12.07.2015 Views

Sayı 11- Ocak/Mart 2013 - Antalya Rehberler Odası

Sayı 11- Ocak/Mart 2013 - Antalya Rehberler Odası

Sayı 11- Ocak/Mart 2013 - Antalya Rehberler Odası

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

PUBLISHED QUARTERLY, YEAR: 3, ISSUE NO: <strong>11</strong>, JANUARY - MARCH <strong>2013</strong>3 AYDA BiR YAYIMLANIRSAYI <strong>11</strong>OCAK / MART <strong>2013</strong>CHAMBER of ANTALYA TOUR GUIDES QUARTERLYARSİNOE Antik Kenti ve Softa KalesiThe Ancient City of ARSINOE and Softa CastleYÜZ YILLIK DESTAN:Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf BeyKAPADOKYA’nın TARİH ÖNCESİThe Prehistory of CappadociaMüziğin Ritmi: “DARBUKA”The Rhythm of Music: “GOBLET DRUM”Trakyalı Hemşehrimiz: ORPHEUSOur Thracian Countryman: OrpheusAİZANOİ: Zeus’un Torunu Azan’ın Şehri, 2. BölümAizanoi: The City of Azan, The Grandson of Zeus, Part IIDUBAİ: Ortadoğu’nunParlayan Yıldızı...Dubai: The Shining Star ofMiddle East...“KahramanHamidiye” ve SüvarisiHüseyin Rauf(Orbay) Bey ile silaharkadaşlarının azizanılarına...ÖZEL YAZIİ Z D İ RA B O N E L E Rİ Mİ Z E H E Dİ Y E M


PREMÝUM GAYRÝMENKULFARK YARATACAKEMLAK DANIÞMANINI ARIYOR!Giriþimci bir “ruha” sahipseniz, “kazançlý ve güvenilir”bir iþ kurarak “kendi iþinizin patronu” olmak istiyorsanýz...Realty World Size Birçok Kapý açacak.Siz de Realty World Premium Gayrimenkul Danýþmanýolarak giriþimci patronlar arasýnda yerinizi alabilirsiniz...“Arayýn, Görüþelim”PREMÝUMGAYRÝMENKULBülent Ecevit Bulvarý No: 141/ BÇaðlayan - Lara, ANTALYAMobil : 0532 613 54 27Ofis : 0242 329 10 15Faks : 0242 323 14 40PREMÝUM GAYRÝMENKULpremium.realtyworld.com.trumitsen@realtyworld.com.tr


Yeni Yıl, Yeni Bakan24 <strong>Ocak</strong>’ta İstanbul’a gerçekleştirdiğim ziyaretin amacı diğer meslekkuruluşları ile birlikte, sayın bakanımız Ertuğrul Günay ile bir TUREBtoplantısına katılmaktı. Toplantı öncesi meslek kuruluşları ile İRO’dayaptığımız durum değerlendirmesi esnasında haberdar olduğumuzkabine revizyonu bizleri şaşırttı. Çünkü bakanımız rehberler açısındanson derece başarılı bir bakan idi. Turizm sektörünün bu zamana kadargördüğü en aktif ve sektörün her alanında başarılı olmuş; her biriminsorunlarını bilen ve çözümüne yönelik adımlar atan, benim son 15 yıldagördüğüm; Turizme ivme kazandıran bir isim idi. Bizler için çok büyüköneme sahip olan ve 30 yıldan fazla bir süredir beklediğimiz TuristRehberliği Meslek Yasasını bizlere kazandırması onun değerini bizlerinnezdinde daha da artırıyor.Meslek grubu olarak en azından bizler Sayın Ertuğrul Günay’a minnettarızve kendisine tekrar şükranlarımızı sunuyoruz.Yeni bakanımız Sayın Ömer Çelik’e hayırlı olsun dileklerimizi iletiyoruz.Bu zamana kadar yaptığı başarılı çalışmalarını yeni görevinde desürdüreceğinden camia olarak hiç kuşkumuz yok. Turizm sektörünündinamik unsurlarının en kısa sürede yeni bakanımız ile uyumlu ve etkinbir çalışma temposunu yakalayacağına inanıyoruz.<strong>2013</strong> yılının yeni bakanımız ile birlikte, ülkemize ve turizm sektörünehayırlı, bereketli ve sorunsuz olmasını dileyerek, her ikisine de “HOŞ-GELDİNİZ” diyorum.Saygılarımla,New Year, New MinisterThe purpose of my visit to Istanbul on January 24 th was to participatein a TUREB meeting with Mr. Minister Ertugrul Gunay, together withthe other professional organizations. The revision of the cabinet thatwe were informed during the situation assessment we made at IROwith the professional organizations prior to the meeting surprised us,because our Minister was a very successful Minister in terms of thetour guides. He was the most active and successful person in all areasof the tourism sector until today, who knew the problems of eachunit and took steps for their solutions, and accelerated Tourism, thatI had seen in the last 15 years. His contribution to us in obtaining theTourist Guiding Professional Act, which has a great importance for usand which we have been waiting for more than 30 years, even addsto his value before us.As the professional group, at least we are grateful to Mr. Ertugrul Gunay, and we reexpress our gratitude to him.We wish good luck to our new Minister, Mr. Omer Celik. We, as the community, have no doubt that he willcontinue his successful work he has done by this time also in his new position. We believe that the dynamicelements of tourism sector will obtain a coherent and effective pace of work with our new Minister within theshortest time.Wishing that <strong>2013</strong> will be propitious, fruitful and smooth for our country and tourism sector together with ournew Minister, I say “WELCOME” to both.Best regards,Hasan UYSAL


CHAMBER OF ANTALYATOUR GUIDES QUARTERLY3 ayda bir yayımlanır. YIL: 3, SAYI: <strong>11</strong>, <strong>Ocak</strong> - <strong>Mart</strong> <strong>2013</strong>.Şubat ayında basılmıştır.Published quarterly. YEAR: 3, ISSUE No: <strong>11</strong>, January - March <strong>2013</strong>.Published in February.İMTİYAZ SAHİBİ / Concessionaire<strong>Antalya</strong> <strong>Rehberler</strong> Odası adına /On behalf of the Chamber of <strong>Antalya</strong> Tour GuidesHasan UYSAL - hasanuysal@aro.org.trSORUMLU MÜDÜR,GENEL YAYIN YÖNETMENİDirector In Charge, Editor In ChiefAhmet Zeki APALI - zekiapali@aro.org.trYAYIN KURULU / Editorial BoardProf.Dr. Bekir DENİZ, Prof.Dr. Nevzat ÇEVİKProf.Dr. Şadan GÖKOVALI, Yavuz Ali SAKARYAHüseyin ÇİMRİN, Mehmet ERDEM,Recep YAVUZ, T. Michael P. DUGGANKATKIDA BULUNANLAR / ContributorsLevent ÖCAL, Serdar SEVİNÇ, Halil ARIKANKAPAK FOTOĞRAFI / Cover PhotoHamidiye Kruvazörü, Fotoğraf: Dz. Kuvvetleri Kom.’lığı ArşiviGRAFİK TASARIM / Graphic DesignAdnan SAYKI - Tel: +90 537 419 43 23www.adnansayki.com - adnan@adnansayki.comÇEVİRMEN / TranslatorMüge SÖZENBASKI / Printing HouseBaşak Matbaacılık ve Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.Anadolu Bulvarı Meka Plaza No: 5 / 15 GimatYenimahalle / ANKARA, Tel: +90 312 397 16 17YAZIŞMA ADRESİ ve İLETİŞİM BİLGİLERİMailing Address and Contact InformationDemircikara Mah. Burhanettin Onat Cad.Arıtürk Sitesi, A-Blok, No: 89 Kat: 1, D: 4 <strong>Antalya</strong> / TURKEYTel: +90 242 3<strong>11</strong> <strong>11</strong> 30 (Pbx) - Fax: +90 242 322 91 75www.aro.org.tr - dergi@aro.org.tr“Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu reklamsahiplerine aittir. Yazılı izin olmaksızın hiçbir yazı, fotoğraf vegrafik içerik başka bir yerde kullanılamaz.”Kültür-Sanat, Tarih, Arkeoloji, Mitoloji ve Gezi Dergisi.ARO’nun bir kültür hizmetidir.“The responsibility for the articles and advertisements remains with theauthors and advertisers respectively. No text, photograph or graphicalcontent may be used anywhere else without written permission.”Arts & Culture, History, Archaeology, Mythology and Travel Quarterly.A cultural service provided by AROcontents6-15The Ancient City of ARSINOE and Softa Castle16-3132-3538-51The Prehistory of CAPPADOCIA52-5772-7374-89ARSİNOE Antik Kentive Softa KalesiHAMİDİYEKRUVAZÖRÜ veHüseyin RAUF BEYKIŞ TURİZMİKapadokya’nınTARİH ÖNCESİThe Rhythm of Music: “GOBLET DRUM”58-65Müziğin Ritmi:“DARBUKA”Trakyalı Hemşehrimiz:ORPHEUSOur Thracian Countryman: ORPHEUS66-71Lambuka Balığı /The DoradoBalıkçı AramızdaAİZANOİ: Zeus’unTorunu Azan’ın Şehri2. BölümAIZANOI: The City of Azan, The Grandson ofZeus, Part II90-99100-107ASPENDOSIV. Bölüm / Part IVDUBAİ: Ortadoğu’nunParlayan Yıldızı...DUBAI: The Shining Star of Middle East...108-<strong>11</strong>9120-12<strong>11</strong>22HABERLERBULMACAMÜFETTİŞLERYOLDA!


Merhaba Sevgili Okurlar,Acısıyla, tatlısıyla bir yılı daha geride bıraktığımız ve <strong>2013</strong> yılının başını yaşadığımızşu günlerde yeni yılın hepimize güzellikler getirmesini diliyorum.Dergimizle ilgili güzel dilek ve önerilerini esirgemeyen eski ve yeni üyelerimizeteşekkürlerimizi iletiyorum. Öte yandan olur olmaz şeylere kusur bulmaya çalışanama ufacık bir katkısı bile bulunmayan arkadaşlarımıza da Heredot’un çoksevdiğim bir sözünü tüm dergi ekibi adına armağan ediyorum: “Acınmaktansakıskanılmak daha iyidir.”Birkaç hafta içerisinde <strong>Antalya</strong> bölgesinde operasyon grupları dediğimiz -dahaçok seyahat eden, daha çok ören yeri ziyaretinde bulunan, rehberlerin dahaçok anlatım yaptıkları- grupların yoğunluğu artacaktır. İşte bu dönemde bizleridüşünmeye sevk eden bir hikâyeyi paylaşmak isterim.Dağlarda yolculuk eden bilge bir kadın, bir derede değerli bir taş bulur. Ertesi günkarnı aç olan bir yolcuyla karşılaşır ve yiyeceğini paylaşmak için heybesini açar.Bu sırada aç olan yolcu heybenin içindeki değerli taşı görür ve bilge kadındanonu kendisine vermesini ister. Kadın hiç duraksamadan isteğini yerine getirir.Aç yolcu, ne kadar talihli olduğunu düşünerek oradan neşe içinde ayrılır. Taşınkendisine yaşam boyu güvence sağlayacak kadar değerli olduğunu bilmektedir.Ne var ki birkaç gün geçmeden geri dönüp değerli taşı bilge kadına iade etmekister. “Düşünüp durdum, ben taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorumama bana çok daha değerli bir şey verebileceğin umuduyla sana gerigetirdim” der ve isteğini söyler:“Lütfen bu taşı bana verebilmeni sağlayan şeyi ver”...Mutlulukların, sevginin ve saygının paylaşıldıkça arttığı yarınlara hep birlikteyürüyebilmeyi dilerim.Saygılarımla,Hello Dear Readers,In these days that we leave behind one more year with its sorrows and joys andlive the beginning of <strong>2013</strong>, I wish that the new year brings beauty to all of us.I thank to our old and new members who do not spare the beautiful wishesand suggestions about our Quarterly. On the other hand, I present a saying ofHerodotus that I love to our friends who try to find a flaw in irrelevant things,but do not have the slightest contribution, on behalf of the whole team of theQuarterly: “It is better to be envied than pitied.”In a few weeks, the intensity of the groups that we call operation groups – whotravel more, visit ruins more, and to whom the tour guides narrate more – willincrease in the <strong>Antalya</strong> region. And in this period, I would like to share withyou a thought-provoking story.A wise woman traveling in the mountains finds a precious stone in a stream.The next day she meets a passenger who is hungry and opens her bag toshare her food. In the meantime, the hungry passenger sees the preciousstone in the bag, and asks the wise woman to give it to him. The woman fulfills the request without hesitation.The hungry passenger leaves the place joyfully, thinking how fortunate he is. He knows that the stone is preciousenough to provide him a lifetime guarantee. However, a few days later he returns and wishes to return the preciousstone to the wise woman.He says “I kept thinking, I know how precious the stone is, but I brought it back to you hoping that you cangive me something much more valuable,” and tells his wish:“Please give me the thing that makes you give me this stone”...I wish that we can walk altogether to the future in which happiness, love and respect increase by sharing.Best regards,A. Zeki APALI


Kilikya’da Gizli Kalmış Bir Şehir:ARSİNOE ANTİK KENTİ veSOFTA KALESİBilhan SUBAŞI,Arkeolog-Öğretim GörevlisiBu yazımızda Dağlık Kilikya bölgesindegeziler yapan kişiler, seyahatacentaları ve ilgili kuruluşlarınhenüz keşfetmediği, doğa iletarihin birleştiği eşsiz güzelliktekiiki önemli yerden bahsedeceğiz.Bunlardan ilki, eğer Mersin istikametindengeliyor iseniz Mersin’inBozyazı ilçesine varmadan 4 kmönce, sağ tarafınızda günümüzdemezarlık alanı olarak kullanılanalanın tam karşısında; küçük otobüslerinrahatlıkla girebileceği biryol görürsünüz. Yarısından fazlasıasfalt ve çok az bir bölümüstabilize olan, toplam 650 m’likyola girdiğinizde yaklaşık 150 msonra yolun sol tarafında MaraşHamamı olarak anılan yapı sizleri“hoş geldiniz” dercesine selamlar.Bugün seralar arasına sıkışıp kalmışolan bu yapı insanların acımasızcatahriplerine inat ayakta kalmayadevam etmekte ve belki desizlerin bu bölgeye göstereceğinizilgi ile yeniden eski güzel günlerinedönmek için beklemektedir.Küçük ölçekteki yapının inşasındakesme ve moloz taş kullanılmıştır.Bu güzel yapıdan geriye, merkezikubbeli bir bölüm, su haznesi veFotoğraf: Bilhan Subaşıhavuzu kalmıştır. Yapının diğermekânları tamamen yıkılmış durumdadır.Yapının giriş kısmınınaltından gelen kaynak sağdakihavuzun içine dökülmektedir. Antikdünyada burada yaşayanlar,geleneklerinden esinlenerek, bupınarın başını kutlu yer saymışlar,su gereksinimlerini buradan karşılamışlar,üzerine bir de hamaminşa etmişlerdir. Görünen o ki bugelenek günümüzde de devametmekte ve bu havuz sulama motorlarıkullanılarak çevredekiFotoğraf: Bilhan Subaşı6>7 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


A Hidden City in Cilicia:The ANCIENT CITY of ARSINOEand SOFTA CASTLEBilhan SUBASI,Archaeologist-InstructorFotoğraf: Bilhan SubaşıIn this article, we will talk abouttwo important places with a uniquebeauty where nature and historyare combined, which are littleexplored by people who makeexcursions into Rough Cilicia,travel agencies and related organizations.The first of these: ifyou are coming from the directionof Mersin, you will see a road 4km. before reaching the Bozyazidistrict of Mersin, right across thearea on your right which is usedas a cemetery today, which smallbuses can easily enter. When youenter the 650 m. long road, morethan half of which is asphalted anda very small section is stabilized,you will see the structure knownas the Maras Bath on the left ofthe road after about 150 m. as ifsaying “Welcome.” This structure,which is surrounded by greenhousestoday, continues to standdespite the ruthless destructiveactivity of people, and perhapscan expect to return to its pastappearance due to the interestyou will show in this region.Cut stone and rubble stone wereFotoğraf: Bilhan Subaşı


Arsinoe Antik Kenti ve Softa Kalesi / The Ancient City of Arsinoe and Softa Castlesonraları bölgeye hâkim olan Selçuklularve Karamanoğulları’nında onarımlarıyla günümüze ulaşmıştır.Yapının ön kısmı yani Frigidarium(soğukluk) kısmı tamamenyıkılmıştır. Ancak kalan temelizleri buranın 5,30 m genişliğinde7,70 m uzunlukta bir alan olduğunugösterir. Girişten sonra sağdakiküçük mekândan Frigidariumunyüzme havuzunun olduğu kısmageçilir. Giriş mekanından 6 x 2m ölçeğinde tonozlu bir mekanavarılır.Fotoğraf: Bilhan SubaşıBuradan da 3,35 x 3,35 m ölçeğindemerkezi kubbeli Caldarium olarakbilinen sıcak kısma geçilir. Bumekan sağdaki su haznesine birpencere ile açılır. Yapının “Hypokaust”ısıtma sistemiyle ısıtıldığı,tüm yapıyı dolanan “tubulatie”künklerden anlaşılmaktadır.Tubuli olarak da geçen buterim, Roma hamamlarındaduvar ısıtması için kullanılankutu şeklindeki içi boş terrakotaelemanlardır.Fotoğraf: Bilhan SubaşıTubuli, duvara üst üste (paralelborular gibi) yerleştirilen ve biruçları hypocaustta biriken sıcakhava ve gazlara açık durumdabırakılan, içerisinde sıcak havanındolaşarak hamamı ısıttığı sisteminadıdır.araziyi sulamaktadır.Yapıda herhangi bir yazıt bulunamamasınarağmen kullanılan yapımalzemesine bakarak ilk yapılıştarihinin Geç Roma Dönemi’nerastladığını söylemek yanlış olmasagerektir. Ancak yapı dahaBu yapıyı geride bırakıp 500 milerlediğinizde Maraş mevkii olarakbilinen, denize doğru burunbiçiminde uzanmış hâkim bir tepeüzerinde duran, ÇubukkoyağıKöyü sınırları içindeki Arsinoeantik kentine ulaşırsınız.Aracımızla ulaştığımız yer Arsinoeantik kentinin kuzeybatısıdır.Denize doğru uzanan bukent halk arasında MaraşTepesi olarak anılmaktadır.Burada grubunuz, uzun bir yolculuğunsonunda kendini bulabilece8>9 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


used in the construction of thissmall-scale structure. A centraldomed section, water reservoirand pool are left from this beautifulstructure. The other parts havebeen completely destroyed. Thespring coming from beneath theentrance of the structure flowsinto the pool on the right. Thosewho lived here in the ancient worldregarded this springhead as a holyplace inspired by their traditions,met their water needs from here,and built a bath-house over it. Itseems that this tradition continuestoday, with the water from this poolirrigating the surrounding landthrough irrigation pumps.Although there are no inscriptionsremaining on this structuretoday, looking at the constructionmaterial, it would not be wrongto say that the first constructiondate for this structure was in theLate Roman Period. However, thestructure has survived until todaythrough the repairs made to it bythe Seljuks from the 13 th centuryfollowed by the Karamanids wholater dominated the region. Thefront part of the structure, i. e. theFrigidarium, has been completelydestroyed. However, the remainingfoundation traces show thatthis was an area having a widthof 5.30 m. and a length of 7.70m. After the entrance, from thesmall space on the right, the part isreached where there is the swimmingpool of the Frigidarium. Avaulted space with a scale of 6x2m. is reached from the entrancearea.And from here, the central domedwarm section, known as theCaldarium, is reached, coveringan area of 3.35 x 3.35 m. Thisspace opens to the water reservoiron the right with a window. Itis understood that this structurewas heated through a “Hypocaust”heating system throughthe steam passed through the“tubulatie” pipes that encircle thewhole structure.This term, which is also referredto as tubulin, refers tothe box-shaped hollow terracottaelements used in wallFotoğraf: Bilhan Subaşıheating in Roman baths.Tubuli is the name of the elementsof the system which are placedone on the top of other on thewall (such as parallel pipes), theends of which are left open tothe flow of warm air and gasesaccummulated in the hypocaust,and through which the warm aircirculates and heats the bath.When you leave this structureFotoğraf: Bilhan Subaşı


Arsinoe Antik Kenti ve Softa Kalesi / The Ancient City of Arsinoe and Softa Castlemaviliklerini, yeşilliklerini izlerkendiğer taraftan başlarını çevirdikleriher yerde tarihle burun burunageleceklerdir. Şimdi de bu antikkentin nasıl bulunduğuna ve adınınkökenine bir bakalım.Eski Çağ coğrafyacısı AmasyalıStrabon, burayla ilgili bilgileri aktarırken;“Anemurium’dan sonra ilkkent olan Nagidos’a sonra bir demiratma yeri bulunan Arsinoe’yegelinir” demektedir.Fotoğraf: Bilhan SubaşıFotoğraf: Bilhan SubaşıŞehrin kuruluşu hakkında ve komşuNagidos antik kenti ile ilişkilerihakkındaki bilgiyi 1976 yılındaMersin Müzesi’ne getirilen, 79.3-5envanter numarasına kayıtlı 94cm yüksekliğinde, 43 cm enindeki,56 satırlık yazıttan öğrenmekteyiz.İlk kez Hopa Opelt veErnist Kristal tarafından incelenenve yayınlanan yazıttan, şehrinMÖ 270 yıllarında AspendosluAetos’un zamanında kurulduğuanlaşılmaktadır. Aetos’un, Mısırkralı II. Ptolemy’nin karısı (aynı zamandakız kardeşi) adına kurduğubu şehir tarihte kutsal kent olarakyerini alacaktır. Akdeniz kıyılarındakurulan birçok şehre (Seleuciaörneğinde olduğu gibi) Arsinoeadı verilmiştir. Bilinen dört Arsinoeantik kenti içinde Bozyazı’dabulunan kent, II. Arsinoe adınainşa edilmiştir. Yazıtta komşu kentNagidos’la (Bozyazı’da Belen olarakda bilinen mevkii) aralarındaçıkan sınır anlaşmazlığının giderildiğive iki nüsha hazırlanan yazıtınbirisinin Nagidos’da Afrodit tapınağına,diğerinin Arsinoe’de kapalıkutsal bir alana yerleştirildiğindenbahsedilmektedir.Fotoğraf: Bilhan Subaşıği, ruhlarını dinlendirebileceği biralana gelmiş olur. Çünkü denizedoğru burun biçiminde uzananhâkim bir tepe üzerinde, Arsinoekalıntıları bulunmaktadır. Bunoktadan Akdeniz’in her tondakiDoğu ve batı limanları bulunanArsinoe’nin çevresinde arazinineğimine uyan kale surları yer alır.Bunlardan kulelerle takviyelendirilmişolan batı duvarları günümüzeoldukça sağlam durumdagelmiştir.Kente kuzeybatı taraftan girdiğinizdepatika yolu takip edersenizbirçok yapı kalıntısının neredeysetamamen tahrip olduğunu görür-10><strong>11</strong> ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Zengin içecek çeþitleri,Damak tadýnýza uygun eþsiz lezzetleri,Huzurlu bahçesi ile hizmetinizde.www.adnansayki.com% 20ÝNDÝRÝM<strong>Antalya</strong> <strong>Rehberler</strong> OdasýDemircikara Mah. Burhanettin Onat Cad. Arýtürk Sitesi No: 89 Kat: 1 07100 <strong>Antalya</strong>Tel: 0242 3<strong>11</strong> <strong>11</strong> 30 (pbx) - Faks: 0242 322 91 75


Arsinoe Antik Kenti ve Softa Kalesi / The Ancient City of Arsinoe and Softa Castleilerlediğinizde, hemen aşağıdaToslak koyunun üstünde kiliseyapılarını görürsünüz. Arsinoe 6.yüzyıl başlarında bir piskoposlukmerkezi olduğundan, bölgeyeinanç turizmi amacıyla gelengrupların da ilgisini çekecektir.Ören yerinde Erken BizansDönemi’ne ait sadece temel izlerikalmış üç kilise yapısı görülmektedir.Bu yapılar kesme ve moloztaştan inşa edilmiş bazilika planözelliklerini koruyarak zamanımızakadar gelmiştir.Fotoğraf: Bilhan SubaşıYan yana sıralanmış Roma, ErkenBizans Dönemlerine ait evler vardır.Ancak bunların arasında netbir şekilde Roma Evi diyebileceğimizbir yapı yoktur. Bu yapılarErken Orta Çağ’da terk edilmişve tekrar yerleşim görmemiştir.Toslak koyunu fotoğraflayıp, kiliseve bazilika yapılarını gördüktensonra aşağıya kuzeybatıya doğruilerleyerek otobüse geri dönülür.Dönüş yolu üzerinde yine mezarve ev kalıntıları görülmektedir. Butur, fotoğraf molalarıyla yaklaşıkbir saatte tamamlanır. Bu kentingezilmesi her hangi bir ücrete tabideğildir. Bu yüzden rehberler veacentalar için gizli kalmış bir kentinkeşfi olarak da tanıtılabilir.Fotoğraf: Bilhan SubaşıFotoğraf: Bilhan Subaşısünüz.Bunlardan bazıları, Anemurium’dagördüğünüz (Bkz. ARO Dergi sayı1, Adım Adım Anemurium) mezaryapılarını andırır. İki katlı, kubbeli,kısmen üst örtüleri mozaiklerlesüslüdür. Tonoz çatılı örnekleride mevcuttur.Bu yapılardan önce yukarı sonrakuzey doğuya doğru patika yoldanBu kentin program içerisineyerleştirilmesi, gruba yenibir keşif yapmışçasına heyecankatacaktır.Henüz yeterince keşfedilememişbu kenti geride bırakıp geldiğimizyoldan ana yola çıktıktan sonra,Bozyazı istikametine devam ederkenyaklaşık 200 m sonra yine birlevha görülür. Bu levha, hâkim birtepe üzerinde yer alan ve Arsinoeantik kentinden de görülen SoftaKalesi’nin levhasıdır. Kale, yoldan200 m içeridedir. Kalenin yapımtarihi konusunda henüz kesin birarkeolojik veriye ulaşılmamıştır.Surları yer yer iyi korunmuş durumdaolup, oval bir plana sahiptir.Roma kaynaklarındaki adı “Syce”12>13 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ehind and move on for about500 m., you reach the ancientcity of Arsinoe, which is knownas the Maras site, standing on ahill stretched out into the sea asa cape and overlooking it, withinthe boundaries of the village ofCubukkoyagi.The place we reach by our vehicleis the northwest of the ancient cityof Arsinoe.This city stretching intothe sea is locally referredto today as the Maras Hillamongst the inhabitants.Here, your group will have reachedan area where they can find themselvesand rest their souls at theend of a long journey, becausethere are the ruins of Arsinoeon the hill stretched out into thesea as a cape and overlookingit. While watching the blues andgreens of the Mediterranean inall its wonderful tones from thispoint, on the other side they willcome face to face with historyeverywhere they turn their heads.Now, let’s have a look at how thisancient city was found and theorigin of its name.When conveying informationabout this place, the Ancient geographerStrabo from Amaseiasays: “After Anemurium, the firstcity Nagidos, and then an anchoringplace Arsinoe is reached.”We learn information concerningthe foundation of the city andits relations with the neighboringancient city of Nagidos from the56-line inscription brought to theMersin Museum in 1976, whichis registered in the inventory asNo. 79.3-5, with a height of 94cm. and a width of 43 cm. It isunderstood from the inscription,which was first examined and publishedby Hopa Opelt and ErnistKristal, that the city was foundedin 270s B.C., during the reign ofAetos from Aspendos. This city,which was founded by Aetos andwas given the name of the wifeof Ptolemy II, the Egyptian king(who was also Ptolemy II’s sister),will take its place as a holy city inhistory. Many cities founded alongthe Mediterranean coastline werecalled Arsinoe (as in the case ofSeleucia).The city in Bozyazi among the fourknown ancient cities of Arsinoewas built in the name of ArsinoeII. In the inscription, it is mentionedthat the border dispute with theneighboring city Nagidos (the sitealso known as Belen in Bozyazi)was eliminated and one of theinscription, which was preparedas two copies, was placed in thetemple of Aphrodite in Nagidos,and the other in a covered sacredplace in Arsinoe.Castle walls are located aroundArsinoe, which has eastern andwestern ports, conforming to theslope of the land. Of these, thewestern walls which are fortifiedwith towers have survived untiltoday remaining in a quite soundcondition.When you enter the city from thenorthwest, if you follow the pathway,you will see that many ruinshave been almost completely destroyed.Some of them remind of the tombstructures you see in Anemurium(see ARO Quarterly Issue 1, AnemuriumStep by Step). They aretwo-storey, domed, and some aredecorated with mosaics. There arealso examples with vaulted-roofs.When you move on from thesestructures, first upwards and thentowards the northeast along thepathway, you will see the churchstructures lying immediately below,overlooking Toslak Bay. AsArsinoe was an episcopal centrein the early 6th century, this sitewill also attract the attention ofgroups coming to the region forreligious tourism.At this historical site, there are theremains of three churches datingfrom the Early East Roman (Byzantine)Period to be seen, only thefoundation traces of which remaininsitu. These structures have surviveduntil today, preserving theirbasilica plan and constructed fromcut stone and stone rubble.There are also houses side byside dating from the Roman andEarly East Roman (Byzantine) Periods.However, there is no structureamong them that can clearlybe termed a Roman House. Thesestructures were abandoned in theEarly Middle Age and they werenever inhabited again.After photographing the ToslakBay and seeing the church andthe basilica structures, you moveback down towards the northwestand return to the bus. Moretomb and the ruins of houses canagain be seen on the way back tothe bus. This tour is completed inabout an hour with photo breaks.Visiting this ancient city is not subjectto any charges. Therefore, itcan also be introduced as discoveryof a hidden city for both tourguides and agencies.Putting this city in the tour programmewill give an excitementto the group as if theyhave made a new discovery.After leaving behind this city whichis not yet suffiently known andreturning to the high way from theroad we have come, a sign is seenafter about 200 m. when proceedingin the direction of Bozyazi.This is the sign for Softa Castlewhich is on an overlooking hilland which can also be seen fromthe ancient city of Arsinoe. Thecastle is 200 m. from the road. Nodefinitive archaeological data hasyet been obtained regarding thedate of construction of the castleas it has not been excavated al


Arsinoe Antik Kenti ve Softa Kalesi / The Ancient City of Arsinoe and Softa CastleFotoğraf: Bilhan SubaşıKalenin genel olarak üst örtü sistemitonozlu olup, büyük ölçüdeyıkılmıştır. Kale girişinin sonundabulunan ve duvarları halen ayaktaolan yapının cami, bir rampa ileulaşılan mekânın ise saray olduğutahmin edilmektedir.Sur duvarlarına yakın inşa edilmişküçük ölçekte Geç RomaDönemi’ne ait hamam yer almaktadır.Bu yapılar dışında Roma veBizans Dönemlerinde kullanılmışolan içleri sıvalı çok sayıda sarnıçbulunmaktadır.Fotoğraf: Bilhan SubaşıAnemuriumNagidosBu kale son olarak Karamanoğullarızamanında iskân edilmiştir.Anamur Kalesi’nin fethi sırasındaanlatılan menkıbeden bu kaleninSelçuklu Ertokuş Bey tarafındanele geçirildikten sonra imar edildiğikaydedilmektedir.ArsinoeFotoğraf: Bilhan Subaşıya da “Sycae” olarak geçen bukent günümüzde Softa Kalesi olarakbilinmektedir.Kalenin batı tarafına yakın olanalanda bir patika yolla yukarıyaçıkılır. Batı surlarının ortasındayer alan giriş kapısının savunmagücü bir ara mekânla arttırılmıştır.Softa KalesiGiriş kapısından içeriye girdiğimizdedış kale ve iç kale surlarındanoluşan, çok geniş bir alana yayılmışolan kalenin güney yamaçlarındayer alan yapı grupları görülür.Bu yapı kalıntılarının eski birliman kenti olan Arsinoe’ye kadaruzandığı da buradan baktığınızdagörülmektedir.Kale içinde hala orijinalliğini koruyanmerdivenlerle surların üzerineçıkılarak eşsiz bir manzara,Nagidos (Bozyazı), Anemurium(Anamur) ve Arsinoe antik kentlerigörülebilir.Kalenin güney yamacında ise ikikatlı bir mezar yapısı görülür kibu Anemurium antik kentindekimezar yapılarına benzemektedir.Çalışmada, bugüne kadar belkiönünden birçok kez geçilen amaçok da bilinmediği için üzerindedurulmayan iki önemli yerleşimtanıtılmaya çalışılmıştır. Böyleliklesiz değerli rehberlere, seyahatacentası yöneticilerine akademikolarak bilgi verilmeye çalışılmıştır.Bu vesileyle bölge turizminintanıtılmasına da bir parça katkıdabulunulduğu umulmaktadır.Bu yazının hazırlanma aşamasındaemeği geçen değerli dostum,Anamur Müzesi’nde görevli arkeologMurat Kalas’a ve AnamurMüze Müdürü Sayın RamazanPeker’e teşekkürü bir borç bilirim.14>15 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Yüz Yıllık Destan: Hamidiye Kruvazörüve Hüseyin Rauf Bey“Kahraman Hamidiye” ve süvarisiHüseyin Rauf Bey’le (Orbay) silaharkadaşlarının aziz anılarına saygıyla...M. Edip ÖZGÜR,Arkeolog - RehberDile kolay, tam bir yüzyılgeçti, “Kahraman Hamidiye”ve süvarisi HüseyinRauf Bey’le (Orbay) silaharkadaşlarının Akdenizsularında yazdığı destangünlerinin ardından.Denizcilik tarihinde “Hamidiye kruvazörününakın harekatı” olarakadlandırılan ve yabancı savaş gemilerininkorkulu rüyası haline gelenharekatın, 25-26 Şubat 1913günlerinde, “Kekova Adası’nınrüzgar altına girip demirleyerek,hava kalıncaya kadar bu koydabeklemiştir.” şeklinde ifade edilenkoy, günümüzde Çayağzı’ndanhareketle (antik Andriake limanı)”Kekova turu” yapan teknelerinönünden geçtiği, Gökkaya ve Kaleköy(Simena) arasındaki koydur.1913 kışının canavarlaşan denizlerindetam 7 ay 24 gün süreyle;Adalar Denizi’nden SüveyşKanalı’na, Kızıldeniz’den AdriyatikDenizi’ne uzanan 10.500 millikharekatın aziz anısını yaşatan tekköşedir Hamidiye koyu.Akdeniz tarihinde eşi benzeriolmayan, üstelik kocaOsmanlı İmparatorluğu’nunçöküş yıllarında yürütülenbu harekatı, Hamidiye’nindenizcileri tarafından kıyıkayalarına boyanan iki Türkbayrağı ölümsüzleştirmiştir.Hamidiye kruvazörünün akınlarınınsebep ve sonuçlarını özetlemedenönce, konu tarihi çerçevesindeşöyle özetlenebilir:Bilindiği gibi, Birinci DünyaSavaşı’ndan önce OsmanlınınBalkanlardaki son topraklarınıkaybetmesiyle sonuçlanan BalkanSavaşları (1912-1913) Osmanlıİmparatorluğu’nun sonunuhazırlayan savaşlardır. Diğer birdeyişle Balkan Savaşları’nın yenilgisi,devrilmek üzere olan 600yıllık koca çınarın ilk çatırtılarıdır.Türk halkını büyük bir üzüntüye veyasa boğan bu yenilginin acılarınıHüseyin Rauf Bey’in komutasındakiHamidiye zırhlısının kahramanlıklarıhafifletmiş, gönüllerdeaçılan yaralar onun sayesindebiraz olsun sarılmıştır.Daha da önemlisi, Hamidiye vesüvarisi Rauf Bey, sağladıklarıbaşarılarla, ordu ve silah arkadaşlarıüzerindeki şokun çabuk atlatılmasınısağlayarak, sadece 18ay sonra asker arkadaşı MustafaKemal’in Anafartalar’da yazacağıdestanın esin kaynağı olmuştur.Şüphe yok ki, tarihte yaşanan herolayı hazırlayan sebepler ve ardındabıraktığı sonuçlar vardır. Diğer16>17 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ir deyişle; tarih içinde anlatılmayaçalışılan olaylar sebep ve sonuçlarıylaanlatılmazsa, tarihselliktençıkıp masallaşırlar. Bu bağlamda,Hamidiye zırhlısının akın harekatınıhazırlayan askeri nedenleri veharekat günlükleri ve sonuçlarını,Rauf Bey’in veya silah arkadaşlarınınağzından, yani birinci eldenhazırlanan kaynaklardan almaken doğru yöntemdir. Bu cümledenolarak, Hamidiye zırhlısının 13<strong>Ocak</strong> 1913 günü Çanakkale’denbaşlayıp, aynı yılın 07 Eylül’ündeİstanbul’da sonlanan akıncı harekatınınaskeri nedenleri denizAlbay Tevfik İnci tarafından şusatırlarla açıklanmaktadır:“İtalya, 30 senedir ağzını sulandıran,iştahını kabartan Trablus’uyutmak suretiyle, Osmanlıİmparatorluğu’nun Şimali Afrikaile son rabıtasını da kesip attıktansonra, harp sahnesinden çekildi.Fakat çekilirken de yerini fırsatkollayan bir kısım Balkanlı devletlereterk etti. Böylece Osmanlıİmparatorluğu, henüz İtalya harbininyaralarını sarıp sarmalamaya,derlenip toparlanmaya vakit veimkan bulamadan Balkan Harbibadiresinin içine yuvarlandı.İtalya harbinin mukadderatı,Türkiye’nin denizlerde gözükmesine,esmesine bağlı olduğuhalde, Türkiye değil denizlerdehareketlenmek, yalı boylarındankara sularına bile açılamamıştı.Peki, Osmanlı donanması neredeidi? 4 zırhlı, 5 kruvazör, 10 muhrip,15 torpido, 19 korvet, 20 motorgambotolmak üzere 73 parçadanibaret olan Osmanlı donanması,ne için İtalya’nın karşısına dikilememişti?Çünkü Osmanlı İmparatorluğu,hayali bir donanmayasahipti. Devletin kadrosunda vekağıt üzerinde gözüken 73 parçaharp gemimizin ekserisi harpkifayetlerini kaybetmiş, bir kısmınınnesilleri dahi çoktan münkarizolmuştu (tükenmişti). Aralarındaistifade edilebilecek olanlar ancak;4 adet ömürlerini tamamlamışzırhlı, 2 muhafazalı kruvazör,2 torpido kruvazör, 3 korvet, 8muhrip, 15 küçük torpido ve 17köhne gambottan ibaretti. Bunlarda, hepsi yepyeni ve modern gemilerdenmüteşekkil olan İtalyandonanmasının karşısına çıkacakkudrette değillerdi.Ne hazindir ki, birçok adalara veAvrupa, Asya ve Afrika kıtalarında,hassas olduğu kadar da muazzamdeniz hudutlarına sahip bulunanOsmanlı İmparatorluğu gibi koskocabir deniz devleti, küçücükYunanistan’dan bile daha kudretliHamidiye Süvarisi Kıdemli Yüzbaşı Hüseyin Rauf Beybir donanmaya malik değildi.Deniz hudutlarımıza ve denizlereböyle bir âmâ hissizliği (kör duyarsızlığı)ile bakmamızın kefaretiniİtalya harbinde pek ağır suretteödememize rağmen, denizlere buderece hıyanetimizin cezasını tamamıylaçekmiş değildik. BalkanHarbi de sillesini indirerek, hakettiğimiz dersi o da verecekti.İtalya harbinin hüküm sürdüğübir senedir, ancak Çanakkale’de,


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf Beyzayıf bir duruma düşürecekti. Buda Türk donanmasına üstünlükbahşederek, Ege adalarının gerialınmasına imkan verecekti.Yunan donanması kuvvettefrikine (ayrımına) yanaşmadığıtakdirde, kruvazörümüzserbest kalacak, Yunansahillerini, ticaret ve nakliyefilolarını vuracaktı.Meclis-i HarpAkdeniz Boğazı’nı bekleyen ihtiyarOsmanlı donanması, bakım vetamire muhtaç bir vaziyette BalkanHarbini karşıladı. İtalyan donanmasınınnispet kabul etmeyecekderecedeki üstünlüğü dolayısıyla,Türkiye-İtalya harbinde pasif kalarakfaal bir rol oynayamayandonanmamız, Balkan Harbindeşansını deneyecekti. Türk donanmasınaAkdeniz’de iki vazifedüşüyordu. Birincisi; Yunandonanmasını imha ederek denizhakimiyetini sağlamak ve bu suretle,harbin başında Yunanistan’ınel çabukluğu yaparak işgal etmişolduğu Boğazönü Adaları ile EgeAdalarını geri almaktı. İkincisi,Yunanistan’ın askeri ve iktisadinakliyatını vurmaktı.Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini,tesadüfe terk eden bir devrin,sebepsiz yere günahını taşıyanOsmanlı donanması, o günkü haliylebu iki vazifeden birini dahi layıkıylabaşaracak kudrette değildi.Çünkü Yunan nakliyatını vurmaküzere ana kuvvetten bir filo ayrıldığıtakdirde, donanmamızın heriki parçası da, Yunan donanmasıkarşısında çok zayıf bir durumadüşecekti. Bu bakımdan Osmanlıdonanmasını ikiye bölmeyi hiçkimse düşünmüyordu. Şu halde,denizler Yunan donanmasına terkedilecekti. Osmanlı donanmasıda ancak, Boğaz önünde Yunandonanmasıyla boğuşacaktı. Buvaziyet karşısında Yunanistan;ticaret filosunu serbestçe gezdirecek,denizlerde rahatça askerinakliyatını yapacak, sahilleriniemniyette bulunduracaktı. Olurşey değildi bu. Artık bu kadarınada hiçbir Türk denizcisinin gönlürazı olamazdı.Yunan donanmasının imhasıkadar ticaret ve nakliye filolarınıvurmak, sahillerini bombardımanetmek de mühimdi. Osmanlı donanmasıiki filoya ayrılacak kudretteolmadığına göre, şu haldebu muamma nasıl halledilecekti?Buna kimsenin aklı ermiyordu.Fakat bu düğümün çözülmesi gecikmedi.Genç bir deniz subayı,hiçbir malumu bulunmayan buçapraşık muadeleyi hallediverdi.Bu subay, Hamidiye kruvazörününgenç komutanı kıdemli yüzbaşıRauf Bey’di. Bu husustaki teklifinialakalı makamlara arz etti.O, bu husustaki düşüncesini şuana hatlarla şekillendiriyordu. O,Hamidiye ile Akdeniz’e açılacak,Yunan sahillerini de, ticaret venakliye filolarını da yalnız başınavuracaktı. Bu takdirde, Yunan hükümeti,sahillerinin ve nakliyatınınemniyetini sağlamak üzere, ya“Averof” gibi en yeni ve kudretlibir kruvazörünü, yahut üç, dörtkuvvetli muhrip himayesinde birzırhlısını, Akdeniz Boğazı önündekifilodan ayırarak, Hamidiye’ninpeşine salacaktı. Bu vaziyet,esas harekatın yürütüleceği EgeBölgesi’nde Yunan donanmasınıOsmanlı donanması, Çanakkale’denAkdeniz’e açılmak imkanlarınasahip olmadığına göre,Yunan donanmasının hâkim olduğudenizlerde, Hamidiye’nin yalnızbaşına kendi emniyetini nasılsağlayacağı, su, kömür ve erzakgibi zaruri ihtiyaçlarını ne surettetemin edeceği mevzusuna gelince;Hamidiye süvarisi, kruvazörüntaşıdığı akıncı ruha güvenerek,gemisinin bu işi başaracak kudretteolduğuna inanıyordu. İkmalişleri de devletler hukukunun bahşettiğiimkanlardan ve Akdeniz’dekisahillerimizden faydalanmaksuretiyle düzenlenecekti.Hamidiye süvarisi Rauf Bey’inana hatları yukarıda belirtilen fikriBaşkomutanlığa oldukça cazipgöründü. Ayrıca DonanmaKomutanlığı’nca da itirazsız kabuledildi. Nihayet bu mevzuda biremir, başkomutan vekili NazımPaşa’dan çıktı”.Görev emrini bizzat amiral gemisiBarbaros zırhlısında donanmakomutanından alan Rauf Bey,derhal gemisine döndü ve hiç vakitgeçirmeden kendi harp meclisinikurdu. Bundan sonrasını Raufbey’in seyir subayı üsteğmenFahri’den (Emekli amiral FahriEngin) alalım:“Rauf Bey, şahsi teşebbüs veinisiyatifi ile BaşkumandanlıktanAverof’u kendi üzerine çekmekamacıyla Akdeniz’de bir akıncıharekete çıkmayı rica etti ve gerekenmüsaadeyi aldı.18>19 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Hamidiye’de Harp Meclisi kurdu.Bu mecliste Rauf Bey reis, ben,Çarkçıbaşı Mahmut Bey, Topçukomutanı yüzbaşı Ziya, ve topçuteğmen Mehmet Ali (OramiralMehmet Ali Ülgen) de aza idik.Bize Akdeniz harekatına çıkmaklığımızınmemleketimizin ve donanmamızınşerefi namına mühimolduğunu şu sözlerle izah etti:“Vatan bu menhus Balkan harbindekendi evlatlarından fedakarlıkve kahramanlık bekliyor. Türk ordusundagördüğünüz bozulmahareketleri iyi sevk ve idareninmevcut olmamasından neşet ediyor(kaynaklanıyor).Türk askeri iyi sevk ve idare edilirse,öyle kahramanlıklar yaratırki, dünya hayretler içerisinde kalır.Türk adalarını Yunanlılar birerbirer işgal ediyor. Biz, hareketsizkalıyoruz. Akdeniz’e açılırız.Averof peşimize takılırsa ne ala,donanmamız çıkar, adaları kurtarır.Takılmazsa, Yunan ticaretini,nakliyatını ve adalarını vururuz.Hiç olmazsa arkadaşlarımıza birörnek oluruz. Hepinizden bu harekattaazami fedakarlık beklerim.”Bundan sonra bu çıkış hareketinitanzim etmek üzere bir plan hazırlamamıbana emretti.Plan işine, Rauf Bey’le fikir teatisindebulunarak başladım veHamidiye’nin gece yarısındansonra, Çanakkale Boğazı’ndançıkarak Gelibolu Yarımadası kıyılarıyakınından Dedeağaç istikametinedoğru bir seyir takipetmesine karar verdik.13 <strong>Ocak</strong> 1913 günü saat 17:35 deNara’dan hareket edildi.“Barbaros Hayrettin” zırhlısınınprovasından (önünden) dolaştıktansonra, birden bir kar tipisibastırdı. Göz gözü görmüyordu.Kösetabya açıklarında demirlemeyemecburiyet hasıl oldu.Deniz burada derin olduğundan,iskele demirimiz beşinci kilittenkırıldı ve bu suretle bir kıymetlidemirimizi kaybetmiş olduk. Tekrarhareket ederek, Kösetabya’yayakın otuz üç kulaç derinliktekisuya demirledik.Bütün gemiler ve sahille irtibatımızıkesmiş bulunuyorduk. mecburenhareketimizi bir gün sonraya tehirettik. Ertesi gün yani 14 <strong>Ocak</strong> günüMecidiye kruvazörü ile birlikte, boğazdançıkmaya teşebbüs ettik.Çanakkale Boğazı’nda bulunanErenköy Körfezi’ne demirledik veMecidiye kruvazörü boğazdandışarıya çıkarak keşif harekatındabulundu. Gerek telsiz muhaberelerimizindinlenmesinden, gerekÇanakkale’de bulunan Rumlarıncasusluklarından çekindiğimiziçin, hareketleri örtmek mecburiyetindeidik. Gemide gaz tenekelerininiçine kül koyarak, üzerlerinede petrol dökerek bir yangın taklidiyaptık.Hamidiye Zabitanı


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf BeyŞira bombardımanını deniz üsteğmenErberk İnam şu satırlarlaanlatmaktadır:• M a k i a n a l a r t a m y o l i l e r i ,• M ü r e t t e b a t s a v a ş y e r l e r i n e ,• Toka sancak.Amasya Tamimi: Ali Fuat (Cebesoy), Mustafa Kemal ve Hüseyin Raufİki eski dost; iki eski silah arkadaşı; Mustafa Kemal, Hüseyin RaufHakikaten simsiyah dumanlarHamidiye’yi kapladı ve telsizlede donanma komutanlığına;”Gemide yangın tehlikesigeçiriyoruz, yangını önlemeküzereyiz, bu geceyi ErenköyLimanı’nda geçirip, yarındonanmaya iltihak edeceğiz”tarzında bir telsiz verdik.Mecidiye kruvazörü geldi ve bize“geçmiş olsun” diyerek yanımızdangeçti. Mecidiye kumandanıbizim vaziyetimizi bildirdi. Fakatmürettebat bilmediği için, onlarlimana gidince, bilhassa sahildeyangın haberini yaydılar.O gece yarısına doğru, Erenköyönlerinden zifiri karanlıkta hareketettik. Bütün ışıklarımızı söndürmüştük.Plan mucibince, GeliboluYarımadası kıyısına yakın, kuzeyistikametinde seyre başladık. SemadirekAdası ile İmroz Adasıarasından (İmroz ve Limni) adalarınınbatı cephesinden - yani Selaniktarafından- geçerek, MikroniBoğazı’na* doğru seyre başladık.Bir gün evvel kar yağmıştı. Bu gecede durmaksızın şimşekler çaktı.Güvertede dolaşarak, vazife görensubay ve erlere yağmur başlıklarıve kamsele** giydirildi. Bundanmaksat da Mikroni Boğazı’ndangeçerken, Yunan adalarındakiinsanların, bayrak taşımayan birkruvazör ve mürettebatını,Türkzannetmemeleri idi.Çünkü o tarihte henüz daha fesgiyiliyordu. Saat 12’de Şira Adasıönüne varıldı.” (Kyklad adalarındanSyros adası)Geride bırakılan 45 dakikalık birzamanda bu komutlar, HamidiyeGemisi’nin genç komutanınca verilmişve gemi nazlı bir gelin gibi Şıraönlerine gelmiş istaper*** etmişti.Hamidiye, uluslararası filama işaretiyleliman başkanını gemiye çağırdıve Yunan yardımcı kruvazörüMakedonya’nın yakınlarındaki İngilizşilebine de derhal limandançıkmasını ihtar etti.Rauf Bey, yaptığı ihtarların sonucunubeklerken, Hamidiye,Gaydaros ve Aspro adacıklarıarasından süzülerek, saat 12:23’telimanda bulunan barut ve dinamitfabrikası önüne gelmişti. Denizkurdu Rauf Orbay, Hamidiye’nintopçu yüzbaşısıTekirdağlı MustafaZiya’ya bombalanacak hedefleribildirdikten sonra,”Atış serbest”komutunu verdi. Bu komutu büyükbir sabırsızlıkla saatlerdir bekleyentopçular, 2800 metre uzaklıktan12 ve 4,7 santimlik toplarlaateş açtılar.Topların gürlemesiyle kıyıdaki fabrikanınbüyük bir kısmı havayauçtu. Toplar yeniden gürlediler.Her yeni gürlemeyi, kıyıda yenipatlamalar izledi. Fabrika tümüyleyok oldu. Depolardan biri defabrikanın akıbetine uğradı. Atış20 dakikadan az sürmüştü. 21adet 12 santimlik adi humbarave 5 adet 4,7 santimlik mermiatmışlardı.Bir süre sonra Şıra önüne dönülünceMakedonya yardımcıkruvazörünün toplarını atışa hazırlamaktaolduğu ve dalgakıranınarkasına doğru çekildiği görülüyordu.Aleksandria adlı İngilizbandıralı şilep birinci uyarmayaaldırmamıştı. Rauf Bey, bu aldırmazlığakızmış, Hamidiye’ninişaret subayına, yeni bir komutvermişti;* Mykenos ile Tenos Adaları arası / ** Başlıklı gemici yağmurluğu / ***Demir atmadan durma20>21 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Kültür MerkeziTel: 0384 5<strong>11</strong> 48 59 - 5<strong>11</strong> 38 93Yeni Mh. Ç.E.Ç Yolu No:1 AVANOS-NEVŞEHİR-KAPADOKYAwww.kapadokya-motif.com


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf BeyKumandan Rauf Bey ve Topçu Zabiti Ziya Bey• Derhal demirini ya bırakarak,ya keserek hemen limanı terk et...“Ateş açacağım” diye İngiliz şilebineişaret kaldırın.• İşaret verildiği halde şilepte birhareket olmayınca, şilebin yakınınabir iki mermi savurun komutuyla7,7 santimlik bir iki mermişilebin yanına su sütunları çıkarttı,şilep işin şaka götürür bir yönüolmadığını anladı.• Hemen kalkıyorum, işaretiniçekti ve derhal demir alıp uzaklaştı.Bu sürede Şıra’da birçok konuttarafsız ulusların bayraklarını çekiyorlarbir kısım topluluk teknelerinikıyıya çekmeğe çalışıyorlar,diğer bir kısmı da sağa sola koşuşuyorlardı.Şıra’yı tam bir korkusarmış, toplum panik içindeydi.Makedonya’ ya gelince, tek başınaHamidiye ile bir savaşı gözealamadığından sığ sulara sokulmakiçin olanca gücüyle çalışırkengüvertelerinde şaşkın koşuşmalarve çatışmalar görülüyordu.Hamidiye’nin topları 2900 metredenMakedonya’ya çevrilmiş,tüm mürettebat sabırsızlıkla atışkomutunu beklemekteydiler. Saat12’yi 50 geçe atış izniyle birlikte12 ve 4,7 santimlik toplar gürlemeğebaşlamıştı. İlk mermilerdenbir tanesi Makedonya baş topusırasında her iki bordasını parçalayarak,delip geçti ve rıhtımdakielektrik fabrikasının kazanına çarpıppatlattı. Geminin üzerini aşaniki mermi telgrafhaneyi yerle biretti. Bir mermi de bir başka konuttapatladı. Makedonya ‘da baş topmürettebatından sonra diğerleride paniğe kapılmış, geminin heryönünden denize dökülürcesineatlıyorlardı. Rauf Bey, düşmanınpek güçsüzüne çattıklarını belirtmektengeri kalmamıştı. Atılanmermilerin tümü de Makedonya’yıbulmuş ve yangın çıkarmıştı gemide.Hele bir tanesi de geminincephaneliğine rastlayınca, içtenpatlamalarla sığ suyun derinliğineiyice gömüldü.33 dakika süren top atışı sırasındaHamidiye 23 adet 12 santimlikve 5 adet 4,7 santimlik mermiatmış ve sonradan yüzdürülenMakedonya’nın onarımı için de100.000 İngiliz lirası bir ödenekgerekmişti.Hamidiye saat 13:24’te ReneaAdası’nın güney burnunu tam yollabordaladı (döndü) ve Şıra’danayrıldı. Başkomutanlığa verdiğitelsiz raporu şöyleydi:‘’Bugün badezzeval saat 12:50’deŞıra’daki barut fabrikasıyla limandabulunan büyük iki bacalı Makedonyasınıfından bir vapuruntahrip edildiği ve şehre bir günahasar olmadığı ve donanma kumandanlığınatebliği maruzdur”.Saat 14:00’de Şıra’dan çıkanHamidiye, rotasını <strong>11</strong>7 dereceyeçevirdi. Sürekli olarak 18 mille birbuçuk saat seyirden sonra saat15:33‘te Denezo Adası’nın kuzeyburnundan 192 dereceye döndüve Denezo ile Nakşa Adaları arasınayol verdi. Bir süre daha geçti.Pars ve Amovos Adaları arasındakikanal da gerilerde kaldı. HamidiyeKalotarı Burnu’nun 3 mil yönünden154 derece rotasına girdi. Busıralarda saat 17:00’yi gösteriyorve batıda güneş batıyordu. ArtıkHamidiye ana hedefi yönündeseyredebilirdi. Saat 17:30’da hızını12 mile düşürdü. Astorupalyaile Anaphi arasından geçtiği sıradasaat 22:30 sularındaydı. Giritdoğusundaki Sidero Burnu’nun15 mil kuzeyinden 190 dereceyedümen kırıp saat 23:05’te SideroBurnunu bordaladı.Böylece 15 <strong>Ocak</strong> 1913 Çarşambagünü zafer dolu bir gün olarakgeride bırakılmış oluyordu. HamidiyeKruvazörü Komutanı KıdemliYüzbaşı Hüseyin Rauf Bey verilengörevleri şimdiye dek en iyi birşekilde yapmaya çalıştıklarını düşünüyorduköprü üstünde.”Şıra bombardımanının ardındanİstanbul’a dönüşüne kadar yaptığıakınlar ve akıl almaz harekatlarlaAkdeniz’in korkulu rüyası olan Hamidiyehem başta Averof zırhlısıolmak üzere Yunan donanmasınışaşkına çevirmiş, hem de bütünnakliye planlarını alt üst etmiştir.En büyük darbeyi de Adriyatik’tekiŞingin ve Draç limanlarındakicepheye sürülmek üzere Sırpaskerleriyle doldurulmuş 6 Yunangemisine vurarak sözü edilensevkiyatın durmasını sağlamıştır.Bu akınlar arasında başta İskenderun,Beyrut, İskenderiye, Cidde,Hudeyde, Süveyş, Portsaid, Malta,Gazze, Hayfa limanları olmak22>23 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


üzere birçok limandan kömür, suve erzak alma harekatlarının herbiri bir romana konu olacak içerikve renkliliktedir.Gerek sivil gerekse askeri heyetlerilimandan limana ulaştırmak,gerekse cephane ve maddidesteklerin sevkiyatı da sayısızharekatları arasında yer alır. Hergittiği limanda halkın büyük sevgigösterileri ile karşılanırlar.Ancak bugün film gibi, roman gibianlattığımız bu olayların kahramanlarınınçektikleri güçlükleri,aştıkları zorlukları kelimenin tamanlamıyla ‘’ bir Allah bir kendileribilir.’’ demek en öz tümcesidir. Buda yaşadığımız toprakları kimlereborçlu olduğumuzu bir kez dahadüşündürmelidir. Adriyatik sahillerineplanlanan yeni bir harekatöncesini; <strong>Antalya</strong>’mızı ve sahillerinide kapsadığı için özellikleÜstgm. E. İNAM’ın satırlarındannakletmek isterim:‘’Hamidiye 23 Şubat 1913 Pazargünü buradan (Hayfa) 350 tonkömür aldı ve öğleyin hareket etti.Pazarı Pazartesi gününe bağlayangece yarısında Beyrut’a vardı.Evvelce burada bıraktığı filikasınıaldı, su ikmalini yaptı. RaufBey gemiye gelen, Binbaşı FevziBey’le görüşerek gelecekteki hareketve ikmal işlerini düzenlediler.24 Şubat 1913 Pazartesi gecesisaat 03:<strong>11</strong>’de Hamidiye Beyrut’tandemir aldı ve Başkomutanlığa şumesajı gönderdi:‘’Hayfa’dan 350 ton kömür alarakAnamur sahili üssülhareke ittihazıile Adalarda ve nümayiş icrasınateşebbüs edileceği ve bir iki günekadar Suriye sevalihine vürut edecekkömürden noksanımızı ikmalile cephaneyi hamilen Yanya veAdriyatik sahiline hareket olunacağıve Anamur sahilinden Okmeydanıtelsizi ile badezzeval 10’dannısfılleyle kadar her gece muhabereiçin muntazır bulunmalarınaifadeleri maruz ve müsterhamdır.’’Kıbrıs adası açıklarında Marmarisyönünde rota çizerken şiddetlibir fırtınaya yakalanan Hamidiye,Meis Adası’nın 18 mil doğusundabulunan Kekova Adası’nın rüzgaraltına girip demirleyerek hava kalıncayakadar bekledi. Mürettebatistirahat etti, kazanların dış temizliklerive bazı tamirler yapıldı.27 Şubat 1913 Perşembe günüdemir aldı.Önce <strong>Antalya</strong>’nın 22 mil güneyindekiTekirova’sına sonra 28 Şubat1913 Cuma günü <strong>Antalya</strong>’ya vardı.Gıda maddeleri ihtiyacı tamamlandı.<strong>Antalya</strong>lılar gemiyi büyükbir heyecanla gezdiler. Halk, hergittiği yerde olduğu gibi Hamidiyeve kahramanlarını bağrına bastı.Aynı günleri Emekli Amiral FahriEngin şöyle anlatır:‘’Aynı gün (23 Şubat) Gazze’denhareket edilerek akşamüstü HayfaLimanı’na demirlendi ve üç yüzelli ton kömür alındı. Ertesi günHayfa’dan hareket edilerek, BeyrutLimanı’na demirlendi. 24 Şubat1913 günü Beyrut’tan hareketlebatı istikametinde seyre başlandı.Mevsim kış olduğundan sık sıkfırtınaya rastlıyorduk. Bu defa dahareketimizden dört saat sonraşiddetli lodos fırtınası başladı vebir aralık kasırga halini aldı. Gemideherkes yatıyordu.Rüzgarın şiddeti; karayel, yıldızpoyraza kadar istikamet değişiyordu.Dalgalar lodostan, fırtınaBahr-i - Ahmer’de25-26 Şubat 1913, Rauf Bey ve arkadaşları Likya Kaya Mezarları Ziyaretinde.


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf BeyHamidiye Koyu Bayraklarıkuzeyden estiği için gemiyi idareetmek güçleşmişti. Kıbrıs’ı dolaşarakkuzey istikametine yol verdim.Daimi bir şekilde yalpa yapa yapaseyre devam ettik. Süratimizi deçok azaltmak mecburiyetinde kaldık.Kendi kıyılarımızda sığınacakbir liman aramak için haritayı ve(Rehber-i Derya’yı) tetkike başladım.Bunlardan edindiğim bilgiyegöre, hiç gemi uğrağı olmayan veharitada (Kakao) diye adlandırılmışbulunan Gökova koyuna gitmemizikumandana teklif ettim, kabul ettiler.Gayet dar bir methalden geçereklimana girdik. Bu limanda ne insan,ne gemi, ne canlı bir şey vardı. Ancakbir geminin geçebileceği kadargayet dar iç içe iki küçük liman,fakat önündeki küçük ada, direklerimizdenyüksek olduğundan deniztarafından görünmemiz mümkündeğildi. Adanın yüksek yerine birgözcü çıkarıp vazifelendirdik. Gemimürettebatı burada güzel istirahatettiler. Sahilde birçok eski eserlereve mezarlara rastladık. Oranınharitasını yapan Avusturyalılar birtaşın üzerine kendi bayraklarınıboyamışlardı. Biz de onu silerek,Türk bayrağını boyadık ve buradamürettebatı biraz dinlendirmek içiniki gün kaldık.’’Böylece Kekova turu yapanher rehber arkadaşımı vemisafirlerini selamlayan ikibayrağın 100 yıllık ilginçöyküsünü de birinci eldendinlemiş olduk.Hamidiye’nin dönüşü tek kelimeile muhteşem olur. Çoluk çocuk,genç ihtiyar binlerce vatanseverİzmir, Çanakkale ve İstanbul’dadefalarca söylediğimiz; BalkanSavaşları’nın yüreklerde açtığıyangını biraz olsun söndüren“kahraman” gemiyi karşılamayakoşarlar. Üstgm. E. İNAM bucoşkuyu şu satırlarla ifade eder:26 Ağustos 1913 Salı günü, Saat08:15 sularında ünlü Hamidiyekılavuz alıp İzmir Limanı’na giriyordu.Akdeniz Hafif FilotillasıKomodorumuz Hamidiye’yegeldi ve törenle karşılandı.İzmir Valisi ve protokolda bulunandiğer önemli kişiler de gemiye gelipHamidiye’yi sevgiyle karşıladılar.Halk ise her çeşit tekne ile gecesabaha kadar kruvazörümüzünçevresinden ayrılmadı, sevgi gösterilerindebulundu. O zamankiDonanmaya Yardım Cemiyeti,Hamidiye’nin yağlı boya bir tablosunuhediye etti. 27 Ağustos1913 Çarşamba günü HamidiyeKomutan ve subayları kendilerineverilen ziyafette hazır bulundular.28 Ağustos 1913 Perşembe günüBaşkomutanlık şu mesajla tebriklerinigönderiyordu:İzmir’de Hamidiye Süvariliği’neİcra ettiğiniz hizmetten dolayı tebrikve beyanı hoş âmedi eylerim.Başkumandan VekiliAhmet İzzetHamidiye, 5 Eylül 1913 Cuma günüİzmir Limanı’ndan vira demir ediyordu.Ertesi günü sabahı Çanakkaleönlerine gelen Hamidiye’yi Başkomutanlıkadına Binbaşı Ömer FevziBey karşıladı. Hamidiye 3 Eylül’deİzmir’deyken aldığı mesaj emriniyerine getirmek, 7 Eylül’de Moda’dayapılacak yarışmalarda bulunmaküzere, akşam üzeri Çanakkale’denayrıldı. İzmir’de karşılanırken veayrılırken olduğu gibi buranın halkıda görülmemiş sevgi gösterilerindebulundular.24>25 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


LYS - SBSRKPSSANTALYACenap DüzgünD e r s h a n e l e r iTel : 244 36 26DÜZGÜNEĞİTİM ŞART


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf Bey7 Eylül 1913 “Kahraman Hamidiye’nin İstanbul’da Karşılanışı”Hamidiye, 7 Eylül 1913 Pazargünü sabahı Yeşilköy’e varmıştı.Sanki İstanbul, Yeşilköy’e akmış,bu ünlü gazi kruvazörü karşılıyordu.Memleketin ileri gelen kişileribir bir gemiye gelmiş ve RaufBey’i tebrik etmişlerdi. HamidiyeDolmabahçe önünde İstanbul’uve Padişahı 21 pare top atışıylaselamlamıştı. Ertuğrul Yatı ileModa’ya giden Padişah’a refakatedilmişti. Kruvazör sabaha kadarModa’da kalmıştı. Buraya kadaranlatılanlardan daha önemlisi detarihimizde kahramanlıklarıyla hatırladığımızHamidiye ve Akınlarınındünya deniz harp tarihinde yeralmış olmasıdır. Bugün kruvazörharbi veya akın harekatı kavramlarını,dünya bahriyesine ilk tanıtanHamidiye Kruvazörü olmuş, böylecedünya bahriye literatüründe yeralan gemi hüviyetini kazanmıştır.Bu önemli noktayı Alman imparatoruWilhelm’in Birinci Dünya Savaşısırasında davet ettiği CemalPaşa’nın yanındaki Rauf Bey’inelini tutarak “Emdem Kruvazörümüzde sizi taklit etti, fakat talihiHamidiye kadar yaver gitmedi”sözleri ile İngiltere Hariciye VekiliMr. Eden’in; “Okul sıralarındaykenhepimizin bütün gayesi,ileride bir kruvazöre komutaederek, Hamidiye’yi taklit etmekve onun süvarisi gibi dünyanınhayranlığını üzerimize çekmekti’’sözleri açıkça vurgular.Kahramanlıklarını simgelemekamacıyla devrin hükümeti14 Şubat 1914 tarihlikararnameyle 394 adet tunçHamidiye Madalyası’nın mürettebataverilmesine kararverir. Ayrıca mürettebatınher biri birer altın ile ödüllen-“Hamidiye Madalyası” basımına dair Sultan Reşad imzalı “İrade-i Seniye” 1913.26>27 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Kıdemli Yüzbaşı Hüseyin Rauf Komuta Masasındadirilmiş ve birer derece terfiettirilmişlerdir.Destansı tarihin bu noktasında haklıolarak hep bundan sonra ne oldudiye sorulur. Sonrasını, anlatımdançok ana başlıklarla sürdürerek tarihitamamlayabilmek düşüncesiyle;• Rauf Bey, 2 Temmuz 1913 tarihindebinbaşılığa yükselip 1913 yılısonuna kadar Hamidiye komutanıolarak görevine devam eder.• 8 <strong>Ocak</strong> 1914 tarihindeİngiltere’de Elswick Shipyard tezgahlarındainşası bitmek üzere olan‘’Sultan Osman’’ zırhlısı komutanlığınaatanır. Parası ödendiği haldeİngilizler teslim törenine yarım saatkala vazgeçip gemiye el koyarlar,Birinci Dünya Savaşı’nın kokusunualdıklarından. Rauf Bey ve 1000 kişilikmürettebatı Reşit Paşa vapuruile eli boş geri döner.• Enver Paşa’nın görevlendirilmesiile Afganistan ve İran’daki İng.Rus ve hatta Almanların ayaklandırdığıaşiretleri bastırdığı günlerdeMustafa Kemal Çanakkale destanınıyazmaktadır.• Yarbaylığa terfisi ile Bahriye erkanıHarbiye Reisliğine tayin edilir.Mustafa Kemal ile sıkı dostluklarıbu yıllarda başlar.• 1917 Rus İhtilali’nden sonra Almanyaile yaptıkları Brest-LitosvkBarış Konferansı’na Türk heyetininüyesi olarak katılır.• Defalarca değişen hükümetlerve görevlerden sonra 30 Ekim1918’de Bahriye Nazırı olarakMondros’ta masaya oturanlarınbaşında Rauf Bey bulunur. Artıkülkenin uçuruma itildiği açıkçaanlaşılmıştır. Bu nedenle 3 Mayıs1919’da askerlikten istifa edip arkadaşlarıylaAnkara’daki arkadaşı20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşaile buluşur. 19 Mayıs’ta Samsun’agelen Mustafa Kemal’in ‘’Samsun-Havza civarı tehlikeli, “Amasya’dabuluşalım” telgrafı üzerine,Amasya’da buluşan üç arkadaş 1.maddesi ‘’Vatanın bütünlüğü…’’olan Amasya Tamimi’ni imzalarlarki, o Amasya Tamimi kuracaklarıMustafa Kemal ve Hüseyin Raufyeni Cumhuriyetin ilk temel taşıdır.Erzurum Kongresi’nde MustafaKemal’le temsil heyetindeyer alıp, Sivas Kongresi’ninBaşkan Yardımcılığını yürütür.27 Aralık’ta Ankara’ya beraber gidilir.Kazım Karabekir Paşa’nın teklifiile son Osmanlı Mebusan Meclisi’nekatılmak üzere İstanbul’a gelen RaufBey 16 <strong>Mart</strong> 1920’de Mustafa Kemalile ortak çalıştığı için İngilizler tarafındanKara Vasıf Bey’le birlikte zorlameclisten alınarak Benbow adlıgemiyle Malta’ya sürgüne gönderilir.21 Ekim 1921’e kadar Polveristakışlasında hapis kalan RaufBey Lord Curzon’un yeğeniBinbaşı Rawlinso’la takas edilerek,<strong>11</strong> Kasım 1921’de tekrar


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf BeyAnkara’ya döner.• Gelişinin ilk günlerinde hastalananRauf Bey 21 Kasım 1921’deNafia vekili görevi ile yenidenmeclise katılır. Kabul edilen, yeniseçim kanundan sonra yapılanseçimlerin ardından İstanbul milletvekiliolarak 13 Temmuz 1922’demeclisteki 204 milletvekilinden197’sinin oyu ile Başbakanlık vehükümeti kurma görevlerini üzerinealır. 26 Ağustos zaferinin müjdesiniMeclise Rauf Bey verir. Zaferdensonra 19 Eylül’de MustafaKemal’le İzmir’de buluşulur. İsmetİnönü’nün Mudanya’ya gitmesinekarar verilip, 29-30 Eylül’deberaber Ankara’ya dönerler. <strong>11</strong>Ekim’de Mudanya imzalanır. 17Kasım’da Sultan Vahdettin’inmemleketten ayrıldığı haberi alınır.• Lozan’da toplanacak barış konferansına,Yusuf Kemal Bey’in hastalığısebebiyle istifası üzerine DışişleriBakanlığı’na getirilen İsmetPaşa, Rauf Bey’in teklifi ile MurahhasHeyeti Başkanı olarak Lozan’agönderilir. İsmet Paşa’nın yokluğundaDışişleri Bakanlığı’na olduğugibi Milli Savunma Bakanlığı’na‘da vekalet eden Rauf Bey ile LozanAndlaşması’nı yapan İsmetPaşa arasında anlaşmazlık çıkar.Lozan Andlaşması’nın imzalanmasınımüteakiben de Rauf Bey13 Ağustos 1923 tarihinde başbakanlıktanistifa eder.• 29-30 Ekim 1923 gecesi Cumhuriyetilan edilir. Bundan sonraRauf Bey, Kazım Karabekir ve AliFuat (Cebesoy) Paşalar ve diğerotuz beş milletvekiliyle birlikte TerakkiperverCumhuriyet Fırkası’nıkurarak muhalefete geçer, fakatkısa bir süre sonra parti kapanır.• Rauf Bey, 1926 yılında tedaviamacıyla yurtdışındayken İstiklalMahkemeleri girdabına öyle birsürüklenir ki, 9 yılını yurtdışındageçirmek zorunda kalır. Aslında26 Ekim 1933 tarih ve 2330 sayılıyasanın 8. Maddesi ile affauğradığı bildirilmişse de yurdadönmenin, hiçbir zaman kabuletmediği suçu kabul etmek anlamınageleceğinden dönmemiştir.• Ancak, kız kardeşinin Mısır’ayanına gidip ikna edebilmesininardından 5 Temmuz 1935 tarihindeyurda döner ve kaybedilmişbütün haklarını da geri alır.Gele gele 1938 Kasımına gelinir.• Çok değil daha 19 seneönce ‘’Samsun, Havza tehlikeli,Amasya’da buluşalım’’ diye telgrafçeken arkadaşı Mustafa Kemal’inberaber kurdukları cumhuriyetinbayrağına sarılı naaşını, YavuzFırkateyni Dolmabahçe’denİzmit’e son yolculuğuna götürürken,onca yaşananlara rağmenHüseyin Rauf’un duyguları nasıldıbilinmez…Tarih yazılır, tarih anlatılır, duygularıanlatmak zordur. Ama o çok sevdiğiarkadaşının kendisine verdiğifotoğrafın arkasında yazılı olan:‘’Rauf’cuğum güzel kalbinâli tecelliyatı seni sevenleriçin ne kadar hissi samimiyetmübessiridir.’’ M. KemalSözlerini bir dua heyecanı ile herdaim okur, kendisini, anlayan yakınlarına.Ancak tarihin ve kaderintecellisine bakın ki Yavuz zırhlısıMustafa Kemal’i son yolculuğunagötürürken arkadaşı HüseyinRauf’un Hamidiye’si eşlik ederona. Her ikisinin de ruhları şadolsun, nur içinde uyusunlar. KeşkeYavuz’la Hamidiye’yi hurdalıkyapmasaydık…!Rauf Bey 1939 yılı Ağustosayında vefat eden Kastamonumilletvekili Hüsnü Açıkgöz’denboşalan milletvekilliğine C.H.P.Genel Başkanlık Divanı’ncaaday gösterilir. Bu konudaC.H.P. Genel Başkan Vekili veBaşbakan Dr. Refik Saydam 22Ekim 1939 tarihinde yayınladığıbildiri ile Rauf Bey’in suçsuzluğunukamuoyuna şu cümlelerleaçıklar.Kastamonu Mebusu HüsnüAçıksöz’ün ölümü dolayısı ile boşalanKastamonu Mebusluğu’naeski İstanbul Mebusu ve eskiBaşvekil Rauf Orbay’ın GenelBaşkanlık Divanı’nca namzetliğikararlaştırılmıştır.Rauf Orbay hakkında evvelce İstiklalMahkemesi tarafından verilmişolan mahkumiyet kararının ref’i içinvakı müracaatı üzerine yapılmışolan hukuki tetkikte, araya girmişolan umumi af kanunları, isnat olunanfiili bertaraf ettiği gibi, muhakemesininiadesini de gayrı mümkünkılmış ve esasen muhakeme iadeedebilseydi beraatinin muhakkakolacağı kanaatine varılmış olduğugörülmüştür. Sayın ikinci müntehiplerebildirir ve ilan ederim.C.H.P. Başkan Vekili veBaşvekilDr. Refik SAYDAM• Rauf Bey Kastamonu Milletvekilliğineseçilerek 8 Kasım 1939’daT.B.M.M.’ne yeniden katılır. İki buçukyıl kadar milletvekilliğinde kaldıktansonra, İkinci Dünya Savaşı’nınen sıkıntılı günlerinde, 17 Şubat1942’de Londra Büyükelçiliği’neatanır. Türkiye’yi şerefle temsil ettiğibu görevinden 3 Nisan 1944’deayrılarak yurda döner. Teklif edilenWashington Büyükelçiliği’ni de kabuletmez ancak Lozan’da kırıldığıİsmet İnönü’nün ricasını kırmayıpA.B.D.’deki görüşmelere katılmanezaketini de gösterir.• Ömrünün geri kalan yıllarını kâhİstanbul’da kâh seyahatlerde geçirir.Ama o hep Hamidiye’sini özler.• Yolculuk ve heyecanlanma sonucurahatsızlanmasını istemeyenyakınları onu bu isteğinden çeşitlibahanelerle uzak tutsalar da, birgün dayanamaz kız kardeşi İffetHanım’la yeğeni Zafer’in otomobilinebinerek Gölcük’e gelirler. Birtakımeski gemiler arasında bağlıduran; Cemal Paşa ile Almanyaseyahatinde takdim edildiği Almanİmparatoru Willhelm’in ilk söz olarak‘’Sizin Hamidiye harekatınızı28>29 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Hamidiye Kruvazörü ve Hüseyin Rauf Beyalaka ile takip ettim. Bizim Emdemde sizi taklit etmek istedifakat Hamidiye gibi başarılıolamadı, yolda battı’’ dediğiHamidiye’sine hiç konuşmadanbakar, bakar, bakar…• Hamidiye’sinin sereninde gururladalgalandırdığı Türk Bayrağı,19 Temmuz 1964 Perşembegünü aramızdan ayrılan RaufBey’in top arabasındaki naaşınıson yolculuğunda sarmalar,vasiyeti üzerine, defnedileceğiSahra’yı Cedit’teki aile mezarlığınagötürülürken…Nur içinde uyu, Akdeniz’inKoca Kurdu...Kaynaklarından yararlandığımBeyefendilere en derinsaygılarımı, Kaynakları veDeğerli Fotoğrafları eldeettiğimiz Deniz KuvvetleriKomutanlığı’na ve yazımdayardımını esirgemeyenYavuz Ali Sakarya, LiderDoğmuş, ARO yönetim veçalışanlarına en içten teşekkürlerimisunarım.M. Edip ÖZGÜRKaynakça:• Balkan Harbi’nde Hamidiye Kruvazörü’nün AkınHarekatı, Dz. Albay TevfikİNCİ, T.C.M.S.B.Dz.K.K.Neşriyatı. Deniz Basımevi,1952 (399 Sayılı DonanmaDergisi Eki)• Hamidiye’nin Akınları, FahriENGİN (em. Amiral) YakınTarihimiz, Cilt 4, İst 1963• Rauf Bey, Dz. Üstğm.Erberk İNAM, DenizBasımevi, İstanbul, 1965HAMİDİYE KRUVAZÖRÜ20-21 Aralık 1912 gecesi Bulgar torpil gemisi Drazkitarafından vurulunca baş tarafı tamamen suya gömülüolduğu halde İstanbul’a dönmeyi başararak,Haliç’te onarıma alınmıştır.Akdeniz’deki Akıncı Harekatı ile; tarihte ilk kruvazörkorsan savaşını başlatma şerefini taşıyan HamidiyeKruvazörünün Osmanlı donanmasına katılışı ‘’ istenmeyerekalınan kruvazör’’ olarak anlatılır.Şöyle ki; 1896 yılında çıkan Ermeni isyanına, A.B.D.ve İngiltere hükümetleri tazminat verilmesini isteyinceOsmanlı Kanunlarına göre açıkça tazminatverilemeyeceğinden, A.B.D. kramp tezgahlarınaAbdülmecid, İngiltere Elswick Shipyard tezgahlarınada Abdülhamit, kruvazörleri ısmarlanmış, gemilerinalış fiyatlarına sözü edilen tazminatlar da eklenerekyeni fiyatlarıyla satın alınmışlardır.1903 yılında inşası biten kruvazörlerden İngilizyapımı olan 3800 tonluk Hamidiye; <strong>11</strong>2 m (367feet) uzunluğunda ve 13.000 beygirgücünde 3adet makinesiyle 22 mil sürate sahipti. 31 <strong>Mart</strong>ayaklanmalarından sonra padişah II. Abdülhamit’intahtan indirilmesiyle geminin Abdülhamit olan ilk adı1908 de ‘’Hamidiye’’ olarak değiştirilmiştir.5 Mayıs 1909’dan itibaren Kıdemli Yüzbaşı HüseyinRauf Bey Komutasındaki Hamidiye’nin BalkanSavaşlarındaki ilk görevi; Aralık 1912 de Karadeniz’deVarna ve Bulgaristan’ın diğer limanlarını bombalamakolmuştur.13 <strong>Ocak</strong> - 7 Eylül 1913’te sürdürdüğü AkınHarekatından sonra, Birinci Dünya savaşında YarbayKasımpaşalı Vasıf Muhiddin Bey komutasındakiHamidiye, 29 Ekim 1914’te Kırım’ın güneyindeki KefeLimanı’nı bombardıman etmiştir.Yavuz ve Midilli Kruvazörleriyle Karadeniz’de defalarcayaptığı seyirlerin ardından Birinci Dünya Savaşıyenilgisi sonucu imzalanan ‘’Mondros’’ uyarıncaHaliç’e demirletilmiştir. 29 Ekim 1923’te Yeni TürkiyeCumhuriyeti’ni 101 pare topla selamlayan Hamidiye,12 Eylül 1924’te başlayan Karadeniz gezisindeAtatürk’e ev sahipliği yapmıştır.Hamidiye KruvazörüGenel Karakteristik: HAMÝDÝYETipi : Kruvazör [1]Deplasman: 3,800 tonUzunluk: <strong>11</strong>2 m (- 367 ft)Iþýn: 14,5 m (- 48 ft)Çekiþ: 4,8 m (- 16 ft)Ýtme Gücü: 2 VTE 4 cyl: 12,000 hpHýz: 22 knotKiþi Kapasitesi : 302Silah Donanýmý 2 x 150 mm L / 45 Silah6 x 120 mm L / 50 Silah2 x 46 mm L / 50 Silah2 x 36 mm Silah2 x 457 mm Torpido Tüpü30>31 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


HÜSEYİN RAUF ORBAYOsmanlı İmparatorluğu’nun savaş gemilerine uzunsüre komuta etmiş Mehmet Muzaffer Paşa ile HayriyeRüveyde Hanım’ın oğulları olarak 1881 yılında İstanbulCibali’ de dünyaya geldi. Ailenin iki erkek çocuğundanküçüğü olup, kendilerinden küçük üç de kız kardeşlerivardı. İlkokulu Cibali’de bitirmesinin ardından babasınınTrablusgarb’a komodorluk görevine atanmasıylaortaokulu Trablus’da ilk kez açılan Askeri Ortaokuldatamamladı. Trablusgarb dönüşü 14 Mayıs 1893’teHeybeliada Deniz Lisesi birinci sınıfına başladı.Teğmen Rauf Bey Heybetnüma adlı gemide öğrenimve staj yaptı. Selimiye Fırkateyni’ndeki görevindensonra, 1 Ekim 1900 tarihinde Çarp gemisi seyirsubayı yardımcısı olarak görev aldı. 1 Nisan 1901’deÜstteğmenliğe yükseldiğinde Mahmudiye zırhlısıseyir subay yardımcısıydı. 28 Kasım 1901 tarihinde‘’Hamidiye Torpidosu” II. Komutanlığı görevinden kısasüre sonra, Fethiye gemisinde görevlendirildi. 23 Nisan1904 tarihinde Yüzbaşılığa yükselmiş, 24 Ağustos 1904tarihinde ise Mesudiye Zırhlısına atanmıştı.1881-1964Trablus savaşında Erkanıharbiyede Müşavir bulunduğugünlerde Trablus’a çok zor ve çetin şartlarda cephanenaklini sağlamasının ardından 5 Mayıs 1909’da KıdemliYüzbaşı olarak Hamidiye Süvarisi ve Balkan Harbigünleri başlamış oldu.Onun Gölcük Dz. Arþivindeki Þahsi Dosyasýnda Þu Kayýtlar Vardýr:Salname Numarasý : 18Ýsmi: RaufBaba Ýsmi: Mehmet MuzafferMemleketi: CibaliMenþei: BahriyeTarih Duhulü : 1/1/1313Neþ’et : 17/1/1315Rütbe-i Hazýrasýnca Terfi Tarihi : 28/7/1333Kalyon Kaptaný: YarbayHarb Kýdemi: 3 SeneBiladi Harre Kýdemi: 1 ay 14 günMahalli Memuriyeti: Birinci Daire Erkaný Harbiye ReisiHamil Olduðu Niþan ve Madalyalar: Alman Birinci Demir Salip-Üçüncü Kron dü FerAvusturya Üçüncü Muharebe - Liyakati Askeriye -Avusturya - Hambur Senatosunun Hanz aten Kroviç.


Kış TurizmiRecep YAVUZ, NBK TouristicGenel MüdürüSon on yıl içinde istatistikleri, rakamlarıve emsalleri alt üst ederekdünya turizminin en önemli 5 destinasyonundanbiri haline gelen<strong>Antalya</strong>’nın, önümüzdeki yıllardada bu sayısal artışının süreceğirahatlıkla söylenebilir. Her yıl ilavegelen binlerce yatak ve yeni açılantesisler, bunun kanıtı zaten.Amerika ve Çin’den sonra dünyadaen çok giden Fransa ve İspanyagibi tatil klasikleri turizmde sonyıllarda yerinde sayarken, <strong>Antalya</strong>yaşanan onca krize rağmen, hızkesmeden yükselmesini sürdürentek destinasyon oldu. Geçtiğimizyıl 44 ülkeden 10 milyon 464 binturist tatilini <strong>Antalya</strong>’da geçirdi.<strong>Antalya</strong>, şehir turizmi ile her yılmilyonları ağırlayan New York,Berlin, Barcelona, Prag, Atina,Bangkok, Honkong gibi dünyadevlerini geride bıraktı.DAĞILIM DENGESİZ:Yaz % 83, Kış %17Yaklaşık <strong>11</strong> milyon turist ile Dünyaturizm liginin zirvesine koşan<strong>Antalya</strong>’nın bu başarısı gelen ziyaretçilerin% 83’ünün 6 aya sıkışmasıyüzünden dengeli ve sağlamtemeller üzerinde gerçekleşmiyor.Mayıs-Ekim arasında tıka basayaşanan yoğunluk, Kasım-Nisandöneminde havası sönmüş balonadönüyor. Oysa iklimi ve coğrafikoşulları <strong>Antalya</strong>’ya benzeyendiğer tatil destinasyonlarında bugeçiş daha yumuşak gerçekleşiyorve herhangi bir tedirginlikyaşanmıyor. Bu tatil bölgelerindegenelde toplam turistin % 70’iyaz, % 30’u kış aylarına dağılıyor.Böylelikle düşen doluluğa rağmenbölge işlevini sürdürüyor ve aynızamanda gelecek yaz için hazırlıklarınısürdürüyor. Yaz aylarında9 milyon turist alan <strong>Antalya</strong> kışaylarında sudan çıkmış balığadönüyor. En az 3 milyon turistgelmesi gereken 6 aylık kış dönemindebu sayının yarısı ancakgerçekleşiyor. Haliyle beşinci viteslegiderken, birinci vitese düşmek,bölge de ciddi bir sarsılmave dağılmaya sebep oluyorÖzellikle kış aylarında dünyada çokaz şehre nasip olan imkânlara sahip<strong>Antalya</strong>’nın bu potansiyelini birtürlü değerlendirememesi, suyunudenize döken şelaleye benziyor.Kış aylarında turistlerin ülkelerindekarakış hüküm sürerken, 308günü güneşli geçiren <strong>Antalya</strong>’nınkış ayları sıcaklık ortalaması 15derecenin üzerinde gerçekleşiyor.Bununla birlikte <strong>Antalya</strong> merkezinin100 km’lik çevresinde 50’ye yakınantik şehir gezginler için eşsiz birhazine. Toroslardan sahile yayılangeniş hinterlandı ve çam ormanlarıyürüyüş sevdalısı yüzbinlerce turistiçin bulunmaz bir nimet. Kış aylarındamükemmel görüntülere bürü-32>33 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Yýllýk olarak tahmini uluslararasý en çok ziyaret edilen 10 þehirSýra Þehir ÜlkeUluslararasýZiyaretçi Sayýsý(Milyon Kiþi)1ParisFransa15.22LondraÝngiltere14.73<strong>Antalya</strong>Türkiye10.54New YorkAmerika9.75DubaiBirleþik Arap Emirlikleri9.36SingapurSingapur9.27Kuala LumpurMalezya9.08Hong KongHong Kong (Çin)8.49ÝstanbulTürkiye8.<strong>11</strong>0BangokTayland7.2Kaynak: Wikipedia, World Tourism OrganizationDestinasyon Dönem Yolcu Sayýsý Oran<strong>Ocak</strong>-Nisan<strong>Antalya</strong> 1.819.702Kasým-Aralýk<strong>Antalya</strong>TOPLAMKaynak: <strong>Antalya</strong> İl Kültür Turizm Müdürlüğünen Olimpos’tan, Davraz’a bölgenindağları ise Avrupalılar için ‘DünyaHarikası’ değerinde.Bütün bu veriler ışığında bölgenin‘Kış Turizmi Merkezi’ne dönüştürülmesihiçte zor değil. Bunun içinyapılması gerekenler aslında herkesçemalum. Konu birçok kez dilegetirilmiş, gerçekleştirilen birkaçtoplantı da -belki- kamuoyunun dikkatiniçekmeye yardımcı olmaktanöteye pek geçememiştir. Öncekiyıla göre kış aylarında 250.00017,4 %Mayýs-Ekim 8.644.723 82,6 %10.464.425 100,0 %<strong>Antalya</strong>’da Ortalama Sýcaklýk, Güneþli Saatler, Yaðmurlu Gün, Aylýk TabloMax °CMin °CSu °CGüneþ Saat/GünYaðmur Gün/AyOca Þub Mar Nis May Haz Tem Aðu Eyl Eki Kas Ara15 16 18 21 26 30 34 33 31 27 22 176 7 8 <strong>11</strong> 16 19 23 22 19 15 <strong>11</strong> 816 16 16 17 20 23 25 27 26 23 20 185 7 7 9 <strong>11</strong> 12 13 12 <strong>11</strong> 9 7 5<strong>11</strong> 9 6 4 3 1 1 1 1 4 5 <strong>11</strong>civarında kayıp yaşanması (kışaylarında toplam ziyaretçinin 1/3)konunun daha detaylı ele alınmasınıgerektirmektedir. Konununmuhatapları bellidir.Turisti yurt dışındaki çalışmalarlayönlendirerek Türkiye’yegetiren Tur Operatörleri ileyapılacak görüşmeler, olumluve direk sonuca yansıyansonuçlar doğuracaktır.<strong>2013</strong> kışı için fazla zaman kalmadı.20 yılda yabancı turist sayısını600 binden <strong>11</strong> milyona çıkarmayıbaşaran <strong>Antalya</strong>, bu sorunun daüstesinden gelebilir. Denizin vegüneşin nimetleri sayesinde zatenkendiliğinden dolup taşan yazaylarının yanı sıra insan zekâsıürünü çözümlemelerle kışı da kalkındırmazamanıdır. Aksi takdirdetek bacağın üstüne binen yük,kangrene neden olabilir.“Kış Turizmde yaşanankayıpların nedenlerihakkında”<strong>Antalya</strong> turizmi son 2009-2010-20<strong>11</strong>kış döneminde artış yaşarken 2012<strong>Ocak</strong>-<strong>Mart</strong> döneminde bir öncekiyıla göre % 16’lık kayıp yaşamıştır.2012 <strong>Ocak</strong>-<strong>Mart</strong> döneminde<strong>Antalya</strong>’ya turist gönderen 39 ülkedensadece İskandinav ülkelerindeküçük artışlar söz konusu olmuştur.2012 <strong>Ocak</strong>-<strong>Mart</strong> döneminde <strong>Antalya</strong>için kış aylarının en önemli kaynağıolan Almanya’da % 5, Rusya’da %33 oranında düşüş yaşanmıştır. Kışdöneminin en önemli ayı olan <strong>Mart</strong>ayında % 21 oranında yaşanan düşüştehlike sinyalleri vermektedir. Kış


Kış Turizmiaylarında <strong>Antalya</strong>’ya toplam 700.000civarında turist geldiğinden yola çıkarsak,yaşanan kaybın çok yüksekolduğu daha da belirginleşecektir.NEDENLERİ:1. <strong>Antalya</strong> Yaz Turizmi ile önplana çıkmış bir tatil destinasyonudur.Kış turizmi için var olanturizm potansiyeli yurt dışındabilinmemektedir.2. Yılda <strong>11</strong> milyon turist ağırlayan<strong>Antalya</strong>’ya Aralık-<strong>Mart</strong> döneminikapsayan kış aylarında gelenturist sayısı 700.000 civarındadır.3. Kış aylarında Avrupalı turistlerdaha çok yakın tatil destinasyonlarınıtercih etmektedirler.4. Kış döneminde gelen misafirlergenellikle cazip fiyatlar yüzündenTürkiye’yi tercih etmektedirler.5. Kış aylarında sunulan ürünlertekdüzelikten öteye geçmiyor.değerlendirilerek kış aylarındaTürkiye’ye dönmelerine çalışmak,turizmin 12 aya yayılmasınısağlamak açısından büyük önemtaşımaktadır.3. Kış aylarında Tur Operatörlerinesağlanacak kolaylıkların hayatageçirilmesi gerekmektedir:• Havaalanı vergileri,• Ören yeri giriş ücretleriindirimi,• Uçak katkı payı ,• Yakıt indirimi,• Personel maliyetlerine katılım.4. Kış aylarında turist getirenacentelerle yaz ortasında yapılacakgeniş katılımlı bir toplantısorunun ortaya konulması açısındanönemli bir hamle olacaktır.ARALIK5. BAE, Mısır, İspanya gibi rakipülkeler kış turizmi için önemliatılımlar içindeler.6. Ürün çeşitliliğinin Kış aylarınagöre artırılarak anlatılmasıgerekiyor.• Yürüyüş,• Bisiklet,• Tarihi ve Doğal bölgeleringezilmesi,• Sağlık Turizmine yönelikürünler,• Otantik kültürün ön planaçıkarılması.7. Fuar ve Kongreler için elbirliğiile çalışılması önemlidir.8. <strong>Antalya</strong>’nın yüzünün yenilenmesive cazip merkezler üretilmesigereklidir.2009 2010 20<strong>11</strong> 2012130.000120.000<strong>11</strong>7.00020<strong>11</strong>-2012Artýþ %YAPILMASI GEREKENLER:1. Kış turizminin geliştirilmesi,Tur Operatörleri ile görüşmelerlemümkün olur.2. Tur Operatörlerinin taleplerininOCAKÞUBATMARTARALIK Hariç Toplam91.000130.000213.000434.000121.000156.000317.000594.000<strong>11</strong>0.000187.000373.000670.000105.000162.000296.000563.000- 4,5 %- 13,4 %- 20,6 %- 15,97 %34>35 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


www.adnansayki.comBOSPHORUS LARASeyfettin Poyraz - Mutlu SöylemezFener Mah. EskiLara Cad. No: 333 B-C ANTALYATel: 0242 323 70 07 - Faks: 0242 323 43 45 - GSM: 0533 467 39 65s.poyraz@bosphoruslara.comwww.bosphoruslara.com


“CAPPADOCIA’DAN TROY’A UZANAN YOL”Çetiner Müzik Yapım Türk Halk Müziği’ninaslına uygun şekilde yaşaması ve yaşatılmasıamacı ile yapmış olduğu Enstrumental eserlerinebir yenisini daha ekledi.İki yıldır üzerinde titizlikle çalışılan ve bölge olarakTROAS bölgesine ait eserlerle TürkTurizm sektöründe örnek eser olacakolan TROY Turkısh FolkMusic albümü Türk HalkMüziği’nin aslına uygunolarak icrası ile uluslararasıboyutta tanıtımınıyapacak bir çalışma.Bir Ahmet ÖZGÜLprojesi olan albümünyapımcılığını HikmetÇETİNER yaptı, Yönetmen,Aranje, Gitarve kaydını Ahmet ÖZ-GÜL, Bağlama ve LavtaErcan EROL, Kemane HüseyinYALÇIN, Kaval, SipsiFerhat ERDEM, Klarnet SalihAVUNER ve Ritim’de Can KÖKREKgibi mesleğinin zirvesinde olan sanatçılar tarafındanicra edildi.Albümde;1. EDREMİT’İN GELİNİ,2. ALLI GELİN,3. KARANFİLİN MORUNA,4. İĞNEM DÜŞTÜ,5. KIRMIZI BUĞDAY,6. DELHADIR BAŞINDAYIM,7. ŞU İZMİR’DEN,8. BALIKESİR YOLUNDA,9. AY BULUTTA,10. BİR TAŞ ATTIM ALICA,<strong>11</strong>. EVREŞE YOLLARI,12. KONYA DİVAN AYAĞIgibi eserler bulunuyor.


Kapadokya’nınTarih ÖncesiYrd. Doç. Dr. Atila TÜRKER*Giriş:Kapadokya, ziyaretçilerine doğasıve kültürel mirasıyla muhteşembir görsellik sunmaktadır.Yaklaşık 10 milyon yıl önce ÜstMiyosen dönemde başlayanvolkanik aktiviteler günümüzden15 binyıl öncesine dek devametmiş, dağlar, ovalar, yüksekplatolar ve çöküntü alanlarıile volkanik zeminin üzerindekisıkışmış kül yığıntıları ile sedimanlar,deprem, rüzgar vesuyun sabırla aşındırmasıylabu coğrafyada şekillenmiştir.Antik kaynaklarda Kapadokyabölgesi Çukurova’dan DoğuKaradeniz’e, Fırat’tan Batı Anadolueşiğine dek geniş bir alandatanımlanmıştır; bugünkü anlamıylaKapadokya bölgesininsınırları Nevşehir ve onu çevreleyenillerle çizilmektedir.Kapadokya, kronolojik olarakAnadolu tarihinin tüm çağlarındainsan topluluklarına evsahipliği yapmış, “Doğu” ve“Batı” kültürlerini buluşturmuş,ancak kendi içinde yerel kültürlerindoğup gelişmesine demüsaade etmiştir. Biz bu yazıdaKapadokya coğrafyasını,yukarıda çizdiğimiz Nevşehirve çevresi şeklinde daraltacak,kronolojik olarak da başlangıcındanErken Tunç Çağı’nınsonuna dek tarih öncesini izleyeceğiz.Kapadokya’daki İlk İnsan İzleri:Kömürcü / KaletepeAnadolu’da en erken insanizlerinin görüldüğü yerlerdenbirisi Niğde / Çiftlik ilçesininKömürcü köyü yakınındakiKaletepe Atölyesi’dir. 1997yılından itibaren kazısınabaşlanan ve araştırması devameden Göllü Dağ’ın doğuyamacındaki Kaletepe, Altve Orta Paleolitik Çağ’ın tümsekansını temsil eder. Atölyeninilk kullanım yaşı tamolarak tespit edilememişsede, günümüzden 1 milyonyıl öncesine giden anakayaitibariyle işlik faaliyete geçirilmişve atölye günümüzden200 / 160 bin yıl öncesinedek işletilmiştir. Burada işlenentek hammadde, obsidyen(volkanik doğal cam), riyolitve andezittir.Volkanik Göllü Dağ yamaçlarındakikayaçlar, Anadolu veYakın Doğu’da alet yapımınaen uygun hammadde zenginliğinisunmuştur. Riyolit veandezite nazaran obsidyen,volkanların püskürmesi vedamarların oluşum sürecindehızlı soğuma avantajıyla emsallerinegöre daha dayanımlı,sert ve biçimlendirilebilirliközelliği kazanmıştır. İşliktekikayaçların kullanım tercihleribir evreden diğerine değişiklikgösterse de, Anadolu’dan ve* Nevşehir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü38>39 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


The Prehistory ofCappadociaAss. Prof. Dr. Atila TÜRKER*Introduction:Cappadocia offers its visitors aspectacular visual experiencewith its nature and cultural heritage.Volcanic activity, whichbegan in the Upper Mioceneperiod about 10 million yearsago, continued until 15 thousandyears ago, and mountains,plains, high plateausand collapse areas, togetherwith sediments with ash driftsstuck on the volcanic floorhave been shaped through patienterosion, by earthquake,wind and water this geography.In the ancient sources,the Cappadocia region is identifiedas a wide area extendingfrom Cukurova to the EasternBlack Sea, and from the Euphratesto the Western Anatoliathreshold; the boundariesof the present-day Cappadociaregion are drawn aroundNevsehir and the surroundingprovinces.Chronologically Cappadociahas been home to communitiesof people in all the periodsin the history of Anatolia,the meeting place of “Eastern”and “Western” cultures, butwhich allowed local cultures tobe born and develop in itself.In this article, we will narrowthe Cappadocian geographyto Nevsehir and its environsas drawn above, and follow insequence from prehistory, fromthe beginning until reaching theend of the Early Bronze Age.The First Human Tracesin Cappadocia: Komurcu /KaletepeOne of the places where theearliest human traces arefound in Anatolia is at theKaletepe Workshop near thevillage of Komurcu in the districtof Ciftlik, Nigde. Excavationsat Kaletepe began in1997 and research is still continuing.Kaletepe is locatedon the eastern slope of theGollu Mountain is where thewhole sequence of the Lowerand Middle Palaeolithic Agesis represented in the finds.Although the date of the firstuse of the workshop has notbeen determined accurately,the workshop was opened tothe bedrock 1 million yearsago, and was worked until 200/ 160 thousand years ago. Theonly raw materials that wereprocessed here were obsidian(natural volcanic glass), rhyoliteand andesite.The graywackes on the slopesof the volcanic Gollu Mountainprovided the raw materialwealth most suitable for toolmanufacture in Anatolia andthe Near East. The obsidianhas the feature of great resistance,hardness and shapeable,with the advantage ofits rapid cooling during theprocess of eruption of volcanoesand for the form of vessels,compared to rhyolite andandesite. Although the prefer-* Nevsehir University, Faculty of Arts and Sciences, Department of Archaeology


Doğu Akdeniz gibi Anadoludışından talepler görmüştür.Dönemin göçebe ve yarı göçebetoplulukları mevsimlik seyahatlerleKaletepe’ye gelmişler,geçici barınaklar kurmuşlar veihtiyaçları doğrultusunda avcılıkve toplayıcılık faaliyetlerineyönelik ok, mızrak ucu, kazıyıcı,balta gibi alet tiplerini buradaüretmişlerdir. Atölye’de bulunanbirbirinden değişik alettipleri, buraya Anadolu’nunfarklı bölgelerinden ve Anadoludışından değişik halk gruplarınıngeldiğini ve alet ürettikleriniispatlamıştır. Elbettebu üretim faaliyetleri sırasındafarklı bölgelerin şekillendirdiğiinsan toplulukları bir araya gelmefırsatı bulmuş, birbirlerindenteknoloji takasıyla kültüreltanışıklık olmuş, belki de uzunvadede bir ticari ilişki geliştirmişlerdir.Atölyenin sağladığı imkanlardoğrultusunda Kaletepe, çağının,özellikle de obsidyen ticaretininmerkezlerinden birinioluşturmuş, obsidyen ticaretiniorganize etmiştir. Kaletepe,aynı zamanda Afrika dışındakien eski Acheuléen topluluğunutemsil etmesi bakımından daönemlidir. Kaletepe’de farklı yaşamdüzeylerine ait farklı HomoErectus gruplarının bulunmuşolması, Anadolu’nun, şimdilik,en uzun Paleolitik sekansınıtemsil ettiğini göstermiştir. Kaletepe,ayrıca Alt Paleolitik’teen azından teknik anlamdafarklı evrimleşmiş grupların varolduğunu da ortaya koymasıbakımından önemlidir.Bu yazıda sınırlarını çizdiğimizKapadokya’da Paleolitik Çağ’ailişkin otuza yakın merkezsaptanmıştır. Kazı yöntemiylearaştırılmayan bu merkezler,şimdilik, atölye işlevi görünümüarz etmese de, Kaletepeetrafında şekillenen kültürelçerçevenin içinde yer alıyor olmalıdırlar.Neolitik Çağ: Kapadokya’daİklimsel Özellikler ve En EskiKöylerin Oluşum SürecindeKömürcü / KaletepePaleolitik ile Neolitik arasındauzman avcı toplulukları çağınınEpipaleolitik toplulukları,ilk köylerini Bereketli Hilal olarakifade edilen coğrafyada,“Çanak Çömleksiz Neolitik ‘A’Evresi”nde (PPNA: Pre PotteryNeolithic ‘A’) GüneydoğuAnadolu ve Levant ile bu hattınyakın bölgelerinde kalanalanlarda kurmuşlardır. Halaavcı-toplayıcı olan insan toplulukları,yakın çevrelerinde bulamadıklarıhammadde talepleriniAkdeniz’den Kızıldeniz’eve Hindistan’a dek geniş bircoğrafyadan gidermeye çalışmışlardır.İlk köy topluluklarının Kapadokya’dayerleştiklerine ilişkinbilgi yoktur; ancak Kaletepeatölyesinde Erken PPNB’deüretim yapıldığı ortaya konmuştur.Atölye, yine bu dönemdeAnadolu ve Anadolu dışındakiinsan topluluklarından rağbetgörmüştür; Suriye, Levantve hatta Kıbrıs gibi dönemindenizaşırı sayılabilecek merkezlerindebulunan Kaletepekökenli aletler, Kapadokya’nınstratejik konumunu göstermesibakımından önemlidir. Budönemde Kapadokya’nın ilkköyleri kurulmuştur. Obsidyenticaretinden pay almak, hammaddedenfaydalanmak ve bubüyük organizasyonu düzenlemekiçin Kaletepe’ye kısamesafede ulaşılabilen bu yerleşimlerinkurulmasında, değişeniklim şartları ve bu iklimşartlarının sunduğu ClimaticOptimum da (uygun iklim koşulları)etkili olmuştur. Gümümüzden10 bin yıl önce başlayıp7. bin yılın ortalarına dekdevam eden elverişli iklim koşullarınınvarlığı, Acıgöl polenanalizlerinden anlaşılmıştır.Bu süreçte ılıman yaz aylarınaözgün orman çeşitliliği arttığı,fakat aynı zamanda kışlarındaha sert geçtiğini ispatlayankozalaklı ağaçların da koşutoranda çoğaldığı anlaşılmıştır.Oluşan mevsim döngüsü bitkiçeşitliliğini arttırmış, bu çeşitlilikhayvan varlığını da olumluetkilemiştir.Kapadokya’nın En EskiKöyü: Aşıklı HöyükKapadokya’nın en iyi araştırılanen eski köyü, Aksaray/Gülağaç ilçesine bağlı Kızılkayaköyü yakınındaki, Me-40>41 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ence in use of the graywackesin the workshop varied fromone stage to another, theywere in demand both in Anatoliaand in the Eastern Mediterranean.The nomadic andsemi-nomadic communities ofthe period came to Kaletepeon seasonal trips, establishingtemporary shelters, and producedhere the types of toolsemployed in the activities ofhunter-gatherers, such as arrows,spear-heads, scrapers,and axes in accordance withtheir needs. Different types oftools that were found in theworkshop have proved that differentpopulation groups camehere from the different regionsof Anatolia and beyond, andproduced tools. Of course, duringthe course of these activities,the human communitiesshaped by different regionshad the opportunity to cometogether, and they becameculturally acquainted with eachother through this exchange oftechnology, and perhaps in thecourse of time they developedlong-term business relationships.In accordance with the facilitiesprovided by the workshop,Kaletepe became oneof the centers of its age andespecially in the trade in obsidianand it organized thetrade of obsidian. Kaletepe isalso important in terms of representingthe oldest knownAcheuléen community outsideof Africa. The fact that differentgroups of Homo Erectus havebeen found in Kaletepe belongingto different levels of life,has shown that Kaletepe representsthe longest Paleolithicsequence found in Anatolia todate. Kaletepe is also importantin terms of demonstrating thatthere were groups that evolveddifferently, at least in technicalsense, during the course of theLower Paleolithic Age.In this article, about thirty centersdating from the PaleolithicAge were determined in Cappadocia,the boundaries ofwhich we have already drawn.Although these centers, whichwere not investigated throughexcavation, do not appear tohave a functioned as workshops,yet they must havebeen within the cultural orbitaround Kaletepe.The Neolithic Age: ClimaticCharacteristics in Cappadociaand Komurcu/Kaletepeduring the Process of formationof the oldest villagesThe epi-Palaeolithic communitiesof the age of the communitiesof expert hunters betweenthe Paleolithic and Neolithicages established their firstvillages in the areas referredto as the Fertile Crescent, inSoutheastern Anatolia, the Levantand areas close to these,during the Pre Pottery Neolithic‘A’ (PPNA) Phase. Thesehuman communities, who stillremained hunter-gatherer,tried to resolve their raw materialdemands that they couldnot find in their immediatesurroundings, drawing froma much wider geography extendingfrom the MediterraneanSea to the Red Sea andIndia.There is no information aboutthe settlement of the first villagecommunities in Cappadocia,but it has been revealedthat production occurred in theKaletepe workshop during theEarly PPNB. The workshopagain saw demand from humancommunities in and beyondAnatolia during this period;with tools originating fromKaletepe found in overseascenters of the period includingSyria, Levant and evenCyprus which are important inindicating the strategic positionof Cappadocia. The firstvillages of Cappadocia wereestablished in this period. Thechanging climatic conditionsand the Climatic Optimum (favorableclimatic conditions)offered through these climaticconditions were also effectivein establishing these settlementsfrom where Kaletepecould be reached over a relativelyshort distance to obtaina share of the obsidian trade,to take advantage of the rawmaterial and to arrange thisextensive trade organization.The favorable climatic condi-


Kapadokya’nın Tarih Öncesi / The Prehistory of Cappadocialendiz Çayı kıyısındaki AşıklıHöyük’tür. Günümüzden 10/9binyıl öncesine dek geriye gidenyerleşimin genel mimarisi,birbirinden dar sokaklarlaayrılmış taş temelsiz kerpiçkonutlardan oluşmaktadır.Yerleşim dokusunun sıklığındandolayı gündelik işler veüretim faaliyetlerinin büyükbir kısmı evlerin düz damlarındagerçekleştirilmiştir; budoku, yerleşimin savunmasıaçısından avantajlar da sağlamıştır.Yerleşimin güneyinde taş temelliözel yapılar yer almaktadır.Bu kesimde açık bir alanabakan, büyük, kareye yakınplanlı ve kırmızı boyalı kireçtabanıyla özel bir yapı grubu “TMekan Kompleksi” olarak adlandırılmıştır;adak (?) çukurları,ocaklar, büyük bir fırın gibiunsurlara sahip yan odalarıylaözel bir işleve sahip olması gerekenbu yapının işlevi belirsizde olsa, tapınak benzeri bir işleviyerine getirmiş olabilir.Aşıklı halkının dini hayatınailişkin asıl bilgiler, ölü gömmegeleneklerinden tasavvur edilebilmektedir.Ana karnındakidizlerin karna çekik ve boynunöne eğik pozisyonundakihocker gömü tarzı, definlerinçoğunda uygulanmıştır. Defin,köyün dışına değil, köy içinde(intra rural) evlerin tabanlarıaltına ve evler arasındaki sokaktarzı boşluklara yapılmıştır.Bırakılan ölü hediyelerindeerkeklerin yanına obsidyendenyapılmış kişisel aletler, kadınlardaise yarı değerli taş, kemikve deniz kabuklarındanyapılmış boncuklardan oluşankolyeler tercih edilmiştir.Aşıklı halkının iç tüketime yönelikuğraşları besicilik ve tarımdanziyade avcılık ve toplayıcılıkolmuştur. Yerleşimdebulunan obsidyen aletlerinçokluğu ve çeşitliliği, bir aileninveya bireyin ihtiyacındaçok daha fazla olup, bu durum,ürün ticaretinin yapıldığınıgösteren en önemli delillerdenbiridir. Genellikle iyi korunagelmişiskeletlerin bazılarıyanmış, bazılarının üstü hasırtürü malzemeyle kaplanmıştır.Gömülerin çoğu tek, bazılarıçift gömü şeklindedir. Kimi definlerdeaşı boyası uygulamasıda yapılmış, aşı boyası definlerdeya ölünün boyanmasıylaya da aşı boyasının ölününyanına bırakılması şeklindeuygulanmıştır.Aşıklı iskeletleri üzerinde yapılaninceleme, ilginç sonuçlarortaya koymuştur. Bunlararasında bireylerden birindekafatasını delerek beyin ameliyatınınyapıldığını gösterentrepanasyon uygulaması vebir diğerinde otopsi yapıldığınıgösteren izler de vardır.Halkın en uzun yaşam süresi55-57 yıl iken, ölümün ortalamayaşı 34-35’tir. Aşıklı’daele geçen hayvan kalıntılarınıntümü ise avlanmış yabanihayvanlara aittir. En çok koyunve keçi tüketilmiş iken, bunlarıdomuz, geyik ve tavşantürleri izlemiştir. Ele geçen atkemikleri, günümüzden 9 binyıl önce bölgedeki atın da varlığınıkanıtlamaktadır. Hayvankemiklerinden de yoğunluklafaydalanılmış, kemikten bız,spatula, toka, toka çengeli,dişlerden boncuk ve boynuzlardanalet yapılmıştır. Bitkitüketiminin çoğu ise yine toplayıcılıktansağlanmış, bununyanı sıra tarımla, az da olsa,uğraşılmıştır.Aşıklı halkı, bakır ve malakitgibi madenleri kullanmış,madeni özellikle boncuk yapımındatercih etmiştir. Aşıklı’dapyro-teknolojinin başladığınıgösteren deliller, doğal bakırınhem soğuk çekiçleme, hem detavlama yöntemiyle işlenmesindenanlaşılmaktadır.Aşıklı’ya ilişkin en ilginç kayıtlardanbirisi Çatalhöyük’ün VII.tabakası 14 No.lu odasındabulunmuştur. Yapının kuzey vedoğu duvarındaki bir yanardağpatlaması, Aşıklı’ya dair işaretlertaşımaktadır: Yanardağ,Aşıklı’dan görünen siluetiyleresmedilmiştir. Üzerinde birkül bulutu olan, iri kayaçlarınfırladığı dağın eteğinde Aşıklımimari dokusunu andıran birköy eskizi yer almaktadır; buresim, bir yanardağ patlamasıardından Aşıklı’nın terk edildiğini,halkın Çatalhöyük’e yerleştiğinive iki bin yıl sonra bilehatıralarından silinmeye buacının Çatalhöyük duvarındayansıtıldığı düşüncesini aklagetirmiştir.Kapadokya’da Anakaya OymacılığınınKökeni: MusularAşıklı Höyük’ün en geç evresinde,MÖ yaklaşık 7500 yıllarında,Aşıklı’nın çevresindebaşta Musular olmak üzere,uydu yerleşimlerin kurulduğunaşahit olunur. Bu durum,Aşıklı’nın kurulmasından sonraoluşan artı değerin getirisisonucu bölgedeki yerleşim düzeninindeğiştiğini göstermektedir.Aşıklı Höyük’ün hemenkarşısında, Melendiz Çayınındiğer yakasında kurulan Musularyerleşimi, Aşıklı halkınınüretim faaliyetlerini gerçekleştirdiğibir alan görünümü arzetmektedir. Aşıklı halkının avsonrasında kullandığı kasaplıkve kasaplık ürünlerini işlemekamacıyla düzenlenmiş bir yerleşimalanı görünümündedir.Özellikle yerleşimin zemininioluşturan riyolit tüf tabanı,Kapadokya’nın bilinen en eskianakaya işçiliğidir. Musular’dazemin seviyesi altına ve üstüneyapılmaya başlayan anakayaoymacılığı, günümüze dekdeğişik amaç ve tekniklerle süregelenKapadokya gelenekselmimarisini oluşturmada ilkadımdır.Geç Neolitik Çağ: Köşk Höyükve Tepecik-Çiftlik42>43 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


tions which began 10 thousandyears ago and lasted until themiddle of the 7 th millenniumhas been understood from thepollen analysis from Acigol. Ithas also been found that theconiferous trees, which providedthe forest diversity unique tothe temperate summer monthsincreased during this processbut the winters were harder atthe same time, proliferated inthe same proportion. This seasonalcycle increased the plantdiversity, and this diversity hada positive effect on the presenceof animal life.The Oldest Village in Cappadocia:Asikli MoundThe oldest village in Cappadocia,which is the most wellstudied,is the Asikli Mound onthe bank of the Melendiz Rivernear the village of Kizilkaya inthe district of Gulagac/Aksaray.The general architecture of thesettlement, which dates from10 to 9 thousand years ago,consists of mud-brick houseswithout stone foundations,which are separated from eachother by narrow streets. Due tothe density of this settlementpattern, a large part of the dailywork and production activitieswere carried out on the flatroofs of the houses; this patternalso has provided advantagesin terms of the defenseof the settlement.There are special structureswith stone foundations in thesouthern area of the settlement.A special structuralgroup in this section, facing anopen space, with a large andalmost square-shaped planand having a red painted limebase, is termed the “T-SpaceComplex”; although the functionof this structure, whichshould have had a special functionwith its side rooms with elementssuch as vow (?) pits,furnaces and a large oven, isuncertain, it might have serveda temple-like function.The actual information concerningthe religious life ofthe inhabitants of Asikli at thattime can in part be understoodfrom their burial traditions. Thehocker burial style, the foetalposition of the unborn, that iswith the knees drawn up to thestomach and the neck leaningforward, was the case in mostof the burials. The burial wasnot outside the village, but intrarural, beneath the floors ofthe houses and in the streettypespaces between thehouses. Amongst the gravegifts were personal tools madeof obsidian usually left besidedeceased men, and necklacesconsisting of beads made ofsemi-precious stones, bonesand sea shells usually left besidedeceased women.The labors of the Asikli peoplefor home consumption werehunting and gathering, ratherthan stockbreeding and agriculture.The sheer numberand the variety of obsidiantools found in the settlementare much greater than theneeds of a family or individual,and this provides one of themost important evidence indicatingthat the obsidian producttrade was made. Some ofthe skeletons which are usuallywell-preserved are burnt,and some are covered in awire mesh type material. Mostof the burials are single, butsome are double-type burials.In some burials, ocher wasalso applied, and either thedead were painted with ocher,or the ocher was left besidethe dead.A study of the skeletons ofAsikli provided interesting results.Among these, there wasevidence of trepanation showingbrain surgery was madethrough piercing the skull ofone of the deceased, andthere are traces indicating thatautopsy was made in the caseof another. The longest lifewas between 55 and 57 years,while the mean age of deathwas between 34 and 35 years.And all the remains of animalswhich were uncovered in Asiklibelonged to hunted wild animals.While mainly sheep andgoats were consumed, pigs,deer and rabbits were also eaten.The discovered bones ofhorses prove the existence ofthe horse in this region 9 thousandyears ago. Intensive usewas made of the animal bones,awls, spatulas, buckles, andbuckle hooks were made frombones, beads were made fromteeth, and tools were madefrom animal horns. Most of theplants consumed were providedthrough gathering, and agriculturewas also undertaken,albeit on a small scale.The people of Asikli used metalssuch as copper and malachite,and preferred metalespecially for bead making.Evidence proves pyro-technologybegan at Asikli in theprocessing of natural copperthrough both cold hammeringand by tempering.One of the most interestingrecords relating to Asikli wasfound in room No. 14 in theVII th layer of Catalhoyuk. Avolcanic eruption depicted onthe northern and eastern wallsof the building have signs relatedto Asikli as the volcanowas pictured with its silhouetteappearing above the depictionof Asikli, the village reminiscentof the architectural textureof Asikli at the foot of themountain, which has an ashcloud over it and where largegraywackes were thrown; thispicture suggests that Asikliwas abandoned after a volcaniceruption, with the peoplere-settling in Catalhoyuk, and


Kapadokya’nın Tarih Öncesi / The Prehistory of CappadociaKaya zemin üzerine yerleşenancak kazılan çukurlar dışındakayalık zemin müdahalesinindaha az olduğu Niğde/Bor ilçesindekiRoma havuzunun terasınbulunan Köşk Höyük yerleşimininen erken tabakası MÖ7. binyılın sonlarına dek geriyegitmektedir. Bölgenin sunduğuyaşam şartlarıyla daha çokavcı-toplayıcı bir yaşam sürenKöşk halkı, endüstrisi bakımındankapalı bir toplum olmaklabirlikte, dini olarak, Anadolu’dahiçbir yerde örneklenmemişancak kendisinden 2500 yılönce Yakındoğu kültürlerindebilinen Atakültü geleneğinisürdürmesi bakımından ilginçbulgular vermiştir. En ilginçbuluntu topluluğunu, yerleşiminII. ve III. tabakalarındaaçığa çıkarılan 19 adet kil sıvalıkafatası oluşturur. Ölününbedeninden ayrılan ve kimi aşıboyasıyla boyanarak kille sıvanankafatasları, evlerin içindemuhafaza edilerek ölüm ile yaşamarasında bugün pek çokanlam yükleyebileceğimiz birinancın göstergesini bünyesindetaşımaktadır.Aynı dönemde, Niğde merkezinkuzeybatısındaki Tepecik- Çiftlik Höyüğü’ndebulunan, atların phalanx kemiklerindenyapılmış idoller,Kuzey Suriye’nin MÖ 10./9.binyıl kültürlerinde tanınan geleneğinyine yaklaşık 2500 yılsonraki temsilini sürdürüyorolması bakımından önemlidir.Köşk Höyük ve Tepecik-Çiftlik’dekibu gibi kültürel etkiler,devam edegelen dini anlayışınizlerini taşıyor olması gibi, budönemde bölgelerarası kültürelve ticari tanınırlılığın da işaretlerinisunmaktadır. AyrıcaTepecik-Çiftlik’te bulunan çoksayıdaki obsidyen ve benzeriendüstriye ait kalıntılar, buyerleşimin Kaletepe obsidyenticaretini örgütleyen merkezibir konuma sahip olduğunu dagöstermektedir.Köşk Höyük ve Tepecik -Çiftlikile kısa süreli araştırılabilmişBor-Pınarbaşı yerleşimlerindebulunan kabartma insanve hayvan figürlü pişmiş toprakkaplar, işledikleri konularıbakımından Yakındoğu’nunen ilginç unsurlarından birisiniyansıtmaktadır: Ekin toplayaninsan, yabani eşeği tuzağasürükleyen avcı, tek başınadans eden veya kol kola halayçeker tanrıçalar, bukranyumdizileri, çatal boynuzlu geyikbaşları, doğan güneş, pandantifdizileri, kaplar üzerinde görülenkabartma figürlerinlerdenbazılarıdır. Ayrıca tanrıça vehayvanlara ait çok sayıda heykelcikde bulunmuştur. KöşkHöyük’te bulunan ana tanrıçabiçimli pişmiş toprak kap, boyunkısmına insan yüzü betimlenmişbir kap ve benzerleriEpipaleolitik döneme dek geriyegiden, Çiftlik-Tepecik’tenucu buzağı başı şeklinde bezenmişbir kemik alet gibi buluntular,yine çağdaşları bakımındanünik eser olma özelliğigösteren örneklerdendir. ÇatalhöyükIII. tabakasında bulunanyaban domuzu avı sahnesininbir benzeri, Köşk HöyükIII. tabakasında bir yapı duvarındaaçığa çıkarılmıştır; bu veavcılıkla ilgili diğer buluntular,avcılığın dönem toplumundakiönemini ve tinsel anlamını44>45 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


this horror was not forgotteneven after the passage of twothousand years and which wasreflected in the painted recordon this wall in Catalhoyuk.The Origin of Bedrock Carvingin Cappadocia: MusularIt is known that satellite settlements,especially Musular,were established around Asikliin the latest phase of the AsikliMound settlement, about 7500B.C. This indicates the patternof settlement in the regionchanged as a consequenceof the return of the economicsurplus following the establishmentof Asikli. The settlementof Musular established justacross from the Asikli Mound,on the other side of the MelendizRiver gives an appearanceof an area where the peopleof Asikli carried out their productionactivities. It has an appearanceof a settlement areaarranged to process the animalproducts that the peopleof Asikli worked after the hunt.Especially the rhyolite tuffbase, on which the settlementstanda is the oldest knownbedrock processing in Cappadocia.The bedrock carvingbegan to be made both aboveand below ground level in Musularwas the first step in creatingthe traditional architectureof Cappadocia and whichhas continued to the presentday with different goals andtechniques.The Late Neolithic Age: TheKosk Mound and Tepecik-CiftlikThe earliest level of the KoskMound settlement in the terraceof the Roman pool in thedistrict of Bor, Nigde, whichis on rock ground but wherethe rocky ground interventionis less outside the excavatedpits, dates back to the endof the 7 th millennium B.C. Althoughthe people of Kosk,who led a hunter-gatherer lifein the living conditions offeredby the region, was a closedsociety in terms of industry,they have provided interestingreligious finds in terms ofmaintaining the cult of ancestorswhich is not found at thisdate elsewhere in Anatolia, butwhich was known in Near Easterncultures 2500 years earlier.19 clay plastered skulls,which were unearthed in theIInd and IIIrd layers of thesettlement, form a collectionof most interesting finds. Theskulls, which were seperatedfrom the body of the dead andsome which were painted withocher and plastered with clay,were kept inside the houses,and they carry the indication ofa faith between life and deathto which we can give a lot ofmeaning today.The idols made of the phalanxbones of horses, foundin the Tepecik-Ciftlik Moundin the northwest of the centerof Nigde of this same period,are important in terms of stillmaintaining the representationalcontinuity of the traditionrecognized in the 10 th /9 th millennium B.C. cultures ofNorth Syria after the passageof about 2500 years. Suchcultural finds from the KoskMound and Tepecik-Ciftlikalso provide the signs of recognizableinter-regional culturaland commercial exchangein this period, such as carryingthe traces of the continuing religiousbelief. In addition, thelarge number of obsidian andsimilar industrial remains showthat this settlement had a centralposition in organizing theobsidian trade of Kaletepe.The terracotta pots with humanand animal figures in relieffound in the settlements of theKosk Mound, at Tepecik-Ciftlikand Bor-Pinarbasi which couldbe investigated, reflect one ofthe most interesting elementsof the Near East in terms of thesubjects employed: Humansharvesting, a hunter dragginga wild donkey into a trap, goddessesdancing alone or together,the bucranium series,fork-horned deer heads, therising sun, and pendant seriesare some of the relief figureson the pots. In addition, a largenumber of goddess and animalfigurines were also found.Finds such as a terracotta potmade in the form of the MotherGoddess, a pot with a humanface depicted on the neck,and similar pots from the KoskMound dating back to the Epi-Paleolithic period, and a bonetool, the tip of which is carvedin the shape of a head of a calfare examples with the characteristicsof individual uniqueworks of art in terms of theircontemporaries. A similar exampleto the wild boar huntingscene found in the IIIrd layer ofCatalhoyuk was unearthed onthe wall of a building in the IIIrdlayer of the Kosk Mound; thisand other findings related tohunting are important in termsof indicating the importanceand the spiritual meaning attachedto hunting by the communityduring this period.The Chalcolithic Age: CulturalContinuity and InnovationsThe communities of the ChalcolithicAge immediately followingupon the Neolithic Agebegan to more frequently andmore effectively mine copper(5500 / 5000 - 3300 / 3000B.C.). During this period, thesettlements in Cappadociawere the cultural starting pointfor a very wide geography extendingfrom Mesopotamia tothe Balkans. Pottery sherdsof the Late Ubaid period, representingthe oldest spreadfrom Mesopotamia geography


Kapadokya’nın Tarih Öncesi / The Prehistory of Cappadociagöstermesi bakımından önemlidir.Kalkolitik Çağ: Kültürel Süreklilikve YeniliklerNeolitik Çağı kesintisiz izleyenKalkolitik Çağ toplumları bakırmadenini daha yaygın ve dahaetkili biçimde kullanmaya başlamışlardır(MÖ 5500 / 5000- 3300 / 3000). Bu dönemdeKapadokya yerleşimleri,Mezopotamya’dan Balkanlar’adek çok geniş bir coğrafyanınkültürel nirengisi olmuştur.Aksaray/Gülağaç ilçesinin kuzeybatısındakiGüvercinkayasıyerleşimi ile Kayseri/Develiilçesinin güneydoğusundakiünlü Hitit anıtı Fıraktin’in doğusundakitepede, Mezopotamyacoğrafyası dışındaki eneski yayılımını temsil eden GeçObeid dönemi çanak çömlekparçaları bulunmuştur. Nevşehir/Gülşehirilçesindeki CivelekMağarası’nda da, döneminkeramik kültürlerinden ayrılanancak yine Mezopotamya’nınboyalı çanak çömlek kültürlerinintesirini taşıyan buluntularaulaşılmıştır. Civelek Mağarası,Kapadokya’daki kaya yerleşimlerininen erken örneğini temsilediyor olması bakımındanönemlidir.Güvercinkayası, MelendizÇayı’ndan geçiş veren enuygun konumlardan birisinde,yarımada şeklinde çıkıntıyapan bir tepe kıyısında kurulmuştur;göç yolu üzerindeönemli bir istasyon işlevine sahipolmalıdır. Stratejik mevkilisiylekorunma yapısına ihtiyaçduymuş olan Güvercinkayası,güneyden yüksek ve tırmanmasıolanaksız kayalıklarla,yarımada konumu ve diğerkesimleri iç içe üç surdan oluşanbir kuleye sahip sistemiyleberkitilmiş bir köy yerleşimidir.Surların iç kısımlarında, değişikkademelerde büyük depolamasiloları, öğütme sekileri,ocak ve fırınlar belirli düzenlerdeyapılmıştır. İşlik yeri görünümündekisur yapısının içindekibir dizi yapı, burada planlıyapılaşmaya gidildiğini göstermektedir.Dahası, tartışmalıda olsa, günümüzden 7000 -6800 yıl önce, kentleşme olgusuhenüz oluşmamışken OrtaAnadolu’da köy ya da toprakağalığına benzer bir sosyalsınıfın Güvercinkayası’ndaşekillendiği düşünülmektedir.Gücünü artı değer ya da geniştopraklardan alan ve mal varlığınıkalın duvarlarla savunabildiğidüşünülen bu sınıflaşmıştoplumun varlığı kanıtlanabilirse,Mezopotamya’da ilk kezortaya çıkan kentleşme olgusununAnadolu’daki en erkenörneğini Güvercinkayası’nıntemsil edeceği açıktır. Nitekim,yukarıda ifade bulduğu üzere,Mezopotamya’da kentleşmesürecinin en önemli aşamalarındanbirini gösteren Geç Obeiddönemi çanak çömleğininyayılımı, Güvercinkayası’nınbu kavrama yabancı olmadığıbilgisini vermektedir.Güvercinkayası dahil, Kapadokya’nındöneme hakim olankoyu yüzlü çanak çömleği,Köşk Höyük, Tepecik-Çiftlik veKabakulak’ta gözlenmiştir vebu unsur, Kapadokya’nın Anadolugeleneğinin bir parçasıolduğunu göstermektedir. Öteyandan, Aksaray/Güzelağaçİlçesi’ndeki Yüksek Kilise’ninyamaçlarından toplanan vekazı yöntemiyle de belgelenenbir başka çanak çömlek türü deaçığa çıkarılmıştır; koyu yüzlü,kendine özgü kazı bezemeli veinkrusteli (beyaz macun dolgu)bu çanak çömlekler “GelveriKültürü” olarak adlandırılmıştır.Doğu Akdeniz sahillerindenBalkan içlerine dek geniş bircoğrafyada yayılım gösterenkarasal ticaretin temsilcisi olanbu çanak çömlek kültürü, en erkenbuluntu örneklerini vermesibakımından Kapadokya kökenlidir.Bu kültür, Balkan coğrafyasıylaKapadokya’nın ticari vekültürel ilişkiler kurduğunun enerken somut kanıtıdır.Erken Tunç Çağı: Kent-Devlet Sürecinde KapadokyaAnadolu’da kronolojik olarakgünümüzden 5300 / 5000 ila4000 yıl önceki zaman aralığındayaşanan Erken TunçÇağı’nda Kapadokya, güçlübir yerel gelenek taşıyan ancakaynı zamanda Ege veBalkanlar’dan Mezopotamyave Kafkaslara dek üniversaleski dünyanın ticari ve kültürelpaydaşı konumuna sahiptir.Dönem özelliği, içinde dini veidari yapıların da bulunduğu,kimi tahkim edilmiş, bağımsızşehir devletlerinin kurulmuşolmasıdır. Bakırın üretimindekalayın katılmasıyla tunç eldeedilmiş, daha dayanımlı tarımve zanaat aletleri ile silahlarüretilmiştir.Bakırın Kapadokya’da üretildiğinigösteren ve en iyi araştırılanmaden işliği, Niğde/Çamardı ilçesinin güneybatısındakiKestel/Sarıtuzla’dır.Burayı işleyenler, işliğin 2 kmgüneyindeki Göltepe’ye yerleşmişlerdir.Yapılan araştırmalarsonucu Kestel’de hematit(demir cevheri) ile kassiterit(kalay cevheri) minerallerininçıkarıldığı kesin olarak belgelemiştir.Kalkolitikten aktarılan gelenekErken Tunç Çağı’nın I. evresindekendini sürdürürken, çağınII. evresinde Balkanlar veKafkaslar’dan gelen halklarıngöçlerine tanık olunur. Kültüreldeğişimin en önemli göstergelerindenbiri, koyu yüzlü çanakçömlek geleneğinin yerini kırmızı/kiremidiyüzlü seramiklerinebırakmış olmasıdır. Yenikeramik kültürü genel olarakKızılırmak’ın batı kesiminde veOrta-Kuzey Anadolu’da yoğunlaşırken,Kızılırmak yayı içinde,güneyinde ve doğusundabir boyalı çanak çömlek kültü-46>47 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Kapadokya’nın Tarih Öncesi / The Prehistory of Cappadociarü ortaya çıkmıştır. Erken TunçÇağı’nın II. ve III evresinde ErkenHitit diyebileceğimiz yavaşçark yapımı çanak çömleklebirlikte kullanılan söz konusugelenek Cappadocian PaintedWare’dir ve ilk buluntu yerindendolayı Alişar III olarak datanınmaktadır. Geleneğin nüvesiolan Intermediate Ware’ingelişmiş boyama tarzını yansıtanbu çanak çömlek kültürü,aynı zamanda Kapadokya’nınErken Tunç Çağı’ndaki sınırınıda belirginleştirmektedir.Kapadokya’da Erken TunçÇağı’nı en iyi temsil eden ikimerkez, Aksaray’ın kuzeyindekiAcemhöyük ve Kayseri’ninkuzeydoğusundaki Kültepehöyükleridir. Çağın II. evresiitibariyle çevre kültür bölgelerininsiyaset, ticaret ve üretiminiörgütleyen egemen konumlarıitibariyle Anadolu ve Anadoludışından birçok kent devletiyleilişkide bulunmuşlardır. Bunlardanözellikle Kültepe, AsurTicaret Kolonileri Çağı’ndaAnadolu’nun başkenti olacakstratejik konumunu, daha Er-48>49 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


were found in the settlementof Guvercinkayasi in the northwestof the district of Gulagac,Aksaray and on the hill east ofthe famous Hittite monumentFraktin to the southeast ofthe district of Develi, Kayseri.And in the Civelek Cave in thedistrict of Gulsehir, Nevsehir,finds different from the ceramiccultures of the period but againcarrying the effect of the paintedpottery cultures of Mesopotamiahave been found. TheCivelek Cave is important as itrepresents the earliest knownexample of a rock settlementin Cappadocia.Guvercinkayasi was establishedat one of the most convenientlocations giving passageover the Melendiz River,on the edge of a hill jutting outlike a peninsula; it must havehad the function of an importantstation on the migrationroute. Guvercinkayasi, neededsome structure of protectiongiven its strategic position,and is a village settlement withits defensive system having atower, and three city walls protectingits peninsula positionand other parts intertwined,and with cliffs on the Southwhich are high and impossibleto climb. Great storage silos,grinding benches, stoves andovens were made in certaindetermined areas in the innerparts of the city walls, at differentlevels. A series of structuresinside the city wall structurewith the appearance of aworkshop shows that plannedconstruction was made here.Moreover, even though arguably,it is thought that a socialclass similar to the landlordismof Central Anatolia wasdeveloped in Guvercinkayasi7000-6800 before the present,prior to the onset of urbanization.If the existence of thisstratified society, which got itspower from surplus or largelands, and which is thoughtto have defended its assetsby thick walls, can be proved,it is clear that Guvercinkayasirepresents the earliest exampleof the phenomenon ofurbanization, which emergedfor the first time in Mesopotamia,in Anatolia. Indeed, asmentioned above, the spreadof pottery of the late Ubaidperiod shows one of the mostimportant steps in the processof urbanization in Mesopotamia,and indicates that Guvercinkayasiwas no stranger tothis concept.The dark-faced pottery of Cappadociawhich dominated theperiod was found at Guvercinkayasi,in the Kosk Mound,at Tepecik-Ciftlik and Kabakulak,and this element indicatesCappadocia was within theAnatolian tradition. However,on the other hand, another typeof pottery, which was collectedfrom the slopes of the HighChurch in the district of Guzelagac,Aksaray and documentedthrough excavation wasunearthed; and these worksof pottery were dark-faced,but carry unique carved andencrusted decoration, weretermed characteristics of the“Gelveri Culture.” This potteryculture, which represented theland trade spread over a widegeography from the coasts ofthe Eastern MediterraneanSea to the interior of the Balkans,had its origin in Cappadociafrom the dates of theearliest finds. This culture isthe earliest concrete evidencethat the Balkan geography andCappadocia established commercialand cultural relations.Early Bronze Age: Cappadociawithin the City-StateProcessCappadocia has a positioncarring a strong local traditionbut, at the same time wasa commercial and culturalshareholder in the ‘universal’old-world extending from theAegean and the Balkans toMesopotamia and the Caucasusduring the Early BronzeAge in Anatolia in the periodfrom 5300 / 5000 to 4000 yearsago. The feature of this periodis that independent city-statesincluding their own religiousand administrative structures,and some of which were fortified,were established. Bronzewas obtained from the productionof copper with the additionof tin, and more resistantagricultural and craft tools andweapons were produced.The metal workshop, showingcopper was produced in Cappadociaand which has beenthe most studied, is at Kestel/Sarituzla to the southwest ofthe district of Camardi, Nigde.The ones who worked heresettled in Goltepe, 2 km southof the workshop. As a resultof the research, it has beenaccurately documented thathematite (iron ore) and cassiterite(tin ore) minerals wereextracted at Kestel.While the tradition transferredfrom the Chalcolithic Age continuedinto the First phaseof the Early Bronze Age, evidencefor the migration ofpeoples from the Balkans andthe Caucasus was found in theIInd phase of this age. One ofthe most important indicatorsof cultural change is the darkfacedpottery tradition gaveway to red-faced ceramics.While the new ceramic culturewas generally concentrated inthe western part of the Kizilirmakand in Mid-North Anatolia,a painted pottery cultureemerged within the Kizilirmakbow, and to its south andeast. The tradition in question,which was used togetherwith slow wheel-made potterythat can be called Early Hittitein the II nd and III rd phases of


Kapadokya’nın Tarih Öncesi / The Prehistory of Cappadociaken Tunç Çağı’nda oluşturmayabaşlamıştır. Erken TunçÇağı’nın sonlarına ait tabakalarında(13.-<strong>11</strong>. kültür katları)büyük bir hanedanlığın yaşadığınıgösteren ünik sanateserlerine ve megaron tarzıbüyük yapılara ulaşılmıştır.Anadolu’da yazı bu dönemdehenüz tanınmaz iken,Mezopotamya’nın çivi yazılıkaynaklarından OrtaAnadolu’nun tarihi coğrafyasıhakkında çok önemli bilgilereulaşılmaktadır.Yazılı kayıtlara göre ErkenTunç Çağı’nın son evresinde(ETÇ III), Mezopotamya’nınAkkad’lı kralı Sargon’un(Şarrum-kin) Kapadokya Bölgesizenginliklerine sahipolmak, kendi ticari kervanlarınıngüvenliğini sağlamakve buradaki siyasi erki kendikontrolüne almak amacıylaaskeri sefer düzenlediği görülmektedir.Sargon, yazılı kayıtlarındakendisine karşı oluşan koalisyonubertaraf ettiğini yazmaktadır;bu metin, Anadolu’nunbilinen en eski kralının adıNur-daggal’ı da zikretmektedir.Sargon’un torunu Naram-Sin, bir başka Anadolulu kralolan Hatti kralı Pampa’nın adınıvermektedir.Naram-Sin, Pampa tarafındankendisine karşı birleştirilenAnadolu’nun 17 kralıyla savaştığınıancak onları mağlup ettiğinikaydetmiştir. Kayseri’ninhemen kuzeydoğusundakiKültepe ile Aksaray’ın kuzeybatısındakiAcemhöyük yerleşimlerinde,Akkad dönemineilişkin çok önemli arkeolojikbuluntulara ulaşılmıştır.Akkad kralı tarafından Buruşhattumolarak adlandırılankent devleti, birçok araştırmacıtarafından Acemhöyük ile eşleştirilmektedir.Mezopotamya’da yaşanansiyasi kargaşa ve sonrasındayeni egemenliklerin oluşumsürecinde Anadolu’dakikent devletleri varlığınıkoruyacak, daha organizeyapısıyla Ön Asya’nın siyasi-ticarihayatını yönlendirenönemli bir aktör olacaktır.50>51 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


the Early Bronze Age, is calledCappadocian Painted Ware,and is also known as Alisar IIIdue to the place where it wasfirst found. This pottery culture,reflecting the advancedpainting style of IntermediateWare which is the nucleus ofthis tradition, also underscoresthe limit of Cappadocia duringthe Early Bronze Age.The two centers that representthe Early Bronze Age best inCappadocia, are AcemhoyukNorth of Aksaray and theKultepe mound to the northeastof Kayseri. They had relationshipswith many city-statesin and beyond Anatolia, a consequenceof their dominantpositions organizing politics,commerce and production inthe environmental cultural regionsof the IInd phase of theage. Of these in particular,Kultepe began, already in theEarly Bronze Age to create itsstrategic position that wouldbecome the capital of Anatoliain the Age of the AssyrianTrade Colonies. Unique worksof art and megaron style largebuildings, showing the presenceof a great dynasty, werefound in the layers belongingto the end of Early Bronze Age(13 th -<strong>11</strong> th culture layers).While writing is not yet found inAnatolia during this period, veryimportant information concerningthe historical geography ofCentral Anatolia is obtainedfrom the cuneiform writtensources of Mesopotamia. Accordingto the written records,King Sargon of Akkad, Mesopotamiaorganized military expeditionsin order to possessthe wealth of the CappadocianRegion, ensure the safety ofhis own commercial caravans,and take over political authorityhere, during the last phase ofthe Early Bronze Age (EBA III).Sargon writes that he disposedof the coalition against him,in the written record; this textalso mentions the name of theoldest known king of Anatolia,namely Nurdaggal. Naram-Sin, the grandson of Sargon,gives the name of Pampa, theHittite king, who was anotherAnatolian king. Naram-Sin recordedthat he fought against17 kings of Anatolia, a coalitioncombined by Pampa againsthim, and that he had defeatedthem.Very important archaeologicalfinds relating to the Akkadianperiod were found in the settlementsof Kultepe to the northeastof Kayseri and at Acemhoyukto the northwest ofAksaray. The city state namedas Burushattum by the king ofAkkad is identified with Acemhoyukby many researchers.These city states in Anatoliawould protect their existenceand would be an importantactor driving the political andcommercial life of Asia Minorwith its more organized structurein the process of formationof new sovereignties duringand after the political turmoil inMesopotamia.


Toprağa Ses Verenler,Müziğin Ritmi: “DARBUKA”İsmet ÖZTÜRK, RehberYıllar önce Avanos’ta “BizimEv” restoranda yabancı misafirlerimleyemek yerken, şefaşçının bir yayın balığı temizlediğini,ancak balığın derisiniyüzdükten sonra deriyi alıp birkenara ayırdığını fark ettim. Neyaptığını sorunca, O da yayınbalığının derisinden bir arkadaşınındarbuka, def vb müzikaletleri imal ettiğini söyledi.İnanamadım ve kim olduğunusordum. Konunun peşinibırakmayarak iz sürdüm. Aradığımatölyeyi bulduğumda okişinin, tanıdığım çok iyi çanakustalarından Mehmet Körükçüolduğunu gördüm. Hoş birsohbetten sonra Mehmet’inodun ateşinde demlediği çayıyudumlayarak konuyla ilgili derinbir sohbete daldık. Mehmetbeni bu konu ile ilgili bayağıbilgilendirdi. Anlattığı şeyler,verdiği bilgiler oldukça ilginçve değerli idi... Bana bir de küçükbir gösteri yaptılar. Sonrabu iki insanın nasıl bir arayagelerek dünya çapında kalitelieşsiz “Udu Dram “ ya da Dümbelek,Darbuka’yı yaptıklarını,nasıl geliştirdiklerini anlattılarbana...Mehmet Körükçü, Avanoslu,1966 doğumlu bir çanak ustası.Bu işe daha on yaşlarındabaşlamış; o gün bugün toprakla,çamurla haşır neşir olmuş.30-35 sene geçmiş aradan tabiibu kaliteyi ve ustalığı yakalayanakadar.Sonra bir gün M. Emin Bolatçıkagelmiş Avanos’a. Eminbey bir ritim ustası ve iştehikayesi:52>53 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Those Who Give Sound to the Earth,The Rhythm of Music: “GOBLET DRUM”Ismet OZTURK, Tour GuideYears ago, while I was havingdinner with some foreignguests at “Bizim Ev (OurHouse)” restaurant in Avanos,I noticed that the chefwas cleaning a catfish, butafter skinning the fish, he wasputting the skin to one side,not throwing it away. WhenI asked why he was savingthe skins, he told me that afriend of his made musical instruments,such as the gobletdrum, the tambourine etc. withcatfish skin.I could not believe what I heard,and so I asked him who thisman was. I pursued and tracedthe man. When I found theworkshop I was looking for, Ifound the person was MehmetKorukcu, one of the best mastersof the craft of pottery that Iever knew. We had a pleasantand deep conversation aboutthe matter, while sipping thetea Mehmet brewed over thewood-fire. He told me a greatdeal about this matter and thethings he told, the informationhe gave, were extremely interestingand valuable…And they did a little show forme. Then they told me howthese two people had cometogether and made the worldclassquality and quite unique“Udu Dram” the goblet drum,and spoke about exactly howthey had developed it.Mehmet Korukcu is a masterof pottery from Avanos,born in1966. He startedworking inthe pottery atthe age of tenand he hasbeen immersed in earth andmud ever since. Of course aconsiderable time, 30-35 yearspassed, before he reached hispresent level of quality andcraftsmanship.Then one day, M. Emin Bolatcame to Avanos. Mr. Bolatis a master of rhythm, andhere is his story:One day, theyentered thestudio forsound recordingwith ArifSag inIs-tan-bul. Whliethey weretalking with ArifSag, he said he could not get agood tune, that he had been toall the regions of Turkey wherethe goblet drum was madefrom a clay pot (Iznik, Menemenand Samandag), butcould not find a right one, thatthe products looked in generalmore like a vase than adrum, and he could not get thesound he was looking for andneeded from them. And ArifSag said, “Did you go toAvanos?”… He said,“No.” “Also go there,and find Mehmet,”he said. “WouldI stop looking?”said Emin, “I immediatelygotout of the studio,bought a ticket,and I was in Avanosthe next morning.”He asked for Mehmet,and found… The life storiesof both resemble each other;both started their lifeworkswhen they were children.


Darbuka / Goblet DrumBir gün İstanbul’da Arif Sağile stüdyoya girmişler seskaydı için. Arif beyle konuşurkenbir türlü iyi bir akort yakalayamadığını,Türkiye’ninçanaktan çamurdan darbukayapılan tüm yörelerini (İznik,Menemen, Samandağ) gezdiğiniama bulamadığını, geneldeyapılan ürünlerin daha çokvazoya benzediğini, istediği oakortu bir türlü yakalayamadığınısöylemiş. Arif Sağ da“Avanos’a gittin mi?” diye sormuş...O da “hayır” demiş. “Birde oraya git, Mehmet’i ara bul”demiş. “Durur muyum” diyorEmin, “hemen stüdyodan çıkıpbir bilet aldım ertesi sabahAvanosta’yım.” Mehmet’i aramışsormuş bulmuş... İkisininde hayat hikayeleri örtüşüyor;ikisi de çocuk yaşlarda başlamışlarişlerine.M. Emin Bolat 1966, İskenderundoğumlu. Daha ilkokulçağlarında merak salmış müziğe;eğitimine devam etmemişonun için. İlk müzik aletini unelenen eleğe gazoz kapaklarınıtakarak yapmış kendisi. İyiakort tutan, ritim veren, iyi vekaliteli enstrüman bulamadığındanevde kendisi yapmayabaşlamış. Uzun uğraşlar,emekler vererek kendisi için‘’tef” ve ‘’bendir’’ ile başlamış.Zamanla yeni çalışmalar yaparakenstrüman çeşitlerini dahada çoğaltıp geliştirmiş.Bendir; Klasik Türk Musikisi’ndeve özellikle Mevlevi zikirmusikisinde daire veya defadıyla bilinen vurmalı çalgınınmağrip ülkelerine (özellikleFas ve Cezayir) özgü biçimidir.Mağrip Arapça’sından alınanbendir adı Türkiye’de 1980’lerdensonra yaygın kullanıma kavuşmuştur.Genellikle 40 ila 55cm çapında daire şeklindeki birkasnağa deri germek suretiyleimal edilen bendirin belirgin birözelliği, rezonans sağlamakamacıyla iç tarafına gerilen iplerdir.Aynı enstrüman 12. yüzyıldanitibaren Ortaçağ Avrupamüziğinde timbre veya tymbre(Fransızca) adıyla yaygın olarakkullanılmıştır. Arapça adınFransızca’dan aktarılmış olmasıkuvvetli olasılıktır.Türkiye’de son dönemlerdekullanım alanı yaygınlaşmayabaşlamış olup, ilahi müziğininyanında Türk Halk Müziği’ndeen çok kullanılan ritim aleti olmuştur.Bunun yanında Türkçerock parçalarda da zamanzaman görülebilmektedir.1994 yılında ilk atölyesini İstanbulBeyoğlu’nda Emin Percussionadını vererek açtı.Teknik, estetik, ses değerleribakımından çok özel titiz uygulamalarla,el işçiliği ile yapılantüm enstrümanların formve tasarımını kendisi yapmaktadır.El emeği göz nuruile Kızılırmak’ın çamurundan,yayın balığının derisinden yapılanbu çok özel enstrümanlarbaşta Türkiye olmak üzere54>55 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


M. Emin Bolat was born in Iskenderun,in 1966. He was interestedin music even at elementaryschool and he did notcontinue his education for thisreason. He made his first musicalinstrument by installingsoda bottle caps on the floursieve. As he could not find agood and high-quality musicalinstrument that was well tuningand with a good soundingrhythm; he gave up looking andbegan to make one at homefor himself. He started by makinga “tambourine”, a “bendir”,for himself, through long effort,hard earned experience andworkmanship. Over time, heincreased and developed therange of musical instrumentshe produced through makingfurther new studies.The bendir is the type of the percussioninstrument known astambourine in Classical TurkishMusic and especially employedin Mevlevi ritual music, which isspecific to the countries of theMaghreb (especially Moroccoand Algeria). The name bendir,taken from Maghreb Arabic becamewidely used in Turkey afterthe 1980s. A significant featureof the bendir, which is manufacturedby stretching a skin over acircular hoop, the hoop usuallyhaving a diameter of 40-55 cm,are the strings that are stretchedover the inner side to provideresonance to the sound. Thesame musical instrument waswidely used in medieval Europeanmusic, having the name timbreor tymbre (in French), startingfrom the 12 th century. Thereis the strong probability that theArabic name was transferredinto French. Its widespread usagehas started in recent yearsin Turkey, and it is the most usedrhythm instrument of TurkishFolk Music today, in addition toits use in the divine music of theMevlevi Sema. In addition, it canalso be found, used in Turkishrock music from time to time.Udu DramHe opened his first workshopwith the name Emin Percussionin Beyoglu, Istanbul, in 1994.He himself makes the form anddesign of all the musical instrumentswhich are made throughvery special and meticulouspractices in terms of technics,aesthetics and sound values,by hand. These very specialmusical instruments made byhand, from the mud of the KizilirmakRiver and from catfishskin, are used in the world’smajor countries, and particularlyin Turkey today.These instruments have enteredthe international market over thelast 5 to 6 years and their uniquesound appeals to 70% foreigncustomers. All are individual andhand-made and each is unique.Its weight and degree of furnacingare very important. Choosingthe right skin etc. are very importantfactors. The reasons for preferringthe skin of capricorn, goat,beef, and catfish is that theseskins are able to be tuned, theyhave the tuning feature, as theyare without scales or hair poresMehmet Körükçü & Emin Bolatand these skins are employed inall the percussion musical instrumentsof this type in the world.We end our conversation aboutthis different story giving the lastword to Mr. Bolat, and we learnthe reach of his aim,“The goblet drum is thespinal cord of music, thismusic should be promotedand ‘World of Civilization’should reverberate to thesound of rhythm,” he says.and then we depart, taking withus the sound of this particularwonderful catfish skinned musicalinstrument…


Darbuka / Goblet Drumdünyanın belli başlı ülkelerindekullanılmaktadır.Beş, altı yıldır uluslararasıpazara yöneldi. %70 yabancımüşteriye hitap ediyor. Hepsiel yapımı. Yapılan bir ürününikinci bir örneği yok. Ağırlıkderecesi, fırında pişme derecesiçok önemli.Derinin iyi seçilmesi vb önemlifaktörler. Oğlak, keçi, sığır,yayın balığı derisini tercih nedenipulsuz ve kıl gözenekleriolmadığından akort bırakmaözelliği var. Bütün dünya müziklerindekullanılır.Emin Beyle söyleşimizi, sonsözünü ve amacını alıp bufarklı hikayeyi burada noktalarken,kendimizi bu özelenstrümanın sesine bırakarakayrılıyoruz…“Darbuka müziğin omuriliği,bu müziği teşvik edip,”Medeniyet Dünyası”nıritim sesiyle inletmek gerek,”diyor.Kulağımızda yayın balığı derilieşsiz darbukadan çıkanmüziğin kalıntısıyla oradanayrılıyoruz.56>57 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


“Kapadokya”DERVÝÞ EVÝGöreme Kavþaðý, Ortahisar KasabasýÜrgüp 50650 NEVÞEHÝRTel : 0384 343 20 80Faks : 0384 343 20 90GSM : 0532 486 32 54www.dervisevi.come-posta: dervishhouse@hotmail.com“Denizli”www.adnansayki.comDERVÝÞ EVÝFatih Mh. Atatürk Cd. Oteller 6/108 Sk.Karahayýt 20290 DENÝZLÝTel : 0258 271 40 50Faks : 0258 271 40 49GSM : 0530 371 85 99www.dervisevi.come-posta: dervishhouse@hotmail.com


TrakyalıHemşehrimiz:ORPHEUSSüleyman DİNGİL, RehberSon günlerde Orpheus üzerinegazetelerde haberler görüyoruz.Özgen Acar “OzanOrpheus Dönüyor” diye 02Aralık 2012 Cumhuriyet Gazetesi’ndekimakalesindeOrpheus’u anlatıyor. Urfa’dangiden Orpheus mozaiğiningeri geleceğini söylüyor ve birbaşka mozaiğin -Orpheus’uparçalayan Maenadlardanbirine ait olan mozaiğin- nezaman geleceğini soruyor.Daha sonraki bir haberdeOrpheus mozaiğinin geri geldiğive 06 Aralık 2012’de ErtuğrulGünay’ın İstanbul’dabir basın toplantısında tanıttığıanlatılıyor.Fakat en ilginç, en güzel Orpheusmozaiği, yabancı mitolojikitaplarında da resmi gösterilenmozaik, Tarsus Mozaiğidiye bilinen, Hatay Müzesi büyüksalon duvarında sergilenenOrpheus Mozaiği’dir.Orpheus Kimdir?Orpheus benim de yaşamımdaarkadaş olduğum gibi birmüzisyen, bir gitarist, Trakyalıbir hemşehrimizdir. <strong>Antalya</strong>yakınları, Yeniköy’de de birOrfe Çiftliği var.Şefik Can’ın Mitoloji kitabının225. sayfasında Orpheus“Bir rivayete göreApollon’un, diğer bir rivayetegöre bir ırmak tanrısıolan Oiagrus’un oğlu olup,anası Kalliope adındaki ilhamperisidir”.Orpheus, lirinden o kadarhoş sesler çıkarırdı ki, yırtıcıhayvanlar inlerindençıkıp onun dizleri dibineyatarlardı; kuşlar havadauçmaktan vazgeçer,onun yanına gelip konarlardı.O, lirini çalmayabaşlayınca ağaçlar heyecandantitrer, kayalar bileona doğru koşarlardı.Argonautlar seferine katılmış,liriyle büyük işler başarmıştır.Bir rivayete göre Karadeniz’eaçılan boğazdaki yalçın oynakkayaları lirinin ahengiyleyere bağlayan ve arkadaşlarınıölümden kurtaran o idi. Yinelirini çalarak altın postu bekleyenejderi onun uyutmuş olduğunusöyleyenler de vardır.Orpheus Argonautlarla beraberKolchis’ten döndüktensonra Trakya’ya yerleşti veoranın kralı oldu. O sıradaçok güzel bir peri kızı olanEurydike’ye gönül vermiş,onunla evlenmişti. Karısınıçıldırasıya seviyordu. Bir günsevgili karısı, Aristoios adındakibir çobanın takibindenkurtulmak için kaçarken, sıkotlar arasında gizlenen bir yılanıgöremedi, üstüne bastı,yılan Eurydike’yi ısırınca güzelkadın çok yaşayamadı, öldü.Sevgili karısının ölümündensonra Orpheus, dünyada hiçbirkimsenin hissedemeyeceğibüyük bir ızdırabın ve ye’isintesiriyle kıvranmaya başladı.Kendini avutmak için, lirinialarak Trakya dağlarına çıktı,çaldı çağırdı, dağı taşı inletti.Fakat hiçbir şey onu teselliedemedi, daima Eurydike’ninhayali gözünün önünde idi.Onsuz yaşayamayacağınıanlayınca, yeraltına karanlıkaleme inmeyi bile göze aldı,taşlaşmış kalplerin bulunduğukaranlık diyara inerek sevgilisiniaramak istedi. Öteki aleminkapısına geldi, lirini çalmayabaşladı. Cehennemin kapısınıbekleyen üç başlı Kerberos’unbile ağzı açık kaldı. İksion’untekerleği, lirin sesini dinlemekiçin dönmeyi bıraktı.Nihayet Orpheus yeraltı tanrısıHades’in huzuruna çıktı.Lirini daha hazin, daha acıklıçalmaya başladı. MerhametsizHades’in kalbi yumuşadı.Orpheus’a bir şartla karısınıgeri verebileceğini söyledi.Şartı şu idi: Yeryüzüne çıkıncayadeğin kendisini takip edecekolan sevgilisinin yüzünebakmayacaktı. Orpheus sevindi,gün ışığına doğru yürümeyebaşladı. Karısı kendisini takipediyordu. Nerede ise yeryüzüneçıkacaklardı, fakat aşk ateşiile yanan Orpheus dayanamadı.Hades’in sözünü unutarakEurydike’yi görmek için geridöndü, baktı ve sevgili karısıbir buhar gibi bir anda havayayükselip kayboldu. Tam yediay yalçın bir kayanın üstündekaldı Orpheus ve liriyle ızdıra-58>59 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Our Thracian Countryman: ORPHEUSSuleyman DINGIL, Tour GuideRecently, we find news in thenewspapers concerning Orpheus.Ozgen Acar tells us aboutOrpheus in his article entitled:“Minstrel Orpheus Returns” inthe Cumhuriyet Newspaper datedDecember the 2 nd , 2012. Hereports that the Orpheus mosaictaken from Urfa will be returned,and he asks when another mosaic- that depicting one of the Maenadspulling Orpheus to pieces- will be returned. In a later newsitem, it was reported that the Orpheusmosaic had been returnedand been introduced to the publicby the Minister Ertugrul Gunay ata press conference held on December6 th , 2012, in Istanbul.However, the most interestingand the most beautiful Orpheusmosaic, the picture of which isfrequently illustrated in foreignbooks on mythology, is the OrpheusMosaic known as theTarsus Mosaic, which is exhibitedon the wall of the large hallof the Hatay Museum, Antakya.Who was Orpheus?Orpheus was a musician, aguitarist-like lyre player, and aThracian countryman of ours,just like a friend of mine. Andthere is an Orfe Farm in Yenikoy,near <strong>Antalya</strong>.On the 225 th page of Sefik Can’sbook Mythology, Orpheus isdescribed as: “Apollo’s sonaccording to one legend, orthe son of Oiagrus, the rivergod, according to anotherlegend, and his mother wasthe muse called Calliope.”Orpheus made suchpleasant sounds with hisOrpheus Mozaiği, Hatay Arkeoloji Müzesi / Orpheus Mosaic, Hatay Archaeological Museum


Trakyalı Hemşehrimiz: ORPHEUS / Our Thracian Countryman: ORPHEUSbını kayalara anlattı. Kaplanlar,meşeler, kayalar onu dinlemeyeyanına geliyorlardı.İnsanlara müzikle sarhoş olmayıöğrettiği ve şarapla sarhoşolmayı reddettiği, başkakadınları görmediği için Bakkhalar(sarhoş çılgın bakireler),öfkeli Trakyalı kadınlarOrpheus’un üzerine çullanarakonu parça parça ettiler. Kafasıırmağa düştü, oradan denize…Yüzerek Midilli Adası’nakadar gitti. Sonra orada Orpheusçulartarafından bir tapınakyapıldı.Mitoloji kitapları Orpheus’uböyle anlatıyor. Orpheus’u benne zaman tanıdım? İstanbul’daüniversitede öğrenci iken gitarayeni başlamıştım. 1960’lı yıllardadünyada ve İstanbul’dabir film çok güncelleşti, ünlendi;Orfe Negro (Siyah Orfe).Müziği Manha de Carnavalöyle ünlendi ki benim de ilk çalmayabaşladığım ve sevdiğimbir şarkı oldu. Orfe Negro, Riode Jenairo’da karnavalda çevrilenbir film. Trakya nere, Brezilya’dakiRio de Jenario nere?Rio Karnavalı’nda insanlarçılgınca eğleniyor, yüzlerce insanyaşamını yitiriyor, Orpheusadında bir genç de sevgilisiEurydike’yi yitiriyor, öldüğünüanlayıp morglarda onu arıyor.Sonra da Rio’da bizim sarpBeydağları tepelerine benzeyendağlara çıkıp sabahlarakadar gitarıyla güneş doğarken,şafakta güneşe yalvarıpbenim sevgilimi bana getirin,diye ağıtlar yakıyor. O zamanınfilmleri daha çok Fransızcaşarkılarla süsleniyordu. Şarkınınilk mısrası “Maten fait levait le soleil” (Doğ ey güneş,doğ da sevgilimi bana getir)diye başlıyordu. Sevdiğim gitarımlaçaldığım ve şarkısınıbecerebildiğim kadar Fransızcasözleriyle söylediğim birşarkı olarak yaşamımda yerederken, yıllar sonra rehberlikmesleğimde birden Orpheusmitolojisiyle karşılaştım.Bergama’da aşağı yamaçkentte Demeter Tapınağıvardır. Demeter anlatılırkenkızı Persephone’yi de anlatmakgerekir. Persephone ileOrpheus’un Eurydike’sinin yer-Ozan Orpheus dönüyor Özgen ACAR Cumhuriyet Gazetesi / Minstrel Orpheus Returns Ozgen Acar The Cumhuriyet Newspaper60>61 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


lyre that the wild animalswould get out of their lairsand lay at his feet; thebirds would stop flying andperch beside him. Whenhe started to play his lyre,the trees would tremblewith excitement and eventhe rocks would run to him.He participated in the expeditionof the Argonauts andachieved great things with hislyre. According to one legend,it was Orpheus who stilled themoving rocks in the strait openinginto the Black Sea throughthe harmony of sound he producedfrom his lyre, and as aresult he rescued his friendsfrom certain death. Again, thereare also those who say that hesent the dragon, which wasguarded the Golden Fleece, tosleep through playing his lyre.After returning from Colchiswith the Argonauts, Orpheussettled in Thrace and becameits king. At that time, he hadfallen in love with a very beautifulfairy girl named Eurydiceand he married her. He greatlyloved his wife. One day, whenhis beloved wife was escapingfrom the pursuit of a shepherdcalled Aristaeus, she was unableto see a serpent which hadhidden in the tall grass, and shestepped on it. When the serpentbit Eurydice, this beautifulwoman could not live long, andshe died. After the death of hisbeloved wife, Orpheus becameconvulsed with the agony andmisery of bereavement and felta sorrow that could not be feltby anyone else in the world.To console himself, he took hislyre and went into the mountainsof Thrace, played uponit and tore the place down. Butnothing could console him asthe thought of Eurydice wasalways on his mind. When herealized that he could not livewithout her, he even riskedgoing into the underworld, intothe dark realm, as he wishedto search for his lost lover bygoing down into the dark realmwhere the petrified heartswere. He came to the door ofthe other realm, and started toplay his lyre. Even the mouthof the three-headed Cerberus,who guarded the door into hell,fell open. And Ixion’s wheelstopped turning so it could listento the sound of the lyre.Finally, Orpheus reached Hades,the God of the Underworldand Orpheus began to play hislyre even more sadly and movingly.The heart of the mercilessHades was softened. Hetold Orpheus that he could giveback his wife on one condition.This condition was that Orpheuswould not look at his lover’sface, she would be followingbehind him, until they cameout on to the earth. Orpheuswas delighted, accepting Hadescondition and he began towalk toward the light of day. Hiswife followed behind him. Theywere almost coming out ontothe surface of the earth, but Orpheus,burning with love, couldnot resist it. He entirely forgotHades’ words, and he turnedback to see Eurydice. However,when he looked at her, hisbeloved wife at once rose intothe air like vapor and she disappeared.Orpheus stayed ona steep rock for seven monthsand he told of his sorrow to therocks through his lyre. The tigers,oaks and rocks all camenear to listen to him.As Orpheus taught people toget drunk, not with wine butwith the sounds of music, andwas paying no attention to otherwomen, the Bacchante (wilddrunk virgins), the angry Thracianwomen swooped down onhim and tore his body into pieces.His head fell into the river,and from there went into thesea... It swam up to the islandof Lesbos. Later, a temple wasbuilt there by the Orpheusians.The books of mythology describeOrpheus’s life like this.When did I first hear of Orpheus?I first heard of Orpheuswhen I was a beginner on theguitar, as a student at IstanbulUniversity. A movie becamevery popular and famous in Istanbuland throughout the worldin the 1960s; it was called: OrfeNegro (Black Orpheus). Its music,the Manha de Carnaval becameso well known that it wasthe song which I first started toplay and loved. Orfe Negro is amovie made about the carnivalin Rio de Janeiro. But Thraceand Rio de Janeiro in Brazil areso far apart! In the Rio Carnival,people have fun like crazy andhundreds of people lose theirlives. And a young man namedOrpheus loses his lover namedEurydice, finds out that she isdead, and looks for her in themorgues. Then, he goes upinto the mountains similar to thesteep hills of our Beydaglari by<strong>Antalya</strong> Bay, and laments withhis guitar until dawn, pleadingto the sun to bring back hislover to him. The movies of thattime were often adorned withFrench songs. The first line ofthe song began: “Maten faitle vait le soleil” (Rise, O sun,rise to bring me my beloved).While it took its place in mylife as a song that I loved, andplayed on my guitar, and sangthe French words as much as Icould, many years later I suddenlymet with the mythology ofOrpheus in my profession as atour guide.There is the Temple of Demeterin the city below the slopein Pergamon. While describingDemeter, her daughterPersephone should also bementioned. There is a parallelbetween the departure of


Trakyalı Hemşehrimiz: ORPHEUS / Our Thracian Countryman: ORPHEUSaltına gidişlerinde bir paralellikvardır. Hades, Demeter’in kızıPersephone’yi zorla yeraltınakaçırır. Annesi, kızını elindemeşale ile yeraltı dünyasındada arar ve Hades’in yanındabulur. Sonra tanrıların kararıüzere Persephone yılın birbölümünü yeraltında bir bölümünüyeryüzünde geçirir. Yeryüzündeiken bahar yaz, yeraltındaiken kış olur. Bunlarıanlattıktan sonra Orpheus’unhüzünlü şarkısını tapınağı terketmeden söylerim. Yirmi-yirmibeş yıl öncesi yıllardaki turistlerinçoğu Orfe Negro filminide şarkıyı da anımsar. Bu benimhoşuma gider, grubun dahoşuna gittiğini sanırım.Yıllar sonra Studiosus rehberleriylebir Doğu Karadeniz veDoğu Anadolu inceleme eğitimgezisi yaptık. Ben, Karadenizormanları, çay, fındık konularınınyanı sıra, Argonautlar’ınKolchis’te altın postu aramayagiderken Argo gemisinde Heraklesgibi yarı tanrıların bilekürek çekmede görev almasınınyanında, Orpheus’a gemininbaş tarafında oturması,onlara gitar çalma, müzik yapmave kürek çekme temposuverme görevinin verildiğini vesonunda Orpheus’un acıklıyaşam öyküsünü anlatıyorum,“Manha de Carnaval” şarkısınısöyleyerek sunumumu bitiriyorum.Yine yıllar sonra bir rastlantısonucu İstanbul’dan Oktogonacentesi aracılığı ile gelenmüşterilerin İsviçre’deki acentelerinadının Orpheus olduğunuöğreniyorum. Turumuz<strong>Antalya</strong>’dan başlıyor, Silifke,Tarsus, Hatay, Kapadokya’yadevam ediyor. Doruk noktası,Orpheus grubu ile HatayMüzesi’nde Tarsus Mozaiği(Orpheus) önünde mitolojisininanlatımı ve grup fotoğrafı.En son gelelim <strong>Antalya</strong>’ya;Yakınımız, ahbabımız Ferihahanımla Orhan Bey(Orfe Çiftliği’nin sahipleri)Yeniköy’de turistik bir at çiftliğikuruyorlar. İsimlerinin ilk heceleriolan OR-FE sözcüğünüisim olarak çiftliğe veriyorlar.Önce farkında değiller. Müzedenbir arkeolog arkadaşları,62>63 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Persephone and of Orpheus’Eurydice into the underworld.Hades takes Demeter’s daughterPersephone into the undergroundby force. The mothersearches for her daughter witha torch in her hand even inthe underworld, and finds hernear Hades. Then due to thedecision made by the gods,Persephone spends a portionof the year underground andthe other portion here on earth.It is spring-summer while sheis on the earth, and it is winterwhile she is under the ground.After telling of these, I sing Orpheus’sad song before leavingthe temple. Most of the touristsremembering twenty to twentyfive years ago remember boththe Orfe Negro film, and thesong. This pleases me, and Ithink it also pleases the group.Years later we made a field tripto study the Eastern Black Seaand Eastern Anatolia with theStudiosus tour guides. In additionto the subjects of the BlackSea forests, tea and nuts, I toldthat Orpheus was given thetask of sitting at the head of theship, and playing to them onhis guitar, making music andgiving them the pace for rowingto, although even the demigodslike Heracles were involved inrowing the ship called Argowhile the Argonauts were goingto Colchis to search for theGolden Fleece. Finally, I told ofOrpheus’ tragic life story, andI finished my presentation bysinging the song, “Manha deCarnaval.”Again years later, as a resultof a coincidence, I learnedthat the name of the Swisstravel agency of the customerscoming from Istanbul viathe Oktogon travel agencywas Orpheus. Our tour startedfrom <strong>Antalya</strong> and continued toSilifke, Tarsus, Istanbul, andCappadocia. Its climax wasthe explanation of the Orpheusmythology in front of the TarsusMosaic (Orpheus) in the HatayMuseum to the Orpheus group,and taking the group photo.Finally, let’s get to <strong>Antalya</strong>;Mrs. Feriha and Mr. Orhan (theowners of the Orfe Farm), ourfriends, our buddies establisha touristic ranch for horses atYenikoy. They gave their farmthe name OR-FE, the first syllablesof their names. First,they were unaware of its meaning.An archaeologist friend oftheirs from the museum toldthem, “Do not ever changethis name, preserve it.” In themeantime, I am also thinkingof making a goodwill gesture.Just as I had the Pan and Syrinxpainting of Rubens and itsmythology designed in the AtaPhotographer’s in <strong>Antalya</strong> andgiven to the Pinarbasi AlabalikCiftligi (Trout Farm) Restaurantat the Eldere exit of theMeander River as a present, Ialso have the Tarsus Mosaicof Orpheus in Hatay turnedinto a picture in the Ata Photographer’sand write the mythologybeneath it, and give itto the Orfe Farm as a present.Through this, I commemorateour countryman Orpheus bothwith his mosaics and with hislegends.By the way, as a note, let’sbriefly also mention the stringedinstruments and the wind instruments.The inventor of the windinstruments was Pan inMediterranean Mythology.It was Pan who madethe Pan pipes-flute fromthe reeds of the KarakuyuLake, a lake thatwe call Lake Pan, orrather, from Syrinx whohad turned into reeds.The inventor of the stringedinstruments is not Orpheus.Orpheus is the mortal whoplayed the lyre, the ancestorof the stringed instruments,the most skillfully. The Godknown as Hermes made thefirst one. Hermes is portrayedwith a turtle under on his feetin the Hall of Gods in <strong>Antalya</strong>Museum. According to the mythology,Hermes rips out the insideof the turtle, makes stringsfrom the beef intestines, tiesthese to the turtle, and extendsthem. In this way, he makesthe first stringed instrument.The God Apollo says “I am alsothe god of music, so this instrumentshould be mine.”Apollo demands the instrumentfrom Hermes. Hermes says “Iwill give it to you on one condition;if you get me among theGods of Olympus, I will give it toyou.” Apollo is the greatest godin Olympus after Zeus. Whenhe comes to Olympus, all theother Gods and Goddesses riseto their feet. Apollo says “It’sokay.” Hermes is not yet amongthe gods in Olympus and Apollogets him up among the gods.Apollo makes the firstmusic contest in the mythologybetween Panand Marsyas. However,Orpheus is the greatestmaster of the lyre,the guitar, the stringedinstrument, as Apollo’srepresentative amongstthe mortals.Kuzey Kutbundakibuzullarýn,20 yýl içinde yokolabileceðini biliyormuydunuz?


Trakyalı Hemşehrimiz: ORPHEUS / Our Thracian Countryman: ORPHEUS“Sakın bu ismi değiştirmeyin,bu isme sahip çıkın” diyor.Bu arada ben de “Bir jest yapayım”diyorum. Nasıl MenderesIrmağı’nın Eldere çıkışındakiPınarbaşı AlabalıkÇiftliği restorana Rubens’inPan ve Syrinks tablosu ilemitolojisini <strong>Antalya</strong>’da Atafotoğrafçılıkta yaptırıp, armağanettiysem, Orpheus’un daHatay’daki Tarsus Mozaiği’ni,Ata fotoğrafçılıkta tablo yaptırıp,altına da mitolojisiniyazarak Orfe Çiftliği’ne armağanediyorum.Böylece Trakyalı hemşehrimizOrpheus’u, hem mozaiklerihem de efsaneleri ile anmışoluyorum.Bu arada bir not olarak tellisazlara, nefesli sazlara da kısacadeğiniverelim.Nefesli sazların bulucusuAkdeniz Mitolojisi’ndePan’dır. Pan flütünü, PanGölü dediğimiz, KarakuyuGölü kamışlarından,daha doğrusu kamışlaradönüşen Syrinks’ten yapanPan’dır.Telli sazların bulucusu Orpheusdeğil, o telli sazların atasıliri en ustaca çalan ölümlüdür.İlkini, Hermes diye bilinen tanrıyapmıştır. <strong>Antalya</strong> MüzesiTanrılar salonunda Hermes,bir ayağının altında kaplumbağaile gösterilmiştir.Mitolojiye göre Hermes, kaplumbağanıniçini oyar, sığırbağırsaklarından teller yapar,kaplumbağaya bağlar ve gerer.Böylece ilk telli sazı yapar.Tanrı Apollon, “Ben müziğinde tanrısıyım, bu saz benimolmalıdır” der. Hermes’tensazı ister. Hermes “Bir şartlaveririm, eğer beni OlymposTanrıları arasına alırsan veririm”der. Apollon Olympos’taZeus’tan sonra en büyük tanrıdır.Olympos’a geldiğinde tümTanrılar, Tanrıçalar ayağa kalkar.Apollon, “O, sorun değil”der. Hermes, Olympos’ta henüztanrılar arasında değildir.Apollon onu Olympos’a tanrılararasına çıkarır.Mitolojideki ilk müzik yarışmasınıApollon, Pan’la,Marsyas’la yapar. AmaOrpheus, ölümlüler arasındaonun temsilcisi olaraklirin, gitarın, telli sazınen büyük ustasıdır.64>65 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


CANKURTARANHALIHayatDokundukçaGüzeldir.Cankurtaran Halý(Ladik Halýcýlýk)Cankurtaran MevkiiKarataþ Köyü Yol AyrýmýDENÝZLÝTel: 0258 276 58 01 (Pbx)Faks: 0258 276 58 10


Lambuka BalığıEray Nilgün Lambuka Balığı ile / Eray Nilgun with the DoradoAtilla Şükrü NİLGÜN,Rehber & Balık AdamDünya dillerinde genelde Doradoveya Mahi Mahi şeklindeadlandırılır.İngilizce’de Dorado veya Dolphinfish;Almanca’da Doradoveya Gemeine Goldmakrele;İspanyolca’da Dorado veya Doradomaverikos; Sicilya Adası’ndaLampuca; Katalanca’da Llampuga;İtalyanca, Lehçe, Slovence,Fransızca ve Macarca’da Doradoolarak bilinen bu balık, Perciformesailesine mensuptur. Resimdegörülen 2 no’lu Lambuka gençbireydir.1758 yılında sınıflandırılıp adlandırılmışbir balıktır.Daha çok Atlantik, Güney Amerika,Meksika Körfezi, BermudaAdaları, Japon Denizi’nde, HintOkyanusu ve bağlı tropik ve subtropikdenizlerde bulunur.2 m ile 200 m arası derinliklerdedolaşırlar. Portoriko ve civarındaŞubat ayında; Florida’da Nisan-Mayısaylarında; Japonyave Akdeniz’de Temmuz-Ağustosaylarında yumurta bırakırlar.Ortalama bırakılan yumurta sayısı500.000 kadardır. 30 cm boyunageldiklerinde yumurta bırakma olgunluğunaerişirler. Boyları 2 metreyekadar ulaşabilir. Akdeniz’de50 cm ile 80 cm aralığında görülürler.Lambukalar da kendi içinde3 sınıfa ayrılmışlardır.Akdeniz’de daha çok, Ege’dedaha az bulunurlar. Marmarave Karadeniz’de görüldükleriniduymadım.Büyük çapariler ile palamut avlargibi avlanabilirler ya da rapallar,suni kalamar ve sıyırtma sistemiile de avlanabilirler. FransızPolinezyası’nda zıpkınla avcılığıyapılmaktadır. Pet şişelere 10kulaç misina bağlayıp ucundayemi ile denizin üzerinde salınımabırakmak sureti ile de avlanır.Balık yemi kapar, kayık hareketlenenpet şişenin peşinden giderve balığı alır.66>67 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


The DoradoAtilla Sukru NILGUN, Tour Guide & DiverThis species of fish is often recordedas a Dorado or Mahi Mahi.This fish, known as a Dorado or aDolphinfish in English; a Dorado orGemeine Goldmakrele in German;a Dorado or Dorado maverikos inSpanish; Lampuca in the Island ofSicily; Lampuka on the Island ofMalta; Llampuga in Catalan; andDorado in Italian, Polish, Slovenian,French and Hungarian, belongsto the family of Perciformes.The Dorado No. 2 in the photo isof a young individual.This type of fish was first classifiedand named in 1758 and it ismostly found in the Atlantic, SouthAmerica, the Gulf of Mexico, theBermuda Islands, the Sea of Japan,the Indian Ocean and itstropical and subtropical seas andin the Mediterranean.They circulate at depths of betweentwo and two hundred meters.They lay eggs in and aroundPuerto Rico in February; in Floridain April-May; and in Japan and inthe Mediterranean in July-August.The average number of eggs thatis laid is about half a million. Whenthese fish reach a length of 30 cm,they have reached the age of egglaying maturity and they can growup to 2 meters long. In the Mediterraneanthey are usually rangebetween 50 and 80 cm in length.The dorados are also divided into3 classes within themselves.They are found more in the MediterraneanSea than in the Aegeanand I have never heard of themfound in either the Sea of Marmaraor the Black Sea.They can be caught with the netsof a large trawler, or they can behunted by rapalas, the artificialsquid and scraping system, whilethey are hunted with a spear inFrench Polynesia. They are alsohunted by tying 10 fathoms offishing line to plastic bottles andleaving them on the sea to swingwith the bait at the end. The fishcatches the bait, the boat goesafter the moving plastic bottle andgets the fish.As the fish is very fast and agile,hunting it with a spear is very difficultas they swim at an averagespeed of 60 km./hr., and, if necessary,their speed can reach upto 50 knots, that is, 92.6 km./hr.They can jump up to 6 m.out from the surface of thewater and it is very enjoyableto play one to the boatat the end of the fishing line.It comes leaping from thewater like a swordfish and isa very special fish to catchfor novice/amateur hunters.The region Europeans choose tohunt the Dorado is around the IsLambuka Balığı Ebatları / Size of the Dorado


Lambuka Balığı / The DoradoBalık çok hızlı ve çevik olduğundanzıpkınla avlanması nerdeyseimkansızdır.Ortalama 60 km bir hızla yüzerler,gerekirse bu hız 50 knot yani 92,6km’ye kadar çıkabilir.Sudan 6 metre yukarıya sıçrayabilirler.Olta ucunda tekneyeçekilmesi çok keyiflidir.Kılıç balığı gibi sudan sıçrayasıçraya gelir. Amatör avcılariçin özel bir balıktır.Avrupalıların Dorado’yu yaniLambuka’yı avlamak için seçtikleribölge Malta Adası’dır. En büyükTrofeler Akdeniz’in ortasında, adanıncivarında çıkar.Balıkların cinsiyeti ilk 6 ay içindeoluşur. Yani yumurtadan çıktıklarındaerkek ya da dişi olarak balığıadlandıramayız. 4 ila 5 yaşınagelmiş bireyler, 7 ila 13 kg arasındadeğişen ağırlığa sahip olurlar.Erkek bireyler daha büyük, dişileriLambukaları ile Balıkçı Freski, Miken Müzesi / Fisher Fresco with Dorados, Mycenaean Museum68>69 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


land of Malta. The largest catchescome from the middle of the Mediterranean,around this island.The sex of the fish occurs duringthe first 6 months. So you can notname the fish as being either amale or female when they hatchfrom the egg. Individuals whichhave reached 4 or 5 years of agehave a weight ranging from 7 to13 kg. with the male individualslarger, the females smaller.They have 58 to 66 spines ontheir spine fins. And there are 25to 31 soft spines extending fromthe anus to the tail. Their sidefins are sickle-like in shape. Theyremind of the tarragon. The tail isin the form of a deep fork, and isreminiscent of the tail of the LichiaAmia, a type of Leer Fish.Dorados weighing 40 kg. andabove have been caught. Phosphorussquid rapalas are alwaysbait for the large dorados.The most important characteristicof the dorado - especiallymale individuals - isthe head structure whichbecomes larger to the frontas it grows, reminiscent ofan ax head.It has a head rather similar to thehead of the large Napoleon fish.And their colors are as if from thebrush of an Impressionist artists.They might have different tones inthe different seas of the world butwords are insufficient to describethe riot of colors the fish has whenit is brought out of the water.You cannot see this combinationof phosphorous, reflectivetones of the collision of gold andsilver colors leading up to greentogether anywhere else but on thisfish. Therefore, in consequence,some fishermen have given thisfish the name gilded mackerel.They are predators, eating all fishthat are smaller than themselves,as well as cephalopods and crustaceansand they are interested inshiny objects.Its meat is in the category of themost delicious fish. As it is nothunted very much, its economicvalue is regional rather than internationallike the tuna.I took the photograph of “TheFresco of the Fisherman and HisDorados,” which is a nice exampleshowing this fish was also huntedin Ancient Greece during the Myceneanperiod, at the Museum ofthe Mycenaean in Greece.I thought it right to put it in the 1 stissue of <strong>2013</strong> of our ARO Quarterly,as I thought that it would begood to remind readers of thisspecies of fish which was knownand caught from antiquity into thepresent.We should not hunt doradossmaller than 30 cm, as it is onlywhen they reach this length thatthey reach reproductive maturity.We should not purchase anydorado-lampuki shorter than thislength.Every fish should be allowed to layeggs at least once in its life andwe humans should not destroy theGod-given right to life in a selfishand unconscious manner.A deep blue, happy new year...Lambukanın Temizlenmesi / Dressing of Dorado


Lambuka Balığı / The Doradodaha ufak olur. Sırtlarında 58 ile66 arası ışın bulunur. Anüstenkuyruğa doğru da 25 ile 31 arasıyumuşak ışın bulunur. Yan yüzgeçleriorak gibidir.Tarhun balığınınkileri andırır. Kuyrukkısmı derin bir çatal şeklindeolup, Akya’nın bir türü olan LichiaAmia’nınkini andırır.40 kg ve üstü Lambukalar yakalanmıştır.Fosforlu kalamar rapalalarıbüyük Lambukalarda herzaman geçer akçedir.Lambukanın en önemli karakteristiközelliği -bilhassaerkek bireylerde- büyüdükçebaltayı andırır şekilde ileridoğru irileşen kafa yapısıdır.Büyük Napolyon balıklarının kafasınaaz da olsa benzer. Renkleride Empresyonist ressamların fırçasındançıkmış gibidir. Dünya denizlerindefarklı tonlarda olabilirler.Balığın sudan çıktığı anda sahipolduğu renk cümbüşünü anlatmakiçin kelimeler kifayetsiz kalır.Fosforlu, refleksif, altın ile gümüşrenklerinin çarpışmasının yeşilekadar giden tonlarını hiçbir yerdebir arada göremezsiniz ama bubalıklarda görürsünüz. Bundandolayı da balıkçıların bir kısmıbu balığa yaldızlı uskumru adınıvermişlerdir.Kendinden ufak tüm balıkları, kafadanbacaklıları ve kabuklularıyerler. Parlak nesnelere ilgilidirler.Eti lezzetli balıklar sınıfındadır.Çok avlanmadığı için ekonomikdeğeri yöreseldir.Antik Yunan’da da avlandığınıgösteren güzel bir örnek olan “Balıkçıve Lambukaları Freski”ninfotoğrafını Yunanistan’ın MikenMüzesi’nde çektim.Antik çağlarda dahi bilinen bubalık türünü tekrar hatırlamaktayarar var diye düşündüğümdenARO Dergimizin <strong>2013</strong> yılının ilksayısına koymayı uygun buldum.Lambukaların 30 cm’den ufağınıavlamayalım, çünkü bu boyaulaştıklarında üreme ergenliğineerişirler; bu boydan ufak olanlarıda balık satanlardan almayalım.Her balık yaşam evresinde birkez yumurta atabilme vasfına sahipolmalı, Allah’ın verdiği yaşamhakkını biz insanlar bencilce vebilinçsizce yok etmeyelim.Mavisi derin, mutlu yıllar...4.5 milyar yaþýndakiDünya’nýn 5 defa“Buzul Çaðý” dönemigeçirdiðinibiliyor muydunuz?21 Şubat Dünya <strong>Rehberler</strong> Günü’nüARO olarak <strong>Antalya</strong>’da çeşitli etkinliklerlekutlayacağız.Bu etkinliklere tüm rehber arkadaşlarımızıbekliyoruz.21 Şubat <strong>Rehberler</strong> GünümüzKutlu OlsunARO Yönetim KuruluKUTLAMA70>71 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Dostlarla Bir MolaCAFE MOLABon AppetitGuten AppetitAfiyet Olsunwww.adnansayki.comAdres ve iletiþim:Yazýr Köyü Çevreyolu Üzeri, OPET Yaný, Korkuteli / ANTALYAMehmet ÞÝMÞEK: 0533 515 72 93 - Korcan FÝRÝK: 0541 850 93 84


Ölümünün 40. YılındaBalıkçı Aramızda...Yavuz Ali SAKARYA, RehberARO olarak ölümünün 40.yılında rehberlerin piri olarakbilinen, aynı zamandaen içten, en bilgili ve encoşkulu rehber olarak tanınanbüyüğümüzü saygıylaanıyoruz.“Balıkçı”ya GöreDünya’nın İlkleri (*)(*) Aşağıdaki yazı, HalikarnasBalıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlıtarafından kalemealınan ve yayın kurulu üyesi,turist rehberi arkadaşımızŞadan Gökovalı’nın yayınahazırladığı ve Bilgi Yayınevitarafından basılan “AltıncıKıta Akdeniz “adlı kitabın151.ve 152. sayfalarında yeralan ve “Tarihin Babası”olarak anılan Herodot’u anlatanyazısıdır. Balıkçı buradaBodrumlu hemşerisiHerodot’u anlatmaktadır.Dünya’nın İlk Turisti:Bodrumlu HerodotDeğil yalnız Anadolu’nun, tekmildünyanın ilk ve en büyük turisti,Halikarnas’lı (Bodrum’lu)Herodot’tur. Onun seyahatnamesindekoyduğu, ”Historia”yani “araştırma - inceleme“sözü, bugün hemen hemenbütün dünya dillerinde “Tarih”anlamında kullanılmaktadır.O, durmaksızın geziyordu. BugünAnadolu’nun enine boyunaişleyen otobüsler, trenler,vapurlar ve uçaklar olduğuhalde, yine Anadolu’yu gezmekkolay iş değildir. Gezende azdır.Bir de Herodot’un zamanındaki,yani günümüzden 2400küsur yıl önceki durum düşünülsün.O çağda Anadolu’yuHerodot gibi çıldırasıya sevinerekgezebilmek için insandaaşk derecesine varmış biröğrenme ve görme özleyişiolması gerekir. Elverir ki,yeni bir yeri görebilsin ve oradayeni şeyler öğrenebilsin.Herodot’un karşılaşmaya razıolmayacağı sıkıntılar, tehlikelerve zorluklar yoktu.O zaman Anadolu’da krallıklar,o kadar sık ve küçüktü ki, onlargünümüzde de var olsalar,insan bir krallığın topraklarındauyumak üzere uzanınca,ayaklarına pasaport almasıgerekirdi.Herodot, Karadeniz kıyılarıylabirlikte, tekmil Ana-72>73 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


dolu’yu, Doğu Akdeniz kıyılarını,Yunanistan’ı, Mısır’ı,Arabistan’ı, Sicilya’yı gezmiş,sözün kısası, o zamanın bilinendünyasının en ücra köşelerinekadar varmıştı.Gezileri sırasında Herodot,krallarla, imparatorlarla, kahin(bilici) ve din adamlarıyla, köylülerle,yün taşıyan Anadolu’lukadınlarla, dağ patikalarındaeşeklerini süren sürücülerle,çam ormanlarının gölgesindeağaç biçen tahtacılarla konuşmuştu.Yaşlandığında, her âşık gibi,parası tükenerek, pek fukara(yoksul) kalmıştı. İşte o zamankalemi eline alıp, günündünyasına değgin, belleğinde,aklında kalan binbir hoş anıyı,kardeşleri olan insanoğullarınamüjdelemeyi kafasına koymuştu.Hindistan’da koyun yünündençok daha beyaz ve yumuşakyün ağaçlarından (pamuk),İllirya’lı kızların nasıl evlendiklerinden(güzel kızlar çarşımeydanında açık artırma ilesatılıyor, bu satıştan elde edilenpara, çirkin kadın ve kızlarıalan erkeklere veriliyordu), gölkıyısı insanlarının, çocuklarınıngöle düşmemeleri için negibi çarelere baş vurduklarından,Mısır’da sivrisineklerekarşı nasıl cibinlik yapıldığından,İran krallarının gezi sırasındayalnız kaynamış suiçtiklerinden, Andromakid hanedanınınnasıl pire tuttuğundan,Lidya kralı Kandavlis’inkarısını çırılçıplak gösterdiğiiçin taht ve tacından nasılmahrum kaldığından, Lidya’daen çok kocası olan kadınlarınnasıl saygı gördüklerinden,İskitlerin kısraklarını nasıl sağdıklarındansöz etti. Kitabı,eski çağdan pek ilginç bir röportajoldu. (Belki de yazılı ilkröportaj çalışması idi, kimbilir?(YAS)Herodot, dünyayı da, hayatıda hayran alınacak kadargüzel bulmuştu. Onun kadarhayret etmiş, hayran kalmışinsan azdır. Bununla beraberher duyduğuna inanan, eleştiri,inceleme ve kıyaslama yapmayanbir insan değildi. HattâHomer’in (İzmirli Homeros’un)“Dünyanın etrafı okyanuslaçevrilidir. Ondan sonra toprakyoktur.”şeklindeki iddiası için,“Ben buna gülerim.” diyordu.O zaman çok kutsal olan Delfikâhinlerinin(bilicilerinin)rüşvet aldıklarınısöylemecesaretinigösteriyordu.Bunu söylemek,günümüzdebaşbakanaküfretmek yada hükümetinmanevi kişiliğineulu orta hakaret etmektendaha büyük suçtu. (Akılcı sanatçı,özünde biraz da muhalifdeğil midir zaten? Herodotda öyle yapıyordu her halde.(YAS)Not: Balıkçının yazılarındanoluşan bu köşe ve <strong>2013</strong> yılıboyunca çıkacak bütün AROdergilerinde yer alacak yazılar,İngilizce Rehber YavuzAli Sakarya (YAS) tarafındandüzenlenmektedir.


Aizanoi: Zeus’un Torunu,Azan’ın Şehri / 2. BölümMüge ERİTEN APALI,RehberTapınak çevresi Agora, Hereonve Dor Düzenli SütunluAvlu gibi galerilerle çevrili bulunuyordu.Bildiğimiz gibi Heroon, tanrılaştırılarakkahraman olarakkabul edilmiş kişilerin öldüklerindeonurlarına inşa edilenyapılardır ve Aizanoi’de bulunanve tarihi MS II. yüzyıla tarihlenenbu yapının muhtemelenşehrin ileri gelenlerindenbirinin mezar yapısı olduğudüşünülmektedir. Yapı, mermerkaplı bir podyum üzerindebulunmaktaydı. Güneybatı duvarıhalen ayakta olup, kuzeybatısındapodyumlu tapınağaçıkan merdivenin izleri bulunmaktadır.Agora ise güneydoğuya doğruuzanıyordu. Burada düzgünbir sıra halindeki sekiz tanekemerli yapı halen ayaktadır.Burasının tapınağın oldukçageniş surlarının antikYunanca’da Temenos adıverilen kutsal alan ya da tapınakçevresinde oluşturulmuşbu alanın, sütunlu bir kemeraltı ile meydana getirildiği anlaşılmaktadır.Bu kemerlerinüst kısımlarının bahçeler, kamelyalarve heykellerle süslüFoto:Kütahya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi“Bir şehir hayal edin; ortasından geçen nehir muntazamkesme taşlarla kanalize edilmiş, gösterişli mermerköprülerle geçitleri sağlanmış, her iki yakasındada pırıl pırıl mermer binalar, tapınaklar, tiyatro, stadyum,hamamlar, çarşılar, pazar yerleri, borsa binası,yürüme yolları, sıra sıra dükkânlar, restoranlar ve süshavuzları olsun…” İşte bu şehir: AİZANOİolduğu düşünülmektedir. Bukemerli, tonozlu yapıların doğuve güney yönüne doğru pazaryeri(agora) uzanmaktaydı.Tonozlu yapılardan güneyedoğru gidildiğinde mermerdenyapılmış bir yapı kalıntısı görülmektedir.Burasının kiliseveya zadegan’a* ait binalaroldukları düşünülmektedir.Hamam ve Gymnasium:Kaynaklara göre Aizanoi’deiki hamam olduğunu biliyoruz.Günümüze kadar kalabilmişkısımlarını yerinde görebileceğimiz,gymnasiumu ve bedenhareketlerinin yapılması içinportikolarla çevrili bir palaestrasıbulunan hamam yapısı* Zadegan: Asil, temiz ve meşhur soydan olan, tanınmış aileden gelen, aristokrat74>75 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Aizanoi: The City of Azan,The Grandson of Zeus / Part II“Imagine a city with a river running through it, guidedby a channel of regularly cut stones, with crossings byway of ornate marble bridges, with gleaming marblebuildings, temples, theater, stadium, baths, bazaarsand market places, a stock exchange building, paths,as well as shops, restaurants and ponds on bothsides…” this city was: AIZANOIMüge ERİTEN APALI,Tour GuideThe temple was surroundedby galleries such as the Agora,the Heroon and the DoricPeristyle Court.As we know, Heroon are thosestructures which were builtto honour those persons whowere recognized as deified-God-like heroes, after theirdeath, and this structure in Aizanoi,which is dated to the 2 ndcentury A. D. is thought to havebeen the tomb structure mostprobably of one of the notablesof the city. The structure wasbuilt on top of a podium coveredin marble. The southwestwall is still standing, and thereare the traces of the stairs ascendingto the temple with podium,to the northwest. And theAgora stretched towards thesoutheast. Eight arched structuresin a straight line remainstanding here. It is understoodthat this area around the sanctuaryor temple, and which wascalled the Temenos in ancientGreek was entered througha columned archway. It isthought that the upper parts ofthese arches were ornamentedwith vegetation, camellias,and sculptures. The marketplace(agora) used to extendtowards the east and southFoto:Kütahya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşividirections of these arched andvaulted structures. When goingtowards the south fromthese vaulted structures, theremains of a structure madeof marble is seen. It is thoughtto have been a church or oneof the buildings belonging to azadegan*.The Bath and Gymnasium:According to the ancientsources, we know that therewere two baths in Aizanoi. Thebath structure, the remainingparts of which we can see insitu and with a gymnasiumand palaestra surrounded byporchs for body exercises,is located 100 m. from thewest side of the temple. Thisplace was once very famous,with a symmetrical plan ofthe classical type of Romanbaths. The bathing rooms(frigidarium and caldarium)are in the middle of the buildingcomplex, and many sideplaces were built. There usedto be statues in the niches in* Zadegan: From a noble, clean and well-known lineage, from a well-known family, aristocratic


Aizanoitapınağın batı tarafına 100m uzaklıktadır. Burası zamanındakendinden söz ettiren,klasik Roma hamamlarınınsimetrik planınına sahip biryapıymış. Buradaki yıkanmaodaları (frigidarium ve caldarium)yapı kompleksinin ortasındaolup, çok sayıda yan mekaninşa edilmiştir. Hamamınkoridorlarındaki nişlerde heykellerbulunmaktaydı. Buradabir apsis içinde sağlık tanrıçasıHygieia’nın heykeli bulunmuştur.Bu heykel yapının güneybölümünde bulunmuştur. Büyükbir ihtimalle babası SağlıkTanrısı Asklepios’un heykelide kuzey kanadında bulunuyordu.Palestra’nın kuzeyindekialanda bulunan büyük taşbloklar, burada içi yuvarlak fakatdışı çokgen biçimli anıtsalbir mezar yapısının bulunabileceğinide düşündürmektedir.Hamamın içi çok zenginbir biçimde döşenmişti.Yerler ve duvarlar mermerkaplıydı. Duvarlar,nadide mozaikler ve süslemelerlekaplıydı.MÖ I. yüzyılda yaşamış, Romalıünlü mimar Vitruvius’unçok önemli bir eseri olan ‘DeArchhitecture libri decem’de(Mimarlık Hakkında On Kitap)önerdiği, başarılı bir mimarlıkiçin ‘Utilitas, Firmitas, Venustas’(kullanışlılık, sağlamlık,güzellik) etmenlerinin hepsi buyapıda kendini göstermektedir.Kentin ikinci hamamı ise kuzeydoğuda,Cereller mahallesindedir.‘Mozaikli Hamam’diye bildiğimiz bu yapı MS III.yüzyılın 2. yarısında büyük kireçtaşıbloklardan oluşan birbina içine inşa edilmiştir. Ortada“Satyr* ve Maenad **” betimlikaliteli bir mozaik taban vardır.Burada Satyr Maenad’ınpeşine takılmış vaziyette tasviredilmiştir.Bu yapı MS IV. yüzyıldan sonrayeniden düzenlenerek, erkenHıristiyan toplumunun yöneticiliğineatanan piskoposlukmerkezi görevini yapmıştır.Stadyum - Tiyatro: ZeusTapınağı’nın kuzey istikametindestadyum ve tiyatro bulunmaktaydı.Buradaki asıl ilginç durumstadyum ve tiyatro yapılarınınbirbirine bitişik nizamdayapılmış olmalarıdır.Bu durum dünyanın hiçbiryerindeki Roma şehir kalıntılarındagörülmemiştir.Stadyum, 200 m uzunluğunda,50 m genişliğindedir. Yapılanhesaplamalar 13.500 kişilikkapasitesinin olduğunu göstermektedir.Kazı verilerine göreburanın MS 160 yılı sonlarındabaşlanıp, MS III. yüzyılınortalarına kadar yapım süreci* Satyr: Doğayı simgeleyen, cinlerden olan ve belden üstü insan, belden aşağısı ise at ya da teke olarak tasvir edilen, erkeklik organı olgun ve kalkık bir yaratık.** Maenad: Tanrı etkisiyle kendisinden geçen, coşup taşan ve doğaya karışıp, diğer insanlarca çıldırmış gibi görünen, özellikle de kadın için kullanılan bir tanımdır(Dionysos alayını meydana getiren Bakkhaların da diğer bir adıdır).76>77 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


the corridors of the bath andhere, a statue of the Goddessof health, Hygieia was foundwithin an apse. This statuewas found in the southernpart of the structure. Mostprobably, the statue depictingher father Asklepios, the Godof Health, was in the northernwing. The large stone blocksin the area to the north of thePalestra indicate there couldhave been a monumentaltomb here, with a circular interiorand a polygonal-shapedexterior.The inside of the bathwas decorated in a veryrich manner. The floorsand walls covered in marblewith precious mosaicsand decorations.All of the factors of ‘Utilitas,Firmitas, Venustas’ (usability,durability, beauty),given by the renowned Romanarchitect Vitruvius, wholived in first century B. C.,for successful architecture, inhis very important work ‘DeArchhitecture libri decem’(Ten Books on Architecture),are present in this structure.The second bath-house of thecity is to the northeast, in theCereller quarter. This structureknown as the ‘Bath withMosaics’ was constructedwithin a building of large limestoneblocks, in the 2 nd halfof the 3 rd century A. D. Thereis a high quality mosaic floorwith depictions of “Satyr* andMaenad**,” in the middle.Here, Satyr is shown followingMaenad.This structure was reorganizedafter the 4 th century A.D., and served as the centerof the episcopacy assignedas the directorate of the earlyChristian community.Stadium - Theater: Therewas the stadium and the theaterto the North of the Templeof Zeus.The main point of interestis that the stadium andthe theater were built adjacentto each other. Thisis seen nowhere else inthe ruins of Roman citiesof the world.The stadium is 200. m long,and 50 m. wide and calculationsindicate it had a capacityfor 13,500 people. Accordingto data from the excavations,it is thought that constructionbegan at the end of 160 A.D.,and had a lengthy period ofconstruction extending intothe middle of the 3 rd centuryA.D. It was also understoodfrom these investigations thatthis great stadium was neverfinally completed.The inscriptions found duringthe excavation and the restorationwork at the stadium indicatethat the entrance gatewas in the south, and thenames of the athletes whohad participated in the Olympicsin Athens were written ina wreath above this entrancegate. We learn from the otherinscriptions found in the citythat M. Apuleius Eurykles,one of the respected peopleof the city, contribution to thecosts of the construction ofthis stadium-theater complex.The audience sat on polygonshapedbenches raised overan earth bank. Due to theslightly polygonal shape ofthe benches of the stadium,the structure widens in themiddle. In addition, its façadefacing the theater is borderedby a wall covered in marble.This is also covers the rearside of theater’s stage. Lodgesbelonging to the Zadeganand Praetor*** are within thearched structure located inthe west part of the stadium.Nine of these lodges are to beclearly seen today. The widthof each of them is 2.60 m.There used to be horse andchariot races here, as in otherstadiums.A natural slope was selected,at the northern end of the stadiumfor the construction ofthe theater, it was shaped,and seats were formed. Thescene could be seen quiteeasily from the seats on thisslope. Some of these benchescan still be seen today.The diameter of the semicircularstage (orchestra) ofthis theater with a capacity of15,000 people is 56 m. Whilethe stage wall used to be oftwo storeys, another storeywas then added, and adorned* Satyr: A creature symbolizing the nature, of the jinns, depicted as human over the waist and horse or billygoat the waist down, with a mature and raised phallus.** Maenad: It is a definition especially used for a woman who is ecstatic and over-excited with the influence of God, mixing into the nature and appearing to be crazy to theother people. (It is also another name of the Bacchae that make up the procession of Dionysus)*** Preator: They are the judicial officers dealing with various legal cases, responsible for the arrangement of general entertainments and competitions, and using extensiveexecutive powers in the absence of consuls, in the ancient Rome.


AizanoiKazı Çalışma Alanı / Excavation Work Areageçirdiği sanılmaktadır. Hattabu büyük stadyumun tam anlamıylahiçbir zaman bitirilemediğiincelemelerden anlaşılmaktadır.Stadyumda yapılan kazı veonarım çalışmaları sırasındabulunan yazıtlar, giriş kapısınıngüney yönünde olduğunuve bu giriş kapısının üzerindeAtina Olimpiyatları’na katılmışsporcuların isimlerinin çelenkiçerisinde yazıldığını bildirmektedir.Aizanoi kentinin saygınkişileri arasında bulunanM. Apuleius Eurykles’in bustadyum-tiyatro kompleksininyapımında da katkısı olduğunukentte bulunan diğer yazıtlardanöğreniyoruz.Seyirciler, toprakla yükseltilmiş,çokgen biçimli sıralardaotururlardı. Stadyumun oturmasıralarının, hafif çokgenbiçimli olmasından dolayı,yapı ortada genişlemektedir.Ayrıca, tiyatroya bakan cephesimermer kaplı bir duvarlasınırlıdır. Bu aynı zamanda tiyatrosahnesinin de arka tarafınınkaplamasıdır. Stadyumunbatı yönünde bulunan kemerliyapı kısmında, Zadegan’ave Praetor’a* ait localar görülür.Bu localardan dokuzadeti bugün belirgin şekildegörülmektedir. Bunların herbirinin genişliği 2,60 m’dir. Diğerstadyumlarda olduğu gibiburada da at ve araba yarışlarıyapılıyordu.Tiyatronun yapımı için stadyumunkuzey ucunda tabiibir yamaç seçilmiş ve burasıtıraşlanarak, oturma yerlerioluşturulmuştur. Elde edilenbu yamaçtaki oturma yerlerindensahne yapısı gayet rahatizlenebiliyordu. Bu oturma sıralarındanbazıları halen görülebilmektedir.15.000 kişikapasiteli bu tiyatronun yarımdaire şeklindeki sahnesinin(orkestra) çapı 56 m’dir. Sahneduvarı önceleri iki katlıykensonra bir kat daha ilave edilmişolup sütunlarla süslenmişti.Orkestraya açılan üç kapı seçilmektedirve ortada bulunankapı orijinalliğini korumaktadır.Sahnenin saçak üstleri, av sahnelerinitasvir eden çok güzelfrizlerle bezenmiştir. Sahnenindoğu bölümünde üç adet kapımevcuttur. Bu üç giriş kapısı,şehrin ileri gelenlerinin ve sıradanhalkın ayrı ayrı kapılardantiyatroya giriş yaptıkları düşüncesinidoğurmaktadır. Sahnenindoğu ve batısına uzanan,mermer bloklardan oluşmuşduvarlar vardır. Bu duvarlardapencereler mevcuttur. Sanatçılaraait odaların tavanlarınınahşap çatı ile kapatıldığı anlaşılmaktadır.Bu oda bölmelerihala mevcuttur.Dünyanın İlk Borsa Binası:Penkalos (Kocaçay) Irmağı’nınkenarında, ikinci köprünün güneyucuna 50 m kadar mesafedeyuvarlak bir yapı bulunur.1970 Gediz depremine kadar,bu yapının üzerinde bir camibulunuyordu. Deprem sonrasıyıkılan caminin bulunduğuyerde 1971 yılında kazılaryapmaya başlayan Prof. Dr. R.Naumann ve ekibi bu yuvarlakyapıyı ortaya çıkarttılar.Yapının antik dönemde atve gıda ürünlerinin satıldığıpazaryerinin ortasındaki etve balık pazarı (Macellum)olduğu, daha sonralarıaynı zamanda enflasyonlamücadele için malların fiyatlarınınbelirlendiği borsabinası olarak kullanıldığıortaya çıkmıştır.Bugünün ticaret borsaları niteliğindekigıda pazarı bundan tam1750 yıl önce MS 250’de kurulmuş,kuruluşundan 50 yıl sonra,imparator Dioeletianus’unçıkarttığı “Diocletian Yasaları”diye bildiğimiz fiyat kararnamesibu yapımın kaidesineyazılmıştır. Böylelikle, MS 301yılından itibaren hem borsaişlemleri yapılmış hem de enflasyonlamücadele amacıylafiyat tespitleri ilan edilmiştir. Odevirde işlem gören malların fiyatlarısabitleştirilmiş, ülke genelindeenflasyona karşı tedbiralınmıştır. Üretilen mallar arasındaçapraz fiyatlandırma yapılarakfahiş fiyattan mal alımıve satışı engellenmiştir.* Preator: Eski Roma’ da, çeşitli hukuk davalarına bakan, genel eğlence ve yarışmaların düzenlenmesinden sorumlu olan ve konsüllerin yokluğunda geniş yönetim yetkilerikullanan adli görevlilerdir.78>79 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Türk mutfaðýnýn yöresel yemeklerini,Türk misafirperverliði ile ferah yeþil alanýmýzdasiz deðerli misafirlerimize sunmaktayýz.www.adnansayki.comÜrgüp Yolu, Uçhisar Kavþaðý, Çubuk Mevkii Uçhisar, NEVÞEHÝRTel: 0384 219 20 01 - Faks: 0384 219 30 60 - YAKUP: 0533 399 54 42 - ÞAHÝN: 0532 654 67 46www.obacappadocia.com - oba@obacappadocia.com


AizanoiBatı ve doğu olmak üzere ikigirişi bulunan yapıda yazıtlarbüyük mermer bloklar üzerineyazılmıştır. Metinler Latince veGrekçe olarak yazılıydı. Bloklarüzerine meyve, post, kürk,deri eşyalar, örgü, ahşap, ahşapeşyalar, ayakkabı, sepet,ipek, saf kumaş, ham kumaş,altın, gümüş, mermer, çeşitliiplikler, yabani ve evcil hayvan,köle, tıbbi ve kimyevi ilaçlarve bitkiler, baharat ve nakliyatücretlerinin ne kadar olacağıbelirtilmiştir. Örneğin 8. Blokta,16 ila 40 yaşları arasında birerkek kölenin, iki eşeğin ücretineyani 30.000 dinara, bir atınise üç köle ücretine eşit olduğuyazmaktadır.16 ila 40 yaş arası bir erkekköle, iki eşeğin ücretineyani 30.000 dinara; bir atise üç köle ücretine eşitti.Yine aynı blokta, aslan, leopar,ayı, geyik, yabani eşek gibihayvanların da ücretlerindensöz edilmektedir.Borsa binasındaki bu bilgilersayesinde, Aizanoi’nin yaşamşartları hakkında da bilgi edinmişoluyoruz. Aizanoililer Egekentleriyle bağlarını hiç kopartmamışlar,başta Sardes, Efesve Foça gibi kentlerle ticari vekültürel ilişkilerini yakın tutmuşlardır.Sardes’ten pamuk,diğer Ege kentlerinden ipekböceği, ham ipek ve zeytin gibisoğuk bölgede yetişmeyenürünlerin ithalatı yapılmıştır.Aizanoi kentinin çok fazla dışaalımı olmamış ve ürettiği buğday,arpa, nohut, fasulye, mercimekgibi bakliyat ürünleriniihraç etmiştir.Özellikle Roma dönemindeiklime uygun yetiştirdikleri tarımürünleri; şarap, peynir gibiendüstriyel ürünler ve deri,kürk, yün iplik, ayakkabı gibibirçok imalat malları sayesindeekonomik olarak çokparlak bir dönem yaşamıştır.Ayrıca nakliye amaçlı arabalarınve tarım araçlarının daimalatının yapıldığını ve nakliyeişlerinin de özel şahıslartarafından yapılıyor olduğunuBorsa Binası’nın yazıtlarındabelirtilen “Nakliye TavanÜcretleri”nden anlıyoruz.Sütunlu Cadde ve Dükkanlar:1970 Gediz depremindeyıkılan ilkokul binasının temizlenmesisırasında, borsa binasınıngüney bitişiğine düşensütunlu bölümde bir takım anıtsaltaşlara rastlanmıştır. 1992-1995 yılları arasında AlmanArkeoloji Enstitüsü adına kazıbaşkanı K. Rheidt burada kazılarabaşlar ve etrafı sütunlarladonatılmış, ortasında mermerkaplı, yanlarda ise dükkanlarıbulunan 450 m uzunluğundabir yol ortaya çıkartır. Bu sütunlucaddenin, tapınak tarafınaolan bağlantısının ahşapbir köprü ile sağlandığı düşünülmektedir.Klaus Rheidt veekibinin restorasyonu sonucu,sütunlar ve bulunan parçalaryerlerine konulmuştur.Ayrıca; bu ekip tarafından bulunup,parçaları birleştirilenmermerden yapılmış, flüt çalanpanter postlu, çıplak birSatyr heykeli de bugün KütahyaArkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.Sütunlu caddenininşası sırasında, o dönemdeAizanoi’de terk edilen binalardanve hatta yıkılmış olan ArtemisTapınağı’ndan getirilenparçaların yapı malzemesi olarakkullanıldığı görülmüştür.Tanrıça Artemis’in ve tapınağıarmağan eden Asklepiades’inadından söz eden yazıt daburadadır. Bu görkemli sütunlucaddenin MS VI. yüzyılınortalarına kadar ayakta kaldığıve bölgenin fay hattına 20km uzakta olmasından dolayı,depremler sonucu yıkıldığı anlaşılmaktadır.Köprüler ve Taşkın ÖnlemeBarajı / Köprüsü:Muhteşem Aizanoi kentinin bazıyapılarının halen ayakta ve kullanılabileceksağlamlıkta olmasıbu kentin mühendislerinin matematik,statik ve hidrodinamikgibi birçok bilim dalındaki üstünyeteneklerinin ürünüdür. PenkalasIrmağı’nın ıslahı yapılmış,mermer ve ahşap olmak üzereköprüler inşa edilmişti. Bu mermerköprülerden ikisi bugün bilegeçişi sağlamaktadır. En önemliköprülerden biri de ırmaktaoluşacak taşkınları önlemeyeyönelik baraj özelliği sağlayanköprüdür. Penkalas Irmağı’nınşehir içinden geçişi her iki yakasınairi kesme taşlarla duvarlarörülerek kanalize edilmiş.80>81 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


with columns. Three gatesopening to the orchestra canbe seen, and the gate in themiddle preserves its authenticcharacter. The frieze thattops the stage are decoratedwith beautiful carvings depictinghunting scenes. There arethree gates in the eastern partof the stage. These three entrancegates suggest that thecity notables and the ordinarypeople entered the theaterthrough different gates. Thereare walls constructed of marbleblocks extending east andwest of the stage.The World’s First Stock ExchangeBuilding: There is around structure at the edgeof the Penkalos (Kocacay)River, 50 m. from the Southernend of the second bridge.There used to be a mosqueconstructed on this structureuntil the Gediz earthquake of1970. Prof. Dr. R. Naumannand his team, who began excavationsin 1971 at the locationof the mosque, demolishedafter the earthquake,unearthed this round structure.It was understood that thestructure was the meatand fish market (Macellum)in the middle of themarketplace where horsesand foodstuff weresold, and later was usedas the stock exchangebuilding where the pricesof goods were determinedto fight inflation.The food market in naturelike today’s commodity exchangeswas established1750 years ago in 250 A.D.,and the price decree knownas “Diocletian’s Laws” issuedby the Emperor Dioeletianuswere inscribed on the pedestalof this structure, 50 yearsafter its establishment. Thus,both stock market transactionswere made, and pricedeterminations were declaredto fight inflation, beginning in301 A.D. The prices of goodstraded at that time were fixed,and measures against inflationwere taken across thecountry. The purchase andsale of goods at exorbitantprice was prohibited by crosspricing among the goods produced.The inscriptions were writtenon large blocks of marblein the structure with two entrances;one eastern and onewestern. The texts were writtenin both Latin and Greek. Itwas recorded on these blocksthe price of: fruit, skin, fur,leather goods, fabric, wood,wooden furniture, shoes, baskets,silk, sheer fabrics, rawfabrics, gold, silver, marble,various yarns, wild and domesticatedanimals, slaves,medical and chemical drugsand plants, spices and shippingwould be. For example,it is written on the 8 th blockthat the price of a male slavebetween the ages of 16-40was equal to the price of twodonkeys, that is to a monetaryvalue of 30,000 dinars, whilethe price of a horse was equalto the price of three slaves.The price of a male slavebetween the ages of 16-40 was equal to the priceof two donkeys, that is30,000 dinars, and theprice of a horse was equalto the price of three slaves.Again, in the same block, theprices of animals such as alion, leopard, bear, deer, andwild donkey are recorded.With this information from thestock exchange building, wealso gain knowledge of theliving conditions of the Aizanites.The Aizanites neverbroke their connections withthe Aegean cities, and hadclose commercial and culturalrelations with these cities, especiallywith Sardis, Ephesusand Foca. Cotton was importedfrom Sardis, and productsnot cultivated in cold regionssuch as silkworm, raw silk andolives were imported from theother Aegean cities. The cityof Aizanoi did not have muchimports, but exported pulsessuch as wheat, barley, chickpeas,beans, and the lentilsit produced. It lived economicallya very bright period es-


AizanoiBu kanaldan taşma sonucugeçebilecek su ise baraj-köprükemerinde kontrol edilmiştir.Ancak hesaplamalardaki hatapayı da düşünülerek, fazla subarajdan taşar ve üstten aşınmayırtılma meydana gelirsebaraj köprünün yıkılabileceğiihtimali düşünülmüş olmalı ki,buraya emniyet kanalı yapılmıştır.Beklenenin üzerindesel suları oluşması halindekapak açılarak % 10’luk ilavekapasitenin devreye sokulduğunugörüyoruz. Bu baraj-köprününönemli diğer bir özelliğide tarım arazilerinin sulanmasınısağlamasıymış. Köprünündoğu ve batı yönünde o zamanınsulama kanallarını görmekmümkündür. Bu yapı inşaedilmemiş olsaydı, kesinlikleAizanoi kentinden bir eser kalmazdı.Bu baraj özelliği taşıyanköprü haricinde Aizanoi’detoplam beş adet köprü mevcuttu.Bunlardan bazıları sadeceyayalar için yapılmış olanahşap köprülerdi.Bugün halen kullanılan veüzerinden tırların bile geçebildiği,beş kemerli köprününkorkuluğunun bir kaidesi üzerindekiyazıtta, bu köprününaçılış merasiminin MS 157yılının Eylül ayında yapıldığıyazmaktadır. Bir de, kabartmalıiki korkuluk taşı dahavardır. Kabartmada, köprüyübağışlayan M. ApuleiusEurykles’in deniz yolculuğugösterilmektedir. Eurykles,İmparator Hadrian tarafındankurulan, Panhellenion* denilenHellen Birliği’nde, MS 153-157 yılları arasında Aizanoi’yiAtina’da temsil etmiştir. MS157 yılının sonbaharında iseAizonai’ye dönmüştü. Hadrianhümanist bir kişiliğe sahipti vetüm zevklerinde tam bir Hellenhayranıydı.Meter Steunene KutsalAlanı: Ana Tanrıça Kybele,Anadolu’da yeniden doğuşun,ölümsüzlüğün, bereketin ve tabiatınanası olarak kabul edilir.Şehrin bilinen en eski kutsalalanı Tanrıça MeterSteunene’ye (Kybele) ait kültyeri olan, işlenmiş kayalarlamağara ve bugün çökmüş durumdakiderin kaya inidir. Burada1928 yılında yapılan kazılardaele geçen pişmiş toprakkült figürinleri, burayı MÖ I. yyile MS II. yy arasına tarihlemektedir.Mağaranın üst tarafında basamaklıbir kaya tahtı görülür. Butip kutsal alanlara Frigya’nınkırsal kesimlerinde rastlanır.Bu da Meter Steunene kutsalalanının MÖ I. yüzyıldan çokönceleri bile kullanıldığını gösterir.Kaya kesintisinin üstündetaşlardan örülmüş yuvarlakiki kurban çukuru (bothroi)da kutsal alanın daha erkendönemine ait olabilir. Burada,halkın inancına göre kayaoluşumlarında yaşadığına inanılan,dağların ve doğanın hakimi,Anadolu’nun ana tanrıçasınaadaklarda bulunuyorlardı.* Panhellenion: İmparator Hadrian tarafından kurulan Hellen Birliği’nin ismidir.82>83 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


pecially during the Romanperiod due to its processedproducts such as wine andcheese, and many manufacturedgoods such as leather,fur, wool yarn, and shoes. Inaddition, we understand fromthe “Transportation PricesCeiling” specified in the inscriptionsof the stock exchangebuilding that vehiclesfor transportation and agriculturewere manufactured andthat the transportation workwas carried out by private individuals.Colonnaded Street andShops: Some monumentalstones were found in the colonnadedsection adjacent tothe southern part of the stockexchange building, during thecleaning up of the primaryschool building which hadbeen destroyed during theGediz earthquake of 1970. K.Rheidt, director of excavation,began excavations here onbehalf of the German ArchaeologicalInstitute between1992 and 1995, and found apath 450 m long, decoratedwith columns and coveredwith marble in the middle, andwith shops on either side. Itis thought that the connectionof this colonnaded streetto the temple was providedthrough a wooden bridge overthe river. The columns andparts found were restored totheir former places as a resultof the restoration workcarried out by Klaus Rheidtand his team. In addition, anude statue of a Satyr carvedfrom marble and with a fluteplaying panther skin, whichwas found by this team, theparts joined together, is exhibitedtoday in the ArchaeologicalMuseum of Kutahya.It was discovered that piecesbrought from the abandonedbuildings in Aizanoi duringthat time, and even from thedestroyed Temple of Artemis,were used as building material,during the constructionof the colonnaded street. Andthe inscription that mentionsthe name of the goddess Artemisand Asklepiades whogave the temple as a gift wasfound here. It is understoodthat this magnificent colonnadedstreet survived untilthe middle of the 6 th centuryA.D., and was destroyed byseismic activity, as the regionis only 20 km from the faultline.Bridges and Flood PreventionDam / Bridge: Thefact that some structures ofthe magnificent city of Aizanoiremain standing and arestrong enough to be usedwas due to the high abilitiesof the engineers of this cityin many scientific fields suchas mathematics, statics andhydrodynamics. The improvementmade to the course ofthe Penkalas River was completed,and bridges were builtof marble and wood. Two ofthese marble bridges still providepassage across the rivertoday. And one of the most importantbridges is the bridgehaving the character of a damconstructed to prevent floodsfrom the river. The passageof Penkalas River through thecity was channeled throughbuilding walls of large cutstones on both sides.And the water that might havepassed through this channelas a result of overflow wascontrolled through the constructionof the dam-bridgearch. However, consideringthe margin of error in the calculations,the probability thatthe dam-bridge could havecollapsed, if the excess waterhad overflowed and wearhad occurred on the top, musthave been considered, andas a consequence, a safetychannel was dug here. Wesee that when the sluice isopened, an additional capacityof 10% is produced in theevent of flood waters beinggreater than expected.Another important feature ofthis dam-bridge was that itprovided for the irrigation ofagricultural lands. It is possibleto see the irrigation channelsconstructed at that timeboth east and west of thebridge. If this structure hadnot been built, there woulddefinitely have been no tracesof the city of Aizanoi. Therewere a total of five bridgesat Aizanoi, in addition to thisbridge having the features ofa dam. Some of them werewooden bridges built only for


AizanoiBu alanla ilgili bilgilere, Aizanoikazılarını devam ettirenDoç. Dr. Elif Özer’in bir yazısındanalıntı ile son vermekistiyorum;“Yöre halkına özellikle de yaşlılarasorduğumuzda buraya,eskiden kuraklık olduğundaçoluk-çocuk toplanıp, tepelerde(Kıran Bayır ve Bedir) yağmurduasına çıktıklarını söylediler.Buraya kadar her şeynormal. Anadolu’da pek çokyerde uygulanan bir gelenekama çıktıkları yer bir zamanlarAizanoililerin tapındıkları MeterSteunene kutsal alanınınhemen karşısı olunca işin rengideğişiyor ve asırlar boyuncabazı adetlerin isim ve şekil değiştirsede halen devam ettiğinigörüyorsunuz Aizanoi’de…”Kızık Dağı’ndaki (Kocadağ)Mağara: Çavdarhisar’a 12 kmmesafedeki Kızık köyünün güneyinde,Kocadağ’ın eteğindekibu mağaraya halk “Ayıİni” demektedir. Bu mağarave yapı kalıntıları, 1926-1928yıllarında bölgede araştırmayapan M. Schede ve arkadaşlarıtarafından bulunmuştur.Zamanında bu ekibi buraya, atarabası ile taşıyan kişinin anlatımlarıyla,halk arasında dildendile dolaşan söylence birbirinipek aratmamaktadır. Aizanoidarphanesinin ve hazinesininbu mağara içerisinde bulunduğunuve buraya ulaşabilmekiçin bin bir tuzaklı labirentlerdengeçilmesi gerektiğini anlatanhikayelerle, M. Schede vearkadaşlarının mağaraya girip,birkaç kapıdan geçtikten sonrakarşılaştıkları 3 kapının olmasıve sanki tuzaklı yolları olduğunudüşünüp daha fazla ilerleyememeleriörtüşmektedir.Fakat bugün elimizdeki somutdelillere göre söyleyebileceğimiztek şey; bu dağdanAizanoi’ye su getirildiğidir. Suyuntaşınması için imar edilenyapının, blok kireç taşından temeltaşları ve suyun akıtıldığımermer arklar bugün hala görülmektedir.Maltepe: Tiyatronun batı kısmındakitepe üzerinde binatemelleri görülmektedir. Buradakazı yapılmamıştır, fakattahminen burada büyük birsarayın olduğu düşünülmektedir.Yöre halkı buralarda yüzüktaşları, değerli eşyalar vesikkeler buldukları için buraya“Maltepe” adını vermişlerdir.Nekropol (Kent Mezarlığı):Tiyatronun kuzeyi, kuzeydoğusuve kuzeybatısında isenekropol yer alır. Lahitler vePhrygia tipi mezar stel parçalarıdağınık halde durmaktadır.Mezar taşlarında en sıkkarşılaşılan betim Hades’eaçılan kapıdır.84>85 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


GRAFÝK TASARIM - WEB TASARIM - ARAMA MOTORU KAYDISiz Ýsteyin, Biz Yapalým...0212 227 98 070537 419 43 23www.adnansayki.comadnan@adnansayki.com


AizanoiZeus Tapınağı / Zeus TempleBu kapılar bugün köy evlerininçoğunun kapısı ile aynı olup,bölgede binlerce yıldan berigeleneğin devam ettiğini gösterir.Mezar sahibinin kimliğinedair daha net bilgiler verenmotiflerle de sıkça karşılaşılır.Örneğin kadın mezar taşlarıüzerinde yün, yapağı bulunansepet ve ayna, erkeklerinkindeise kartal, aslan ve boğa motiflerivardır.Hala Amazonların Anadolu’dayaşayıp yaşamadığı konusundaşüphesi olanların KütahyaArkeoloji Müzesi’ne gidip,buradaki Amazonlar Lahdi’nigörmelerini tavsiye ederim.Aizonai’de bulunan lahit yüksekkabartma tekniği ile yapılmıştırve lahdin yan yüzeylerindeGreklerle Amazonlararasındaki savaşları betimleyenkabartmalar vardır. Bulahit dünyada bulunan sayılıAmazon lahitleri içinde en sağlamele geçenlerdendir. BugünKütahya Arkeoloji Müzesi’ninana salonlarından birinde sergilenmektedir.Antik kentte bulunmuşbir diğer lahit parçasıda, bugün Kütahya ArkeolojiMüzesi’nin bahçesinde ziyaretçileresergilenmektedir.2012 yılı, yaz ayları boyuncadevam eden nekropol kazılarısırasında, kazı ekibi bir mezarodasına ulaşmıştır. Kazı ekibininbasına verdiği bilgiyi, buradasizlere aynen aktarmakistiyorum;“Burası bir mezar odası ve içindeninsan iskeleti, kandil, seramikkap ve sikkeler çıktı. Antikdönemde bu tür mezar odasıörnekleri olduğunu biliyoruz.Bu mezar odası, diğer bölgelerdebildiğimiz benzerlerindenbiraz farklı; duvarlarında kapı,kapı kilidi, ayna motifleri yanındabaklava şekilli süslemelervar. Kapı şeklindeki süslemeleri,bölgeyi, bölgenin mezartaşlarını biliyoruz. Ancak busüsler tamamen bölgeye özgü.Aizanoi’deki yapılarda çok fazlaşekilde karşımıza çıkan birsüs şekli olmasına rağmen birmezar odasında bu süslere ilkkez rastlanıldı. Öbür dünyanınkapısını bir şekilde mezaraişlemişler. Öldükten sonra birhayat bilincinde olduklarındandolayı hem mezarlarına hemgömü şekillerine hem de ölüleriçin yaptıkları törenlere bunubir şekilde yansıtmışlar.Buradaki mezar odası da buanlayışın en güzel örneği olarakkarşımıza çıktı. Bu bakımdanbölge için zengin ve yenibir buluntu olarak karşımıza çıkıyor.Mezar odasını bulduğumuziçin çok mutluyuz. Bununheyecanıyla çalışmalarımızadevam ediyoruz. Buna benzerörnekleri daha çok bulacağımızainanıyoruz.”Bizlerde Pamukkale Üniversitesiarkeoloji bölümüne, tarihekazandırdıkları bu çalışmalarındandolayı teşekkürlerimizisunuyor, tarihe ışık tutacakyeni başarılarını heyecanlabekliyoruz.Tarihçi Prokopios’un yapımıhakkında bilgiler verdiği 3. Ayasofya,Miletos’tan İsidoros veTralles’ten Antemios adlı ikimimar tarafından yapılmayabaşlanır. Yapım çalışmaları sırasındayüz usta, bin kalfa veon bin işçi çalıştırılır. Yapınınbir an önce bitirilmesini arzu86>87 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


pedestrians.It is written on the inscriptionon a pedestal of the parapet ofthe five-arched bridge, whichis still in use today, and evenT.I.R. lorrys pass over it, thatthe opening ceremony for thisbridge was held in September,157 A.D. And there aretwo more parapet blocks withreliefs. The sea voyage of M.Apuleius Eurykles, who donatedthe bridge, is depictedin these reliefs. Eurykles representedAizanoi in Athens,in the Hellenic Union calledthe Panhellenion,* foundedby the Emperor Hadrian, between153 and 157 A.D. Andhe returned to Aizanoi in theautumn of 157 A.D. Hadrianhad a humanist personality,and was a full Hellenistic admirerin all of his tastes.The Sanctuary of MeterSteunene: The Mother GoddessCybele was consideredthe mother of rebirth, immortality,fertility, and nature inAnatolia.The oldest known sanctuaryin the city is the cavewith carved rocks and thisdeep rock cave which hascollapsed, was the centre ofthe cult of the Goddess MeterSteunene (Cybele). Thecult terracotta figurines, unearthedduring the excavationshere in 1928, date tobetween the first century B.C.and the 2 nd century A.D. Acascaded rock throne is visiblein the upper part of thecave. This type of sanctuaryis found in the rural areas ofPhrygia. And this shows thatthe Meter Steunene sanctuarieswere functioning long beforethe first century B.C. Tworound sacrifice pits (bothroi)built of stones on the rockbed may belong to the earlierperiod of the use of the caveas a sanctuary. They used tomake offerings to the MotherGoddess of Anatolia, who wasthe ruler of mountains and nature,and who was believed toinhabit rock formations.I wish to end the informationprovided on this area with aquote from an article by Assoc.Dr. Elif Ozer who is continuingthe excavations at Aizanoi;“When we asked the localpeople, especially the elderly,they said that they used togather together wife and childwhen there was drought, andgo to the hills (Kiran Bayir andBedir) for the rain prayers, inthe old times. So far, everythingis normal. It is a tradition,practiced in many placesin Anatolia, but things changeas the place they go up to isjust across from the sanctuaryof Meter Steunene wherethe Aizanites used once toworship, and you see thatsome traditions still continuein Aizanoi over the centuries,even if their names and formshave changed...”Cave in the Kizik Mountain(Kocadag): The local peoplecall this cave the “Bear Lair”,which is south of the village ofKizik 12 km, from Cavdarhisar,and is at the foot of Kocadag.This cave and the remains ofstructures were found by M.Schede and colleagues engagedin research in the areabetween 1926 and 1928. Thereport of the person who hadbrought the team here byhorse carriage and the legendcirculating among peopleresemble to each other. Thestories tell that the mint andtreasury of Aizanoi used to beinside this cave and one hadto pass through many trickymazes to reach here, andthe fact that after M. Schedeand colleagues had enteredthe cave and passed throughsome doors, they faced threemore doors, and thinking thatthere were booby trappedpaths, could not proceed, areconsistent with the stories.But today, the only thing wecan say based upon concreteevidence is this that waterwas brought to Aizanoi fromthis mountain. The foundationstones of the limestoneblocks of the structure builtfor the transport of water andthe marble arches where thewater was poured remain visibletoday.Maltepe: Building structuresare to be seen on the hill tothe west of the theater. Thispart was not excavated, but itis thought there used to be agreat palace here. The localpeople have called this place“Maltepe” (Hill of Commodities)as they have found ringstones, valuables and coinshere.Necropolis (City Cemetery):The necropolis is locatedto the north, northeast andnorthwest of the theater.The most common depictionon the gravestones isthe gateway into Hades.These gates are the same asthe gates of most of the villagehouses, and this indicates thistradition has continued in theregion for thousands of years.Motifs providing accurate informationabout the identityof the owner of the grave areseen frequently, for example,there are motifs of a mirrorand a basket full of wool andfleece on the gravestones ofthe women, and an eagle, alion and bull motifs on thosebelonging to men.I would recommend thosewho are still uncertain as towhether the Amazons lived inAnatolia, to go to the Archaeo-* Panhellenion: It is the name of the Hellenic Union founded by the emperor Hadrian.


AizanoiAntik Baraj / Antique Dameden İmparator Justinianos,eski kentlerden kalma güzelmimari parçaların Ayasofya’dakullanılmak üzere İstanbul’agönderilmesini tüm eyaletlerinegönderdiği bir yazı ile emreder.Böylece Anadolu, Suriye, Mısırve Yunanistan’ın antik şehirlerindenmimari parçalar, gemilerle,arabalarla Ayasofya’yagetirilir. Efes’ten, Artemis Tapınağındakikırmızı porfir sütunlardansekiz adet getirilipkullanılmıştır.Ayasofya’nın yapımında (532),Aizanoi’den de çok sayıdamermer sütun ve süslemelibaşlıklar İstanbul’a götürülmüştür.Bu yıllar yavaş yavaşAizanoi’nin yok oluşunun başladığıyıllardır. Muhtemeldir kibirçok mermer yontu ustası daAyasofya’nın inşaatında çalıştırılmaküzere İstanbul’a götürülmüşya da kendiliğindengitmiş olmalı...Erken Bizans Dönemi’ninönemli piskoposluk merkeziolan Aizanoi VIII. yüzyıldanitibaren, itibarını yitirip tarihsayfasından silinmeye başlamıştır.MS XIII. yy’da GermiyanoğullarıBeyliği’ne dahilolan Aizanoi’de Tatar boyundanÇavdar kabilesi yaşamayabaşlamıştır. Tapınak bu dönemdekale olarak kullanılmıştır,hatta duvarlarına onlar tarafındanyapılan figürleri şimdibile görmek mümkündür...TEŞEKKÜRUzun süredir birlikte çalışmaktan keyif aldığımız;“kültür varlıklarımızın korunması ve geri getirilmesi”,ülkemiz turizminin çok daha ileriye taşınmasıkonularında gösterdiği başarılardan ve her zaman“biz rehberlere” desteğinden dolayı Sayın eskiBakanımız Ertuğrul GÜNAY’a teşekkür eder;yeni Bakanımız Sayın Ömer ÇELİK’e degörevinde başarılar dileriz...KUTLAMA88>89 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


logical Museum of Kutahya,and see the Sarcophagus ofAmazons there. The sarcophagusin Aizanoi was carved inthe high relief technique andthere are reliefs depicting thebattles between the Greeksand Amazons, on the sides ofthe sarcophagus. This is themost robust one, among thesmall number of sarcophagusesrecording the Amazonsin the world. Today, it is exhibitedin one of the main halls ofthe Archaeological Museum ofKutahya. Another piece of sarcophagusfound in the ancientcity is exhibited to visitors inthe garden of the ArchaeologicalMuseum of Kutahya.During the excavations of thenecropolis ongoing during thesummer months in 2012, theexcavation team has reacheda burial chamber. I would liketo report here the informationthat the excavation team hasgiven to the media;“This is a burial chamber, andinside we have found humanskeletons, oil lamps, ceramicpots and coins. We know thatthere are examples of this kindof burial chambers in the ancientperiod. However, thisburial chamber is slightly differentfrom its counterparts inother regions; there are diamond-shapeddecorations, inaddition to door, door lock andmirror motifs, on the walls. Weknow the door-shaped decorationscharacteristic of the region,and the grave stones ofthe region.However, these ornaments arecompletely unique to the region.Although it is a decorativeform that appears frequentlyin the structures in Aizanoi, itwas met here for the first timewithin a burial chamber. Theyhave somehow carved thedoor to the other world in thisgrave. As they were aware ofan afterlife, they have reflectedthis in their graves, burialforms, and burial rites for thedead. And this burial chamberappears to be the best exampleof this approach. In this respect,it emerges as a rich andnew find for the region and weare very pleased to have foundthis burial chamber. We continueto work with enthusiasmand we believe that we will findmore examples like this one.”And we thank the PamukkaleUniversity, Department of Archeologyfor the work theyhave undertaken, contributedto history, and we look forwardto their new finds which willshed further light on history.The construction of the 3 rdchurch of Hagia Sophia,which the historian Prokopiosrecorded provides informationabout its construction,was begun by two architects,namely Isidoros from Miletusand Antemios from Tralles. Ahundred masters, a thousandjourneymen, and ten thousandworkers were employedduring the construction work.The Emperor Justinian, whowished the building to be finishedas soon as possible, orderedbeautiful architecturalpieces from the old cities tobe sent to Constantinople tobe reused in Hagia Sophia,in a letter sent to all statesby him. Thus, architecturalpieces from the ancient citiesof Anatolia, Syria, Egypt,and Greece were brought toHagia Sophia by ships and incarts. Eight of the red porphyrycolumns from the Templeof Artemis were brought fromEphesus and reused.A large number of marblecolumns and ornate corniceswere also taken from Aizanoito Constantinople, duringthe construction of this HagiaSophia in 532. These werethe years when the slow destructionof Aizanoi began. Itis likely that many of the mastersof marble carving weretaken for the construction ofHagia Sophia in Constantinople,or had gone by themselves...Aizanoi, which was an importantcenter of the episcopacyin the early Byzantine period,began to lose its reputationand get wiped from history,from the 8 th century onwards.The Cavdar tribe of Tatars beganto live in Aizanoi, whichwas included in the Principalityof Germiyanogullari, in the13 th century A.D. The templewas used as a fortress duringthis period, and the figurescarved in its walls by themcan still be seen more thansevern hundred years later...Zeus Tapınağı Medusa / Zeus Temple Medusa


Aspendos - 4. BölümT. M. P. DUGGANASPENDOSBelkıs sarayının özel bölümü-haremiiçin, SultanII. Gıyaseddin Keyhüsrevtarafından bu konunun ilerisürülen seçimi, yalnızcaadaşı Hüsrev ve Nizami’nineseri “Hüsrev ile Şirin”eduyduğu gerçek bir ilgiyiyansıtmakla kalmaz, aynızamanda doğrudan kendihayatıyla, uzun süre geliniolmasını istediği, KafkasyalıGürcü hatun, “KafkasyalıŞirin”i ile de ilişkilendirilebilir.Bu kabartmada tasvir edilenkadın figürünün açık doğasınedeniyle, 1930’daki “restorasyon”yıkımına kadar saraycamiini içeren doğu bölümündensahne binasının Romaduvarıyla ayrılmış, bu saraybinasının batı bölümündeki buyükseklikte, sarayın özel bölümününde pekâlâ yer almışolabileceği kesinlikle ileri sürülebilir- batıya bakan iç duvardabu kabartma ve Roma orkestrazemininin tepesindendeki dolgununüzerine inşa edilmiş sarayzemininin üzerinde batıyadoğru uzanan odalarla, harem.Ne yazık ki, Roma orkestra zeminininüzerindeki, o zamanlarhalen yerinde olan Selçuklu sarayzemininin 1960’lardaki “temizlemeçalışmaları” sırasındatamamen ortadan kaldırılmasıve bu işaretleri detaylandırmışolması gereken bu “temizlemeçalışmaları”nın kayıtlarının tamamenyokluğu, dayanaklarınSelçuklu saray zeminini kestiğianlamına gelmektedir. Bunlar,sahne duvarından dışarı uzanan,batıya bakan Selçuklu eklemeleriningenişliğini ve kapsamını,neredeyse kesinlikle,ortaya koymuş olurdu. Sahneduvarının öbür tarafındaki orkestranınçoğu, muhtemelenson yarım yüzyılda kaybolmuştur;Suriye’deki Bosra’dada durum böyle olmuştur.Bosra, bir Roma tiyatrosununbir Müslüman sarayına dönüştürülmesinindaha eski birEyyubi örneğidir. 1940’lardansonra, Suriye’nin Fransız işgalisırasında, Bosra tiyatrosunun“restorasyon”u esnasında, Eyyubisarayı tahrip edilmiştir.Dahası, bu makalenin 1. Bölüm’ündeaçıklanan, sarayındış kabartma eserinin konuseçiminin de, Nizami’nin “Hüsrevile Şirin”ini yansıttığı ilerisürülebilir, çünkü bu dış kabartmaşeritlerinde aslanlarve bir geyik tasvir edilmiştir veNizami Hüsrev’i aslanı, Şirin’ide geyiği oynar olarak tanımlamaktadır.Aşıklar bu iki yaratıklatemsil edilmiştir ve bu daneredeyse kesinlikle önemli birsembolik motif olarak seçilmişve Aspendos’taki bu sarayındış kabartma eserinin tasarımındakullanılmış bir imadır.Belkıs sarayının içindeki veüzerindeki Selçuklu kabartmaeserde somutlaştırılan anlamınbu yorumu, insanın, Belkıs-Aspendossarayının SultanGıyaseddin Keyhüsrev’in aşkıiçin tasarlandığını ve inşa edildiğiniileri sürmesine yol açar.Bu, “Hüsrev ile Şirin”in ilk bölümündeanlatıldığı gibi, uzakve uzun zamandır beklenenbir aşktır. Ayrıca, Aspendos’takisarayın, mutemelen, gelini,Şirin’i, Gürcü hatunu, eşi,Belkıs’ı için bir armağan olarakinşa edildiği de ileri sürülebilir.Böylece, Belkıs ismi, Aspendos’takihem Selçuklu, hem demodern yerleşimlere verilmiştir.Muazzam Belkıs-Aspendossarayının bölümlerine uygulanmışkabartma süslemeleri90>91 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Aspendos - Part 4T. M. P. DUGGANDue to the revealing nature ofthe female figure depicted inthis relief, the suggestion cancertainly be made that at thisheight in the western part of thispalace building, separated bythe Roman wall of the sceanaefrons from the eastern sectionthat contained the palacemosque until its destruction inthe 1930’s “restoration”, theremay well have been locatedthe private quarters of the palace- the harem, with this reliefon the interior west facing walland with the rooms extendingout westwards over the palacepavement constructed overthe infill on top of the Romanorchestra pavement.Unfortunately the complete removalin “cleaning work” in the1960’s of the then still in situSeljuk palace floor that overlaythe Roman orchestra floor, andthe complete lack of records ofthis “cleaning work” that shouldhave detailed these markings,mean that the footings cut inthe Seljuk palace floor, thatwould almost certainly haverevealed the width and the extentof the west facing Seljukadditions extending out fromthe sceanae frons, perhapsacross much of the orchestrahave been lost in the lasthalf century; as was also thecase at Bosra in Syria, the earlierAyyubid precedent for theconversion of a Roman theatreinto a Muslim palace, withthe Ayyubid palace destroyedduring the “restoration” of theBosra theatre from the 1940’sonwards, during the Frenchoccupation of Syria.The suggested choice ofthis subject by Sultan Giyathsed-DinKeyhüsrev IIfor the private quarters–haremof the Belkis palaceFotoğraf: Halil Arıkanmay reflect not only aninterest in his namesakeKhüsrev, and a real interestin Nizami’s work “Khüsrevand Shirin”, but can also berelated directly to his ownlife, to his long intendedbride, the Lady from Georgia(Gürcü hatun) comingfrom the Caucasus, his“Shirin from the Caucasus”.Further, it can be suggestedthat the choice of subject ofthe palace exterior relief work,described in Part I of this article,may also reflect Nizami’s“Khüsrev and Shirin”, as lionsand one deer are depicted inthese band of exterior reliefsand Nizami describes Khüsrevas playing the lion and Shirinthe deer, with the lovers representedby these two creatures,an allusion that was almostcertainly picked upon as asignificant symbolic motif and


AspendosFotoğraf: Halil Arıkanyoluyla detaylandırmak için“Hüsrev ile Şirin”den bu konuseçimleri, yalnızca Sultan’ınNizami’nin “Hüsrev ile Şirin”ineolan ilgisini yansıtmakla kalmaz,aynı zamanda genç, romantik,savurgan, kararsız vedüşünmeden hareket eden mizacınıda yansıtır.En büyük oğlunun Saltanat’ı sürdürmesiniistemeyen babasıylaarası açıktır. Böyle bir mizaç,onun döneminde Rum SelçukluDevleti’nin bağımsızlığını ve gücünükaybetmesinde küçük birrol oynamış olabilir. Öte yandan,ancak romantik ve gerçekten savurganbir yaradılış, 17 yaşında,Aspendos’taki bu büyük fabrikabenzeri terkedilmiş Roma tiyatroyapısının, gelini için Belkıs sarayıdüğün hediyesine dönüştürülmesiniöngörmüş, arzu etmiş yada onaylamış olabilirdi.Bu 13. yy saray kabartmaeserinin olası tarihiSultan I. Alaeddin Keykubat’ınkışın <strong>Antalya</strong> bölgesinde geçirdiğizamanın uzunluğu vebataklık-göl ile Köprü Çayı kıyılarındaavcılık ve kuş avı olanaklarıgöz önüne alındığındave bunlar, Manavgat’a ulaşanakadar, <strong>Antalya</strong>-Alanya yoluboyunca Selçuklu köşk yapılarınınyokluğu ile birleştirildiğinde,Aspendos akropolündekiyapıların Selçuklu dönüşümlerininbazıları, I. Alaeddin Keykubatdönemine ait olabilir.Ayrıca, <strong>Antalya</strong>’dan gelen yoluyeni fethettiği Alanya şehrinebağlaması için, nehir üzerindebir köprü inşasını emretmiş olmasıda çok muhtemel görünmektedir.1221’de Manavgat’tanAlanya’ya kadar olan bölgeninfethini (fetihler, askeribirliklerin olduğu kadar,muhtemelen devlet veticaret kervanlarının geçişiiçin, 1225’e kadar, doğuya,Silifke’ye doğru genişletilmişti)izleyen, <strong>Antalya</strong>ile Alanya arasındaki sahilyolunun önemi, I. AlaeddinKeykubat tarafından birköprünün kesinlikle dikildiğianlamına gelir.Ayrıca, Selçuklu köprüsününüzerinde kalan yazıt bunun içinhiç kanıt sağlamasa da, bugünbu köprüde büyük ölçüde yerindeduran yazıt, 1239-40’taSultan II. Gıyaseddin Keyhüsrevtarafından sıfırdan inşasındançok, bu köprüye daha sonradanyapılan onarıma işaretetmektedir. Yazıtın köprününgövdesinin içine değil, korkuluğundış yüzüne inşa edilmişolması da, olası restorasyonugösterebilir, ancak mutlakaböyle olması gerekmez.Selçuklu köprüsünün 1239-40’ta Sultan II. GıyaseddinKeyhüsrev tarafından inşasındançok muhtemel yenilemesi,bu sarayın tamamlanması dadâhil olmak üzere, birçok nedenyüzünden gerekli hale gelmişolabilir ve müreffeh bir şehirile Belkıs konuşlu 4000 RumSelçuklu askerine ek olarak saraypersoneli ve yetkililerinden92>93 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


was employed in the design ofthis exterior palace relief-workat Aspendos.This interpretation of themeaning embodied in theSeljuk relief work in and onthe Belkis palace leads one tosuggest that the Belkis-Aspendospalace was designed andwas constructed for Sultan Giyathsed-DinKhüsrev’s love, adistant and long awaited love,like that described in the firstpart of “Khüsrev and Shirin” ,and that the palace at Aspendoswas probably constructedas a gift for his bride, for hisShirin, his Lady from Georgia,his consort, his Belkis, hencethe name Belkis given to boththe Seljuk and the modernsettlements at Aspendos. Thischoice of subjects chosenfrom “Khüsrev and Shirin” forelaboration through the reliefdecoration applied to areasof the enormous Belkis-Aspendospalace may not onlyreflect this Sultan’s interest inNizami’s “Khüsrev and Shirin”,but also his youthful romanticand extravagant, irresoluteand impulsive temperament,at odds with his father whodid not want his eldest son’ssuccession to the Sultanate,a temperament that wouldplay some small part in theloss of the independence andpower of the Rum Seljuk Sultanateduring his reign, butthen, only a romantic and trulyextravagant disposition couldhave envisaged, desired orapproved at the age of 17, theconversion of this vast Romanfactory-like abandoned theatrestructure at Aspendos into thewedding present of the BelkisPalace for his bride.The probable date of this13 th c. palace relief workGiven the length of time SultanAlaed-Din Keykubat I spent inthe <strong>Antalya</strong> region in winterand the possibilities for huntingand for wildfowling by themarsh-lake and along the riverbanks of the Köprü Çayı, whencombined with the absence ofSeljuk köşk structures alongthe route from <strong>Antalya</strong> to Alanya-Ala’iyyeuntil one reachesManavgat, some of the Seljukconversions of structures onthe Aspendos acropolis maydate from the reign of Alaed-Din Keykubat I and it seemsmost probable that he wouldalso have ordered the constructionof a bridge acrossthe river to connect the routefrom <strong>Antalya</strong> to his newly conqueredcity of Alanya.The importance of thecoastal route between <strong>Antalya</strong>and Alanya followingthe conquest of the regionfrom Manavgat to Alanyain 1221, conquests extendedeastwards by 1225to Silifke, for the transit oftroops as well as possiblystate and trade caravans,means that a bridge wascertainly erected by Alaed-Din Keykubat I,and, although the remaininginscription on the SeljukFotoğraf: Halil Arıkan


AspendosFotoğraf: Halil Arıkansöz edilmesi göz önüne alındığında,bu köprünün bakımıönemliydi. <strong>Antalya</strong> ve Alanyaile daha uzak doğu arasındabağlantı sağlıyordu. Köprününyokluğunda, nehir taştığında,bu askeri birlikler nehrin batıtarafında mahsur kalmış olacaktı.İbn Bibi, eserlerinde, Sultan I.Alaeddin Keykubat dönemindeinşa edilen ve kullanılan saraylarve köşkler ile ilgili önemlibilgiler verir, ancak yapımdansöz etmez, ayrıca bu Sultan’ındöneminde, bölgedeki tek rakibiKubadabad’daki saray olanbu büyük saray kompleksininkullanımına herhangi bir atıftada bulunmaz. İbn Bibi’nin buSultan’ın inşaat faaliyetlerineatıfları ve bu Sultan’ın saraylaraziyaretlerinin kayıtlarıgöz önünde tutulduğunda, İbnBibi’nin yazılarında bunun yokluğu,onun döneminde bununbir saray olarak bulunmadığınıileri sürmektedir ve 1221-2’deAlanya’nın fethinden önce Selçuklutopraklarının sınırındabulunduğu göz önüne alındığında,daha once inşa edilmişolması son derece imkansızgörünmektedir. İbn Bibi’nin,1240’ta öldürülene kadar inşaatfaaliyetlerinde kuşkusuzSadrettin Köpek’ten etkilenmişolan Sultan II. GıyaseddinKeyhüsrev’in egemenliğialtındaki inşaat faaliyetlerininsürdürülmesi ile ilgili tamamençok daha az bilgi vermesi dikkatçekicidir. İbn Bibi, SultanII. Gıyaseddin Keyhüsrev’inemirleriyle inşa edilen şehrineğlence köşklerinin dışında,bu Sultan’ın 9 yıllık döneminintümünde, onun emir verdiğiherhangi bir binanın inşasındansöz etmez. Ancak, buSultan’ın döneminden günümüzekadar kalan bina yazıtları1237-1240 arasında tamamenfarklı bir inşaat faaliyetleriresmi çizmektedir. Bunlar arasında,bu bölgede inşa edilenaşağıda sözü edilen binalarve ayrıca, örneğin, büyük AğzıkaraHan’ın inşası ve inşasınaSultan I. Alaeddin Keykubatdöneminde başlanan,Kayseri’deki büyük KaratayHan’ın daha büyük bölümünün1240’ta tamamlanması vardır.Bu sarayın inşasından sorumluolan kişinin Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev olduğunuileri sürmeme nedenolan birçok faktör vardır.Buna yol açan, yalnızca ibnBibi’nin metninde yokluğu değildir,ayrıca Kubadabad saraykompleksinin esas kısmıve Kubadiye 1236’ya kadartamamlanmıştır ve bu da, çiniüretimi ve saray tasarımlarınınaynı repertuarını çini işlerindeyapma konusunda eğitimli ustaların,ayrıca o zaman Belkıs-Aspendos’taki büyük sarayınçini işi, sıva işi, alçı işi ve boyaişinde çalışan ressamların vesıva işçilerinin serbest kalmalarınısağlamıştır.Ayrıca Sultan II. GıyaseddinKeyhüsrev’in ve yetkililerininbu bölgede inşasını emir verdikleriyapılardan da açıkçabelli olduğu gibi, Sultan bütünbu bölgeye büyük önem vermiştir.Sultan II. GıyaseddinKeyhüsrev’in kendi dönemisırasında inşasına doğrudanemir verdiği yapıların çoğunluğuGüneybatı Anadolu’nunbu bölgesinde yer almıştır;94>95 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


AspendosFotoğraf: Halil Arıkanbunlar arasında, Aspendos’ta1239-40’taki köprü inşasınaya da onarımına ek olarak,şunlar vardır:<strong>Antalya</strong> - Alanya yolundakiŞarapsa Han, 1237-8 tarihindeEğridir’in dışında inşaedilen büyük Eğridir TaşHan, Manavgat’taki KargıHan, <strong>Antalya</strong>-Burdur yolundakiKırkgöz Han, İncir Hanve Susuz Han ve Kemer,<strong>Antalya</strong>’daki Selçuklu köşkü.Ayrıca, 1244 tarihinde<strong>Antalya</strong>’nın ana kent surundabir kule inşa ettirmiştir veEmiri (?) Ebu Bekir Saidoğlu1244-5 tarihinde bir başkasınıinşa ettirmiştir. AtabeğiMubariz ed-Din Armağanşah,Baba Işak ayaklanması sırasındaAmasya’da Türkmenlertarafından öldürülmeden önce1239-40’ta tamamlanan, <strong>Antalya</strong>’dakimedresesini inşaettirmiştir. Şeyh Şücaed-Din’intürbesi 1238-9’da <strong>Antalya</strong>’datamamlanırken, Isparta’nınGelendost ilçesindeki DadilHan 1242’de tamamlanmıştır.Onun dönemindeki inşaat faaliyetlerininbüyük kısmı ilk 4yılda meydana gelmiş görünmektedir.Bu, 1240’ta başlayanBaba Işak (Baba Resul) Türkmenisyanının daha sonrakiaşamalarından öncedir ve buisyanı Moğol istilası ve 26 Haziran1243’te Kösedağ’daki RumSelçuklu yenilgisi izlemiştir. Bubüyük sarayın dönüşümünün1243 Selçuklu yenilgisindensonraki dönemde başlamamışolacağını ve muhtemelen 1240isyanından çok önce başladığınıileri sürmek makul görünmektedir.Bu Sultan’ın, <strong>Antalya</strong>bölgesindeki, bu saray da dâhilolmak üzere, önemli inşaat faaliyetleri,kuşkusuz, kısmen, AtabeğiMübarized-Din Ertokuş’unetkisi yüzündendir. AtabekMübarized-Din Ertokuş, birbiriniizleyen Selçuklu sultanlarınınegemenliği altında, <strong>Antalya</strong>’nınve 1207’deki fethini izleyen dönemdeAlanya bölgesinin uzunsüre başında olmuştur. SultanAlaeddin Keykubat tarafındankendi adına Erzincan’ı yönetmesiiçin, genç prens GıyaseddinKeyhüsrev ile birlikteErzincan’a gönderilmiştir.Yukarıda belirtilenlere ek olarak,dış cephedeki lentonun üzerindeoyulmuş kedigilin biçimiile 1237-1243 arasında SultanII. Gıyaseddin Keyhüsrev’in dinarlarıve dirhemleri üzerinebasılan kedigil tasviri arasındaçok yakın benzerlik vardır; ayrıca,bugün <strong>Antalya</strong> Müzesi’nde,Aspendos - Belkıs sarayındansaray çini işi kaplamalarınınkalıntıları vardır. Bunlar bu dönemeait ve Kubadabad çiniişlerinin tamamlanmasındansonra yapılmış görünmektedir.Bu sarayda, Kubadabad’dakiçini işi tasarımlarının değişik biçimlerivardır ve fırça işleri deKubadabad’da yapılandan muhtemelenbiraz daha gevşektir.Yukarıda belirtilenler sonucunda,Roma tiyatrosununSelçuklu sarayına dönüş-96>97 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Fotoğraf: Halil Arıkanbridge provides no evidencefor it, there is the strong possibilitythat the largely in situinscription on this bridge todaymarks the subsequent repairof this bridge, rather than itsconstruction from scratch by1239-40 by Sultan Giyathsed-Din Keyhusrev II. That theinscription was built into theouter face of the parapet, notwithin the body of the bridge,may also indicate possiblerestoration, but not necessarilyso. The probable renovationrather than construction bySultan Giyathsed-Din KeyhüsrevII in 1239-40 of the Seljukbridge may have become necessaryfor a number of reasonsincluding the completionof this palace, and, given themention of a prosperous cityand 4,000 Rum Seljuk troopsstationed at Belkis in additionto the palace staff and officials,the maintenance of this bridgewas important, ensuring connectionsbetween <strong>Antalya</strong> andAlanya and further east, as inthe absence of a bridge whenthe river was in spate this bodyof troops would have been marooned,restricted to the westernbank.Ibn Bibi relates in his workconsiderable information concerningthe palaces and pavilionsthat were constructed andused during the reign of SultanAlaed-Din Keykubat I, however,he fails to mention the construction,nor does he makeany reference to the use of thishuge palace complex duringthis Sultan’s reign, a palaceonly rivaled in area by that atKubadabad. Its absence fromibn Bibi’s text would suggest,given his references to thisSultan’s construction activityand his record of this sultan’svisits to palaces, that it didnot exist as a palace duringhis reign and it would seemmost improbable that it wouldhave been constructed earlier,given that it stood at the edgeof Seljuk territory prior to theconquest of Alanya in 1221-2.It is noteworthy that ibn Bibi isaltogether far less forthcomingconcerning the continuationof construction activityunder Sultan Giyathsed-DinKeyhüsrev II, who was doubtlessinfluenced in this activityby Sadred–Din Köpek untilhe was murdered in 1240.Ibn Bibi does not mention theconstruction of any building orderedby Sultan Giyathsed-DinKeyhüsrev II during this Sultan’sentire reign of 9 years,with the exception of the cityentertainment pavilions-köşküconstructed on the orders ofthis Sultan. However, the survivingbuilding inscriptionsfrom this Sultan’s reign paintan entirely different picture ofconstruction activity between1237 and 1240, including thebuildings constructed in thisregion mentioned below andalso including for example,the construction of the vastAğzıkara Han and the completionof the greater part of themassive Karatay han by Kayseriin 1240, the constructionof which was only begun underSultan Alaed-Din Keykubat I.It is the combination of anumber of factors that leadsme to suggest that Sultan Giyathsed-DinKeyhüsrev II wasresponsible for the constructionof this palace, not only itsabsence from ibn Bibi’s text,but also the completion of thebulk of the Kubadabad palacecomplex and the Kubadiye by1236, which would have freedup craftsmen trained in tileproduction and in executingthe same repertory of palacedesigns on tile work, as alsothe painters and stucco workersto work elsewhere, whothen worked on the tile-work,stuccowork, plastering andpaintwork of the huge palaceat Belkis-Aspendos; as alsothe importance that SultanGiyathsed-Din Keyhüsrev IIattached to this entire region,made clear from the structureshe and his officials orderedconstructed within it. The majorityof the structures that SultanGiyathsed–Din KeyhüsrevII directly ordered to be erectedduring his reign lay within thisregion of south western Anatolia;in addition to the bridge orrepair thereof at Aspendos of1239-40, they include:Şarapsa han on the <strong>Antalya</strong>-Alanyaroad, the largeEğridir Taş han of 1237-8built outside Eğridir, Kargihan by Manavgat, Kırkgözhan, İncir han and Susuzhan on the <strong>Antalya</strong>–Bur-


Aspendostürülmesinin muhtemelen1237 - 1240 arasında,Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrevdöneminin ilk kısmıFotoğraf: Halil Arıkansırasında meydana geldiğiileri sürülebilir ve inşaatın,Sultan’ın yaklaşmakta olanve uzun zamandır beklenenevliliği ile ilişkili olarak,1237-8’in kışında başlamışolabileceği tahmin edilebilir.Yeni Sultan 1238’in ilkbaharındaKonya’ya dönmeden once,bütün kışı <strong>Antalya</strong> bölgesindegeçirmiştir. Bu makalede açıklananSelçuklu sarayı kabartmaçalışmasının, ayrıca iç vedış boya işlerinin çoğunun vesahne binasının, merdivenlerinve odaların çini işi kaplamalarınınileri sürülen tarihi, bu nedenle,1237 - 1240 arasındaki3 yıllık dönemdir, çünkü, görünüşegöre, büyük olasılıkla, busaray, gelini, Şirin’i, GürcistanlıBelkıs’ı için inşa ettirilmiştirve bu nedenle, onun 1240’taRum Selçuklu Sultanlığı’ndangelişinden önce tamamlanmışolması gerekir. Belkıs-Aspendossarayı, kesinlikle, en geç1261’e kadar Türkmen denetimialtındaydı, ancak çevredekibölgenin 1245’ten sonrakigüvensizliği, sarayın, yalnızcatamamlandığı 1240’tan 1245’ekadarlık süre içinde, yani yalnızcabu sultanın dönemi sırasındatam anlamıyla işlevgörmüş olabileceği anlamınageliyordu. Bu çok kısa kullanımdönemi, kaynaklarda Belkıs saraykompleksine referanslarınyokluğunu açıklamaktadır. Tekistisna, S. F. Erten’in belirttiğive aksi takdirde bilinmeyen birmetinde sözünün edilmesidir.Ayrıca, bu sultanın adil yönetici,ikinci bir “Süleyman” ve Gürcistanlıkraliçesinin de “Belkıs”olarak tanımlanmasıyla, 13.yy’daki şehrin ve bugünkü kasabanınhâlâ Belkıs ismini koruduğugöz önünde tutulduğunda,bu saray kompleksinin 1240’taSultan’dan gelinine, Belkıs’ınabir evlilik hediyesi olarak inşaettirildiğini ileri sürmek makulgörünmektedir. Benzerlik alınlıktakisıva kabartmada biletasvir edilmiş olabilir, çünküBelkıs’ın portresinin, Sultan’ındöneminde basılan dinar vedirhemlerin bazılarının üzerindetasvir edildiği bildirilmiştir. Butasvirlerde Belkıs’ın yüzü güneşiniçindedir ve Sultan da aşkınışığıyla aydınlanan aslan yada aslanlarla temsil edilmiştir.Aslan(lar)ı ve güneşin içindekiyüzü taşıyan paralarında ifadeedilen aynı ilişki, orijinalinde boyalısıva kabartma işiyle kaplıbu sarayın cephesinde oyulmuşaslanlar ve geyik siluetleriyle veyeniden işlenmiş alınlıktaki sıvakabartmadaki, Nizami’nin metnindenŞirin-Belkıs tasviri ileifade edilmişti, yani aşık olanlaaşık olunanın ilişkisi.98>99 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


dur road and the Seljukköşk at Kemer, <strong>Antalya</strong>.He also built a tower in themain city wall of <strong>Antalya</strong> dated1244 and his Emir(?) Abu BakrSaidoğlu built another dated1244-5. His Atabeg, Mubarized-Din Armağanshah built hismedrese in <strong>Antalya</strong>, completedin 1239-40 before being killedby Turkmen at Amasya duringthe Baba Işak uprising, whilethe turbe of Şeyh Şücaed–Dinwas also completed in <strong>Antalya</strong>in 1238-9 and the Dadil han inthe Gelendost district of İspartawas completed in 1242.The bulk of the dated constructionactivity in his reignseems to have occurred withinits first 4 years, prior to thelater stages of the Baba Işak(Baba Rasul) Turkmen rebellionthat began in 1240 whichwas followed by the Mongol invasionand Rum Seljuk defeatat Kösedağ on the 26 th of June1243 and it seems reasonableto suggest the conversion ofthis huge palace would nothave begun in the period afterthe Seljuk defeat of 1243 andwas probably begun well beforethe uprising of 1240.His considerable constructionactivity in the <strong>Antalya</strong> region,including, it is suggested of thispalace, was doubtless in īartdue to the influence of his AtabegMübarized-Din Ertokuş,under successive Seljuk sultanslong in charge of <strong>Antalya</strong>and the <strong>Antalya</strong> region followingits conquest in 1207, whowas sent by Sultan Alaed-DinKeykubat to Erzincan with theyoung prince Giyathsed–DinKeyhusrev to administer Erzincanon his behalf.In addition to the above indications,there is also the veryclose parallel between the formof the feline carved on the lintelon the exterior façade with thedepiction of the feline struckon some of Sultan Giyathsed-Din Keyhüsrev II’s dinars anddirhems in the period between1237 and 1243, and there arealso the remains of the palacetile-work revetments from theAspendos-Belkis palace todayin the <strong>Antalya</strong> Museum, whichseem to date from this reign,subsequent to the completionof the Kubadabad tile-work, towhich there are variant designsand perhaps the brushwork isat times somewhat looser thanthat employed at Kubadabad.In consequence of theabove indications one cantherefore suggest that theconversion of the Romantheater into the Seljuk palaceprobably occurredduring the first part of thereign of Sultan Giyathsed-Din Keyhüsrev II between1237 and 1240 and onecan surmise that the constructionmay have begunin the winter of 1237-8,associated with his forthcomingand long awaited marriage,when the new Sultan spent theentire winter in the <strong>Antalya</strong> regionbefore his return to Konyain the spring of 1238.The suggested date for theSeljuk palace relief work thatis described in this article, asalso for much of the exteriorand interior paintwork and forthe tile-work revetments ofthe stage building, staircasesand rooms, is therefore to thethree year period between1237 and 1240, as this palacewas it seems, most probablyconstructed for his bride, hisShirin, his Belkis from Georgiaand would therefore havehad to have been completed intime for her arrival in the RumSeljuk Sultanate in 1240.The Belkis-Aspendos palacewas certainly under Turkmencontrol by 1261 at the latest,but the insecurity of the surroundingregion from ca. 1245onwards meant that the palacemay have fully functioned onlyin the period from its completionby 1240 to ca. 1245, that is duringthe reign of only this sultan,with this very brief period of useexplaining the absence of referencesto the palace complex ofBelkis in the sources, with thesingle exception of its mentionin an otherwise unknown textnoted by S. F. Erten.Further, with this sultan describedas a second “Süleyman”,the just ruler and hisqueen from Georgia as “Belkis”,it seems reasonable tosuggest, given that the city inthe 13 th c. and the township todaystill retains the name Belkis,that this palace complexmay have been constructedas a marriage gift from the Sultanin 1240 to his bride, to hisBelkis, whose likeness mayeven have been depicted inthe stucco relief in the tympanum,as her portrait was alsoreportedly depicted on some ofthe dinars and dirhems struckduring his reign, the face withinthe sun, with the Sultan beingrepresented by the lion or lionsilluminated by the light of love.The same relationship that wasexpressed on his coinage bearingthe lion(s) and face in thesun, was expressed throughthe silhouette lions and deercarved on the façade of thispalace originally covered bypainted stucco relief work, andby the depiction of Shirin-Belkisfrom Nizami’s text in the stuccorelief in the re-worked pediment,that is the relationship oflover and beloved.


Dubai:Ortadoğu’nun Parlayan Yıldızı...Engin MERDAN, RehberDergimizin yeni sayısında yinesizlerle beraberiz. Bu sayımızdasizlere son yıllarda parlayan biryıldızı tanıtmaya çalışacağım;DUBAİ...Dubai’ye ilk gidişim 2007 yılındaidi. O dönemlerde Dubai ismilüksün sembolü, alışveriş cennetiolarak herkesi çekiyordu. 1999 yılındaaçılan otel, dünyada ilk 7* veyine dünyanın en pahalı oteli olarakşehrin simgesi haline geliyorve Dubai adı ile özdeşleşiyordu.Nasıl Paris Eyfel Kulesi ile veyaVenedik gondollarıyla ünlüyse,işte Dubai de bu muhteşem oteliile bir simge haline geliyordu; buotelin adı BURJ AL ARAB (Araplarınkulesi).Burj al Arab “Arapların kulesi” anlamınagelse de mimarisi yelkenligemiye benzediği için YelkenHotel olarak da anılmakta. Otelininşaatına 1994 yılında başlanıyorve 1999 yılında açılışı yapılıyor.Maliyeti konusunda bugüne kadarçok spekülasyon yapılsa da1,5 milyar doların üstünde paraharcandığı belirtiliyor. 60 katlı ve320 m yüksekliğinde; 202 suittenoluşuyor, en küçük suit 170 m 2 enbüyüğü ise 780 m 2 ‘dir.Genelde otelde kalmak yerineönünde bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.Otel yüksekliği bakımındansahili kapatmasın diye kıyıdan200 m açığa, deniz doldurularakyapılmış.Bugün ise artık Dubai 2 milyonayaklaşan nüfusu ile hem “en”leriçoğaltmaya devam ediyor hemde dünya finans sektöründe deönemli bir yer tutuyor.Atlantis Burj Al-Arab, Dubai / UAEBirleşik Arap Emirliği’nin 7 emirliğindenen büyüğüdür Dubai vebaşkent Abu Dhabi olmasına rağmenen çok turist çeken emirliğikonumundadır. Her emirlik ayrıemir ailelerinden oluşuyor. 1971yılında bir İngiliz sömürgesindenbağımsızlığını ilan ediyor.Dubai’de emirlik ailesi Maktoumailesidir ve nüfusun yaklaşık %80’i yabancı vatandaşlardan oluşuyorki bunların içinde en kalabalıknüfus da Hintlilerdir...Dubai vergi cenneti olarak da biliniyor.Ülkede gelir vergisi yok,benzin TL olarak karşılaştırdığımızda1 liranın altında; haliyleböyle olunca da en muhteşemaraçları yine burada görmek mümkün.2012’de açılışı yapılan “BurjKhalifa” yani “halifenin kulesi”828 m ile dünyanın enyüksek kulesi konumunda.165 kattan oluşan yapı yine dünyanınen hızlı asansörüne sahip;saatte 65 km. Dünyanın en yüksekcamisi de yine bu binada bulunmakta;158. katta... Akşamlarısaat 23’e kadar binanın önündebulunan devasa suni gölde müthişbir ses ve ışık görüntüsü ile büyülenebilirsiniz.Seçilen müzikleriniçinde “Ezel” dizisinin müziği debulunuyor ve bu ses ve ışık gös-100>101 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Dubai:The Shining Star of Middle East...Dubai, Şehir Görünümü / City Night ViewEngin MERDAN, Tour GuideWe are together with you againin the new issue of our Quarterly.In this issue, I will try to introduceyou a star shining in recent years;DUBAI...My first visit to Dubai was in 2007.At that time, the name of Dubaiattracted everyone as the symbolof luxury and the shopper’sparadise. The hotel opened in1999 had become the symbol ofthe city as the world’s first 7* andthe world’s most expensive hoteland was identified with the nameof Dubai. Just as how Paris wasfamous with the Eiffel Tower orVenice with its gondolas, Dubaihad become a symbol with thisfabulous hotel; the name of thishotel was BURJ AL ARAB (ArabTower).Although Burj al Arab means the“Arab Tower,” it is also referredto as the Sail Hotel as its architectureresembles a sailing ship.The construction of the hotel wasstarted in 1994, and it was openedin 1999. Although a lot of speculationhas been made so far aboutits cost, it is denoted that morethan 1.5 billion dollars have beenspent. It is 60-storey and 320 min height; it consists of 202 suites,the smallest suite is 170 m 2 , andthe largest suite is 780 m 2 .In general, instead of staying atthe hotel, we have a souvenirphoto taken in front of it. The hotelis constructed 200 m from theshore by filling the sea so as notto shut out the shore due to itsheight.Today, Dubai both continues toincrease its “the most”s with itspopulation approaching 2 million,and occupies an important placein the finance sector of the world.Dubai is the largest of the 7 emiratesof United Arab Emirates, andalthough Abu Dhabi is the capital,it is the emirate attracting the mosttourists. Each emirate consists ofseperate families of amirs. It hasdeclared its independence from aBritish colony in 1971. The emiratefamily in Dubai is the family ofMaktoum. About 80% of its populationconsists of foreign citizens,and the most crowded populationamong them are the Indians…Dubai is also known as a tax haven.There is no income tax in thecountry, fuel costs less than 1 lirawhen compared to TL; therefore,it is possible to see the most fabulousvehicles again here.“Burj Khalifa,” i. e. “the caliphtower,” which is opened in2012, is the world’s tallesttower with 828 m.The 165-storey building again hasthe world’s fastest elevator; 65km per hour. The world’s highestmosque is also in this building;on the 158 th floor… You can befascinated by a great sound andlight view in the huge artificiallake in front of the building until<strong>11</strong> PM. There is the soundtrackof the TV series named “Ezel”among the musics selected, andthe company making this soundand light show is the companymaking the sound and light showsof the world-famous Bellagio Hotel


Dubai: Ortadoğu’nun Parlayan Yıldızı / The Shining Star of Middle EastPalmiye Adasıanlayacaksınız.terisini yapan firma Las Vegas’tabulunan dünyaca ünlü BellagioOteli’nin ses ve ışık gösterileriniyapan firma.Bina ile aynı anda açılışı yapılandünyanın en büyük AVM’side burada bulunuyor; ”DubaiMall”. 1000 mağazadan oluşanve gezmek için 2-3 gün gerekenmuazzam bir mekan. İçinde yineen büyük akvaryum bulunuyor.Bunun dışında, Dubai’de 50’yeyakın alışveriş merkezi var veAVM’ler akşam geç saatlere kadaraçık durumdalar. Bayramlardaise AVM‘ler 24 saat açık. Parabirimi Dirhem ama şunu da belirtmeliyimki eski ucuzluk kalmadıartık Dubai’de ve paralarınızın“dirhem dirhem” bittiğini siz dehemen alışveriş gezisinden sonraTabii Dubai sadece alışveriş mekanlarıile değil farklı aktiveleraçısından da mutlaka görülmesigereken bir yer. Dubai’ye gidip çölsafari turuna katılmamak büyükbir eksiklik olurdu herhalde. Öğlen15 gibi otelinizden Jeep’lerlealınıyorsunuz ki jeepler büyük,klimalı jeepler. Dubai’nin dışınayaklaşık 45 dakikalık seyahattensonra çöle ulaşılıyor ve müthiş birkeyif başlıyor. Jeepleri kullananşoförler oldukça profesyoneller veinişli çıkışlı birçok tepeden ve kısakısa molalardan sonra güneşinbatışını çölde izliyor ve bol bolfotoğraf çekiyorsunuz. Daha sonraçölde kurulmuş büyük bedevi çadırlarındaakşam müzik ve dansözeşliğinde açık büfe yemeğimiziyiyor ve saat 21 gibi tekrar dönüşyolculuğuna geçiyoruz. Bu turlarıher otelin resepsiyonundan satınalabiliyorsunuz; kişi başı fiyatı ortalama90 USD.Ertesi gün ise dilerseniz BasraKörfezi’nde denizin keyfini çıkarabilirsiniz.İklim olarak Dubai yazaylarında kavurucu sıcaklıklarasahip; 50 °C sıcaklık yaz aylarındanormal karşılanıyor. Bu yüzdenDubai seyahatinizi kış aylarındaplanlayabilirsiniz. Ekim - Nisanarası hava sıcaklığı 30 °C’ye kadardüşüyor.102>103 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


in Las Vegas. The world’s largestshopping center which is openedat the same time with the buildingis here; the “Dubai Mall.” Itis a tremendous venue consistingof 1000 stores which needs2-3 days to wander in. Again ithas the largest aquarium inside.Apart from this, there are about50 shopping centers in Dubai,and they are open until late inthe evening. The shopping centersare open 24 hours during theEids. The currency is Dirham, butI should denote that Dubai is notas cheap as before, and you willunderstand just after shoppingthat your money finishes “dirhamby dirham.”Surely, Dubai is a must-see placenot only in terms of its shoppingareas but in terms of different activitiesas well. It would probablybe a great fault to go to Dubai butnot go on a desert safari. You aretaken from your hotel at about 3PM with Jeeps. The jeeps arelarge and air-conditioned. After atrip of about 45 minutes to outsideof Dubai, you reach the desert anda terrific fun starts. The drivers ofthe jeeps are quite professional.After many bumpy hills and shortbreaks, you watch the sunset inthe desert and take lots of photos.Then, we have buffet dinner accompaniedby music and dancingin the large Bedouin tents in thedesert and at about 9 PM we setout to return. You can purchasethese tours at the reception ofevery hotel; the average price is90 USD per person.The next day if you wish you canenjoy the sea in the Persian Gulf.As climate, Dubai has scorchingtemperatures in the summermonths; a temperature of 50 °C isconsidered normal in the summermonths. So, you can plan yourtrip to Dubai in the winter months.The temperature drops to 30 °Cbetween October-April.You can make your city tour withthe tourist buses by getting a dailyticket. In addition, you can tourDubai from one end to the otherby the Metro opened in 2012.Dubai consists of three regions.Deira, Bur Dubai and the Jumeirahregion... There is a cove inDubai in the Persian Gulf thatwe call an estuary. It separatesthe Bur Dubai and Deira regionsalmost like a river. You can alsomake a beautiful boat tour withdinner at this Dubai Creek in theevening. In addition, you can crossthe river for 1 dirham by the rivertaxis called abra and visit the spiceand gold bazaars in Deira whichis the old Dubai region.The Jumeirah region is considereda little out of Dubai, it is theregion where the Sail Hotel is,and at the same time, in the immediatevicinity, there is “Mall ofthe Emirates” which is the world’slargest indoor ski center. Mall ofthe Emirates, which was openedin 2007, again consists of a hugeshopping center and highly luxuriousstores. You can enter SkiDubai again by paying a separatefee in the shopping center; it is -5degrees inside, and you can bothski and enjoy this place by cablecar under real snowfall of 6000tons per day.The Jumeirah region is also famousfor “The Palm.” The PalmIsland, which is formed by fillingthe sea and that can be seen fromouter space, consists of privatevillas. Each villa has a privatepool and a private beach. You canalso own these villas purchasedby many celebrities, because theprices have fallen by half due tothe economic crisis. The Atlantis


Dubai: Ortadoğu’nun Parlayan Yıldızı / The Shining Star of Middle Eastde 1 dirheme karşıya geçebilir veeski Dubai bölgesi olan Deira’dabaharat ve altın çarşılarını gezebilirsiniz.Jumeirah bölgesi ise Dubai’ninbiraz daha dışında sayılıyor, YelkenHotel’in bulunduğu bölge veaynı zamanda hemen yakınında,yine dünyanın en büyük kapalıkayak merkezi olan “Mall of theEmirates” bulunur. 2007 yılındaaçılışı yapılan Mall of the Emiratesyine devasa bir alışveriş merkezive çok lüks mağazalardan oluşuyor.Ski Dubai’ye yine AVM’niniçinde ayrı bir ücret ödeyerek girebiliyorsunuz;içerisi -5 dereceve günlük 6000 ton gerçek karyağışı altında hem kayak yapabilirhem de teleferik ile buranın keyfiniçıkarabilirsiniz.Jumeirah bölgesi, ayrıca “ThePalm” ile de ünlü bir bölge. Denizdoldurularak oluşturulan veuzaydan da görülebilen PalmiyeAdası özel villalardan oluşuyor.Her bir villanın özel bir havuzuve özel bir plajı bulunuyor. Birçokünlünün de satın aldığı bu villalarasiz de sahip olabilirsiniz zira ekonomikkrizden dolayı fiyatlar yarıyarıya düşmüş durumda. PalmiyeAdası’nda bulunan Atlantis Hotelde yine dünyanın en büyük otelleriarasında yerini almış. Otele bağlıaqualand; çocukların kaçırmamasıgereken devasa bir su parkı.Dubai Tarihi:Şehir turunuzu günlük bir biletalarak turist otobüsleri ile de yapabilirsiniz.Ayrıca 2012 yılındaaçılan Metro ile de Dubai’yi birbaştan bir başa gezebilirsiniz.Dubai 3 bölgeden oluşmakta. Deira,Bur Dubai ve Jumeirah bölgesi...Basra Körfezi’nde bulunanDubai’de haliç diye tabir ettiğimizbir girinti var. Adeta nehir gibi BurDubai ve Deira bölgelerini ortadanayırıyor. Akşam saatlerinde buDubai Creek’te yemekli güzel birtekne turu da yapabilirsiniz. Ayrıcaabra dediğimiz nehir taksileri ile16. yüzyılda başlayan Portekizetkisi 17. yüzyılda yerini İngilizlerebıraktı. Baş kabile Kavasim ileArabistan içlerinden gelen Vehhabilerikorsan olarak ilan edenİngilizler, 1819 - 1820’de kıyı limanlarınakarşı saldırıya geçti.Aslında İngilizlerin asıl amacı,bölge ticaretini kendi egemenliklerialtına almaktı. Mahalli esnafınbüyük bir direnişi dahi İngilizlerindeniz ticaretini kendi güdümlerialtına almalarını engelleyememiştir.Sonunda korsanlığa son veren1820 genel barış antlaşmasınızorla kabul ettirdiler. 1853 yılın-104>105 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Dubai: Ortadoğu’nun Parlayan Yıldızı / The Shining Star of Middle Eastda Denizlerde Kalıcı AteşkesAntlaşması’nın imzalanmasıüzerine bölgeye Ateşkes Kıyısıadı verildi. İngilizler 1892 yılındaÖzel Ayrıcalık Antlaşması olarakbilinen bir paktın oluşmasını sağlayarakbölgenin dış politikasınıdenetim altına aldılar.Ateşkes Kıyısı 1873 - 1947 arasındaİngiliz Doğu HindistanKumpanyası, sonraki yıllardada İngiliz Dışişleri Bakanlığıtarafından yönetildi. 1971 yılındaİngilizlerin Basra Körfezi’ndençekilmesi üzerine, emirlikler “BirleşikArap Emirlikleri” adı altındabir federasyon oluşturdu. BirleşikArap Emirlikleri asırlarca Osmanlıegemenliği altında yaşamış, petrolünbulunmasıyla İngilizler tarafındanOsmanlı İmparatorluğu’ndankoparılmıştır. 2 Aralık 1971’deİngiltere’den bağımsızlığını ilanetmiştir. Bağımsızlık günü millibayram olarak kutlanır. Anayasasıise yine 2 Aralık 1971’de oluşturulmuştur.Dubai son 20 yılda petrolünçıkarılmasıyla birlikte büyükbir zenginliğe kavuşmuş olupgelirinin % 10’unu sadece petrololuşturmaktadır.106>107 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Dubai, gece görünüm / Night ViewHotel in the Palm Island is againone of the world’s largest hotels.The aqualand attached to the hotelis a huge water park that thechildren should not miss.History of Dubai:The Portuguese influence, whichbegan in the 16 th century, left itsplace to the British in the 17 th century.The British, who declaredthe chief tribe Kavasim and theArabian Wahhabites as pirates,attacked the coastal ports in 1819- 1820. In fact, the main purposeof the British was to take the regionaltrade under its sovereignty.Even a great resistance of thelocal merchants could not preventthe British from taking themaritime trade under their owncommands. Finally, they imposedthe 1820 general peace treaty thatended piracy. After the signing ofPermanent Coastal CeasefireAgreement in 1853, the regionwas called the Ceasefire Coast.The British controlled the foreignpolicy of the region by allowing theformation of a pact known as theExclusive Agreement in 1892.The Ceasefire Coast was ruled bythe British East India Companybetween 1873 - 1947 and by theBritish Ministry of Foreign Affairsin the following years. Afterthe withdrawal of the Britishfrom the Persian Gulf in 1971,the emirates formed a federationunder the name of “United ArabEmirates.” The United Arab Emirateshave lived for centuries underthe Ottoman rule, and were cutoff from the Ottoman Empire bythe British with the discovery ofoil. It declared its independencefrom Britain on December 2nd,1971. The Independence Day iscelebrated as a national holiday.And its Constitution was createdagain on December 2 nd , 1971.Dubai has gained a great wealthby drilling of oil in the last 20years, and oil alone constitutes10% of its revenues.


HaberlerBaşkan Akaydın’laARO Cafe’de Kahvaltı...<strong>Antalya</strong> BüyükşehirBelediye Başkanı Prof.Dr. Mustafa Akaydın,12.12.2012 tarihindehem yasamızınyürürlüğe girmesinedeniyle tebrik hemde meslektaşlarımızınBüyükşehir BelediyeBaşkanı’ndan duymakistediklerine açıkyüreklilikle cevap vermekamacıyla ARO’yu ziyaretettiler.Kültür ve Sosyal İşler DaireBaşkanı Adem Akyürek ve Fenİşleri Daire Başkanı SebahatÇevik de konuklarımızdandı.Meslektaşlarımızdan gelen sorularaiçtenlikle yanıtlar veren BaşkanAkaydın, ziyaretinin bir anısı olarakARO Başkanı Hasan Uysal’a AtatürkResmi armağan etti. ARO BaşkanıHasan UYSAL da “Her zamanolduğu gibi başkanımızın yanımızdaolduğunu bilmekten mutluyuz vebu ziyaret için de rehberler adınateşekkür ediyoruz” dedi.


2012 Yılı Seminerlerini TamamladıkÖnceden planlandığı gibiBakanlık talimatına uygun birşekilde 2012 yılı seminerleriKasım ve Aralık aylarınınfarklı günlerinde toplam 6ayrı günde başarıyla yapıldı.Meslek Yasamızın yürürlüğegirmesiyle son defa yapılanseminer programlarına katılımyoğundu. <strong>Rehberler</strong> hem bilgitazeleyip hem de görmedikleriarkadaşları ile sohbet etmeimkanı buldular.


HaberlerARO Eğitim GezileriPerge ve <strong>Antalya</strong> Müzesi...23.12.2012 tarihinde Perge Kazıları arkeologlarından Rehber M. Edip Özgür önderliğindegerçekleştirilen kapsamlı bir eğitim gezisi yoğun yağmura rağmen rehberlerden büyük ilgigördü. Yaklaşık 75 rehberin katılımıyla gerçekleşen program, sabahın erken saatlerinde PergeÖren Yeri’nde başladı. Hayatının büyük bir kısmını Perge kazılarına adayan, bir dönem kazıbaşkanlığı yapan Prof. Dr. Jale İnan’ın öğrencisi olmakla gurur duyduğunu belirten, Perge veburadan çıkarılan eserler hakkında birçok kitabı bulunan M. Edip Özgür’ün olağanüstü anlatımıile bir süreliğine de olsa geçmişe sanal bir yolculuk yapma olanağı bulduk. Perge Tiyatro’sununyıllardır kapalı olması nedeniyle, bu gezi için özel izinle açtırılan tiyatroya giriş, sanki özel birseremoniydi birçok rehber için… Birlikte yenilen öğle yemeğinden sonra <strong>Antalya</strong> Müzesi’nedoğru yol aldık. Hocamızın tiyatro sahne binasını çizimler ve heykeller üzerinde anlatması, PergeKazı Eserleri Salonlarında heykellerin her bir kıvrımlarının farklılıkları, Perge Heykel Ekolü’nünvardığı nokta katılımcıları daha da büyüledi.


ARO Eğitim GezileriDöşemealtı ve Karain Mağarası...<strong>2013</strong> yılının ilk Eğitim Gezisi olarak planlanan “Evdirhan, Karain Mağarası, Kırgözhanı ve Döşemealtı”bölgesini kapsayan gezimiz güzel bir havada 05 <strong>Ocak</strong> <strong>2013</strong> tarihinde gerçekleştirildi. Geziye katılan45 kişi içinde basın mensuplarının varlığı, organizasyonun sadece rehberler için değil bütün <strong>Antalya</strong>için öneminin bir göstergesi idi. Rehber-Hoca olarak gezimize Giray Ercenk ve Mehmet Erdemönderlik etmişlerdir.“ARO’nun gezi organizasyonlarında her türlü desteği verenEPOS Golf Travel yetkililerine en içten teşekkürlerimizi sunarız.”


HaberlerARO’ya Yeni AraçYeni yasamız ile birlikte odamızın sorumluluk ve çalışma alanı arttı. İhtiyaçları karşılamak üzereyeni aracımızı satın aldık. Aktif olarak denetimlerde kullanılacak olan aracımızın camiamızahayırlı olması dileği ile...


ARO Söyleşileri Devam Ediyor...08 <strong>Ocak</strong> <strong>2013</strong> tarihinde üyemiz Rehber-Orman Yüksek Mühendisi Süleyman Dingil tarafından“Bitkilerimizin Tarih ve Mitolojileri” konulu; 10 <strong>Ocak</strong> <strong>2013</strong> tarihinde ise üyemiz Tarihçi-RehberHarun TURHAN tarafından sunulan “Balkan Savaşları’nın 100. Yıl Dönümü” başlıklı söyleşileryoğun ilgi gördü.


HaberlerBasında ARO


Basında ARO


HaberlerARO Üyesi Bayan <strong>Rehberler</strong> ToplantısıOdamıza üye bayan rehberlerilk kez 10 <strong>Ocak</strong> <strong>2013</strong> tarihindeARO Cafe’de toplandılar.Samimi bir ortamda gerçekleşenorganizasyonda, kek, börek, yapraksarması, kısır ve daha birçok evyapımı yiyecekler ARO Cafe’ninnefis çayı, eşsiz kahvesi ile yenildi.Meslektaşlarımız birbirlerini tanımafırsatı bulurken, yeni fikirler vedostluklar da ortaya çıktı.İlk olarak sanal ortamda AROÜyesi Bayan <strong>Rehberler</strong>Platformu açılarak daha hızlıpaylaşım ve duyuru olanağıoluşturuldu.ARO Başkanı Hasan Uysal kısasüreliğine katıldığı buluşmada, odaolarak her zaman bu tür aktivitelerelojistik destek vereceklerini, hattabu çalışmaların neticesinde bayanrehberlerin yönetimlerde dahaaktif olmaları gerektiğinin öneminivurguladı.


ARO EtkinlikleriÜyelerimize Yönelik Fotoğrafçılığa Giriş Eğitimi...18.01.<strong>2013</strong> tarihinde başlayıp üç gün devam eden etkinliğimize yaklaşık yirmi üyemiz katıldı.Üyelerimizden rehber Levent ÖCAL tarafından verilen eğitim, makine ve lens seçimi, basitçekim ayarları ile başlayıp manzara, portre, makro gibi değişik çekim tekniklerinin, dahasonrasında ise Kaleiçi’nde uygulama ve photoshop tekniklerinin anlatımı ile tamamlandı.Katılımcılardan tam not alan eğitmenimiz Levent ÖCAL’a biz de ARO ailesi olarak teşekkürediyoruz.


HaberlerLikya Yürüyüş Yolu Eğitim Gezisi26-30 <strong>Ocak</strong> <strong>2013</strong> tarihleri arasındaFethiye’den başlayarak antik LikyaYolu’nun değişik etaplarını yürüyerekUlupınar’a dek gelen katılımcılar,programdan büyük keyif aldıklarınıbelirttiler. Ankara, Kapadokya,İstanbul, Marmaris ve Kuşadası’ndanda programa katılan rehberler yoğuntempodan dolayı çok yoruldular.Öte yandan akşamları birlikte vakitgeçirip, söylenen şarkılar ve türkülerleyorgunluk atmasını da bildiler.ARO Başkanı Hasan UYSAL,program dönüşü karşıladığıkatılımcılara St. Paul Yürüyüş Yoluve Kapadokya Yürüyüş YollarıEğitim Programları’nın da yakındaaçıklanacağı müjdesini verdi.


SANCAKTAROÐLUSÝGORTA“Keþke” DemeninAðýrlýðý Yerine“Yapý KrediSigortalý’yým”Demenin RahatlýðýnýYaþayýn!www.adnansayki.comKýþla Mh. 54 Sk. 21. Ay Apt.K: 1 D: 2 ANTALYATel : 0242 247 47 88GSM : 0544 514 20 00


ARO Dergi BulmacaNot: Bu bulmacayı doğru çözenler arasında çekilecek kurada kazanan bir kişiye kitap armağan edilecektir.Bulmacanın çözümü önümüzdeki sayıda yayımlanacaktır.Hazırlayan: Hikmet Uğurlu, RehberSoldan Sağa:1. Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, Lidya, Frigya, Trakya, Türkiye’deki Tarihsel Adlar gibi yapıtlarıüretmiş, 1936 doğumlu hukuk profesörü, araştırmacı, yazar. - Altay Türkleri’nde deniz tanrıçası.2. Hababam Sınıfı’nın unutulmaz çaycısı ünlü tiyatrocumuz. - İlkel bir silah.3. Ankara yakınlarında bir göl. - Üçgen biçiminde katlanarak yapılan bir börek.4. Hindistan’da ve Pakistan’da iki komşu akarsu arasında kalan bölgeye verilen ad. - “… veSiyah” (Halit Ziya Uşaklıgil’in bir romanı. - Eski dilde yüz, çehre. - ABD basketbol ligi.5. Avrupa’da bir ülke. - Kır yaşamı içinde aşkı işleyen kısa şiir.6. Rusça’da “evet”. - Kabaca bir seslenme ünlemi. - İkamet etmek.7. Dolaylı anlatım. - Satranç oyununda özel bir hareket. - Myanmar’da bir kent. - “Yeni”anlamında yabancı bir ön ek.8. Bir şey gösterilirken söylenen sözcük. - Vücutta görülen gevşeklik, ağırlık.9. <strong>Antalya</strong> il merkezinin 40 km kuzeyinde Burdur karayoluna yakın bir vadide bulunan birantik kent. - Afyon yöresinde “çünkü” anlamında kullanılan bir söz.10. Bir otomobil yarışı. - Eski dilde “boş kafa”. - Niyobyum’un simgesi. - Uydumuz.<strong>11</strong>. Hollanda’nın plaka imi. - Hıristiyan azizi. - Orhan Kemal’in bir romanı.12. Selam verme. - Yunanca “karşıtlık, düşmanlık”.120>121 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Yukarıdan Aşağıya:1. Ağaç direkler üzerine çakılmış çıtalara sıva vurularak yapılan duvar. - Urartular’da dağ tanrısı.2. İlkel benlik. - Deniz kuvvetlerinde bir rütbe.3. Gemi barınağı. - Truva Savaşı’nda topuğundan vurulan kahraman.4. Küresel. - MS 751’de Türk-Arap ordularıyla Çin arasında yapılan ünlü savaş.5. Beyindeki elektrik aktivitesini ölçen bir testin kısa yazılışı. - Karşılığı sonra ödenmek üzere.6. Hıristiyanlığın Çöküşü, Yaşamın Trajik Duygusu gibi unutulmaz yapıtlara imza atmış, 1864-1936 yılları arasında yaşamış İspanyol yazar. - En kısa zaman.7. Azerbaycan’ın para birimi. - Bir koşu türü.8. Yemek. - Uluslararası Çalışma Örgütü. - Mantık.9. Osmanlılar döneminde Roma’ya verilen ad. - ABD’de bir eyalet. - Müslüman ülkelerde yaşayanYunan asıllı kimse.10. Yeşile çalan mavi renkte değerli bir taş. - Renyum’un simgesi.<strong>11</strong>. Kenar süsü. - Karabuğdaygillerden büyük yapraklı, beyaz çiçekli çok yıllık otsu bir bitki.12. Argo’da “kolay aldatılan kimse”. - Belirti, işaret. - Tokat’ın bir ilçesi.13. Müzikte “yarı yavaş bir biçimde çalmak” anlamında kullanılan bir sözcük. - Çinko’nun simgesi.14. Japon lirik dramı. - Eskişehir yöresinde “kadın, hanım”. - Bir şeyin niteliklerini övme.15. “Oktay …” (Önce Erkekler Bozuldu’nun unutulmaz yazarı). - Taşlarla oynanan konkene benzerbir oyun.Ender EKER


Müfettişler Yolda!MalabadiKöprüsü’ndeGarip Bir Durum...Malabadi Köprüsü kenarındaher grubun durup, kısa birfoto molası verdiği yer vardır.23 günlük bir doğu gezisinin 6.gününde (23.05.2012 Çarşamba)saat 15:10 civarında burayagrubumla geldim. Grup otobüsteniniyordu ki yanımıza 20-25 yaşlarındabir genç geldi. Burada durmanın yasakolduğunu, duracaksak da 60 TL para ödemekzorunda olduğumuzu söyledi.Yerel belediyenin park uygulaması başlamışherhalde düşüncesiyle, hangi belediye bunubaşlattı, makbuzu göreyim demeye kalmadan ‘’Siz sınırıgeçtiniz, burası bizim sınırlarımız içerisinde… ‘’ cümleleriyle konuşmanınrengini ve seyrini değiştirerek işi iyice siyasi propagandayadönüştürmeye çalıştı. Baktım grupta huzursuzlanmalar başladı, bende grubuma tekrar otobüse binmelerini rica ettim ve fotoğraf molasıvermeden yola devam ettik.İsterim ki ülkemizin her bir köşesini özgürce, sorunsuz bir şekilde gruplarımızlagezip anlatabilelim.Burhan SAĞIR, Rehber, Öğretim GörevlisiLütfen Çevremize Biraz Daha Duyarlı Olalım...05.01.<strong>2013</strong> tarihinde ARO Eğitim Gezileri kapsamında yaptığımız KırkgözHanı ve Kırk Göz Pınarı ziyaretlerinde o güzelim su kaynaklarının nasıl kirletildiğinegözlerimizle tanık olduk. Durumu o an çektiğimiz fotoğraftan dahaiyi anlatacak sözcük bulamadık. Mahalli idarenin bir an evvel işe el atıp,gerekli düzenlemeyi yaparak temizliği sağlaması önem arz etmektedir.


Hastalýkta saðlýkta...Tel: +90 384 214 32 32 (Pbx) - Faks: +90 384 214 00 70www.versahastanesi.com.tr - e-posta: info@versahastanesi.com.trAdres: Güzelyurt Mahallesi, Ürgüp Caddesi No: 43 NEVÞEHÝR


K & G Silk and Wool CarpetsHavaalaný yolu 7. Km. <strong>Antalya</strong> / TÜRKÝYE - Tel: +90 (0242) 341 61 60 - Fax: +90 (242) 341 61 59Sargon Freeport Ltd.Serbest Liman Magosa - KKTC - Phone: +90 533 839 27 34A & R Halýcýlýk, KAPADOKYALYKIA Halýcýlýk Turizm San. Tic. A.Þ.Acýpayam Kavþaðý Tavas - DENÝZLÝ, Phone: +90 258 637 45 00 (4 Line) - Fax: +90 258 637 44 9873 Pimlico Road, London, SWIW 8NE, UKTel: +44 (0) 20 - 7730 8810 - Fax: +44 (0) 20 - 7730 8803New York by appointment24 West 57 Street, 3 Floor, New York, NY 10019, USATel: (212) 956 1586 - Fax: (212) 956 1587

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!