memorıal diyarbakır hastanesi açıldı - Memorial Hastanesi
memorıal diyarbakır hastanesi açıldı - Memorial Hastanesi
memorıal diyarbakır hastanesi açıldı - Memorial Hastanesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Eylül / Ekim / Kasım 2011 Yıl:7 / Sayı 67<br />
MEMORIAL<br />
DİYARBAKIR HASTANESİ<br />
AÇILDI<br />
Kalp Sağlığı Dosyası<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli Kemik İliği Nakli<br />
Merkezi Açıldı<br />
Dünyada Bir İlk: “Göz Ameliyatlarında<br />
Dikişsiz Kök Hücre Nakli”
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011
İçindekiler<br />
4 Açık Kalp Cerrahisinin Geleceği<br />
5 Kalp ve Damar Hastalıklarına Yakalanmamak İçin Risk Faktörlerinden<br />
Uzak Durun<br />
6 Bypass Sonrası İdeal Yaşam Kılavuzu<br />
8 Sonbahar Hastalıklarına Karşı Hazırlıklı Olun<br />
9 Mevsim Geçişlerinde Kilo Almamak Elinizde<br />
10 Yazın Yıpranan Cildiniz İçin Pratik Öneriler<br />
11 Tatil Sonrası Okula Dönüş İçin Anne Babalara İpuçaları<br />
12-13 <strong>Memorial</strong> Güncel<br />
14 Türk Cerrahtan Mısırlı Meslektaşlarına Robot Eğitimi<br />
15 Tek Delikten Prostat Kanseri Tedavisi İle Hayatı Kurtuldu<br />
16 Kalın Bağırsak Kanseri Önlenebilen Bir Hastalıktır<br />
17 40 Yaş Üstü Kadınlarda Görülen Meme Kitleleri Dikkat İstiyor<br />
18 Çocuklukta Kemik ve Yumuşak Doku Tümörleri Büyüme Ağrısı İle Karışmasın<br />
19 Yanlış Ayakkabı Seçimi Ayakları Deforme Eder<br />
20 <strong>Memorial</strong> Antalya Tüp Bebek Merkezi’nin Kalite Standartları Tescillendi<br />
21 Kadına Bağlı Kısırlık Nedenleri Ve Değerlendirilmesi<br />
22 Jinekolojik Cerrahideki Zorluklar Robotik Cerrahinin Avantajları İle<br />
Ortadan Kalkıyor<br />
23 Çikolata Kisti Bebek Hayallerinizi Suya Düşürmesin<br />
24-25 <strong>Memorial</strong> Kemik İliği Nakli Merkezi Hizmetinizde<br />
26 Kemoterapide Kullanılan “Akıllı İlaçlar” Artık Saç Dökmüyor!<br />
27 Masum Sandığınız Horlama Şikayetleriniz Hastalık Habercisi Olabilir<br />
28 Hayatın İçinden<br />
29 Gastroenterolojide Yeni Teknoloji: Endoskopik Ultrasonografi<br />
30 <strong>Memorial</strong> Güncel<br />
31 Prostat Büyümesi Böbrek Yetmezliği İle Sonuçlanabilir<br />
32 Tam Endoskopik Ameliyat İle 30 Dakikada Bel Fıtığından Kurtulun<br />
33 Okullarda Allerjen Tehlikesine Dikkat!<br />
34 Hayatın İçinden<br />
35 Hayatın İçinden<br />
36 Kasık Fıtığı İlaç Tedavisiyle Geçmez<br />
37 Mevsimsel Depresyondan Korunun!<br />
38 Ciddi Hastalıkların Önüne Geçmek İçin Senede Bir Kez Check Up Yaptırın<br />
39 Kalbinizin Ritmi Hayatın Ritmini Yakalayamıyorsa<br />
40 Aort Anevrizmalarında Girişimsel Tedaviler<br />
41 Meme Kanserinin Erken Tanısı İçin Dijital Mamografi<br />
42 Çocuklarda Obeziteye Karşı Günde 60 Dakika Egzersiz<br />
43 Kilom<br />
44 Aşırı Halsizliğin Nedeni Hashimoto Hastalığı Olabilir<br />
45 Soğuk İçecekler Dişlerinizi Sızlatıyorsa<br />
46 Baş Dönmesi Yaşamınızı Çekilmez Kılıyorsa<br />
47 Bel ve Boyun Tutulmalarının Sıklığı Hastalık Belirtisi<br />
48 Sağlıklı Yaşam Okulları<br />
49 <strong>Memorial</strong> Kültür Sanat<br />
50 <strong>Memorial</strong> Anlaşmalı Kurumlar<br />
Sahibi<br />
İstanbul <strong>Memorial</strong> Sağlık Yatırımları A.Ş. adına<br />
Turgut Aydın<br />
Yayın Sorumlusu<br />
Yeliz Soydan ŞENGÜN<br />
Medya ve İletişim Koordinatörü<br />
Yayın Kurulu<br />
Esra Aydemir, Ceren Erdem, Binhan Urfalı,<br />
Yasemin Aktaş, Yasemin Gül, Fulya Daldal,<br />
Selin Konu, Yavuz Öner, Dilara Bedük<br />
Tasarım Ekibi<br />
Zerrin Özcan Sogul, Ceren Yörük<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011
AYIN KONUSU<br />
4<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
AÇIK KALP CERRAHİSİNİN GELECEĞİ<br />
Prof. Dr. Bingür Sönmez - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü<br />
Yirmi yıl önce kalp hastalıklarının tedavisinde çok önemli bir yer alan kalp cerrahisi artık yüzünü değiştiriyor.<br />
Ürolojide taş ameliyatlarının, genel cerrahide mide ülseri operasyonlarının ortadan kalkması gibi kalp cerrahisi de<br />
buna benzer değişimler içinde.<br />
Klasik koroner bypass ameliyatları yerine<br />
artan ameliyatlar<br />
Klasik koroner bypass ve kapak ameliyatlarının azalması üzerine kalp cerrahları, 15<br />
yıl önce % 7.4 olarak gerçekleştirilen endovasküler cerrahi, TAVI gibi işlemlere<br />
yönelerek bu uygulamaları % 21,8 oranında gerçekleştirdiler. Yeni nesil endogreft stent<br />
ile aort anevrizması tedavisinin başarı ile gerçekleştirilmesi, “stent-greft” adı verilen<br />
malzemelerin kullanımı ile hastaları büyük cerrahi girişim gerekmeden tedavi etme<br />
olanağı sağlamaktadır. Birçok merkezde yapılan mekanik kalp uygulamaları da gerçek<br />
hayat kurtarıcı bir ameliyat olan kalp nakli bekleyen biyonik insanlar yaratmaktadır.<br />
CABG: Koroner<br />
Bypass<br />
15 yıl içinde ameliyat edilen 7298 koroner bypass ameliyatı incelendiğinde,<br />
2000 yılına kadar hastaların sadece %5’inde daha önce bypass ve stent<br />
uygulanmış olmasına rağmen, 2000 yılından sonra bu oran %25’i bulmuştur.<br />
CABG: Koroner<br />
Bypass<br />
Valve: Kapak<br />
Other: Diğer<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kalp Cerrahisi ekibinin 1996-2010 yılları arasında<br />
gerçekleştirdiği 10.696 ameliyat incelendiğinde, benzer doğal değişim, kalp<br />
cerrahisinde de görülmektedir.<br />
Stent koroner bypass ameliyatlarını<br />
önemli ölçüde azalttı!<br />
15 yıl öncesine kadar yıllık açık kalp ameliyatlarının % 80’den fazlası koroner bypass<br />
ameliyatları olmasına rağmen, beş yıl içinde bu oranın %71’e, 15 yılın sonunda da<br />
%55’e düşmesi; yıllar içinde koroner bypass ameliyatlarının azalacağını göstermektedir.<br />
Bu gelişme Batı ülkelerinde de böyledir. Bunun en önemli nedeni, girişimsel<br />
kardiyolojinin çok gelişmiş olmasıdır. Stentlerin, bypass ameliyatlarını büyük ölçüde<br />
azalttığı bir gerçektir. Çünkü artık çatal damarlar da stentle açılabilmektedir. Ancak<br />
hastanın damar yapısı, darlığın ya da tıkanıklığın bulunduğu noktaya göre cerrahlar<br />
ve kardiyologların ortak kararı ile uygun hastalara koroner bypass uygulanmaktadır.<br />
Koroner bypass yaşı düşmedi!<br />
İstatistik çalışmaları, genç bypass’ıların değil, 80 yaş üzeri bypass ameliyatlarının arttığını göstermektedir. Kardiyologların son yıllarda koroner angiyografi çektikleri<br />
hastayı, direkt olarak cerraha göndermek yerine mutlaka stent uygulanmasını arzu ettikleri bilinen bir gerçek. Kalp krizi ya da damarda darlıkla hastaneye acil olarak<br />
müracaat edenlerde yapılan “hayat kurtarıcı” stent işlemlerine, cerrahlar hastaları adına minnet duymaktadır. Ameliyat öncesi stent uygulanan hastaların (%25) büyük<br />
kısmının, böyle çok başarılı girişimsel işlemlerle hayatı kurtarılan özellikle genç hastalar olduğu da bilinmektedir. Bu hastalar daha sonra seçilmiş şartlarda ameliyata<br />
gönderilmektedir. Cerrahlar, günlük pratikleri içinde çok genç hastaları ameliyat ettiklerinde “Koroner bypass yaşı çok aşağı indi” düşüncesine kapılsa da, gerçek farklı.<br />
Koroner kalp hastalığı 35-40 yaşlarına indi ancak bu hastalar öncelikle stent ile tedavi edildikleri için ameliyatları ertelenmektedir. Koroner bypass ameliyatlarından<br />
sonra düzenli olarak yapılan kontroller sırasında tespit edilen sorunlarında stent ile çözümlenebilmesi ikinci koroner bypass ameliyatlarının (reoperasyon) yüzde<br />
ikinin altına düşmesini sağlamıştır.<br />
Düzenli kontroller çoklu bypass’ı önledi<br />
Modern tedavi yöntemleri ve düzenli kontroller kalp sağlığının korunmasında başarıyı artırmaktadır. Cerrahlar, 5-10 yıl önce koroner bypass ameliyatı yaptığı<br />
hastalarına ikinci ameliyat gerekeceği inancındaydı. Fakat yıllar içinde görülmüştür ki, koroner bypass ameliyatı yapılan hastalar, düzenli ve erken kontroller, girişimsel<br />
kardiyologların başarılı girişimleri ile bu ameliyatların sayısı da gittikçe azalmaktadır. Bu durumda kalp cerrahları klasik koroner bypass ve kapak ameliyatlarından<br />
başka işlemlere (endovasküler cerrahi, TAVI vb…) yönelmekte, böylece bu ameliyatların oranı da 5-10 yıl içinde % 7.4’den % 21,8’ e yükselmektedir. Açık kalp<br />
ameliyatlarının başarısının en değerli göstergesi olan koroner bypass ameliyatlarında başarı oranın istatistiksel olarak % 99’un üzerine çıkması, kalp cerrahları için<br />
övünç vesilesidir. Kalp cerrahisi her zaman var olacak ve hayat kurtarmaya devam edecektir.
KALP VE DAMAR HASTALIKLARINA YAKALANMAMAK<br />
İÇİN RİSK FAKTÖRLERİNDEN UZAK DURUN<br />
Op. Dr. Tamer Bakalım - <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü<br />
AYIN KONUSU<br />
Her organ gibi kalbin de beslenmesi gerekmektedir. Kalbin kendisini besleyen<br />
damarlarda, bir başka deyişle “koroner damarlarda” bir hastalık olduğu takdirde<br />
kalbin verimli çalışması mümkün olmayacaktır ve bu durum kişinin hayatını tehdit<br />
edecek boyutlarda ilerlemektedir. Son yıllarda kalp ve damar hastalıklarının görülme<br />
sıklığı hızla artmaktadır. Kadın erkek genç yaşlı demeden toplumun her kesiminden<br />
insanın yaşam kalitesini ciddi ölçüde etkileyen bu hastalıklar için ilk çözüm, risk<br />
faktörlerini ortadan kaldırıp, hastalığın oluşumunu önlemektir.<br />
Risk faktörlerinden korunmanın yolları<br />
Kişinin yaşının, cinsiyetinin, aileöyküsünün veya<br />
sigara içiyor olmasının, kalp ve damar hastalıklarına<br />
yakalanmasında etkisi vardır. Örneğin erkeklerde<br />
40 yaş üstü, kadınlarda ise 50 yaşın üstü risk<br />
taşımaktadır. Öte yandan hastalık erkeklerde ve<br />
sigara içenlerde daha fazla görülmektedir. Kalp ve<br />
damar hastalıklarına ait risk faktörleri, henüz kalp<br />
hastalığına yakalanmamış kişilerde ciddi problemlerin<br />
görülme olasılığını artırırken; kalp damar hastalarında<br />
tablonun daha da ağırlaşmasına neden olabilir. Kalp<br />
ve damar hastalıklarının oluşumuna zemin hazırlayan<br />
risk faktörleri şöyle sıralanmaktadır:<br />
• Yaş: Erkeklerde 40 yaş, kadınlarda ise 50 yaşın<br />
üzerindeki kişilerde risk daha yüksektir.<br />
• Cinsiyet: Kalp ve damar hastalıkları erkeklerde<br />
daha sık görülmektedir.<br />
• Genetik faktörler: Ailesinde kalp ve<br />
damar hastalıklarından birine yakalanmış bir birey<br />
olan kişiler için risk daha yüksektir (Özellikle 45 yaş<br />
altında).<br />
• Hipertansiyon hastası olmak: Yüksek<br />
tansiyon kontrol altında tutulmalı, gerektiği takdirde<br />
ilaç tedavisi alınmalıdır.<br />
• Şeker hastalığı: Şeker hastalığı yani diyabet,<br />
tedavisi yaşam boyu sürmesi gereken önemli bir<br />
hastalıktır. Kan şekeri seviyesinin doktor kontrolünde,<br />
uygun düzeyde tutulması gerekmektedir.<br />
• Kolesterol yüksekliği: Kötü kolesterol<br />
olarak adlandırılan LDL-kolesterolün 130 mg/dl’den<br />
fazla olması, iyi kolesterol olan HDL kolesterol’ün 40<br />
mg/dl’den düşük olması ve total kolesterolün 200<br />
mg/dl’den fazla olması halinde gerekli tıbbi yardım<br />
alınmalı ve tedavi yoluna gidilmelidir.<br />
• Hareketsiz yaşam tarzı: Düzenli fiziksel<br />
aktivitenin kalp ve damar sağlığına olumlu etkisi<br />
bulunmaktadır.<br />
• Fazla kilolar: Kilo fazlanız varsa mutlaka bir<br />
uzmandan yardım almalısınız.<br />
• Tütün kullanmak: Sigara içmemek ve içilen<br />
ortamda bulunmamak çok önemlidir.<br />
• Stres: Stres kalp hastalıkları için önemli bir risk<br />
faktörüdür.<br />
• Sağlıklı beslenmek: Yağlı, kolesterol<br />
yükseltici gıdalardan uzak durmak ve tüm besin<br />
gruplarından olacak şekilde düzenli bir yemek<br />
alışkanlığı kazanmak koruyucu etki yapacaktır.<br />
Bu faktörlerden yaş, cinsiyet, aile öyküsü gibi<br />
faktörler değiştirilemezken, diğerleri için gerekli<br />
düzenlemeler yapılabilmektedir. Kalp sağlığının<br />
korunması için düzenli muayeneden geçmek, gerekli<br />
tetkikleri yaptırmak ve doktorunuzun tavsiyelerine<br />
uymak çok önemlidir.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 5
AYIN KONUSU<br />
6<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
BYPASS SONRASI<br />
İDEAL YAŞAM KILAVUZU<br />
Doç. Dr. Azmi Özler - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü<br />
Koroner bypass ameliyatı sonrası sizi yeni bir yaşam bekliyor. Şu anda elinizde yenilenmiş kalp damarlarınız ile sağlıklı<br />
bir yaşam şansınız var. Unutmayın; “Nasılsa damarlarım yenilendi” düşüncesiyle sigara içilmesi, düzensiz<br />
beslenilmesi, şeker ve tansiyona dikkat edilmemesi gibi durumlarda, değiştirilmiş kalp damarlarınız size yeniden sorun<br />
yaratabilir; anjioya, stent takılmasına ve tekrar bypass ameliyatı olmanıza sebep olabilir. Eğer bir ameliyat olmuş iseniz<br />
bundan sonraki süreçte ameliyatın gerektirdiği kurallara uyarak yaşamalısınız.<br />
Kendinizi ameliyat olmuş<br />
kişilerle kıyaslamayın<br />
Herkesin elleri ve parmakları vardır; ama herkesin<br />
parmak izleri farklıdır. Aynı bu örnekte olduğu gibi<br />
her insanın damarları, takılan damarlar, tansiyon,<br />
şeker ve böbrek hastalığı olup olmaması gibi<br />
nedenlerle ameliyat sonrası iyileşme ve toparlanma<br />
süreleri farklıdır. Bunun için asla daha önce ameliyat<br />
olmuş kişilerle kendinizi kıyaslamayın. Ancak genel<br />
olarak belirtecek olursak; yatış, ameliyat ve ameliyat<br />
sonu ile 7 -10 günlük bir süreç içerisinde taburcu<br />
olunabilmektedir.<br />
Eski iş gücünüze kavuşmanız<br />
bir ayı bulabilir<br />
Ameliyat sonrası amacımız hastanın ilk bir ay<br />
içerisinde eski iş gücüne kavuşmasını sağlamaktır.<br />
Elbette hasta ameliyat sonrası hemen yürümeye<br />
başlayacaktır; ancak bazı ameliyat izlerinin geçmesi<br />
1ayı bulabilmektedir. Kişi, araba kullanmaya<br />
ameliyattan 2 ay sonra başlayabilir. Aslında bunu 1 ay<br />
sonra da yapabilmektedir; ancak halk arasında iman<br />
tahtası (sternum) olarak bilinen kemiğin oynama riski<br />
olduğundan bunu önermiyoruz. Bunun için mümkün<br />
olduğunca 2 ay ve sonrasında araba kullanılmalıdır.<br />
2 ay sonrasında yüzebilirsiniz<br />
Kalp ameliyatı olmuş bir kişi elbette spor yapabilir.<br />
Örneğin mücadele gerektiren bir futbol ya da tenis<br />
maçı yapabilir. Ancak bu tür sporların yapılmasına<br />
ameliyat sonrası gerekli kontrollerin yapılması<br />
sonucu doktorunuz karar vermelidir. Ameliyat<br />
sonrası yapılabilecek en güzel spor; düzenli<br />
yürüyüşlerdir. Her gün ve 30’ar dakika yapılacak<br />
yürüyüşler uygun olabilir. Ameliyat sonu dönemde<br />
kansızlık nedeniyle halsizlik ve yorgunluğunuz olabilir.<br />
Kendinizi zorlamamaya özen gösterin. Yapılabilecek<br />
bir diğer spor da yüzmedir. Ancak kulaç atılarak<br />
yapılacak yüzme sporuna ameliyattan 2 ay sonra<br />
başlanmalıdır. Kulaç atılacağı için kemiğin kaynama<br />
süresini beklemek gerekmektedir. Bu da 2 aylık bir<br />
süreç içermektedir. Çok sıcak ve çok soğuk, yüksek<br />
nem, rüzgâr ve hava kirliliğinin olduğu havalarda<br />
dışarı çıkmamaya da dikkat edilmelidir.<br />
Kalbinizi seviyorsanız…<br />
Ameliyat sonrası belirleyeceğiniz yaşam tarzınız<br />
ile kalp sağlığınızı korumak sizin de elinizde…<br />
Öncelikle dikkat etmeniz gereken, ideal kilonuzu<br />
korumak olacaktır. Şeker, tuz ve kolesterolden<br />
fakir gıdalar ile beslenmelerini öneriyoruz. Kırmızı<br />
et yerine beyaz eti tercih edebilirsiniz. Hayvansal<br />
yağlardan uzak durmak bu dönem için önemlidir.<br />
Sigarayı asla önermiyoruz. Alkol tüketirken önemli<br />
olan sıklık, miktar ve türlerin dışına çıkmamanızdır.<br />
Ameliyattan sonra doktorun izni ile bira, şarap gibi<br />
içkiler içilebilir; ancak mümkünse alkol alınmasını da<br />
önermemekteyiz.<br />
Tüm bunlara dikkat etmeniz kalp sağlığınız açısından<br />
olumlu olacaktır. Bu süreçte dikkat edilecek bir diğer<br />
konu da cinsel yaşamınız olmalıdır. Ameliyattan 6<br />
hafta sonra partneriniz ile cinsel ilişki yaşayabilirsiniz.<br />
Kendi heyecan durumunuzu ayarlayarak ve pozisyon<br />
kısıtlamalarına dikkat ederek cinsel yaşamını<br />
sürdürebilirsiniz.<br />
C<br />
M<br />
Y<br />
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
K
B i R i K i M D E<br />
“Para biriktiremiyorum” diyenlere<br />
Mevduat Biriken Hesap<br />
Mevduat Biriken Hesap ile ister kendiniz ister aileniz için düzenli olarak<br />
yatırım yapın; aylık 50 TL, 50 USD, 50 EUR’dan başlayan küçük tutarlarla<br />
geleceğinizi şimdiden güvence altına alın.<br />
Mevduat Biriken Hesap ayrıcalıklarıyla hayat Deniz’de güzel!<br />
Başvuru için: DenizBank şubeleri<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 7<br />
www.denizbank.com 444 0 800<br />
Okyanuslarda üç metreye kadar büyüyebilen barakudalar sürü halinde dolaşır.
DAHİLİYE<br />
8<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
SONBAHAR HASTALIKLARINA<br />
KARŞI HAZIRLIKLI OLUN<br />
Uz. Dr. Murat Görgülü- <strong>Memorial</strong> Etiler Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü<br />
Havaların bir ısınıp bir soğuduğu sonbahar ayları, grip başta olmak üzere<br />
birçok enfeksiyonun sık görüldüğü ve alerjik rahatsızlıkların nüks ettiği<br />
aylardır. O nedenle yüzden bu mevsimde bazı önlemlerin alınması gerekmektedir.<br />
Doğru beslenme, düzenli egzersiz ve vitamin takviyesi çok önemli<br />
Sıcak ve güneşli günlerin ardından daha soğuk ve güneşin kendini az gösterdiği sonbahar mevsiminde, insan metabolizmasında<br />
bazı olumsuz değişimler de oluşabilir. Yazın hızlanan ve aktivite artışı ile daha çok enerji harcamamızı sağlayan<br />
metabolizmamız ısı ve enerji korumak amaçlı olarak yavaşlamaya başlar. Vücut metabolizmasındaki yavaşlama,<br />
besinlerin depolanarak vücutta yağ miktarının artmasına yol açar. Sonbaharla birlikte yavaşlamaya başlayan<br />
metabolizma nedeniyle hem kilo almaya eğilim artabilir, hem de vücut direncimiz düşebilir. Bunu yenebilmek<br />
için düzenli beslenip, vitamin takviyesi almak ve egzersiz yapmak en iyi çözümdür.<br />
Sonbahar ve kış aylarında vücut, depoladığı birçok vitamin ve direnç artırıcı maddeyi tükettiğinden, bol<br />
taze meyve ve sebze yenilmesi gerekmektedir. Bu mevsim dönümünde insanlarda bir takım hormonal<br />
değişiklikler de görülür. Örneğin; böbrek üstü bezinde üretilen bazı hormonların düzeyindeki değişiklikler<br />
nedeniyle hastaların bağışıklık sistemlerinde bir zayıflama gözlenir. Buna ek olarak; sürekli ısınıp, soğuyan<br />
hava, kendini bir gösterip, bir saklanan güneş nedeniyle insanlar giyinmelerinde de problem yaşar. Bu<br />
da vücut direncini olumsuz yönde etkilemektedir. Alerjik rahatsızlıklar da özellikle ısı değişimi ve viral<br />
enfeksiyonların tetiklemesiyle belirgin bir artış gösterir. Evlerde ve işyerlerinde artan rutubet ve havadaki<br />
nem nedeniyle küf mantarları ve bunlara bağlı reaksiyonlarda da artış gözlenir.<br />
Havasız ortamda durmayın<br />
Mevsim dönümlerinde bağışıklık sisteminin ve enfeksiyonlara karşı savunmanın zayıflaması, özellikle;<br />
yaşlı, çocuk, gebe ve kronik hastalığı olan grup için önemlidir. Okulların açılması ve insanların kapalı<br />
ortamlarda toplu halde bulunmaya başlamaları ile birlikte hastalıkların taşınması ve bulaşması da artış<br />
gösterir, toplu yaşam alanları, işyerleri ile kreşlerde küçük salgınlar dahi görülebilir.<br />
Kıyafet seçiminizi hava durumuna göre yapın<br />
Başta solunum yolunu ilgilendiren hastalıklar ile çocukluk hastalıkları, hem vücut direncindeki<br />
düşme hem de bulaşma ortamının oluşması nedeniyle daha sık görülmeye başlar. Sonbahar<br />
aylarında karşı karşıya olduğumuz bu tehlikeleri bilip, buna karşı önlem almamız başlıca<br />
amacımız olmalıdır. Örneğin; hava durumunu iyi takip edip uygun giysilerle dışarı çıkmak,<br />
havasız ve kapalı mekanlarda uzun süre kalmamak, öpüşmemek, alerjenlerin yoğun olduğu<br />
bölgelerde uzun süre kalmamak, bol taze meyve ve sebze tüketmek, gerektiğinde vitamin<br />
takviyesi almak bizi enfeksiyonlara karşı koruyabilir.<br />
Gribal enfeksiyonlar zatürreye kadar götürebilir<br />
Yetişkinlerde gribal enfeksiyonlar da sonbahar ayları ile birlikte gittikçe artan sıklıkta<br />
görülmeye başlar. Hem iş gücü kaybı, hem de hayat kalitesinde önemli düşüş yapan bu<br />
hastalık, bir takım virüslerin solunum sistemi yoluyla alınması ile oluşur. Ateş, halsizlik,<br />
yaygın kas ve eklem ağrıları, iştahsızlık ile baş ağrısı belli başlı klinik bulgusudur. Özel<br />
bir tedavisi olmamakla birlikte; hastalara kesin yatak istirahati, vitamin takviyesi<br />
ve klinik bulgulara göre ilaç tedavisi verilmelidir.Gribal enfeksiyonun nezle ve<br />
basit üst solunum yolu enfeksiyonundan ayırıcı tanısının dikkatle yapılması<br />
gerekmektedir. Hastalarda özellikle iki günden uzun süren ateş ve diğer<br />
bulgulardan herhangi biri mevcut ise doktor yardımı almaları önemlidir.<br />
Gribal enfeksiyon sonrası zatürre gibi ağır enfeksiyonlar gelişebilir.<br />
Sonbahar mevsiminde vücut direncinin düşük olabileceğini bilip<br />
önlem almak, grip aşısı olarak hastalığın bulaşmasını ve yerleşmesini<br />
önlemek en iyi yöntemdir.
Metabolizmanızı sonbahara<br />
hazırlayın<br />
Sıcak yaz günlerinin yerini sonbahara bıraktığı bu<br />
aylarda metabolizmanın da yavaşlamaya başlaması<br />
ile birlikte çok daha fazla karbonhidratlı yiyecek<br />
yeme ihtiyacı duyulabilir. Havaların soğumasıyla<br />
birlikte değişen metabolizma hızımızı düzenlemek<br />
ve kilo kontrolünü sağlayabilmek için beslenmemizi<br />
gözden geçirmemiz çok faydalı olacaktır.<br />
Bu dönemde dikkat edilmezse kilo<br />
artışı kaçınılmaz hale gelir.<br />
Peki hem sağlık problemi<br />
yaşamamak hem de kilo artışını<br />
engellemek için neler yapmanız<br />
gerekiyor?<br />
• Metabolizmanızı iyi çalışır duruma getirmek<br />
için mutlaka güne kahvaltı yaparak başlamanız<br />
gerekmektedir. İyi bir kahvaltı ile güne başlamak sizin<br />
hem direncinizi koruyacak hem kilo kontrolünde<br />
siz yardımcı olacak hem de metabolizma hızınızın<br />
yavaşlamasını engelleyecektir.<br />
MEVSİM GEÇİŞLERİNDE<br />
KİLO ALMAMAK ELİNİZDE<br />
Dyt. Yeşim Çelik- <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Beslenme ve Diyet Bölümü<br />
• Yazın sıcaklar nedeniyle rahatlıkla içtiğimiz suyu<br />
kışın rahatlıkla tüketemeyiz. Su vücudumuzdaki<br />
bütün metabolik reaksiyonların temel direğidir.<br />
Soğuk havada su kaybımız daha az olduğu için<br />
susama hissimiz azalır, ancak su ihtiyacımızı yine<br />
de karşılamamız gerekmektedir. Metabolizmanızı<br />
çalıştırmak için susamasanız bile günde 2-2,5 (10-<br />
14 bardak) litre su tüketilmesi gerekmektedir.<br />
• Soğuk hava nedeniyle kışın favori içecekleri<br />
genellikle sıcak içeceklerdir. Sıcak içecek olarak<br />
genellikle kafein- tein içeriği yüksek olan çay- kahve<br />
tercih edilmektedir. Bu konuda bizim önerimiz<br />
bitki çaylarınının tercih edilmesidir. Kuşburnu çayı<br />
C vitamini içerdiği için, rezene çayı gaz sorunlarına<br />
iyi geldiği için tercih edilebilir.<br />
• Hastalıklardan korunmak ve savunma<br />
mekanizmamızı güçlendirmek için de A ve C<br />
vitamininden yeterli beslenmek gerekir. Sonbahar<br />
ve kış sebze- meyveleri de bu konuda bize yeterli<br />
oranda A ve C vitamini sağlayacaktır. Narenciye<br />
(portakal, mandalina, greyfurt), havuç, kivi,<br />
lahanagiller (karnabahar, lahana, brokoli, Brüksel<br />
lahanası), yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz, tere,<br />
ıspanak) A ve C vitamininden zengin besinlerdir.<br />
• Gerek günlerin kısalması gerekse havaların<br />
soğuması ile birlikte fiziksel aktiviteler azalmaktadır.<br />
Lifli besinlerin tüketiminin de azalması sonucu<br />
BESLENME VE DİYET<br />
kabızlık sorunu kendini göstermektedir. Bu nedenle<br />
kış mevsiminin vazgeçilmez yiyeceklerinden kuru<br />
baklagillerin, kepekli tahılların (esmer ekmek, bulgur,<br />
kepekli makarna / pirinç / erişte / un) ve özellikle<br />
C vitamininden zengin sebze ve meyvelerin<br />
tüketimine ağırlık verilmelidir.<br />
• Kış yaklaştıkça, vücudumuz ısı değişikliğine<br />
uyum sağlayabilmek adına harcadığı enerjiyi<br />
düşürür. Azalan fiziksel aktiviteye paralel olarak yağ<br />
ve şeker tüketimi de kısıtlanmalıdır.<br />
• Bu aylarda güneş yüzünü daha az<br />
gösterdiğinden, D vitamini gereksinmesini<br />
karşılamakta sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu nedenle<br />
havanın güneşli olduğu günlerde 20-25 dakika<br />
kadar güneş ışığından direkt olarak yararlanmaya<br />
(hafif tempolu yürüyüşler olabilir) ve haftada 2<br />
- 3 kez balık yiyerek kalp sağlığınızı korumaya ve<br />
kemiklerimizin de günesin eksikliğini (D vitamini<br />
yetersizliği) daha az hissetmesini sağlamaya<br />
çalışabilirsiniz.<br />
• Uzun süreli açlıklardan kaçınılmalıdır. Enerji<br />
ihtiyacının karşılanması için fast-food ya da yağdan,<br />
şekerden zengin gıdalara yönelinmemelidir. Soğuk<br />
günlerde “Tatlı yersem ısınırım” mantığından<br />
vazgeçilmeli, gün içerisinde yeterli ve dengeli<br />
beslenerek vücudun ısı dengesinin korunması<br />
sağlanmalıdır.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
9
ÜROLOJİ<br />
10<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
YAZIN YIPRANAN CİLDİNİZ<br />
İÇİN PRATİK ÖNERİLER<br />
Uz. Dr. Lütfiye Çoban- <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Dermatoloji Bölümü<br />
Yaz ayları boyunca maruz kalınan güneş ışınları, deniz ve havuz suyu<br />
ile temas ve sık banyo yapmak gibi dış etkenler, derinin hem sağlığını<br />
hem de estetik görünümünü olumsuz etkiler. Yaz sonunda deri daha<br />
mat, kuru ve kabalaşmış bir görünüm alır. Çil ve lekelenmeler görülebilir,<br />
uzun dönemde de erken cilt yaşlanması söz konusu olur. Yaz boyunca alınacak önlemler<br />
ile bu çevresel faktörlerin deriye vereceği zararları önlemek mümkündür. Ayrıca sonbaharkış<br />
aylarında yapılacak kişisel bakımlar ve dermatoloji uzmanlarınca yapılacak profesyonel<br />
müdahaleler ile zararı minimuma indirmek söz konusu olabilmektedir.<br />
Özellikle yaz boyunca güneş ışınlarından etkili ve doğru<br />
şekilde korunulmalıdır. Bu amaçla,<br />
• Saat 11.00-16.00 arasında açık havada kalınmamalı<br />
• Sık dokunmuş açık renk giysiler tercih edilmeli<br />
• Uygun bir güneş koruyucu ürün kullanılmalıdır.<br />
Kuruyan cildiniz için…<br />
Sık banyo yapmak, banyoda kullanılan sabun ve diğer temizleyici ürünler ve<br />
deniz ve havuz suyu deriyi kurutur. Kuruyan deri pul pul ve mat görünür,<br />
esnekliğini kaybettiği için çatlamalar oluşur. Bu durum, cildin çok daha kolay<br />
tahriş olmasına, kaşınmasına ve değişik egzama tablolarının oluşmasına yol açar.<br />
Yazın derinin kurumasını engellemek için şu önlemler faydalı olacaktır;<br />
• Banyo süresi 15 dakikadan kısa tutulmalıdır.<br />
• Vücut için sert ve deriyi kurutan sabunlar yerine nemlendiricili sabunlar,<br />
temizleyiciler tercih edilmelidir.<br />
• Sadece serinlemek amacıyla yapılan duşlarda sabun kullanılmayabilir.<br />
• Sık banyo yapıldığı zaman tüm vücut yerine sadece terleyen bölgeler<br />
sabunlanabilir.<br />
• Vücut için banyo sonrası, nemlendirici krem ve losyonlar kullanılmalıdır.<br />
• Özellikle yüz için kullanılan nemlendiricilerin antioksidan içermesi tercih<br />
edilebilir.<br />
Peeling ve kese cildinize ışıltı verir<br />
Yaz sonunda kişisel yüz ve vücut peelingleri veya kese uygulamaları güneş<br />
ışınları nedeniyle kalınlaşan üst deriyi uzaklaştırarak derinin tekrar parlak ve<br />
canlı görünmesini sağlayacaktır. Sonbahar-kış ayları boyunca dermatoloji<br />
uzmanlarınca 2-4 hafta aralıklarla uygulanacak profesyonel peelingler ise<br />
lekeler ve cilt yaşlanmasına yol açan değişiklikleri azaltacaktır. Yine bu dönemde<br />
kullanılacak antioksidan ve antiage kremler, yazın yarattığı tahribatı azaltmaya<br />
yardımcı olacaktır.<br />
Uzman yardımı alın<br />
Yazın karşılaşılan dış etkenler değişik egzama tablolarına, viral, bakteriyel,<br />
mantar enfeksiyonlarına yol açmışsa, cildinizde leke veya çil gibi kozmetik<br />
sorunlar meydana geldiyse bu tabloların tedavisi dermatoloji uzmanı tarafından<br />
düzenlenmelidir.
TATİL SONRASI OKULA<br />
DÖNÜŞ İÇİN ANNE BABALARA İPUÇLARI<br />
Yeni okul dönemine<br />
olumlu başlangıç<br />
yapmak çocuğun<br />
davranışlarını, güven<br />
durumunu, sosyal ve<br />
akademik başarısını<br />
etkiler. Uzun bir tatil<br />
döneminden sonra okula<br />
uyum sağlamak, anne-baba<br />
ve çocuklar için güç olabilir.<br />
Bu süreçte anne-babalar<br />
önceden plan yaparak,<br />
gerçekçi ve olumlu bakış<br />
açısı geliştirerek öğrencilere<br />
destek olabilirler. Tatil sonrası<br />
okula yeniden uyumu<br />
sağlamak için bazı öneriler<br />
şunlardır:<br />
1. Olumlu Fiziksel ve Ruhsal Gelişim<br />
Önemlidir. Çocuğunuzun fiziksel ve ruhsal<br />
sağlığının yerinde olduğundan emin olun. Çocuk ve<br />
diş doktoruyla v.b. görüşmelerinizi erken dönemde<br />
ayarlayın. Çocuğunuzun duygusal veya psikolojik<br />
gelişimiyle ilgili endişelerinizi uzmanlarla paylaşın.<br />
2. Bilgileri Gözden Geçirin. Okuldan<br />
gönderilen yazılı belgeleri inceleyin. Belgeler<br />
çocuğun öğretmeni, sınıfı, okul için gerekli<br />
malzemeler, serbest zaman etkinlikleri, v.b. önemli<br />
bilgiler içermektedir.<br />
3. Ajandanıza Not Düşün. Önemli günleri<br />
kişisel takviminiz üzerinde işaretleyin.<br />
4. Okul Alışverişini Erken Yapın. Okul açılmadan biriki<br />
hafta önce alışverişinizi tamamlayın. İlköğretim<br />
çağındaki çocuklar size yardımcı olabilirler. Alışveriş<br />
listesini birlikte gözden geçirebilirsiniz.<br />
5. Uyku ve Yemek Saatlerini Yeniden<br />
Düzenleyin. Okullar açılmadan en az bir hafta<br />
önce uyku ve yemek düzeninizi özellikle kahvaltı<br />
saatlerini yeniden planlayın.<br />
Pedagog Dr. Melda Alantar- <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong><br />
6. Televizyonu Kapatın. Çocuğunuzu<br />
televizyon izlemek yerine yap- bozla uğraşma,<br />
boyama, kitap okuma v.b. etkinliklere yönlendirin.<br />
Bu konuda onunla anlaşma yapın, yasakçı tavırla<br />
yaklaşmayın.<br />
7. Çocuğunuzla Birlikte Okulunu<br />
Ziyaret Edin. Çocuğunuz küçükse ya da yeni<br />
bir okula başlıyorsa onunla birlikte okula gidin.<br />
Öğretmenle tanışmak, sınıf, yemekhane, bahçeyi<br />
görmek okul öncesi hissedilen endişenin azalmasını<br />
sağlar.<br />
8. Arkadaşlarıyla Program Yapmasını<br />
Destekleyin. Okul açılmadan önce çocuğunuzu<br />
sınıf arkadaşlarıyla buluşarak olumlu sosyal ilişkiler<br />
kurması için destekleyin.<br />
9. Ev Ödevleri İçin Uygun Alan Seçin.<br />
İlköğretim çağındaki çocuklar kendi odalarında<br />
veya evin sessiz bir köşesinde çalışabilirler. Okula<br />
yeni başlayan çocuklar için ise oturma odası ya da<br />
mutfak gibi ortak kullanım alanlarında erişkinlerin<br />
denetim ve gözetimlerine olanak sağlayan bir<br />
çalışma köşesi oluşturulabilir.<br />
10. Okul ve Beslenme Çantaları İçin<br />
Yer Belirleyin. Okul eşyaları, anne-babanın<br />
okuması için eve gönderilen yazılı belgeleri<br />
v.b. koymak için bir yer belirleyin. Her akşam<br />
okul çantasının düzenlenmesinin çocuğunuzun<br />
sorumluluğu olduğunu hatırlatın.<br />
11. İşlerinizi Azaltın. Yeni okul döneminde<br />
çocuğunuzun hissedebileceği endişeyi yenmesi ve<br />
okul düzenine alışmasına yardım olabilmek için<br />
serbest zamana ihtiyaç duyabilirsiniz.<br />
12. Beslenme Çantalarını Bir Gece<br />
Önce Beraber Hazırlayın. İlköğretim<br />
çağındaki çocuklar kolay yemekler hazırlayabilirler.<br />
13. Çalar Saati Ayarlayın. Çocuklar<br />
sabah kalkabilmek için çalar saatlerini kendileri<br />
kurabilirler. Sabah okul için hazırlanmak, kahvaltı<br />
etmek için çocuğunuza yeterli zaman tanıyın.<br />
14. Okul Sonrası Saatleri Planlayın.<br />
Eve döndüğünde sizi bulamadığı zaman neler<br />
yapılması gerektiğini çocuğunuzla konuşun.<br />
15. Kitap ve Defterlerini Gözden<br />
Geçirin. Yıl içinde öğreneceği bilgiler hakkında<br />
onunla konuşun. İçerikleri kavrama yeteneğine<br />
olan güveninizi ona açıklayın.<br />
16. Öğretmenine Kısa Not Gönderin.<br />
Çocuğunuzun okuldaki durumuna ilişkin geri<br />
bildirim almak istediğinizi öğretmenine iletin.<br />
PEDAGOJİ<br />
17. Okul Ortamında Yardım<br />
Alacağınız Kaynakları Belirleyin. Size<br />
ve çocuğunuza yardımcı olacak kişileri belirleyin.<br />
(Müdür, psikolojik danışman, serbest zaman<br />
etkinlikleri koordinatörü gibi)<br />
18. Çocuğunuzun Sorunlarına İlgi<br />
Gösterin. Çocuğunuzun okul konusunda<br />
endişeleri varsa beslenme veya okul çantasına onu<br />
yüreklendirecek özel notlar yazıp bırakın.<br />
19. İlk haftalar Aşırı Tepki Vermeyin.<br />
Özellikle yuvaya, birinci sınıfa başlayan çocuklar<br />
ayrılık endişesi veya çekingenlik yaşayabilirler. Onu<br />
bıraktıktan sonra fazla oyalanmadan, onu sevdiğinizi<br />
ve gün boyunca düşüneceğinizi, okul bitiminde onu<br />
gelip alacağınızı söyleyin. Sakin ve olumlu davranın.<br />
20. Olumsuz Deneyimlerin Yarattığı<br />
Endişeyi Göz Ardı Etmeyin. Akademik<br />
veya sosyal konularda güçlük yaşayan veya<br />
arkadaşları tarafından alay edilen, zorbalıkla<br />
karşılaşan öğrenciler okula yeniden dönmeyi<br />
istemezler. Sorunlarınızı okul yönetimine aktarın,<br />
onlarla işbirliğine girin. Yeni okul döneminde<br />
benzer sorunlarla karşılaşmayacağını çocuğunuza<br />
aktarın.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
11
GÜNCEL<br />
12<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
MEMORIAL DİYARBAKIR<br />
HASTANESİ AÇILDI!<br />
Uğur Genç - <strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu Genel Müdürü<br />
<strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu, sağlık hizmetlerindeki mükemmellik anlayışını<br />
ve kalite standardını İstanbul ve Antalya’dan sonra <strong>Memorial</strong><br />
Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne taşıdı.<br />
<strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu Genel Müdürü Uğur Genç, grubun 8. <strong>hastanesi</strong> olan ve Eylül ayı<br />
itibariyle hizmete açılan <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> hakkında bilgi verdi.<br />
<strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong>; saygın<br />
ve güçlü akademik doktor kadrosu, ileri<br />
teknolojiye sahip tanı tedavi üniteleri,<br />
memnuniyet odaklı etkin hasta bakımı,<br />
kaliteli otelcilik hizmetleri ve modern<br />
mimarisi ile sadece Diyarbakır’a değil,<br />
tüm bölgeye hizmet sunabilecek<br />
şekilde tasarlandı. <strong>Memorial</strong> Diyarbakır<br />
Hastanemiz ile Güneydoğu Anadolu<br />
Bölgesi’ne <strong>Memorial</strong> kalitesinde<br />
uluslararası sağlık hizmeti getirmenin ve<br />
bölgeye A sınıfı hastane kazandırmanın<br />
mutluluğunu yaşıyoruz.<br />
Yaklaşık 35 milyon dolarlık yatırımla hayata geçen<br />
<strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> 350 kişilik medikal<br />
ve idari kadrosu ile 14 bin metrekarelik kapalı<br />
alanda, 140 yatak kapasitesi ile hizmet verecek.<br />
Hastanemizde 6 ameliyathane bulunuyor. En son<br />
teknolojik cihazlarımızla; Genel Yoğun Bakım ve<br />
Yenidoğan Yoğun Bakım’da 15’er yatak, KVC Yoğun<br />
Bakım’da 5 yatak ve Koroner Yoğun Bakım’da 3<br />
yatak ile hizmet veriyoruz. Ameliyathanelerimiz ve<br />
radyolojimiz yeni ve en gelişmiş cihazlar ile hizmet<br />
verecek. Modern tıp mimarisine göre hazırlanmış<br />
konforlu hasta odalarımızda hastalarımızın her türlü<br />
ihtiyacı düşünüldü. Ayrıca suit odalarımız ve özürlü<br />
hastalarımız için özel hazırladığımız odalarımız da<br />
bulunuyor.<br />
Hastanemiz Diyarbakır Diclekent’te, havaalanına yakınlığı ve merkezi konumu açısından stratejik bir noktada yer alıyor. Bu sayede sadece<br />
Diyarbakır halkı değil; Batman, Mardin, Şanlıurfa, Adıyaman,Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis gibi yakın iller ve yurtdışından gelecek hastalarımız son derece<br />
rahat şekilde hastanemize ulaşabilecekler.
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
GÜNCEL<br />
Teknolojinin ulaştığı en ileri düzeyde hizmet veriyoruz<br />
<strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong>; radyasyon onkolojisinde yeni teknoloji LINAC cihazı, PET CT, filmsiz hastane özelliği sağlayan PACS sistemi, en ileri<br />
cihazlarla donatılmış radyoloji Bölümü (1,5 Tesla MR, 64 kesitli BT, dijital röntgen, dijital mamografi, floroskopi, 4 boyutlu ultrasonlar, gama kamera...),<br />
gün ışığı alan yoğun bakım üniteleri (KVC, Genel, Koroner ve Yeni Doğan), koroner anjio cihazı ve anjio servisinin yanı sıra; modern ve ferah dekore<br />
edilmiş poliklinikleri, hasta odaları ve modern mimarisi ve iklimlendirmesi ile hastalarına hem kalite hem de konforu bir arada sunacak şekilde<br />
hazırlandı.<br />
SGK anlaşmaları kapsamında hizmet veriyoruz<br />
<strong>Memorial</strong> Diyarbakır Hastanemiz, SGK anlaşmalı bir hastane olarak tüm branşlarda, SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve devlet memurlarının hizmetinde<br />
olacak. Özel sağlık sigortalı hastalarımız için sigorta anlaşmalarımız mevcut durumda.<br />
Tüm branşlarda Güneydoğu’nun referans merkezi olacağız<br />
<strong>Memorial</strong>’in dünyada ve Türkiye’de referans merkezi olarak gösterilen pek çok bölümü var. Her yıl yerli, yabancı yüz binlerce hastayı sağlığına<br />
kavuşturuyoruz. Diyarbakır’da kardiyoloji, kalp cerrahisi, onkoloji, üroloji, kadın sağlığı, hematoloji branşlarında ve yoğun bakımlarda çok iddalıyız.<br />
Kaliteli, etik ve hasta odaklı hizmet anlayışımız ile bölgedeki sağlık kalitesini de artıracağımızı düşünüyoruz. Diğer hastanelerimizde tecrübe ederek<br />
öğrendiğimiz medikal ve idari bilgi birikimimizi, Diyarbakır Hastanemiz vasıtasıyla aslında tüm bölgeye yayıyor olacağız. 11 yıldır büyüyen, gelişen<br />
<strong>Memorial</strong>’ın dünya standartlarındaki hizmet anlayışı ve tecrübesini tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesine aktarmaktan mutluluk duyacağız.<br />
Komşu ülkelerden gelen hastalarımızı Diyarbakır’da tedavi edeceğiz<br />
İstanbul ve Antalya’da bulunan hastanelerimizde her yıl yaklaşık 65 farklı ülkeden gelen hastaya sağlık hizmeti sunuyoruz. Uluslararası üne sahip<br />
akademik hekim kadromuz ve ileri tanı tedavi hizmetlerimizle pek çok ülkede tanınıyoruz. Diyarbakır hastanemize de özellikle Suriye, Kuzey Irak gibi<br />
komşu ülkelerden ve yakın coğrafyadan büyük ilgi olacağını düşünüyoruz. Artık yabancı hastalarımıza İstanbul ve Antalya’daki hastanelerimizin yanında<br />
Diyarbakır hastanemizde de tedavi olma olanağını da sunarak, bölgede sağlık turizmi alanında öncü olmayı amaçlıyoruz.<br />
13
ÜROLOJİ<br />
14<br />
TÜRK CERRAHTAN<br />
MISIRLI MESLEKTAŞLARINA<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
ROBOT EĞİTİMİ<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Derya Balbay, Kahire Üniversitesi Milli Kanser Enstitüsü’nde<br />
Mısırlı cerrahlara, da Vinci Robotik Cerrahi eğitimi verdi. da Vinci Robotik Cerrahi ile bağırsaktan yapay mesane<br />
yapımı konusunda dünyada 10 cerrahtan biri olan Prof. Dr. Balbay, Mısır’da erkeklerde en sık görülen kanser türleri<br />
arasındaki mesane kanserinin eğitimi için bir de ameliyat gerçekleştirdi.<br />
Robotik cerrahi ile mesane kanseri ameliyatı; mesanenin çıkarılması, lenflerin temizlenmesi ve ince bağırsak kullanılarak yeniden bir mesane yapılması, bunun<br />
mesaneye gelen idrar yollarına bağlanması ve idrarın mesaneden dışarı atılmasının sağlanması ile gerçekleşiyor. Yaklaşık 8 saat süren bu ameliyat, Dünya’da genellikle<br />
robot ile başlayıp açık cerrahi ile tamamlanıyor. Bu alanda dünyada yapılan 200 ameliyatın 39’unu gerçekleştiren ikinci cerrah olan Prof. Dr. Derya Balbay, 65 ameliyatla<br />
dünyada ilk sırada yer alan Prof. Dr. Peter Wiklund’dan farklı teknikler uyguluyor.<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Derya Balbay, da Vinci robotik Cerrahi ile<br />
mesane kanseri ameliyatı ve ameliyatın dünyada uygulanış tekniği hakkında bilgi verdi.<br />
Robot kullanmak için açık cerrahiyi ve robotik prostat ameliyatlarinı çok iyi bilmek şart!<br />
Dünya’da erkekler arasında en sık görülen 4. kanser türü olan mesane kanseri, da Vinci Robotik Cerrahi ile hastaya ameliyat sırasında ve<br />
sonrasında büyük bir konfor sağlamaktadır. Ancak mesane kanseri ameliyatını robot ile gerçekleştirmek için cerrahın özellikle açık cerrahide<br />
çok fazla deneyiminin olması gerekir. Bunun dışında belli bir sayıda, örneğin; 60-70 robotik prostat kanseri ameliyatı yaptıktan sonra robotik<br />
mesane kanseri ameliyatı yapmak gerekir. Robot kullanacak olan hekimler; robotun hareket kabiliyeti, aletlerin değiştirilmesi ve teknik arıza<br />
gibi konularda eğitim almaktadır.<br />
Mısırlı cerrahlara eğitim<br />
Mısır’da; bir parazitten dolayı mesane kanseri çok sık görülmektedir. Bu nedenle Mısırlı cerrahlar da bu alanda açık ameliyatlarda dünyada söz sahibi olan cerrahlardır.<br />
Yaklaşık 6-7 günlük eğitim sürecinin ardından bir ameliyat gerçekleştirdik. Daha sonra aşamalı olarak Mısırlı cerrahlar bizim gözetimimizde robot ile mesane kanseri<br />
ameliyatı yaptılar.<br />
Eğitim alan cerrahlar aktif olarak ameliyat yapabiliyor<br />
Biz eğitim vererek döndükten sonra onlarla yazışmamızda 2 ameliyat daha gerçekleştirdiklerini öğrendik. Ancak bu ameliyatın ilk safhasını, yani mesanenin çıkarılması<br />
kısmını robotik olarak, sonraki kısmını açık olarak gerçekleştiriyorlar. İlerleyen dönemlerde tamamını robotik gerçekleştirmeleri için bir eğitim daha düzenlenecek.<br />
Amaç ameliyatın her safhasının robotla yapılması<br />
Mesane kanseri, dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Geri kalmış ülkeler için sebep bir parazitken, gelişmiş ülkelerde sigara nedeniyle erkekler arasında en çok<br />
görülen 4. kanserdir. Mesane kanseri ameliyatlarının da Vinci Robotik Cerrahi ile yapılması, hastaya hem ameliyat sırasında hem de ameliyat sonrasında önemli<br />
avantajlar sunmaktadır. Ancak ameliyatın açık cerrahi ile tamamlanması, cerrahinin getirdiği avantajları kısıtlamaktadır. Bu nedenle mesane kanseri ameliyatlarının her<br />
safhasının tüm dünyada robotik cerrahi ile gerçekleştirilmesi için çalışılmaktadır.
TEK DELİKTEN PROSTAT KANSERİ<br />
TEDAVİSİ İLE HAYATI KURTULDU<br />
<strong>Memorial</strong> Ataşehir<br />
<strong>Hastanesi</strong>’nde<br />
Prof. Dr. Tibet Erdoğru<br />
tarafından “da vinci<br />
robotik cerrahi” ile<br />
tek delikten prostat<br />
kanseri tedavisi<br />
gerçekleştirildi. Türkiye’de<br />
ilk defa gerçekleştirilen<br />
operasyon sonucu;<br />
65 yaşındaki Mehmet<br />
Ali Özdemir, kanserden<br />
kurtularak sağlıklı yaşama<br />
tekrar merhaba dedi.<br />
Antalya’nın Yalnız Köyü’nde<br />
yaşayan Mehmet Ali<br />
Özdemir, eşini kaybettikten<br />
sonra prostat kanseri<br />
olduğunu ve hemen ameliyat<br />
olması gerektiğini öğrendi.<br />
Ameliyattan sonra idrar<br />
kaçırmaktan ve vücudunda<br />
derin izler kalmasından<br />
endişe eden Özdemir’in<br />
göbek deliğinden girilerek<br />
gerçekleştirilen ameliyattan<br />
sonra hayatı değişti.<br />
Mehmet Ali Özdemir - Prof. Dr. Tibet Erdoğru<br />
ÜROLOJİ<br />
“Eşimi kaybetmenin acısı dinmeden hastalığımı öğrendim”<br />
Mehmet Ali Özdemir, hayatı boyunca çiftçilik ile uğraştı. 40 sene boyunca tarlada çalışan, 4 çocuk babası<br />
Özdemir; 2003 yılında eşini kaybettiğinde büyük bir acı yaşadı. Bu acı ile mücadele etmeye çalışırken kanser<br />
hastalığını da öğrenerek zorlu bir sürece giren Mehmet Ali Özdemir, şimdi sağlığına kavuşmanın sevincini<br />
yaşıyor. Başarılı bir operasyon geçiren Özdemir, duygularını şöyle ifade etti:<br />
“Erken tanı hayatımı kurtardı”<br />
Rutin olarak yaptırdığım testler sonucu kanserin ilk evresinde tanı konulmuştu. Hastane içerisinde, yapılacak<br />
operasyon ile ilgili bilgi alma amaçlı dolaşırken şans eseri bir doktor ve hastasının konuşmasına şahit oldum.<br />
Doktor, hastasına Prof. Dr. Tibet Erdoğru’nun yaptığı başarılı bir operasyondan bahsediyordu. Daha önce<br />
Tibet Bey’in ameliyat ettiği bir yakınımdan da referans aldım ve kendisini internetten araştırmaya başladım.<br />
Genç yaşta kazandığı başarılar beni çok etkiledi. Daha önce birçok doktora muayene oldum; ancak bu tür<br />
operasyonlarda deneyimleri bana güven vermedi. Tibet Bey’e tereddütsüz güven hissederek operasyonun<br />
gerçekleşmesini istedim. Şimdi sağlığıma kavuşmanın mutluluğu ile Antalya’ya, bahçelerime dönüp ailemler<br />
güzel günler geçirmeyi hayal ediyorum.<br />
Prof. Dr. Tibet Erdoğru, kanserde erken teşhis ve tedavinin önemini vurgulayarak Türkiye’de<br />
bir ilk olan operasyonun detayları hakkında bilgi verdi:<br />
İleri yaşta erkeklerde oldukça sık görülen prostat kanseri operasyonlarına bakıldığında genel olarak<br />
%90 -95’nin, 6 delik açılarak yapıldığı görülmektedir. Ancak Mehmet Ali Özdemir’in durumuna<br />
baktığımızda kanserinin durumu, prostatının büyüklüğü ve vücut ebatları tek delikten robotik cerrahi<br />
yapmaya oldukça uygundu. Bu tür operasyonlar yurt dışında sayılı merkezde yapılmaktadır. Türkiye’de<br />
bunu ilk defa gerçekleştirmenin gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz.<br />
Göbek deliğinden tek delik ile prostat kanseri tedavisi mümkün<br />
“da Vinci” ile gerçekleştirilen operasyonlarda açılan 5 ya da 6 delik robotun kolları ve teleskopun<br />
girmesi içindir. 5 ya da 6 delik ile yapılan “da vinci” robotik cerrahide göbek deliğinden teleskop,<br />
diğer deliklerden ise belirli açılarla robotun kolları gönderilmektedir. Bu operasyonda ise sadece<br />
göbek deliğinden 3 cm’lik bir kesi açılarak tedaviyi sağladık. Başka hiçbir kesi yapılmamaktadır. Göbek<br />
deliğinin tercih edilmesinin sebebi, tam ortadaki prostata geometrik olarak daha uygun olmasıdır.<br />
Ayrıca kesinin göbek deliğinden olması, iz kalmaması avantajını da sağlamaktadır. Gerçekleştirmiş<br />
olduğumuz operasyona tek delik cerrahisi (single incision robotic surgery) denilmektedir. Tek delik ile<br />
gerçekleştirdiğimiz operasyonların hastaya kozmetik sonucu daha mükemmeldir ve daha konforludur.<br />
Robotik cerrahiyi üreten sistemdeki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. İleride yapacağımız<br />
operasyonlarda 3 cm’lik kesinin daha da küçülmesini amaçlıyoruz.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 15
GENEL CERRAHİ<br />
Kalın bağırsak kanseri poliplerden gelişir<br />
Kalın bağırsak, vücudumuzda ince bağırsakların son kısmından başlayan ve<br />
anüse kadar devam eden 2- 2,5 metre uzunluğunda bir organımızdır. Polipler,<br />
kalın bağırsağın iç yüzeyini döşeyen tabakadan kaynaklanan ve çıkıntı şeklinde<br />
bağırsağın içine doğru büyüyen et parçaları veya iyi huylu tümörlerdir. Polipler<br />
çeşitli sınıflara ayrılır; ancak bunlar içindeki “adenomatöz” denilen polipler<br />
kansere dönüşen poliplerdir. Adenomatöz polipler de tubuler, tubulovillöz ve<br />
villöz adenomlar olmak üzere 3 gruba ayrılmaktadır. Eğer bu iyi huylu tümörler<br />
kansere dönüşmeden “Endoskopik check up” programlarıyla çıkarılırsa kansere<br />
dönüşme riski önlenebilmektedir.<br />
Her polip 8-10 yıl içinde kansere dönüşür<br />
Vücudumuzdaki her genin farklı bir görevi vardır. Kalın bağırsağın iç yüzünü<br />
döşeyen tabakanın yenilenmesi de genlerin görevidir. Her 7-10 gün içerisinde<br />
bütün iç yüzey yenilenir. Ama genetik bir problem bu yenilenmenin sürecini<br />
bozar. Önce polip daha sonra da kanser oluşumuna sebep olur. Polipler<br />
ortalama 8-10 yılda kansere dönüşür. Anne ve babadan çocuğa kalıtım yoluyla<br />
kanser oluşumunu sağlayacak hasarlı genler de geçebilir. Böylelikle normal<br />
olması gereken protein üretimi yapılamayacaktır. Bunun sonucunda ortaya<br />
çıkabilecek hastalıklardan biri de kalın bağırsak kanseridir.<br />
50 yaş önemli bir kriter<br />
50 yaş üzerindeki tüm erkek ve kadınlar kalın bağırsak kanseri gelişimi<br />
yönünden risk altındadır. Kalın bağırsak kanserlerinin %5’i genetik , %15 -30’i<br />
ailesel, %65-80’i rastlantısal olarak karşımıza çıkarlar. Bunun için 50 yaşından<br />
sonra kişilerin belirli check up programlarından geçmesi gerekir. Ailesel hikaye<br />
ve genetik geçişli hastalık durumlarında check up programlarına daha erken<br />
yaşlarda başlamak gerekir.<br />
Basur, kansere dönüşmez<br />
Kanlı dışkılama, dışkılama alışkanlığında değişiklik, sebepsiz kilo kaybı, karında<br />
şişkinlik, gaz ağrısı, ishal, kabızlık, tuvalet sonrası bağırsakların tam boşalmadığı<br />
hissi gibi belirtiler kalın bağırsak kanserlerinin başlıca belirtileridir.Kimi zaman<br />
makattan gelen kanama basur kaynaklı kanamalar ile de karıştırılabilmektedir.<br />
Makattan kan gelme hikayesi olan bir hastanın kalın bağırsak kanseri yönünden<br />
tetkikinin yapılması gerekir. Her kanama kanser belirtisi olmayabilir; ancak bunu<br />
ayırt etmek için endoskopi yapılmalıdır. “Basur kansere çevirir” düşüncesi de<br />
halk arasında yanlış bilinen bir konudur.<br />
Sağlıklı yaşam tarzı ile kanserden korunun<br />
Bol miktarda meyve ve sebze yiyin, spor yapın, aşırı içki tüketmeyin, protein<br />
açısından zengin bitkileri yemeyi tercih edin, ideal kilonuzu koruyun, sigara<br />
içmeyin, kızarmış ya da yanmış özellikle kırmızı etten sakının. Risk altında olan<br />
kişilerin kanser riskini azaltmak için ise poliplerin çıkarılması gerekir.<br />
16<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
KALIN BAĞIRSAK KANSERİ<br />
ÖNLENEBİLEN BİR HASTALIKTIR<br />
Prof. Dr. Kamil Yalçın Polat - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Genel Cerrahi Bölümü<br />
Kalın bağırsak kanseri batılı toplumlarda kanserden ölüm nedenleri arasında ilk sıralardadır;<br />
Avrupa’da ikinci, Amerika’da üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı’nın 2003<br />
yılında yaptığı çalışmada, akciğer ve meme kanserlerinden sonra en sık rastlanan kanser tipidir.<br />
Bu oranlara rağmen kalın bağırsak kanseri önlenebilen ve tam tedavi edilebilen bir hastalıktır.<br />
Tedavi için ilk tercih cerrahidir<br />
Tedavi, hastalığın evresine göre değişse de öncelikli tedavi tercihi cerrahi<br />
olmaktadır. İlk adım tümörün çıkarılabilecek olup olmadığına karar vermek ve<br />
mümkünse çıkarmaktır. Kalın bağırsak segmenti onu besleyen vasküler yapı<br />
ve lenfatik doku ile çıkarılmalıdır. Diğer kanser tedavilerinde olduğu gibi kalın<br />
bağırsak kanserlerinde de multidisipliner yaklaşım temel olmalıdır. Kemoterapi<br />
ve radyoterapi de (yalnızca rektum kanserleri için) tedaviye eklenebilir. Cerrahi<br />
operasyonlar açık ameliyat olarak yapılabildiği gibi laporoskopik ve robotik<br />
cerrahi ile kapalı olarak da yapılabilmektedir.
Toplumda her 8<br />
kadından 1’inin<br />
yaşamı boyunca<br />
yakalanma riski olan<br />
meme kanseri, erken<br />
dönemde önlem almayı<br />
gerektiren ölümcül bir<br />
hastalıktır. Erkeklerdeki<br />
görülme sıklığı son<br />
derece az olduğundan<br />
daha çok bir kadın<br />
hastalığı olarak bilinen<br />
meme kanserinde;<br />
gelişen tanı ve tedavi<br />
yöntemleri sayesinde,<br />
hastalar kısa sürede<br />
sağlığına kavuşabilmektedir.<br />
40 YAŞ ÜSTÜ KADINLARDA GÖRÜLEN<br />
MEME KİTLELERİ DİKKAT İSTİYOR<br />
Ailede varsa risk artıyor!<br />
Meme kanserini tetikleyen en önemli risk faktörü kadın olmaktır. Her kadının<br />
meme kanserine yakalanma riski %12’dir. Diğer bir önemli risk faktörünün<br />
40-55 yaşları arasında olmak olduğu bilinse de, genetik yatkınlık devreye<br />
girdiğinde, hastalığın henüz 17 yaşındaki genç kızlarda bile ortaya çıkabileceği<br />
unutulmamalıdır. Her beş hastanın birinin ailesinde meme kanseri vakası olduğu<br />
bilinmektedir. Anne ve kız kardeş gibi, birinci dereceden akrabalarında meme<br />
kanseri olan kişilerde hastalığın gelişme riski, diğer kadınlara göre 3 kat daha<br />
fazla olduğundan, bu kişiler en önemli risk grubu olarak kabul edilirler. Nadiren<br />
de olsa; kromozom bozukluklarına bağlı olarak da gelişebilen meme kanseri,<br />
geçmişte memesinde kanser görülmüş kadınlar için de risk oluşturmaktadır.<br />
Öte yandan, doğurmamış veya emzirmemiş olmak, kilolu olmak, şehir hayatı ve<br />
stres de düşük risk faktörleri arasındadır.<br />
40 yaşın üstünde görülen kitlelere dikkat!<br />
Meme kanseri oluşumunda yaş, önemli bir etkendir. Özellikle 40 yaşını geçmiş<br />
kadınlarda, memede bir kitle tespit edildiği anda, ilk akla gelen meme kanseri<br />
ihtimali olmalıdır. Hastalığın görülme yaşının bilinmesi, teşhis ve tedavideki<br />
başarı için önemli bir avantaj sağlamaktadır. Risk taşıyan gruplar, yapılan fizik<br />
muayene ve ileri görüntüleme yöntemleriyle düzenli olarak takip edildiğinde;<br />
kanserin erken dönemde yakalanma ve tedavi şansı da artmaktadır.<br />
Prof Dr. Kemal Emek- <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Genel Cerrahi Bölümü<br />
GENEL CERRAHİ<br />
En doğru tanı için çok yönlü<br />
inceleme şart!<br />
Meme kanseri tanısının koyulmasında görüntüleme<br />
yöntemleri oldukça etkili sonuçlar verir. Memedeki<br />
yoğunluk farkıyla tespit edilen meme kanseri<br />
teşhisinde, özellikle ultrason, mamografi ve MR<br />
gibi farklı tekniklerin kombine olarak kullanılması<br />
daha doğru yanıtlar almaya yardımcı olacaktır.<br />
Bunun en önemli nedenlerinden biri de, meme<br />
dokusunun kişiye göre farklılık gösterebiliyor<br />
olmasıdır. Örneğin; genç yaşlarda meme dokusu<br />
zaten yoğun bir yapıya sahip olduğundan,<br />
görüntüleme tekniklerinde kanserin fark<br />
edilememesine neden olabilir. Diğer yandan, 40<br />
yaşın altında mamografinin tanı değeri oldukça<br />
düşüktür. Çoğunlukla tek memede gelişen şüpheli<br />
kitlelerde, memeden alınan biyopsinin histo<br />
patolojik (mikroskobik incelemesi) incelemeye tabi<br />
tutulması, ileri dönemde kansere yol açabilecek<br />
hastalıkların tespitinde yardımcı olmakta ve kanser<br />
tehdidi hakkında ipucu verebilmektedir.<br />
Hastalığın evresi tedaviyi belirliyor<br />
Hastalığın tedavisi iki şekilde yapılabilmektedir.<br />
“Lokal” ve “sistemik tedavi” olarak adlandırılan<br />
tedavi şekillerinden hastaya uygun olanı her<br />
yönüyle değerlendirilerek, hastanın tercihi<br />
de dikkate alınarak belirlenmektedir. Cerrahi<br />
girişimlerle, memenin kanserden arındırılmasıyla yapılan lokal tedavide, hastalığın<br />
boyutuna göre ışın tedavisi olarak bilinen “radyoterapi” de uygulanmaktadır.<br />
Öte yandan, hastalığın başka organlara da yayılma riskine uygun olgularda,<br />
sistemik tedavi kapsamında kemoterapi de yapılmaktadır.<br />
İleri evrede kemoterapi uygulanıyor<br />
Meme kanseri oldukça yavaş ilerler. Sadece 2 cm’lik bir kitle, hastalığın 7-8<br />
yıldır var olduğunun ve başka organlara da yayılmış olabileceğinin göstergesidir.<br />
Meme kanserinde bazı hastalar için uygulanan kemoterapi, düşünülenin aksine,<br />
memedeki kanseri tedavi etmek amaçlı değil, diğer organlara yayılma riskini en<br />
aza indirmek için kullanılmaktadır. 1 cm’den büyük kitleler genellikle bu tür bir<br />
sistemik tedaviye adaydır.<br />
Meme koruyucu cerrahiyle estetik kaygılara son!<br />
Gelişen teknikler sayesinde, özellikle genç hastalar için kullanılan meme<br />
koruyucu cerrahi yöntemi de, tecrübeli hekimler tarafından yapıldığında<br />
başarılı sonuçlar vermektedir. Bu yöntemde; memenin kendisi alınmadan,<br />
sadece kanserli kitlenin alınması söz konusudur. Bu işlem, aynı zamanda bir<br />
estetik cerrahi gibi düşünülmelidir. Meme koruyucu cerrahi titizlikle yapılmalı,<br />
çıkartılan bölüm fark edilmemeli, memenin hacminde gözü rahatsız eden bir<br />
kayıp hissedilmemelidir. Meme cerrahisi uygulanan hastanın, ameliyatın ertesi<br />
günü rahatlıkla evine gidebilmesi, tedavinin sunduğu avantajlardan biridir.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 17
ORTOPEDİ<br />
18<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın- <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü<br />
Kemik ve yumuşak doku tümörleri, sıklıkla çocukluk çağı olarak adlandırılan 0-18 yaş<br />
döneminde görülmekle birlikte, her yaş grubunu etkileyebilmektedir. Bu tür tümörler<br />
iki özellikte algılanabilir; tümör ya doğrudan kemik ve yumuşak dokunun kendisinden<br />
kaynaklanmakta ya da 40 yaşından sonra artan kanser hastalıklarıyla, bir başka organda başlayıp<br />
kemik veya dokuya yerleşebilmektedir.<br />
Diğer kanser türleri gibi, kemik ve yumuşak doku<br />
tümörlerinin oluşumları çok iyi bilinmemektedir.<br />
Ancak tümör oluşumunun temelinde;<br />
• Genetik faktörler<br />
• Virüslerle oluşmuş enfeksiyonlar<br />
• Besin maddeleriyle bulaşan ve kanserojen adı verilen kimyasallar<br />
• Doğadan gelen güneş ışınları<br />
• Çevreden alınan radyasyonun olduğu düşünülmektedir.<br />
Çocukluk çağında gelişen ağrı şikayetlerine dikkat!<br />
Hastalığın en yaygın belirtisi ağrıdır. Ağrı günlük hayatta elimizde, bileğimizde,<br />
bacağımızda çok sık yaşadığımız bir durumdur; ancak yaşamın bir parçası olan<br />
bu tür ağrıların çocukluk çağında olması normal bir durum değildir. Eğer bir<br />
çocukta istirahatle geçmeyen, geceleri şiddetlenip rahatsız edici karakterde<br />
ağrılar görülüyorsa tümör şüphesinin akla gelmesi gerekmektedir. Özellikle<br />
bu tür bir ağrıya gitgide büyüyen bir şişlik de eşlik ediyorsa bu ihtimal<br />
kuvvetlenir. Kemik ve yumuşak doku tümörleri bulunduğu yerde dışarıya<br />
doğru büyüyen niteliktedir. Çok hızlı ilerleyen bir tümör olduğundan kısa<br />
sürede ağrı şiddetlenecek ve şişlik artacaktır.<br />
Ölümcül sonuçlar doğurabilir<br />
Yoğun olarak vücudun hızlı büyüyen, omuz ve diz<br />
çevresi gibi bölgelerinde oluşan kemik ve yumuşak<br />
doku tümörlerinin belirtileri büyüme ağrılarıyla<br />
karıştırılabilmektedir. Her iki ağrı şeklinin de bazı ayırt<br />
edici özellikleri olsa da, ergenlik döneminde hızla büyüyen<br />
çocuklarda görülen büyüme ağrılarını ciddiye almak<br />
gerekmektedir. Büyüme ağrısı olduğu düşünülerek geç<br />
kalınan hastalarda, tedavinin başarı oranı da azalmaktadır.<br />
Diğer yandan tedavi başlatılmadığı takdirde hasta 8 ay-1<br />
yıl içerisinde hayatını kaybedebilmektedir. Çok hızlı yayılan<br />
tümör kemik veya yumuşak doku üzerinde başlayıp,<br />
kısa sürede yayılarak akciğerlere ve oradan tüm vücuda<br />
yayılma riskini de beraberinde getirmektedir.<br />
ÇOCUKLUKTA KEMİK VE YUMUŞAK DOKU<br />
TÜMÖRLERİ BÜYÜME AĞRISI İLE KARIŞMASIN<br />
Erken tanı hastanın hayatını kurtarıyor<br />
Kemik ve yumuşak doku tümörlerinin iyi huylu olduğu durumlarda, cerrahi<br />
girişimle tümör bulunduğu yerden çıkartılmakta ve boş kalan bölüme<br />
iğne yardımıyla dolgu yapılmaktadır. Ancak tümörün kötü huylu olduğu<br />
durumlarda ve hastalığın tanısı erken evrede konulduğunda, modern<br />
kemoterapi ve ortopedik onkoloji tedavi protokolleriyle hastanın hayatını<br />
kurtarmak mümkündür.<br />
Modern yöntemlerle tedavide başarı şansı artıyor<br />
3- 4 ay süren kemotarepi sonrası uygulanan ve “Ekstremite koruyucu cerrahi<br />
girişim” olarak adlandırılan tedavi yönteminde amaç, tümörü bulunduğu<br />
bölgeden uzaklaştırıp, hastanın uzvunu kurtarmaktır. Sağlıklı dokulardan<br />
geçen bir cerrahi sınırla, tümör çıkarıldıktan sonra kemikte veya yumuşak<br />
dokuda oluşan kayıplar “biyolojik rekonstrüksiyonu” tekniği yardımıyla<br />
giderilmektedir. Bunun için, hastanın kendisine ait damarlı kemik greftleri<br />
ve damarlı kas greftleri kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemin uygulanabilirliği<br />
kemoterapi sonrası tümörün ve hastanın durumunun yanı sıra, tümörün<br />
yerleştiği yerin uygunluğuna bağlıdır. Eğer “Ekstremite koruyucu tedavini”<br />
uygulanamıyorsa; bacağın veya kolun kesilmesi ve hastanın sağlıklı bir<br />
şekilde günlük aktivitelerine devam etmesi için protez kullanımı gündeme<br />
gelmektedir. Tedavinin başarısında kanserin türü ve erken tanı büyük<br />
önem taşımaktadır. Tedavi edilmediğinde hastanın hayatını tehdit eden bu<br />
hastalığın belirtileri doğru şekilde izlenmeli, özellikle çocukluk döneminde<br />
gözlenen ağrı şikayetleri dikkate alınmalıdır.
Güzel ve şık<br />
görünmek için<br />
yüksek topuklu<br />
ayakkabılardan<br />
vazgeçemiyor<br />
musunuz?<br />
Şıklığın tamamlayıcısı<br />
olduğunu düşündüğünüz<br />
ayağınıza uygun olmayan,<br />
rahatsızlık veren dar,<br />
sivri burunlu ve topuklu<br />
ayakkabıların, en sık<br />
başparmakta olmak<br />
üzere; ayaklarda kalıcı<br />
kemik çıkıntıları, ciddi<br />
nasırlar ve tırnak sorunları<br />
oluşturduğunu unutmamak<br />
gerekir.<br />
Ayaklar neden deforme olur?<br />
Ayaklarda görülen şekil bozukluklarının tek nedeni<br />
ayakkabılar değildir. Kişinin kemik ve kas yapısındaki<br />
sorunlar, genetik faktörler gibi sebeplerde vardır.<br />
Ancak uzun süreli olarak giyilen dar, sivri burunlu<br />
ve topuklu ayakkabılar ayak şeklini bozmaktadır.<br />
Ayağın ön kısmına binen yükün artması sonucu,<br />
başparmakta kalıcı şekilsel sorunlara ve ayağın<br />
genişlemesine neden olabilmektedir. Genişleme<br />
ve kemiksel çıkıntı daha da ilerleyerek ağrılı<br />
yürüme ve günlük aktivitede zorlanma boyutuna<br />
da ulaşabilmektedir. Özellikle kadınlarda ayak<br />
başparmağının dışa yani ikinci parmağa doğru<br />
yönlenmesi, ayağın iç kısmında ağrılı bir kemik<br />
çıkıntısının oluşması, ayağın genişleyip yayılması ve<br />
ayak tabanında ağrılı nasırlar gelişmesi şeklindeki<br />
bu hastalığa “halluks valgus” denilmektedir.<br />
YANLIŞ AYAKKABI SEÇİMİ<br />
AYAKLARI DEFORME EDER<br />
Prof. Dr. Semih Gür - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü<br />
Hastalar özellikle estetik kaygı<br />
sebebiyle geliyor<br />
Ayaklarını güzelliğinin bir parçası olarak kabul<br />
eden kişiler, ayaklarının zamanla estetiğini yitirdiğini<br />
söyleyerek bizlere başvurmaktadırlar. Bunu bir<br />
sağlık sorunu değil, daha çok estetik bir sorun<br />
olarak görmektedirler. Oysaki ayakta oluşan<br />
kemik çıkıntısı, ayakkabının bu bölgeye baskısı<br />
sonucunda kendini kızarıklık, ağrılı şişlik şeklinde<br />
gösterir. Bu kişide zamanla ağrının artmasına,<br />
ayağın genişlemesine, tabanda nasırlar olmasına ve<br />
ayakkabı kullanmada zorlanmaya neden olmaktadır.<br />
Yine başparmaktaki eğrilik diğer parmakları da<br />
deformasyona uğratabilir. Parmaklar üst üste binip,<br />
zamanla ağrılı nasırlar oluşabilir. Bunun için bunu<br />
sadece estetik bir problem olarak görmek doğru<br />
değildir.<br />
Şıklıktan çok rahatlığınızı düşünün<br />
Ayakkabı seçimi yaparken önce ayağınızı<br />
tanımalısınız. Hangi tür ayakkabı sizin ayak sağlığınız<br />
için uygun ise onu tercih etmelisiniz. Halluks<br />
valgus sorunu olan kişiler, rahatsızlığın ilerlemesini<br />
önlemek için; geniş yüzlü, parmaklara baskı<br />
yapmayan ve fazla topuklu olmayan ayakkabıları<br />
tercih etmelidir. Bu tür basit ancak etkili yöntemler<br />
eğriliğin artmasını geciktirmektedir. Ayak<br />
sorunlarının sürmesi, artması ve yaşam kalitesinin<br />
düşmesi durumlarında mutlaka bir ortopedi<br />
uzmanına başvurmak gerekir.<br />
Şekil bozukluğu küçük bir<br />
operasyon ile giderilebilmektedir<br />
Ayakta ciddi ve kalıcı şekil bozukluğu oluşturan<br />
halluks valgus problemi, yapılan operasyonlar ile<br />
düzeltilebilmektedir. Kişinin yaşı, aktivitesi, sosyal<br />
durumu ve eğriliğin derecesi değerlendirilerek<br />
uygulanacak operasyon türüne karar verilir.<br />
Genelde halluks valgus ameliyatlarının çok ağrılı<br />
olduğu ve sonra tekrar oluştuğu doğru değildir.<br />
Günümüzdeki teknolojiler ile ameliyat sonrası<br />
ağrılar diğer girişimler gibi az olmakta ve uygun<br />
teknik ile deneyimli kişilerce yapılanlarda tekrar<br />
oluşmamaktadır. Yapılan ameliyatın türüne bağlı<br />
olarak hastalar 1-2 gün içerisinde ayaklarının<br />
üstüne basabilmekte; 3-4 hafta içerisinde ise<br />
normal yaşantılarına dönebilmektedirler.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
ORTOPEDİ<br />
19
GÜNCEL<br />
20<br />
MEMORIAL ANTALYA TÜP BEBEK MERKEZİ’NİN<br />
KALİTE STANDARTLARI TESCİLLENDİ<br />
<strong>Memorial</strong> Antalya Tüp Bebek Merkezi,<br />
Amerikan Embriyoloji Derneği tarafından kalite<br />
standartları tescil edilen, Türkiye’nin ilk ve tek<br />
Tüp Bebek Merkezi oldu. Mayıs 2011’de hizmete<br />
giren “<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek<br />
Merkezi”, ileri teknoloji ürünü cihazları, modern<br />
donanımlı altyapısı ve dünyanın en büyük merkezleri<br />
ile aynı anda uygulanan tedavi yöntemleriyle, başta<br />
Antalya ve Akdeniz Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin<br />
en önemli merkezlerinden biri olma özelliği taşımakta.<br />
Merkez, uluslararası standartlarda ekip ve ekipman ile<br />
önümüzdeki dönemde Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar<br />
ve Akdeniz coğrafyasında referans merkezi olma<br />
yolunda ilerliyor.<br />
Akreditasyonun en önemli koşulları “bilgi” ve “donanım”<br />
2010 yılında dünyada tüp bebek laboratuvarlarına özel akreditasyon çalışmalarına başlayan Amerikan<br />
Embriyoloji Derneği, dünya genelinde hizmet veren merkezleri, kendi belirlemiş olduğu standartlar<br />
doğrultusunda değerlendirerek uluslararası alanda tescil etmektedir. Dünyada bir tüp bebek merkezinin<br />
Amerikan Embriyoloji Derneği tarafından tescil edilmesinin en önemli koşulu, referans gösterilen<br />
standartları karşılayan bir embriyoloğun merkezde görev yapmasıdır. Dernek tarafından sertifikalandırılmış<br />
embriyolog, gerekli görülen eğitim ve sınavları başarıyla tamamlamış; dernek tarafından belirlenen en üst<br />
düzey bilgi, donanım ve tecrübe kriterlerine sahip olmalıdır. Ayrıca, merkezin teknik donanımının en üst<br />
seviyelerde olması, prosedür ve çalışma koşullarının yanı sıra; merkezin sunduğu hava kalitesi ve klinik<br />
standartlarının da Amerikan Embriyoloji Derneği tarafından kabul edilen en yüksek kalite anlayışına<br />
uygunluğu, akreditasyonun diğer önemli koşulları arasındadır.<br />
Tüp bebek tedavilerinde yüksek başarı potansiyeli<br />
Diğer akreditasyon kuruluşlarından farklı olarak Amerikan Embriyoloji Derneği, öncelikli olarak<br />
tüp bebek tedavisinde başarı şansının yüksek olmasını hedeflemektedir. Bugün, dünyada tüp bebek<br />
merkezlerine yönelik uygulanan tek özel akreditasyon programını sunan Dernek, <strong>Memorial</strong> Antalya<br />
<strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Enver Kerem Dirican’ı dünyanın sayılı embriyologları arasında<br />
göstermiş ve yetki vermiştir. Dr. Dirican’ın bilgi ve tecrübeleri ile <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek<br />
Merkezi’nin sunduğu üstün hizmet kalitesi anlayışının sonucu olarak elde edilen bu tescil, <strong>Memorial</strong><br />
Antalya <strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek Merkezi’nde uygulanan tedavilerdeki yüksek başarı potansiyelini ortaya<br />
koymaktadır.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
Dr. Enver Kerem Dirican - Uz. Dr. Batu Aydınuraz - Özlem Aksünger<br />
Dünya standartlarında tanı ve tedavi yöntemleri sunuyoruz<br />
<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Direktörü Dr. Sevim Şuekinci, akreditasyon süreci ile ilgili şunları söyledi: “<strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu’nun<br />
İstanbul dışındaki ilk lokasyonu olan Antalya <strong>Hastanesi</strong>, <strong>Memorial</strong> hizmet kalitesi anlayışını başta Antalya olmak üzere tüm Akdeniz<br />
Bölgesi’ne ulaştırmaktadır. Amerikan Embriyoloji Derneği’nin, özel akreditasyon programı kapsamında yapılan değerlendirmeler sonucu<br />
gerçekleşen akreditasyon ile <strong>Memorial</strong> Antalya Tüp Bebek Merkezi’nin dünya standartlarında başarılı tanı tedavi yöntemleri uyguladığı,<br />
alanında en uzman kadroları bünyesinde bulundurduğu ve dünyada tüp bebek uygulamaları gerçekleştiren merkezler arasında ilk<br />
%25’lik dilimde yer aldığı belgelenmiş oldu. “
KADINA BAĞLI KISIRLIK NEDENLERİ VE<br />
DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Op. Dr. Nur Dokuzeylül - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek Merkezi<br />
İnfertilite yani kısırlık yaşa bakılmaksızın genel popülasyonda %10 – 15 oranında görülür.<br />
Evli çiftlerin yaklaşık % 15’i infertil olup, bunların % 30 ‘unda kadına bağlı nedenler,<br />
% 30’unda erkeğe bağlı nedenler ve yaklaşık % 40’ında hem erkek hem kadına bağlı<br />
nedenler görülmektedir. 1 yıl boyunca haftada 2-3 kez düzenli, korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik<br />
oluşmayınca çiftlerin her ikisinin de mutlaka araştırılması gereklidir. Ancak genellikle bu çiftlerin %85’i bu bir<br />
yılın sonunda gebe kalmaktadır. Eğer kadın yaşı 35 ve üstündeyse, adet düzensizliği ve bilinen bir sorun varsa bu<br />
araştırmanın vakit kaybedilmeden 6 aydan itibaren başlatılması gerekir. Tetkikleri yaptırmadan önce hem kadının<br />
hem de erkeğin kapsamlı bir muayeneden geçirilmesi ve detaylı medikal öykülerinin alınması gerekir.<br />
KADINA BAĞLI KISIRLIK NEDENLERİ<br />
YUMURTLAMANIN OLMAMASI (ANOVULASYON):<br />
Kadın infertilitesinin en yaygın nedeni ovulasyon (yumurtlama)<br />
olmamasıdır. Ovulasyonun olup olmadığını gösteren en önemli işaret,<br />
adet düzenidir. Birçok faktör, kadınlarda yumurtlama bozukluğuna neden<br />
olabilir. Çeşitli organlara bağlı gelişebilen hormonal düzensizlikler (tiroid<br />
ve süt hormonunun anormal değerlerde olması), PCOS (Polikistik<br />
Over Sendrom), aşırı egzersiz, düzensiz diyet, stres, sigara ve alkol<br />
kullanımı yumurtlamayı etkileyebilir. Hiçbir neden olmaksızın gelişen<br />
over yetmezlikleri, iltihabi hastalıklar ve erken menopoz daha az görülen<br />
yumurtlamanın olmadığı durumlardır.<br />
TUBAL-PERİTONEAL FAKTÖRLER: Geçirilmiş enfeksiyon,<br />
operasyon, karın içindeki yapışıklıklar veya endometriozis kistleri nedeniyle<br />
tüpler hasarlı olabilir. Bazen tüpler ve yumurtalıklar normal gibi görülse<br />
de, tüp içinde oluşan hasar nedeniyle gebelik olmayabilir veya dış gebelik<br />
oluşabilir.<br />
HORMONAL BOZUKLUK: Hormonal bozukluğun her şekli<br />
yumurtlama bozukluğuna ve dolayısıyla kısırlığa neden olabilir. Hormonal<br />
bozukluk, anovulasyona (yumurtlamanın olmaması) yol açması nedeniyle<br />
üreme bozukluklarına neden olmakla birlikte; rahmin iç mukozasını<br />
ve döllenmiş yumurta hücresinin rahim içerisine ekilmesini de etkiler.<br />
PCOS (Polikistik Over Sendromu), tiroit hastalıkları, böbrek üstü bezi<br />
hastalıkları, hipofiz bezi hastalıklarında oluşan hormonal bozukluk üreme<br />
problemlerine neden olur. .<br />
ENDOMETRİOZİS: Rahim içi mukozası olan endometriumun<br />
rahim dışında yerleşmesi ve fonksiyon göstermesi olan endometriozis<br />
(Çikolata kisti) daha çok yumurtalıklarda yerleşir. Doğurganlığı etkileyebilir.<br />
Endometriozisin yumurtlama, döllenme ve embriyonun tutunma<br />
aşamasında olumsuz etkileri olabilmektedir.<br />
TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER (ABORTUS) : Daha önceki<br />
düşükler veya isteğe bağlı kürtajlar rahim ağzında hasarlara ve rahim<br />
içi yapışıklıklara neden olabilir. Bu olaylar rahim içinde ölüme ve erken<br />
doğuma neden olabilir. Tekrarlayıcı düşükler ve kürtajlar, rahim içinde<br />
ciddi yapışıklıklar oluşturabilir. Bu yapışıklıklar sonucu adet kanamasının<br />
hiç olmaması veya azalması (Asherman sendromu, Intra uterin sinesi)<br />
mümkündür. Bu durumda hiç gebelik olamayacağı gibi (rahim içinde<br />
gebeliğin tutunması ve beslenmesi için gerekli olan alanın azalması<br />
sonucu) tekrarlayan düşükler de görülebilir.<br />
RAHİM ANORMALLİKLERİ: Rahimdeki doğumsal yapı ve şekil<br />
bozuklukları infertiliteye yol açabilir. Rahim içi zarının kanlanmasında<br />
azalma ve gebelikle birlikte rahmin yeterince büyüyememesine neden<br />
olabilmektedir. Ancak genellikle diğer nedenlerin olmadığı gösterildikten<br />
sonra doğumsal şekil bozuklukları, kısırlık nedeni olarak ele alınmalıdırlar.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
TÜP BEBEK<br />
21
KADIN DOĞUM<br />
22<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
JİNEKOLOJİK CERRAHİDEKİ ZORLUKLAR<br />
ROBOTİK CERRAHİNİN AVANTAJLARI İLE ORTADAN KALKIYOR<br />
Doç. Dr. Cem Demirel - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü<br />
Rahmin alınması (histerektomi), sezaryenden sonra en sık uygulanan jinekolojik operasyondur<br />
Histerektomi (rahmin alınması), sezaryenden sonra en sık uygulanan jinekolojik operasyon olup klasik olarak abdominal veya vajinal yaklaşımla<br />
yapılmaktadır. İngiltere'de 55 yaşına gelen her beş kadından biri, ABD’de ise 65 yaşına gelen her üç kadından biri histerektomi operasyonu geçirmektedir.<br />
Türkiye için bilinmeyen histerektomi sıklığı ABD’de 5,5/1000 olup, her yıl yaklaşık 500.000–600.000 histerektomi operasyonu yapılmaktadır.<br />
Küçük bir kesi, 10-12 kat büyütülmüş görüntü<br />
Robotik cerrahi, laparoskopik cerrahide olduğu gibi karın açılmadan küçük deliklerden operasyonun yapılmasını sağlar. Operatöre laparoskopik<br />
cerrahinin sağlayamadığı üç boyutlu yüksek rezolüsyonlu ve ortalama 10-12 kat büyütülmüş görüntü imkanı vermektedir.<br />
Hızlı iyileşme süresi ve kozmetik kazançlar<br />
Jinekolojik cerrahide çok sık uygulanan bu operasyonun zorlukları robotik cerrahinin beraberinde getirdiği avantajlar ve kolaylıklar sayesinde ortadan<br />
kalkmış gibi görünmektedir. Çalışmalar çok açık bir şekilde robotik cerrahinin klasik tekniklere oranla operasyon sonrası daha hızlı iyileşme, hastanede<br />
kalma süresinin kısa olması, kozmetik kazançlar, operasyon esnasında geliştirilmiş görüş açısı, daha az kan kaybı ve daha az komplikasyon gibi çeşitli<br />
avantajları olduğunu göstermiştir.<br />
Komplikasyon riskini arttıran faktörler ortadan kalkıyor<br />
Özellikle daha önce geçirdiği ameliyatlardan dolayı karın içerisinde oluşan yapışıklıklar, obez hastalardaki karın çevresinde biriken yağların oluşturduğu<br />
zorluklar, miyom veya benzeri patolojilerden dolayı rahmin normalden çok fazla büyümesi gibi klasik yöntemlerle yapılan operasyonda komplikasyon<br />
riskini artıran faktörler robotik cerrahideki teknik üstünlükler ile kolaylıkla aşılabilmektedir.<br />
Robotik cerrahi yeni<br />
bir çağın başlangıcını<br />
ifade eder<br />
1985 yılında beyin cerrahisinde kullanılmış<br />
olan robotik cerrahinin jinekoloji alanında<br />
kullanımı Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />
2005 yılında olmuştur. Minimal invaziv cerrahi<br />
son yıllarda jinekolojide hızla yükselen bir<br />
konsepttir. Buradaki amaç hastada mümkün<br />
olan en az cerrahi kesi ile operasyonu<br />
tamamlamaktır. Bu konsept içerisinde robotik<br />
teknoloji yeni bir çığır açmıştır. Son yılların en<br />
sık kullanılan bu yeni teknolojisi beraberinde<br />
getirdiği avantajlarından dolayı tüm cerrahi<br />
branşlarda çok geniş bir yelpazede kullanım<br />
alanı bulmuştur ve hastanemizde birçok<br />
iyi huylu (benign) ve kötü huylu (malign)<br />
jinekolojik patolojilerde ekibimiz tarafından<br />
başarı ile uygulanmaktadır.
ÇİKOLATA KİSTİ<br />
BEBEK HAYALLERİNİZİ SUYA DÜŞÜRMESİN<br />
Op. Dr. Altuğ Semiz - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü<br />
KADIN DOĞUM<br />
Çikolata kisti (endometriyozis), kısırlık sorunu olan kadınların % 15’inde ve çocuk sahibi<br />
olmakta güçlük çeken çiftlerin % 40’ında rastlanan bir sorundur. Başlangıç döneminde<br />
vakaların % 50’sinden fazlası belirti vermeyebilir. Ancak çikolata kisti; ağrılı adet görme, ağrılı<br />
cinsel ilişki, kronik karın ve kasık ağrısı ile kısırlığa sebep olabilen önemli bir sorundur.<br />
İsmi tatlı ancak sonucu acı olabiliyor<br />
Rahim içinde yer alan, her ay gebeliğe ev sahipliği yapacak şekilde hazırlanan ve gebelik olmadığı zaman yeterli hormon desteğinden yoksun kalması nedeniyle adet<br />
kanaması halinde dökülen özel hücre tabakası "endometrium" olarak adlandırılmaktadır. Endometrioma ise yumurtalık dokusu içinde eski kanın birikmesiyle oluşur ve<br />
bu kistin içinde bulunan sıvı görünüm olarak çikolatayı andırır. Bu hücrelerin vücutta rahim dışında başka bir alanda yer alması, ‘çikolata kisti’ hastalığı olarak adlandırılır.<br />
En sık görüldüğü yer % 75 oranında yumurtalıklardır.<br />
Ailenizde çikolata kisti öyküsü varsa dikkat edin!<br />
Çikolata kisti üreme çağındaki kadınların hastalığıdır. Hiç şikayeti olmayan ve başka bir nedenle değerlendirilen bir kadında saptanabilir. Birinci derece akrabalarından<br />
birinde çikolata kisti saptanmış bir kadında hastalığın görülme olasılığı yaklaşık 7 kat daha fazladır. Çikolata kisti çok nadir olarak menopozdaki kadınlarda ve çok genç<br />
hastalarda görülmektedir. Çikolata kistine hangi faktörlerin neden olduğu bilinmemekle birlikte; bu rahatsızlığın iki nedene bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.<br />
İlki; genetik yatkınlığı bulunan kadınlarda karın içerisinde yer alan belirli yüzeylerde veya dokularda hücrelerin yapısal değişikliğe uğraması ve rahim iç tabakası gibi<br />
davranmasıdır. İkincisi ise; rahim iç tabakasının, fallop tüplerinden karın içine taşınmasıyla oluşur ki; bu teoriye” retrograd menstruasyon teorisi” denir. Olabilmesi<br />
daha mümkün ve mantıklı olan teoridir. Ağrının nedeni çikolata kisti odaklarında salgılanan bazı maddelerin etkisiyle rahimde ortaya çıkan kasılmalardır. Ancak<br />
ağrının şiddeti ile hastalığın derecesi arasında bir ilişki yoktur. Hafif derecede bir çikolata kisti şiddetli ağrılara neden olabileceği gibi ileri derecede bir çikolata<br />
kisti olgusunda çok hafif adet sancısı görülebilir hatta hiç bir ağrı olmayabilir. Adet sancısı dışında çikolata kistinde kronik kasık ağrıları ve bel ağrıları da olabilir. Bu<br />
ağrılar bacaklara doğru da yayılım gösterebilir. Cinsel ilişki sırasında ağrıya ve adet öncesi<br />
görülen kahverengi lekelenmelere neden olabilir.<br />
Kadın kısırlığının bilinen bir nedeni<br />
Şiddetli çikolata kisti, kısırlığın bilinen bir nedenidir. Ortaya çıkan yapışıklıklar ve anatomik<br />
bozukluklar, üreme sisteminin normal fonksiyonunu bozarak kısırlık problemlerine<br />
neden olurlar. Yapışıklık olmasa bile çikolata kistleri kısırlığa yol açabilir.<br />
Vakit geçirmeden uzman yardımı alın<br />
Çikolata kistinin tanısı, lezyonların direk olarak görülmesi ve patolojik olarak incelenmesi<br />
ile konur. Yani kesin tanı için cerrahi inceleme şarttır. Öyküde çikolata kistinden kuşku<br />
duyulan hastalarda kısırlık problemi de varsa mutlaka tanısal laparoskopi yapılmalıdır.<br />
Çikolata kisti tanısında en önemli tanısal testlerden biri de ultrasonografidir. Yumurtalık<br />
içinde derinde yerleşmiş endometriomalar, laparoskopide gözden kaçabilir ancak bu<br />
kitleler dikkatli bir ultrasonografik inceleme ile fark edilebilir.<br />
Şiddetli adet sancısı en önemli belirtisi<br />
Çikolata kistinin, en önemli belirtisi adetin son derece ağrılı olmasıdır Çikolata kistinin<br />
kesin ve kalıcı bir tedavisi yoktur. Bu konuda bir uzmanın görüşüne başvurmak her<br />
zaman olduğu gibi en doğru başlangıç olacaktır. Ancak ağrıyı gidermek ve kısırlığı<br />
ortadan kaldırmak için cerrahi tedaviler uygulanabilir. Tedavide gebelikte görülen<br />
hormonal durumu taklit etmek için doğum kontrol hapları kullanılırken; hastaların bir<br />
kısmında menopozu taklit etmek amacıyla bazı ilaçlara başvurulmaktadır. Genellikle<br />
ayda bir kez yapılan enjeksiyonlar şeklinde uygulanan “GnRH analog tedavisi” uzun<br />
süreli kullanımda kemik erimesi, ateş basması gibi menopoz sonrası görülen yakınmalara<br />
neden olabileceğinden östrojen içeren ilaçlar ile birlikte verilebilir.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 23
GÜNCEL<br />
24<br />
MEMORIAL KEMİK İLİĞİ NAKLİ MERKEZİ<br />
HİZMETİNİZDE<br />
Organ Nakli’nde uluslararası üne sahip olan <strong>Memorial</strong><br />
Sağlık Grubu, pek çok branşta Türkiye’de referans<br />
merkezi olma vizyonuna uygun olarak <strong>Memorial</strong> Kemik<br />
İliği Nakli Merkezi’ni hayata geçirdi.<br />
Yalnızca İstanbul ve Türkiye değil, içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşayan<br />
hastaların kemik iliği nakli ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan merkez,<br />
günümüz teknolojisinin sağladığı tüm olanaklara sahip.<br />
<strong>Memorial</strong> Kemik İliği Nakli Merkezi’nde kemik iliği nakli konusunda uluslararası standartların<br />
sağlanmasının yanı sıra; hastaların gereksinim duyduğu tüm hizmetler veriliyor. Tedavi süreçlerini<br />
multidisipliner yapı içinde gerçekleştirilecek olan merkezde; lenfoma (Hematolojik lenf bezi<br />
kanseri), myeloma (Plazma hücrelerinin yapmış olduğu hematolojik kemik kanseri), akut lösemi<br />
(Kan kanseri) ve kronik lösemi, aplastik anemi gibi kan hastalığı olanlar kemik iliği nakli olabiliyor.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011
Dünya standartlarında bir merkez<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kemik İliği Nakli Ünitesi uluslararası JACIE kriterleri<br />
hedeflenerek oluşturulmuş bir merkezdir. Ünite, TC Sağlık Bakanlığı Kök<br />
Hücre Nakli Yönetmeliği’nde yer alan tüm unsurları sağlamış olup, 2010<br />
yılı sonunda yayınlanan İnsan Doku ve Hücreleri ile İlgili Merkezlerin Kalite<br />
ve Güvenliği Hakkındaki Yönetmeliğe göre denetlenerek açılan ilk kemik<br />
iliği nakli merkezi olma özelliğini taşımaktadır. Hastaların enfeksiyonlara<br />
karşı korunması amacıyla oluşturulan hepafiltre sistemi ile tüm odalarda<br />
ameliyathane şartları olan ISO 5 standardı sağlanmıştır. Sistem bir organ<br />
nakli <strong>hastanesi</strong> olarak planlanmış olan <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> için<br />
geliştirilen merkezi kontrol sistemi ile 24 saat boyunca takip edilmektedir.<br />
İnsan odaklı hizmet anlayışı<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kemik İliği Nakli Merkezi’nin kurulması<br />
sırasında en önemli noktanın “insan” olduğu gerçeği ile yola çıkıldı. Tedavi<br />
yöntemlerinden (Kemoterapi, kemik iliği nakli) , bakım hizmetlerine (Hijyen<br />
ve kateter bakımı); hasta ve ailesine psikolojik destek uygulamasından, ünite<br />
için sosyal etkinliklere kadar her ayrıntı hastaların konforu düşünülerek<br />
tasarlandı. Hasta odalarının planlanmasında yeterli donanım ve ferahlık<br />
gibi konforla ilgili faktörler göz önüne alındı.<br />
Kemik iliği nakli ekip işidir<br />
Merkez kurulurken kemik iliği naklinde tedavi yaklaşımının birçok disiplini<br />
ilgilendirdiği göz ardı edilmedi. Tıbbın bütün branşlarının yanında; sosyal<br />
destek ekiplerinin ve uzman psikologların da tedavi sürecine katkı<br />
sağlayabilmesine olanak verecek alt yapı oluşturuldu.<br />
Hastaların temel tedavi ve bakım hizmetlerinin kemik iliği nakli konusunda<br />
uzman bir ekip tarafından verileceği merkezde hastaların ünitede yattıkları<br />
süre dışında, yatış öncesi ve taburcu sonrasında yakın takibi hekim ve<br />
sağlık personeli yanında sosyal ve psikolojik destek ekipleri tarafından<br />
yürütülecek.<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong><br />
GÜNCEL<br />
Doç. Dr. Mustafa Çetiner - Uz. Dr. Hüseyin Saffet Beköz ve Kemik İliği Nakli Merkezi Ekibi<br />
Kemik iliği nakli nedir?<br />
İnsan organizmasında kan yapımından sorumlu hücreler kemik iliğindeki kök hücrelerdir. Bu son derece özel fonksiyonlara sahip hücrelerin nakline genel<br />
olarak “kemik iliği nakli” denir. Kemik iliği nakli; hastanın kendisinden yapılırsa buna “otolog nakil”, aile üyeleri veya akraba dışı doku uyumu olan vericilerden<br />
yapılırsa “allogeneik nakil” ismi verilir. Kemik iliği nakli esnasında nakledilen, aslında kök hücredir. Kök hücre geçmiş yıllarda doğrudan ve ameliyathane<br />
koşullarında özel iğneler ile ve kemik iliğinden toplanmaktaydı. Ancak günümüzde bu yönteme çok nadiren başvurulmaktadır. Son yıllarda daha çok özel bir<br />
ilaç ile kök hücrelerin kemik iliğinden kana geçmeleri sağlanmakta ve hücreler “aferez” denen bir yöntemle toplanmaktadır. Bu yöntem hiçbir cerrahi girişim<br />
gerektirmemektedir. İlik damar yolu ile hastaya verilmekte, kemik iliği hücreleri kemik iliğini kendileri bulup yerleşmekte ve kan yapımını başlatmaktadır.<br />
İlik naklinin asıl zorluğu ilik yeni yerinde fonksiyonlarını kazanırken hastanın takibinin iyi yapılmasıdır. Bu kritik dönemde kırmızı ve beyaz kan hücreleri,<br />
pıhtılaşmadan sorumlu trombositler yapılamaz. Dolayısıyla bu dönem kansızlık, enfeksiyon ve kanama gibi komplikasyonların sık olduğu bir dönemdir. Bu<br />
süreçte oluşabilecek enfeksiyonlar ile kanama gibi istenmeyen durumların tedavisi, iliğin reddi veya yeni iliğin neden olduğu hastalıkların engellenebilmesi<br />
yaşamsaldır. Kemik iliği naklinde başarı; teknik alt yapı ve mikroplardan izolasyonun çok iyi olması, disiplinler arası uyum, işbirliği ve ekip deneyimi gibi şartlar<br />
bir araya geldiğinde elde edilmektedir.<br />
Kök hücre nakli yapılması gerekli olan durumlar;<br />
-Çeşitli hastalıklarda vücudumuzda bulunan kötü huylu hücrelerin ortadan kalkması için kullanılan yoğun ışın tedavisi ve ilaç tedavisi (kemoterapi) sonrası ağır<br />
hasar gören kök hücrelerin yerine konması<br />
- Başta ve en sık olarak Lenfoma ve Multipl myeloma gibi kan ve lenf bezi hastalıkları<br />
-Akut lösemiler, daha az sıklıkta kronik lösemiler<br />
- Yeterli çalışmayan, kötü çalışan (Kemik iliği yetmezliği, aplastik anemi, yaşlılarda görülen bir çeşit kemik iliği yetmezliği olan MDS gibi hastalıklar vs…) iliğin<br />
yerine sağlam kök hücrelerin nakledilmesi.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 25
MEDİKAL ONKOLOJİ<br />
26<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
KEMOTERAPİDE KULLANILAN<br />
“AKILLI İLAÇLAR” ARTIK SAÇ DÖKMÜYOR!<br />
Uz. Dr. Betül Öztürk - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Medikal Onkoloji Bölümü<br />
Kemoterapinin istenmeyen yan etkilerinden birisi de saç dökülmesidir.<br />
Ancak unutmamalıdırlar ki; bu geçici bir durumdur.<br />
Tedavi sürecinin tamamlanması ile beraber saçlar tekrar çıkacaktır.<br />
En çok meme kanseri tedavisinde<br />
kullanılan ilaçlar saç döker<br />
Kanser tedavisindeki en sıkıntılı süreç, kemoterapi<br />
ilaçlarının saç dökücü etkisidir. İlaçların bir bölümü<br />
ortalama 10-15 gün içinde saç ve kaş dökülmesine<br />
neden olabilir. Özellikle, kadınlarda görülen meme<br />
ve yumurtalık kanserlerinin tedavisinde kullanılan<br />
ilaçların saç dökücü etkisi vardır. O nedenle, bu<br />
kozmetik sorunun daha çok kadınları ilgilendirdiği<br />
düşünülür. Erkeklerde daha çok görülen kanser<br />
türleri olan akciğer ve bağırsak kanserlerinde<br />
kullanılan bir grup ilaç ise saç dökülmesine neden<br />
olmaz. Pankreas kanserlerinde kullanılan ilaçlar da<br />
saç ve kaş dökmez. Son yıllarda, hedefe yönelik<br />
tedavilerde kullanılan “akıllı ilaçlar”, saç ve kaş<br />
dökülmesine neden olmamaktadır.<br />
Ağızdan alınan kemoterapi ilaçlarını<br />
vitamin takviyesi gibi düşünün<br />
Kemoterapi tedavileri bir vitamin takviyesi alır<br />
gibi yürütülmektedir. Ağız yolu ile bir vitamin ilacı<br />
gibi alınan kanser ilaçlarının da saç ve kaş dökücü<br />
etkisi yoktur. Damardan ve ağızdan alınan ilaçların<br />
hücre içinde çalışma mekanizmaları farklıdır. Kanser<br />
tedavilerinde artık ağızdan alınan ilaçlar daha sık<br />
kullanılmaktadır. Örneğin; meme kanseri hastaları<br />
kemoterapi bittikten sonra birtakım saç dökmeyen<br />
hormon ilaçları almaya devam etmektedirler. Yine<br />
beyin tümörlerinde kullanılan bazı ilaçların da saç<br />
dökücü etkisi yoktur.<br />
Akıllı ilaçlar tümör hücresini tanır<br />
Artık hedefe yönelik olarak kullanılan “akıllı ilaçlar”<br />
tümör hücresini tanıyıp, direkt o hücre üzerinden<br />
çalışmaktadır. Bu ilaçlar diğer hücrelere hiçbir<br />
yan etki yapmamaktadır. Halen kullanılan ilaçların<br />
yanı sıra çalışma düzeyinde olan birçok ilaç<br />
bulunmaktadır.<br />
Saç dökülmesi hastalık değil ilaç<br />
kaynaklıdır<br />
Kemoterapi alan hastalarda ortaya çıkan saç<br />
dökülmesi, tedavi süreci ile sınırlıdır. Dökülme,<br />
hastalık nedeniyle değil, ilaç kaynaklıdır. Vücut, ilacın<br />
etkisinden kurtulduktan sonra saç dökülmesi de<br />
yavaşlar ve durur. Kemoterapi tamamlandıktan<br />
belirli bir süre sonra; saç, kaş ve kirpikler daha<br />
gür ve özellikleri farklı olarak yeniden çıkar.<br />
Örneğin; kıvırcık saçları olan bir kişi kemoterapi<br />
tedavisi bittikten sonra düz; düz saçlı bir hasta da<br />
tedavi sonrası kıvırcık bir saça sahip olabilir. Vücut<br />
kemoterapinin etkisinden çıktıktan 10 gün sonra<br />
yavaş yavaş saç ve kaşlar çıkmaya başlar.<br />
Kemoterapi alırken de güzel ve<br />
bakımlı görünmek mümkün<br />
Kemoterapiye başlarken saç dökülmelerini azaltmak<br />
için; jöle, saç spreyi, sıkı tokalar, bigudi kullanmaktan<br />
ve sürekli saçlarınızı taramaktan kaçının. Saçlarınızı<br />
yumuşak ve geniş dişli taraklarla tarayabilirsiniz.<br />
Saç kurutma makinesini mümkünse kullanmayın;<br />
çok gerekliyse de düşük ısıda kullanabilirsiniz.<br />
Kemoterapi nedeniyle saç dökülmesi sorunu<br />
yaşayan kişiler, saç derisi ile birebir orijinal şekilde<br />
oluşturulan peruklar kullanabilir. Uzun saça sahip<br />
olanlar kemorapiye başlamadan önce saçlarını<br />
kestirip, kendi saçlarından peruk yaptırabilir.<br />
Hastaların kemoterapi tedavisi sonrası saçlarını<br />
boyamalarında herhangi bir sakınca yoktur. Organik<br />
boyaların tercih edilmesi ve saç boyanırken deriye<br />
mümkün olduğu kadar az temas edilmesi gerekir.<br />
Organik boyaların yanı sıra; kına da tercih edilebilir.<br />
Kınanın içindeki kimyasallar, saç boyalarına oranla<br />
daha azdır.
MASUM SANDIĞINIZ HORLAMA ŞİKAYETLERİNİZ<br />
HASTALIK HABERCİSİ OLABİLİR<br />
Doç. Dr. Burak Erdamar- <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>-Kulak Burun Boğaz Bölümü<br />
KULAK BURUN BOĞAZ<br />
Horlama, basit bir sorun gibi gözükse de, insan sağlığını tehdit eden ve tedavi<br />
edilmediği sürece yaşam kalitesini büyük ölçüde düşüren önemli bir sorundur.<br />
Horlarken nefesiniz belli bir süre kesiliyorsa dikkat !<br />
35 yaşını aşmış erkeklerin yüzde 35'i, yatış pozisyonuna bağlı<br />
olarak horlamaktadırlar. Alkol kullanımına bağlı olarak da masum<br />
horlamalar görülebilir; ancak hemen her gün, yüksek şiddette<br />
ve uykuda nefes kesilmelerinin eşlik ettiği horlamalar, hastanın<br />
hayat süresini kısaltmakta ve önemli hastalıkları da beraberinde<br />
getirebilmektedir. Gece uykuda horlarken nefesi kesilen ve yaşı<br />
60'ın üstünde olan kişiler, kalp ve solunum yolu hastalıklarına<br />
daha yatkındır. Bu hastaların; yatakta ölüm, kontrol edilemeyen<br />
yüksek tansiyon ve kalp enfarktüsü geçirme riski altında olduğu<br />
bilinmelidir.<br />
Gün içinde yaşanan uyku halinizin sebebi<br />
horlama olabilir<br />
Horlayan insanların sabah uyanamama, gün boyu uykuya meyilli<br />
olma, trafik sıkışıklığında, televizyon karşısında veya öğlen yemeği<br />
sonrasında aşırı uyku isteği gibi hayat kalitesini bozan birçok<br />
şikayeti bulunmaktadır. Ölümcül trafik kazalarının birçoğunun<br />
uykuda nefesi kesilen ve horlayan insanların uykuya meyil ve<br />
konsantrasyon kaybı sebebiyle olduğu bir gerçektir.<br />
Basit horlamaların önüne geçebilmek için;<br />
• İdeal kilonun üstündeki kilolardan kurtulun.<br />
• Uyku öncesi alkol alımını azaltın.<br />
• Yatmadan önceki 4 saatlik süreçte bir şey yemeyin.<br />
• Uyuyabilmek için sakinleştirici ilaç kullanmayın.<br />
Bu basit tedbirlerin alınmasına rağmen horlama ve uykuda<br />
nefes kesilmesi devam ediyorsa mutlak olarak; hastalığın<br />
şiddetinin anlaşılabilmesi ve hangi tedavi metodunun<br />
kullanılacağının belirlenmesi için uyku testi ile belirlenen uyku<br />
değerlendirilmesinin yapılması gerekir.<br />
Cerrahi operasyon da önemli bir seçenek<br />
Cerrahi tedavide ana prensip, gece uykuda solunum yolunu<br />
tıkayan küçük dil ve yumuşak damağın gerginleştirilmesinin<br />
sağlanmasıdır. Ağız içindeki bu dokularda gerginliğin sağlanması<br />
için günümüzde en geçerli, sonuçları en iyi olan teknik<br />
“radyofreakans cerrahisi”dir.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 27
HAYATIN İÇİNDEN<br />
28<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
RUTİN KONTROLE GİTTİ<br />
KARACİĞER NAKLİ OLDU<br />
49 yaşındaki Bilge Karadağ’ın rutin yaptırdığı kontroller sırasında,<br />
karaciğerinde lekeler olduğu ortaya çıktı. Uzun süre ilaç tedavisi görmek zorunda<br />
kalan Bilge Karadağ’a, doktorları bir süre sonra karaciğer büyümesi ve yetmezliğine bağlı olarak nakil<br />
olması gerektiği söyledi. Bilge Karadağ, kız kardeşi Ayşenur Okutan’ın<br />
karaciğerinden yapılan nakille, hayata yeniden merhaba dedi.<br />
“Rutin kontrolüm sırasında nakil olmam gerektiğini öğrendim”<br />
4 yıl önce bir gün işyerinde hiçbir şikayetim yokken check up yaptırma kararı aldım. Radyolog olan<br />
arkadaşımı arayıp randevu aldım. Kontroller sonucunda karaciğerimde lekeler görüldü. Bu süreçte birçok<br />
tetkik yapıldı ve sonrasında 1 sene takip altında tutuldum. Bu dönemde karaciğerimdeki lekeler büyümeye<br />
başlayınca, ilaç tedavisine başladım. 3 ay boyunca verilen ilacı kullandım. Kullandığım ilaç sonuç vermeyince<br />
1,5 yıl sürecek başka bir ilaç tedavisine devam ettim. Fakat lekeler ve karaciğerim gitgide büyümeye başladı.<br />
Doktorlarım tarafından son çarenin karaciğerimin değişmesi olduğu söylendi. Ankara’daki doktorlarım<br />
karaciğer nakli için bizi <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>’nden Prof. Dr. Münci Kalayoğlu ve ekibine yönlendirdi.<br />
“Kardeşim bir an bile tereddüt etmedi”<br />
2011 Ocak ayında <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>’ne geldik. Kontroller yapılmaya başlandı.<br />
İncelemelerde göğsümde de iki küçük kist olduğu ortaya çıktı ve ameliyat ile kistlerim<br />
alındı. Ardından sıra karaciğer nakline gelmişti ve canlı bir donör gerekiyordu. Kız kardeşim<br />
hiç düşünmeden karaciğerini vermeyi kabul etti. Bana göre çok zor bir kararı o gözünü<br />
kırpmadan vermişti. Kardeşiminden nakil uygun görüldükten sonra bize ameliyat tarihi<br />
verildi. O tarihi beklemek için Ankara’ya evimize döndük. Fakat nakil tarihi gelmeden<br />
ben daha da ağırlaştım. Karaciğerim çok fazla büyüdüğünden yeniden hastaneye<br />
kaldırılmıştım, bilincim kapanmıştı. 2011 Şubat ayında Ankara’dan beni ambulans uçakla<br />
İstanbul’a, eşimin ve çalıştığım işyerinin büyük desteği ile <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>’ne<br />
getirmişler. Devamındaki 3 haftayı hiç hatırlamıyorum.<br />
<strong>Memorial</strong> <strong>Hastanesi</strong> organ nakli ekibine gözüm kapalı<br />
güvendim<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Organ Nakli Bölümü’nden Prof. Dr. Münci Kalayoğlu,<br />
Prof. Dr. Koray Acarlı ve nakil ekibi bana o kadar güven verdi ki; iyileşeceğimden<br />
emindim. Bu güvenle ameliyat kararını çok kolay verebildim ve ameliyata gözüm kapalı<br />
girdim. Şu an beni iyileştirip, bu günlere getirdikleri için tüm ekibe dua ediyorum. Ameliyatın ardından kontroller için hastaneye<br />
geldiğimde o kötü günlerimi hatırlamak yerine doktorlarla yaşadığım güzel günleri ve onları ne kadar özlediğimi düşünüyorum.<br />
“Hastamızın sağlık durumu şu anda çok iyi”<br />
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu naklin ardından şunları kaydetti: “Bilge Hanım, Ankaralı meslektaşlarımız tarafından<br />
nöroendokrin tümör tanısı ile karaciğer nakli yapılmak için bize yönlendirildi. Tümör karaciğerin hemen her tarafını<br />
kaplamıştı ve ambulans uçakla <strong>Memorial</strong>’a geldiğinde komadaydı. Ne kadar şanslıyız ki; kızkardeşi karaciğerinin bir<br />
kısmını hemen bağışladı ve son derece başarılı geçen operasyonun ardından şu anda kendisinin sağlık durumu çok iyi.<br />
Biz de ekip olarak bundan büyük mutluluk duyuyoruz. “
GASTROENTEROLOJİDE YENİ TEKNOLOJİ:<br />
ENDOSKOPİK ULTRASONOGRAFİ<br />
Prof. Dr. Yıldıran Songür - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Gastroenteroloji Bölümü<br />
GASTROENTEROLOJİ<br />
Endoskopi ile ultrasonu tek bir cihazda birleştiren Endoskopik Ultrasonografi<br />
(EUS), sindirim sistemi hastalıklarının incelenmesinde devrim niteliğinde<br />
bir gelişme olarak kullanıma girmiştir. Dünyada ve Türkiye’de çok önemli<br />
merkezlerde kullanılan yöntem ile ulaşılması çok güç olan kitlelerin tanısı artık<br />
rahatlıkla konulabilmektedir.<br />
Sindirim sistemindeki her noktayı<br />
tarayıcı özelliğe sahip<br />
Temel olarak endoskopik bir yöntem olan<br />
EUS’un klasik endoskopiden farkı, ucunda<br />
detaylı ultrasonografik tarama yapabilen,<br />
yüksek frekanslı ultrason probunun<br />
bulunmasıdır. Cihaz, yüksek frekansla<br />
çalışması, arada bağırsak gazı, karın cilt ya da<br />
diğer dokular olmadan karın içindeki organı<br />
(örneğin pankreas) inceleyebilmesi nedeniyle<br />
standart ultrasonografiye göre daha üstün<br />
bir özelliğe sahiptir. EUS’un ultrason probu<br />
sayesinde; ultrason veya bilgisayarlı tomografi<br />
ile tam olarak belirlenemeyen, sindirim<br />
kanalına komşu ya da ulaşılması güç lezyonlar<br />
rahatlıkla görülebilmektedir.<br />
İleri görüntüleme tekniği<br />
Sindirim sisteminde klasik endoskopi ile<br />
yapılan incelemelerde yemek borusu ve<br />
midede oluşan ülser veya gastrit kolaylıkla<br />
görülebilirken; kendini yalnızca bir kabarıklık<br />
olarak gösteren, mide duvarına dıştan bası<br />
yapan veya duvar içine yerleşmiş bir lezyonun<br />
teşhisi kolay konulamamaktaydı. Endoskopik<br />
ultrasonografi gibi ileri görüntüleme teknikleri,<br />
bu tür sindirim sistemi hastalıklarının tanısında<br />
devrim niteliğinde gelişmelere imkan<br />
sağlamıştır.<br />
Küçük tümörlerin erken<br />
tanısı mümkün!<br />
Safra yollarının ve pankreasın görüntülenmesi,<br />
klinikte en sık başvurulan EUS<br />
uygulamalarından biridir. EUS safra yollarının<br />
yakından ve ayrıntılı görüntülenmesini<br />
sağlayarak, çoğu hastada yapılması çok daha<br />
zor ve riskli olabilen tanısal endoskopik<br />
işlemleri mümkün kılmaktadır. Pankreasta<br />
yerleşmiş, ultrason ve BT ile tam olarak<br />
belirlenemeyen, örneğin; 2 cm’den küçük bir<br />
tümörün tanısı EUS ile daha kesin konulabilir.<br />
Operasyona gerek olmadan<br />
biyopsi alınabiliyor!<br />
Tıpta kesin tanı için çok önemli olan biyopsi,<br />
herhangi bir lezyondan çeşitli yöntemlerle<br />
alınabilir. Ancak biyopsi sırasında dokulara en<br />
az zarar verilmeli ve cerrahi yöntemlerden<br />
mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır. EUS’un<br />
biopsi kanalından geçirilen iğne sayesinde,<br />
lezyonlardan biyopsi alınabilir veya ilaç<br />
enjekte edilebilir. EUS ile örneğin; pankreastaki<br />
lezyonun en yakınına gidilip, damarsal yapılar<br />
kontrol edilerek biyopsi alınabilir. EUS<br />
sayesinde yemek borusu ve mide aracılığıyla<br />
göğüs ve karın boşluğundaki çoğu dokudan<br />
riske girilmeden güvenli biçimde doku örneği<br />
alabilir. EUS tek seansta doktora; hem tanı<br />
koymak hem de biyopsi yapabilmek gibi<br />
birçok avantaj sunmaktadır.<br />
İşlem sırasında acı<br />
hissedilmiyor<br />
Endoskopik ultrasonografi işlemi<br />
öncesinde damar yolu ile sakinleştirici<br />
ilaçlar (sedasyon<br />
işlemi) yapılacağından, işlem<br />
sırasında hasta hiçbir acı<br />
hissetmeyecektir. İşlem ortalama<br />
30 dakika sürer. İşlem sonrası<br />
hasta<br />
yaklaşık 1 saat yatarak<br />
dinlendirilir. Gün<br />
içinde araba<br />
kullanılmamasında yarar<br />
vardır.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
29
GÜNCEL<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Göz Merkezi Başkanı Doç. Dr. Barış Sönmez, kimyasal madde<br />
nedeniyle “Gözlerine perde inmiş” bir hastaya, Dünya’da ilk kez doku yapıştırıcısı kullanılarak<br />
kök hücre nakli gerçekleştirdi. Kimyasalın etkisi ile görme yetisini kaybeden hasta, ikinci<br />
ameliyatla yapılan kornea nakli sonrası ışığa kavuştu. Dünyanın önde gelen göz merkezleri için<br />
referans oluşturan ameliyat, uluslararası alanda en prestijli tıp dergilerinden biri olan Cornea<br />
Dergisi’nde yayınlandı. Doç. Dr. Barış Sönmez, dikişsiz kök hücre nakli ameliyatında kullandıkları<br />
doku yapıştırıcısının; operasyon süresi ve cerrahi başarı üzerindeki etkisi hakkında bilgi verdi.<br />
Kimyasallar göze perde indiriyor!<br />
Türkiye’de göz sağlığını tehdit eden en önemli travmalardan biri kimyasallarla temastır. Kireç, boya, badana, çamaşır suyu, evdeki lavabo açlar, tuz ruhu gibi maddelerle<br />
akü patlamaları sonucu ortaya çıkan göz yaralanmaları, göz yüzeyinde kök hücre kaybına yol açmaktadır. Kimyasal yaralanmalar geri dönüşümsüz hasarlara da neden<br />
olmaktadır. Yüzeyi, gördüğü hasar nedeniyle bembeyaz olan göz, görme potansiyeli olsa da görme kabiliyetini kaybetmektedir. Hastanın içeride göz siniri, gözün<br />
merceği ve retina hücreleri sağlıklıdır ancak dış yüzeyi kapalı olduğu için ve o dokuları yenileyemediği için görme yetisini kaybetmiştir.<br />
Kimyasal travmalar en çok<br />
çocukları etkiliyor<br />
Evde temizlik malzemesi olarak kullanılan kimyasallar bu anlamda en çok<br />
çocukları tehdit etmektedir. Kimyasallarla temas halinde yapılacak olan<br />
ilk şey, kimyasalın sıçradığı bölgenin bol su ile yıkanması ve hemen bir<br />
doktora başvurulmasıdır.<br />
Kök hücre nakli için öncelik birinci dereceden<br />
akrabalar!<br />
Kimyasal etkisi ile gözüne perde inmiş, görme yetisini kaybetmiş olan<br />
hastalara öncelikli olarak kök hücre nakli yapılmakta ve ardından da<br />
kornea nakli ile görme duyusu yeniden harekete geçirilmektedir. Eğer<br />
hastanın tek gözü tamamen hasar görmüşse, dış yüzeyi diğer gözünden<br />
kök hücre alarak o göze nakledilebilmektedir. İki gözü birden hasar<br />
gören hastalar için ise iki alternatif bulunmaktadır. Bunlardan ilki; birinci<br />
dereceden akrabalardan alınan kök hücrelerdir. Diğeri de kadavradan<br />
alınarak uygulanan kök hücre tedavisidir. Birinci derecedeki akrabalarda,<br />
akrabanın ilerdeki göz yaşamına zarar vermeyecek miktarda kök hücre<br />
alınarak vericiden alıcıya nakledebilmektedir. Ancak bu uygulama, canlıdan<br />
alınabilen doku miktarı sınırlı olduğu için yetersiz kalabilir. Bu nedenle canlı ile birlikte kadavradan da kök hücreler kornea dokusu ile birlikte alınarak, kök hücreler<br />
bu tür travmaların tedavisinde kullanılmaktadır.<br />
Dikişle tutturmak yerine doku yapıştırıcısı!<br />
Kişinin akrabası ve kadavradan alınan kök hücreler cerrahi olarak hazırlanarak, temizlenen göz yüzeyine dikişle tutturulmaktadır. Dikiş yerine kullanılan ve dünyada<br />
bilimsel olarak Doç. Dr. Barış Sönmez tarafından tanımlanan doku yapıştırıcısı tekniği ise; dikişlerin neden olabileceği enfeksiyon riski ortadan kalkmakta ve göz<br />
yüzeyine konulan kök hücrelerin vücut tarafından reddedilme riskini azaltmaktadır. Fibrin doku yapıştırıcıları yöntemi, işlemin hasta tarafından kabul edilebilirliğini<br />
de artırmaktadır. Göz yüzeyindeki hasarı giderildikten sonra kök hücreler doku yapıştırıcısıyla göz yüzeyine yapıştırılmaktadır. Bu işlem, operasyon süresini kısaltarak,<br />
cerrahinin daha çabuk, daha az hasarla sonuçlanmasını sağlamakta ve daha etkili sonuçlar elde edilmektedir.<br />
Kök hücre naklinden sonra kornea nakli<br />
Ağır göz hasarlı hastalar yalnızca kök hücre nakli ile iyileşememektedir. Çok ağır göz travması geçiren bu hastaların hepsinde ciddi kornea hasarı oluşmakta ve<br />
görüşlerini artırabilmek için çoğuna ek olarak kornea nakli de yapılması gerekmektedir. Bu şekilde hasarlanmış kornea dokusu değişmektedir. Hastaya öncelikle kök<br />
hücre nakli yapılması ile kök hücre naklinin ardından gerçekleştirilen kornea naklinde korneanın o bölgede yaşama olanağı sağlanmaktadır. Kök hücreler korneanın<br />
yüzeyini devamlı canlı tutacak hücreleri üreterek, onun yüzeyini temiz ve berrak tutmaktadır.<br />
Dünyadaki ilk akademik yayın!<br />
“Dikişsiz Kök Hücre Nakli” tekniği, dünyaca ünlü akademik dergilerden biri olan Cornea Dergisi’nde yayınlandı. Cerrahi tekniğin yayınlanması ve uluslararası<br />
kongrelerde sunulmasını takiben yurtdışındaki birçok merkez, gözdeki kök hücre tedavilerinde bu yöntemi kullanmaya başladı.<br />
30<br />
MEMORIAL DOKTORUNUN BÜYÜK BULUŞU:<br />
“DİKİŞSİZ KÖK HÜCRE NAKLİ”<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
Doç. Dr. Barış Sönmez
PROSTAT BÜYÜMESİ BÖBREK<br />
YETMEZLİĞİ İLE SONUÇLANABİLİR<br />
Op. Dr. Mehmet Necip Ekinci- <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Üroloji Bölümü<br />
Erkeklerde 40’lı yaşlardan itibaren kendini hissettirmeye başlayan<br />
prostat büyümesi, tedavi edilmediği sürece böbrek yetmezliğine<br />
kadar varan belirtiler gösterebilir. Sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma hissi<br />
gibi belirtilerle kendini gösteren prostat<br />
büyümesi, bazen sinsice ilerleyip hiç belirti<br />
vermemektedir.<br />
İyi huylu prostat büyümesi ile prostat kanseri<br />
karıştırılmamalı<br />
Prostat bezi, erkeklerde idrar kesesinin hemen altında bulunan, idrar kanalını<br />
çevreleyen ve şekil olarak kestaneye benzeyen bir organdır. Erişkin bir erkekte<br />
ağırlığı 25-30 gram olan ve semen sıvısının yapımına katkıda bulunan prostat bezi,<br />
40’lı yaşlardan itibaren büyümeye başlar. Normalde bir kestane büyüklüğünde<br />
olan prostat bezi bir mandalina hatta portakal büyüklüğüne erişebilir ve bu<br />
durum “İyi huylu prostat büyümesi (BPH)” olarak adlandırılır. Yapılan çalışmalarda<br />
60 yaşındaki erkeklerin %50’sinde, 80 yaşındaki erkeklerin ise %90’ında iyi huylu<br />
prostat büyümesinin görüldüğü bildirilmektedir. İyi huylu prostat büyümesinin ile<br />
prostat kanseri farklı hastalıklardır. BPH prostat kanserine yol açmazken, her iki<br />
hastalık bir arada bulunabilmektedir.<br />
Sık idrara çıkmak hastalığın belirtisi olabilir<br />
Prostat büyümesi, bir süre sonra hastanın idrar yolunu tıkayarak idrar akışını<br />
engellemeye başlamaktadır. Tıkanıklığın derecesine bağlı olarak hastalarda idrar<br />
yapmayla ilgili yakınmalar ortaya çıkmaktadır. Bazen prostat belirti vermeden de<br />
büyüyebilir. Ancak sıklıkla hastalarda sık idrara çıkma, ani idrar yapma isteği, idrar<br />
kaçırma, idrar yaparken yanma ve sızı hissinin olması, idrar kuvvetinin ve kalınlığının<br />
azalması, idrarı başlatmakta güçlük, kesik kesik idrar yapma, idrarın sonunda<br />
damlama, idrarı tam boşaltamama hissi veya idrarda kan gibi belirtilerden biri veya<br />
birkaçı görülebilmektedir.<br />
Prostat büyümesi tedavi edilmezse böbreklere zarar verir<br />
Prostat büyürken kişinin idrar yollarını da olumsuz olarak etkilemektedir. Ani idrar<br />
tıkanması, idrar yolu iltihabı, idrar kesesi bozuklukları ve böbrek yetmezliğine kadar<br />
varabilen rahatsızlıklar hastalığın bilinen olumsuz etkilerinden bazılarıdır.<br />
ÜROLOJİ<br />
Tanıda muayene ve PSA değeri önemlidir<br />
İyi huylu prostat büyümesinin görüldüğü kişilerde aynı anda prostat kanseri de<br />
olabileceğinden ve prostat kanserinin kendine özgü erken dönem belirtileri olmadığından, hastalıkta doğru tanıya ulaşmak için her iki yönden de incelemeler<br />
yapılmalıdır. Hastalığa dair bazı şikâyetler görüldüğünde öncelikle hastanın kanındaki “Prostat Spesifik Antijen” (PSA) değerine bakılmalıdır. Ayrıca parmakla prostat<br />
muayenesi, ultrasonografik inceleme ve idrar tahlillerinin yanı sıra “Üroflowmetri” olarak adlandırılan “idrar akım hızı ölçümü” de tanı için kullanılan başlıca yöntemlerdir.<br />
Doğru tedavi seçeneği için uzmana başvurun<br />
İyi huylu prostat büyümesi her zaman tedavi gerektirmeyebilir. Bazen sadece düzenli kontrollerle takibi yapılabilen hastalıkta tedaviye ne zaman başlanması gerektiğine<br />
test sonuçlarını değerlendiren hekim karar verecektir. Ayrıca herkes için tek bir doğru tedavi seçeneği yoktur. Kişiye göre tedavi şekli de değişebilmektedir. Günümüzde<br />
prostata bağlı tıkanıklıkların tedavisinde son derece etkili ilaç tedavileri vardır. Öte yandan ilaç tedavisinin yeterli olmadığı düşünüldüğünde cerrahi gündeme gelebilir.<br />
Ancak cerrahi girişim kararı alınmadan önce uzman hekimlerce hastanın çok iyi değerlendirilmesi ve tüm tedavi yöntemlerinin içinden hastaya en uygun olanının<br />
seçilmesi büyük önem taşımaktadır.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 31
NÖROŞİRÜRJİ<br />
32<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
TAM ENDOSKOPİK AMELİYAT İLE 30 DAKİKADA<br />
BEL FITIĞINDAN KURTULABİLİRSİNİZ<br />
Prof. Dr. Murat İmer - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü<br />
Oturmak, ayakta durmak, yürümek hatta uyumak sağlıklı bir insan<br />
için basit sayılabilecek eylemlerdir. Ancak bel fıtığı ağrısı çekenler için<br />
bunlar büyük bir özlem olabilmektedir. Uzun zamandır fizik tedavi görülmesine<br />
rağmen bel fıtığı ağrılarına çözüm bulamamak ise kişilerin günden güne psikolojilerini daha çok<br />
bozarak hayata umutsuz bakmalarına neden olmaktadır.<br />
Bu ağrıyla yaşamak kader değil<br />
Uzun zaman tedavi görmelerine rağmen bu ağrılardan kurtulamayacağını<br />
anlayıp onunla yaşamaya çalışan birçok kişi bulunmaktadır. Ancak bu rahatsızlıkla<br />
yaşamak kaderiniz değil. Endoskopik cerrahi artık tüm cerrahi alanlarda yaygın<br />
olarak kullanılmaya başlayan bir tekniktir. Bel fıtığı ameliyatlarında ilk amaç,<br />
sinir üzerindeki baskıyı kaldırmaktır. Bugün bütün dünyada geçerli olan tedavi<br />
yöntemi mikrocerrahi (mikroskopik diskusektomi) tekniğidir. Ancak yeni gelişen<br />
endoskopi teknolojileri sayesinde bel fıtığı ameliyatlarında endoskopik yöntem<br />
ciddi bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun için doğru hasta seçimi çok<br />
önemlidir. Tam endoskopik bel fıtığı cerrahisinde ameliyat yaklaşık 0.5 cm’lik<br />
bir kesiden yapılır. Kas ve kemik dokulara herhangi bir zarar verilmediğinden<br />
ameliyat sonrası erken dönemde bel ağrısı nispeten daha azdır.<br />
Aynı gün taburcu olabilirsiniz<br />
Tam endoskopik bel fıtığı operasyonundan sonra hasta kısa bir süre içerisinde<br />
ayağa kaldırarak aynı gün taburcu edilebilmektedir. Kas ve kemik dokularına<br />
zarar verilmediğinden, tam endoskopik bel fıtığı ameliyatlarından sonra<br />
instabilite (bel kayması) riski hemen hemen hiç yoktur. Tam endoskopik bel fıtığı<br />
ameliyatları, yandan (transforaminal) veya orta hattan (interlaminar) olmak<br />
üzere iki yöntemle yapılmaktadır. Hangi yöntemin seçileceği fıtığın omurga<br />
kanalı içindeki yeri ve kalça kemiğinin yandan girişe imkan verip vermemesi<br />
gibi teknik nedenlere bağlıdır.<br />
Her yaş grubuna uygulanan bir tedavi yöntemi<br />
Bu operasyonda cerrahiye bağlı kan kaybı, enfeksiyon ve ameliyat sahasında<br />
oluşabilecek kan birikimi riski daha azdır. Endoskopik disk ameliyatı, bel fıtığı<br />
şikayeti olup ameliyat olması gereken tüm yaş grubundaki hastalara deneyimli<br />
ve gerekli eğitimleri almış cerrahlar tarafından uygulanabilir. Örneğin yaşlı,<br />
diyabet ve hipertansiyon gibi kronik rahatsızlıkları olan hastalarda da ameliyat<br />
sonrası iyileşme süresinin çok kısa olması nedeniyle büyük bir avantaj<br />
sağlanmaktadır.
Yaz mevsiminin sonuna gelindi. Okullar açılıyor ve hava yavaş yavaş soğuyor. Dolayısıyla<br />
çocuklar ev, okul, alışveriş merkezleri, sinema gibi kapalı ve kalabalık ortamlarda<br />
daha fazla zaman geçirmek durumunda kalacaklar. Bu durum da iç mekan<br />
allerjenlerine, irritanlara ve üst solunum yolu enfeksiyonlarına<br />
maruz kalma oranlarını artırabilmektedir.<br />
Allerjene maruziyet hastalığı tetikler<br />
Solunum yolu allerjileri klinikte “allerjik rinit”<br />
ve “allerjik astım” olarak karşımıza çıkmakta,<br />
çocukluk çağının önemli sağlık problemlerini<br />
oluşturmaktadır. Saman nezlesi olarak da<br />
adlandırılan allerjik rinitte mevsimsel ya da tüm<br />
yıl boyunca burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burun<br />
kaşıntısı ve hapşırık ön planda gözlemlenirken;<br />
bu tabloya gözlerde sulanma, kaşıntı da eşlik<br />
edebilir. Allerjik astım ise tekrarlayan öksürük,<br />
hışıltı periyodları ile karakterize olup nefes darlığı<br />
atakları ile alevlenmeler gösterir. Bu ataklar<br />
sırasında özellikle küçük havayolları daralmakta,<br />
ciddi solunum sıkıntısı ortaya çıkabilmektedir. Her<br />
iki klinik tabloda da duyarlı allerjene maruziyet<br />
önemli tetikleyici faktör olarak rol oynar.<br />
Allerjenler astım ve saman<br />
nezlesinin alevlenmesinde etkilidir<br />
Ev tozu akarları, hamamböceği, küf mantarları,<br />
kedi, köpek, kuş tüyü gibi evcil hayvan epiteli<br />
allerjenleri tanımlanan en önemli iç mekan<br />
allerjenleridir. İç mekan allerjenlerine duyarlılık<br />
astım ve saman nezlesi gibi solunumsal allerjik<br />
hastalıkların gelişiminde ve alevlenmesinde<br />
önemli bir risk faktörüdür. Astımlı çocukların<br />
havayollarındaki aşırı duyarlılık, allerjen dışındaki<br />
uyaranlara karşı da hassasiyet doğurmaktadır.<br />
Üst solunum yolu enfeksiyonları, egzersiz,<br />
soğuk hava, stres, hava kirliliği, sigara dumanı ve<br />
birtakım irritan gazlar astım atağı alevlenmelerini<br />
kolaylaştıran diğer allerjen dışı uyaran faktörlerdir.<br />
Allerjeni tanımak hastalık<br />
kontrolünü sağlar<br />
İç mekan allerjen duyarlılığının neden olduğu<br />
solunumsal şikayetlerin önüne geçebilmek<br />
için, öncelikle hangi allerjene karşı duyarlılığın<br />
olduğunun tespiti önem taşır. Bunun için çeşitli<br />
laboratuvar ve cilt deri testleri uygulanabilmektedir.<br />
Allerjenin tanımlanmasından sonra allerjenden<br />
kaçınma yöntemlerinin uygulanması çevresel<br />
allerjen yükünü azaltacaktır. Ayrıca gerekli hallerde<br />
çeşitli semptom giderici ve koruyucu ilaçlar<br />
ve allerjene özgü immünoterapi yöntemleri<br />
de tedavi basamaklarını oluşturmaktadır.<br />
OKULLARDA<br />
ALLERJEN TEHLİKESİNE DİKKAT!<br />
Doç. Dr. Cevdet Özdemir - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Allerji Bölümü<br />
Uykudan uyandıran öksürük allerjinin<br />
belirtisi olabilir; üst solunum yolu<br />
enfeksiyonları atakları tetikleyebilir<br />
Süregelen öksürük atakları, özellikle gece uykudan<br />
uyandırabilen ve sabaha karşı yoğunlaşan<br />
öksürükler, zaman zaman göğüsten duyulan<br />
hışıltı, hızlı soluk alıp verme, sıkışma hissi<br />
küçük havayollarındaki duyarlılığın bir belirtisi,<br />
yaklaşmakta olan olası bir alevlenmenin habercisi<br />
olabilmektedir. Allerjen duyarlılığı olan bireylerde<br />
üst solunum yolu enfeksiyonlarının akut<br />
alevlenmeleri tetiklediği birçok bilimsel çalışmada<br />
da gösterilmiştir. Dolayısıyla duyarlı bireylerin üst<br />
solunum yolu enfeksiyonlarından korunma için<br />
gerekli tedbirleri uygulamaları önem taşımaktadır.<br />
Çocuklar sigara dumanına<br />
maruz kalmasın<br />
Sigara astım üzerine de olumsuz etki etmektedir.<br />
Sigara içmenin yanı sıra; pasif olarak sigara dumanına<br />
maruz kalma bile, astımın şiddetlenmesine yol<br />
açmakta, hastalığın kontrol altına alınmasını<br />
güçleştirmektedir. Ev içerisinde bir başka odada ya<br />
da balkonda içilen sigara bile astımlı çocukları etkiler.<br />
Okulla yeni tanışan çocuk birçok<br />
uyaranla da tanışır<br />
Özellikle okulla yeni tanışan küçük yaştaki<br />
çocuklarda yeni bir ortama girmenin yarattığı<br />
birtakım sıkıntılar doğmaktadır. Çocuklar bu<br />
dönemden önceki hayatlarında karşılaştıklarından<br />
çok daha fazla uyaranla karşılaşabilmekte,<br />
bunlarla ilgili sağlık sorunları yaşayabilmektedir.<br />
Ancak bağışıklık sisteminde altta yatan bir<br />
rahatsızlığı olmayan çocuklarda ya da allerjen<br />
duyarlılığı gelişmeyenlerde bu sıkıntılar<br />
zamanla azalabilmekte ve herhangi bir<br />
komplikasyona neden olmamaktadır.<br />
ÇOCUK ALLERJİ<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 33
HAYATIN İÇİNDEN<br />
34<br />
KAS AĞRISI DEDİLER<br />
AKCİĞERİNDE YABANCI CİSİM ÇIKTI<br />
Akciğerine yabancı cisim<br />
kaçan yanlış teşhis kurbanı<br />
genç kadın, akciğerinin<br />
alınmasına gerek kalmadan<br />
sağlığına kavuştu<br />
31 yaşındaki Seda Duman, son 1 yıldır sık olarak<br />
akciğer enfeksiyonu geçiriyordu. Geçtiğimiz ay<br />
sırt ağrıları ile uyanan genç kadına, başvurduğu<br />
en yakın sağlık kuruluşunda kas ağrısı teşhisi<br />
konuldu. Ancak 1 haftalık kas ağrısı tedavisine<br />
rağmen ağrıları devam eden Seda Duman<br />
zamanla nefes alma ve konuşmada zorluk<br />
çekmeye başladı. Akciğer tomografisi çekilen<br />
Seda Duman’a akciğerinde bir leke olduğu<br />
söylenmesinden kısa bir süre sonra akciğerinin<br />
su topladığı belirtildi. Bu durum üzerine<br />
doktoru, genç kadını <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong><br />
Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Füsun<br />
Soysal’a yönlendirdi.<br />
Yapılan tetkikler sonucunda bronşlarda yabancı bir cisim olduğu tespit edilen ve rahatsızlığının ilerlemesi halinde akciğerinin bir bölümünün alınması tehlikesi<br />
ile karşı karşıya olan Seda Duman, şimdi Uz. Dr. Füsun Soysal ve <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Naci Yağan<br />
tarafından gerçekleştirilen özel bir işlemle sağlığına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyor<br />
‘’Doğru ve zamanında teşhis sağlığıma kavuşmamı sağladı’’<br />
Yanlış teşhis nedeni ile çok zor günler geçirdiğini söyleyen Seda Duman, “ Bu kadar basit bir sorun nedeni ile akciğerimin bir bölümünü kaybetmenin eşiğinden<br />
döndüm. Bu durum <strong>Memorial</strong> <strong>Hastanesi</strong> doktorlarının dikkati sayesinde fark edildi. Yabancı cisim daha kötü sonuçlara neden olmadan akciğerimden çıkarıldı.<br />
<strong>Memorial</strong> <strong>Hastanesi</strong> doktorlarının dikkati ve ısrarı olmasaydı ben de hala sağlığıma kavuşmuş olmayacaktım.” diye konuştu.<br />
’Yabancı cisim fark edilmeseydi akciğerde kronik enfeksiyona bağlı kalıcı hasarlar oluşabilirdi’’<br />
Uz. Dr. Füsun Soysal hastanın zatürre belirtileri verdiğini belirterek, ‘’ Seda Hanım bize başvurduğunda nefes darlığının yanı sıra yüksek ateş şikayeti de vardı.<br />
10 günlük bir antibiyotik tedavisi uygulanmasına rağmen ateş kontrol altına alınamadı. Çekilen akciğer grafisi sonucu akciğerde tespit edilen sıvıyı operasyon<br />
ile boşalttık. Ancak operasyon sonrası tekrar çekilen akciğer grafisinde istenilen düzelme olmayınca hastaya akciğer tomografisi çektik. Tomografi sonucu<br />
akciğer sağ alt bronşlarda yabancı bir cisim tespit edildi. Bunun üzerine akciğere bronkoskopi ile girilerek yabancı cisim bulunduğu bölgeden çıkarıldı. Bu<br />
durum fark edilmeseydi hasta sürekli enfeksiyon geçirebilir ve o bölgede kronik enfeksiyonlara bağlı hasar oluşabilirdi.<br />
‘’ Doğru tanı ve kararlı tedavi yaklaşımı hayati önem taşır’’<br />
Op. Dr. Naci Yağan da Seda Duman’ın tedavi süreci ile ilgili olarak şunları kaydetti:<br />
‘’ Yabancı cismin sebep olduğu iltihaplanma akciğer zarının kalınlaşmasına neden olmuştu. Akciğerin büyük bölümünü kaplayan bu zar, akciğerin normal<br />
fonksiyonlarını yerine getirmesini engellemekteydi. Zarı soymak ve akciğeri rahatlatmak için hastayı ameliyata aldık. Bu ameliyat sonrasında akciğer eskisi gibi<br />
hava almaya başladı ve normal fonksiyonlarını yerine getirmeye başladı. Ayrıca ameliyat sırasında yaptığımız bir takım manipülasyonlarla o cismin çıkarılabilir<br />
hale gelmesini sağladık. Ameliyatın hemen ardından yapılan bronkoskopi ile yaklaşık 10x4mm boyutlarındaki kırılgan yabancı cismi çıkardık.’’dedi.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
Uz. Dr. Fusun Soysal - Seda Duman - Op. Dr. Naci Yağan
HAMİLEYKEN ÇIKTIĞI TÜRKİYE TATİLİNDEN<br />
BEBEĞİ İLE ÜLKESİNE DÖNDÜ<br />
33 yaşındaki Alman turist<br />
Christin Stechert 7 aylık<br />
hamileyken, eşi Carsten<br />
Stechert ile birlikte tatil için<br />
Antalya’ya geldi. İlk 2 gün deniz<br />
ve güneşin tadını çıkaran genç<br />
kadın, aniden gelen doğum<br />
sancıları ile <strong>Memorial</strong> Antalya<br />
<strong>Hastanesi</strong>’ne kaldırıldı.<br />
Dünyaya erken gelen gelen kız<br />
bebek aileyi sevince boğmuştu<br />
ancak onları uzun bir tedavi<br />
süreci bekliyordu.<br />
<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ekibi - Stechert Ailesi<br />
HAYATIN İÇİNDEN<br />
Uz. Dr. Aşkın Güra Nemlioğlu ve ekibi tarafından 2 ay boyunca özenle<br />
sürdürülen tedavinin ardından Stechert ailesi, kızları Hannah ile<br />
ülkelerine dönmenin mutluluğunu yaşıyor.<br />
“Erken gelen doğumla Antalya macerası başlamış oldu”<br />
Christin Stechert, erken doğumun kendisini çok korkuttuğunu ancak doktorlarına çok güvendiği için bu süreci çok kolay atlattığını belirterek;<br />
“Almanya’dan Türkiye’ye gelirken gerekli uçuş izinlerini ve raporları doktorumuzdan almıştık. Türkiye’ye geleli henüz 2 gün olmuştu. Her şey<br />
normalken, birden sancılarım ve rahatsızlığım ortaya çıktı. Önce uçak biletini ayarlayıp, Almanya’da kendi doktorumuza göstermeye karar verdik.<br />
Ancak ciddi anlamda rahatsızlanınca acilen <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong>’ne geldik. Sezeryanla doğuma alınmam gerektiği söylendi. Erken doğum<br />
olacağı için karmaşık duygular içindeydim ama doğum sonrasında kendi ağrılarımdan dolayı pek fazla bir şey düşünemiyordum. Doğumun ardından<br />
kızımız Hannah’yı Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’ne aldılar ve bizim için Türkiye macerası başlamış oldu. Hergün hastaneye gidip geliyorduk. Bizim<br />
için kolay olmayan bir süreçti. Tatil için birkaç günlüğüne gelmişken, yaklaşık 2 ay boyunca burada yaşadık. Hastane’de bulunan kızımızın yanından<br />
ayrılıp eve gitmek oldukça zordu. Elimden gelse tüm gün hastanede kalırdım” diye konuştu.<br />
“<strong>Memorial</strong>’ın uzman kadrosu sayesinde bebeğimiz sağlığına kavuştu”<br />
<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong>’nden ayrılırken düşüncelerini dile getiren Alman baba Carsten ise “Burada herkes çok iyiydi, çok güzel bir bakım ve<br />
uzman bir kadro sayesinde bebeğimiz sağlığına kavuştu. Özellikle yenidoğan yoğun bakımdaki uzmanlaşmış hemşireler bu dönemin zorluklarını<br />
atlatmamıza yardımcı oldu. Bize bu mutluluğu yaşatan herkese çok teşekkür ediyoruz. Birkaç yıl sonra Hannah’ya doğduğu yeri göstermek için<br />
yeniden geleceğiz” dedi.<br />
Yenidoğan yoğun bakımı bebeğin yaşam şansını etkiliyor<br />
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’de verilen tedavi ve bakımın önemini vurgulayan Uz. Dr. Nemlioğlu, “Prematüre doğan bebeklerde yaşam şansını<br />
en yüksek seviyede tutmak için yenidoğan yoğun bakım ünitesi’nin donanımı ve burada görev yapan ekibin tecrübesi çok önemlidir. Bunun için her<br />
hasta için bir hemşirenin görev yapması ve 24 saat boyunca çocuk sağlığı uzmanının bulunması gerekmektedir. Hannah bebek yenidoğan yoğun<br />
bakım ünitemizin ilk yabancı hastasıydı. Diğer tüm hastalarımız gibi, onun da bizim için yeri çok özel” şeklinde konuştu.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
35
HAYATIN İÇİNDEN<br />
Erkek çocuklarda ve<br />
prematüre bebeklerde<br />
daha çok görülür<br />
Bebek, anne karnında oluşurken yumurtalık<br />
taslakları karın zarı arkasında ve bebeğin bel<br />
hizasında bulunur. Bebeğin genetik şifresinde<br />
erkek olacağı yazıyorsa o zaman yumurtalık<br />
taslakları testise dönüşür.Bebeğin nasıl kolu<br />
bacağı büyüyor ise, pipisi ve torbaları da<br />
gelişir. Bu dönemde testislerde yer alan<br />
torbaya doğru hareketlenirler.Kasık bölgesine<br />
vardığında,kasıktan torbaya kadar geçebilmesi<br />
için karın zarı torbaya doğru bir eldiven<br />
parmağı gibi uzayarak, testisin torbaya inmesine<br />
yardım eder. Testis torbaya ulaştıktan sonra, bu<br />
eldiven parmağının işi biter ve karın tarafındaki<br />
açıklık kapanır. Bu süreç, gebeliğin son 3<br />
ayında meydana gelir. Karın tarafındaki açıklığın<br />
kapanmaması durumunda, karın içindeki<br />
bağırsaklar karın içi basıncını artıran durumlarda<br />
(Ağlama,öksürme,ıkınma vb)bu açıklıktan<br />
içeriye uzanıp, kasık bölgesinde fark edilen bir<br />
şişlik oluştururlar. Kız bebeklerde ise testisin<br />
inmesine eşdeğer olan gelişme, rahim bağlarının<br />
kasık kanalı içinden geçmesidir. Çocuklarda<br />
görülen fıtığa ‘İndirekt herni’ denir. Bu fıtık,<br />
erişkinlerdekinden farklı ve doğumsaldır. Karın<br />
zarının torbaya uzanan bölümünün kapanması<br />
son 3 ayda olduğuna göre; prematüre<br />
bebeklerde kasık fıtığı görülme oranının<br />
toplum geneline göre çok daha yüksek olması<br />
kaçınılmazdır. Genel olarak fıtık görülme oranı<br />
200 bebekte sadece 3’tür. Erkek çocuklarda<br />
ve sağ tarafta daha sık görülür. Buna karşın<br />
kız bebeklerde görüldüğünde iki taraflı olma<br />
ihtimali erkeklere göre daha yüksektir.<br />
Ameliyat edilmezse hayati<br />
tehlike yaratır<br />
Kasık fıtığının tedavisi kesinlikle ameliyattır. Kasık<br />
fıtığı hayati tehlike doğmayacak şekilde tedavi<br />
edilir. Ancak tedavi edilmezse oluşan açıklığa<br />
bağırsağın sıkışmasıyla boğulma meydana gelir<br />
36<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
KASIK FITIĞI İLAÇ TEDAVİSİYLE GEÇMEZ<br />
Prof. Dr. Nüvit Sarımurat- <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Cerrahisi Bölümü<br />
Kasık fıtığı, kasık bölgesinde doğumda kapanması gerekirken açık kalmış karın zarından içeriye<br />
giren, erkek çocuklarda bağırsak, kız çocuklarında ise sıklıkla yumurtalık nedeniyle kendisini<br />
kasıkta şişlikle belli eden bir hastalıktır. Zaman zaman ortaya çıkan ve kendiliğinden<br />
kaybolduğu bildirilen şişlik, hastalığın en tipik bulgusudur.<br />
ve bu durum hayati tehlike yaratır. Ameliyat<br />
edilmediği takdirde boğulmanın ne zaman<br />
olacağı belli değildir; ancak her zaman bu<br />
ihtimal vardır. Kasık fıtığı tanısı konulduktan<br />
sonra vakit kaybetmeden ameliyat yapılmalıdır.<br />
Eğer çocuğun başka bir rahatsızlığı varsa bu<br />
rahatsızlığın ortadan kalkmasından sonra<br />
ameliyat yapılabilir.<br />
Yarım saatlik bir ameliyatla sorun<br />
çözülür<br />
Ameliyat, genel anestezi altında kasıkta açılan<br />
küçük bir delikten yapılır. Çocuklarda ameliyat<br />
genel anestezi ile yapılır; çünkü ameliyat<br />
sırasında yaşanabilecek travma hastalıktan daha<br />
ağır olabilir. Kasık fıtığı ameliyatındaki anestezi<br />
kısa sürelidir. Ameliyatın kasıktan yapılması,<br />
estetik görünüm açısından soruna yol açmaz.<br />
Kasık fıtığının, ameliyat sonrası tekrarlama<br />
ihtimali çok rastlanmayan bir durumdur. Kasık<br />
fıtığı tedavi edilmediği zaman daha ciddi<br />
tehlikeler doğurabilecek bir hastalıktır; erkek<br />
çocuklarda testis, kız çocuklarda ise yumurtalık<br />
kaybı söz konusu olabilir. Ameliyat edilmediği<br />
için fıtık nedeniyle komplikasyon olursa hayati<br />
sorunlar ortaya çıkabilir; organ kaybı, bağırsak<br />
tıkanıklığı gibi problemler yaşanabilir. Tüm bu<br />
sorunları yaşamamak için tanı konulduktan<br />
sonra yapılacak ameliyat ile hayat boyu bu<br />
hastalıktan kurtulmak mümkündür.<br />
Ameliyat sonrası oyun<br />
oynamaya devam!<br />
Çocuk fıtığında normal yaşama dönüşte hiçbir<br />
sıkıntı yoktur. Emekleyen bebek yine emekler,<br />
yürüyen çocuk yine yürür, günlük hayatına<br />
kaldığı yerden devam eder. Ameliyattan iki saat<br />
sonra taburcu olan çocuk oyunlarını oynamaya<br />
başlar. Çocuğun sosyal hayatına bir kısıtlama<br />
getirilmez. Ameliyat sonrasında dikkat edilmesi<br />
gereken tek nokta, yaranın temiz tutulmasıdır.<br />
Ameliyattan bir hafta sonra doktor kontrolü<br />
sonrası, yara iyileştiyse doktorun izniyle çocuğa<br />
banyo yaptırılır..
MEVSİMSEL DEPRESYONDAN KORUNUN!<br />
Uz. Psikolog Jale Demir - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong><br />
PSİKOLOJİ<br />
Güneşli ve sıcak günlerin azalmaya başlamasıyla birlikte, sonbaharın serin günlerinde dışarıda<br />
gezmek yerine evinize kapanıyor, insanlardan uzaklaşıyorsanız, içinizden sevdiğiniz şeyleri<br />
yapmak gelmiyorsa, sabahları yataktan kalkmak istemiyor, gün boyu uykulu bir şekilde geziyorsanız<br />
ve en önemlisi kendinizi mutsuz hissediyorsanız mevsimsel depresyon geçiriyor olabilirsiniz.<br />
“Yaz Enerjik, Kış Hüzünlü Kılıyor”<br />
Birçok kişi, kendini güneşli günlerde daha mutlu ve enerjik, bulutlu veya yağmurlu günlerde ise daha yorgun ve isteksiz hissedebilir. Havanın gri renkte olduğu<br />
günü evde, hatta yatakta geçirmeye, daha az iş yapmaya, daha az sosyalleşmeye ve daha çok yemek yemeye yatkın olabilirken, güneşin parıldadığı günlerde<br />
ise dışarıda vakit geçirmek isteyebilirsiniz. Her yıl aynı dönemde ortaya çıkan kış depresyonu çoğunlukla sonbahar ya da kış aylarında başlar, baharda ya da<br />
yaz başlangıcında sona erer. Mevsimsel depresyon, kişinin uyku düzeni ve iştahında geçici bozulmalara yol açabilir.<br />
“Kış Aylarında Depresyon Artıyor”<br />
Mevsimsel depresyon, duygu durumumuzu, uykumuzu ve hormonlarımızı düzenleyen<br />
biyolojik saatimizin, güneş ışığının azalmasıyla birlikte yavaşlamasıyla ortaya çıkar. Bu<br />
durumda, kışın daha az hareket etme ve enerji harcama eğiliminde oluruz. Beynimizde<br />
bulunan, fiziksel hareketleri yavaşlatarak uykulu ve dingin bir ruh hali yaratan melatonin<br />
hormonunun karanlık ortamlarda üretimini artırması, kış aylarında depresyonun<br />
görülmesinin diğer nedenidir.<br />
Güneş ışığı, halsizlik üzerinde önemli etkiye sahiptir. Bu nedenle kış aylarında yorgunluk,<br />
halsizlik ve depresyon şikâyetleri artmaktadır. Mevsimlerden etkilenen vücudumuzun<br />
değişikliklere alışması, uyum sağlaması ve hormonların yeniden dengeye girmesi zaman<br />
almaktadır.<br />
“Mevsimsel Depresyondan Korunmak İçin…”<br />
• Güneşli havalarda bol bol yürüyüş yapın. Sabah ya da öğlen saatlerinde 20-30 dakika<br />
dışarıda zaman geçirmek gün ışığından faydalanma açısından önemlidir.<br />
• Mümkün olduğunca cam kenarında oturmaya özen gösterin.<br />
• Halsizlik ve bitkinliğe neden olan ağır yağlı, karbonhidratlı besinleri tüketmekten<br />
kaçının. Beslenmenizdeki sebze ve meyve miktarını artırın; yağ miktarını azaltın.<br />
• Konsantrasyonunuzu artırıcı ve motivasyonunuzu güçlendirici spor faaliyetlerine ve<br />
hobilere önem verin. Hafif sporlara, balık tutma, yürüyüş gibi faaliyetlere öncelik verin.<br />
• Yüksek oranda glikoz içeren tatlı yiyecek ve içecekleri mümkün olduğunca az tüketin.<br />
• Mevsim değişimlerinde ortaya çıkabilen solunum yolu enfeksiyonları ile daha iyi<br />
savaşabilmek ve gerekirse vitamin takviyesi almak konusunda doktorunuza başvurun.<br />
• Mevsim değişimleriyle beraber ortaya çıkan vücut sıvı dengesindeki değişimlere bağlı<br />
olarak sıvı tüketiminize dikkat edin. Günlük sıvı tüketiminizi en az 2 litre olarak ayarlayın.<br />
• Günlük rutin aktivitelerize devam edin. Örneğin; alışık olduğunuz saatte yatağınıza<br />
gidin, ihtiyacınız olduğu kadar uyuyun.<br />
• Önemli hayati değişiklikleri (iş değiştirmek, taşınmak vb.) mümkün olduğunca yaz<br />
aylarına bırakmayı düşünün; kış döneminde hayatınızı kolaylaştırmanın yollarını arayın.<br />
• Çocuğunuzla vakit geçirmeye, doğada, hayvanlarda oluşan değişimleri çocuğunuza<br />
öğretmeye ve onunla beraber doğayı keşfetme aktiviteleri yaratmaya özen gösterin.<br />
• Çalışma ortamınızda gerekli ışık ve ısı ayarını kontrol altında tutun.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 37
DAHİLİYE<br />
38<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
CİDDİ HASTALIKLARIN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN<br />
SENEDE BİR KEZ CHECK - UP YAPTIRIN<br />
Uz. Dr. Mehmet Demircioğlu - <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Dahiliye Bölümü<br />
Genel sağlık kontrolü ile farkında olunmayan hastalıkların erken dönemde önüne<br />
geçilmesi, hastalık gelişmeden alınacak önlemlerle hastalıkların önlenmesi ve<br />
ciddi belirti vermeyen sinsi hastalıkların tedavi edilmesi… Düzenli olarak senede<br />
1 kez yaptıracağınız check - up programları hayatınızı kurtarabilir.<br />
Örneğin kolestrerol yüksekliği kişinin kendisi<br />
tarafından çok fazla fark edilecek bir durum<br />
değildir. Kişi beslenme düzenine dikkat ettiğini<br />
düşünebilir fakat genetik olarak yatkınlık varsa<br />
diyetinize dikkat etseniz, sporunuzu yapsanız<br />
dahi, kolesterolünüz yüksek çıkabilir ve kalpte<br />
buna bağlı rahatsızlıkların görülmemesi için<br />
bunun önleminin alınması gerekir. Türk insanında<br />
genellikle düzenli sağlık kontrolünden geçme<br />
gibi bir alışkanlığı yoktur, insanlar çoğunlukla<br />
“Bende bir hastalık çıkar ve başıma iş açar” diye<br />
düşünmektedir. Oysa hastalıkların erken tanı ile<br />
tamamen ortadan kaldırılabildiği unutulmaması<br />
gereken bir gerçektir. Örneğin yaşam boyu<br />
sürebilen şeker hastalığı ortaya çıkmadan insülin<br />
direncini kontrol ederek bu hastalık ile ilgili<br />
riskleri tamamen önlemek mümkün. Kolesterol<br />
ölçümü ile takibi ile kalp damar hastalıklarının<br />
önüne geçilmesi de bu duruma çok güzel<br />
bir örnek. Erken tedavi ile damar tıkanıklığını<br />
engelleyip kalp hastasını önleme şansınız<br />
varken; 10 sene sonra damarlar tıkandığında<br />
bunu fark ederseniz, sağlığınız artık ilaçla tedavi<br />
sonrası bile düzelemeyecek boyutlara ulaşabilir.<br />
Check - up bir anlamda sağlık<br />
danışmanlığıdır<br />
Check-up programlarında hastaların detaylı<br />
öyküleri alınmakta ve kişinin bundan sonraki yaşamı<br />
için gerekli tüm yönlendirmeler yapılmaktadır. Bu<br />
programlar, sadece kan testlerinden ibaret değildir,<br />
Aile öyküsü ve tıbbi öykü alınır, risk faktörleri<br />
sorgulanır, hastanın sağlık profili çıkartılıp onun<br />
üzerinden de değerlendirme yapılır. Ya da hastanın<br />
farkında olmadığı riskleri varsa, bu sağlık söyleşisi<br />
sonucunda yapılması gerekli, testler konusunda<br />
gerekli yönlendirme yapılır. Check-up sadece kağıt<br />
üzerindeki bir takım tahlillerin sonuçları değil; risk<br />
faktörlerinin, yapılması gereken diyet ve egzersiz<br />
programlarının, kişinin sağlıklı kalması için gerekli<br />
tüm koşulların sorgulanıp değerlendirildiği bir<br />
programdır.<br />
Check - up için tam donanımlı bir<br />
merkezi seçin<br />
Check-up programları yaş gruplarına ve cinsiyete<br />
özel olarak değişmektedir. Belli yaş grupları ve belli<br />
cinsiyetlerde belli hastalıklar daha fazla görüldüğü<br />
için ileri yaş döneminde sağlık yönünden<br />
araştırılacak konular da farklıdır. Örneğin 40 yaş<br />
altı aktif bir insanda bakılacak veriler ile yaşlı<br />
bir bireyde yapılacak testler aynı olmayacaktır.<br />
Hastalıkların ortaya çıkması kişiye göre farklılık<br />
göstereceğinden<br />
kişinin kendisine en uygun programı seçmesi<br />
yerinde olacaktır. Check-up genel sağlık<br />
kontrolüdür. Ancak kanser önleme programları da<br />
buna dahildir. Bayanlarda kadın doğum muayenesi,<br />
smear testlerinin her sene düzenlenmesi,.<br />
mamografi ve meme ultrasonlarının belli<br />
tarihlerde yapılması gerekir. Erkeklerde prostat<br />
muayeneleri, kalın bağırsak tetkikleri (yaşa bağlı<br />
olarak) kanser önleme programları kapsamında<br />
yapılan testler de, genel sağlık kontrolleri<br />
kapsamında değerlendirilebilir. Hem genel sağlık<br />
kontrolleri hem de bazı kanserler konusunda<br />
erken tanı için belli sağlık kontrollerini yapmak<br />
gereklidir.<br />
Sonuç olarak insan sağlığı konusu çok hassastır;<br />
bu nedenle belli kalite standartlarının olduğu<br />
deneyimli ekipler ve donanımlı bir ortamda<br />
yapılmış testlerle değerlendirme yapmak gerekir.
KALBİNİZİN RİTMİ HAYATIN RİTMİNİ<br />
YAKALAYAMIYORSA<br />
Toplumun % 20’sini ve<br />
ortalama her 5 kişiden birini<br />
etkileyen ritim bozukluğu, anne<br />
karnında bile ortaya çıkabilen<br />
ve kontrol altına alınması<br />
gereken önemli bir sağlık<br />
sorunudur.<br />
Ritim bozuklukları; hayatı tehdit edici olanlar, kalp<br />
fonksiyonlarını bozanlar ve yalnızca yaşam kalitesini<br />
etkileyenler olarak sınıflandırılabilir.<br />
Ritim bozukluğu, herhangi bir belirti vermeden de<br />
ortaya çıkabilir ve yaşam boyu devam edebilir. Bu<br />
nedenle aritminin erken evrede tanınması ve ileri<br />
boyutlara ulaşarak kalp sağlığını tehdit etmemesi için<br />
çocukluk döneminde yapılacak sağlık kontrollerinin<br />
önemi büyüktür. Bu nedenle bebeklere doğar doğmaz<br />
ya da çocuklara anaokulu döneminde EKG ve EKO<br />
gibi tetkikler yaptırarak, olası bir doğumsal kalp sorunu<br />
ortaya çıkarılabilir ve erken dönemde kontrol altına<br />
alınabilir.<br />
Ritim bozukluğuna karşı doğar<br />
doğmaz kalp kontrolü<br />
Ritim bozukluğu, yeni doğanlarda doğumsal kalp<br />
hastalıkları nedeniyle ortaya çıkabilir. Annenin<br />
kalp ritminin bozulması, aritminin derecesine<br />
göre bebeğin beslenmesini ve gelişmesini de<br />
olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle bebeklere<br />
doğduğu anda ya da birkaç gün içinde yapılacak<br />
fizik muayene ve EKO, ileride gelişebilecek<br />
aritmi sorunlarının ve başka kalp hastalıklarının<br />
erken tanısının konulmasını sağlar. Eğer bebekte<br />
doğumsal bir kalp hastalığı belirlenmişse, ona<br />
göre önlem alınarak tedavisi erken dönemde<br />
gerçekleştirilir.<br />
Anaokulu döneminde yapılacak<br />
bir EKO, spor sahalarındaki<br />
ani ölümleri engelleyebilir<br />
Ritim bozukluğunun erken dönemde kontrol<br />
altına alınması ve tedavi edilmesi, sorunun hasta<br />
için ölümcül boyutlara ulaşmasını engeller. Bunun<br />
için çocuklar anaokuluna başlarken mutlaka<br />
bir kardiyoloji uzmanı tarafından muayene<br />
edilmelidir. Özellikle anaokulu ve ilköğretim<br />
döneminde yaptırılacak muayene, EKG ve EKO<br />
ile ileride futbol, basketbol gibi spor sahalarında<br />
ritim bozukluğu nedeniyle yaşanan ani ölümlerin<br />
önüne geçilebilir; kişinin 20’li yaşlarda bile ortaya<br />
çıkabilen kalp yetersizliğine gitmesi engellenebilir.<br />
Doç. Dr. Kani Gemici - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kardiyoloji Bölümü<br />
Her ritim bozukluğu farklı<br />
şekilde tedavi edilir<br />
Bazı ritim bozuklukları “ablasyon” adı verilen<br />
radikal yöntemlerle tedavi edilir ve bir daha<br />
hiç tekrar etmez. Ancak ritim bozukluklarının<br />
% 60’ın üzerinde olan kısmı, radikal tedaviden<br />
yoksundur. Bunların bir kısmı ilaçlarla yıllarca ya<br />
da ömür boyu tedavi edilmek durumundadır. Bir<br />
kısmının tedavisi de kalp pilleri ile mümkündür.<br />
Kalp pili takılan hastanın da sürekli kontrol<br />
altında tutulması gerekir. Ritim bozukluğu sorunu<br />
yaşayan hastanın, mutlaka ritim bozukluğu<br />
konusu ile ilgili bir kardiyoloji uzmanı tarafından<br />
takip edilmesi gerekir. Bazı ritim bozuklukları, altta<br />
yatan bir hastalık nedeniyle ortaya çıkabildiği için,<br />
bu hastalıkların tedavisi gerçekleştirildikten sonra<br />
var olan ritim bozukluğu sorunu da çözülmüş<br />
olur.<br />
Yaşam şekli ritim<br />
bozukluğunu etkiler<br />
• Kişinin yaşam biçimi, kalp ritmi üzerinde<br />
etkilidir. Beslenme alışkanlıkları, uyku düzeni,<br />
aktif ya da hareketsiz yaşam gibi etkenler, ritim<br />
bozukluğunu tetikleyebilir.<br />
• Enerji içeceklerinin tüketimi, çok şiddetli ritim<br />
bozukluklarına neden olabilir. Ancak bu geçici bir<br />
durumdur.<br />
• Elektrolit dengesizliği durumları; kandaki<br />
sodyum, potasyum ve magnezyum gibi<br />
KARDİYOLOJİ<br />
elementlerin düzeylerinin bozulmasından<br />
kaynaklanmakta ve ritim bozukluğuna neden<br />
olmaktadır. Elektrolit dengesi sağlandığında ritim<br />
bozukluğu sorunu da ortadan kalkacaktır.<br />
• Tüm çocuklarımızın ilkokul döneminden<br />
başlayarak bir spor dalına yönlendirilmesi,<br />
sağlıklı yaşam için çok önemlidir. İleri yaşta spora<br />
başlayacak olanların ise kendisine ve yaşına<br />
uygun olan bir dalı seçerek günde bir saat spor<br />
yapması, kalp ritminin düzenlenmesi bakımından<br />
çok önemlidir. Özellikle yürüyüş ve yüzme, aritmi<br />
için en iyi sporlardandır.<br />
Riskler ortadan kalkınca<br />
aritmi sorunu çözülür<br />
Kalp hastalıklarına yol açabilecek bütün<br />
riskler, aritmi için de bir risktir. Göbek ve bel<br />
çevresindeki yağlanma, hipertansiyon, obezite,<br />
koroner damar sorunları aritminin en sık<br />
nedenlerindendir. Bel çevresinin erkeklerde<br />
102, kadınlarda 88 santimetreyi geçmesi, kalp<br />
hastalıklarını ve aritmileri tetikleyici önemli<br />
bir risk oluşturur. Hipertansiyon en sık aritmi<br />
nedenlerinden biridir. Bunun yanında koroner<br />
kalp hastalıkları, kolesterol ve şeker yüksekliği de<br />
ritim bozukluğu gibi önemli kalp hastalıklarına yol<br />
açabildiği için; bu risklerin ortadan kaldırılması,<br />
ritim bozukluğu sorununu da ortadan<br />
kaldıracaktır.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 39
GİRİŞİMSEL KARDİYOLOJİ<br />
40<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
AORT ANEVRİZMALARINDA<br />
GİRİŞİMSEL TEDAVİLER<br />
Prof. Dr. Füruzan Numan, <strong>Memorial</strong> <strong>Hastanesi</strong> Girişimsel Radyoloji Bölümü<br />
65 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastası erkeklerin yüzde 10’unda<br />
görülen aort anevrizması, ortaya çıktığında hastayı ölüm riski ile<br />
karşı karşıya getiren bir sağlık sorunudur. Anevrizmayla oluşan aort yırtıkları<br />
nedeniyle hastaların % 50’si hastaneye yetiştirilemeden, hastaneye yetiştirilenlerin % 50’si de<br />
ameliyat sırasında kaybedilmektedir. Endovasküler girişimle aorta endogreft stentle müdahale<br />
edilebilmektedir. İşlem sonrası hasta bir hafta içinde normal yaşantısına geri dönebilmektedir.<br />
ENDOVASKÜLER İŞLEMDE RİSK YALNIZCA % 1<br />
Aort anevrizması, vücudun en büyük atardamarı olan aortun göğüs veya karın bölümlerinde normal çapın üstünde genişlemesi ile ortaya çıkar. Genişleyen aortun<br />
aniden yırtılması ya da hipertansiyona bağlı tabakalarının ayrışması, doğru tedavi uygulanmazsa % 50 oranında hastanın ölümüne neden olabilmektedir. Endovasküler<br />
işlem hastaların kasık damarından küçük bir kesi yapılarak veya kesi yapılmadan anjiyo gibi girilerek aorta endogreft stent yerleştirilmesi ile gerçekleştirilen bir işlemdir.<br />
Bu tedavide hasta kaybedilme oranı yüzde 1 civarında olup açık cerrahiye oranla çok düşüktür. Özellikle yaşlı ve beraberinde koroner arter hastalığı, diyabet ve<br />
çeşitli akciğer hastalıklarını da birlikte bulunduran yüksek riskli hastaların tedavisinde ufuklar açan yeni bir yöntemdir. Klasik açık cerrahi tedavide hastanın yoğun<br />
bakımda kalış süresi, işlem esnasında kan kaybı, böbrek fonksiyonu bozuk olan hastalarda diyalize girme olasılığının artması ve ameliyat sonrası hastanede kalış süresi<br />
çok daha uzun iken endovasküler işlem sonrasında hasta, ortalama bir hafta içinde normal yaşantısına geri dönebilmektedir. Mutlaka genel anestezi altında yapılma<br />
zorunluluğu olmayıp, lokal ya da epidural anestezi altında da uygulanabilir. Yoğun bakım gerekliliği veya hastanın taburcu olma süresi de yine hastanın aort anevrizması<br />
dışında ikincil rahatsızlıklarına bağlı olarak değişir.<br />
HASTA İŞLEMLE MUTLAK ÖLÜMDEN KURTULUYOR<br />
Aort katlarının yırtılması en çok torakal vakalarda görülmektedir ve ölüm riski çok<br />
yüksektir. Endogreft stentleme ile yırtıklar kapatıldıktan sonra, bağırsak, böbrek ve karaciğer<br />
damarlarına gerekli olan tamamlayıcı stentleme işlemleri ile hastalarda yaşam oranı %<br />
100’lere yaklaşmaktadır. Böylelikle; dünya standartlarının çok üzerinde bir başarı ile hastalar<br />
sağlığına kavuşmaktadır. Torakal aortta genişleme azami 6 santime ulaşınca müdahale<br />
etmek gereklidir.Bunun yanında anevrizmanın yıllık genişleme hızı da önemlidir. Aort çapı<br />
ameliyat sınırına geldikten sonra anevrizmanın patlama veya yırtılma (rüptür) ihtimalinin<br />
çok yükseldiği bilinmelidir.<br />
KRONİK HASTALIKLARDA DA KURTARICI TEDAVİ<br />
Abdominal (karın bölümü) aort anevrizmalarında açık cerrahi, torakal aort anevrizmalarına<br />
göre daha çok kullanılmaktadır. Kronik böbrek yetmezliği açısından takip edilen, açık<br />
ameliyata giremeyecek akciğer hastaları, daha önce bypass geçirmiş hastalar, kritik kardiyak<br />
sorunları bulunanlarda kapalı işlemler olumlu sonuçlar vermektedir. Endovasküler işlem<br />
genel anesteziye uygun olmayan hastalar için de idealdir. Çünkü lokal anestezi altında da<br />
yapılabilmektedir<br />
ENDOVASKÜLER İŞLEM HER HASTAYA UYGULANAMIYOR<br />
Endovasküler işlem, her hastaya uygulanacak bir tedavi değildir.Hastaya başka bir cerrahi<br />
müdahale yapılması gerektiğinde de öncelikle var olan anevrizması tedavi edilerek, ameliyatı<br />
gerçekleştirilmektedir. Kadın hastalara, aorttaki genişleme sınırının altında müdahale edilmesi<br />
gerekmektedir. Çünkü, kadın damar çapının erkek damar çapından daha küçük olmasından<br />
dolayı. anevrizma, kadın damarlarında büyüme ve genişleme bakımından daha büyük<br />
risk oluşturmaktadır.. Bunun yanında kadınlarda damar hastalığı daha yaygındır ve tedavi<br />
açısından da daha sıkıntılıdır.<br />
AORT ANEVRİZMASI RİSKİNE KARŞI DÜZENLİ CHECK UP<br />
Aort anevrizması detaylı check up’ta ortaya çıkartılabilen çok önemli bir sağlık sorunudur.<br />
Göğüs bölgesinde oluşan anevrizmalar, akciğer grafisi ve özellikle koroner BT anjiyo esnasında,<br />
karın bölgesindeki aort genişlemeleri de karın ultrasonunda da tespit edilebilmektedir. Her<br />
iki aort anevrizmasını belirleyecek spesifik testler bulunmadığı için, özellikle yüksek tansiyon<br />
ve kolesterol hastalarının 50 yaşından sonra düzenli check up yaptırmaları çok önemlidir.<br />
Çünkü genişleme erken safhada tespit edilerek hasta hayati tehlike riski ile karşı karşıya<br />
kalmadan, soruna müdahale edilebilir.
MEME KANSERİNİN ERKEN TANISI<br />
İÇİN DİJİTAL MAMOGRAFİ<br />
Dijital mamografi,<br />
meme hastalıklarının<br />
teşhisinde ve meme<br />
kanseri taramasında<br />
temel tanı yöntemidir.<br />
Dijital mamografide, klasik<br />
mamografiden farklı olarak,<br />
elektronik algılayıcılar<br />
kullanarak dijital ortamda<br />
elde edilen görüntüler, daha<br />
sonra yüksek çözünürlüklü<br />
özel monitörlere sahip<br />
CAD programlı iş<br />
istasyonunda değerlendirilir.<br />
Bu iş istasyonunda, büyütme,<br />
ölçüm ve kullanılan X-ışının<br />
dozuna bağlı olmadan<br />
kontrast ayarı gibi birçok<br />
işlem yapılmaktadır.<br />
Tarama mamografisi neden<br />
önemlidir?<br />
Meme kanseri kadınlarda ölüm oranı en yüksek<br />
ikinci kanser türüdür. Kadınların 70 yaşına kadar<br />
%13’ünde meme kanseri gelişme riski vardır.<br />
Kanserin kitle haline gelmesi birkaç yıl veya daha<br />
uzun sürebilir. Tümör erken dönemde herhangi<br />
bir şikayete neden olmayabilir. Eğer bu aşamada<br />
yakalanırsa tedavi şansı çok yüksektir. Tarama<br />
mamografisinin amacı, kitlenin hastanın veya<br />
muayene eden doktorun eline gelecek boyuta<br />
ulaşmadan yakalanmasıdır. Tarama mamografisinin<br />
düzenli olarak yapıldığı ülkelerde meme<br />
kanserine bağlı ölümlerde % 30 oranında azalma<br />
görülmektedir.<br />
Uz. Dr. Ebru Banu Türk - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Radyoloji Bölümü<br />
Bir kadın kaç yaşında ve ne sıklıkla<br />
mamografi çektirmelidir?<br />
40 yaşından sonra her kadın yılda bir kez mamografi<br />
çektirmelidir. Daha genç yaşlarda tarama, muayene<br />
ile gerek görüldüğünde yapılabilir. Yüksek risk<br />
grubundaki genç kadınlar, aile ve yakının kanser<br />
tanısı aldığı yaşın 10 yıl öncesinden mamografi<br />
ile taramaya başlamalıdır. Ayrıca ultrason ve MR<br />
inceleme de yaptırılabilir.<br />
Dijital mamografinin geleneksel<br />
mamografiden farkı nedir?<br />
Hem geleneksel hem de dijital mamografide üstte<br />
bir X ışını tüpü, altta ise meme dokusunun üzerinde<br />
sıkıştırıldığı bir plaka vardır. Klasik mamografide<br />
X-ışını memeyi geçerek filme ulaşır. Dijital<br />
mamografide X ışını memeyi geçtikten sonra yüksek<br />
çözünürlüklü elektronik dedektörler tarafından<br />
algılanır ve dijital ortamda elde edilen görüntüler,<br />
yüksek çözünürlüklü büyük monitörlerde incelenir.<br />
Dijital mamografinin üstünlükleri<br />
nelerdir?<br />
İnceleme süresi kısadır. Çekimden sonraki 1<br />
dakika içinde görüntüler ekrandan izlenebilir.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
RADYOLOJİ<br />
Radyasyon dozu ek çekim ihtiyacını azalttığından<br />
klasik mamografiden daha düşük, görüntü kalitesi<br />
daha yüksektir. Düzensiz küçük kireçlenme<br />
odakları ve küçük lezyonlar daha kolay ayırt<br />
edilebildiğinden meme dokusunu değerlendirmeyi<br />
kolaylaştırmaktadır. Görüntüler, dijital ortamda<br />
arşivlenmekte ve dijital olarak aktarılabilmektedir.<br />
Mamografi çekimi öncesi nasıl bir<br />
hazırlık gerekir?<br />
Herhangi bir ön hazırlık gerekmez. Mamografi<br />
İçin ideal zaman adet dönemi bittikten sonraki<br />
ilk hafta olmakla birlikte, diğer günlerde de<br />
çekilebilir. İncelemenin yapılacağı gün deodorant<br />
veya pudra kullanılmamalıdır. Hasta gelirken, eski<br />
mamografilerini yanında getirmelidir. Eski ve yeni<br />
filmler arasında meme dokusundaki küçük bir<br />
değişiklik kanser belirtisi olabilir. Eski filmlerde de<br />
aynı şekilde var olduğu düşünülen bir lezyon iyi<br />
huylu olabilir. Böylelikle hastaya gereksiz biyopsi<br />
uygulanmaz.<br />
Mamografi çekimi nasıl yapılır?<br />
Mamografi çekiminde meme 2 plastik tabaka<br />
arasında sıkıştırılarak genellikle 2 farklı pozisyonda<br />
görüntü elde edilir. Sıkıştırma, hastanın hareketini<br />
azaltmak, daha keskin görüntü oluşturabilmek ve<br />
düşük doz radyasyon kullanabilmek için yapılır. Baskı<br />
nedeni ile memelerde ağrı hissedilebilir. Kısa sürede<br />
ağrı kendiliğinden geçecektir. Çekim, mamografi<br />
teknisyenleri tarafından gerçekleştirilir.<br />
Mamografi sırasında alınan<br />
radyasyonun riski var mıdır?<br />
Meme kanserinin sıklığı ve erken tanının önemi<br />
düşünüldüğünde radyasyonun riski önemsizdir.<br />
Alınan doz çok düşük olup kanıtlanmış herhangi<br />
bir zararı yoktur. Bu çekim sırasında alınan ortalama<br />
doz, 0.7mSv olup, bu doz normal günlük hayatta 3<br />
ay içerisinde çevreden de alınmaktadır.<br />
Mamografi ile bütün meme<br />
kanserleri saptanabilir mi?<br />
Dijital mamografi, meme kanserinin teşhisinde<br />
en başarılı yöntemdir. Ancak kitlelerin bir kısmı<br />
mamografi ile görülememektedir. Özellikle meme<br />
dokusu yoğun olanlarda küçük kitleleri görmek<br />
zordur. Bu tip meme yapısı olan kadınlarda<br />
mamografi ile birlikte ultrasonografi, gerekirse MR<br />
da yapılması da önerilmektedir.<br />
41
ÇOCUK SAĞLIĞI<br />
42<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
ÇOCUKLARDA OBEZİTEYE KARŞI<br />
GÜNDE 60 DAKİKA EGZERSİZ<br />
Prof. Dr. Oya Ercan - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Endokrinolojisi Bölümü<br />
Çocuklarda obezitenin en önemli nedeni; besinlerden alınan<br />
kalorinin yeterli fiziksel aktivite ile harcanamamasının yarattığı<br />
dengesizliktir. Bu nedenle çocukların ekran karşısında geçirdiği süre 2 saatle<br />
sınırlandırılmalı, günde 60 dakika fiziksel etkinlik yapmaları sağlanmalıdır.<br />
Obezite anne karnında<br />
programlanabilir<br />
Çocuklarda obezite, harcandığından fazla<br />
alınan enerji nedeniyle ortaya çıkar. Enerji<br />
dengesini düzenleyen sistem, genetik ve çevresel<br />
nedenlerden de etkilenir. Genetik etki bazen tek<br />
bir gendeki değişiklikten oluşabilir. Bu durumda,<br />
doygunluk hissini oluşturan mekanizma gen<br />
değişikliğine bağlı olarak çalışmaz. Çocuk bir<br />
öğünde yaşıtları kadar hatta onlardan daha<br />
fazla yediği halde, kısa sürede acıkır ve tekrar<br />
yemek ister. Yani doymaz. Bu tür etki, çocuklarda<br />
obezitenin nadir görülen nedenini oluşturur.<br />
Bunun yanında, düşük doğum ağırlığı ile doğan<br />
bebeklerde de zaman içinde obezite gelişebilir.<br />
Anne karnındayken olumsuz koşullara uyum<br />
sağlamış olan bebekte, uyum mekanizması<br />
doğumdan sonra da devam eder ve obeziteye<br />
yol açabilir.<br />
Çocukluk obezitesi<br />
mutlaka tedavi edilmelidir<br />
Çocukluk çağında obezitenin tedavisi, bazı<br />
istisnalar dışında hayat tarzı değişiklikleri ile yapılır.<br />
Bunun için;<br />
• Çocukların; televizyon, bilgisayar, video<br />
oyunları gibi onları saatlerce ekrana kilitleyecek<br />
aktivitelerden uzaklaşması, ekran karşısındaki<br />
sürenin günde 1-2 saatle sınırlandırılması<br />
sağlanmalıdır.<br />
• Çocuklar, günde en az 60 dakika fiziksel<br />
etkinlikte bulunmaya teşvik edilmelidir. Ebeveynler,<br />
çocukların sportif etkinliklere katılımını sağlamalı,<br />
özellikle bu anlamda okullarda çalışmalar<br />
yapılmalıdır.<br />
• Obez çocukların sportif etkinliklerde yaşadığı<br />
sorunları aşmak için, her obez çocuğa gereken<br />
destek verilmeli ve onun fiziksel aktivite düzeyinin<br />
artırılması için çaba sarf edilmelidir.<br />
• Obez çocuklar kırılgandır. Çocukların etkinlik<br />
düzeylerinin artırılması ve beslenmelerinin<br />
düzenlenmesinde bu özellikleri göz önünde<br />
bulundurulmalıdır.<br />
• Gerekli önlemler alınmadığında obezitenin yol<br />
açabileceği; karaciğer yağlanması, yüksek tansiyon,<br />
kan yağlarındaki bozukluklar ve insülin direnci<br />
gibi sorunlar ortaya çıkabilir. İnsulin direnci şeker<br />
hastalığının ilk basamağıdır ve mutlaka kontrol<br />
altına alınmalıdır. Çocuklarda da şişmanlığa<br />
bağlı şeker metabolizması bozuklukları sıkça<br />
görülmektedir.<br />
Çocuklarda sağlıklı beslenme<br />
nasıl olmalıdır?<br />
• Çocukların beslenmesinde pilav, patates gibi<br />
vücutta yağ depolanmasına neden olan glisemik<br />
indeksi yüksek olan besinler azaltılmalıdır.<br />
• Çocukların meyve tüketimi çok önemlidir ancak<br />
kalori miktarları göz önüne alınarak, meyvenin de<br />
uygun miktarda yenilmesi sağlanmalıdır.<br />
• Hazır satılan kutu meyve suları doğal değildir.<br />
Bu nedenle evde sıkılan taze meyve suları tercih<br />
edilmelidir. Ancak bunların miktarı sınırlandırılmalıdır.<br />
• Her çocuk mutlaka sebze tüketmelidir. Ancak<br />
yalnızca sebze ile geçiştirilen öğünler doyurucu<br />
değildir. Çocukların sağlıklı büyümeleri için hayvansal<br />
proteinleri tüketmeleri de çok önemlidir.<br />
• Kızartmalar, fast food ürünleri, kaloriden zengin<br />
atıştırmalıklar, pasta, kek, çikolata, gofret, dondurma<br />
gibi kilo alımına neden olan besinlerin çok sınırlı<br />
tüketimi sağlanmalı ya da çocukların bu besinlerle çok<br />
küçük yaşlardan itibaren tanışması engellenmelidir.
ZAYIFLADIKTAN SONRA<br />
AİLECE HAYATLARI DEĞİŞTİ<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
KİLOM<br />
16 yıllık evli Murat ve Emine Podak çifti son yıllarda yaşadıkları kilo<br />
problemi nedeni ile zor günler geçiriyordu. 45 yaşındaki Murat Podak uyku apnesi<br />
ve yüksek kolesterol ile mücadele ederken, eşi Emine hanım ise haşimato tiroidi ve kalp<br />
sorunları nedeni ile kortizonlu ilaçlar kullandığı için kilo almıştı. 2 çocukları olan çift, ailece<br />
yaşamlarını kısıtlayan fazla kilolarından kurtulmak için çareyi <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kilo Kontrol<br />
Merkezi’ne başvurmakta buldu. Kısa sürede ideal kilolarına kavuşan Podak çifti şimdi sağlıklı<br />
yaşamın keyfini çıkarıyor.<br />
“Hayata bakışım değişti”<br />
7 ay içinde 110 kilodan 80 kiloya inen Murat Podak<br />
kilo verme sürecini şu sözlerle anlatıyor: “ 5 senedir<br />
fazla kilolarım nedeni ile başım dertteydi. Uyku apnesi<br />
nedeni ile sağlıklı bir uykuya hasrettim, geceleri maske<br />
ile uyuyordum. Kolesterolüm çok yüksekti ve yürürken<br />
zorlanıyordum. Sağlık problemlerim artınca kilo vermeye<br />
karar verdim ve <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kilo Kontrol<br />
Merkezi’nden (KİLOM) Endoktrinoloji Uzmanı Kağan<br />
Güngör’e göründüm. Tüm tetkiklerim yapıldıktan<br />
sonra Diyetisyen Yasemin Sancak ile düzenli beslenme<br />
programına başladım. Zamanla kilo verdikçe sağlık<br />
sorunlarım azalmaya başladı ve artık geceleri çok rahat<br />
uyuyorum. Bir zamanlar rahatça yürüyemezken şimdi<br />
çocuklarımla bol bol hareket edebildiğim, çeşitli aktiviteler<br />
yaparak güzel vakit geçirdiğim için çok mutluyum.<br />
“Gençleştiğimizi hissediyoruz”<br />
Dyt. E. Yasemin Sancak - Murat Podak - Emine Podak - Uz. Dr. Kağan Güngör<br />
Emine Podak da 3 ayda verdiği 8 kilonun hayatını değiştirdiğini belirterek duygularını şu şekilde aktardı: “Kiloluyken kendimizi çok yaşlanmış hissediyorduk. Şu<br />
anda gerçek yaşımıza kavuştuk diyebilirim. Doğru beslenme alışkanlığını kazanmış ve sağlıklı bir yaşama başlamış olmak çok önemli. Çevremizde kilo problemi<br />
yaşayan herkese KİLOM’u önerdik, pek çok tanıdığımızı da bu merkez ile tanıştırdık.”<br />
Uz. Dr. Kağan Güngör çiftin sağlık durumu ile ilgili olarak “Murat Bey uyku apnesi nedeni ile sabahları yorgun uyandığını belirtti, bunun nedeni kuşkusuz ki<br />
fazla kilolarıydı. Hasta öyküsünü aldığımızda, ailede kalp ve diyabet hastalığı olduğunu öğrendik. Fazla kilolar, kalp hastalığı ve şeker hastalığı için önemli bir risk<br />
faktörüdür. Tüm bu riskleri sıfırlamak ve sağlıklı bir şekilde kilo vermelerini sağlamak için gerekli tetkikleri yaptık. Şu anda Murat Bey de Emine Hanım da ideal<br />
kilolarına kavuşarak çok sağlıklı bir hayata adım attı” diye konuştu.<br />
Dyt. E. Yasemin Sancak, Podak çiftinin herkes için örnek olması gerektiğini belirterek, “Emine ve Murat Podak çiftiyle güzel bir ekip çalışması sürdürüyoruz.<br />
Murat Bey diyete ve egzersize yüksek uyum gösterip, yasam şekli değişikliğine kolaylıkla adapte olarak 30 kilo veren çok başarılı bir danışanımız. Emine Hanım<br />
ise programa sonradan başlamasına rağmen, çok güzel bir yol kat etti. Azim, sabır, dikkat, uyum ve devamlılıkları sayesinde elde ettikleri sağlık durumlarındaki<br />
olumlu değişiklikler ve kilo kontrolündeki başarılı sonuçlar için Podak çiftini yürekten tebrik ediyorum” diye konuştu.<br />
43
ENDOKRİNOLOJİ<br />
Hastalıkta genetik faktörler etkili<br />
Genetik yatkınlığın rolü ve kadınlarda erkeklerden sık görülmesi nedeniyle<br />
hastalığa “anne kız hastalığı” da denilmektedir. Hastalık her yaş grubunda görülür<br />
ancak en sık 30-50 yaş grubunda tanısı konmaktadır. Hastalık immun (bağışıklık)<br />
sisteminin bozukluğu nedeni ile ortaya çıkar. Bedeni dış saldırılardan korumakla<br />
görevli bağışıklık sistemi kendi organı olan tiroit bezinin yapısında olan TPO ve<br />
TG maddelerine karşı antikor üreterek zarar vermeye başlar. Bağışıklık saldırısı<br />
ile tiroit bezi iltihaplanır (tiroidit) organ hasarlanır, yapısı bozulur. Hastalığın<br />
başlangıcında genellikle tiroit bezi büyür yani guatr ortaya çıkarken zamanla<br />
küçülür ve tiroit bezi hormon üretimi işlevini kaybetmeye başlar. Tiroit bezinin<br />
işlev kaybı sonucu, hipotiroidi yani tiroit hormon eksikliği ve bu duruma bağlı<br />
yakınma ve belirtiler ortaya çıkmaya başlar.<br />
44<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
AŞIRI HALSİZLİĞİNİZİN NEDENİ<br />
HASHİMOTO HASTALIĞI OLABİLİR<br />
Uz. Dr. Kağan Güngör - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>-Kilo Kontrol Merkezi<br />
Hashimoto, ismini bu hastalığı ilk tanımlayan Japon cerrah Hakaru<br />
Hashimoto’dan alan otoimmun (kendi kendine bağışıklık saldırısı) bir<br />
hastalıktır. Hastalığı ortaya çıkaran neden kesin bilinmemekle birlikte; hastalıkta genetik<br />
yatkınlığın etkisi çok belirgindir. Kadınlarda daha sık olmakla birlikte (Kadınlarda erkeklere göre<br />
15-20 kat daha sık) erkeklerde de görülebilir.<br />
Tekrarlayan düşük nedeni Hashimoto<br />
Çoğu hastanın belirgin bir yakınması yoktur. Haşimoto hastalığının belirtileri<br />
diğer hipotiroidilere benzer. Halsizlik, yorgunluk, bitkinlik, unutkanlık, kilo alma,<br />
kilo vermede zorlanma, cilt kuruluğu, saç, tırnak bozulmaları, ses kalınlaşması, el<br />
ve yüzde şişme, kabızlık, şişkinlik, hazımsızlık, çok uyuma, uyku ve uyuklama hali<br />
sık görülen belirtileridir. Bu klasik belirtiler dışında hastalar cildiye, kadın doğum,<br />
kulak burun boğaz, fizik tedavi, psikiyatri kliniklerinden hastalıkları saptanarak<br />
da sıklıkla endokrinolojiye yönlendirilmektedir. Adet düzensizliği, düşük yapma<br />
ve/veya tekrarlayan düşükler, gebe kalamama yakınmaları nedeni ile kadın<br />
doğuma giden bir kadında Hashimoto hastalığı ve/veya hipotiroidisi bulunabilir.<br />
Tedaviye rağmen yakınmaları azalmayan depresyon hastasının iyileşmeme<br />
nedeni hashimato hastalığı olarak saptanabilir. Hipotiroidisi ya da ses kısıklığı ve<br />
ses kalitesi bozulması yakınması ile kulak burun boğaza başvuran hastada yine<br />
hastanın sorunu hipotiroidi olabilir.<br />
Hashimoto tedavisi ömür boyu sürer<br />
Henüz hipotiroidisi ortaya çıkmamış hastalarda bazı tıbbi otoritelerce selenyum<br />
kullanması önerilmektedir. Hipotiroidisi olmayan hastalarda yakınma olmasa da<br />
yıllık hormon ölçümü ile takip gereklidir. Bu hastaların gelecek yaşamlarında<br />
hipotiroidi ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Hipotiroidi ortaya çıktığındaysa<br />
hastalığın tedavisi, hormon eksiğini ilaçla tamamlamaktır. Hipotiroidide tedavi<br />
ömür boyu sürmelidir, hastanın başka hangi sağlık sorunu olursa olsun tedavi<br />
aksamamalıdır. Tedavi sırasında tıbbi kontroller ihmal edilmemeli, ilaç ve dozu<br />
doktora sorulmadan değiştirilmemelidir.<br />
İyot tüketimi sınırlandırılmalı<br />
Hashimoto hastalığı olan hastaların beslenmesinde doğal gıdalar ve besinlerden<br />
yasaklanması gereken bir gıda bulunmamaktadır. Bununla birlikte beslenmede<br />
normalden fazla iyot alınmamalıdır. Bu nedenle özellikle de iyot eksikliği olmayan<br />
bölgelerde olmak üzere iyot içeren tuzun ya az tüketilmesi ya da yerine iyotsuz<br />
tuzun tercih edilmesi önerilir. Tiroit hormon ilaçları aç karna alındığında daha<br />
güvenle emilmektedir; bu nedenle ilacın her zaman aç karnına alınması şarttır.<br />
Tiroit hormonu kullanırken özellikle de mide ilaçları, demir ve kalsiyum içeren<br />
hapları da kullanmak gerekiyorsa mutlaka doktora danışılmalıdır. Tiroit hormonu<br />
ile aynı günde alınacak diğer ilaçlar tiroit ilacı ile aynı anda alınmamalıdır, diğer<br />
ilaçların bir başka öğünde alınması daha uygun olacaktır.<br />
Gebelik sürecinde sık kontrol yapılmalı<br />
Gebelik planlayan anne adaylarının gebe kalmadan önce mutlaka tiroit<br />
hormon ve antikorları bakılarak tedavisi endokrinoloji uzmanı tarafından<br />
düzenlenmelidir. Gebelikte hipotiroidi tedavisi asla kesilmemelidir. Gebelik<br />
saptanır saptanmaz hemen tiroit hormon kontrolü yapılmalıdır. Hipotiroidisi<br />
olan tedavisiz hastalarda gerek düşük riski ve gebeliğe bağlı sorunlar artmakta<br />
gerekse de bebeğin gelişimi ve ileride çocuğun beyin ve sinir dokusu gelişimi ve<br />
zekası olumsuz etkilenebilmektedir. Bu nedenle gebelik süresince sık aralıklarla<br />
yapılacak kontrollerle yakın takip ve tedavi gereklidir.
SOĞUK İÇECEKLER DİŞLERİNİZİ<br />
SIZLATIYORSA<br />
Hassasiyete hatalı diş fırçalama da neden olabilir<br />
Diş hassasiyeti; hatalı diş fırçalama, çürükler, dişlerde meydana gelen çatlak ve kırıklar,<br />
,diş sıkmaya bağlı olarak mine dokusundaki aşınmalar ve diş eti problemleri gibi<br />
birçok nedenden kaynaklanabilir. Ağız bakım ürünleri ile geçici çözümler aramak,<br />
sorunun ertelenip ileride daha büyük bir problem olarak karşınıza çıkmasına<br />
sebep olabilir. Sıcak, soğuk, şeker veya ekşi yiyecek-içecekler ağıza alındığında,<br />
dişlerde kısa süreli ağrılar oluşuyorsa diş hassasiyetiniz var demektir. Bunun<br />
için diş hekiminize muayene olup, tedavisine başlamanız en doğru seçenektir.<br />
Diş içsel ve dışsal nedenler ile renklenir<br />
Dişlerde estetik açıdan olumsuz görünümüne neden olan en önemli etkenlerden<br />
biri de diş renklenmeleridir. Dişlerdeki renk değişikliklerinin içsel ve dışsal olarak<br />
birçok nedeni vardır. İçsel renklenmeler dişin iç kısmını etkileyen renklenmelerdir.<br />
Bunlar dişlerin oluşumu sırasında veya oluşumdan sonraki dönemde olabilir.<br />
Vücuttaki sistemik hastalıkların neden olduğu renk değişiklikleri veya kimyasal<br />
maddelerin diş oluşumu esnasında alınması ile dişlerde kalıcı renk değişiklikleri olur.<br />
Dt. Aslı Tapan- <strong>Memorial</strong> Suadiye Tıp Merkezi Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü<br />
“Gargara ile ağız kokusunu önleyeyim”<br />
derken diş renginizden olmayın<br />
Kötü ağız hijyeni, dişleri fırçalamama, etkin bir temizlik yapamama<br />
nedeni ile oluşan plak ve diş taşları ile diş yüzeyindeki renklenmeler<br />
artabilir. Uzun süreli kullanılan bazı gargaralar da dişi renklendirebilir.<br />
Özellikle dili koyu renkte boyayıp, ağızda metalik tat oluşturabilir.<br />
Kimi zaman diyet alışkanlıkları da renklenmede etkilidir. Diyet<br />
yaparken eksik kalsiyum almak, dişin sert yapısında madde kaybı<br />
ve daha hızlı oluşan renklenmeleri de beraberinde getirebilir.<br />
Bebek mamaları yoğun florürlü suyla<br />
hazırlanıyorsa dikkat!<br />
Kimyasal maddeler diş oluşumu esnasında alındığı takdirde dişlerde kalıcı<br />
renk değişikliklerine neden olabilir. Anne karnındaki süreçte, ikinci 6 aylık<br />
dönemden başlayıp 8 yaşına kadar olan dönemde bu risk oluşabilmektedir.<br />
Yüksek miktarda alınan florla, minede istenmeyen renklenmeler oluşacaktır.<br />
Floru aldığımız en önemli kaynak “florlu sular”dır. Bebek mamalarının<br />
yoğun florürlü suyla hazırlanması, florlu vitamin kaynaklarının uygunsuz<br />
kullanımı, florürden zengin olan besinlerin çok tüketilmesi, florürlü diş<br />
macunlarının gelişigüzel yutulması bunların sebeplerindendir. Anne sütü<br />
aşırı flor alımı ile dişlerde ortaya çıkan problemlere karşı koruyucudur.<br />
İlerleyen yaş da renk kaybına yol açabilir<br />
Yaşın ilerlemesi ile diş yapısı içindeki diş dokularıyla dişin özü<br />
arasındaki sıvı değişimi azalabilir. Böylelikle dişteki dentin ve minenin<br />
ışık geçirgenliği azalmaktadır. Dişler bu sebepten daha koyu görülebilir.<br />
Aynı zamanda yaşla beraber mine aşınır ve minede küçük çatlaklar<br />
oluşabilir. Bu da dişlerin daha kolay renk değişmesine neden olur. Diş<br />
renginin değişmesini sağlayabilecek diğer durumları şöyle sıralayabiliriz:<br />
• Kimyasal maddeler de dişlerdeki rengi değiştirebilir.<br />
• Metallerin teması ile mine ve dentinde renk griden siyaha doğru değişebilir.<br />
(Örnek :Amalgam dolgu)<br />
• Çürük temizlendiğinde açılan yüzey sterilizasyonunda kullanılan bazı<br />
maddelerde sarı kahverengi ve turuncu lekeler yapabilir.<br />
• Bir dolgunun altındaki diş çürüğünün tekrarlanması da dişin kahverengi bir<br />
renk almasına neden olur. Çürükte opak ve gri bir renk gözlenir.<br />
Bazı meslek gruplarında belirli bir diş renklenmesi<br />
görülebilir<br />
Mesleğe bağlı olarak da dişlerde renk değişiklikleri ortaya çıkabilir. Örneğin;<br />
demir işçilerinde kahverengi - kırmızı dişler, bakır ya da pirinç işçilerinde<br />
yeşilimsi gri ya da koyu yeşil dişler, civa ile ilişkili kişilerde grimsi dişler,<br />
azot buharıyla dolu bir ortamda yaşayan ya da çalışan kişilerde yeşil dişler<br />
görünebilir. Alınan bir travmadan sonra da renk değişikliği yaşanabilmektedir.<br />
Dişlerde hasssiyet ve renklenme gözlendiğinde vakit kaybetmeden<br />
diş hekimine başvurmak ve tedavi yoluna gitmek önemlidir. Aksi<br />
takdirde ciddi rahatsızlıklar ile birlikte diş sağlığınız da tehlikeye girebilir.<br />
DİŞ<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 45
NÖROLOJİ<br />
Baş ağrılarından<br />
sonra, doktora<br />
en sık başvuru<br />
sebeplerinden<br />
biri de, tıp dilinde<br />
“vertigo” olarak<br />
bilinen baş<br />
dönmeleridir.<br />
Hastaya; “Sanki dünya<br />
ile birlikte ben de<br />
dönüyorum “Yeryüzü<br />
ayaklarımın altından<br />
kayıp gidiyor” duygusunu<br />
yaşatan baş dönmeleri,<br />
beklenmedik bir anda<br />
ortaya çıkabilmekte,<br />
bazen saatlerce devam<br />
ederek hastaya korku ve<br />
panik hali yaşatmaktadır.<br />
Baş dönmesinin kaynağı doğru<br />
tespit edilmeli<br />
Baş dönmeleri, farklı nedenlerden kaynaklanabilir.<br />
Duyma sistemindeki bir sorun ya da beyin ve<br />
sinir sistemiyle ilgili bir bozukluk nedeniyle<br />
ortaya çıkabilir. Baş dönmeleri, bazı sistemik<br />
hastalıklara eşlik eden bir şikâyet olan ve<br />
“Dizziness” olarak adlandırılan “sersemlik”<br />
haliyle de karıştırılabildiğinden, doğru tedavinin<br />
uygulanması için kaynağının da doğru tespit<br />
edilmesi önemlidir.<br />
46 Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
BAŞ DÖNMESİ<br />
AYRICALIKLARI<br />
YAŞAMINIZI<br />
SİZİ BEKLİYOR!<br />
ÇEKİLMEZ KILIYORSA<br />
Uz. Dr. Bilge Çetin - <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Nöroloji Bölümü<br />
Beyinde damar tıkanıklığı baş<br />
dönmesine yol açabilir<br />
Halk arasında yaygın olarak bilinen baş dönmesi<br />
türlerinden biri olan “Periferik vertigo”, kulak<br />
taşlarının yerinden oynamasıyla veya iç kulakta<br />
oluşan bir rahatsızlık sonucu gelişebilir. “Santral<br />
vertigo” olarak nitelendirilen baş dönmeleri ise;<br />
beyincikte oluşan bir damar tıkanıklığından veya<br />
“Vertebro baziler yetmezlik” adı verilen, beynin<br />
arka tarafı ve beyin sapını besleyen damarlardaki<br />
bir fonksiyon bozukluğundan kaynaklanmaktadır.<br />
Vücutta dengeyi sağlayan beyincik ve beyin<br />
sapını besleyen damarlarla ilgili sorunlarda da,<br />
“Vertebro baziler yetmezlik” ortaya çıkmaktadır.<br />
Bu tür baş dönmelerine sıklıkla yüzün ve<br />
dilin bir tarafında uyuşma ve çift görme gibi<br />
şikayetler görülmekte, baş dönmesi dakikalarca<br />
sürmektedir.<br />
Hasta öyküsü teşhis<br />
için çok önemli<br />
Baş dönmesinin türünü doğru teşhis edebilmek<br />
için en önemli veri, hastanın öyküsüdür. Hastanın<br />
yaşadığı baş dönmesinin süresi, niteliği (çevre<br />
dönmesi, dengesizlik hali), baş dönmesine<br />
eşlik eden başka şikayet veya hastalıkların olup<br />
olmadığı hakkında verdiği bilgiler, doğru tanı için<br />
en önemli verileri oluşturmaktadır. Ayrıca baş<br />
dönmesinin ne kadar sıklıkla ve hangi aralıklarla<br />
yaşandığının bilinmesi de, uzman doktorun<br />
teşhisi için ayırt edici nitelik taşımaktadır.<br />
Mutlaka uzman yardımı alınmalı<br />
Teşhiste hastanın öyküsünün yanı sıra; beyne<br />
giden damarlarda herhangi bir tıkanıklık olup<br />
olmadığını tespit edebilmek adına uygulanan<br />
boyun ultrasonu yardımcı olmaktadır. Hastalığın<br />
tedavisinde ise; kan sulandırıcı ilaçlar tercih<br />
edilmekte, bu sayede kanın damarlardaki akışı<br />
düzenlenmektedir. Ancak boyun ultrasonu<br />
sonucunda, damarlarda belirli bir seviyenin<br />
üzerinde darlık saptandıysa, cerrahi girişim<br />
gerekli olabilmektedir. Eğer baş dönmeleri<br />
kansızlık veya yüksek tansiyon gibi başka sistemik<br />
hastalıklara bağlı olarak geliştiyse tedavi, eşlik<br />
eden hastalığa yönelik olarak belirlenmektedir.
BEL VE BOYUN TUTULMALARININ<br />
SIKLIĞI HASTALIK BELİRTİSİ<br />
Hareketsiz ofis<br />
yaşamı, uzun süre<br />
belli bir pozisyonda<br />
kalmak, spor<br />
yapmamak ve ani<br />
hareketler bel ve<br />
boyun tutulmalarına<br />
neden olabilir.<br />
Tutulmaların sıklığı, bel ve<br />
boyun rahatsızlıklarının<br />
belirtisidir. Bu nedenle, 1-2<br />
gün içinde geçmeyen bel<br />
ve boyun tutulmalarında<br />
bir uzmandan yardım<br />
almak önemlidir.<br />
Bel Tutulması Sonucu Hasta<br />
Kımıldayamaz Hale Gelebilir<br />
Bel tutulması, beli destekleyen kasların veya<br />
bağların aşırı gerilmesi faset adı verilen eklemlerin<br />
bozulması sonucu oluşabilir. Beli tutulan hasta,<br />
kaslarında oluşan spazm ve faset eklemlerin<br />
kitlemesi nedeniyle kımıldayamaz hale gelebilir.<br />
Belde oluşan tutulmalar ve tutulmaların sıklığı<br />
başka bir bel rahatsızlığının belirtisi olabilir.<br />
Tutulmalar, bel rahatsızlığı ve bel fıtığı olan olan<br />
hastalarda daha çok görülmektedir. Bunun yanı<br />
sıra, hamilelik geçirmiş kadınlar, yapısal olarak belde<br />
kavis artışı olan kişiler, oturarak çalışan ve spor<br />
yapmayan kişilerde bel tutulması daha fazla görülür.<br />
Spor yapmayan kişilerin kaslarının zayıf olması<br />
nedeniyle ani hareket yapmaları durumunda bel<br />
tutulması riski daha fazladır.<br />
Uz. Dr. Rıza Nejat Azeri - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü<br />
FİZİK TEDAVİ VE RAHABİLİTASYON<br />
Duruş Bozuklukları Bel Tutulmasına Neden Olabilir<br />
Bel rahatsızlığı olmayan birinin de beli tutulabilir. Özellikle duruş bozuklukları sonucu belde kavis artışına bağlı<br />
olarak bel ağrıları ve tutulmalar görülebilmektedir. Duruş bozuklukları kadınlarda hamilelik sürecinde de ortaya<br />
çıkabilir. Gebelikte ağırlık merkezleri öne kaydığı için sırtta ve belde kavis artışı ve buna bağlı duruş bozukluğu<br />
gerçekleşebilir. Bu durumda hastada bel ağrıları ve tutulmalar görülebilmektedir. Bel tutulması, sadece kaslardaki<br />
spazma bağlıysa, tutulmanın geçmesi ya da hafiflemesi için hastaya sıcak ya da soğuk uygulama yapılabilir. Hem<br />
sıcak hem de soğuk uygulama, bel tutulmalarına iyi gelen uygulamalardır. Beli tutulan hasta, muhakkak yatmalı ve<br />
istirahat etmelidir. Hastanın sırt üstü ya da yüz üstü yatırılması her zaman fayda göstermez; hatta hastanın ağrılarını<br />
arttırabilir. Bu nedenle, hasta kas- iskelet sistemi nasıl rahat ediyorsa, o pozisyonu almalıdır. Hasta için en doğru<br />
pozisyon, en rahat ettiği pozisyondur. Yüzeysel ve hafif masajlar yapılması, sinirleri uyardığı için kasların gevşemesine<br />
neden olabilir. Hastanın şikayetleri 1- 2 gün içinde geçmiyorsa, mutlaka bir uzmandan yardım alınması gerekir.<br />
Boyun Tutulmaları Sıklıkla Ofis Çalışanlarında Görülüyor<br />
Her üç kişiden birinde görülen boyun ağrıları, sürekli aynı pozisyonda kalan kişilerin boynunda oluşan düzleşme<br />
nedeniyle daha sık ortaya çıkar. Sürekli aynı pozisyonda oturarak çalışanların yüzde 80’inde boyun tutulmaları<br />
görülmektedir. Bu nedenle ofis çalışanlarının 15-20 dakikada bir ayağa kalkması ya da pozisyon değiştirmesi<br />
önemlidir. Başın öne doğru uzun süre eğri kalmasını önlemek için bilgisayarın göz hizasına denk gelecek şekilde<br />
konumlandırılması gerekir. Kas ve iskelet sistemindeki zayıflık, ters pozisyonda alçak ya da yüksek yastıkta yatmak,<br />
aşırı stres nedeniyle kaslarda oluşan gerginlik, boyun tutulmalarının diğer nedenleri arasındadır. Sabah uyandığınızda<br />
boynunuz tutulmuş şekilde kalkmanız durumunda, 15 dakikalık sıcak bir duş ve hafif masaj tutulmanın hafiflemesini<br />
sağlayabilir.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011 47
<strong>Memorial</strong> Sağlıklı Yaşam Okulları Eylül’de Başlıyor<br />
Doğuma Hazırlık Kursları<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık Kursu<br />
Başlangıç Tarihi: 17 Eylül 2011<br />
Bitiş Tarihi: 15 Ekim 2011<br />
Gün: Her Cumartesi (5 hafta boyunca)<br />
Saat: 13.30 – 15.30<br />
Yer: <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />
Katılım ücretsizdir.<br />
<strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık Kursu<br />
Başlangıç Tarihi: 17 Eylül 2011<br />
Bitiş Tarihi: 8 Ekim 2011<br />
Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)<br />
Saat: 13.30 – 15.30<br />
Yer: <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />
Katılım ücretsizdir.<br />
<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık Kursu<br />
Başlangıç Tarihi: 17 Eylül 2011<br />
Bitiş Tarihi: 8 Ekim 2011<br />
Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)<br />
Saat: 13.30 – 15.30<br />
Yer: <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />
Katılım ücretsizdir.<br />
Bilgi ve Kayıt: 444 7 888<br />
48 Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
Hamilelik ve Kalp Yogası Programları<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Hamilelik Yogası<br />
Başlangıç Tarihi: 24 Eylül 2011<br />
Gün: Her Cumartesi<br />
Saat: 16.30 – 17.30<br />
Yer: <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />
Katılım ücretsizdir.<br />
<strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Hamilelik Yogası<br />
Başlangıç Tarihi: 24 Eylül 2011<br />
Gün: Her Cumartesi<br />
Saat: 10.00 – 11.00<br />
Yer: <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />
Katılım ücretsizdir.<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kalp Yogası<br />
Başlangıç Tarihi: 20 Eylül 2011<br />
Gün: Her Salı ve Cuma günleri<br />
Saat: 19.00 – 20.00<br />
Yer: <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />
Katılım ücretsizdir.<br />
Bilgi ve Kayıt: 444 7 888
“YALNIZCA 32 YILLIK ÖMRÜ OLAN MUTLU İNSANLARIN YAŞADIĞI ÜLKE”<br />
MEMORIAL ATAŞEHİR HASTANESİ’NDE SERGİLENDİ<br />
Gazeteci Yazar Esra Tüzün tarafından hazırlanan “32<br />
Yıllık Ömrü Olan Mutlu İnsanların Yaşadığı Ülke” adlı<br />
fotoğraf sergisi, 12 Ağustos’ta <strong>Memorial</strong> Ataşehir<br />
<strong>Hastanesi</strong>’nde <strong>açıldı</strong>.<br />
Gazeteci Yazar Esra Tüzün, dünyanın en kısa süre yaşanan noktalarını,<br />
maske ile girilebilen ülkeleri inceledi. Bir halkın yok olduğu, Swaziland, Cape<br />
Town ve Johannesburg’da tecrit alanlarına girdi. Seksen ülkeden, yirmi dev<br />
ortaklı bir sağlık ordusu, hastalıkları durdurmaya çalışıyor, HIV ve tüm ilaçlara<br />
direnen tüberküloza karşı 80 ülke savaş veriyor. Esra Tüzün, bu ülkelerde<br />
yaşayan son derece mutlu insanların hastalığa karşı gülen yüzlerini nasıl<br />
koruduklarını, kara kıtanın hastalıkla dansını görüntüledi. Onların anlattıklarını<br />
dinledi.“Hastalıklar mutsuzluk nedeni olamaz. Öleceğini bilerek gülebilmek,<br />
acı çekerken dans edebilmek mümkün.” Bu deneyim sonrası ortaya çıkan<br />
fotoğraflardan oluşan sergi, Eylül ayı boyunca <strong>Memorial</strong> Ataşehir, Ekim ayı<br />
boyunca <strong>Memorial</strong> Şişli, Kasım ayı boyunca <strong>Memorial</strong> Antalya, Aralık ayı<br />
sonuna kadar da <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong>’nde gezilebilir.<br />
“SEVGİ İÇİN İNSANLIĞA” RESİM SERGİSİ<br />
“Sevgi İçin İnsanlığa” Resim Sergisi, 8 Temmuz – 22<br />
Ağustos 2011 tarihleri arasında <strong>Memorial</strong> Ataşehir<br />
<strong>Hastanesi</strong>’nde sergilendi.<br />
Bugüne kadar pek çok kişisel ve karma sergi açan Ressam Ayşe<br />
Öztürk, “Sevgi İçin İnsanlığa” adlı resim sergisini, ondülin mukavva<br />
üzerine akrilik boya çalışması ile hazırladı.<br />
“YANSIMALAR” FOTOĞRAF SERGİSİ<br />
KÜLTÜR ORTOPEDİ SANAT<br />
<strong>Memorial</strong> Şişli Sanat Galerisi’nde, Sevda Arat’ın<br />
objektifinden “Yansımalar” fotoğraf sergisi <strong>açıldı</strong>.<br />
İlk kişisel fotoğraf sergisini <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>’nde açan<br />
Sevda Arat, “Yansımalar” sergisinde, doğadaki gerçek görüntülerin,<br />
suyun veya başka yüzeylerin değişen imgelerine yer verdi. Suyun<br />
dalgalanması veya ışığın açısıyla sürekli değişkenlik gösteren, anlık ve<br />
başka hiçbir zaman yakalanması mümkün olamayan görüntülerden<br />
oluşan sergi, Temmuz ayı süresince <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Sanat<br />
Galerisi’nde sergilendi.<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
49
MEMORIAL SAĞLIK GRUBU KURUMSAL ANLAŞMALAR<br />
SİGORTA ŞİRKETLERİ (Sağlık)<br />
Acıbadem Sigorta<br />
Ak Sigorta<br />
Allianz Sigorta<br />
American Life Sigorta<br />
Anadolu Sigorta<br />
Ankara Sigorta<br />
Avivasa Hayat ve Emeklilik Sigortası<br />
Axa Sigorta<br />
Birlik Sigorta<br />
Demir Hayat Sigorta<br />
Deniz (Global) Hayat Sigorta<br />
Dubai Group Sigorta<br />
Ergo Sigorta<br />
Eureko Sigorta<br />
Generali Sigorta<br />
Güneş Sigorta<br />
Groupama Sigorta<br />
HDI (İhlas) Sigorta<br />
Inter Partner Asistance (IPA)<br />
Mapfre Genel Sigorta<br />
Medikal Danışmanlık Servisi (MDS)<br />
Promed (CGM Türkiye)<br />
Yapı Kredi Sigorta<br />
Ziraat Sigorta<br />
RESMİ KURUMLAR<br />
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)<br />
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)<br />
Türkiye Büyük millet Meclisi (TBMM)<br />
BANKALAR<br />
Akbank<br />
Asya Katılım Bankası (Bank Asya)<br />
Esbank<br />
Fortis Bank (Dışbank)<br />
Türkiye İş Bankası<br />
Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası<br />
Türkiye Cumhuriyet Ziraat ve Halk Bankası<br />
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası<br />
Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası<br />
Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı<br />
(Pamukbank)<br />
Türkiye Halk Bankası<br />
Türkiye Vakıflar Bankası<br />
Türk Eximbank<br />
Yapı ve Kredi Bankası Emekli Sandığı Vakfı<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011<br />
ÖZEL ŞİRKETLER VE KURUMLAR<br />
Albayraklar Şirketler Grubu<br />
Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi<br />
Aydın Örme<br />
Back Up Kart<br />
Belbim<br />
Beşiktaş Denizcilik<br />
Benefit Global<br />
BJK Derneği<br />
BMS Türkiye<br />
Borusan Holding<br />
Boyner Holding<br />
Büyük Kulüp<br />
Canovate Elektronik<br />
Dalyan Club<br />
Darüşşafaka Cemiyeti<br />
Desa Deri<br />
Dr. Back up<br />
Eczacıbaşı<br />
Elysium Spor Merkezi<br />
Enka<br />
Eresin Şirketler Grubu<br />
Flex Health Club<br />
Grand Cevahir Otel<br />
Green Park<br />
Havuç Çocuk Evi<br />
Hotel Bristol<br />
İETT<br />
İGDAŞ<br />
İMKB<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />
İstanbul Sanayi Odası<br />
İstoç Yapı Kooperatifi<br />
Johnson Wax<br />
Joyfull House<br />
Kiptaş<br />
Levent Tenis Kulübü<br />
Marsh Avantaj Kart<br />
Mayadrom Spor Merkezi<br />
Mercedes Benz Türk<br />
Merkezi Kayıt Kuruluşu<br />
Metro Turizm<br />
Microsoft<br />
Aon Kart<br />
Mimaks<br />
Nart Club Kart<br />
Omsan Lojistik<br />
Orka Group (Damat - Tween)<br />
Ortadoğu Nakliyat<br />
Palladium AVM<br />
Not: <strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu Hastane ve Tıp Merkezlerinde geçerli olan anlaşma detayları için 444 7 888’i arayınız.<br />
50<br />
Peak Hotel<br />
Penta Bilgisayar<br />
Perfettı Van Melle<br />
Perpa Ticaret Merkezi<br />
Petrol Ofisi- Positive Card<br />
Polat Holding<br />
Renault Mais<br />
Rotary Kulüp<br />
Saray Halı<br />
Sermaye Piyasası Kurulu<br />
English Time<br />
Sinpaş<br />
Suada<br />
S.O.S<br />
Suteks Dış Tic<br />
Tekfen Holding<br />
The Shore Club<br />
Tivoli<br />
Turkcell / T-Clup<br />
Türkiye Jokey Kulübü<br />
Türkiye Güreş Federasyonu<br />
Ulusoy<br />
Unitim Holding<br />
Vakko<br />
Vodafone<br />
Yamaner &Yamaner Hukuk Bürosu<br />
YKM Kart-YKM Mağazaları<br />
Zeck Club<br />
Zedpaş-Mepaş Medya Pazarlama<br />
Zorlu Holding<br />
DERNEK VE ODALAR<br />
Ev Tekstili Sanayici ve İş Adamları Derneği<br />
(EVSİAD)<br />
İstanbul Sanayi Odası<br />
İstanbul Ticaret Odası<br />
Kapalı Çarşı Esnaflar Derneği<br />
Klavuz Kaptanlar Derneği<br />
Marmara İş Hayatı Dernek. Federasyonu<br />
(MARİFED)<br />
Müstakil İş Adamları ve San. Derneği (MÜSİAD)<br />
Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği ( TİMDER)<br />
Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği ( TUBİSAD)<br />
Türkiye Ev Teks. ve San. İşadamlari Der.<br />
(TETSİAD)<br />
Türkiye Genç İşadamları Derneği (TUGİAD)<br />
Türkiye Emekli Subaylar Derneği<br />
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Hemşirelere ve sağlık çalışanlarına<br />
hayat Deniz’de güzel!<br />
• Size özel faiz oranlarıyla krediler<br />
• Fatura ve ödemelerinizi şubeye gelmeden ödeme kolaylığı<br />
• Harcadıkça kazandıran Deniz Bonus<br />
• Kiralık kasada size özel indirimler<br />
Memory Eylül - Ekim - Kasım 2011
MEMORIAL’DA MİL KAZANMA<br />
AYRICALIĞI SİZLERİ BEKLİYOR!<br />
THY, Miles&Smiles özel yolcu programının<br />
sağlık sektöründeki tek ortağı<br />
<strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu’ndan 500TL ve<br />
üzerindeki sağlık harcamalarına 500 mil!<br />
Tüm branşlarda geçerli olan mil kazanma ayrıcalığı hakkında detaylı bilgi için<br />
www.memorial.com.tr/milesandsmiles web sayfasını inceleyebilir ya da<br />
4447888’i arayarak çağrı merkezinden bilgi alabilirsiniz.