13.04.2017 Views

Toraks Bülteni - Aralık 2011

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sinema<br />

<strong>Toraks</strong> <strong>Bülteni</strong><br />

<strong>Toraks</strong> <strong>Bülteni</strong><br />

Tüberküloz<br />

Mycobacterium türü milyonlarca<br />

yıllık serüvenine binlerce yıldır insanı<br />

da kattığından beri hakkında<br />

sayısız öykü yazılmış ve derinden<br />

etkilediği insan tarafından tarihin<br />

hiçbir anında unutulmamış adeta<br />

ölümsüzleştirilmiştir. Tarih boyunca<br />

metaforik anlamlar yüklenerek varlığını<br />

sürdürmüş ve öykülerine aralıksız<br />

devam etmiştir. Onu hemen<br />

her alanda görmek mümkündür. Sanat<br />

dallarından antropolojiye, tıptan<br />

biyolojiye, tarihten coğrafyaya anlatacak<br />

bir şeyi her zaman vardır tüberkülozun.<br />

Tıp için istenmeyen bir<br />

organizma iken, edebiyatta arzu edilen,<br />

yaratıcı zekanın taşıyıcısı rolünü<br />

üstlenebilmektedir. O ince hastalıktır,<br />

duygu ve aşkın görünen yüzüdür,<br />

“white plague” ve “phthisis”dir.<br />

Bazen melankoliktir ve bazen de romantik.<br />

Yoksulluk ve mahrumiyetin,<br />

açlık ve soğuğun, sıkıntının hemen<br />

yanı başındadır. Nihayetinde bir<br />

hastalıktır.<br />

Mycobacterium tuberculosis insanlığın<br />

en çok aşina olduğu, en çok<br />

yüzleştiği organizmaların başında<br />

gelir. Bu nedenle de hayatın daima<br />

içindedir ve her alanında karşımıza<br />

çıkması şaşırtıcı bir durum olarak<br />

algılanmaz. Yukarıda vurguladığımız<br />

gibi tarihten coğrafyaya, sanattan<br />

antropolojiye kadar sayısız öykü<br />

Dr. Metin Akgün<br />

TTD Üyesi<br />

akgunm@gmail.com<br />

Dr. Kemalettin Özden<br />

Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı<br />

Sinema ve Tüberküloz<br />

karşılar bizi. Biz burada tüberkülozun,<br />

yedinci sanat olarak adlandırılan<br />

sinemadaki öyküsüne kısa bir<br />

değini belki de kısa bir giriş yapmayı<br />

düşünüyoruz.<br />

Sinema da diğer sanatlar gibi insanı<br />

anlatan ve onun zaaflarını, duygularını,<br />

kahramanlıklarını, aşklarını<br />

vs konu edinmiş bir anlatım biçimi.<br />

Bir dil. İnsanoğlu kültür ve uygarlığı<br />

geliştirirken bugün konuşma dili<br />

dediğimiz sesli ifade yöntemini geliştirmiştir.<br />

Sesler esas olarak birer<br />

semboldür ve seslerin bir araya gelmesi,<br />

harflerin, sözcüklerin bir araya<br />

gelmesi dili oluşturur. Kişiler her<br />

biri farklı anlama gelen bu sembolik<br />

ifadelerle anlaşırlar. Yani konuşurlar.<br />

Bu seslerin yazıya dökülmesi ise<br />

farklı bir iletişim alanını doğurur.<br />

İnsan içinde bulunduğu çevreyi, yaşam<br />

alanını, duygularını, düşüncelerini<br />

ifade etmek, anlatmak, paylaşmak<br />

eğilimindedir. Bunu yaparken<br />

çeşitli yöntemlerden yararlanır. Her<br />

insanın seçeneklerden bir ya da birkaçına<br />

eğilimi, yeteneği ya da ilgisi<br />

olabilir. Bazen insanlar bunu konuşarak<br />

yapar. Konuşma en yaygın<br />

kullanılan ifade yöntemidir ve bazı<br />

insanlar bunu çok etkili bir şekilde<br />

gerçekleştirebilir. Bazen insan yazarak<br />

ifade eder kendisini. Bazen<br />

müzikle ifade eder kendini, bazen de<br />

resimle ya da sinema veya tiyatroyla.<br />

Bu, kişinin ne tür sembolleri kullanacağı<br />

hangisine daha yakın ya da<br />

yetkin olduğuna bağlı olarak değişir.<br />

Yine de sonuç olarak hangi yol kullanılırsa<br />

kullanılsın ifade hep eksik<br />

kalacaktır. İster boyalara dökülmüş,<br />

ister notalara dökülmüş ya da beyaz<br />

perdeye aktarılmış olsun tüm ifade<br />

yöntemleri sonuç itibarıyla bir tercümedir:<br />

Zihnin ya da düşüncenin<br />

tercümesi. İnsan söylemek istediğini<br />

zihninde canlandırır ve şekillendirir.<br />

En asıl ve eksiksiz hali budur. Onu<br />

semboller üzerinden başkalarının<br />

anlayışına aktarmak doğal olarak<br />

kitlelerin tepkisinin çeşitliliğine neden<br />

olacaktır.<br />

Sinema izleyiciye sanal ortamda bir<br />

hiper-gerçeklik sunar. Hareketsiz<br />

oturduğumuz karanlık bir ortamda<br />

duygularımız, öfkemiz, sevincimiz,<br />

heyecanımız, korkumuz canlı ve kıpır<br />

kıpırdır. Bir an gerçeklik ile simüle<br />

edilmiş olan arasında gider geliriz.<br />

Sinema bunu yaparken insanların<br />

taşıdığı duyguları, inançları sıklıkla<br />

kullanır. Korku bunların başında<br />

gelir. İnsanların korkularını, endişelerini<br />

temel alan sinema bir türdür<br />

ve sayısız örnekleri vardır. Binlerce<br />

yıldır salgın hastalıklara milyonlarca<br />

kayıp vermiş olan insanlık, bu<br />

durumdan öyle derin etkilenmiştir<br />

ki, salgınlarla yüzleşmemiş kişilerde<br />

bile ani refleksler oluşturur. Bunları<br />

çok iyi bilen ve kullanan yapımcılar<br />

türün sayısız örneğini sunmuşlardır.<br />

Son yıllarda salgın sinemasında<br />

gözle görülür bir artış olmasının nedeni<br />

budur. Birçok salgın insanlığı<br />

derinden etkilemiştir. Bunlar içerisinde<br />

veba, kolera ve çiçek farklı yer<br />

tutar. Son yıllarda özellikle AIDS,<br />

SARS, kuş gribi, domuz gribi ve tüm<br />

dünyada görülmemekle birlikte korkunç<br />

yüzleriyle karşılaşma endişesi<br />

uyandıran hemorajik ateşler özellikle<br />

Ebola ve Marburg. Tabi bütün<br />

bunların yanında asla eskimeyen bir<br />

hastalık daha bulunmaktadır: Tüberküloz.<br />

Veba klasik olarak Nosferatu ile birlikte<br />

çalışır. Nosferatu bir kenti ele<br />

geçirirken en çok vebadan yararlanır.<br />

Werner Herzog’un yönettiği ve<br />

başlıca rollerin Klaus Kinski ve Isabelle<br />

Adjani tarafından canlandırıldığı<br />

Nosferatu: Phantom der Nacht<br />

(1979) filminde bunu açıkça görürüz.<br />

Nosferatu kente girmeden önce,<br />

veba insanların bütün direncini yok<br />

etmiş, onları savunmasız kurbanlara<br />

dönüştürmüştür. Film oldukça belirgin<br />

karanlık, kaotik bir görüntü<br />

sunar izleyiciye.<br />

Özellikle son 10 yılda daha belirgin<br />

olmak üzere, salgın ya da bulaşıcı<br />

hastalıklar ile ilgili konular sinemacıların<br />

ilgisini hep çekmişlerdir.<br />

Mikroorganizmaların biyolojik silah<br />

olarak kullanılması, toplumlar<br />

üzerinde korku yaratmak için ideal<br />

araçlardır. Aynı zamanda bu silahlar<br />

kişiyi korumasız bırakır; çünkü<br />

toplumlar bu tür saldırılara karşı savunmasızdır.<br />

Solunum yoluyla ya da<br />

sindirim yoluyla bulaşabilecek görülemeyen<br />

böylesi etkenlere karşı kişi<br />

kendisini nasıl koruyacağını bilemez<br />

ve sürekli yinelenen tehlike sinyalleriyle<br />

daha çok edilgen hale dönüşür<br />

ve giderek daha çok otoriteye bağlanmak<br />

ve onun kurallarını katı bir<br />

şekilde uygulamak zorunda kalır.<br />

Bunun tipik örneğini V for Vendetta<br />

filminde görebiliriz. Alan Moore’ın<br />

eserinden uyarlanan ve Wachowski<br />

kardeşlerin senaryosunu yazdığı<br />

film, James McTeigue tarafından<br />

2006 yılında beyaz perdeye aktarılmıştı.<br />

Gelecekte bir zamanda geçen<br />

bu distopyada devleti yönetenler tarafından<br />

çıkarılan bir salgın, terör<br />

eylemi olarak gösterilerek insanlar<br />

üzerinde mutlak bir otorite kurulmasının<br />

aracı olarak korkunun nasıl<br />

kullanıldığını ve şiddetin ve terörün<br />

iktidarın oyuncağı olabileceğini çarpıcı<br />

şekilde gösterir. İnsanlar yaşamlarını<br />

sürdürebilmek istiyorlarsa,<br />

terör saldırılarından korunmak<br />

istiyorlarsa giderek bir diktatöre<br />

dönüşen “Big Brothers”a boyun eğmek<br />

zorunda kalırlar. Korkunun bedeli<br />

olarak istenen ise, özgürlüklerin<br />

insanların ellerinden alınmasıdır.<br />

Sokağa çıkma yasağı uygulanır, sanat<br />

eserleri, bütün din ve ideolojiler<br />

yasaklanır.<br />

Son dönemde görülen salgın sinemasına,<br />

12 Maymun (12 Monkeys,<br />

1995), Ölümcül Deney (Resident<br />

Evil, 2002), Ben Efsaneyim (I am<br />

Legend, 2007), 28 Hafta Sonra (28<br />

Weeks Later, 2007), Körlük (Blindness,<br />

2008), Veba (Carriers, 2008),<br />

Salgın (The Crazies, 2010), Salgın<br />

(Contagion, <strong>2011</strong>) örnek olarak verilebilir.<br />

Tüberküloz ve Sinema’nın birlikteliğine<br />

geçmeden önce, sinema hakkında<br />

birkaç görüşe yer vermek istiyoruz.<br />

Postmodern düşüncenin önemli düşünürlerinden<br />

Baudrillard, günümüzün<br />

postmodern dünyasının gerçek<br />

bir toplumdan ziyade, sembollerle<br />

imajların, gerçek ve somut olanın<br />

yerini aldığı sanal bir gerçeklik<br />

(hiper-gerçeklik) içinde bulunduğunu<br />

göstermek amacıyla simülasyon<br />

kavramını kullanır. Sistematize ettiği<br />

düşüncesini açıklamak için sıklıkla<br />

Hollywood ve Disneyland’dan<br />

örnekler verir (Felsefe Tarihi, Ahmet<br />

Cevizci, s.1281-2, 2010, Say Yayınları).<br />

Simülasyon çağında gerçek<br />

ile modelin iç içe girdiğini ve giderek<br />

gerçeğin ortadan kaybolup hipergerçekliğin<br />

baskın unsur olduğu<br />

bir öngörüde bulunur. “Günümüzde<br />

karşımıza sinema olarak konulan<br />

şey, söz gelişi toplumsal ve politik<br />

yaşamdan, manzaraya, savaşa,<br />

vs. kadar hemen her şeyi ele geçirmiş<br />

olan sinematografik bir biçimin<br />

somut alegorisinden başka bir şey<br />

değildir; buna yaşamın bütünüyle<br />

senaryolaştırılmış biçimi de diyebiliriz”.<br />

(Jean Baudrillard, Şeytana<br />

Satılan Ruh, s.124. Doğu Batı, 2005)<br />

Hiper-gerçeklikte gerçek ile imge<br />

arasındaki ayrım ortadan kalkmıştır.<br />

Simülasyon gerçeğin yerine geçmiş<br />

bir hiper-gerçeklik olarak belirir.<br />

Baudrillard bu nedenle, sinemanın<br />

sinema olma özelliğini kaybederek<br />

giderek gerçeğin yerini almaya başladığını<br />

vurgular. Çünkü sinema sürekli<br />

hiper-gerçeklik üreterek, gerçek<br />

olanı daha çok dışarı atmaktadır.<br />

Baudrillard sinemayı bir simülasyon<br />

aracı olarak görürken, postyapısalcılar<br />

arasında konumlandırılan Deleuze<br />

ise, sinemanın düşünceyi “hare-<br />

78 <strong>Aralık</strong> <strong>2011</strong> <strong>Aralık</strong> <strong>2011</strong> 79

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!