SEKTÖRDEN BAKIŞ nedeniyle, devlet yardımları konusunda negatif ayrımcılık yapıldığı net bir şekilde ortada iken, bu soruşturmadan herhangi bir sonuç alınamayacağının açıkça ortaya çıkmış bulunmasının, bu süreçte etkili olduğu söylense bile; “Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilere yeni bir ivme kazandırma ve bu tür, enerjinin boşa harcanmasına yol açan uygulamalardan kaçınma” yönündeki yaklaşımların da etkili olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Türk çelik sektörü olarak, bu gelişmeyi memnuniyetle karşılıyoruz. Bu kapsamda derneğimiz de, mütekabiliyet esasları çerçevesinde, Avrupa Birliği çelik üreticilerine yönelik olarak sürdürmekte olduğu, sübvansiyon vergisi soruşturma çalışmalarını, bu durumu dikkate alarak askıya almış bulunuyor. Diğer taraftan geçici vergi uygulanmasına karar verilen damping soruşturmasının da çok sağlam bir zemine oturmadığı kanaatindeyiz. Bu soruşturmadaki geçici vergilerin, kalıcı vergilere dönüştürülmemesinde ve koruma tedbirlerinin uzatılması yönündeki çalışmaların uzatma olmadan kapatılmasında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında karşılıklı güvene dayalı yeni bir dönemin başlatılması açısından fayda mülâhaza ediyoruz. Bunun diğer ülkelerde de, çelik dış ticaretinde korumacı yaklaşımlar yerine, serbest ve adil ticaret şartlarının oluşturulması yönünde yaklaşımların benimsenmesine katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Esasen, 232. Bölüm kapsamındaki koruma tedbiri uygulamalarının sonuçlarına ilişkin yapılan çalışmalar, tarifelerin ABD tüketicileri (özellikle imalat sanayii firmaları) için yüksek ekonomik maliyet getirdiğini, tarifelerin daha yüksek çelik fiyatlarının oluşmasına sebep olduğunu, dolayısıyla daha yüksek girdi maliyetlerine, daha düşük ihracata, yurt içi ve yurt dışında rekabet gücü kaybına yol açtığını ve Amerika Birleşik Devletleri’ne fayda sağlamadığını gösteriyor. Koruma tedbirlerinin sağladığı koruma duvarları arasında, fiyatlar, Türkiye’ye göre, Avrupa’da yüzde 15-20, Amerika’da yüzde 40-50 civarında artmış bulunuyor. Bunun üç yıl boyunca söz konusu ülkelerdeki çelik üreticilerine sağladığı finansman desteği, etkin olmayan kapasitelerin ayakta tutulmasına, suni bir şekilde üretim faaliyetlerini sürdürmelerinin sağlanmasına ve ayrıca yeni çelik kapasitelerinin oluşturulmasına katkı sağlıyor. Bu durum, batılı ülkelerin çelik sektörü temsilcilerinin, çeşitli uluslararası toplantılarda gündeme getirdikleri, çelik sektörüne devlet yardımı yapılmaması ve etkin olmayan kapasitelerin suni bir şekilde ayakta tutulmaması yaklaşımlarıyla bağdaşmıyor. Anılan ülkelerin, başka ülkelerin bu yöndeki çabalarını eleştirirken, kendilerinin benzeri sonuçlar doğuracak uygulamaları desteklemeleri, samimi bir yaklaşım olarak görünmüyor. Bu açıdan, en azından Avrupa Birliği ile Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir “Serbest Ticaret Alanı” oluşturulması ve bunun ilgili tüm tarafların çıkarlarına sonuçlar doğurduğunun herkese gösterilmesi önem taşıyor. Avrupa Birliği’nin ve Avrupa Komisyonu’nun bu olgunluğu göstererek, korumacı yaklaşımları uygulamaya çalışan, başta ABD olmak üzere, diğer tüm ülkelere örnek olması gerektiğini düşünüyor, bu vesileyle, Türk çelik sektörü olarak, bu yaklaşımlara her türlü aktif desteği vermeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz. <strong>Prime</strong> <strong>Nisan</strong> 2021 70
SEKTÖRDEN BAKIŞ 71 <strong>Nisan</strong> 2021 <strong>Prime</strong>