You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Bir Seyyahın Gözünden
İstanbul’a bir de
Edirnekapı’dan
bakın
SAFFET EMRE TONGUÇ
tonguc@saffetemretonguc.com
Benim imzam gibi olan bir cümlem var; “İstanbul’da
yaşamayın, İstanbul’u yaşayın!” Yıllardır bıkmadan
usanmadan tekrarlarım. Çünkü bu şehir hâlâ izini
bulamadığımız, göz önünde duran ama kıymeti fark
edilmeyen öyle çok adresle dolu ki! Gelin bugün
birkaçını birlikte dolaşalım. Size içinde hem yenilerin
hem eskilerin olduğu bir rota hazırladım.
YENİ BİR SARAY, YENİ BİR MÜZE
Edirnekapı’daki Tekfur Sarayı, restore edilerek ziyarete
açıldı. İstanbul yeni bir saray, yeni bir Çini Müzesi
kazandı. Aslında saray ve müze deyince görkemli bir
yapı, çok zengin bir koleksiyon beklemeyin. Fakat burası
çok önemli, çünkü çatısıyla birlikte ayakta kalan
tek Bizans Sarayı… Tarihi 11. yüzyıla uzanıyor. Metruk
bir yapı olarak duruyordu, uzunca bir restorasyondan
sonra artık yeni bir kültür adresi oldu. Maalesef restorasyonunda
içime sinmeyen detaylar var. Öncelikle
pencereler için yapıya daha uygun seçim yapılabilirdi,
ben yakıştıramadım. Bir de dışarıya yapılan asansör,
yapının orijinalliğini bozmuş. Aslına uygun kalmasını
tercih ederdim. Fakat konuştuğum yetkililer,
UNESCO’nun izniyle engellilerin de ziyaret edebilmesi
için yapıldığını söyledi. Yapının erişilebilir olması
açısından eklenmiş. Müzede fazla bir şey yok ama
teknolojinin kullanılmasını ve interaktif bir müze olmasını
sevdim. Belediyeye ait olduğu için Müze Kart
şimdilik geçerli değil, ileriye dönük böyle bir anlaşma
yapılmasına dair plan varmış. Bence şehrimizdeki çok
önemli noktalardan biri… Mutlaka görün, oradan da
İvaz Efendi Camii’ne geçin derim.
MİMAR SİNAN’IN AZ BİLİNEN HARİKASI
İvaz Efendi Camii, bence İstanbul’un en güzel
camilerinden biri. Fakat öyle az kişi biliyor ki…
Sosyal medya hesabımda bu tür az bilinen yerleri
önerirken söylemiştim, burası bir Mimar Sinan eseri
ama İstanbul’daki diğer Mimar Sinan camileri kadar
konuşulmaz. 1585 yılında yapılmış. İlk baktığınızda
surların arkasında, etrafını saran şekilsiz beton yığınları
arasında boynu biraz bükük kalmış gibi gelebilir. Ancak
karşısına geçtiğinizde, hele de içine girdiğinizde yüzyıllardır
asaletinden ödün vermeden ayakta kaldığını
görürsünüz. Caminin en etkileyici kısmı iç mekânı...
Çünkü mücevher değerinde el işçilikleriyle süslenmiş.
Mihrap, 16. yüzyıl sanatının tüm renklerini, motiflerini
ve güzelliğini yansıtan İznik çinileri ile döşeli. Mermerden
yapılan minberi ve ahşap vaaz kürsüsü ise daha
sade. Hem beyaz rengin hâkimiyeti hem de pencere
sayısının çokluğu ile çok büyük bir cami olmasa da iç
mekân gayet ferah duruyor. Aydınlık ortama altın rengin
asaleti ve yeşilin huzur veren tonları eklenince, tüm
dertleri dış dünyada bırakıyor insan. O yüzden şimdiye
kadar görmediyseniz, büyük kayıp! Benim şehirdeki en
sevdiğim camiler arasındadır, mutlaka gidin. Komşusu
Anemas Zindanları’nı da mutlaka görün…
ANEMAS ZİNDANLARI
Anemas Zindanları, Blachernae Saray Kompleksi’nin
bir parçası aslında. Restorasyon çalışmaları
yakın zamanda
tamamlandı. Orijinal
binada zindanın üç
kata dağılmış, 42
hücresi varmış. İlginç
ismini burada yatan
tutsaklardan biri olan
Michael Anemas’tan
almış. Girit Adası’nın
Arap emirinin soyundan
gelen Michael
Anemas, 12. yüzyılda
İstanbul’a mahkûm
olarak getirilmiş.
Cesur davranışları
sayesinde Bizans im-
10 Nisan / Mayıs / Haziran | 2020
April / May / June