You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
“Yarın Han’ın kız yazıcıları Şah’a götürmek <strong>için</strong> güzel kızlar seçmeye bizim köye gelecekler.<br />
Eğer seni görürlerse ben ebediyen seni kaybederim.”<br />
“Vah benim başıma gelen!” diyen kızcağız bayıldı ve genç adamın kucağına düştü.<br />
“Çabuk ol Nazani! Zaman bizim <strong>için</strong> çok kıymetli. Çabuk ol, gidelim! Bahçenin kapısında<br />
bizi iki at bekliyor. Atlara binip bu diyardan kaçalım.”<br />
Genç kız ne karar vereceğini bilmiyordu.<br />
“Nereye kaçacağız?” diye sordu.<br />
“Uzakta, dağda dayımın çobanlarının bırakmış oldukları çadırlar var. Gecenin karanlığı bize<br />
yardımcı olacak ve sabaha kadar seni oraya götüreceğim. Sonrasında sen kurtulmuş<br />
olacaksın.”<br />
Ay gece lambası gibi yandı. Bahçenin ağaçları büyülü bir ışıkla parladılar. Genç adamın<br />
solmuş yüzünü fark eden Nazani onun kederli yanaklarına akan gözyaşını gördü.<br />
Delikanlı ona yalvarıyordu.<br />
“Dinle Tomas, eğer birbirimize ait olduğumuzu Allah bizim anlımıza yazmışsa o asla bizi<br />
ayırmaz, kız yazanların gözlerini kör eder ve onlar beni görmezler.”<br />
“Bunlar hayali şeyler Nazani, sen ne diyorsam onu dinle!”<br />
“Tomas, köydeki kızlar ‘Nazani yavuklusuyla kaçtı’ diye gülerek anlattıkları vakit ben<br />
ailemin yüzünü yere düşüremem.”<br />
Bu arada kızın ağabeyi Melkom’un ayak sesleri duyuldu ve kız kardeşiyle konuştuğunu<br />
görmesin diye Tomas çalıların arasından kayboldu.<br />
Tomas, Nazani’nin yavuklusuydu ve nişanlıydılar.<br />
II<br />
Ertesi günün sabahı Nazani’nin annesi Yeğisabet, kız yazıcıların karşısına çıkacak olan kızını<br />
gözyaşları <strong>için</strong>de hazırlıyordu. O, zavallı Nazani’yi beğenilmeyecek şekle sokuyordu. Çiçekli<br />
basmadan ve kumaştan dikilmiş elbiseleri yerine ona eski püskü, yırtık elbiseler giydiriyordu.<br />
Annesinin acımadan kestiği o upuzun saç örgüsü parçalarının Nazani’nin sırtına dökülüşünü<br />
görüp de etkilenmemek elde değildi. Nazani’nin pembe yanaklarıyla oyun oynayan kehribar<br />
siyahı kıvırcık zülüfleri kesilmekteydi. O narin ve körpe yanaklara kara sakız suyu sürülmüş<br />
ve onun yüzü gri-bronz bir renge bürünmüştü. Nazani çirkinleşmişti, güzelliğinden eser<br />
kalmamıştı.<br />
O kahredici görevi yerine getiren annesi kızına baktı ve kederli ruhundan şu sözler taşarak<br />
geldi:<br />
“Neden Allah seni güzel yarattı ki? Neden sen kundağındayken ölmedin ki..?”<br />
Akan gözyaşları sözlerini boğazında düğümledi. O, bu üzücü sözleri bırakarak kızının yüzüne<br />
bakıp iç çekti:<br />
“Ah, sen bu acayip halinle bile güzelsin.”<br />
Fakat genç kızın kalbi sanki taşlaşmıştı. Onun alev gibi yanan gözlerinden tek bir damla<br />
gözyaşı akmıyordu. Lakin bu dehşetli kargaşalık arasında onun saf kalbindeki endişe fark<br />
ediliyordu. O, annesine dönerek şunları söyledi:<br />
“Annem sen dedin ki ben kundaktayken ölseydim daha iyi olurdu. Öyle değil mi?”<br />
15