2020 Paralel Ufuklar
Çoklu Evren İddiaları Özelinde Popüler Bilime Teolojik Bir Bakış
Çoklu Evren İddiaları Özelinde Popüler Bilime Teolojik Bir Bakış
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Kalemzáde
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
ZİHNİMİZDE, DOĞANIN HENÜZ
ANLAŞILIR OLMAYAN VE
ANALİZ EDİLMEMİŞ BİLGİSİ,
KEŞFEDİLMEYİ BEKLER BİR HALDE
DEPOLANMIŞTIR.
ERNST MACH
2
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
G İ R İ Ş B Ö L Ü M Ü
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
GİRİŞ
D İ N S İ Z B İ L İ M !
B İ L İ M S İ Z D İ N !
DİNSİZ
BİLİM !
B İ L İ M C İ L E R O R T A D A İ Ş L E Y E N
T E K B İ R F O R M Ü L V E D Ü Z E N
A R I Y O R L A R S A D Ü Z E N L E Y E N İ
O L M A D I Ğ I N I İ D D İ A E T M E L E R İ
B Ü Y Ü K Ç E L İ Ş K İ D İ R
D İ N C İ L E R O R T A D A İ Ş L E Y E N B İ R
D Ü Z E N İ N O L D U Ğ U N A
İ N A N I Y O R L A R S A O D Ü Z E N İ
Ö Ğ R E N M E K T E N K A Ç I N M A L A R I
B Ü Y Ü K Ç E L İ Ş K İ D İ R
B İ L İ M S İ Z D İ N !
KAVRAMLARLA
SORUNUMUZ VAR
Din deyince ne anlıyoruz?
Bilim deyince ne anlıyoruz?
EVREN YAPBOZU
Yaşadığımız evren kocaman
bir "puzzle" olabilr mi?
GERÇEKLER
ZAMANLA
DEĞİŞEBİLİR Mİ?
Allah'ın ayetleri süreç içinde
değişebilir mi?
4
PARALEL UFUKLAR
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
KAVRAMLARLA
SORUNUMUZ VAR
DİN DEYİNCE NE ANLIYORUZ?
Yüzyıllardır bilimden uzak tavırlar
çizen ve saplantılı kabullerle
uyumakta olan “hurafe dolu” dini
anlayışları artık kendi sahte kurtuluş
hesaplarının içinde bırakıp bilimsel
teolojiyi aydınlıkta tartışmanın
zamanı geldi de geçiyor. Bu
tartışmaları kendi inanışlarını
toplumlara din diye domine eden
dinci adamlara bıraktığımız ve
toplumun her kesiminden düşünen
insanlara yaymadığımız sürece
aslında sahte bir söylem olan dinbilim
çatışması da bilgi zemininde
olmadığı için boşa enerji tüketilen
arenasında sürüp gidecektir.
İNANÇTA DİKTA
Kavramlarla ne yazık ki problemimiz
var. Din de bunlardan biri. Asıl
kaynağına bakarsak “dinler” diye
çoğul bir tabir olamaz, çünkü Tanrı
tekse dini de tek olmalıdır. Ali’nin dini
İbrahim’in dini ya da Michael’in dini
de Allah’ın dinidir. Kendi dini
anlayışlarını “benim dinim” diye
toplumlara baskılayanların dinleri
sahtedir, inançta diktadır.
Var olan o gerçek din bizim din
zannettiğimiz ve değişik isimlerle
andığımız mezheplerin üstünde ve
ötesinde bir gerçekliktir.
TEK TANRI TEK DİN
Gerçek din yaşadığımız ve
yaşamadığımız, bildiğimiz ya da
bilmediğimiz tüm evrenin ya da varsa
o çoklu evrenin tamamında ve o olası
paralel evrenlerin içinde ve arasında
olan her varlıkta ve yoklukta işleyen
sistemin ta kendisidir. Bizim “yokluk”
ya da “boşluk” dediğimiz şey bile
aslında bir “varlık dokusu” olmalıdır.
Bu sistem bireysel olarak bizlerde ve
yaşamımızın her alanında vücut
bulmalıdır. Bu sistemin tek bir
yaratıcısı (kaynağı) olmalıdır.
Hıristiyanlık, Budistlik, Yahudilik,
Müslümanlık ve diğerlerinin tamamı
insanlara o dinin iz düştüğü haliyle
verilen isimlerdir. Bu isimlerin
ardındaki hakiki inançların kaynakları
aynı ana kitapta (tek kaynakta)
birleşmelidir. Çünkü Tanrı tekse dini
de tek olmalıdır.
5
Farklı yer ve zamandaki farklı işleyişler tek bir düzenin içindeki farklı
büyüklükte dişliler gibidir. Bu dişlilerin tümü tek bir makinede, tek bir ana
formülde birleşmiş olmalıdır. Allah kendi dininden yeryüzünün bir kısmını
mahrum bırakmaz, toplumların sadece bazısını haberdar ederek torpil geçmez.
PARALEL UFUKLAR
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
EVREN YAPBOZU
YAŞADIĞIMIZ EVREN KOCAMAN BİR
"PUZZLE" OLABİLİR Mİ?
Ana kitabın işleyişini düşünmeyenler
ondan bir parça olan bir kitapla ya da
bir öğretiyle yetinir ve o parçayla
övünmekle vakit kaybeder. Sadece
ona öğretilmiş olanı ya da kutsal
gördüğü metni, irdelemeden
doğru kabul eder. Oysa doğru tanık
olunandır. Metnin doğruluğunu
sınamayan, sonra da o metnin
içindekini kendi zaman ve mekân
koordinatına, hatta içsel ve bireysel
koordinatına iz düşürüp, o metinden
kendine düşen hikmeti (izdüşümü)
ortaya çıkarmayan kişi başkalarını
taklitten öte bir imana sahip olamaz.
Taklitse aslının yerini tutmayan bir
çeşit yalandan ibarettir.
ELİNDEKİYLE
ÖVÜNÜP DURMAK
Allah’ın dinini de evreni de bir
yapboza benzetebiliriz. Eğer kişi
elindeki parçada gördüğü rengi ve
çizgiyi gerçeğin tamamı
zannediyorsa, öte taraftaki farklı bir
renk ya da şekle ihtiyacı olmadığını
veya onun da elindekiyle aynı olması
gerektiğini düşünüp reddediyorsa
tabloyu asla birleştiremez.
Ona istediğiniz kadar kocaman bir
tablonun parçasını elinde tuttuğunu
anlatmaya çalışın; o kaybedeceğini
zannederek elindekine daha da sıkı
sıkıya yapışacaktır. O parçadaki
renkler ve şekliler artık onun için
önemini kaybetmiştir. Önemli olan
elinde tutuyor oluşudur. İşte o
elindeki şey dinin kendisine iz düşen
parçasıdır. Oysa Allah’ın dini ve
düzeni tüm parçaları birleştirince
ortaya çıkacak olan bir tablodur.
TEK TANRI TEK DİN
Daha da acınası bir durum vardır:
Sahte parçalar üretip satarak geçinen
bazı adamlar o elindeki değerli
parçayı da o kişiye bırakmazlar. Onu
elinden alır karşılığında kendi
ürettikleri sahte parçaları gerçek diye
eline tutuştururlar. “Bunları sakın
bırakma, biz olmasak bunları sana kim
verirdi?” diyerek kendilerine bağlar,
kendi yamuk yumuk çizimlerini
muhteşem tablolar diye savunurlar.
Oysa biz bırakın yapbozu belki de
öyle yüksek çözünürlüklü bir ekranda
yaşıyoruz ki her piksele sayması
imkânsız parçacıklar düşüyor.
6
Allah'ın dininden olabiliriz ama Allah'ın dininin "tamamını"
sahiplenip kuşatamayız. Allah’ın dini ve düzeni tüm yapboz
parçalarını birleştirince ortaya çıkacak olan bir tablodur.
PARALEL UFUKLAR
DÜNYA HAKKINDA
DÖNÜŞEN
GERÇEKLER
Ö K Ü Z Ü N B O Y N U Z U N D A
D U R A N D Ü N Y A
Yeryüzünün bir öküzün
boynuzunda durduğu inancı belki
de sadece bir benzetimden
ibaretti. Bugün bir geçerliliği
kalmasa da kendi zamanında
mümkündür ki karmaşık bir
konuyu açıklamak için varsayılmış
bir teşbih unsuruydu. Ama kimileri
hiç düşünmeden benzetimi
gerçeğin yerine koydu. Tanrı’yı
babaya benzeten İsa’nın gerçekten
Tanrı’nın oğlu zannedilmesi gibi.
D A H A Ö N C E D Ü N Y A
D Ü Z D Ü , H A L E N D Ü Z
Dünya’nın bir düzlükten ibaret
olduğu şeklindeki inanç ve göğün
kubbe biçiminde oluşu ise
gözlemlenmiş bir gerçeklikti ve bu
gerçeklik belirli bir tarihe kadar
asla hatalı değildi. Dünya’nın
yuvarlak olduğu keşfedilene kadar
dünyanın engebeli bir düzlükten
ibaret olduğuna iman etmek hiç de
yanlış olmamıştı. Hatta doğrunun
ta kendisiydi. Hatta ve hatta
yerkürenin büyüklüğü göz önüne
alınırsa üzerindeki engebelerin bile
onun neredeyse cam gibi pürüzsüz
bir yüzey kabul edilmesine engel
değildir.
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
TANIK OLUNAN GERÇEKLER
DEĞİŞEBİLİR Mİ?
ALLAH'IN VARLIĞI YOKLUĞU
DÜNYA'NIN DÜZLÜĞÜ YUVARLAKLIĞI
“Allah var” demekle Allah var olmaz, “yok” demekle de yok olmaz.
Varsa varlığını yoksa yokluğunu kendi izdüşümünde kanıtlayan kişi
ancak bir iman sahibi olur. İnanmak bir hipotezse iman
laboratuvarda ya da düşünce dünyasında deneyi yapılmış, kaçar yanı
kalınmamış, emin olunmuş sonuçtur. Hatta emin olunan şeylerin bile
zamanla edinilmiş yeni bilgi ve deneyimlerle pürüzlü yüzeyleri
yontulabilir, zayıf tarafları atılabilir. O gerçekler biçim değiştirebilir,
geliştirilebilir ve güçlendirilebilirler. Allah'ın varlığı başka bir
gerçekliktir, nitelikleri ise başka bir gerçeklik. Şu anda karşınızda bir
dergi sayfası var, artık derginin yokluğunu iddia edemezsiniz. Ama
içeriğini deney yoluyla doğrulayabilir ya da yanlışlayabilirsiniz. Onu
okumamış olmak derginin olmadığı anlamına gelmez. Sizin için yok
hükmünde olur. Gerçekler bilgi ölçüsünde kuşatılabilir ama
kuşatamıyorum diyerek varlıkları inkar edilemez. Bilim ortada
işleyen bir düzen arıyorsa düzenleyen olmadığını söylemek büyük
çelişkidir.
D Ü N Y A Y U V A R L A K T I R
Kutsal kitaplarda yeryüzünün
yayılmış bir satıh olduğu ve göğün
kubbe biçiminde onun üzerinde
bulunduğuna yönelik ayetler de
gerçeğin ta kendisidir. Bugün bile
geçerlidir. Ancak gezegenin
yuvarlak olduğu tespit edildiğinde
halen “Dünya düzdür” demek
tutuculuktur. Ayetin hakiki
mesajını anlamamaktır. Peki
ayetler değişmiş olmuyor mu?
7
PARALEL UFUKLAR
DÜNYA HAKKINDA
DÖNÜŞEN
GERÇEKLER
D Ü N Y A Y U V A R L A K
DİYEN BİLİMCİLER
İlk defa dünyanın yuvarlaklığını
fark eden bilim insanları kendi
çağlarına indirilmiş ayeti
okumuşlardır. Bu ayet, işte bu
tespitten önceki ayetleri de aslında
reddetmemiş, doğrulamış, hatta
güçlendirmiştir. Ama elindekiyle
mutlu olup övünmeye alışan din(ci)
adamlar ellerindeki her neyse onu
kaybetmek korkusuyla bu
gerçeklerin farkına varamazlar.
D Ü N Y A T A M O L A R A K
Y U V A R L A K D A D EĞİL
Gezegenimizin tam anlamıyla
yuvarlak bir küre olmayıp
geoit denilen özel bir geometrik
biçimde olduğu tespit edildiğinde
ise Dünya’nın yuvarlak olduğu
iddiasını aslında reddetmemiş
geliştirmiştir. Geoit dediğimiz yeni
ayet kendi zamanına inmiştir. Bir
önceki yuvarlaklık ayetini
çürütmemiş, onun pürüzlü bilgisini
çağın kümülatif bilgisi gereği
yontmuş, bir önceki ayeti daha
güçlü bir hale getirmiştir. Nesih
budur.
ALLAH'IN AYETLERİ
DEĞİŞEBİLİR Mİ?
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
GERÇEKLER DÖNÜŞÜYORSA AYETLER DE GERÇEK
DEĞİL Mİ? ONLAR DA MI DÖNÜŞÜYOR?
Bugünden 1400 ya da 2000 küsur yıl evvelki ayetlere baktığımızda o
tarihlere iz düşümüyle gerçeğin ta kendisini okuduğumuzu görürüz.
Yanlış değildirler. Çünkü (iz düştükleri devirde muhataplarının
bilmesi gereken haliyle) yeryüzü halen bir düzlükten ibaretti. Bu
düzlüğün birbirinin üzerine kaplanan bir küre sarmalında olması düz
olduğu gerçeğini değiştirmez ve hatta ayetlerde buna işaretler
mevcuttur. Ekseninde belli bir eğiklik bulunan bir geoit biçiminde
olması da yuvarlak oluşunu tamamlar. Gelen ayet eski ayeti tüm
gerçekliğiyle onamış ve tamamlamıştır.
Bugün ayetler düşünen beyinlere indirilmeye devam etmektedir.
Kutsal olan bilgidir, deri tabakalar, taş levhalar, ağaç yaprakları ya da
kağıtlar değil. Onların üzerinde gerçeğe rehber olan bilgidir kutsal
olan. Bilim dinden ayrı değil, zaten dinin olmazsa olmaz bir
parçasıdır.
A Y E T L E R İNMEYE
D E V A M E DİYOR
Edindiğimiz her yeni bilgi daha
önceki bilgimizi kuşatıp
geliştirmektedir. Ayetlerin
mutlaka kutsal bildiğimiz bir
kitapta yazması da gerekmez.
Bugün ayetler düşünen beyinlere
indirilmeye devam etmektedir.
8
PARALEL UFUKLAR
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
KİMSE ÖĞRENEMEZ
DEĞİLDİR
BİLİM; ADINA DİN DEDİĞİMİZ EVRENSEL
GERÇEKLİĞİN İÇİNDEKİ EN GENİŞ ALT KÜMEDİR
Bilim dinden ayrı veya onun dışında
değildir. Kutsal metinler de kendi
zamanlarının, mekanlarının ya da tüm
şartlarının içinde elde edilmiş olan
bilgi birikiminin tamamlayıcı, onayıcı
ve yol gösterici ilahi dilidir, Tanrı’nın
sözüdür.
Bu dilin kelimeleri deri sayfalar
arasında insanlarca ihanete uğramış,
gerçeklerle olan bağlantılılar
toplumları oluşturan insanların
çoğunluğunca kaybedilmiştir.
Tüm kutsal kitapların bozulmamış
ayetleri tamamen ve şüphe götürmez
biçimde Allah’tandır. Bu ayetlerin
alınış ve görülüş biçimleri farklı
olabilir. Bazen bir ateşin içinde, bazen
düşvari bir görümde, bazen bir
denizin dibinde, bazen bir dağın
tepesinde kullanabildiği tüm iletişim
becerisiyle bu düzenin sahibiyle kendi
dilinde irtibat kurmuş olanlar
olmuştur. İlahi irtibatın mutlaka ki
karşılıklı konuşma biçiminde olması
gerekmez. Söz salt bir gerçekse, o
söze şahit olan kişi Allah’la konuşmuş
demektir.
Bununla birlikte bir teleskobun
merceğinden, bir mikroskobun
lamelinden, bir cetvelin ölçtüğü
milimetrelerin ya da akademik bir
makalenin satırları arasından da
Allah’ın ayetleri alınabilir.
Sadece karnını doyurmayı hayatının
tek amacı haline getirmekle tutsak
edilen sıradan insanın, göründüğü
konumunun tam aksine ciddi bir bilgi
birikimine sahip olduğu bir gerçektir.
Zannedilenin aksine sıradan görülen
kişiler bile bilgisiz değiller. Daha
doğrusu “öğrenemez” değiller. Kimse
değil. Küçümseyerek “Bu insanlara
biz nanoteknolojiyi, uzay bilimlerini,
medeni hukuku, çağdaş demokrasiyi,
matematiği, fiziğin yeni teorilerini
nasıl anlatabiliriz ki? Kafası almaz
bunların! Lümpen Proletarya işte!”
denilerek bayağı görülen bir yurdum
insanı size tüm teferruatıyla namaz,
oruç, abdest gibi ritüellerin en
karmaşık hallerini anlatabilir, bunlarla
ilgili en detay sorunlarda çözüm
yollarının neler olduğunu gösterebilir.
Hangi hareketi yaparken hangi
Arapça sözleri hangi sıra ile ne kadar
söylenmesi gerektiğini anlatabilir.
9
Tüm bunları gerekli ya da gereksiz görsek de kolayca öğrenebilmiştir.
Günlük hayata yönelik konularda hangi markette ya da pazarda hangi ürünün
bir diğerinden ne kadar ucuz ya da pahalı olduğunu ve elindeki geliriyle bu
karmaşık matematiksel durumun içinden nasıl çıkabildiğini de açıklayamasa
bile gösterebilir.
PARALEL UFUKLAR
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
10
U F U K L A R I N
İZDÜŞÜMÜ
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
KARNINI
DOYURMAK
İHTİYAÇ YA
ZİHNİNİ?
ÖĞRENMEYE İHTİYAÇ
HİSSETMEK
İnsan öğrendiği her şeyi ihtiyaç
duyduğu için öğrenir, yoksa
anlamaz ya da unutur. Sıradan
dediğimiz kişi belki örgün
eğitimdeki matematikten,
istatistikten ya da mikro/makro
ekonomiden anlamadığını söyler
ama hayatın içinde bunlardan
ihtiyaç hissettiğini içgüdüsel
olarak kullanır. Kritik olan işlev
ihtiyaç hissetmesidir.
D A Y A T I L A N BİLGİ
İ H TİYAÇ MIDIR?
Eğer çok ciddi bir zihinsel
bozukluğu yoksa ihtiyaç
hissettiği anda en karmaşık şeyleri
öğrenemeyecek kimse yoktur.
Sorun şu ki ihtiyaç hissedip
öğrendiği bilgi zihinsel işlevlerine
yeni açılımlar yaptıracak ölçüde
değerli içerikten yoksun olabilir.
Birçoğu da kuru taklit, alışkanlık
ya da çok yönlü dayatmalardır.
Kendisine dayatılan şeyi ihtiyaç
zannedip öğrenmiştir.
İLİM Mİ DAHA ÖNEMLİ
YOKSA BİLİM Mİ?
BÖYLE BİR SORU MANTIKLI MI?
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
Birisine “ilim nedir” diye sorduğunuzda ve ardından “bilim nedir?”
diye ikinci bir soru sorduğunuzda alacağınız cevaplar genellikle
farklıdır. Geleneksel öğretilere göre de verdiği cevaplar doğru kabul
edilebilir. Bugün bu fark akademik bir gerçeklik gibi öğretilmeye de
ne yazık ki devam ediliyor. Size çok şey söylerler. İlmin manevi,
bilimin ise maddi temele dayandığını söyleyebilirler. İlmin dine,
bilimin deneye dayandığını söyleyebilirler. İlmin zanna ve sezgiye
dayalı, bilimin müspet alanda olduğunu söyleyebilirler. İlim
yapanların imam, alim, ermiş, bilim yapanlarınsa bilim adamı
olduğunu söyleyebilirler.
Oysa gerçek şudur: İlim ile bilim kelimeleri arasında hiç ama hiçbir
fark yoktur. Tek fark ilim kelimesinin Arapça, bilim kelimesinin ise
Türkçe oluşudur. İlim yapınca alim olunuyor da bilim yapınca zalim
mi olunuyor?
KİTABINI OKUMAYA
İ H TİYAÇ
D U Y U L M A Y A N DİN
Din lazımdır; ama içindekilerle
birlikte. İçindeki yol gösterici bilgi
ile birlikte. Şu dergi gibi; içi ile
ilgilenmediğiniz sürece kolayca
kopyalayıp sonra orada
unutacağınız aptal bir dijital
dosyadan başka bir şey değildir.
Ama şu satırları okumaya
başladığınızda o dijital dosya
amacına uygun bir dergi olur ve
okuyanda karşılık bulacak gerçek
bir anlam ifade etmeye başlar.
Gerçek din de böyledir.
11
PARALEL UFUKLAR
İLİM BİLİM AYRIMI
K E LİMELERİN EVRİMİ
Tabi ki yukarıda her kelimenin
kendi toplumunda zaman içinde
yüklendiği yan anlamları yok
sayıp, farklı dillerde karşılık
bulması gereken ortak
anlamlarıyla ilgilendik. Yoksa zaten
hiç bir kelimeyi diğer bir dile tüm
içeriğiyle birlikte çeviremeyiz.
Kelimelerin en doğru anlamı kendi
doğduğu yerdeki lisanla
açıklanabilir. Buradaki kritik sorun
ilim kelimesinin dilimize çevrilmesi
gereken temel anlamının yok
sayılarak sürekli süreçte ortaya
atılan yan anlamlarıyla ilgilenilmiş
olmasıdır.
BİLİM CESEDİ
Bu öyle bir hal almıştır ki bilim
kelimesi dindarların çoğu için dinle
ilgisi olmayan bir cesettir adeta.
Bilimsel iddiaların çoğunun dindar
birisi için tırnağını kesmek ya da
ayağını mesh etmek kadar bile
önemi yoktur. Anlamak için
(bilmek için) okumak kötülenip
onun yerine bilmediği bir dilde
kutsal kitabını ezbere tekrarlamak
"lazım olan ilmi tahsil etmektir"
onlara göre.
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
BİZ NE'DEN SORUMLUYUZ?
ONLARIN YAPIP ETTİKLERİNDEN SORUMLU
MUYUZ?
Kitabını okuyanların bile çoğu şayet ismi geçen kişilere empati
kuruyor da olsalar çoğunlukla onların yaptığının aynısını yapmayı
iman ve itikatla özdeşleştiriyorlar. Oysa Kur’an’a göre bizler onların
yapıp ettiklerinden sorumlu değiliz.
Yok artık! O ne biçim söz! Ne demek onların yapıp ettiklerinden sorumlu
değiliz? Neyden sorumluymuşuz o halde?
Şayet gerçek peygamberlerle aynı yolda gidiyorsak onların başına
gelenlerin aynısının değil bir benzerlerinin başımıza geleceğini ve
hatta gelmekte olduğunu fark ederek bugünün doğru davranışlarını
ortaya koymaktan sorumluyuz. Buna; zina edene yüz kırbaç ve zina
iftirası atana seksen kırbaç vurmak yerine; iftira edene iftira ettiği
suçun kanunlarımızdaki cezasının yüzde seksenini vermemizin adil
olabileceğini örnek verebiliriz. Güneşe ve aya bakarak zamanı
belirlemenin bugün duvarımızdaki takvime, kolumuzdaki saate ya
da cep telefonumuzdaki ajanda uygulamasına evrildiğini görebiliriz.
Teyemmüm denilen yönelişin toz toprak değil temizleyici madde
olduğunu, bugün sıvı sabuna, ıslak mendile veya hijyen jellerine
dönüştüğünü anlayabiliriz. Ama halen bilim dediğimiz şeyi ilim değil
zannedersek hepimizin zaten yaptığını bile güya iman adına inkâr
etmiş oluruz.
K O R K U N Ç S O N U Ç
12
Toplumlarda ilim ve bilim
kelimelerinin arasında yapılan bu
ayrımın sonuçları ise korkunçtur.
Örneğin Kuran’ı okuyan o sıradan
kişi kitabın hiçbir yerinde Allah’ın
bizim bilim yapmamızı istediğini
göremez. Günlük hayatında
yaşadığından farklı bir şeyler ve
peygamberlerden eski hikayeler
duyduğunu düşünmektedir.
PARALEL UFUKLAR
KUR'AN'A KARŞI
DURANLARIN
NEDENLERİNDEN
BİRİ
İ LİM YERİNE BİLİM
Kuran’ı okuyan insanların yüzlerce
ayetteki o kelimeyi “ilim” değil de
“bilim” diye okuduklarını
düşünelim. Ayetlerden
anladıklarının nasıl olumlu ve
gerçekçi anlamlara dönüştüğünü
göreceksiniz.
Y O Z L UĞUN ETKİSİ
Bu yozluk, bilimi sevenleri, bilim
yapanları da etkiliyor. Onlar da bu
yozluğa karşı bir duruş sahibi
olmak isterken (gerçek) din ile
(daha doğrusu Allah ile)
bağlarını koparıyorlar. Kur'an’a
uzak duran kişi bilim ile dinin
(gerçek dini kast ediyorum) asla
bağdaşmayacağını düşünüyor.
DİNSİZ BİLİM | BİLİMSİZ DİN
ALLAH “BİLİM YAPIN”
DEMİYOR MU?
KUR'AN'DA BİLİM YAPMAMIZI İSTEYEN AÇIK
AYETLERİN OLMADIĞI ZANNEDİLİYOR
Dindarlığını bilinçsizce yaşayanlar ilimi başka bir şey zannettiği için
bilime ve bilim insanlarına zamanla mesafeli durmaya başlıyorlar.
Hatta onları tekfir etmeye kadar vardırıyorlar. Çocuklarına bilim
öğreteceğine ilim öğrettiğini düşünerek o taze zihinleri dindar
olsunlar diye bilimden uzak yetiştiriyorlar. Hatta ilim öğrensin diye
bilim öğrenemeyeceği okullara gönderiyorlar. Hatta ve hatta farklı
anlamlara geliyormuş gibi ona okul demiyor medrese diyorlar!
Arapçada medrese okul demektir zaten.
Soyut düşünebilme çağına erişmemiş küçücük çocuklarını ziyan
edercesine pedagojik düzlemde ön eğitim alacağı bir anaokuluna
göndermek yerine "dinine bağlı büyüsün" diye adına sübyan mektebi
dedikleri (kanımca faydadan çok zararı olan) okullara gönderiyorlar.
Sonuçta toplum zaman içerisinde giderek yozlaşmaya maruz kalıyor.
Ayetleri okusa bile hikmetiyle değil, kalıbıyla alıp papağan gibi
tekrar ediyor. “Yedi kat gökleri altı günde yarattı ve üzerine istiva
etti” diyor, ama üzerinde düşünmüyor. Sen “acaba üç boyutun
ötesinde boyutlar, alemler, evrenler” gibi mırıldanırsan “Sus
bakıym!” diyor, “Otur yerine! İslam’da böyle şeyler yok!” Gerçekten
yok mu acaba? Bakacağız.
C E H A L E TİN DEĞİL
A L L A H ' I N DİNİNİ
K Ü Ç Ü M S E M E K
Hem felsefe okuyor hem Kur'an’ı
küçümsüyor. Ayetlerdeki felsefi
derinliği anlamak için ne gözünü
ne zihnini yoruyor. Hem
astronomiye hayranlık duyuyor
hem de çok büyük ölçüde
kozmolojik içeriğe sahip olan
Kuran’a ne söylüyor diye
bakmıyor. Kozmoloji öğrenirken
Allah’ın yaratışını reddetmeyi
bilimsellik zannediyor.
13
PARALEL UFUKLAR
İNSANOĞLUNUN
HENÜZ FARKINA VARDIĞI
HER GERÇEK BİLGİ
ALLAH'IN BİZE İNDİRDİĞİ
YEPYENİ BİR AYETTİR
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
14
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
1 . B Ö L Ü M
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
ANINDA RED!
P A R A L E L E V R E N L E R M İ ?
Y O K A R T I K !
KOLAY DEĞİL
Ç O K L U E V R E N … D Ü Ş Ü N Ü L M E S İ
G E R Ç E K T E N Z O R B İ R K O N U
Çoklu evren ve paralel evren tabirleri
birebir aynı şey değiller
Red ya da kabulümüz bilgiye mi dayalı
yoksa ön yargıya mı?
ŞAHİTLİK
K U A N T U M D A T A N I K L I K
Parçacık dünyasında aynı anda farklı
gerçeklikler mümkün mü?
PARALEL EVRENLER Mİ?
YOK ARTIK!
A N I N D A R E D !
PARELEL UFUKLAR
Red ya da kabulümüz bilgiye ve akıl yürütmeye mi
dayalı yoksa ön yargılrımıza mı?
Çoklu evren ve paralel evren tabirleri son zamanlarda
popüler bilim yayınlarının manşetlerine çıkmaya
başladı. Farklı biçimlerde tanımlanmış olanlar arasında
çoklu evrenin paralel evrenleri içeren (matematiksel
ifadeyle) bir evrensel küme oluşu tercih edilebilir.
Özellikle bilime daha fazla yatırım yapan ülkelerde
başta teorik fizik ve parçacık fiziği olmak üzere birçok
akademik alan için irdelenecek olağan konulardan biri
oldu. Bu kapsamda bizzat teorisyenler tarafından
kendi satır aralarında yapılıyor olsa da teolojik
incelemeler de yok değil.
Ancak geleneksel dini kesimlerin tutuculuğu her yeni
fikri ve kavramı görmezden geldiği gibi çoklu evren
kavramına da soğuk bakmaya ve hatta baştan
reddeder tutumlara girmeye hazır. Oysa araştırmalar
ve incelemeler dayatma değillerdir. Adı üstünde
“araştırma” bir iddianın geçerliliği kadar geçersizliğini
de ortaya koyabilir. Aslolan öğrenmek değil midir?
Konu hakkında bir fikrimiz var mı?
Bir iddiayı dillendirdiğiniz anda bile kesip atıcı bir tepki
alıyorsanız, bu tepkileri verenlerin o konuyu incelemiş,
üzerinde çalışmış ve bir yargıya varmış olması gerekir.
Reddeden neden reddettiğini geçerli bir nedene
dayandırarak ve temellendirerek açıklaması gerekir.
Ama çoğunlukla durum böyle değildir. Tepki verenlerin
çoğunun konu hakkında hemen hiçbir fikri yoktur.
Bu iddialar kesilip atılmalı mıdır?
Çoklu evrenlerin olabilirliği hususunda adı üstünde
ortada birtakım “iddialar” var. Bizim yapacağımız da
işte bu iddiaların teolojik zeminde ve özellikle
“yaratılış” alanında ne kadar yer bulup bulamayacağına
dair ufka bakmak olacaktır.
Allah'ın yaratışını mı çürütmek istiyorlar?
Çoklu evrenler üzerinde çalışmalar yapan birçok bilim
insanının da ön yargılı biçimde hareket ettiğini
zihinden uzak tutmamak gerekiyor. Adeta bu bilimsel
serüveni Tanrı’yı ya da O’nun yaratışını yok etmek için
canhıraş biçimde sürdürenler de var. Dolayısıyla onlar
da ön yargılı. Ama böyle davranmaları bile
çalışmalarının önemini ve değerini düşürmüyor. Hiç
değilse bu iddialarını da böylece denemiş oluyorlar.
16
PARALEL UFUKLAR
PARELEL UFUKLAR
CİSİMLERE BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİRİRSENİZ
BAKTIĞINIZ ŞEYLER DE DEĞİŞİR
M a x P l a n k
PARÇACIK FİZİĞİNDE
ŞAHİTLİĞİN ETKİSİ
Gözlemcilik veya tanık olma işinin bu konudaki yeri
nedir? İşte esasen çoklu evren fikri bu tanıklık gerçeğine
dolayısıyla parçacık (kuantum) fiziğine dayanıyor. Eğer
bir oluşa tanıksanız sizin için gerçek olan o demektir.
Eğer tanık değilseniz o hususta tüm alternatif olasılıklar
sizin için bir tekil gerçeklik içermez. Parçacık fiziğini
klasik fizikten ayıran temel fark burada yatıyor. Klasik
fiziğin kuralları ve kuramları parçacık aleminde geçersiz
hale geliyor. Bir parçacığın aynı anda farklı yerlerde
olması mümkün. Ancak eğer o parçacığı gözlemleyecek
olursanız parçacık olası durumlarından birine çöküyor.
Yani sadece şahit olmuş olmanız, olasılıklar arasından
birinin gerçeğe dönüşmesine direkt etki etmiş oluyor.
Sadece gözlem yaparak gerçeği oluşturmuş ya da
değiştirmiş oluyorsunuz.
17
Aynen parçacığa tanık olan kişi gibi gerçeklik o insanın
gözleminin, tecrübesinin ve farkındalığının etkisiyle
olması gereken olasılığa çökmüş ve gerçeğe dönüşmüş
durumda olabilir. Burada gerçeklik algısında görecelik de
söz konusudur. Delilsiz söylem tek başına bir başkasının
gerçeklik algısında bir anlam ifade etmez.
PARALEL UFUKLAR
Konu gerçekten zor bir konu. Doğruluğu ya da
yanlışlığı hakkında ön yargısız biçimde önce
konunun ne olduğunu cüret edebildiğimiz ölçüde
anlamak, üreteceksek sonra bir fikir üretmektir bize
düşen. “Çoklu evren” tabiri ile daha yaygın olarak
ifade edilen “paralel evren” söyleminin bire bir aynı
şey olmadığını hatırlatalım. Bu ikisi arasındaki en
belirgin fark; çoklu evrenin, paralel evrenleri içeren
(matematiksel ifadeyle) bir evrensel küme
oluşudur.
Var iseler... Bizim şu anda deneyimlediğimiz gibi
olan birçok olası alternatif evrenlerin buralarda bir
yerlerde de gerçekleşmekte olduğunu
söyleyebiliriz. Ancak kutsal kitaplar bize sorumlu
olduğumuz tek bir yaşam çizgisini fısıldıyor. Peki bu
durumda çoklu evren iddiası teolojik olarak daha
baştan çökmüş mü oluyor? Hayır.
PARELEL UFUKLAR
ZORLAYICI
Ç O K L U E V R E N . . . K A V R A N M A S I
G E R Ç E K T E N Z O R B İ R K O N U
TEK BİR HAYATIN HESABINI VEREMEZKEN...
Bireysel sorumluluğa göre tek bir yaşam çizgimizin
olması demek, bu tek yaşamımızı tek bir evrende
geçirdiğimiz anlamına gelmez. İstanbul’da yaşarken
Adana’ya taşındığımızda farklı bir hayata geçmeyiz.
Kendi yaşam çizgimize kaldığımız yerden orada
devam ederiz.
FARKLI ZAMAN ÇİZGİLERİ
Paralel evrenlerden her biri sadece gözlemci ya da
tanık olan kişi için gerçek bir yaşam çizgisine dahil
olabilir. Bu anlamda içi içe geçmiş birçok paralel
evrenden bahsetmiş oluyoruz. Mümkün mü?
Neden olmasın! Adeta bu paralel evrenler ilk gök
tabakası altında ama farklı zaman çizgilerinde, az
da olsa birbirinden farklı olayların yaşandığı, farklı
doğu ve batıları olan iç içe dünyalar gibi
varsayılabilirler. Bu durumda çoklu evren ise tüm
gök katmanlarındaki tüm boyutlardaki tüm paralel
evrenlerin toplamı olur.
ELEKTRONLARIN YÖRÜNGELERİ GİBİ
Bunu çekirdeğin etrafında dönmekte olan
elektronun orbitali olarak düşünebiliriz. Çekirdeğe
en yakın yörüngede elektronun bulunma olasılığı
olan tüm noktalar bize yakın paralel evrenlerse, üst
üste giderek uzak dönen yörüngelerdeki tüm
noktalar da çoklu evrenin tamamını simgelerler.
18
PARALEL UFUKLAR
KÜTLE ÇEKİMİ
SORUNU
PARELEL UFUKLAR
G Ö K L E R İ N D A Y A N A K S I Z
Y Ü K S E L T İ L M İ Ş O L M A S I
Şuna benzer ifadeler duymuşsunuzdur: Kuran’da Allah
göklerin direksiz ayakta tuttuğunu söylemişmiş! Böyle
saçma bir ifade olur muymuş? Biz bilimsel olarak
böyle bir soru sormalı mıymışız! Onu Allah tutmuyor,
fizik kanunları var, yerçekimi var, atmosfer basıncı var,
öz kütle var… Bu cahillerin işiymiş! Neden Kur'an'ı
yazan doğru dürüst açıklamamış da “direksiz ayakta
tutuyorum” demiş? Bu bilimsel bir açıklama mıymış
şimdi? Demek ki Kuran’ı yazan da konuyu
bilmiyormuş! Gökyüzü düşer miymiş hiç? Soru
muymuş şimdi bu? Peki! Şimdi gelin o ayetlere bir
bakalım… Arkadaş sızlanmasında ne kadar haklı ya da
değil görelim:
31:10 O gökleri dayanak olmaksızın yarattı, bunu
görmektesiniz...
13:2 Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti,
onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile
aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar
akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer
birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin
bilgiyle inanırsınız.
Şimdi gelelim bilime: Büyük Patlama (Big Bang)
Teorisini duymayanınız yoktur. Bu teori (bilinen,
görünür) evrenin başlangıcını bugün için en iyi
biçimde ortaya koyan iddiadır. Gerek matematiksel
gerekse gözlemsel bulgularla teori başlarda ona karşı
çıkanların bile çok büyük bölümü tarafından bugün
doğru kabul edilmekte ve ileriye taşınmakta. Ama
buna rağmen büyük patlama ile ilgili halen
cevaplanamamış o kadar çok soru ve sorun vardır ki
bilim insanlarının başını ağrıtmaya devam etmekteler.
Bu sorunlardan birisi ve belki de en önemlisi kütle
çekiminin büyük etkisine rağmen diğer kuvvetler
karşısındaki inanılmaz küçüklüğüdür. Aslında sorun
yukarıdaki ayetlere konu olan göğün duruşu sorunu
ile ilintili.
maddelerin kütle çekimlerinin ve yörüngelerinin
hesaplanması sonucu bu dengeli duruşu
sağlayamayacaklarını, gökadaların ya da güneş
sistemlerindeki tüm öğelerin bir araya toplanmasının
önüne geçen, evrenin dokusunda (şişmeyi) genişlemeyi
hızlandıran bilinmez ve görülmez bir karanlık enerji
alanının olduğunu gösteriyor.
Kısacası bilim insanların cevabını aradığı soruyu
basitleştirirsek; aslında bu kadar galaksi ve yıldızların
evrendeki boşlukta bu halleriyle dağılmadan ya da
kütle çekim nedeniyle bir araya yığışmadan nasıl
durabildiklerinin cevabını bulmaya çalışıyorlar. Yani
kimilerinin Kuran’da ifade edilen ve o hiç beğenmediği
sorunun cevabını arıyorlar.
Klasik biçimde “Bak Kuran’da zaten var” demiyorum.
Ben bu sorunun cevabını Kuran veriyor da demiyorum.
Kuran’da bu sorunun soruluyor oluşunun hiç de
zannedildiği gibi saçma olmadığını söylüyorum. Kuran
“Yerçekimi ya da diğer kuvvetler şöyle şöyle işler”
demiyor, anlayana kısaca “bilim yapın” diyor. Kuran’ın
ilettiği; bizim yapacağımız bilimin sonucunu direkt
vermesi değil, o erdemi o yolu bize göstermesidir.
Kısacası “göklerin direksiz/dayanaksız yükseltilmesi”
sorunu sadece 7. yüzyılın (bugüne göre) bilgisiz
Araplarının sorusu değil, bugünün popülerlikte
merkeze oturmuş bilim insanlarının da sorusu. O
günün soruluş biçimiyle bugünkünün arasında aslında
hiçbir fark yok. Kuran’ın o günkü mesajı ile bugünkü
mesajı da aynı: Bilim yapın.
Sadece bilim insanları değil sanatçı Bob Miller bile bu
soruyu farklı bir tarzda soruyor: “Yarım ton suyu
görünür bir destek kullanmadan havaya nasıl
asarsınız?” diyor ve cevabını mizahi bir biçimde kendisi
veriyor.
19
PARALEL UFUKLAR
Konunun basitçe ve belirgin bir yönünü söylemek
gerekirse; yapılan tüm hesaplamalar evrenin
tamamındaki (yıldız, gezegen, astreoid vs) gibi tüm
“Bir bulut inşa ederek”
Yedinci yüzyılda değil yirmi birinci yüzyıldayız değil mi?
O YILDIZ
ORADA MI?
PARELEL UFUKLAR
Y I L D I Z L A R I N M E S A F E L E R İ V E
Z A M A N A L G I M I Z
Mesele okuduğunuzdan ne
anladığımızdır. Daha da
önemlisi ne aldığımızdır.
Yedinci yüzyılın Arap’ı sordu
diye sorguladığı şey
küçümsenemez, yirmi birinci
yüzyılın sanatçısı sorunca da
ona yanaşıp biz ne kadar da
çağdaş konuşuyoruz, bu
cahillerden uzağız diyerek
böbürlenilemez. Bugünkü
kümülatif bilgi o gün olsaydı
belki de her şeyin teorisini
formüle edecek bilgiye çoktan
ulaşmış olacaktık.
Her şey bir ölçü çerçevesinde,
üstel eğrilerdeki gibi
ivmelenerek yürüyor. Biz de o
ölçü çerçevesinde tekâmül
eden yaratıklarız. Primat olarak
kalmamak için kuyruğunun
kopması yetmiyor. Bilim
yapmak önemli. Okey
oynamayı ya da işe yaramaz
arsasını nasıl daha pahalıya
satabileceğini araştırıp
öğrenebilen bir insanın bilimsel
birçok gerçeği öğrenmeye
yetecek kadar beyni de var
demektir. Mesele ona ihtiyaç
duyup duymamasıdır.
Gökyüzüne baktığımızda
oradaki cisimlerin bize
uzaklığına göre geçmişteki
hallerini görmekte olduğumuzu
da duymuşsunuzdur. Örneğin
Güneşin ışığı bize sekiz
dakikada gelmektedir.
GÖZÜMÜZÜ NE
KADAR UZAĞA
DİKERSEK O
KADAR
GEÇMİŞE
BAKIYORUZ
Bu da demektir ki o anda gördüğümüz güneş aslında
sekiz dakika önceki halidir. Güneş sisteminin dışındaki
en yakın yıldız ise ortalama dört ışık yılı mesafededir.
Anlayacağınız gibi o yıldıza baktığımızda da dört yıl
önceki halini görmekte oluruz. Bununla birlikte
gökyüzünde bırakın dört yılı çoğu yıldızlar ve gök adalar
milyarlarca ışık yılı mesafededirler. Geceleyin
parladığını gördüğünüz bir yıldızın dünya bile
oluşmadan önceki hallerini
görmekteyiz demektir bu. Kısaca şunu söylememiz
gayet makuldür: Gökyüzünde ne kadar uzağa
gözümüzü dikersek aslında o kadar geçmişe bakıyoruz
demektir. Belki de o yıldızlar şu anda orada değiller
ama biz onları halihazırda oradaymış gibi görüyoruz.
Çünkü ışıkları bize daha yeni gelmiş bulunuyor.
Gözle yıldızlara bakarsak belli
bir mesafeden ötesini de
göremeyiz. Daha uzakları
görmek için dürbünler, türlü
mercekler ve teleskoplar icat
edildi. Bu da yetmedi. Daha
uzağa bakma ihtiyacı
hissettiğimizde görünen ışığın
yetmediğini de anladık.
Kızılötesi ve radyo teleskoplar
devreye girdi. Yıldız
zannettiğimiz birçok ışık
kaynağının aslında milyarlarca
yıldızdan oluşan birer gök ada
olduğunu öğrendik. Bu
dönemde uzayda gözlem yapan
dev teleskoplar da gönderildi.
Hubble Teleskopu bu anlamda
çok önemli işlev gördü. Daha
iyisini, daha güçlüsünü de
gönderdi insanoğlu ve
önümüzdeki dönemde aktif
hale gelecek olan süper bir
teleskobun verilerini duymaya
başlayacağız. Nihayet tüm bu
gelişmeler neticesinde
görebileceğimiz en uzak yere
bakmayı başardı bilim insanları.
Neredeyse büyük patlamayı
görmesi gerekiyordu. Ama
olmadı. Çünkü büyük patlama
ile görünür evrenin uzak ucu
arasında üç yüz bin yıl civarında
karanlık bir dönem var. Normal
şartlarda görebileceğimiz o
mesafeyi göremiyoruz. İşin
ilginci bunun sebebi
teleskoplarımızın o mesafeyi
görecek yeteneği olmaması
değil. Henüz ışığın o dönemde
var olmuş olmaması.
20
PARALEL UFUKLAR
KARA DELİKLER
BU İŞİN NERESİNDE?
PARELEL UFUKLAR
S O L U C A N D E L İ Ğ İ O L A B İ L İ R L E R M İ ?
Büyük Patlamadan sonra karanlık
bir dönem var. İşte bu karanlık
dönemde fotonlar bile
oluşamıyor, birbiri ardına
tutunamıyordu. Oysa ışık
oluşsaydı o mesafeyi de
görebilecektik. Büyük patlamanın
ilk saniyesinde o kadar hızlı bir
şişme vardı ki bu şişme ışığın
hızını zaten aşıyordu. İşin ilginci
bugün de evren hızlanarak
genişlemeye devam ediyor.
İşte çoklu evren kuramı burada
devreye giriyor. Einstein’ın izafiyet
teorisine göre ışık hızı kozmolojik
bir sabittir. Işıktan daha hızlı
hareket edebilen herhangi bir
madde ya da parçacık yoktur.
Ama büyük patlama ve
akabindeki şişme döneminde
meydana gelen genişleme hızı
ışıktan çok daha fazlaydı.
Neredeyse yok hükmünde bir
noktadan ama sonsuz kabul
edilen bir kütleden meydana
gelen bu patlamanın hızı uzay
zamanı sayısız noktada sonsuz
biçimde bükmüş olmalıydı. Bu da
süper kütleli bu tek noktanın bir
değil birden fazla patlamaya ve
birden fazla evrenin oluşmasına
yol açmış olabilirdi. Bir döneme
kadar parçacık fiziği kanunları da
devrede olmalıydı.
Uzay zaman zemininin üzerinde
oluşan birçok kara delik ve belki
de bu kara deliklerin her birinden
diğer tarafa doğru kabarcık veren
sonsuz sayıda evrenden
bahsediyoruz. Hatta bizim tekil
büyük patlama olarak bildiğimiz
şey bile tüm kapsamıyla daha üst
bir evrenden uzanan bir kara delik
ya da her ne yol bulmuşsa oradan
filizlenen bir kabarcık olabilme
ihtimali de bu teoriye dahil oluyor.
İşleyiş tam olarak böyle miydi ve
kara delikler ya da başka biçim
solucan delikleri gerçekten başka
evrenlere açılan kapılar mıdır,
parçacık fiziği hangi noktada sona
ermiştir, evrenin dokusunu
oluşturduğu düşünülen karanlık
enerji nasıl bir şeydir halen
çözülmüş olmasalar da bir kuram
olarak çoklu evren iddiasının
matematiksel hesaplamalarla
mantığının örüldüğü iddia ediliyor.
Bu durumda gökyüzünde artık
gözlemlenmeye başlanan kara
deliklerin her birinin belki de bir
başka dünyaya açılıyor olma
olasılıkları konuşuluyor.
İyi bir akademik alt yapısı olanlar
için bile zorlayıcı olan bu konunun
kozmolojik bilgi birikiminden
aktarımda hatalarımız da
olabilir. Ama bizim incelediğimiz
zeminin teolojik taban olduğunu
unutmayalım.
21
PARALEL UFUKLAR
PARELEL UFUKLAR
Çoklu evren bahsi bu kadar yalın ve basit değil elbette. Detaylarına girip anlamak için ciddi bir okuma ve hazım lazım. Newton fiziğinden, parçacık
fiziğine, görelilik kuramından üst boyut teorilerine kadar birçok bağlantılı bilimsel alana da hâkim olunmadıkça kavranması gerçekten çok zor ve
aynı zamanda beyni sınırlarına kadar zorlamaya amade bir heves gerektiriyor. Dergide konuya buraya kadar ayrdığımız bölümde ancak konuya
giriş yapabildik. Çoklu evreni etraflıca konuşabilmek için biraz daha tuğla koymamız gerekecek. Bilimin iddialarını doğruysa diye varsayacağız.
Uygunluğunu teolojik temelde denetleyeceğiz. Dikkat edelim “öyledir” demiyoruz. İmanını kaybedeceğini zannederek cinnet geçirmeye hazır
olanlar sakinleşsinler. Hakikiyse kazanılmış iman kaybedilmez. Hele gerçekler imanı asla kaybettirmez, aksine buldurur veya güçlendirir. İnandığı
şeye güveni olmayansa zaten kaybetmiştir. Çünkü elinde tuttuğu ve tanık olduğu şey bir yapboz parçasıdır ve tabloda nereye koyacağını hiç
merak etmemektedir. Hatta ona bakmaktan bile korkmaktadır.
BURADA BÖYLE BIRAKMADIK ELBETTE; GELECEK SAYIDA DÜŞÜNCE DENEYLERİNE GİRMEK VE KONUYA DEVAM ETMEK UMUDUYLA
22
K A L E M Z Á D E
İZDÜŞÜMÜ
PARALEL UFUKLAR
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
2 . B Ö L Ü M
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
DÜŞÜNCE
DENEYLERİ
H E R B İ L İ M S E L K O N U
L A B O R A T U V A R D A T E S T
E D İ L E B İ L İ R M İ ?
Doğanın keşfedilmemiş bilgisi
zihnimizde ham halde mevcuttur
KUTSAL
METİNLERDE
TEŞBİHLER
B E N Z E T M E L E R D E B İ R E R
D Ü Ş Ü N C E D E N E Y İ O L A B İ L İ R M İ ?
Bilimciler, dinin dogmatik
görünüşünden ne kadar uzakta?
PARELEL UFUKLAR
“ZİHNİMİZDE, DOĞANIN HENÜZ ANLAŞILIR OLMAYAN VE
ANALİZ EDİLMEMİŞ BİLGİSİ, KEŞFEDİLMEYİ BEKLER BİR
HALDE DEPOLANMIŞTIR.”
E r n s t M a c h
SORGULAMA VE İNCELEME
YÖNTEMİ OLARAK DÜŞÜNCE
DENEYLERİ
Sadece bilim insanı olarak değil bilme meraklısı olarak
da her hangi bir konuyu kavrayabileceğimiz biçimiyle
sadeleştirmeye ihtiyaç duyarız. Bu çerçevede
ilerlediğimizde asıl değineceğimiz şey çoklu evren
mantığının teolojiye, bu kapsamda kutsal kitaplara ve en
önemlisi Kuran’a ne kadar uyumlu olup olamayacağı
olacak. Çoklu evrenlere dair iddialar hakkında daha
açıklayıcı bir doğrulukta ve çok daha kapsamlı akademik
bilgi edinebileceğimiz kaynaklara bakmamız önemlidir.
Çoklu evren iddialarının teolojiye, dine ve özelde Kuran’a
ne kadar uyumlu olup olmadığını görebilmek için
yapacağımız yolculuk düşünce deneyleri çerçevesinde
olacaktır. Çünkü teori zaten laboratuvarda yapılabilecek
bir deneyle ölçümlenemiyor. Ancak madem öyle diyerek;
hemen ayetleri önünüze alıp metotsuz şekilde bunu
yapmamalısınız. Eğer öyle yaparsak söylediklerimiz
havada kalan zanlardan ibaret olur. Bu etüdü de
yöntemli bir zeminde yapmalı, uyumlu olan ya da
olmayan noktalarını net biçimde ortaya koymalı ve
mümkün olduğunca anlaması kolay hale getirmeliyiz. Bu
yüzden önce düşünce deneyi dediğimiz şey nedir, bunu
öğrenmemiz lazım.
24
PARALEL UFUKLAR
BİLİM İNSANLARI ORTADA İŞLEYEN TEK BİR FORMÜL VE
DÜZEN ARIYORLARSA DÜZENLEYENİ OLMADIĞINI İDDİA
ETMELERİ BÜYÜK ÇELİŞKİDİR
DİNDARLAR ORTADA İŞLEYEN BİR DÜZENİN OLDUĞUNA
İNANIYORLARSA O DÜZENİ ÖĞRENMEKTEN KAÇINMALARI
BÜYÜK ÇELİŞKİDİR
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
25
U F U K L A R I N
İZDÜŞÜMÜ
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
DÜŞÜNCE
DENEYLERİ
PISA DENEYİ
Aristoteles’in ağırlık akışı
tezine karşıt bir deney
KOVA DENEYİ
Newton’un evrende tek
başına bir su kovası deneyi
Z İ H İ N L A B O R A T U V A R I
M U Ğ L A S I T K I K O Ç M A N Ü N İ V E R S İ T E S İ F E L S E F E
B Ö L Ü M Ü A R A Ş T I R M A G Ö R E V L İ S İ M U S T A F A E F E
A T E Ş ’ İ N “ B İ L İ M L E R D E D Ü Ş Ü N C E D E N E Y L E R İ ”
İ S İ M L İ Ç A L I Ş M A S I K O N U Y U A K A D E M İ K O L A R A K
Ç E V R E L E M E M İ Z E Y A R D I M C I O L D U .
B u b ö l ü m d e d e ğ i n e c e ğ i m i z h u s u s l a r ı n i n t i h a l
s a y ı l m a m a s ı i ç i n e l e k t r o n i k p o s t a g ö n d e r d i ğ i m d e
t e r e d d ü t e t m e d e n v e r d i ğ i i z i n i ç i n k e n d i s i n e
b u r a d a n d a a y r ı c a t e ş e k k ü r e d i y o r u m .
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
HAREKETSİZ
ZİNCİR DENEYİ
Stevinus’un sürtünmesiz
ortam düşlediği deney
FEYNMANN’IN
İZLER TOPLAMI
Zihnin odadaki en kısa yolu
seçmesi deneyi
EINSTEIN'IN
DENEYLERİ
Işık hızında hareket, tren,
uzay gemisi deneyleri
26
KUTSAL METİN
BENZETMELERİ
Kur'an, İncil ve Tevrat'ta
düşünce deneyi öngören
ilginç kıssalar
PARALEL UFUKLAR
M u s t a f a E f e A t e ş ' i n m a k a l e s i n i n b u l u n d u ğ u ; M e d i t e r r a n e a n J o u r n a l o f H u m a n i t i e s
m j h . a k d e n i z . e d u . t r V / 1 , 2 0 1 5 , 1 2 5 - 1 3 8 k a y n a ğ ı n d a n f a y d a l a n ı l m ı ş t ı r v e i l g i l i
s a y f a l a r d a n a l ı n t ı l a r i ç e r m e k t e d i r .
DÜŞÜNCEDE
DENEY YAPMAK
ZATEN ÖN
KOŞULDUR
H E R ŞEY HAYALLE
B AŞLAR
Bilim insanları da (bir kesiminin) o
çok eleştirdikleri din ve felsefenin
yolundan pek de farklı bir yol
izlemiyorlar. Her şey bir hayalle
başlar. Bununla beraber bazı
düşünce deneyleri gerçek
deneylere de ihtiyaç duyabilir.
H E S A P KİTAP
"Bir yolculuğa çıkmadan önce,
otomobilimin hızını ve yolda
vereceğim molaları hesaba katarak,
hedeflediğim şehre ne kadar süre
sonra varacağımı ve ne kadar litre
benzin harcayacağımı zihnimde
önceden tasarlayabilirim. Yine de
düşünce deneyi bu yolculuğu
gerçekte yaptığınızı
düşündüğünüzde bire bir aynı
sonucu çıkarmaz. Bu örnek, düşünce
deneyinin gerçek deneye ihtiyaç
duymasına bir örnektir."
"Diğer taraftan Mach’a göre, bir
düşünce deneyinin beklenen sonucu
kesin ve belirgin olarak verdiği
durumlar da olabilir. Böylesi bir
durumda, fazladan bir fiziksel deneyi
gerçekleştirmenin gereği yoktur."
D ÜŞÜNCE DENEYİ
T E C R Ü B E D E N E L D E
E DİLEN HAM BİLGİYİ
A Ç IĞA ÇIKARIR
"Doğayı deneyimleyerek elde
ettiğimiz fakat anlaşılır olmayan ve
analiz edilmemiş bilgiler düşünce
deneyleri aracılığıyla ortaya
çıkarılabilir. Yani fazladan bir fiziksel
deneye gereksinim duymadan
düşünce deneyleri aracılığıyla daha
önceden elde etmiş olduğumuz fakat
kesin ve belirgin olmayan bilgileri
açık hale getirerek yeni bir bilgi elde
edebiliriz.
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
İNSAN GERÇEKTE DOĞANIN
BİLGİSİNE SAHİP MİDİR?
ERNST MACH'IN SÖZLERİ ANLAM
ARAYIŞINA IŞIK TUTUYOR
M.Efe Ateş'in makalesini incelerken karşılaştığım bir tanım beni
derinden rahatlattı. Avusturya-Çek kökenli fizikçi ve felsefeci Ernst
Mach tam yüzyıl önce benim bugün kendi içgüdüme güvenerek
inandığım şeyleri söylemiş meğer. Mach’ın düşünce deneylerini
tanımlamak isterken söylediği cümleleri Mustafa Efe Ateş
makalesinde kendi üslubuyla çeviriyor.
“Zihnimizde, doğanın henüz anlaşılır olmayan ve analiz edilmemiş bilgisi,
keşfedilmeyi bekler bir halde depolanmıştır.”
Bu cümleyi okuduğumda hissettiğim duyguyu belki tam olarak
aktaramam ama şöyle açıklayabilirim belki...
Hani sizin için bir şey önemlidir ama kimsenin umurunda değildir de
kendinizi kalabalıklar içinde yapayalnız hissedersiniz ya... İşte bu
cümle bana yüzyıl önce yaşamış ve aynı dili konuşmadığım bir
adamın ağzından şu dünyada yapayalnız olmadığımı hatırlattı ve
çocuk gibi sevinmeme neden oldu. Orada da kalmadı ve devam eden
cümlelerle iyice içimi ferahlatarak doğru yolda olduğuma dair
kabulümü pekiştirdi.
"Mach’a göre düşünce deneylerinin işlevi yalnızca, içgüdüsel bilgiyi daha
açık hale getirmekle sınırlı değildir. Düşünce deneyleri çoğu kez fiziksel
deneyi önceler ve onun yolunu açar. Bununla birlikte, bir düşünce deneyi
aynı zamanda fiziksel deneyin zorunlu ön koşuludur."
27
PARALEL UFUKLAR
DÜŞÜNCEDE
DENEYLERİNİN
İŞLEVLERİ VE
ÖZELLİKLERİ
D ÜŞÜNCE DENEYİNİN
D Ö R T T E M E L Ö Z E L LİĞİ
1. Deney zihnin laboratuvarında yani
düşüncede yürütülür.
2. Bir senaryoya, daha doğrusu bir
anlatı formuna sahiptir.
3. Varsayımsal ya da olgu karşıtı akıl
yürütmeler içerir.
4. Bilimsel ya da felsefi bir soruya
yanıt arar.
D ÜŞÜNCE DENEYLERİNİN
İŞLEVLERİ
1. Yıkıcılık işlevi: Bir kurama karşı
argüman geliştirmek ya da o kuramın
içsel yapısının saçma olduğunu
göstermektir.
2. Yapıcılık İşlevi: Buluşçu/yapıcı
işlev deneyden artı sonuçlar elde
etmeyi amaçlar.
3. Açıklama Gücü İşlevi: Gerçekte
olmayan bir varsayım ortaya
konularak karmaşık görünen bir
konuya böylece makul bir açıklama
getirir.
4. İdealizasyon İşlevi: Birçok
zorluğun düşünce deneyleri üzerinde
etkisi yoktur. Çünkü bir işlevi de
belirli bir doğa durumunun ötesine
geçmemize, onu idealize etmemize
olanak tanımasıdır.
DİĞER DURUMLAR
"Bazı düşünce deneyleri kesin ve
belirgin sonuçlar vermeyebilir. Bu
durumda, düşünce deneylerinin
erişemediği kesin sonuçlara fiziksel
deneylerin yardımıyla erişilebilir.
Fiziksel bir deneyin nasıl
yapılacağına ilişkin zihinsel ön
hazırlığın gerçek deney için zorunlu
bir ön koşul olduğu ve aynı zamanda
bir düşünce deneyi olarak
değerlendirilebileceğidir."
PISA DENEYİ
BAŞKA BİR DENEYE İHTİYAÇ
DUYMAYAN VE YIKICI İŞLEVE SAHİP
BİR DÜŞÜNCE DENEYİ ÖRNEĞİ
"Deney Aristoteles’in evrendeki cisimlerin doğal yerlerine doğru,
ağırlıklarıyla orantılı olarak düştüğü iddiasına karşıt olarak
geliştirmiştir."
Yani Aristoteles abi, ağır cisimlerin yukarıdan bırakıldığında daha
hızlı düşeceğini, hafif cisimlerin ise daha yavaş düşeceğini iddia
etmiş. İşte bu iddiaya karşı Galileo bir düşünce deneyi kurgulamış ve
zihin laboratuvarında yapmış. (Biliyorum benden zekisiniz ama kolay
anlamak için lütfen yavaş okuyun)
Salviati: Ayrıca bir deney yapmadan, inandırıcı ve kısa bir argüman
aracılığıyla, Aristoteles’in söylediğine karşıt olarak, aynı malzemeden
yapılma iki cisimden, daha ağır olan cismin daha hafif olana göre hızlı
hareket etmediğini, açık bir biçimde kanıtlamak mümkündür. Eğer doğal
hızları farklı olan iki cismi ele alıp birleştirdiğimizde, daha hızlı olan
cismin daha yavaş olan cisim tarafından yavaşlatılacağı ve bir şekilde
daha yavaş olanın daha hızlı olan tarafından hızlandırılacağı gayet
açıktır. Sen de bu görüşe katılmıyor musun?
Simplicio: Kuşkusuz doğru söylüyorsun.
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
Salviati: Ancak eğer bu doğruysa, ağır taş diyelim ki 8, yavaş taş ise 4
gibi bir hıza sahip olsun, bu iki cisim birleştirildiğinde, sistem 8'den daha
düşük bir hızla hareket edecek; fakat bu iki taş bir araya getirildiğinde, 8
gibi bir hıza sahip olan taştan daha ağır olacaktır. Bu yüzden, daha ağır
cisim daha hafif olana göre daha yavaş hareket edecektir ve bu
varsayımımıza karşıt bir sonuçtur. Böylece daha ağır cismin daha hafif
olana göre hareket edeceği varsayımımızdan, daha ağır cismin daha
yavaş hareket ettiğini nasıl çıkarsadığımı görürüz. Buna bağlı olarak da
büyük ve küçük cisimlerin aynı özel yerçekimi sağlandığında, aynı hıza
sahip olacaklarını çıkarırız."
Aristoteles’in iddiasının başka bir deneye ihtiyaç bırakmadan nasıl
çürütüldüğünü anlayabildik mi? Karışık mı geldi? Şu satırları da
okuyunca şekillenecek.
Kısaca diyor ki; sen bir cismin ağır olanının daha hızlı düştüğünü
söylüyorsun. Bu doğruysa ağır taşla hafif taşı birbirine bağlayarak
yukarıdan düşürdüğümüzde hafif taşın düşük hızı ile ağır taşın
yüksek hızını toplayıp bir ortalama hız bulmamız gerek. Bu durumda
ağır taş kendi başına daha hızlı düşerken hafif taşı ona
eklediğimizde daha yavaş düşmesi gerekir. Oysa eklenen taşla bir
bütün olduğunda toplam ağırlık daha fazla olacağına göre senin
iddian gereği daha da hızlı düşmeli değil miydi?
İşte böylece sırf düşünce deneyi yoluyla bir iddia çürütmüş oldu.
Deney aynı zamanda dört temel özelliğe de sahip: Zihinde, anlatı
formu var, sürtünme olgusunu yok saydı ve bir soruya cevap verdi.
28
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
EINSTEIN
DÜŞÜNCE
DENEYİNE EN ÇOK
BAŞVURAN BİLİM
İNSANLARINDAN
BİRİDİR
E I N S T E I N ' D A N Ö R N E K
D ÜŞÜNCE DENEYLERİ
Albert Einstein de düşünce
deneylerine özellikle görecelilik
konularını açıklamak için çokça
başvurmuş bir bilim insanıdır.
Kimi zaman bir ışık huzmesini ışık
hızında takip ettiğini varsayarak
ışığın özelliklerini keşfetmiş…
Kimi zaman bir hayali trende
ayakta durduğunu varsayarak
zamanın gözlemciye göre nasıl
işlediğini ifade etmeye çalışmış…
Kimi zaman ışık hızına yakın bir
hızda hareket eden uzay
gemisindeki bir ikizini hayal ederek
birinin diğerine göre daha önce
yaşlanacağını ortaya koymuş…
Kimi zaman bir kutunun içinde
dışarıyı görmeden ayakta
durduğunu ve düştüğünü
varsayarak bunlardan hareketle
yer çekiminin uzay zamanı
büktüğünü ortaya koymuştur.
KOVA DENEYİ
BAŞKA BİR DENEYE İHTİYAÇ
DUYMAYAN VE YAPICI İŞLEVE SAHİP
BİR DÜŞÜNCE DENEYİ ÖRNEĞİ
"Newton’un hareketin çevredeki nesnelere göre olmadığını ve buna ek
olarak mutlak uzaya göre olduğunu gösterebilmesi için uzaydaki
nesneleri yok etmesi gerekir. Yani deney ancak uzayda nesnelerin
olmadığı bir düzen içerisinde yürütülebilir. Dolayısıyla burada bir
düşünce deneyine gereksinim vardır. Newton düşüncede tasarladığı
deney düzeninde elde ettiği sonucu şu sözlerle ifade ediyor."
"Düşünelim ki evrende su dolu bir kova hariç hiçbir nesne kalmadı. Bu
kova, burulmuş hayali bir ip yardımıyla aşağıya doğru sarkıtıldı. İlk
olarak oluşturduğumuz su ve kova sisteminde, göreli bir hareket
bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle 'su ve kova arasında göreli bir
hareket yoktur; yani suyun yüzeyi düz ve dingindir'. Daha sonra burulmuş
ip yavaşça çözülmeye başlayacak ve kova göreli bir harekete
kavuşacaktır. Su henüz hareketine başlamasa da yüzeyinde bir tür
titreşim oluşacaktır. Son durumda ise, burulmuş ip iyice çözülmeye
başlayacak ve suyun seviyesi başlangıcındaki durumundan farklı olarak
iç bükey bir derinlik oluşturacaktır. Şimdi aniden kovayı durduğumuzu
varsayalım. Gözlemleyeceğimiz şey kovanın durduğu, fakat suyun hâlen
hareket ettiği olacaktır. Peki, kovanın içinde hareket halindeki su neye
göre hareket etmektedir. Newton’a göre, evrende hiçbir şey kalmadığını
ve kovayı da durdurduğumuzu da hesaba kattığımızda geriye yalnızca
mutlak uzaya göre hareket ettiğini (yani mutlak uzaya bağlı bir hareketi)
söylemekten başka uygun bir açıklama bulunmamaktadır."
"Bu varsayım üzerinden en iyi açıklama sunulur, şimdi mutlak uzayın
varlığını kabul etmekten başka yolumuz yoktur. Görüldüğü üzere
Newton’un zihninde yürüttüğü bu deney yalnızca göreli hareket
kuramının ve onun etkilerinin reddedilebileceğini göstermekle
yetinmemiştir. Deney aynı zamanda artı bir sonuç elde ederek, düşünce
deneylerinin buluşçu/yapıcı işlevinin de nasıl iş gördüğünü uygun bir
biçimde göstermektedir."
G E R Ç E K O R T A M D A
Y A P I L A M A Z D E N E Y L E R
29
Bu deneylerin hiçbiri doğada
gözlemlenemez ya da laboratuvar
ortamında yapılamazdı. Ama
Einstein düşüncede yürüttüğü bu
deneylerle bilim tarihini
değiştirmiştir.
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
FEYNNMANN'IN
İZLER TOPLAMI
DENEYİ
ZİHNİMİZ ÇOK
K A R M AŞIK İŞLEMLER
Y A P I Y O R A M A
F A R K I N D A D EĞİLİZ
Feynmann’ın İzler Toplamı da bir
düşünce deneyidir:
Diyelim ki bir odadayız.
A noktasından B noktasına gitmek
için en kısa yolu seçeriz genellikle.
Ama bu kararı vermek üzere tüm
izlerin toplamını
değerlendirmişizdir aslında.
Olası tüm yollar neredeyse sonsuz
sayıdadır. Bunu deneyimlemediği
halde zihnimiz en doğru yolu
kolayca bulur. Keşke insanlar bunu
delilsiz iman ettiği şeyler için
yapmayı da istese. Kısa yollar
varken Allah'a yaklaşmak için
araya bir sürü dolaylı işleri ve
kişileri koymasalar.
Oysa çoğunluğun bulduğu yol
aklını kullandığı değil de aklını
emanet ettiği kişilerin takip
ettirdiği yoldur.
D ÜŞÜNMEK ACI
V E R M E Z , A C I T M A Z V E
K U L E T M E Z KİMSEYE.
SUDA YÜZEN
KÜTÜK EVREN
DÜŞÜNCE DENEYLERİNİN AÇIKLAMA
GÜCÜ İŞLEVİ
"Düşünce deneylerinin bir diğer önemli işlevi açıklama gücü işlevidir. Bu
işleve göre gerçekte olmayan bir varsayım ortaya konularak karmaşık
görünen bir konuya böylece makul bir açıklama getirilebilir."
“X açıklaması zor bir durumdur, fakat eğer kesin olarak bilmediğimiz ama
özünde mantıksız olmayan bir P’yi varsayarsak, X’in kusursuz biçimde iyi
bir açıklamasını elde ederiz”
"Varsayalım ki yeryüzü (bir kütük gibi) suyun üzerinde yüzmekte olsun.
Bu varsayımın, yeryüzünün, doğa fenomenlerine dayanarak doğa içinde
nasıl konumlandığını açıklayacağını (ve bunun en azından diğer
alternatifler kadar iyi olduğunu) dikkate alın."
O halde: Yeryüzünün suyun üzerinde (bir kütük gibi) yüzdüğü iddiamızı
temellendirdik.
"Rescher’e göre Thales, üstte gösterildiği gibi yeryüzünün doğa içerisinde
nasıl bir pozisyona sahip olduğuna, makul bir varsayıma dayanarak, iyi
bir açıklama getirmektedir. Yeryüzünün tıpkı bir kütük gibi suyun
üzerinde yüzdüğü varsayımı Rescher için bir düşünce deneyidir ve bu
deney aracılığıyla yeryüzünün konumu son derece iyi bir biçimde
açıklanmıştır."
"Düşünce deneylerinin bir fenomeni açıklamak için tasarlanması bilimde
oldukça sık rastlanan bir durumdur."
Kimsenin deney sonuçlarına
katlanmak zorunda değilsiniz.
Çünkü siz de kendi çıkarımlarınızı
yapabilirsiniz ve hatta düşünce
deneylerinin kurgusunu
değiştirebilir ve varsa hatalı
inşaları düzeltebilirsiniz. Herkesin
deneyi her zamanki gibi kendi
ufkunu paylaşmak olacaktır. Belki
sizin ufkunuz o kişiden daha da
ileridedir. Düşünmek güzeldir
dostlar. Korkmayın.
30
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
DÜŞÜNCE
DENEYLERİNDE
KİMİ BİLİMCİLER
VE DİN
D ÜŞÜNCE DENEYLERİ
S A D E C E BİLİMCİLERİN
T E K E LİNDE DEĞİL
Bazı bilim insanlarının özellikle
teori üretme sürecinde son
yüzyılda yeniden aşkla sarıldığı
düşünce deneylerinin en kadim
kaynaklarının kutsal metinler
olduğundan habersiz biçimde
bugün “Biz düşünce deneyi
yapıyoruz, dinin dogmatik
yollarından uzağız” derken
düştükleri tutarsızlığı görmek
bilgeliğin etrafından dolaşmayı
elitlik zannedenler için pek
mümkün değildir.
BİLİM, DİNİN
( E V R E N S E L DİNİN)
A R AŞTIRILMASIDIR
Bugüne iz düşmeyen ve açıkça
yanlışlanmış bir inanç öğesi ilahi
bir metin olmaktan çıkmış
demektir. Bırakın bilimi artık o dini
bir anlam da taşımaz. Ancak
yanlışlanamamış olan şey bilimin
henüz kabul edemeyeceği halde
olmasına rağmen akılcıl olabilir. Bu
da henüz gerçekleşmemiş bir
delile işaret de ediyor olabilir. Bazı
bilim insanları dini inanışları
küçümserken aslında daha da bariz
biçimde aynı şeyi hep yapmış,
hayalden, kurgudan ve akıl
yürütmeden faydalanarak bilimin
yolunu açmışlardır.
HAREKETSİZ ZİNCİR
DENEYİ
DÜŞÜNCE DENEYLERİNİN
İDEALİZASYON İŞLEVİ
Bahsedilen son işlev, idealizasyon işlevidir. Bu işlev basitçe;
düşünebilmek ve düşünce deneyi yapabilmek için mükemmel bir
ortam oluşturmayı içerir. Bazı şeyler sınama ve deney gereği yok
sayılabilir. Aşı üretmek için çalışılan bir kimya laboratuvarında
hassas ve dezenfekte edilmiş bir ortam oluşturmak gibi düşünün.
Düşünce deneylerinin idealizasyon işlevi de budur. Hatta fiziki
laboratuvarlada bu tam olarak mümkün de değildir.
Birçok zorluğun düşünce deneyleri üzerinde etkisi yoktur. Çünkü düşünce
deneylerinin önemli bir işlevi de belirli bir doğa durumunun ötesine
geçmemize, onu idealize etmemize olanak tanımasıdır.
Bu işlevi Simon Stevinus’un ‘Hareketsiz Zincir’ olarak bilinen düşünce
deneyi üzerinde görebilirsiniz. Konuyu çok da uzatmamak açısından bunu
internetten araştırıp incelemek isteyenlere için kısaca özetleyip bırakalım.
Konu düzlemlerin mekaniği ile ilgilidir. Bu düşünce deneyi, üçgen
prizmanın iki eğimli kenarının bitim noktalarına kadar uzanan bir zincir
bırakıldığında oluşabilecek durumunun ne olacağını gözlemlemek için
tasarlanmıştır. Akla yatkın durumun geçerli olabilmesinin tek koşulu bazı
durumların düşünce deneyi aracılığıyla idealize edilebilmesine bağlıdır.
Stevinus bu nedenle düzlemin sürtünmesiz kabul edilmesi gerektiğini
baştan belirtmektedir; çünkü sürtünmenin olduğu bir düzlemde yüzeyin
ihmal edilmeyecek bir etkisi hareketin üzerinde değişikliğe yol açabilir.
Birçok düşünce deneyi idealizasyon içerir. Bishop düşünce deneylerinin
idealizasyon olduğunu ve gerçek dünyanın doğasında bulunan karmaşık
zorlukların ya da pratik olanaksızlıkların aşılabilmesini sağladığını
düşünmektedir.
31
PARALEL UFUKLAR
KUTSAL
METİNLERDE
DÜŞÜNCE
DENEYLERİ
İ N CİL'DEKİ
B E N Z E T M E L E R
İncil’deki “Bağcının Oğlu”
benzetmesi de böyledir. Sürekli
kendini kötülüğe evirmeye meyilli
insanoğluna Tanrı’nın devamlı
surette müdahalelerde bulunup
yoldaki işaretleri göstermesinden
alınacak derslerle dolu bu kıssayı
düşünemeyen insanlar benzetmeyi
gerçek zannedip İsa’yı Tanrı’nın oğlu
saymaya mesnet etmiştir.
Aynı biçimde tohum benzetmesi, tuz
ve ışık, kandillikteki kandil, dar ve
geniş kapı, ağaç ve meyvesi, sağlam
ve çürük temel, deliceler, hardal
tanesi ve maya, balık ağı, define ve
inci, insanı kirleten şey, acımasız
köle, meyvesiz incir, düğün şöleni, on
kız, emanet para, filizlenen tohum, iyi
çoban, asma ile çubuklar, dünyanın
nefreti gibi birçok benzetme bizzat
İncil tarafından önerilen düşünce
deneyleridir.
T E V R A T V E K A DİM
M E TİNLER
Bugün elimizde olan Tevrat, Kuran
ve İncil’e nazaran sıkıntılı metinler
içerse de özünde Tanrı sözü olduğu
açık satırlar da içermektedir. Bu
kapsamda bugünkü Tevrat’ta da
(Zebur dahil) birtakım benzetmelere
rastlayabilirsiniz. Yeruşalim’in kızları,
Davut’un nağmeleri, Yeşeya’nın
övgü ve sevinç ilahileri, Yeremya’nın
doğru dalı, iki sepet incir ve hatta
Levililer kitabı ve Tanrı’nın konutu
pasajı bile ters motivasyon söz
konusu edilerek bunlara örnek
sayılabilir.
Zerdüşt Avesta’sında, Mayaların
Popol Vuh’unda, Babil’in Enuma Anu
Enlil’inde, Hint Vedalarında, Orta
Asya Tengri dininde, Çin ve Japon
felsefi din metinlerinde, birçok kadim
tablette, yazıtlarda ve daha
nicelerinde benzetmeler ve
üzerlerinden düşünce deneyleri
kurabileceğiniz satırlar bulmanız çok
olasıdır.
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
KUR'AN'DAN DÜŞÜNCE
DENEYLERİNE YOLLAR
KUR'AN: CAHİLE TERK EDİLMİŞ,
DEĞERİ HİÇ BİLİNMEMİŞ KİTAP
Kur'an’da sıradan bir kıssa zannedilen düşünce deneyleri ile aklın
yolunun açıldığını görüyoruz. İncil’de İsa’nın ağzından anlatılanların
önemli bir kısmının aslında birer düşünce deneyi olduğuna şahit
oluyoruz. Kadim metinlerde ve kutsal kitaplarda anlatılan ve
düşünen insanların algısına benzetmeler yoluyla yönelen birçok
ifade mevcuttur. Hatta bu yol atalarını taklit etmeyi din zanneden
cehaletin ve öğrendiğini sindirme yolunu seçen bilgeliğin ayrımını
ortaya koyan bir yöntemdir. Kuran’da Allah’a iman etmekle (emin
olmakla) ona ortak koşma yolu ayrımı tam da buna işaret eder.
Kuran’daki “Musa ile salih kul” kıssası düşünce deneyi olarak
değerlendirilerek mesajı daha kolay alınabilecek örneklerden biridir.
Bu kıssa ile Allah’ın yeryüzündeki sistemi sorgulanmakta ve kötülük
problemi gibi sıkıntılı sorulara cevaplar bulunmaktadır. Kehf Suresi
adeta bir düşünce deneyi makinesidir. İçinden bir değil birçok
düşünce deneyi kurgulayıp zor sorularınıza yanıtlar bulabilirsiniz.
Kuran’da köle ile efendisi, iki tanrı edinenin durumu, göğün kapıları,
İbrahim’in doğa ile imtihanı, Haman’ın kulesi, göğe merdiven
dayanması, gökyüzünün bina kılınması, gökyüzünün sayfalar gibi
katlanışı, Musa’nın kuşları kendisine alıştırması, nefislerin
birleşmesi, İsa’nın durumunun Adem’in durumu gibi olması, şihab
ayetleri, saklı inciler, ürkmüş eşekler, kitap yüklü eşekler, dilini
sarkıtan köpek, yedi başak, kardeşini gömen karga, kuşların salatı
gibi sayısız düşünce deneyi önermesi vardır.
Musa’nın asası, Nuh’un gemisi, Yusuf’un gömleği, Melike’nin tahtı,
Salih’in devesi, Talut’un deresi, İbrahim’in rüyası, Kabil ve Habil’in
kurbanları ve hatta meleklerin itirazı ve İblis’in isyanı gibi konular
bile üzerinde düşünce deneyi yapmaya zorlandığımız mükemmel
anlatılardır.
32
PARALEL UFUKLAR
BİLİM
İNSANLARININ
ALANINDA
GEZİYORUZ,
ELLERİNDEN
ALMIYORUZ
B U BİR ZİHİN
S E Y A H A Tİ
Bu zihin seyahatine birlikte çıkarken
ve paralel evrenler, çoklu dünyalar,
zıtlıklar alemi ve üç boyutun
üstündeki üst boyutlar bizi beklerken
haddi aşmamak, yanlış bilgilerden de
kaçınmak gerek. Tabi ki neye göre
yanlış olabilecekleri de ayrı bir konu.
Akademik olarak fiziğin çeşitli
dallarını ve ilgili kapsamda parçacık
(kuantum) fiziğini, teorik fiziği veya
özel kapsamda sicim teorisini, m
teorisini ve benzerlerini teknik
olarak bizden çok daha iyi bilen,
çalışan, geliştiren akademisyenlere
saygısızlık etmek istemem. Bu
yüzden bu çalışmamızda onların
alanında bir otorite gibi konuşmak
haddime değil. Ancak onların
çalışmaları ve popüler bilimin
topluma yansıması ışığında konunun
teolojik tabanda nasıl göründüğünü,
kutsal kabul edilen kitaplar
çerçevesinde ve özel olarak Kur’an
bağlamında çoklu evrenler tezinin ne
kadar geçerli olup olmadığını
görmeye ve göstermeye çalışmak
üzere iki sayıdır ancak bir zemin
oluşturmaya çalışıyorum.
Bu çalışmamız çerçevesinde ister
istemez girmek zorunda kalacağımız
temel ya da teorik fizik veya
kozmoloji ve hatta felsefe dallarında
değineceğimiz hususlar
çalışmamızın esası değil, fikri
dayanağımız olacaktır. Neticede
henüz bilim dünyasında da genel
kabul görmemiş bir konu olan çoklu
evrene dair bu bilgiler derlendiği
yerlerle ilgili olarak anılacaktır.
Bizim için esas düşünce deneyi
aslında fizik platformunda değil,
büyük oranda Kur’an teolojisi
tabanındadır. İtirazlar söz konusu
olursa bunların değişebilir fizik bilimi
tabanında değil Kur’an’ın değişmez
ayetleri kapsamında olmasını
bekliyorum.
PARALEL UFUKLAR | DÜŞÜNCE DENEYLERİ
ÇOKLU EVREN İDDİALARI
DA DÜŞÜNCE İLE
DENEYLENEBİLİRLER
ZİHİN LABORATUVARLARI DA
GEÇERLİ DENEYLERE SAHNE OLUR
Fizikle ve bağlantılı bilimsel alanlarla ilgili alıntıladığımız yoruma
dayalı bilgiler zaman içinde değişebilir ama Kur’an sizin de önünüzde
durmakta ve bin dört yüz yıldan beri değişmemiş olduğu genel kabul
görmektedir. Benim için de öyledir. Bu yüzden oluşacak reddiyelerin
bu kapsamda yapılmasını beklerim. Fizik ve bağlantılı dallara ilişkin
reddiyeleri ise üzerime alınmadan bu konuda çalışan
akademisyenlere yönlendirmem daha doğru olacaktır.
Çoklu evren iddiası sıradan bir laboratuvarda deneyini
yapabileceğimiz bir teori değil. Ancak bilim deney yapabilmek için
her zaman bir binanın alt katında araç gereçleriyle hazırlanmış bir
laboratuvara ihtiyaç duymaz. Bunun yerine zihin laboratuvarları
oluşturur ve iddialarını orada test eder. İşte zihin laboratuvarlarında
yapılan bu deneylere "düşünce deneyleri" diyoruz. Zannedilenin
aksine zihin laboratuvarları geçerliliği olmayan deneylere sahne
olmaz. Bilim insanları gelmiş geçmiş birçok tezi düşünce deneyleriyle
ispatlamış ya da yanlışlamıştır. Önceki bölümlerde bunlara örnekler
de verdik.
Gelecek bölümden itibaren artık konuyu Kur'an'dan ayetler
çerçevesinde ele almaya başlayacağız. Şu ana kadar değindiğimiz
hususlar kimilerine göre çok ağır, kimilerine göre ise hafif olabilir.
Ağır diyenler daha çok okumalı, hafif diyenlerse ortalama bilgiye
sahip şu insanlara, onları küçümsemek yerine bu konuları daha güzel
ve anlaşılır anlatmanın yolunu bulmaya çabalamalıdır. Gelecek
sayıda görüşmek umuduyla...
Kalemzáde | Cengiz Yardım
33
PARALEL UFUKLAR
Başarısızlık başarıdır.
Umudunuz bulutlara ve ufuklara uzansın.
Hayal kırıklıklarınızı sevin.
Her hayal kırıklığı umudun bulutuna çıkan
merdivenin bir sonraki basamağıdır.
Hayal kırıklarınızdan gemiler yapmayı
öğrenirseniz ufukların da hiç uzakta
olmadığını göreceksiniz.
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
34
U F U K L A R I N
İZDÜŞÜMÜ
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
3 . B Ö L Ü M
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
EVRENSEL
DENEYLER
Ç O K L U E V R E N E I Ş I K T U T A N
D Ü Ş Ü N C E D E N E Y L E R İ
Mary'nin bilmediği şey, İkiz Dünyalar,
Maxwell'in cini, Schrödinger'in Kedisi
PARELEL UFUKLAR
“DÜŞ GÜCÜNE SAHİP OLMAK, BİLGİYE SAHİP
OLMAKTAN BİLE DAHA ÖNEMLİDİR.”
A l b e r t E i n s t e i n
ÇOKTAN KABULLENDİĞİMİZ
DÜŞÜNCE DENEYLERİ
Geçen sayıda düşünce deneylerinin ne olduğundan ve
işlevlerinden bahsetmiş ve bilimsel alanda düşünce
deneylerine belirgin örnekler vermiştik.
Esasında günlük yaşamımızda doğru kabul ettiğimiz
birçok kabul geçmişte yapılmış olan düşünce
deneylerine dayanmaktadır. Örneğin bugüne kadar
Dünya’nın sıcak çekirdeğine giden ve bu duruma açıkça
tanık olan olmamıştır. Buna rağmen mevcut kümülatif
bilgimiz ışığında böyle olması gerektiği ortaya konulmuş
ve çeşitli müspet bilim araçlarının ortaya koyduğu
izdüşümlerle Dünya gezegeninin adeta röntgeni
çekilmiştir. Kimse henüz bu gerçeğe fiziken şahit
olmadığı halde kesin biçimde bunu bilmekteyiz.
Hatta uzayın uçsuz bucaksız boşluğunda bulunan
gökcisimlerine gitmediğimiz halde onların yapısını bile
oradaymışız gibi inceliyoruz. 2019 Nisan ayına kadar kara
deliklerin varlığı ile ilgili de böyle bir durum geçerliydi.
Nihayetinde M-87 karadeliğinin fotoğrafı çekildi ve
düşünce deneyleriyle var olduklarından emin olunan
kara delik fenomeni fiziksel anlamda da kanıtlanmış
oldu.
36
PARALEL UFUKLAR
YANLIŞLARIMIZ OLABİLİR. DÜŞTÜĞÜMÜZ HATALAR
OLABİLİR. BUNDAN SONRA DAHA DOĞRUSUNU BULUP
ONA YÖNELECEK DE OLABİLİRİZ. YARIN
SÖYLEYECEKLERİMİZ AKLIMIZ BAŞIMIZDA OLDUĞU
SÜRECE BUGÜNKÜLERDEN DAHA DOĞRU OLACAKTIR.
KUŞKU YOK Kİ DNA’LARIMIZI KOPYALADIĞIMIZ VE BİZDEN
SONRA GELECEK YENİ NESİLLER BAZI BİLGİLERİMİZİ
YANLIŞLAYACAK VE BİZDEN ÇOK DAHA DOĞRULARINI
BULACAKLARDIR.
BİLİMİN YOLU DA BUDUR, GERÇEK DİNİN YOLU DA.
EĞER GERÇEKTEN DÜŞÜNMEK İSTEYECEKSENİZ.
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
37
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
EVRENSEL
DENEYLER
Z İ H İ N L A B O R A T U V A R I
B U B Ö L Ü M D E D A H A Ö N C E B A H S E T M E D İ Ğ İ M İ Z B A Z I
D E N E Y L E R D E N B A H S E D E C E K V E Ç O K L U E V R E N
T E M A S I N I G İ D E R E K D A H A Y A K I N D A N İ L G İ L E N D İ R E N
D Ü Ş Ü N C E D E N E Y L E R E G Ö Z A T A C A Ğ I Z
MARY'NİN
BİLMEDİĞİ ŞEY
Siyah beyaz odada yaşayan
bir kız kırmızıyı tanır mı?
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
İKİZ DÜNYALAR
DENEYİ
Kopya bir dünyada suyun
formülü farklıysa ne olur?
MAXWELL’İN
KAPIDAKİ CİNİ
Termodinamiğin 2.yasasını
ihlal eden kapı cini
38
SCHRÖDINGER’İN
KEDİSİ DENEYİ
Bir canlı aynı anda hem ölü
hem de diri olabilir mi?
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | EVRENSEL DENEYLER
GELECEKTE
DÜŞÜNCE
DENEYLERİ
Y A P A Y Z E K A
Ç A L IŞMALARI;
K O N T R O L E T M E K T E
Z O R L A N D IĞIMZ
ZİHİN PANOMUZU
K O N T R O L E DİLEBİLİR
H A L E G E TİRECEK Mİ?
Belki de gelecekte salt düşünsel
düşünce deneylerinin biçimi de
değişecek ve artık düşünce
deneyleri çok daha erken
dönemde kesin tespit içeren
sonuçlar üretmeye başlayacaktır.
Bu yolda yapay zekâ hafıza
kapasitesinin önümüze yeni bir
çığır daha açabileceğini
düşünüyorum.
MARY'NİN BİLMEDİĞİ ŞEY
SİYAH BEYAZ BİR ODADA YAŞAMIŞ
BİR ÇOCUK KIRMIZI RENGİ
GÖRÜNCE TANIYABİLİR Mİ?
Geçen sayıda bahsetmediklerimizin arasında geçmişte iz bırakan
birçok düşünce deneyi bilimin ve bilim felsefesinin önüne ufuklar
açmaya devam etmiştir. “Mary’nin Bilmediği Şey Deneyi” bunlardan
biridir. Frank Jackson’un bu deneyi: Siyah beyaz bir odada büyütülen
ve renkler hakkındaki tüm teorik bilgiye sahip olan bir kızın, bir gün
dışarı çıktığında kırmızı rengi tanıyabilir olup olmayacağı ile ilgili
düşünsel açılımlar verir. Konu elbette sadece bir renk değil, bu yolla
gerçekliğin sorgulanması, deneyimlenmemiş gerçekliklerin sadece
tanımlamayla ne kadar göreceli anlaşılıp anlaşılmadığıdır.
İlahi kabul edilen metinlerde de cennet ve cehennem tasvirleri gibi
veya vahiy alış biçimiyle ilgili tasvirler bu çerçevede düşünülürse
ortaya muazzam çıkarımlar konulabilir. Neden ilahi metinler böyle
bir yolla analiz edilmesin? Buna engel olan tutucu anlayışlar ne kadar
doğrudur ki yanlış sonuçlar çıkarılabileceğinden bu kadar
korkulsun?
Belki belirli sınırlar içinde olsa da
özgür iradeyi bir türlü kapsamlı
biçimde simüle edemeyeceğiz ya
da simüle edebilecek yapay zekalar
kısa vadede üretemeyeceğiz.
Çünkü insanı örnek alsak da insan
sadece mantıkla hareket etmiyor.
İşin içinde çevresel şartlara
bağımlı izdüşümsel birçok etken
ve birçok farklı duygu söz konusu.
39
Buna rağmen zihin kontrol
panomuz yapay zeka sayesinde
yine de daha geniş bir ufku kapsar
hale gelecek ve onu kontrol etmek
kolaylaşacaktır.
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | EVRENSEL DENEYLER
TEORİLER YANLIŞ
ÇIKARSA NE OLUR?
A L IŞTIĞINIZ VE GENEL
K A B U L G Ö R E N DİNİ
B A K IŞ AÇISI YANLIŞ
O L A M A Z M I ?
Kur'an'dan görebildiğim kendi dini
algıma göre söylüyorum ki; eğer
paralel ve çoklu evren teorileri, m
teorisi, sicim teorisi gibi ve yahut
tüm bunların dışında ortaya
atılacak ve ilk bakışta uçuk gibi
gelen bu bilimsel teorilerin
herhangi biri doğru çıkarsa asla
Tanrı ve ahiret imanıma sekte
vuracağını düşünmüyorum. Hatta
Allah’ın yaratışındaki
muhteşemliğin bir sır perdesini
daha aralamış olacağız. Bir başka
açıdan yaratılışa tanık ve hayran
olacağız.
Şayet tersi olur da, eğer teoriler
yanlış çıkarsa daha iyi ve daha
doğru teorilerle
karşılaşabileceğimizi de
biliyorum. Bilim böyle ilerler,
bilmek de budur zaten. Dünkünü
onaylamak onu yanlışlamaktır aynı
zamanda.
İKİZ DÜNYALAR
DÜŞÜNCE DENEYİ
FARKLI FİZİK VEYA KİMYA
KURALLARI OLAN BENZER
EVRENLER MÜMKÜN OLABİLİR Mİ?
Hilary Putnam’ın “İkiz Dünyalar Düşünce Deneyi” de bu kapsamda
oldukça ilgi çekicidir. Deneyde Dünya’nın bire bir kopyası olan bir
dünya hayal ediyoruz. Tek fark suyun kimyasal yapısı H2O değil de
XYZ. İki dünyada da yaşayan Oscar "su" dediği zaman dünyada
H2O’ya gönderme yapıyor. Fakat ikiz Oscar ikiz dünyada XYZ’ye
göndermede bulunuyor. Aynı ayetten farklı anlamlar
çıkarılmasından çok korkan geleneksel tutucu anlayışlara rağmen,
bir insanın aynı delillerden farklı ama her biri doğru olan davranışlar
çıkarabilmesinin gayet mümkün olacağını görüyorum. Aynen
yağmur yağarken kimisinin şemsiye kullanıp, kimisinin camdan
seyredip, kimisinin dışarı çıkıp ıslanmayı tercih etmesi ve yahut o
yağmurun kimisi için bereket kimisi için afet anlamına gelmesi gibi.
Bunların hiç birisi yağmurun nasıl algılandığının ve nasıl
tanımlandığının dışında kendi gerçek kimliğini değiştirmez. Her
yağmur indiği yere göre tanım bulsa da vasıfları değişmeyen aynı
yağmurdur. Afete dönüşmesi dere yatağına ev yapanla, berekete
dönüşmesi, zamanında tarlasına tohum atan çiftçiyle ilgilidir.
Yağmur aynı yağmurdur. Suyu nasıl tanımladığımız değil, bizim için
neyi ifade ettiğidir bizim gerçekliğimiz.
Teorilerin mutlaka hataları ve
tıraşlanması gereken pürüzleri de
olacaktır. Ama ne olursa olsun
Allah’ın izniyle imanımız
zedelenmeyecektir. Dün
bildiğimizin yanlış olduğunu
öğrenmek neden kötü olsun?
“Oku” diyen Rabbin emri budur.
Hata yapıp hatamızdan
dönmemizden rahatsız olacak,
bilim yapmamızdan razı ve
memnun olmayacak bir Tanrı mı
düşünüyorsunuz yoksa? Eğer
öyleyse Kuran’daki tek tanrıyı,
Allah’ı hiç anlamamışız
demektir.
40
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | EVRENSEL DENEYLER
İNANDIĞINIZ
ŞEYDEN EMİN
OLMAK İSTEMEZ
MİSİNİZ?
E MİN OLMADAN
İ N A N M A K ; G E R Ç E K T E N
İ N A N M A K M I D I R ?
Gerçek nedir? İnandıklarımız
mıdır? Emin olduklarımız mı? Eğer
inandıklarımıza hiçbir delilimiz
olmadan gerçek diyorsak bu
tatmin edici değildir. İnandığımız
şey ileride doğru çıksa bile emin
olmadan inanmanın gerçekte
hiçbir değeri yoktur. Bir yalan ve
temelsiz bir inanıştır. İstediğimiz
kadar inandığımızı söyleyelim
vicdanımızın sesi bizi hep huzursuz
edecektir. İnatla düşüncenizi
savunmaya kalksanız da eğer
deliliniz yoksa bırakın kanıt arayan
kimseyi kendinizi bile gerçekte
ikna edemezsiniz. Ama eğer
inandıklarımız emin olduklarımız
ise vicdanımız da tatmin bulacak,
savunma gücümüz de
güçlenecektir.
Bu iddiamıza rağmen
kanıtlayamadığımız bazı şeylere
inanıyor olmamızın değer
kazanacağı bir istisna vardır. O da
emin olunan güven kaynağıdır.
Kanıt olmamasına rağmen
inandığımız şey emin olduğumuz
bir güven kaynağından geliyorsa
bu durumda yanlışlanabilir
inançlara sahip olmamızın pek de
değersiz olduğunu söyleyemeyiz.
Üstelik elbette emin olduklarımız
da yanlışlanabilir. Ancak böyle bir
yanlışlama; eskisinin yerine size
yeni bir gerçeğe yaklaşım
getireceği için hiç de kötü bir şey
değildir. Güvensiz ve delilsiz inanç
ile güvenli ve delil bekleyen inanç
aynı şey değildir. Ama hem güvenli
hem de emin olduğunuz bir inanca
sahipseniz tadından
yenmeyeceğinin de farkında
olmalısınız.
MAXWELL’İN
KAPIDAKİ CİNİ
TERMODİNAMİĞİN İKİNCİ YASASINI
İHLAL EDEN DÜŞÜNCE DENEYİ
“Maxwell’in Cini” termodinamiğin ikinci yasasını sorgulamak
amacıyla 1867’de ortaya attığı bir düşünce deneyidir. Maxwell
birbirinden tamamen yalıtımlı ama aralarında bir kapı olan iki odacık
hayal eder ve her ikisinin de aynı çeşit ve aynı sıcaklıkta gazla
doldurulduğunu varsayar. Termodinamiğin ikinci yasasına göre,
kapıyı istediğimiz kadar açıp kapayalım eşit sıcaklıktaki odalar
arasında bir ısı akışı olmayacaktır. Fakat Maxwell kapının başında
duran akıllı bir cin hayal eder. Bu cin her iki taraftaki gaz
moleküllerini de gözlemleyebilmektedir. A odasından kapıya doğru
ortalamadan yüksek bir hızla gelen bir molekül gördüğünde kapıyı
açarak onun B odasına geçmesini sağlar. Benzer şekilde B odasında
ortalamadan düşük hızla hareket eden moleküllerin de A odasına
geçmesini sağlar. Böylece zaman içinde B odasının içindeki
moleküllerin ortalama hızı artarken A odasındakilerin ortalama hızı
azalmaktadır. Ortalama hız da sıcaklık demek olduğundan B odasının
sıcaklığı artmakta A odasının sıcaklığı düşmektedir. Dolayısıyla bu
durum termodinamiğin ikinci yasasının açık bir ihlali anlamına gelir.
Konuya felsefi açıdan bakarsak sosyal hayat için yapabileceğimiz
toplumsal dengeye yönelik ve davranışsal çıkarımlar epeyce fazladır.
41
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | EVRENSEL DENEYLER
KUANTUM
FİZİĞİNDE
PARÇACIKLAR
P A R Ç A C I K L A R I N
H E R H A N Gİ BİR YERDE
B U L U N M A
O L A S I L I K L A R I V E
D A L G A İŞLEVİ
Kuantum fiziğinde aynı parçacığın
aynı anda farklı noktalarda
bulunuyor olmasına rağmen,
gözlemlenmesi durumunda tek bir
olasılığa çöküyor olması iddiası bu
düşünce deneyindeki iddianın
neredeyse aynısını ortaya koyar.
Bu düşünce deneyi kabaca
mikroskobik bir olayı makroskobik
boyuta taşımak için
düşünülmüştür. Gerçekte böyle
bir deneyin yapılabilmesi pek
mümkün değil, aslında gerekli de
değildir.
Kutu açılmadan önceki durum için
kuantum fizikçileri kedinin hem ölü
hem de canlı olduğu bir üçüncü
olasılığın da var olması gerektiğini
söylüyorlar. Böyle bir olasılık
aynen elektronlarda, fotonlarda ve
diğer tüm atom altı parçacıklarda
gözlenen ikili (hem dalga hem
parçacık) yapıdan kaynaklanan
dalga işlevinin bir özelliğidir ve
evrenin temel kanunlarından birini
oluşturur. Gözlemci devreye
girdiğinde ise algılanamaz olan bu
durum algılanabilir olan iki (ya da
daha fazla) olasılıktan birine doğru
çöker.
SCHRÖDINGER’İN
KEDİSİ DENEYİ
BİR CANLI AYNI ANDA HEM DİRİ
HEM DE ÖLÜ OLABİLİR Mİ?
Çoklu evren teorileriyle son derece ilgili bir düşünce deneyi de
“Schrödinger’in Kedisi Deneyi”dir. Avusturyalı Schrödinger kapalı bir
kutunun içinde bir kedinin hapsedildiğini hayal eder. Kutunun içinde
uranyum gibi beta bozunması yapan radyoaktif bir maddenin
yapacağı ışınıma bağlı olarak çalışan bir mekanizma yerleştirildiğini
kurgular. Bu mekanizmaya göre eğer yayılan beta parçacığı
dedektöre çarparsa yayılacak olan zehirli bir gaz kediyi öldürecek,
beta parçacığı yayılmazsa, kedi canlı kalacaktır. Eğer dışarıdaki bir
gözlemci kutunun içerisini görmeden önce bir tahminde bulunursa
(beta bozunumu olasılığı %50 olduğundan) kedinin canlı mı yoksa
ölü mü olduğunu söyleyemeyecektir. Ona göre kedi %50 canlı ve
%50 ölüdür. Yani kedi eşit oranda canlı ve ölü olma olasılığına
sahiptir. İşin tuhafı kedi görülmediği (gözlemlenmediği) sürece her
iki olasılık da aynı oranda gerçektir. Yani kedi aynı oranda hem canlı
hem de ölüdür. Eğer gözlemci gidip kutuyu açarsa işte bu durumda
kedi ya ölü ya da canlı olarak karşısına çıkacaktır ki gözlemcinin bu
müdahalesi ortam şartlarını değiştirmiş ve olasılıklardan birinin
gerçekleşmesine neden olmuştur. İşte gözlem sonucu ortaya çıkan
ve belki de maddi dünyayı algılama biçimimize temel olan bu durum
“dalga işlevinin çökmesi” (collapse of the wave function) olarak
bilinir.
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
42
PARALEL UFUKLAR
Öğreneceğiz; öğrenmeye devam edeceğiz.
Hata da yapsak yerimizde durmayacağız.
Başkaları ileriye yürürken hata yapmamak
için yerinde saymak zaten geriye gitmektir.
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
43
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
4 . B Ö L Ü M
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
DİNDE
KOZMİK ÇOĞULLUK
K U R ' A N L A B O R A T U V A R I
Paralel evren teorileri ve evrende başka
canlı yaşamlar olma ihtimali dinde ve
özelde Kur'an'a ne kadar uyumlu?
İlgili Kur'an ayetlerinin incelemesi
DİNDE KOZMİK
ÇOĞULLUK
K U R ' A N L A B O R A T U V A R I
B U B Ö L Ü M D E G E L E N E K S E L İ S L A M İ A N L A Y I Ş T A
D A H A Ö N C E K O Z M İ K Ç O Ğ U L L U Ğ U D İ L E
G E T İ R E N L E R İ N O L U P O L M A D I Ğ I N A B A K A C A K V E
K U R ' A N T E M E L İ N D E Ç O K L U E V R E N K O N U S U N U
İ N C E L E M E Y E B A Ş L A Y A C A Ğ I Z
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
GEÇMİŞTE KOZMİK
ÇOĞULLUK
Daha önce kozmik çokluğu
dile getirenler
ALEMLERİN RABBİ
TABİRİ
"Alemlerin Rabbi" tabirinin
Kur'andaki açık tanımı
GÖKYÜZÜNE BİNA
BENZETMESİ
Yeryüzünün bir döşeğe,
göğün binaya benzetilmesi
45
TEKİL GÖK YERİNE
ÇOĞUL GÖKLER
Gök neden genellikle çoğul
olarak kullanılıyor?
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
KUR'AN'A
BİLİMSEL BAKIŞ
K U R ' A N I N BİLİMLE
İ L GİSİNİN OLMAMASI
M Ü M K Ü N D EĞİLDİR
Kuran’ın güya bilimsel incelemesini
yapanların çoğu çoktan ve kolayca
yanlışlanabilmiş bir rivayet ve
hurafe yığını üzerinde halen
debeleniyorlar. Hadis veya sünnet
adı altında, fikirlere daima bir sınır
koyuluyor. Eğer bir ravi
peygambere ait bir hırkanın ateşte
yanmadığını iddia etmişse ne
yapsanız boş onlar için. İstediğiniz
deneyi yapın ve bak bu yanlış
deyin, hatta o hırkayı alıp ateşe
atıp yakın sizin deneyinizi
onayacak durumları yoktur.
Ulaştığınız tek şey kafir ya da
dinsiz ilan edilmeniz olacaktır.
Adeta kendilerini Allah yerine
koyar sizi dinsiz ilan etmek onların
yetkisindeymiş gibi hareket
ederler.
Gel de bu cehaletin içinde bir de
Allah’la arasına mesafe koyanlara
Kuran’ın bilimle olan temasını
göstermeye çalış! Modern bir
engizisyon mahkemesi de onlar
kurarlar ve sizi güya tertemiz bilim
laboratuvarlarından dışarı çıkmaya
zorlar, sizinle yan yana
görünmekten bile utanç duyarlar.
Acı belki ama “bari bunlar anlasın”
dediğiniz halde onlar da başka bir
tür cehaletin pençesinde kibirlenir,
size kulaklarını tıkarlar. Sizi
küçümser, ben buraya teoloji
tartışmaya gelmedim, bilim
konuşalım bilim derler.
GEÇMİŞTE KOZMİK
ÇOĞULLUK
İSLAM TARİHİNDE ÇOKLU YAŞAM
FİKİRLERİ SAVUNULMUŞTUR
Çoklu evren konuları kimisi için yeni bir çalışma alanı gibi gelse de
geçmiş dönemlerde de çok saygın kabul edilen isimler bile dini
konularda birbirine yakın ya da paralel “kozmik çoğulculuk”
fikirlerini savunmuşlardır. Bugüne gelindiğinde verilen aşırı tepkiler
göz önüne alınırsa; yoksa insanlar dini anlayış yönünden eskilerden
çok daha mı tutucu hale geldiler?
İbni Abbas (619-687): Yedi yer, yedi gök tabirlerinden ilhamla; farklı
gezegenler olduğu ve bunlarda farklı canlıların yaşadığı, farklı
peygamberlerin buralara gittiği fikrini savunmuştur.
Muhammed El-Bakır (677-733): Şiilerin beşinci imamı kabul
edilir. Farklı gezegenlerde farklı yaşamlar olduğunu tezini savunur.
İbnül Cezvi (1116-1200): Kozmik çoğulcu fikirlerini tefsirlerinde
savunmuştur.
Fahrettin Razi (1149-1210): Kuran’daki “âlemlerin rabbi” ifadesini
birden fazla âlem (evren) olduğu ve buralarda farklı canlıların
yaşadığı, bunların kendi peygamberleri olduğu fikrini savunmuştur.
Uluğbey (1394-1449): Türk matematikçi ve astronomu olarak
çoğul hayat fikrine hiç uzak durmamıştır. Gözlemevlerini hayata
geçirmiştir.
Mevdudi (1903-1979) ve Muhammed Esed (1900-1992):
Uzaylıların olabileceği ve/veya dünya dışı akıllı yaşamın olabileceği
fikrine sahip olmuşlardır.
Bilim teori üretebilir ama sıra dine gelince teoriye yer yok ve hatta
haram mı? O halde sizin dininiz bilimle uyuşur mu? Allah’ın dininin
tekliğinin ve gerçekliğinin ispatlanmış gerçeklerle uyuşmuyor
olması söz konusu bile olamaz. Eğer bir uyuşmazlık varsa ya
elinizdeki bilim yanlıştır ya da edindiğiniz din Allah’ın dini değildir.
Geleneksel din anlayışı sahiplerinin önemli bir kısmı neden Kuran’la
bu kadar taban tabana zıt? Oysa Kuran’ın böyle bir sorunu yok.
Sadece Kuran değil, sadece İncil ya da Tevrat da değil, insanoğlunun
henüz farkına vardığı her gerçek bilgiyi Allah’ın bize indirdiği
yepyeni bir ayet (delil) olarak görmek gerekir. Hatta bu yeni
gerçekler kutsal kitapların tekrar ve tekrar ışıldamalarına yol
açmalıdır. Eğer böyle olmuyor ise ya gerçek sandığımız yeni bilgi
gerçek değil ya da Tanrı sözü ve uyarısı kabul ettiğimiz yazılı
ayetlerin gerçeklerle ilgisi yok demektir. Bir üçüncü ihtimal daha var:
O da aklı devre dışı bırakmış olma ihtimalimizdir.
46
PARALEL UFUKLAR
KUR'AN REHBERDİR
P U T D EĞİLDİR
Kuran muhteşem bir rehberdir.
Ama bizim keşfetmediğimiz
konularda verdiği mesajlar,
keşfedişimizin ardından
doğmaktadır ve hep yeniden
doğacaktır. Bilimsel iddiaların
doğruluğu veya yanlışlığı kitapla
değil bilimsel gelişmelerle ortaya
konulacaktır. “Suya elini uzatmakla
su sana gelmez” diyen bir kitap
olarak doğru yolu göstermekte,
bize çalışarak, aklı kullanarak
delilleri görüp bilgiyi elde
edeceğimizi yazılı yüzlerce ayetle
hatırlatmaktadır. O kitap bir hokus
pokus kitabı değildir.
Teori üretmek emin oluşun veya
emin oluşu kuvvetlendirmenin
giriş yoludur. Kur'an’ın verdiği
bilgiyi kendi hayatımızda biçim
kazandığında ancak delillendirmiş
oluruz. İman budur, emin olmaktır.
Bir konuya kitapta yazdığı için
iman edilmez, o konu gerçeğe
dönüştüğünde o konuya gerçek
anlamda iman edilmiş olur.
Kur’an put değildir, olmamalıdır.
Dışındaki deliller ancak o kitabın
doğru olduğunu gösterir.
Kaçmadan, körlemesine teslim
olunmaz, kaçacak yeri kalmayan
teslim olur. Zihnimizde kirli bir
inanç varken o inanca rağmen
iman ettiğimizi söylemek yalan
söylemektir. O kirli bilgiden
kurtularak gerçeği fark
ettiğimizde emin olmuş oluruz.
Kendi kirli inancımızdan kaçarken,
yanlıştan kaçarken doğru bizi
yakalar. Teslim olmak budur. İnkâr
etmek de işte o anda olası hale
gelen; geçmiş kirli bilgiye yeni
gerçeğe rağmen sahip çıkma
yanılgısıdır. Gerçeklerin akılla
farkına varılır, o gerçeklerle yol
alınır. Bir yoldur, süreçtir, emek
ister. Kardan adam yapmayı haram
sayan din adamlarıyla robot
yapamazsınız.
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
"ALEMLERİN RABBİ"
"EVRENLERİN RABBİ" OLABİLİR Mİ?
Dindar olsun, dine mesafeli bir duruşu olsun, toplumumuzdaki
hemen her bireyin ezbere bildiği bir ifadedir Fatiha suresinin
besmeleden sonraki ilk ayeti:
"El hamdülillahi RABBİL ÂLEMİN"
1 Fatiha 2.ayet: Övgü Âlemlerin Rabbinedir.
Buradaki “Alem” tabiri çoğunlukça yeryüzündeki farklı canlı türleri
olarak alınsa da veya cinler ve insanlar olarak anılsa da sonuç
değişmiyor. Öyle ya da böyle farklılıkları olan yaratılmış
toplumlardan bahsedilmiş olunuyor. Alemler demekle evrenler
tabirinin örtüştüğünü iddia eden tefsir sahipleri de var. Kur’an’ın
genel yapısına baktığımızda da “alemler” kelimesini “evrenler” olarak
alabileceğimiz ve çok daha kesin biçimde gökyüzüyle ilişkilendirilmiş
kozmik bir içeriğe sahip olduğu açık birçok ayet görüyoruz. Hatta ve
hatta kitap anlamak isteyene o kadar anlaşılır bir içeriğe sahip ki
“Alemlerin Rabbi” kavramının Kur’an’ın içinde açık biçimde tanımının
yapıldığını bile okuyoruz. Aşağıdaki ayetleri yavaş ve dikkatlice
okuduğunuzda ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Musa
peygamber kardeşi Harun ile birlikte, halkını kandıran ve onlara
zulmeden Firavun’a giderek kendisinin “Alemlerin Rabbi’nin elçisi”
olarak geldiğini söyleyince bakın Firavun ona ne soruyor?
26 Şuara 23.ayet:
Firavun dedi ki: ÂLEMLERİN RABBİ de nedir?
Kur'anı "sen anlayamazsın, günaha girersin" diyerek bugün
anlaşılmaz yapanlar din tüccarlarıdır. Çünkü herkes anlarsa onlara
gerek kalmayacaktır. İşte açık biçimde merak ettiğimiz bir tabirin
tanımı bile kitapta veriliyor.
26 Şuara 24.ayet:
(Musa) dedi ki; Göklerin, yeryüzünün ve bu ikisinin arasında
olan her şeyin rabbidir. Eğer kesin bilgiyle iman edecekseniz.
Yeryüzü, gökler ve bu ikisinin arasındakiler! Bu ifade tek başına bile,
bu evrende (ya da evrenlerde) en azından yalnız olmadığımızın kitabi
cevabı değil mi?
15 Hicr 85.ayet:
Biz gökleri, yeri ve her ikisi arasındakileri hakkın dışında bir
amaçla yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak
gelmektedir. Öyleyse güzel davranışlarla davran.
Konunun "saat"le ilişkilendirilmesi komple bir kıyamet senaryosuna
değil de bir evrenler (ya da mekânlar) arası (zorunlu ya da gönüllü)
taşınıma mı tekabül ediyor acaba? Bilim insanları bunları düşünüyor
da bizim (kitabımızda geçtiği halde) düşünmemiz neden haram veya
inkâr olsun?
47
PARALEL UFUKLAR
DİNDEKİ GELİŞİM
BİLİMDEKİ GİBİDİR
Peki Kuran içinde yazan her şeyi
biz bugün ulaştığımız yeni bilimsel
gerçeklerle ilişkilendirebildik mi?
Eğer kitabın tamamı için bu
kapsamda bir kanıtımız yoksa bu
durumda Kuran’a neden
inandığımızı iddia ediyoruz
diyebilirsiniz. Bugüne kadar
verdiği tutarlılık ve güven bundan
sonrakiler için de bir öngörü
oluşturuyor. Bilim için de benzer
şeyler söylenmiyor mu? Teknik
olarak bilimin ilerleyişinin esasen
bir kutsal kitaba inanmaktan çok
da farkı yok. Biz her geçen gün
Kur'an’ı anlamakta ne kadar ileri
gidebiliyorsak, bilim insanları da
evrenin kitabını anlamada o
biçimde ileri gidiyorlar. Önce bir
rahatsızlık baş gösteriyor, sonra
teori kuruluyor, üzerinde
düşünülüyor, tartışılıyor,
hipotezler kurup deneniyor. Hatta
birçok teorinin deneylenme
aşamasında sorunları olduğu halde
o teorilerin hepten reddedilmesi
ve bilimsel literatürden hepten
çıkarılması söz konusu olmuyor.
Bilim hep üstüne koyarak
ilerlerken sureti sinekkaydı
görünmüyor, bir yandan da
sakallarını tıraş etmek durumunda
kalıyor. Bizim gibi yaklaşımları
devre dışı bırakırsak maalesef din
söz konusu olunca çoğunlukla bu
deneysellik ya devre dışı
kalıyor ya da seçkin bir azınlık
tarafından yeni ama daha baştan
törpülenmiş fikirler ancak ortaya
konabiliyor. Başka bir deyişle
“dünya yuvarlaktır” diyenler için
her zaman engizisyon
mahkemeleri cehaletin
adliyesinde kurulu ve cahiller de
adliyenin bahçesinde çoktan
pankart açıp sizi linç etmeye hazır
bekliyorlar. Oysa dinde de her yeni
fikir diğerinin üzerine bina
edilerek gelseydi bugün bilim de
çok daha ileriye gitmiş, belki de
“uzayda bizden başka canlılar var
mı?” gibi sorular çoktan geride
kalmış olabilirdi.
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
"ALEMLERİN RABBİ"
HEP KOZMİK İFADELERLE BİRLEŞİR
Önceki ayetlere geri dönelim… Firavun “Alemlerin Rabbi” tanımını
öğrenip, göklerle ilişkisini anlayınca Musa’yı alaya alıyor ve
yandaşlarına dönüyor…
26 Şuara 25.ayet:
(Firavun) Çevresindekilere dedi ki: İşitiyor musunuz?
26 Şuara 26.ayet:
(Musa veya Harun) dedi ki: O sizin de Rabbiniz, geçmişteki
atalarınızın da rabbidir.
26 Şuara 27.ayet:
(Firavun) dedi ki: Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz
gerçekten delinin tekidir.
Kozmik ilişkili ifadelerden sonra gelen aşağıdaki sözler de ilginç.
26 Şuara 28.ayet:
(Musa dedi ki) Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız O doğunun da
batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de rabbidir.
26 Şuara 29.ayet:
(Firavun) dedi ki: Eğer başka bir tanrı edindiysen seni zindana
atarım.
Bu olayın peşinden gelen asa, yılan ve elin ışıkla beyazlanması
delilleri ilginçtir ve farklı fizik kanunlarına işaret etme ihtimali de yok
değildir. Bununla beraber “arzınız” tabiri de sadece “Mısır” demek
olmayabilir.
26 Şuara 35.ayet:
(Firavun dedi ki) Büyüsüyle sizi ARZINIZDAN (yeryüzünden)
çıkarmak istiyor, ne diyorsunuz?
Zühruf suresinin 46.ayetinde ilgi çekici bir durum vardır. Alemlerin
Rabbi ifadesi delillerle işaretlenir. Yani Musa’nın gösterdiği yılana
dönüşen asa ve beyazlayan el gibi hünerlerin buna delil olduğu
söylenir.
43 Zühruf 46.ayet:
Andolsun biz Musa’yı Firavun’a ve onun önde gelen çevresine
delillerimizle gönderdik. O da dedi ki: Gerçekten ben
ÂLEMLERİN RABBİNİN elçisiyim.
Firavun’un Musa’yı alaya alışı bile konunun kozmik içeriğini bakın
bize nasıl fısıldıyor.
28 Kasas 38.ayet:
Firavun dedi ki: Ey önde gelenler! Sizin için başka bir ilah
tanımıyorum. Ey Haman! Çamurun üstünde bir ateş yak da
bana yüksekçe bir kule inşa et. Belki Musa’nın ilahına çıkarım.
Çünkü ben gerçekten onun bir yalancı olduğuna eminim.
48
PARALEL UFUKLAR
KENDİ DİNİMİZ
KENDİ BİLGİMİZ
Her şeye ve herkese rağmen biz
kendi görüp duyduğumuz, kendi
okuduğumuz, kendimizce hesap
ettiğimiz ve kendi sınırlı aklımızın
sınırlarını zorlayabildiğimiz ölçüde
çabalamaya devam etmeliyiz.
Şayet zekamızın sınırları çoklarına
göre geride olsaydı bile bizim için
sorun teşkil etmemelidir. Çünkü
kendi sınırlarımız içinde
ulaşacağımız izdüşümsel
zeminimiz bize yetecek, her yeni
ulaştığımız bilgi yeni zirvemiz
olacaktır. Hayatımızı başkasının
iddia ettiği dine göre değil kendi
gerçek zirvemizde yaşamalı ve
yeni zirvelere yönelmek için ufka
bakmaya devam etmeliyiz.
Kimisine bir ikilem gibi de gelebilir.
Hata yapmayı elbette sevmeyiz
ama hatadan dönmeyi çok
sevmemiz gerekir. Hata lazım
olan bir şeydir. Hiç yanlışımız
yoksa doğrumuzun kıymetini
neyle ölçebiliriz? Ne zaman bir
hatamızı fark etsek üstüne
dayadığımız ıslah merdivenimizde
bir basamak daha yukarı çıkmış
hissetmemiz gerekir. Birilerinin
bizi beğenmesi değil bizim
kendimizi nerede gördüğümüz
önemlidir.
Kimileri kendilerini o kadar
yüksekte görüyor ki! Eğer
gerçekten o kadar yüksekteyseniz
bizim gibi alçakta olanlara bugüne
kadar neden elinizi uzatmadınız?
Eğer bizim fikrimizi
küçümsüyorsanız üstüne basıp
bize neden yeni bilgiyi koyarak geri
vermiyorsunuz? Bizim fikrimizi
küçümsemeniz sizin için nasıl olur
da amaç olabilir? Neden
elimizden tutmuyorsunuz? Arkaya
bakıp elinizi uzatmıyorsunuz. Sen
daha yukarıda isen nasıl olur da
tuttuğum ipten beni tekmeleyerek
düşürmeye çalışırsın? Allah elini
bir terliksi hayvana bile uzatırken
sen ne kadar yükseğe çıktın ki bu
kadar rahatsın? Düşmeyesin
oradan!
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
"ALEMLERİN RABBİ"
GÖKLER VE GÖNDERİLENLER
Konu Tanrı’nın gökte oluşu değil elbette. Kur’an’daki tüm tanımlar
gereği Allah her şeyi yaratan ve onları kuşatan, insana şah
damarından yakın olandır. Dolayısıyla ayetlerde kast edilen Allah’ın
zati sureti değil, yarattığı evrenin ya da evrenlerin içindeki
varlıklardır.
Musa’nın ilk vahyi aldığı, ateşi gördüğü yer de ilginçtir. Adeta bir
bağlantı gibi, bir başka evrenden Allah’ın mesajının dokunuşu gibidir.
(Gibidir diyorum, olabilirlikten bahsediyorum, lütfen ifadelerimi
böyle anlayın)
27 Neml 8.ayet:
Oraya gittiğinde kendisine seslenildi: Ateş yerinde olanlarla,
çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. ÂLEMLERİN
RABBİ olan Allah ne yücedir.
İbrahim kıssasında da "âlemlerin rabbi" tanımının gökyüzüyle
ilişkilendirildiği açık biçimde çıkarımlanabilir.
37 Saffat 87-90.ayetler:
(İbrahim dedi ki) Alemlerin rabbi hakkındaki zannınız nedir?
Sonra yıldızlara bir göz attı.
"Doğrusu ben hastayım (iyi hissetmiyorum)" dedi.
Arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.
Gelelim “gönderilenler” ve “indirilenler” tabirlerine. Bu ifadelerle
belirtilenler elçiler de olsa, melekler de olsa, kitaplar da olsa ya da
bilmediğimiz başka kimseler de olsa mutlak bir içeriğe sahiptir.
Gönderilenler demek, başka bir yerden gönderilenler demektir. O
yer neresi olabilir, direkt Allah denilmeyip de “Alemlerin Rabbi”
denilerek alemlerle (ya da evrenlerle) ilişkilendirilmesi manidardır.
37 Saffat 181.ayet:
Gönderilmişlere selam olsun.
37 Saffat 182.ayet:
Ve ÂLEMLERİN RABBİ olan Allah’a hamdolsun.
39 Zümer 75.ayet:
Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak
Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün.
Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve
ÂLEMLERİN RABBİNE hamd olsun denmiştir.
32 Secde 2.ayet:
Kendisinde tutarsızlık olmayan bu kitabın indirilişi
ÂLEMLERİN RABBİ tarafındandır.
49
4
PARALEL UFUKLAR
İnsan soyunun henüz farkına vardığı her
gerçek bilgi Allah’ın yeryüzüne indirdiği
yepyeni bir ayettir
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
50
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
İNANÇSIZ BİLİM
OLUR MU?
Yüzyıllardır cahil cühela takımları
yüzünden bilim ve Tanrı hep sanki
yabancı kavramlar gibi algılandı
maalesef. En açık gerçek olan
yaratılış, yıkılış, ahiret ve Tanrı
gerçeğinin sadece hurafeci dinciler
değil bazı bilim insanları
tarafından da kirletilmesinden
artık ciddi biçimde rahatsız
olmamız gereken bir dönemdeyiz.
Eğer iman ediyorsak bilimi,
bilmeyi, okumayı ve yeniyi
öğrenmeyi en çok sevenler biz
olmalıyız.
Dünya çapında üne kavuşmuş bazı
bilim insanları diyor ki: “Bugün
artık bilim, yaratılış düşüncesini
yıkmıştır, büyük patlama (big bang)
başlangıç değil. Sicimler, zar
evrenler, yer çekiminin çoklu
evrenlere bölünmesi, başka
boyutlar ve sair tezler
matematiksel olarak söz konusu.”
Eyvallah… Okuduğumuz ve
anlayabildiğimiz kadarıyla bu
teorilerin oldukça tutarlı yanları
var. Neden olmasın? Ama tüm
bunlar Allah’ı ve yaratılış fikrini
nasıl yok edebilir ki? Yıllarca
yaratılışı savunanlara sorulan soru
şuydu: “Tanrı her şeyi yarattıysa,
Tanrı’yı kim yarattı?” Bunu
soranların Tanrı kavramı hakkında
hiçbir geçerli mantıksal algıları
yoktu. Tamam, yüzyıllarca
inandıklarına emin olmadan dini ve
Tanrı’yı savunan ve kendilerini
evrimin karşısına koyan dindarlar
yüzünden bunlar oldu biliyoruz.
Ama aynı soruyu şimdi Tanrı’yı yok
sayan bilimcilere sormak isteriz:
Eğer bulursak sicimden, zardan,
sonsuz çoklu evrenlerden önce ne
vardı? Bitecek mi bilim
yolculuğumuz? On bir boyutun
üstünde ne var? Hadi yine onların
da öncesinde ya da ötesinde bir
şeyler daha bulalım, o
bulduklarımız neden ve nasıl var
olmuş olacak? Sormayacak
mısınız? Tanrı’nın en üst
denklemde nasıl bir sabit olduğunu
hiç mi düşünmeyeceksiniz?
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
GÖK, GÖKLER VE 7
GÖKLERİN BİNA OLARAK TASVİRİ
Diğer bir manidar konu yeryüzünün geçiciliğiyle birlikte
gökyüzünün sık sık asıl kalıcı olunacak olan bir bina olarak tasvir
edilmesidir. Ve bu ifade yine “Alemlerin Rabbi” ifadesiyle birleştirilir.
2 Bakara 22.ayet:
O sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı ve
gökten su indirerek bununla sizin için ürünlerden rızık çıkardı.
40 Mümin 64.ayet:
Allah yeryüzünü sizin için bir karar yeri, gökyüzünü bir bina
kıldı. Sizi suretlendirdi. Suretinizi de en güzel bir incelikte ve
biçimde kıldı. Ve size güzel, temiz şeylerden rızık verdi.
İşte sizin rabbiniz Allah budur. ÂLEMLERİN RABBİ
Allah ne yücedir.
Bazı ayetlerde doğru yoldaki insanlar tasvir edilirken gökyüzünü
düşünüp varlıklarının sebebini akletmeye çalışmaları örnek
gösterilir. Şüphesiz ki bu tip ayetler bilim yapmaya ve özelde gök
bilimine teşvik edici ayetlerdir.
3 İmran Ailesi 191.ayet:
Onlar ayakta iken, otururken, uzanırken Allah’ı zikrederler ve
göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. Rabbimiz sen
bunları boşuna yaratmış olamazsın, bizi ateşin azabından koru,
derler.
Nebe 12’nin işaret ettiği 7 sayısı gelenekte çok farklı şeylerle
ilişkilendirilmiş çok tartışılan bir ayettir. Ancak biz gökyüzünün bir
bina olarak tasvir edilmesiyle aşağıdaki ayeti birleştirirsek bu
tasvirle yine “yedi gök katmanı” kavramına işaret edildiğini ve
kozmik bir içeriğe sahip olduğunu söylememiz hiç de yanlış olmaz.
78 Nebe 12.ayet:
Sizin üstünüze sağlam bir YEDİ bina ettik.
Çünkü ayetin öncesinde; yeryüzünün döşek olduğu, insanların çiftler
halinde yaratıldığı, gecenin ve gündüzün oluşumunun anlattığı
ayetlerle birlikte; bu ayetin ardından da gökyüzünde ışık saçan bir
kandilden ve bulutlardan akan sudan bahsedilir. Konu yine açık
biçimde gökyüzüyle ilgilidir. 7 sayısını alıp büyülü sırlara kadem
basmaya gerek yok. Yedi gök, hadi bilemediniz yedi ileri boyuta sahip
gök kademeleri diyebiliriz.
Sicim teorisinin geldiği son nokta itibarıyla 11 boyutun matematiksel
olarak zorunlu kabul edilmesi söz konusu. Bu kapsamda bildiğimiz 3
boyut artı zamana (4 eder) yedi boyut daha eklediğimizde 11 ediyor
oluşu hiç ilgi çekici durmuyor mu? Bence ilgisini çekenler için
üzerinde çalışmaya değer bir konu. Mesele doğrulanması değildir.
Bir fikri yanlışlamak da bilim için bir sonuçlar üretir.
51
PARALEL UFUKLAR
TANRI'NIN
DENKLEMDEKİ YERİ
Tanrı’nın en üst denklemde nasıl
bir sabit olduğunu hiç mi
düşünmeyeceksiniz de
değişkenler buldukça
bulduklarınızı hiç yıkılamayacak
bir şeyi yıkmak için boş yere
savuruyorsunuz? Aynı anda çok
yerde olabilen tüm o parçacıklar
neden varlar? Gravitonu bul,
sicimleri tespit et, sonsuza kadar
daha başka ve daha başka öte
parçacıklar bul, sonsuzda
bulacağın o son parçacık neden var
olacak? En basit soru da şu:
Yok olması yerine neden bir şeyler
var? Neden yok değil de var? Biz
neden yok değil de varız? Sonsuz
olasılık denizindeki bir ihtimal
olduğumuz akla değer bir cevap
değil buna. O sonsuz ihtimalde
olanlar neden varlar? O sonsuz
ihtimal neden var?
Bırakın düşmanlığı, beraber
öğrenelim, beraber düşünelim. Sen
bilim yolunda gördüğün
melekleri göster ben de o sonsuz
ilmin sahibi olan Allah’ın sanatını
ve o melekleri nasıl yönettiğini
daha iyi delillendirmiş olayım. Ben
senin yaptığın bilime düşman
değilim ki! Hatta bulduğun şeyin
sana ait olmadığının da farkında
olmama rağmen merakına
hayranım. İnsanların çoğu cahil
diye sen bu kadar bilimden sonra
neden başka bir tür cahil olmak
zorunda hissediyorsun?
Paralel ya da çoklu evrenler fikri
Kuran’la uyumsuz değildir. Ama
sen kabul edemesen de yoktan var
oluş henüz deneyleyemediğimiz o
kayıp çoklu dünyalardan çok daha
apaçık bir gerçektir. Vardan
varoluşun limiti seni sıfıra, yine
yoktan varoluşa yaklaştırmayacak
mı? Tanımlayamıyorsun diye
tanımsız bırakıyor, sonra
matematiği ve mantığı mı terk
ediyorsun?
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
GÖKLERDEKİ GELECEK
GÖKLERDE RIZKINIZ VARDIR
Diğer bir manidar konu “Allah yolunda öldürülenler” tabiri ve onlarla
ilgili ifade edilenlerdir. Çoklu evren kuramlarına direkt bir bağlantı
kuramayız belki ama konu şimdiki zamandır ve onların halen
yaşadıklarına ayetler bağlamında çıkarım yapmak kitap içinde
kalmak koşuluyla gayet tutarlı bir durumdur.
2 Bakara 154.ayet:
Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin.
3 İmran Ailesi 169.ayet:
Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma.
Diridirler, siz şuurunda değilsiniz, rızıklandırılıyorlar.
Göklerde de bizi bekleyen nimetler olduğunu hatırlatan ayetler ve
bu ayetlerin etrafındaki bağlam adeta başka evrenleri işaret ediyor
gibi düşünülebilir. Belki işaret edilen yerler başka paralel evrenler
değil de uzayda yaşamın olduğu bir başka yer de olabilir tabi ki. Ama
bu durum bile izafiyet teorileri gereği farklı zamanları ve
koordinatları ister istemez hatırlatır.
51 Zariyat 22.ayet:
Göklerde rızkınız vardır, size vaat olunan da.
51 Zariyat 23.ayet:
İşte göğün ve yerin rabbine andolsun ki şüphesiz o, sizin
konuştuklarınız kadar kesin bir gerçektir.
Bu ayetlerin hemen peşinden İbrahim peygambere gelen genç insan
kılığında ve ikram edilen kızartılmış ete el uzatmayan konukların
konu edilmesinin bir tesadüf olduğunu ve birdenbire konunun
değiştiğini düşünmek kitabı farkındalıkla bir okuyuş değildir. Bu
durum açık biçimde gelenlerin o bir başka yer neresi ise oradan
gelmiş olduklarının işareti olarak kolayca anlaşılabilir.
51 Zariyat 24.ayet:
Sana İbrahim’in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
İsa kıssasında geçen ve havarilerin gökten bir sofra indirilmesini
ondan istemeleri bir kanıt, bir delil, bir belge olarak
kaydedilmektedir. Ayetleri teşbih olarak görüp ders almak tabii ki
mümkündür ama anlatılan olay sadece bir ders olarak kaldığında
nasıl olur da “belge” olabilir? O halde buradaki belge gerçekten de
kozmik olmalıdır. Üzerinde düşünülüp çalışılması gerekir. Allah bize
ibreti direkt olarak da verebilirdi.
5 Maide 114.ayet:
Meryem oğlu İsa “Allah’ım Rabbimiz bize gökten bir sofra indir.
Öncemiz ve sonramız için bir bayram ve senden bir belge olsun.
52
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
KUR'AN, DİN,
TANRI VE
KOZMOLOJİK
İFADELER
T E O L O JİNİN DE
BİLİMLE İLGİSİNİN
O L M A M A S I M Ü M K Ü N
D EĞİLDİR
Bilim yolunda en son varlığını
bulacağın şeyi var eden kim ya da
ne olacak? Neden bu da var, bu
sonuncusu nereden gelmiş
demeyecek misin? Belki de
bir gün o limiti sen göreceksin. Üç
beş parçacık bulunca Tanrı yok
olmayacak. Cehaletle savaştığını
zannederken Tanrı’yla savaşmaya
başlıyor olabilir misin? Hem de
Tanrı’nın ne demek olduğuna hiç
kafa yormadan.
Tüm bunlar sebepsiz yere ve
boşuna var olmuş olamaz.
Boşluğun bile karanlık madde ve
karanlık enerjiyle dolu olması
gerektiğini kuramlarken yokluk
fikri dahi boşuna var olmuş
olamaz. Bilgelik olmadan yapılan
bilim oyundan ve eğlenceden öte
bir şey değildir.
Y E R Y Ü Z Ü N E G E LİŞ DE
Y E R Y Ü Z Ü N D E N GİDİŞ
D E K O Z MİKTİR
Kuran’daki ayetler akıllıca
incelendiğinde şunu görürüz:
İnsanoğlunun yeryüzüne kozmik
bir gelişi ve kozmik gidişi vardır.
Kitap o kadar çok kozmik ayet
içerir ki adeta dünyayı bu geliş
gidiş arasında küçücük ve geçici bir
yaşam yeri olarak gösterir.
GÖĞE MERDİVEN KURMA
VE YERE TÜNEL AÇMA
6 Enam 75.ayet:
Ve İbrahim’e kesin bilgiyle inananlardan olması için göklerin ve
yerin melekûtunu gösteriyorduk.
Yukarıdaki ayetin devamında İbrahim’in güneş, ay ve yıldızları
sorgulamasıyla ilgili ayetler gelir. Bu durum dini uyanışın bile aslında
göklere varıp dayandığı gerçeğini ortaya koyan bir ayettir. Şu ana
kadar ki ayetlerde çoğunlukla göğün tekil değil gökler olarak çoğul
anılmasının da manidarlığını göz önüne alırsak bilimdeki çoklu evren
çalışmalarının Kurani bağlamda bile boşa kürek çekmek olmadığını
anlayabiliriz. Elbette ki şu anki çalışmaların eksik tarafları, hatalı
yönleri ve geliştirilmesi gereken ufukları olacaktır. Fakat bir gerçeğe
ulaşmak için bir yerden başlanılacaksa o başlangıç çoktan yapılmış
durumdadır. Bizim sadece uzaktan seyretmekle yetinmemiz
eksikliğimizdir. Bilgimiz çoğaldıkça ve keşifler artıp, hatalar
düzeltildikçe çoklu evren konusu da çok daha makul ve anlaşılır hale
gelecektir.
Aşağıdaki ilk ayet yine gökyüzüne ve gökte bir yaşama işaret eden
ayetlerden kanıt niteliği taşıyan ifadeler içeriyor. Hatta bu ayetler
Araf’la ilgili anlatımlarla birleştirilirse cennetin gökyüzüne,
cehennemin yeryüzüne işaret ettiği çıkarımı Kur’an’a aykırı
olmayacaktır.
6 Enam 35.ayet:
Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse onlara bir delil
getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven
dayamaya gücün yetiyorsa yap. Eğer Allah dileseydi onların
tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.
11 Hud 107.ayet:
Onlar Rabbin dilemedikçe gökler ve yer sürüp gittikçe orada
süresiz kalacaklardır. Rabbin dilediğini yapandır.
11 Hud 108.ayet:
Mutlu olanlar ise artık cennettedirler. Rabbin dilemedikçe
gökler ve yer sürüp gittikçe orada süresiz kalacaklardır.
Bu kesintisi olmayan bir ihsandır.
Firavun’un Mümin suresindeki ifadeleri de aynı biçimde göklerle ve
oraya giden yollarla ilişkili bir istihzadır.
40 Mümin 36.ayet:
Firavun dedi ki: Ey Haman! Bana yüksek bir kule bina et. Belki
o yollara ulaşabilirim.
53
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
SORULAR...
SORULAR...
H E R K E S E BİR EVREN
Allah her canlı için haksızlığa
uğradığı durumlarda bir yeni
evren daha her seferinde
yaratacak kadar merhametli
olabilir mi olamaz mı? Tanrı
yarattığı her kuluna ayrı bir evren
hatta birçok evrenler kurabilecek
kadar büyük, merhametli ve
azametli olamaz mı? Ve yahut
böyle yapması azametinden ve
adaletinden bir şey eksiltir mi? En
kritik soru da şu: Böyle olması
bizim imanımızı zedeler mi?
Bence hayır!
İ S A Ö L M E Dİ, ONLARA
Ö Y L E B E N Z E TİLDİ
İsa ölmedi… Onun asmadılar da,
onlar öyle zannediyorlar… gibi
ayetleri nasıl anlıyorsunuz?
B AŞKA EVRENLERDEN
K I S S A L A R
Kıssaların bir kısmı Dünya'nın
tarihsel sürecinde olmayıp bir
başka evrende yaşanmış olabilir
mi?
Ö L Ü M L E BİR EVREN
G E ÇİŞ Mİ YAPIYORUZ?
Paralel bir evrene ya da farklı bir
kozmik mekana geçiş ancak bir
dirilimle mi mümkün olabilir? Ya da
bu bedeni bırakıp bilinç ile mi
geçmek demek olur? Yoksa ölünce
bir evren geçişi mi yapıyoruz?
GÖKLERİN KAPILARI
BİR TAŞINMA MI SÖZ KONUSU?
Aşağıdaki Hicr suresi ayetleri cennet için kapı açılabilir bir
gökyüzünü işaret ediyor. Kapı bir başka mekâna geçişi ifade eden bir
metafor değil midir? Ahiretteki cennet dediğimiz mutlu yer için
gökyüzünün, cehennem dediğimiz mutsuz son için yerin yarılışının
delil getirilmesi esasında mevcut bildiğimiz yer ve göklerin yok
oluşunun değil, dönüşümünün işareti değil midir aynı zamanda?
15 Hicr 14-18.ayetler:
Gökten bir kapı açsak da oradan yükselseler bile. "Herhalde
gözlerimize perde çekildi, doğrusu büyülenmiş bir topluluğuz."
diyecekler. Ant olsun, Biz, semada burçlar yaptık ve bakanlar
için onu donattık. Onu kovulmuş tüm şeytanlardan koruduk.
Ancak, kulak hırsızlığı yapan olursa, onu açıkça görünen bir
alev kovalar.
“Ayrım günü” iyilerin (başaranların) ve kötülerin (kaybedenlerin)
birbirlerinden ayrılmalarının gerçekleşeceği zamanı gösteriyor. Yine
gökyüzünün geçip gidecekler için “kapı kapı” oluşu söz konusudur.
Arafın (geçiş kontrol yerinin) biçimleneceği yeryüzü ise cehenneme
dönüşmekte olan ve gidenlere arkadan bakılacak bir gözetleme
yeridir adeta.
78 Nebe 17-23.ayetler:
Ayırma Günü belirlenmiş bir vakittir. O gün Sur'a üflenir,
bölükler halinde gelirsiniz. Gökyüzü açılmış ve kapı kapı
olmuştur. Dağlar yürütülmüş, bir serap olmuştur. Cehennem
gözetleme yeri oldu; Haddi aşanlar için varacakları yer olarak.
Orada ahkaben kalacaklardır.
Ve işte Araf suresinin bu kozmik geçiş sürecini en net biçimde
betimleyen ve yukarıdakileri bütünleyen ayetleri…
7 Araf 40-41.ayetler:
Ayetlerimizi yalanlayan ve büyüklenenler var ya, onlara gök
kapıları açılmayacak ve onlar halat iğnenin deliğinden
geçmedikçe, Cennet'e giremeyeceklerdir. Suçluları böyle
cezalandırırız. Onlar için cehennemden döşek ve örtüler vardır.
İşte zalimleri böyle cezalandırırız.
54
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | DİNDE KOZMİK ÇOĞULLUK
SORULAR...
SORULAR...
C E N N E T ' E GİDİŞE
K A T K I M I Z O L A C A K M I ?
Allah’ın kurduğu düzen böyle ise
ve bir gün cennete gideceksek
Allah bu düzende bizim
yürüyeceğimiz yolu ve yöntemi de
belirlemiş olmalıdır. Yani cennete
girme becerisini gösterecek olan
biziz. O halde bu düzenden
cennete gidecek olan yol bilimsel
bir içerik içermeli (ki 3:191 gibi
ayetlerden bu bellidir) ve bu gidişe
(insanlık olarak) katkı sunmamız
gerekmeli değil mi? Sözgelimi bir
gün bizi kalıntı DNA’mızdan
yeniden bedenlerlerse bu
geçiş için geçmişte (maddi manevi)
katkı sunup sunmadığımıza
bakılmaz mı? Bilime, insanlığın
gelişmesine katkı sağlamadan salt
iyilik gök kapısı pasaportu için
yeterli midir?
B AŞKA HAYAT
Ş A N S L A R I
Acaba bir kimseye çok hayat şansı
ve çok tane evrene geçme şansı
verilse de sonuç değişir mi? Buna
kendisini de tanık etmek
üzere izletilen hayatlar başkasının
değil, yansıma da olsa yine onun
hayat ve kurtuluş fırsatları olmaz
mı? Bir tanesini tepen hepsini
tepiyor olamaz mı?
Gök kapısından önce başka bir
evrene geçebileceksek olsaydık
bile bunun şehir değiştirmekten
farkı olur muydu?
Ya da… Bu evren değişimlerini her
an ve her seçimimizde zaten
yaşıyorsak ve bunun farkında bile
değilsek!
TARIK NEDİR?
NEDİR BU KOZMİK ANLATIMIN
NEDENİ?
Ve işte Tarık suresi tüm konuyu kozmik detaylarıyla pekiştiriyor.
86 Tarık Suresi 1-17 Tüm Ayetleri:
Göğe ve Tarık'a ant olsun,
Tarık'ın ne olduğunu idrak edebiliyor musun?
O, delip geçecek parlayan yıldızdır.
Hiçbir nefis yoktur ki üzerinde koruyucu bulunmasın.
İnsan ne’den yaratıldığına bir baksın.
Atılan bir sıvıdan halk edildi.
Bel ve leğen kemiği arasından.
Kuşkusuz O, onu yeniden diriltmeye elbette kadirdir.
Bütün sırların ortaya çıkarıldığı gün,
Onun ne bir gücü ne de bir yardımcısı vardır.
Geri dönüşün sahibi göğe andolsun,
Yarılmanın sahibi yeryüzüne andolsun.
Kuşkusuz o, ayırt edici bir sözdür.
Sıradan bir söz değildir.
Onlar planlar yapıyorlar.
Ben de plan yapıyorum.
İnkarcılara mühlet ver ve onları biraz kendi hallerine bırak.
Artık yorum sizin. Soracağım soru şu: Şayet çoklu evren söz
konusuysa, farklı kozmik alanlarda başka hayatlar söz konusuysa
bunlar üzerinde bilim yapmak, teori üretmek, düşünce deneyleri
yapmak günah mı, sapkınlık mı, haram mı ve Kuran’a aykırı mı? Allah
bize neden böyle şeyler düşünüyorsun diye kızar mı?
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
55
PARALEL UFUKLAR
PARALEL
UFUKLAR
Ç O K L U E V R E N İ D D İ A L A R I Ö Z E L İ N D E
P O P Ü L E R B İ L İ M E T E O L O J İ K B İ R B A K I Ş
5 . B Ö L Ü M
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
11 BOYUT
P A R A L E L E V R E N T E O R İ L E R İ V E E V R E N D E B A Ş K A C A N L I
Y A Ş A M L A R O L M A İ H T İ M A L İ K A P S A M I N D A
FARKLI BOYUTLARI ANLAMAK
VE ZİHİNDE CANLANDIRMAK
11. boyuta kadar üst ve alt farklı boyutları nasıl
anlayabilir, zihnimizde nasıl canlandırabiliriz?
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
İlk 3+1 boyutu pekiştirmek için
KALEM KAĞIT
DÜŞÜNCE DENEYİ
10+1 boyutu kavramak için
NEHİRDEKİ SANDAL
DÜŞÜNCE DENEYİ
ÜÇ BOYUTTAN ÖTE BAŞKA
BOYUTLAR OLABİLİR Mİ?
Matematiksel olarak ifade edilseler bile üç boyutun
dışındaki olası başka boyutları zihinde
canlandırmak oldukça zor bir iş. Adeta beyninizin
tıkandığını hissediyor, sanki düşünmenin sınırına
dokunuyorsunuz gibi oluyor! Ama şimdi bazı
etkileri dışarıda bırakarak açıklayıcı bir düşünce
deneyi yapıp bu zorluğu ortadan beraberce
kaldıracağız.
Birazdan deney platformunu kuracağız. Ama önce
bildiğimiz üçüncü boyutu ve altındakileri yeterince
hatırlayıp hem bilgimizi tazeleyelim hem de
boyutların ilişkisini kavrayalım.
57
Üç boyutlu cisimlerin biliyorsunuz bir hacmi vardır.
Örneğin bir dikdörtgen prizmanın eni, boyu ve
yüksekliği üç boyutunu gösterir. Eğer bir silindirse
taban alanı iki boyutu yüksekliği ise üçüncü
boyutudur.
Şimdi üç boyutlu cisme örnek olarak yuvarlak
bir kurşun kalem koyalım kenara.
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
KALEM KAĞIT DÜŞÜNCE DENEYİ
Üç boyutlu cisme örnek olarak bir kursun kalemi
kenara koyduk. Gelelim hemen altındaki boyuta. İki
boyutlu bir cismin sadece eni ve boyu olup (veya
alanı olup) yüksekliği yoktur. Bir kâğıdı ele alalım.
Onun da gerçekte elbette bir yüksekliği (kalınlığı)
var ama iki boyuta örneklendirdiğimiz için bu
kalınlığı şimdilik yok sayalım ve kâğıdı da kalemin
yanına bırakalım.
Tek boyutlu cisme gelirsek; sadece bir uzunluğu
vardır. Eni ve yüksekliği yoktur. Buna örnek olsun
diye de kenara bıraktığımız kalemi alıp kâğıdın
üstüne beş on santimlik bir çizgi çizelim.
Şimdi geldik sıfır boyuta. Hiçbir büyüklüğü
olmayan bir nokta demektir. Onu da
örneklendirmek için çizdiğimiz çizginin herhangi
bir yerine bir toplu iğne batıralım. Aslında o
noktanın kendisi bile gerçekte olmamalıdır. Çünkü
iğneyle belirlediğimiz nokta bile bir yer kaplıyor
ama sıfır büyüklükte bir örnek olsun diye böyle
kabul edelim.
Şimdi üç boyutlu kalemi elimize alıp, iki boyutlu
kâğıdın üzerinde öyle bir delik açalım ki; bir
boyutlu çizgiye değsin ve onun üzerinde bulunan
iğneyle deldiğimiz noktayı da içine alacak şekilde
olsun. Ardından kurşun kalemi ortasına gelene
kadar kâğıttan geçirelim.
Şimdi dümdüz bir cin düşünün. Kâğıdın üzerinde
ve onunla bütünleşik bir hayat yaşıyor. Tüm evreni
o kâğıt kadar. Bu cin sizin kaleminizin tamamını
göremeyecek, bilemeyecektir. Çünkü onun hayatı
iki boyutludur. Ama buna rağmen kalemin geçtiği
yer onun dünyasına aittir. Ona göre kâğıttan
yapılmış o evreninde yuvarlak bir delik vardır.
Kalemin tamamını üç boyutlu olarak
düşünebileceği bir bakışı olmayacaktır. Sadece
kalemin değdiği yerdeki yuvarlak bölge onun için
ilginç ve anlaşılması zor bir alandır.
Şimdi gelin cinimizi küçültelim. Artık kâğıdı da
bilmeyen ve sadece kâğıdın üzerine çizdiğimiz
çizgi üzerinde yaşayan tek boyutlu bir varlık olsun.
Daha kâğıdın kâğıt olduğunu bilmeyen bu cin için
kalem zaten düşünülemez haldedir. Sizin kalemle
deldiğiniz deliğin çizgiye değen kısmı onun için
kendi çizgi evreninde sadece bir doğru parçasıdır.
Düzlemin değen kısmıysa her zaman bir noktadan
ibarettir.
58
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
Aynı şeyi noktadan ibaret saydığımız sıfır boyut
için düşünürseniz artık ortada çizgi bile yoktur.
Varlığı ve yokluğu aynı tek noktaya değen çizgi,
kâğıt ve kalem olsa da orada var olması varsayılan
bir varlık için bunların hiçbirisi hiçbir anlam ifade
etmez. Oraya değen her şeyin zerresi zaten aynı
zamanda kendisidir.
Şimdi biz kendi üç boyutlu evrenimize geri
dönelim. "Oh be! Dünya varmış!" diyesi geliyor
insanın. Ama burada durmayacak bu kez yukarı
doğru çıkacağız. O hep beynimizi anlamak için
zorladığımız yerlere doğru.
Nokta, çizgi, alan, hacim! Bunları zaten biliyoruz
ve anladık da şimdi üzerlerine neler koyacağız?
Hadi yeni boyutlar koyalım da bunları geometrik
olarak nasıl düşünebileceğiz?
Bu zorlamadan bizi kurtaracak olan şey dördüncü
boyut kabul edilen zaman kavramı olacak. Neden
hep geometrik ilave boyutlar düşünmeye çalışalım
ki? Hepsini bildiğimiz bir cinsten örnekleyemez
miyiz? Gayet de güzel örnekleriz.
Şimdi asıl deneyimiz başlıyor. Alt boyutları da
unutun, üst boyutları da. Tekrar üç boyuta döndük
ve nehirdeki (zamandaki) laboratuvarımızı
kuruyoruz.
59
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
NEHİRDEKİ
SANDAL
D Ü Ş Ü N C E D E N E Y İ
F A R K L I B O Y U T L A R I Z İ H İ N D E C A N L A N D I R M A K İ Ç İ N
A Ç I K L A Y I C I B İ R D Ü Ş Ü N C E D E N E Y İ
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
EVDE KÜÇÜK
EVRENLER
YARATMAK
Oturma odanızda akan
nehirde bir sandal
ALT BOYUTLARI
DÜŞÜNEBİLMEK
3 boyutun altındaki küçük
boyutlarda hayat
ÜST BOYUTLARI
DÜŞÜNEBİLMEK
3 boyutun üstündeki büyük
boyutlarda hayat
60
KUŞATICI ON
BİRİNCİ BOYUT
Tüm boyutların üstündeki
zorunlu beyin evren
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
NEHİRDEKİ SANDAL
DÜŞÜNCE DENEYİ
KENDİ ÜÇ BOYUTLU EVRENİNİZDE BAŞKA
EVRENLER TASARLAYABİLİR MİSİNİZ?
Kendi üç boyutlu evinizin içinde bir metre uzunluğunda yine üç
boyutlu küçük bir nehir düzeneği kurduğunuzu düşünün. Nehir aynı
yöne doğru sürekli akmakta olsun. Bu nehrin başlangıcına küçücük
bir sandal ve içine küçük bir adam yerleştirin. Bu küçük adamın ömrü
de sandalın nehrin sonuna kadar gideceği zaman kadar olsun.
Sandalın kürekleri yoktur. Nehrin akıntısıyla nehrin sonuna
vardığında çöp adamın da ömrü sona erecektir.
Siz bu düzeneği bina eden kişi olarak çöp adamın hayatı boyunca
karşılaşacağı her şeyi önceden tahmin edebilir ve o çöp adamın
zamanını başından sonuna görebilirsiniz. Çünkü onun boyutları sizin
evinizin içinde olup ona yukarıdan bakmaktasınızdır.
Bu durumda sandaldaki çöp adamınız kendi üç boyutlu evreninde
yani sandalında yaşamakta; genişliğini, uzunluğunu ve yüksekliğini
yeteneği ölçüsünde ölçebilmektedir. Akmakta olan bir şeyin içinde
olduğunu da fark etmekte ama ne nehir hakkında ne nehrin dışı
hakkında ne de nehrin uzunluğu hakkında hiçbir fikri
bulunmamaktadır. Çünkü bildiği evren nehrin aktığı sürece tanık
olduğu üç boyutlu sandaldan evrendir. Kendi varlığı son bulmadığı
sürece nehrin hep var olacağını düşünmektedir.
İkinci aşamada bu üç boyutlu düzeneğin içindeki çöp adamın da
aynen bizim gibi bir alt hayat kurguladığını düşünün. Kendi nehrinin
küçük bir kesitinde bir nehir bina ettiğini ve kendisinden küçük bir
çöp adamı da ona göre bir sandala koyduğunu varsayın. Bizim
kurgumuzdan tek farkı kurduğu düzeneğin iki boyutlu olması olsun.
61
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
Bu iki boyuttaki çöp adam kendi iki boyutlu evreninde yani kendi
sandalında yaşamaktadır. Sandalının genişliğini ve uzunluğunu
yeteneği ölçüsünde ölçebilmekte ama sandalın bir yüksekliği
olmadığı için bu bilgi biliminin dışında kalmaktadır. Akmakta olan bir
nehirde olduğunu o da fark etmekte ama nehrin tamamının bir üst
nehrin içinde olduğunu anlayamamaktadır. Kendi fark ettiği nehir
onun için nehrin tamamıdır. Oysa onun nehri bir üst nehrin
boyutunun sadece küçük bir parçasıdır.
Şimdi aynı işlemi bu iki boyutlu adamın da yaptığını ve kendi
nehrinin altında küçük bir nehir ve tek boyutlu bir sandal ve çöp
adam oluşturduğunu düşünelim.
Bu tek boyuttaki çöp adam kendi tek boyutlu evreninde yani kendi
sandalında yaşamaktadır. Sandalının uzunluğunu yeteneği
ölçüsünde ölçebilmekte ama sandalın bir genişliği ve yüksekliği
olmadığı için bu bilgi biliminin dışında kalmaktadır. Akmakta olan bir
nehirde olduğunu o da fark etmekte ama nehrin tamamının bir üst
nehrin içinde olduğunu anlayamamaktadır. Kendi fark ettiği nehir
onun için nehrin tamamıdır. Oysa onun nehri üstteki nehrin bir
parçası, üstteki nehir de daha üstteki nehrin bir parçasıdır.
Aynı şeyi sıfır boyuta uygularsak sıfır boyuttaki çöp adamın kendisi
bile yok hükmünde, hissettiği nehir de sadece bir su damlası (bir an)
olarak kalacaktır.
62
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
Başlangıca dönelim. Biz kendi evrenimizde üç boyutlu bir düzenek
hazırlamıştık. Üç boyutlu bir çöp adam ve sandalı ile altına akmakta
olan bir nehir sermiştik. Bizden farkı nehrinin yani zamanının bizim
zamanımıza göre kısalığı idi. Zamanın dışında ondan artı bir
boyutumuz yoktu. Peki ya bizim zamanımız da üstümüzde akan daha
uzun bir nehrin küçük bir parçası ise! Ve o da daha da üstteki bir
nehrin küçük bir parçası ise! Bu serilimle üzerimizde yedi tane daha
nehir üstü nehir varsa ve en üstte de tüm bunları yöneten (olması da
zaten elzem olan) bir “arzın en üstü” (kürsü) söz konusu ise!
Nehrin yani zamanın dışında farklı düşünmeye bizi zorlayacak bir
boyuta gereksinim var mıdır? Biz üst boyutları düşünürken kendi üç
boyutlu dünyamızın dördüncü bir geometrik boyuta katlamamız
gerektiğini hep hayal ediyoruz. Bu yüzden de düşünme sınırlarımızın
neredeyse haddine takılıyoruz. Oysa tek bir zamanı altlara
parçalayıp üstü üstüne koyduğumuzda bu durum zaten bize boyut
farklarını göstermiyor mu? Bu modelle üst boyutlar hakkında daha
verimli düşünme imkânı yakalamış olmaz mıyız?
Veriler: Bir alt boyutta onun üstündeki boyutun izdüşümleri fark
edilebilir. Sıfır boyuta bir doğru tümü kaplayan bir nokta olarak
değmektedir. Asla bir çizgi oluşamaz. Bir doğruya bir düzlem sınırlı
bir doğru parçası olarak değmektedir. Asla alan oluşamaz. Bir
düzleme bir hacim sınırlı bir alan olarak değmektedir. Asla hacim
oluşamaz. Üçüncü boyuta ise zaman an olarak değmektedir. Asla
zamanın tümü oluşamaz. Dördüncü zamana beşinci zaman bir zaman
parçası olarak değer…
63
Bu sırayla onuncu boyuta tüm zaman ondan daha küçük zaman
parçaları olarak değer. Bu durumda zamanın tümü ancak zamandan
muaf en üst boyutta görülebilir. Alttaki tüm boyutları sarıp kuşatan
bilinçli bir beyin boyut elzem görünüyor.
Deneyimizde nehir düzeneğini tek bir tane ile sınırlandırmaz birçok
nehirdeki birçok sandal düzeneği kurabiliriz. Bu durumda aynı
boyutlara sahip ve aynı seviyede ama farklı nehirlerde yüzen farklı
sandallar kurabileceğimizi düşünebiliriz.
PARALEL UFUKLAR
PARALEL UFUKLAR | FARKLI BOYUTLAR
Aynı deneyi isterseniz sinema perdesine de uyarlayabilirsiniz. İki
boyutlu perdede yaşadığını varsayacağınız canlılar için evrenlerinin
ömrü film şeridinin uzunluğu kadardır. Dilersek yeni bir film çeker ve
oradaki canlılara yeni bir evren kurabiliriz ya da başkalarını onların
yerine getirebiliriz. İlkini yapabildiğimize göre ikincisini üçüncüsünü
de yapabilir ve hatta yan yana ekranlarda izleyebiliriz. Hatta üç
boyutlu bir film çeker onlara üst boyut sağlayan bir evren de tahsis
edebiliriz. Kendi boyutumuza göre alttakilere yatay ve dikey
evrenler oluşturabiliriz.
Sonuç olarak: Evet. Bildiğimizden başka boyutlar söz konusu olabilir.
Peki bu durum Kuran’la uyumlu mudur? İleride bu boyut teorileri
ispatlanırsa Kuran’ı çöpe atmak zorunda kalır mıyız? Hayır. Buna
yönelik incelememizi daha önce Ağustos sayımızda tüm ayetlerin
serimiyle açıklamıştık.
Peki tüm bunlar bilimle ne kadar uyuşuyor? Sicim teorisinin geldiği
noktada on boyut gereklilliği ve ardından gelen matematiksel on
birinci boyut zorunluluğunun; üç boyutlu yaşamımız üstüne
Kur'an'daki "üzerinizde yedi gök var" ve "Allah arşı kuşatmıştır"
tabiriyle uyumu bir tesadüf mü?
3+7+1=11
Zorlama veya tesadüf diyenler olabilir de...
Ama tüm bunlar tesadüf olmayabilir de. Zorlama zaten değil.
Buradan ötesini bilim insanlarına bırakayım...
Belki düşünürler...
Acayip tabirlerle ve yabancı kelimelere boğarak
"ben bilirim, siz anlamazsınız" demez,
belki bize anlayacağımız dilde artık bilimi anlatırlar...
Belki işlerine daha bir hevesle sarılırlar...
Belki küçümseyici bakarlar...
Belki eleştirirler...
Ama belki de kariyer ve para konusunu geçici de olsa bir süreliğine
unutur ve düşünürler.
Belki akademisyen değil, aydın olmak, aydınlanmak ve aydınlatmak
isterler.
Biz de çeviri kitaplar okuyacağımıza...
İngilizceyle boğuşacağımıza...
Dublajlı ya da alt yazılı belgeselleri ağzımız açık izleyeceğimize...
"Bizim bilim insanlarımız" deriz...
Artık onları da dinlemek ister...
Onları da anlayabilir, onları da izleyebiliriz.
64
PARALEL UFUKLAR
K a l e m z á d e | C e n g i z Y a r d ı m
Tesadüf dediğimiz her şey, henüz kavrayıp
kuşatamadığımız bir düzenin farkına
vardığımız bir parçasıdır.
K A L E M Z Á D E C E N G İ Z Y A R D I M
65
4
İZDÜŞÜMÜ
U F U K L A R I N
2 0 2 0
PARALEL UFUKLAR
loading...