Toraks Bülteni - Aralık 2011
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Sinema<br />
<strong>Toraks</strong> <strong>Bülteni</strong><br />
<strong>Toraks</strong> <strong>Bülteni</strong><br />
Tüberküloz<br />
ket ve zaman imgeleriyle” kavramlaştıran<br />
insani bir yaratım olduğunu<br />
düşünür. Deleuze, sinemayı bir felsefi<br />
yaratım aracı, kavram yaratan<br />
bir etkinlik olarak ele alır. “Buna<br />
bağlı olarak şunu da söyleyebiliriz:<br />
Deleuze sinemayı, hiçbir yaratıcılığı<br />
olmayan, düşünmeyi engelleyen<br />
enformasyondan ve yine düşünceyi<br />
harekete geçirmekten çok, arka plana<br />
atan eğlenceden ayrı tutar” (Özcan<br />
Yılmaz Sütcü, Gilles Deleuz’de<br />
İmge Hareketi Olarak Sinemanın<br />
Felsefesi, s.17-21, Es Yayınları,<br />
2005). Sinema ise, düşünceyi sunan<br />
ve harekete geçiren bir etkinliktir.<br />
Bu nedenle sinema önemli bir işlev<br />
üstlenir, düşüncenin diğer bireylere<br />
aktarımını kolay ve etkili bir şekilde<br />
başarır.<br />
Sinema da bir öykü anlatma aracıdır.<br />
Bazen tek öykü bazen de içi içe geçmiş<br />
öyküler sunar izleyene. Hastalıklar<br />
da hayatın bir parçası olmaları<br />
nedeniyle sıklıkla filmlerde yer alırlar.<br />
Bunlar daha önce belirttiğimiz<br />
gibi salgın hastalıklar olabileceği gibi<br />
malign hastalıklar da olabilmektedir.<br />
Anlatım içerisinde adı geçen hastalıklardan<br />
biri de tüberkülozdur. Biz<br />
burada film içerisinde tüberkülozdan<br />
bahseden ya da vurgu yapan filmlerden<br />
bahsedeceğiz. Tüberküloz hastalığını<br />
anlatan belgesel filmler, ya<br />
da eğitim amaçlı çekilmiş tüberküloz<br />
filmlerini değil, Hollywood sineması<br />
içinden çıkmış ürünleri inceleyeceğiz.<br />
Bu yaklaşım, anlatımımız için<br />
daha uygun düşmektedir. Filmde bir<br />
hastalıktan bahsedilecekse ve yazar<br />
tarafından tüberküloz seçilmişse bunun<br />
arkaik temellerinin olduğunu,<br />
tarihsel etkileşimin izdüşümü olduğunu<br />
düşünmekteyiz.<br />
Bahsedeceğimiz ilk film 1969 yapımı<br />
Midnight Cowboy. Yönetmenliğini<br />
John Schlesinger’ın yaptığı ve<br />
Dustin Hoffman ile Jon Voight’ın<br />
muhteşem oyunculuklarıyla süsledikleri<br />
film, 60’lı yılların özgürlük<br />
akımlarıyla sallanan, “Amerikan<br />
Rüyası’nın” en görkemli günlerinde<br />
geçer. Taşradan New York’a büyük<br />
paralar ve lüks bir yaşantı beklentisiyle<br />
göç eden Joe Buck (Jon Voight)<br />
ile New York’da yaşayan yoksul, evsiz,<br />
küçük hırsızlıklar ve dolandırıcılıkla<br />
hayatını sürdürmeye çalışan<br />
Ratso Rico (Dustin Hoffman)’nun<br />
öyküsü sunulur izleyiciye. Umutla<br />
hayata tutunmaya çalışan iki arkadaş,<br />
her başarısızlık sonrasında<br />
kendi benliklerinden daha çok uzaklaşan<br />
ve bulundukları topluma yabancılaşan<br />
ve öteki konumuna düşen<br />
iki karakteri canlandırır. Aslında<br />
“Amerikan Rüyası” denilen şeyin<br />
sahteliğini göstererek, kaybedenler<br />
safında konumlanarak bu gerçekliğe<br />
pasif olarak direnirler. Ratso film<br />
boyunca ve sona yaklaştıkça daha<br />
belirgin şekilde hasta kimliği ile görünür.<br />
Tüberküloz onu yavaş yavaş<br />
tamamen ele geçirmektedir. Sürekli<br />
öksürmekte, ateş içinde yanmakta,<br />
yürüyemeyecek duruma gelmesine<br />
rağmen tedaviyi kabul etmemektedir.<br />
Tek isteği Florida’ya gitmektir.<br />
Orada iyi olacağına inanmaktadır.<br />
Florida yolculuğu sırasında bulunduğu<br />
otobüste ölür ama ölümü bile<br />
fazla ilgi çekmez. Ratso aslında film<br />
boyunca yavaş yavaş ölmektedir.<br />
Bunu kendisi de bilir, izleyici de. Bu<br />
bir kabulleniştir, teslim oluştur, tükeniştir.<br />
Ratso tüberküloz olmak için toplumda<br />
kabul edilmiş tüm argümanlara<br />
sahiptir. Yoksuldur, evsizdir, yetersiz<br />
beslenmektedir, zayıftır, kötü<br />
sosyo-ekonomik konumu, kötü sağlık<br />
koşulları mevcuttur. Toplumda<br />
tüberküloz bağlantılı yaygın kanı sinema<br />
düzlemine taşınmış ve kaybedenlerin<br />
hastalığı olarak tüberküloz<br />
öne çıkmıştır.<br />
İkinci filmimiz, yönetmenliğini Tanrıkent<br />
(Cidade de Deus, 2002)<br />
filmiyle büyük beğeni toplayan Fernando<br />
Meirelles’in yaptığı 2005<br />
yapımı The Constant Gardener<br />
(Arka Bahçe). Öyküsü Afrika’da geçen<br />
filmde, karısı şüpheli bir şekilde<br />
ölen bir İngiliz diplomatın bu olayı<br />
araştırırken karşılaştığı komployu<br />
konu edinir. Çok uluslu ilaç şirketlerinin<br />
Afrika’yı arka bahçeleri olarak<br />
gördüklerini ve Afrikalıları denek<br />
olarak kullandıklarına vurgu yapar.<br />
Bunu anlatmak için ise AIDS ve tüberkülozdan<br />
yararlanır. Özellikle<br />
öne çıkarılan tüberküloz, gelecekte<br />
oluşacak çok dirençli tüberküloz<br />
basilleri için ilaç şirketlerinin yeni<br />
ilaç çalışmalarının alanı olarak yansıtılır.<br />
Filmde ilaç şirketleri tarafın-<br />
dan hazırlanmış tüberkülozla ilgili<br />
bir video gösterilir ve şu ifadelere<br />
yer verilir: “Yeni bir salgın hastalık<br />
dünyayı kasıp kavuracak. 21.<br />
YY’da, çok dirençli bir tüberküloz üç<br />
kişiden birini öldürecek. Fakat şimdi<br />
bir ümit var. KDH, tüberküloz<br />
hastaları için devrim yaratacak bir<br />
tedavi geliştiriyor. Ona Dypraxa diyoruz.<br />
Siz ona hayat diyeceksiniz”.<br />
Sonunda video “dünya bizim kliniğimiz”<br />
diyerek sona eriyor.<br />
Komplo teorileri ve çok uluslu şirketlerle<br />
ilgili bu aykırı filmin anlatımında<br />
tüberkülozun seçilmiş olması<br />
bir tesadüf değildir. Tüberküloz<br />
daha önce de vurguladığımız gibi,<br />
asla itiraz edilmeyecek şekilde insan<br />
ırkının adeta genlerine işlemiş etkisiyle<br />
ve üst organizma rolüyle, baş<br />
oyuncu konumunu sürdürmeye devam<br />
edecektir.<br />
Seçtiğimiz filmlerden sonuncusu<br />
1999 yılında gösterime giren Fight<br />
Club (Dövüş kulübü). Film Chuck<br />
Palahniuk’un aynı adlı romanına<br />
dayanıyor. Yönetmeni David Fincher<br />
olan filmin ana karakterlerini<br />
Edward Norton ve Brad Pitt canlandırıyor.<br />
Film, modern refah toplumunu,<br />
tüketim toplumunu ve yabancılaşmayı<br />
güçlü şekilde eleştiren bir yol<br />
çizer. Filmin kahramanı Jack (Edward<br />
Norton) aynı zamanda filmin<br />
anlatıcısıdır. Gerçek adını hiç duymayız.<br />
Sürekli kullandığı birden<br />
fazla takma adla ortaya çıkar. İyi<br />
bir kazancı vardır ve istediği şekilde<br />
tüketebilmesine karşın yalnız ve<br />
mutsuzdur. Uykusuzluk çeker. Hiç<br />
uyuyamadığı için gittiği doktor tarafından<br />
testis kanseri olan kişilerin<br />
grup terapilerine, psikolojik destek<br />
ve dayanışma gruplarına katılması<br />
önerilir. Testis kanseri grubunda<br />
insanların acılarıyla yüzleşir ve ağlamaya<br />
başlar. Ruhunu geçici de olsa<br />
rahatlatır. Daha sonra benzer diğer<br />
gruplara da katılmaya başlar. Lenfoma,<br />
bağırsak kanseri ve tüberküloz<br />
gruplarına katılır. Yaşamı düzene<br />
girmeye başlar. Artık geceleri rahat<br />
ve huzurlu bir şekilde uyuyabilmektedir.<br />
Kendisi bu hastalıklara sahip<br />
olmamasına rağmen, hasta insanlara<br />
sarılıp dertlerini dinler ve birlikte<br />
ağlar. Bu mutlu dönem fazla uzun<br />
sürmez. Kendisi gibi hasta olmayan<br />
ama bu grup terapilerine katılan<br />
Marla (Helena Bonham Carter)<br />
ile karşılaştığında ortamın büyüsü<br />
bozulur. Grup içerisinde öteki<br />
konumunda olmasına rağmen fark<br />
edilmeyen Jack, başka bir öteki olan<br />
Marla’yı hemen fark eder. Marla da<br />
onu fark eder ve Jack yeniden eskisi<br />
gibi iç karmaşasının ve uykusuzluğunun<br />
pençesine düşer. Bu duruma<br />
daha çok dayanamayan Jack, Marla<br />
ile anlaşmak ister. Yeniden huzur<br />
bulabilmek için karşılaşmamaları<br />
gerektiğini söyler ve terapi gruplarını<br />
paylaşırlar. Tüberkülozu paylaşamazlar,<br />
ikise de almak istemez.<br />
Jack, Marla’ya “tüberkülozu sen al”<br />
dediğinde Marla sigara içtiğini ileri<br />
sürerek bunu kabul etmez. Filmde<br />
birçok malign hastalık ile birlikte tüberküloz<br />
grupları da mevcuttur. Bu<br />
durum, toplum açısından tüberkülozun<br />
ne kadar yerleşik ve korkunç bir<br />
hastalık olduğunu vurgular.<br />
Sonuç olarak, insan ırkının sürekli<br />
takipçisi olan tüberküloz, yüzlerce<br />
kesişim noktasına sinemayı da<br />
eklemekte çok gecikmedi. Hayatın<br />
içinde yer alan bir hastalık olan tüberküloz<br />
ile yine yaşam kesitlerinden<br />
beslenen yedinci sanatın sık sık<br />
buluşmaları şaşırtıcı olmamalıdır.<br />
Eğer öyküye koyacak bir hastalık<br />
arıyorsanız tüberküloz hep orada<br />
olacaktır.<br />
80 <strong>Aralık</strong> <strong>2011</strong> <strong>Aralık</strong> <strong>2011</strong> 81