You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Kur’an’da bir konuyu araştırmaya kalktığımızda kitabın farklı yerlerinde konunun farklı
biçimlerde serpiştirilmiş benzer anlatılarıyla karşılaşıyoruz. Aynı konu farklı yerlerde ilavelerle…
Bazen başka konularla birleştirilerek… Bazen eksiltilerek kısa ve öz cümlelerle anlatılırken…
Bazen de farklı cümlelerle oluşturulup yeniden ortaya konuyor. Ancak, dikkatle baktığımızda
görüyoruz ki, verilen sınırları çizip hepsini birleştirdiğimiz zaman müthiş gerçeklere ulaşıyoruz.
Bu aynen bir robotu oluşturmaya benziyor. Fabrikanın bir atölyesinden kollarını, bir yerden
bacaklarını, bir yerden gözünü kulağını ve diğer organlarını alıp birleştirdiğinizde meşhur çizgi
filmdeki robot Voltran’ı oluşturmak gibi.
Bir başka açıdan bu çözüm yöntemini şablon kareler ve cümlelerden oluşan ve “mantık oyunu”
diye bildiğimiz bulmacaya benzetebilirsiniz. Size verilmiş belli başlı ifadelerinin çizdiği sınırları
ve çıkarımları kullanarak çözüme ulaşıyorsunuz.
Peki, bu herkesin yapabileceği bir iş mi? Hem hayır hem de evet! Hayır… Çünkü Kur’an’ı
okurken bütünde geçen konuyla ilgili tüm ayetleri bir araya getirerek matematik zekâyı kullanmak
gerekiyor. Ama evet… Çünkü vakitli olarak Kur’an okuyan herkes, hemen tüm ayetleri kolayca
hatırlayabilir ve sözün doğruluğunu belirleyebilir. Hata ihtimali var mıdır? Evet vardır; ama
ulaştığınız net bilgiler size ihtiyacınız olan ufku çoktan kazandırmış olacaktır.
Elinizdeki Kur’an… İşte o da aynen mantık bulmacası gibi çözümlenebilir bir kitaptır. Farklı
yerlerde farklı üsluplarla anlatılan benzer konuları bir araya getirdiğinizde büyük resmi açık seçik
2
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
görüyorsunuz. Bu durum Kur’an’ın tutarlılık ilkesi
gereği böyledir. Tutarsız bir kitapta bu çözüm
yöntemini asla kullanamazsınız.
Ayrıca kitapta olaylar sadece kronolojik sırayla
anlatılsaydı hem bu beyin jimnastiğini yaptırmayıp
bizi ezbere düşürecek hem de aynı hayranlığı bizde
uyandırmayacaktı! Tabi ki bir de “hak eden doğruya
yönelir” prensibi gereği böyle bir çevresel mantık
dizilimi mantıklı görünüyor.
İşte şu anda okumakta olduğunuz e-kitaptaki
yaratılış konusu tam da bu yöntemle çalışılıp kaleme
alınmıştır. Kur’an’ın dizilimini bilmemek belki
insanları imani sıkıntıya düşürmez ve önemli olan öğüdü yakalamaktır ama… Hurafelerden daha
çok arınmak ve bilmekte derinleşmek isteyenler için kitabı didik didik edip büyük resmi görmek
gerekiyor. İşte aslında herhangi bir konuya dair Kur’an okurken bunu göz önüne alarak okumanız
(veya çalışmanız) emin olun ki tahmin edemeyeceğiniz kadar fayda sağlayacaktır.
Şimdi bu mantık örneğini ortaya serecek, yaratılışa dair daha ilk örnek ayetle ne demek
istediğimi anlayacaksınız. Dikkatli okuyalım…
Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret verdik, sonra meleklere “Âdem için
secde edin” dedik. Onlar da İblis’in hariç secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.
7 -Araf Suresi 11.ayet
Burada açıkça görüldüğü gibi bazen tek bir ayet birçok şeyi aynı anda anlatır ve birçok sorunun
cevabını daha sorular sorulmadan verir. Tabi eğer dikkatle okunursa!
Bu ayette yaratılışa dair çok önemli bir sıralama veriliyor. Dikkat edin! “Sizi yarattık” dedikten
sonra “suret verdiğini” yani bedenlendirdiğini söylüyor. Yani bu ayete göre biz şu anda içine
hapsolduğumuz bedene sahip olmadan önce zaten yaratılmışız. Kur’an’daki yaratılış kronolojisi
için bu o kadar önemli bir bilgi ki diğer yaratılış evrelerinin nasıl sıraya konulacağına dair bir
mihenk oluşturuyor. Aynen mantık bulmacasında ipucu olarak verilmiş cümlelerdeki gibi burada
da diğer ayetler (ve cümleler) okunurken bu sıralamanın dışına çıkamayız. Sınırlar çiziliyor. Ve
sonra “meleklere secde emri verilmesi”… Dikkat edin bu sahne suretlendirmeden de sonra.
Şimdi bir diğer ayete de bakalım…
O’nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu
denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Andolsun onlara “Gerçekten
siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz” dersen, inkâr edenler mutlaka “Bu, açıkça
bir büyüden başkası değildir” derler.
11-Hud Suresi 7.ayet
Ayetteki “gün” kelimesi evre, aşama, devir anlamına geliyor. Zaten ortada henüz gök ve yer
yokken zaman da yok demektir… Dolayısıyla buradan bildiğimiz anlamda dünyanın kendi
3
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
etrafında dönmesinden oluşan bir Dünya Günü anlaşılabilir mi? Hayır. Demek ki buradaki “gün”
kelimesi belirli aşamalara, devirlere işaret ediyor. Uzunluğu ya da kısalığının ne olduğunu ileride
konuşacağız.
Arşın (tahtın) su üstünde olmasına gelince Allah’ın bize göstereceği hükmedişin, kudretinin
suyla ilişkisi olduğunu anlıyoruz ki; bununla ilgili delilleri de yaratılışla ilgili diğer ayetleri
okuduğumuzda fark edeceksiniz. Orada anlayacaksınız ki Allah yeniden yaratılışı da ilk yaratılış
gibi bir ölçü çerçevesinde evreler halinde yapacaktır.
Bilirsiniz; genel algıda Allah ile melekler arasında bilinen bir konuşma sahnesi vardır. Bahis,
Âdem’in yeryüzüne halife kılınacağına dair meleklere haber verilmesi ve bu yönde meleklerin
Âdem için secde etmeleri gerektiğidir. Bu esnada melekler bunun nedenini sorgularlar ve gelişen
durumların ardından kabul edip hepsi secde ederler. İblis ise secde etmez ve diretir. Bunun
ardından ona kıyamete kadar mühlet verilir.
Bu aslında, bilinmesi gerekenlerin az bir kısmı. Yanlış değiller elbette. Ama Kur’an’a göre
oldukça eksik ve sadece masalsı bir algı var halk arasında. Genel geçer anlamda bilinenin aksine
Allah’la melekler arasında, Âdem konulu bir değil en az iki (benim mantık bulmacası örnekli
çıkarımıma göre üç) farklı diyalog vardır ve bu diyalogların içeriğinde de tahmin edeceğimizden
çok daha fazla süreler gelip geçmiştir.
Mecaz olsun veya görüldüğü gibi olsun, her anlatımın da evreli yaratılışın beyanını içermesi
söz konusudur. Üç farklı ayetin beyanlarının mantıki çözümünü gösteren aşağıdaki şemayı
inceleyin lütfen. Ardından beraberce en başa; ilk meleki diyaloğa dönüp yaratılış serüveninde
baştan sona kadar bir zaman yolculuğuna çıkacağız. Daha başlamadık.
4
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
İşte bu diyalogların ilki henüz kâinatın yaratılmasından bile öncedir. Henüz ortada adı İblis olan
ne bir cin vardır ne de bedenli bir beşer! İşte bu evre yukarıdaki şemada bahsettiğim birinci
evredir. Bu evrede Allah tekilliğini müteakip meleklerine (ya da melekelerine) tasavvurunu,
planını açıklar.
Hani Rabbin meleklere “Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer
yaratacağım. Ona biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen onun için
secde edin.” demiştik.
15-Hicr Suresi 28 ve 29.ayetler
Bu söz ile bir sonraki ayette geçen “meleklerin tümünün topluca secde etmeleri” arasında bizim
saydığımız zamana göre en az 13,5 milyar yıl vardır. Ayete dikkat edelim… O beşere henüz biçim
verilmemiştir ve ruhtan üflenmemiştir. Bu ayetleri kronolojiye soktuğumuzda kozmik bir
gelecekten, o kozmik gelecek zamanda olacak şeylerden haber verildiğini fark ediyoruz.
“Balçıktan beşer yarattım” denmiyor “yaratacağım” deniyor. “Ona biçim verdim” denmiyor “ona
biçim verdiğimde” deniyor. “Ona ruhumdan üfledim” denmiyor “ona ruhumdan üflediğimde”
denerek o zaman geldiğinde “secde etmelerine” dair önceden bir talimat veriliyor. Daha toprak
bile yaratılmamış ki topraktan yaratılan bir beşer olsun! Bu durumda meleklerin kimi neden
yaratacağına dair itiraz edecek ya da sorgulayacak bir durumları da henüz yok demektir. Yeryüzü
halen bir tasavvurdur, toprak da tasavvurdur. Beşer henüz kan dökmemiş, bozgunculuk da
5
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
çıkarmamıştır. Çünkü beşerin henüz kendisi de yoktur, yeryüzüne halifeliğine de henüz tanık
olunmuş değildir. Tabiri caizse “ilk konseyde” yer alan birtakım melekler vardır. Söz onlara
söylenmekte ve daha sonra gelecekler için bu haber meleki hafızaya girmektedir. Melekler sonra
da yaratılmaya devam edilmiş ve artırılmıştır. Bunu da ayetlerde göreceksiniz.
Herkesin aşina olduğu, meleklerin secde edişi ve İblis’in itirazı sahnesi bu ilk konseye
(zamansal ya da zaman ölçüsü kabiliyle esasen mekânsal olarak) ait değildir. Zamanı bir mekân
uzunluğu gibi düşünürsek bu konsey şu an bile yapılıyor olsaydı bize mecazen yedi gök ötede ya
da takriben en az 13,7 milyar ışık yılı mesafede bir yerlerde olurdu. Bu da kâinatın başlangıcıyla
şu anın birleşmesi ve büyük resimde zamanın ortadan kalkması demek olurdu. Neyse konumuz bu
değil… Kur’an’a göre yaratılışın kronolojik mantığının peşindeyiz. Bu ilk konseyin gerçekleştiği
kronolojik tarih, neticede kâinatın yaratılmasından bile önce gibi duruyor. Buna ilk delil 7:11’dir.
Yani bu e-kitabın başında ilk konuştuğumuz ayet…
Biz sizi yarattık, sonra size suret verdik, sonra meleklere “Âdem için secde edin”
dedik.
İkinci delilse 35:1’dir.
7 -Araf Suresi 11.ayet
Hamd gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan
Allah’ındır. O, yaratmada dilediğini artırır.
35-Fatır Suresi 1.ayet
Üçüncü delil ise az sonra okuyacağınız 18:50 ve 51 ile beraber cinlerin yaratılışına dair bilgi
veren diğer ayetlerdir.
Meleklerin topluca secde edeceği ama “İblis hariç” denmesinin ardından onun “cinlerden”
olduğu özellikle belirtiliyor. Neden? Çünkü İblis’in ilk konseyden ve ilk plandan haberi olmadığı
ve kendine de kâinatın yaratılışına da şahit kılınmamış bir varlık olduğu ortaya çıksın diye. İlk
konseyin meleklerinin ise bu “beşer” planından zaten haberi vardı. Sonra yaratılan melekler de
dâhil olunca hepsi bu zikre hâkim olmalarına istinaden nispeten kolayca secde ettiler. Ve elbette
insana ruh üflenmeden önce bunu yapmaları beklenemezdi.
Allah beşer dediği varlığı topraktan yaratarak dirilttiğine ve cinleri de daha önce ateşten
yarattığına göre cinlerin, dolayısıyla İblis’in de Âdem gibi pasif (ölü) olarak ilk yaratılışta var
olduğunu çıkarımlayamıyoruz. Ama var olmuş olsa bile Âdem’den ciddi bir eksikliği vardı:
Kendisine şahit değildi. Bu da nereden çıktı demeyin. Bunu anlamak için önce “ikinci konseye”
gidelim, sonra tekrar kronolojinin başına döneceğiz.
Hani meleklere “Âdem için secde edin” demiştik. İblis’in dışında secde etmişlerdi. O
cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda beni bırakıp,
onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Zalimler
için ne kadar da kötü bir değiştirmedir.
18-Kehf Suresi 50.ayet
6
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Buraya neden ikinci konsey dedik? Hatırlayın ilk konseyi: Orada sadece plandan bir haberdar
ediliş vardı. Orada henüz topraktan kimse yaratılmadığı ve ruhtan henüz üflenmediği için secde
ediş henüz yoktu. Ama burada bakın melekler secde ediyor, İblis de itiraz ediyor. Dolayısıyla bu
“konsey” o konsey değil. Aradaki kozmik zaman farkı çok büyük. Bu arada koskoca bir kâinat var
edildi ve insan dönemine kadar gelindi. İki konsey arasında en az 13,7 milyar sene var dememin
nedeni bu.
Göklerin ve yerin yaratılışında da kendi nefislerinin yaratılışlarında da ben onları
şahit tutmadım. Ben saptırıcıları yardımcı güç de edinmedim.
18-Kehf Suresi 51.ayet
Yukarıda da söylediğim gibi İblis’e verilen bir söz ya da kendine şahit edilmişlik yok. Melekler
gibi de değil. Çünkü kâinatın yaratılışına elçi kılınan melekler varken, İblis buna da şahit değil.
Peki, biz şahit miydik? Madem Allah bizi yarattı, sonra suret verdi… O halde bu sırada biz
neydik, neredeydik, ne haldeydik? Kâinatın yaratılışına belki biz de şahit olmadık ama meşhur
isyankâr soruya geliyoruz…
“Bu dünyaya gelmeyi ben mi istedim? Bu dünyada denenmeyi ben mi kabul ettim?
Bana mı soruldu?”
Açıkçası bu sorunun cevabı da hem hayır hem de evet…
Hayır, çünkü ne kâinat henüz yaratılmıştı ne de bize beden verilmişti. Dolayısıyla dünyayla
ilgili bir bilgisi olmayanın oraya gidip gitmeyeceğine dair de görüşü olamaz. Ammaa… Cevap
aslında evet. Çünkü öyle bir söz verdik ki verdiğimiz cevap, değil dünya, konu kırk bir bin başka
gezegene gitmek bile olsa kabul etmiş olduk. Çünkü kabul ettiğimiz şey her şeyi kapsayan bir
kabuldü.
Aldığımız ve verdiğimiz sözü unutacak bile olsak elçilerle (ve zikirle) hatırlatılacaktı. Kur’an
çıkarımıma göre mazeretlerimizi sıfırlayan kabulümüzü daha ölüler iken verdik. Ölü olmak yok
olmak demek değildi. Eğer Allah’ın tasavvurunda varsak zaten varız demekti. Sorumlu olmak ise
diriltilmeyi ve denenmeyi gerektiriyordu. Biz Rabbimizi kabul ederek hepsini kabul ettik.
7
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Daha henüz bedenimizle bile var olmadan önce Kur’an’ın anlatımına göre verdiğimiz bir söz
var. İşte bugünkü ve yarınki her şeyimiz de şahitliğimiz de o sözümüzle derinden ilintili.
Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine
karşı şahitler kılmıştı. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti de onlar “Evet,
şahit olduk.” demişlerdi. Bu; kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu”
diyememeniz içindir.
7-Araf Suresi 172.ayet
Ya da “Bizden önceki atalarımız şirk (ortak) koşmuştu. Biz de onlardan sonra gelme
bir nesiliz. İşleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mı edeceksin?”
diyememeniz içindir.
İşte biz ayetleri böyle birer birer açıklarız. Umulur ki dönersiniz.
7-Araf Suresi 173.ayet
7-Araf Suresi 174.ayet
İşte bu ayetler Âdemoğlunun kendine şahit oluşunun ve verdiği sözün kapsayıcılığının delilidir.
Bu ayrıcalık İblis’e verilmeyen bir ayrıcalıktır. Çünkü onun varlığının şekli ve nedeni Âdem’den
çok farklıdır.
8
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Şimdi burada iki itiraz gelebilir.
Birincisi… Bu söz verişin ilk yaratılışta değil de her insanın doğumundan önce olabileceği
şeklinde… İkincisi ise “Unuttuk işte! Hatırlamıyorum! Ben bu sahneyi hatırlamıyorum arkadaş!”
denilmesidir.
Önce birinci itiraza cevap vereyim… Evet, belki de zamansal sıralama olarak her bireyin söz
verişi “taa” kâinatın yaratılmasından önce değil de o insanın kendi doğumundan önce kabul
edilebilir. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez ve yine başlangıçta yani ilk yaratılışta sözün verilmiş
olduğunu doğrular. Çünkü sen bir birey olarak yirminci ya da yirmi birinci yüzyılda doğmuş bile
olsan, ilk (ölülük) varlık dönemin ilk yaratılışla başlamıştır. Sen doğmadan önce geçen uzun
zamanların senin için gerçekte zamansal bir değeri yoktur. Sözgelimi sen 1980 doğumluysan…
Ha yaratılıştan önceki sıfırdan önceki tarih, ha 1980’de doğduğundan önceki toplam tarih aynı
şeydir. Eğer bedensel olarak bu mekânda değilsen, bu mekânın zamanında da değilsin demektir.
Ha sıfırdan önce söz vermişsin, ha 1979 yılında henüz bedenin doğmadan önce. Fark var mı?
Bu durum; ölümle kıyamet saati arasında geçen zaman için de geçerlidir. Eğer öldüysen; az
sonra sûra üfürüldüğünü, saatin koptuğunu ve kıyamet sürecinin senle birlikte yürüdüğünü
görürsün. O güne kadar ölü olarak varsın ama bedenen ölü olduğun için dünyevi anlamda
zamanın yok, mekânın yok, gözün yok, kulağın yok… Kesin biçimde anlamak için bir dirilişe
daha ihtiyacın var. Ama kıyametle dünya yaşamı arasında iki denizin birbirine karışmaması gibi
bir engel (berzah) söz konusu. Ve bu gidişin düzeltme şansı verilmek üzere geriye dönüşü de yok.
Açıkçası durum buysa ayağımızı denk atmamız lazım.
“Unuttum işte, nasıl sorumlu olurum” diyen ikinci itiraza gelince… Unuttuğun şey dilinden
çıkmış kelimelerin olmasından ziyade, o günkü halinden çıkmış daha da gerçek kelimelerindir.
Dünyasal anlamda elbette verdiğin sözü unuttun. Âdem de unutmuştu. Bir şeyler olduğundan
emindi ama (daha sonra bahsedeceğim) “fücuru” yüklendikten sonra bir söz verip
vermediğinden o da emin olamıyordu. Yani kesin bir kararlılığı yoktu. Sen de unuttun.
Ve andolsun, öncesinde Âdem’e ahit verdik. Fakat o unuttu, onu kararlı da
bulmadık.
20-TaHa Suresi 115.ayet
Ama işin püf noktası zaten bu. Unutman gerekiyordu zaten. İşte unuttuğun için düzen böyle
işliyor: İşte bu yüzden hatırlatıcı (yani zikir) geliyor. İşte bu yüzden elçiler, nebiler ve kitaplarla
uyarılıyorsun. İşte bu yüzden “kitabı aklet ve kalbine indir” deniyor. İşte bu yolla, bu yöntemle
deneniyorsun.
Elçiler, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderildi. Öyle ki elçilerden sonra
insanların Allah’a karşı savunacak bir mazeretleri kalmasın. Allah üstün ve güçlü
olandır. Hüküm ve hikmet sahibidir.
4-Nisa Suresi 165.ayet
Demek ki ne “haberimiz yoktu” demek bir mazeret olacak ne de “bizden önce gelen nesillere
aldandık” demek! Demek ki sözümüzü vermişiz. Hatırlamıyorsan, işte hatırlatıcı orada tozlanmış
şekilde duvarda asılı duruyor. Beğensen de beğenmesen de istesen de istemesen de O’na
9
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
döneceksin. İddianı hatırlarsan ona göre davranırsın. Belki de iddianı bilmeden denenmek en
doğru denenme biçimdir. Eğer başka bir çözümün varsa, durma aş göklerin bucaklarını!
Henüz göklerin ve yerin yaratılmasından önceki ilk yaratılışta sadece âdemoğullarından değil,
aynı zamanda gönderilecek elçilerden de ayrı bir söz alınıyor. Aynı biçimde bu da ister ilk
yaratılış anında densin ister x peygamberin zuhurunda densin fark etmiyor. Onlara da elçiler
geliyor ve hakkı bildiriyorlar. Onlar da diğer insanların sınanmasına vesile olan bu ağır yükü
omuzlarına almayı kabul ediyorlar.
Hani Allah nebilerden kesin bir söz almıştı: Andolsun size Kitap ve hikmetten verip
sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman
edecek ve ona yardımda bulunacaksınız. Demişti ki: Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır
yükümü aldınız mı? Onlar: İkrar ettik, demişlerdi de öyleyse şahit olun, ben de
sizinle birlikte şahit olanlardanım, demişti.
3-İmran Ailesi Suresi 81.ayet
Yoktan var edilişe dair bu ilk dönemde henüz kâinat yok. Bildiğimiz üç boyutsal madde ve
bedenler de yok. Kâinat olmadığı için mekâna özgü bir zaman da yok. Ama söz var. Sözler var.
İster farklı bedenlere sahip ister meleke anlamında olsun fark etmez, melekler var. İster tasavvur
halinde diyelim ister bilmediğimiz farklı bir varlık halinde, yaratılmış, ölüler hükmünde ama
gerçeğe nazır olan bizler varız. Deneneceğiz. “Ol” emrinin gereğini yerine getireceğiz.
Ama sürecin devamı için bir platform gerekiyor.
O’nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu
denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Andolsun onlara “Gerçekten
siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz” dersen, inkâr edenler mutlaka “Bu, açıkça
bir büyüden başkası değildir” derler.
11-Hud Suresi 7.ayet
İnsanlar Allah’ın kendilerine verdiği değeri bilmese de Âdemoğlu o kadar değerli ki onu
sınamak, bir anlamda inşa etmek için koskoca bir kâinat yaratılıyor.
Bu ilk aşama henüz sadece söz verdiğimiz aşamaydı. Daha meleklere “secde edin” bile
denmedi. Henüz İblis bile ortada yok. Kâinat yok, toprak yok, su yok, rahimler yok. Ama evre
evre hepsi yaratılacaklar.
10
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Sözlerin verildiği ilk evre kapsayıcıydı. Yani sözü verenlerin ancak sınanması ve böylece
kabulü söz konusuydu.
Şöyle açıklamaya çalışayım…
Bugün herhangi bir insanla konuşup ondan bir söz aldığınızı düşünün. Süreç o andan sonra
işlemeye başlar. Sözün kendisi değil, icraata geçecek olan içeriğidir sözü söz yapan ve geçerli
kılan. İcraatı ve sınanması söz konusu olmayan söz, kuru bir laftan başka bir şey değildir. Söz
hayata geçmeyecekse, sınanma ihtiyacı yoksa zaten gerekli de değildir.
Şimdi örneğe kulak verin…
Arkadaşınızın gerçekten sizin dostunuz olup olmadığının ortaya çıkması için verdiği sözü
doğrulayacak olaylar zinciri yaşaması gerekir. Ancak bu olaylardan sonra arkadaşınız da siz de
verilen sözün samimi olup olmadığına şahit olmuş olursunuz. Eğer arkadaşınızın sözünde
durmadığı ortaya çıkarsa dostluk ilişkinizi sona erdirirsiniz.
Peki, arkadaşınızın size ve sizin ona vereceğiniz söz ne olmalıdır? İleride neler
yaşayabileceğinden emin olmayan bir insandan her yapacağınız iş için ayrı ayrı söz mü alırsınız,
yoksa kapsayıcı bir söz vermesini mi beklersiniz?
11
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Sözgelimi şöyle sözlerin verileceğini düşünün…
“Sana para vereceğini söyleyen birisiyle karşılaşırsan beni terk etmemeye söz ver.”
“Eğer birisi benimle kavgaya tutuşursa ona değil bana yardım edeceğine söz ver.”
“Eğer canın sıkılırsa benimle dertleşeceğine söz ver.”
“Benim hakkımda başkalarıyla dedikodu yapmayacağına söz ver.”
“Bana ihanet etmeyeceğine söz ver.” …
Bu listeyi uzatabilirsiniz…
Hayatta karşılaşacağı her şey için arkadaş adayınızdan söz almaya kalkarsanız hem bu, listesi
çok uzun bir anlaşma olur hem de ona özgür irade vermemiş, onu arkadaş değil sadece kendinize
köle etmiş olursunuz.
Ama ona…
“Beni senin arkadaşın olarak kabul ediyor musun?”
…derseniz, ileride bildiği ya da bilmediği neyle karşılaşacak olursa olsun eğer samimiyse bu
arkadaşlık sözünün gereğini zaten hatırlayıp, bilecektir. Tereddütte kalırsa az bir düşünüp hemen
doğruya dönecektir. Kasıtlı olmayan hatalar da yapsa eğer siz güven sahibiyseniz onu
affedebileceğinizi ve tek affedilmeyecek olan şeyin “ihanet” olduğunu da bilecektir.
İşte ilk evrede Allah’a verilen söz de teknik olarak böyledir. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
sorusuna “Evet Rabbimizsin” demek tüm koşulları kabul etmek demektir. Kabul için koşulların ne
olduğunu bilmenize gerek yoktur. Dünyada başımıza neler geleceğinin o andan sonra önemi
yoktur. Her şartta Rabbinin Allah olduğunu bilen kişi ona göre davranması gerektiğini aslında hiç
unutmayacaktır.
Dünyayı gözünde büyütüp de buradaki karmaşayı çok büyük mesele gören biziz. Sonsuz bir
hayatta geçici bir durakta başımıza gelenler sebebiyle ah’lanan vah’lanan bizler sabrın değerini
anlamakta zorlanıyoruz. Hastalıktan kurtulmak isteyen kişinin anlık bir iğne olması ne ise, ebedi
hayattaki dünya iskelesi o kadar bile olmasa gerek.
Üstelik verdiği (ya da unuttuğu) sözün gereğini yerine getirmek istemeyen kişinin şu geçici
olduğu kesin dünyada halen sözünden vazgeçme şansı da vardır. Sözden caymanın karşılığı da
Allah’ın dostluğunu kaybetmektir. Bunun ne büyük bir kayıp olduğunu anlayamıyorsak şu geçici
varoluşlarımız sebebiyle aldıklarımızın ve o imkânlarla yapıp ettiklerimizin fazlasını değil, bire
bir karşılığını vermeye de hazır olmalıyız. Eğer isteyebiliyorsak ölümü isteyelim bakalım... Ama
ne kadar hata sahibi ve yanılgıda oldukları gerçeği ve kitapta anlatılıp durulanın gerçek olma
“ihtimali” sebebiyle bunu anomali sahibi olmayan hiçbir insan istemeyecektir. Hiçbirimiz şu
geçici dünya ve bir zan uğruna ebediyetimizi çöpe atacak kadar aptal olamayız, olmamalıyız.
Verilen söz “Rabbimsin” sözüdür ve alt basamaktaki her alt söz için kapsayıcıdır. “Dünyaya
gelmeyi ben mi istedim?” sorusu “Rabbim Sen’sin” sözünün yanında çok anlamsız ve gereksiz
kalır.
12
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Sözü hatırlamıyorum! Söyledimse de unuttum! Şimdi bu yüzden hesaba mı çekileceğim? Sana
söyleyeyim… Sen unutmadın! Onu sana bana unutturan kendi şeytanımızdan başkası değildi.
Zaten arınmamız gereken şey de işte oydu. Yıllarca saçma sapan hurafeler yüzünden gerçeği
düşünmekten o kadar uzak kaldın ki, dindar olsan da olmasan da sana söylenen doğruları o
tutarsız fısıltılara değiştin.
Sen neyi hatırlamadığını söylüyorsun? Dimağındaki manzarada baş taraftaki koltuğa oturmuş
şekilde bir Allah ve toplantı masasında olduğunu mu hatırlayacaksın? Yoksa bir bahçede çardakta
mı söz verdiğini? Ya da bulutların üzerindeki bir mecliste kütle yoğunluğunu kaybetmiş biçimde
rüzgârlarla mı dile geldiğini hatırlamaya çalışıyorsun? Ortada yer yokken, gök yokken… Bir
Allah ve sen varken... Bu dünyadaki basit manzaralarla mı hayalini kuruyorsun verdiğin sözün
ortam tasvirini? Tabi ki unutmuş olduğun şey sana hatırlatılacak ve dostluğun imtihan edilecek.
Sana bu yüzden irade verildi.
Her insan doğuştan bilgisiz doğar elbette. İyi ve kötü tüm özellikler üzerinde olarak üstelik.
Daha babasının adını bilemeyen bir çocuk, Allah’a “Rabbimsin” dediğini nasıl hatırlasın! Elbette
dünyevi anlamda unuttuk. Âdem de unuttu. Ben de!
Bize, hepimize “kalu bela”yı anlatıp durdular.
Mezarda gelip soracaklarmış “Ne zamandan beri Müslümansın” diye!
“Kalu beladan beri” diyecekmişiz!
Allah bu hurafeleri zihnimize sokanları bildiği gibi yapsın! Hem kabir sorgusu diye hem de
kabir azabı diye bir şeyler uydurdukları yetmiyormuş gibi Allah’ın ayetlerini de anlayamamamız
için ellerinden ne geldiyse yapmışlar.
Kalu bela’dan beri Müslüman’mışız! Yani “Dediler ki öyle” den beri Müslüman’mışız!
“Dediler ki evet!” Ne muhteşem bir tespit! Allah’ın kitabına inananlara bakın! “Dediler ki
evet”ten beri Müslümanlarmış! Kim dedi? Ne dedi? Niye dedi? Bu soruları da soramazsınız.
Çünkü Türkçe bile demiyor ki kalu belá’dan beri diyor. Öööyle bir zaman işte. Prenses kurbağayı
öpmeden önce! Ama sakın düşünme!
Elbette ki hatırlatıcı kitaba göre konuşuyoruz. Biz Allah’a gereken sözü verdik ve (fıtratı
“yaratılışı” bir kenarda tutarsak) kabul ki (dünyevi anlamda) unuttuk. Sonra belli bir ömür sürdük.
Bize Allah’ın ayetleri yani Allah’ın delilleri dışında din adına her şey öğretildi. Bir tek Allah’ın
ayetleri (delilleri) öğretilmedi. Anlayabiliyor muyuz? Allah’ın delilleri bize öğretilmedi. Din
dedikleri şeyi, şöyle bir kenarda sarıkla, takkeyle, cübbeyle, boncuktan tespihlerle ve
bilmediğimiz Arapça dille okunan dualardan ibaret zannediyorlardı.
“İyi insan olacaksın” sadece bir onama sözüydü.
İstediğin kadar iyi ol…
“İki rekât namazı kaçırırsan ateşte kızdırılmış taşların üzerinde kılacaksın o
namazı! Öte tarafta dizlerinin derisi kızgın taşlara yapışıp koparken kılmaya devam
edeceksin!”
13
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
İnsanların zihnine pompalanan Allah algısına bakın! Çocukken bize anlatılan Allah algısına bir
bakın hele! Çok tanrılıların Zeus’u bile şimşekle şipşak hallediyordu işini! İnsanları salâtın
değerinden soğutmaları yetmezmiş gibi bunların algısında iki rekât için çılgına dönüp kullarına
işkence edecek tam bir sadist Tanrı var! Allah affetsin!
Allah’a iman ettiklerini söyleyenler, Allah’ın uyarılarını Arapça, sözde âlimlerin palavralarını
Türkçe dinlediler. Ne kadar namaz kılarsa o kadar Müslüman, ne kadar para kazanırsa o kadar
bey, ne kadar kapanırsa o kadar hanım, ne kadar geğirirse o kadar elhamdülillah’çı oldular.
Yeryüzü Allah’ın delili iken… Bizi yeryüzünü gezmekten men ettiler. Camiden eve evden
camiye dediler. İşten eve evden işe dediler. Gökyüzü Allah’ın delili iken… Onu gözetleyecek
cihazları, onu anlatan kitapları elimize bile aldırmadılar. Rabbimiz Allah’tır dediğini unutan
adamlar altınlarını kaybedince cinci hocalara koştular. Kızları okutmak zinhar haramdır,
üniversite okuyan kızlar şöyledir böyledir diyenler kendi hanımlarına hastanelerde fellik fellik
“bayan” doktor aradılar. Çalışmak ibadettir dediler, çalışmadan para kazanmayı bilenlere bizi köle
ettiler. Sol eliyle yemeyi haram sayanlar, sağ elleriyle yemek yerken sol elleriyle yemedikleri
haram bırakmadılar. Haram olmayana haram demenin haram olduğunu bilmeyenler Allah’ın
temiz rızıklarına haram dediler. Helali de ticari meta haline getirdiler.
Bize unuttuğumuzu hatırlatmak için yani Rabbimizin kim olduğunu hatırlatmak için bir zikir
yani bir hatırlatıcı geldi. Ama onu kendi dilimizde okumamız bile “istersen” diye öğretildi.
Evet… İşte bu yüzden Kur’an var. İşte bu yüzden yıldızlar var. İşte bu yüzden yeryüzü var. İşte
bu yüzden kâinat yaratıldı. Bizi denemek için. Verdiğimiz sözün gereği.
İlk yaratışta Allah “Seni yaratayım mı?” diye sormadı ama yeryüzüne göndermeden önce
gerekli soruyu sordu? “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi. Biz de “öylesin” dedik ve
kendimize şahit olduk. Esasen halen bu soruya muhatabız. Aslında dünya hayatımızda bu soruya
cevap vermekte olduğumuz da söylenebilir. Yaratılışın evre evre olmasının nedeni de belki de bu.
Sonucunu göze alabiliyorsanız istediğiniz an sözünüzden cayabilirsiniz! Ama ben asla tavsiye
etmem.
İşte bir âdemoğlu olarak verdiği sözü unutan biz, belli bir yaştan sonra o zikri okuduk. O kitabı
okuyunca (öte tarafta) verdiğimiz söz (bu tarafta) bize hatırlatıldı. Bu hatırlatış Kur’an’ca bir
hatırlatış ve bu hatırlayış tutarlılık çerçevesinde bir hatırlayıştır.
14
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Öndeki zamansızlığa rağmen yaratılıştaki bu geçişken ana kronolojiyi kitabın başındaki şemada
olan üç ayeti (2:28, 7:11, 11:7) hatırlatarak devam edelim…
İlk aşamada (bildiğimiz canlılığa kıyasla) ölü hükmünde bir yaratılışla “Rabbimsin” sözünü
verdik. Nebilerden misak alındı. Meleklere de beşere dair plan haber verildi.
İkinci aşamada sıra ilk diriltilişe geldi. Bu ikinci evre kendi içinde birçok evreye ayrılıyor.
Kabaca ve geçişken olmak koşuluyla şöyle…
Kâinatın ilk yaratılışı…
Meleklerin artırılması…
Cinlerin yaratılışı…
Göklerin ve yerin altı günde yaratılışı…
Evlerin genişlemeye başlaması…
Tüm canlıların sudan yaratılışı…
Beşerin topraktan yaratılışı…
15
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Topraktan yaratılış aşamaları…
Beşere suret verilmesi…
Nutfeden doğuma bedenlenme evreleri…
Allah’ın ruhundan üflemesi…
Meleklerle ikinci diyalog…
Meleklerin secdesi…
İblis’in isyanı…
İnsanın iradi yapısının belirlenmesi…
Âdem’e ahit verilmesi…
Adem’in “Cennet” denilen yerde denenmesi…
Oradan çıkarılışı…
Ve yeryüzündeki bildiğimiz yaşamın başlaması.
Bilim öyle bir şey ki; bir adım öteye gittiğinde eski bilinenlerin güncellenmesini ve hatta bazen
değiştirilmesini bile gerektiriyor. Bu yüzden “bugün için” geçerli kabul ettiğimiz bilimsel
tespitlere göre başlayalım…
13,7 milyar yıl önceki tekilliği müteakip tek bir noktadan patlayarak evrenin genişlemeye
başlaması özünde anlatılan büyük patlama (big-bang) teorisi şimdiki haliyle şu ayetle uyuşuyor…
“Gökler ve yer bitişikken biz onları ayırdık”
21-Enbiya Suresi 30.ayet
En baştaki çok sıcak ve yoğun ortamda atom altı parçacıkların oluşmaya başlaması ve özellikle
bu ortamda oluşabilecek ilk atomun ancak tek elektronlu (ve tek protonlu) hidrojen olabilmesini…
“Allah’ın arşı su üzerinde idi”
…ayetini ve aşağıdaki…
“Her canlı şeyi sudan yarattık”
…şeklinde gelen ayetleri de oldukça manidar kıldığını söyleyebiliriz.
11-Hud Suresi 7.ayet
21-Enbiya Suresi 30.ayet ve 24-Nur Suresi 45.ayet
Tüm canlıların (debelenenlerin) sudan yaratılması elbette yeryüzündeki zaman çizgisinde daha
da bir anlam bulacak.
16
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yine bugünkü bilimsel tespitlere göre dünyanın 4,5 milyar yaşında olduğunu kabul edersek ilk
patlamadan dünya yeryüzünün oluşmasına kadar 9,2 milyar yıl gibi bir süre geçmiş görünüyor.
Meleklere (melek kavramına) ne anlam verilip verilmediği bu kitabın konusu değil... Ancak
verilen anlamlar ne olursa olsun, ayetlere göre bu dönemde de meleklerin artırılmaya devam
ettiğini çıkarımlayabiliriz. Evren genişledikçe meleklerin de artması ayrı bir manidarlıkta…
Allah bizi denemek için gökleri ve yeri altı günde yarattığını söylüyor. Tekrar hatırlayalım; gün
kelimesinin evre, dönem, aşama anlamında kullanıldığı bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Bunu da
kafamıza göre söylemiyoruz. Bu çıkarımı destekleyen ayetleri Kur’an’da bulabilirsiniz.
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra sizin saymakta olduğunuz bin yıl
süreli bir günde yine O’na yükselir.
Şu ayetten…
32-Secde Suresi 5.ayet
“…senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir.”
ve…
“Melekler ve Ruh, O’na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.”
22-Hac Suresi 47.ayet
70-Mearic Suresi 4.ayet
…gibi ayetlerden de anlaşılacağı üzere “gün” kelimesi bizim zaman algımıza göre farklı
miktarda süre içeren ve kendi aralarında da farklı miktarlarda süreler içeren “dönemler” olarak
karşımıza çıkıyor. Yani her “gün” farklı sürede olabilmekte.
Konunun zamanın göreceliği ile ilgisini ve büyük mesafelerin bugün de ışık yılı gibi zaman
birimi ile ifade ediliyor olmasıyla 1400 yıl önce ortaya çıkan bir metnin bu uyumunu da göz ardı
etmediğinizi düşünüyorum.
Konuyu dağıtmadan devam edelim…
Dolayısıyla göklerin ve yerin yaratıldığı altı günün de sürelerinin birbirine eşit olmaması
mümkündür. İşte yukarıda bahsettiğim, dünya oluşmadan önceki 9,2 milyar yıl “bir gün”
olabilirken dünya oluştuktan sonra geçen 4,5 milyar yıl da “bir gün” olabilir. Bunlar da kendi
içlerinde günlere (aşamalara) bölünüp devir manasında kullanılabilir. Yine, evre evre yaratılış,
halden hale geçiriliş, göklerin ve denizlerin tabaka tabaka oluşu gibi ifadeler veren ayetler de gün
kavramının evre anlamında kullanıldığını destekler niteliktedir.
17
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Şimdi gelelim göklerin ve yerin yaratılış aşamalarına…
Bu konuda Kur’an’ın ifadeleri ile ilgili yanlış anlamalar ve…
“Önce gökler mi yaratıldı yoksa yeryüzü mü?”
“Gök ve yer altı günde mi sekiz günde mi, dört günde mi iki günde mi yaratıldı?”
…gibi farklı ayetlerin birbiri ile tutarsız olduğuna dair iddialar da var.
Bir kısmı kitaba yaklaşımdaki sui zandan (kötü niyetten) kaynaklanabilir ama bir kısmının ise
gerçekten öğrenmek ve daha iyi kavramak için bu soruları sorduğuna eminim.
Önce yeryüzü mü gökyüzü mü yaratıldı?
İkisi de değil. Çünkü genel manada yer de gök de aslında “gök” anlamında birleşiyor. Hadi onu
bir kenara bırakalım, zaten yaratılış girift yani geçişken halde devam ediyor. Yani gökler
genişlerken bir yandan yer de oluşuyor ve bunların hepsi altı aşamanın içinde.
Kitaba göre konuşursak…
İlk önce gök ve yer birleşikti, biz onları ayırdık, deniyor. Demek ki zaten ayrılış anından
itibaren yerin de göğün de paralel biçimde oluşmaya başlaması söz konusu. O andan sonra olan
18
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
bitenler mekân oluşmaya başladığı için yer için de gök için de aynı zaman diliminde
gerçekleşiyor. Ama tabi ki her ikisinin de kendi içinde aşamaları söz konusu.
Şimdi (çelişki olduğu iddia edilen) şu ayetlere çok dikkat edelim…
De ki: Gerçekten siz mi yeri iki günde (evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na
birtakım eşler kılıyorsunuz? O âlemlerin rabbidir.
41-Fussilet Suresi 9.ayet
Gördüğünüz gibi burada yeryüzünün iki evrede yaratıldığı belirtiliyor. İşte burada toplama
işlemine başlıyorlar... Ama elmayla armudu topladıklarının farkında değiller! Allah burada açıkça
yeryüzünün hazır hale gelmesinin iki evrede olduğunu söylüyor. Yani bahsedilen gün sayısı
yeryüzünün tamamen hazır hale gelmesinin evre sayısı. Bildiğimiz altı günle bu iki günün ilgisi
yok. Bunu bir sonraki ayette anlıyoruz.
Orada onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti. Onda bereketler yarattı. Ve isteyip
arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde (evrede) takdir etti.
41-Fussilet Suresi 10.ayet
Dikkat ederseniz göreceksiniz ki yeryüzünün yukarıda bahsedilen iki gününün ne olduğu
burada açıklanmış. Birinci gün dağlar örneğiyle yeryüzü şekilleri misal verilirken, ikinci gün
rızıklardan bahsediliyor. Yani ilk devir organik olmayan (inorganik) ikinci devirse organik
dönem.
Peki, dört gün ne? İşte o da o bildiğimiz altı günün (devrin) dördüncü günü. Şimdi toplama
işlemine başlayabilirsiniz. Başlangıçtan itibaren dördüncü günde yeryüzü, âdemin topraktan
“yaratılma aşamalarının başlamasına” hazır hale gelmiş durumda. Bu esnada dünyanın göğü yok
değil. O da var ve oluşmaya bu dört gün içinde o da devam ediyor ve hatta belli bir seviyeye
gelmiş durumda. Ayet sırasıyla devam ediyoruz…
Sonra duman halindeki göğe yöneldi. Böylece ona dedi ki “İsteyerek ya da
istemeyerek gelin. İkisi de isteyerek geldik” dediler.
41-Fussilet Suresi 11.ayet
Bakın gaz halinde bir gökyüzü genişlemeye devam ediyor. Planlandığı biçimde yer ve gök
paralel biçimde emre hazır. Hala dördüncü gündeyiz. Şimdi devam edelim.
Böylece onları iki günde (devirde) yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini
vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip donattık ve bir koruma altına
aldık. İşte bu, üstün ve güçlü olanın, bilenin takdiridir.
41-Fussilet Suresi 12.ayet
Dört elmayla iki elmayı toplarsak altı elma eder. Ama iki armutla altı elmayı toplarsak sekiz
elma etmez. Demek ki ayetlerde matematiksel olarak da bir tutarsızlık yok.
19
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Kitapta yeryüzü tabiri “genel algımız itibarıyla” dünya arzı için kullanılıyor. Ancak gök, yakın
gök, dünyanın göğü, üzerinizdeki gök ve gökler gibi kelimelerin özellikle kullanılmasından o
göklerin muhtevasında bulunan yerlere de arz/yeryüzü demekte bir sakınca olmadığını anlıyorum.
Allah bize kendi üzerine bastığımız yeryüzünü gezip dolaşıp incelememizi söylerken aya, güneşe,
yıldızlara bakmayın demiyor. Hatta onlara ait birtakım özellikleri bize işaret ederek kâinatın
geçici dünyadan ibaret olmadığını, tüm bunların boşuna var edilmediğini hatırlatıyor. Ayetler
okundukça ve bilimsel tespitler ilerledikçe bilgide de daha derine gidebileceğimiz açık.
İşi ehline bırakıp, bildiğimiz kadarını söylemekle ve net bilgiler üzerinden tasavvur etmekle
yetinelim... Ayetlerin söyledikleriyle devam edelim.
Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip/yönetip (istiva
edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
2-Bakara Suresi 29.ayet
Yukarıda belirttiğim gibi, gök ve yer paralel biçimde gelişmeye devam ediyor ve dördüncü
evrenin sonunda yeryüzü yaşama hazır hale geliyor.
Ardından iki evrede de (yedi) gök katmanları tamamlanıyor. Böylece altı devirde göklerin ve
yerin yaratılması tamamlanmış oluyor. Ancak bu altı devir içinde olup bitenlere dair ayetlerde
özetle nelerden, hangi inşalardan bahsediliyor? Bir bakalım…
20
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Göklerle ilgili olarak…
Genişletilmesi…
Göğün yedi katman olarak ve göklerin yedi gök olarak yaratılması (üstünüzde yedi yol yarattık
(23:17) ayetinin de bununla irtibatlı olabileceğini yeniden diriliş evresinde çıkarımlayabiliriz)…
Gökte burçlar (yıldız kümeleri ve galaksiler) kılınması…
Gökyüzünün korunmuş bir tavan kılınması (ki buna dair gerek mecaz gerekse reel birçok kanıt
vardır. En ciddi kanıt atmosferin dünyayı birçok zararlı ışından ve gök taşlarından koruyor olması
ve gezegenin manyetik alanla çevrelenmesi başta geliyor)…
Güneş ve ayın bir hesap ile belli bir karar noktasına doğru akıyor oluşu (ki güneş yakın bir
geçmişe kadar sabit zannediliyordu)…
Gecenin ve gündüzün oluşması (ki güneş ve ayla birlikte zikredilmesi manidardır)…
Yeryüzüyle ilgili olarak…
Yerin döşenip yayılması…
Dağlar, ırmaklar ve hareket sahalarının var edilmesi…
Dağların çakılmış kazıklar olarak yerleştirilmesi…
Çatlaklarla dolu yer ifadesi (fay hatlarının oluşması)…
Gökten su indirilip yer altı kaynakları dâhil olmak üzere toprağın canlandırılması…
Denizlerin oluşturulması…
Aşılayıcı olarak rüzgârlar gönderilmesi (ki rüzgârların aşılayıcılığı sadece bitki tozlarını
taşımasından ibaret değil esasen bulutların aşılanarak yağmurları tetiklemesi de söz konusudur)…
Ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirilmesi…
Hayvanların yaratılması…
Bizim beslemediğimiz ama bize direkt ya da dolaylı olarak faydası bulunan birçok canlının
besinlerinin (besin zinciri) onlar için de hazır edilmesi…
Göklerin ve yerin altı günde (evrede) yaratılmış olmasıyla, en başta bahsettiğim tüm yaratılışın
ikinci aşaması henüz bitmiş olmuyor. Biraz geçişken olmakla birlikte sadece kitapta gördüğümüz
kronolojiyi vermeye çalıştım.
Hatırlayalım…
Kendisinden “Rabbimsin” sözü alınan ve kendi kendisine şahit kılınan insana beden verilmeden
önce hem o bedenin verileceği yapıtaşlarını içeren hem de deneneceği şartları oluşturan platform
21
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
böylece hazırlanmış oluyor. İster Âdem devrinde doğmuş olsun ister bugün isterse yarın, kâinatın
varlığına bağıntılı olan zaman var edilmeden önce yaratılmış olan her insan, bu mekân ve zaman
sürecine bir aşamada dâhil olmuş oldu ve oluyor.
Her insan bir âdem gibi…
Bu süreçleri bir şekilde her insan yaşıyor. Varlığı Allah’ın kabzasında olan ve bugün yeryüzüne
doğan bebek milyarlarca yıl önceymiş gibi bir algıyla değil… Az önce Allah’a “Rabbimsin” diye
söz vermiş ve kendisinin farkında olmadığı 13,7 milyar yıllık platform o bebek için hazırlanmış
ve son dokuz ayda ana karnında beden olarak suretlendirilmiştir.
Buradaki zaman çizgisine henüz dâhil olmuş olsa da maddi varlığı üç boyutlu yeryüzü kaynaklı
olmakla birlikte esas varlığı âdemle aynı yaşta ve fücuruyla, takvasıyla, unuttuklarıyla ve
hatırlaması gereken fıtratıyla âdemle aynı donanımdadır.
22
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yaratılış bölümlemesinde hala ikinci aşamadayız ve şimdi sırada beşerin topraktan yaratılması
ve Âdem’in yeryüzüne halife kılınması süreci var. İşte üzerinde en çok ihtilafın kol gezdiği alan
burası… Tartışmaların yoğunlaştığı sorular da genelde şunlar…
Âdem ilk insan mıydı?
Âdem’in anası babası var mıydı?
Âdem’in çocukları birbirleriyle mi evlendiler de çoğaldılar?
Evrim var mı yok mu?
Maymundan mı geldik?
İblis kimdi?
Şeytan kimdir?
Cinler kimlerdir?
Melekler Âdemoğlunun kan dökeceğini nereden biliyorlar?
23
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Âdem’in yerleştirildiği cennet o cennet mi?
Ve sair bazı sorularla bütünleşik olarak devam edelim…
Su: Suyun sıra dışı özelliklerinden biri, yakıcı ve yanıcı elementlerin bir arada bulunmalarıdır.
“Biz canlı her şeyi sudan yarattık” diyen Allah’ın inorganik bu yapıdan organik canlıları
yaratması onun ayetidir. Başlangıçta kudretinin (tahtının, arşının) suyun üzerinde olması,
işleteceği sistemin her aşamasında bu suyu kullanacağı anlamına gelmesi kuvvetle muhtemel
görünüyor. Bugün bilimsel çevreler uzay araştırmalarında ya da arzda başka hayatlar ararken
baktıkları noktada canlılık belirtisi olarak önce suyu gözlemlemeye çalışıyorlar. Bu bile tek başına
ayetleri doğrular nitelikte… Ki bilimsel tespitlerden uzak herhangi bir insan bile bilinen hayatın
(bulunduğumuz şartlar söz konusu olduğu müddetçe) suda olduğunda hemfikirdir. Tüm bunlarla
birlikte Kur’an’da su’yun adeta bilgi’nin de metaforu olarak kullanıldığını sezinliyorum, bu da
ayrı bir konu.
İşte insan neslinin yaratılışına Kur’an ayetleri ışığında baktığımızda da insanın kabaca üç
aşamada suyun içinde olduğunu görüyoruz. Tüm canlılar sudan yaratıldığına göre birinci aşamada
insanın özü de o suyun içindeydi. Ardından geçirilen toprak aşamalarında da su o toprağa yer yer
eşlik etti. Beşerin atılan bir damla suyun içinde olması ikinci su aşaması olurken… Ana
rahmindeki su kesesinde güvenli bir biçimde şekillendirilmesi de üçüncü su aşaması olarak
karşımıza çıkıyor.
İnsanın diriltiliş aşamasındaki topraktan yaratılış kısmında da suyla geçişken olarak kendi
içinde aşamaları var. Bunların kimisi diğerlerinin bir kısmını kapsıyor. Bunun sıralaması bilimin
konusu olduğu için aşağıdaki kendi tespitimce kabaca bir diziliştir. Bazısını kısmen öne ya da
arkaya alabilirsiniz. Çok fazla bir şey değişmez.
Toprak
…Sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan yarattı. Sonra sizi bir
bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için
size belli bir ömür verilmektedir. Sizden kiminizin hayatına daha önce son verilir.
Adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için.
40-Mümin Suresi 67.ayet
Bu ayet insanın yeryüzünde “toprakla” başlayan yaratılış sürecinin genel kronolojisini vermiş
oldu. Şimdi devam edelim…
Sizi topraktan yaratmış olması O’nun ayetlerindendir. Sonra siz yayılan beşer
oldunuz.
Yukarıdaki ayette toprak diye çevrilen kelime turab’dır. Bildiğimiz toprak…
30-Rum Suresi 20.ayet
O ki, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya çamurdan başlayandır.
32-Secde Suresi 7.ayet
24
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Tín aşaması: Yukarıdaki ayette çamur diye çevrilen kelime tín kelimesidir. Nemli toprak
anlamına geldiği kabul edilmekte…
Andolsun Biz insanı çamurun özünden yarattık.
23-Müminun Suresi 12.ayet
Tín özü aşaması: Bu ayette çamur olarak çevrilen kelime yine tín olmakla birlikte, o tín’den
süzülen bir özden bahis olduğu için yeni bir aşama olarak karşımıza çıkıyor.
…insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
15-Hicr Suresi 26.ayet
1.Salsal aşaması: Bu ayette kuru bir çamur olarak çevrilen kelime salsal’dır. Suyun ve toprağın
bileşmiş ancak kurumuş hali olarak genelde tarif ediliyor. Şekillenmiş balçık ifadesi ise benim
gördüğüm kadarıyla dönüştürülmüş bir halinden bahsediyor. Şekilden çok niteliği organikleşmiş
bir anlama daha yakın gibi duruyor. İnsanın aklına ateşi bulan insan çağından sonra toprak
devrimini, toprağı ekip biçip işlemeyi öğrendiği çağı getirmiyor da değil.
İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
55-Rahman Suresi 14.ayet
2.Salsalin aşaması: Bu ayette de salsal kelimesi kullanılıyor. Ancak ayetin devamında bir
öncekine göre farklı bir kelime var. Fahhar! Ateşte pişirilip şekil verilmiş bir testiyi gözümüzün
önüne getirelim. İşte fahhar denilen şey o. Organik içeriği de olan şekillendirilmiş kuru bir çamur.
Ona biçim verdiğimde…
Suretlendirme…
15-Hicr Suresi 29.ayet
Biçim aşaması mantık çözümlememize dair çıkarımlarımıza göre şöyle devam ediyor…
Sonra onun soyunu kıymetsiz bir suyun özünden kılmıştır.
Basit su aşaması: Bu ayetteki aşama, eril su aşaması olarak karşımıza çıkıyor.
…Biz insanı karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz…
32-Secde Suresi 8.ayet
76-İnsan Suresi 2.ayet
Karmaşık su aşaması: Secde suresindeki ayette atılan suya basit veya değersiz denmesinin insan
bakışına bir atıf olduğunu düşünüyorum. Çünkü İnsan Suresine baktığımızda o suyun niteliğinin
karmaşıklığı söz konusu.
İnsan bir baksın! Ne’den yaratıldı? Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. (Erkeğin) bel
kemiği ile (dişinin) leğen kemiği arasından çıkar.
86-Tarık Suresi 5,6 ve 7.ayetler
25
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
İlişki aşaması: Bazı meallerde “bel kemiği ve kaburgalar” tabiri kullanılmasına rağmen başta
M. Esed mealinde olduğu gibi “erkek beli ve kadın leğen kemiği” tercümeleri daha kabil
görünüyor. Çünkü sadece eril değil, dişil su da insanın rahimde yaratılışına kesin biçimde etki
etmektedir ve her iki su da (hatta dişil su da) dökülüp atılandır.
Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerinin içine
yerleştirdik.
23-Müminun Suresi 13.ayet
Nutfe aşaması: Bu ayette su damlası olarak geçen kelime nutfe’dir. Karar yerinin de ana
rahmine işaret etmekte olduğu aşikâr. Yeri gelmişken “karar yeri” tabirinin başka ayetlerde
yeryüzü için sıfat olarak kullanıldığını da hatırlayalım. Nasıl ki karar yeri olan ana rahminin insan
için “geçici” bir mekân olması söz konusuysa, yeryüzünün de aynı biçimde insan için “geçici” bir
mekân olması her iki ortamın da kalıcı olmadığına net bir işarettir. Türkçede “karar yeri” tabiri
açıklanarak tercüme edilmeden kullanıldığında sanki kalıcı olunan yer gibi anlaşılabiliyor. Bu
ayet böylece bu yanlış anlamanın da önüne geçmiş oluyor.
Böylece o su damlasını bir alak olarak yarattık…
23-Müminun Suresi 14.ayet
Alak aşaması: “Asılıp tutunan” olarak çevrilen kelimedir. Genel kanıda rahim duvarına tutunan
embriyo olarak çıkarımlanıyor. Ben de bu kanıya bugünkü bilimsel tespitler çerçevesinde
katılıyorum.
…böylece o alak’ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık…
23-Müminun Suresi 14.ayet
Mudga Aşaması: Bir çiğnem et parçası olarak çevrilen kelime olan mudga’nın ilk cenin hali
olduğu fikrine katılıyorum.
…böylece o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık…
Kemiklenme aşaması…
…böylece o kemikleri etle kapladık…
Etlenme aşaması…
…sonra onu başka yaratılışla şekillendirdik.
Rahimdeki suretlendirme aşaması…
23-Müminun Suresi 15.ayet
23-Müminun Suresi 15.ayet
23-Müminun Suresi 15.ayet
Böylece şekillenme aşamaları tamamlanmış oldu. Şimdi sıra geldi bazı aykırı ve ihtilaflı
sorulara…
26
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yeryüzünde önce inorganik gelişimi sonra organik hayatı yarattığını, ilk hayatın suda
başladığını, insanı evre evre topraktan yarattığını ve yine aşama aşama şekillendirdiğini söyleyen
Allah’ın yaratışının belirli aşamalarla olduğu apaçıkken Âdem’in (bizim algımızla) şipşak
yaratıldığını iddia etmek gülünç olur.
Evrim var mı yok mu?
Adeta hizipleşilmiş ve üzerinde fırtınalar koparılan bir soru bu. Allah, yaratışıma şuradan
başladım, şurada şunları yaptım demişken, yeryüzünü gezip dolaşın da yaratışa nasıl başlandığını
görün diye bizi uyarırken bilimsel çalışmaların verilerini bu yaratışın dışında tutmak aklı
kullanmamak olur. Bu evreler halinde yaratılıştan Darwin’in teorisine ne kadar pay çıkar; bunu o
konuyu akademik platformda inceleyenler daha iyi değerlendirecektir. Ancak ortada öyle ya da
böyle bir evrim olduğu net ve kesin.
Şu ana kadar bu kitaba aldıklarım dışında birçok ayet de bunu destekler nitelikte... İnsanın
yeryüzünde bir bitki gibi bitirilmesini, yeryüzündeki canlıların ayak sayılarıyla evre evre
çeşitlenmesini ve insanın eklemlerinin gelişmesine atfedilebilecek ve dilediği zaman Allah’ın bizi
benzerlerimizle değiştirebileceğini ifade eden ayetler de bir yönden buna işaretler içermektedir.
Bu evrim durumu maymundan geldiğimiz iddiasını ispat etmez belki ama maymun da ağaç da
karınca da insan da hayatına sudan başladı. Orada birleştiğimiz kesin.
27
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Âdem ilk insan mıydı?
Sonra söyleyeceğimi önceden söyleyeyim. Âdem’in ilk “beşer” olduğuna dair bir çıkarım
Kur’an’da yok. Ancak “beşer ve insan” ayrımı noktasında Âdem’den önceki beşerlerin insan
olarak sıfatlanmasının da hataya açık olabileceğini düşünüyorum. Beşer kelimesinin (deri
anlamını da içermesi desteğiyle) insana giydirilen vücut, insanınsa o vücuttaki bütünsel varlık
olarak açıklanması daha doğru gibi geliyor bana. Meleklerin secdesi bölümüne gelince o gerçek
varlık konusunda çok daha belirgin deliller göstermeyi umuyorum.
Ancak çok eskilerden gelen bir evrim süreci olduğu kesin. Neticede insanın insan olarak
adlandırılabilmesi için çok uzun bir süreç geçmiş olduğunu hem bilimsel tespitler hem de ayetler
bize söylüyor. Hem de İnsan suresinin ilk ayetinde…
Gerçek şu ki; insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun
zamanlardan bir süre gelip geçti.
Âdem’in anası babası var mıydı?
76-İnsan Suresi 1.ayet
Âdem’in babasının olup olmadığına dair Kur’an’a dayalı net bir ifade kullanmak istemiyorum.
Ancak bir annesi olduğuna kaniyim. Buna sebep de Al-i İmran suresinin şu ayetleridir…
Şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan
yarattı. Sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.
3-İmran Ailesi Suresi 59 ve 60.ayetler
Eğer İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibiyse, Âdem’in durumu da İsa’nın durumu gibidir. Bir
babası olmayabilir ama bir annesi demek ki vardır. Kanımca Âdem ana rahmine düşen ilk beşer
değil ilk insandır. İlahi hilafet sorumluluğu olan ilk beşerdir. Çünkü ezelde söz vermiştir.
Âdem’in çocukları birbirleriyle mi evlendiler de çoğaldılar?
Hiç sanmıyorum ve ihtimal de vermiyorum. Âdem’in oğullarının anlatıldığı kıssada bir tarım
toplumu olduğunun işaretleri vardır. Âdem’e kalemle ve beyan öğretiliyor. Bu işaretler yazının
varlığını simgeler. Âdem’in seçildiğini söyleyen ayetler vardır. Âdem seçilmişse birilerinin
arasından seçilmiştir.
Şüphesiz Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemleri
(toplumları) üzerinde seçti.
Sonra Rabbi onu seçti. Tövbesini kabul etti ve doğru yola iletti.
3-İmran Ailesi Suresi 33.ayet
20-TaHa Suresi 122.ayet
Eğer Âdem ölümsüzlüğün peşine düşerek ağaçtan yediyse etrafında kendi cinsinden ölenler
vardır ki ölümü bilip de bu kıyaslamayı yapabilsin!
28
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Şeytan, kendilerinden örtünüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak için onlara
vesvese verdi. Ve dedi ki: Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca sizin iki
melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.
7-Araf Suresi 20.ayet
Meleklerin secdesi bölümünde görüleceği üzere yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve kan
dökmekte olan bir beşer türü zaten vardır ki melekler buna şahittir.
Ve Rabbin meleklere dedi ki “Yeryüzünde halife kılacağım” Dediler ki “Orada
bozgunculuk yapan ve kan dökenleri mi kılacaksın? Ve biz seni övgüyle yüceltip,
takdis ediyoruz.” Dedi ki “Muhakkak Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.”
2-Bakara Suresi 30.ayet
Ayrıca dillerimizin ve renklerimizin ayrı ayrı olması Kur’an’da ciddi bir delil olarak bulunur.
Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun
ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır.
30-Rum Suresi 22.ayet
Kur’an’a göre Âdem ilk beşer değildir. Ama Allah’ın ruhundan üflediği, ilahi manada
sorumluluk sahibi, net ve özgür irade sahibi ve de takva sahibi ilk insandır. Üzerinden nice
zamanlar geçtikten sonra insan olarak anılmaya değer ilk insandır. Başka toplumlar için başka
âdemler var mıdır bilmiyorum ama bildiğimiz Âdem annesinden, diğerleri de onun tohumundan
yeşermiştir. Âdem’in çocukları diğer kızlarla evlenerek çoğalmışlardır. İnsanların çoğalmasıyla,
daha iptidai olan beşer nesillerinin sanıyorum ki zamanla nesilleri tükenmiştir. Lütfen unutmayın
ki bu sözlerim hüküm değil ayetlerin sınırlarından çıkmadan yapılan çıkarımlarımdır. Okumakta
olduğunuz e-kitabımın… Sadece çalışmamın bir paylaşımı olduğunu ve hatalarım varsa,
bilgilerimiz arttıkça daha doğrusuna yol almak üzere bir ufuk açılımı olduğunu hatırlatmak
isterim.
Şimdi kronolojide biraz geriye adım atıp nefsi vahide, cinlerin yaratılışı ve ne olup
olmadıklarıyla devam edelim…
29
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Buraya kadar özetle şunları söyledik… Allah bizi yarattı, bizden ve nebilerden söz aldı,
meleksel bilince de ilerideki planına dair haber verdi. Ardından gökler ve yer tekil olarak
bitişikken (big bang ya da henüz bilmediğimiz bir yöntemle) ayrıldı. İlk anlarda aklın alamayacağı
hızda ve şiddette kuvvetli bir sıcaklık ve hız vardı. Oluşabilecek ilk atom ancak hidrojendi.
Hükmünü su üzerinden yürütecek olan Yaratan’ın planı işledi. Deneneceğimiz platform olan
yeryüzü ve gökler altı evrede yaratıldı. Yeryüzü şekilleri, bitkiler ve hayvanlar yaratıldı.
Her canlı için suyla başlayan yaratılış evresi (geçişken olarak) nihayet beşerin topraktan
yaratılış aşamasına da elverişli hale geldi. Beşer toprak formundan beş ya da altı evrede yaratıldı.
Adının insan olarak anılabilmesi için çok uzun zamanlar içinde birçok gelişim evresinden geçti.
Rahimde de çeşitli evrelerden geçerek biçimlendi. Ve işte ona ruh üflendiğinde artık sadece bir
beşer cinsi olarak değil, aynı zamanda insan olarak da anılmaya başlayacaktı. İlki, ileride
benzerleri içinden seçilecek olan Âdem’di. Bedeniyle, fücuruyla ve takvasıyla yeryüzüne geçici
bir karar yeri olarak zürriyetiyle birlikte mirasçı kılınacaktı.
Burada bir es verelim… Âdem’in macerasına devam etmeden önce (ki aslında daha başlamadı
bile) atlamamamız gereken bazı ayetlerin bize söylediği başka şeyler de var. Bunlardan biri “nefsi
vahide” (4:1, 6:98, 7:189, 31:28, 39:6) denilen şey… Rivayet kültürü, bu nefsi vahide’yi yani “tek
bir nefis”i bize öyle anlattı ki adeta bu şey, elçi olarak seçilen Âdem’miş de onun karısı da
Âdem’in eğe kemiğinden yaratılmış gibi. Farklı şeyler de anlatıldı durdu ama algı neticede böyle
30
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
oldu tabi… Oysa “nefis” zaten dişil bir kelime idi. Yani bahsedilen şey nefsin kendisiydi.
Çoğalacak olan ilk nefisti. Âdem, Havva ya da bilinen herhangi birisi değil, tüm insanların
çoğaldığı ilk nefis. Zaten çoğalacak olan şey erkil değil dişildir. Rivayet tutarlı olsaydı bile ayete
göre, karısı Âdem’den değil, Âdem karısından yaratılmış olmalıydı! Ama Âdem de eşi de ilk
beşer değil, insan olarak anılacak olan ilk insanlardı. Beşer neslinin belli bir aşamasında büyük bir
gelişime ön ayak olacak bir neslin başıydılar.
Şimdi nefsi vahide (tek dişi nefis) ile ilgili ayetlere gelelim…
نفس واحدة Nefsi Vahideh
Ey insanlar! Rabbinize karşı takvalı (sorumluluk ve bağlılık sahibi) olun. O sizi tek
bir dişi nefisten yarattı. Ve ondan (dişi nefisten) zevcini de yarattı ve ikisinden
birçok erkek ve kadın türetip-yaydı…
4-Nisa Suresi 1.ayet
Ayetlerde ilk dişi nefsin kim olduğu ve nasıl türediği bilim insanlarının konusu. Ama görünen o
ki bugünkü insan neslinin atası (ata annesi) o idi. Topraktan yaratılma sürecinden sonra (bence)
bir dişi nefis kıvamına geldiği ilk beşer formu olabilir. Ya da organik bir kolun ilk hücresi…
Neticede ilk nefisti. Sonra kendi cinsinden eşi de var edildi. Özellikle “kendi cinsinden” diyorum,
çünkü başka ayetlerde bu ifadeyi kendi cinsinden olarak anlıyoruz.
Allah size kendinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar…
16-Nahl Suresi 72.ayet
Onunla birlikte iskân etmeniz için size kendinizden eşler yaratması ve aranızda bir
sevgi bağı kurması O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda düşünebilen bir toplum
için gerçekten ayetler vardır.
30-Rum Suresi 21.ayet
Sonra çocuk sahibi olmayı da öğrendiler. Karınlar içinde çeşitli boylar farklı uluslar ve renkler
türedi.
Sizi tek bir dişi nefisten yarattı. Sonra ondan eşini de kıldı. Ve sizin için nimetinden
(enam) sekiz çift (ezvac) indirdi. Annelerinizin karınları içinde bir yaratıştan bir
yaratışa üç karanlık içinde sizi yaratır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk
onundur. Ondan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl dönüyorsunuz?
39-Zümer Suresi 6.ayet
Zümer 6’daki “enam” Fatiha’daki gibi nimet anlamında mıdır yoksa çiftlik hayvanları demek
midir, bu tartışılır. Ama benim görüşümce beşerin yaratılışı aşamasında bu hayvanlardan
bahsedilmesi (eğer atladığım bir şey yoksa) konuya tam oturmuyor. En doğrusunu Allah bilir,
ancak şu anki görüşüme göre çeşitli annelerin karınları içerisinde sekiz farklı insan neslinin
yetişmiş olduğuna dair bir işaret olması uzak bir ihtimal değil.
31
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun
ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır.
Devam edelim…
30-Rum Suresi 22.ayet
O ki, sizi tek bir dişi nefisten (nefsi vahideh’den) yarattı. Birlikte iskân etmeleri için
ondan eşini de kıldı. Ne zaman ki (günü geldiğinde) onu kuşattı, hafif bir yük
yüklendi ve onunla bir zaman dolaştı. Ne zaman ki ağırlaştı, Rableri olan Allah’tan
bir deva aradılar. Eğer bize salih verirsen, şükredenlerden oluruz.
7-Araf Suresi 189.ayet
Kur’an’da geçmeyen ama geleneksel dini algıda çeşitli nedenlerle öne sürülen Âdem’in
çocuklarının ikiz oldukları için çaprazlama evlendikleri gibi ensestvari şeylerin olduğunu
zannetmiyorum. Zaten Âdem’in döneminin öyle sandığımız kadar yüz binlerce sene öncesi
olduğunu da düşünmüyorum. Görünen o ki tarım vardı, insanlar iyi ya da kötü bir toplum
halindeydi, seçilmiş bir Âdem vardı, çok muhtemelen yazı dahi bulunmuştu.
Ne zaman ki ikisine o salihi verdi, onlara verilen şeyin içinde O’na ortaklar kıldılar.
Hâlbuki Allah onların şirk koştuklarının üstündedir.
7-Araf Suresi 190.ayet
Araf suresinden alıntıladığım bu ayetlerde… O iki kişinin (evlat sözü geçmiyor) salihi edinince
Allah’a ortak koşmaya başladıkları söyleniyor. Ama ortak koştukları şeyin daha önce anlatıldığı
gibi çocuklarının değil, kendi nefislerinin fücurundan ilham aldıkları şeyi takvaya tercih etmeleri
şeklinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü ayetlerin devamında tapılan başka şeylerin
özelliklerinden bahsediliyor ve nihayet 195’inci ayete gelinince…
“Onların yürüyecek ayakları mı var? Ya da tutacak elleri mi var? Veya görecek
gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var?”
…denilerek tanımlanıyor.
7-Araf Suresi 195.ayet
Mecaz olarak bakılabilir belki, ancak eğer çocuklarını ortak koşsalardı bu tanımlamanın
çocuklarının özelliklerinden hiç de farklı olmadığını görürüz… Çocuğun eli de gözü de ayağı da
olur. Ama burada bahsedilen özellikler beşer bir çocuktan çok cin diye bildiğimiz ya da şeytan
olarak adlandırdığımız kavramlara ya da onların metaforik kişiliğine daha yakın görünüyor.
Nitekim insanlar da şeytana uymuşlarsa onun soyuna dâhil olmuş demektirler. O durumda da daha
sonra devam edecek Araf suresi ayetleri de (okursanız göreceksiniz ki) oturuyor.
Cann ve Cinler
Gelelim Cann ya da Cinler olarak (ya da can’la çok yakın ilişkili olarak) tanımlanan varlıkların
yaratılışına… Cin masalları anlatmayacağım. O manada ürkülecek bir şey yok çünkü.
Korkacaksak kendimizden korkmalıyız aslında.
32
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Neyse… Cin kelimesi Kur’an’da yer yer yabancı anlamında da kullanılıyor. Ama şimdi
bahsedeceğimiz cinler, o bize anlatılan ve korkutulduğumuz cinler olacak. Bunu görmek için
şimdi beşeri, Âdem’e doğru geldiği noktada bırakıp, tarihte tekrar geriye gidelim. Çünkü ayetler
bize, onların daha önce yaratılmış olduklarını söylüyor.
Semum
Andolsun insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve cann’ı da
daha önce nüfuz eden kavurucu bir ateşten (semum ateşinden) yaratmıştık.
15-Hicr Suresi 26 ve 27.ayetler
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki “cann” her ne ise, beşer topraktan yaratılmadan daha önce var
edilmiş durumda. Görebildiğim kadarıyla “nas” nasıl ki insanları genel manada tanımlayan bir
kelime ise “cann” da cinlerin geneli için kullanılan bir kelime olabilir. Ancak burada kronolojiye
destek veren bir kelime var. O da “nar-i es semum” olarak geçen semum ateşi. Meallerde
genellikle “hücrelere nüfuz eden kavurucu ateş” olarak çevriliyor. Belli başlı kayda değer kadim
sözlükler de bu anlamı destekliyor. Araplarda çölde esen ve insanın derisini perişan eden fırtınalı
sıcak rüzgârlara da bu isim veriliyormuş. Ancak benim aklıma hem büyük patlama hem de daha
özellikli olarak ateşin bulunduğu beş yüz bin yıllık tarihsel kesit gelmiyor değil. Konu iki yönden
de belki üçüncü bir yönden de düşünülebilir ve araştırılabilir.
Dâbbe
Bunun yanında hatırlarsanız kitabın ilk bölümlerinde bahsettiğim birkaç ayet vardı. Hani, Allah
cinleri kendilerine şahit kılmamıştı. Yerin ve göğün yaratılışına da şahit kılmamıştı. Ama insanı
yeri ve göğü yaratmadan önce ölü hükmünde yaratmış ve söz almış, onu denemek için yeri ve
gökleri yaratacağını söylemişti. Onları, yani cinleri yardımcı güç de edinmemişti ki bu ifade
meleki bir bilinçlerinin olmadığına da işaret ediyor. Ve bir de şu vardı. Allah canlı olan hayat
sahibi her şeyi sudan yarattığını (21:30) söylemişti. Üstelik Nur suresinde (24:45) şu da var ki
yeryüzündeki hareket ederek yaşam süren (her dâbbe) her şey sudan yaratılmıştır.
Şimdi düşünelim… Kendisine şahit kılınmayacak olduğu için başlangıçta yaratılmayan ve
kâinatın yaratılışına şahit kılınmayacak olduğu biçimde ve beşer topraktan yaratılmadan önce
yaratılan bir varlık var. Sudan yaratılan canlılar olsalardı, toprak yaratılıp ardından o toprağın
üzerine su indirildikten sonra yaratılmaları beklenirdi. Zaten hiçbir ayette su ile ilişkilendirilmeleri
söz konusu da değil. Ateşten, kavurucu ateşten veya dumansız ateşten yaratılan cinler (Allah’ın
her canlıyı sudan yarattım, ayetinin muhalefetinde olamayacaklarına göre) acaba gerçekten
canlılar mıdır? Yani dabbe midir? Yoksa!… Yoksa bir beden ya da nefis üzerinde nitelik
kazanacak, aceleci yaratılışlı birilerinin zaaflarını sarınca anlam ve yaşam kazanacak kötü
kavramlar mıdır?
Dabbeyi rivayetlerde ve korku filmlerinde arayanlar dönüp nasıl saçmaladıklarına bakmalılar.
Dabbe şeytan ya da cin değil, yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ve biziz. Debelenenler acayip
yaratıklar veya (görünmez yaratıklar anlamında) cinler değil biziz. Çünkü hayat sahibi olanlar
biziz. Şimdi bakalım bu kötü kavramlar nasıl hayat bulabilirmiş?
Şems suresindeyiz…
33
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Andolsun nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene!
91-Şems Suresi 7.ayet
Demek ki topraktan yaratılan bedenimiz kadar, nefis dediğimiz (kendimiz dediğimiz) o muallâk
şey de düşündüğümüz kadar basit bir yapıda değilmiş. Bir biçimi var.
Sonra ona fücurunu (kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene!
91-Şems Suresi 8.ayet
Demek ki o nefis dediğimizin içinde fücur denilen bir şey var ve ondan sakınmamız gerekiyor.
Fücur sözlüklere göre “tevbe edilmemiş günah işi, yalancılık, aldatıcılık, bozgunculuk, sınırsız
kötülük” gibi anlamlara geliyor. Bu manada yukarıdaki çeviri doğru görünüyor. Ama daha doğru
olansa işte o fücur’dan sakınmak gerektiği. Peki, nereden biliyorsun? Sıradaki ayetten…
Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91-Şems Suresi 9.ayet
Bilmem, ayetin bizi getirdiği sonucu görebildik mi? O fücuru arındırırsak ya da ondan arınırsak
tüm kurtuluş oradaymış meğer. Hani havada “Casper” gibi şeytan arayanlar var ya! Hani cinleri
içinde arayıp da bulamayanlar var ya! Kanlı canlı şeytanlar arayan biz insanlar önce kendi
suretimize gözümüzü çevirip bakmamız lazım.
Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu
biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.
50-Kaf Suresi 16.ayet
Bakalım çevremize ve kendimize… Acaba takvalı olup Allah’ın ruhundan üflediği insan
soyunu mu yoksa fücuruna uyup şeytanının vesveseci soyunu mu temsil ediyoruz diye! Dünyada
yaşayan milyarlarca insana başınızı çevirip bakın. Âdem’i mi görüyorsunuz çoğunda, yoksa İblis’i
mi? Yeryüzüne şöyle bir bakın, Allah, takvasına uyanların dünyasını böyle mi yapardı? Cevabı,
kendimizi fücurumuzdan arındırmazsak ne olur’da…
Ve onu (fücurunu) örtüp saran da elbette yıkıma uğramıştır.
91-Şems Suresi 10.ayet
Görülüyor ki insanın bedeni kadar kişiliği de en güzel ve matematiksel bir biçimde
yapılandırılmış. Gerçek benimizin bedenimiz değil de kişiliğimiz olduğunu gördüğümüz gün ona
günlük bakım yapmaya ancak başlayabiliriz. İnsan hem önce kendisini hem de sonra halife
kılındığı yeryüzünü ıslah etmekten asla vazgeçmemelidir. Bu, denenme sebebimizdir.
Doğrusu Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.
Ancak iman edip salih (ıslah edici iyi) işler yapanlar başka. Onlar için kesintisiz bir
ödül vardır. Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir?
95-Tin Suresi 4,5,6 ve 7.ayetler
Şimdi bakalım Âdem’e boyun eğmeyi reddeden İblis’i Allah nereden kovuyor? Bildiğimiz bir
yerden mi yoksa?
34
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yoktan var edildik. Daha bedenimiz bile yokken kendimize şahit edildik. Rabbimizin kim
olduğuna dair söz verdik. Ama söz, tek başına yetmiyordu. Denenmemiz için gökler ve yer altı
evrede yaratıldı. Beşer cinsi bedenlenme aşamasına geçmeden önce cinler ateşten yaratılmıştı.
Tüm canlılar ise sudan. Beşer ırkının özü, su ve topraktan yaratılma aşamalarını geçti. Sonra dişi
bir nefisten gelen bir beşer türü olarak yeryüzünde çoğaldılar. Henüz ona insan denmiyordu.
Çeşitli evrelerden geçti. Kur’an’a göre nihayet her şeyi yaratan Rabbimiz, beşer türünü insana
çevirecek ve onu yeryüzüne halife kılacak olan şeyi yapacaktı. Artık zamanı gelmişti. O beşerin
içinden seçtiği birine ruhundan üfleyecekti. Âdem’e…
Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için kulak, gözler
ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
32-Secde Suresi 9.ayet
Allah’ın Âdem’e ruhundan üflemesini, insana verilen tüm iyi vasıflar ve Rabbine olan takvası
olarak görüyorum. Detaylara değiniriz. Gelelim Allah ile melekler arasında geçen ikinci
diyaloğa… Aşağıdaki sahnenin ahşaptan bir toplantı masasında gerçekleşmediğini, simgesel ve
bilinçsel kavramlar üzerinden bize aktarıldığını konuyu dağıtmamak için ayrıca anlatmama gerek
yok sanırım. O yüzden kavramların ne olduğuna takılmadan, anlatmak istediğimi anlatmaya
çalışacağım. Buyurun…
35
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Ve Rabbin meleklere dedi ki “Yeryüzünde halife kılacağım” Dediler ki “Orada
bozgunculuk yapan ve kan dökenleri mi kılacaksın? Ve biz seni övgüyle yüceltip,
takdis ediyoruz.” Dedi ki “Muhakkak Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.”
2-Bakara Suresi 30.ayet
Dikkat edersek göreceğiz ki, bu diyaloğun başlarında beşerin adı geçmediği halde melekler
kimin kastedildiğini biliyorlar. Kimin ruhuna üflenmekte olduğunu ve halife kılınacağını
biliyorlar. Çünkü ilk aşamada, daha kâinat yaratılmadan evvelki diyalogda (makalenin başlarında)
bu zaten meleki bilince kaydedilmişti. İşte bu yüzden, beşerin halife kılınacağı zamanın geldiğini
öğrenen melekler, yeryüzünde onun durumunu ve kendi durumlarını bildiklerinden, beşerin buna
hazır olduğuna emin olamıyorlar. Melekleri yıllarca bize insanları kıskanan varlıklar gibi
gösterdiler. Oysa ayetlerde “Biz varken neden o?” diye çevrilecek bir ifade yok aslında. Demem o
ki, meleklerde beşere karşı bir kıskançlık yok. Biz varken onu neden halife yapıyorsun
demiyorlar. Neden şimdi sorusunun cevabını, bilmedikleri sebebi öğrenmek istiyorlar. Allah da
bu yüzden, onların bilmediklerini kendisinin bildiğini söylüyor.
Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti…
İsim öğretme…
2-Bakara Suresi 31.ayet
Elbette ki bu da bir süreç… Bu ayetin devamına geçmeden önce, bakalım Âdem’e “bütün
isimler” denilerek neler öğretilmiş…
Ona beyanı öğretti.
55-Rahman Suresi 4.ayet
Demek ki (gözüyle, kulağıyla, duyu organlarıyla ve iç duyguya yönelik olarak- kalbiyle)
maddeyi ve madde ötesini beyan etmek, tanımlamak, insana öğretilmiş/verilmiş özel şeyler…
Ki o seni yarattı. Sonra bir düzen içinde biçim verdi. Ve seni bir itidal (adil ve
sağlıklı düşünce) üzere kıldı.
82-İnfitar Suresi 7.ayet
Demek ki madde ve ötesi hakkında, adilane ve sağlıklı bir biçimde, mantık güderek hareket
edebilme yeteneği de insana verilenlerden…
Oku! Rabbin en büyük ikram sahibidir. Ki O, kalemle öğretendir.
96-Alak Suresi 3 ve 4.ayetler
Demek ki yazmak ve yazarak beyan etmek de insana öğretilenlerden. Kalem yazıya işaret
ettiğine göre büyük ihtimalle Âdem dönemi yazının başlangıcına tekabül ediyordu. Kesin bir
yargı vermiyorum ama olması ihtimalini oldukça yüksek görüyorum.
İnsana bilmediğini öğretti.
96-Alak Suresi 5.ayet
36
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Tüm bu ayetlerin ardından Âdem’e isimlerin öğretilmesinin geniş ufkunu size bırakıp
kaldığımız yerden devam edelim. Âdem’in isimleri, beyanı öğrenme sürecinden sonra bakalım
neler oldu…
Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları melekler üzerine sundu. Böylece dedi
ki: Eğer doğruysanız, bana bunları isimleriyle haber verin.
2-Bakara Suresi 31.ayet
Halife kılınacak beşerin hazır olup olmadığı hakkında bilgisel tereddütte olan melekler, elbette
ki sadece kendi işlerine memurdular ve sadece kendi işlerinin bilgisine sahiptiler.
Dediler ki: Sen yücesin. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Her şeye
hâkim olan ve her şeyin en doğrusunu bilen Sensin.
2-Bakara Suresi 32.ayet
Meleklerin, beşerin durumu hakkındaki sorgulamaları, Allah’a güven eksikliklerinden değil,
beşerin hali hazır durumuyla onun halife kılınması arasındaki bağlantıyı kuramadıklarındandı.
Beşerin, onların gördüklerinden daha donanımlı olduğunun farkında değillerdi.
Dedi ki: Ey Âdem! Bunları isimleriyle onlara bildir. Böylece, onları isimleriyle
bildirince, dedi ki: Size demedim mi ki! Göklerin ve yerin bilinmeyenlerini
muhakkak ben bilirim. Gizlide tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim.
2-Bakara Suresi 33.ayet
Burada yine meleki bilincin nasıl bir donanımda olduğu gösterilerek, meleklere, tabiata ve
kâinatın elemanlarına tapma âdetinde ya da eğiliminde olanlara da bir uyarı gitmiş oluyor.
Melekler kendi (içlerinde gizli) yapıları hakkında dahi bir bilgi beyanında bulunamazken sadece
(açık biçimde) yaptıkları işlerin bilgisine sahiptiler. Ama insan kendi iç yapıtaşını da çevresindeki
tabiat ayetlerini de (bilmesi gerektiği seviyede) görüp tanıyıp beyan edebilecek ve aklını
kullanarak üzerinde düşünüp, çalışma ve ilerlemeler geliştirebilecek bir donanımdaydı.
Neticede meleki bilince, zannettiklerinin aksine Âdem’in halife kılınmaya hazır olduğu böylece
gösterilmiş oldu. Ruhun üflenmesi öyle hafife alınacak bir şey değildi.
Ve andolsun, Biz Âdemoğlunu ikramlandırdık (yücelttik)… ve yarattıklarımızdın
birçoğuna tercih ettik (üstün kıldık).
17-İsra Suresi 70.ayet
İlk aşamadaki (ilk yaratılış evresindeki) haber, Allah’ın ruhundan Âdem’e üflemesiyle ikinci
aşamanın sonuna doğru gerçekleşmiş oldu. Artık sıra meleklerin secdesine, yani Âdem’in bu
durumuna boyun eğmelerine ve bundan sonraki işlerini yaparken bunu göz önüne alarak
yapmalarına gelmişti.
O artık sadece bir beşer değil, Allah’ın şereflendirmede tüm yaratmış olduklarının üstüne çıkma
potansiyeli olan bir varlıktı. Artık o insandı. Ve böylece, bir anlamda (mecazen) konsey üçüncü
defa toplandı…
37
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Âdem için secde edin dedik.
2-Bakara Suresi 34.ayet
7-Araf Suresi 11.ayet
15-Hicr Suresi 29.ayet
17-İsra Suresi 61.ayet
18-Kehf Suresi 50.ayet
20-TaHa suresi 116.ayet
38-Sad Suresi 72.ayet
Melekler secde etti. İblis etmedi. İnsana özgür irade verilmişti. İblis’e bile istemediğini
yaptırmayan Allah, insana da istemediği şeyi yaptırmaz. O yüzden Allah, isteyene rahmetinden
verir. İsteyeni hidayete ulaştırır. Allah dilemedikçe, elbette kul dileyemez. Ancak Allah, insanın
üzerine ne hak olmuşsa onu diler. Çünkü her şeyi yaratan ve yaratacak olan O’dur. Hidayeti de
sapmayı da doğrulmayı da.
Meleklere her şartta “Âdem için secde edin” denilmedi “Ruhumdan ona üflediğimde secde
edin” denildi. Bu manada secde edilecek olan, esasen Âdem’in bedeni değil, içine üflediği ruhun
gereğiyle Allah’tı. İnsan için yere göğe ve arasındakilere boyun eğdirildi.
Âdem’e secde edilmedi.
Âdem için secde edildi.
Âdem’e secde edilmiş olsaydı şu aşağıdaki ayete uymaz ve kitap tutarsız hale gelirdi.
Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler. O’nu
tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
7-Araf Suresi 206.ayet
Hakkında secde edilmesi istenen konu Âdem, boyun eğilmek suretiyle secde edilecek olan
Allah’tı. Âdem için, Âdem’in seyri için secde edilecekti. Elbette bu secde, namazdaki secde
değildi. Emri kabul etmeleri ve Âdem için uygun hale getirilmiş şartların gereğinin yapılmasıydı.
Hepsi Allah’ın emriyle Âdem için çalışacaktı.
38
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
“Âdem için secde edin” emrinin gereğini meleklerin tümü kabul etti. Yeryüzü, gökyüzü ve
arasında olanların tümü de insan için isteyerek ya da istemeyerek serbestîsi verilen boyun eğme
çağrısına isteyerek boyun eğdiler. Ama birisi hariç! O kabul etmedi ve dayattı. İblis!
İblis kelimesinin kökü, kederden, tasadan, aşırı ümitsizliğe düşme durumundan gelmiş gibi
görünüyor. Kelimenin kökü Kur’an’da da bu anlamda geçiyor.
Enam 44’te ansızın onları yakaladığımız zaman ümidini kesmişlerden (mublis) olurlar,
şeklinde… Müminun 77’de üzerlerine azap inenlerin artık ümitsiz (mublis) duruma düştükleri
şeklinde… Rum12’de kıyamet saati geldiğinde suçlular ümidi keserler (yublis), şeklinde…
Rum 49’da yağmurdan ümidini kesmiş olanlar için aynı kelime (mublis) kullanılıyor. Zühruf
75’te de yine, cehennemde olanların artık ümitsiz (mublis) oldukları şeklinde… kullanılıyor.
Yine Araplarda, bağlı develerin bağırmaktan bitkin düşmüş ve ümitsiz biçimde artık susmuş
hallerini tanımlamak için de aynı kelime (m-b-l-s formuyla) kullanılıyor.
Bu kök kelime, İblis’in adı ve seyri ile de örtüşüyor.
Bu duraklamadan sonra ayetlerle konuya devam edelim…
39
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Ve meleklere, Âdem için secde edin, dediğimizde İblis hariç secde ettiler. O kaçındı
ve kibirlendi. Böylece kâfirlerden oldu.
Bu durumun ardından gelecek soru belliydi elbette… Neden?
Dedi ki: Ey İblis! Neden secde edenlerle birlikte olmadın?
İblis’in cevaplara dair ayetler…
Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.
… Ben, çamurdan yarattığın kişi için secde eder miyim?
2-Bakara Suresi 34.ayet
15-Hicr Suresi 32.ayet
7-Araf Suresi 12.ayet
17-İsra Suresi 61.ayet
Burada özellikle Hicr suresinin 33’üncü ayeti farklı bir tonda geliyor. İblis yaratılışının
maksadının bu olmadığını söylüyor adeta… Bunun için var olmadım, diyor.
…Ben, şekillenmiş (organik) bir balçıktan yarattığın beşer için secde etmek üzere
var olmadım.
15-Hicr Suresi 33.ayet
Allah’la kimse bir tartışmaya girebilir mi? Elbette hayır. Bu diyalogların verilişi adeta bize
neyin ne için yaratıldığını beyan etmek üzere bir dizilim olarak görünüyor… Bakalım, İblis’in bu
karşı duruşuna mukabelen Allah ona neyi öneriyor…
Ondan Çık!
… Öyleyse çık oradan/ondan (fe uhruc min-há) kesinlikle kovuldun.
38-Sad Suresi 77.ayet
15-Hicr Suresi 34.ayet
Bu ayette İblis’in çıkması istenilen yer ya da şey nedir acaba? Eğer cennetten/bahçeden
bahsediliyorsa şu aşamada henüz Âdem cennete/bahçeye yerleştirilmiş değil. Ya yeryüzünden
bahsediliyor ya da Âdem’in şahsında nefisten! İkisi de dişil… Ne dersiniz? Bir de Araf Suresine
bakalım, yeryüzü mü yoksa nefis mi, anlamaya çalışalım…
… Öyleyse (ihbit) in oradan/ondan. Madem öyle, sana oranın/onun (fi) içinde
büyüklük taslamak olmaz. O halde (uhruc) çık. Şüphesiz küçülenlerdensin.
7-Araf Suresi 13.ayet
İçinden çıkacaksa içine girdiği bir yer ya da bir şey olmalı. Eğer yeryüzünden bahsediliyor
olsaydı, inecek daha aşağı bir yer yok. İnebilse de yine yeryüzünde bir yere inmeli! Sanıyorum ki
bu şey nefisten başkası değil… Madem topraktan yaratılanı beğenmiyorsun, üflenilen ruh ile yan
40
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
yana, senin ne işin var onun içinde! Çık oradan! Kovuldun! Hani fücurun ile kabuk gibi
kapandığın o nefisten çık!
Budur diye hüküm koymuyorum. Olabilirliğini düşünüyorum. Elbette Allah en doğrusunu bilir.
Birazdan İblis bir kez daha kovulacak ve kovulma biçimi bu kez farklı bir biçimde açıklanacak.
Ayetlerin gösterdiği sırayla devam ettiğimi hatırlatayım…
Dedi ki: Madem öyle çık ondan, muhakkak kovuldun. Ve muhakkak ki din gününe
kadar lanetim senin üzerinedir.
15-Hicr Suresi 34 ve 35.ayetler
38-Sad Suresi 77 ve 78.ayetler
Din gününe kadar… Demek ki din günü, şeytan tamamen ortadan kaldırılacak. Arada beşer için
aşamalar vardı hatırlarsanız: Denenme aşaması, ölüm aşaması, diriltilme aşaması, döndürülme
aşaması olarak… Din günü, döndürülme aşamasında hesabın kesildiği gün olacak ve o güne kadar
İblis kovulmuş olarak kalacak. Bakalım bu teklife karşı İblis ne cevap veriyor…
Rabbim! Öyleyse onların diriltilecekleri güne kadar bana süre tanı.
Mühlet
7 Araf Suresi 14.ayet
15-Hicr Suresi 36.ayet
38-Sad Suresi 79.ayet
Şu, benim üzerime yücelttiğin kişiyi görüyor musun? Eğer kıyamet gününe kadar
bana zaman tanırsan, onun soyunu pek azı hariç peşime takacağım.
17-İsra Suresi 62.ayet
Allah bu teklifi geri çevirmiyor. Zaten süre tanınacağı ezelden planlanmış ve insanın denenme
vesilesi olduğu ve iyilik zıddıyla kaim olacağı için kötülük yaratılmıştı. Cevap gecikmiyor…
O halde süre tanınanlardansın…
Peki mühlet ne zamana kadar? Tabi ki diriliş gününe kadar.
Zamanı malum olan güne kadar. (ilá yevmil vaktil ma’lûm)
Mühleti alan İblis şimdi de planını açıklayacak…
7-Araf Suresi 15.ayet
15-Hicr Suresi 37.ayet
38-Sad Suresi 80.ayet
15-Hicr Suresi 38.ayet
38-Sad Suresi 81.ayet
41
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Dedi ki: Madem öyle, beni azdırdığın şeyin karşılığı olarak, onları saptırmak için
mutlaka senin dosdoğru yoluna (sırat-ı müstakim’ine) oturacağım. Sonra muhakkak
onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu
şükredici bulmayacaksın.
7-Araf Suresi 16 ve 17.ayetler
…Rabbim! Beni kışkırttığın şeye karşılık andolsun, yeryüzünde süsleyip onlara
çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım.
15-Hicr Suresi 39.ayet
…Mutlaka senin kullarından nasibimi alacağım. Onları her yolla şaşırtıp
saptıracağım. En olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara davarlarının
kulaklarını dahi kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini
emredeceğim…
… Ancak onlardan muhlis kulların hariç.
4-Nisa Suresi 118 ve 119.ayetler
15-Hicr Suresi 40.ayet
38-Sad Suresi 83.ayet
İblis’in de doğruyu kendi ölçüsünde bildiğine atfen, Allah gerçeğin böyle olduğunu, hak
planının da zaten bu olduğunu şöylece belirtiyor.
Dedi ki: İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim.
Ve ardından geri dönüşü olmayan, o en önemli söz var oluyor…
38-Sad Suresi 84.ayet
Andolsun senden ve içlerinde sana tabi olacaklardan tümüyle cehennemi
dolduracağım.
38-Sad Suresi 85.ayet
…Git, onlardan kim sana uyarsa şüphesiz sizin cezanız (karşılığınız) cehennemdir.
Eksiksiz/fazlasız, tam karşılık.
17-İsra Suresi 63.ayet
Biliyorsunuz, başka ayetlerde iyiliğin karşılığının kat be kat olduğu, kötülüğünse bire bir
olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda Allah hiç kimseye hak ettiğinden fazla bir ceza
vermeyecektir. Döndürülüş aşamasındaki cennet ve cehennemde, ne tür ebediliklerin söz konusu
olduğuna dair farklı düşünceler olabilir. Ancak ben şu kadarını şimdilik söylemek isterim… Bir
yerde ebedi olarak nimetlenmekle, bir yerden ebedi olarak çıkarılmamak aynı şeyler değillerdir.
En doğrusunu yine Allah bilir. Bizimse en iyi bildiğimiz Allah’ın kimseye haksızlık
etmeyeceğidir. Bu bile başlı başına bir huzur kaynağıdır.
Kaldığımız yerden, şeytana verilen mühletin gereğinden devam edelim…
42
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Ve böylece Allah, bu yönde İblis’e gerekli serbestîyi tanıyor, onu da bir anlamda
görevlendiriyor, yolunu ve kimler üzerinde ne şekilde etkili olacağını gösteriyor…
Git, onlardan kim sana uyarsa şüphesiz sizin cezanız cehennemdir… Onlardan güç
yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat. Atlıların ve yayalarınla onların üstüne
yaygarayı kopart. Mallarda ve evlatlarda onlara ortak ol. Ve onlara çeşitli vaatlerde
bulun…
17-İsra Suresi 63 ve 64.ayetler
Demek ki şeytan, bize mallarda ve evlatlarda ortak oluyor. Etrafınızda ateşten beden görüyor
musunuz? Hayır! O halde kendi ben’imize dönelim. Bedenden ibaret olmadığımızı ve şeytan
dediğimiz kavramın kendi içimizdeki gerçeği örtücü vasfını görelim. Eğer bir insanın yoldan
çıkmışlığı, kibiri, inkârı ve her türlü kötülüğü kendisini kuşatmış bir haldeyse… Artık o insan
maalesef Âdem’in değil… Tövbe etmedikçe İblis’in soyu olmuştur.
Bedensel nesebi bir ırk aramaya gerek yok. Çünkü her canlı şey sudan yaratılmışken, şeytan
dediğimiz kavram sudan da topraktan da yaratılmadı. Hayalet kılığında cinler ve şeytanlar
arayanlar, hayal görmedikçe ve kendilerine dönmedikçe onları bulamayacaklardır. Bulamadıkları
için ya şeyhini uçuracaklar ya âlimlerini yüceltmeye devam edecekler ya da iyi kulları bile
Allah’a ortak koşacaklardır. Aklını kullanmayanların üstüne pislik yağmaya devam edecektir.
Ama şeytanın bu sanal soyunun ve vaatlerinin Allah’ı tevhitle benimsemiş kulları üzerinde hiçbir
etkisi olmayacaktır.
Benim kullarım! Senin onların üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur. Vekil olarak
Rabbin yeter.
17-İsra Suresi 65.ayet
İlk kovulma tehdidi ertelenen İblis’i, Allah bu kez kıyamet gününde ne biçimde kovmuş
olacağını açıklıyor…
…Çık oradan/ondan (uhruc min-há). Kabahatli bulunmuş (mezumen-kınanmış) ve
sürekli uzaklaştırılmış (medhuren-tard edilmiş) olarak… Andolsun, onlardan kim
seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.
7-Araf Suresi 18.ayet
Bu ayette, kusurlu bulunan İblis’in ondan/oradan tard edildiği bildirilerek çıkması isteniyor.
“Kabahatli bulunmuş olarak” gibi kelime seçimleri bize durumu daha etraflıca anlatıyor. Ayetlerin
bulunma yeri ise bu kovuluşun ahretteki son kovuluş olacağını gösteriyor. Araf suresindeki ayet
dizilişini incelerseniz bunu göreceksiniz. İlk kovuluşu madem kabul etmedin, o halde böyle bir
halde kovulacaksın denilmiş oluyor.
Eğer dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat Benden çıkan şu
söz gerçekleşecektir: Andolsun, cehennemi tamamen cinlerden ve insanlardan
dolduracağım.
32-Secde Suresi 13.ayet
43
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Ve sıra geldi tekrar Âdem’e…
Durum bu ise, eşiyle birlikte “cennete” nasıl yerleşeceğine… “Yeryüzüne halife” kılınan
Âdem’in, yeryüzünden vazgeçilip “ahretteki cennette” yerleştirilmesine karar verilmemişse
muhakkak bir yeryüzünde başka bir cennete ineceklerdir. Üstelik Âdem’in, İblis’e karşı
uyarılması da gerekmez mi?
44
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Şeytana diriliş gününe kadar mühlet verildikten sonra dikkatlerimizi yeniden Âdem’e
çeviriyoruz. Bakalım Âdem’in durumu şimdi ne olacak!
Ve dedik ki: Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. İkiniz de ondan, neresinden
dilerseniz, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
2-Bakara Suresi 35.ayet
Neden ağaç? Neyi temsil ediyor? Bir ağaca yaklaşmak bu kadar kötü bir şey mi? Yoksa sadece
ciddi bir uyarıyı somutlaştıran bir denenme sebebi mi?
Bunu anlayabilmek için bir başka surenin alakasız gibi görünen bir bölümüne gidiyoruz. Semud
kavmini denemek için verilen dişi devenin boğazlanması hadisesine… Ne alaka diyeceksiniz
belki ama… Sabredin… Tüm ikazlara rağmen Allah’ın devesini boğazlayan halkın zalimlerden
oluşunu anlatan (17:59) ifadeler biter bitmez şu ayet geliyor ardından…
Hani sana, Rabbin insanları kuşatmıştır, dediğimizde! Sana gösterdiğimiz
rüyayı/görümü ve Kur’an’da lanetlenen ağacı insanları sınamaktan başka bir
nedenle yapmadık. Biz onları uyarıyoruz da bu onlarda büyük bir azgınlıktan başka
bir şeyi artırmıyor.
17-İsra Suresi 60.ayet
45
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Bu ayetin konuyla ilgisini sadece içeriğinden değil, hemen sonra gelen ayetlerden de
çıkarabiliriz. Çünkü bu ayetin hemen ardından Âdem ve melekler kıssası başlıyor. Ağacın hemen
tüm kültürlerde soyla, zürriyetle ilişkilendirilmiş bir sembol olduğunu ilkokul çağındaki çocuklar
bile bilirler. Bu manada asıl yaklaşılmaması gereken şey (zaten daha önce okuduğumuz gibi,
lanetlenen ifadesi şeytan için kullanılmıştı ki) İblis’in (veya şeytanın) soyudur… Organik
olmayan ama onun özelliklerine bürünüldüğünde insanı onun sıfatına sokan, onun soyunu devam
ettiren organizma haline getiren şecereye (ağaca) yaklaşılmamasıdır. Kısaca ve teknik manada
kötülüğe yaklaşmamaktır. Bu kötülüğü ortaya çıkaracak sebep bir ağaç da olabilir, bir deve de
şehveti (azmışlığı) körükleyen bir başka neden de!
İşte izdüşümlerinde farklı öğüt ve çıkarımlar olsa da esas nedene istinaden, Semud kavmi için
dişi deve ne ise Âdem için de ağaç o olmalı. Denenme sebebi... Çünkü Âdem ağaç uyarısının
öncesinde aynen Semud gibi uyarılmıştı…
Ve andolsun, öncesinde Âdem’e ahit verdik. Fakat o unuttu, onu kararlı da
bulmadık.
20-TaHa Suresi 115.ayet
İlk aşamadaki “Rabbimizsin” sözü kapsayıcıdır. Acaba burada o sözden mi yoksa özel olarak
hangi sözden (ahidden) bahsediyor olabilir? Devamına bakalım…
Hani Biz meleklere, Âdem için secde edin, demiştik. İblis’in dışında secde etmişlerdi.
O ise ayak diremişti.
20-TaHa Suresi 116.ayet
Bunun üzerine dedik ki: Ey Âdem! Bu gerçekten sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi
cennetten sürüp çıkarmasın. Sonra mutsuz olursun! Şüphesiz senin acıkmaman ve
çıplak kalmaman oradadır. Ve gerçekten sen burada susamayacak ve yanmayacaksın
da!
20-TaHa Suresi 117.ayet
Unutmak “Rabbimizsin” sözünü kapsıyor olsa da bu çerçevenin içinde başka alt sözler de var.
Demek ki burada Âdem’e verilen en eski ahit, aynen bize verilmiş Kur’an gibi bir ahit. Şeytana
karşı uyaran, cennet kelimesi ile hem yeryüzünü hem de ahirdeki cenneti kaybetmemeyi öngören
bir uyarı. Rab’dan bir uyarı! Geniş çerçevesi ile Rabbin yanına başkasını koymamayı ikaz eden ve
vaat içeren bir uyarı.
Tüm bunlardan sonra önceki bölümlerde gördüklerimizi de göz önüne aldığımızda şunları
çıkarılmayabiliyoruz:
Âdem’e en başta tüm insanlar gibi, Rabbinin kim olduğuna dair kendisi şahit kılındı.
Sonra Âdem beşer bedeniyle bedenlendi.
Sonra ruhtan üflendi.
Âdem’e bilgi verildi.
46
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Âdem şeytana karşı uyarıldı.
Sonra bir yeryüzünde bir yere yerleştirildi.
Soyuyla birlikte o yeryüzüne halife kılındı.
Âdem yeryüzüne bir din üzere yerleştirildi.
Âdem yaratılış gayesine en uygun maddi ve manevi formda yeryüzüne yerleştirildi.
Âdem yeryüzüne, yeryüzünde bir yere yerleştirildi. Çünkü tüm ayetler bize Âdem’in toprak
aşamasının ardından yeryüzüne halife kılınacağını söylüyor… O aklımızdaki Ahiret cennetine
değil. Üstelik Âdem’in deneneceği söyleniyor. O halde denenmeden o cennete girilemez. Cennet
denenme yeri değil, ödüllendirilme yeridir. Aksi durumda Allah en baştan beridir söylediği
planından vazgeçmiş olur ki, bu durum Allah’ın sözünden dönmesi demektir ve bu büyük bir
yanlış algı olur. Peki, o halde Âdem’in yerleştirildiği yer için niçin cennet ifadesi kullanılıyor?
Birinci neden cennetin, saklı bahçe gibi anlamlara gelmesidir. Bahsedilen yer dünya üzerinde,
doğal imarı mükemmele yakın bir bahçedir. Orada acıkmamak, çıplak kalmamak, susamamak,
yanmamak, gibi ifadeler bu bahçenin dışında bunların geçerli olmadığı yerlerin var oluşunu
gösterir. Acıkmaya karşı, çıplak kalmaya karşı, susamaya karşı ve sıcaktan yanmaya karşı her
türlü olanağın o bahçede olduğuna işarettir. Ve elbette cennet kelimesi ile ahir cennetin de
benzeşimli (müteşabih) bir tezahürünün yeryüzünde kurulabilme imkânının olduğudur.
Cennet kelimesinin kullanılmasının anlayabildiğim ikinci nedenine gelince… Bu sebep baştan
beridir anlattığım yaratılış hikâyesinin geldiğimiz aşaması ile ilgili… Şöyle ki… Bir an için şu
anda yaşadığımız yeryüzünde (bilinçli) bir kötülüğün henüz meydana gelmediğini ve herkesin ve
her şeyin (kan da dökse, kargaşa da çıkarsa) yaratılış gayesine uygun olarak hayatına devam
ettiğini düşünün.
Düzensizlik olsa bile bir düzen söz konusu demektir. Aynen besin zinciri nedeniyle aslanın
antilobu yemesi gibi. Aslan bundan sorumlu değil, antilop da isyanda değildir. Fıtrat böyledir ve
ne olursa olsun iyi bir karara doğru akar. Yani bilinçli ve sorumluluk yükletici bir kötülük
olmadığına göre henüz günahın işlendiği bir yerde yaşıyor değilizdir.
Kısacası günah anlamında bir kötülüğün henüz meydana gelmediği ortam cennetin minyatür bir
tezahürü demektir. İşte Âdem’in yerleştiği yeryüzü parçası da henüz bilinçli bir kötülüğün
işlenmediği, fıtratın doğal seyrinde devam ettiği bir yerdi. Bu nedenle oraya cennet denmesinin
aksine bir durum olmadığı gibi bize de manidar bir işarettir.
Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları
durumdan çıkardı…
2-Bakara Suresi 36.ayet
O (yeryüzündeki) cennetteki Âdem ve eşi, ne zaman ki şeytanlarının kışkırtmasıyla, sorumlu
iradeli bir bilinçle ilk ciddi günahı işlediler, o anda kendileri bulundukları durumdan çıktıkları
gibi, cennetleri de cennet olmaktan dönüşüp çıkmış oldu.
47
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Sonunda şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: Sana sonsuzluk ağacını ve yok
olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?
20-TaHa Suresi 120.ayet
Şayet Âdem, geleneksel anlayışın bize anlattığı gibi ilk beşer olsaydı, ölümü ya da öleceğini
nereden bilecekti de ebedi yaşam uğruna fitneye düşecekti! Etrafında daha önce ölen bir beşer var
olmalıydı ki, o da öleceğinden haberdar olsun! Mülk edinmeye, yönetmeye neden heveslensin ki?
Zaten ilk beşer ve zaten donanımıyla etrafındaki her şey onun olurdu! Mülk malsa kimden
kaçıracaktı, mülk hükümse, eşinden başka kimi yönetecekti! Sincaplarla incir ağaçlarını mı?
Şeytan, kendilerinden örtünüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak için onlara
vesvese verdi. Ve dedi ki: Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca sizin iki
melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.
7-Araf Suresi 20.ayet
Nedir Âdem’in ve hatta eşinin de kendilerinden örtünüp gizlenen çirkin yerleri? Bu konuda da
rivayetler bizi olmadık cinsel temalara koşturdu yıllarca. Sanki tüm günahlar cinsellikten
ibaretmiş gibi! Oysa bir insanın çirkin tarafı sadece cinsel şehveti değildir. Hatta cinsellik, ölçüsü
mukabilinde kötü bir şey de değildir. Peki, bana göre nedir Âdem’in ve hatta eşinin de
kendilerinden örtünüp gizlenen çirkin yerleri?
Tekrar nefs-i vahide’yi hatırlayalım… Hani dişilik takısıyla gelen o ilk nefsi. Hani hepimizin
ondan geldiği nefis! Hani (çıkarımımızca) İblis’e “o halde ondan çık” denen nefis!… Evet! Âdem
de eşi de nefsi vahide’den beri gelen takva elbisesi ile kuşanmış durumdaydı. O nefsin içinde
kötülük de (şeytan da) vardı ama Âdem’den önce sadece bir potansiyel olarak nesillerin içinde
akıp gelmiş, sorumluluğundan arınık biçimde sadece fıtraten daha önceki beşerin kan dökmesine
de sebep olmuştu. Ancak potansiyel olan ve karara doğru koşan bu kötülük İblis’in isyanı ile
birlikte aktive oldu, insanın bilinçli kötülüğüne dönüştü.
İblis insanların dirilecekleri güne kadar mühlet aldı ve o andan itibaren onları saptırmak üzere o
nefsin içinde bu kez aktif olarak kalmaya başladı. Bugün aynen bizim nefsimiz gibi. Artık ona
uyanlar onun soyundan olacak, onun adıyla dahi anılabilecekti. Bu yüzden şeytan cinlerden de
oldu, insanlardan da.
De ki: İnsanların rabbine sığınırım. İnsanların sahibine. İnsanların ilahına. Sinsice
vesvese verenin şerrinden. O ki insanların göğsüne vesvese verir. Cinlerden de olur
insanlardan da.
114-Nas Suresi
Artık ona uyanlar cinlenmiş oldu, onu sahiplenenler şeytanın canlı hali oldular. Bu kavramsal
teşbihler tabi ki çağlar boyunca bize gelene kadar hayaletlere ya da mecnunlara dönüştüler! Artık
cin deyince ayakları ters hayaletler, şeytan deyince elinde mızraklı kızıl maskeler aklımıza gelir
oldu. Ama biz günahkâr insanlar çok masumduk öyle mi? E tabi, korkunç masallar dinleyen ve
korkudan yorganını başına çeken çocuklar, büyüyene kadar masum olurlar! Büyüyünce ise zalim!
Tevhidin ne olduğunu hatırlayanlar müstesna…
48
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Bu arada bir parantez açayım… Bu sözlerimden sonra şimdi bana da kalkıp, cini de şeytanı da
inkâr etti diyenler ya da demese de içinden geçirenler çıkacaktır. Tam aksine! İnkâr etmek bir
yana, onlara cini de şeytanı da ayan beyan gösteriyorum. Hem kendi içlerinde hem de
çevrelerinde ne şeytanlar dolaştığını ispat ederek! Biz de İsa Peygamber gibi Allah’ın izni ile
insanlardan cinlerini kovabiliriz, onlara Rablerinin Allah olduğunu hatırlatarak! Anadan doğma
körlerin gözünü Kur’an’a ve daha doğrusu gerçeklere açarak! Deri hastalığına yakalanmış,
kendini bedenden ibaret görenlere, nefislerine kul olmaları gerekmediğini ve bu dünyanın geçici
olduğunu hatırlatarak!
Hadi kendileri uyarılmamış olsun… Etraflarında mı şeytan arıyorlar hala? Onu da bulabilirler.
“Allah’tan isteyenin duası kabul olmadı da Fakı Ahmet’ten isteyenin kabul oldu” diyen arızalara
baksınlar… “Allah’a direkt bağlanan kofrayı yakar” diyen medya dinbazlarına baksınlar…
Onlar hep yemin ederler. Biz en doğru mezhebiz, derler. Şu haram bu helal diye kendileri de
uydururlar. Allah’ın ayetlerine başka sözleri de ortak koşarlar. Allah’a ve kitabına uyun demez,
siz bize uyun, hocamıza uyun, şeyhimize uyun derler.
Ve “Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin etti. Böylece onları
aldatarak düşürdü…
7-Araf Suresi 21 ve 22.ayetler
Demek ki şeytan içimizde de olur, çevremizde de. İçimizde olan nefsimizin fücuru, dışımızda
olansa nefislerin fücuruyla örtünmüş olanlardır. İçimizde olan, bizim göremediğimiz yerde
görünürdür. Dışımızda olanlarsa bizim görmediğimiz yerlerden bizi kuşatıp, hükmetme
peşindedir.
Şimdi kaldığımız yerden devam edelim…
…Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda, çirkin tarafları
kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar…
7-Araf Suresi 22.ayet
Bilmiyorum, ayetin belki biyolojik bir teması da olabilir ama bu durum öğüt veren bir mesajı
olmasını engellemez. İşte Âdem’in ve eşinin gördüğü çirkin tarafları kötülüğe meyilli taraflarıydı.
Uyarıldıkları şey olan fücurları, şeytanlarıydı. Onu örtmek için de mazeretlerini etraflarındaki
güzelliklerden bulmaya çalışmaları, bugün de bizim hata işlediğimizde yapıştığımız çevresel, dış
faktörlerden çok da farklı değildi.
Böylece ikisi ondan yediler. Hemen ardından çirkin yerleri kendilerine açılıverdi.
Üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem Rabbine karşı
gelmiş oldu da şaşırıp kaldı.
20-TaHa Suresi 121.ayet
Zaten kötülüğünün farkına varan kişi şaşırıp kalır. Kötülüğü yapıyorken hissettiği azgın
heyecanını kaybettiği anda vicdanını ve kendini bilmeye başlar. Bir çare bulabilmek için yol arar.
Eğer hak etmişse Allah onu düzeltir, hak etmemişse şaşkınlık haliyle devam eder.
49
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
…O zaman Rableri kendilerine seslendi: Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim?
Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?
7-Araf Suresi 22.ayet
Elbette söylemişti. Âdem’i uyardıktan sonra bahçeye/cennete yerleştirmişti. Ama Âdem onu
arkasına atmış, fücuruna/kötü tarafına uymuştu. Allah’ın ona söylediklerini anlayabilmesi için bu
yanlışı yapması gerekiyordu.
Böylece Âdem, Rabbinden olan kelimeleri öğrenmiş (telakki etmiş) oldu…
2-Bakara Suresi 37.ayet
Allah’ın kendisine olan uyarılarını daha yeni anlayan Âdem ve eşi, bu kaygının verdiği
pişmanlıkla özür dilediler, tövbe ettiler.
Dediler ki: Rabbimiz! Biz kendimize kötülük ettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve
esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.
Bu tövbenin ardından, dikkat edelim ki Allah Âdem’i seçiyor.
Sonra Rabbi onu seçti. Tövbesini kabul etti ve doğru yola iletti.
7-Araf Suresi 23.ayet
20-TaHa Suresi 122.ayet
Pekişmesi için tekrar söyleyelim… Seçim varsa Âdem yalnız değildir. Sadece nefis öğeleri
değil (ki onlar seçime mazhar değildir) başka insanlar da vardır. Eğer yukarıdaki ayet bu konuda
yetersiz görülürse şu ayeti de ekleyelim.
Şüphesiz Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemleri
(toplumları) üzerinde seçti.
3-İmran Ailesi Suresi 33.ayet
Böylece Âdem, artık Rabbinin ona ne demek istediğini yeni anlamış ve doğru yola dönmüş
oldu…
Böylece Âdem, Rabbinden olan kelimeleri öğrenmiş (telakki etmiş) oldu. Bunun
üzerine onun tövbesini kabul etti. Mutlaka ki O, tövbeleri kabul eden ve merhamet
edendir.
Ve ardından hepsi oradan ya da o durumlarından çıkartılıyorlar.
Dedi ki: Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin…
Dedik ki: Oradan hepiniz inin…
2-Bakara Suresi 37.ayet
20-TaHa Suresi 123.ayet
2-Bakara Suresi 38.ayet
50
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Çıkartıldıkları, cennet gibi bir hayattan indirildikleri yer, elbette geniş yeryüzüdür artık.
Dedi ki: Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin
için bir yerleşim ve meta vardır…
7-Araf Suresi 24.ayet
İlk aşama ölü hükmünde yaratılıştı. Uzun süredir anlatmaya gayret ettiğim ve çokça geniş
içeriği olan ikinci aşama (genel anlamda) diriltiliş aşamasıydı. Böylece insan, bu kitabın ilk
bölümündeki ayetlerin bize gösterdiği aşamalardan üçüncü aşamaya, yani denenme aşamasına
gelmiş oluyor. Bundan böyle olacaklar da çeşitli ayetlerle bildirilmiştir.
… Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir. Kim benim hidayetime uyarsa artık
o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.
Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.
Denenme aşamasından itibaren artık bildiğimiz, yaşadığımız evredeyiz.
Önce Âdem’in çocukları, sonra biz…
Fazla kalmadı!
20-TaHa Suresi 123.ayet
7-Araf Suresi 25.ayet
51
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Nihayet denenme süreci başlamıştı. Zaten ilk denenen de Âdem ve eşi olmuştu. Ardından
çocukları geldi. Başlangıçta (insan olarak sıfatlanan) insanlar tek bir topluluktu. Âdem’le başlayan
süreçten itibaren aralarındaki ihtilaflar giderilmek ve aynı zamanda bu vesileyle denenmek üzere
nebiler ve beraberinde kitaplar gönderildi. Sonra bu kez, aralarındaki azgınlıklar sebebiyle
anlaşmazlığa düşenler yine kitap verilenler oldular. Bu denenme süreci hak edenlere Allah’ın hak
ettiğini vermesi suretiyle devam etti. Kimisi doğruyu buldu, kimisi uyduğu şeytanıyla birlikte
kaybedenler ülkesinde kalmaya meyletti. Eğer Allah’ın verdiği söz olmasaydı, çoktan yeryüzünde
insan nesli kalmazdı.
Elçiler, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderildi. Öyle ki elçilerden sonra
insanların, Allah’a karşı savunacak bir mazeretleri kalmasın. Allah üstün ve güçlü
olandır. Hikmet ve hüküm sahibidir.
4-Nisa Suresi 165.ayet
Allah her topluma da her bireye de adı konulmuş bir ecel verdi. İnsana doğruya dönmesine
yetecek kadar bir ömür vaat etti. Kimisinin erken yaşta neden öldüğü, elbette Allah’ın, kimi,
gerçekte ne olarak ne ibretle ne için yarattığıyla, sınırlarıyla ve Sünnetullah’ı ile ilişkilidir. Bu tek
başına kaleme alınacak ayrı bir konu olduğu için şimdilik bu kadarla geçmek istiyorum.
52
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Ey insanlar! Hiç şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Öyleyse dünya hayatı sizi
aldatmasın. Ve aldatıcılar da sizi Allah ile aldatmasın.
35-Fatır Suresi 5.ayet
Allah denenme maksadıyla yarattığı her insanı şeytana karşı uyardı. O şeytan da en çok
dosdoğru yolun üzerinde oturuyordu.
Gerçek şu ki; şeytan sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de onu düşman edinin. O kendi
grubunu ancak çılgınca yanan ateş halkından olmaya çağırır.
Âdem’e söylenilenlerle bize söylenilenler arasında manasal olarak hiçbir fark yoktu.
Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir…
35-Fatır Suresi 6.ayet
41-Fussilet Suresi 43.ayet
Toplumlara sürekli elçiler gönderildi, insanlar sürekli uyarıldı. Ama tüm bunlara rağmen öyle
nesiller türediler ki Allah’la olan bağlantılarını kaybettiler. Şehvetlerine ve azgınlıklarına kapılıp
uydular. Yine de bir azınlık hep vardı. Aklını kullanan, iyiler hep oldu. Onları doğruya ulaştırılan
Allah’tı. Onlar da denendiler. Yoksullukla da hastalıkla da ve birçok acı tecrübelerle de.
Kendilerinden önce gelenlerin bir benzeri başlarına gelmeye hep devam etti. Ama onlar sabırla ve
takvayla mücadeleye devam ettiler. Çünkü insan bir zorluk (acı, sıkıntı, keder dolu bir sınav
üzere) ile (90:4) yaratılmıştı.
İnsanlar hep Rablerine yakınlaşmak üzere bir yaratılışta idiler. Ama kimisi bunu arkasına attı,
kimisi ise onun üzerine şeytanın dinini, şeytanın sözlerini katıp üzerine basarak yeryüzünde
yükselmeye kalktı. Çoğunluk da hem nefsine hem de onlara uyup aldandı.
İşte Âdem’in bir oğlu da Allah’a kendisinin daha yakın olduğu iddiasını insanlara ve kardeşine
kabul ettirmeye kalktı. Dini adına, Allah adına kardeşini öldürdü. Oysa Allah, iddia edenleri değil
kendisine gerçekten yakın olanları çok daha iyi bilirdi. Onlar alan değil, hep veren tarafta olurlar
ve karşılığını Allah’tan beklerlerdi. Onlar kardeşlerini öldürmek için el uzatmazlardı. Bilirlerdi ki,
kim bir nefsi bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olurdu.
Kim de maddi manevi bir insanı diriltirse bütün insanları diriltmiş gibi olurdu. İşte Âdem’in bir
oğlunun bu kötü davranışı, sonradan pişman olmuş olsa da, dinde bölünmenin ve bölenlerin kim
olduğunun en belirgin örneği olarak bugüne kadar ayet olarak gelecekti.
Kim dünyada bugüne kadar ölümsüz kalmıştı ki, dünyaya bu kadar meyledişin akıl kârı bir
karşılığı olsun! Hangi akıl sahibi, bir gün ayrılacağını bile bile o ülkede geçerli malı ve parayı
başka bir ülkeye taşımak için tüm ömrünü harcar? Hangi akıl sahibi, ölümsüz gibi bu dünyayı
biriktirir? İnsan!
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz
mü kalacaklar?
21-Enbiya Suresi 34.ayet
53
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de hayırla da deniyoruz ve siz Bize
döndürüleceksiniz.
21-Enbiya Suresi 35.ayet
Bir yere dönülecekse daha önce orada olmak gerekir. Döndürülüş aşaması, daha
suretlendirilmemişken başlangıçta orada olduğumuzun bir diğer delilidir. Kendisi yeryüzünde
doğdu diye tüm hayata yeryüzünde başladığını zannetmek büyük bir bedbahtlıktır. Sadece
bedence ölünecek bir yerdeyiz ve gerçek ben’imizle ol’maya devam ediyoruz. Hem korunuyoruz
hem de her sözümüzle ve her yaptığımızla bir kitaba kaydediliyoruz. Ve o kitabı bir gün elimize
aldığımızda yüzümüzün ne kadar kızaracağını ve kimin karşısında kızaracağını hatırlayarak,
Allah’tan daha burada iken af dileyip, onları iyiliğe çevirmesini istemeliyiz.
Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiçbir nefis yoktur.
86-Tarık Suresi 4.ayet
İşte şu anda yaşadığımız, yaratılışın üçüncü süreci olan denenme sürecidir. O zaman çizgisinin
şu anda tam üzerindeyiz. Yarın ise dördüncü aşama gelecek. Ölüm! Sonra beşincisi, yeniden
diriliş… Ve sonuncusu, döndürülüş.
Bu yaratılış çizgisine mutlaka ölüm, yeniden diriliş ve döndürülüş de dâhildir. Ancak bu kitabın
esas konusu diriliş değil, şu anımıza kadarki yaratılış süreci idi. Buna rağmen ilk bölümlerde
belirttiğim gibi, ölüm ve yeniden dirilişten itibaren sürece dâhil bazı ayetler, yaratılışın ilk
evrelerine dair çok önemli ipuçları verdiği için, onlardan da kısaca bahsetmem gerekir…
Ölüm ve Kıyamet
O ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de “İşte bu senin yan çizip kaçmakta
olduğun şeydir” denildiğinde.
50-Kaf Suresi 19.ayet
İşte yukarıdaki tek bir ayet. Başı sonu belli. Neden böyle bitti dersiniz? “denildiğinde” ne
oluyor? Orada cevabı yok. Çünkü cevabı müteakip ayette…
Sur’a üfürülmüştür. İşte bu tehdidin gerçekleştiği gündür.
50-Kaf Suresi 20.ayet
Dikkat ettiğinize eminim. Ölüm bir süreç işi. O ölüm anının zamanı son nefes kadar kısa belki
de. Ama ölenin algısında ölüm gerçeğinin hak olduğunu belki de kendi algısıyla uzun ve net bir
kabul ediş var. Peki, son nefes bittiği andan sonra ne oluyor?
Belki bu mekânın zamanından gayri kısa bir uyuma gibi… Engel geçilip hemen ardından sur’a
üfürülmüş olunuyor. Arada ne bir kabir azabı var ne de bir sorgu. Sadece gerçeğe uyanış var.
Tehdidin gerçekleştiği gün, öldüğümüz günmüş meğer.
Demek ki kıyamet bize sabah kadar yakın, hatta belki bir nefes kadar yakın. Saatin kopmuş
olduğu güne uyanmak işte o kadar yakın. İster 2016’da kopsun ister 22216’da hiçbir şey fark
etmiyor. Öleceğiz ve az sonra anlamış olarak dirileceğiz. Bizse halen uykudayız.
54
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yeniden Diriliş Nasıl Olacak?
O, ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır. Ölümünden sonra da yeri diriltir.
İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. Sizi topraktan yaratmış olması O’nun
delillerindendir. Sonra siz yayılmakta olan bir beşer türü oldunuz.
30-Rum Suresi 19 ve 20.ayetler
Verilen örnek bize şunu gösteriyor… Yeryüzü nasıl ki evreden evreye ve milyarlarca senede
yaratıldı ve sonunda bir beşer türü olarak bizler var olduk… Aynı biçimde benzer evreler
neticesinde işleyecek benzer uzunlukta bir süreçten sonra yeniden diriltilmiş olabiliriz. Şüphesiz
yeryüzünü ölümünden sonra dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir (41:39). Bu aradaki uzun zaman
dilimi bir ölü için zamansızlıkta ve yok hükmündedir. Öleceğiz ve az sonra sur’a üfürülmüş
olarak dirileceğiz.
Sonra gerçekten, kıyamet günü diriltileceksiniz.
Hesap Günü
23-Müminun Suresi 16.ayet
Hesaba çekilişle ilgili öyle ayetler var ki, tüm anlattığımız yaratılış hikâyesiyle bire bir tutarlı
ifadeler içeriyorlar. Bunların önemli bir kısmı Kaf suresinde geçiyor.
Biliyorsunuz ki Kur’an’a göre hesaba tek başımıza çekileceğiz. Kendi yapıp ettiklerimizin
karşılığını bulacağız. Peki o halde, Kaf suresinde bahsedilen şu durum nedir? Kitap tutarlı olmak
zorundadır.
Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir tanık ile gelmiştir.
50-Kaf Suresi 21.ayet
Bu ayette geçenleri genellikle bizi sürüp götüren iki melek olarak algılıyoruz. Gerçekten öyle
mi acaba? Devam edelim bakalım…
Andolsun sen bundan gafildin. İşte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık.
Artık bugün görüşün keskindir.
50-Kaf Suresi 22.ayet
Nefse deniyor ki, üzerindeki örtüyü kaldırdık ve sen daha önce seni örten bu şeyden
habersizdin. Nasıl bir örtü bu? Ve nefis ondan nasıl habersiz oluyor? Devam edelim…
Onun yakını (karinu-hu) dedi ki: Şu benimle beraber hazır olan.
Yakını? Kimdir bu? Nefis onunla birlikte hazırmış. Melek mi? Yoksa!...
50-Kaf Suresi 23.ayet
Atın cehennemin içine! Bütün inatçı kâfirleri! Hayra engel olan, haddi aşan
şüpheciyi!
50-Kaf Suresi 24 ve 25.ayetler
55
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Neler oluyor? Yoksa bazı meallerdeki gibi seslenilen melekler, biri sürücü, biri şahit olanlar
mı? Peki, o arada konuşan “yakını” kimdi?
Ki o, Allah’la beraber başka ilah kıldı. O halde atın onu, şiddetli azabın içine!
Kim bu ortak koşan kişi? Nefis mi yakını mı? Cevap, bir itirazla geliyor…
50-Kaf Suresi 26.ayet
Onun yakını (karinu-hu) dedi ki: Rabbimiz! Onu ben azdırmadım. Çünkü o, uzak bir
sapıklık (delalet) içindeydi.
50-Kaf Suresi 27.ayet
Neler oluyor sizce? Eğer atılan sadece oraya hesaba getirilense, yakın dostuna ne oluyor da
hemen itiraz ediyor? Devam edelim. Düğüm çözülecek.
Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce kesin bir uyarı gönderdim.
Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve ben kullara zulmedici değilim.
50-Kaf Suresi 28 ve 29.ayetler
Sözü hatırladınız umarım. Hani “Ben cehennemi cinlerden ve insanlardan sana (İblis’e)
uyanlarla dolduracağım” şeklindeydi. İşte onun günü gelmiş durumda.
O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.
50-Kaf Suresi 30.ayet
Tek başına hesaba çekilecek bir nefis. Onun yakını (karinası) denilen, onu ben saptırmadım
diyen kişinin, nefsin fücurunu temsil eden şeytan olduğu bence açık. Bir taşıyıcı beden ve içindeki
takvadan habersiz, fücuru olarak karinası olmuş cinlerden bir şeytan! Diyor ki, onu ben
saptırmadım. Elbette ki cismi değil kavramsal.
Kaf suresindeki yakını (karini) olanın nefsin kendi fücuru (kötülüğü-şeytanı) olduğuna dair
çıkarımımdan ikna olmamış olabilirsiniz. O halde bir de şunu dinleyin… Kur’an’da işitme ve
görme duyuları takvayı bulmak için verilmiş olarak simgelenir. Deri ise genelde beşerin bedeni
yönü ile… Ve Fussilet suresinde bunların nefis aleyhine şahitlik edeceklerine dair de ayetler
vardır. Hemen bitiminde cehenneme atıf getirilip cehenneme atılış nedeni şöyle açıklanır…
Biz onlar için yakınlar (karineler-kurenae) hazırladık (kabuk gibi üzerlerine
kaplattık). Onlar da önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler.
Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip geçmiş toplumlar için geçerli
olan söz onların üzerine hak oldu. Muhakkak onlar hüsrana düşmüş oldular.
41-Fussilet Suresi 25.ayet
Elinizdeki bu e-kitabı başından beri okumuşsanız burada neler olduğunu, neyi anlattığımı daha
iyi anlamışsınızdır. Karine denilen yakınlar her kimse demek ki insanların üzerine örtülmüş,
karıştırılmış, musallat edilmiş… Onlar da süslü göstermişler her şeyi. Aynen Allah’a isyan eden
İblis’in dediğini yapmışlar. Ve Allah’ın cinlerden ve insanlardan ona uyanlar hakkında verdiği
“cehennemi onlarla dolduracağım” sözünün muhatapları olmuşlar. Yukarıdaki karinesiyle hesaba
56
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
çekilen nefis sanıyorum şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Her ayet yaratılış serüvenini onaylıyor.
Kitapta hiçbir çarpıklık yok ve alakasızlık da yok.
Döndürülüş
Döndürülüş aşamasında araf, cennet ve cehennem söz konusu elbette. Gökyüzünü aşmak
isteyenlere bir engelin söz konusu olması, ateşin onları izlemesi… Ve de buna bağlı olarak
göklerle ilgili verilen bazı ayetler…
Allah, yeryüzünü sizin için bir karar yeri, gökyüzünü bir bina kıldı…
40-Mümin Suresi 64.ayet
Hatırlarsanız karar yeri’nin “geçici bir mekân” olduğu anlamına geldiği üzerinde daha önce
delille konuşmuştuk. Bu ayette gökyüzü için böyle bir şey denmiyor. Aksine “sizin için bina
kıldık” deniyor. Arada ciddi bir fark ve bence ciddi bir manidarlık var. Burada bina’nın kelime
anlamını hepimiz biliyoruz zaten. İçinde yaşanacak yer. O halde, burada yeryüzü sizin geçici
mekânınız, kalıcı mekânınız ise gökyüzü denmiş olmuyor mu?
Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyen için süsledik. Ve onu kovulan her
şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa onu da parlak bir ateş izler.
15-Hicr Suresi 16, 17 ve 18.ayetler
İşte bu kalıcı mekânda birtakım burçlardan, (daha önce de belirttiğim gibi) kanımca yıldız
kümeleri ve galaksilerden ve hatta belki öte evrenlerden bahsediliyor. Ve orasının kovulan her
şeytandan korunduğu belirtiliyor. Her şeytansa buna cin de dâhil ins de… Demek ki şeytanlar da
şeytanlarına uyup kaybedenler de oraya, o binaya ya da o binada herhangi bir yere
ulaşamayacaklar. Ay’a gidebilirler, belki Jüpiter’e de… Ama asla o parlak ateşle korunan duvarı
aşamayacaklar. Kimler? Kaybedenler! Ne zaman? Her zaman ve buna Ahiret de dâhil. Bir de
onun hakkındaki güzellikleri kulaklarıyla duyup, bilip, buna rağmen oraya gidememek ne büyük
bir azap olsa gerek, değil mi?
Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşmaya güç
yetirebilirseniz hemen aşın! Ancak üstün bir güç ile (sultan- bi sultanin) olmadan
aşamazsınız. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İkinizin de
üzerine ateşten yalın bir alev ve kızıl bir duman salıverilir de kurtulup
başaramazsınız.
55-Rahman Suresi 33, 34 ve 35.ayetler
Bu ayette “cin ve ins toplulukları” olarak adı geçen kelime çok ilginçtir, birçok ayette
kullanılan halk ya da ümmet kelimesi değil. Ya ne? “Muaşera” diye bir kelime. Tanıdık geldi mi?
Hani adab-ı muaşeret kuralları vardı, hani görgü kuralları vardı ya! Hatırladınız mı? İşte tam da o
kelime. Muaşera, yani bir aradalık! Bir arada olma durumu. Ayetteki ifade ne oldu şimdi?
“Ey cin ve ins bir aradaları!”
Böyle iddia edip bırakmayacağım elbette. Bu kelime Kur’an boyunca birisi bu ayet olmak üzere
sadece üç yerde (6:128, 6:130 ve yukarıdaki 55:33’te) kullanılıyor ve her birinde de cinler
57
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
geçiyor. Herhangi bir toplumdan, ümmetten, halktan bahsedilirken bu kelimenin kullanıldığı tek
bir ayet bile yok. Madem öyle, bakalım diğer iki ayette ne deniyor…
Onların tümünü toplayacağı gün “Ey cin muaşerası! İnsanlardan çoğunu edindiniz.
İnsanlardan onların dostları derler ki: Rabbimiz! Kimimiz kimimizden yararlandı ve
bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık…
6-Enam Suresi 128.ayet
Ey cin ve ins muaşerası! İçinizden size ayetlerimi okuyan ve size bu karşı karşıya
geldiğiniz gününüzle sizi uyaran elçiler gelmedi mi? Onlar: “Kendimize karşı şahit
olduk (kalu-şehidna) derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir
olduklarına dair kendi nefislerine karşı tanıklık ettiler.
6-Enam Suresi 130.ayet
Hesaptan sonraki döndürülüş aşamasında, tekrar göklere dönelim… Kısaca demek ki gökler bir
bina ve o binaya kötülerin giriş izni yok. İster bir arada olsunlar ister ayrı ayrı! Ama
giremeyecekler. Ne şimdi ne de ahirette.
Yaratılışın önemli aşamalarını bir bir anlatan Araf suresi, ilginçtir ki döndürülüş aşamalarıyla
bunu birleştirerek bize ahireti de anlatıyor aynı zamanda.
Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler için göğün
kapıları açılmaz. Ve halat iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. Biz
suçluları böyle cezalandırırız.
7-Araf Suresi 40.ayet
Yukarıdaki şihablardan bahseden ayetlerle birleştirdiğinizde ve bugünkü bilimin size
anlattıklarıyla yoğurduğunuzda eminim ki sizin de benim gibi zihninizde bir harita oluşuyordur.
Allah kimseye zulmetmeyecek. Kötülüğün sadece bire bir karşılığını verip onları işleyenleri bir
daha çıkartılmayacakları bir yerde bırakırken, göğün kapılarını kat be kat karşılıklarla iyilere
açacaktır.
Kötüler için cehennemden yataklar, üstlerine örtüler var…
7-Araf Suresi 41.ayet
…iman edenlerse cennetin ashabıdırlar ve orada sonsuz olarak kalacaklardır.
7-Araf Suresi 42.ayet
Azabın ve ecrin nasıl olduğu Allah’ın takdirindedir. Biz O’ndan gelenlerin hepsine razıyız.
“Bizi gerçeklere ulaştıran Allah’a şükürler olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi
doğruya eremeyecektik.”
7-Araf Suresi 43.ayet
…diyebileceğimiz güne hep birlikte ulaşmamız temennisiyle biraz da şu cennet meselesini
açalım ve öyle bitirelim…
58
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Cennet, Cehennem, Araf gibi mekân bildiren kelimeler tekil ve/veya çoğul olarak Kur’an’da
defalarca geçiyor… Ve bu halleriyle aslında Kur’an o mekânların ne olduğunu, nasıl olduğunu,
nerede olduğunu ya da olacağını açıklıyor. Buna rağmen zanna ve rivayetlere çokça yüz verip
ama ayetlerin ne dediğine aldırış etmeden konuşan çok… “Acaba Kur’an bize bu konuda ne
söylüyor?” diye konuşan ya da yazan pek yok…
Kur’an’a göre cennet daima gökle ilişkili durumdadır.
Göğe yönelip yedi gök düzenleyen Allah…
2-Bakara Suresi 29.ayet
Çoğunlukla çoğul biçiminde “es-semavat” olarak geçtiği halde bu ayette olduğu gibi nadiren
gökten tekil olarak bahis geçer. Bu ayetten anlaşılan… Allah’ın tek bir göğe yönelip ondan yedi
taneye çıkarmasıdır. Buradaki yedi sayısı çokluk benzeşimi olarak anlaşılabilir… Ancak
açıklayan başka ayetlerde bunun katlar halinde olduğunu da okuduğumuzda net sayı olarak da
yedi tanedir şeklinde çıkarım yapmamızda bir engel görünmüyor. Yine de ister yedi olsun ister
çokluk anlamında… Her zaman tekil geçen (el-ard) yeryüzünün üzerindeki bizim bildiğimiz
gökyüzünün ilk tabaka olduğunu ve bunun da (es-sema olarak) kitapta tekil olarak geçtiğini
anlayabiliyoruz. Şimdilik bu bilgiyi cebimize koyalım…
Lazım olacak…
59
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz…
2-Bakara Suresi 144.ayet
Her ne kadar bu ifade bulunduğu halden ve mekândan kurtulup özgürleşmek için yardım
dilemeye atfediliyor olsa da yardımın göğe bakıp isteniyor olması manidardır… Bizim de derin
duygularla yardım ararken göğe bakmamız bir rastlantı olmasa gerek…
Genişliği gökler ve yer kadar olan cennet…
3-İmran Ailesi Suresi 133.ayet
Bu ayet “Cennet ne kadar büyüklüktedir?” sorusunun cevabını veriyor. Yine de cennetin
büyüklüğünün göklerle ilişkilendirmesi boşa olmasa gerek…
Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır…
3-İmran Ailesi Suresi 180.ayet
Burada mirastan kastın… Zaten o varlıkları vermiş olanın onların gerçek sahibi olduğu
anlaşılıyor. Yoksa şu anda yeryüzünün ve göklerin başkasının elinde olduğu… Ve sonra… Bizim
konuşma dilinde anladığımız anlamda… O’na miras kalacağı değil… Burada konu bağlamında
dikkat çekmek istediğim nokta ise onlarla ilgili Allah’ın gelecek planları olduğudur… Ve O’nun
planına göre… Bir sona ya da devama sahip olacağı… Bir gerçek olarak ortaya çıkıyor… Bu da
cepte…
Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler… Rabbim sen bunları boşuna
yaratmadın derler…
3-İmran Ailesi Suresi 191.ayet
Bu kadar büyük ve çeşitli yıldızlar, gezegenler ve gök cisimleri arasında bir toz zerresi kadar
bile büyüklüğü olamayan Samanyolu galaksisinde… Küçük bir güneş sisteminde… Onun içinde
Dünya denilen ufacık bir gezegende… Küçük bir kara parçasında… Küçük bir konutun bir
odasının… Bir köşesinde… Nefes alıyoruz. Bu kadar çok şey bu kadarcık bir hayat için mi? Bu
kadarcık bir mekân işgal edebilmek için mi? Elbette hayır! Bu kadar basit olsa, bu kadar
teşkilatın… Ve daha da önemlisi… Bilimsel seviyemizin… Neden var olabildiğini ve halen
yapıtaşını açıklayamadığı bu aklımızın… Gereği var mı?
Şu anda sizinle beraber yaptığımız da ayette söylenen değil midir? Bu kadar büyük bir evren…
Ve belki de on dört milyar ışık yılının ötesinde… Bugünkü zaman algımız dolayısıyla
göremediğimiz, bilemediğimiz öteler… Boşuna var edilmiş olamaz. Varlığımıza ve yok
olmamıza sebep olabilecek kadar kusursuz bir denge içindeki evrende… İki santimlik bir göktaşı
çekiminin var olup olmamasına bağlı… Debelenen bunca hayatlar… Boşuna var edilmiş olamaz.
Bu kadar tesadüf, tesadüfün tanımını bile yerle bir eder.
Havariler “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?”
demişlerdi…
5-Maide Suresi 112.ayet
60
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Yine manidar bir örnek… Havarilerin istediği bir sihirbazlık değil aslında… Eğer İsa’dan bir
sihir istiyor olsalardı göğü işin içine katmaları şart mıydı? Sanıldığı gibi Allah’ı mekânla ve
maddeyle de özdeşleştirmiyorlar… O’nun her şeyi kuşattığı bilinciyle hareket edip, nimetini
gökten bekliyorlar. Rabbi değil, Rabbin nimetini gökte biliyorlar.
Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve bir
belge olsun…
5-Maide Suresi 114.ayet
“Öncemiz ve sonramız” için… Öncemiz ve sonramız için bir sevinç ve bir (ayet) delil olsun
istiyorlar… Bilimsel birikimimizle bu söylemi birleştirebilir miyiz? Bence birleştirebiliriz…
Özellikle de (ahir) sonramız için bir delil olarak sunulması yine çok manidardır. Ahirde
nimetlenilecek yer göklerdir. Bu anlamda da istikbal (gelecek) göklerdedir.
Onlara bir delil/ayet getirmek için yerde bir delik açmaya veya göğe bir merdiven
dayamaya gücün yetiyorsa (yap)…
6-Enam Suresi 35.ayet
Burada elçiye ve onun şahsında elbette bize de bir sesleniş var… Ne kadar uğraşırsak uğraşalım
ne kadar gerçeği ortaya koyarsak koyalım… Gösterdiğimiz yazılı apaçık ayetlere… Anlaşılır akıl
yürütmelere ve bilimsel ve görünür bilgilere rağmen… İnsanların büyük bir kısmı kitaba, ya
bilmeden inandığını söylüyor ya da onunla hiç ilgilenmiyor. O güne kadarki kirli ve ön kabullü
bilgileri üzerinde akıllarıyla düşünmekten ve yanılmış olmaktan korkuyorlar.
Ayetin bu yönünü hatırladıktan sonra konumuzla ilgili ifadesine geçtiğimizde açıkça görüyoruz
ki… Büyük deliller yerde bir delik açıp altını göstermekten… Ve daha da önemlisi göğe doğru bir
merdiven kurabilmekten geçiyor… Bunun da ne kadar manidar bir söz dizisi olduğunu anlamak
gerek… Geleceğin kötü tarafı yerin altında, iyi tarafı ise göklerde… Adeta cehennem yerin
altında, cennet ise göklerde der gibi… Konu bağlamındaki kanıt göklerde…
İbrahim’e -kesin biçimde bilebilmesi için- göklerin ve yerin melekûtunu
gösteriyorduk…
6-Enam Suresi 75.ayet
Bu ayetin devamında İbrahim nebi Rabbini bulma yolunda yıldızı, ayı ve güneşi teker teker
deneyip aklediyor… Ve sonunda Rabbinin onlardan biri ya da onların maddesel yönü ile
açıklanabilecek olmadığını… Onların da manen üstünde ve onları var eden olduğunu anlayıp
halkına anlatmaya başlıyor. Dikkat çekmek istediğim nokta ise kesin bir bilinçle anlayabilmek
için göklerin ve yerin kanıtlar içerdiğidir.
O, karanın ve denizin karanlıklarından yolunuzu bulmanız için size yıldızları var
edendir…
6-Enam Suresi 97.ayet
Bu ayetin öncesinde ve sonrasında hem kozmik hem de biyolojik anlatımlar vardır. Konu
yıldızların, sadece biz düz bir zeminde iken yol pusulası olmaları değil… Yeryüzü ve gökler ile
ilişkili olarak hem doğru ile yanlışı ayırt eden yolun açıklanması hem de gelecekte gidilecek bir
61
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
yolun manidar biçimde açıklanması olabilir. Gelecek zaman, yıldızların ötesi ile ilişkilidir. Bu
ayetin hemen ardından gelen ayete bakın…
Sizin için bir karar (kalış) ve konuluş yeri vardır. Kavrayabilen bir topluluk için
ayetleri açıkladık…
6-Enam Suresi 98.ayet
Bir karar yeri… Yani kalınan yer… Konuluş yeri… Yaşanılacak yer… Önce yıldızlarla
bulunan yol... Ve akabinde bu ayet… Bir önceki ayetteki açıklamanın sadece manen bir yol
olmadığının delili gibi durmuyor mu?
Onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat iğnenin deliğinden geçinceye kadar
cennete girmezler…
7-Araf Suresi 40.ayet
İşte tekrar geldik, belki de en can alıcı ayete… Açıkça cennetin yolunun gökten geçtiği
açıklanıyor. Şimdi cebimizden o tekil göğü “es-sema”yı çıkaralım… Burada da aynısı var.
Göklerin kapısı değil, göğün kapıları açılıyor… Diğer göklere geçiş bildiğimiz göğün
geçilmesiyle mümkün.
Bu konunun üzerine birçok bilimsel kozmik araştırmayı konu ederek birçok farklı çıkarım
yapabilirsiniz. Zamanın izafiyetinden, solucan deliklerine, paralel evren teorilerinden, kara
deliklere, diğer galaksilere olan mesafelerden, beşinci altıncı boyutlara kadar neyi düşünürseniz
düşünün… Ne çıkarımlarsanız çıkarın… Ne şekilde olursa olsun hepsi kozmik bir seyahat
içerecektir. Evrende ya da görünür evrenin ötesine bir seyahat… Ve inanıyorum ki bugün
açıklanabilir olmasa da… Bu seyahat açıklanabilir bilimsel tespitler içerecek ve Allah’ın evrensel
sünnetinin dışında olmayacaktır.
İşin ilginç taraflarından birisi de bunu başaran insanların o kapılardan geçebilecek olması… Bu
yeterliliğe ulaşamayanların o kapılardan geçebilip bu seyahati gerçekleştirmelerinin mümkün
olmayacağıdır.
Göğün kapıları açılarak girilebilecek bir cennet ve bu ayetin hemen ardından gelen ayetler…
Cehennem ve cennet halinin ve fiziki şartlarının da açıklanmaya devam edilmesi… Aynı anda iki
kesime ayrılan insanların da bu gerçeği Araf denilen geçiş güzergâhında fark edişleri… Uzun…
Üzerinde çok uzun düşünülebilecek ve fazla bir zan’a düşmeden bugünkü bilimsel tespitlerle bile
uyum halinde olduğu anlaşılabilecek ayetler… İsteyen okur, dileyen düşünür.
Tüm bunlarla birlikte bu geçiş evresinin nasıl olacağı ve o aşamaya kadar neler olacağı ile ilgili
ifadeler var kitapta…
Bu noktada konuya “saat” dâhil oluyor. Yıkılış saati… Kıyamete götüren süreç… O da
çeşitlenebilir.
Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler vardır…
7-Araf Suresi 41.ayet
62
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
40’ıncı ayette gök kapıları kapatılan kişilerin 41’inci ayette üzerlerine örtüler çekilerek
girecekleri cehennemden bahsedilmesi… İlginç değil mi? Cehennem yakınlarda bir yerlerde olsa
gerek…
Kendisine ayetleri verdiğimiz kişi yere saplandı…
7-Araf Suresi 176.ayet
Burada tabi ki bir benzetim var… Eriştiği bilgiye rağmen, o bilgiyi kullanarak dünyaya
meyleden kişi… Ancak yine de bu teşbihin yere saplanmak şeklinde verilmesi “cehennemin
tanımı” açısından manidar olabilir.
Saat… Onun zamanını O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı…
7-Araf Suresi 187.ayet
Saat diye bahsi geçen şey “büyük vaka, ağır olay” ve benzeri ifadelerle geçiyor. Ansızın
gerçekleşeceği ve tümüyle haberdar olunamayacağı bildiriliyor. Dikkat çekici nokta ise bu olayın
yer ve göğün çerçevesinde olacağıdır. Tam olarak (tamamen) bir yok oluşa dair çıkarım epeyce
zor.
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin
olanlar…
10-Yunus Suresi 7.ayet
Dünya hayatına razı oluşun kötülerle ilişkilendirilmesi Allah’ın isteyene istediğini verişi ile
birleştirilirse acaba nihayette de yıkılmış ve bozulmuş bir dünyanın cehenneme dönüşebileceğine
bir çıkarım olabilir mi?
Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada kahırlı nefes alıp vermeler vardır…
Onlar, Rabbinin dilediği şey hariç, gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz
kalacaklardır…
11-Hud Suresi 106 ve 107.ayetler
Burada dikkat kesileceğimiz ifade “gökler ve yer sürüp gittikçe” ifadesidir… Demek oluyor ki
cehennem her nerede ise (ki bu ayetten önce kabirlerden kalkılmış olan hesap gününden
bahsedilmektedir) gökler ve yerin varoluşu çerçevesindedir. Ebedi oluşu onlara, mekâna
bağlıdır…
Ancak buradan onların bir gün biteceği anlamını çıkarımlayamayız… Göklerin ve yerin sürüp
gidişinin sonlanacağını ve böylece cehennemin de bir gün sona ereceğini söyleyemeyiz… Çünkü
bu bir kanıt pekiştirme ifadesi de olabilir… Yani ebedi olarak orada kalmak, var olabildikleri
yerin de ebedi olduğunu pekiştiriyor olabilir… Arapça “Sürüp gittikçe ebediyen orada kalacaklar”
ifadesi Türkçede “sürüp gideceğine göre onlar da orada hep kalacaklar” ifadesinin karşılığı gibi
duruyor. Ancak yine de zamanın izafiliği üzerinde konu farklı düşünülebilir.
Kalacakları yer ise, başka bir yer tanımlanmadığına göre, gök kapılarından geçemeyenlerin
kalacağı yerdir. Buradan (o gün dönüşeceği haliyle) mevcut dünyanın ya da onun altının
olabilirliği ihtimali yüksek görünüyor…
63
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Rabbin cehennemdekilere olası bir dilemesi ise ebediyeti bozmayacağına göre… Yüksek
adaleti dâhilinde kişilerin hak ettiği bir dileyiş olacaktır… Cehennemin varoluşunun sona ereceği
anlamını taşımaz. Ancak Allah kaybedenlere hak edişinin bire bir karşılığını verecektir…
Cehennemlikler için, daha fazlasını değil.
Mutlu olanlar da artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilediği şey hariç, gökler ve
yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır.
11-Hud Suresi 108.ayet
Hemen akabindeki bu ayet de cennet için aynı şeyleri söylüyor… Gökler ve yer sürüp gittiği
sürece kalınacak yer… Demek ki cennet de bu yaratılış sınırlarında bir yerde… Rabbin
cennettekilere olası bir dilemesi ise ebediyeti bozmayacağına göre merhameti dâhilinde daha
olumlu bir dileyiş olacaktır… Cennetin varoluşunun sona ereceği anlamını taşımaz. Cennetlikler
için hak ediş, yaptıkları iyi işlerin kat be kat fazlasıdır.
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir
ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.
O halde güzel işlerin ve başarının meyvesi de çok muhtemelen göklerde olacaktır.
14-İbrahim Suresi 24.ayet
Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün… Allah’ın
huzuruna çıkacaklardır.
14-İbrahim Suresi 48.ayet
Kimi meallerde “değiştirilmesi” diye geçişi hatalıdır… Burada yerin ve göğün başka yer ve
göklere dönüştürülmesi, onların yok olup başkalarının getirilerek değiştirilmesi değil, zaten var
olanların bir değişim, dönüşüm geçirmesidir. Dolayısıyla cennet ve cehennemin bu sahada olacağı
anlamı çıkıyor.
Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de… İkna
olmazlar…
15-Hicr Suresi 14.ayet
Yine gökyüzünden açılacak bir kapıdan ve o kapıdan geçişin gerçeği görüş ile
ilişkilendirilmesi, varılacak müjdeli yer hakkında aynı intibayı bize veriyor…
Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için düzenledik. Ve onu her
kovulan şeytandan koruduk.
15-Hicr Suresi 16.ayet
Bu ayet de gökyüzünün tekil geçtiği ayetlerden biri… Burçlar yıldız kümeleriyse ve gözle
görülebiliyorsa bu kümeler Samanyolu galaksisinin içinde olmalı. Bu anlamda “yakın göğün
yıldızlarla donatılması” ayeti (37:6) ile örtüşüyor. Eğer cennet göklerde ise… Onun da Samanyolu
galaksisinin dışında olma ihtimalinin daha olabilir olduğu çıkarımlanabilir… Ama elbette bilimsel
seviyemizin geldiği nokta bu çıkarımımızı zamanla güncellenerek iz düşürebilir de.
64
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
Ayrıca arafı aşmadan önce toplanan insanların cehennemi açıkça görecek biçimde diz üstü
çökmüş vaziyette çevresinde olacakları… Oradan iman edenlerin kurtulacaklarını ve diğerlerinin
içine bırakılacaklarını anlatan ayetler de bu görüşü destekler niteliktedir.
Tüm okuduklarınız hüküm değil, sadece ufuk paylaşımıdır. Gök kapılarından en büyük
mutlulukla geçmeniz temennisiyle…
Selam ile…
65
KALEMZADE2016E-KİTAP | YARATILIŞ KALEMİ
YARATILIŞ KALEMİ
KALEMZADE2016E-KİTAP
kalemzadecengizyardim@gmail.com
2016|DarıcaKOCAELİ
Kitabın tüm hakları yazara aittir
Hiçbir içerik, yazarından izin alınmaksızın, kendi namına kullanılamaz
Ticari değildir
Para ve sair yollarla satılamaz
All rights reserved to the author
On behalf, any content of the book can not be used without permission
Not commercial
No permission for sale
kalemzade.net
66