06.04.2017 Views

GÖÇ-MER Rapor

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ULUSLARARASI KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER VE<br />

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLER<br />

I.ULUSLARARASI <strong>GÖÇ</strong> VE GÜVENLİK KONFERANSI<br />

SONUÇ RAPORU<br />

11-13 Kasım 2016


Uluslararası Kitlesel Göçler ve<br />

Türkiye’deki Suriyeliler<br />

SONUÇ RAPORU<br />

Kasım-2016<br />

Ankara


Uluslararası Kitlesel Göçler ve<br />

Türkiye’deki Suriyeliler<br />

<strong>Rapor</strong>u Hazırlayanlar:<br />

Doç.Dr. Coşkun TAŞTAN (Polis Akademisi, <strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong> Md. V.)<br />

Yrd.Doç.Dr. Ayşe ÇOLPAN KAVUNCU (Polis Akademisi, SA<strong>MER</strong> Md. V.)<br />

Arş.Gör. Ayşe Merve AKBULUT (Polis Akademisi)<br />

Arş.Gör. İbrahim İRDEM (Polis Akademisi)<br />

Uzman Emür OSMANOĞLU (Polis Akademisi)<br />

Arş.Gör. Ömer ÖZKAYA (Polis Akademisi)<br />

Arş.Gör. Aslıhan Küçüker YILDIZ (Polis Akademisi)<br />

© Polis Akademisi-2016. Bu raporun tüm yayın hakları saklıdır ve Polis Akademisi’ne aittir.<br />

<strong>Rapor</strong> Polis Akademisi’nin yazılı izni olmadan bütün halinde çoğaltılamaz, ticari amaçlarla<br />

dağıtılamaz.<br />

Bu yayının içeriği Polis Akademisi Başkanlığı’nın ve <strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong>’in resmi fikir ve görüşlerini<br />

yansıtmamaktadır. <strong>Rapor</strong>da yer alan bilgi ve fikirler konferans katılımcılarına aittir.<br />

Polis Akademisi<br />

Güvenlik Bilimleri Enstitüsü<br />

Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi (<strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong>)<br />

Necatibey Caddesi No: 108 06400 Çankaya/ANKARA<br />

Tel: +90 312 462 90 58<br />

Eposta: gocmer@pa.edu.tr


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

İÇİNDEKİLER<br />

YÖNETİCİ ÖZETİ....................................................................................................................6<br />

GİRİŞ....................................................................................................................................10<br />

I. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER ve EKONOMİ..................................................................................12<br />

II. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER ve BARINMA.................................................................................15<br />

III. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER ve EĞİTİM....................................................................................18<br />

IV. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>, KENT ve GÜVENLİK.........................................................................23<br />

V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ................................................................26<br />

VI. SONUÇ...........................................................................................................................38<br />

Konferans Konuşmacı Listesi ..........................................................................................40<br />

4


KISALTMALAR<br />

AFAD : Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (T.C. Başbakanlık)<br />

AFKEN : Afet Geçici Kent Yönetimi Sistemi<br />

EYDAS : Elektronik Yardım Dağıtım Sistemi (AFAD)<br />

GBM : Geçici Barınma Merkezleri<br />

GKAB : Geçici koruma altında bulunan<br />

<strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong> : Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi (Polis Akademisi)<br />

KAGEM : Kadın Aile ve Gençlik Merkezi (Diyanet Vakfı)<br />

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı<br />

STK : Sivil toplum Kuruluşu<br />

YÖKSİS : Yüksek Öğretim Bilgi Sistemi (YÖK)<br />

5


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

YÖNETİCİ ÖZETİ<br />

• Polis Akademisi Göç ve Sınır Araştırma<br />

Merkezi (<strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong>) tarafından 11-13 Kasım<br />

2016 tarihlerinde Antalya’da, “Kitlesel<br />

Göçler ve Kent” konulu I. Uluslararası Göç<br />

ve Güvenlik konulu konferans gerçekleştirilmiştir.<br />

• Yurtiçinden ve yurtdışından konuşmacıların<br />

katıldığı konferansta 11 oturum<br />

düzenlenmiş, bu oturumlarda 52 konuşmacı<br />

tarafından toplam 45 sunum gerçekleştirilmiştir.<br />

• Geçtiğimiz elli yıl içerisinde dünya nüfusunun<br />

üçte ikisi kırsal alanlardan kentsel<br />

alanlara göç etmiştir. Projeksiyonlar,<br />

gelecekte bu eğilimin giderek artacağını;<br />

2050 yılında tüm dünya nüfusunun %<br />

60’ının kentlerde yaşayacağını göstermektedir.<br />

• 2016 yılı itibariyle dünyada 65.5 milyon<br />

mülteci bulunmaktadır. Eğer tüm mülteciler<br />

bir devlet olsaydı dünyanın 21. büyük<br />

devletini meydana getirirlerdi.<br />

• Küresel düzeyde kendini gösteren kırdan<br />

kente göç eğilimi, konunun tüm boyutlarıyla<br />

ele alınmasını gerekli kılmaktadır.<br />

<strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong> tarafından 2016 yılında “Kitlesel<br />

Göçler ve Kent” temasıyla ilki düzenlenen<br />

ve ilerleyen yıllarda farklı temalarla düzenlenmesi<br />

planlanan bu konferanslar<br />

dizisi bu bakımdan önemli bir boşluğu<br />

doldurmayı hedeflemektedir.<br />

• Konferans kapsamındaki sunumlarda,<br />

göçmenlerin kent planlamalarında hesaba<br />

katılmamasının küresel düzeyde<br />

önemli bir eksik olduğu vurgulanmıştır.<br />

Örneğin Pakistan özelinde, özellikle<br />

yoksul göçmenler ve kadın göçmenler<br />

aleyhine gizli ayrımcılık pratikleri içeren<br />

kent planlaması uygulamaları olduğu<br />

dile getirilmiştir.<br />

• Türkiye’de geçici koruma altında bulunan<br />

(GKAB) Suriyelilerin nüfusu 15<br />

Aralık 2016 tarihi itibariyle 2.801.586’dır.<br />

Bunların 258.571’i geçici barınma merkezlerinde<br />

(kamplarda), geri kalanları<br />

ise kamp dışı alanlarda kendi imkânlarıyla<br />

barınmaktadırlar.<br />

• Eğer Türkiye’de bulunan geçici koruma<br />

altındaki Suriyeliler tek bir ilde toplansalardı<br />

Türkiye’nin 4. büyük ilini meydana<br />

getirirlerdi.<br />

• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin nüfusuna<br />

dair yapılan projeksiyonlarda geliştirilen<br />

4 farklı senaryoya göre 2025 yılında<br />

Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin nüfusu<br />

2.4 milyon ile 3.7 milyon arasında bir<br />

sayıyla ifade edilecektir.<br />

• Türkiye’de geçici koruma altında bulunan<br />

(GKAB) Suriyelilerin ülke ekonomisi<br />

üzerindeki etkisi önemlidir.<br />

Konferansta, GKAB Suriyelilerin Türkiye<br />

ekonomisi üzerindeki etkileri ele<br />

6


alınmıştır. Konferans kapsamında gerçekleştirilen<br />

sunumlarda bu etkiler şu<br />

şekilde tespit edilmiştir:<br />

• Olumlu etkiler:<br />

◦◦<br />

GKAB Suriyelilerin ülke ekonomisi<br />

üzerindeki etkilerini sadece olumsuz<br />

anlamda değerlendirmek taraflı bir<br />

değerlendirme olacaktır. Dolayısıyla<br />

bu değerlendirmeler yapılırken beraberlerinde<br />

getirdikleri mal varlıklarıyla,<br />

bulundukları yerlerin ekonomisine<br />

sağlamakta oldukları katkılar da<br />

göz önüne alınmalıdır.<br />

◦◦<br />

Sınır bölgelerinde yapılan geniş çaplı<br />

yardımlar yerel firmalar için ekonomik<br />

hareketlilik yaratmıştır (özelikle<br />

tekstil ve gıda ile ilgili yerel düzeydeki<br />

üretim artmıştır)<br />

◦◦<br />

Emlak piyasasında hareketlilik oluşmaktadır<br />

• Olumsuz etkiler:<br />

◦◦<br />

Kiralar artmıştır<br />

◦◦<br />

İşgücü piyasasında haksız rekabet<br />

oluşmaktadır ve (özellikle tarımda ve<br />

vasıfsız iş gücü alanında) emek ülke<br />

ortalamasının altına düşecek kadar<br />

ucuzlaşmaktadır<br />

◦◦<br />

İl bazında enflasyon Kilis, Gaziantep<br />

ve Hatay gibi GKAB Suriyeli yükünün<br />

fazla olduğu illerde ülke ortalamasının<br />

üzerine çıkmaktadır<br />

◦◦<br />

Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde,<br />

vergi kaybında ve vergi kaçakçılığında<br />

artış söz konusudur<br />

• Kitlesel göçün etkileri ekonomik açıdan<br />

ele alındığında GKAB Suriyeliler<br />

bağlamında kitlesel göç hareketlerine<br />

yalnızca güvenlik anlayışı ile değil aynı<br />

zamanda iyi yönetim açısından da bakılması<br />

gerektiği vurgulanmıştır.<br />

• Konferans kapsamında gerçekleştirilen<br />

sunumların bir kısmı, kitlesel göçmenlerin<br />

eğitimi hakkındadır. Yakın<br />

zamanda en büyük kitlesel göç hareketlerinden<br />

biri olması nedeniyle Türkiye’deki<br />

GKAB Suriyelilerin eğitimi, bu<br />

sunumların başat teması niteliğindedir.<br />

• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin eğitimi<br />

ile ilgili olarak yapılan sunumlarda ön<br />

plana çıkan konular şunlardır:<br />

◦◦<br />

Türkiye’de nüfusu 3 milyona yaklaşan<br />

GKAB Suriyelilerin yaklaşık 1<br />

milyonu (900 bini) okul çağındaki çocuklardan<br />

oluşmaktadır.<br />

◦ ◦ “Türkiye’de bulunan tüm Suriyelilere<br />

eğitim vereceğiz” demek, afaki bir<br />

yaklaşımdır. Tüm çabalara rağmen<br />

eğitim sistemine katılmayacak çok<br />

sayıda GKAB Suriyeli olacaktır.<br />

◦◦<br />

2014 yılı öncesinde GKAB Suriyelilerin<br />

ülkelerine geri dönecekleri<br />

varsayımıyla “Suriyeliler Türkiye’de<br />

misafirdir, dolayısıyla kendi müfredatlarıyla<br />

eğitilmelidirler” düşüncesi<br />

belirleyiciyken, 2014 yılından sonra<br />

GKAB Suriyelilere özgü Türk eğitim<br />

müfredatı oluşturuldu.<br />

◦◦<br />

Türkiye, GKAB Suriyelilerin eğitimi<br />

için 2016 yılına kadar 3 milyar ABD<br />

doları harcama yapmıştır.<br />

◦◦<br />

Türkiye’de 2016 yılı itibariyle GKAB<br />

Suriyelilerin eğitimi 4 farklı koldan<br />

sağlanmaktadır:<br />

‣ Geçici Barınma Merkezlerinde bulunan<br />

Geçici Eğitim Merkezleri (2016<br />

yılı itibariyle 425 adet). Bu merkezlerde<br />

Suriye müfredatı uygulanmaktadır<br />

ve 325.000 öğrenciye eğitim verilmektedir.<br />

‣ Tekli eğitim yapan Türk okullarında<br />

Suriyeli müfredatına göre verilen<br />

eğitim.<br />

‣ MEB okullarında Türk öğrencilerle<br />

7


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

birlikte kontenjanlar ölçüsünde Suriyeli<br />

öğrencilere eğitim verilmektedir<br />

(yaklaşık 509.000 öğrenci bu şekilde<br />

eğitim almaktadır).<br />

‣ MEB tarafından akredite edilen<br />

STK’larda verilen eğitim (yaklaşık<br />

30.000 civarında öğrenci bu şekilde<br />

eğitim almaktadır)<br />

‣ GKAB Suriyelilerin eğitimine ayrılan<br />

kaynaklar itibariyle bakıldığında,<br />

yerel yönetimlerin, barınma, gıda ve<br />

sağlık gibi temel ihtiyaçların yanı sıra<br />

GKAB Suriyelilere eğitim alanında da<br />

yardımda bulundukları görülmektedir.<br />

‣ Türkiye’de GKAB Suriyelilerden<br />

19.200 öğretmen adayına hizmet içi<br />

eğitim verilmiş ve bu kişiler öğretmen<br />

olmaya hazır duruma getirilmiştir.<br />

• Kitlesel göçler ve barınma ile ilgili olarak<br />

yapılan sunumlarda ön plana çıkan<br />

konular şunlardır:<br />

◦◦<br />

Türkiye’de 10 ile yerleşik 25 Geçici<br />

Barınma Merkezinde (2016 yılının<br />

sonuna doğru) toplam 258.571<br />

GKAB Suriyeli barınmaktadır.<br />

◦◦<br />

Türkiye’deki geçici barınma merkezlerinin<br />

maliyeti bir hayli yüksektir ve<br />

bu barınma merkezlerinde GKAB<br />

Suriyelilerin her türlü temel ihtiyaçları<br />

son derece modern şekilde karşılanmaktadır.<br />

◦◦<br />

AFAD tarafından sevk ve idare edilen<br />

geçici barınma merkezleri, dünya çapında<br />

övgüye mazhar olmuştur.<br />

◦◦<br />

Türkiye’de geçici barınma merkezleri<br />

dışında (kamp dışında) yaşayan<br />

GKAB Suriyelilerin barınma ile ilgili<br />

olarak ciddi sorunlar yaşadıkları tespit<br />

edilmiştir.<br />

◦◦<br />

Özellikle kentlerin çöküntü bölgelerinde<br />

ve gecekonduların yaygın olduğu<br />

yoksul alanlarda yoğunlaşan<br />

GKAB Suriyeliler, fiziksel şartları pek<br />

de iyi olmayan binalarda barınmaktadırlar.<br />

Bu durum, ciddi toplumsal<br />

sorunların yanı sıra, sağlık sorunlarına<br />

da yol açabilmektedir.<br />

◦◦<br />

GKAB Suriyelilerin barınma ihtiyacı,<br />

(G.Antep, Ş.Urfa, Kilis gibi) belirli illerde<br />

konut kiralarının yükselmesine<br />

neden olmuştur.<br />

• Kitlesel göçler ve kentsel güvenlik ile<br />

ilgili olarak yapılan sunumlarda, aşağıdaki<br />

konular ön plana çıkmıştır:<br />

◦◦<br />

Kitlesel göçler, yabancı düşmanlığı<br />

ve benzeri “nefret suçlarının” artmasına<br />

neden olabilmektedir.<br />

◦◦<br />

Ev sahibi toplum ile kitlesel göçmenler<br />

arasındaki sosyal-psikolojik tansiyonun<br />

izlenmesi ve devamlı olarak<br />

önlemler alınması gereklidir.<br />

◦◦<br />

Kentsel güvenlik konusu, kitlesel<br />

göçlerden bağımsız bir şekilde zaten<br />

ilerlemekte, kendi mecrasını bulmakta<br />

iken GKAB Suriyelilerin Türkiye’ye<br />

akın etmesi ile birlikte, daha<br />

önemli bir konu haline gelmiştir.<br />

“Yüksek güvenlikli site” anlayışında<br />

örneğini bulan “kentsel barınma ve<br />

güvenlik” konusu, GKAB Suriyelilerin<br />

barınma ihtiyacı karşısında geliştirilen<br />

söylemlerle şekillenmektedir.<br />

◦ ◦ Getto, bir kentin herhangi bir azınlıkça<br />

yerleşilen bölümüne genel olarak<br />

verilen addır. Gettolaşma kent<br />

güvenliğini doğrudan etkilemektedir.<br />

Kentlerin çevrelerinde oluşan<br />

bu bölgeler kent güvenliğini tehdit<br />

etmektedir. Göçmenlerin kendilerini<br />

soyutlamaları bulundukları ülkeye<br />

entegrasyonu zorlaştırır. Kaçakçılık,<br />

uyuşturucu ticareti, kalpazanlık gibi<br />

suç türleri bu bölgelerde yaygın olarak<br />

görülmektedir. Aynı zamanda<br />

8


kentli kimliğinin kazanılamamasında<br />

gettolaşma önemli bir husustur.<br />

◦◦<br />

Göçmenlerin Kentsel ve sosyal yaşama<br />

uyum sağlamak yerine kendi<br />

sistemleriyle hareket etmeleri orta<br />

ve uzun vadede ulusal güvenlik tehdidi<br />

oluşmasına neden olabilir.<br />

◦◦<br />

Kitlesel göçler, sınır güvenliği açısından<br />

tehditlerin oluşmasına neden<br />

olmaktadır.<br />

◦◦<br />

Kitlesel göçlerle birlikte insan kaçakçılığı<br />

suçlarında artış gözlenmektedir.<br />

◦◦<br />

Suriye bağlamında yaşanan kitlesel<br />

göç deneyimleri BM için başarısızlık<br />

örneğidir. Bu başarısızlığın sonucunda<br />

yoğun göç alan transit bir ülke<br />

olan Türkiye‘nin yüz yüze kaldığı<br />

göçmen krizi, tüm dünyanın sorumlu<br />

olduğu ve etkileneceği bir krizdir.<br />

Bundan dolayı, dünya devletlerinin<br />

ve toplumlarının Türkiye’yi ve diğer<br />

transit ülkeleri göçmen krizi ile ilgili<br />

yalnız bırakmaması gerekmektedir.<br />

◦◦<br />

Suriyeli sığınmacılardan Türkiye’ye<br />

ilk gelenler oldukça zor koşullarda<br />

yaşamaya çalışmışlar; zamanla<br />

üretilen politikalarla sığınmacıların<br />

yaşam koşulları iyileştirilmiştir. Ancak<br />

Türkiye’de Suriyelilerin topluma<br />

entegrasyonu için hâlâ ileriye yönelik<br />

uzun erimli politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

◦◦<br />

Türkiye’de süregelen organize suç<br />

ağları, toplumun en zayıf kitlesi olan<br />

Suriyelileri kolaylıkla kandırabilmektedir.<br />

Dolayısıyla Türkiye, kısa dönem<br />

içerisinde suç aktörlerinin (hem fail<br />

hem mağdur) etnik kayma yaşaması<br />

tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Buna<br />

yönelik acil önlemler alınması gerekmektedir.<br />

• Türkiye, Suriyeli sığınmacılara yönelik<br />

barınma merkezleri, özel eğitim uygulamaları<br />

gibi projelerden sonra, Suriyeli<br />

sığınmacıların toplumsal yaşama<br />

entegrasyonu noktasında sadece Suriylilere<br />

değil, Türkiye’de yerleşik toplumsal<br />

kesimlere de yönelik projeler<br />

geliştirmek zorundadır.<br />

9


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

GİRİŞ<br />

Birleşmiş Milletler verilerine göre 1950<br />

yılında dünya nüfusunun üçte birinden daha<br />

azı kentsel alanlarda yaşıyordu. 2016 yılı itibariyle<br />

dünya nüfusunun yarısından fazlası<br />

kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılında ise bu<br />

oranın % 66 civarında olacağı tahmin edilmektedir.<br />

Nüfusun hızla kentleşmesinin ardındaki<br />

en önemli gerçek şüphesiz göçtür.<br />

Modern zamanlarda göçlerin tamamına yakını<br />

kırdan kente doğrudur. Bu eğilim, uluslar<br />

arası kitlesel göçler için de geçerlidir. Örneğin<br />

Suriye’den göç ederek Türkiye’de yeni yaşam<br />

kurmaya çalışan göçmenlerin çok büyük<br />

bir kısmının, – geçici koruma kamplarına<br />

yerleşmedikleri ve seçim yapma imkânına<br />

sahip oldukları durumlarda – kırsal alanları<br />

değil, kentsel yerleşim alanlarını tercih ettikleri<br />

gözlenmektedir. Türkiye’de bulunan<br />

ve sayısı 2.7 milyon civarında olan geçici koruma<br />

altındaki Suriyelilerin yalnızca % 10’u<br />

geçici koruma kamplarında barınmaktadır.<br />

Kamp dışı Suriyeli göçmen nüfusunun çok<br />

büyük bir kısmı ise kentsel alanlara dağılmış<br />

durumdadır.<br />

Kentsel alanlara göç, kentlerin sosyal,<br />

kültürel, ekonomik ve demografik yapısını<br />

derinden etkiler. Ani ve büyük kitlesel göçlerle<br />

birlikte ortaya çıkan sorunlar iki yönlüdür.<br />

Bir yanda kentin yerleşik düzeninde<br />

meydana gelen değişikliklerin getirdiği sorunlar;<br />

diğer yanda ise göçmen kitlelerinin<br />

yaşadığı sorunlar bulunur. Büyük kitlesel<br />

göçlerle birlikte kentlerin sağlık, eğitim,<br />

barınma, çalışma, üretim, tüketim, ulaşım<br />

ve güvenlik gibi birbiriyle işlevsel bütünlük<br />

içerisinde olan yerleşik yapıları baskı altına<br />

girer. Buna paralel olarak yerleşik nüfusun<br />

göçmenlere bakışı şekillenir. Yerleşik imkânların<br />

yetersiz kalması durumunda zenofobik<br />

(yabancı düşmanı) tutumlar ve çeşitli<br />

toplumsal gerilim biçimleri ortaya çıkabilir.<br />

Buna karşılık göçmenler ise barınma,<br />

sağlık, eğitim, meslek edinme ve çalışma<br />

bakımından zorlu koşullara maruz kalırlar.<br />

Göçle birlikte oryantasyon kaybına uğrayan<br />

göçmenler, kentin yerleşik koşullarına<br />

uyum sağlayamadıkları gibi, genellikle farkında<br />

bile olmaksızın bu şartların değişmesine<br />

neden olurlar. Bu nedenlerden dolayı,<br />

göçmen kitlelerine yönelik yerel, ulusal<br />

ve uluslararası düzeyde politikalar önemli<br />

hale gelmektedir. Ulusal ve yerel olarak<br />

farklı düzeydeki politikaların uyumlu olması,<br />

bu politikaları ortaya koyan ve uygulayan<br />

aktörlerin işbirliği içerisinde olması hayati<br />

öneme sahiptir.<br />

Bu konuların uluslar arası bir atmosferde,<br />

çok yönlü bakış açısıyla ele alınabilmesi<br />

için Polis Akademisi Göç ve Sınır Güvenliği<br />

Araştırma Merkezi (<strong>GÖÇ</strong><strong>MER</strong>) tarafından,<br />

11, 12 ve 13 Kasım 2016 tarihlerinde<br />

Antalya’da, “uluslararası kitlesel göç ve<br />

kent” temalı I. Uluslararası Göç ve Güvenlik<br />

Konferansı gerçekleştirilmiştir. Kentsel<br />

10


alanlarda yaşamakta olan uluslar arası göçmen<br />

kitleleriyle ilgili sorunların ele alındığı<br />

konferansta, göçmen kitlelerinin kentsel<br />

mekânlarda karşılaştıkları sorunların yanı<br />

sıra siyasal, kültürel ve ekonomik yönden<br />

kentsel yapıya etkileri hakkında kuramsal<br />

tartışmalara ve uygulamalarla ilgili sunumlara<br />

da yer verilmiştir. Genel anlamda uluslar<br />

arası kitlesel göçlerin, özelde ise Suriyeli<br />

göçmenlerin ağırlıklı olarak incelendiği konferansta,<br />

konuyla ilgili farklı disiplinlerin ve<br />

aktörlerin bir araya getirilmesiyle konunun<br />

derinlemesine analiz edilmesi sağlanmıştır.<br />

Konferansta aşağıdaki konular ele alınmıştır:<br />

‣ Kitlesel göçler ve kentsel güvenlik<br />

‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin barınma<br />

sorunları<br />

‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin mekânsal<br />

dağılımları<br />

‣ Kitlesel göçmenlerin kentsel mekânlara<br />

dağılımları<br />

‣ Türkiye’deki geçici koruma kampları<br />

‣ Ürdün’deki göçmen kampları<br />

‣ Kent yönetimi ve uluslar arası göçmenler<br />

‣ Avrupa’da göçmenlerin yerleşim/yeniden<br />

yerleşimleriyle ilgili politikalar ve<br />

uygulamalar<br />

‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin sağlık sorunları<br />

‣ Suriyeli göçmen kitlelerinin eğitimi<br />

‣ Suriyeli göçmen kitleleri ile ilgili olarak<br />

emek piyasasında ortaya çıkan sorunlar<br />

(iş ve çalışma ile ilgili yasal düzenlemeler;<br />

ucuz işgücü; kaçak işçi çalıştırma;<br />

emek sömürüsü; kayıt dışı ekonomi)<br />

‣ Türkiye’de geçici koruma altında bulunan<br />

Suriyeli göçmen kitlelerin adli ve<br />

idari hukuk ile ilişkileri<br />

‣ Uluslar arası göçmenler ve mali konular<br />

(vergi; kazanç; idari (parasal) cezalar<br />

vb.)<br />

‣ Uluslar arası göçmen kitlelerinin eğitim,<br />

sağlık, barınma ve çalışma sorunlarını<br />

çözmeye yönelik iyi uygulama<br />

örnekleri<br />

Aşağıda, konferansta bu temalar etrafında<br />

yapılan sunumlarda vurgulanan noktalar<br />

beş başlık altında özetlenmektedir. Kitlesel<br />

Göçler ve Ekonomi başlığı altında, farklı<br />

sunumlardan elde edilen bilgiler özetlenmektedir.<br />

Genel olarak kitlesel göçlerin getirdiği<br />

ekonomik sorunların yanı sıra, geniş<br />

hacimli kitlesel göçmenlerin ev sahibi toplumun<br />

ekonomik yapısı üzerindeki olumlu<br />

etkilerine de işaret edilmektedir. Kitlesel<br />

Göçler ve Barınma başlıklı bölümde, özellikle<br />

Türkiye’de GKAB Suriyelilerin barınma<br />

ihtiyaçlarını esas alan bir çerçevede, kitlesel<br />

göçün hem göçmenler hem de ev sahibi<br />

toplum açısından barınma konusunda<br />

ne gibi sorunları beraberinde getirdiği ele<br />

alınmaktadır. Kitlesel Göçler ve Eğitim başlıklı<br />

bölümde ise, yine Türkiye’deki GKAB<br />

Suriyelilerin eğitimi ile ilgili konuları esas<br />

alan bir yaklaşımla, kitlesel göç ve eğitim<br />

konusu ele alınmaktadır. Kitlesel Göç, Kent<br />

ve Güvenlik başlıklı bölüm, kitlesel göçlerin<br />

kentsel güvenliğe etkisi üzerine odaklanmaktadır.<br />

Son olarak, Deneyimler ve Uygulama<br />

Örnekleri başlıklı bölüm, konferansta<br />

bürokratlar, hukukçular ve politika yapıcıları<br />

tarafından yapılan önemli sunumlarda<br />

ortaya konan verileri ve yaklaşımları özetlemektedir.<br />

İlk dört bölümden farklı olarak<br />

V. Bölüm, özellikle Türkiye’deki GKAB<br />

Suriyelilerle ilgili politikaları ve uygulama<br />

örneklerini masaya yatıran ve aydınlatıcı<br />

bilgiler içeren sunumlara dayanmaktadır.<br />

Bu nedenle V. Bölüme daha hacimli bir alan<br />

ayrılmıştır.<br />

11


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

I. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER ve EKONOMİ<br />

Günümüzde küreselleşme süreci ile<br />

artan uluslararası göç hareketleri, zengin<br />

ve yoksul ayrımı yapmaksızın tüm halkları<br />

tehdit eden, göç veren ülke refahını olumsuz<br />

etkileyen uluslararası ekonomik krizler,<br />

terör, iç savaş, iklim değişiklikleri, ekolojik<br />

sorunlar gibi küresel sorunların bir sonucu<br />

olarak gerçekleşmektedir.<br />

Kitlesel göç hareketleri, kentlerin sosyo-kültürel<br />

yapısını, demografik özelliklerini<br />

ve ekonomisini derinden etkilemektedir.<br />

Göç alan kentlerde kitlesel göç akımlarının<br />

etkisiyle mekânsal ve kültürel değişmeler,<br />

istihdam, işgücü, kent yönetimi ve gelir dağılımı<br />

konularında değişmeler yaşanmaktadır.<br />

Göçmenler ve bilhassa mülteciler gittikleri<br />

ülkenin ekonomisine yapacağı etki<br />

nedeniyle ön yargı ve ayrımcılığın en kolay<br />

hedefi haline gelebilmektedirler. Göçmenler<br />

ve mülteciler gittikleri bölgelerde ekonomik<br />

sorunların kaynağı olarak görülmektedirler.<br />

Söz konusu kesimin ön yargı<br />

ve ayrımcılık ile “ötekileştirilmesinde” temel<br />

etmen; gittikleri ülkede yerli nüfusun istihdam<br />

imkânlarına ortak olmaları, gittikleri<br />

ülkede işsizliğe neden olmaları, hedef ülkenin<br />

kalkınma amaçlı olarak farklı sektör<br />

Resim-1. Suriye’den Türkiye’ye kitlesel göç (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

12


ve alanlarda yapacağı harcamaları sekteye<br />

uğratmaları yönündeki düşüncelerden ve<br />

ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Oysa<br />

yeni gelen nüfus, hem bir tüketici hem de<br />

bir üretici aktör olarak mevcut ekonominin<br />

genişlemesine katkıda bulunmaktadır. Bu<br />

da fırsatlarla risklerin iç içe geçtiği bir tabloya<br />

işaret etmektedir.<br />

Bugün resmi rakamlara göre Türkiye’de<br />

geçici koruma kapsamında üç milyona<br />

yakın GKAB Suriyeli bulunmaktadır. 2016<br />

yılının Aralık ayı itibariyle 2.801.586 Suriyeliye<br />

ev sahipliği yapan ülke olarak Türkiye,<br />

dünyanın en büyük sığınmacı yüküne sahip<br />

ülkesi konumuna gelmiştir. Suriyeli nüfusun<br />

yakın gelecekte de ülkelerine dönme<br />

ihtimali oldukça düşük görünmektedir. Bu<br />

nedenle Türkiye’de geçici koruma altında<br />

bulunan Suriyelilerin ekonomi için yarattığı<br />

olumlu ve olumsuz etkilerin tespitinin yakın<br />

gelecekte alınması gerekecek tedbirler için<br />

oldukça önemli olduğu değerlendirilmiştir.<br />

Suriyelilerin ülkemize gelmesi tüm şehirler<br />

ekseninde kiracılar için kiraların artması<br />

riskini taşırken, ev sahipleri için de<br />

Suriyelilerin emlak talebinde artışa neden<br />

olması fırsata dönüşmüştür. Sınır illerinde<br />

temel gıda maddelerinin artması sonucunda<br />

enflasyonun bu illerde (Kilis, Hatay,<br />

Gaziantep) Türkiye ortalamasının üzerinde<br />

olması; sanayide – tarımda – küçük çaplı<br />

işletmelerde ucuz iş gücü olarak çalışan<br />

Suriyelilerin yerel iş gücü piyasasına yarattığı<br />

dezavantaj ve Suriyeli ucuz işçi çalıştıran<br />

firmaların, çalıştırmayan firmalara göre<br />

haksız rekabet içerisinde olması Suriye’den<br />

Türkiye’ye kitlesel göçün Türkiye’de yarattığı<br />

ekonomik riskler olarak düşünülmektedir.<br />

Suriyelilerin yerel iş gücünün çalışmak<br />

istemediği işlerde çalışarak iş gücündeki<br />

açığı kapatmaları, sınır illerindeki kamplara<br />

ve Suriye’ye yönelik olarak yapılan ekonomik<br />

yardımların yerel firmalar üzerinden<br />

yapılması ve bunun neticesinde tekstil, gıda<br />

alanlarında faaliyet gösteren firmaların üretiminin<br />

artması ve ihracat açığının dengelenmesi,<br />

Suriye’den gelen yatırımcı ve tüccar<br />

kesimin hem ticarete hem de piyasaya<br />

olumlu etkisi Suriyelilerin genelde Türk<br />

ekonomisine özelde ise yerel ekonomiye<br />

katkıları olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla,<br />

kitlesel göç hareketlerinin ve bu anlamda<br />

en iyi örnek olarak Suriyelilerin ekonomi<br />

üzerindeki etkisi madalyonun iki yüzü gibidir.<br />

Suriyeliler sadece yerleştikleri yerlere,<br />

gittikleri bölgelere ekonomik külfet değil,<br />

aynı zamanda beraberinde getirdikleri<br />

varlıklarıyla katma değer getirmektedirler.<br />

Konferansta bu düşünceye dayanarak yapılan<br />

sunumlarda kitlesel göç hareketlerine<br />

“güvenlik” anlayışından ziyade bir yönetim<br />

anlayışı ile yaklaşılırsa bunun bir güce ve<br />

enerjiye dönüşeceği vurgulanmıştır.<br />

Suriyeliler beraberlerinde<br />

getirdikleri varlıklarıyla bilgi,<br />

beceri ve tecrübeleri ile ev<br />

sahibi toplumun ekonomisine<br />

katma değer sağlamaktadır.<br />

11 Ocak 2016 tarihinde çıkarılan yönetmelik<br />

ile Suriyelilerin Türkiye’deki çalışma<br />

şartları düzenlenmiş ve mevsimlik tarım<br />

işlerinde çalışmaları serbest kılınmış, diğer<br />

alanlarda çalışmaları ise belirli şartlara<br />

bağlanmıştır. Bu durum atıl işgücü problemi<br />

olarak görülen ve ileride toplumsal<br />

bir takım sorunlara yol açma riski taşıyan<br />

Suriyeli işgücünün kısmen de olsa değerlendirilebilmesi<br />

anlamına gelmektedir.<br />

Toplumdan bazı kesimlerin ve STK’ların<br />

düşündüğünün aksine, Suriyelilere kısmen<br />

çalışma izninin verilmesi toplumsal barışı<br />

bozmak yerine, uzun vadede Suriyeliler ile<br />

Türk vatandaşları arasındaki toplumsal barışı<br />

tesis etme noktasında önemli bir adım<br />

olarak düşünülmüştür. Suriyelilerin iş gücü<br />

piyasasıyla ilgili beklentisini Suriye’de yapmakta<br />

oldukları işleri Türkiye’deki emek<br />

piyasasında da yapabilmeleri arzusu oluşturmaktadır.<br />

Kendilerini “biz”den biri olarak<br />

13


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

gören Suriyelilerin Türkiye’de ekonomik,<br />

kültürel ve sosyal sisteme uyum sağlaması,<br />

gerek ötekileştirmelerinin önlenmesi<br />

bakımından gerekse de toplumsal huzurun<br />

ve çalışma barışının korunması açısından<br />

önem taşımaktadır. Türk iş gücü piyasasında<br />

Suriyeliler ile birlikte artma eğiliminde<br />

olan kayıt dışılığın engellenmesinin kurumsal<br />

bir yapı çerçevesinde çalışma şartlarının<br />

iyileştirilmesine bağlı olduğu, hem milli<br />

gelire katkı sağlayacak hem de iş gücünün<br />

sömürülmesini ortadan kaldıracak politika<br />

ve mekanizmaların iş gücü piyasası üzerinde<br />

olumlu etki yaratacağı belirtilmiştir.<br />

Göçmenlerin vergisel anlamda denetlenmeleri<br />

devlet hazinesinde kayıplar yaşanmaması<br />

açısından ekonomik anlamda<br />

alınması gereken tedbirler içerisinde değerlendirilmiştir.<br />

Göçmenlerin hedef ülkelerde<br />

ne kadar süre ile bulunacakları net<br />

olarak belirlenemese dahi vergi borçlarının<br />

takibi ve tahsili mali sorumluluklarının<br />

yerine getirilmesi bağlamında önem arz<br />

etmektedir. Türk vergi sisteminde de Vergi<br />

Usul Kanunu’nun 8. Maddesinde yer alan<br />

“Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak<br />

edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi<br />

sorumluluğunu kaldırmaz” hükmüne binaen<br />

oluşturulmuş vergi ehliyeti, vergi sorumluluğu<br />

ve kanuni temsilcilerin ödevleri<br />

gibi kayıp ve kaçağı önleyici yaklaşımların<br />

göçmenlerin mükellefiyet tesisi neticesinde<br />

kötü niyetli kullanmalarına maruz kaldıkları<br />

tespit edilmiştir.<br />

Geçici koruma kapsamında kendi adına<br />

ve hesabına bağımsız çalışan yabancılar<br />

vergi numaraları olması kaydıyla işyerinin<br />

kuruluş işlemlerinin tamamlanması sonrasında,<br />

şirketler için ticaret sicil gazetesi,<br />

gerçek kişi tacirler ile esnaf ve sanatkârlar<br />

için ilgili oda sicil kayıt belgesi gibi iş yerinin<br />

faaliyetini gösteren belgenin başvuru<br />

esnasında sunulması suretiyle çalışma izni<br />

almak zorundadırlar. Aksi takdirde çalışma<br />

izni hukuka uygun alınmamaktadır. Ülkemizde<br />

Suriyeliler küçük işletmeler yoluyla<br />

üretim ve ticarete katkı sağlamakta; ancak<br />

bu işletmelerin pek çoğunun kaçak olması<br />

neticesinde vergi gibi yasal yükümlülüklerin<br />

yerine getirilmemesine ve haksız rekabete<br />

neden olmaktadır. Bu da yerel esnaf arasında<br />

Suriyelilere yönelik olarak tepkinin artmasına<br />

neden olmaktadır. Konferans kapsamında<br />

yapılan sunumlarda göçmenlerin<br />

iktisadi hayatta vergi kanunları neticesinde<br />

yüklendikleri ödevlerle ilgili diğer aksaklıkların<br />

tespit edilmesi ve bunlara yönelik<br />

çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerektiği<br />

vurgulanmıştır.<br />

14


II. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER ve BARINMA<br />

Bir yerden başka bir yere göçün sağlık,<br />

gıda, istihdam ve benzeri ihtiyaçları beraberinde<br />

getirdiği kuşkusuzdur ancak bu<br />

ihtiyaçların içinde en temelde yer alanı barınmadır.<br />

İnsanı dış dünyaya karşı güvenli<br />

kılmanın bir diğer adı olan barınma ihtiyacı<br />

karşılanmaz ise insan için sağlıklı ve<br />

güvenli bir yaşamdan da söz edilemez. Bu<br />

cümleden olmak üzere, Konferansta kitlesel<br />

göçmenlerin barınma ihtiyaçları ile ilgili<br />

sunumlar yapılmış, tartışmalar gerçekleştirilmiştir<br />

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı<br />

3 milyona yakın insanın Türkiye’ye sığınmasına<br />

neden olmuştur. Türkiye, savaştan<br />

kaçan bu sığınmacılara yönelik olarak hem<br />

tarihi ve kültürel birlikteliğinin gereği insani<br />

bir perspektifle yaklaşmış, hem de Cenevre<br />

Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalara<br />

taraf olmasının gereği olarak savaştan<br />

kaçan insanlara açık kapı politikası uygulamıştır.<br />

Açık kapı politikasının bir sonucu<br />

olarak ülkemize gelen 3 milyona yakın kitlesel<br />

göçmenin Türkiye’ye giriş yaptığı andan<br />

itibaren en başta gelen ihtiyacı barınma<br />

sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Kendi ülkelerinde<br />

barınma imkânlarının neredeyse<br />

tamamen yok olduğu bu insanlara yönelik<br />

Türkiye’ye girişlerinden itibaren üç farklı<br />

VALİ<br />

VALİ YARDIMCISI<br />

(GENEL KOORDİNATOR)<br />

KONAKLAMA TESİSİ<br />

<strong>MER</strong>KEZ YÖNETİCİSİ<br />

JANDARMA KARAKOL KOMUTANLIĞI<br />

İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ<br />

TÜRK KIZILAY DERNEĞİ TEMSİLCİLİĞİ<br />

BKMMYK<br />

TEMSİLCİSİ<br />

DIŞİŞLERİ<br />

BAKANLIĞI<br />

TEMSİLCİSİ<br />

<strong>MER</strong>KEZ KOMİSYONU<br />

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI TEMSİLCİSİ<br />

3. HUDUT ALAY KOM. TEMSİLCİSİ<br />

İL JANDARMA KOM. TEMSİLCİSİ<br />

İL EMNİYET MD. TEMSİLCİSİ<br />

İL MİLLİ EĞT. MD. TEMSİLCİSİ<br />

İL SAĞLIK MD. TEMSİLCİSİ<br />

İL MÜFTÜLÜĞÜ TEMSİLCİSİ<br />

İL AFAD MD. TEMSİLCİSİ<br />

AİLE ve SOSYAL POLİTİKALAR<br />

MD. TEMSİLCİSİ<br />

TÜRK KIZILAYI DERNEĞİ TEMSİLCİSİ<br />

<strong>MER</strong>KEZ YÖNETİCİ<br />

YARDIMCISI<br />

LOJİSTİK HİZMETLERİ BÜROSU<br />

SAĞLIK HİZMETLERİ BÜROSU<br />

EĞİTİM HİZMETLERİ ve SPOR<br />

FAALİYETLERİ BÜROSU<br />

DİN HİZMETLERİ ve TERCÜMAN<br />

HİZMETLERİ BÜROSU<br />

İTFAİYE HİZMETLERİ BÜROSU<br />

TEMİZLİK YE ÇEVRE SAĞLIĞI HİZMETLER<br />

BÜROSU<br />

TEKNİK HİZMETLER BÜROSU<br />

<strong>MER</strong>KEZ YÖNETİCİ<br />

YARDIMCISI<br />

KAYIT KABUL HİZMETLERİ BÜROSU<br />

ÖZEL GÜVENLİK HİZMETLERİ BÜROSU<br />

MUHASEBE HİZMETLERİ BÜROSU<br />

ULAŞIM HİZMETLERİ BÜROSU<br />

Y.AZI İŞLERİ BÜROSU<br />

HABER <strong>MER</strong>KEZİ ve ENFORMASYON<br />

HİZMETLERİ BÜROSU<br />

BASIN-YAYIN-PROTOKOL ve BRİFİNG HİZ.<br />

BÜROSU<br />

Şekil-1. Türkiye’de Geçici Barınma Merkezlerinin idari yapısı: Suruç örneği (görsel, konferans sunumlarından<br />

derlenmiştir)<br />

15


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

barınma yöntemi geliştirilmiştir. İç savaşın<br />

başladığı tarihlerde akrabalık ilişkilerinin<br />

sonucu olarak özellikle Şanlıurfa, Gaziantep,<br />

Hatay, Mardin ve Siirt başta olmak üzere<br />

Türkiye’nin birçok ilindeki akrabalarının<br />

yanına yerleşmişlerdir. İkinci barınma yöntemi<br />

ise Türkiye’nin 10 ilde açmış olduğu ve<br />

2016 yılının sonuna doğru sayısı 25’i bulan<br />

geçici barınma merkezlerinde (kamplarda)<br />

sunulan barınma hizmetidir. Üçüncüsü ise<br />

sığınmacıların hiçbir yasal engele takılmadan<br />

kendi imkânlarıyla Türkiye’nin 81 ilinde<br />

kiralama ya da satın alma yoluyla edindiği<br />

barınma imkânlarıdır. Belirli bir dönem<br />

geçici barınma merkezlerinde kalan ama<br />

daha sonra bu yerlerden farklı gerekçelerle<br />

ayrılan sığınmacıların özellikle büyükşehirlerde<br />

kentlerin çöküntü bölgelerinde kiralama<br />

yoluyla yerleştikleri görülmektedir.<br />

Bu üç farklı barınma biçiminin her birinin<br />

farklı sonuçları ortaya çıkmakta ve Türkiye<br />

Cumhuriyeti devletine olan maliyeti de farklı<br />

olmaktadır. Öncelikle barınma maliyeti<br />

denildiğinde bu kalemin içine girecek olan<br />

unsurlar şunlardır: Ev kirası, elektrik, su,<br />

ısınma-yakıt. Tüm bu kalemlerin masraflarının<br />

toplamı barınma maliyetini içermektedir.<br />

Sığınmacıların barınma maliyetlerini de<br />

içine alacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

yaptığı toplam harcama miktarı 12 milyar<br />

dolar civarındadır. Sivil toplum örgütlerinin<br />

öncülüğünde yapılan yardımlar ve bireysel<br />

olarak vatandaşların yaptığı yardımlar da<br />

hesaba katıldığında Türkiye’de devletin ve<br />

vatandaşların el birliğiyle, kitlesel olarak<br />

zorunlu göçe maruz bırakılmış olan Suriyelilerin<br />

yardımlarına koştukları ifade edilmelidir.<br />

2016 yılının Aralık ayı itibari ile AFAD<br />

koordinasyonunda faaliyetlerini sürdüren<br />

barınma merkezlerindeki Suriyeli sayısı<br />

258.571 kişidir. Barınma merkezlerinde yaşayan<br />

sığınmacıların barınma şartlarında<br />

belirgin bir standart söz konusudur. Kamplarda<br />

kalan sığınmacıların başta barınma<br />

olmak üzere gıda, eğitim, sağlık, giyim,<br />

ısınma vb. ihtiyaçları insani yaşam koşulları<br />

düzeyinde karşılanmaktadır. Ancak geçici<br />

barınma merkezleri dışında kalan Suriyeli<br />

sığınmacıların barınma ihtiyaçlarının karşılanmasında<br />

(bu merkezlerde kalanlara<br />

göre) farklılıklar söz konusudur. Barınma<br />

merkezleri dışında farklı illerde kalan sığınmacıların<br />

önemli bir bölümü kendi imkânları<br />

ya da sivil toplum kuruluşları ile bireysel<br />

olarak vatandaşların yardımları neticesinde<br />

kiraladıkları konutlarda kalırken bir bölümü<br />

de kentlerin çöküntü bölgelerinde, kentsel<br />

dönüşüm için boşaltılan alanlarda kalmaktadırlar.<br />

Bu alanlarda kalanların yaşamlarını<br />

son derece zorlu koşullarda sürdürdüğü<br />

ve sağlıklı barınma imkânlarından yoksun<br />

oldukları ifade edilmelidir. Ekonomik durumları<br />

elveren sığınmacıların barınma sorunu<br />

yaşamadıkları varsayılsa da sığınmacı<br />

olarak gelenlerin büyük bir çoğunluğunun<br />

ekonomik durumlarının kötü olduğu veya<br />

olacağı göz önüne alınmalıdır. Ekonomik<br />

durumları kötü olan sığınmacılar ise barınma<br />

masraflarını azaltmak ya da bu sorunla<br />

başa çıkabilmek için bir arada yaşamakta<br />

veya düşük ücretli sağlıksız evlerde barınmak<br />

zorunda kalmaktadırlar. Genelde<br />

kentlerin çöküntü ve terk edilmeye yüz tutmuş<br />

çeperlerinde oluşan bu nüfus baskısı<br />

Suriyeli sığınmacıların belirgin sığınakları<br />

haline gelmiştir. Bu tür yaşam alanları genellikle<br />

giriş veya bodrum katlarında ve oldukça<br />

rutubetli, karanlık ve sağlıksız, güneş<br />

almayan, küçük loş dairelerdir. Bu sağlıksız<br />

yaşam koşulları sığınmacıların sağlık durumlarına<br />

doğrudan etki etmekte ve farklı<br />

sağlık sorunlarına neden olmaktadır.<br />

Geçici barınma merkezlerindeki Suriyeli<br />

nüfusun her geçen gün barınma maliyetleri<br />

önemli bir artış göstermektedir. Bu sorunun<br />

çözümü ancak bu topluluğun normal<br />

bireyler ya da vatandaşlar gibi sosyal hayata<br />

katılarak istihdam başta olmak üzere<br />

eğitim ve benzeri ihtiyaçlarını karşılar hale<br />

gelmesiyle mümkündür. Kamp içi barınma<br />

imkânlarının karşılanmasında ihtiyaçların<br />

bir düzen içinde karşılanması gibi pozitif<br />

16


yönler olduğu gibi sosyo-psikolojik açıdan<br />

da olumsuzluklar olduğu uzmanlar tarafından<br />

dile getirilmektedir. Bu sorunların en<br />

büyüğü uzun süre bu kamplarda kalmanın<br />

sosyo-psikolojik maliyeti olan yalıtılmışlık<br />

duygusudur. Bundan dolayı kamp içi sığınmacıların<br />

barınması ile ilgili politikaların<br />

parçası olarak kimsesiz çocuklar, yaşlı, süreğen<br />

hasta ve kadınlar dışında kalanların<br />

belli bir süre sonra kamp dışı barınma imkanlarından<br />

faydalanmaları için yönlendirilmelerinin<br />

gerekliliği belirtilmektedir.<br />

Geçici barınma merkezi dışında kalan<br />

Suriyeli sığınmacıların ise toplumla karşılaşma<br />

sürecinde en önemli parametrenin<br />

ise toplumsal uyum olduğu ortaya çıkmaktadır.<br />

Tolerans kavramıyla bir arada ele alınan<br />

toplumsal uyum farklı kültürel geçmişten<br />

gelen iki veya daha fazla topluluğun bir<br />

arada yaşama tecrübelerini ifade etmektedir.<br />

Suriye’den gelen sığınmacıların farklı<br />

illerde zaman zaman münferit hadiselere<br />

karıştıkları görülse ve yerli halkın tepkisiyle<br />

karşılaşsalar da büyük bir kırılmaya neden<br />

olacak denli bir sapma ortaya çıkmamıştır.<br />

Bu duruma neden olan en önemli etkenin<br />

ise farklı diller konuşulsa da kültürel köklerde<br />

benzerliklerin olması, Anadolu coğrafyasının<br />

tarihsel bakiye olarak göçler sonucu<br />

oluşmuş olması gösterilebilir.<br />

İlerleyen süreçte Suriye’de savaş bitse<br />

bile bu sığınmacıların büyük bir kısmının<br />

ülkelerine geri dönmeyecekleri göç literatüründeki<br />

tecrübelerden hareketle varsayılabilir.<br />

Dolayısıyla ülkemizde hem geçici<br />

barınma merkezleri içinde hem de dışarıda<br />

yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınma<br />

ihtiyaçları için daha köklü çözümler üretilmesi,<br />

üretilecek olan bu çözümlerin de<br />

toplumsal uyuma katkı yapacak çözümler<br />

olması önem arz etmektedir.<br />

17


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

III. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>LER ve EĞİTİM<br />

Konferans kapsamında kitlesel göçlerin<br />

farklı bağlamlarda eğitimle ilgili ne gibi<br />

sorunlara yol açtığı, gerek kitlesel göçmenlerin<br />

gerekse ev sahibi toplumların bakış<br />

açısıyla ele alınmıştır. Göç hareketleri, artan<br />

nüfus, gelişen dünya düzeni, değişen ekonomik<br />

sistemler ve toplumsal zaruretler ile<br />

birlikte, özellikle 20. yüzyıldan itibaren siyasi<br />

ve ekonomik alanlarda, eğitim, sağlık, terör<br />

ve doğal afetler gibi çok çeşitli nedenlerle<br />

ulusal ve uluslararası bir boyut kazanmıştır.<br />

Özellikle son yüzyılda küreselleşmenin<br />

de yarattığı etkilere bağlı olarak bugün dünyada<br />

35 kişiden biri uluslararası göçmen<br />

durumunda iken bu oran giderek entegre<br />

olan ekonomik ortamda, artan ulaşım imkanları<br />

ve gelişen teknolojinin de desteğiyle<br />

hızlı bir yükseliş göstermektedir.<br />

II. Dünya Savaşından sonra kitlesel göç<br />

hareketlerine daha fazla şahit olan Avrupa<br />

devletleri 1951 yılında imzaladıkları<br />

Cenevre Antlaşmasıyla, bulundukları bölgeden<br />

zaruri olarak/mecburen göç eden<br />

insanlarla bulundukları yerden mecbur<br />

kalmadan göç edenler arasında bir ayrım<br />

yapmışlardır.<br />

Buna göre Avrupa’dan mecburen göç<br />

eden insanlara “mülteci” tanımı yapılırken,<br />

mecburen olmayacak şekilde göç eden insanlara<br />

da “göçmen” denilmektedir. 1967<br />

yılına gelindiğinde artan göç hareketlerine<br />

de bağlı olarak Avrupa devletleri bu tanımı<br />

“dünyanın her yerinden göç eden insanlar”<br />

için kullanmaya başlamışlardır. Türkiye<br />

1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi’ni<br />

1961 yılında onaylamıştır.<br />

Dünya<br />

göç çağını yaşıyor!<br />

Bu sebeple Türkiye Suriye’den göç<br />

eden insanları hukuken “göçmen” ya da<br />

“mülteci” olarak adlandırmamaktadır. Gelen<br />

insanlara insani gerekçelerle açık kapı<br />

politikası uygulamıştır. Ancak bu gelen kişilerin<br />

Türkiye’de hukuki statüleri ile ilgili<br />

bazı yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Bu<br />

anlamda Türkiye sadece artan göç hareketlerine<br />

de bağlı olarak 6458 sayılı Geçici<br />

Koruma Kanunu ile bu insanlara kimlik,<br />

sağlık, barınma, gıda, aile birleşimi, hukuki<br />

danışma, göz altına alınmama, geri gönderilmeme<br />

gibi haklar tanımıştır.<br />

Konferans kapsamında yapılan değerlendirmeler,<br />

bugün her türlü göç hareketine<br />

açık olan dünya sistemi içerisinde<br />

devletlerin bu göç hareketlerinden toplum<br />

ve devlet adına olumsuz manada etkilenebilirliklerini<br />

en aza indirmelerinin ve<br />

dezavantajları avantaja çevirebilmelerinin<br />

yolunun entegrasyonu (göçmenlerin/<br />

mültecilerin/sığınmacıların yeni toplumsal<br />

şartlara uyumunu) güçlendirmekten geçtiği<br />

konusunu ön plana çıkarmıştır.<br />

18


Entegrasyonun sağlanmadığı ülkelerde<br />

çok önemli sorunlar yaşandığını da bize<br />

yapılan çalışmalar göstermektedir. Bu sorunlardan<br />

bir kısmının da özellikle gençlerde<br />

görülmek üzere, toplumda kendine yer<br />

bulamayan insanların marjinalleşmesiyle<br />

ortaya çıktığının altı çizilmiştir.<br />

Uyum sorunu<br />

marjinalleşmeye yol açıyor!<br />

Avrupa yakın zamanda yaşadığı toplumsal<br />

olaylar ve sokak eylemleri neticesinde bu<br />

sorunun farkına varmıştır. Buna göre kendisinin<br />

toplumdan izole eden toplumun bir<br />

parçası olduğu hissini taşımayan, kendisini<br />

topluma ait hissetmeyen, toplumca dışlanan<br />

ya da yarattıkları riskler bakımından farklı<br />

olmakla birlikte göç eden/göçe maruz kalan<br />

çocukların topluma entegrasyon sorunu onları<br />

marjinalleşmeye itmektedir.<br />

Uyum için en önemli<br />

araç: Eğitim<br />

Toplumsal oluşumlarda ailenin toplumdaki<br />

kuralların, dilin, çevre koşullarının,<br />

meslek kuruluşlarının payı yadsınamamakla<br />

birlikte; yeni geldikleri coğrafyaya<br />

entegre olmaları aşamasında, başta çocukların/gençlerin<br />

olmak üzere insanları bu<br />

entegrasyonlarını kolaylaştıran en önemli<br />

araç şüphesiz ki eğitimdir.<br />

Göç eden insanların bulundukları yerde<br />

ihtiyaç duyacağı en önemli şey bulundukları<br />

ülkenin dilidir. Öyle ki insanlar ancak<br />

bu sayede bulundukları topluma entegre<br />

olabilirler. Yine göç eden insanların ihtiyaç<br />

duyacakları ikinci önemli şey ise paradır. İnsanlar<br />

gerek dili öğrenmek gerekse de para<br />

kazanmak için eğitime mecburdurlar.<br />

Devlet kendi okullarında kendi toplum<br />

yapısının sağlığı açısından verdiği eğitimlerle,<br />

yurttaşlarını arasında birlik sağlarken<br />

aynı zamanda bireylerin kendi geçimini<br />

sağlayacak meslek bilgisine sahip olması<br />

ve okulda aldıkları diplomaların önce ülke<br />

içinde sonra diğer ülkelerde geçerli olacak<br />

şekilde vererek gelişimini sağlamaktadır.<br />

Yaşanan hızlı küresel göç hareketleri<br />

belki de etkisini ilk ve en açık şekilde eğitim<br />

alanında hissettirmektedir. Bugün pek<br />

çok Batı ülkesinde okul çağı çocuklarının<br />

önemli bir kısmı – örneğin Amerika’da dört<br />

çocuktan biri – göçmen ailelerin çocuklarından<br />

oluşmaktadır.<br />

Özellikle çocukların entegrasyonu açısından<br />

zaruri olan eğitim, aileyle birlikte göç yaşayan<br />

çocuğun, çevresel, mesleki ve bazen<br />

de inanış açısından yaşadığı farklı eğilimlere<br />

makul ve sağlıklı çözümler geliştirebilmesinin<br />

en kolay ve en gerekli yoludur.<br />

Türkiye’de de durum çok farklı olmamakla<br />

birlikte şu an Türkiye’de 5-17 yaş<br />

arasında 1 milyon civarında Suriyeli genç ve<br />

çocuk bulunmakta ve bunların ancak yarıya<br />

yakın eğitim imkanlarından yararlanmaktadır.<br />

Göçmenlerin eğitimi<br />

önemlidir çünkü:<br />

Eğitim, genellikle genç<br />

nüfusa sahip kitlesel<br />

göçmenlerin bulundukları<br />

topluma uyumunu<br />

hızlandırır ve göçle birlikte<br />

yaşadıkları oryantasyon<br />

kaybını telafi eder.<br />

Göçmen çocuklar/gençler etrafında oluşabilecek<br />

en önemli sorunların başında<br />

şüphesiz ki ırkçı ve mezhepçi toplumsal<br />

çatışmalar gelmektedir. Bugün Türkiye’de<br />

mevcut durum “ensar millet” anlayışıyla her<br />

ne kadar kabul ediliyor ve sorun çıkmaya-<br />

19


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

Resim-2.Bir Geçici Barınma Merkezinde kuaförlük kursu (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

cağı düşünülüyorsa da değişmeye başlamış<br />

olan toplum yapısı, artan ihtiyaçlar, tükenen<br />

kaynaklar ve küreselleşmenin de etkisiyle<br />

ülkenin zaman zaman yaşadığı ekonomik<br />

sorunlar gibi değişkenler bu durumla ilgili<br />

olarak ilerleyen zamanlarda sorunlar yaşanabileceğine<br />

dair riskleri göstermektedir.<br />

Konferans kapsamında gerçekleştirilen sunumlarda,<br />

Türkiye’nin bu riskli duruma karşı<br />

önlemini şimdiden almasının önemli olduğu<br />

yönünde tespitler yapılmıştır.<br />

Türkiye’ye Suriye’den gelen kitlesel göçmenler<br />

genç nüfusa sahiptir. Öyle ki bunların<br />

% 50’den fazlası 18 yaş altında olup, bu nüfus<br />

içerisinde okullaşma oranı % 50’yi daha<br />

yeni yeni aşmaya başlamıştır. Üstelik çok<br />

hızlı gerçekleşen göç ve akabinde yaşanan<br />

adaptasyon sorununda kurumlar ve sistem<br />

açısından da sıkıntılar yaşanmaktadır.<br />

Bu noktada karşımıza çıkan en etkili çözüm<br />

aracı şüphesiz ki eğitim çalışmalarıdır.<br />

Bulundukları ülkede aldıkları eğitimle o<br />

ülkeye, topluma entegre olmaları kolaylaşan<br />

göçmenler, yine kendi ülkelerinde aldıkları<br />

eğitimle toplumun yapısını öğrenen<br />

ve topluma aidiyetleri artan gençler değerlendirildikleri<br />

takdirde birçok aşamada<br />

karşımıza olumlu parametreler çıkacaktır.<br />

Müfredat, dil, sistem ve insan kaynağı ile<br />

ilgili sıkıntılar olmakla birlikte, okul binası/<br />

sınıf vb. gibi maddi/fiziksel gereksinimler<br />

de mevcuttur. Üstelik şiddetten ve savaştan<br />

etkilenmiş olan, bulundukları coğrafyada<br />

travmatik deneyimler yaşayan çocuklar,<br />

bölgede süren savaş ve istikrarsızlıktan<br />

kaçarak geldikleri ülkelerde radikal örgüt<br />

ve terörün de odak noktası haline gelebilmektedirler.<br />

Konferans kapsamında yapılan sunumlarda,<br />

bu süreç içerisinde özellikle çocuklara<br />

daha fazla dikkat etmekte büyük fayda<br />

olduğu ortaya konmuştur. Tüm bu süreçlerin<br />

hiç yaşanmaması, yahut kaçınılmaz<br />

olarak yaşanması durumunda ise en az hasarla<br />

atlatılabilmesinin en önemli koşullarından<br />

biri, göçmenlerin ihtiyaçlarını da göz<br />

önünde bulunduran kaliteli eğitimdir.<br />

Bunun için öncelikle eğitime erişim<br />

önemlidir. Yeni gelen göçmenlerin eğitime<br />

erişimlerinin önünün açılması için<br />

yasal düzenlemelerin yapılması ve mevcut<br />

düzenlemelerin tamamlanması önem<br />

20


Resim-3. AFAD Suruç Çadır Kentinde GKAB Suriyeli çocukların eğitimi (görsel, konferans sunumlarından<br />

derlenmiştir)<br />

arz etmektedir. Ancak bu düzenlemeler<br />

tamamlandıktan sonra göçmenlerin topluma<br />

entegrasyonunu kapsayan açık ve<br />

yalın bir eğitim sistemi hazırlanabilir.<br />

Bu eğitim sistemi sadece GKAB Suriyelileri<br />

kapsayıcı bir eğitim değil, hem Türk hem<br />

Suriyeli çocukları kapsayan bütünleştirici bir<br />

eğitim sistemi olmalı ki bunun için de eğitim<br />

sistemindeki yapısal faktörlerin düzenlenmesi,<br />

göçmenlere özel politikaların uygulanması<br />

gerekmektedir.<br />

GKAB Suriyeli çocukların eğitimi için duyulan<br />

ihtiyaç göçün başlangıcından beri fark<br />

edilmiş ve bazı Suriyeli girişimciler ve STK’lar<br />

bu konuda hizmet vermeye başlamışlardır.<br />

Eğitimin önemini bilen ya da Suriye’de<br />

olduğu dönemde eğitimci olan birçok kişi<br />

evini okula çevirmiş, Suriyelilerin oturduğu<br />

bölgelerde bazı binalar ortak çabayla okula<br />

çevrilmiş ve savaş bitip de tekrar ülkelerine<br />

döndüklerinde Suriyeli çocukların kaldıkları<br />

yerden devam edebilmeleri için gerekli<br />

adımlar atılmaya çalışılmıştır.<br />

Bu çerçevede Suriyelilerin olduğu hemen<br />

her şehirde Suriyeli gençlere yönelik<br />

birden çok okul açılmıştır. Açılan okullarda<br />

kullanılan kitaplar, revize edilerek (rejim<br />

yanlısı ve Türk karşıtı ibarelerin çıkarılması<br />

suretiyle) eğitime devam edilirken kitaplardaki<br />

sistematik taramayı KAGEM, Heyet-i<br />

Şam-i İslamiye ve daha sonra onun yerine<br />

Suriye Eğitim Derneği yapmıştır. Taranan<br />

bu kitaplardan 200 bin adet basılarak okullarda<br />

eğitime sunulmuştur.<br />

Bu işe ilk Türkiye Diyanet Vakfı bünyesinde<br />

yer alan KAGEM başlamıştır. 2012<br />

yılında Diyanet İşleri Başkanı’nın Nizip’i ziyareti<br />

esnasında atılan ilk adımla, iki Kuran<br />

kursuyla başlayan eğitim çalışmaları giderek<br />

genişlemiştir.<br />

Antep, Urfa ve Maraş’tan sonra son olarak<br />

Ankara’da açılan okullar daha sonra<br />

Geçici Eğitim Merkezi adıyla MEB kontrolüne<br />

girmiştir. 2014’de Arap ve Suriyeli eğitimcilerin<br />

eğitmenliğiyle ve Suriye Eğitim<br />

Derneği’nin de kuruduğu komisyonla yaptığı<br />

müfredatı yeniden düzenleme çalışmasıyla<br />

yürüyen sistem, her ilde bir koordinatör<br />

gözetiminde sabah Türk öğleden sonra<br />

da Suriyeli gençlere olmak üzere devam<br />

etmektedir.<br />

21


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

Yine bu aşamada zaman zaman STK’larla<br />

da anlaşma yapan MEB, kendi dili, kendi<br />

müfredatı ve kendi eğitimcisiyle yürüttüğü<br />

bu sistemle bir Türk buluşu olan Geçici Eğitim<br />

Merkezlerini literatüre kazandırmıştır.<br />

Ancak GKAB Suriyelilere yönelik eğitim<br />

sisteminin daha işler ve verimli hale gelebilmesi<br />

için Geçici Eğitim Merkezlerinin kapatılarak,<br />

Suriyelilerin Türk okullarında örgün<br />

öğretimle eğitim görmelerini sağlayan<br />

düzenlemelerin MEB tarafından yapılması<br />

gerektiği konferans kapsamında yapılan<br />

sunumlarda vurgulanmıştır.<br />

Türkiye’deki GKAB<br />

Suriyelilerin eğitiminde<br />

görev alan<br />

“Geçici Eğitim<br />

Merkezleri” kitlesel<br />

göçmenlerin eğitim<br />

sorunlarına hızla<br />

cevap verilebilmesi<br />

bakımından önemlidir.<br />

ilgili sorunların bu engellerden biri olduğu<br />

ve buna çözüm olabilecek şeyin vatandaşlık<br />

statüsünün verilmesi olduğu düşüncesi<br />

ortaya atılmıştır.<br />

Yine aynı şekilde dil engeli mevcuttur ve<br />

verilen tercüme hizmeti yetersiz durumdadır.<br />

Bunun için ise dil kurslarının açılması ve<br />

yaygınlaşması gerekmektedir. Bu anlamda<br />

uzmanlık dışı istihdam da yine uygulamalardan<br />

kaynaklanan sorunlar arasında yer<br />

almaktadır. Yurt dışından gelen akademisyenlere,<br />

sadece bildikleri dil gereği ilâhiyat<br />

fakültelerinde kadro verilmeye çalışılmakta<br />

yahut İngilizce bilme şartı aranmaktadır.<br />

Arap dünyası içinde cazibe merkezi olan<br />

Türkiye’de nasıl ki Türk-Alman üniversitesi<br />

varsa aynı şekilde bir Türk-Arap üniversitesinin<br />

de olması gerektiği vurgulanmış ve<br />

ancak bu şekilde Suriye’den gelen akademisyenlere<br />

istihdam yaratılabileceği tespit<br />

edilmiştir.<br />

Türk Alman Üniversitesi<br />

varsa Türk-Arap<br />

Üniversitesi de olabilir.<br />

Suriye’den ülkemize gelen akademisyenler<br />

için de durum yine değişmemektedir.<br />

Akademisyenler Türkiye’de kalmak isteseler<br />

de Türkiye’den gitmek zorunda hissetmektedirler.<br />

Üstelik her ne kadar Türkiye<br />

bu akademisyenlerden istifade etmek<br />

istese de kanunlarda ve düzenlemelerde<br />

mevcut bulunan aksaklıklar ve düzenleme<br />

eksikliklerinden dolayı insan kaynağı yeteri<br />

kadar değerlendirilememektedir.<br />

Bugün YÖKSİS’de (sadece Suriyeli değil)<br />

Arap dünyasından 5 bin akademisyen kayıtlı<br />

iken bunlardan yalnızca 317’si istihdam<br />

edilmiş durumdadır. Bu durumun ortaya<br />

çıkmasında ise sistemden ve düzenlemelerden<br />

kaynaklanan bir takım engellerin<br />

rol oynadığı tespit edilmiştir. Oturum izni ile<br />

22


IV. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>, KENT ve GÜVENLİK<br />

Nefret suçları<br />

önlenebilir suçlardır.<br />

Nefret suçlarını önleme<br />

çabaları lüks değildir.<br />

Nefret suçlarıyla mücadele konusunda<br />

kent güvenliği yaklaşımında belli kriterler<br />

vardır. Göçmenlere karşı nefret suçları,<br />

kitlesel göçün güvenliğe etkisinde çarpan<br />

etkisi yaratmaktadır. Bu etki olayların boyutunu<br />

çok fazla artırmaktadır. Kent güvenliğinin<br />

ilk kriteri suç önlemede kurumsal kapasitenin<br />

boyutudur. Nefret suçları devreye<br />

girdiğinde polisin ve yargının nefret suçuyla<br />

ilgili farkındalığının azlığı durumunda, nefret<br />

suçlarıyla mücadele kapasitesi oldukça<br />

azalmaktadır. Bir diğer kriter ekonomik<br />

ve sosyal fırsatlara erişimde eşitsizliktir.<br />

Suriyelilere ev vermeme, onlarla arkadaş<br />

olmama gibi yaklaşımlar, bir diğer deyişle<br />

nefret söylemleri, toplumsal ayrışmayı derinden<br />

etkilemektedir. Toplumdaki karşılıklı<br />

güven, önemli bir kent güvenliği kriteridir.<br />

Bu gruplar arasındaki karşılıklı güven ortamı<br />

nefret suçlarını azaltan bir husustur.<br />

Toplumsal meşruiyet zeminine sahip kent<br />

ve devlet yönetimi bir diğer önemli kriterdir.<br />

Bu konuda zafiyet olması durumunda<br />

olaylar büyümekte ve polis bir süre sonra<br />

yetersiz kalmaktadır. Bu durum da “Suriyelilere<br />

linç girişimine bulunuldu, polis izledi”<br />

gibi medyaya yansımalarda bulunmaktadır.<br />

Bu durum bir süre sonra toplumsal meşruiyet<br />

sorgulamalarına sebep olmaktadır. Önlenebilir<br />

suçlarla ilgili bir planın olması kent<br />

güvenliği için oldukça önemli bir kriterdir.<br />

Eğer farkındalık olmazsa nefret suçları<br />

çok fazla öngörülememektedir. Nefret<br />

suçları konusunda güvenlik çalışmaları<br />

lüks değildir. Bu konu gerçekten önemlidir.<br />

Nefret suçlarının önlenmesi için Polis<br />

Akademisi ile AGİT Demokratik Kurumlar<br />

ve İnsan Hakları Ofisi işbirliği yapmıştır. Bu<br />

işbirliği çerçevesinde nefret suçlarıyla mücadelede<br />

kolluk etkinliğinin geliştirilmesi<br />

projesi devam etmektedir.<br />

Kentsel güvenlik her geçen gün katlanarak<br />

önem kazanan bir olgudur. Güvenlikli<br />

sitelerin artması ve bu sitelere gösterilen<br />

ilgi bunun bir yansımasıdır. Kentlerin heterojen<br />

yapısı suç kaygısı ve korkusunu ortaya<br />

çıkarmaktadır. Önceki yıllarda yapılan<br />

çalışmalarda kentlerin öncelikli sorunları<br />

alt yapı ve işsizlik olarak görülmekte iken,<br />

yakın zamanda yapılan çalışmalar kentsel<br />

güvenlik konusunun ön sıralara yükseldiğini<br />

göstermektedir. Örneğin Karamanoğlu<br />

Mehmetbey Üniversitesinde yapılan bir çalışmada<br />

(Suriyelilerle ilişkili olarak) güvenlik<br />

konusunun kentlerin öncelikli sorunları<br />

arasında görüldüğü ortaya konmuştur. Suç<br />

korkusunun varlığı önemli ölçüde Suriye-<br />

23


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

lilerle/göçmenlerle ilişkilendirilmektedir.<br />

Göçmenler hem kültürel anlamda, hem<br />

ekonomik anlamda hem de toplumsal anlamda<br />

bir tehdit olarak toplum tarafından<br />

görülebilmektedir. Suriyeliler, toplum tarafından,<br />

toplumsal düzeni tehdit eden önemli<br />

bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.<br />

Değişen kentsel güvenlik ve suç korkusu/<br />

güvenlik algısı bağlamında; güvenlik algısının<br />

ekonomik sistemle ilişkili olduğu belirlenmiştir.<br />

Ekonomik krizlerle birlikte bu algı<br />

ortaya çıkmakta ve artmaktadır. Bununla<br />

birlikte hem medyanın hem de toplumsal<br />

yapının korku kültürü oluşturulmasıyla ilgili,<br />

isteyerek veya istemeyerek, korku kültürünü<br />

artırdığı görülmektedir.<br />

Türkiye’nin Helsinki süreci ile başlayan<br />

Avrupalılaşma süreci ve AB’nin güvenlik<br />

kaygısı, yani bir bakıma göçün AB tarafından<br />

güvenlikleştirilmesi, Türkiye’nin göç<br />

ve sınır yönetimi politikasının belirli oranda<br />

Avrupalılaşmasına neden olmuştur. Türkiye<br />

tarafından gerçekleştirilen kayda değer hukuksal<br />

değişiklikler (6458 sayılı Yabancılar<br />

ve Uluslararası Koruma Kanunu gibi) ve yapısal<br />

düzenlemeler, birçok AB ülkesi ile imzalanan<br />

projeler, geri kabul anlaşmaları göç<br />

ve sınır yönetimi konusunda Avrupalılaşma<br />

sürecinin politika anlamında etkisiyle gerçekleşen<br />

önemli adımlardır. Ancak Türkiye<br />

milli çıkarları, jeopolitik konumu itibariyle<br />

komşuları ile tarihi, kültürel ilişkileri, kendine<br />

has özellikleri de mevcut göç politikasının<br />

şekillenmesinde ve sınır güvenliğinin<br />

sağlanmasında belirleyici olmuştur. Türkiye’nin<br />

mevcut göç politikası Türkiye için<br />

maddi zararlar doğursa da dünya barışı için<br />

ümit vermektedir.<br />

Göç ve sınır yönetimi politikalarında<br />

Türkiye’nin Avrupa’dan değil, Avrupa’nın<br />

Türkiye’den alması gereken modeller vardır.<br />

Türkiye bu bağlamda sadece Avrupa’ya<br />

değil, dünyaya model olmaktadır. Türkiye<br />

ve AB’nin güvenlik algılamaları aynı değildir.<br />

Dolayısıyla Türkiye’den AB’nin politikalarına<br />

harfi harfine uymasının beklenmesi<br />

AB ülkeleri insanlık<br />

birikimini Suriyeliler<br />

bağlamında heba<br />

etmiştir. Türkiye ise<br />

Suriye’den gelen kitlesel<br />

göçler karşısındaki tutumu<br />

ile bu birikimi sahiplendiğini<br />

ortaya koymuştur.<br />

gerçekçi değildir. Güvenlik yönetişimi temelinde<br />

stratejik yönetim odaklı göç ve<br />

sınır yönetimi politikasının gerek düzensiz<br />

göçün engellenmesi, gerekse mültecilere<br />

ilişkin insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesinde<br />

ve etkin güvenlik politikalarının<br />

izlenmesinde önemli bir model olacağı vurgulanmıştır.<br />

AB’nin keskin sınır ve göç politikası<br />

izlemesi yerine, insan hakları temelli,<br />

kendi kuruluş değerleriyle örtüşen politikalara<br />

yer vermesi gerekmektedir.<br />

Göçler ülkelerin hem iç siyasetini hem<br />

de uluslararası siyasetini belirleyen ana<br />

aktörler olmuştur. Türkiye önceden göç<br />

konusunu, özellikle göçmen kaçakçılığı<br />

bağlamında, suç ile değerlendirmekte idi.<br />

Günümüzde ise konu ile ilgili olarak Türkiye’nin<br />

yaklaşımı tamamıyla değişmiştir. Bu<br />

süreçte Türkiye’nin yaptığı kanuni yenilikler<br />

birçok paydaşın katkısı ile düzenlenmiştir.<br />

Birçok Avrupa ülkesindeki kanunlar, Türkiye’de<br />

yapılan düzenlemeler kadar çağı<br />

yakalar nitelikte değildir. Avrupa Birliği’nin<br />

son dönem politikalarında değişiklikler söz<br />

konusudur. Bu değişiklikte son beş yıldaki<br />

çatışmaların etkisi büyüktür. AB daha<br />

güvenlikli bir ortam yaratma bağlamında<br />

üçüncü ülkelerle yeni politikalar izlemeye<br />

yönelmiştir. Geri kabul anlaşması bunun<br />

bir sonucudur. AB yaşanan süreçte güvenliği<br />

elden hiç bırakmamıştır. Ana düşünce,<br />

sorunu yerinde çözme yaklaşımına dayan-<br />

24


IV. KİTLESEL <strong>GÖÇ</strong>, KENT ve GÜVENLİK<br />

maktadır. AB bu krizi başlarda bölgesel bir<br />

kriz olarak ele alsa da durum böyle değildir.<br />

AB, politik açıdan istediğini almıştır. Gerek<br />

vize serbestisi, gerek mali destek gibi<br />

yollarla Suriyelilerin Avrupa’ya geçişinin<br />

azalmasında önemli bir yol kat etmiştir.<br />

Göç etmek durumunda kalan kişiler, evinin<br />

anahtarını alarak yola çıkmaktadır. Amaçları<br />

tekrar evlerine dönmektir. İşte bu durum,<br />

insani bir durumdur. Göçün, hele de kitlesel<br />

göçlerin yol açtığı insanî maliyetler güvenlik<br />

kaygılarının üzerinde görülmelidir.<br />

Göçler bize birlikte<br />

yaşamayı, farklı<br />

kültürlerin bir<br />

arada yaşamasını<br />

öğretmektedir.<br />

25


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

Dünya kamuoyu, Suriye’deki iç savaşın<br />

sonucunda ortaya çıkan sığınmacı ve kitlesel<br />

göçmen kriziyle beraber kitlesel nüfus<br />

hareketlerini artık daha fazla konuşur oldu;<br />

ancak bir o kadar da bir şey yapılamaz hale<br />

gelindi. Bugün BM’nin analizlerine göre,<br />

dünyada yaklaşık 6 milyon mülteci çocuk<br />

yaşamaktadır. Dünyada mülteci olmayan<br />

çocuklarda ilköğretim seviyesinde eğitime<br />

ulaşma oranı % 90 iken bu oran mülteci çocuklarda<br />

% 50 civarında kalmaktadır. Yine<br />

dünya genelinde lise düzeyinde mülteci<br />

olmayan çocuklarda % 84 oranında okullaşma<br />

söz konusu iken mülteci çocukların<br />

sadece % 22’si liseye gidebilmektedir.<br />

BM’nin bu gibi<br />

krizlerdeki rolü,<br />

ülkelerin politik kararlarıyla<br />

ve bu kararlarının arkasında<br />

durmalarına paralel olarak<br />

başarıya ulaşabilir. Suriye<br />

bağlamında yaşanan kitlesel<br />

göç deneyimleri, BM için<br />

başarısızlık örneğidir.<br />

Böylesi büyük bir sığınmacı, göçmen ve<br />

mülteci krizi ile baş etmek için artık konuşmaktan<br />

çok somut adımlar atmak gerekmektedir.<br />

Bu noktada ülkelerin çözülmesi<br />

gereken bu soruna yönelik olarak tek tek<br />

ve birbirinden bağımsız olarak politikalar<br />

üretmeye çalışması yararlı değildir; tam<br />

tersine, liderlerin artık politik kararlılık içinde<br />

bir arada acil çözüm önerisi getirmeleri<br />

gerekmektedir. Bunun için BM, birçok adım<br />

atmıştır. New York, Londra ve İstanbul’da<br />

insani zirveler düzenlenmiştir. Bu adımların<br />

sonunda Suriye savaşı ile ilgili etkili tüm liderler<br />

aynı masa etrafında oturup taahhütler<br />

vermiş ancak bunları gerçekleştirecek<br />

somut adımlar atmamışlardır. Bu, aslında<br />

BM’nin bir başarısızlığı olarak yorumlanmaktadır.<br />

Ancak BM’nin bu gibi krizlerdeki<br />

rolü, ülkelerin politik kararlarıyla ve bu<br />

kararlarının arkasında durmalarına paralel<br />

olarak başarıya ulaşabilir. Suriye bağlamında<br />

yaşanan kitlesel göç deneyimleri, BM<br />

için başarısızlık örneğidir.<br />

Bu başarısızlığın sonucunda yoğun göç<br />

alan Türkiye gibi transit bir ülkenin yüz yüze<br />

kaldığı bu krizle tek başına mücadele ediyor<br />

olması adil değildir. Buna rağmen Türkiye,<br />

Suriye krizinin başından beri ülkeye akın<br />

akın gelen Suriyeli sığınmacılara yönelik<br />

olarak hem toplumsal düzeyde hem de<br />

devlet düzeyinde elinden gelen tüm çabaları<br />

ortaya koymuştur. Travmalarıyla birlikte<br />

Türkiye’ye gelen Suriyelileri Türk halkı bağrına<br />

basmıştır.<br />

26


Mevcut durumda Türkiye’de Suriyelilerin<br />

yüz yüze kaldıkları ve ortaya<br />

çıkardıkları sorunlar<br />

Türkiye 2016 yılı Aralık ayı<br />

itibari ile en büyük sayıda<br />

yerinden olmuş Suriyeli<br />

nüfusuna ev sahipliği<br />

yapan ülke konumundadır.<br />

Travmalarıyla birlikte<br />

Türkiye’ye gelen<br />

Suriyelileri Türk halkı<br />

bağrına basmıştır.<br />

Suriye nüfusu 2011 yılında 20 milyon civarında<br />

idi. Suriye iç savaşı ile bu nüfusun<br />

11 milyonu, ülke içi ve dışı olmak üzere,<br />

yerinden edildi. Yerinden edilen nüfusun 6.1<br />

milyonu, Suriye sınırı ötesindeki 5 komşu<br />

ülkeye göç etti. Bu şekilde yerinden edilen<br />

Suriyelilerin yaklaşık yarısı şu anda Türkiye’de<br />

yaşamaktadır. Bu anlamda, Türkiye,<br />

Suriye savaşı sonucunda mülteci krizi bakımından<br />

en fazla etkilenen ülke haline geldi.<br />

Yaklaşık 3 milyon civarı olan Türkiye’deki<br />

Suriyeli nüfusun erkek ve kadın oranı dengeli<br />

iken, yaş dağılımı bakımından ciddi<br />

dengesizlik yaşanmaktadır. Göç eden Suriyeli<br />

nüfusun neredeyse yarısı 18 yaş altıdır.<br />

Genç nüfusun uyum yeteneklerinin daha<br />

güçlü olduğu göz önüne alınırsa bir yönüyle<br />

bu bir avantaj olarak görülebilir. Öte yandan<br />

genç nüfusun eğitim, doğum oranı, sağlık<br />

gibi daha fazla sosyal harcamaya ihtiyaç<br />

duymaları hem de sosyal uyumu yüksek<br />

olan bu genç nüfusun ülkede kalıcı olma<br />

ihtimallerinin yüksekliği, dezavantajlar doğurmaktadır.<br />

GKAB Suriyelilerin, Türkiye’de<br />

yüz yüze kaldığı temel sorunları şu başlıklar<br />

altında toplamak mümkündür:<br />

Suriye sınırındaki yerleşim yerlerinde<br />

ilk dönem ortaya çıkan sorunlar: Bir<br />

örnek olarak Reyhanlı ilçesi<br />

Sınırdan ülkeye girenlerin kabul usul ve<br />

prosedürüne göre, önce güvenlik kontrolü,<br />

sonra silahsızlandırma ve sivillerin ayırt edilmesi,<br />

ardından ön kayıt ve kimliklendirme,<br />

kimlik kontrolü, sağlık kontrolü, halk sağlığına<br />

ilişkin bir çok hizmet hemen sınır kapısında<br />

gerçekleştirilmektedir. Biyometrik kayıt,<br />

geçici koruma kimlik belgesi ve sevk belgesi<br />

bu aşamada tedarik edilmektedir. Ancak bu<br />

sistematik işlemlerin düzenli şekilde yürütülmesi<br />

son yıllarda gerçekleştirilebilmiştir.<br />

Oysa Suriye’den Türkiye’ye gerçekleşen ilk<br />

kitlesel göçlerle beraber bu sistemin düzenli<br />

işlememesi sonucu özellikle sınırdaki<br />

yerleşim alanlarında ciddi sorunlar ortaya<br />

çıkmıştır.<br />

GKAB Suriyelilerle beraber, Türkiye’de<br />

özellikle sınırdaki yerleşim alanlarında kaçakçılığın<br />

artması, yaşanan süreçte ortaya<br />

çıkan en önemli sorunların başındadır. Bu<br />

anlamda özellikle 2011-2012 yıllarında Suriye’den<br />

ülkemize gerçekleşen ilk göç dalgalarına<br />

Türkiye hazırlıksız yakalandı. Daha<br />

sonraları bir sistem kurulmaya çalışılsa da<br />

ilk zamanlar sınırdaki yerleşim yerlerinde<br />

büyük bir izdiham ortaya çıkmaya başlamıştı.<br />

2013 yılında örneğin Reyhanlı’da yeni<br />

gelen göçmenlere dair hiçbir bilgi ya da kayıt<br />

söz konusu değildi. Reyhanlı’da göçmenlerin<br />

kayıt altına alınabilmesi için kapı kapı Suriyeliler<br />

tespit edilmeye çalışılmıştı. En büyük<br />

sıkıntı kimlik tespiti idi. Sahte pasaportlar<br />

yaygındı. Bu dönem yaklaşık 15-16 bin civarı<br />

olan GKAB Suriyelilerin, 2014 Eylül ayında<br />

Reyhanlı’da AFAD’ın Geçici Kayıt Sistemi ile<br />

35 bine ulaştıkları anlaşıldı. 2013 yılsonu itibari<br />

ile İlçenin yerleşik nüfusu yaklaşık 62 bin<br />

idi. Bu GKAB Suriyelilerin yoğun bir nüfusa<br />

sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Böylece<br />

2014 yılında nüfusu neredeyse 100 bine<br />

ulaşan ilçede her geçen gün Suriyelilerin<br />

sayısı artmaktaydı. İlk göç dalgalarında en<br />

önemli sorun kontrolsüz girişlerdi.<br />

27


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

Şekil-2. GKAB Suriyelilerin Türkiye’ye kabul protokolü (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

Yeni gelen göçmenler hayatlarını devam<br />

ettirebilmek için ilçenin ekonomik hayatına<br />

karışmaya çalışmakta; esnaf ucuz işgücü<br />

olarak Suriyelileri tercih etmekteydi. İlçenin<br />

ekonomik düzeni böylece yavaş yavaş<br />

değişmeye başlamıştı. Suriyelilerin ilçede<br />

yarattığı önemli bir değişim de ilçede ev<br />

kiralarının yükselmesi idi. Neredeyse 3 kat<br />

artan ev kirası, özellikle ilçedeki orta sınıfı<br />

olumsuz etkilemeye başlamıştı.<br />

Bir başka sorun alanı, bu yüksek nüfusa<br />

yeterli bakımevi, hastane hizmeti sunabilmekti.<br />

Gelenlerin çoğu, yaralılardan ve acil<br />

müdahaleye ihtiyaç duyanlardan oluşuyordu.<br />

Dahası, bu ilk dalgada gelen Suriyeliler,<br />

barınma sorununu sınırlarda ciddi şekilde<br />

yaşıyorlardı. Daha sonra gelenlere barınma<br />

konusunda yardım eden bu ilk Suriyeliler,<br />

maalesef parklarda, depolarda, cami avlularında<br />

yaşamaya çalıştılar. Kamu görevlileri<br />

bu göçmenleri tespit etse bile onlara<br />

Türkiye Kitlesel biçimde<br />

ülkeye akın eden<br />

Suriyeliler karşısında<br />

ilk etapta hazırlıksızdı.<br />

Buna bağlı olarak bazı<br />

aksaklıklar yaşansa<br />

da kısa süre içerisinde<br />

gerekli önlemler alındı<br />

dokunamıyorlardı. Çünkü söz konusu parklardan<br />

alınsalar bile yerleştirilecek alternatif<br />

alanlar yoktu. Henüz AFAD sahada etkin<br />

biçimde yer almamaktaydı. Geçici barınma<br />

merkezleri (o zamanki adıyla “kamplar”)<br />

yeterli kapasiteye sahip değildi.<br />

Bu ilk dönem bir başka sorun alanı, sınırdaki<br />

yerleşim alanlarına Suriyelilere yar-<br />

28


V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

dımda bulunmak üzere gelen insani yardım<br />

kuruluşları idi. Kontrolsüz bir şekilde gelen<br />

bu kuruluşlar kayıt altına alınamamaktaydı.<br />

Hangi kurumun ne tür yardımlarda bulunduğu<br />

kayıtlara geçmiyordu. Kontrolsüz yardım<br />

dağıtımı beraberinde kavgaları, tartışmaları<br />

ortaya çıkarmaktaydı.<br />

Hiçbir ülke, Suriyeliler örneğinde görülen<br />

büyük çaptaki kitlesel göçlere hazırlıklı<br />

olamaz. Türkiye de bu ani ve büyük çaplı<br />

nüfus hareketine hazırlıksız yakalandı.<br />

Buna bağlı olarak kamu düzenini ekonomi,<br />

güvenlik gibi alanlarda tehdit eden gelişmeler<br />

yaşandı. Sınırda kontroller sağlıklı bir<br />

şekilde gerçekleştirilemeyince petrol kaçakçılığı<br />

bile başladı. Yine kaçakçılıktan gelir<br />

kolay elde edildiği için, Reyhanlı öğrencileri<br />

arasında bile bu dönem eğitimi bırakıp kaçakçılığa<br />

başlayanlar oldu. 13-14 yaşında<br />

bir çocuk ilçede kaçakçılıktan günlük ortalama<br />

1000 lira kazanabiliyordu.<br />

İlçeye yeni gelen kesimler arasında ortaya<br />

çıkan ufak bir tartışma hızla kitlesel bir<br />

boyuta ulaşabiliyordu. Ya da halk çok çabuk<br />

Suriyelilerle ilgili provoke edilebiliyordu.<br />

Küçük bir söylenti hızla yayılıyor ve yerli<br />

halk Suriyelilere saldırabiliyordu.<br />

Sınırdaki yerleşim yerlerinin bu hızlı nüfus<br />

artışı karşısında karşılaştıkları sosyal ve<br />

ekonomik sorunlar yanında, Suriye iç savaşının<br />

yansımalarını da yaşaması söz konusuydu.<br />

Kilis, Reyhanlı gibi yerleşim alanlarında<br />

roket atışları, bombalar, mermiler<br />

görülmeye başlanmıştı.<br />

GKAB Suriyelilerle ilgili hukuki<br />

sorunlar<br />

GKAB Suriyelilerle ilgili bugün ülkemizde<br />

yaşanan en temel hukuki sorun, kimlik<br />

tespiti meselesidir. Bir sığınmacı suça maruz<br />

kaldığında veya suç işlediğinde ortada<br />

kimliğine dair bir bilgi yoksa, bir şey yapmak<br />

çok zorlaşmakta, hatta bazen imkânsızlaşmaktadır.<br />

Bu yüzden Suriyelilerle muhatap<br />

olan tüm uygulayıcıların öncelikle bu<br />

kişileri kayıt altına almaları en çok ihtiyaç<br />

duyulan noktadır. Çünkü bir kere karşılaştığımız<br />

Suriyeli sığınmacıyı bir daha bulamayabiliriz.<br />

Bundan dolayı ya sınır kapılarından<br />

girişte ya da bir yardımdan faydalanma<br />

durumunda hemen kayıt altına alınarak bu<br />

kişilerin kimlik tespitinin yapılması son derecede<br />

önemlidir.<br />

Herhangi bir nedenden dolayı GKAB Suriyelilere<br />

ulaşma ihtiyacından dolayı Suriyeli<br />

sığınmacılara erişimin rahat olması gerekmektedir.<br />

Bunun için de mümkün olduğunca<br />

sığınmacıların yurt içinde hareketliliğinin<br />

kontrol altında tutulması gerekmektedir.<br />

GKAB Suriyelilerle ilgili bir başka sorun,<br />

göçmen kaçakçılığı konusudur. Göçmen<br />

kaçakçılığı ile ilgili ilk tespit edilmesi gereken<br />

nokta, sığınmacıların ya da göçmenlerin<br />

bu suçun faili değil mağduru olduklarıdır.<br />

Bunu kendileri bilmemektedirler ya da<br />

bilseler de kendilerine faydalı olacak kişileri<br />

deşifre etmekten kaçınmaktadırlar. Kaçakçıların<br />

tespiti noktasında göçmenlerden bu<br />

yüzden hiçbir şekilde yardım almak mümkün<br />

olmamaktadır. Bu da daha fazla mağdur<br />

olmalarına sebep olmaktadır. Bundan<br />

dolayı, göçmenleri kaçakçılık konusunda<br />

bilinçlendirmek en gerekli noktadır. Göçmenler<br />

kaçarken genellikle deniz kıyısında<br />

yakalanmaktadırlar. Ancak bu noktada<br />

göçmenlerin ifadesini almak için yetki söz<br />

konusu olmadığı için göçmenlerle ilgili beyanları<br />

alma işlemi karada bulunan jandarma<br />

veya polise devredilmektedir. Bu durum<br />

hem süreci uzatmakta hem de kurumlar<br />

arası yetki ve sorumluluk çakışmaları nedeniyle<br />

sorunlar ortaya çıkabilmektedir.<br />

Ayrıca, ifade almakla yetkili kişilerin gerekli<br />

profesyonelliğe sahip olması gerekmektedir.<br />

Çoğu zaman kaçarken yakalanan<br />

göçmenlerin ifadesini alan kişiler tam ne<br />

aradıklarını bilememektedirler. Bundan dolayı<br />

örneğin, teknelerde kaçmaya çalışan<br />

göçmenler arasında kimin teknenin sahibi<br />

olduğu ve kaçmayı organize ettiği bulunamamaktadır.<br />

29


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

Bu tekneler çoğu zaman güvensiz, donanımdan<br />

yoksun ve 10-20 kişilik olmalarına<br />

rağmen kapasitelerinin üstünde<br />

göçmen alan, çoğu zaman lastik botlardan<br />

oluşmaktadırlar. Yunanistan tarafından bu<br />

botlar denizde bilerek delinerek, göçmenler<br />

ölüme terk edilmektedir. Ardından da Yunanistan<br />

Türkiye Sahil Güvenliğini arayarak<br />

durumu bildirmektedirler. Göçmenler ya bu<br />

şekilde ya da soğuktan donarak ölüme terk<br />

edilmektedirler. Bu botlara kapasitesinden<br />

fazla göçmen yükleyen kaçakçıların cezalandırılması<br />

açısından da önemli boşluklar<br />

yaşanmaktadır.<br />

Suriyeli mültecilerin Türkiye’de yaşadıkları<br />

bir başka sorun, cinsel suçlarla ilgili<br />

hukuksal boşluklardan doğan mağduriyetlerdir.<br />

Suriyeli sığınmacılar arasında erken<br />

yaşta evlenmek doğal kabul edilmektedir.<br />

Oysa Türkiye’nin kanunlarına göre, 15<br />

yaşına gelmemiş birisinin rızası olsa bile<br />

cinsel bir olaya karışması mağduriyet olarak<br />

görülmektedir. Suriyeliler arasında<br />

akrabalar arası 15 yaşından küçük kızların<br />

18 yaşındaki erkeklerle evlendirilmesi çok<br />

yaygındır. Bunlar çoğu zaman Türkiye’de ilgili<br />

kuruluşların fark etmediği durumlardır.<br />

Durumun devlet otoriteleri tarafından fark<br />

edilmesi ancak rastlantısal olarak (örneğin<br />

hamile kalan bir çocuk gelinin sağlık birimlerine<br />

başvurması halinde) ve genellikle<br />

müdahale imkânının kalmadığı bir şekilde<br />

mümkün olabilmektedir.<br />

Fuhuş yapan kadınlar aslında<br />

mağdur durumundadırlar.<br />

Bu yüzden uygulamada bu<br />

kadınların mağduriyetini<br />

arttıracak işlemler<br />

yapılmamalıdır.<br />

Örneğin reşit olmamış Suriyeli kız çocukları<br />

akrabalarının 18 yaşındaki çocuklarıyla<br />

düğünlü dernekli biçimde evlendirilebilmektedir.<br />

Bu tür durumlar hukuki mercilere<br />

derhal intikal etmemektedir. Bu biçimde<br />

evlendirilen bir çocuk gelin hamile kalarak<br />

sağlık hizmetinden yararlanmak istediğinde<br />

kanunlarla karşılaşmakta ve durum hukukî<br />

bir zemine taşınmaktadır. Kanuna göre böylece<br />

suç meydana gelmekte ve suçun faili<br />

çoğu zaman anne, baba ya da kocası olmaktadır.<br />

Bu kişiler, 15 yıl ceza alabilmektedirler.<br />

Böylece Suriyeli sığınmacılar daha da mağdur<br />

hale gelmektedir. Bu gibi olaylar, farklı<br />

ülkelerde Türkiye aleyhine haberler ortaya<br />

çıkmasına sebep olmaktadır.<br />

Bir diğer mağduriyet alanı da fuhuş suçudur.<br />

GKAB Suriyeli kadınların fuhuşa<br />

karışması meselesi önemli bir sorundur.<br />

Aslında söz konusu kadın veyahut da onun<br />

müşterisi suçun faili değildir. Bu suçun faili,<br />

bu fuhuş için aracılık yapan, yer ve imkân<br />

temin eden kişidir. Fuhuş yapan kadınlar<br />

aslında mağdur durumundadırlar. Bu yüzden<br />

uygulamada bu kadınların mağduriyetini<br />

arttıracak işlemler yapılmamalıdır.<br />

Suriyeli ve diğer sığınmacıların karşı<br />

karşıya oldukları bir başka sorun alanı da<br />

faili meçhul cinayetlerdir. Türkiye’de sığınmacıların<br />

karıştığı cinayet vakaları, çoğu<br />

zaman Türkiye vatandaşı ile sığınmacılar<br />

arasında gerçekleşmeyip kendi içlerinde<br />

yaşanmaktadır. Dahası, diğer devletlerin<br />

gerçekleştirdiği suikastlar ya da terör örgütlerinin<br />

bizzat bu mültecileri hedef alarak<br />

işledikleri cinayetler söz konusudur. Bu tip<br />

cinayetler çoğu zaman profesyonel kişilerce<br />

işlendiği için takibi kolay olmamaktadır.<br />

Bazen ortada ceset bile söz konusu olmamaktadır.<br />

Kimlik kaydı olmayan sığınmacıların<br />

cinayete kurban gitmeleri durumu ise<br />

hukukun hiçbir şekilde konusu olmamakta<br />

ve mağduriyetler en üst seviyede ortaya<br />

çıkmaktadır. Suriye’nin kendi içindeki terör<br />

grupları sık sık Türkiye’ye gelen Suriyelilerin<br />

peşine düşmektedir.<br />

Suriyeli mültecilerin, Türkiye’de zaman<br />

geçtikçe farklı alanlarda yaşadıkları mağ-<br />

30


V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

Resim-4. AFAD Suruç Çadırkenti (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

duriyetler ortaya çıkmaya başladı. Bunların<br />

başında mali kaçakçılık gelmektedir. Türkiye’de<br />

sığınmacılarla ve göçmenlerle ilgili<br />

her bakanlığın görev alanı tanımlansa da<br />

Maliye Bakanlığı’nda bu konuda bir boşluk<br />

yaşanmaktadır. Göçmenlerin Türkiye’de<br />

gerçekleştirdiği ticari faaliyetler özellikle<br />

vergi kaçakçıları tarafından suiistimal edilmektedirler.<br />

Bu durum, hukuki boşluklardan<br />

da kaynaklanmaktadır ve sonuç olarak<br />

devlet hazinesine zarar olarak geri dönüş<br />

yaratmaktadır. Esasında Türkiye’de bu kayıplar<br />

GKAB Suriyelilerden önce de söz konusuydu;<br />

ancak şu anda bu kişilerin izleri<br />

bile bulunamamaktadır.<br />

Türkiye’de kayıtlı bir şirketin, Suriyeli bir<br />

şirketle ortaklık kurmasıyla başlayan bu<br />

mali kaçakçılık sürecinde mali sorumlu<br />

olarak Türkiye’de Suriyeli şirket gösterilince<br />

tam mükelleflik ortadan kalkmaktadır. Dahası,<br />

devlet bu durumu tespit edip de söz<br />

konusu mali sorumludan vergisini almaya<br />

çalıştığında muhatabını bulamamakta<br />

ve vergi alınamaz hale gelmektedir. Ya da<br />

ortak Suriyeli firmanın ikametgahı Suriye<br />

olarak gösterildiğinde dar mükelleflik<br />

ortaya çıkmakta ve vergi almak imkânsız<br />

hale gelmektedir. Örneğin, Halep’te kayıtlı<br />

bir firmaya ulaşmak mümkün olamamaktadır.<br />

Göçmenler bağlamında bu açıdan en<br />

önemli sorunlardan biri kayıtlı mali sorumlu<br />

kişilerdir. Türkiye bu süreci engelleyemezse,<br />

kısa sure içerisinde tüm Suriyelilere<br />

karşı, kendileri de mağdur oldukları halde,<br />

toplumsal bir önyargı doğma tehlikesi söz<br />

konusudur.<br />

Türkiye’de GKAB Suriyelilere yönelik<br />

uygulamada etkili olan kamu kurumları,<br />

aktörler ve faaliyetleri<br />

Türkiye, kitlesel göç ile ilk defa Suriye<br />

krizinde karşılaşılmadı. Ancak, Suriye krizi<br />

ile başlayan kitlesel göçte Türkiye’ye gelen<br />

Suriyelilerin oranı neredeyse Cumhuriyetin<br />

başından 2011’e kadar ülkemize gerçekleşen<br />

nüfus hareketinin toplamı kadardır.<br />

Buna bağlı olarak GKAB Suriyelilerle birlikte,<br />

Türkiye’nin göç konusunda kurumsal<br />

anlamda ve hukuki anlamda önemli bir değişim<br />

geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu değişim<br />

sürecinde ön plana çıkan kurumlar, aktörler<br />

ve uygulamalar şunlardır:<br />

Geçici Barınma Merkezleri (GBM)<br />

Açık kapı politikası ile beraber Türkiye’ye<br />

gelen Suriyelilere yönelik 10 ilde 25 Geçici<br />

31


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

Şekil-3. Türkiye’de GKAB Suriyeliler için kurulan Geçici Barınma Merkezlerinin yönetim sistemi (görsel,<br />

konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

Barınma Merkezi kurulmuştur. Bu barınma<br />

merkezleri açısından güney illeri oldukça<br />

yoğundur.<br />

Geçici barınma merkezlerine GKAB Suriyeliler,<br />

tamamen gönüllülük esasına bağlı<br />

bir şekilde yerleştirilmektedirler. Suriyelilerin<br />

bazıları kendi ayakları üzerinde durabilmekte,<br />

bazıları akrabalarının yanına yerleşmektedir.<br />

Ancak bu tür fırsat ve imkânlara<br />

sahip olamayan GKAB Suriyeliler kendi istekleri<br />

doğrultusunda geçici barınma merkezlerinde<br />

kalabilmektedirler.<br />

Geçici Barınma Merkezlerine ilk kabul,<br />

29 Nisan 2011 Hatay Yayla Dağı’ndan Türkiye’ye<br />

giriş yapan 252 kişi için gerçekleşti.<br />

2014’ün başına kadar bu oran hızla artmış;<br />

2014’ten 2015 arası daha az ivme ile artış<br />

gerçekleşmişti. 2014 Ocak ayında geçici<br />

barınma merkezlerinde 224 bin kişi barınıyordu.<br />

Geçici Barınma Merkezlerinde<br />

Temmuz-Eylül arası mevsimlik işçi olarak<br />

çalışmaya gidenlerden dolayı nüfus azalmaktadır.<br />

300 binden fazla Suriyeli barındıran şehirler<br />

olarak karşımıza Hatay, Şanlıurfa,<br />

Gaziantep, İstanbul çıkmaktadır. Kilis gibi<br />

şehirler ise 300 bin kadar Suriyeli barındırmasa<br />

da kendi nüfusundan daha yüksek<br />

oranda Suriyeli barındırmaktadır.<br />

Geçici koruma yönetim sistemi, 22 ekim<br />

2014’te geçici koruma yönetmenliğinin yayımlanması<br />

ile birlikte Suriyelilere yönelik<br />

yapılan hizmetlerin içerikleri ve kimin neden<br />

sorumlu olacağına dair maddeleri de<br />

içermektedir. Yönetmeliğin 26/4. maddesine<br />

göre, Suriyelilere yönelik tüm hizmetlerin<br />

koordinasyonundan AFAD sorumludur.<br />

Buna göre, Suriyelilerin kayıt işlemlerinden<br />

Göç İdaresi, sağlık hizmetlerinden sağlık<br />

bakanlığı sorumludur. Yani normal zamanlarda<br />

hangi hizmetler hangi kurum tarafından<br />

yürütülüyorsa Suriyeliler için de aynen<br />

bu süreç benimsenmiştir. Sağlık hizmetleri<br />

konusunda 2015 yılının Temmuz ayı itibariyle<br />

AFAD ile Sağlık Bakanlığı arasında<br />

anlaşma yapılmıştır. Buna göre, Suriyelilerin<br />

her tür sağlık ihtiyaçlarının karşılanması<br />

aynı Türk vatandaşları gibi götürü bedel<br />

üzerinden gerçekleştirilecektir.<br />

32


V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

Şekil-4. Barınma Merkezi dışı yardım dağıtım sistemi (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

Geçici barınma merkezlerinde, kamp<br />

yönetim sistemi söz konusudur. Buna göre,<br />

biyometrik kayıttan sonra Geçici barınma<br />

merkezine kabul edilenler aynen bir şehirde<br />

var olan tüm hizmetleri buradan alabilmektedirler.<br />

Sağlık hizmetleri için mutlaka<br />

bir doktorun poliklinik hizmeti vermesi<br />

söz konusudur. Türkiye’de bugüne kadar,<br />

177.568 Suriyeli bebek doğmuştur. Bunlara<br />

sağlık kurumlarınca toplam 918.694 poliklinik<br />

hizmeti verilmiştir. Eğitim hizmetleri,<br />

okullar, geçici barınma merkezleri bünyesinde<br />

yer almaktadır. Sosyal hizmet bağlamında<br />

mesleki eğitimden spor tesislerine<br />

kadar pek çok hizmet sunulmaktadır.<br />

Yine geçici barınma merkezlerinde oluşturulan<br />

elektronik yardım dağıtım sistemi<br />

(EYDAS), özellikle STK’larla ihtiyaç sahibi<br />

Suriyelilerin buluşturulması amacı ile oluşturulmuş<br />

elektronik bir sistemdir. Bu sistemin<br />

çalışması tamamen gönüllük esasına<br />

dayanmaktadır. Bu sistem sayesinde yardımlarda<br />

mükerrerlik önlenebilmekte, daha<br />

etkin yardım sistemi oluşturulabilmekte ve<br />

şeffaflık korunabilmektedir.<br />

Sıfır noktası insanı yardımlar özellikle<br />

üzerinde durulması gereken bir stratejidir.<br />

Ülkemizin Suriye krizi ile dünya literatürüne<br />

kazandırdığı bir kavram olan sıfır noktası<br />

insani yardım aslında bir soruna yardım<br />

yapılamama engelinin aşılması neticesinde<br />

ortaya çıkmıştır. Uluslararası insancıl yardım<br />

sisteminde insani yardım yapılabilmesi<br />

için öncelikle donör olarak karşı ülkeden bu<br />

yardımı alacak resmi bir kurumla işbirliği<br />

yapmak gerekmektedir. Suriye’de bu neredeyse<br />

imkânsızdır. Bu imkansızlığı aşmak<br />

için sıfır noktasına gelen bir insani yardım<br />

aracının yine Suriye’den gelen insani yardım<br />

aracı ile zero point noktasında buluşmaları<br />

mantığına dayanan bu sistem bir nevi seyyar<br />

bir gümrük kapısı oluşturmak anlamına<br />

gelmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti<br />

Gümrük Bakanlığı bunu başarmaktadır. Şu<br />

ana kadar 28.966 araçla insani yardım malzemesi<br />

gönderilmiş durumdadır.<br />

İnsani olarak geçici barınma merkezleri,<br />

bir istisna olarak kabul edilmelidir. Suriyelilerin<br />

yaşama uyumunu ve kendi ayakları<br />

üzerinde yaşama kabiliyetini sağlamak bu<br />

33


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

barınma merkezlerinin temel hedefidir. Bir<br />

anlamda geçici olarak kurulan bu barınma<br />

merkezleri, travmalar yaşayan bu yeni nüfusun<br />

topluma kazandırılmasını sağlayan<br />

bir rehabilitasyon merkezi gibi düşünülmelidir.<br />

Bu yüzden zamanla bu barınma merkezlerinin<br />

sayısı azaltılıp sistem daha çok<br />

toplumsal uyuma yönelik çalıştırılacaktır.<br />

Eğitim alanındaki sorunlara yönelik<br />

politikalar<br />

2011’den itibaren ortaya çıkan Suriye<br />

krizi ile beraber kitlesel göç sonucunda ülkemize<br />

eğitim çağında olan yoğun bir Suriyeli<br />

çocuk nüfus göç etmiştir. Bu çocuklara<br />

eğitim hizmeti vermek acil bir sorun olarak<br />

gündeme gelmiştir. İlk başta merkezi bir<br />

teşkilatlanma olarak geçici koruma altındaki<br />

Suriyeli ve diğer yabancılara yönelik<br />

Müsteşar yardımcılığına bağlı Hayat Boyu<br />

Öğrenme Genel Müdürlüğü bünyesinde<br />

Göç ve Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı<br />

kurulmuş ve bu başkanlık merkezi planlamadan<br />

sorumlu hale gelmiştir. Göç ve<br />

Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı, genel<br />

anlamda politika ve strateji belirleme, ilgili<br />

birimlerle koordinasyon sağlama, kriz<br />

durumlarında eğitim faaliyetleri planlama,<br />

ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği<br />

sağlama, ulusal ve uluslararası eğitim projeleri<br />

ve destek programlarının koordinasyonunu<br />

gerçekleştirmektedir. İl müdürlükleri,<br />

il milli eğitim müdür yardımcıları ve yabancı<br />

öğrenci il komisyonu ve şube müdürleri<br />

ise koordinasyon sağlayan kurumlardır.<br />

MEB, 2014’ten itibaren bir genelge ile<br />

Suriyeli çocuklara yönelik eğitim hizmetlerini<br />

düzenlemektedir. İnsan hakları evrensel<br />

bildirgesi, Avrupa insan hakları sözleşmesi,<br />

mültecilerin hukuki durumuna dair sözleşme,<br />

göçmen işçi hukuki statüsündeki Avrupa<br />

sözleşmesi, Tüm göçmenlerin işçilerin<br />

aile fertlerinin haklarının korunmasına dair<br />

uluslararası sözleşmelerin içindeki eğitim<br />

maddeleri de MEB’i bağlamaktadır. Bu düzenlemeler<br />

doğrultusunda, Türkiye’de bulunan<br />

yabancı çocukların da ülke çocukları<br />

gibi eğitim hakkından yararlanma hakkı söz<br />

konusudur.<br />

Bu kapsamda en son verilerde 833.039<br />

Suriyeli öğrenci kayıtlıdır. 2016-17 eğitim<br />

yılı içinde benimsenen yeni paradigma ile<br />

resmi okullar da sürece dahil edilmiştir. Bu<br />

kapsamda da 155.000’i aşkın Suriyeli çocuk<br />

resmi okullarda eğitim görmektedir. 2016-<br />

2017 eğitim yılından önce ise, bir başarı<br />

örneği olarak gösterilebilecek Geçici Eğitim<br />

Merkezlerinde 328.0000 Suriyeli çocuk<br />

kayıtlıdır. Geçici eğitim merkezi 2011 yılında<br />

kitlesel göç ile sınırlara dayanan Suriyelilerin<br />

ülkemizde oluşan geçicilik statüleri<br />

sayesinde bunların eğitimi yarım kalmasın<br />

diye oluşturulmuş acil birimlerdir. Yani bu<br />

merkezlerin “geri dönecekler” felsefesine<br />

dayalı bir eğitim mantığı vardı. Ancak zamanla<br />

bu insanların geri dönmeyecekleri<br />

anlaşıldı ve 2016’dan itibaren Türkiye’deki<br />

tüm Suriyeli çocukların Türk Eğitim sistemine<br />

dahil edilmesine karar verildi.<br />

Bugün 81 ilde 9945 resmi okulda<br />

155.000 Suriyeli çocuk eğitim görmektedir.<br />

Kamp içindekiler de dâhil özellikle 21 ilde<br />

425 geçici eğitim merkezi vardır. Bunlarla<br />

beraber 2016 yılı Kasım ayı itibariyle toplam<br />

328.642 Suriyeli çocuk eğitim görmektedir.<br />

Yeni uyum çerçevesinde, Türk öğrencilerle<br />

ortak eğitim alan Suriyelilere karşılık, eski<br />

paradigmanın okulları olan geçici eğitim<br />

merkezlerinde ise Suriyeli çocuklar Arapça<br />

eğitim almaktaydılar. Ayrıca şu anda Türkiye’de<br />

12.630 Suriyeli gönüllü öğretmen<br />

çalışmaktadır. Bu öğretmenler de Türk eğitim<br />

formasyonuna uygun pedagojik eğitim<br />

almaktadırlar. Ayrıca yaygın eğitim kapsamında<br />

da yetişkinlere eğitim verilmektedir.<br />

Mesleki eğitim çerçevesinde toplam<br />

237.509 Suriyeliye eğitim verilmiştir. Yine<br />

halk eğitim merkezleri aracılığı ile 137.729<br />

Suriyeliye Türkçe eğitim verilmiştir.<br />

34


V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

Resim-5. Bir geçici Barınma Merkezinde tekstil kursu (görsel, konferans sunumlarından derlenmiştir)<br />

Sosyal projeler<br />

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece<br />

merkezi yönetim anlamında değil, bizzat<br />

gündelik hayatta zorluklar yaşayan Suriyelilerin<br />

topluma uyum sağlayabilmesi için<br />

yerel yönetimler düzeyinde de önemli politikalar<br />

gerçekleştirmektedir. Bunların başında<br />

mültecilerin topluma uyum düzeyini<br />

arttırmak için gerçekleştirilen sosyal projeler<br />

gelmektedir.<br />

Nitekim bugün Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin<br />

sadece %15’i kamplarda ve geçici<br />

barınma merkezlerinde yaşamaktadır; geri<br />

kalan %85 oranındaki Suriyeli ise kentlerde<br />

gündelik hayatın parçası olarak hayatlarını<br />

sürdürmektedirler. Bu durumda güvenli<br />

barınma dışında adil, etkin ve hızlı bir koruma<br />

mekanizması kurmak gerekmektedir.<br />

Bu noktada ciddi travmatik sorunlar yaşayan<br />

GKAB Suriyelilere yönelik sosyal uyum<br />

projeleri önemli hale gelmektedir. Ayrıca bu<br />

entegrasyon konusu sadece GKAB Suriyelileri<br />

değil mevcut vatandaşları da etkileyecek<br />

düzeyde olmalıdır.<br />

Sosyal uyum projeleri gerçekleştirme<br />

noktasında bugün 108.000 Suriyeliye ev<br />

sahipliği yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin<br />

uygulamaları örnek olarak ele alınabilir.<br />

İzmir bir geçiş bölgesidir. İzmir halkı,<br />

yeni misafirlerine gıda, kıyafet yardımı yaptı,<br />

ancak bu misafirlerin kalıcı olmadığı kısa<br />

sürede anlaşıldı. Çünkü gelen Suriyeliler<br />

hızla Avrupa’ya geçmeye çalışıyorlardı. Avrupa’ya<br />

ilk illegal geçişler İzmir’den gerçekleşti.<br />

Fakat 2016 ile beraber durum biraz<br />

değişti ve Suriyeliler İzmir’de yavaş yavaş<br />

yerleşmeye ve hayatlarını burada kurmaya<br />

başladılar. Türkmen olan göçmenler ortak<br />

dilden dolayı şehre kolaylıkla adapte olabildiler.<br />

Ama Kürtçe ve Arapça konuşan mülteciler<br />

daha fazla problem yaşadılar. Kadifekale,<br />

Basmahane, Agora bölgesi, İzmir’in<br />

Arap ve Kürt kökenli bu yeni toplumsal<br />

gruplarına ev sahipliği yapan bölgelerdir.<br />

Bu yerleşim alanları 1990’larda doğudan<br />

gelen ailelerin yoğunlukta olduğu bölgeler<br />

olduğu için Suriyeli Arap ve Kürtler bu yerleşim<br />

yerlerini tercih etti.<br />

İzmir Büyükşehir Belediyesi, sadece<br />

mülteciler özelinde değil yerleşik halka yönelik<br />

olarak da sosyal uyum projeleri gerçekleştirmektedir.<br />

Çünkü bu bölgeler zaten<br />

dezavantajlı bölgelerdir. Bundan dolayı halkın<br />

tamamına yönelik projeler oluşturulmaktadır.<br />

Bunlardan biri gençlere yönelik<br />

35


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

Türkiye’de GKAB<br />

Suriyelilerin % 85’i<br />

kentlerde gündelik hayatın<br />

parçası olarak hayatlarını<br />

sürdürmektedirler. Bu<br />

durumda güvenli barınma<br />

dışında adil, etkin ve hızlı<br />

bir koruma mekanizması<br />

kurmak gerekmektedir.<br />

oluşturulmuştur. Bu proje çerçevesinde<br />

üniversite öğrencileri gönüllü bir şekilde<br />

her dönem belirlenen ilkokul ve ortaokulda<br />

ders yardımı yapılmıştır. Buna Suriyeli üniversite<br />

öğrencileri de katılmıştır.<br />

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından<br />

uygulanan bir başka proje, daha çok kadınları<br />

kapsayan Yaşam Atölyesi projesidir.<br />

Şiddet karşıtlığı ve toplumsal eşitlik gibi<br />

temel değerlerin bu proje kapsamında yaygınlaştırılması<br />

için çalışmalar yapılmıştır.<br />

Bunun dışında madde bağımlılığı, erken evlendirme<br />

gibi konularda da bilinçlendirme<br />

eğitimleri gerçekleştirilmiştir. Yine kadın<br />

sağlığı konusunda önemli eğitim düzenekleri<br />

oluşturulmuştur.<br />

Ayrıca yine İzmir Büyükşehir Belediyesi<br />

tarafından çocuklar için de farklı atölyeler<br />

düzenlenmekte ve bunlara STK’lar destek<br />

vermektedir. Örneğin, yazın geçici koruma<br />

altında bulunan çocuklar ve Türkiyeli çocuklara<br />

yönelik kukla atölyesi düzenlenmiştir.<br />

Böylece çocukların güven hislerinin<br />

artırılması amaçlanmıştır.<br />

Türkiye’ye destek veren uluslararası<br />

kuruluşlar ve Türkiye’nin Suriye<br />

krizindeki yalnızlığı<br />

Türkiye gibi geçiş ülkesi olan bir bölgede<br />

kitlesel göçlere yönelik politikaların<br />

gerçekleştirilmesi noktasında uluslararası<br />

AB tarafından Türkiye’ye<br />

GKAB Suriyeliler için<br />

harcanmak üzere 3 milyar<br />

Euro yardım verileceği<br />

konuşulmaktadır. Ancak<br />

verilen sözlerin yerine<br />

getirilmesi konusunda<br />

AB ayak sürümektedir.<br />

aktörlere oldukça fazla görev ve sorumluluk<br />

düşmektedir. Türkiye’nin bugün Suriyelilere<br />

yönelik insani yardım harcamaları 12.1 milyar<br />

dolara ulaşmış durumdadır. Bu miktar,<br />

sadece hazinenin harcamasını içermektedir.<br />

Bu miktar, STK ve vatandaş bağışları ilâve<br />

edildiğinde 25 miyar dolara ulaşmaktadır.<br />

Fakat uluslararası toplumdan Türkiye’ye çok<br />

az yardım gelmiştir.. Aslında 15 ekim 2015<br />

tarihinde Türkiye AB ortak eylem planı yapılmıştır.<br />

Bunun neticesinde Suriyelilere Türkiye’de<br />

kullandırılmak üzere 3 milyar Euro<br />

gönderilmesine karar verilmiştir. 3 milyarın<br />

2.24 milyarını AB ödeyeceğini taahhüt etmiştir.<br />

Fakat sözleşmeye bağlı olarak bu miktar<br />

1.2 milyara düşmüştür. Bunun da sadece<br />

676 milyonu aktarılmış durumdadır. Bunun<br />

içinden de 222 milyon doğrudan hizmet yürüten<br />

kamu kurumlarına ulaşmıştır. Türkiye<br />

ile AB arasında 3 milyar Euro konuşulmaktadır<br />

ancak uygulamaya yansıyan rakam sadece<br />

222 milyon Euro’dur.<br />

Birleşmiş Milletler, Türkiye Cumhuriyeti’ne<br />

Suriyeli sığınmacılar konusunda destek<br />

olmaya çalışan en önemli uluslararası<br />

kuruluştur. Ancak fon konusunda BM sıkıntılar<br />

yaşamaktadır. Çünkü BM’nin ortak<br />

para havuzu olmayıp uluslararası camia<br />

duyarsız kalınca BM’nin de elinden bir şey<br />

gelmemektedir. Her şeye rağmen sığınmacı<br />

çocukların eğitimi konusunda BM’nin önemli<br />

projeler gerçekleştirdiği söylenebilir.<br />

36


V. DENEYİMLER ve UYGULAMA ÖRNEKLERİ<br />

Avrupa bu konuda BM’ye destek olma<br />

noktasında açıkça sınıfta kalmıştır. BM, aile<br />

birleştirme programları ya da sağlıkla ilgili<br />

eşit mülteci alma sayısı gibi projeler düzenlemektedir.<br />

Ancak kotalar çok azdır. Buna<br />

göre BM, sığınmacılar ile ilgili 3 aşamalı<br />

çözüm ortaya koymaktadır. İlk ve ideal olan<br />

çözüm, sığınmacıların ülkelerine tekrar<br />

dönebilmesidir. Bu gerçekleşmezse, reel<br />

entegrasyon ikinci ideal çözümdür. Üçüncü<br />

çözüm ise üçüncü ülkelere yerleştirme<br />

kotasıdır. Türkiye’de bugün 3 milyona yakın<br />

kayıtlı Suriyeli ve 250 bin civarı diğer göçmen<br />

ve sığınmacılar yaşamaktadır. Üçüncü<br />

ülkeye yerleştirme kotası sadece 27.000’dir.<br />

3 milyon civarındaki kitlesel göçmen düşünüldüğünde<br />

bu rakamın gerçekçi olmaktan<br />

uzak olduğu ve sorun çözecek mahiyette<br />

olmadığı açıkça görülmektedir.<br />

37


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

VI. SONUÇ<br />

Konferansta, uluslararası kitlesel göç<br />

çok çeşitli boyutlarıyla ele alınmış, özellikle<br />

Türkiye’deki GKAB Suriyeliler bağlamında<br />

sorunlar ortaya konmuş, çözüm önerileri<br />

sunulmuştur. Konferansta ön plana çıkan<br />

sorunlar ve çözüm önerileri şu şekilde<br />

özetlenebilir:<br />

• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin (gıda,<br />

sağlık, barınma gibi) temel ihtiyaçları<br />

karşılanmış, bu alanlarda yapılabilecek<br />

olanlar asgari düzeyde yapılmaya<br />

devam etmektedir. Şimdi sıra, bir üst<br />

safhaya geçerek kültürel düzeyde yapılması<br />

gerekenleri hayata geçirmeye<br />

gelmiştir.<br />

• AB ilerleme raporlarında Türkiye çeşitli<br />

açılardan kimi zaman sert biçimde<br />

eleştirilmekte, ancak Suriyelilerle ilgili<br />

politikalarında ve uygulamalarında<br />

“fevkalade” gibi sözcüklerle övgü almaktadır.<br />

• Türkiye’de GKAB Suriyeliler küçük işletmeler<br />

vasıtasıyla üretim sektörlerine<br />

ve ticarete katılmaktadır. Ne var<br />

ki bu tür işletmelerin çoğu kayıt altına<br />

alınmadığı için vergi kaybı ve vergi kaçakçılığı<br />

ortaya çıkmaktadır. Bu durum<br />

ülke ekonomisine zarar vermenin yanı<br />

sıra yerel halk arasında GKAB Suriyelilere<br />

karşı bir öfkenin birikmesine neden<br />

olmaktadır. Konferans bağlamında,<br />

GKAB Suriyelilerin vergi kanunları<br />

karşısındaki ödevlerine vurgu yapılmış,<br />

ekonomik faaliyetlerinin kayıt altına<br />

alınması için adımlar atılmasının önemi<br />

vurgulanmıştır.<br />

• Türkiye’de yabancıların çalışma izni ile<br />

ilgili önemli adımlar atıldı ancak daha<br />

fazla düzenlemeye ihtiyaç var. Örneğin<br />

sürekli oturum izni olmadığından nitelikli<br />

iş gücü (örneğin akademisyenler)<br />

çalışamıyor.<br />

• Gönüllü kuruluşların Türkiye’deki<br />

GKAB Suriyelilerle ilgili yaptığı eğitim<br />

faaliyetleri önemli düzeydedir. Ancak<br />

Türkiye’nin GKAB Suriyelilerle ilgili<br />

politikalarında sivil toplum örgütlerine<br />

daha aktif ve etkin roller verilmelidir.<br />

• Türkiye’de GKAB Suriyelilerin eğitimi<br />

için geliştirilen “Geçici Eğitim Merkezleri”<br />

göçmen eğitim yapılanması, Türk<br />

buluşu olarak alana girmiştir.<br />

• Türkiye’deki GKAB Suriyelilerin kimlik<br />

kaydı ile ilgili eksiklikler söz konusudur.<br />

Bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir.<br />

• Türkiye’de GKAB Suriyeli nüfusun yerel<br />

halkla etkileşimini artıracak tedbirler<br />

alınmalıdır.<br />

• Ankara/Altındağ örneğinde görüldüğü<br />

üzere Suriyeli göçmenlerle yerel halk<br />

arasında kentsel yerleşim mekânları<br />

38


açısından rekabetin çatışmalara dönüşmemesi<br />

için tedbirler alınmalıdır.<br />

• Kitlesel göçün toplum içerisinde nefret<br />

söylemlerini ve nefret suçlarını da<br />

tetiklediği ve bu çerçevede kent güvenliğine<br />

olumsuz etkilerde bulunduğu<br />

söylenebilir. Ancak sosyolojik, kriminolojik,<br />

hukuksal, polisiye yaklaşımların<br />

ve medya söyleminin entegre biçimde<br />

interdisipliner bir risk yönetimi tarzıyla<br />

sevk edilmesi halinde bu riskler azaltılabilir.<br />

• Çeşitlenen ve yaygınlaşan suç veya<br />

şiddet olgusunun en kapsayıcı ve etkili<br />

olan sonucu toplumda korkular üretmesi<br />

ve güvensizliğe neden olmasıdır.<br />

Bireysel açıdan kente, diğer kentlilere<br />

ve kimi kentsel mekânlara karşı güvensizlik<br />

duygusu gelişmektedir.<br />

• Göçmenlerin plansız olarak kentlere<br />

dağılması ayrıştırmalara neden olmakta<br />

ve kişileri kendi gönüllü gettolarına<br />

çekilmeye yöneltmektedir. Böylece<br />

kent, farklılıkların birbirini besleyip<br />

zenginleştirdiği mekân olmaktan çok<br />

bireylerin ve toplumsal tabakaların<br />

birbirlerinden ayrıştığı ve birbirlerine<br />

şüpheyle baktıkları bir yer haline gelebilmektedir.<br />

• Türkiye’de uluslar arası kitlesel göçlerin<br />

yanı sıra bir de yurt içi yoğun göçler<br />

söz konusudur. Bu iki göç şekli birleştiğinde<br />

kentsel alanlarda istenmeyen<br />

manzaralarla karşılaşmak mümkün<br />

hale gelebilmektedir. Örneğin Ankara’da<br />

kentsel dönüşüm kapsamına<br />

alınan bazı alanlara, dönüşümün başlatıldığı<br />

dönemde boşaltılan konutlara<br />

yerleşen GKAB Suriyelilerin, dönüşüm<br />

projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla<br />

bu konutlardan çıkarılmak zorunda<br />

kalınmasıyla birlikte hem Suriyeli göçmenler<br />

için hem de ev sahibi toplum<br />

için zor durumlar ortaya çıkmıştır. Türkiye’de<br />

özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu<br />

Anadolu bölgelerinden göçlerin<br />

azaltılması için idari, ekonomik ve<br />

kültürel tedbirlerin alınması önemlidir.<br />

• Uluslararası hukuk (1951 Cenevre Sözleşmesi),<br />

iç hukukumuzda göçmenlerle<br />

ilgili uygulamalarda bazı zorluklara<br />

neden olabilmektedir. Bu nedenle 1951<br />

Cenevre Sözleşmesi’nin yerine Türkiye’nin<br />

öncülük ettiği, GKAB Suriyelilerin<br />

durumundan yola çıkan alan ama<br />

her türlü uluslararası göç hareketlerini<br />

de gözeten yeni bir sözleşme hayata<br />

geçirilmelidir.<br />

• Göçmenler toplumun yan unsuru olarak<br />

değil, asli unsuru olarak görülmelidir.<br />

39


Uluslararası Kitlesel Göçler<br />

ve Türkiye’deki Suriyeliler<br />

I. Uluslar arası Göç ve Güvenlik Konferansı<br />

(11-13 Kasım 2016/Antalya)<br />

Konferans Konuşmacı Listesi<br />

Ahmad HAMMAD<br />

Ahmed Adedeji LAWAL<br />

Alizee Zapporoli Manzoni BODSON<br />

Doç.Dr. Ahmet MUTLU<br />

Prof.Dr. Ahmet Sinan TÜRKYILMAZ<br />

Dr. Ahsan ULLAH<br />

Doç.Dr. Asım BALCI<br />

Atay USLU<br />

Christina VELENTZA<br />

Senior Res. Assoc. Dana WAGNER<br />

Duygu UZUNDURUKAN<br />

Yrd.Doç.Dr. Deniz TURAN<br />

Doç.Dr. Emel TOPÇU<br />

Entela KALESHI<br />

Yrd. Doç.Dr. Faik TANRIKULU<br />

Fatma ÇAKIR<br />

Arş.Gör.İbrahim İRDEM<br />

Dr. Imdad HUSSAIN<br />

İsmail YEŞIL<br />

Dr. Kerem KINIK<br />

Prof.Dr. Kerem KARABULUT<br />

Dr. Maria Aurora Sottimano<br />

German Jordanian University/Ürdün<br />

Department of Public Administration, Obafemi Awolowo<br />

University/Nijerya<br />

University of Toronto/Kanada<br />

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü<br />

Univerisiti Brunei Darussalam/Brunei<br />

Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri<br />

TBMM Mülteci Hakları Komisyonu Başkanı<br />

Democritus University of Thrace, Refugee Law and Human<br />

Rights/Yunanistan<br />

Global Diversşty Exchange, Ryerson University/Kanada<br />

Reyhanlı Emekli Emniyet Müdürü<br />

Polis Akademisi<br />

Ankara Siyasal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

PhD Student, University of Tirana/Arnavutluk<br />

Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi<br />

Member of Youth Council of Paris/Fransa<br />

Polis Akademisi<br />

Forman Christian College Lahore , Centre for Public Policy<br />

and Governance/Pakistan<br />

AFAD<br />

Kızılay Genel Başkanı<br />

Atatürk Üniversitesi, İİBF Öğretim Elemanı<br />

University Institute of Lisbon Center for International<br />

Studies/Portekiz<br />

40


Marius MATICHESCU<br />

Nazım Taha KOÇAK<br />

Dr. Olakunle FOLAMI<br />

Dr. Onur UNUTULMAZ<br />

Ömür CEYLAN<br />

Yrd. Doç.Dr. Özgür TOPKAYA<br />

Raheel QUDISAT<br />

Prof.Dr. Ruşen KELEŞ<br />

Sara BUZZONI<br />

Yrd.Doç.Dr. Seda Öz YILDIZ<br />

Selin ÜNAL<br />

Yrd. Doç.Dr. Sevcan Güleç SOLAK<br />

Prof.Dr.Şafak Ertan ÇOMAKLI<br />

Doç.Dr.Sutay YAVUZ<br />

Doç.Dr. Şenol YAPRAK<br />

Dr. Taiwo Aakanbi OLAIYA<br />

Dr. Tuba DUMAN<br />

Dr. Tuğba ADALI<br />

Vehbi DEMIR<br />

Prof.Dr. Yasin AKTAY<br />

Yelda ŞIMŞIR<br />

Prof.Dr. Yılmaz ÇOLAK<br />

Dr. Yusuf Furkan ŞEN<br />

Doç.Dr. Yusuf TEKIN<br />

West University of Timişoara/Romanya<br />

Konya İdare Mahkemesi Hakimi<br />

Adekunle Ajasin University/Nijerya<br />

Ankara Sosyal Bilimler Üniveristesi Öğretim Üyesi<br />

İst Emn. Müd.Yrd.<br />

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi<br />

Biga İİBF Öğretim Üyesi<br />

UNHCR<br />

Ankara Üniversitesi<br />

Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Norwegan Refugee Council/Norveç<br />

Polis Akademisi<br />

BM Mültciler Yüksek Komiserliği<br />

Dış İlişkiler ve Basın Müdürü<br />

Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi,<br />

İİBF Öğretim Üyesi<br />

Polis Akademisi<br />

TODAİE<br />

Polis Akademisi<br />

Department of Public Administration<br />

Obafemi Awolowo University/Nijerya<br />

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü<br />

Fethiye Cumhuriyet Savcısı<br />

Siirt Vekili<br />

Sosyolog-İzmir Büyükşehir Belediyesi<br />

Polis Akademisi<br />

Emniyet Müdürü<br />

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı<br />

41


Polis Akademisi<br />

Göç ve Sınır Güvenliği Araştırma Merkezi Müdürlüğü<br />

Necatibey Caddesi No: 108<br />

06400 Çankaya/ANKARA<br />

Eposta: gocmer@pa.edu.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!