Time Out Istanbul - Kasım 2023
Zirvenin Sahibi - Mabel Matiz ile son albümü "Fatih"'i ve çok daha fazlasını konuştuk.
Zirvenin Sahibi - Mabel Matiz ile son albümü "Fatih"'i ve çok daha fazlasını konuştuk.
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Lalalar
Lalalar’ın yeni albümü ‘En Kötü İyi Olur’
geçtiğimiz Eylül ayının başında dinleyiciyle
buluştu. Grupla yurt dışı turneleri
dönüşünde bir araya geldik.
Hikmet Demirkol
Eminim önceden defalarca
anlattınız ama benim için
bir kere daha tekrarlamanızı
isteyeceğim. Lalalar’ın ortaya
çıkışının ve isminizin hikayesi
nedir?
Ali Güçlü Şimşek: Aslında
ismin anlamı Osmanlı dönemine
kadar uzanıyor. Malumunuz
şehzadeleri eğiten kişilere ve
dönemin bilgelerine ‘lala’ deniyor.
Günümüzde daha çok argo
anlamıyla kullanılan lala, alık ya
da şapşal manasına geliyor. Aynı
kelimenin iki zıt anlamı içinde
barındırmasını kendimize bayağı
benzetiyorum aslına bakarsan.
Bir araya gelme hikayesine
gelirsek, Barlas’la 20 seneye varan
bir dostluğumuz var. Bununla
beraber müziğin hem üretim hem
performans tarafında çok uzun
seneler paslaşıp, türlü gollere imza
attık. Kendi eksenimden anlatmam
gerekirse Bubituzak sonrasında
içimde birikmiş çok net fikirler
vardı. Yapmak istediğim müziğin
detaylarından nasıl bir grupla var
olmak isteğime kadar yüzlerce
parametre söz konusuydu. Uzun
bir Ar-Ge sürecinden sonra bir gün
beraberken baklayı çıkardım. Barlas
da çoğu zaman olduğu gibi gözü
kapalı bir şekilde ve maksimumunu
vererek kucakladı bu fikri. Zaten
hep birbirini iyi tamamlayan
arkadaşlardık ama hayatlarımızın
olgunluk dönemindeki bu buluşma
önceki bütün deneyimlerden
başka bir biçimde sarıp sarmaladı
dünyamızı.
Barlas Tan Özemek: Çok güzel
anlattın, aynen böyle gelişti olaylar.
Bir süre sonra bir gün Bozcaada’da
bir festivalde Kaan Düzarat ile
karşılaştık. Çok keyifli bir geceydi.
Laf lafı açtı, ben de Ali ile böyle
elektronik bazlı bir işe giriştik diye
anlatmaya başladım. Sohbetin
devamında Kaan aramıza katılmak
istediğini söyledi ve Ali’yle yaptığım
bir telefon konuşması sonrasında
bu ateşi beraber yakarken bulduk
kendimizi. Güzel de zamanlar
geçirdik.
Bir röportajınızda söylediğiniz
bir şey çok hoşuma gitti:
Hepinizin üç puan olduğunu,
bir araya geldiğinizde
ise 10 puan ettiğinizi
belirtmişsiniz. Grup sinerjisini
daha iyi anlatan bir ifade
olamaz! Buradan yola
çıkarak Lalalar’daki grup
hissini, bu işin zorluklarını
ve dinamiklerini nasıl
anlatırsınız?
AGŞ: Kesinlikle öyle! Aslen
bu yaklaşım takip ettiğim spor
dallarında gözlemlediğim bir şeydi.
Her oyuncun güncel bir yetenek
seviyesi ve olası bir potansiyeli
vardır. Bazense belirli doğrular bir
araya gelip o ahengi yakaladığında,
takımın toplam puanı, oyuncuların
bireysel puanlarının toplamından
daha fazla eder. Bazen bazı taşların
yerine oturması zaman alsa da
bizim arkadaşlığımızda da müzikal
serüvenimizde de bu üst kimliğin
çok hızlı yeşerdiğini söyleyebilirim.
BTÖ: Power Rangers gibi de
düşünebilirsin bizi. Bir araya
gelince kocaman bir makinaya
dönüşüyorlardı ya… Aynı oradaki
gibi her birimizin ayrı meziyetleri
var, birleşince çok daha güçlüyüz.
2019’da ilk konserinizi
verdiniz, 2022’de ilk
albümünüzü piyasaya
sürdünüz. Türkiye’de ve yurt
dışında sayısız konser verdiniz.
Lalalar’ın bu başarılı ivmesinin
sizde bıraktığı izleri merak
ediyorum.
AGŞ: Dürüst olmam gerekirse
ben yaptığımız hemen her şeyden
bayağı gurur duyuyorum ve
henüz bu yolculuğun başlarında
olduğumuzu hissediyorum. Bazen
koşturmaktan dönüp fark etmesi
zor oluyor ama İstanbul’dan çıkıp
“Çocukluktan
beri müzikle
var olmak
isteyen ve
bu yoldaki
bedelleri
ödemekten
keyif alan
tipleriz.”
- Ali Güçlü
Şimşek
Türkçe sözlerle bazı deliklere
girmek ve kabul görmek tarihteki
birkaç örnek dışında pek rastlanan
bir şey değil. Bu birkaç örneğin iki
tanesinde (diğeri Gaye Su Akyol) yer
almaksa bana kendimi ayrıca şanslı
hissettiriyor. Yılda ortalama 100
konser (ki bunların %90’ı yurt dışı)
bayağı iyi bir sayı ve bence hayatta
hiçbir şey rastgele olmuyor. Bizler
çocukluktan beri müzikle var olmak
isteyen ve bu yoldaki bedelleri
ödemekten keyif alan tipleriz.
Sadece performans değil, bir de işin
mutfağında, hatta tarlasındayız. Ek,
sula, topla, ayıkla, pişir, servis et…
Valla her masada varız. Ha bu bizi
ayrıcalıklı mı yapıyor, sanmıyorum.
Bizim gibi pek çok insan bu yolun
yolcusu ama gel gör ki hayat herkese
başka bir adisyon bırakıyor.
BTÖ: Hayatı bir deniz gibi
düşünürsek, dalganın ne zaman
nereden geleceğini bilemezsin.
Müziği de bir sörf tahtası gibi düşün
ve biz üzerindeyiz. Nereden fırtına
gelir, dalga nasıl olur derken, bu
sörf tahtası üstünde nasıl dengede
kalacağımızı çok iyi biliyoruz. Şimdi
Alican da (Mehmet Alican İpek)
bizimle o sörf tahtasının üzerinde.
İkinci albümünüz ‘En Kötü İyi
olur’un hazırlık süreci nasıldı?
BTÖ: Hepimiz boş
vakitlerimizde nasıl kitap
okuyup, müzik dinliyorsak bir
şekilde cephaneliklerimizi de
dolduruyoruz. Yani fikirleri
cephaneliklere atmak bizim
rutinlerimizden birisidir. Ali’de her
zaman bir sürü fikir vardır, bende
de bir şeyler vardır genellikle. “Hadi
bakalım!” dediğimizde Ar-Ge süreci
başlar. Stüdyoya girdikten sonra da
altı-yedi ay içinde yeni şarkılarımızı
finalize ettik diyebilirim.
AGŞ: Biz ilk albümü (Bi Cinnete
Bakar) yaklaşık üç-dört senenin
ürünlerini aynı paketin içine
yerleştirerek derledik. Hatta
eskiden gelen besteleri de hesaba
katarsak altı-yedi senenin birikimi
diyebiliriz. Teklilerle başlayan
süreçte bir şekilde şansımız yaver
gitti ve üçüncü ya da dördüncü
şarkımızın yayınlanmasının
ardından Avrupa’da turlamaya
başladık. Neredeyse albüm çıkana
kadar teker teker hazırlayıp
biriktirmeye devam ettik parçaları.
Yeni albümse (En Kötü İyi Olur)
ilkine nazaran çok daha kompakt bir
zamanın ruhunu, bulunduğumuz
anda yakalayıp yansıttığımız bir
şey. Bence aralarındaki en temel
fark bu. Şu an geriye dönüp bakınca
bunu ne zaman ve nasıl yaptık pek
anlamlandıramıyorum. Sürekli
yolda olunca bunun getirileri
olduğu gibi götürüleri de oluyor
sanırım.
İlk albümden sonra bu
albümde size farklı gelen
nedir?
AGŞ: Bu albüme girmeden önce
aklımızdaki en önemli notlar
şunlardı: İki ayrı şey yapmak,
müziğimizi ve sound’umuzu iki
ayrı uca doğru esnetmek istiyorduk.
Birincisi her ne yapıyorsak daha da
deneysel olması, ikincisi ise her ne
kadar deneysel yolda ilerliyorsak
ilerleyelim daha dinlenebilir yapıda
olmasıydı. Yüz küsur konserin
cebimizde bıraktıkları, dönemin
politik atmosferi, sosyokültürel
değişimler, sokaklardaki gerçeğin
bıraktığı tortular, yeni bir grubun
olgunlaşma süreci ve bu sürecin
içindeki bireysel olgunlaşma
adımlarımız diyebilirim. Zaten
olağan bir şekilde her gün daha iyi
bir versiyonumuza evrilmeye gayret
eden tipleriz.
BTÖ: Kendimizi yenilemeye ve
21
Kasım 2023 Time Out Istanbul