28.04.2015 Views

BAHAR REHBERÄ° - Memorial Hastanesi

BAHAR REHBERÄ° - Memorial Hastanesi

BAHAR REHBERÄ° - Memorial Hastanesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mart / Nisan / Mayıs 2013 Yıl:9 / Sayı 73<br />

<strong>BAHAR</strong> REHBERİ<br />

ORGAN NAKLİNDE<br />

DÜNYADA BİR İLK<br />

ANİ BAŞLAYAN<br />

ŞİDETLİ GÖĞÜS<br />

AĞRISINA DİKKAT<br />

ÇOCUKLARDA KEMİK<br />

TÜMÖRLERİNİN TEDAVİSİ<br />

BAŞ AĞRISINDAN<br />

KURTULMAK İÇİN…<br />

Sizin İçin<br />

Hazırlanmıştır<br />

Alabilirsiniz.


İÇİNDEKİLER<br />

4 Bahar Hastalıklarından Korunun<br />

5 Bahar Alerjileri Genetik Geçişli Olabilir<br />

6 Baharda Işıldayan Bir Cilt İçin 10 Altın Kural<br />

7 Baharda Sağlıklı Beslenin<br />

8-9 Çocukluk Çağı Spor Yaralanmaları Sakat Bırakabilir!<br />

10 Çocuklarda Görülen Kemik Tümörlerinde Derin Dondurma Yöntemi<br />

11 Lazer Tedavisi İle Varislerinizden Kurtulun<br />

12-13 Miyelom Tedavisinde Umut Verici Gelişmeler<br />

14-15 Karaciğer Kanserli Hastalarda Organ Nakli<br />

16 Aort Hastalıklarının Tedavisinde Endovasküler Stent Dönemi<br />

17 Ani Başlayan Şiddetli Göğüs Ağrısına Dikkat!<br />

18 Kadınlarda Kalp Hastalıkları Bir Numaralı Ölüm Nedeni<br />

19 Meme Kanseri Tedavisinde Onkoplastik Cerrahi Yöntemleri<br />

20 Bu Kurallara Uyun Bel Sağlığınızı Koruyun<br />

21 Bilgisayar Başında Çalışanların Hastalığı: Karpal Tünel Sendromu<br />

22 Sağlıklı Bir Gülümseme İçin...<br />

23 Her 20 kişiden 1’i Hepatit Virüsü Taşıyor<br />

24 Lösemi Hastası Çınar’a İkiz Kardeşleri Hayat Verdi<br />

25 İkiz Bebekler Anne Babalarının Karaciğerleri İle Hayata Tutundu<br />

26 İki Yaşın Altındaki Çocuklarınıza Televizyon İzletmeyin<br />

27 Günlük Yaşamdaki Kazalar Çocukların Hayatını Tehdit Edebiliyor<br />

28 Sağlıksız Beslenme Kolon Kanseri İçin Risk Faktörü mü?<br />

29 Gırtlak Kanseri Sigara İçen Erkeklerin Peşini bırakmıyor<br />

30 Kalbin Yaşı Yoktur<br />

31 Bayılma Kalp Hastalıklarını İşaret Edebilir<br />

32-33 Çalışan Anne Adaylarının Dikkat Etmesi Gerekenler<br />

34 Polikistik Over Sendromu Her 10 Kadından Birinde Görülüyor<br />

35 Menopoz Sonrası Kanamalar Kanser Habercisi Olabilir<br />

36-37 Sindirim Sistemi Kusurlarıyla Doğan Bebeklerin Tedavisi<br />

38 Baş Ağrısından Kurtulmak İçin Yaşam Tarzınızı Değiştirin<br />

39 Diş Estetiğinde Altın Oran<br />

40 Menopoza Giren Kadınlarda İdrar Kaçırma Sıklığı Artıyor<br />

41 Kısırlık Tedavisinde Olumlu Yanıt Almak İçin...<br />

42 Botoksla Cilt Yaşlanmasını Önleyin<br />

43 Meme Küçültme Operasyonu Hastalıkların Yaşamını Kolaylaştırıyor<br />

44 Uykunuzda Nefessiz Kalmayın<br />

45 Yılda Bir Defa Check-up Yaptırarak Hastalıklardan Korunun<br />

46 <strong>Memorial</strong> Çocuk Resim Yarışması<br />

10<br />

ÇOCUKLARDA<br />

GÖRÜLEN KEMİK<br />

TÜMÖRLERİNDE<br />

DERİN<br />

DONDURMA<br />

YÖNTEMİ<br />

36-37<br />

SİNDİRİM<br />

SİSTEMİ<br />

KUSURUYLA<br />

DOĞAN<br />

BEBEKLER<br />

Sahibi<br />

<strong>Memorial</strong> Sağlık Yatırımları A.Ş. adına<br />

Turgut Aydın<br />

Yayın Sorumlusu<br />

Yeliz Soydan ŞENGÜN<br />

Medya ve İletişim Koordinatörü<br />

7<br />

<strong>BAHAR</strong>DA<br />

SAĞLIKLI BESLENİN<br />

Yayın Kurulu<br />

Esra Aydemir, Ceren Erdem,Binhan Urfalı,<br />

Yasemin Aktaş, Yasemin Gül, Fulya Daldal,<br />

Selin Konu, Dilara Bedük, Elif Çetin,<br />

Hatice Yörük, Yılmaz Tarancı<br />

Tasarım Ekibi<br />

Zerrin Sogul, Ceren Yörük, Suna Köse<br />

39<br />

DİŞ ESTETİĞİ<br />

ALTIN ORAN


<strong>BAHAR</strong><br />

<strong>BAHAR</strong> HASTALIKLARINDAN<br />

KORUNUN<br />

Uz. Dr. Serap Bos - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Dahiliye Bölümü<br />

Kış mevsiminden<br />

bahar aylarına geçiş<br />

döneminde, insan<br />

metabolizması<br />

çeşitli sorunlarla<br />

karşılaşabilmektedir.<br />

Havadaki ısı, nem,<br />

basınç, rüzgar<br />

gibi etkenlerin ani<br />

değişimi, bağışıklık<br />

sistemini etkilemekte<br />

ve bu durum da bazı<br />

hastalıkları beraberinde<br />

getirmektedir.<br />

Sinir ve sıkıntınızın nedeni bahar yorgunluğu olabilir<br />

Halsizlik, yorgunluk ve mutsuzluk hissi, tüm vücutta özellikle kaslarda ağrılar, uykuya dalamamak, uyanamamak ve sürekli sıkıntı hali bahar<br />

yorgunluğunun belirtileri arasındadır. Bu da, iş performansının ve hayat kalitesinin düşmesine sebep olabilir. Bahar yorgunluğu zannedilen<br />

bazı belirtilerin altından kansızlık, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) gibi başka hastalıklar da çıkabilir. Bu nedenle belirtiler uzadığında<br />

mutlaka bir doktora gidilmelidir. Bahara uyum sağlamaya çalışan vücut, daha uzun süre gün ışığına maruz kalır. Gecelerin kısalması ve günlerin<br />

uzaması, saatlerin ileriye alınması gibi faktörler vücudun hormon dengesini değiştirerek uyku düzenini olumsuz etkiler. Uyku düzenindeki<br />

bu değişiklikler; vücudun yeterince dinlenememesine, sürekli yorgunluğa, konsantrasyon bozukluklarına ve unutkanlığa yol açar. Özellikle<br />

yoğun iş temposuna sahip olanlar, stresli kişiler sadece baş ağrısı değil; sırt, boyun, omuz kaslarında ve vücudun çeşitli eklemlerinde ağrılar<br />

hisseder.<br />

Bahar aylarında depresyon riski yüksek<br />

Bahar kişinin psikolojik durumunu da etkiler ve bahar aylarında depresyon riski önemli oranda artar. Bahar depresyonu, mevsimsellik<br />

göstermesi dışında genel olarak diğer depresyonlara benzer belirtiler taşıyan bir hastalıktır. Kişilerin yetersiz güneş ışığı alması beyinde bazı<br />

kimyasal maddelerin düzeylerini ve dağılımlarını bozar. Bu hormonlar kişinin vücut ısısı ayarlanması ve uyku-uyanıklık düzeninde önemli rol<br />

oynar. Biyolojik saatin bozulması ile kişi depresyona daha açık hale gelir. Güneşli havalarda daha neşeli, kapalı havalarda cansız ve melankolik<br />

olan kişilerde, çoğu zaman biyolojik saatte aksamalar söz konusudur. Genetik yatkınlığı olan kişilerde bu durum daha çabuk ortaya çıkarak<br />

psikolojik sorunlara yol açabilir.<br />

Baharda mide hastalıkları artar<br />

Özellikle bahar ve yaz aylarında en sık rastlanan sorunların başında; ülser, reflü ve gastrit gibi mide hastalıkları gelir. Bu şikayetler genellikle;<br />

midede yanma, kazınma, ekşime ve gaz şeklinde kendini gösterebilmektedir. Mide ve onikiparmak bağırsağı ülserleri de bahar aylarında daha<br />

çok görülür. Nem ve güneş ışığı faktörleri, ülser şikayetlerini artırmaktadır. Hazımsızlık sorunu yaşayan bazı hastalarda ise bahar aylarında<br />

daha fazla tüketilen çiğ sebze ve meyvenin bu soruna neden olduğu düşünülmektedir. Bazen bu sorunlar mide kanamasına kadar gidebilir.<br />

Düzenli banyo yapmak soğuk algınlığından korur<br />

Mevsim değişikliğine uyum sağlayamayan vücudun soğuk algınlığına yakalanma riski de bahar aylarında yüksektir. Özellikle risk gurubunda<br />

bulunan bebekler, 65 yaşın üzerinde olan kişiler, astım dahil kronik akciğer hastaları, kalp ve böbrek hastalıkları olanlar ve bağışıklık sistemini<br />

zayıflatan ilaç kullananlar risk grubundadır. Hastalıktan korunmanın yolu, bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasıdır. Dengeli beslenmek, düzenli<br />

uyumak, stresten uzak durmak, spor yapmak, her gün düzenli banyo yapmak ve sigara içmemek en önemli korunma faktörleridir.<br />

Baharda alerjik hastalıklara dikkat!<br />

Bahar aylarında polenlerin ortaya çıkmasıyla beraber alerjik astım ve “alerjik rinit” adı verilen hastalıklar sık görülmeye başlar. Burun<br />

hücrelerindeki alerjik değişimler; burun akıntısı, tıkanıklık, gözlerde yaşarma gibi belirtilere yola açar. Tedavi edilmeyen kişiler yüksek oranda<br />

(%20 civarında) astıma yakalanabilir. Alerjiyi oluşturan sebebin bulunması durumunda, hedefe yönelik tedavi yapılabilir.<br />

4 Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


<strong>BAHAR</strong><br />

<strong>BAHAR</strong> ALERJİLERİ GENETİK<br />

GEÇİŞLİ OLABİLİR<br />

Uz. Dr. İlkay Keskinel - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Göğüs Hastalıkları Bölümü<br />

Bahar aylarının gelmesi ile birlikte,<br />

alerjiler özellikle genetik eğilimi<br />

olan kişilerde günlük yaşamı<br />

olumsuz etkileyebilir. Ancak alerji<br />

karşıtı önlemler ile bu yakınmaları<br />

geciktirmek hatta engellemek<br />

mümkün olabilmektedir.<br />

Çevresel faktörler de<br />

etkilidir<br />

Alerji, genetik eğilimi olan kişilerde, çevresel<br />

faktörlerin etkisiyle, normalde zararlı olmayan<br />

maddelere karşı vücudun aşırı tepki vermesidir.<br />

Solunum yolu, cilt ya da gözler etkilenebilmektedir.<br />

Solunum yolu ile alınan alerjenler, alerjik yakınmalara<br />

ve astıma neden olurken; temas alerjenleri ya da<br />

besinler daha çok cilt alerjilerini tetikler. Besinlerle,<br />

solunum yolu şikayetleri ya da bulantı, kusma, ishal<br />

gibi belirtiler de ortaya çıkabilir.<br />

Alerji sadece çocuklukta ortaya çıkmaz<br />

Alerjik hastalıklar her yaşta gelişebilir. Genetik eğilimi olan kişilerde,<br />

çevresel faktörler alerjinin ortaya çıkış zamanını belirleyebilir. Solunum<br />

yolları ile alınan alerjenlere sıkça maruz kalmak, kişide alerjik rahatsızlık<br />

gelişme riskini artırmaktadır.<br />

Alerjiye en çok ev tozu akarları sebep olur<br />

Alerjiye neden olan etkene bağlı olarak, alerjik reaksiyonların görülme<br />

zamanı değişkenlik gösterir. Ev tozu akarı, hamam böceği, çeşitli<br />

hayvanlar, küf mantarı gibi ev içi alerjenler tüm yıl şikayete neden<br />

olabilirken, polenler mevsimlere göre farklılık gösterir. Polenler sanıldığı<br />

gibi sadece ilkbaharda yayılmaz. Farklı bitkilerin polenleri, farklı<br />

zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde alerjik nezleye en sık neden<br />

olan etkenlerden biri, ev tozu akarıdır. Ev tozu akarları, aslında “toz”<br />

değil, gözle görülmeyecek kadar küçük canlılardır. Deriden dökülen ölü<br />

hücrelerle beslenirler.<br />

Alerjiye karşı neler yapmalı?<br />

• Ev tozuna karşı; halıların, toz tutacak eşyaların kaldırılması,<br />

nevresimlerin 60 derece suyla yıkanması fayda sağlar. Akarlara karşı<br />

özel üretilmiş yatak kılıfları kullanılabilir. Evin alerjik kişiden başka biri<br />

tarafından sıkça elektrik süpürgesi ile temizlenmesi, akarlara maruziyeti<br />

azaltabilir.<br />

• Polen alerjisi olanların, polenlerin yoğun olduğu dönemde dış ortamda<br />

çok bulunmamaları ya da maske takmaları gerekir. Araba ve evde<br />

cam açmak yerine iyi bir filtresi olan klima kullanılması; bu klimaların<br />

filtrelerinin de belirli aralıklarla değiştirilmesi önemlidir. Polenler<br />

çoğunlukla sabah saatlerinde yoğun yayıldıklarından bu saatlerde evi<br />

havalandırmak amacıyla cam açılması önerilmemektedir.<br />

• Dışarıdan eve gelindiğinde hemen giysiler değiştirilerek yıkanmalıdır.<br />

Mümkünse burun içini dahi yıkanarak banyo yapılmalıdır. Saçların<br />

yıkanması, yapışan polenlerin temizlenmesi açısından yarar<br />

sağlamaktadır.<br />

• Kedi ve köpek alerjisinden korunmanın en etkili yolu, bu hayvanların<br />

yanında bulunmamaktır.<br />

• Hamam böceği alerjisi söz konusu ise, ortalıkta yiyecek artıkları<br />

bırakmamak gerekir. Evde hamam böceği saptanmışsa, profesyonel<br />

ilaçlamadan yararlanılabilir. Ancak ilaçlama hasta evde yokken yapılmalı<br />

ve eve girmeden en az 2 saat önce ortam iyice havalandırılmalıdır.<br />

• Araba ile yolculuk yapıldığında camlar kapalı tutulmalıdır. Böylelikle<br />

polenlerin otomobile dolması engellenmiş olur. Polen tutucu hava<br />

filtreleri olan otomobillerin tercih edilmesi faydalı olacaktır. Otomobilin<br />

bakımı esnasında polen filtreleri değiştirilmelidir.<br />

• Yağmurlu günlerde havada uçuşan polen miktarı azaldığından<br />

polen alerjisi olan kişiler rahat eder. Tam tersine sıcak ve rüzgarlı<br />

günlerde polen yayılımı artar. Bu durumda hasta mümkün olduğunca<br />

sokağa çıkmamalıdır. Dışarı çıkıldığında mümkünse polen maskesi<br />

kullanılmalıdır.<br />

• Polen mevsiminde açık havada spor yapmak doğru değildir. Gözlerin<br />

yan taraflarını kapatan güneş gözlüklerinin faydası olabilir.<br />

Alerjenlerin kontrol edilmesine rağmen belirtilerin sürdüğü kişilere, alerji<br />

tabletleri ve burun spreyi gibi tedaviler önerilir.<br />

Ne zaman hekime başvurulmalı?<br />

Polenler, saman nezlesi (alerjik nezle) ve astım belirtilerini tetikleyebilir.<br />

Alerjik nezlesi olan bazı hastalar, mikrobik bir solunum yolu enfeksiyonu<br />

geçirdiklerini düşünebilirler. 1-2 haftayı geçen şikayetleri olan hastalar,<br />

mutlaka bir hekime başvurmalıdır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 5


<strong>BAHAR</strong><br />

<strong>BAHAR</strong>DA IŞILDAYAN BİR CİLT İÇİN<br />

10 ALTIN KURAL<br />

Uz. Dr. Zerrin Baysal - <strong>Memorial</strong> Etiler Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü<br />

Kış mevsimini geride bırakırken insanlar genellikle beynen, ruhen, bedenen yenilenme<br />

ve tazelenme ihtiyacı hisseder. Özellikle kışın solmuş ciltlerin yeniden parlaması,<br />

kuruluğa bağlı olarak artan çizgilerin tedavi edilmesi, gözaltı morluklarından kurtulmak<br />

ve uzayan tüylere çare bulmak için pek çok yöntem bulunmaktadır. Bahar mevsiminde<br />

cilt sağlığı için alınacak önlemler şöyle sıralanabilir:<br />

1. Deri, vücudun en büyük organıdır. Cilt üzerindeki bozukluklar, estetik kaygı<br />

uyandıracak durumlar ve doğru bakımla giderilebilecek tüm sorunların tedavisi mutlaka<br />

uzman ellerde yapılmalıdır. Yani tüm cilt problemleri için dermatoloğa başvurulmalıdır.<br />

2. Temizlik, cilt bakımı için vazgeçilmez önemi olan ve doğru yapılması gereken bir<br />

işlemdir. Cilt temizliği için doğru ürün, kişiden kişiye değişir. Bazı ciltler yağlıdır ve daha<br />

fazla yıkanmalıdır, kuru ciltler ise az yağlı ürünlerle temizlenmelidir. Düzenli temizlenen<br />

cilt parlar, siyah nokta gelişimi önlenir ve yaşlanmanın etkileri giderilmiş olur.<br />

3. Tonik uygulaması, bilindiğinin aksine gerekliliği çok az olan bir bakım yöntemidir.<br />

Eğer cilt çok yağlı, gözenekli ve de parlaksa kullanılabilir. Ancak kuru ve hassas ciltlerde<br />

tonik uygulaması zararlı olabilir. Yüksek fiyatlı tonikler yerine; demlenmiş çaylar, gül<br />

suyu ya da soda kullanılabilir.<br />

4. Kışın kuruyan ciltler için yeterli bir nemlendirme yapılmamışsa, çizgiler daha<br />

belirgin hale gelir. Bunun için çok yağlı olmayan, nemlendirici ve onarıcı gece kremi<br />

kullanılmalıdır. Doğru ürünün seçiminde cilt tipine uygunluğuna dikkat edilmesi gerekir.<br />

Yine kişiye özel seçilecek ürünler doktor tarafından önerilmelidir.<br />

5. Göz etrafı bakımı için özel ürün kullanmak her zaman gerekli değildir. Eğer cilt<br />

yapısı çok hassas değilse, yüze sürülen kremler göz etrafına da uygulanabilir. Bu da<br />

kişinin bakım için daha fazla ürün almasını engelleyecektir. Çok hassas cilde sahip<br />

olanlar, özel bir göz çevresi ürünü kullanmalıdır.<br />

6. Uykusuzluk cilde yorgun, mat ve şiş bir görüntü verir. Bu yüzden düzenli uyku,<br />

genç kalmak ve daha iyi görünmek için bakım kadar gereklidir.<br />

7. Baharla gelen güneş ışınlarına maruz kalmak insanı mutlu etse bile, güneş yaşlanma<br />

sürecini hızlandıran en önemli faktördür. Kullanılması gereken güneş filtrelerini en<br />

aza indirmek için farklı önlemler de alınmalıdır. Çünkü güneş koruyucuları da hem<br />

içerdikleri kimyasal maddeler hem de sıcakta deriyi kaplaması ve gözenekleri tıkaması<br />

açısından risk oluşturabilir. Bu nedenle şapka, gözlük kullanmak, gölgede durmak ve<br />

solaryuma girmemek gibi önlemler bu ürünlere olan ihtiyacı azaltır.<br />

8. Bol sıvı tüketimi, sebze ve meyveden zengin beslenmek, ara öğünlerde tuzsuz ve<br />

kavrulmamış yemişler tüketmek, cilt sağlığına önemli katkılarda bulunur. Özellikle tuz,<br />

un, şeker ve yağın derinin hızla yaşlanmasına neden olduğu unutulmamalıdır.<br />

9. Cilt sağlığı ile ilgili tüm önlemlerin alınmasına rağmen, cilt için profesyonel yardım<br />

alınması da gerekebilir. Yüzde mimik çizgileri, sarkma, lekelenme, damar genişlikleri<br />

oluşmuşsa ve kişi halen mat bir cilde sahipse mutlaka dermatoloji uzmanına<br />

başvurulmalıdır. Kişiye özel tedavi protokolleriyle daha genç ve güzel görünmek<br />

mümkün olabilir. Yapılacak botoks, mezoterapi, mezolifting, kimyasal peeling ve lazer<br />

tedavileri işe yarayacaktır.<br />

10. İstenmeyen tüylerden de lazerle kolaylıkla kurtulmak mümkündür. Ancak uzman<br />

ellerde uygulama yapılması çok önemlidir. Her kıl lazere yanıt vermemektedir. Kişi lazer<br />

için uygun kıl yapısına sahip olmadığı takdirde, hem maddi hem de manevi zarara<br />

uğramaktadır. Bu ayırımı, kuaförler ya da güzellik salonlarında estetisyenler değil<br />

ancak dermatoloji uzmanı yapabilir.<br />

6<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


<strong>BAHAR</strong><br />

Bahar aylarında<br />

uygulanacak<br />

doğru beslenme<br />

programı ile hem bahar<br />

yorgunluğundan kurtulmak<br />

hem de kilo kontrolü<br />

sağlamak mümkündür.<br />

<strong>BAHAR</strong>DA SAĞLIKLI BESLENİN<br />

Baharın olumsuz etkilerinden korunun<br />

Havaların ısınmaya başlamasıyla birçok kişide; halsizlik,<br />

yorgunluk, eklem ağrıları, uyku isteği, hafıza kaybı, mutsuzluk,<br />

stres gibi ortak şikayetler gözlenir. Stres ve yorgunluk ile<br />

beraber kalp-damar sağlığı da olumsuz etkilenebilir. Tansiyon<br />

yükselmesi, kan şekerinin düzensiz salgılanması, tiroid ve<br />

insulin hormonlarında düzensizlik görülebilir. Bunun en önemli<br />

nedeni, bağışıklık sisteminin güçlendirilmemiş olması ve vücudu<br />

toksinlerden arındıran sistemlerin yeterli çalışmamasıdır.<br />

Yetersiz ve dengesiz beslenme, sebze ve meyve tüketiminin<br />

az olması ve fiziksel aktivitenin azlığı bağışıklık sisteminin<br />

zayıflamasında diğer önemli etmenlerdir.<br />

Uz. Dyt. Yeşim Çelik - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Beslenme ve Diyet Bölümü<br />

Akdeniz tarzı beslenin<br />

Baharda uygulanacak en ideal beslenme şekli Akdeniz tarzı<br />

beslenmedir. Her öğünde mevsim sebzeleri salata ya da yemek olarak tüketilmelidir. Ara öğünlerde yine mevsim meyveleri<br />

tercih edilmelidir. Haftada bir kırmızı et, en az iki kez balık, iki kez kurubaklagiller, iki defa yumurta ve her gün iki kase yoğurt, yarım avuç fındık ile<br />

badem tüketilmelidir. Salatalara ve yemeklere piştikten sonra çok az zeytinyağı ilave etmek de faydalı olacaktır.<br />

Sıvı tüketirken dikkat etmeniz gerekenler<br />

Havaların ısınmasına bağlı olarak vücut yüzey ısısının artmasıyla sıvı tüketimine de ihtiyaç da artacaktır. Bu nedenle günde en az 1.5 lt su içilmelidir.<br />

Kafeinli içeceklerden mümkün olduğu kadar uzak durulmalı, bunun yerine rahatlatıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici bitki çaylarından destek<br />

alınmalıdır. Bahar ayında vücudun A, B, C vitaminlerine ve potasyum, magnezyum minerallerine olan ihtiyacı artmaktadır. Bu nedenle bu yiyeceklerden<br />

zengin bir beslenme programı uygulanmalıdır. A vitamini; süt, yumurta sarısı, balık ve sarı-turuncu renkli sebzelerde; B vitamini ise buğday, kepek,<br />

yeşil sebzeler ve kurubaklagillerde bulunur. C vitamini turunçgillerin yanı sıra; taze sebzeler, maydanoz, kabak, soğan ve domates de bulunur.<br />

Baharda sağlıklı beslenme önerileri<br />

1. Çok fazla karbonhidrat içeren yiyeceklerden kaçılmalıdır. Tahılın ve şekerin fazlasına dikkat edilmelidir.<br />

2. Tam buğday unundan yapılmış ekmekler, kuru baklagiller ve liften zengin diğer tahıllar tercih edilmelidir.<br />

3. Mutlaka güne kahvaltı ederek başlanmalıdır.<br />

4. Kızarmış, kavrulmuş etler yerine; haşlama ve ızgara etler tercih edilmelidir.<br />

5. Kandaki şekeri dengelemek ve mideye aşırı yüklenmemek için az ve sık aralıklarla beslenilmelidir.<br />

6. Her mevsim bol bulunan taze sebze ve meyvelerden tüketilmelidir. Meyve ve sebzelere rengini veren maddeler (karoten) bağışıklık sistemini<br />

güçlendiren, antioksidan özellikte olan kimyasal bileşikliklerdir. Bu nedenle her renk besin çeşitlendirilerek sofralarda bulundurulmalıdır.<br />

7. Fazla kafein alınmaması önemlidir. Kahve ve koyu demlenmiş çay yerine, açık limonlu çay içilebilir.<br />

8. Probiyotik ve prebiyotik özellikteki yiyecek ve içecekler düzenli tüketilmelidir. Kefir, probiyotik yoğurt ve sütler tercih edilebilir.<br />

9. Haftada en az iki kez balık tüketilmelidir.<br />

10. Tuz tüketimi azaltılmalıdır.<br />

11. Egzersiz çok önemlidir. Her sabah 10-15 dakika aç karnına yürüyüş ya da jimnastik yapılmalıdır.<br />

12. Uyku düzenine dikkat edilmelidir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 7


GENEL SAĞLIK<br />

ÇOCUKLUK ÇAĞI SPOR YARALANMALARI<br />

SAKAT BIRAKABİLİR!<br />

Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın - <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı<br />

Çocuk ve ergen gelişimi için vazgeçilmez olan spor aktiviteleri, yaralanmalara yol açtığında<br />

ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Yaşanan sakatlanmalara doğru müdahale edilmediği<br />

takdirde, çocuklarda kalıcı hasarlar ortaya çıkabilmektedir.<br />

Beden eğitimi öğretmenleri ve spor antrenörlerine olduğu kadar anne-babalara da<br />

çocuklarını spor seçiminde doğru yönlendirme, spora uyum sağlamalarına yardımcı olma<br />

ve spor yaralanmalarından korunmaları konusunda önemli görevler düşmektedir.<br />

Çocukların fiziksel sosyal ve ruhsal gelişimi için…<br />

Çocukların ve gençlerin psikolojik ve sosyal gelişimleri için çok önemli olan spor aktiviteleri, çağımızın hastalığı obeziteden korunmak ve diyabet riskini<br />

azaltmak için çok önemlidir. Ayrıca takım oyunu gerektiren sporlar, çocukları ekip çalışmasına hazırlamaktadır. Bu nedenle okullarda çok sayıda spor<br />

aktivitesi düzenlenmektedir. Fakat aktiviteler sırasında meydana gelebilecek kas-iskelet sistemi ile eklem yaralanmaları, doğru tedavi ve ilk yardım<br />

uygulanmadığında kalıcı hasarlara neden olabilmektedir. Ebeveynler ve öğretmenler; spor seçimi, motivasyon, spora uyum ve yaralanmalardan<br />

korunma hakkında çocukların bilgilendirmesinde çok önemli rol oynamaktadır.<br />

Sakatlanmalar özellikle basketbol ve futbol maçlarında gerçekleşiyor<br />

12 – 18 yaş arası okul döneminde spor yaralanmaları yoğun olarak yaşanmaktadır. Erkek çocuklarında daha sık görülen spor sakatlanmaları; çoğunlukla<br />

kırık ve çıkıklar, kas-eklem burkulma ve zorlanmaları, ezilme ve sıyrılmalar şeklinde görülmektedir. Yaralanmalar spora hazırlık veya müsabaka<br />

sırasında oluşmaktadır. Sporda meydana gelen çarpışma, takılma, kayma, eklemlerin bükülmesi ve dönmesi, özellikle basketbol ve futbol maçlarında<br />

gerçekleşmektedir. Sakatlanmalar daha çok el ve ayak bileği, parmaklar ve baş bölgelerinde olmaktadır.<br />

8<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

İlk müdahale önemli<br />

Okulda spor yaralanmalarından korumak için beden eğitimi öğretmeni ya da<br />

okulun organize ettiği müsabakayı yöneten kişinin, oyuncuları dikkatli bir<br />

şekilde gözlemlemesi önemlidir. Gözlemci kişinin ilk yardım ve CPR (kalpakciğer<br />

canlandırması) sertifikasına sahip olması, spor kuralları, uygun spor<br />

ekipmanlarının kullanılması konusunda da bilgili ve deneyimli olması önem<br />

taşımaktadır. İlk müdahalenin bir sağlık kuruluşunda yapılması gerektiğinde<br />

hastanın acilen transferi sağlanmalıdır. Bunun dışında eklem burkulması ve kas<br />

zorlanmalarında, yaralanan yerin istirahat ettirilmesi, yükseğe kaldırılması,<br />

soğuk uygulaması yapılması gerekmektedir.<br />

Spor yaralanmalarını engellemek için dikkat<br />

edilmesi gereken noktalar:<br />

• Spor seçimi, çocuğun yaşına ve fiziksel özelliklerine uygun olmalıdır.<br />

• Bilinen bir sağlık sorunu olup olmadıkları konusunda bilgi sahibi olmak için<br />

çocuklar sağlık kontrolünden geçirilmelidir.<br />

• Maç öncesi her oyuncu iyi ısınmalı ve gevşeme egzersizleri yapmalıdır.<br />

• Sakatlanmaları önlemek için spor kurallarına uyulmalıdır.<br />

• Hava ve saha koşullarının spora elverişli olmasına önem verilmelidir.<br />

• Koruyucu spor ekipmanları doğru kullanılmalıdır.<br />

• Karşılaşmanın yapılacağı sahanın kontrolü dikkatli yapılmalıdır.<br />

• Sporcunun yeterli su veya sıvı aldığı kontrol edilmelidir.<br />

• Yorgunluk, ağrı ve sakatlanma varken spor yapılmamalıdır.<br />

• Maç öncesi aşırı ya da yetersiz beslenilmemelidir.<br />

• Maç nedeniyle yoğun stres yaşanmamalıdır.<br />

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNE<br />

“OKULDA SPOR YARALANMALARI” PANELİ<br />

<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> ve Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğü önemli bir sosyal sorumluluk projesi için bir araya gelerek<br />

yaklaşık 300 beden eğitimi öğretmenine “Okulda Spor Yaralanmaları” konulu bir panel düzenledi.<br />

3 Bilim adamı bir arada<br />

Panel, çocukluk çağı spor yaralanmaları konusunda önemli çalışmalara imza atmış 3 bilim adamını bir araya getirdi. <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong><br />

Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı<br />

Öğretim Üyesi Prof. Dr. Merter Özenci ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Ana Bilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin<br />

Ergen, kalıcı hasarlara yol açabilecek spor yaralanmalarından öğrencilerin nasıl korunabileceğini anlattı.<br />

“Çocukluk çağında spor masum değil”<br />

Panel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın, çocukluk döneminin hem sporun sağlıklı yaşam alışkanlığı olarak benimsemesi hem de yetenek<br />

seçiminde önemli olduğuna dikkat çekti. Ülkemizde çocuk sporcuların çoğunlukla okullarda bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Aydın, bu dönemde<br />

sporun masum olmadığını, bilinçsiz yapıldığı takdirde çok ciddi yaralanmalara neden olabileceğini belirterek; panelin çocukluk çağında görülebilen<br />

spor sakatlanmalarının önemini vurgulamak, nedenlerini ve nasıl önlenebileceğini anlatmak amacıyla düzenlediğinin altını çizdi.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 9


GENEL SAĞLIK<br />

ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN KEMİK TÜMÖRLERİNDE<br />

DERİN DONDURMA YÖNTEMİ<br />

Prof. Dr. Levent Eralp - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü<br />

Çocukluk döneminde kemik tümörü nedeniyle kanserli bölgenin alındığı ve uzuv kayıplarının görüldüğü<br />

ameliyatlar yerini yeni yöntemlere bırakıyor. Tümör ameliyatları sonrasında pek çok zorlukla<br />

karşılaşan çocuklar, ilerleyen teknoloji sayesinde artık sağlıklı büyüme şansına sahip olabiliyor.<br />

Hareketsiz ve ağrılı tümörler tehlikeli olabiliyor<br />

Çocuklarda kemik tümörleri; yatakta dönerken, koltuktan kalkarken veya önemsiz bir burkulma ile kemiğin kırılması, büyüyen ve ağrılı olan şişlikler,<br />

var olan kistlerin büyümesi ya da hızla büyüyen bir kistin aniden ortaya çıkması gibi belirtilerle kendini göstermektedir. Cilde yakın, 5 cm’den küçük,<br />

ağrısız ve hareketli kitleler genellikle iyi huylu olarak kabul edilir. Ancak sert, ağrılı, çok hızlı büyüyen ve bulunduğu yere yapışık, hareket ettirilemeyen,<br />

üzeri kızarık ve damarlanmış kitleler ise tehlikeli olabilir. Radyolojik tetkikler ve biyopsiyle doğru tanı konularak, hastaya uygun tedavi planlanmaktadır.<br />

Kemik dondurularak korunuyor<br />

Kemik kanserli hastaların 20 yıl önceki tedavisi kanserin bulunduğu uzvun kesilmesiyken, bugünkü yeni tedavilerle hastaların kol ve bacakları % 90’ın<br />

üzerinde korunabilmektedir. Bu amaçla kullanılan birçok yöntem vardır. Oldukça yeni olan bir teknikte; tümörlü kemik vücuttan çıkarılarak tümörden<br />

temizlenir ve temizlenen kemik -180 derecelik sıvı azot kazanında dondurulur. Dondurma işlemi, kemiğin dayanıklılığını çok az etkiler ve biyolojik<br />

aktivitesini de kısmen korur. Dondurulan kemiğin içi enfeksiyonları önlemek için antibiyotik içeren kemik çimentosu ile doldurulur veya karşı taraf<br />

bacağından alınan “fibula” adlı kemik, dondurulmuş olan kemiğin içine gömülerek, mikrocerrahi yöntemi ile ana damara bağlanıp bu şekilde canlılık ve<br />

destek sağlanır. “Dondurularak koruma” işlemi ile tümörlü kemik aslına uygun olarak yerine konulur ve zaman içinde kaynama elde edilir. Bu işlemin<br />

uygulanması için tümörün, kemiğin yapısına çok fazla zarar vermemiş olması gerekir.<br />

Kemiklerdeki boşluklar yedek kemikle dolduruluyor<br />

Kemik boşlukları köprülenerek tedavi edilebilir. Bazı hastaların dizinden kalçasına kadar tüm uyluk kemiğinde tümör bulunur. Böyle durumda yine<br />

‘yedek’ kemik olan ve vücutta iki bacakta birer tane bulunan ve bir tanesi 20-25 santimetre olan “fibula” birleştirilerek, 35-40 santimetrelik boşluk<br />

doldurulabilir. Fibula ikiye katlanıp normal bir kemik kalınlığı da oluşturularak, dondurulmuş kemikle bir arada kullanılabilir. Ameliyat sonrasında bir yıl<br />

içinde yerine konulan kemiğin iyileşmesi ve oraya tutunması, yani vücudun onu kendi kemiği gibi kabul etmesi beklenmektedir.<br />

Çocuklara yedek kemikle sağlıklı büyüme şansı<br />

Çocukluk ve gençlik çağındaki hastalara uygulanan bu yöntem sonrası hastalar belirli bir süre koltuk değneği ya da koruyucu cihazlar kullanır. Bazen<br />

küçük çocuklardaki tümörlerde, büyüme kıkırdağı ve eklem yüzü kemikle kesip atılır. Örneğin; kalça ekleminin büyüdüğü noktanın kalça eklemi,<br />

tümörle birlikte kesilmek zorunda kalınabilir. 4-5 yaşında bir çocuğun bacağını kalçadan itibaren kesip atmak yerine, “fibula” adı verilen kemik,<br />

büyüme kıkırdağı ile birlikte besleyici damarı mikroskop altında dikilerek nakledilir. Böylece hem eklemi tamir eden hem de büyüme yeteneğini<br />

koruyan bir uzuv elde edilmiş olur. Bu işlem sayesinde çocuklar tümörden arınmış olarak sağlıklı bir şekilde büyür, normal yaşamlarını devam ettirebilir,<br />

bisiklete binebilir, yüzebilir ve birçok fiziksel aktiviteyi gerçekleştirebilir.<br />

10 Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

LAZER TEDAVİSİ İLE<br />

VARİSLERİNİZDEN KURTULUN<br />

Uz. Dr. Tuğba Türe - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Dermatoloji Bölümü<br />

Toplardamarlardaki yetmezlik sonucu bacaklarda ortaya çıkan, “varis” adı verilen kılcal<br />

damar genişlemeleri, hem sağlık hem de estetik görünüm açısından olumsuz tablolara<br />

neden olabilmektedir. Özellikle kadınları rahatsız eden varisler, günümüzde lazer teknolojisi<br />

ile kolayca tedavi edilebilmektedir.<br />

Toplardamar sistemi, cildin yüzeyinde ince damarlar<br />

vasıtasıyla hemen her alana dağılmaktadır.<br />

Yeterince iyi çalışamayan sistem, zaman içerisinde<br />

bacaklardaki yüzeyel damarlarda morumsu bir<br />

renkle belirgin hale gelebilmektedir.<br />

En önemli nedeni genetik yatkınlık<br />

Varislerin oluşumunda en önemli faktör genetik yatkınlıktır.<br />

Kadınlarda erkeklerden fazla görülür. Hamilelik, aşırı kilo,<br />

hareketsizlik, sürekli oturmak ve çok dar giysiler giymek venöz<br />

sistemin çalışmasını kötü yönde etkilemekte yani varise neden<br />

olmaktadır.<br />

Tedavi damar tipine göre belirlenmeli<br />

Lazerle varis tedavisi, uzun yıllardır kullanılmakta olan,<br />

giderek gelişen ve yaygınlaşan bir yöntemdir. Uzman hekimler<br />

tarafından uygulanması gereken varis tedavileri, genişlemenin<br />

görüldüğü damar tipine göre belirlenir. Ameliyat, skleroterapi<br />

(köpük tedavisi) ve lazer uygulamaları birbirlerinin yerine<br />

kullanılabilecek tedavi seçenekleri değildir. Hastaya hangi<br />

tedavinin uygun olduğu, doktor tarafından belirlenmelidir.<br />

Tedavi süresi uygulama alanının genişliğine<br />

bağlıdır<br />

Lazer tedavisi çok geniş olamayan mor-kırmızı renkli yüzeyel<br />

damarların tedavisinde en uygun yöntemdir. Tedavi süresi,<br />

uygulama alanını genişliğine bağlıdır. 1. seansın ardından en az<br />

2 ay beklenilmesi gerekmektedir. Bazı durumlarda bu bekleme<br />

süresi 6 aya kadar uzayabilmektedir. 3. seans uygulanmasına<br />

genellikle ihtiyaç duyulmamaktadır.<br />

Yaz gelmeden yaptırılmalı<br />

Uygulama için herhangi bir hazırlık sürecine ihtiyaç<br />

duyulmamaktadır. Yapıldıktan hemen sonra ise hasta işine<br />

dönebilir ve günlük aktivitelerini devam edebilir. Yaklaşık 2<br />

hafta kadar kızarıklıklar ve morlukların devam etmesi normaldir.<br />

Güneş gören uygulama alanlarında leke oluşmaması için lazer<br />

yaz aylarında uygulanmamaktadır. Bronz cilt için de aynı<br />

durum geçerlidir. Güneş temasından 2 ay geçtikten sonra<br />

uygulanması önerilmektedir.<br />

Bacaktaki varisler dışında yüzdeki damar belirginleşmelerinde<br />

ve kılcal damarlarda lazer uygulamaları yapılmaktadır. Akne<br />

rozasea (gül hastalığı) hastalarının tedavisinde de başarıyla<br />

kullanılmaktadır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 11


GENEL SAĞLIK<br />

MİYELOM TEDAVİSİNDE<br />

UMUT VERİCİ GELİŞMELER<br />

Prof. Dr. Orhan Sezer - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Hematoloji Bölüm Başkanı<br />

Kemik ağrıları, kansızlık, halsizlik veya<br />

akciğer enfeksiyonu, sessizce ilerleyip hayati<br />

tehlikeye neden olan Multipl Miyelom<br />

hastalığına işaret ediyor olabilir.<br />

Miyelom felç ve böbrek yetmezliğine<br />

götürebiliyor<br />

Multipl Miyelom, plazma hücrelerinin kemik iliğinde kontrol dışı<br />

artışından kaynaklanan habis, yani kötü karakterli bir hastalıktır.<br />

Plazma hücreleri, beyaz kan hücrelerinin bir alt grubunu<br />

oluşturur. Görevleri “antikor” denilen, vücudu mikroplara karşı<br />

koruyan proteinleri üretmektir. Multipl Miyelom, görülme sıklığı<br />

açısından habis kan hastalıkları arasında, “lenfoma” denilen<br />

lenf bezi hastalıklarından sonra ikinci sırayı alır. Bu hastalık,<br />

kemiklere hasar verip, ağrılara, kırıklara ve felce yol açabilir.<br />

Multipl Miyelom, böbrek yetmezliğine ve bağışıklık sistemindeki<br />

bozukluklara sebep olabilmektedir. Bu da vücudu mikroplara<br />

karşı savunmasız hale getirmektedir.<br />

Teşhiste geç kalınması tedaviyi güçleştirir<br />

Multipl Miyelom; kanda yüksek sedimantasyon değeri,<br />

kansızlık, kemik ağrıları, enfeksiyon gibi belirtilerle kendini<br />

gösterir. Hastalığın tanısını koymak için, kan ve idrarda bazı<br />

özel biyokimyasal araştırmaların yapılması gerekir. Bu tahliller<br />

miyelom söz konusu olduğu veya olabileceği yolunda ise,<br />

kemiklerin durumunu ve kemik iliğindeki hücreleri de incelemek<br />

gerekir.<br />

Yüksek doz tedavi ve otolog kök hücre nakli<br />

tedavide başarı sağlıyor<br />

Multipl Miyelom, dünyada en çok kök hücre transplantasyonu,<br />

yani kemik iliği nakli yapılan hastalıktır. Eskiden kök hücreler<br />

kemik iliğinden alınırken, artık bu yöntem gittikçe bırakılmış,<br />

yalnızca adı bu şekilde kalmıştır. Kök hücreler kemik iliğinden<br />

değil, özel bir ilaç tedavisi sonrası hasta için basit ve kolay bir<br />

yöntemle ameliyata gerek olmaksızın kandan toplanmaktadır.<br />

Birkaç kür kemoterapiden sonra, yaşı ve organ fonksiyonları<br />

uygun hastalarda otolog kök hücre transplantasyonu hedeflenir.<br />

Kök hücreler toplandıktan sonra, yüksek dozlu tedavi uygulanır<br />

ve kök hücreler hastaya damardan geri verilir. Bu tedavi, Multipl<br />

Miyelom’da alınan yanıt oranını, yanıt kalitesini ve sürecini önemli<br />

şekilde yönlendirir. Kök hücre transplantasyonu yapılamayan<br />

hastalarda ise, yeni ilaçları da içeren tedavi protokolleri uygulanır.<br />

12<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

Hastaların yaşam süresi uzuyor<br />

Tedavi; hastanın yaşı, fiziki durumu, organ fonksiyonları ve kişisel tercihleri göz önüne alınarak planlanır. “Yeni ilaçlar” adı<br />

altında toplanan bazı ilaçlar ve kök hücre transplantasyonu, son yıllarda bu hastalıkta eskisine oranla çok daha başarılı sonuçlar<br />

alınmasını ve hastaların yaşam süresinin anlamlı bir şekilde artmasını sağlamıştır. Tedaviden sonra; hastalığın kandaki,<br />

idrardaki ve kemik iliğindeki tüm belirtilerinin tamamen kaybolduğu duruma “tam yanıt” adı verilmektedir. Yeni ilaçların da<br />

desteği ile otolog transplantasyon yapılan hastalarda yanıt oranı %95’in, tam yanıt oranı ise %70’in üzerine çıkabilmektedir.<br />

Multipl Miyelom’un tedavisinde son yıllarda elde edilen büyük gelişmeler, bu hastalıktaki yaşam sürecini olumlu ve önemli bir<br />

şekilde etkilemiştir. Büyük çaptaki araştırmalar devam ettiğinden, yeni tedavi protokolleri ve yeni ilaçlar da bu hastalıkta daimi<br />

bir umut kaynağı olmaktadır.<br />

Miyelom hastalarında,<br />

miyelom hücrelerinin<br />

biyolojik özelliklerinin<br />

araştırılıp, hangi alt<br />

grubta olduklarının<br />

belirlenmesi,<br />

modern tedavide<br />

önem taşımaktadır.<br />

Resimde, bir<br />

hastanın miyelom<br />

hücrelerindeki 13. ve<br />

17. kromozomlardaki<br />

bozukluklar<br />

belirtilmektedir.<br />

Miyelom hastalarında,<br />

kemik erimesi ve<br />

kemiklerdeki doku<br />

kaybı, tedavi edilmediği<br />

takdirde kemiklerde<br />

hasara ve kırığa<br />

neden olabilmektedir.<br />

Resimde, bu<br />

kemiklerdeki sorunların<br />

sırasıyla röntgen,<br />

bilgisayarlı tomografi<br />

veya manyetik<br />

rezonans tomografisi<br />

yoluyla tanımlanması<br />

görülmektedir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 13


GENEL SAĞLIK<br />

KARACİĞER KANSERLİ HASTALAR<br />

ORGAN NAKLİ İLE KONFORLU<br />

BİR YAŞAMA KAVUŞUYOR<br />

Prof. Dr. Koray Acarlı - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Organ Nakli Merkezi Başkan Yardımcısı<br />

Karaciğerin kendi hücresinden kaynaklanan kötü huylu (habis) tümörlere<br />

“primer (birincil) karaciğer kanseri” adı verilmektedir. Karaciğerin kendi<br />

hücrelerinden çıkanlarına ise “hepatosellüler (karaciğer hücreli) karsinom”<br />

denilmektedir.<br />

Karaciğer kanseri dünyadaki tüm kanserlerin yüzde 4-5‘ini oluşturmaktadır ve<br />

en ölümcül kanser türleri arasında yer almaktadır. Her yıl 1 milyondan fazla kişi<br />

karaciğer kanserine yakalanmaktadır.<br />

Karaciğer kanseri gelişimi açısından risk faktörleri nelerdir?<br />

* Hepatit B,C ve D virüsü enfeksiyonları * Besinlerle alınabilen aflatoksin maddesi * Sirozlar * Genetik, doğumsal ve metabolik hastalıklar<br />

* Hemakromatozis (demir iyonu birikmesi ile görülen bir hastalık), Wilson (bakır iyonu birikmesi ile görülür), Glikojen depo hastalığı<br />

* Kimyasallara maruz kalmak (nitrit, hidrokarbonlar ve solvent gibi)<br />

Bu faktörlerden sadece biri de karaciğer kanserine neden olabilir.<br />

Hepatit B ve C hastaları karaciğer kanserine eğilimlidir. Karaciğer kanseri, yüzde 85- 90 oranında sirozla birlikte görülmektedir. Hepatit<br />

B-C veya kronik karaciğer hastaları, kanser riski nedeni ile düzenli takip edilmelidir. Bu hastalıkları taşıyan kişilerin uzun vadede siroza<br />

yakalanma riskleri vardır ve bu dönemde kanser görülme olasılığı fazladır. Hastalar genellikle doktorları tarafından fonksiyonları açısından<br />

takip edilir ve sadece karaciğerin iyi çalışıp çalışmamasına bakılır. 10 senedir takip edilen bir hastanın karaciğerinde 10 cm’lik bir tümör<br />

görülebilir. Oysaki daha hastada tümör görülmeden ya da oluşumun en ufak hali ile tedavi gerçekleştirilmelidir. Bu konuda hastalarımızın da<br />

bilinçli olmaları gerekmektedir.<br />

14 Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

Karaciğer kanserinin bulguları nelerdir?<br />

Karaciğer kanserinin erken görülen çok özgün bir bulgusu yoktur. O nedenle de tanı konulduğunda kanser genellikle büyük boyutlara<br />

erişmiş olarak bulunur. Kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, sarılık, karında sıvı toplanması gibi bulgular görülür. Bazen karnın<br />

sağ üst tarafında ağrı dolgunluk hissi olabilir. Kanserin zemininde genellikle kronik bir karaciğer rahatsızlığı bulunduğundan ve bu hastalıklar<br />

da genellikle benzer bulgular verdiğinden durum karışabilir. Bu hastaların en büyük sorunu, genellikle kontrolleri sırasında karaciğerlerinin<br />

iyi çalışıp çalışmadığına bakılması ama karaciğerde kanser gelişim riskinin akla gelmemesidir.<br />

Karaciğer kanseri nasıl saptanır?<br />

Kişinin karaciğerinde hastalık varsa; belirli aralıklarla kanda,<br />

bir tümör belirteci olan “alfa feto protein”e bakılabilir. Ancak<br />

kanser olduğu bilinenlerde bile ilgili değerlerin normal<br />

çıkabildiği unutulmamalıdır. Özellikle risk altındaki hastalar<br />

kolay uygulanabilen bir yöntem olan ultrasonografi ile<br />

takibe alınmalıdır. Bilgisayarlı tomografi (BT), Magnetik<br />

Rezonans görüntüleme (MR) ve anjiografi başvurulacak<br />

diğer yöntemlerdir. Bazen tanıyı kuvvetlendirmek için bu<br />

görüntüleme yöntemlerinden birkaçı bir arada kullanılabilir.<br />

Tanıda ortada kalınan nadir vakalarda karaciğerden iğne<br />

biyopsisi yapılabilir. Biyopsi yapılıp yapılmamasına, bu<br />

konularda deneyimli bir karaciğer cerrahı karar vermelidir.<br />

Hastalığın tedavisi nasıldır?<br />

Karaciğer tümörünün tek tedavisi, erken dönemde tümörün<br />

etrafındaki sağlıklı doku ile çıkarılması şeklindedir. Ancak bu<br />

hastaların zaten karaciğeri iyi çalışmadığından, karaciğerin bir<br />

kısmı tümörle çıkarıldığında kalan karaciğer hasta için yeterli<br />

olmayacaktır. Bu uygulama ancak hastalık erken dönemde<br />

yakalandığı takdirde yapılabilir. Ayrıca Hepatit B-C ya da<br />

siroz ile sonlanan karaciğer hastalıkları karaciğerin belirli bir<br />

bölümünü değil, tamamını ilgilendirir. Hastalık ile karaciğer<br />

ilişkisi nedeniyle karaciğerde tümör oluşuyorsa bir yerlerde<br />

farklı bir tümör görülme ihtimali de vardır. Bu nedenle eğer<br />

bir kişi kronik karaciğer hastası ise ve karaciğerinde kanser<br />

saptandıysa nakil işlemi öne alınmaktadır. Tümörün çıkarılıp<br />

kişinin sağlıksız bir karaciğer ile baş başa bırakılması yerine;<br />

hastanın karaciğerleri tümör geliştirmeyecek bir karaciğer ile<br />

değiştirilmektedir. Yeni karaciğer, beyin ölümü gerçekleşen<br />

kişilerden ya da hastanın 4. dereceye kadar akrabalarından<br />

ve yakınlarından temin edilebilir. Hastalar böylece sağlıklı bir<br />

şekilde hayatlarına devam etmektedirler. Karaciğer naklinin<br />

temel amacı, kişiyi sağlıkla normal, aktif ve üretken hayatına<br />

geri döndürmektir. Nakil olan hastalar kısa sürede işlerine,<br />

okullarına dönebilirler. Karaciğer nakli sonrası hamilelik<br />

ve doğum mümkündür. Altı ay ya da bir sene gibi kısa bir<br />

süre içinde çok ağır olmamak kaydı ile sportif faaliyetlerde<br />

bulunulabilir.<br />

Her karaciğer tümörü vakasına nakil yapılabilir<br />

mi?<br />

Karaciğeri hasta olan ve kanser gelişimi görülen hastalara<br />

karaciğer nakli yapılır; ancak bunun da bazı ciddi kuralları<br />

vardır. Hastalığın yani kanserin nakilden sonra tekrarlama<br />

olasılığının kabul edilebilir düzeyde olması şarttır. Bu nedenle,<br />

tetkiklerde karaciğer dışında tümör tespit edilmemiş olması<br />

gerekir. Ayrıca tümörün belirli bir çapı ve sayıyı aşmamış<br />

olması çok önemlidir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 15


KALP SAĞLIĞI<br />

AORT HASTALIKLARININ TEDAVİSİNDE<br />

ENDOVASKÜLER STENT DÖNEMİ<br />

Prof. Dr. Harun Arbatlı - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü<br />

65 yaş üzerindeki hipertansiyon hastası<br />

erkeklerin yaklaşık % 10’unda görülen<br />

aort anevrizması, hastanın yaşamını<br />

tehdit eden önemli bir sağlık sorunudur.<br />

Hastalığın tedavisinde ilk seçenek<br />

olarak yerini alan endovasküler<br />

cerrahideki son gelişmeler sayesinde,<br />

% 100’e yakın başarılı sonuçlarla<br />

hastalar sağlıklı bir yaşama<br />

kavuşmaktadır. Özellikle karın içi<br />

anevrizması olan kişiler için kullanılan<br />

dallı stent-greftler, hem hastanın<br />

böbrek sağlığını korumakta hem de bir<br />

kaç gün içinde normal yaşamına geri<br />

dönmesini sağlamaktadır.<br />

Aort anevrizmasında yaş ve<br />

sigara faktörü önemli<br />

Aort, kalpten çıkan ve vücudun tüm atardamar ağının kaynak<br />

aldığı ana arterdir. Aort anevrizması ise, vücudun en büyük<br />

atardamarı olan aortun duvar yapısının zayıflaması ve çapının<br />

genişlemesidir. Damar duvarı yapısındaki elastik liflerin<br />

dejenere olması ve genetik yatkınlık, aort anevrizmalarının<br />

en önemli nedenleridir. Aortun çeşitli bölgelerinde görülebilen<br />

anevrizmalarda damar çapı normalin iki katına ulaştığında;<br />

damarın çatlaması, yırtılması ya da damar cidarındaki<br />

tabakaların ayrışması gibi tehlikeler ortaya çıkar. Özellikle<br />

sigara içen ya da hayatının bir bölümünde sigara içmiş, yüksek<br />

tansiyon hastası 65 yaş ve üzerindeki erkeklerde sık görülür.<br />

Öncelikli tedavi stent-greft<br />

Anevrizmaların girişimsel tedavisine olanak sağlayan stent-greft<br />

teknolojisindeki yeni gelişmeler, daha önce açık ameliyattan<br />

başka şansı bulunmayan hastalara güvenli tedavi olanağı<br />

sunmaktadır. Hastayı böbrek yetmezliği sorunu ile karşı karşıya<br />

getiren açık ameliyatların yerini, son dönemde geliştirilen stent<br />

greftler almıştır. Yeni nesil ve “dallı” olarak tabir edilen stent<br />

greftler, böbrek atardamarlarını da içine alan anevrizmalarda<br />

kapalı yöntemle tedaviyi mümkün kılmakta ve ameliyat sonrası<br />

oluşabilecek problemleri de en aza indirmektedir. Stent-greft<br />

teknolojisi sayesinde, artık normal anevrizma ameliyatlarından<br />

çok daha fazla riski bulunan karın içi anevrizma operasyonları<br />

başarıyla yapılmaktadır.<br />

Endovasküler stent-greft yöntemi ile hızlı iyileşme<br />

Aort hastalığı stent-greft ile girişimsel olarak tedavi edilen hastalar,<br />

işlemin yapıldığı gün aktif yaşama döner ve beslenmeye başlar.<br />

Karın açılmamış olduğu için sindirim sisteminde herhangi bir sorun<br />

yaşanmaz. Hasta aynı günün sonunda yürmeye başlar. İşlem sonrası<br />

hastanın sahip olduğu bu konfor, normal yaşama adaptasyonu<br />

da kolaylaştırır. İşlem, çok küçük kesilerle yapıldığı için hastanın<br />

iyileşmesi çok hızlı bir şekilde gerçekleşir. Endovasküler yöntemle<br />

tedavi edilen hastalar 2-3 gün içinde hastaneden taburcu olur ve 1-2<br />

gün içinde de normal yaşantısına dönebilir. Açık ameliyat ile tedavi<br />

edilen hastaların en az 7 gün hastanede yatışı gerekir. Bu hastalar,<br />

karın bölgesindeki büyük yaralar nedeniyle ancak 2-3 ayı bulan<br />

iyileşme süresine ihtiyaç duyar. Normal yaşamlarına geri dönüşleri ve<br />

sosyal yaşama adaptasyonları da aylar sonra gerçekleşir. Her iki işlem<br />

için de herhangi bir yaş sınırı yoktur.<br />

Tomografi taraması ile aort hastalıklarında<br />

erken tanı şansı<br />

Endovasküler tedavide stent-greft uygun koşullarda kullanıldığında,<br />

hastanın tedavisi başarılı bir şekilde yapılmaktadır. Endovasküler<br />

stent uygulamalarında başarı oranları % 99’ dur. Aort hastalıklarının<br />

belirlenmesinde tarama yöntemleri çok önemlidir. 55 yaşın üzerindeki<br />

kişilerin mutlaka check-up yaptırması, klasik ve karın bölgesi aort<br />

yapılarını gösteren tomografi çektirmesi gereklidir. Tomografinin<br />

hangi aralıklarla çekileceği, doktor tarafından belirlenecektir. Ailesinde<br />

damar çatlamasına bağlı erken yaşlarda ortaya çıkan bir anevrizma<br />

varsa, kişi 40-45 yaşları arasında tomografi yaptırmalıdır.<br />

16 Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


KALP SAĞLIĞI<br />

ANİ BAŞLAYAN ŞİDDETLİ GÖĞÜS<br />

AĞRISINA DİKKAT<br />

Prof. Dr. Kutay Taşdemir - <strong>Memorial</strong> Kayseri <strong>Hastanesi</strong> Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü<br />

Kalp damar hastalıkları<br />

arasında ölümcül sonuçlar<br />

doğuran rahatsızlıkların<br />

başında gelen Aort<br />

yırtılmalarında (diseksiyon)<br />

erken tanı büyük önem<br />

taşıyor.<br />

Hipertansiyon ve aort kapak hastalıkları başlıca nedeni<br />

Aort diseksiyonu, kalpten çıkan ana atardamarı oluşturan katların değişik nedenlerden dolayı ayrılarak, kanın kendine ikincil bir yol<br />

bulması olarak tanımlanmaktadır. Toplumda görülme sıklığı ortalama 100.000’de 3 olup, bu hastalıkta erken tanı hayati önem taşımaktadır.<br />

Hipertansiyon, aort kapak hastalıkları, açık kalp cerrahisi sonrası yapılan tanı ve tedavi amaçlı invaziv yani girişimsel işlemler bu sorunun<br />

ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır.<br />

Genç yaştakileri de tehdit ediyor<br />

Aort diseksiyonu özellikle yüksek tansiyon hastalarında, gebelik dönemindeki kadınlarda, 50 yaş üzeri kişilerde ve aort kapak hastalarında<br />

sıkça görülmekte olup, genetik faktörlerden dolayı genç yaştakileri de tehdit etmektedir. Kadınlara oranla erkeklerde daha fazla görülen<br />

hastalığın en önemli bulgusu, göğüste başlayan şiddetli ağrıdır.<br />

Zaman zaman kalp krizi ile karıştırılabiliyor<br />

Aort diseksiyonu, daha çok ani başlayan bıçak saplanır tarzda sırt ve göğüs ağrısıyla başlar. Bu durum yırtılmanın başladığına işarettir.<br />

Ani şuur kaybı, genel durum bozukluğu ve etkilenen organa bağlı değişik belirtiler de oluşabilir. Hastaların ortalama 5/1’inin EKG’sinde<br />

koroner arter hastalığına benzer değişiklikler görülmektedir. Bu durum zaman zaman kalp krizi ile de karıştırılabilmektedir. Ayrıca aort<br />

diseksiyonunda başlayan göğüs ağrısının, kalp krizindeki göğüs ağrısına oranla daha şiddetli ve ani olması dikkat çekicidir.<br />

Erken tanı ve acil müdahale hayati önem taşıyor<br />

Aort diseksiyonu nadir olarak görülmekle birlikte; erken tanı ve acil müdahale, hasta için hayati önem taşımaktadır. Erken müdahale<br />

şansı olmayan hastaların önemli bir kısmının daha hastanelere yetişemeden yaşamlarını yitirdikleri bilinmektedir. Diseksiyon sonrası her<br />

saat artan ölüm oranları, erken cerrahi müdahalenin değerini göstermektedir. Erken cerrahi uygulamalar sonucunda mucizevi iyileşmeler<br />

sağlanabilmekte ve hasta yaşamına sorunsuz şekilde devam edebilmektedir. Özelikle risk grubu içerisinde yer alan hastalarda, aort<br />

diseksiyonunun bulgu ve şikayetleri görüldüğünde vakit kaybetmeksizin en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları büyük önem taşımaktadır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 17


KALP SAĞLIĞI<br />

KADINLAR EN ÇOK KALP KRİZİNDEN<br />

ETKİLENİYOR<br />

Doç. Dr. Özlem Batukan Esen - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Kardiyoloji Bölümü<br />

Kalp damar hastalıkları, kadınların yaşam<br />

süresini ve kalitesini önemli ölçüde etkileyen<br />

sağlık sorunlarından biridir. Amerika Birleşik<br />

Devletleri’nde 45-65 yaş arasındaki her<br />

9 kadından birinde, 65 yaşın üzerinde<br />

ise her 3 kadından birinde kalp ve damar<br />

hastalıkları görülmektedir.<br />

Kadınlar erkeklere göre kalp krizinden daha çok<br />

etkilenmektedir. İlk kalp krizi kadınlarda ciddi<br />

sorunlara neden olmakta ve % 70 daha fazla<br />

ölüm riskine yol açmaktadır. Bunun en önemli<br />

nedeni, hastalığın kadınlarda daha ağır bir tablo<br />

oluşturması ve kalpte kriz sonrası oluşan yapısal<br />

problemlerdir.<br />

Menopoz döneminde risk daha yüksek<br />

Kadınlarda kalp krizi riski, menopoz dönemi yaklaştıkça<br />

yani yaşlanma, kilo alma ve östrojen hormonunun<br />

düşmesine bağlı olarak artmakta, bu artış yaş ilerledikçe<br />

devam etmektedir. Yaş ile azalan östrojen düzeyi de kalp<br />

hastalıkları ve inmeye karşı olan direnci azaltmaktadır.<br />

60 yaşına kadar her 5 erkekten biri, tek bir koroner kalp<br />

hastalığı ile karşılaşırken; bu sayı kadınlarda her 17<br />

kişiden birini etkilemektedir. 60 yaş üzerinde ise hastalığın<br />

görülme riski her iki cins için de eşitlenmektedir. Menopoz<br />

sonrası dönemde koroner arter hastalığı, kadınlar için<br />

önemli bir sağlık sorunudur ve ölüm nedenlerinin %25’ini<br />

oluşturmaktadır.<br />

Bel çevresi geniş olanlar risk altında<br />

• Kadınlarda koroner arter hastalığı için en önemli risk faktörü hipertansiyondur. Kadınlarda yaşla birlikte ortaya çıkan hipertansiyon, 70 yaş<br />

üzerindeki kadınların % 80’inde görülmektedir. Ayrıca diyabet de kadınlardaki koroner arter hastalığı riskini 3 kat artırmaktadır.<br />

• Obezite kadın sağlığı için önemli bir tehdit unsurudur. Obezitenin en önemli göstergelerinden biri olan bel çevresi genişliği kadınlarda 40’lı<br />

yaşlarda artmakta, 60’lı yaşlarda da en yüksek değerlerine ulaşmaktadır. Bu yaş grubundaki Türk kadınlarının %72’si bel çevresi genişliğine<br />

bağlı fazla kilo sorunu yaşamaktadır.<br />

• 40 yaş öncesi kalp krizi ise damar içi pıhtı oluşumunun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumun; sigara içiciliği, doğum kontrol<br />

hapı kullanımı, depresyon, stres ve anksiyete ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. 20-40 yaş arası kadınların % 25’i sigara içerken; bu oran,<br />

50’li yaşlardan itibaren % 8’lere oranlara düşmektedir.<br />

Menopoz döneminde düzenli egzersiz riski azaltır<br />

Kalp hastalıklarının tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme alışkanlıkları çok önemlidir. Kadınlarda aşırı kilo sorununun menopozla<br />

belirginleştiği düşünüldüğünde; menopoz öncesi dönemde kadınlar için düzenli egzersiz yapma, düşük kalorili beslenme ve sigaradan uzak<br />

durma gibi yaşam kalitesini yükselten önlemler önem kazanmaktadır.<br />

Toplam kolesterol düzeyinin 200 mg/dL’nin, kan basıncı değerlerinin 120/80 mm Hg’nın ve açlık kan şekerinin 100 mg/dL’nin altında<br />

tutulması önerilir. Tuz oranı düşük olan Akdeniz diyetine önem verilmelidir. Sigaranın bırakılması, haftada en az 150 dakika orta derecede<br />

spor ve en az 75 dakika yürüyüş yapılması önemlidir. Toplumda yaygın olarak inanıldığının aksine multivitamin veya antioksidan vitaminlerin<br />

(C, E, B) kalp ve damar hastalıkları üzerinde koruyucu etkisi bulunmamaktadır.<br />

18<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


KADIN SAĞLIĞI<br />

ONKOPLASTİK CERRAHİ YÖNTEMLERİ MEME<br />

KANSERİ TEDAVİSİNDE YÜZ GÜLDÜRÜYOR<br />

Doç. Dr. Alper Akcan - <strong>Memorial</strong> Kayseri <strong>Hastanesi</strong> Genel Cerrahi Bölümü<br />

Günümüzde kadınların en büyük<br />

korkularından biri meme kanserine<br />

yakalanıp, memesinin alınmasıdır.<br />

Günümüzde meme kanseri tedavisinde<br />

cerrahi, birinci seçenek olarak yerini<br />

korumakla birlikte; “Onkoplastik Cerrahi”<br />

olarak adlandırılan yeni cerrahi tedavi<br />

yöntemleri, kadınların bu endişelerini<br />

ortadan kaldırmaktadır. Tüm dünyada<br />

hekimlerin ilgisi, meme kanserini tedavi<br />

etmenin yanı sıra; hastaların yaşam<br />

kalitesini korumaya ve yükseltmeye<br />

yönelmektedir.<br />

Modern meme cerrahisi meme kaybına yol<br />

açmadan tedaviyi amaçlıyor<br />

Meme kanserli hastaların sıkıntısı, sadece kanser tanısının yarattığı<br />

sorunlar değildir. Memenin ameliyatla alınması (mastektomi)<br />

çoğu kadında ağır psikolojik etkilere sebep olabilmektedir. Bu<br />

moral bozucu durum, onkoplastik cerrahi sayesinde ortadan<br />

kalkmaktadır. Bu konuda dünyaca ünlü, İtalyan meme cerrahı Prof.<br />

Dr. Umberto Veronesi’nin “Meme kanseri konusunda bilinçli ve<br />

erken tanı programlarına katılmış olan kadınlar; uygun ve hassas<br />

bir tedavi ile ödüllendirilmelidirler, ağır ve sıklıkla kabul görmeyen<br />

tedavilerle cezalandırılmamalıdır” sözü son derece önemlidir.<br />

Modern meme cerrahisinde meme kaybına yol açmadan meme<br />

kanserini tedavi etmek asıl amaçtır. Onkoplastik meme cerrahisi<br />

tanımı; meme kanseri nedeniyle yapılacak cerrahi bir girişimle<br />

birlikte, memede daha iyi bir estetik sonuç yaratacak girişimin<br />

beraber planlanması demektir.<br />

Onkolojik cerrahi ve plastik cerrahi prensiplerinin birleştirilmesiyle<br />

uygulanmaya başlayan bu yöntemlerle, kanser tanısı alan hastalar<br />

kozmetik olarak çok daha uygun bir memeye kavuşmaktadır.<br />

Önceden kanser nedeniyle memesini kaybetmiş kadınların ise<br />

yeniden bir memeye kavuşmaları sağlanmaktadır.<br />

Eş zamanlı meme onarımı sık<br />

tercih ediliyor<br />

Meme rekonstrüksiyonu yani yeniden meme yapılması, meme<br />

kanseri nedeniyle yapılan ameliyat ile eş zamanlı olabileceği gibi;<br />

kemoterapi ve radyoterapi gibi ek tedaviler bittikten sonra ilerleyen<br />

zamanlarda da yapılabilmektedir. Günümüzde daha çok tercih<br />

edilen teknik, psikolojik sonuçlarının daha iyi olmasından dolayı<br />

eş zamanlı meme onarımıdır. Hastanın sırtından ya da karnından<br />

alınan ve kas-deri içeren doku parçaları kullanılarak yeniden meme<br />

yapılmaktadır.<br />

Meme onarımında kullanılan alternatif<br />

yöntemlerden biri de protez uygulaması<br />

Özellikle büyük meme sorunu yaşayan kadınlarda gelişen meme<br />

kanserlerde aynı anda hem hastalığı tedavi etmek hem de iki<br />

memeyi de ideal ölçüleri küçültmek mümkündür. Hastalar bu<br />

yöntemle hem kanser ameliyatı olup, hem de yıllardır büyük<br />

meme nedeniyle yaşadıkları sorunlardan (meme, sırt ve omuz<br />

ağrısı, hareket kısıtlılığı v.b.) kurtulmaktadırlar. Meme onarımında<br />

bir diğer alternatif, protez kullanılmasıdır. Protez ile meme onarımı,<br />

ameliyat süresinin kısa ve teknik olarak basit bir yöntem olması<br />

nedeniyle tercih edilmektedir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 19


GENEL SAĞLIK<br />

BU KURALLARA UYUN<br />

BEL SAĞLIĞINIZI KORUYUN<br />

Prof. Dr. Ahmet Menkü - <strong>Memorial</strong> Kayseri <strong>Hastanesi</strong> Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü<br />

Çağımızın en yaygın sağlık sorunlarından biri bel fıtığıdır. Sık rastlanmasına rağmen bu<br />

hastalık yeterince bilinmemekte ve önemsenmemektedir.<br />

Bel fıtığında sigara önemli bir etkendir. Sigara içenlerin vücudundaki tüm hücreler yeteri kadar oksijen<br />

alamaz ve bu durumdan dolayı kalp, akciğer ve beyin başta olmak üzere bütün organlar olumsuz etkilenir.<br />

Omur kemikleri arasındaki diskler de yeterli oksijeni alamadığından zamanla yıpranıp, kendilerini tamir etme<br />

yeteneklerini kaybeder. Böylece, bel fıtığının gelişme riski de artar.<br />

Bel sağlığını korumak için günlük hayatta uymanız gereken bazı kurallar vardır. Bu kurallara uymak bel<br />

sağlığını korur ve yaşam kalitesini artırır.<br />

Bel sağlığı için altın kurallar<br />

• Yataktan veya koltuktan kalkarken ani hareket yapmamaya özen<br />

gösterilmelidir.<br />

• Oturulan yerden ayağa kalkılırken bir ayak diğer ayağın önünde<br />

olacak şekilde bacaklar ve kollardan destek alınarak vücut yukarıya<br />

doğru ittirilmelidir. Bu sırada ise sırtın dik pozisyonda olduğuna<br />

dikkat edilmelidir.<br />

• Yüksek sandalye veya benzeri yerlerde oturmaktan kaçınılmalıdır.<br />

• Doktora danışılmadan bel korsesini kullanılmamalıdır. Çelik<br />

korselerin uzun vadede bel ve karın adalelerini zayıf bıraktığı da<br />

unutulmamalıdır.<br />

• Kesin teşhis konulup bel ağrısının nedeni anlaşılmadan belin<br />

çektirilmesi bazı sorunlara neden olabilir. Bu yüzden bel çekme<br />

işlemini, mutlaka bel ağrısının teşhisinden sonra uzman doktor<br />

kontrolünde yaptırmalıdır.<br />

• Ütü yapılırken 15–20 cm yüksekliğinde bir cismin üzerine belli<br />

zaman aralıklarında ayak değiştirilerek bırakılmalıdır. Böylece belde<br />

rahatlama sağlanabilmektedir.<br />

• Elektrikli süpürgeyle veya paspasla yer temizlenirken öne doğru<br />

eğilmeden bel dik bir pozisyonda tutulmalıdır. Bu nedenle uzun saplı<br />

süpürgeleri kullanmak bel sağlığı açısından daha yararlı olacaktır.<br />

• Hafif de olsa yerden bir cismi kaldırma esnasında dizler kırılarak<br />

çömelinmelidir.<br />

• Bir eşyayı alırken ona doğru uzanılmamalı, yanına iyice<br />

yaklaşılmalıdır.<br />

• Bir eşyayı taşırken, onu gövdeye yakın tutulmalıdır. Bu sayede<br />

omurgaya binen yük azalacaktır.<br />

• Sandalye veya koltukta dik bir pozisyonda oturmalıdır. Otururken<br />

zaman zaman pozisyon değiştirmek ve mümkünse her saatte 5<br />

dakika mola vermek gerekir.<br />

• Hergün en az 15 dakika düz yolda ve sıcak havada yürünebilir.<br />

Zamanla yürüme mesafesi artırılmaya çalışılmalıdır; ancak bel ve<br />

bacak ağrıları da artarsa yürümeye ara verilmelidir.<br />

20<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

BİLGİSAYAR BAŞINDA ÇALIŞANLARIN<br />

HASTALIĞI: KARPAL TÜNEL SENDROMU<br />

Op. Dr. Bülent Fahri Kılınçoğlu – <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü<br />

Karpal tünel sendromu; bilgisayar başında uzun süreli çalışma, klavye ve mouse<br />

kullanımına bağlı olarak, el ve bileğinin olumsuz etkilenmesi nedeniyle ortaya çıkan<br />

önemli bir sağlık sorunudur.<br />

Başparmak ile 2. ve 3. parmaklarda ağrı ve uyuşma şeklinde ortaya çıkan karpal tünel sendromu<br />

ileri dönemde kuvvet kaybı ve kas erimesine de yol açabilir.<br />

Şikayetler gece ortaya çıkıyor<br />

Karpal tünel sendromunda şikayetlerin<br />

oluşumuna, başparmak ile 2. ve 3. parmakları<br />

hareket ettiren ve duyusunu sağlayan sinirin,<br />

bilekten geçtiği tünel içinde sıkışması ve buna<br />

bağlı olarak normal görevini görememesi<br />

neden olmaktadır. Şikayetler özelikle yoğun<br />

geçen bir günde, saatler boyunca klavye<br />

ve mouse kullanımının ardından daha çok<br />

geceleri ortaya çıkar. Belirtiler; başparmak<br />

ile 2. ve 3. parmaklarda ağrı, sızlama ve<br />

uyuşma, ilerleyen durumlarda kuvvet kaybı ve<br />

el kaslarında erime ve incelme olarak kendini<br />

gösterir.<br />

İleri vakalarda operasyon gerekebilir<br />

Tedavide bölgesel ağrı kesici ve ödem çözücü jellerin kullanılması yararlıdır. Bununla beraber<br />

sadece gece kullanılacak olan el-bilek atelleri ile sinir çevresine kortikosteroid enjeksiyonları<br />

son derece güvenli ve etkin tedavi sağlar. İlaç ve diğer tedavilere rağmen ağrı ve kuvvetsizlik<br />

şikayetleri devam eden hastalarda basit ve lokal anestezi altında yapılan yaklaşık 15 dakika<br />

süren küçük bir operasyon ile tam iyileşme elde etmek mümkündür. İki haftalık el istirahatı<br />

sonrası hastalar normal günlük yaşantılarına dönerler.<br />

Korunmak için…<br />

• Yoğun olarak eller ile iş yapılıyor ve çalışılıyorsa, gün içinde el-dirsek eklemleri<br />

dinlendirilmelidir.<br />

• Masa başı görevi yapanlar, gün içinde dairesel egzersizler ile eklemlerini rahatlatmalıdır.<br />

• Bilgisayarda çalışırken bilek ve dirseğin altına yumuşak padler konulmalıdır.<br />

Gelip geçici şikayetler devamlı<br />

hale gelir<br />

Başlangıçta şikayetler gelip geçiciyken<br />

sonraları devamlı hale gelir ve kuvvet kaybı<br />

ortaya çıkar. Bu aşamada eşyaları taşıma ve<br />

tutmada zorlanma, tabak bardak düşürüp<br />

kırma gibi sakarlıklar olarak kendini gösteren<br />

durumlar ortaya çıkabilir. İleri vakalarda<br />

eldeki kuvvet kaybı ve his kaybı ile beraber<br />

başparmak tarafındaki kaslarda erimeler<br />

başlar.<br />

Şeker ve tiroid hastalarında<br />

görülme oranı daha fazla<br />

Şikayetlerin sorgulanması, muayene bulguları,<br />

EMG adı verilen bir tür sinir elektrosu<br />

çekilmesiyle % 95 oranında tanı konur.<br />

EMG’nin negatif olmasına rağmen hastalığın<br />

var olduğu durumlarda muayene bulguları<br />

ve şikayetlere bakılarak karar verilmesi<br />

gerekir. Bazı durumlarda boyun fıtığı ile<br />

karışabileceği için bu tetkiklere boyun MR’ı<br />

da eklenebilir. Diğer yandan karpal tünel<br />

hastalığının; diyabet, romatoid artiritli ve<br />

tiroid hastalarında görülme olasılığı sağlıklı<br />

kişilere göre 4-5 kat fazladır. Gebelik sırasında<br />

da bilek çevresindeki dokularda kalınlaşma ve<br />

yumuşak dokularda ödem oluştuğu için % 20-<br />

30 gibi oldukça yüksek oranda geçici olarak<br />

ortaya çıkabilir. Sıklıkla tedavi gerektirmeden<br />

gebeliğin bitimi ile sonlansa da %15-20<br />

oranında kalıcılık söz konusu olarak tedavi<br />

gerektirebilir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 21


GENEL SAĞLIK<br />

SAĞLIKLI BİR GÜLÜMSEME İÇİN...<br />

Dt. Evrim Birkalan- <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları Bölümü<br />

Sağlıklı dişler ve diş<br />

etleri yüz güzelliğini<br />

tamamlayıcı en önemli<br />

faktörlerdir. Erken diş<br />

kaybı, dişlerde çapraşıklık<br />

ve kısalık gibi durumlar ise<br />

yalnızca estetik sorunları<br />

beraberinde getirmekle<br />

kalmayıp, kemik erimesi<br />

ve dudak çökmesi ile<br />

sonuçlanabilmektedir.<br />

Oysaki estetik ve<br />

kozmetik diş hekimliğinde<br />

uygulanan yöntemler ile<br />

bu sorunlardan kurtulmak<br />

mümkün.<br />

Kişiye özel gülüş tasarımı<br />

Kozmetik diş hekimliğinde temel amaç, uzman bir ekip çalışmasıyla<br />

kişiye yüz ve dudak yapısına uygun yeni ve kusursuz bir gülüş<br />

tasarlamaktır. Kişiye özel estetik gülüş ifadesini belirleyen faktörler;<br />

yüz hatları, cinsiyet, yaş, gülüş simetrisi, dudaklar, diş etleri, dişlerin<br />

sıralanışı ve renkleridir. Bu aşamada hastaya, önceki tedavilerden<br />

elde edilmiş başarılı gülüş tasarımlarından ve örnek modellerden<br />

fotoğraflar gösterilmektedir. Böylece hastaların tedavi öncesi ve sonrası<br />

durumları karşılaştırılarak değerlendirilmektedir. Hastadan alınan<br />

modeller, fotoğraflar, yüz- burun- dudak, burun altı, çene ucu arasında<br />

kalan bölge, diş ve diş etlerinin estetik incelemesi yapılmaktadır. Bu<br />

değerlendirme yapılırken, modeller ve fotoğraflar üzerinde estetik<br />

açıdan sorunlu bölgeler tespit edilir. Hastaya sorunların nasıl giderileceği<br />

konusunda bilgi verildikten sonra estetik düzenlemeyle ilgili tedavinin<br />

çerçevesi belirlenir. Mevcut estetik sorunların giderilmesi için kapsamlı<br />

bir tedaviye ihtiyaç olduğu takdirde, çene cerrahı ve ortodonti<br />

uzmanlarıyla görüşülmektedir.<br />

Diş eti şekil bozuklukları için lazer yöntemi<br />

Diş boylarında farklılık, aşırı belirgin ve simetrik olmayan diş etleri<br />

sıklıkla rastlanan estetik problemlerdir. Lazer yöntemi ile tek seansta<br />

gülüş simetrisi düzenlenebilmektedir. Cerrahi ve kanamalı bir işlem<br />

olmadığı için iyileşme kısa sürede gerçekleşir.<br />

Beyazlatma işlemi ile dişleriniz ışıldasın<br />

Estetik müdahale yapılacak dişlerin rengi, sağlıklı dişlere göre<br />

düzenlenmektedir. Bu nedenle dişlerin rengi ile ilgili değişiklik yapılmak<br />

isteniyorsa, öncelikle işlem görmeyecek olan sağlıklı dişler, lazerle<br />

22<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013<br />

beyazlatılmalıdır. Beyazlatmanın zararı yoktur ve geri dönüşümlü<br />

bir uygulamadır. Tedavi sonunda hastadan ölçü alınarak şeffaf<br />

plaklar hazırlanır ve beyazlatıcı jeller kullanılır. Olası renk dönüşümü<br />

durumunda hasta evde bu plakları kullanarak kolayca beyazlatma<br />

yapabilir.<br />

Diş eti morlukları giderilebiliyor<br />

Bazı kişilerde melanin veya sigaraya bağlı diş eti morlukları görülmekte<br />

ve bu durum estetiği olumsuz yönde etkilemektedir. Klinikte uygulanan<br />

lazer ışığı uygulaması ya da lazerle soyma tekniği ile diş etlerindeki<br />

doğal pembe renge kavuşmak mümkündür ve sonuç çoğunlukla kalıcı<br />

olmaktadır.<br />

Yaprak porselenlerle dişlerde doğal görünüm<br />

Dişlerdeki renk ve şekil bozukluklarının düzeltilmesi için bilinen protez<br />

kaplama uygulamalarından farklı olarak dişin tümünü küçültmek<br />

yerine, yalnızca ön yüzeyinde yapılan 0.3-0.7 mm’ lik bir aşındırma ile<br />

hazırlanan estetik uygulamalardır. Hazırlanan ince porselen tabaka,<br />

dişin ön yüzeyine yapıştırılmaktadır. Çok ince oldukları ve metal<br />

içermediklerinden dolayı ışığı mükemmel yansıtmakta ve doğal bir<br />

görünüm sağlanmaktadır. Porselen uygulamaları içinde en koruyucu ve<br />

zararsız tedavi yöntemidir.<br />

Eksik dişler için implant yöntemi<br />

İmplant, eksik dişlerin giderilmesi için, ön ve arkadaki dişlerin<br />

küçültülüp kaplanması ile yapılan köprülere alternatif bir tedavi<br />

yöntemidir. Yandaki dişlere dokunmadan boş bölgeye yapay bir diş kökü<br />

(implant) konularak belli bir süre beklenmektedir. Daha sonra üzerine<br />

porselen kaplama hazırlanmakta ve hasta ömür boyu kullanabileceği<br />

yeni dişine kavuşmuş olmaktadır.


GENEL SAĞLIK<br />

HER 20 KİŞİDEN 1’İ<br />

HEPATİT VİRÜSÜ TAŞIYOR<br />

Uz. Dr. Oya Yönal - <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Gastroenteroloji Bölümü<br />

Tedavi edilmediği takdirde siroz ve karaciğer kanserine kadar gidebilen Hepatit B ve C<br />

nedeniyle dünyada her yıl 1 milyon kişi hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde 3 milyon kişinin<br />

Hepatit B, 1 milyon kişinin ise Hepatit C virüsü taşıdığı bilinmektedir.<br />

Dokunma ile bulaşmaz<br />

Hepatit B ve C daha çok kan yolu ve cinsel<br />

birleşimle yani vücut sıvıları aracılığı ile<br />

bulaşabilmektedir. Sanıldığının aksine<br />

dokunma ile bulaşma söz konusu değildir.<br />

Tüm dünyada hepatit B ve C konusunda<br />

en büyük risk grubunu damar yolu ile<br />

uyuşturucu kullananlar oluşturmaktadır.<br />

Ülkemizde ise dövme yapımında kullanılan<br />

cihazlar, tıraş bıçakları, diş fırçaları,<br />

manikür ve pedikür aletleri ile tırnak makası<br />

hepatitin bulaşmasına neden olan en büyük<br />

taşıyıcılardır. Birden fazla cinsel partner, sık<br />

sık kan almak zorunda olan hastalar, diyaliz<br />

hastaları, eşcinseller, hepatitli hasta ile aynı<br />

evde yaşayanlar da yüksek risk grubundadır.<br />

Ülkemizde toplu sünnetler esnasında hijyenik<br />

tedbirlerin alınmaması durumunda da Hepatit<br />

B ve C virüsü kolaylıkla bulaşabilmektedir.<br />

“En Tehlikelisi Hepatit C”<br />

tanımı yanlış<br />

Hepatit C nedeniyle kanser olan birçok<br />

hasta olduğu gibi, ömrü boyunca karaciğeri<br />

ile ilgili hiçbir sorun yaşamayan hastalar<br />

da bulunmaktadır. Kronik hepatitler içinde<br />

en başarılı tedavi, Hepatit C varlığında<br />

yapılabilmektedir. Yeni çıkan bazı ilaçlarla bu<br />

başarı giderek artmaktadır. Bu ilaçlar özellikle<br />

Türkiye’de yaygın olan Genotip 1 Hepatit C<br />

hastalarında %50 olan başarı şansını<br />

%80’lere çıkarmaktadır. Eğer hastalık, ilk<br />

dört ayda teşhis edilirse; ilaçlarla tedavi<br />

şansı neredeyse %100’e yakın olmaktadır.<br />

Böylece erken evrede teşhis edildiği takdirde,<br />

Hepatit C korkulacak bir hastalık olmaktan<br />

çıkmaktadır.<br />

Anne adaylarının taranması şart<br />

Eğer bebek gebelik sırasında veya doğumdan<br />

hemen sonra Hepatit B virüsünü kapmışsa<br />

hastalığı kronikleşme riski yüzde 90’lara<br />

ulaşabilmekte ve bu hastaların klinik gidişleri<br />

kötü olmaktadır. Kronik Hepatit B hastalarının<br />

%15-40’ında uzun vadede karaciğerde ciddi<br />

problemler meydana gelmektedir. Hepatit B<br />

virüsü taşıyan annelerden doğan bebeklere<br />

aşılama ve hepatit B immünglobulin<br />

(HBIG) uygulanması halinde bebeğe bulaşma<br />

oranı %90’dan %5’e düşmektedir. Hepatit<br />

C’de ise virüs vücuda girdiğinde hastalığın<br />

kronikleşme oranı %70-85 olmakta, tedavi<br />

edilmezse bu grubun<br />

%20’sinde karaciğerde sirozu veya karaciğer<br />

kanseri gelişmektedir. Hepatit C virüsü taşıyan<br />

annelerden doğan bebekleri koruyacak bir<br />

yöntem yoktur. Hastalığın bebeğe bulaşma<br />

riski yaklaşık %6-7 oranındadır. O nedenle<br />

eğer mümkünse Hepatit C tedavisi olduktan<br />

sonra hamilelik önerilir. Burada önemli olan<br />

noktanın, doğum öncesi tüm anne adaylarının<br />

taranması ve pozitif olgularda gerekli<br />

önlemlerin alınması olduğu bilinmelidir.<br />

Amaç karaciğer hasarını<br />

önlemek<br />

Hepatit B ve C tedavisinde amaç, öncelikle<br />

karaciğer hasarını ve siroz gelişimini önlemek,<br />

virüsü ortadan kaldırmaktır. Hepatit C için<br />

tedavide kullanılan en yaygın yöntem, iğne<br />

ve hap kullanımının birlikte yapılmasıdır.<br />

Hepatit B tedavisinde ise iğne şeklinde<br />

kullanılan interferon veya antiviral etkisi<br />

olan hap kullanılmaktadır. Hastaların düzenli<br />

ve dengeli beslenmeye önem vermeleri<br />

gerekir. Hepatit C’nin aşısı yoktur. Hepatit<br />

B’nin aşısı ise Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın<br />

rutin aşı programında yer almaktadır.<br />

Aşılama uygulaması değişken olsa da en sık<br />

gerçekleştirilen uygulama şeklinin; 0,1 ve<br />

6’ıncı ay olarak toplam 3 kez yapılması olduğu<br />

belirtilmektedir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 23


HAYATIN İÇİNDEN<br />

LÖSEMİ HASTASI ÇINAR’A İKİZ KARDEŞLERİ HAYAT VERDİ<br />

5 yaşındaki Çınar Alkan’ın yaşam mücadelesi henüz 1,5 yaşındayken lösemiye<br />

yakalandığında başlamıştı. Çınar’ın anne babası Suna-Veli Alkan çifti, oğullarını<br />

yaşatmak için her yolu denemeye hazırdı. Ancak doktorlar hastalığın<br />

tedavisi için tek yolun kemik iliği nakli<br />

olduğunu söylediğinde aile için zorlu<br />

bir süreç başladı.<br />

Uzun bir süre uygun ilik<br />

bulunamadığından Çınar için tek<br />

umut, genetik tanı yöntemi ile<br />

dünyaya gelecek yeni bir kardeşti.<br />

Alkan çifti <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong><br />

Tüp Bebek Merkezi’nde gördükleri tedavi<br />

ile ikiz bebek sahibi oldu.<br />

Uzun bir tedavi sürecinin ardından<br />

dünyaya gelen ikiz bebekler Rüzgar<br />

ve Güney, lösemi hastası ağabeyleri<br />

Çınar’a yaşama umudu oldu ve onu<br />

sağlığına kavuşturdu.<br />

Sonuna kadar mücadele etmeye hazırdık<br />

Bu süreçte çok yıprandıklarını ancak hiç pes etmediklerini dile getiren baba Veli Alkan, duygularını şu sözlerle anlattı:<br />

“Çınar’ın tedavi sürecinin öncesinde çok araştırma yaptık. Ancak bütün doktorlar oğlumun tek şansının kemik iliği nakli olduğunu söyledi.<br />

Türkiye’deki ilik bankasından olumlu sonuç çıkmadı. Zamanımız da git gide azalıyordu. Daha sonra doktorumuz bize tüp bebekte genetik<br />

tanı yöntemiyle dünyaya getireceğimiz bir bebekten Çınar’a uygun kemik iliğinin alınabileceğini söyledi. Bizim için yeni bir dönem başladı.”<br />

Daha önce bu tedaviyi uygulayan çiftlerle görüştük<br />

“Kemik iliği bulma süreci bizim için hiç kolay olmadı. Bunun için bir çocuk daha dünyaya getirerek onun ilik uyumundan yararlanacaktık.<br />

Yeniden araştırma yapmaya başladık ve bizim gibi birçok ailenin de başvurduğu <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek Merkezi’ne ulaştık.<br />

Burada zamana karşı bir yarış başladı ve hemen tedavi sürecine girdik. 7 kere deneme yapmamıza rağmen uygun iliğe sahip bebeğe bir<br />

türlü sahip olamadık. 3 senenin sonunda 8. denemede başarıya ulaştık ve ikiz gebelik sürecimiz başladı. Bizden önce genetik tanı yöntemiyle<br />

tüp bebek sahibi olarak hasta çocuklarına nakil yapılan ailelerle görüştük ve başarılı sonuçlar alındığını öğrendik. Böylelikle içimiz rahatladı.<br />

Bu tedaviye karar vermekle ne kadar doğru bir seçim yaptığımızı şimdi anlıyoruz. 2 tane dünya tatlısı oğlumuz oldu, nakille birlikte Çınar<br />

sağlığına kavuştu. Çok zor günler geçirdik ama şu an çok mutluyuz.”<br />

<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Tüp Bebek Merkezi Başkanı Prof. Dr. Semra Kahraman da<br />

Çınar’ın tedavisi hakkında şu bilgileri verdi:<br />

“Lösemi tanısı konulan Çınar’ın sağlığına kavuşması için tek çaresi kemik iliği nakliydi. Yurt içi ve yurt<br />

dışındaki kemik iliği bankaları sorgulanmıştı ve Çınar için uygun ilik bulunamamıştı. Alkan ailesi, Çınar’a<br />

uygun iliği verebilecek sağlıklı çocuk sahibi olabilmek için bize başvurdu. Çünkü tüp bebek yöntemine<br />

başvurmadan kendi kendilerine sahip olacakları bebeğin HLA’sının Çınar’a uyumlu olma ihtimali %25 idi.<br />

Bu riski almamak ve zaman kaybetmemek için genetik tanı yöntemiyle tüp bebek sahibi olmak istediler.<br />

Aile uzun süre büyük bir sabır gösterdi ve tedavi defalarca tekrarlandı. En sonunda HLA uyumlu iki<br />

embriyo transferi ile ikiz gebelik sağlandı. İki sağlıklı kardeşten alınan kemik iliği örnekleri ile Çınar’ın<br />

durumu düzeldi. Bir yıldır sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürüyor ve kontrolleri devam ediyor.”<br />

24<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


HAYATIN İÇİNDEN<br />

DÜNYADA BİR İLK: İKİZ BEBEKLER<br />

ANNE BABALARININ KARACİĞERİ İLE HAYATA TUTUNDU<br />

Doğuştan karaciğer kanseri olan tek yumurta ikizi Ceylin ve Ecrin’e,<br />

eş zamanlı ameliyatla anne ve babalarından karaciğer nakli<br />

gerçekleştirildi. <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr.<br />

Münci Kalayoğlu, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Koray Acarlı ve organ nakli ekibi<br />

tarafından gerçekleştirilen operasyon, dünyada ilk olarak tanımlanıyor.<br />

Doğuştan karaciğer kanseri olan tek yumurta<br />

ikizi kız kardeşlere, aynı anda karaciğer<br />

nakli yapıldı. 13 aylıkken 7 kilo ağırlığındaki<br />

Ceylin ve Ecrin Fırat, anne ve babalarının<br />

karaciğerleri ile hayata tutundu. Ceylin ve<br />

Ecrin, Şanlıurfa’da 29 yaşındaki Mehmet ve<br />

26 yaşındaki Rabia Fırat çiftinin çocukları<br />

olarak dünyaya geldiler. Yaşamlarının beşinci<br />

ayında Ecrin’in karnı birden şişmeye başladı.<br />

Yapılan tetkiklerin sonucunda Ecrin bebeğin<br />

karaciğerinde 11 santimlik bir kitle tespit<br />

edildi. Bu sonuç bebeğin doğuştan gelen<br />

bir kanser türü ile karşı karşıya olduğunu<br />

gösteriyordu.<br />

Doktorlar Ecrin’in tek yumurta ikizi Ceylin’de<br />

de aynı hastalığın olabileceğini düşündü.<br />

Yapılan araştırmalar sonucunda Ceylin’de<br />

de benzer bir kitle olduğu saptandı.<br />

Aileye 10 kilonun altında organ nakli olma<br />

şansının az olduğu söylendi. Bebekler kilo<br />

alana kadar 7 seans kemoterapi gördü.<br />

Yine de risk vardı çünkü kanser diğer<br />

organlara sıçrayabilirdi. Fırat ailesi daha<br />

fazla beklemeyi göze alamayarak <strong>Memorial</strong><br />

Şişli <strong>Hastanesi</strong> Organ Nakli Merkezi’ne<br />

başvurdu. Gerekli tetkiklerin sonunda anne<br />

ve babalarının karaciğerlerinin ikiz bebeklere<br />

uyduğu anlaşıldı ve nakil yapılmasına karar<br />

verildi. Ekipler ikiye ayrıldı, eş zamanlı<br />

olarak nakil operasyonları yürütüldü. Kısa<br />

sürede sağlıklarına kavuşan Ceylin ve Ecrin<br />

kardeşler şimdi yeni hayatlarının tadını<br />

çıkarıyorlar.<br />

Prof. Dr. Münci Kalayoğlu<br />

“Tek yumurta ikizleri olan Ecrin ve Ceylin’in<br />

hastalıkları çok nadir görülen bir durum. Aynı tip<br />

karaciğer kanserlerinin 2 bebekte de doğuştan<br />

görülmesi ekip olarak bizi bile şaşırttı. Aynı gün<br />

anne ve babanın karaciğerlerinin küçük bir kısmını<br />

aldık. Bebeklerin ise kanserli karaciğerlerini<br />

tümüyle çıkarttık ve nakli gerçekleştirdik. Böylece<br />

<strong>Memorial</strong> Organ Nakli ekibi olarak dünyada bir ilki<br />

daha gerçekleştirmiş olduk.”<br />

Prof. Dr. Koray Acarlı<br />

“Bu kadar minik bebeklere karaciğer<br />

nakli yapılabileceğini cerrahlar bile<br />

bilmiyordu. Halbuki daha önce biz<br />

4.5 kiloluk bir çocuğumuza bile nakil<br />

yaptık. Doğuştan karaciğer kanseri<br />

çok özel bir durumdur ve bu çocuklar<br />

için nakil tamamen iyileşme anlamına<br />

gelmektedir.”<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 25


ÇOCUK SAĞLIĞI<br />

İKİ YAŞIN ALTINDAKİ ÇOCUKLARINIZA<br />

TELEVİZYON İZLETMEYİN<br />

Prof. Dr. Ahmet Yaramış - <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Nörolojisi Bölümü<br />

Çocukların uzun süre<br />

televizyon izlemesinin<br />

zihinsel, ruhsal ve fiziksel<br />

gelişimleri açısından<br />

olumsuz etkileri<br />

bulunmaktadır. İki yaşına<br />

kadar çocuğun büyüme<br />

ve gelişmesi ne kadar<br />

önemliyse beyin gelişimi<br />

de o derece önemlidir.<br />

Çocuklar, diğer insanlarla<br />

iletişim kurarak öğrenmeye<br />

programlanmışlardır.<br />

Çocukların zihinsel<br />

gelişimleri için erişkinler<br />

ve diğer çocuklar ile pozitif<br />

iletişime ve interaktif<br />

oyunlara ihtiyaçları vardır.<br />

Erken yaşlarda televizyon izlemek çocuğun beyin<br />

gelişimine katkı sağlamıyor<br />

Çocukların beyinleri yaşamlarının ilk yıllarında hızla gelişir ve sadece<br />

ilk yılın sonunda doğdukları zamankinden üç kat fazla kapasiteye<br />

ulaşır. Çocukların bu dönemde maruz kaldıkları uyaranların, pozitif<br />

veya negatif olarak beyin gelişimi üzerinde büyük bir etkisi vardır.<br />

Uzun süre televizyon izlemek, bazı çocukların dil becerilerini, kelime<br />

dağarcıklarını, çevreleri ile olan sözel, görsel-sosyal iletişimlerini ve<br />

motor becerilerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Erken yaşlarda<br />

televizyon izlemenin çocuğun beyin gelişimine katkı sağladığı tezi,<br />

yapılan kontrollü çalışmalarla çürütülmüştür. Aksine bu durumun;<br />

yeme bozuklukları, aşırı kilo alımı (obezite), kalp rahatsızlığı, şiddete<br />

eğilim, uyku bozuklukları ve hatta konuşma geriliklerine neden olduğu<br />

gösterilmiştir.<br />

Bebeğinizle konuşun<br />

Çocukların uzun süre televizyon izlemesinin; astım ve alerji<br />

hipertansiyon gibi kronik hastalıklara eğilimi artırdığı ayrıca ruh<br />

sağlıklarını olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Bu nedenle aileler<br />

çocuklarıyla bebek dahi olsa sık sık konuşmalı, göz teması kurmalı,<br />

ev ortamında mümkünse renkli giysiler giyerek bebeğin dikkatini<br />

daha çok toplamaya çalışmalıdır. Bebekleri, kucağa alarak sevgi<br />

gösterisinde bulunulmalı, huysuzluk yapmasın diye kendi başlarına<br />

televizyon karşısında saatlerce vakit geçirmelerine izin verilmemelidir.<br />

Duygusal ve sosyal iletişimin daha sağlıklı gelişmesi için çocukların<br />

aile ortamında mümkün olduğu kadar açık bir şekilde ve geleneksel<br />

yöntemlerle yetiştirilmesi önerilmektedir.<br />

Çocuğunuzu şiddet içeren filmlerden uzak tutun<br />

Düzenli uyku sağlıklı yaşamın bir parçasıdır. Yapılan araştırmalarda,<br />

korku ve şiddet içeren çizgi film, sinema filmi ve dizi izleyen<br />

çocuklarda; kabus görme, uyku problemi, yalnız kalmaktan korkma<br />

gibi sorunların geliştiği belirlenmiştir. Bu nedenle televizyon<br />

izlenecekse; çocuğun yaşına, kişilik özelliklerine uygun programlar<br />

seçilmeli ve mümkünse ebeveynler çocuklarıyla birlikte izlemelidirler.<br />

2 saatten fazla televizyon izleyen çocuklar daha<br />

göbekli oluyor<br />

Çocukların şiddet içerikli olmasa bile televizyon, video, bilgisayar<br />

oyunları karşısında geçirdikleri sürenin günde 1-2 saatten fazla<br />

olmamasına ebeveynler ve bakıcıların dikkat etmesi gerekmektedir.<br />

Yapılan çalışmalar; aşırı televizyon izleyen çocukların daha göbekli<br />

olduğunu, kanda trigliserit (doğal yağ) seviyelerinin daha yüksek<br />

çıktığını ve kalp hastalıkları ile birlikte diyabet (şeker hastalığı)<br />

risklerinin daha fazla olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda bu durum<br />

çocuğun okul performansını ve eğitim başarısını da olumsuz yönde<br />

etkilemektedir.<br />

26<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


ÇOCUK SAĞLIĞI<br />

GÜNLÜK YAŞAMDAKİ KAZALAR ÇOCUKLARIN<br />

HAYATINI TEHDİT EDEBİLİYOR<br />

Uz. Dr. Orkun Tolunay - <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü<br />

Çevrelerini keşfetme isteği,<br />

öğrenme merakı, büyüklerini<br />

taklit etme özelliği, el ve vücut<br />

maharetleri fazla olan, kazalardan<br />

kendilerini koruyabilecek<br />

gelişimsel beceriye yeterince<br />

sahip olamayan 0-6 yaş<br />

dönemindeki çocuklar, evin içinde<br />

veya bahçe, havuz, garaj gibi<br />

yerlerde çeşitli kazalar yaşayabilir.<br />

Bu kazalar sonucunda çocukların<br />

vücutlarında kalıcı veya geçici<br />

hasarlar oluşabilir. Hatta bazı<br />

kazalar ölümle bile sonuçlanabilir.<br />

Yaşanmış tecrübeler nedeniyle<br />

kazaların yaşanabileceği yerleri<br />

önceden tahmin edilebilen ve<br />

önlemini alan anne ve babalar,<br />

kazaların oluşmasına engel<br />

olabilir.<br />

Çeşitli nedenlerle kaza oluşabilir<br />

Çocukların yaşadığı kazaların büyük çoğunluğu evin içinde veya eve ait bahçe, havuz, garaj gibi yerlerde yaşanmaktadır. Dünyada ve<br />

ülkemizde yapılan araştırmalar sonucunda, 0-6 yaş grubu çocukların yaşadığı ev kazaları arasında; düşme, yanık, zehirlenme, suda<br />

boğulma, yabancı cisim yutma ve evcil hayvanların ısırıkları gelmektedir.<br />

Kazalar oluşmadan önlemi alınmalıdır<br />

Büyüklerin gözetimi altında bile olsa güvenli bir ortam yaratılmadığı takdirde çocukların kaza geçirmeleri kaçınılmaz olabilmektedir.<br />

Kazaların hemen hemen yarısı çocuğun, ebeveynlerinin veya kendisiyle ilgilenenlerin yanındayken gerçekleşmektedir. Kaza meydana<br />

geldikten sonra imkanlar ne kadar iyi olursa olsun bazen yapılabilecek şeylerin sınırlı olduğu da unutulmamalıdır. Bu nedenle ev içerisinde<br />

ve çevresinde alınabilecek basit önlemler, bir yandan kazaların önüne geçerken diğer yandan da kazalara bağlı meydana gelen sakatlık ve<br />

ölümleri engelleyebilir.<br />

Havaların ısınmasıyla ev dışında daha çok vakit geçirecek çocuklarınızın sağlığı için bu uyarıları dikkate alın<br />

• Balkon demirleri çocuğun tırmanabileceği şekilde yatay değil dik olmalı, balkon demirlerinin aralıkları da 10 cm’den geniş, yükseklikleri<br />

ise 120 cm’den aşağı olmamalıdır.<br />

• Çocuğun üzerine çıkabileceği sandalye, sehpa gibi eşyalar balkon ve terasta bırakılmamalıdır.<br />

• Balkon kenarlarında aşağı düşebilecek saksı veya başka nesneler bırakılmamalı, balkon kapısı kapalı ve çocuk tek başınayken<br />

açamayacağı şekilde kilitli ya da sürgülü olmalıdır.<br />

• Yüzme veya süs havuzları, mangallar, bahçede unutulan tarım ve böcek ilaçları, standartlara uymayan oyun alanı-bahçe oyuncaklarının<br />

çocuklar için tehlike yarattığı bilinmelidir.<br />

• Bahçe zehirli bitkilerden arındırılmalıdır.<br />

• Bahçe duvarlarında sivri demirler bulunmamalıdır.<br />

• Oyun yerlerinde bulunan salıncak gibi oyun araçları çocuğa zarar vermeyecek şekilde tasarlanmamalıdır.<br />

• Yüzme havuzunda veya denizde mutlaka bir erişkin eşliğinde yüzmelidir.<br />

• Oyun zemini yumuşak olmalıdır.<br />

• Trafiğin yoğun olduğu sokak ve caddelerde oyun oynanmamalıdır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 27


GENEL SAĞLIK<br />

SAĞLIKSIZ BESLENME KOLON<br />

KANSERİ İÇİN RİSK FAKTÖRÜ MÜ?<br />

Prof. Dr. Abdullah İğci – <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Genel Cerrahi Bölüm Başkanı<br />

Kolon kanseri görülme sıklığı<br />

yaşla birlikte artmaktadır.<br />

Vakaların yaklaşık %95’i 40<br />

yaşın üzerindedir.<br />

40 yaş grubunda risk 100 binde<br />

14 iken, 60 yaşın üzerinde bu<br />

rakam 10 kat artış göstermektedir.<br />

Bir insanın yaşam boyu kolorektal<br />

kansere yakalanma riski % 4’tür.<br />

Ailesinde kanser<br />

olmayanlar da risk altında<br />

Kolon kanserinin % 15’i ailesel veya genetiktir. Bu tip kanserler daha<br />

genç yaşta görülmektedir. % 85 oranında ise ailesinde olmayanlarda<br />

ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ailesinde kolorektal kanser olmayanlar<br />

da 50 yaşından sonra 5-10 yılda bir kolonoskopi ile takip altında<br />

olmalıdır. Aile bireylerinde kolorektal kanser öyküsü bulunan kişilerin ise<br />

40 yaşından sonra 5-10 yılda bir düzenli olarak kolonoskopi yaptırması<br />

çok önemlidir.<br />

Kolon kanserinde en önemli neden polipler<br />

Kolorektal kanserlerin % 85’i kolonda oluşan poliplerden gelişmektedir.<br />

Ancak poliplerin bazı tipleri dışında hepsinin kansere neden olduğu<br />

söylenemez. Bu nedenle tarama kolonoskopileri ile kolonda polip<br />

görüldüğünde, polipektomi yapılarak kanserleşmeden polip aşamasında tanı<br />

konulması mümkün olmaktadır.<br />

Kolorektal kanserlerin oluşumunda; aşırı yağlı diyetle beslenme, şişmanlık,<br />

sigara ve alkol tüketimi hafif risk faktörleri olarak sıralanmaktadır. Fazla<br />

miktarda kırmızı et tüketimi, daha önce kalın bağırsakta polip tespit edilerek<br />

bu bölgeye müdahale edilmesi ve pelvis bölgesine radyoterapi yapılması da<br />

orta risk grubunda değerlendirilmektedir. İleri yaş, doğum yeri ve coğrafi<br />

bölge, bununla ilişkili beslenme alışkanlıkları kolon kanseri ile ilgili risk<br />

faktörleridir. Kalın bağırsaklarda genetik yaygın poliplerin (familyal polipozis)<br />

olması ve uzun yıllar ülseratif koliti olanlarda da kanser riski yüksektir.<br />

Beslenme alışkanlıklarına dikkat edilmeli<br />

Kolon kanserinin oluşumunda diyetin de çok büyük etkisi vardır. Lifsiz,<br />

posa bırakmayan gıdalar özellikle fast food türü beslenme şekilleri,<br />

kalsiyumdan fakir gıdalar ve hayvansal proteinlerden özellikle kırmızı etle<br />

beslenme, kolon kanserinin oluşmasında önemli nedenlerdir. Kolonda safra<br />

asitlerinin miktarındaki artış da kolon kanseri için risklidir. Bunu nötralize<br />

eden gıda ise kalsiyum ihtiva eden sütlü besinlerdir. Bazı vitaminler kolon<br />

kanserinde koruyucu rol oynamaktadır. Bunlar; A, C, D ve E vitaminleridir.<br />

Kolon kanserinden korunmak ya da hastalığın vücuda verdiği zararı en aza<br />

indirmek için öncelikle bol posalı, kalsiyumlu gıdalarla beslenmek, düzenli<br />

tuvalet alışkanlığı kazanmak, yürüyüş gibi egzersizler yapmak önemlidir.<br />

Riskin arttığı yaşlardan itibaren 5-10 yılda bir kolonoskopi yaptırmak ve<br />

yılda bir kez gaitada gizli kan bakılması gerekmektedir.<br />

Erken tanı için düzenli kontrol önemli<br />

Kolorektal kanserin erken tanısı için bazı belirtileri takip etmek çok<br />

önemlidir. Dışkılama alışkanlığındaki değişiklikler, kabızlık ve ishal, gaitada<br />

incelme kolon kanserinin önemli göstergeleridir. Zaman zaman gaita ile<br />

birlikte kan gelmesi ile kansızlık da mutlaka incelenmesi ve ileri tetkik<br />

yapılması gereken durumlardır. Kolon kanseri ileri evrede bağırsakta<br />

tıkanmalara yol açar. İlerlemiş kolon kanserlerinde; karında ağrı, şişlik,<br />

ele kitle gelmesi, karında sıvı toplanması veya diğer organlara yapışarak<br />

aralarında fistül oluşması görülebilir. Kolon kanserlerinin en çok yayıldığı<br />

organ ise karaciğerdir. Bu nedenle karaciğerin de düzenli takip altında<br />

olması önemlidir.<br />

Öncelikli tedavi cerrahi<br />

Kolon kanserinin tek ve en etkili tedavisi cerrahidir. Cerrahi başarılı bir<br />

şekilde yapılıp, kanserli bölge tam olarak etrafındaki lenflerle ile birlikte<br />

çıkarıldığında, hastanın yaşam süresi ve kalitesi de yükselir. Ameliyatta<br />

kalın bağırsağın kanserli bölgesi çıkarılır ve kalan bağırsak uçları tekrar<br />

birbirlerine dikilerek bağırsağın devamlılığı sağlanır. Son yıllarda bu<br />

ameliyatlar laparoskopik olarak yapılmakta, karın duvarından açılan<br />

deliklerden girilerek, kalın bağırsağın kanserli kısmı çıkarılmakta ve<br />

bağırsak uçları tekrar birbirine dikilmektedir. Ameliyat sonrası bazı hastalar<br />

kemoterapi tedavisi de görmektedir.<br />

28<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

GIRTLAK KANSERİ SİGARA İÇEN<br />

ERKEKLERİN PEŞİNİ BIRAKMIYOR<br />

Uz. Dr. Özgür Ozan Şeşeoğulları - <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> Radyasyon Onkolojisi Bölümü<br />

Toplumda yaklaşık<br />

her 100.000<br />

kişiden birinde<br />

gelişen gırtlak<br />

(larinks) kanseri<br />

çoğunlukla sigara<br />

içen erkeklerde<br />

görülmesine rağmen,<br />

sigara kullanımının<br />

artmasıyla<br />

kadınlarda da sıklıkla<br />

ortaya çıkmaktadır.<br />

Ses kısıklığına dikkat!<br />

Gırtlak kanserinde tedavi seçenekleri açısından erken tanı hayati önem taşımaktadır. Alkol ve sigaranın birlikte kullanımı, gırtlak kanseri riskini daha<br />

da artırmaktadır. Gırtlak kanserinin en önemli belirtisi ses kısıklığı olup, özellikle 2 haftayı geçen ses kısıklığında mutlaka bir kulak burun boğaz<br />

uzmanına muayene olunmalıdır. Boğazda takılma hissi ve yutma güçlüğü, ağrı, öksürük, kanlı balgam, boyunda şişlik gibi belirtiler de görülebilir.<br />

Gırtlak kanserli hastaların %10’unda uzak metastaz (yayılım) mevcuttur. Tüm uzak metastazların %50-80’i akciğerlerdedir ve bu tedavisi daha<br />

güçtür.<br />

Cerrahi müdahale önemli bir seçenektir<br />

Tedavi türü; kanserin gırtlağın neresinde olduğuna, evresine, kişinin yaşına ve genel sağlık durumuna göre belirlenir. Cerrahi ve radyoterapi en<br />

önemli tedavi seçenekleridir. Kemoterapi, bazı evrelerde radyoterapiyle birlikte, ileri evrelerde ise yalnız başına verilmektedir. Cerrahi girişim, gırtlak<br />

kanserinin tedavisinde sık kullanılan ve birçok gırtlak kanserinde etkili tedavi yöntemidir. Hastalığın evresine göre gırtlağın kısmen (parsiyel) ya da<br />

tamamen (total) alınması söz konusu olabilmektedir.<br />

Kontrollü tedavi, başarı şansını artırıyor<br />

Radyoterapi, erken evrelerde tek başına, ileri evrelerde cerrahi girişimden sonra veya kemoterapi ile birlikte verilebilir. Radyoterapi, özellikle erken<br />

evre gırtlak kanserlerinde cerrahi kadar başarı şansına sahip bir tedavi seçeneğidir. Radyoterapinin en önemli avantajı, ses kalitesinin korunmasıdır.<br />

Yüksek enerjili radyasyon ışınları, dışarıdan ortalama 6 hafta boyunca verilir. Lenfnodu (lenf bezesi) yayılımı olan hastalarda radyasyonun kanser<br />

hücreleri üzerindeki etkisini artırmak için radyoterapi sırasında bazı ilaçların da (kemoterapi) verilmesi gerekebilir. Tüm baş-boyun tümörlerinde<br />

olduğu gibi, gırtlak kanserlerinde de dikkatli planlama ve uygun destekli bakım tedavi başarısını artırmaktadır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 29


KALP SAĞLIĞI<br />

KALBİN YAŞI YOKTUR<br />

Prof. Dr. Azmi Özler - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı<br />

Anne karnında başlayan yaşam<br />

süreci; çocukluk, ergenlik, olgunluk ve<br />

ileri yaş gibi dönemleri kapsamaktadır.<br />

Yaşamın her evresinde olduğu gibi<br />

ileri yaş döneminde de kalp sağlığını<br />

korumak oldukça önemlidir. Geçmişte<br />

yaşanan enfeksiyonlar ve doğal<br />

yıpranma sonucu gelişen damarsal ya<br />

da kapak sorunları, ileri yaş<br />

döneminde kalbi<br />

etkileyebilmektedir.<br />

Gençlik değil, yaşlılık süresi uzadı<br />

Dinamik bir organ olan kalp, vücutta motor görevi üstlenmektedir.<br />

Bu işlevleri esnasında olağanüstü bir şekilde çalışarak günde 10<br />

ton kanı pompalar ve 100 bin kez kasılır, yaklaşık 120 bin kilometre<br />

uzunluğundaki damar ağına hizmet verir. Yapılan araştırmaların<br />

istatiksel sonuçlarına bakıldığında ömrün uzadığı doğrulanmıştır. Bu,<br />

sadece tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi ile değil; aynı zamanda<br />

teknolojinin ilerlemesi sayesinde de gerçekleşmiştir. Kısacası gerekçe<br />

ne olursa olsun yaşam süresinin uzadığı doğrudur; ancak dikkat<br />

edilmesi gereken nokta gençliğin değil yaşlılık döneminin uzamış<br />

olmasıdır. Bu nedenle, ileri yaşlarda sağlıklı bir grubun yan sıra;<br />

nörolojik sorunları olan ya da kalp problemleri nedeniyle bakıma<br />

muhtaç ileri yaş grubun da oluşmaktadır.<br />

İleri yaşta kalp damar hastalıkları riski yüksek<br />

Kalp hastalıkları yönünden ileri yaş grubuna bakıldığında, geçmişte<br />

kalp hastalığı olmayan kişilerde bile ileri yaşlarda ciddi kalp damar<br />

(koroner) veya kalp kapak sorunları ortaya çıkabilmektedir. Bunlar,<br />

koroner kalp damarlarında ciddi problemler veya kalp kapaklarında<br />

oluşan ve sıkça rastlanılan aort kapak darlığı şeklinde görülmektedir.<br />

İleri yaş grubunda kalp hastalıklarında tedavi sürecini ciddi etkileyen<br />

iki durum önem kazanmaktadır. Bunlardan ilki, kalp rahatsızlığının<br />

ciddi yaşamsal tehdit oluşturup oluşturmadığı, ikincisi ise; yaşam<br />

kalitesinin bozulup bozulmadığıdır.<br />

Kardiyolog ve cerrahın ortak kararı gerekli<br />

Tanı yöntemleri sonucunda ciddi yaşamsal tehdit oluşturan koroner<br />

damar hastalıklarında, kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi uzmanının<br />

birlikte değerlendirme yapmaları gerekmektedir. Hastanın durumuna<br />

göre öncelikle ilk tedavi olarak kardiyolojik girişimsel yöntemler<br />

(balon stent uygulamaları) tercih edilmesi doğru olacaktır. Kardiyolojik<br />

girişimlerle sorunun çözümlenemediği durumda ise cerrahi girişim<br />

kararı alınmaktadır. Kalp kapak problemlerinde durum biraz daha<br />

değişken olabilmektedir. Daha önceden geçirilmiş kalp kapak<br />

rahatsızlıklarının ilerlemesi ya da ileri yaşlarda görülen kireçlenmeler<br />

sonucu oluşan kalp kapak darlıklarında, ilaçla tedavi şansı çok az<br />

olduğu için iyi bir değerlendirme yapılmalıdır. Özellikle aort kapağı<br />

kireçlenmelerinde ameliyat olabilecek olgulara cerrahi girişim şansı<br />

verilmelidir.<br />

30<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013<br />

KOAH hastalığı, ileri böbrek yetmezliği, beyne giden damarlarda ciddi darlık<br />

görüldüğü durumlarda, ya da ikinci- üçüncü kez kalp ameliyatı geçirmiş ve<br />

ameliyat riskinin çok yüksek olduğu kişilerde ise; hastaya “TAVI” denilen<br />

ameliyatsız yöntem ile kalp kapağı değişimi yapılabilmektedir.<br />

Mitral kapak yetmezliği ileri yaşlarda sıkça görülebilir<br />

Mitral kalp kapağı yetmezliği problemi ileri yaş grubunda sıkça<br />

görülebilmektedir. Bu daha önceden bilinen mitral kapak yetmezliğinin<br />

ilerlemesine bağlı olabileceği gibi; kalp adalesindeki pompa yani kasılma<br />

gücünün azalmasına veya geçirilmiş kalp krizleri sonucunda kalp<br />

adalesinin hasarına bağlı olarak da oluşabilmektedir. Bu tip olgularda<br />

kardiyolog ve kalp damar cerrahı, belirlenen tedavi yöntemini işbirliği<br />

içinde sürdürmektedir. Uygun olgularda cerrahi girişim veya ameliyatsız<br />

yöntemlerle mitral kapak girişimleriyle, hasta sağlığına kavuşabilmektedir.<br />

Hasta, aile ve hekim işbirliği şart<br />

Hangi hastanın ne kadar yaşayacağına doktorların karar verebilmesi<br />

mümkün değildir. Doktorların görevi, yaşamı tehdit eden veya yaşamın<br />

kalitesini bozan bir kalp hastalığı karşısında hastaya en uygun tedavi<br />

yöntemini sunmak ve uygulamaktır. Yapılması gereken; hasta, aile ve<br />

doktor üçgeninde konuyu kapsamlı bir şekilde tartışarak çözüm yoluna<br />

gitmektir.


KALP SAĞLIĞI<br />

BAYILMA KALP HASTALIKLARINA<br />

İŞARET EDEBİLİR<br />

Uz. Dr. Güçlü Dönmez- <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Kardiyoloji Bölümü<br />

Tekrarlayan bayılma ve baygınlık dikkate alınmalı<br />

Çok aç kalma, aşırı korkma, fiziki acılar, sinirlenme anı ya da aşırı<br />

sıcaklarda görülen, belki de birçok insanın yaşadığı bayılma ciddi<br />

hastalıklara işaret edebilmektedir. Net bir sebep olmadan yaşanan ve<br />

tekrarlayan bayılmalar ya da baygınlık halinin üzerinde hassasiyetle<br />

durulması gerekmektedir. Bu bayılmaların kalp hastalıklarına işaret<br />

edebilecek bir bulgu olduğu unutulmamalıdır.<br />

Bayılmada bilinç kaybı olur<br />

Bayılma, tam bir bilinç kaybı ile birlikte vücudun normal pozisyonunu<br />

koruyamayıp pelte gibi kalması veya yere yığılmasını ifade eder.<br />

Baygınlık halinde ise; bilinç kaybı tam yaşanmaz, çevrede olup bitenlerin<br />

farkında olunulur; ancak güçsüzlük, yorgunluk ve halsizlik durumları<br />

sebebi ile bunlara yeterli yanıt verilemez. Bu baygınlık sırasında yere<br />

düşme de yaşanabilir.<br />

Kısa süreli bilinç kaybı olan bayılmalar<br />

Epilepsi hastalığı faktörü dışarıda bırakıldığında özellikle psikolojik<br />

etki altında olan kısa süreli geçici bilinç kaybı olarak tanımlanan<br />

bayılma durumlarına “senkop” denilmektedir. Senkop, önceden uyarı<br />

vermeyecek kadar hızlı gerçekleşen, kısa süreli, tam ve ani iyileşme ile<br />

düzelen beynin kısa süreli global beslenme-kanlanma bozukluğudur.<br />

Sıcak hava ve susuzluk senkop sebebi olabilir<br />

Bayılmaya, kan dolaşımını yöneten mekanizmaların bir takım<br />

tetikleyiciler nedeniyle geçici olarak iş yapmaması, aşırı duyarlı<br />

olması durumlarında reflekslerle beyne kan akımının azalması neden<br />

olabilmektedir. Örneğin; tuvalet yaparken ıkınma refleksi ile oluşan<br />

ya da sıkı yakalı gömleğin boyun ve şah damarlarına yaptığı basıda<br />

yaşanabilecek bayılmalar buna örnek gösterilebilir. Bir diğer sebep<br />

kan hacminde genel ya da kısa süreli azalmaya bağlı, kanın kalbe,<br />

dolayısıyla beyne kısa süreli az ya da düşük basınçta gitmesi yer<br />

almaktadır. Gençlerde ve yaşlılarda, özellikle tansiyon ilacı kullananlarda<br />

sık izlenen, yatılan ya da oturulan yerden ayağa aniden kalkma sonrası<br />

izlenen baş dönmesi, sendeleme ve çok ileri durumlarda bilinç kaybı<br />

durumudur. Sıcak havalarda, susuz kalındığında, uzun süre ayakta<br />

kalındığında ve bacaklarda varis varlığında senkop, daha belirgin ve<br />

daha şiddetli yaşanabilir. Son olarak da kalbe ait ciddi rahatsızlıklar<br />

bayılmalara sebep olabilmektedir. Bu hastalıklar; kalp kapağı<br />

hastalıkları, kalp içinde yer işgal eden kitleler ve ritim bozuklukları<br />

olabilmektedir.<br />

Kalbe ait ciddi rahatsızlıklar varsa…<br />

Bayılma şikayeti olan kişide kalbe ait ciddi rahatsızlıkların da olması<br />

önem taşımaktadır; Çünkü yaşam süresini kısaltma potansiyeli olan<br />

hastalıklar bu grupta bulunmaktadır. Bayılma sırasında çarpıntı varlığı,<br />

EKG bozukluğu ya da kalpte yapısal bozukluğun izleniyor olması, ailede<br />

ani ölümün varlığı ve bayılma şikayetinin fiziksel zorlanma sırasında<br />

mı istirahatte mi olduğu bayılmanın riskinin belirlenmesinde yardımcı<br />

olacaktır.<br />

Ritim bozukluğu bayılmalara sebep olabilir<br />

EKG, ekokardiyografi, “eğilebilir masa” testi, EKG holter incelemesi<br />

ve bazen koroner anjiyografi ya da elektrofizyolojik çalışma sebebin<br />

bulunmasında yardımcı olabilecek testlerdir. Özellikle senkopa<br />

en çok neden olan ve en tehlikeli sebebi oluşturan aritmi teşhisi<br />

konulursa; ilaç tedavisi, kalp pili ya da şok cihazı uygulamaları,<br />

ablasyon gibi tedavi yöntemleri ile yaşam süresinin uzun ve sağlıklı<br />

olması sağlanabilmektedir. Bayılma, baygınlık halinin hasta ve doktor<br />

tarafından iyi araştırılarak senkop bayılmanın kan şekeri düşüklüğü,<br />

epilepsi, ortopedik kökenli düşüşler ve psikoloji kökenli nörotik<br />

nöbetlerden doğru bir şekilde ayırt edilmesi gerekmektedir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013<br />

31


KADIN SAĞLIĞI<br />

ÇALIŞAN ANNE ADAYLARININ<br />

DİKKAT ETMESİ GEREKENLER<br />

Doç. Dr. Tolga Ergin - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü<br />

Hamilelik, iş yaşantınızı biraz zorlaştıracak gibi<br />

görünse de alacağınız önlemler ile bu süreci daha<br />

rahat bir şekilde geçirmeniz mümkün. Bebek<br />

bekliyorsanız ve henüz işinize ara vermediyseniz<br />

sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmek için beslenme,<br />

giyim gibi konulara mutlaka dikkat etmelisiniz.<br />

Beslenme alışkanlıklarınızı gözden geçirin<br />

Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek için özellikle<br />

çalışan anne adayları beslenme alışkanlıklarını tekrar gözden<br />

geçirmelidirler. Temel besin maddeleri olan et, yumurta, kuru<br />

baklagiller, süt ve süt ürünleri, sebze-meyve, tahıl, yağ ve şekerden<br />

yeterince ve düzenli olarak alınmalıdır. Şeker ve yağ miktarı<br />

yüksek gıdalar besleyici özellikleri düşük ve kalorileri çok yüksek<br />

yiyeceklerdir bunun için sınırlı ölçüde tüketilmeleri gerekir. Özellikle<br />

bu tip gıdalar dinlenme molalarında sınırlı olması kaydı ile iş<br />

ortamlarında faydalı olabilir. Sınırlı olmak kaydı ile fındık, ceviz gibi<br />

kuruyemişler de yüksek kalorili olmamaları ve antioksidan etkileri<br />

nedeni ile iş ortamında rahatlıkla tüketilebilir.<br />

3 ana 3 ara öğün sistemi uygundur<br />

Normal bir kadının beslenmesine 20 gr protein, 15-20 mg<br />

demir ve 500 mg kalsiyum eklenerek anne adaylarının programı<br />

düzenlenebilir. Günlük öğün sayısı 3 ana 3 ara olmak üzere en<br />

az 6’ya çıkarılmalıdır. Azar azar ve sık sık yemek en doğrusu<br />

olacaktır. Sıvı gıdaları ve özellikle suyu gebelik öncesine nazaran<br />

daha fazla tüketmek gereklidir (en azından 2 litre/gün). Kahve ve<br />

çayın da günde 2 fincandan fazla tüketilmemesi önerilmektedir.<br />

Ara öğünlerde lifli-kepekli besinler sindirim sistemi için çok faydalı<br />

olacaktır. Ara öğünlerinizde havuç, elma gibi meyve ve sebzeler<br />

rahatlıkla tüketilebilir. Doğal meyve suları da başka bir alternatif<br />

olabilir. Yine bu ara öğünler için süt, süt ürünleri ve sütlü tatlılar da<br />

rahatlıkla tüketilebilir.<br />

Kıyafetlerinizde değişiklik yapmanız gerekebilir<br />

Gebeliğin ikinci üç ayından itibaren anne adayları giyimlerinde<br />

bazı değişiklikler yapmaya başlamalıdır. İş ve günlük hayatlarında<br />

vücuda oturmayan, rahat hareket etmelerini sağlayacak hafif, bol<br />

kıyafetler tercih etmelidirler. Özellikle terlemeyi artıran sentetik<br />

kumaşlar yerine, daha sağlıklı olan pamuklu kumaşlar tercih<br />

edilmelidir. Özellikle iç çamaşırları için de buna dikkat edilmelidir.<br />

Bu dönemde ayakkabı seçimi de oldukça önem taşır. Topuksuz<br />

veya yüksek topuklu ayakkabılar sıklıkla bel ağrılarına sebep<br />

olabileceğinden, alçak topuklu ayakkabılar anne adayının rahatı için<br />

daha doğru olacaktır.<br />

32<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


KADIN SAĞLIĞI<br />

Çalışma ortamınız<br />

Anne adayının çalışma ortamının aydınlık, iyi havalandırılan bir<br />

ortam olması çok önemlidir. Direkt klimaya maruz kalmayan<br />

rahat koltuk ve dirseklerin 90 derecede durabileceği yükseklikteki<br />

masalar olmalıdır. Uzun süre dinlenmeden çalışmak, kaslarda<br />

ağrı ve özellikle dolaşımda bazı problemlere yol açabilir. Verilecek<br />

molalar ve basit kol, bacak, boyun hareketleri yararlı olacaktır.<br />

Bilgisayardan uzak durmalı mıyım?<br />

Tüm elektrikli cihazların elektromanyetik alan yarattıkları<br />

bilinmektedir. Ancak bunların herhangi bir kötü etkisi olduğu<br />

gösterilmemiştir. Özellikle bilgisayar monitörlerinin çok düşük<br />

frekanslı elektromanyetik dalgalar yaydığı ve bu dalgalarında<br />

normal bir evde maruz kalınandan fazla olmadığı da<br />

gösterilmiştir. Fakat yine de monitörden 50 cm uzakta çalışmak<br />

ya da günlük yaşantıda karşılaşılan manyetik geçişlerde güvenlik<br />

görevlilerine hamilelik bilgisi verilerek o alandan geçilmemesi<br />

şeklinde önlem alınabilir<br />

Mola vermek stresi uzaklaştırır<br />

Gün içerisinde 2 saatte bir yapılacak 10-15 dakikalık molalarda<br />

biraz dolaşmak, başka işlerle ilgilenmek, rahatlatıcı bir şeyler<br />

içmek ve mekan değişiklikleri yapmak faydalı olabilir. Ayrıca<br />

çalışma ortamında hoş bir müziğin olması da rahatlatlatıcıdır.<br />

Eve geldiğinizde kendinizi ertesi gün için<br />

dinlendirin<br />

Çalışan hamileler eve geldiklerinde, günün yorgunluğunu atacak<br />

ve kendilerini ertesi iş gününe hazırlayacak şekilde dinlenmelidir.<br />

Günün önemli bir kısmını ayakta geçiren hamileler, evde<br />

ayaklarını ve bacaklarını yükseğe kaldırarak dinlenmelidir. İş<br />

sonrası veya evde basit yürüyüş veya temel egzersiz hareketleri<br />

ile toplardamarlardaki kan akışını düzenleyecek hareketler<br />

yapmaları önerilmektedir. Haftada 2-3 kez yapılan yüzme, her<br />

gün en az 20 dakikalık tempolu yürüyüşler ya da önerilen germe<br />

ve gevşeme egzersizleri hem anne adayının kendisini daha iyi<br />

hissetmesini sağlar hem de doğuma iyi bir hazırlık olmaktadır.<br />

Gece yatmadan yapılan ılık bir duş genel bir rahatlama<br />

sağlayarak, düzenli bir uykuya geçişi sağlamada yardımcı<br />

olacaktır.<br />

Kimlerin çalışması sakıncalı?<br />

• Vajinal kanaması olan gebeler,<br />

• Hipertansiyonu olanlar,<br />

• Erken doğum riski olanlar,<br />

• Bebekte gelişme geriliği olan vakalar,<br />

• Servikal yetmezliği olan gebeler,<br />

• Bazı çoğul gebelikler ve amniyon mayiinin çok fazla olduğu<br />

durumlar,<br />

• Geçmişinde ikiden çok erken doğum bulunan vakalar.<br />

Doktorunuzun önerisine kulak verin<br />

Efor sarf etmeyi gerektirmeyecek işlerde çalışan anne adayları<br />

gebeliklerinin son haftalarına kadar rahatlıkla çalışabilirler. Ek bir<br />

efor sarf etmeyi gerektirecek bir işte çalışanlar ise gebeliklerinde<br />

var olan riskler göz önüne alınarak (erken doğum, hipertansiyon,<br />

çoğul gebelikler vb.) hekimlerinin önerileri doğrultusunda<br />

çalışma zamanlarını ve şekillerini gözden geçirmelidir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 33


KADIN SAĞLIĞI<br />

POLİKİSTİK OVER SENDROMU HER<br />

10 KADINDAN BİRİNDE GÖRÜLÜYOR<br />

Doç. Dr. Gökhan Özışık - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong>/ Etiler Tıp Merkezi Endokrinoloji Bölümü<br />

Doğurganlık çağındaki kadınlarda en sık görülen endokrin bozukluklardan biri olan<br />

“polikistik over sendromu”; adet düzensizliği, tüylenme, sivilcelenme, saçlarda seyrelme<br />

ve kilo verememe gibi birçok belirti ile kendini gösterir. Düzensiz hormon üretimine bağlı<br />

olarak ortaya çıkan bu hastalık, her 10 kadından birinde görülebilmektedir.<br />

Regl düzeni 21 günden az, 36 günden fazla ise<br />

Sağlıklı kadınların çoğunda iki adet dönemi arasında geçen gün<br />

sayısı hafif farklılık gösterebilir; ancak 21 günden az veya 36 günden<br />

fazla ise “düzensiz adet görme” olarak kabul edilir. Ergenliğe girişle<br />

birlikte ilk 3 yıl adet düzensizliği normal kabul edilebilir; ancak<br />

tüylenme ve aşırı kilo alma da varsa bu süreyi beklemeden mutlaka<br />

bir hekime danışılmalıdır.<br />

Hormonal denge bozulursa…<br />

Polikistik yumurtalık sendromu üreme çağında yani 15-45 yaş<br />

arasındaki kadınların %5-10’unda görülen ve genetik kökenli olduğu<br />

düşünülen bir hastalıktır. Her hastada farklı belirtiler gösterebilir.<br />

Özellikle hafif formları kolayca gözden kaçabilir. Her ne kadar<br />

tanımında “yumurtalıklarda birçok kist” vurgusu olsa da, hastaların<br />

%30’unun ultrasonunda hiç kist görülmeyebilir. Bu polikistlerin<br />

kaynağı ise beyinden yumurtalıkların çalışmasını kontrol eden<br />

merkez ile yumurtalık hücreleri arasında hormonlar aracılığı ile<br />

kurulan iletişimin bozulması ve bu sinyal karmaşasının “folikül” adı<br />

verilen ve yumurta adayını içeren özel yapıların her ay beklenenden<br />

daha fazla sayıda ortaya çıkmasıdır. Yumurtalıklar üzerindeki<br />

hormonal kontrolün kaybolması ise aşırı erkeklik hormonu ve insülin<br />

üretimine yol açar. Bunlar da ciltte yağlanma, sivilce, tüylenme,<br />

insülin direnci, kilo alma (bazen de kilo problemi olmadan şeker<br />

düşmesi atakları), karaciğerde yağlanma ve kolesterol yüksekliğine<br />

neden olur.<br />

İlaç, egzersiz ve doğru beslenme ile tedavi<br />

Detaylı sorgulama ve hormon ölçümleri ile tanının bir an önce<br />

konulması, ileriki yıllarda doğabilecek metabolik bozuklukları<br />

önlemeye yardımcıdır. Tedavinin başarısındaki en önemli iki faktör,<br />

hasta ve yakınlarını doğru bilgilerle yönlendirerek doğru ilaçların<br />

kullanımının sağlanmasıdır. Doğum kontrol hapları 35 yaşın altındaki,<br />

sigara içmeyen ve henüz gebelik beklentisi olmayan hastalar için en<br />

uygun seçenektir. Bu ilaçlar aşırı uyarılan yumurtalıklara bir müddet<br />

dinlenme fırsatı vereceğinden çoğu hastada yüz güldürücü sonuçlar<br />

elde edilmesini sağlamaktadır. Tıbbi duruma göre uygun bir diyet<br />

ve egzersiz programı da kişiye önerilir. Bununla birlikte insülin<br />

direncini kıran ve erkeklik hormonunun etkisini bloke eden ilaçlar<br />

da verilebilmektedir. Omega-3 yağ asitlerinden zengin beslenmek<br />

(balık, tereyağı, yumurta, ceviz gibi) veya hekim tavsiyesi ile<br />

bunları içeren besin destekleri almak da düzensiz hormon üretiminin<br />

normale dönmesine yardımcı olabilmektedir.<br />

Şikayetlere yönelik tedavi seçenekleri uygulanıyor<br />

Belirtilerin sayı ve şiddeti, her hastada farklı olabilmektedir.<br />

Kimi hasta sadece geçmeyen sivilceler, ense, koltukaltı, kasık<br />

cildinde koyulaşma (hafif kadifemsi bir görünüm) gibi şikayetler<br />

ile dermatoloğa gitmektedir. Hastalardan bazıları kilo verememe<br />

ve tüylenme şikayetleri ile endokrinoloğa, bazıları da hiç adet<br />

göremediği ya da adetleri düzensiz olduğu için jinekoloğa<br />

başvurabilmektedir.<br />

Bebek sahibi olmayı zorlaştırabilir<br />

Adet düzensizliği yumurtlamanın hiç olmaması veya zamanlamasının<br />

bozulmasından kaynaklanır; dolayısıyla hamile kalmayı<br />

güçleştirebilmektedir. Polikistik yumurtalık hastalığı, kalıcı bir kısırlık<br />

nedeni değildir; ancak gebe kalmakta zorlanmanın en sık nedenidir.<br />

Gebe kalmakta hiç sıkıntı çekmeyen hastalar olabileceği<br />

gibi, hamileliğin bu hastalığın düzelmesine katkısı olacağı<br />

düşünüldüğünden gebelik planının geciktirilmemesi hekimlerce<br />

önerilmektedir.<br />

34<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


KADIN SAĞLIĞI<br />

MENOPOZ SONRASI KANAMALAR KANSER<br />

HABERCİSİ OLABİLİR<br />

Prof. Dr. Serdar Serin - <strong>Memorial</strong> Kayseri <strong>Hastanesi</strong> Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü<br />

Kadınlarda adet dönemi haricindeki<br />

tüm kanamalar endişe yaratmaktadır.<br />

Özellikle menopoz başladıktan<br />

sonra ortaya çıkan kanamalarda<br />

bu kaygı daha da artarken, zaman<br />

zaman da yerini kanser korkusuna<br />

bırakabilmektedir.<br />

Bu kanamaların yüzde 80’e yakını<br />

önemli bir sorun oluşturmazken,<br />

yaklaşık yüzde 20’sinde gerçekten<br />

bir kanserle karşılaşma ihtimali<br />

bulunmaktadır.<br />

Kanama; makat (rektal), idrar<br />

torbası (mesane) ve vajinal yoldan<br />

olabilir. Öncelikle bunun nereden<br />

kaynaklandığının anlaşılması<br />

önemlidir. Basit bir vajinal tampon<br />

yerleştirmekle vajinal kanama<br />

anlaşılabilir.<br />

Vajinal kanamanın nedenleri araştırılmalı<br />

Kadınlarda menopoz dönemi kanamalarının pek çok nedeni vardır. En sık neden, menopoza bağlı olarak gelişen ve “atrofi” denilen<br />

endometriyal (rahmin iç kısmı) ve vajinal dokulardaki incelmeye bağlı olan kanamalardır.<br />

Sık rastlanan ikinci bir neden ise; kullanılan hormon tedavileridir. Hatta bazı kaynaklarda hormon replasman (Hormon yerine<br />

koyma) tedavilerine bağlı kanamalar birinci sırada yer almaktadır.<br />

Diğer nedenler ise; rahimden kaynaklanan polip, miyom, adenomiyosis gibi bazı iyi huylu urlar, rahim ağzındaki polipler, pelvik<br />

enfeksiyonlardır. Ayrıca vajinal mantar veya basit bir vajinal enfeksiyonda da kanama görülebilir. Yüzde 20 civarında hastada,<br />

menopoz sonrası kanamanın nedeni, rahimden veya rahim ağzından kaynaklanan bir kanser olabilir.<br />

Zaman kaybetmeksizin kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurulmalı<br />

Menopoz sonrası kanaması olan hastanın mutlaka bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurması gerekir. Hastanın hikayesi<br />

alınıp, muayenesi yapıldıktan sonra, genellikle ultrasonografi uygulanır. Yapılan bu işlemlerden sonra büyük ölçüde olası nedenler<br />

düşünülmektedir. Daha sonrasında yapılacak biyopsiler özellikle kanser düşünülen hastalarda tanı için gerekmektedir.<br />

Histeroskopi ile tanı kolayca konuyor<br />

Günümüz şartlarında uygulanabilen histeroskopi (optik bir aletle rahim içinin incelenmesi) işlemi ile tanı oldukça kolaydır. Bu<br />

işlemle rahmin içinden kaynaklanan miyom, polip gibi iyi huylu oluşumların aynı seansta tedavileri mümkün olabilmektedir. Kanser<br />

tanısı alan hastaların tedavilerinin bu konuyla ilgili uzmanlarca yapılması son derece önemlidir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 35


ÇOCUK SAĞLIĞI<br />

SİNDİRİM SİSTEMİ KUSURLARIYLA DOĞAN<br />

BEBEKLERİN YAŞAMA ŞANSI GÜN GEÇTİKÇE ARTIYOR<br />

Doç. Dr. Kemal Çiğdem- <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> Çocuk Cerrahisi Bölümü<br />

Sindirim sistemine ait doğumsal kusurların büyük çoğunluğu gebelik sırasında<br />

yapılan ultrasonografilerle ortaya çıkmaktadır. Buna işaret eden en önemli<br />

bulgulardan biri, amniyon sıvısındaki artıştır. Tıbbi imkanların gelişmesiyle<br />

birlikte sindirim sistemi kusuruyla doğan bebeklerin yaşama şansı da gün<br />

geçtikçe artmaktadır.<br />

Tükürüğünü yutamayan bebeklere dikkat!<br />

Bebeklerde yemek borusu tıkanıklıkları, ortalama 2500-3000’de bir görülen doğumsal kusurlardır. Anneye gebelik döneminde yapılan<br />

ultrasonografide, bebeğin mide cebinin görülememesi ve amniyon sıvısının artması bu hastalıktan şüphelenmek için yeterli bir nedendir.<br />

Kesin tanı; bebek doğduktan sonra yapılan incelemelerle ortaya çıkmaktadır. Bu bebeklerin, yemek boruları tıkalı olduğundan tükürüklerini<br />

yutamazlar ve bu nedenle ağızlarından sürekli tükürük gelir. Beslenmeye başladıktan sonra kusma, morarma, öksürük ve solunum sıkıntısı<br />

başlar. Bu belirtiler nedeniyle, ek bir kusurun olması ihtimali üzerine bebekte ayrıntılı bir araştırma yapılması gerekmektedir. Geçmiş<br />

dönemlerde daha tanı konamadan bebeklerin tamamı kaybedilmekteydi. Günümüzde ise doğum sonrası bebekte yapılan incelemelerde tek<br />

sorun olarak yemek borusu tıkanıklığı bulunduğunda, gerekli ön tedavileri takiben yapılan ameliyatlarla bu bebeklerin büyük çoğunluğu<br />

sağlığına kavuşup yaşamlarını sorunsuz bir şekilde sürdürebilmektedir.<br />

36<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


ÇOCUK SAĞLIĞI<br />

Cerrahi müdahale ile yaşamlarına<br />

devam edebiliyorlar<br />

Mide çıkışındaki doğuştan olan tıkanıklıklar<br />

kısmi veya tam olabilir ve doğum öncesinde<br />

hastalığın tanısı zordur. Ancak doğduktan<br />

sonra tanılarının konulması kolaydır. Bu<br />

bebekler, yaşamlarının ilk gününden itibaren<br />

kusmaya başlarlar. Özellikle ilk beslenmeden<br />

sonra bebeğin kusmaya başlaması hastalık<br />

için uyarı niteliği taşımaktadır Bu durumda<br />

mide çıkışındaki, doğuştan olan tıkanıklar<br />

nedeniyle ameliyat edilen bebeklerin yaşama<br />

şansı çok yüksektir.<br />

Kesin tanı bebek doğduktan<br />

sonra konur<br />

Duodenal tıkanıklık, mideden sonraki<br />

bölüm olan onikiparmak bağırsağının bir<br />

kısmının tıkanması olarak tanımlanabilir.<br />

Bu doğumsal kusur, ortalama 5000-<br />

10000’de bir görülmektedir, yani ender<br />

olarak gözlenen bir kusurdur. Başta down<br />

sendromu olmak üzere çeşitli kromozom<br />

kusurlarının oluşturduğu sendromların bir<br />

parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Gebeliğin ikinci yarısından<br />

sonra yapılan ultrasonografide şişkin bir mide cebinin<br />

yanında ek bir cebin daha görülmesiyle hastalıktan şüphe<br />

duyulmalıdır. Bu durumlarda genellikle amniyos sıvısının da<br />

arttığı gözlenmektedir. Kesin tanı bebek doğduktan sonra<br />

yapılan incelemeler sonucu konulur. Onikiparmak, bağırsağının<br />

tıkalı olduğu bebekler, beslenmede sıkıntı yaşar ve genellikle<br />

doğduktan sonraki ilk 24 saat içerisinde kusmaya başlarlar.<br />

Zamanında doğan, kromozomları normal olan ve ek bir<br />

doğumsal kusuru olmayan bebeklerde gerekli ön hazırlıkları<br />

takiben yapılan düzeltici ameliyatlar çok başarılıdır.<br />

Beslenmede sıkıntı ve kusma en önemli belirtidir<br />

Onikiparmak bağırsağından sonraki kısımlar sırasıyla ince ve<br />

kalın bağırsak olarak devam eder. İnce bağırsağın herhangi<br />

bir yerinde doğuştan tıkanıklık olabilir. Bu hastalığın görülme<br />

ihtimali de 1/1000’dir. Gebeliğin ikinci yarısında yapılan<br />

ultrasonografide genişlemiş bağırsakların görülmesi ve amniyos<br />

sıvısının artmasıyla hastalıktan şüphe edilir. Bebekler, doğumdan<br />

sonra tıpkı diğer sindirim sistemi tıkanıklıklarında olduğu gibi<br />

beslenmede sıkıntı yaşar ve kusmaya başlar, ki bu en önemli<br />

belirtidir. Ek olarak ince bağırsağı tıkalı olan bebekler gaita da<br />

çıkaramayabilirler. Gerekli ön hazırlık ve tedavilerin ardından<br />

yapılan ameliyatla bu bebeklerin büyük çoğunluğu yaşamlarını<br />

sorunsuz bir şekilde sürdürmektedirler.<br />

2500-5000 bebekten 1’inin anüsü kapalı<br />

Tüm dünya genelinde yaklaşık olarak 2500-5000 bebekten birisi<br />

anüsü kapalı olarak doğmaktadır. Ülkemizdeki doğum hızına<br />

bağlı olarak her yıl tüm canlı doğan bebeklerin 200 ila 300<br />

kadarı anüsü kapalı olarak doğmaktadır.<br />

Önceki yıllarda bu bebeklerin çoğu kaybedilmekteydi.<br />

Günümüzde ise tıbbın da ilerlemesiyle bu bebeklerin çoğunun<br />

yaşama şansı artmaktadır. Anüs kapalılığının tedavisinde, ek<br />

problemin olup olmaması ve hastalığın tipine göre yapılan tek<br />

veya aşamalı ameliyatlarla tedavi sağlanmaktadır.<br />

Erken tanı ve uygun şartlar hayati önem taşıyor<br />

“Omfalosel”, erken gebelik döneminde bebeğin gelişiminin<br />

normal bir parçası olarak yer darlığı nedeniyle kordon içine göç<br />

eden bağırsakların yer açıldığında karın içine geri dönmemesi,<br />

“gastroşizis” ise bağırsakların genellikle karnın sağında yer<br />

alan bir açıklıktan vücut dışına çıkmasıdır. Böylece her iki<br />

durumda da bağırsaklar karın içinde değil, dışarıda yer alırlar.<br />

Omfaloselinin, gastroşizisten farkı, bağırsakların üzerinin<br />

karın içi zarı ile örtülü olmasıdır. Amniyos sıvısı içinde yüzen<br />

bağırsakların görülmesiyle tanı konur. Çoğu zaman anne<br />

adayının kanında “alfa feto protein” ölçümü de yüksek bulunur.<br />

Omfalosel %50 oranında kromozom kusurlarıyla beraber ortaya<br />

çıktığından amniyosentez veya kordosentez ile kromozom<br />

incelemesi yapılmalıdır. Bebek doğduktan sonra uygun şartlar<br />

altında ameliyat gerçekleşmesiyle başarı sağlanabilir.<br />

Sindirim sisteminin doğuştan olan sorunlarında başarının<br />

önemli bir parçası, erken tanı ve uygun şartlarda ameliyat<br />

gerçekleştirilmesidir. Doğum öncesi, sindirim sistemi<br />

probleminden şüphelenilmesi halinde, doğumun mutlaka<br />

çocuk cerrahisi ve yenidoğan yoğun bakım ünitesinin olduğu<br />

bir merkezde yapılması sağlanmalıdır. Böylece bebeğin uygun<br />

bir merkezde doğumunun gerçekleşmesiyle ortaya çıkabilecek<br />

sorunların da önüne geçilmiş olur.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 37


GENEL SAĞLIK<br />

BAŞ AĞRISINDAN KURTULMAK İÇİN<br />

YAŞAM TARZINIZI DEĞİŞTİRİN<br />

Prof. Dr. Macit Selekler – <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Baş Ağrısı Merkezi<br />

Baş ağrısı, iç ve dış dünyanızda bazı şeylerin yolunda gitmediğini ifade eden önemli bir alarmdır.<br />

Kişinin günlük aktivitelerini yapmasını engelleyen ve onu sosyal yaşamdan soyutlayabilen bu<br />

ağrılarda doğru tedavi, sorunun kaynağına inilmesi ile mümkündür.<br />

5 hastadan 4’ü migren sorunu yaşıyor<br />

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2011 raporuna göre; baş ağrısı<br />

nedeniyle doktora başvuran hastaların %30’u migren, %35’i<br />

gerilim tipi baş ağrısı, %12’si ise migren ve gerilim tipi baş<br />

ağrısından şikayetçidir. %6 oranında aşırı ilaç kullanımı nedeni<br />

ile baş ağrısı görülmektedir. Bunların çoğunun kökeninde<br />

migren yatmaktadır. Baş ağrısı yakınması ile doktora giden<br />

her 5 hastadan 4’ünün migren ve gerilim tipi baş ağrısından<br />

şikayetçi olduğu görülmektedir.<br />

Işık, ses ve kokular hayatınızı çekilmez kılabilir<br />

Migren, gerilim tipi baş ağrısına göre daha ciddi bir tablodur.<br />

Gerilim tipi baş ağrısı, hafif veya orta derecede; migren ise<br />

orta veya şiddetli derecede bir baş ağrısıdır. Kişinin günlük<br />

işlerini yerine getirmesini engeller. Ayrıca migrene; ışık, ses<br />

ve kokulardan rahatsızlık ile bulantı ve kusma eşlik edebilir.<br />

Gerilim tipi baş ağrısı;düşük dozda basit ağrı kesicilere<br />

daha iyi cevap verir. Migren ve gerilim tipi baş ağrısının<br />

tetikleyicileri birbirine yakınlık gösterir. Son yıllarda gerilim<br />

tipi baş ağrısı ve migrenin kökende aynı olduğu, bu ağrının<br />

migrenin daha hafif bir formu olduğu düşünülmektedir.<br />

Tedaviden önce korunma önemlidir<br />

Baş ağrılarının yaşamı olumsuz etkilememesi için önce ağrı<br />

tiplerini tanımak gerekir. İlk adım, tedaviden önce korunmadır.<br />

Migren ve gerilim tipi baş ağrısı, kısaca kişi kendini ruhsal<br />

ve fiziksel olarak hırpaladığında ortaya çıkar. Her insanın<br />

tetikleyicileri farklılıklar göstermekle beraber temelde benzer<br />

özellikler gösterir.<br />

38<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013<br />

Baş ağrılardan kurtulmak için…<br />

• Düzenli uyku: Her gün belirli zamanlarda uyuyup uyanmalısınız. Hafta<br />

sonları çok fazla, hafta içi ise çok az uyumak sakıncalıdır. Çoğu erişkin için<br />

gece ihtiyaç duyduğu uyku süresi yaklaşık 6-8 saattir. Uykudan baş ağrısı ile<br />

uyanmak olası bir uyku bozukluğunun göstergesidir.<br />

• Düzenli beslenme: Kan şekerinin düşmesi, baş ağrısını tetikleyebilir. Günde<br />

üç kez, düzenli aralıklarla, protein, meyve, sebze ve karbonhidrat içeren<br />

öğünler tüketilmelidir. Çok fazla şeker, kan şekerinin hızlı yükselmesine ve bu<br />

da tekrar hızlı düşmesine yol açar; sonuç olarak baş ağrısını tetikleyebilir.<br />

• Yeterli ölçüde rutin egzersiz: Haftada 3- 5 kez yapılan yeterli ölçüde<br />

egzersiz, stresinizin azalmasına ve bedensel olarak formda kalınmasına<br />

yardım edecektir. Aşırı veya düzenli yapılmayan egzersiz ise baş ağrılarını<br />

tetikleyebilmektedir.<br />

• Bol miktarda sıvı tüketmek: Normal bir erişkin gün içerisinde bol miktarda<br />

su içmelidir. Dehidratasyon yani vücudun susuz kalması, baş ağrısına neden<br />

olabilmektedir.<br />

• Kafein, alkol ve ilaç alımını sınırlandırmak: Kafein uyarıcı bir maddedir<br />

ve kullanan kişilerde kafein yoksunluğu baş ağrısına neden olabilir. Kafeinin<br />

kaynağı genellikle kahve, çay, asitli içecekler ve kafein içeren ağrı kesicilerdir.<br />

Baş ağrısı için kullanılan herhangi bir ilaç, çok uzun süre ve sık alındığında<br />

baş ağrısı ortaya çıkabilir. Haftada 1-2 defa ağrı kesici kullanmak sakıncalı<br />

olmayabilir. Ancak sürekli olarak, haftada üç günden fazla bu ilaçların<br />

kullanılması baş ağrısına yol açar.<br />

• Stresi azaltmak: Stres, baş ağrısında bir artışa yol açabilir. Gevşeme, nefes<br />

egzersizi, meditasyon ve stres yönetimi kullanılabilecek yöntemlerdir.<br />

• Depresyon tedavisi: Kişinin sıklıkla depresif bir duygu durumunda olduğu<br />

görülüyorsa uzman yardımı alması baş ağrısının etkin bir şekilde tedavi<br />

edilmesi için önemlidir.


GENEL SAĞLIK<br />

DİŞ ESTETİĞİNDE<br />

ALTIN ORAN<br />

Dr. Dt. Ezel Yıldız Elmas - <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları Bölümü<br />

Bazı insanlar yumuşak<br />

bir gülüşü tercih<br />

ederken, kimileri için<br />

de daha çekici bir<br />

gülümseme önemlidir.<br />

Güzel bir gülüş için<br />

en başarılı sonuç ise,<br />

yüzyıllar öncesinden tüm<br />

göze hoş gelen objelerin<br />

üzerinde varlığını<br />

kanıtlamış en yeni<br />

yöntem “altın oran”<br />

ile elde edilmektedir.<br />

Altın oran nedir?<br />

Altın oran, insanın çevresinde estetik olarak<br />

algıladığı tüm canlı ve cansız varlıklarda<br />

vardır ve vücudun her bölgesi için de<br />

geçerlidir. İlk kez M.Ö. 500 yılında Pisagor<br />

tarafından tanımlanmıştır; ancak altın oranın<br />

dikdörtgenini kullanarak kumpas ve cetvel ile<br />

nasıl belirleneceğini M.Ö. 300 yılında Öklid<br />

göstermiştir. En basit şekliyle altın oranı düz<br />

bir çizginin altın oran pergeli ile bir büyük<br />

bir de küçük parçaya bölünmesi şeklinde<br />

algılanabilir. Bu parçalar arasındaki oran<br />

1,618’dir.<br />

Dişlerin altın oranı var mıdır?<br />

Dişlerin kendi aralarında bir orantısı olduğu<br />

gibi, yüzdeki tüm organlarla dişler arasında<br />

da bir uyum ve ölçek vardır. İnsan yüzündeki<br />

estetik algılama birçok organın uyumuna<br />

bağlıdır. Bu oranlar sadece dişlerin genişliğini<br />

kapsamaz, aynı zamanda dudaklar ve<br />

ağız dikey yüksekliğini ve buna bağlı yüz<br />

yüksekliğini de kapsar. Bakıldığında “güzel”<br />

olarak algılanan, bu orantıların oluşturduğu<br />

bütündür.<br />

Hekimlik ve sanat bir arada<br />

Gülüş tasarımı, hekimlik ve sanatın birlikte<br />

uygulanarak, kişiye özel ideal gülümsemeyi<br />

yenilemek ve birtakım kişisel istekler ile sağlık<br />

ve doğallığı da birleştirerek güzel bir gülüşü<br />

planlayabilmektir. İnsanın estetik anlayışı<br />

kişiseldir. Ait olduğu kültür, aldığı eğitim,<br />

yaşadığı ülke veya şehir, takip ettiği medya ve<br />

moda akımları gibi birçok farklı faktör kişinin<br />

estetik algısını oluşturur. Diş hekimleri için de<br />

aynı durum geçerlidir. Kişi veya hekim estetik<br />

bir gülümseme için ne kadar kişisel bilgi<br />

birikim ve değerlendirmelerini kullansa da, bu<br />

karar aslında kişisel değil, matematikseldir.<br />

Doğru uzunlukta dişler yapılarak, doğru<br />

mesafe oranlarıyla çalışılarak kişinin kendine<br />

dair estetik algısı ve beklentisi risksiz şekilde<br />

planlanabilir. İşte bu yüzden diş hekiminin<br />

estetik açıdan memnun edici bir gülüş<br />

tasarlarken, altın oranı uygulayabilecek bilgi<br />

beceri ve ekipmana sahip olması gerekir. Gülüş<br />

tasarımında altın oranı kullanmak bu nedenle<br />

kaçınılmazdır.<br />

Gülüş tasarımına başlarken…<br />

İlk olarak tüm ölçümlerin altın oranlara<br />

göre belirlenmesi, sonra kişinin yüz tipi, cilt<br />

rengi, yaş ve cinsiyetine bağlı kriterlerin<br />

değerlendirilmesi gerekir. Genellikle kare<br />

veya yuvarlak yüzlü kişilerde diş formları<br />

kare veya yuvarlak, uzun yüzlü kişilerde diş<br />

formları da uzun olur. Klasik diş hekimliğinde<br />

bu benzerlikler korunmaya çalışılarak<br />

restorasyon yapılır. Bazen bu benzerlikler<br />

tersine çevrilerek, farklı ifadeler veren diş<br />

yapıları aracılığıyla estetik yönden bazı şeyler<br />

değiştirebilir. Örneğin uzun yüzlü bir kişiye<br />

dikdörtgen formda uzun dişler yapılırsa yüzü<br />

olduğundan da uzun görünebilir. Böyle kişilere<br />

oval veya daha geniş formlar denenerek<br />

yüzdeki hoş olmayan uzunluk gizlenebilir.<br />

Yine yuvarlak yüzlü bir kişiye daha ince uzun<br />

formda dişler yapılarak yüzünün daha ince<br />

görünmesi sağlanabilir. Ancak tüm bu işlemler<br />

yüzde yapılacak ölçümlere ve altın oranlara<br />

göre planlanmalıdır.<br />

Yaş önemli bir faktör<br />

Yaş faktörü de gülüş tasarımını yönlendirecek<br />

bir diğer önemli faktördür. Örneğin, sadece<br />

altın orana uymak için 60 yaşındaki bireyle 25<br />

yaşındaki bireye standart bir gülüş tasarımı<br />

yapılamaz. Dişlerin boy ve oranları yaşa bağlı<br />

değişir. Dişlerin şekil ve uzunlukları ile kişinin<br />

gençleşmesi mümkündür; ancak 60 yaşındaki<br />

bir yüze 25 yaş dişleri yerleştirilemez. Bu<br />

tip hastalarda mutlaka estetik cerrahi ile<br />

cilt, dudak, yanak, çene altı ve göz çevresi<br />

desteğine de ihtiyaç duyulacaktır. Kişiye özel<br />

gülüş tasarımı, standart diş yapımını engeller.<br />

Altın oranların belirlenmesi ve uygulanması ile<br />

sağlıklı bir görsellik elde edilmiş olur. Estetik<br />

algıyı subjektif olarak tarif etmeyi sağlayan<br />

altın oran kullanımı, gülüş tasarımı sürecinde<br />

kişi ve hekimin ilişkisini netleştirir. Elde edilen<br />

başarılı sonuç ile yüksek memnuniyeti sağlanır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 39


GENEL SAĞLIK<br />

MENOPOZA GİREN KADINLARDA İDRAR<br />

KAÇIRMA SIKLIĞI ARTIYOR<br />

Doç. Dr. Abdullah Gedik - <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> Üroloji Bölümü<br />

Kadınlarda idrar kaçırma,<br />

sosyal ve hijyenik problemlere<br />

neden olan, kişinin yaşam<br />

kalitesini bozan ve ilerleyen<br />

yaşlarda sıklığı giderek artan bir<br />

hastalıktır.<br />

Hastalarda idrar kaçırma, çoğunlukla<br />

sıkışıp tuvalete yetişmeye çalışırken<br />

(urge inkontinans) oluşabileceği<br />

gibi; öksürük ve hapşırıkla karın içi<br />

basıncının arttığı durumlarda (stres<br />

inkontinans) görülebilmektedir.<br />

Bazen de her iki idrar kaçırma tipi<br />

birlikte ortaya çıkabilmektedir.<br />

Çok doğum yapmak idrar kaçırma nedeni<br />

İdrar kaçırma sıklığının; çok veya zor doğum yapan, sigara içen, obez, sürekli kabızlık çeken, rahim alma ameliyatı olan ve<br />

menopoza giren kadınlarda arttığı gözlemlenmiştir.<br />

Sıkışma tipi idrar kaçırma görülen kadınlarda hem gece hem de gündüz sık idrara çıkma ve tuvalete yetişemeden birkaç damla idrar<br />

kaçırma şikayeti görülmektedir. Burada esas problem idrar torbasında baskılanamayan, engellenemeyen kasılmaların olmasıdır. Bu<br />

hastalar, sosyal hayatlarında sürekli tuvalet arar, tuvaletlere yakın yerlerde dolaşır ve uzun yolculuklara çıkamazlar. Hastalık, uzman<br />

hekim kontrolünde çeşitli ilaçlar kullanılarak tedavi edilebilir.<br />

Öksürürken ve hapşırırken dikkat!<br />

Öksürme, aksırma gibi karın içi basıncını artıran idrar kaçırmada asıl problem, idrar torbasının veya üretra olarak adlandırılan idrar<br />

kanalının aşağıya doğru yer değiştirmesi sonucu, anatomik yerleşiminin değişmesi veya pelvik taban denilen bölgedeki kaslardaki<br />

zayıflıktır. Bu hastalar gülme, öksürme veya aksırma ile daha fazla miktarda idrar kaçırmakta ve genellikle ped ile dolaşmaktadırlar.<br />

Hastalığın ilerleyen dönemlerinde konuşurken veya yürürken dahi idrar kaçırma görülabilir. Bu durumda hastanın idrar kaçırması<br />

çok fazla değil ise pelvik taban kaslarını kuvvetlendirecek egzersizler yapması önerilir. Bu egzersizlerin yetersiz olduğu durumlarda<br />

veya fazla miktarda idrar kaçıran hastalarda cerrahi müdahale uygulanabilmektedir.<br />

İdrar kaçırmanın nedeni belirlenmelidir<br />

Hastalığın tanısı; hastaların şikayetlerini ayrıntılı sorgulama, bazı hastalarda 3 gün süreyle idrara çıkma günlüğü tutma ve dikkatli<br />

bir muayene ile konulabilir. Hasta sıkışıkken yapılan vajinal muayenede kişi öksürtülerek idrar kaçışının olup olmadığı mutlaka<br />

kontrol edilmelidir. Sıkışma tipi idrar kaçırması olanlarda idrar yollarında enfeksiyon varlığı değerlendirilmeli ve mutlaka tedavisi<br />

yapılmalıdır.<br />

40<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

KISIRLIK TEDAVİSİNDE OLUMLU<br />

YANIT ALMAK İÇİN...<br />

Op. Dr. Arzu Yurci - <strong>Memorial</strong> Kayseri Tüp Bebek Merkezi<br />

Günümüzde kısırlık sık rastlanan bir sorundur. Birçok davranış ve alışkanlık kısırlık tedavisini<br />

etkilediği gibi, tüp bebek tedavi yöntemini de etkilemektedir.<br />

Kısırlığa neden olan davranış ve alışkanlar, hem hekimler hem de bu konuyla ilgili olan çiftler<br />

tarafından merak edilen konuların başında gelmektedir. Doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörlerin<br />

başında; sigara, obezite, ileri yaş, kafein, çevresel zararlı maddeler, stres ve cinsel yolla bulaşan<br />

enfeksiyonlar gelmektedir.<br />

Sigara içen erkeklerde kısırlık riski yüksek<br />

Sigaranın yumurtalıklar üzerindeki zararlı etkisi kesin olarak<br />

ispatlanmıştır. Zararın derecesi de sigara içme süresiyle doğru<br />

orantılıdır. Sigara içenlerde kısırlık riskinin topluma oranla 1,5 kat daha<br />

fazla görüldüğü yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Ayrıca sigaranın<br />

1-3 yıl erken menopoza girme ile ilişkili olduğu, yumurta gelişimi,<br />

yumurtlama, döllenme ve embriyonun erken gelişimi üzerinde olumsuz<br />

etkilerinin bulunduğu da bilinmektedir. Yardımcı üreme teknikleri<br />

ile tedavi sırasında sigara içenlere aynı sayıda embriyo transfer<br />

edildiğinde gebelik oranının %50 daha az olduğu görülmüştür. Sigara,<br />

erkeklerde mikroenjeksiyon (ICSI) ve tüp bebekte (IVF) başarı şansını<br />

daha da azaltmaktadır.<br />

İleri yaş, obezite ve stres doğurganlığı olumsuz<br />

etkiliyor<br />

Eğitim, kariyer planlaması, ekonomik nedenler ve evlilik anlayışındaki<br />

değişiklik gibi faktörler, son 25 yılda kadınlarda ilk doğum yaşını<br />

artırmaktadır. Kısırlığın oluşumunda ileri yaş çok önemli bir risk<br />

oluşturmaktadır. Doğurganlık, 35 yaşa kadar artış gösterirken, bu<br />

yaştan sonra hızlı bir düşüş göstermektedir. Çocuk sahibi olmak<br />

isteyen kadınların buna dikkat etmesi önemlidir.<br />

Obezite, kadınların yumurtalığına olumsuz etki eder ve yumurtlamada<br />

sorun oluşturur. Ayrıca adet düzensizliği, adet görememe, düşük<br />

riskinde artış, yardımcı üreme tekniklerinde düşük gebelik oranları<br />

gibi sorunlara da sebep olarak doğurganlık şansını düşürmektedir.<br />

Erkeklerde ise, obezitenin sperm sayısını %20 düşürdüğü ve sperm<br />

kalitesini bozduğu belirlenmiştir.<br />

Stres de, hormonları, sinir sistemini ve bağışıklık sistemini olumsuz<br />

yönde etkiler. Bunun yanında stresin toplanan yumurta sayısı ve<br />

gebelik oranını düşürdüğü de görülmektedir.<br />

Yaşam şeklinizi değiştirin<br />

Çevrede sıkça rastlanılan birçok kimyasal maddenin de doğurganlık,<br />

gebelik kayıpları ve engelli bebek doğurma ile ilişkili olduğu<br />

ispatlanmıştır. Pestisit (tarım zehri) ve solventlere (temizlik<br />

malzemeleri, yağ çözücü maddeler, boya, boya çıkarıcılar, yapıştırıcılar<br />

ve kozmetik ürünler gibi) maruz kalmak sperm sayısını %40<br />

azaltmaktadır. Kaynakçılık ve fırıncılık gibi işlerde yüksek ısıya maruz<br />

kalarak çalışmak, sperm sayısında azalmaya neden olabilmektedir.<br />

Çiftler; sigarayı bırakma, alkol almama, kafeini azaltma, stresle başa<br />

çıkma, kilo verme gibi önlemler alarak tedavi sonucuna olumlu yönde<br />

katkı sağlamalıdır.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 41


GENEL SAĞLIK<br />

BOTOKSLA CİLT YAŞLANMASINI<br />

ÖNLEYEBİLİRSİNİZ<br />

Doç. Dr. Teoman Eskitaşcıoğlu - <strong>Memorial</strong> Kayseri <strong>Hastanesi</strong> Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü<br />

Pürüzsüz bir cilt ve güzel bir görünüme sahip olmak herkesin hayalidir. Günümüzde<br />

ciltteki kırışıklıkların önlenmesinde, en sık uygulanan yöntemlerin başında ise botoks<br />

uygulaması gelmektedir. Uygulamanın amaç ve sonuçları öğrenildikçe kullanımı<br />

da o oranda artmaktadır. Botoks ayrıca nörolojik hastalıkların tedavisinde de<br />

kullanılmaktadır.<br />

Baş ağrısı ve migrene iyi geliyor<br />

Botoks, yüzün üst bölgesinin, özellikle yatay alın, kaş çatma ve göz kenarındaki<br />

çizgilerin (kaz ayağı) düzeltilmesinde çok etkilidir. Ayrıca bu bölgedeki<br />

kırışıklıkların giderilmesinin yanı sıra kaşları kaldıran bir etkiye de sahiptir.<br />

Yüzün orta kesiminde ise burunda oluşan yatay çizgilenmeleri ve gülüş şekli<br />

değişikliklerini düzeltir. Ciltteki yağ bezlerinin üzerindeki etkisi ile de uygulanan<br />

bölgelere canlılık ve parlaklık kazandırır. Botoks uygulamasının baş ağrısı ve<br />

migrene de iyi geldiği tespit edilmiştir.<br />

İkinci yıldan sonra uzun aralıklarla yaptırılmalıdır<br />

Botoks yani botilinum toksininin etkisi, enjeksiyonu takiben 72 saat içinde<br />

ortaya çıkar ve süresi ortalama 6 aydır. Zaman içerisinde, yüz çizgilerini<br />

rahatlatmak için daha az ilaç kullanılmalıdır. İki yıl boyunca düzenli<br />

olarak botoks yaptıran kişiler aynı şekilde devam ettiklerinde, kaslarında<br />

belirgin bir azalma ve buna bağlı yüz ifadelerinde değişim olabilir. Bu<br />

nedenle uygulamaların, ikinci yıldan sonra daha uzun aralıklarla yapılması<br />

önerilmektedir.<br />

Sahte botinilum toksini insan sağlığını tehdit ediyor<br />

Uzakdoğu’da ve Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde üretilen, Sağlık<br />

Bakanlığı’ndan ruhsatlandırılmadan Türkiye’ye kaçak yollarla giren sahte<br />

botilinum toksini insan sağlığını ciddi anlamda tehdit etmektedir. Kullanılan<br />

ilacın ruhsatlı ve onaylı olmasına dikkat edilmelidir. Uygulama tam donanımlı bir<br />

sağlık merkezinde yaptırılmalıdır.<br />

Gebe olan ve bebeğini emziren kadınlara önerilmez<br />

Botoks, 18-65 yaş arası herkese uygulanabilir ancak gebe olan ve çocuğunu<br />

emziren kadınlara uygulanması önerilmez. Tedaviden birkaç gün önce<br />

Aspirin, C ve E vitamini, ginkgo, Omega 3 (doymamış yağ asitleri), alkol ve<br />

yeşil çay gibi morarmaya sebep olacak içecek, ilaç ve besinlerin alınmaması<br />

önerilir. Deneyimli bir hekim tarafından uygulanması, hem komplikasyonların<br />

oluşmamasını sağlamakta hem de daha etkin sonuçlar alınmasını<br />

kolaylaştırmaktadır.<br />

Mutlaka uzman tarafından uygulanmalı<br />

Botoks uygulayabilmek için anatomi bilgisi gerekmektedir. Bilinçli ve tecrübeli<br />

ellerce uygulandığı sürece yan etkisi yok denecek kadar azdır. Uzman ellerde<br />

yapılan botoks uygulamasında, kırışıklığa yol açan kaslara çok ince uçlu bir<br />

enjektör iğnesi ile kişiye göre belirlenen dozlarda verilmektedir. Enjeksiyon<br />

sırasında hafif bir ağrı hissedilebilir. Bunu azaltmak için uygulamadan 15-<br />

20 dakika önce uygulama bölgesine ağrı kesici krem sürülebilir veya buz<br />

uygulaması yapılabilir. Kişi, tedaviden hemen sonra günlük hayatına dönebilir,<br />

duşunu ve makyajını yapabilir, günlük kremlerini kullanabilir.<br />

42 Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

MEME KÜÇÜLTME OPERASYONU<br />

HASTALARIN YAŞAMINI KOLAYLAŞTIRIYOR<br />

Op. Dr. Kaya Yıldız- <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü<br />

Meme büyüklüğü yalnızca estetik sorunlara<br />

yol açmakla kalmayıp, ciddi rahatsızlıklara<br />

da zemin hazırlayabiliyor.<br />

Meme büyüklüğünden yakınan kadınlarda,<br />

fiziksel aktivite güçlüğü ve giyinme ile ilgili<br />

sorunların yanında; bel, boyun ve sırt ağrısı gibi<br />

rahatsızlıklar görülebilmektedir. Ayrıca meme<br />

altı deride sürtünmeye bağlı olarak; mantar, deri<br />

incelmesi, cilt yaraları ve kötü koku oluşumu<br />

gibi sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bunların<br />

yanında psikolojik problemler de baş gösterebilir.<br />

Doğum yapan ve sık kilo alıp veren kadınlar<br />

özellikle dikkat etmeli!<br />

Büyük meme ve sarkıklık problemleri, aşırı kilo alıp verme<br />

ya da doğum sonrası oluşabilmektedir. Bu durumda<br />

genetik faktörler de etkilidir. Ailede aynı sorun varsa kişi<br />

de bu rahatsızlık ile karşılaşabilmektedir. Meme küçültme<br />

ameliyatı yapılan kadınlarda bel, boyun ve sırt şikayetleri<br />

azalmaktadır. Meme küçültme ameliyatı için ergenlik<br />

döneminin geçirilmiş, meme gelişiminin tamamlanmış<br />

olması gerekmektedir. Bu operasyon genellikle 16-17 yaşın<br />

üzerindeki kişiler için uygun görülür.<br />

Ameliyat tekniğini memenin yapısı belirler<br />

Meme küçültme operasyonu için çok sayıda cerrahi teknik<br />

kullanılmaktadır. Dünyada son yıllarda 2-3 temel teknik<br />

öne çıkmış durumdadır. Hastanın meme büyüklüğü ve şekli<br />

ameliyat yöntemini belirlemektedir.<br />

Daha az iz bırakan yöntemler tercih ediliyor<br />

Son yıllarda geliştirilen ve sıkça uygulanan yeni bir yöntem<br />

ile ameliyat sonrasında meme başı etrafında yuvarlak bir iz<br />

ve oradan dik bir şekilde meme katlantısına kadar inen düz<br />

bir iz kalabilmektedir.<br />

1 gün sonra taburcu olunabilir<br />

Ameliyatın nasıl yapıldığı, iz kalma durumu ve ameliyat<br />

sonrası dönem hastalara kapsamlı bir şekilde anlatılmalıdır.<br />

Operasyon sonrasında yaklaşık 2 hafta gibi bir iyileşme<br />

süreci yaşanmaktadır. Tüm göstergelerin olumlu<br />

olması durumunda, 1 gün hastanede kalınarak taburcu<br />

olunabilmektedir.<br />

Her mevsim gerçekleştirilebilecek bir operasyon<br />

Meme küçültme ameliyatı zamanlaması için belirlenen<br />

herhangi bir mevsim bulunmamakla beraber, yaz aylarında<br />

bu ameliyatı olmuş hastaların ameliyat izlerini güneş<br />

kremleriyle koruması gerekir. Ayrıca hastanın, ameliyat<br />

sonrası 2 hafta istirahat etmesi önemlidir.<br />

Meme küçültme operasyonu emzirmeye<br />

engel değil<br />

Küçültme ameliyatında meme başının duyusu çok önemlidir.<br />

Memeye giden sinirlerin korunması gerekmektedir. Bu<br />

ameliyatı olmamış bir hastanın emzirme problemi yaşama<br />

riski ile bu ameliyatı olan bir kadının süt verememe riski<br />

yaklaşık aynı orandadır. Bu anlamda ameliyatın süt vermeye<br />

olumsuz bir etkisi görülmemektedir. Ancak ameliyattan<br />

kısa bir süre sonra bebek sahibi olunması planlanıyorsa;<br />

hastalara önce çocuklarını dünyaya getirmeleri, ardından bu<br />

operasyonu geçirmeleri önerilir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 43


GENEL SAĞLIK<br />

UYKUNUZDA NEFESSİZ<br />

KALMAYIN!<br />

Op. Dr. Hasan Yılmaz - <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Kulak Burun Boğaz Bölümü<br />

Çok şiddetli horlamayla geçen<br />

gecelerin sabahına baş ağrısı ile ve<br />

yorgun uyanıyorsanız; gün boyu<br />

uyuklama nöbetleriyle mücadele<br />

ediyorsanız, uyku apnesi (uykuda<br />

solunum duraklamaları) hastalığı ile<br />

karşı karşıya olabilirsiniz.<br />

Uyku apnesi; kalp ritim bozukluğu, kalp<br />

büyümesi, kalp krizi riskinde artışa<br />

neden olabilen; yüksek tansiyon, inme,<br />

aşırı yorgunluk gündüz uyku hali, cinsel<br />

arzu azalması (iktidarsızlık), kontrol<br />

edilemeyen şişmanlama, uykuda terleme,<br />

geceleri sık sık tuvalete kalkma, aşırı<br />

sinirlilik, depresyona kadar varabilen ve<br />

hatta uykuda ölümle sonuçlanabilen bir<br />

hastalıktır.<br />

Astım ve şeker hastalığı kadar<br />

yaygın<br />

Apne, 10 saniyeden uzun süreli nefes durması<br />

durumudur. Uyku sırasında 1 saat içerisinde<br />

5’ten fazla apne olması, uyku apnesi hastalığına<br />

işaret eder. Toplum içindeki yaygınlığı yüksek<br />

olan bu hastalık, kadınların %2’sinde ve<br />

erkeklerin %4’ünde görülmektedir. Bu rakamlar<br />

hastalığın en az astım ve şeker hastalığı kadar<br />

yaygın olduğunu göstermektedir.<br />

Uyku apnesi derin uykuya<br />

geçilmesine izin vermiyor<br />

Uyku apnesinin sebebi, boğazda bulunan<br />

kasların havanın geçeceği alanı kapatacak<br />

şekilde gevşemesidir. Yumuşak damak, küçük<br />

dil, yutak ve dile ait olan bu kaslar gevşediğinde<br />

nefes alma sırasında hava yolu daralır ve bir süre<br />

için solunum durur. Bunun sonucunda kandaki<br />

oksijen miktarı azalır, beyin bu azalmayı algılar<br />

ve uyku derinliğini azaltarak hava yolunun tekrar<br />

açılmasını sağlamaya çalışır. Uyku derinliğinin<br />

azalmasını takiben bazı kişilerde bir iki kısa derin<br />

nefes alma, bazı kişilerde ise şiddetli horlama ve<br />

yutkunma sesleri ile solunum tekrar başlatılır.<br />

Bu durum bütün gece tekrarlayabilir. Kişi derin<br />

uykuya geçemez. Bütün uykusunu solunum<br />

çabası içinde geçirdiği için gündüz uyuma<br />

ihtiyacı duyar. Uyku apnesi olan kişiler, genellikle<br />

uykularının bölündüğünün farkında değildir ve iyi<br />

uyuduklarını zannederler.<br />

Risk faktörlerini önleyin<br />

Uyku apnesi risk faktörleri arasında kilo fazlalığı<br />

ile boyun bölgesinin kısa ve kalın olması ön plana<br />

çıkmaktadır. Zayıf kişilerde de görülebilse de kilo<br />

fazlalığı nedeniyle boyun ve boğaz çevresindeki<br />

yağ dokusunun artması uyku apnesini<br />

şiddetlendiren önemli bir etkendir. Büyümüş<br />

bademcikler geniz eti varlığı ve boğazın dar<br />

yapıda olmasının yanı sıra; burun kemiği<br />

eğriliği, alerji, burun eti büyüklüğü, sinüzit gibi<br />

burundan nefes almayı zorlaştıran hastalıklar<br />

risk faktörleridir. Alkol, sakinleştirici ve uyku<br />

ilaçlarının kullanımı, beyin felci veya tümörleri;<br />

kas ve sinir sistemi hastalıkları da apneye neden<br />

olabilmektedir.<br />

Kesin tanı uyku testi ile konur<br />

Hastalığın tanısında uyku apnesinin nedeni<br />

ve yol açtığı sorunlar birden çok sisteme<br />

ait olabildiği için KBB, Göğüs Hastalıkları,<br />

Kardiyoloji ve Nöroloji uzmanlarının ayrı<br />

ayrı değerlendirme yapması gerekebilir. KBB<br />

uzmanının değerlendirmesi muayene ile başlar.<br />

Bu muayenede doktor burundan başlayarak<br />

nefes borusuna kadar havanın geçtiği alanlarda<br />

daralmaya neden olabilecek şekil değişikliklerini<br />

arayacaktır. Kesin tanı polisomnografi (uyku<br />

testi) ile konur. Bu tetkikle; beyin dalgaları, kas<br />

gerilimi, göz hareketleri, solunum, kan oksijen<br />

düzeyi ve horlama kaydedilir.<br />

Tedavi seçenekleri<br />

Uykuda havayolunu açık tutan pozitif basınç<br />

uygulayan PAP (Positive Airway Pressure)<br />

cihazları ile uyku apnesi tedavisi mümkün<br />

olduğu gibi cerrahi tedavi de önemli bir<br />

seçenektir. Cerrahi tedavide amaç; hava yolunu<br />

kapatan dokuların alınması, küçültülmesi, veya<br />

gerginleştirilmesidir. Tedavide ayrıca ağız içi<br />

cihazlar da kullanılabilmektedir.<br />

44<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GENEL SAĞLIK<br />

YILDA BİR DEFA CHECK UP YAPTIRARAK<br />

HASTALIKLARDAN KORUNUN<br />

Uz. Dr. Mehmet Demircioğlu – <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Dahiliye Bölümü<br />

Check-up (genel sağlık kontrolü) sayesinde belirti vermeyen hastalıkların<br />

erken dönemde tanısı konularak tedavisi gerçekleştirilebildiği gibi kişiye<br />

özgü risk faktörleri belirlenerek kontrol altına alınabilmektedir. Böylelikle<br />

düzenli olarak yılda bir defa yapılacak check-up programları hayat<br />

kurtarabilmektedir.<br />

Çoğunlukla check-up<br />

sırasında bir hastalık<br />

çıkmasından endişe<br />

edilerek bu durum ile<br />

yüzleşmek istenmemesi,<br />

toplum genelinde düzenli<br />

sağlık kontrolünden geçme<br />

alışkanlığının yerleşmesine<br />

engel olmaktadır. Oysaki<br />

pek çok hastalık erken<br />

tanı ile tamamen ortadan<br />

kaldırılabilmektedir.<br />

Unutulmamalıdır ki; checkup<br />

ile hastalıkların erken<br />

tanısı mümkün olmakta,<br />

böylelikle rahatsızlıklar<br />

ciddi bir hastalığa<br />

neden olmadan tedavi<br />

edilerek yaşam kalitesi<br />

yükseltilmektedir.<br />

Check-up bir anlamda sağlık danışmanlığıdır<br />

Check up programlarında hastaların detaylı sağlık öyküleri alınır. Daha öncesine ait sağlık problemleri, ilaç kullanımı, alerji durumu,<br />

geçirilmiş operasyonlar, ailede bulunan hastalıklar, kötü alışkanlıklar, yaşam tarzı, spor yapma sıklığı gibi detaylar sorgulanır. Tüm bunlar<br />

tetkik sonuçlarıyla sentezlenerek, risk faktörleri saptanır ve kişinin bundan sonraki yaşamı için gerekli yönlendirmeler yapılır. Check up<br />

programı sadece kan testlerinden ibaret değildir. Sadece kağıt üzerinde bir takım tetkik sonuçlarının değil; risk faktörlerinin, yapılması<br />

gereken yaşam değişikliklerinin, diyet, egzersiz programlarının, ilaç kullanımlarının düzenlenmesi gibi kişinin sağlıklı kalması için gerekli<br />

tüm koşulların sorgulanıp değerlendirildiği bir programdır.<br />

Kişiye ve cinsiyete özel check up programları<br />

Check up programları yaş gruplarına ve cinsiyete özel olarak yapılır. Yaşa ve cinsiyete göre risk faktörleri belirlenerek uygulanacak checkup<br />

programı seçilmelidir. Gerektiğinde uzman muayene ve görüşlerine başvurulur. Check up genel sağlık kontrolüdür. Kanser önleme<br />

programları check-up programlarına dahildir. Kadınlarda jinekolojik muayenesi, smear testleri, mamografi ve meme ultrasonlarının<br />

belli aralıklarla yapılması gerekir. Erkeklerde prostat tekikleri ve 50 yaş üzeri her iki cinste kolonoskopi gibi kanser önleme programları<br />

kapsamında yapılan testler check-up kapsamında değerlendirilir<br />

Donanımlı bir merkez seçimi önemli<br />

İnsan sağlığı önemlidir. Bu nedenle ileri donanım ve alt yapıya sahip ve deneyimli ekipler tarafından değerlendirme yapılan merkezlerde<br />

check- up yaptırmak önemlidir.<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 45


GÜNCEL<br />

<strong>Memorial</strong> Geleneksel Çocuk Resim<br />

Yarışması başladı. Bu yıl 9’uncusu<br />

düzenlenecek olan yarışmada<br />

minikler, hayallerindeki dünyayı<br />

çizgilerle anlatıyor.<br />

<strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu’nun çocukların hastane<br />

ve doktor korkularını yenmelerine yardımcı<br />

olmak ve kişisel yeteneklerini ortaya çıkarmak<br />

için düzenlediği resim yarışmasının bu yılki<br />

konusu “Benim Dünyam…”<br />

<strong>Memorial</strong> Geleneksel Çocuk Resim Yarışması’nda bu yıl çocuklar hayallerindeki dünyayı anlatıyor. Hayalindeki dünyayı<br />

en güzel şekilde anlatan ve çizgilerle resmeden minikler birbirinden güzel hediyelerin sahibi olacaklar. İlköğretim ve<br />

okul öncesi kategorilerinde düzenlenecek olan yarışmaya katılım için son gün, 15 Nisan.<br />

<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>’nden Pedagoji Uzmanı Dr. Melda Alantar, resim yapmanın çocuk gelişimine sağladığı katkılar<br />

hakkında şu bilgileri verdi:<br />

“Resim çocuğun düşünme dilidir”<br />

Resim, özellikle küçük yaşlarda sözcüklerden daha güçlü bir anlatım aracıdır. Çocukların kişilik özelliklerini, insanlar arası<br />

ilişkilerini ve değer yargılarını yansıtan güçlü bir araçtır. Bu nedenle, anne baba ve öğretmenlerin çocuklara çizme olanağı<br />

sağlamaları ve onu bu konuda cesaretlendirmeleri yeterli olurken, ilerleyen dönemlerde ise çocuğun çizme eğilimini<br />

hızlandıracak bir eğitim yaklaşımı izlenmelidir.<br />

Resim yarışmasında dereceye giren eser sahiplerinin ödüllendirilmeleri, çocukların özgüvenlerini desteklemek ve<br />

yeteneklerinden haberdar olmalarını sağlaması nedeniyle çocuk gelişimini desteklemektedir.<br />

Yarışma Kuralları<br />

1- Yarışma okul öncesi ve ilköğretim olmak üzere iki kategoride yapılacaktır.<br />

2- Resimler, 35cm x 50cm ölçülerinde resim kağıdına, pastel boya ile yapılacaktır.<br />

3- Resimlerin sağ arka köşesine yarışmacının adı soyadı, yaşı, okulu, velisinin adı soyadı ve telefonu yazılmalıdır. Her<br />

yarışmacı sadece bir kez yarışmaya katılma hakkına sahiptir.<br />

4- Yarışmacılar resimlerini en geç 15 Nisan 2013 tarihine kadar, <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong>, <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong>,<br />

<strong>Memorial</strong> Hizmet <strong>Hastanesi</strong>, <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong>, <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong>, <strong>Memorial</strong> Kayseri <strong>Hastanesi</strong>,<br />

<strong>Memorial</strong> Suadiye Tıp Merkezi, <strong>Memorial</strong> Etiler Tıp Merkezi ve <strong>Memorial</strong> Lara Tıp Merkezi’ne elden veya posta yoluyla<br />

ulaştırabilirler.<br />

5- Kazananlar, 22 Nisan 2013 Pazartesi günü, www.memorial.com.tr’den duyurulacaktır.<br />

Ödüller:<br />

1’incilik Ödülü: Vestel Bilgisayar<br />

2’incilik Ödülü: Vestel DVD LCD<br />

3’üncülük Ödülü: Es Aras Bisiklet<br />

Mansiyon Ödülü: Bic Kids Boya Seti<br />

46<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 47


MEMORIAL<br />

DOĞUMA HAZIRLIK<br />

KURSLARI<br />

<strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık Kursu<br />

Başlangıç Tarihi: 02.05.2013<br />

Gün: Her Perşembe (5 hafta boyunca)<br />

Saat: 18.00 – 20.00<br />

Yer: <strong>Memorial</strong> Şişli <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />

<strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık<br />

Kursu<br />

Başlangıç Tarihi: 02.05.2013<br />

Gün: Her Perşembe (4 hafta boyunca)<br />

Saat: 18.00 – 20.00<br />

Yer: <strong>Memorial</strong> Ataşehir <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />

<strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık<br />

Kursu<br />

Başlangıç Tarihi: 04.05.2013<br />

Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)<br />

Saat: 14.00 – 16.00<br />

Yer: <strong>Memorial</strong> Antalya <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />

<strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> Doğuma Hazırlık<br />

Kursu<br />

Başlangıç Tarihi: 04.05.2013<br />

Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)<br />

Saat: 14.00 – 16.00<br />

Yer: <strong>Memorial</strong> Diyarbakır <strong>Hastanesi</strong> Konferans Salonu<br />

Bilgi ve Kayıt: 444 7 888<br />

Katılım ücretsizdir.<br />

48<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


GÜNCEL<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013 49


SİGORTA ŞİRKETLERİ (Sağlık)<br />

Acıbadem Sigorta*<br />

Ak Sigorta<br />

Allianz Sigorta<br />

Anadolu Sigorta<br />

Axa Sigorta<br />

Birlik Sigorta<br />

Demir Hayat Sigorta<br />

Ergo Sigorta<br />

Eureko Sigorta<br />

Güneş Sigorta<br />

Groupama Sigorta<br />

Inter Partner Asistance (IPA)<br />

Mapfre Genel Sigorta<br />

Medikal Danışmanlık Servisi (MDS)<br />

CompuGroup Medical (CGM)<br />

• Ankara Sigorta<br />

• Avivasa Hayat ve Emeklilik Sigortası<br />

• Dubai Group Sigorta<br />

• Generali Sigorta<br />

• HDI (İhlas) Sigorta<br />

Yapı Kredi Sigorta<br />

Ziraat Sigorta<br />

BANKALAR<br />

Akbank T.A.Ş<br />

Asya Katılım Bankası (Bank Asya)<br />

Esbank<br />

Fortis Bank (Dışbank)<br />

Milli Reasürans T. A.Ş.<br />

Türkiye İş Bankası<br />

Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası<br />

T.C Ziraat ve Halk Bankası<br />

T.C Merkez Bankası<br />

T.C Ziraat Bankası<br />

T.C Halk Bankası E.S.V (Pamukbank)<br />

Türkiye Halk Bankası<br />

Türkiye Vakıflar Bankası<br />

Türk Eximbank<br />

Yapı ve Kredi Bankası E.S.V*<br />

RESMİ KURUMLAR<br />

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti<br />

(KKTC)<br />

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu<br />

(TMSF)<br />

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)<br />

SGK (Branş Bazlı)<br />

ÖZEL ŞİRKETLER VE KURUMLAR<br />

Anthill<br />

Albayraklar Şirketler Grubu<br />

Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi<br />

Aydın Örme<br />

Avea<br />

Belbim<br />

BP Petrolleri<br />

Brandıum<br />

Beşiktaş Denizcilik<br />

Benefit Global<br />

BJK Derneği<br />

BMS Türkiye<br />

Borusan Holding<br />

Boyner Holding<br />

Buyaka AVM<br />

Darüşşafaka Cemiyeti<br />

Dr. Back up Kart<br />

Eczacıbaşı Holding<br />

Enka<br />

Green Park<br />

Has Çelik*<br />

Havuç Çocuk Evi<br />

İMKB<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />

İstanbul Sanayi Odası<br />

Johnson Wax<br />

Joyfull House<br />

Kale Holding<br />

Levent Tenis Kulübü<br />

Marsh Avantaj Kart<br />

Mercedes Benz Türk<br />

Merkezi Kayıt Kuruluşu<br />

Microsoft<br />

Aon Kart<br />

Mimaks<br />

Middeleist<br />

Spora Club<br />

Lions<br />

İstanbul Yelken Kulübü<br />

Mars Ent. Group<br />

Shell<br />

Türk Telekom<br />

Deva Holding<br />

Henkel<br />

Hürriyet<br />

Çalık Holding<br />

Nart Club Kart<br />

Orka Group (Damat - Tween)<br />

Palladium AVM<br />

Pegasus<br />

Perfettı Van Melle<br />

Perpa Ticaret Merkezi<br />

Renault Mais<br />

Rotary Kulüp<br />

Sermaye Piyasası Kurulu<br />

Sinpaş<br />

S.O.S<br />

THY<br />

The Shore Club<br />

Turkcell<br />

Türk Havak<br />

TİM Show Center<br />

Türkiye Jokey Kulübü<br />

Ulusoy<br />

Ülker<br />

Vakko<br />

Vodafone<br />

Yataş*<br />

YKM Kart-YKM Mağazaları<br />

Zeck Club<br />

Zorlu Holding<br />

DERNEK VE ODALAR<br />

Ev Tekstili Sanayici ve İş Adamları<br />

Derneği (EVSİAD)<br />

İstanbul Sanayi Odası<br />

İstanbul Ticaret Odası<br />

Kapalı Çarşı Esnaflar Derneği<br />

Klavuz Kaptanlar Derneği<br />

Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği<br />

(TİMDER)<br />

Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği<br />

(TUBİSAD)<br />

Türkiye Ev Teks. ve San. İşadamları<br />

Der.(TETSİAD)<br />

Türkiye Genç İşadamları Derneği<br />

(TUGİAD)<br />

Türkiye Emekli Subaylar Derneği<br />

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti<br />

Ataşehir Trabzonlular Derneği<br />

<strong>Memorial</strong> Sağlık Grubu hastane ve tıp merkezlerinde geçerli olan anlaşma detayları için 444 7 888’i arayabilirsiniz.<br />

50<br />

Memory Mart - Nisan - Mayıs 2013


Büyük BES desteğine, DenizBank<br />

ve MetLife’tan büyük destek!<br />

© 2013 Peanuts<br />

Devlet Katkısı %25<br />

Deniz<br />

Katkısı<br />

%5<br />

Toplam %30<br />

Her 100 TL’lik bireysel emeklilik katılımınızda,<br />

25 TL devlet katkısına ek 5 TL sadece DenizBank şubelerinde.<br />

Kampanya, 14 Ocak 2013 – 15 Mart 2013 tarihleri arasında geçerlidir. DenizBank’tan ilk kez alınan Deniz, Üretici, İşletme, Afili Emeklilik Planlarının ilk<br />

yılına ilişkin ödemeler için ve kampanya dönemi içerisinde satın alınan yalnız bir adet, ilk bireysel emeklilik sözleşmesi için geçerlidir. Katılımcı, aylık 150<br />

TL’ye kadar katkı payları için yıllık maksimum 90 TL’ye kadar ek katkı kazanabilir. Kampanya koşulları www.denizbank.com ve www.metlife.com.tr'de.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!