerleyen bölümlerinde, geride kalan bölüm için retorik anlamlar ifade eden, değişime uğratanbir yeniden kuruluş, biçemsel atak gibi işlevsellik kazanır. Kara Kitap’taki leylak kokusununyerini <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ta lavanta kokusu almıştır. OPA traş sabunu kokusu kahramanın sıkçakarşısına çıkan ortam ve karakter kokusudur; romanın sonuna yakın <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> karamelalarısahibi Süreyya Bey’in açıklamalarıyla nesnelleşmeye gider, retorik bir anlamlandırmaylametni yeniden üretir: 8. Haçlı seferi sırasında sıkıştırılmış bazı şövalyelerin Kapadokya’dakimağaralara girip dehlizler kazarak orada yaşamış, çoğalmışlardır. Yüzyıllar boyunca soylarıve yeraltındaki dehlizleri, tünelleri çoğalmıştır. Şehirler kurmuşlardır yeraltında (yer altıdünyasına gidip gelişler = menippea anlatısı- bizim notumuz-)... Bu casuslardan biri zamanzaman yeryüzüne çıkıp Batı medeniyetinin yüceliğiyle ilgili vaazlar vermekte, altımızı oyupyerleşenlerin kafamızın da oyulduğunu görüp yeryüzüne çıkmalarını kolaylaştırmayaçalışmaktadırlar. Bu casuslara OPA denmektedir ve aynı ad bir tıraş kremine aittir (s. 262).Canan birlikte yaptıkları otobüs yolculuklarında “Mehmet’in öteki hayatına gidiyorum”demiştir; “Ama o öteki hayatında Mehmet değil bir başka biriydi o” (s. 75). Mehmet,öldürüleceği Viranbağ kasabasında Osman’ın kimliğiyle yaşamaktadır!Varılmak istenilen öte dünyanın kutsal kitapların cennetiyle bir ilgisi yoktur (Yıldız Ecevit’eözellikle duyurulmalı!); hayatın sürekliliğini, değişimi, dönüşümü sağlayan bir yerdir orası vehayatın içindedir. Canan, Mehmet’i Mehmet yapan eşyaları, bu arada Çocuk Haftasıdergilerini toplamaktadır. Bu izleme, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ında Selim Işık’ınintiharı için sürdürdüğü arayışı anımsatmaktadır; bu arayış aynı zamanda kitabın yazılış11


öyküsüdür. <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ta yazılmış bir kitap vardır ama onu okuyanın yaşamı değişmektedirve kitap okuyan tarafından yeniden yazılmaktadır.Güdül’de Mehmet’in (önce Nahit) babası Dr. Narin’in düzenlediği toplantı karışıklıkyaratmıştır. Kaymakamlık karşıt bir bildiri hazırlamış, toplantıyı dağıtmaya hazırlanmaktadır.Kaymakamlık bildirisinde şaraba, “Coca Kola”ya, Amerika’ya karşı, Yahudi ajanı “MarksRulo”yu suçlayan ifadeler yer almaktadır. Yirmi yıldır şehri koruyan Leylek Dede’ye vegayretkeş itfaiyecilere yapılan küstahlıklara yanıt vermek üzere halk İtfaiye Meydanı’ndatoplantıya çağrılmaktadır. Kaymakam Osman’ı alnından öperek ona güvendiklerinibildirmiştir. Taraflar, düşünceler karmakarışıktır. Karnaval geçişi için eksik olan erotizmi,cinselliği de kahramanımız ekleyecektir. Osman, otel odasında birlikte olduğu, daha öncehiçbir erkekle yatmadığını bildirerek kendisiyle sevişmekten kaçınmış Canan’ıdüşünmektedir. “Yanına uzan sarıl ona, bu kadar beraberlikten sonra gövdeler birbiriniister! Dr. Narin de kim oluyor? Dayanamayıp, dönüp güzelim bacaklarına bakarkenhatırlıyorum ki, kardeşler, kardeşler, kardeşler (kalabalığa nutuk atıyor!- bizim notumuz-)dışarıda, gecenin sessizliğinde dolaplar çeviriyorlar ve beni bekliyorlar” (<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, s. 97).Kaymakamlığın, Amerika ve koka kola karşıtı, Atatürk heykeline bağlı olduğunu duyuranbildirisi, iki sivil polisin Kuran kursu bez pankartını iki hırsız gibi söküyor olmaları (s 101),bir sonraki roman KAR ile ilgili bazı düşünce filizlerinin de işareti olmakla birlikte, <strong>Yeni</strong><strong>Hayat</strong>, yoğun parodik tutum ve gülmecenin tüm metne sinmiş olması nedeniyle, yazarınkafasındaki bir düşünceyi geçerli son kılmaya çalışmış tekil bildirimli bir yapıt olmanın çokuzağındadır.Dr. Nadir, hukuk okumuş olduğu halde onarım işlerindeki becerisi nedeniyle askerliksırasında arkadaşları tarafından doktor olarak çağrılmış ve böylece kalmıştır ünü… OğluNahit’i (sonradan Mehmet olacak!) yoldan çıkaran kitabı ve matbaadan çıkmış tüm kitaplarıdüşman olarak görmektedir. Aslında Mehmet’in okuduğu, Osman’a da Cananla birliktekurdukları bir oyunla okuttukları <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> adlı kitabın yazarı demiryolcu Rıfkı Amca’dırve Rıfkı Hat yerel değerlerden yana, inançlı bir demiryolcudur! Dr. Narin’in ülkenin dört biryanına dağılmış, birer saat markasını kod adı olarak kullanan ajanları, kitabın yoldan çıkardığıinsanları izlemekte, öfkeli ve paranoik raporlar yazmaktadırlar. Dr. Narin’in evinde ajanlarıngönderdikleri raporları okuyan kahramanımız Osman, bir zamanlar Nahit’in okuduğu kitabınüzerinde adı yazılı olmasa da, kitabın yazarı olan Rıfkı Hat’ın izini sürdüğünü ve onun daevinin olduğu mahallelerine gelip Rıfkı Amca’yla görüştüğünü öğrenmiştir. Nahit, kitabıokuduktan sonra, sürekli olarak, huzurdan, eşsiz andan, eşikten, kazadan söz etmeye12


aşlamıştır. Arkasından da otobüslere binip yollarda izleyenlerinin de pek bilemediği birşeyler aramaya çıkmıştır. Bu yolculuklardan birisinde de arkadan kamyona çarpan birotobüsün içinde yanıp gitmiştir. Yanında oturan ve adının Mehmet olduğu öğrenilen bir yolcuda kayıplara karışmıştır.Ajan Seiko’nun raporunda, kitabın Canan aracılığıyla Osman’a nasıl ulaştırıldığı da kayıtaltına alınmıştır. Kahramanımız, en başta tanığı olduğu Mehmet’in vurulma eylemininsorumlusunun da Seiko olduğunu bu rapordan anlayacaktır. Ajan raporlarından kuşkulu kitapokurlarının ve Mehmet’lerin adreslerini alır kahramanımız… Okurlardan birisi de sonradanCanan’la evlenip meleğine kavuşacak olan Samsunlu bir doktordur. O da ölümü bir arkadaş,bahçedeki bir ölüm gibi kabul etmiştir. Kahramanımız sorar: “Melekle karşılaştığı gibi,doktor, ölümle de aşkla mı karşılaşmalı insan?” (s. 189)Dr. Narin’i bayilikten vazgeçiren büyük kumpasın ülkeye dağılan malları arasında halkıCOCA- COLA’ya alıştırmak için dükkânlara dağıtılmış MR TÜRKCOLA’da vardır! (s.122)* Dr. Nadir, içinde yüzlerce yıldır atalarının bildiği eşyaların satıldığı bir dükkânişletmektedir; dükkâna yalnızca sinekler ve ihtiyarlar uğramaktadırlar. Bütün ülkeyi baştanaşağı birbirine benzeyen eşya ve görüntülerle dolduran Büyük Kumpas’ın bayilerine karşı birmuhalif bayiler örgütlenmesi çalışması yapmaktadır… Tam da bu çalışmalar sırasında, oğlu,okuduğu bir kitapla anlaşılmaz davranışlar içine girmiş, babasına kendisini aramasınısöylemiştir. Bu kitap işinin ve oğlunun yoldan çıkışının arkasında da Büyük Kumpas vardır!Yalnız o kitabı değil, matbaalarda basılıp basılıp dağıtılan bütün kitapları düşman olarakgörmektedir. Oğlunu adamlarına izlettirmiş, onun yoldan çıkmasına neden olmuş kitabınyazarını da öldürtmüştür. Ayrıca, Dr. Nadir’in saat adı takılmış adamları tarafından beş ayrıcinayet daha işlenmiştir. Öldürülenler arasında siyasal ya da örgütsel anlamda bir birlikyoktur. Öldürülenlerden birisine İslamcı Genç Akıncılar sahip çıkmış ve cinayeti CİA veCOCA-COLA maşalarının işlediği açıklanmıştır. .Güdül Kaymakamlığı da ülkede karışıklık yaratmak isteyen dış güçlere karşıdır vekaymakamlığın da alevlendirmesiyle kasabada bombalar, silahlar patlamış, bir kişi ölmüş,kırık kalpli bayiler toplantısı yasaklanmıştır. Söylemlerde taşınan ideolojik ipuçlarıkarmakarışık edilmiştir. Dr. Narin’e göre Batı’dan alıp ruhumuza kabul ettirebildiğimiz tekşey saatlerdir; Allah’a yaklaşmanın yollarından biri silahla yapılan Cihad, diğeri saatle kılınannamazdır; trenlerse, ezan saatlerinin düşmanıdırlar. Dr. Nadir’in Batı yayılmacılığına vemarka egemenliğine karşı kurduğu örgüt, demiryolu politikasına ömür vermiş, kahramanlarınıAmerika’ya kadar taşıyarak kavgasını uluslararası boyuta ulaştırmış Rıfkı Amca’yı ve onun13


kitabını okuyanları öldürtmektedir. Öldü sandığı oğlu Nahit, Mehmet kimliğiyle tekniküniversitede ajanı Seiko tarafından kitabın yoldan çıkardıkları arasında bir ad olarakbildirilmiş, Mehmet’e âşık olan Canan’ın ardından yollara düşmüş <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> kahramanıOsman tarafından Dr. Narin’in verdiği silahla öldürülmüştür!Büyük Kumpas, emperyalizmin parodik bir simgesi olarak düşünülebilir. Aslında Dr. Nadirde, <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ın yazarı Rıfkı Hat da kumpas karşıtıdırlar ama öylesine karmaşık bir ortamvardır ki, sonuçta biri diğerini öldürtmüştür. Siyasiymiş gibi görünen cinayetler de ahlâkiölçütlerinden, amaçlarından sapmış birer öldürme eylemi olup kalmışlardır.________________________________________________________________________*Dip not: Aralık 1994 tarihinde yazılmış bir kitapta KOLA- TURKA habercisi bir marka adıbulunuyor olması (MR TÜRKCOLA), metinle hayat arasındaki ilişkiyi, Edward Said’inDoğu’nun Batı’dan yazılmış metinlere dönüştüğü tezinin gerçeklikle bağlantısını gösterenilginç bir örnek olabilir.__________________________________________________________________________Güdül’de televizyon ekranındaki görüntüleri seslendirmeye çalışan roman kahramanı Osman,söylediklerinin bir başkasının söyleyip kendisinin tekrarladığı şeyler mi olduğu, iki ruhun bir“öte ülke” buluşmasıyla birleşmesinden doğan bir benliğin sesi mi olduğunu bilemektedir.Tanrı’nın ruhuyla donanmış Adem’in gözüyle görünen dünyayı kirleten Büyük Kumpas’ınpiyonları arasında matbaacı Gütenberg’in de bulunduğundan söz etmektedir... İpini koparankelimelerin dört bir yana dağılmasıyla söz ve eşya birbirlerine sırt dönmüşlerdir. <strong>Hayat</strong>sorularla dolmuştur. Doğru yanıt için melek beklenmektedir (s. 104). Bu arada Allah’a inanıpinanmadığını soran bir adama, Osman bir süre düşündükten sonra “Canan’ım benimbekliyor” demiştir, “beni otel odasında”.Büyük Kumpas’a karşı Güdül Toplantısı’nı düzenleyen Dr. Narin’in evinde <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>yazarı demiryolcu Rıfkı Amca’nın evindekinin aynısı olan bir gümüş şekerlik vardır.Mehmet’i bulmak için Dr. Narin’in evinde ajanların verdiği raporları inceleyen kahramanımızOsman, tüm Anadolu’yu dolaşarak şüpheli Mehmet’leri izlemektedir. Bu arada bir unfabrikasında undan hayaletlerle karşılaşmış, başka bir kasabada tümü de kitabı okumuş olanitfaiyecilerin kasabanın Yunan işgalinden kurtuluş törenlerinde demirden başlıkları üzerinemıhlanmış gazocaklarıyla başlarından alevler fışkırırken “Ateşler, ateşler, ateşler içindevatan” şarkısını söylemelerini çocuklar ve uysal bir çomarla birlikte izledikten sonra hep14


irlikte sofraya oturup keçi eti kavurması yemiştir. Bu arada, kasabanın meydanındakiAtatürk heykeline sıçan güvercinleri de ayıplamıştır.Nahit Mehmet Osman (kaza ve ölüm anlarından başka kimliklere geçmiş tek kişi) katilininbeceriksiz çıktığını, yalnızca omzundan yaralandığını söylemektedir; bu olay kitabın içindeanlatılmaktadır ve Kitap olaydan çok öncesinden beri piyasada dolaşmaktadır! “<strong>Yeni</strong> hayatıve ülkeyi yazının ötesinde aramak boşunaydı” (s. 208). <strong>Hayat</strong>ın (hele de Doğu toplumlarınınhayatının –bizim notumuz) yazılı metinlerden başka bir şey olamayacağı yeniden yenidenvurgulanır roman boyunca. Konuşmalardan birinde “Hepimizin taklidi olduğu bir asıl, biranahtar, bir söz, bir köken aramak boşuna” denerek Jean Baudrillard’ın SİMULACR (aslıolmayan kopya) kavramına gönderme yapılmaktadır. Kahramanının imgelem gücünündevreye girmesiyle, istasyondaki ayrılış sahnesinde Pertev ile Peter adlı resimli romanınkahramanlarına dönüşürler. Sahte Osman’ı öldürmüş olan gerçek Osman, aynadakigörüntüsünü katilden çok maktule benzetmektedir.Romanın ilerleyen bölümünde evlenmiş, doğan kızı üç yaşına gelmiş kahramanımız hayatınüç yaşındaki kızının bir kâğıda çiziktirdiği gelişigüzel bir karalama olamayacağı, birzırdelinin anlattığı saçma sapan bir hikâye olmayabileceği, Rıfkı Amca’nın <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>’ıyazarken rastlantısal görünümlü bütün o şakaların arkasına bir mantık yerleştirmiş olabileceğidüşüncesiyle yeniden yollara düşer. Yıllardır orada burada karşısına çıkaran büyüktasarımcının niyetini anlayabilmek için çocukluğunun çok sevdiği karamelalarına melek resmikoydurmuş adamla konuşabilmenin anlamlı olacağı inancındadır.Geçen on dört yılda ülke çok değişmiştir (bu on dört yıl, 12 Eylül 1980 ile romanın yazıldığı1994 yılları arasındaki “sembolik zaman”a denk düşmektedir)... Kitabın ve yazının sorumlukılındığı ilk bölümden sonra yanıtı belli sorularla otobüsten görünenler yenidensorgulanmaktadır: “Kim, şehir meydanlarındaki ağaçları kestirmiş, Atatürk heykellerinihapishane duvarı gibi saran beton apartmanların balkonlarındaki demir korkulukların hepaynı biçimde olmasını emretmiş. Çocuklara gelip geçen otobüsleri taş yağmuruna tutmalarınısöylemişti? Otel odalarını antiseptik bir zehir kokusuyla kokutmayı akıl eden, Anglosaksonmankenlerin uzun bacaklarının arasına kamyon lastiği aldıkları takvimleri bütün ülkeyedağıtan, asansör, döviz büfesi, bekleme odası gibi yeni mekânlarda kendilerini güvendehissedebilmek için vatandaşların birbirlerine düşmanca bakmalarına karar veren kimdi?” (s.255).15


<strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong> karamelaları birkaç kez üretim yeri değiştirdikten sonra büyük markaların Pazarsaldırısından kendisini koruyamamış, yok olup gitmiştir. Sahibi Süreyya Bey, PKK’nin peketkili olmadığı bir Güneydoğu kasabasında yaşamaktadır. Satranç oyununun, bir zamanlariçimizdeki iyi ile kötünün savaşının sembolü olarak bizim tarafımızdan bulunmuş olduğunu,Farsça “şah” ile Arapça “mat” (öldü) sözcüklerinin birleştirilerek Almanca “Schachmatt”haline getirildiğini, vezirin kraliçe, filin piskopos yapıldığını ve Avrupa’nın satrancı kendiakıllarının ve dünyadaki akılcılığın zaferi olarak bize geri verdiklerini, bugün onların aklıylakendi hassasiyetimizi anlamaya çalıştığımızı, bunun uygar olmanın gereği olduğunusandığımızı söyler Süreyya Bey… Ona göre bu toprakların kendi özerk tarihlerinin sonunagelinmiştir.Romanın ilk bölümlerine göre daha tematik ağırlıklı, ağır bir anlatıyla geçen son bölümdebirden silkinir anlatıcı... Altı saatlik bir söyleşiden sonra Süreyya Bey’in aslında kör olduğunuayrımsayan kahramanımıza öfkelenip elindeki kitabı saldırganca tutmaya başlayan okura pekde gerekli olmayan, metni yarı ciddi yarı gülmeceli bir atmosfere götürmeye çalışan sorularsorar. Metin bir çeşit oyuna dönüşmüştür artık ve baştan bu yana uzaktan yakından görünen,üzerine dokunulan tüm değinmeler, inandırıcı olma çabaları kumdan bir kale gibi yıkılır gider.Eşinin ve çocuğunun yanına geri dönmek için yola çıkan kahramanımız meleği göreceği veartık istemese de başka bir hayata geçeceği kaza yerine doğru gitmektedir. Kendisi gibi hayatıkaymışlarda hüznün zeki olmaya çalışan bir öfke olarak ortaya çıkacağını ve her şeyi berbatedeceğini düşünmektedir yeni hayatına geçmeden önce (s. 265).Orhan Pamuk, <strong>Yeni</strong> <strong>Hayat</strong>, İletişim Yayınları, 63-64. Baskı, İstanbul 1999Mihail Bahtin, Karnavaldan Romana, Ayrıntı Yayınları 2001,Mihail Bahtin, Rabelais ve Dünyası, Ayrıntı Yayınları 2005,Mihail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Metis Eleştiri, Eylül 2004, 1. Basım16

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!