21.01.2019 Views

TOURMAG SAYI 17

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Tourism Magazine<br />

Ocak•Şubat•Mart 2019 | Yıl: 5 | Sayı: <strong>17</strong> | Fiyat: 10 TL<br />

Lebiderya dedikleri<br />

türden bir ülke<br />

HINDISTAN<br />

Saffet Emre Tonguç<br />

BİR ULUDAĞ NOSTALJİSİ<br />

Wilco van Herpen<br />

ÜNLÜLERLE GEZİYORUM<br />

Serda Büyükkoyuncu<br />

AMSTERDAM’IN<br />

ALTINI ÜSTÜNE GETIRDIK<br />

Fırsatların ve umutların hep var olduğu<br />

HAYALLER ÜLKESi<br />

AMERiKA


Art of meeting the highest expectations<br />

Hotel Suadiye and its unique location combined with Istanbul’s cultural heritage of thousands of years, has a privileged<br />

position in Istanbul metropolis. Istanbul Hotel Suadiye, being a mirror with its renovated and comfortable rooms to<br />

Istanbul’s Asian side, will be happy to provide the best service with a creative and dynamic team.<br />

Intersecting the shore of Suadiye and the famous Baghdad Street, Istanbul Hotel Suadiye presents a peaceful environment<br />

using also its advantages of being in the center of Istanbul Asian side. For all guests at Hotel Suadiye on business or just as<br />

tourists, Istanbul Hotel Suadiye is an ideal place to go to enjoy and travel along the capital of culture. The perfect location<br />

enables our guests to visit as many places as they can reach, nothing stands between your sightseeing trip.<br />

In a short while on foot, you are able to profit by all services around the hotel; which are famous restaurants,<br />

huge shopping malls, clubs, railway and bus service, shipping traffic, travel agencies, cinema, theatre and much more.<br />

We warmly invite you to discover a new world and for having unforgettable impressions.<br />

Bağdat Caddesi Plaj Yolu Sokak No: 25 Suadiye 34740 İstanbul - Türkiye<br />

Pbx: +90 216 445 84 24 Web: www.hotelsuadiye.com E-mail: info@hotelsuadiye.com


Toplantı, Düğün, Konferans, Spa konforlu konaklama seçenekleriyle<br />

business class ayrıcalıkları...<br />

Miracle İstanbul Asia<br />

Harmandere Mah. Dedepaşa Cad. Site Sk. No:8 Kurtköy-Pendik İSTANBUL/TURKEY // Tel: 0216 510 04 04 // Faks: 0216 510 04 08<br />

sales@miracleistanbulasia.com www.miracleistanbulasia.com ınstagram @miracleistanbul


OFFERING HOSPITALITY WITH SIMPLICITY,<br />

ELEGANCE & COMFORT<br />

All rooms are spacious and enjoy plenty of natural Mediterranean sunlight. They have all been subtly<br />

finished with considerable attention to detail, using relaxing earth tones with a small plant in each room<br />

that adds a touch of nature. The location of light fixtures has been purposely chosen to create a calming and<br />

soothing ambience both for daytime and nighttime.<br />

Enjoying 5 different types of rooms on each floor, our guests’ requirements may be met more efficiently.<br />

All accommodations are equipped with ample power sockets, free Wi-Fi, various comfortable bathroom<br />

amenities and different bed and pillow types to satisfy our clients’ expectations.<br />

Our rooms have been furnished with all necessary comforts to make your dream stay one to remember!


Editör<br />

Fırsatların hep var olduğu Amerika’dan notlar<br />

CANAN TOPRAKKAYA<br />

tourmag@tourmag.com.tr<br />

Yaklaşık 20 yıl önce Amerika’ya<br />

geldi. Parasız ve de yeterli<br />

olmayan İngilizcesiyle tutunmaya<br />

çalıştığı bu koca ülkede,<br />

New Jersey eyaletinin Chatham<br />

bölgesi seçimlerinde belediye<br />

başkanlığına seçildi. ABD'de<br />

bu göreve gelen ilk Türk olan<br />

Mimar Tayfun Selen’in bir sonraki<br />

hedefi, Kongre’ye seçilen ilk<br />

Türk olmak...<br />

Cumhuriyetçi Parti’nin adayı<br />

olarak görevine başlayan Tayfun<br />

Selen’e ilk kutlama ziyaretini ise<br />

<strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi gerçekleştirdi.<br />

ABD’de yaşayan dergimiz editörlerinden Filiz Baeira’yı<br />

makamında kabul eden Başkan Selen, ilk demecini de bize verdi:<br />

“Kapılarımız herkese açık. Burada belediye başkanlığına seçilmiş<br />

olmaktan dolayı ülkem adına da çok mutlu oldum. Bana destek olan<br />

soydaşlarıma ve her milletten insanlara bir defa da aracılığınızla<br />

teşekkürlerimi iletiyorum.”<br />

Büyük gurur kaynağımız Tayfun Selen’e başarılar dilerken, yine<br />

dergimiz editörlerinden, aynı zamanda fotoğraf sanatçısı Bülent<br />

Uluçay’ın Amerika’nın California eyaletine yaptığı seyahati kapak<br />

dosyamıza taşıdık. Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya, Avrupa’dan Güney<br />

Amerika’ya uzanan zengin çeşitliliği çektiği fotoğraflarla perçinleyen<br />

Uluçay’a 15 günlük seyahat yetmedi; "En kısa zamanda yeniden<br />

Amerika" diyerek, yaşadıklarını sayfalarımıza taşıdı.<br />

Dünya'nın En Büyük Küçük Şehri<br />

Tayfun Selen sayesinde fırsatların hep var olduğunu yeniden hatırlarken,<br />

Bülent Uluçay’ın objektifiyle Stanford Üniversitesi’nden<br />

Silikon Vadisi’ne, Tahoe Gölü’nden tarihi dağ kasabası Placerville’ye,<br />

Virginia City’den girişinde “Dünya’nın En Büyük Küçük Şehri” yazan<br />

Reno’ya, Los Angeles’taki Hollywood Stüdyoları’ndan “Golden<br />

Gate” köprüsüyle ziyarete gelenleri etkileyen San Francisco’ya kadar<br />

uzanıyoruz. Hiçbir yerde kayda girmemiş detayları sizlerle adım<br />

adım paylaşarak... <strong>TOURMAG</strong>, en uzakları yakın ediyor ve “Hayaller<br />

Ülkesi Amerika” diyor.<br />

“Türk mutfağı inanılmaz, akıl karıştırıyor”<br />

Hayaller Ülkesi yalnızca Amerika değil... Hollandalı aşçı, fotoğrafçı<br />

ve gazete muhabiri Wilco Van Herpen’in düşüncesi böyle... TatilBudur.com<br />

ile “Ünlülerle Geziyorum” turlarında Türkiye’yi karış karış<br />

gezen Wilco, bir ülkeyi tanımanın en iyi yolunun yürümek, toplu<br />

ulaşım araçlarını kullanmak ve yerelleşmek olduğunu söylüyor ve<br />

ekliyor: “Türkiye’den fazlasıyla etkilendim.”<br />

FIJET’in 60. Yıl Kongresi Fas’ta gerçekleşti<br />

Biliyorsunuz, <strong>TOURMAG</strong> bir FIJET üyesi...<br />

Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri<br />

Federasyonu’nun her sene dünyanın değişik<br />

bir ülkesinde yapılan kongresi, bu yıl 30 ülkeden<br />

200 turizm yazarı ve gazetecinin katılımıyla<br />

Fas’ın Marakeş kentinde gerçekleştirildi.<br />

60. kongrenin organizasyonu<br />

Fas Kralı VI. Mohammed himayesinde<br />

yapılırken; bu çok önemli federasyonun<br />

Türkiye bölümü olan ATUR-<br />

JET’in Başkanı Delal Atamdede,<br />

<strong>TOURMAG</strong>’e izlenimlerini anlattı.<br />

Bu arada geçtiğimiz günlerde gerçekleşen<br />

kongrede yeniden FIJET<br />

Türkiye'nin başkanlığına seçilen<br />

Atamdede’yi kutluyor, “Dünya’nın<br />

gözü bizde” diyoruz.<br />

<strong>TOURMAG</strong> TURİZM DERGİSİ<br />

Üç ayda bir yayınlanan yaygın süreli dergi<br />

Haber, Aktüel, Turizm, Magazin<br />

Yayıncı<br />

Kadir Toprakkaya K-İletişim<br />

Karanfil Sokak No: 27/13<br />

Göztepe - Kadıköy İstanbul<br />

0 532 266 82 43 / 0 532 470 73 05<br />

tourmag@tourmag.com.tr<br />

www.tourmag.com.tr<br />

ftourmag.com.tr Ltourmagcomtr<br />

itourmagturkey<br />

ISSN: 2149-8768<br />

Ocak-Şubat-Mart 2019 // Sayı: <strong>17</strong><br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Kadir Toprakkaya<br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Canan Toprakkaya<br />

Sorumlu Yazı İşleri<br />

Müdürü<br />

İrem Toprakkaya<br />

Haber Müdürü<br />

Cenay Toprakkaya<br />

Reklam Müdürü<br />

Tulu Evrensel<br />

0 532 266 82 43<br />

reklam@tourmag.com.tr<br />

Yayın Kurulu<br />

Ahmet Vefik Alp<br />

Barbaros Kon<br />

Delal Atamdede<br />

Hüseyin Kurtoğulları<br />

Mehmet Akyıl<br />

Nilgün Şirin<br />

Sema Kutlu<br />

Sertaç Kayserilioğlu<br />

Yonca Atamdede<br />

Editörler<br />

Filiz Baeira<br />

Pınar Baltacı<br />

Reha Kadak<br />

Serap Gürses<br />

Yiğit Uygun<br />

Çeviri<br />

Melike Küçükosman<br />

Görsel Yönetmen<br />

Kubilay Şenyiğit<br />

Katkıda Bulunanlar<br />

Emin Eren Özlen<br />

Saffet Emre Tonguç<br />

Serda Büyükkoyuncu<br />

Sidal Yaşar<br />

Yaprak Gürdal<br />

Yeşim Yeşiltaç<br />

Basım<br />

Ege Basım Matbaa ve<br />

Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />

Sertifika No: 12468<br />

Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.<br />

No: 4 Ataşehir - İstanbul<br />

Tel: (0216) 470 44 70<br />

www.egebasim.com.tr<br />

Basım Tarihi:<br />

21 Ocak 2018<br />

6 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


İçindekiler<br />

32<br />

54 58<br />

32<br />

44<br />

52<br />

HAYALLER ÜLKESİ AMERİKA<br />

Bülent Uluçay: Aylar öncesinden beni saran heyecanı ve<br />

dilimden hiç düşürmediğim o efsanevi ‘Hotel California’<br />

şarkısı eşliğinde gerçekleştirdiğim California / Silikon<br />

Vadisi seyahati, beklentilerimin çok ötesinde izlenimler ve<br />

deneyimlerle dolu geçti benim için...<br />

BİR ULUDAĞ NOSTALJİSİ<br />

Saffet Emre Tonguç: Uludağ’a ilk gittiğimde sene 1979’du<br />

ve 13 yaşındaydım. O zamanların Türkiye’si yokluk içindeydi.<br />

Sınıf arkadaşım Çiğdem Subaşı, bana bir kayak takımı<br />

ayarlamıştı ve kayağa gönül verdiğim yer oldu Uludağ...<br />

Günümüzde pırıltısını yitirmiş olsa da bir döneme attığı<br />

imzadan dolayı anılarımızda capcanlı.<br />

ÜNLÜLERLE GEZİYORUM<br />

Wilko Van Herpen: Bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu benim<br />

için yürümek, toplu taşıma araçlarını kullanmak ve yerelleşmek.<br />

Sonra insanlarla çok konuşmak... Bir ülkede turist<br />

olarak kaldığınız süre boyunca, o ülkenin sadece genel<br />

hayatına dair bir fikir edinebilirsiniz.<br />

52<br />

44<br />

54<br />

58<br />

68<br />

74<br />

74<br />

68<br />

LEBİDERYA DEDİKLERİ TÜRDEN BİR ÜLKE;<br />

HİNDİSTAN<br />

Zekeriya Şen: Her köşesinden fışkıran kültürel değerler<br />

ile birlikte tarih, yemek, coğrafya, efsaneler, epik öyküler,<br />

insan, tanrılar ve dinler... Bir havan içerisinde ezilen çok<br />

kültürlülük, tüm gözler için şölen. Arayı fazla açmadan<br />

tekrar ziyaret edilmesi gereken bir cevher Hindistan...<br />

TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya:<br />

TURİZM SEKTÖRÜNÜ EN İYİ NOKTAYA<br />

GETİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ<br />

Reha Kadak: Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, ülkemizin<br />

en önemli turizm meslek birlikleri arasında... Uzun yıllar<br />

ülke turizmine yaptığı katkılarla turizmimizin niteliğini<br />

yükselten bir kuruluş olan TÜRSAB'ın Başkanı Firuz Bağlıkaya<br />

ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.<br />

AMSTERDAM’IN ALTINI ÜSTÜNE GETİRDİK<br />

Serda Büyükkoyuncu: Best Men, yani seyahat yazarları<br />

bendeniz Serda Büyükkoyuncu ve Saffet Emre<br />

Tonguç... Bizi pek çok yerde görüyorsunuz; dergilerde,<br />

gazetelerde, televizyon programlarında konuk olarak<br />

ya da birbirinden ayrıcalıklı yerleri anlattığımız kendi<br />

televizyon programımızda, hatta ‘Piri’ isimli sesli seyahat<br />

uygulamamızla yurt dışında... İşte o programın Amsterdam<br />

bacağında gecesini ayrı, gündüzünü ayrı gezdik,<br />

kazan-kepçe misali Amsterdam’ın.<br />

BİR TURİZMCİDEN FAS İZLENİMLERİ<br />

Delal Atamdede: Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri<br />

Federasyonu - FIJET'in her sene dünyanın değişik bir<br />

ülkesinde yapılan kongresi, bu yıl 30 ülkeden 200 turizm<br />

yazarı ve gazetecinin katılımıyla Fas’ın Marakeş kentinde<br />

gerçekleştirildi.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

7


Hagia Sophia's Mystery<br />

Hagia Sophia's secrets<br />

will change the history<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

Göksel Gülensoy's documentary ''Beneath<br />

the Hagia Sophia'', a product of 20 years of<br />

labour, which Dan Brown uses this work for<br />

the book ''Inferno'', was released in America.<br />

The documentary, which is planned to<br />

appear in Turkey in the year 2019 with its<br />

long version, will contain information that<br />

will change the known history.<br />

After 20 years of researching the legends<br />

of the Hagia Sophia with his team, Gülensoy's<br />

documentary ''Beneath the Hagia<br />

Sophia'' was released September 23rd in<br />

LACMA (Los Angeles Country Museum<br />

Art), one of the largest museums in the<br />

USA. Following this special 52-minute<br />

demonstration which was received with<br />

great interest by sector representatives<br />

and artists, the 90-minute long version of<br />

documentary will release in 2019 in Turkey.<br />

Moreover, this long version includes<br />

surprise information that will change the<br />

course of history.<br />

IT BECAME DAN BROWN'S MUSE<br />

Göksel Gülensoy, who was an inspiration<br />

to Dan Brown's book ''Inferno'' says; ''I am<br />

not telling the details in order not to spoil<br />

the surprise, but there will be information<br />

to shock the audience." He also explains<br />

how his interest in Hagia Sophia started:<br />

''Firstly in 1994, I shot a documentary<br />

called Legends of Hagia Sophia. In this<br />

documentary, I met Master İhsan Tunay<br />

and he worked as a consultant for the<br />

documentary. After that documentary,<br />

the energy of Hagia Sophia attracted me.<br />

After that work the awards started to<br />

come. It had a different fiction. Of course,<br />

we were happy for the prizes' coming. Then<br />

Ihsan Hoca saying that 'There are tunnels<br />

and cisterns under Hagia Sophia. If you<br />

shoot those cisterns, you will be the only<br />

man in the world who has displayed the<br />

underneath of Hagia Sophia' guided me.<br />

After that day, I started working to get<br />

permits. Finally in 1998, with the special<br />

permission of the Ministry, I was the leader<br />

of the team as both director and producer<br />

and we displayed underneath of Hagia<br />

Sophia for the first time. So far we have no<br />

evidence, no documents. Research does<br />

not show result. We do not know how long<br />

the tunnels and in what direction they are<br />

going. As with all legends, a madmen threw<br />

a stone into the well, as a whole team we<br />

jumped to the well. That's how the whole<br />

story started.''<br />

GREAT INTEREST FROM USA<br />

Göksel Gülensoy saying that Beneath<br />

the Hagia Sophia were met with great<br />

appreciation in America, and he is pleased<br />

that his documentary, which he prepared<br />

with his own resources without the help of<br />

the state, attracted intense interest from<br />

the sector representatives. Besides the<br />

documentary, a book of this work will also<br />

be published.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

9


15.02.2019


Fikri Takip<br />

TROAS Kültür Rotaları Projesi<br />

hayata geçiyor<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Fizibilite çalışmalarını yürüten TROAS Kültür Rotaları Projesi ekibi şu isimlerden oluşuyor: Genel<br />

Koordinatör Ali Öztüfekçi, Saha Koordinatörü Osman Topçu, Saha Uzmanı İlker Yıldız, Saha Uzmanı<br />

Alper Ertübey, Saha Ekibi Hasan Çelimli, Adem Biçer, Tuncay Akgün, Bayram Akgün, İsmail Sabah,<br />

Zeynep Başkurt, İsmail Bakır, Mustafa Onur Yurdal, Volkan Akoluk, Mehmet Esendal, Aykut Degre,<br />

Bilimsel Danışma Kurulu Turgay Yenidünya, Prof. Dr. Abdullah Kelkit, Doç. Dr. Alper Sağlık, Dr. Şerif<br />

Baldıran, Basın Danışmanı Nilgün Atar, Sosyal Medya Sorumlusu İlker Bayburtlu.<br />

Güney Marmara Kalkınma Ajansı tarafından<br />

onaylanan TROAS Kültür Rotaları Projesi<br />

gerçekleşiyor. Çanakkale merkezden başlayarak<br />

Kazdağları, Lapseki, Gelibolu, Bolayır,<br />

Bozcada ve Gökçeada'yı kapsayan 800 km,<br />

3 bölüm, 19 etaplı projenin ilk 300 km'lik bölümünün<br />

işaretleme, tabelalandırma, haritalandırma,<br />

köy çalışmaları ve tanıtımının iki<br />

yıl süreceğini belirten Proje Genel Koordinatörü<br />

Ali Öztüfekçi; "Troya 2018 yılının önemli<br />

çalışmalarından biri olarak gördüğümüz<br />

projenin Güney Marmara Kalkınma Ajansı<br />

desteğine layık görülmesiyle birlikte, artık<br />

uygulama safhasına geçilmesinin de önü<br />

açıldı. Projeyi ilk günden beri destekleyen,<br />

emek veren, ileri taşıyan, yol açan herkese<br />

teşekkür ederiz" ifadelerini kullandı.<br />

YENİ TURİZM DESTİNASYONU<br />

Çanakkale Rehberler Odası Başkanı Cihan<br />

Müşterioğlu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada<br />

"Projenin bölgede yeni bir turizm<br />

akımı yaratacağına inanıyoruz. En önemlisi,<br />

rotanın uygulamaya geçmesiyle birlikte<br />

bölge yeni bir turizm destinasyonu haline<br />

gelecek, köylerde kırsal kalkınma ivme<br />

kazanacak" dedi.<br />

KÜLTÜR TURİZMİNİ BAŞLATACAK<br />

TROAS Kültür Rotaları Fizibilite Projesi<br />

ekibini makamında ağırlayan Çanakkale<br />

Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ise; "Bu<br />

proje sadece yabancılara değil, kendi<br />

vatandaşlarımıza da tarihimizi öğretecek.<br />

Bu bilgileri alanlar rotayı tamamlayacak"<br />

şeklinde konuştu. Başkan Gökhan, sözlerine<br />

şöyle devam etti: "İçeriği ve hedefleri<br />

açısından TROAS Kültür Rotaları Projesi'nin<br />

Çanakkale turizmi ve tanıtımında çok<br />

önemli bir rol oynayacağını söyleyebilirim.<br />

<strong>TOURMAG</strong><br />

Turizm<br />

Dergisi,<br />

geçtiğimiz yıl<br />

yayınladığı<br />

bir sayısında<br />

AENEAS Yolu<br />

Projesi'ni<br />

kapak konusu<br />

yapmış ve<br />

büyük ilgi<br />

görmüştü.<br />

TROAS Kültür Rotaları Proje Koordinatörü<br />

Ali Öztüfekçi.<br />

TROAS Kültür Rotaları Fizibilite Projesi ekibine, Türkiye Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (ATURJET) de<br />

destek verdi. Çalıştay öncesinde Büyük Kulüp’te gerçekleşen buluşmaya ATURJET Başkanı Delal Atamdede,<br />

Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Kurtoğulları, <strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Canan Toprakkaya,<br />

TurizmHaberleri.com Genel Yayın Yönetmeni Nilgün Atar, TROAS Kültür Rotaları Proje Koordinatörü Ali Öztüfekçi<br />

ve Hatti Travel’den Turgay Yenidünya katıldı.<br />

Söz konusu bölgenin yoğun arkeolojik<br />

yerleşimleri, antik kentleri, binlerce yıllık<br />

tarihini ele alan bu rota çalışması, çok<br />

doğru ve yerinde. Bu proje, bölgede kültür<br />

turizminin başlangıcı olacak. Rotanın<br />

içinde antik çağlardan günümüze gelen<br />

Aziz Paul Yolu, Aeneas Yolu, Alexandria<br />

Troas, Assos, Aristo, Felsefe Okulu gibi<br />

önemli değerler, kentler arası binlerce yıllık<br />

orijinal tarihi yollar var."<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

11


Aktüel<br />

GNALIC’İN SIRLARI<br />

MURAT ERDİN<br />

İstanbul Boğazı’nın iki yakasını denizin<br />

altından birleştiren Marmaray inşaatı<br />

kazıları sırasında ortaya çıkartılan Bizans<br />

limanı ve batıkları, önemli bir keşif olarak<br />

değerini koruyor. Bu kazılarda, Bizans’a ait<br />

liman duvarı ve 34 gemi batığı bulunmuştu.<br />

Gün yüzüne çıkartılan binlerce buluntu arasında<br />

ahşap taraklar, amforalarla taşınan<br />

kargo yükleri ve taş taşımak için Afrika’dan<br />

getirilmiş develerin iskeletleri vardı.<br />

Araştırmacılar, Yenikapı’da bulunan bu<br />

batıkların; o dönem ticareti yapılan malları,<br />

kıyafetleri ve insanların sosyo-kültürel<br />

zevklerini daha iyi anlayabilmemiz için çok<br />

yararlı kaynaklar olduğunu vurguluyor.<br />

Tıpkı 1583'te Hırvatistan açıklarında batan<br />

‘Gnalic’ gemisi gibi.<br />

Ambarında Osmanlı Padişahı III. Murad’ın<br />

ısmarladığı malları barındıran önemli bir<br />

gemiydi Gnalic. Osmanlı sarayında yangın<br />

çıkmış ve Harem’in bir bölümü eşyalarıyla<br />

birlikte kül olmuştu. Haremi yeni baştan<br />

donatmak isteyen Padişah, Venedik’e uzun<br />

bir sipariş listesi göndermişti. Sultanı<br />

memnun etmek için elinden geleni yapan<br />

Venedik, Gnalic’i itinayla yüklemişti.<br />

Rönesans sanatını yansıtan aynalar, çeyizlik<br />

cam eşyalar, gözlük camları, deri giysiler,<br />

süs eşyaları ve ipek kumaşlarla yüklenen<br />

gemi Venedik’ten hareket ettiğinde ekim<br />

ayının sonları yaklaşmış ve fırtına mevsimi<br />

kapıya dayanmıştı. Mürettebatın endişesine<br />

rağmen yükün ağırlığını omuzlarında hisseden<br />

kaptan, hareket emri verdi. Adriyatik’e<br />

geldiğinde korkunç bir fırtınaya yakalanan<br />

Gnalic, içindeki paha biçilemez mallarla göz<br />

açıp kapayıncaya kadar Akdeniz’in dibini<br />

boyladı. Gemiden hiç kimse kurtulamadı.<br />

O günden beri denizin altında yatıp duran<br />

Gnalic’in ilk keşfedilmesi 1967 yılına rastlar.<br />

Ancak o yıllardaki teknik yetersizlik ve Yugoslavya<br />

hükümetinin ilgisizliği, batığın su<br />

üstüne çıkarılmasını engelledi. Gnalic için<br />

2011 yılında yeniden başlayan araştırmalar<br />

ilk meyvelerini verdi. Üç boyutlu çizimlerle<br />

batığı bilgisayar ortamına aktaran araştırmacılar,<br />

1583’te batan geminin içindeki<br />

malların iyi durumda ve yerli yerinde<br />

olduğunu tespit etti. Bu heyecan verici<br />

keşif hâlâ sürüyor. Bilim adamları, batığın<br />

bulunduğu yerin yakınlarına dalgaölçer yerleştirerek,<br />

kaybolan bazı parçaların nereye<br />

doğru sürüklenmiş olabileceğini ölçtüler.<br />

Gnalic’de çıkarılmayı bekleyen sağlam<br />

küpler ve ahşap bölmeler var.<br />

Su altında çalışmak oldukça zor ve dikkatli<br />

olmayı gerektiren bir çaba... Yoğun basınç<br />

dalgıçları zorlarken, uzun yıllar su içinde<br />

kalmış nadide bir esere dokunmak son derece<br />

riskli. Ayrıca batıklar üstünde çalışmak<br />

büyük maliyet gerektiriyor. Başlangıçta<br />

Gnalic batığının ortaya çıkartılmasına destek<br />

olmaktan kaçınan Hırvatistan hükümeti,<br />

turistik kaygılarla olsa gerek bir süre sonra<br />

araştırma ekibine lojistik destek vermeye<br />

karar verdi. En önemli desteği ise UNESCO<br />

sağladı ve Gnalic’in tamamen ortaya çıkartılması<br />

için parasal yardım sağladı.<br />

Türk, Japon, Fransız, Alman ve Hırvatlardan<br />

oluşan uluslararası araştırma ekibi, öncelikle<br />

define avcılarına karşı korumak için gemi<br />

batığını yasal koruma altına aldı. Bundan<br />

sonraki adım ise, batığın en yakın olduğu<br />

ülke olan Hırvatistan’ın Biograd kentinde bir<br />

müze oluşturup, çıkartılan tüm objeleri sergilemek<br />

oldu. Bu çaba, batığa olan kamuoyu<br />

ilgisini giderek artırdı.<br />

Avrupa Rönesansı’na ışık tutacak bir yüke<br />

sahip olan Gnalic’in sırları insanlığın bilgisine<br />

yavaş yavaş sunulurken; böyle titiz<br />

bir çabadan elde edilen bilgiler; tarihçileri,<br />

arkeologları ve antropologları memnun<br />

edecek. Gayet tabii turizmciler de para<br />

kazanacak. Titanic batmadan hemen önce<br />

geminin telsizcisi tarafından gönderilen<br />

“Bir buzdağına çarptık” mesajı, 2012’de<br />

düzenlenen bir müzayedede 27 bin 500 dolara<br />

satılmıştı. Gnalic’in içindeki Rönesans<br />

eserlerine ise paha biçilemeyecek.<br />

12 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Award<br />

Marco Polo<br />

Travel Writing<br />

Awards delivered<br />

ATURJET President Delal Atamdede,<br />

during his visit to the Presidential<br />

Palace presented the <strong>TOURMAG</strong><br />

Tourism Magazine's issue which has<br />

a cover subject of Croatia to the<br />

President Kolinda Grabar-Kitarovic.<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

The 8th edition of Travel Writing Awards<br />

"Marco Polo" 2018, which organized annually<br />

by the FIJET Croatia (World Federation<br />

of Travel Journalists and Writers) were<br />

presented to their owners. The awards ceremony<br />

that arranged for Marco Polo, who<br />

known as the world's first travel writer,<br />

held at Zagreb, capital of Croatia with the<br />

participation of ATURJET (Turkey Tourism<br />

Writers and Journalists Association).<br />

EMPHASIS ON LOCAL<br />

MEDIA AND DOMESTIC TOURISM<br />

In the ceremony, committed under the<br />

auspices of the Croatian Presidency with<br />

the organization of FIJET Croatia and the<br />

Croatian Journalism Society’s Tourism<br />

Journalists Assembly, tourism writers and<br />

journalists were awarded who introduced<br />

Croatia in a best way with writings, news,<br />

films and interviews. The jury which<br />

rewarded written, digital and visual<br />

interviews voicing travel stories, explained<br />

that they are evaluating the possibilities<br />

of providing more space to local media and<br />

developing domestic tourism.<br />

FIRST PRIZE TO ASHLEY<br />

COLBURN AND BORIS LJUBICIC<br />

The first prize Marco Polo for domestic<br />

best reportages was shared by Ashley<br />

Colburn and Boris Ljubicic. Colburn<br />

was awarded for her serial of tourism<br />

reportages, photo serial and films<br />

from Croatia. And Ljubicic is the<br />

author of visual identity for all<br />

promotional tourism reportages,<br />

films and official promotive films<br />

published in 2018, with more than several<br />

millions readers or TV viewers. The award<br />

for international journalists who published<br />

the best reportages went to Belgium<br />

editor in chief and journalist Gilbert<br />

Menne, for his reportages published in<br />

the digital magazine for tourism "Travelling<br />

News" distributed to all tourism<br />

professionals in Belgium.<br />

FIJET TURKEY ALSO<br />

ATTENDED THE CEREMONY<br />

ATURJET that represent FIJET in Turkey<br />

was also attended to the award ceremony.<br />

ATURJET President Delal Atamdede and<br />

member of Board of Directors Hüseyin<br />

Kurtoğulları gave detailed information<br />

about Turkey to the guests, and invited<br />

some of the names of the organization<br />

to Turkey. Furthermore, FIJET President<br />

Tijani Haddad informed the Croatian<br />

President Kolinda Grabar-Kitarovic about<br />

FIJET's mission and activities related to<br />

world tourism.<br />

PRESIDENT KITAROVIC<br />

HOSTED AT HER PALACE<br />

Croatian President Kitarovic, who gave an<br />

invitation to the participants at Presidential<br />

Palace after the award ceremony, said<br />

in his speech that tourism is important<br />

for all countries in the world, which is not<br />

only monetary, but also critical for cultural<br />

wealth and development. The President<br />

who signified that Croatia is home to 11<br />

million tourists and has a tourism income<br />

of 14 million dollars, said "We are striving<br />

to increase both the number of tourists<br />

and the tourism income."<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

15


İpucu<br />

Gezginler için<br />

ucuza seyahat<br />

etme tüyoları<br />

Günümüzde hemen herkesin, özellikle de<br />

genç kesimin en büyük hayallerinden biri<br />

dünyayı gezmek. Kimi zaman vakit sıkıntısı,<br />

kimi zaman iş yoğunluğu, kimi zaman ise<br />

maalesef maliyet yüzünden ertelenir hep bu<br />

hayaller. “Hiç olmazsa bütçemin yettiği kadarını<br />

gezsem yeter” diyenlerin az bütçeyle<br />

mümkün olduğunca çok yer gezebilmesi için<br />

özel tüyolar hazırladık. İşte ayrıntılar:<br />

ERKEN REZERVASYON CÜZDAN KURTARIR<br />

Pek tabi düşük bütçeli tatil denince akla ilk<br />

gelen çözüm, erken rezervasyon ile alınan<br />

biletler oluyor. Özellikle uçakla seyahat<br />

etmeyi düşünüyorsanız, biletinizi ne kadar<br />

erken alırsanız işin içinden o kadar ucuza<br />

çıkma şansınız artar. Üstelik böylece hemen<br />

her arkadaş veya aile ortamında bahsi<br />

en azından bir kez geçmiş olan “Bu sene<br />

de Prag’a gidelim, oradan da belki Avrupa<br />

turu yaparız” cümleleri havada kalmamış<br />

olur ve biletinizi çok önceden aldığınız için<br />

bu sefer bahsi geçen gezinizi gerçekten<br />

yapma fırsatı bulursunuz.<br />

ÇOK GEZEN DEĞİL,<br />

ÇOK OKUYAN KÂRLI ÇIKAR<br />

Diyelim ki ilk olarak İtalya’ya gitmeye karar<br />

verdiniz, gitmeden önce derin bir araştırma<br />

yapmanız faydanıza olacaktır. “Nerede ne<br />

yenir, en uygun hediyelik eşya nereden alınır,<br />

konaklama açısından en cep yakmayan,<br />

fakat konforu da bir kenara bırakmadan<br />

kalabileceğiniz oteller hangileridir?” gibi<br />

ayrıntıları İtalya için yola çıkmadan önce<br />

belirlerseniz, son dakikada acele ile ilk<br />

bulduğunuza razı olmaz ve bütçenizi dilediğiniz<br />

gibi ayarlama şansı elde edersiniz.<br />

Ayrıca, yolculuğa çıkmadan önce gidilecek<br />

ülke veya şehirdeki müzeleri iyice okuyup<br />

araştırmak gerekir.<br />

TABANLARA KUVVET<br />

Tabii ki kıtalar arasını yürüyerek geçin<br />

demiyoruz, fakat gittiğiniz ülkede her yere<br />

taksi ile ulaşım sağlamayı düşünüyorsanız,<br />

ne yazık ki cebinizde bir sonraki ülkeye<br />

gitmeye yetecek paranız kalmayabilir. Ülke<br />

veya şehir değiştirmeyecekseniz, yürümek<br />

veya toplu taşıma aracı kullanmak hem<br />

cebinizi rahatlatır, hem de size gittiğiniz<br />

yerin kültürünü daha yakından tanıma<br />

imkânı sunar.<br />

NE VARSA MARKETLERDE,<br />

SOKAK ARALARINDA VAR<br />

“Nasıl olsa bir kere dünyayı gezeceğiz. Gelmişken<br />

her şeyin en pahalısını, en lüksünü<br />

deneyelim” demeyin! Emin olun, sokak<br />

aralarında gördüğünüz butik dükkânlardaki<br />

tatlar ve tezgâhlarda yapılıp ayaküstü<br />

tüketilen yöresel yemekler, geriye dönüp<br />

baktığınızda gezinizin en keyifli anlarından<br />

olacaktır. Ayrıca marketler ne güne duruyor?<br />

Damak tadınıza uygun yüzlerce, hatta<br />

binlerce gıdayı oldukça ekonomik bir fiyata<br />

bulabileceğiniz süpermarketler, seyahat<br />

boyunca en büyük yardımcınız olacaktır.<br />

DÜŞÜK SEZON,<br />

DÜŞÜK BÜTÇE DOSTUDUR<br />

Temmuz ayında Fransa’ya gittiğinizi hayal<br />

edin. Harika bir atmosfer, mis gibi bir hava,<br />

çocuklar gibi şen Eyfel Kulesi’nin altında<br />

fotoğraf çektiriyor veya çimlere uzanmış<br />

o harika manzaranın tadını çıkarıyorsunuz<br />

öyle değil mi? Aklınıza gelmeyen bir şeyler<br />

var… Müzelerde bekleyeceğiniz bitmek<br />

tükenmek bilmeyen kuyruklar, turizm<br />

mevsiminde ülkeye akın etmiş turistlerin<br />

oluşturduğu kalabalık, otel ve uçak rezervasyonlarındaki<br />

cep yakan fiyatlar... Tüm<br />

bunlar gezinizi eziyete dönüştürecekse,<br />

mutlaka düşük sezonda geziye çıkmayı<br />

denemelisiniz. Düşük sezonun illa kış<br />

mevsiminin ortası olması da gerekmiyor<br />

elbette. İlkbaharın başları veya sonbaharın<br />

ortalarına erken rezervasyon ile alacağınız<br />

biletler hem cebinizden gereksiz masraf<br />

çıkmasını önleyecek, hem de gezinizi daha<br />

sakin ve huzurlu bir şekilde geçirmenizi<br />

sağlayacaktır.<br />

PAZARLIK ETMEK ŞART<br />

“Ben pazarlık edemem” demeyin. Birçok<br />

ülkede turistler için otel, hediyelik eşya,<br />

restoran hatta taksilerde bile pazarlık payı<br />

bırakılarak fiyat verilmektedir. Seyahatinizi<br />

ucuza getirmek istiyorsanız, bu ihtimalleri<br />

göz önünde bulundurarak, yerine<br />

göre satıcılar ile kıran kırana bir pazarlığa<br />

girişmeniz faydalı olacaktır. Seyahatinizi<br />

tüm bu maddelere uyarak geçirirseniz,<br />

düşük bütçe ile tahmin ettiğinizden çok<br />

daha fazla yer gezme imkânı bulabilirsiniz.<br />

Unutmayın, geriye döndüğünüzde aklınızda<br />

gezi boyunca biriktirdiğiniz güzel anılar<br />

ve deneyimler kalacaktır. Siz seyahatinizi<br />

dolu dolu geçirmeye bakın, şimdiden iyi<br />

tatiller dileriz!<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

<strong>17</strong>


Marmara Bölgesi<br />

Hersek Lagünü'ne Kuş Gözlem Kulesi<br />

Son sayımlara göre 206 kuş türünün bulunduğu<br />

Hersek Lagünü'nde, "Kuş Gözlem Kulesi"<br />

ile "Doğa Tanıtım ve Eğitim Merkezi"<br />

hizmete girdi. Altınova Belediye Başkanı<br />

Metin Oral, Yalova'nın Altınova ilçesindeki<br />

152 hektarlık lagünde İlçe Belediyesi ve<br />

Doğu Marmara Kalkınma Ajansı işbirliğiyle<br />

inşa edilen "Kuş Gözlem Kulesi" ile "Doğa<br />

Tanıtım ve Eğitim Merkezi"nin açılışında<br />

yaptığı konuşmada, lagünü "Kuş Oteli"<br />

olarak adlandırdıklarını ifade etti.<br />

Lagün ve çevresinde yapılan çalışmalarla ilçeye<br />

değer kattıklarını vurgulayan Oral, şunları<br />

belirtti: "Buraya çok değer katacak projelerimiz<br />

var. 40 dönüm üzerine tıbbı aromatik bahçemiz<br />

üzerinden buradaki lagüne ulaşacağız.<br />

Burada bisiklet ve yürüyüş yollarıyla devam<br />

edeceğiz. Hemen karşımızda da Kuş Gözlem<br />

Kulemiz var. Şu anda proje inşaatı devam<br />

ediyor. Türkiye'nin tek engellilere uygun,<br />

asansörlü kuş gözlem kulesi... Arkasında da<br />

Doğa Eğitim Merkezi yapılıyor. İçinde kuş<br />

takip merkezi, kuş tedavi merkezi, kafeteryalarıyla<br />

buranın turizmine ve tanıtımına hizmet<br />

edecek bir alan yapılıyor."<br />

Sakarya karavan turizminin<br />

merkezi olma yolunda<br />

Sakarya'da bir araya gelerek dernek kuran karavan tutkunları,<br />

kenti "karavan turizminin merkezi" haline getirmeyi hedefliyor.<br />

Bireysel faaliyetlerde bulunduktan sonra bir araya gelen karavancılar,<br />

kurumsal bir çatı altında toplanmak amacıyla yaklaşık bir yıl<br />

önce Sakarya Kamp ve Karavan Derneği'ni kurdu.<br />

Kentte mayıs ayında "Sakarya Doğa Turizm Tanıtım ve Kamp<br />

Festivali" ile ekim ayında "Kışa Merhaba" etkinliklerini düzenleyerek<br />

karavan severleri ve üreticileri buluşturan dernek üyeleri,<br />

doğasıyla cazibe merkezi olan Sakarya'yı karavan turizminde söz<br />

sahibi hale getirmek için faaliyet gösteriyor.<br />

KARAVAN İLE "DOĞA DOSTU" SEYAHAT<br />

Dernek Başkanı Ebru Yetim, konuyla ilgili yaptığı açıklamada<br />

"çekme karavan" ve "motokaravan" olarak ikiye ayrılan karavanların<br />

insanlara özgürce tatil yapma imkânı sağladığını söyledi.<br />

Karavanla seyahatin "doğa dostu" olduğuna işaret eden Yetim;<br />

"Bir rezervasyona tabi olmadan istediğiniz yerde istediğiniz<br />

şekilde tatil yapabiliyorsunuz. Yer bulamama gibi bir endişeniz<br />

olmuyor, herhangi bir yerde konaklayabiliyorsunuz. Gittiğiniz yerler<br />

genellikle doğayla iç içe yerler" diye konuştu. Yetim, karavan<br />

turizmi sayesinde yurt içinden ve dışından birçok insanla temas<br />

halinde olunabildiğini belirterek, bu sayede kültürel bir iletişim<br />

imkânı oluştuğunu aktardı.<br />

Uluabat Gölü artık daha temiz<br />

Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin 35 milyon liralık yatırımıyla hayata<br />

geçirilen, Uluabat Gölü'nü evsel ve sanayi atıklarından arındıracak<br />

Akçalar Atıksu Arıtma Tesisi hizmete girdi. Anadolu'ya<br />

kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alan, Balıkesir'deki<br />

kuş cennetine yakınlığı ve barındırdığı kuş zenginliğiyle sadece<br />

Türkiye'nin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun önemli sulak alanlarından<br />

biri olan Uluabat Gölü'nün çevresindeki yerleşim birimlerinin<br />

atıkları artık arıtmaya tabi tutuluyor.<br />

AVRUPA BİRLİĞİ STANDARTLARINDA ÇIKIŞ SUYU KALİTESİ<br />

Yaklaşık 25 bin nüfusa sahip Gölyazı, Çatalağıl, Karacaoba, Başköy,<br />

Akçalar ve Fadıllı bölgesine hizmet veren tesiste ilk olarak<br />

fiziksel, sonrasında ileri biyolojik ve ultraviyole dezenfeksiyon<br />

arıtma ile Avrupa Birliği standartlarında çıkış suyu kalitesi yakalanıyor.<br />

Günde 4 bin 561 metreküp atık suyun arıtıldığı tesis ile<br />

dünyada nesli tehlike altında olan küçük karabatak, tepeli pelikan,<br />

bıyıklı sumru, pasbaş patka,<br />

alaca balıkçıl ve kaşıkçı gibi<br />

kuş türlerine ev sahipliği<br />

yapan ve bunlar için önemli<br />

bir üreme alanı olan Uluabat<br />

Gölü'nde, hem kuş hem de<br />

balık türlerinin sürdürülebilirliği<br />

sağlanacak.<br />

18 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Marmara Bölgesi<br />

Antandros'ta<br />

2 bin 200 yıllık<br />

kararname<br />

Balıkesir'in Edremit ilçesindeki Kazdağları'nın<br />

eteklerinde M.Ö. 10. yüzyılda kurulduğu düşünülen,<br />

bazı kaynaklara göre tarihi M.Ö. 2 bin yılına uzanan<br />

Antandros Antik Kenti'nde, üzerinde 22 satırdan<br />

oluşan kararnamenin (dekret) yer aldığı 2 bin 200<br />

yıllık yazıt bulundu.<br />

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Edremit Belediyesi'nin<br />

desteğiyle antik kentte yürütülen 19. dönem kazılarında<br />

ortaya çıkarılan yazıtın üzerindeki dekretin<br />

yeni bilgiler içerdiği tahmin ediliyor. Ege Üniversitesi<br />

Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

ve Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Gürcan Polat, konuyla<br />

ilgili yaptığı açıklamada antik kentte bir süre önce<br />

tamamlanan 19. dönem kazılarının 20 kişilik bilim<br />

heyeti ve 18 işçi olmak üzere toplam 38 kişilik ekip ile<br />

yapıldığını belirtti.<br />

YENİ BİR BİLGİ<br />

Antandros'taki kazıların iki alanda yürütüldüğünü,<br />

bunlardan birisinin yamaç ev olarak değerlendirilen<br />

Roma villası olduğunu anlatan Polat, şöyle konuştu:<br />

"2001 yılından beri bu Roma villasını kazıyoruz. Bu seneki<br />

çalışmalarımızda daha önce açmış olduğumuz bir<br />

su kuyusu vardı, eve ait olduğunu düşündüğümüz. O<br />

su kuyusunu besleyen bir kanalın üzerine ters olarak<br />

kapatılmış ve düzgün kenarı olan bir taş dikkatimizi<br />

çekti. O taşı kaldırdık. Bir stel olabileceğini düşündük.<br />

Ben daha çok mezar steli olabileceğini hayal<br />

ediyordum. Kaldırınca bir de baktık ki 22 satırdan<br />

oluşan ve dekret içeren bir yazıt. Bu dekret, Bergama<br />

Kralı Eumenes ve Attalos tarafından Antandros'a<br />

gönderilmiş olan bir komutanın onurlandırılmasına<br />

ve ona imtiyazlı davranılmasına ilişkin bir metin<br />

içeriyor. Bu, herkesin görebileceği bir yere dikiliyor ve<br />

bugünkü Resmi Gazete'yle özdeşleştirebileceğimiz<br />

bir uygulama. Yeni bir bilgi bu..."<br />

Kartepe teleferiğine kavuşuyor<br />

Kocaeli'de Sapanca<br />

Gölü ve İzmit Körfezi'nin<br />

aynı anda<br />

izlenebileceği Kartepe<br />

Teleferik Hattı'nın<br />

temeli atıldı. Hikmetiye<br />

İstasyonu'nun yer<br />

alacağı Derbent Poligon<br />

Alanı'nda düzenlenen<br />

temel atma töreninde<br />

konuşan Kocaeli Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı<br />

İbrahim Karaosmanoğlu,<br />

teleferik projesini hayata geçirmeye yıllar önce niyetlendiklerini, daha<br />

sonra bunun yapımını Kartepe Belediyesi'ne devrettiklerini söyledi.<br />

Kartepe Belediye Başkanı Hüseyin Üzülmez ise teleferik projesinin birinci<br />

etabına başladıklarını belirterek, bölgeye kazandıracakları teleferiğin doğal<br />

güzelliği havadan görme imkânı sunacağını vurguladı. "Türkiye ve dünyada<br />

birçok teleferik projesini yerinde gördüm. Ya bir deniz ya da bir dağ manzarası<br />

var. Hem dağ hem deniz hem de göl, hatta açık havada ikinci bir deniz<br />

manzarası olan dünyada başka bir teleferik projesi yok" diyen Üzülmez; hiç<br />

ağaç kesilmeden en modern teknolojiyle yapılacak teleferik projesinde 10<br />

kişilik kabinlerin bulunacağını anlatarak, proje kapsamında uzunlukları 11 ila<br />

46 metre arasında değişen 15 direk inşa edileceğini aktardı.<br />

YILLIK 1,5 MİLYON İLAVE<br />

TURİST GETİRECEK<br />

Teleferik projesiyle kent ve<br />

ülke turizminin gelişimine<br />

büyük katkı sağlayacaklarının<br />

altını çizen Başkan<br />

Üzülmez; "Kartepe, Kocaeli'nin<br />

turizme açılan kapısı.<br />

20<strong>17</strong> yılında Kocaeli'ye<br />

uğrayan turistlerin yüzde 51'i<br />

Kartepe'ye geldi. Bu da yaklaşık<br />

500 bin turist demek.<br />

Fizibilite çalışmalarına göre<br />

proje, Kartepe'ye yıllık 1,5<br />

milyon ilave turist getirecek"<br />

ifadelerini kullandı.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

19


Ege Bölgesi<br />

Tarihi Kadıkalesi'nde<br />

8 yüzyıllık pati izleri<br />

Aydın'ın Kuşadası ilçesinde eski ismi "Anaia"<br />

olan Kadıkalesi Örenyeri'nde yapılan<br />

kazılarda, 8 yüzyıl öncesine ait tuğla ve<br />

kiremitlerde kedi-köpek patisi izlerine<br />

rastlandı. Kent merkezine 8 kilometre mesafede<br />

bulunan, geçmişi 5 bin yıl öncesine<br />

dayanan ve Antik Çağ'daki ismi "Anaia"<br />

olan Kadıkalesi Örenyeri'ndeki kazılarda,<br />

geçmiş dönemdeki sosyal ve ticari yaşama<br />

dair buluntular gün yüzüne çıkarılıyor.<br />

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bizans<br />

Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.<br />

Zeynep Mercangöz başkanlığında yürütülen<br />

kazı çalışmalarında elde edilen ve<br />

ticaret eşyası olarak kullanılan seramikler,<br />

önemli yer kaplıyor. Seramiklerin çok<br />

çeşitli biçim, renk ile desen örneklerinin<br />

varlığı, Kadıkalesi'ndeki üretimin oldukça<br />

zengin ve kaliteli olduğunu gösterirken,<br />

farklı kültürlere ait malzemelerin yanı sıra<br />

sosyal yaşama dair dikkat çekici detaylar<br />

da kaydediliyor.<br />

UZUN DÖNEM AKROPOL<br />

OLARAK KULLANILDI<br />

Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Bizans<br />

döneminde yapılan kalenin uzun dönem<br />

akropol olarak kullanıldığını, içerisinde 5.<br />

yüzyılda inşa edilen kilisenin bulunduğunu<br />

anlattı. Kalenin 1413 yılında Osmanlı'ya geçmesine<br />

rağmen 1. Dünya Savaşı'na kadar<br />

kullanılmadığını, bu dönemde Osmanlı'nın<br />

siper olarak kullanmaya başladığını<br />

aktaran Mercangöz, kazılarda buldukları<br />

tuğla ve kiremit parçaları üzerindeki izleri<br />

araştırdıklarında heyecan verici sonuçlara<br />

ulaştıklarını belirterek, şu bilgileri verdi:<br />

SEVİMLİ DOSTLARIN İZLERİ<br />

"Alandan topladığımız her türlü çanak çömlek<br />

parçası, bulundukları yerin yakınında sergilenmekte.<br />

Bunların arasında pek çok tuğla<br />

ve kiremit parçaları üzerinde rastladığımız<br />

hayvan patileri yer alıyor. Kedi ve köpek<br />

başta olmak üzere pek çok hayvan patisi var.<br />

Bu patiler, üreticisi alanda bu malzemeleri<br />

kurusun diye bıraktığında üzerinde gezinmiş<br />

hayvanlara ait. Hepsi de Orta Çağ’dan kalma<br />

malzemeler. Günümüzden yaklaşık 800 yıl<br />

öncesinin verileri bunlar. Bizim için her biri<br />

çok heyecan verici bir durum. O dönemki<br />

insanların hayvanlarla birlikte yaşadıklarının<br />

kanıtlarıdır. Sadece kiremit tuğla izleriyle<br />

değil, arkeozooloji araştırmalarımızla da bu<br />

hayvanlara ilişkin kemikler ortaya çıkıyor."<br />

Kütahya Çini Müzesi tarihe ışık tutuyor<br />

Germiyanoğulları Beyi 2. Yakup Çelebi<br />

tarafından 1411-1412 yıllarında yaptırılan,<br />

mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne<br />

ait Paşamsultan Mahallesi'ndeki İmaret<br />

Mescidi, 1999 yılında Kültür ve Turizm<br />

Bakanlığı tarafından restore edilerek Çini<br />

Müzesi'ne dönüştürüldü. Müze, Selçuklu<br />

ve Osmanlı dönemlerine ait buluntuların<br />

da aralarında olduğu yaklaşık 500 eser<br />

ile ziyaretçilerini çininin tarihi gelişimine<br />

tanıklık ettiriyor.<br />

Kütahya Müze Müdürü Metin Türktüzün,<br />

Kütahya'nın adeta çininin başkenti olduğunu<br />

belirterek, müzenin ülkenin çini tarihine<br />

ışık tutan önemli bir merkez olduğunu<br />

söyledi. Müzede çok değerli eserlerin<br />

sergilendiğini aktaran Türktüzün; "Sergilenen<br />

eserler Kütahya ve İznik çinilerinden<br />

oluşmaktadır. Tamamı el sanatı çinilerdir.<br />

Sergilenen en eski eserler ise, Selçuklu<br />

dönemine ait 700 yıllık çini kalıntıları...<br />

Konya'daki Selçuklu döneminden kalma<br />

Kubadabad Sarayı kazılarında çıkan çini<br />

kalıntıları ile Topkapı Sarayı'ndan getirilmiş<br />

16. yüzyıla ait Osmanlı döneminden<br />

kalma İznik çinileri burada sergileniyor.<br />

Diğer eserler de son yüzyıla ait çiniler"<br />

açıklamasında bulundu.<br />

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE VE<br />

GELECEK NESİLLERE<br />

Metin Türktüzün, son yüzyıla ait çini<br />

eserlerin büyük kısmının Kütahya'nın en<br />

eski çini imalathanelerinden Azim Çini<br />

Fabrikası'nın sahibi Rifat Çini tarafından<br />

bağışlandığını ifade etti. İznik ve<br />

Kütahya çinilerinin 14. yüzyıldan itibaren<br />

aynı dönemde yapılmaya başladığını ve<br />

günümüze kadar geldiğini hatırlatan Türktüzün,<br />

şöyle devam etti: "Kütahya ve İznik<br />

çinileri birbirinden farklı özelliklere sahip.<br />

İznik çinileri saraya yönelik yapılmıştır.<br />

Kütahya çinileri ise ağırlıklı olarak halkın<br />

kullanım eşyasına yöneliktir. Çinicilik<br />

faaliyetleri, geçmişten günümüze kadar<br />

devam ettirilmektedir. Aynı zamanda günümüz<br />

çini ustaları aracılığıyla da gelecek<br />

nesillere aktarılmaktadır. Kütahya'da<br />

birçok aile, çinicilikten geçimini sağlamaktadır."<br />

20 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Ege Bölgesi<br />

Antik tiyatro asırlar<br />

sonra güneşe kavuştu<br />

Helenistik dönemde İzmir'de yapılan<br />

ve 1500 yıl önce üzeri toprakla kapanan<br />

Smyrna Tiyatrosu, kazı çalışmalarıyla gün<br />

yüzüne çıkıyor. Yaklaşık 2 bin 400 yıllık<br />

Smyrna Antik Kenti'nde Kültür ve Turizm<br />

Bakanlığı'nın izniyle Dokuz Eylül Üniversitesi<br />

(DEÜ) adına kazı çalışmaları yapan<br />

ekip, kentin Kadifekale yamacında kurulu<br />

tiyatrosunun bir kısmına ulaştı.<br />

Yaklaşık 700 yıl kullanıldıktan sonra M.S. 4.<br />

yüzyılda adeta kaderine terk edilen ve 100<br />

yıl içinde üzeri toprakla kapanan tiyatronun<br />

seyirci oturma sıralarının bir bölümü, 1500<br />

yıl sonra güneş ışığına kavuştu. Smyrna<br />

Antik Kenti Kazı Başkanı DEÜ Arkeoloji Bölümü<br />

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Akın Ersoy, konuyla<br />

ilgili yaptığı açıklamada İzmir'in 8 bin<br />

yıllık bir yerleşim tarihine sahip olduğunu,<br />

bu tarihin son halkasını Kemeraltı ile Kadifekale<br />

arasındaki yamaçların oluşturduğunu<br />

belirti. Kayalık bir tepe önüne kurulan ve<br />

muhteşem bir İzmir manzarasına sahip Smyrna<br />

Tiyatrosu'nun yapımının M.Ö. 3. yüzyıla<br />

dayandığını kaydeden Ersoy, tiyatronun 700<br />

yıl boyunca hizmet verdiğini söyledi.<br />

20 BİN KİŞİLİK TİYATRO<br />

Doç. Dr. Akın Ersoy, burada o dönem tiyat-<br />

ro oyunlarının izlendiğini, dini ritüellerin<br />

ve bazı sosyal etkinliklerin gerçekleştirildiğini<br />

anlatarak; "Kaynaklardaki çizimler<br />

ve kalıntıları göz önüne aldığımızda 20 bin<br />

kişilik bir tiyatro örneğiyle karşılaşıyoruz.<br />

Bu dönemde Hıristiyanlığın yayılması ve<br />

bu tür etkinliklere pagan etkinlikler olduğu<br />

için izin vermemeleri, tiyatroların ortadan<br />

kalkmasına neden oldu. Bu alanın terk edilmesi,<br />

hızla toprakla dolmasına yol açtı. Yüz<br />

yıllık süreçte bu alan büyük ölçüde doldu"<br />

ifadelerini kullandı.<br />

Pamukkale adrenalin tutkunlarını da cezbediyor<br />

Sahip olduğu tarihi ve doğal güzellikleriyle<br />

UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer<br />

alan "beyaz cennet" Pamukkale, büyüleyici<br />

görselliği ile adrenalin tutkunlarını da<br />

cezbediyor. Pamukkale'ye 2,5 kilometre<br />

uzaklıktaki Dinamit Tepe'den yamaç paraşütüyle<br />

tandem (ikili) uçuş yapan turistler,<br />

beyaz travertenlerin eşsiz manzarasını<br />

havadan seyretme imkânı buluyor.<br />

İsmiyle dikkatleri çeken mahalle; DONT<br />

Pamukkale üzerinde paraşütle yaşadıkları<br />

görsel şovu fotoğraf ve videoya kaydederek<br />

ölümsüzleştiren adrenalin tutkunu turist<br />

sayısı her geçen gün artıyor. Türkiye'de<br />

en çok yamaç paraşütü uçuşu gerçekleştirilen<br />

merkezler arasında gösterilen<br />

Pamukkale'de, son 6 ayda 15 bin kişi beyaz<br />

travertenleri gökyüzünden izleme fırsatını<br />

yakaladı. Pamukkale Kaymakamlığı başkanlığında<br />

İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,<br />

İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Türk Hava<br />

Kurumu, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği<br />

ile Türkiye Hava Sporları Federasyonu<br />

temsilcilerinden oluşan İlçe Sportif Turizm<br />

Kurulu, bölgede uçuşların denetim ve<br />

koordinasyonunu sağlıyor.<br />

Dont, Muğla'nın 2014'te büyükşehir olmasıyla kurulan Seydikemer'in<br />

65 mahallesinden biri. Kışın fazla insanın bulunmadığı,<br />

sıcaklarda yayla olarak da kullanılan mahallenin nüfusu yaz<br />

aylarında 2 bini geçiyor.<br />

Fethiye-Antalya karayolunun 60 ve 65. kilometreleri arasında<br />

yer alan "Dont" levhası ise seyahat edenlerin ilgisini çekiyor.<br />

Vatandaşlar, levha önünde durarak çektikleri fotoğrafları<br />

sosyal medyada paylaşıyor. Paylaşılan fotoğrafların altına<br />

yazılan yorumlardan bazıları da okuyanları gülümsetiyor.<br />

İLÇEDEN DAHA BİLİNİR HALE GELDİ<br />

Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Ali Türkan, konu ile ilgili<br />

yaptığı açıklamada Seydikemer'in, Muğla'nın en genç ilçesi olduğunu<br />

söyledi. İlçenin 65 mahalleyle 60 bin nüfusa sahip olduğunu<br />

bildiren Türkan; "Seydikemer, Muğla'nın en büyük yüzölçümüne<br />

sahip ilçe. Mahallelerinden olan Dont, ismiyle dikkat çekiyor.<br />

Fethiye-Antalya karayolunda bölgeyi ziyarete gelen herkesin<br />

kapsamı alanında... Dont levhası, ilçemizden daha bilinir hale geldi.<br />

Seydikemer'in tanınırlığına da katkı sağlıyor. Her yıl 500 bin<br />

üzerinde yerli ve yabancı turist, bölgemizdeki Saklıkent'i ziyaret<br />

ediyor. Bunun dışında Letoon ve Tlos antik kentleri de UNECSO<br />

Dünya Mirası Listesi'nde yer alıyor. Kültür turizme önem verenlerin<br />

Seydikemer'den tat alacağına inanıyorum" dedi.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

21


Akdeniz Bölgesi<br />

Roma dönemi mezarları gün yüzüne çıkarılacak<br />

Hatay'ın Altınözü ilçesinde bir kısmı toprak altında bulunan Roma<br />

dönemine ait nekropolde başlatılan kazı çalışmaları, tarihe ışık tutacak.<br />

Binlerce yıllık geçmişe sahip ve çok sayıda medeniyeti barındıran<br />

nekropoldeki çalışmalar ile girişinde "Utansızca yaşadı ve öldü",<br />

"Ruhun esen kalsın", "Ruhu şad olsun" şeklinde ifadeler ile kişilerin<br />

kimlik bilgilerinin yer aldığı kaya mezarları, gün yüzüne çıkarılacak.<br />

Buğarbaşı Şelalesi<br />

keşfedilmeyi bekliyor<br />

Altınözü Kaymakamlığı ve Altınözü Belediyesi tarafından ilçenin<br />

turizmden hak ettiği payı alması ve turist sayısının artırılması için<br />

hazırlanan "Yunushan Gelinler Dağı Nekropolü Restorasyon ve<br />

Çevre Düzenlemesi Projesi" kapsamında, Hatay Arkeoloji Müzesi<br />

Müdürlüğü başkanlığında 30 işçi ve bir arkeoloğun katılımıyla alanda<br />

kazı çalışmaları başlatıldı. İlçeye bağlı Yunushan mahallesinde<br />

gerçekleştirilen kazılarda, şu ana kadar tespit edilen ve bir kısmı<br />

toprak altında olan 19 kaya mezarında temizlik ve inceleme yapıldı.<br />

ÇOK ZENGİN BİR ARKEOLOJİK ALAN<br />

Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr.<br />

Hatice Pamir, Altınözü ilçesinde 2007 yılından bu yana bölgenin<br />

arkeolojik dokusunun tespitine yönelik araştırmalar yürüttüklerini<br />

söyledi. Bölgenin son derece zengin bir arkeolojik alana sahip olduğunu<br />

belirten Pamir, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve<br />

Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izniyle kaya mezarları alanında yapılan<br />

çalışmalarda çok önemli değerlerin ortaya çıktığını kaydetti.<br />

Mersin'in Mut ilçesinde<br />

bulunan ve doğal<br />

güzelliğiyle dikkatleri<br />

çeken Buğarbaşı<br />

Şelalesi keşfedilmeyi<br />

bekliyor. İlçe merkezine<br />

20 kilometre<br />

uzaklıktaki Dere<br />

mahallesinde yer<br />

alan şelale, kanyon<br />

içine gizlenmiş doğal<br />

yapısıyla görenleri<br />

kendine hayran<br />

bırakıyor.<br />

Mut'ta ikinci bir Yerköprü<br />

olmaya aday<br />

gösterilen doğa harikası<br />

şelalenin turizme<br />

kazandırılması isteniyor.<br />

Dere Mahallesi'nde<br />

çiftçilik yapan İbrahim Oduncu (60), konuyla ilgili<br />

yaptığı açıklamada şelalenin Mut'un görülmesi gereken<br />

yerlerinden biri olduğunu söyledi. Şelalenin yolu olmadığı<br />

için çoğu kimsenin burayı bilmediğini belirten Oduncu;<br />

"Şelale çevresinde bağımız bahçemiz var. O yüzden<br />

sadece biz biliyoruz. Buraya piknik ve mesire alanı, çevre<br />

düzenlemesi yapılmasını istiyoruz. Buğarbaşı Şelalesi'ni<br />

Mersin turizmine kazandırabiliriz" diye konuştu.<br />

"Zafer Takı" eski ihtişamına kavuşuyor<br />

Anadolu'nun en önemli yerleşim yerlerinden olan Anavarza Antik<br />

Kenti'nde yer alan ve Romalıların 3. yüzyılda Perslere karşı kazandığı<br />

zaferin anısına inşa ettirilen "Zafer Takı" olarak adlandırılan kapı,<br />

restore ediliyor.<br />

Adana'nın Kozan ilçesi Dilekkaya mahallesinde bulunan antik kentte<br />

22,5 metre genişliği, 10,5 metre yüksekliğiyle en büyük anıtsal şehir<br />

kapıları arasında yer alan Zafer Takı'nın eski ihtişamına yeniden kavuşturulması<br />

planlanıyor. Düşen blokların restore edilip tekrar kapı üzerine<br />

monte edileceği çalışmalarla UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde<br />

yer alan Anavarza Antik Kenti'nin tanınırlılığının daha da arttırılması ve<br />

daimi listeye alınması hedefleniyor.<br />

TURİSTLERİN UĞRAK NOKTASI<br />

Adana Kültür ve Turizm Müdürü Sabri Tari, konu ile ilgili yaptığı açıklamada<br />

Anavarza'nın görkemli kapısı, sütunlu caddesi ve sur duvarlarıyla<br />

önemli antik şehirlerden biri olduğunu söyledi. Tiyatrosu, stadyumu ve<br />

2 bin 700 metre uzunluğunda, 34 metre genişliğindeki sütunlu caddesiyle<br />

antik kentin yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından biri<br />

olduğunu anlatan Tari, bölgede çevre temizliği ve restorasyon çalışmalarının<br />

tüm hızıyla devam ettiğini dile getirdi.<br />

22 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Akdeniz Bölgesi<br />

temiz su taşıyan boruların da olduğu<br />

bölgenin turizme kazandırılması hedefleniyor.<br />

Milattan sonra 1. yüzyılda Romalılar<br />

tarafından kurulduğu tahmin edilen antik<br />

kentte daha sonra hüküm süren Bizans<br />

İmparatorluğu döneminde yapıldığı tespit<br />

edilen sistemin ve diğer kalıntıların bölgede<br />

yapılacak düzenlemelerle sergilenmesi<br />

planlanıyor.<br />

Bin 600 yıllık kanalizasyon<br />

sistemi sapasağlam<br />

Osmaniye'nin Düziçi ilçesinde belediyenin<br />

altyapı çalışması sırasında bulunan<br />

tarihi Eirenopolis şehrine ait bin 600 yıllık<br />

kanalizasyon sistemi, tuvalet ve temiz<br />

su borularının, ilk günkü gibi sapasağlam<br />

durması dikkatleri çekti.<br />

Belediyenin Cumhuriyet Mahallesi'nde<br />

altyapı çalışması yapmak için dört yıl önce<br />

kazdığı alanda antik kente ait bulgulara<br />

rastlanılması üzerine Osmaniye Müze<br />

Müdürlüğü bünyesinde 2016'da başlatılan<br />

kazı çalışmaları sürüyor. Düziçi Belediyesi'nin<br />

desteğiyle süren kazı çalışmalarıyla<br />

Eirenopolis Antik Kenti'ne ait kilise, vaftiz<br />

alanı ve hamam kalıntılarının bulunduğu<br />

2 bin metrekarelik alanda ortaya çıkarılan<br />

kanalizasyon sistemi, tuvalet ve buraya<br />

KENTİN İLK KALINTILARI OLMASI<br />

AÇISINDAN ÖNEMLİ<br />

Osmaniye Müzesi Müdürü Ayşe Şensoy,<br />

antik kent kalıntılarının belediyenin kanalizasyon<br />

çalışması yaparken ortaya çıktığını<br />

söyledi. Kalıntıların bulunmasının ardından<br />

Müze Müdürlüğü başkanlığında, Düziçi<br />

Belediyesi sponsorluğunda kazı çalışmalarına<br />

başlandığını dile getiren Şensoy;<br />

"Çalışmalara hız verdik. Alanda bulunan iki<br />

katlı ev kamulaştırılarak yıkıldı ve tabanındaki<br />

mozaikler gün yüzüne çıkarıldı. Burada<br />

bulunan mozaiklerin bizim için önemi; Eirenopolis<br />

Antik Kenti'nin Düziçi'nde olduğu<br />

bilinse de ilçede Efes gibi ayakta herhangi<br />

bir kalıntı yoktu. Mozaikler, bu kentin ilk<br />

kalıntıları olması açısından çok önemli"<br />

şeklinde konuştu.<br />

“Eski Maraş” ayağa kaldırılıyor<br />

Kahramanmaraş’ın “Eski Maraş” bölgesindeki<br />

tarihi konak ve çarşılar, Büyükşehir<br />

Belediyesi ve Dulkadiroğlu Belediyesi<br />

tarafından yapılan restorasyonlarla ayağa<br />

kaldırılıyor.<br />

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye<br />

Başkanı Fatih Mehmet Erkoç, Dulkadiroğlu<br />

Belediyesince Kurtuluş Mahallesi’nde restoresi<br />

yapılan 300 yıllık Üdürgücü Konağı’nın<br />

açılışında yaptığı konuşmada, belediyelerin<br />

güç birliğiyle ecdadın bıraktığı eserlerin<br />

restorasyonlarını yaptıklarını dile getirerek;<br />

“Kahramanmaraş’ın ruhunu en güzel şekilde<br />

anlatan eserleri restore ederek yeniden kente<br />

kazandırıyoruz. Bu mahallelerde bir makro<br />

projemiz var. Çalışmalarımızla Kahramanmaraş’ın<br />

tarihini gün yüzüne çıkartıyoruz” dedi.<br />

TURİZM YOLU PROJESİ<br />

Dulkadiroğlu Belediye Başkanı Necati<br />

Okay ise, restorasyonlarla “Eski Maraş”<br />

olarak bilinen bölgenin değişimine ve<br />

dönüşümüne katkı sunduklarını kaydetti.<br />

Çalışmaların devam edeceğini belirten<br />

Okay; “Eski mahallelerimizin bulunduğu<br />

bu bölgelerdeki restorasyonlarla birlikte<br />

Kahramanmaraş’a gelen misafirlerimizi<br />

gururla gezdiriyoruz. Her geçen gün buralara<br />

ilgi artıyor. Kahramanmaraş turizmine<br />

bu eski mahallelerimiz, konaklarımız<br />

katkı sunuyor. Tematik Mutfak Müzesi,<br />

Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi ve<br />

Üdürgücü Konağı ile birlikte restorasyon<br />

çalışmalarına devam ediyoruz. Turizm<br />

Yolu Projesi kapsamında da 11 konağın<br />

restorasyon faaliyetleri sürüyor" ifadelerini<br />

kullandı.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

23


Güneydoğu Anadolu Bölgesi<br />

Kartal Yuvası’ndaki tarihi<br />

cami ibadete açılacak<br />

Mardin'de "Kartal Yuvası" olarak bilinen,<br />

turizme kazandırılacak Mardin Kalesi'ndeki<br />

yaklaşık 700 yıllık cami de ibadete açılacak.<br />

Hamdaniler tarafından 10. yüzyılda yapıldığı<br />

tahmin edilen ve Artuklu döneminin en<br />

büyük eserlerinden biri olan, bin 200 metre<br />

yükseklikteki kalenin turizme kazandırılması<br />

için altı yıl önce başlatılan çalışmalar<br />

hızla sürüyor.<br />

Kalede yer alan, büyük bölümü yıkılan<br />

yaklaşık 700 yıllık cami de yürütülecek restorasyon<br />

ve konservasyon çalışmalarıyla<br />

asırlar sonra cemaatine kavuşacak. Kalede<br />

yer alan, Akkoyunlu ve Artuklu dönemlerinde<br />

yapıldığı belirtilen camide arkeolojik kazının<br />

yanı sıra restorasyon ve konservasyon<br />

çalışması yürütülüyor. Caminin 2020 yılında<br />

ibadete açılarak, cemaatiyle buluşması<br />

hedefleniyor.<br />

Tarihi Mecidiye Hanı,<br />

Sahaflar Çarşısı'na dönüştürülecek<br />

Gaziantep'teki Tarihi Mecidiye Hanı, kültürel<br />

etkinliklerin düzenleneceği Sahaflar Çarşısı'na<br />

dönüştürülecek. Şahinbey Belediyesi'nden<br />

yapılan yazılı açıklamaya göre, <strong>17</strong>25<br />

yılında inşa edilen ve Sultan Abdülmecid<br />

döneminde onarılan Mecidiye Hanı'nda<br />

restorasyon çalışmaları sürüyor.<br />

MİMARİ UNSURLARIN RESTORASYON<br />

ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR<br />

Mardin Müze Müdürü Nihat Erdoğan,<br />

konuyla ilgili yaptığı açıklamada kentte<br />

"Kartal Yuvası" olarak anılan, Mezopotamya<br />

ovasının kuş bakışı en iyi izlenebildiği yerlerden<br />

biri olan kalenin turizme kazandırılarak,<br />

ziyarete açılması için çalışmaların devam<br />

ettiğini söyledi. Kalenin şehirle bağlantısının<br />

güneyindeki girişten sağlandığını, bu kısmın<br />

kale niteliğini kaybetmeden önceki tek giriş<br />

olduğuna işaret eden Erdoğan, bu girişin<br />

hemen sağında da caminin yer aldığını belirtti.<br />

Nihat Erdoğan, yapım tarihi tam olarak<br />

bilinmemekle birlikte buluntulardan yapının<br />

Artuklu ve Akkoyunlular dönemlerine ait olduğunu<br />

dile getirerek, cami içerisinde süren<br />

kazılarda açığa çıkartılan mimari unsurların<br />

restorasyon ve konservasyon çalışmalarına<br />

devam edildiğini aktardı.<br />

Şahinbey Mahallesi'ndeki tarihi yapı, restorasyonu<br />

tamamlandıktan sonra Sahaflar<br />

Çarşısı ve okuma salonlarıyla kültür merkezi<br />

haline gelecek. Projenin hayata geçirilmesiyle<br />

han, düzenlenecek etkinliklerle şehrin<br />

sosyal ve kültürel hayatına katkı sunacak.<br />

Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen<br />

Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu,<br />

Gaziantep'in en güzel hanlarından<br />

biri olan binayı harabe halde devraldıklarını<br />

işaret ederek, şunları kaydetti:<br />

Batman'ın Balıklı<br />

Göl'ü turizme<br />

kazandırılacak<br />

Batman'ın Kozluk ilçesindeki Erzen<br />

Antik Kenti ve Balıklı Göl'ün çevre<br />

düzenlemesi yapılması için proje<br />

hazırlanacak. Kozluk Kaymakamı<br />

Osman Bilici, konu ile ilgili yaptığı<br />

açıklamada Oyuktaş köyü Yeşilyurt<br />

mezrasında yer alan ve halk arasında<br />

"Golemasiye" olarak bilinen Erzen<br />

Antik Kenti ve Balıklı Göl'ü, Kültür ve<br />

Turizm Bakanlığı Diyarbakır Kültür<br />

ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge<br />

Kurulu'nun 2009 yılında sit alanı ilan<br />

ettiğini söyledi.<br />

Göldeki balıkların sedef ve ayak<br />

mantarı gibi hastalıkların tedavisinde<br />

iyileştirici etkisi olduğunu düşünen<br />

yöre halkının sık sık burayı ziyaret<br />

ettiğini dile getiren Bilici, şunları<br />

kaydetti: "Erzen Antik Kenti ve Balıklı<br />

Göl'ün çevre düzenlemesinin yapılarak<br />

turizme kazandırılması için Batman<br />

Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ile<br />

ortaklaşa proje çalışması yapıyoruz.<br />

Hazırlanacak proje, GAP İdaresi'ne<br />

sunulacak. Projenin kabul edilmesi<br />

halinde Erzen Antik Kenti ve Balıklı<br />

Göl’ün çevre düzenlemesi yapılarak<br />

turizme kazandırılacak."<br />

EN GENİŞ AVLUYA<br />

SAHİP HANLARDAN BİRİ<br />

"Restorasyonu yakın zamanda tamamlamayı<br />

hedefliyoruz. Asıl zor olan kısımların çalışmaları<br />

alt kattaydı ve zor olan kısmını geçtik.<br />

Hedefimiz, Mecidiye Hanı'nın restorasyon<br />

çalışmalarını tamamlayıp, burayı sahaflar<br />

çarşısına dönüştürmek. Şu an mevcut hanlar<br />

içerisinde en geniş avluya sahip hanlardan<br />

birisi burasıdır. Bu avlu kısmında da yine çay,<br />

kahve ve kitap okuma alanları olacak. Üst<br />

katta da kütüphanemiz yer alacak. Her hafta<br />

buraya bir yazarı davet edip, imza ve sohbet<br />

günleri yapmayı amaçlıyoruz."<br />

BALIKLARIN KUTSAL<br />

OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR<br />

Yeşilyurt mezrasında oturan Hüsamettin<br />

Baydak ise, balıkların kutsal<br />

olduğuna inandıkları için avlamadıklarını<br />

belirterek; "Gölün suyu kış<br />

aylarında sıcak, yaz aylarında ise<br />

soğuk oluyor. Köyümüzde şehitliğimiz<br />

var, bu gölün şehitliğe ait olduğuna<br />

inanıyoruz. Göldeki balıklara hiç<br />

kimse dokunmuyor. Mantar, sedef ve<br />

romatizma hastalıklarına balıklar iyi<br />

geliyor" şeklinde konuştu.<br />

24 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Güneydoğu Anadolu Bölgesi<br />

Kadın eliyle Çermik'i ihya edecek<br />

Yozgat'ın Sarıkaya ilçesinde doğup<br />

büyüyen ve çocukluk hayali kaymakamlık<br />

mesleğine bir süre önce adım atan Nazlı<br />

Demir, üçüncü görev yeri olan Diyarbakır'ın<br />

Çermik ilçesinde de güzel çalışmalar<br />

gerçekleştirmek için kolları sıvadı.<br />

Kaymakam Nazlı Demir, ilçede turizmi<br />

geliştirmek, eğitim seviyesini yükseltmek<br />

ve kadın istihdamını artırmak amacıyla çalışmalar<br />

yürütüyor. Sık sık çarşı, pazar, esnaf,<br />

okul ve köy ziyaretleri gerçekleştiren Demir,<br />

güler yüzlü ve cana yakın davranışlarıyla<br />

kısa sürede vatandaşın sempatisini kazandı.<br />

Vatandaşlar, ziyaretlerinde sorunlarını din-<br />

leyen, kendileriyle sohbet eden kaymakamın<br />

ilçeye atanmasından duydukları memnuniyeti<br />

dile getiriyor. Göreve başladıktan sonra<br />

kaymakamlığı ziyaret eden kadınlarının<br />

sayısında artış yaşanırken, Nazlı Demir<br />

kendisini ziyaret eden kadınların sorunlarını<br />

elinden geldiğince çözmeye çalışıyor.<br />

HUZURLU VE GÜVENLİ<br />

BİR ORTAM HÂKİM<br />

Kaymakam Demir, dergimize yaptığı<br />

açıklamada Çermik'in üçüncü görev yeri<br />

olduğunu, Kayseri'nin Felahiye ilçesinden<br />

buraya atandığını söyledi. "Çermik ilçesinin<br />

ilk kadın kaymakamı olma onuruna eriştik.<br />

Bundan sonra ilçemiz için çeşitli projeler<br />

üretmeyi hedefliyoruz" diyen Demir, Anadolu<br />

insanının her yerde çalışkan olduğunu,<br />

özellikle kadınların hem evde hem işte hem<br />

de tarlada çalıştığını anlatarak, kadınların<br />

aile ekonomisine katkı sağlayacak pek çok<br />

değer ürettiğini aktardı. Kadınların yaptıkları<br />

yöresel gıda ürünleri ve el işleriyle<br />

aslında bir şekilde üretimin içinde olduklarına<br />

işaret eden Demir; kadınlara istihdam<br />

ve düzenli gelir sağlanması için kooperatif<br />

kurmayı hedeflediğini, böyle bir çalışma ile<br />

yöresel değerlerin de gün yüzüne çıkacağını,<br />

bununla ilgili proje hazırlanması için<br />

proje ekibi oluşturduklarını bildirdi.<br />

2019, "Göbeklitepe Yılı" olacak<br />

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />

Erdoğan tarafından 2019 yılının "Göbeklitepe<br />

Yılı" ilan edilmesiyle Şanlıurfa'daki tarihi<br />

ören yerinin, 2019'da Türkiye'nin turizm<br />

lokomotifi olması bekleniyor. Şanlıurfa<br />

İl Kültür ve Turizm Müdürü Aydın Aslan,<br />

konuyla ilgili yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı<br />

Erdoğan'ın gelecek yılı turizmde<br />

"Göbeklitepe Yılı" ilan etmesinin büyük<br />

sevincini yaşadıklarını söyledi.<br />

Göbeklitepe'nin özellikle UNESCO Asıl<br />

Listesi'ne girdikten sonra yerli ve yabancı<br />

turistlerin görmek istediği mekânların<br />

başında geldiğini belirten Aslan, her yıl bölgeye<br />

yüzlerce tur düzenlendiğini, 2019'un<br />

"Göbeklitepe Yılı" ilan edilmesi dolayısıyla<br />

şehre olan ilginin çok daha net şekilde<br />

ortaya çıkacağına inandıklarını dile getirdi.<br />

Göbeklitepe'nin kentin 2023 turizm hedefine<br />

kolaylıkla ulaşabilmesini sağlayacağını<br />

vurgulayan Aydın Aslan, şöyle devam etti:<br />

LOKOMOTİF GÖREVİ ÜSTLENECEK<br />

"Göbeklitepe'yi bu yıl çok iyi değerlendireceğiz.<br />

Tarihi ören yeri ilimize, bölgemize ve<br />

ülkemize ciddi anlamda turizm getirisi sağlayacaktır.<br />

Göbeklitepe, 2019 kültür turizmi<br />

anlamında ülkemiz için lokomotif görevi<br />

üstlenecektir. Bu anlamda yerli ve yabancı<br />

turist açısından cezbedici bir mekân olarak<br />

öne çıkıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın<br />

projelerinde, tanıtım ve etkinliklerinde<br />

sürekli Göbeklitepe'nin ön planda olmasını<br />

bekliyoruz. Türkiye'nin katılacağı yurt dışı<br />

fuarlarında Göbeklitepe'ye özel önem<br />

verilecek. Göbeklitepe'nin geniş kitleler<br />

tarafından görülebilmesi için yurt içinden<br />

ve dışından birçok seyahat acentesine<br />

yönelik bölgede info turları düzenlenecek.<br />

Göbeklitepe özelinde bilimsel-kültürel<br />

etkinlikler, sempozyumlar ve konferanslar<br />

organize edilecek."<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

25


Doğu Anadolu Bölgesi<br />

Hesarek Kayak Merkezi için<br />

master planı hazırlanıyor<br />

Yılın 6 ayında karı eksilmeyen 2 bin 500 rakımlı Hesarek Dağı<br />

eteklerinde devlet yatırımı olarak inşa edilen Hesarek Kayak Merkezi,<br />

en uzunu 1600 metre olan profesyonel, acemi ve çocuklar için<br />

5 pist, teleski, telesiyej ve baby lift mekanik sistemleriyle rutin iş<br />

yaşamından sıkılan insanların hafta sonu keyifli bir gün geçirmeleri<br />

için fırsat sunuyor.<br />

Kayak sporu tutkunu binlerce kişiye kışın tatil keyfi yaşatan tesis;<br />

il merkezine 34, Bingöl Havalimanı'na 40 ve Elazığ Havalimanı'na<br />

ise 110 kilometre mesafede yer alıyor. Dikme köyünde yer alan<br />

tesislere ulaşım ayrıca, köy minibüsleri ve özel araçlarla sağlanıyor.<br />

Bingöl'de 4 yıl önce hizmete giren tesis, kentin turizmine<br />

önemli katkı sağlarken; her yıl düzenlenen kayak festivali, paraşüt<br />

gösterileri ve çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.<br />

TURİZMİ GELİŞTİRME PROGRAMI KAPSAMINA ALINDI<br />

DAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından 'Turizmi Geliştirme<br />

Programı' kapsamına alınan kayak merkezi için master planı<br />

hazırlanıyor. Çalışma kapsamında, Hesarek Kayak Merkezi'nde<br />

yaklaşık 1 milyon dönümlük alana 9'un üzerinde mekanik tesis ile<br />

yeni pistler, dağ evleri, yeni oteller ve çeşitli sosyal donatı alanlarının<br />

yapılması hedefleniyor.<br />

İranlı turistlerin gözdesi;<br />

Cıbıltepe<br />

Erzurum'un hedefi<br />

1 milyon turist<br />

Kuzeydoğu Kalkınma Ajansı tarafından kış ve spor turizminin<br />

geliştirilmesi ile bölgenin sağlık turizmi gelirinin artırılmasına<br />

yönelik Nahçıvan'a ziyaret programı düzenlendi. Vali Okay<br />

Memiş, programda yaptığı konuşmada Erzurum’un bölge için<br />

önemli bir şehir olduğunu belirterek, şu açıklamalarda bulundu:<br />

"Erzurum, yakın zamanda tamamlanacak şehir hastanesi ile<br />

bölgenin adeta sağlık başkenti olacak. İlimiz kış turizminde<br />

de Palandöken gibi uluslararası bir kayak merkezine sahip.<br />

Erzurum, Palandöken ve diğer kış sporları tesisleriyle ülkemizin<br />

sayılı kayak turizm merkezlerinden biri. Her gelirden<br />

yerli ve yabancı turistin rahatlıkla tatilini yapabileceği<br />

şehrimizde bu yıl 1 milyon turist hedefimiz var. Önümüzdeki<br />

yıllarda bu hedefimizi daha üst seviyelere çıkaracağız."<br />

Türkiye'nin önemli kış turizm merkezleri arasında yer alan Cıbıltepe<br />

Kayak Merkezi, İranlı turistlerden rağbet görüyor. Kars'ın Sarıkamış<br />

ilçesinde sarıçam ormanları, kristal karı ve uzun kayak pistleriyle kış<br />

turizminin vazgeçilmez mekanlarından 2 bin 634 rakımlı Cıbıltepe,<br />

ülkenin dört bir yanından gelen yerli turistlerin yanı sıra son yıllarda<br />

daha çok İranlı turist ağırlamaya başladı.<br />

İranlı turistler, sarıçam ormanları arasında uzun pistlerde kayak<br />

yapmanın keyfini yaşıyor. Kayak merkezinde hizmet veren bir otelin<br />

müdürü Mehmet Saraçoğlu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada kayak<br />

merkezine geçen senelere göre özellikle İranlıların daha yoğun ilgi gösterdiğini<br />

kaydederek; "İranlılar, Sarıkamış'ı gerçekten çok sevdi. Geçen<br />

sene ilk defa yaklaşık 380 kişi gelmişti. Zaten Sarıkamış, sarıçamları ve<br />

kristal karı ile çok beğenilen bir yer. İranlılar da burayı çok sevdi. Biz de<br />

elimizden geldiği kadar kendilerine hizmet etmeye çalışıyoruz" dedi.<br />

OTELLERDE DOLULUK ORANI YÜZDE 100<br />

İranlı Turist Emirali Müsteşari ise, Sarıkamış'ın çok fantastik ve<br />

güzel bir yer olduğunu söyledi. Sarıkamış'a ilk kez geldiğini belirten<br />

Müsteşari; "Kayak merkezi ve oteller çok kaliteli, çok güzel. Kaldığımız<br />

otelin hizmeti ve personelinden memnunuz. Burada insanlar<br />

yardımsever, herkese çok teşekkür ediyoruz" diye konuştu. Yeni<br />

yılda otellerde doluluk oranının yüzde 100 olduğu Cıbıltepe'de,<br />

toplam uzunlukları 25 kilometreyi bulan 8 slalom ile 1 snowboard<br />

pisti, saatte bin 200 kişi taşıma kapasiteli 4 telesiyej hizmet veriyor.<br />

26 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Doğu Anadolu Bölgesi<br />

Doğa ve inanç turizminin alternatif rotası:<br />

DARENDE<br />

Dünya Rafting Şampiyonası'nın<br />

adresi belli oldu:<br />

TUNCELİ<br />

Vali ve Belediye Başkan Vekili Tuncay Sonel'in<br />

girişimleri sonucunda geçtiğimiz yıl Türkiye Rafting<br />

Şampiyonası'na ev sahipliği yaparak adından<br />

söz ettiren Tunceli, 2019 yılının Haziran ayında<br />

düzenlenecek Dünya Rafting Şampiyonası'nın<br />

da ev sahibi olacak. Vali Sonel'in girişimlerini<br />

sürdürmesi sonrasında 2019 yılı Dünya Rafting<br />

Şampiyonası'nın 8-13 Haziran tarihleri arasında<br />

Tunceli'de yapılması kesinlik kazandı.<br />

Şampiyonanın yapılmasının rafting sporunun<br />

gelişmesi ve bölge turizmine katkı sağlaması<br />

açısından büyük önem arz ettiğini ifade eden<br />

Vali Tuncay Sonel, şunları ifade etti: "Geçtiğimiz<br />

yıl 23-27 Mayıs tarihlerinde Tunceli'de ilk kez<br />

Türkiye Rafting Şampiyonası düzenlenmişti.<br />

Şampiyonaya ülkemizin farklı yörelerinden gelen<br />

yaklaşık 500 sporcu ve teknik heyet katılmıştı.<br />

Düzenlenen organizasyon hem ilimizde rafting<br />

sporunun gelişmesine, hem de ilimizin tanıtımına<br />

oldukça katkı sağlamıştı. Türkiye Rafting Şampiyonası'ndan<br />

sonra şimdi de 2019 yılı haziran<br />

ayında Tunceli'de Dünya Rafting Şampiyonası<br />

düzenlenecek. Böyle büyük bir organizasyonun<br />

ilimizde yapılması bizleri mutlu etti. Desteklerinden<br />

dolayı Gençlik ve Spor Bakanımız Mehmet<br />

Muharrem Kasapoğlu'na ve Türkiye Rafting<br />

Federasyonu Başkanı ve WRF Dünya Rafting<br />

Federasyonu 2. Başkanı Fikret Yardımcı'ya şükranlarımı<br />

sunarım."<br />

Anadolu'nun inanç ve doğa turizmi<br />

merkezlerinden Malatya'nın Darende<br />

ilçesi, tarihi ve doğal güzellikleriyle<br />

yılın stresini atmak isteyenler için<br />

alternatif tatil rotası sunuyor. İlçede<br />

"Somuncu Baba" olarak tanınan Şeyh<br />

Hamid-i Veli'nin türbesinin de bulunduğu<br />

Tohma Kanyonu'ndaki külliyeyi<br />

ziyaret edenler, manevi huzuru ve<br />

doğal güzellikleri aynı atmosferde<br />

buluyor.<br />

Somuncu Baba Külliyesi'nde "Allah<br />

dostu, gönül ereni" olarak bilinen Şeyh<br />

Hamid-i Veli'nin türbesinin yanı sıra<br />

Somuncu Baba Camisi, Hulusi Efendi<br />

Haziresi, Yeni Cami, Somuncu Baba<br />

Müzesi, Şeyh Hamid-i Veli Kütüphanesi,<br />

Balıklı Kuyular ve Balıklı Havuz yer<br />

alıyor. Sarp kayalıklara sahip Tohma<br />

Kanyonu ortasından geçen Tohma<br />

Çayı ve ağaçların her mevsim oluşturduğu<br />

renk cümbüşü, ziyaretçilerin<br />

ilgisini çekiyor. Jeolojik dönemlerdeki<br />

kırılmalarla oluşan, sarp kayalıklar<br />

arasından akan suyu taşıyan Tohma<br />

Kanyonu, yılın stresini atmak isteyenler<br />

için alternatif bir rota oluşturuyor.<br />

Kanyonun ortasında bulunan ve yıl boyunca<br />

22 derece olan Kudret Havuzu<br />

da farklı zaman geçirmek isteyen yerli<br />

ve yabancı turistlere hizmet veriyor.<br />

"HERKESİ DARENDE'YE<br />

BEKLİYORUZ"<br />

Darende Kaymakamı Enver Zengince;<br />

Kayseri, Sivas, Elazığ, Kahramanmaraş,<br />

Adıyaman ve Erzincan'ın ortak<br />

noktasında bulunduklarını belirterek,<br />

Darende'nin çok önemli mesire alanlarına<br />

sahip olduğunu ve bu sayede de<br />

ziyaretçileri ilçeye çektiklerini ifade etti.<br />

Tohma Kanyonu ve çayının ilçe için çok<br />

önemli olduğunu vurgulayan Zengince;<br />

"Darende, hayatın çeşitli kargaşa ve<br />

sıkıntılarıyla karşı karşıya gelecek insanlarımızın<br />

gönüllerini, kalplerini dinginleştirebileceği<br />

bir yer. Biz hem hemşehrilerimizi<br />

hem de memleketimizin çeşitli<br />

yörelerinde bulunup bu imkanlardan<br />

faydalanmak isteyen vatandaşlarımızı<br />

Darende'ye bekliyoruz" dedi.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

27


İç Anadolu Bölgesi<br />

Yıldıztepe yeni yatırımlarla<br />

ziyaretçilerini bekliyor<br />

Türkiye'nin önde gelen kayak merkezlerinden<br />

Yıldıztepe, 5 yılda yapılan<br />

yaklaşık 100 milyon liralık yatırımın<br />

ardından kayakseverleri bekliyor. Ilgaz<br />

Dağı'nın eteklerinde bulunan ve uzunlukları<br />

300, 2 bin 400 ve 4 bin 500 metre<br />

olan üç piste sahip kayak merkezi,<br />

yapılan yeni yatırımlarla misafirlerine<br />

daha iyi hizmet verecek.<br />

Tarihi han, turistlerin<br />

fotoğraf stüdyosu...<br />

Nevşehir'in Göreme beldesinde restore<br />

edilerek halı mağazasına dönüştürülen<br />

450 yıllık tarihi han, turistlerin uğrak<br />

mekanı haline geldi. Duvar ve tabanı tamamen<br />

eski dokuma halılarla kaplanan<br />

han, sosyal medyada fotoğraf paylaşımında<br />

bulunmak isteyenlerin tercih<br />

ettiği yerler arasında bulunuyor. Göreme'ye<br />

gelen turistler, ziyaret ettikleri<br />

mağazada hem Anadolu motifleriyle<br />

süslü halı alabiliyor hem de renk renk,<br />

desen desen dokuma halılar arasında<br />

objektiflere poz veriyor.<br />

Doğal güzelliğiyle de çevre illerden çok<br />

sayıda günübirlik ziyaretçi ağırlayan<br />

Yıldıztepe Kayak Merkezi'nin, kış tatilini<br />

Ilgaz Dağı'nda geçirmek isteyen yerli<br />

ve yabancı ziyaretçilere unutulmaz bir<br />

tatil yaşatması hedefleniyor. Ilgaz Kaymakamı<br />

Muhammet Gürbüz, Yıldıztepe'nin<br />

Türkiye'de önemli bir yere sahip<br />

olduğunu söyledi. Kayak merkezinin,<br />

ulaşımının kolay olması dolayısıyla çok<br />

sayıda ziyaretçi ağırladığını vurgulayan<br />

Gürbüz, şu açıklamalarda bulundu:<br />

ADETA TABİAT HARİKASI<br />

"Bulunduğumuz kayak merkezinin<br />

fauna ve florası da çok canlı. Adeta<br />

tabiat harikası bir yer. Yıldıztepe'yi kış<br />

tatilinin cazibe merkezi haline getirmek<br />

için çalışmalar yürütüyoruz. Devletimizin<br />

yapmış olduğu yaklaşık 100 milyon<br />

lira tutarındaki yatırımlar, burayı daha<br />

cazip hale getirdi. Karayolları Genel<br />

Müdürlüğü tarafından 15 Temmuz<br />

İstiklal Tüneli'nden kayak merkezine<br />

kadar 4 kilometrelik çok özel bir asfalt<br />

yapıldı. Bölgeye 350 araçlık otopark<br />

inşa edilerek, çevre düzenlemesi gerçekleştirildi.<br />

Ayrıca, telesiyej hattının<br />

alt ve üst noktalarına kafeteryalar inşa<br />

edildi. Otellerimizde çok ciddi yenileme<br />

ve restorasyon çalışmaları oldu. Bu yıl<br />

daha kaliteli ve misafirleri memnun<br />

edecek hizmet sunmayı umuyoruz."<br />

MAĞAZA YETKİLİLERİ<br />

İLGİDEN MEMNUN<br />

Turistlere dokuma halı satışı da yapılan<br />

mağazanın sahibi Serkan İkman,<br />

halı almak ve fotoğraf çektirmek için<br />

daha çok Uzak Doğulu turistlerin<br />

mağazaya ilgi gösterdiğini belirterek;<br />

"Buraya gelen müşterilere etnik değeri<br />

olan dokuma halı ve kilimleri tanıtarak<br />

satışını yapıyoruz. Günümüzde sosyal<br />

medyanın faydasını görüyoruz. Özellikle<br />

Çinliler başta olmak üzere çeşitli<br />

ülkelerden gelen konuklar fotoğraflarını<br />

paylaştıkça, mağazamız daha çok<br />

ilgi görüyor. Çin’deki bir televizyon<br />

kanalında da mağazamızın görüntülerine<br />

yer verilmişti, bu da bize mutluluk<br />

veriyor. Burası 450 yıllık eski bir han.<br />

O dönemde yol üzerinde gelip giden<br />

insanlar burada konaklarmış. Göreme'nin<br />

en eski yapılarından biri. Uzun<br />

süredir de halı mağazası olarak kullanılıyor"<br />

şeklinde görüşlerini paylaştı.<br />

Mevlana Müzesi'nin<br />

turkuaz kubbesi<br />

yenileniyor<br />

Adına ilahiler söylenen Mevlana Müzesi'nin<br />

Kubbe-i Hadra'sını süsleyen turkuaz renkli<br />

çiniler, 1960 yılından bu yana en kapsamlı<br />

restorasyonunu geçirecek. Türkiye'nin en çok<br />

ziyaret edilen müzelerinden biri olan Mevlana<br />

Müzesi ile özdeşleşen ve 13. yüzyılda yapılan<br />

turkuaz renkli kubbeye bugünkü şekli, Kanuni<br />

Sultan Süleyman döneminde verildi.<br />

Bugüne kadar 6 kez tamir ve bakımdan geçen<br />

kubbeye turkuaz rengi ise, 1960'taki son restorasyonda<br />

uygulandı. Kubbe-i Hadra'nın zamanla<br />

yıpranmasından dolayı turkuaz çinilerinin<br />

değiştirilmesi için çalışma başlatıldı. Turkuaz<br />

kubbenin 1960'tan bu yana yapılan en kapsamlı<br />

restorasyonunun Şeb-i Arus'a yetiştirilmesi<br />

hedefleniyor.<br />

ASLINA UYGUN OLARAK İMAL EDİLECEK<br />

Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar<br />

Yarar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Kubbe-i<br />

Hadra'nın çinilerinin zamanla yıprandığını, bu<br />

yüzden çinileri yenilemek için restorasyon başlatacaklarını<br />

dile getirerek; "Kubbe-i Hadra'nın<br />

çinilerini yenileme faaliyetlerinde geldiğimiz<br />

durum, yaklaşık maliyetlerin belirlenmesi<br />

safhasıdır. Kubbe-i Hadra'nın 10 bin 200 parça<br />

ve 357 farklı ölçekten oluşan taş çinileri, aslına<br />

uygun olarak turkuaz renkte özel olarak imal<br />

edilecek. Yani<br />

Kubbe-i Hadra'yı,<br />

Selçuklu dönemine<br />

ait rengiyle aslına<br />

uygun olarak<br />

restore edeceğiz.<br />

Kubbenin lazerle<br />

ölçümleri yapıldı.<br />

Bilim kurulumuzun<br />

belirlemiş olduğu<br />

çerçevede çalışmalarımız<br />

devam<br />

ediyor" ifadelerini<br />

kullandı.<br />

28 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


İç Anadolu Bölgesi<br />

Selçuklu yadigarı köprü<br />

turizme kazandırılıyor<br />

Kırıkkale'de Kızılırmak Nehri üzerinde bulunan<br />

Selçuklu yadigarı Çeşnigir Köprüsü'nün<br />

turizme kazandırılması için çalışmalar<br />

başladı. Kırıkkale Valiliği, Keskin ilçesine<br />

bağlı Köprüköy'de bulunan tarihi Çeşnigir<br />

Köprüsü ve Karakeçili ilçesindeki Osmanlı<br />

döneminden Eski Tunç Çağı'na kadar dört<br />

kültür katmanına dair kalıntılar tespit edilen<br />

Büklükale Ören Yeri'nin turizme kazandırılması<br />

için hazırlanan Çeşnigir Kanyonu Projesi'nin<br />

ilk etap çalışmalarını başlattı.<br />

Proje kapsamında Anadolu Selçuklu<br />

Devleti dönemine ait tarihi köprü,<br />

Kızılırmak'ın doğal güzelliği ve bölgenin<br />

tarihi zenginliğiyle birlikte kentin turizm<br />

merkezi haline getirilecek. Kırıkkale<br />

Valisi Yunus Sezer, projeyle vatandaşlara<br />

doğayla iç içe, sağlıklı, kaliteli yaşam ve<br />

ayrıcalıklı bir ortam sunulmasının amaçlandığını<br />

belirtti. Köprünün 13. yüzyıldan<br />

kalma tarihi bir yapı olduğunu anlatan<br />

Sezer, şunları dile getirdi:<br />

KÖY AKTİF OLARAK KULLANILACAK<br />

"Projeyi çok geniş olarak düşünüyoruz.<br />

İçerisinde kır kahvehaneleri, köylülerin<br />

yöresel ürünlerini satabileceği alanlar,<br />

kano etkinlikleri, elektrikli tekneyle baraj<br />

ve tarihi köprü gezisi, asma köprü, teleferik,<br />

macera adası, cam teraslar ve kanyon<br />

boyunca yürüme alanlarımız olacak. Proje<br />

kapsamında köyümüzü de aktif olarak<br />

kullanacağız. Alanımıza yöresel mimariye<br />

uygun birkaç bina yapacağız. Bol bol seyir<br />

alanları olacak. Vatandaşlarımızın gelip<br />

güneşin batışını izleyebilecekleri, sportif<br />

faaliyet yapabilecekleri, balık tutabilecekleri,<br />

rahatlayabilecekleri bir alan yapacağız.<br />

Kırıkkale'ye yeni bir mekan kazandırmak<br />

için çabalıyoruz."<br />

İki bin yıllık havuzda kar altında yüzme keyfi<br />

Yozgat'ın Sarıkaya ilçesinde "Kral kızı"<br />

olarak da bilinen Basilica Therma Roma<br />

Hamamı'nda, sıfırın altında 6 derecedeki<br />

kar yağışı altında yüzme keyfi yaşanıyor.<br />

Roma İmparatorluğu döneminde Kayseri'de<br />

yaşayan kralın amansız bir hastalığa<br />

yakalanan kızının iyileşmesini sağladığına<br />

inanılan ve bu nedenle bölgede "Kral Kızı"<br />

olarak adlandırılan tarihi hamamın turizme<br />

kazandırılması için çalışmalar sürüyor.<br />

Yozgat Valiliği'nin koordinesinde 2014<br />

yılında Sarıkaya Belediyesi ile İl Kültür ve<br />

Turizm Müdürlüğü tarafından yapılan kazı<br />

çalışmaları sonrası gün yüzüne çıkartılan<br />

hamam kalıntıları ve termal suyla beslenen<br />

havuz, kış aylarında da tercih ediliyor. Daha<br />

önce havuzlar toprak altında olduğu için<br />

boşa akan termal suyun temizlenerek,<br />

ortaya çıkartılan havuzları doldurmasıyla<br />

mimari yapısıyla dikkatleri çeken antik<br />

hamam, iki bin yıldır kendiliğinden çıkan<br />

şifalı suyuyla ilgi görüyor.<br />

DÜNYANIN EN ESKİ<br />

TERMAL TEDAVİ MERKEZİ<br />

Sarıkaya Belediye Başkanı Ömer Açıkel,<br />

konu ile ilgili yaptığı açıklamada yağış<br />

altında havuzda yüzen gençlerin bir<br />

taraftan karın, bir taraftan da şifalı sıcak<br />

suyun tadını çıkardıklarını belirtti. Basilica<br />

Therma Roma Hamamı'nın turizme kazandırılması<br />

için çalışmaların sürdüğünü ifade<br />

eden Açıkel; "Antik Roma hamamını merak<br />

edenleri, iki bin yıldır şifalı akan termal<br />

suyu merak eden bütün hemşehrilerimizi<br />

ilçemize davet ediyoruz. Gelip bu güzelliği<br />

görmelerini bekliyoruz. Sıcak su kendiliğinden<br />

çıkıyor. Çok şifalı olduğu bilimsel çevrelerce<br />

de kabul edilmiş, üniversite raporları<br />

var. Burası dünyanın en eski termal tedavi<br />

merkezi, dünyanın ilk SPA merkezi olarak<br />

kabul ediliyor" diye konuştu.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

29


Karadeniz Bölgesi<br />

Dede Korkut, UNESCO listesinde!<br />

Türk destanı Dede Korkut'un UNESCO<br />

Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Temsili<br />

Listesi'ne oy birliğiyle kabul edilmesi,<br />

Dede Korkut'un türbesinin bulunduğu Bayburt'ta<br />

sevinçle karşılandı. Bayburt Valisi<br />

Ali Hamza Pehlivan, Dede Korkut'un Masat<br />

köyündeki türbesinde yaptığı açıklamada,<br />

Korkut'un UNESCO Dünya Somut Olmayan<br />

Kültür Mirası Temsili Listesi'ne dâhil<br />

edilmesinin Bayburt için çok özel anlamlar<br />

taşıdığını söyledi.<br />

Bu durumun hem Türkiye'yi hem de<br />

Bayburt'u mutlu ettiğini belirten<br />

Vali Pehlivan; "Türkiye, Dede Korkut<br />

destanlarıyla dünyada bu listede<br />

en çok unsuru, değeri olan ilk 5 ülke<br />

arasındaki yerini korudu. Dede Korkut ile<br />

birlikte ülkemiz <strong>17</strong>. unsurunu, varlığını bu<br />

listeye dâhil etmiş oldu" dedi. Pehlivan,<br />

Dede Korkut hikâyelerinin Anadolu'nun<br />

kuzeydoğusunda olduğu gibi Azerbaycan<br />

gibi ülkelerde de geçtiğine dikkat<br />

çekerek; "Bu hikâyelerin birkaçında<br />

Bayburt'tan da bahsedilir. Hatta Parasar'ın<br />

Ulu Bayburt Hisarı diye bahsedilir,<br />

Bayburt'tan ve Bayburt Kalesi'nden. Bu<br />

hikâyelerin kahramanlarından birisi de şu<br />

anda yine mezarı Bayburt'ta olan Bamsı<br />

Beyrek'tir. Bu şahsiyet de yine destan<br />

kahramanı olarak hikâyelerde geçmektedir"<br />

şeklinde konuştu.<br />

Uzungöl, zengin kaynak<br />

sularıyla da dikkat çekiyor<br />

Türkiye'nin önemli turizm destinasyonları arasında<br />

yer alan ve her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği<br />

Uzungöl'ün kaynak suları da ilgi görüyor. Trabzon'un<br />

Çaykara ilçesine bağlı, adını Uzungöl'den alan mahallenin<br />

de bulunduğu bölgede birçok noktada doğal<br />

kaynak suyu çıkıyor.<br />

Çaykara Belediye Başkanı Hanefi Tok, konuyla ilgili<br />

yaptığı açıklamada dik yamaçları ve muhteşem<br />

orman örtüsünün yanı sıra yaban hayatıyla da öne<br />

çıkan "Özel Çevre Koruma Bölgesi" içinde yer alan<br />

Uzungöl'ün turizmde dünya markası olduğunu<br />

söyledi. Uzungöl'ün sadece yer üstü değil, yer altı<br />

zenginliğine de sahip olduğunu belirten Tok; "Bölgemiz,<br />

doğal su kaynakları açısından zengin bir bölge.<br />

İlçemizin tamamının içme suyu doğal su kaynaklarından<br />

sağlanıyor" ifadesini kullandı.<br />

153 yıllık Velipaşa Hanı<br />

turizme kazandırılacak<br />

Çorum’da Osmanlı İmparatorluğu<br />

döneminde inşa edilen ve günümüzde<br />

çok az örneği bulunduğu belirtilen<br />

153 yıllık Velipaşa Hanı, Çorum Belediyesi<br />

tarafından restore edilerek<br />

turizme kazandırılacak. Yozgat<br />

Beylerbeyi Veli Paşa’nın 1865’te yaptırdığı<br />

Çepni Mahallesi’ndeki tarihi<br />

han, uzun bir dönem Anadolu Oteli<br />

olarak kullanıldı. Bin metrekare alana inşa edilen iki katlı han, bitişiğinde<br />

bulunan 35 odalı otel kısmı ile 1914 yılında meydana gelen yangında büyük<br />

oranda hasar gördükten sonra yeniden inşa edilerek bugünkü halini aldı.<br />

Daha sonra mülk sahiplerinin market ve depo olarak kullandığı Velipaşa<br />

Hanı, Çorum Belediyesi tarafından turizme kazandırılmak için 35 yıllığına<br />

kiralandı.<br />

Tarihi yapının restorasyonu için yaklaşık 6 milyon lira maliyet öngörülen<br />

projeyi hazırlayan ve Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) tarafından<br />

kabul edilen belediye, restorasyon çalışmalarına başladı. Süslemeleri,<br />

işçiliği, mimari ve inşaat mühendisliği açısından özel bir eser olarak değerlendirilen<br />

tarihi handa devam eden restorasyon çalışmalarında kerpiç<br />

duvarlar örülmeye başlandı. Bağdadi ve tavan işleri tamamlanan restorasyon<br />

süreci, zemin ve dış cephe bölümlerinde devam ediyor.<br />

30 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Karadeniz Bölgesi<br />

bir şekilde söyleyebileceklerini ifade etti.<br />

Mozaiklerin hiç bozulmadığına işaret eden<br />

Çelikbaş; “Mozaiklerde çok önemli figürlere<br />

ulaştık. Bu figürler, Marcos ve Lucas’ı<br />

temsil eden figürler. Bir tane boğa figürü,<br />

bir tane aslan figürü, iki tane de tavus<br />

kuşunun olduğu bir panoya rastladık. Bu<br />

figürlerin Anadolu’daki benzer örneklerine<br />

baktığımız zaman en bütünlük gösteren<br />

örnek, Hadrianaupolis antik kentinde bu<br />

yıl çalışmalar sonucunda bulmuş olduğumuz<br />

mozaik. Kilisenin, Marcos ve Lucas’a<br />

addedilerek yapıldığını düşünebiliriz” diye<br />

konuştu.<br />

Hadrianaupolis’in gizemi çözülecek<br />

Karabük’ün Eskipazar ilçesinde bulunan<br />

Hadrianaupolis antik kentinde, yaşamın<br />

aniden son bulmasının nedeni araştırılacak.<br />

Karabük Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim<br />

Şahin ve Karabük Üniversitesi Arkeoloji<br />

Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ersin Çelikbaş,<br />

ortaya çıkarılan mozaikler nedeniyle<br />

“Karadeniz’in Zeugması” olarak adlandırılan<br />

antik kentte kazı çalışmaları sırasında<br />

bulunan ve Anadolu’nun en eski kiliselerinden<br />

biri olduğu değerlendirilen bin 500<br />

yıllık yapıda inceleme yaptı.<br />

Dr. Ersin Çelikbaş, burada gazetecilere<br />

yaptığı açıklamada kiliseden çıkarılan<br />

mozaiklerin M.S. 5. yüzyıla ait olduğunu net<br />

MOZAİK CENNETİ<br />

Öğretim Üyesi Çelikbaş, Hadrianaupolis’in<br />

daha önce sadece kent olarak isminin<br />

bilindiğine işaret ederek, şöyle devam<br />

etti: “Sadece bir isimden ibaret olmadığı,<br />

gerçekten çok önemli bir antik kent<br />

olduğu, özellikle ‘mozaik cenneti’<br />

dediğimiz bir noktada artık burası.<br />

Çünkü gerçekten mozaikleriyle<br />

ön plana çıkıyor. Özellikle Batı Karadeniz<br />

Bölgesi’nin en önemli mozaik kenti<br />

olarak burayı gösterebiliriz. Buranın antik<br />

dönemde piskoposluk, yani hac merkezi<br />

olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Burada<br />

önemli din adamları yaşamış. Birkaç<br />

yıl içerisinde daha da somut buluntularla,<br />

arkeolojik belgelerle açıklayacağımız<br />

verilerin tüm dünyanın ilgisini buraya<br />

çekeceğine eminiz.”<br />

Astım ve KOAH hastalarının gözdesi: Ballıca Mağarası<br />

Tokat'ın Pazar ilçesinde bulunan Ballıca<br />

Mağarası, iyi geldiği düşüncesiyle astım ve<br />

KOAH hastalarından ilgi görüyor. Şehir merkezine<br />

26 kilometre uzaklıkta, Pazar ilçesine<br />

bağlı Ballıca köyünde bin 85 rakımlı tepede<br />

yer alan mağara, Türkiye'nin en büyük ve<br />

görkemli mağaraları arasında yer alıyor.<br />

Milyonlarca yılda oluşan sarkıt ve dikitlerle<br />

ziyaretçilerin ilgisini çeken ve halen<br />

keşfedilmemiş bölümleri bulunan mağara;<br />

"Havuzlu", "Büyük Damlataşlar", "Çamurlu",<br />

"Fosil", "Yarasalı", "Çöküntü", "Sütunlar",<br />

"Mantarlı" ve "Yeni" ismini taşıyan salonlarıyla<br />

ziyaretçilerini ağırlıyor. Ortalama<br />

18 derece sıcaklığı ve yüzde 54 nem oranı<br />

ile özellikle astım ve KOAH hastalarının<br />

ilgisini çeken mağarayı, geçen yıl 110 bin<br />

yerli ve yabancı ziyaretçi gezdi.<br />

KAFİLELER HALİNDE ZİYARET EDİLİYOR<br />

Tokat İl Kültür ve Turizm Müdürü Adem<br />

Çakır, konuyla ilgili yaptığı açıklamada<br />

Ballıca Mağarası'nın Tokat için önemli bir<br />

değer olduğunu söyledi. Mağarayı ziyaret<br />

edenlerin sayısında son yıllarda artış yaşandığını<br />

belirten Çakır; "Mağaranın astım<br />

ve KOAH hastalarına iyi geldiği söyleniyor.<br />

Hastalar kafileler halinde mağaraya gelip,<br />

bir veya iki hafta boyunca günde 4 ila 7 saat<br />

kalıyor" dedi.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

31


Kapak<br />

Fırsatların ve umutların hep var olduğu<br />

HAYALLER ÜLKESİ<br />

AMERiKA<br />

Yazı ve Fotoğraflar<br />

BÜLENT ULUÇAY<br />

Aylar öncesinden beni saran heyecanı ve dilimden hiç<br />

düşürmediğim o efsanevi “Hotel California” şarkısı<br />

eşliğinde gerçekleştirdiğim California / Silikon Vadisi<br />

seyahati, beklentilerimin çok ötesinde izlenimler ve<br />

deneyimlerle dolu geçti benim için. Öyle ki, daha San<br />

Francisco Havaalanı’nın gümrük kontrol noktalarında<br />

sıranın bana gelmesini beklerken fark ettim<br />

demografik olarak ne kadar sıra dışı ve renkli bir<br />

şehre geldiğimi. Havaalanı kapısından çıkar çıkmaz<br />

kendinizi büyük bir etnik ve kültürel farklılığın içinde<br />

hissediyorsunuz. Zira yüzölçümü olarak epey büyük<br />

bir alanı kapsayan ve San Francisco da dâhil olmak<br />

üzere birçok şehri bünyesinde barındıran San Francisco<br />

Körfez Bölgesi, etnik ve kültürel olarak, Uzak<br />

Doğu’dan Orta Doğu’ya, Avrupa’dan Güney Amerika’ya<br />

uzanan oldukça zengin bir çeşitliliğe sahip.<br />

İstanbul’dan San Francisco’ya uzanan; on üç saatlik,<br />

uzun ve yorucu ama bir o kadar da keyifli bir direkt<br />

uçuştan sonra soluğu, beni California’ya davet eden<br />

ve tüm gezi boyunca bana adeta rehberlik eden<br />

dostumun, San Francisco’ya bir saat uzaklıktaki<br />

evinde, benim için ayrılmış odada aldım. O ilk geceyi<br />

California’nın dünyaca ünlü temiz havası sayesinde<br />

uzun bir uyku çekerek ve dinlenerek geçirdim. Elbette<br />

içimde, gezi boyunca karşılaşacağım yeni yüzler,<br />

yeni yerler ve yeni yaşantıların heyecanı vardı.<br />

32 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Kapak<br />

DÜNYANIN 6. BÜYÜK EKONOMİSİ<br />

Seyahat boyunca sohbet etme şansı bulduğum<br />

birçok kişiye göre, California’nın en<br />

fark yaratan özelliklerinden biri temiz havasıymış.<br />

Gerçekten de kendisini çevreleyen<br />

yemyeşil ulusal park ve ormanlar sayesinde,<br />

oksijen kalitesinin yüksek olduğu bir havaya<br />

sahip California. Bunu daha ilk günden fark<br />

etmeniz mümkün… Ancak, California’yı<br />

Amerika’nın diğer birçok eyaletinden ayrı kılan<br />

tek özelliği havası değil elbette. Eyaletin<br />

ekonomik büyüklüğü ve demokratik politik<br />

yapısı, onu diğer eyaletlerden ayrıştıran<br />

diğer önemli özellikler olarak sayılabilir.<br />

Zira tek başına California, dünyanın 6.<br />

büyük ekonomisi konumunda… Eyalet, bu<br />

sıralamada birçok gelişmiş ülkeyi geride<br />

bırakmayı başarmış. California, oldukça<br />

kozmopolit olduğu bilinen demografik<br />

yapısına rağmen; demokratik bir yapılanma<br />

sayesinde, farklı kültürleri, dilleri, dinleri,<br />

sosyal yaşamları bir potada eritebilmiş olması<br />

bakımından da diğer birçok eyaletten<br />

ayrışmakta. California’da yaşayan insanların<br />

birbirlerine olan saygısı, özel hayata verilen<br />

önem ve gündelik yaşamın her alanında ve<br />

her fırsatta sergilenen hoşgörü emareleri<br />

gerçekten görülmeye değer.<br />

San Fransisco… Şehrin bir yanında Pasifik okyanusu, ortasında da bir körfez var. Sanırım bu konumdan<br />

dolayı yaz kış hava sıcaklığı hemen hemen aynı. Eşcinsel evlilikleri kabul eden ve belediye binasında<br />

dalgalanan eşcinselleri temsil eden gökkuşağı renginde bayrağı ile “liberallerin şehri” ünvanını haklı<br />

olarak alıyor. Nufüsun yüzde 3’ü aynı seksten evli ya da birlikte yaşayan insanlardan oluşuyor.<br />

STANFORD ÜNİVERSİTESİ VE<br />

ZAMANDA YOLCULUK<br />

Dinlenmeyle geçen ilk gecenin ardından,<br />

ertesi gün soluğu dünyanın sayılı üniversitelerinden<br />

biri olan Stanford Üniversitesi’nin<br />

tarihi ve ihtişamlı kampüsünde aldım.<br />

Stanford gerçekten büyüleyici bir kampüse<br />

sahip. Kampüs içerisinde büyük bir<br />

futbol sahası, mimari açıdan göz dolduran<br />

tarihi binalar, Rodin heykelleri, alabildiğine<br />

büyük ve yeşil avlular, alışveriş merkezi ve<br />

spor alanları bulunmakta.<br />

GOOGLE, YAHOO, CISCO,<br />

HP GİBİ DEV TEKNOLOJİ FİRMALARI<br />

Ancak onu dünyanın diğer üniversitelerinin<br />

önüne koyan asıl büyük etkenin eğitim<br />

kalitesi oluğu bilinen bir gerçek. Nitekim,<br />

Stanford Üniversitesi akademisyenleri ve<br />

öğrencileri tarafından topluma kazandırılan<br />

ve bizim de günlük hayatta sıkça kullandığımız<br />

birçok gerçekleşmiş proje var. Bu<br />

dünyaca ünlü projelerin en önemlileri arasında<br />

Google, Yahoo, Cisco ve HP gibi dev<br />

teknoloji firmalarını sayabiliriz. Ayrıca yine<br />

birçok değerli çalışmaya imza atmış bir tıp<br />

fakültesine sahip olan üniversite, bu alanda<br />

da tüm dünyada örnek gösterilmekte.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

33


Kapak<br />

SİLİKON VADİSİ VE SAN JOSE<br />

Seyahatimin ikinci günü, Silikon Vadisi’nin<br />

başkenti olarak adlandırılan San Jose’nin<br />

kollarına bıraktım kendimi. İlk durağım<br />

oldukça büyük bir AVM oldu. “İstanbul’dan<br />

California’ya gidip de AVM mi gezilir?” dediğinizi<br />

duyar gibiyim. Ancak, hem bölgede<br />

yaşayanların yaşantıları hakkında ipucu<br />

edinebilmek hem de fiyatlar hakkında genel<br />

bir fikir sahibi olabilmek için, AVM’lerden<br />

daha iyi bir yer olamazdı gidebileceğim.<br />

1960’larda Meksikalı<br />

artist ve duvar ressamı<br />

Diego Rivera’yı keşfeden<br />

duvar ressamları, şehrin<br />

duvarlarına politik resimler<br />

yapmaya başlamışlar.<br />

Özellikle Latin Amerika’daki<br />

iç savaşlardan kaçıp<br />

gelenlerin burada kabul<br />

görmesini sağlamaya yönelik<br />

politik resimler, Mission<br />

caddesinin civarındaki<br />

sokakları kaplamakta…<br />

beni en çok etkileyen ayrıntılardı. Kısa<br />

ve eğlenceli bir molanın ardından, Tahoe<br />

Gölü’ne doğru, US-50 Otoyolu üzerinde yol<br />

almaya devam ettik. Ancak, yol boyunca<br />

karşımıza çıkan eşsiz doğa manzaraları, sık<br />

sık durmamıza ve objektiflere sarılmamıza<br />

sebep oluyordu. Elbette bu, gönüllü olarak<br />

katlanabileceğimiz ve hatta sahip olmaktan<br />

mutluluk duyacağımız bir sorundu.<br />

Tahoe Gölü’ne yaklaşık 15-20 kilometre<br />

kala, gölü çevreleyen dağların birinin zirvesinden<br />

geçen yolumuz bize gölü tepeden<br />

gören olağanüstü bir manzara sunuyordu.<br />

Göle kilometrelerce uzaktan, önü alabildiğine<br />

açık bir terastan bakıyormuşuz gibi<br />

hissettim.<br />

Tahoe Gölü, bölgedeki popülerliğini sonuna<br />

kadar hak eden bir güzelliğe sahip. Harita<br />

üzerinde gölü diklemesine ikiye böldüğünüzde,<br />

gölün bir tarafı Nevada eyaletine,<br />

diğer tarafı California’da kalıyor. Dolayısıyla<br />

gölün etrafında dolaşırken California<br />

ve Nevada eyaletlerine giriş çıkış yapabiliyorsunuz.<br />

Göl etrafında çok sayıda plaj,<br />

yürüme parkurları, göle kıyısı olan müstakil<br />

evler, kamp alanları, oteller ve restoranlar<br />

bulunmakta. Tabi tüm bunlara, yeşilin tüm<br />

tonlarının eşlik ettiğini söylememe gerek<br />

yok sanırım. Öte yandan, Tahoe Gölü’nde<br />

son derece özenle korunan vahşi yaşamın<br />

izlerini gözlemlemeniz de mümkün. Zira,<br />

gezinti sırasında her an kartal, şahin,<br />

akbaba gibi yırtıcı kuşlar veya geyik,<br />

kurt, tilki veya ayı gibi yaban hayvanlarını<br />

görebilirsiniz.<br />

TAHOE GÖLÜ, TARİHİ DAĞ<br />

KASABASI PLACERVILLE<br />

Bir sonraki gün kendimizi kızılçam ormanlarının<br />

çevrelediği kıvrımlı yollarda yol<br />

alırken bulduk. Rotamız, California’da ve<br />

çevre eyaletlerde yaşayanların “hafta sonu<br />

kaçamağı” olarak gördükleri ve sıklıkla ziyaret<br />

ettikleri Lake Tahoe, yani Tahoe Gölü<br />

oldu. Bu arada, Tahoe Gölü güzergâhında<br />

bulunan tarihi dağ kasabası Placerville,<br />

fantastik görünümü ve tarihi dokuya sahip<br />

mimari yapıları sayesinde bizi kısa bir<br />

süreliğine yolumuzdan alıkoymayı başardı.<br />

Kırmızı tuğlalı binalar, eski duvarlara<br />

yapılmış enfes güzellikteki duvar grafitleri,<br />

baş döndüren temiz havası, Placerville’de<br />

34 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Kapak<br />

SEVİMLİ VE GİZEMLİ KOVBOY<br />

KASABASI VIRGINIA CITY<br />

Aynı günün devamında, gezimize rehberlik<br />

eden dostumun yönlendirmesiyle bir anda<br />

rotamızı Tahoe Gölü’ne kırkbeş dakika<br />

mesafede ve Nevada sınırları içerisinde<br />

bulunan Virginia City’ye çevirdik. Virginia<br />

City, 19. yüzyıldan kalma binaları, orijinalliğini<br />

koruyan kovboy salonları, hâlâ<br />

kovboy kıyafetleri ile sokaklarda dolaşan<br />

yerli halkıyla, size adeta zamanda geriye<br />

yolculuk yapma fırsatı sunuyor. Bu sevimli<br />

ve gizemli kovboy kasabasında zaman<br />

ve mekân kavramları ortadan kalkıyor.<br />

Virginia City’de geçirdiğimiz birkaç saat<br />

boyunca, kasabanın yerlileri tarafından<br />

büyük ilgiliyle karşılandık. Özellikle<br />

Türkiye’den gelen bir fotoğrafçı olduğumu<br />

ve yanımda taşıdığım <strong>TOURMAG</strong> Turizm<br />

Dergisi için çekim yapmaya geldiğimi<br />

söylediğimde, orada tanıştığımız insanların<br />

bize nasıl yardımcı olmaya çalıştığını<br />

görmek çok değerliydi benim için. Virginia<br />

City’ye yolunuz düştüğünde “Bucket<br />

of Blood and RedDog” isimli salonlara<br />

uğramanızı özellikle tavsiye ederim. Zira<br />

Bucket of Blood’ta sahne alan David John<br />

ve Cumstock Covboys grubundan country<br />

müzik parçalarını; RedDog’ta canlı rock<br />

şarkılarını dinlerken büyülendiğinizi<br />

hissedeceksiniz.<br />

DÜNYANIN EN BÜYÜK KÜÇÜK ŞEHRİ!<br />

Tahoe Gölü’nü görmek için başladığımız<br />

günübirlik gezi, görülmesi gereken<br />

yerlerin çokluğu nedeniyle ertesi güne<br />

sarktı. Gece konaklamamız ise, küçük Las<br />

Vegas olarak da bilinen ve yine Las Vegas<br />

gibi Nevada sınırları içerisinde bulunan<br />

Reno’da gerçekleşti. Yeri gelmişken belirteyim;<br />

bu sevimli ve renkli şehrin girişinde<br />

yer alan ışıklı ve büyük bir tabelada aynen<br />

şu ifadeler yazıyor: Dünyanın En Büyük<br />

Küçük Şehri!<br />

Geceyi Reno’da geçirdikten sonra, günün<br />

ilk saatleriyle birlikte California’nın Tracy<br />

şehrinde bulunan kaldığımız eve geri<br />

dönmek üzere yola koyulduk. O günü biraz<br />

dinlenerek, biraz da ertesi gün başlayacağımız<br />

yeni bir maceranın hazırlıklarını<br />

yaparak geçirdik. İstanbul’un keşmekeşinden<br />

biraz olsun uzaklaşıp, kendimi San<br />

Francisco Körfezi’nin huzuruna bırakmak<br />

oldukça iyi gelmişti.<br />

FİLM ENDÜSTRİSİNİN VAZGEÇİLMEZİ<br />

HOLLYWOOD<br />

Yeni rotamız, mesleğim gereği hep görmeyi<br />

arzuladığım ve California denildiğinde<br />

akla ilk gelen noktalardan biri olan Los<br />

Angeles’teki Hollywood Stüdyoları idi.<br />

Yaklaşık beş saatlik bir yolculuktan sonra<br />

vardığımız Los Angeles, ihtişamı ile büyülerken,<br />

trafiğiyle de İstanbul’u aratmıyordu.<br />

Ancak, Hollywood Stüdyoları’na ayak<br />

bastığım andan itibaren her şeyi unutmuş,<br />

kendimi stüdyoların ışıltılı ve hayranlık<br />

bırakan ortamına bırakmıştım. Hollywood<br />

Stüdyoları’nda bir yandan sinema<br />

sektörünün incelikleri ile ilgili bilgilenirken,<br />

diğer yandan çocukluğunuza döndüğünüzü<br />

hissedebilirsiniz. Bu arada, Los Angeles’a<br />

gelmişken meşhur Hollywood yazısını<br />

fotoğraflamadan dönmek olmazdı tabi.<br />

CALIFORNIA’DA 15 BİN TÜRK YAŞIYOR<br />

Bir gün önce yaptığımız uzun, yorucu ama<br />

keyifli Los Angeles gezisinden sonra bir<br />

günlük dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Bu<br />

dinlenme sürecinde California’da yaşayan<br />

Türklerle tanışıp, onların yaşantılarına<br />

dair bilgiler edinmeye çalıştım. Edindiğim<br />

bilgilere göre, sadece San Francisco<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

35


Kapak<br />

Körfezi Bölgesi’nde üç bin civarında Türk<br />

yaşarken, California genelinde bu rakam<br />

on beş bin civarındaymış. İletişim kurduğum<br />

Türk dostlarımdan edindiğim izlenim<br />

çerçevesinde rahatlıkla ifade edebilirim<br />

ki Amerika’daki Türkler, Türkiye’deki gelişmeleri<br />

oldukça yakından takip ediyorlar ve<br />

Türkiye ile ilgili hemen her konuda oldukça<br />

duyarlılar. Ayrıca California’da da tıpkı<br />

Türklerin yoğun yaşadığı Amerika’nın diğer<br />

bölgelerinde olduğu gibi Türk ürünlerinin<br />

satıldığı marketler veya Türk yemeklerinin<br />

sunulduğu restoranlar bulunmakta.<br />

DR. ÖMER UYUKLU’DAN KÜLTÜREL<br />

ETKİLEŞİM İLE DİL ÖĞRENME<br />

San Francisco’da tanıştığım Türklerden<br />

biri de 40 yıla yakın bir süredir Amerika’da<br />

yaşayan ve 1992 yılından bu yana, Amerikalı<br />

olmayan uluslararası öğrencilere<br />

yönelik akademik İngilizce eğitimi veren<br />

Dr. Ömer Uyuklu.<br />

36 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Kapak<br />

California College of Communications’ın<br />

(CalCC) sahipliğini ve yöneticiliğini<br />

yapan Uyuklu’nun sahibi olduğu CalCC,<br />

çeşitli üniversiteler ile işbirliği gerçekleştirilerek<br />

yürütülen programlar sayesinde,<br />

diğer dil okullarına nazaran fark<br />

yaratmakta ve böylece okulun öğrencilerine<br />

farklı ufuklar açıp, onların kişisel<br />

gelişimlerine katkıda bulunmakta. CalCC<br />

ayrıca, organize ettiği yaz programları<br />

ve yurtiçi konaklamalı gezilerin yanı<br />

sıra, birçok sosyal ve kültürel etkinlik<br />

düzenleyerek de öğrencilerinin kültürel<br />

etkileşim ile dil öğrenmelerine olanak<br />

tanımakta.<br />

İKİ YILLIK EĞİTİM VEREN KOLEJLER,<br />

SERTİFİKA PROGRAMLARI<br />

California’da bulunduğum süre zarfında,<br />

şu aralar ülkemizde de oldukça popüler<br />

olan yurtdışında eğitim alma konusunda<br />

bir hayli bilgi edinme şansım oldu. Hemen<br />

şunu belirtmeliyim ki fazla alternatifin<br />

olduğu bir eğitim ortamı var California’da.<br />

Örneğin, Türkiye’den başvurarak kabul<br />

alabileceğiniz üniversiteler ya da iki<br />

yıllık eğitim veren ve Türkiye’deki meslek<br />

yüksekokullarına benzer bir yapıları olan<br />

kolejler olduğu gibi, farklı üniversiteler<br />

bünyesinde oluşturulmuş ve onlarca farklı<br />

alanda altı aylık, dokuz aylık veya 1 yıllık<br />

sürelerle eğitim veren sertifika programları<br />

da bulunmakta. Üstüne üstlük<br />

bu programları tamamlayan ve öğrenci<br />

vizesi olanların, bir yıla varan sürelerle<br />

geçici çalışma hakkı elde ederek, öğrenim<br />

gördükleri alanlarda pratik yapabilecekleri<br />

süreli/geçici işler bulabilmelerine de<br />

olanak tanınmakta. Sertifika programlarının<br />

geçerliliği oldukça yüksek… Bu programlardan<br />

mezun olup da Apple, Google<br />

ve Facebook gibi teknoloji şirketlerinde<br />

çalışma olanağı yakalamanız mümkün.<br />

Şehrin hemen her<br />

yerinde bisiklet yolları<br />

var. Olmayan yerlerde de<br />

öncelikleri. Her türlü toplu<br />

taşım aracında engelliler<br />

ve bisikletlilerin rahatça<br />

binmelerini sağlayacak<br />

düzenekler bulunuyor.<br />

SAN FRANCISCO KÖRFEZİ VE<br />

GOLDEN GATE KÖPRÜSÜ<br />

Seyahatimin son günlerini San Francisco<br />

Körfezi Bölgesi’ndeki şehirleri, bu şehirlerdeki<br />

tarihi ve turistik bölgeleri, üniversiteleri<br />

ve büyük teknoloji şirketlerinin<br />

kampüslerini gezerek, onları fotoğraflamaya<br />

ayırdım. İlk durak San Francisco şehir<br />

merkezi oldu. San Francisco gerçekten yaşayan<br />

bir şehir. Farklı mimarisi, İstanbul’a<br />

benzeyen çok dik yokuşlu yolları, kendine<br />

has mimarisi, kültürel ve sosyal zenginliği,<br />

hâlâ yolcu taşımacılığında kullanılan troleybüsleri,<br />

plajları, hemen her ülke mutfağından<br />

örnekler sunan restoranları ve altın<br />

kapı anlamına gelen eşsiz “Golden Gate”<br />

köprüsüyle, onu ziyarete gelen birçok<br />

insanı olduğu gibi beni de oldukça etkiledi<br />

San Francisco... Bu nedenle, mesleğe yeni<br />

başlamışçasına büyük bir heyecan duyarak<br />

sabahtan akşama kadar fotoğrafladım şehirdeki<br />

tüm bu güzellikleri. Sadece Golden<br />

Gate köprüsünün ihtişamını görmek ve onu<br />

fotoğraflamak bile günlerdir hissettiğim<br />

tatlı yorgunluğu üzerimden atmama yetti.<br />

Şu anda, dünyadaki en uzun<br />

yedinci asma köprü komununda<br />

olan Golden Gate Köprüsü… Bir<br />

zamanlar "asla inşa edilemez"<br />

denilen fakat rüzgâra, dumana,<br />

sise karşı verilen 4 yıllık<br />

mücadeleden sonra 27 Mayıs 1937<br />

yılında açılan bu muhteşem yapı,<br />

Amerika’nın başta gelen simgelleri<br />

arasında…<br />

Şehrin ilginç noktalarından biri de<br />

'Rus Yolu' dedikleri çok dar ve virajlı bir<br />

yol. Onu görmek için tramvayla tepelere<br />

çıkıyorum. Burada bir zamanlar Rus<br />

askerlerinin mezarları varmış. Şimdi ise<br />

8 tane çok keskin virajı olan dik bir yokuş<br />

ve dünyadaki en yamuk yol olarak burası<br />

da bir turist ilgi alanı. San Francisco’nun<br />

en önemli geliri de zaten turizm.<br />

SAN FRANCISCO & İSTANBUL<br />

BENZERLİĞİ<br />

Hazır San Francisco’dan bahsederken,<br />

bu şehrin dünyada coğrafi bakımdan<br />

İstanbul’a çok benzeyen şehir olduğuna değinmeden<br />

geçemeyeceğim. Birkaç yıl önce<br />

bir büyük gazetemizin internet sayfasında<br />

bunu ifade eden bir haber okuduğumda<br />

benzerliği tam idrak edememiştim. Ancak<br />

San Francisco sokaklarında gezindiğimde,<br />

iki şehir arasındaki benzerliğin sadece<br />

uydu fotoğraflarında rastlanan benzerliklerle<br />

sınırlı kalmadığını; iki şehrin, yokuşları,<br />

trafiği, kozmopolit yapısı, tramvayları,<br />

tepeleri ve hatta şehirlerin yakalarını<br />

birbirine bağlayan asma köprüleriyle de<br />

birbirlerine benzediğini şaşkınlıkla gözlemlemiş<br />

oldum. →<br />

Burt Lancester’in Oscar aldığı ünlü Alcatraz<br />

Kuşçusu’na adını veren Alcardaz adası... 1861-1963<br />

yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış. San<br />

Francisco Körfezi'nde sahile 2,4 km uzaklıkta 9 hektar<br />

alana yayılmış olan Alcatraz Adası, ABD'nin en ünlü<br />

hapishanelerinden biri olma özelliğini de taşıyor.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

37


Kapak<br />

YEŞİL TEPELER VE DAĞLARLA<br />

ÇEVRİLİ SİLİKON VADİSİ<br />

California’ya ve Silikon Vadisi’ne gelip de<br />

teknoloji şirketlerinin kampüslerini ziyaret<br />

etmemek olmazdı. California’nın dünyaca<br />

ünlü teknoloji başkenti olan Silikon Vadisi’ne<br />

ilk kez seyahat ediyorsanız, yüksek<br />

teknoloji ile donatılmış çok katlı binalarla,<br />

gökdelenlerle veya klasik fabrika manzaralarıyla<br />

karşılaşacağınız fikrine kapılmanız<br />

normal kabul edilebilir. Ancak, gerçekte<br />

karşılaşacağınız manzara hayal ettiğinizden<br />

çok daha sade ve etkileyici olacaktır.<br />

Yeşil tepeler ve dağlarla çevrelenmiş bir<br />

vadiye oturtulmuş olan Silikon Vadisi,<br />

mütevazı sayılabilecek plazalardan, çoğu<br />

tek katlı müstakil evlerden veya üç katı<br />

geçmeyen apartman komplekslerinden,<br />

neredeyse hemen hepsi birbirini andıran<br />

alışveriş merkezlerinden, her mahallede<br />

yer alan çeşitli yaşam ve spor alanlarından<br />

oluşan ve aslında bünyesinde San Jose<br />

başta olmak üzere irili ufaklı birçok şehri<br />

barındıran bir bölgenin genel adı...<br />

MÜHENDİS VE MÜHENDİSLİK CENNETİ<br />

Hepimizin hemen her gün kullandığı<br />

telefon aplikasyonlarının veya bilgisayar<br />

programlarının birçoğunun genel<br />

merkezleri Silikon Vadisi’nde bulunuyor.<br />

Apple, Google, Facebook, Whatsapp,<br />

Tango, Cisco, Yahoo, Adobe, Paypal, Uber<br />

bunlardan sadece birkaçı… Bu şirketlerde<br />

hiç azımsanmayacak sayıda Türk çalışanlar<br />

da bulunuyor. Bu şirketlerin ağırlıklı olarak<br />

bilgisayar mühendisi istihdam ettiklerini<br />

göz önünde bulundurursak, Silikon Vadisi<br />

tam bir mühendis ve mühendislik cenneti...<br />

Bu nedenle, başta Hindistan ve Çin olmak<br />

üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinden Silikon<br />

Vadisi’ne, bu şirketlerde istihdam edilmek<br />

üzere gelen veya getirtilen binlerce<br />

bilgisayar mühendisi bu bölgede yaşamını<br />

sürdürüyor.<br />

TÜM DÜNYA MUTFAKLARININ<br />

ÖRNEKLERİNİ BULMAK MÜMKÜN<br />

Son olarak, gezi boyunca bir noktadan<br />

başka bir noktaya geçerken yaşadığımız<br />

koşuşturmaca içerisinde yemek yemeyi<br />

de ihmal etmedik elbette. Hemen yeri<br />

gelmişken şunu belirteyim: California’da<br />

bulunuyorsanız, damak zevkinize uygun<br />

yemek yiyebileceğiniz bir yer bulmak asla<br />

bir sorun değil, bir zevktir. Zira, neredeyse<br />

tüm dünya mutfaklarının örneklerini<br />

bulabileceğiniz eyalette, yiyecek-içecek<br />

sektöründeki bu zenginlik, onu ayrıcalıklı<br />

kılan etkenlerin bir diğeri.<br />

Levent Ağdaş<br />

California seyahati için on gün, on beş gün<br />

ve hatta bir aylık süreler bile asla tam anlamıyla<br />

yeterli olmayacaktır. Bu nedenle, bu<br />

seyahati ağzımda yarım kalan bir tat olarak<br />

kabul edip, yakın bir zamanda gerçekleştireceğim<br />

bir başka California seyahatinin<br />

hayaliyle döndüm Türkiye’ye. Elbette<br />

fotoğraf makineme kaydettiğim yüzlerce<br />

güzel kareyle…<br />

Tabi bu gezi boyunca bana her türlü desteği<br />

sağlayan, ev sahipliği yapan arkadaşım<br />

Levent Ağdaş’a teşekkürü bir borç<br />

bildiğimin altını bir kez daha çizerek ifade<br />

etmek isterim.<br />

38 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Kapak<br />

Amerika deyince olmazsa<br />

olmazlar arasında yer alan<br />

Universal stüdyolarını asla<br />

geçmemek gerektiğini görünce<br />

anladım. Burada görecek pek çok<br />

şey bulacaksınız. Bunların başında<br />

dünyaca ünlü filmlerin çekildiği<br />

birbirinden büyük dev stüdyolar,<br />

bu filmlerde kullanılan eşyaların<br />

saklandığı depolar, sanatçıların ve<br />

yönetmenlerin konakladığı evler<br />

ve City walk bölgesi…<br />

Sokaklarda 1960’lı yılların<br />

İstanbul’unda kullanılan<br />

tramwayların benzerinin bugün<br />

bile gayet başarılı biçimde<br />

kullanıldığını, üzerinde taşıdığı<br />

insanların bize çok benzediğini<br />

görmek uzun süre tebessüm<br />

etmemi sağladı… Bu tramvaylar<br />

ilk önce 1850'lerde atlarla<br />

çekiliyormuş. O yokuşlarda atları<br />

kontrol etmenin zor olduğunu<br />

gören Smith Hallidie adında<br />

bir İngiliz altın madenlerindeki<br />

sistemin burada da çalışacağını<br />

iddia etmiş ve nitekim sistem<br />

kurulunca çok güzel işlemiş.<br />

Canlı olarak dinleyebileceğiniz<br />

caz müzisyenlerinin çalıp<br />

söylediği kulüplerden, tekno<br />

müziğin sabahlara kadar<br />

susmadığı mekânlara, en<br />

ünlü müzikallerden striptiz<br />

kulüplerine kadar gece hayatının<br />

tüm renklerini San Francisco’da<br />

bulabilirsiniz. Tabi sokak<br />

müzisyenlerini de...<br />

Fotoğraf çekerken<br />

beni fark eden ve<br />

dikkatlice bakan iki<br />

sarı yelekli görünce,<br />

Fransa’dan başlayan<br />

rüzgârın buralara<br />

mı ulaştığını<br />

düşündüm bir an.<br />

Ama arkadaşlarım,<br />

“Dünya’da en son<br />

olacak yerdir”<br />

dediler.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

39


Özel Haber<br />

ABD’nin ilk Türk belediye başkanı:<br />

TAYFUN SELEN<br />

Story of a Turkish-American pioneer:<br />

MR. TAYFUN SELEN<br />

FİLİZ BAEIRA<br />

Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu kıyısında bulunan<br />

New Jersey eyaletinin 20 bin nüfuslu Chatham bölgesi<br />

seçimlerinde, belediye başkanlığına ABD vatandaşlığı da<br />

bulunan Türk mimar Tayfun Selen seçildi. ABD'de bu göreve<br />

gelen ilk Türk olan Selen, yemin ederek göreve başladı.<br />

1996’da parasız ve yetersiz İngilizceyle geldiği ülkede<br />

belediye başkanlığına layık görülen Tayfun Selen’in bir<br />

sonraki hedefi ise, Kongre’ye seçilen ilk Türk olmak...<br />

ABD’nin New Jersey eyaletine bağlı Chatham Belediye<br />

Başkanlığı’na Cumhuriyetçi Parti'den seçilen Türk mimar<br />

Tayfun Selen’e ilk ziyaret ve ilk tebrik, <strong>TOURMAG</strong> Turizm<br />

Dergisi’nden oldu. ABD’de yaşayan <strong>TOURMAG</strong> Turizm<br />

Dergisi editörlerinden Filiz Baeira’yı makamında kabul<br />

Yes, the star is born in the state of New Jersey, and in<br />

a lovely town of Chatham where our pride, Mr. Tayfun<br />

Selen has risen as a star. In the next few weeks, I will<br />

share a special interview with Mr. Selen, as his schedule<br />

is extremely booked with attending special events. I<br />

did visit the municipal building, spoke with a few lovely<br />

people who work there and headed to the town center of<br />

Chatham. I’ll be talking about Chatham in the future, but<br />

let’s focus on our Mr. Selen and get to know him.<br />

Hundreds of media companies, including the giant ones,<br />

have been busy by writing about the victory of Mr. Tayfun<br />

Selen, and I think they will be monitoring him closely as<br />

they cover his successes yet to come. The unpresented<br />

40 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Special News<br />

success story of Tayfun Selen holds a special importance<br />

because he is the first ever Turkish-America elected official<br />

to hold the title of Mayor, not only in New Jersey, but<br />

in entire United States, making him a true pioneer.<br />

eden Başkan Selen; “Kapılarımız herkese açık. Burada belediye<br />

başkanlığına seçilmiş olmaktan dolayı ülkem adına<br />

da çok mutlu oldum. Bana destek olan soydaşlarıma ve<br />

her milletten insanlara bir defa da aracılığınızla teşekkürlerimi<br />

iletiyorum” şeklinde konuştu.<br />

"OLMAZ DİYE BİR ŞEY YOK, OLUYOR"<br />

Siyasete atılma sürecinin planlı bir durum olmadığını belirten<br />

Tayfun Selen; "Fakat politikadan her zaman zevk aldım.<br />

10 sene kadar önce bölgenin (Chatham) imar komisyonunda<br />

çalışmaya başladım, yaklaşık 5 sene görev aldım. Daha<br />

sonra Cumhuriyetçi Parti'nin ilçe yönetimi, ilçe başkanlığı<br />

derken politikacılarla tanışıldı. Benim seçilmem, burada<br />

yaşayan vatandaşlarımıza ve genç arkadaşlarımıza bir<br />

ilham kaynağı olabilir. İlerde Türklerin politikaya atılmasına<br />

bir vesile olabilir diye düşünüyorum. Milletvekilleri olsun,<br />

senatörler olsun, belediye başkanları olsun, valiler olsun<br />

belki de Türk asıllılardan çıkabilir. Olmaz diye bir şey yok,<br />

oluyor. Ufak çapta küçük bir bölgenin belediye başkanlığıyla<br />

bunu başlattık" açıklamasında bulundu.<br />

TAYFUN SELEN HAKKINDA<br />

İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunu<br />

olan 47 yaşındaki Tayfun Selen, 22 yıl önce göçmen olarak<br />

geldiği ABD’de politikaya atılarak, yaşadığı Chatham’ın<br />

belediye başkanı seçildi. Evli ve bir kız çocuğu babası<br />

olan Selen, 7 Kasım 20<strong>17</strong>’de Cumhuriyetçi Parti adayları<br />

arasından Chatham Belediye Komitesi üyeliğine seçilen<br />

ilk Türk olmuştu. Komitede yapılan belediye başkanlığı seçimini<br />

de kazanan Tayfun Selen, ABD’de bu göreve gelen<br />

ilk Türk oldu. Cumhuriyetçi Parti üyesi olan ve 15 yıldır<br />

Chatham’da yaşayan Selen, New Jersey’deki Montclair<br />

State University’de İşletme alanında yüksek lisans yaptı.<br />

“Lincold Educational Services” adlı okulun yönetiminde<br />

ise Kıdemli Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyor.<br />

As a Turkish-born American citizen who settled in America<br />

more than two decades ago, Mr. Tayfun Selen had<br />

been elected as a member of the Chatham Municipal<br />

Committee in 20<strong>17</strong>. Outgoing Chatham Mayor Curt<br />

Ritter had previously announced he would not run for<br />

a 4th term, and the Chatham Township law states that<br />

the public elects 3 to 5 new committee members, then<br />

the committee appoints the Mayor. Mr. Selen was their<br />

choice.<br />

This is not Mr. Selen’s first achievement, yet it’s the first<br />

highest official position among Turkish Americans. Mr.<br />

Selen graduated from Istanbul Technical University’s<br />

Department of Architecture, and holds a Master’s degree<br />

in Business and Administration from Montclair State University.<br />

He’s resided in Chatham for 15 years and serves<br />

as the Senior Advisor of the Lincoln Educational Services.<br />

I believe the people of Chatham trusted Mr. Selen’s fair<br />

balance of being impartial and I think he has proven<br />

that by being chosen by the residents of his community,<br />

whose population is dominated by Americans, this is a<br />

very strong message and success. Had he been elected<br />

and appointed in a town heavily populated with those of<br />

his native land, it would have been interpreted as it was<br />

an easy victory. But Mr. Selen earned this position by<br />

being dedicated and earning the trust of all.<br />

As I promised you earlier saying that I would manage to<br />

meet with Mr. Tayfun Selen, only a few days after that<br />

promise made, Mr. Mayor has kindly received me in his<br />

office allowing us to congratulate him on the behalf of<br />

the <strong>TOURMAG</strong> and entire nation of Turkey. This brief<br />

but meaningful meeting afforded me to see firsthand<br />

that Mr. Tayfun Selen, beyond being a person who<br />

holds a special place and will go down the history, is an<br />

amazing, helpful, kind, gentle and polite human being<br />

who stated that his<br />

door was open to all<br />

and thanking everyone<br />

who supported him<br />

and the people around<br />

the world, including his<br />

colleague on the other<br />

side of the isle.<br />

We, as the <strong>TOURMAG</strong><br />

family, send our<br />

congratulations to Mr.<br />

Selen, his family and<br />

his community for such<br />

a great achievement,<br />

and wish him continued<br />

success. Who knows,<br />

we may see him as the<br />

First Turkish American<br />

President!<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

41


Destination America<br />

İSTİKAMET<br />

AMERİKA<br />

FİLİZ BAEIRA<br />

Sevgili <strong>TOURMAG</strong> okurları;<br />

Bu sayısında <strong>TOURMAG</strong>, rotasını Amerika’ya çevirmek<br />

isteyen ya da bunun planını yapan, fakat hâlâ<br />

aklında cevabını bulamadığı soruları olan okuyucularımızın<br />

bu sorularına geniş kapsamlı yer vererek;<br />

seyahatinizin verimli, sağlıklı ve amaçlandığı hedefe<br />

ulaştığı bir seyahat olmasını arzu ediyor. Bugünden<br />

itibaren gelecekteki her sayımızda 'DESTINATION<br />

AMERICA' başlığı altında Google’dan belki de bulamayacağınız,<br />

sadece benim gibi burada uzun yıllar<br />

yaşamış insanların hayat deneyimlerinin ürünü olan<br />

çok faydalı bilgiler bulacağınıza inanıyorum ve takip<br />

etmenizi öneriyorum. Ayrıca, bilmek istediğiniz ya<br />

da yayımlanmasını istediğiniz konular olursa da<br />

öneri olarak bize ulaştırabilirsiniz.<br />

Başlamadan önce, neden bu konuyu detaylı bir<br />

şekilde ele almak gereğini hissettiğimizi paylaşmak<br />

istiyorum. Ben, Türkiye’de doğmama ve 25 yaşıma<br />

kadar da ülkemde yaşamama rağmen, uzun yıllardır<br />

Amerika’da yaşadığımdan dolayı her defa Türkiye'ye<br />

geldiğimde sanki bir turist ve yabancı gibi<br />

hissediyorum kendimi. Yani, Türkçesi çok iyi olan<br />

bir yabancı gibi... Eğer ben, doğup büyüdüğüm bir<br />

ülkede böylesine yabancıymış gibi hissedip zorluklar<br />

yaşayabiliyorsam; sadece bir ülke değil, bir kıta olan<br />

Amerika’ya gelen siz vatandaşlarımın hissettiği<br />

endişe ve tedirginliklere cevap olmak istedim.<br />

Amerika sınırına yürüyen göçmenlerden birinin sırt<br />

çantasında yazdığı gibi, ya da bu ülkeye gelip, burada<br />

yerleşip, çalışıp, yeni bir hayat kurmak isteyen herkesin<br />

söylediği “The American Dream” (Amerikan rüyası)<br />

sözü, kısaca bize hepimizin böyle bir çantası olduğunu<br />

ve içinde hepimizin ayrı ayrı hayalleri olduğu gerçeğini<br />

gösteriyor. İşte biz de, tam da bu doğrultuda hayallerinize<br />

ulaşmanızı kolaylaştırmayı amaçlıyoruz.<br />

Amaçlar ne kadar çeşitlilik gösterirse göstersin;<br />

ister Türk, ister İtalyan, isterse Arap kökenli göçmenler<br />

olsun, Amerika hayallerinin arasında önce<br />

evlatları, daha sonra da kendileri için bir sürü seçenek<br />

ve imkânlarla dolu olan bu ülkede iyi bir gelecek<br />

ve yaşam isteği en başta yer almaktadır.<br />

Mayflower gemisi ile yüzyıllar önce okyanus<br />

ötesinden gelen göçmenlerin hayalleri ile günümüz<br />

insanının hayalleri, ortak özellik taşımaktadır. Güçlü<br />

olmak, mutlu olmak, rahat ve huzurlu bir yaşam ve<br />

önümüze sunulan imkânlar... Yıllar önce yaşamlarını<br />

çok kötü ve zor şartlar nedeniyle uzun bir okyanus<br />

42 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Destination America<br />

yolculuğunda kaybedenlerin de hayalleri<br />

hep bu oldu. Daha iyi bir yaşam ve hayat,<br />

özgürce ve insan gibi yaşabilmek... Eğer<br />

insan öleceğini bile bile böyle bir yolculuğa<br />

çıkmayı göze aldıysa, bu bize neden<br />

insanların Amerika’ya gelmek istedikleri<br />

sorusunun en güzel cevabını içeren bir<br />

olumsuz örnek olmalı.<br />

Amerika sadece bir ülke değil, sihirli masallar<br />

diyarı gibi koca bir kıta. Doğusunda<br />

Atlas, batıda Pasifik okyanusları, kuzeyinde<br />

de yine devasa bir ülke Kanada’nın yer<br />

aldığı kocaman bir kıta. Size söz veriyorum,<br />

geliş nedeniniz ya da gelirken size verilen<br />

vize türü ne olursa olsun, daha iyi bir yaşam<br />

için Amerika’da yaşamaya karar verdiğinizde,<br />

gelecekteki yaşantınızın temellerini<br />

atmış oluyorsunuz.<br />

* * *<br />

Hadi gelin, "Acaba ne yapabilirim? Başarabilir<br />

miyim?" diyenlerimiz için kısa bir<br />

yaşam hikâyesiyle bu söylediklerimin imkansız<br />

olmadığına hep birlikte şahit olalım.<br />

Türk pidesini damak tadımızı tatmin etmek<br />

için sadece bizlerin masasına değil, ilk kez<br />

Amerika'ya taşıma ve tanıtma unvan ve başarısı;<br />

bir zamanlar yasal olmayan ama şimdi<br />

hem Türk hem de Amerikan vatandaşı olan<br />

milyonların tanıdığı, Clifton Paterson - New<br />

Jersey'de hizmet veren Taşkın Bakery’ye aittir.<br />

Değerli sahibi Kadir Bey’i uzun yıllardır şahsen<br />

tanıma imkânım olduğu için, bu başarısını bire<br />

bir gözleme fırsatına da sahip oldum.<br />

Bugün seksen insana iş imkânı sağlayan ve<br />

Taşkın Turkish Pide’nin Amerika’daki tek<br />

tescilli sahibi olan Kadir Bey, 1997'de bugün<br />

milyonların tanıdığı Taşkın Bakery’yi sadece<br />

1650 dolar sermaye ile başlattığını söylerken,<br />

625 dolar olan unu almakta güçlük çektiğini<br />

ve hatta alamadığını da çok samimi bir<br />

şekilde <strong>TOURMAG</strong>'e anlattı. Ailesi dışında<br />

kendisini mutlu eden tek şeyin, insanlara<br />

hizmet edip onları mutlu etmek olduğunu<br />

söyleyen Kadir Bey, 15 yaşına kadar olan<br />

çocuk ve gençlerin her istediklerini ücretsiz<br />

alabildiklerini ve böylece başkalarını mutlu<br />

etmenin tadına vardığını da ilk kez bizimle<br />

paylaştı. Hatta, "Çocuklarım arabada" diyen<br />

bir anneye çocuklarının istedikleri neyse<br />

ikram ettiğini de sözlerine ekledi.<br />

Çeşitli yerel gazete ve dergilerin ödüllerine<br />

sahip olan Taşkın Bakery, Turkey One<br />

Association Başkanları Demet Sabancı<br />

Çetindoğan ve Özlem Gençoğlu tarafından<br />

da sertifika ile ödüllendirilmiş. Geçirmiş<br />

olduğu küçük bir ameliyata rağmen bizimle<br />

vakit geçirip sohbet ettiği için Kadir Bey’e,<br />

bu imkanı sağlayan değerli kızı Derya<br />

Hanım'a ve Taşkın Bakery yetkililerinden<br />

değerli Melis Hanım'a bir kez daha teşekkürlerimi<br />

sunuyorum.<br />

* * *<br />

İşte şimdi de apayrı bir hikâye... Tamamen<br />

kendine özgü, değişik mücadeleleri içeren<br />

ama sonuç itibariyle hedefi hemen hemen<br />

bütün göçmenlerin hedefleriyle bire bir<br />

aynı olan kısacık bir hikâye daha…<br />

Geçenlerde Taşkın Bakery’de kendi ailem için<br />

bir şeyler almaya gittiğimde, işte aşağıda<br />

fotoğraflarını gördüğünüz çok samimi iki arkadaşla<br />

tanışıp konuşma fırsatım oldu; Tuğrul<br />

Şenyurt ve Engin Yılmaz... 15 yıldan fazla, akrabadan<br />

ileri olan bu iki arkadaşı, öğle yemeği<br />

esnasında tanıma onuruna sahip oldum.<br />

için en son 20<strong>17</strong>'de kesin olarak Amerika’ya<br />

yerleşerek, burada 'Moon and Star' isimli iç<br />

ve dış mekân tasarımı ile uğraştığını, yaptığı<br />

işten de çok mutlu olduğunu aktardı.<br />

Gelişen teknoloji ve internet sayesinde artık<br />

sınırların hemen hemen sadece harita üzerinde<br />

kaldığı günümüzde, Türkiye’den Amerika’ya<br />

gelme nedeni ya da şekli ne olursa<br />

olsun, internet ve iletişimdeki hız nedeniyle<br />

insanlar artık daha Amerika’ya gelmeden<br />

kalacak yer ve işlerini bile bulabiliyor. Yıllar<br />

önce bir tek tuzlu kuru pasta bulamadığımız<br />

günlerle bugün artık Türk mantısı siparişi bile<br />

verdiğimiz günlere geldiğimize inanamıyorum.<br />

New York, New Jersey, Los Angeles ve<br />

daha bir sürü eyalet yüzlerce, binlerce, hatta<br />

milyonlarca Türk göçmenle dolu. Bu sayı gün<br />

geçtikçe de artıyor. Eskiden konuşacak bir<br />

Türk arkadaş edinebilmek için kilometrelerce<br />

mesafelere misafirliğe giderken, şimdi<br />

artık çoğunluğu Türk olan cadde, mahalle,<br />

hatta eyaletler bile var.<br />

Hani 'Çıkın çıkın gelin' diye bir sözümüz var<br />

ya, hayalleriniz ne olursa olsun; daha iyi,<br />

daha kaliteli, huzurlu ve bir sürü imkâna<br />

sahip olmak ya da evlatlarınıza böyle bir<br />

yaşam vermek istiyorsanız, Amerika sizi<br />

bekliyor. Hadi gelin, siz de Amerikan rüyası<br />

yaşayanların arasına katılın. Kim bilir, belki<br />

bir gün Türk Cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz.<br />

Sonuç olarak, eğer sizin de bir Amerikan<br />

rüyası hikâyeniz varsa durmayın, hemen<br />

yazmaya başlayın ve güncellenen göçmenlik<br />

kanunları ile ilgili sorularınız ya da<br />

yapılması gereken işlemler için de OGMEN<br />

LAW PLLC'yi mutlaka takip edin...<br />

Tuğrul Bey, ilk defa Amerika’ya 1989 yılında<br />

gelip Los Angeles eyaletinde kaldığını, beş<br />

altı yıl sonra Türkiye’ye dönüp tekstil işi ile<br />

meşgul olduğunu, 2006 yıllarında da tekrar<br />

Amerika’ya dönerek, Türkiye’den Amerika’ya<br />

tekstil ihraç ettikten sonra ikinci kez<br />

Türkiye’ye dönerek bu defa 10 yıl Aydın<br />

Üniversitesi’nde yüksek düzey eğitimci ve<br />

öğrenci dekanı olarak çalıştığını söyledi.<br />

Kendisi emekli olduktan sonra da sadece<br />

ve sadece iki kız evladının daha iyi bir geleceğe<br />

ve imkânlara sahip olmasını istediği<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

43


Bir Seyyahın Gözünden<br />

BİR<br />

ULUDAĞ<br />

NOSTALJİSİ<br />

"<br />

BÜYÜK BIR<br />

AILE GIBIYDIK"<br />

Uludağ’a ilk gittiğimde sene 1979’du ve 13 yaşındaydım.<br />

O zamanların Türkiye’si yokluk içindeydi. Sınıf<br />

arkadaşım Çiğdem Subaşı, bana bir kayak takımı<br />

ayarlamıştı ve kayağa gönül verdiğim yer oldu Uludağ.<br />

Günümüzde pırıltısını yitirmiş olsa da bir döneme attığı<br />

imzadan dolayı anılarımızda capcanlı.<br />

SAFFET EMRE TONGUÇ<br />

tonguc@saffetemretonguc.com<br />

1970 ve 1980’lerin başında Uludağ, cemiyet hayatının<br />

gözdesiydi. Kışın gelmesiyle beraber soluk söz<br />

konusu dağda alınır, herkes önceki yıllardan birbirini<br />

tanır, kimse kendini kasmaz, bugüne kıyasla çok<br />

kısıtlı imkânlarda çok güzel tatiller yapılırdı. Sonra<br />

tablo değişti. Uludağ gene kalabalık, hatta daha çok<br />

turist çekiyor ama o eski halinden hiç eser yok.<br />

PEK BİR ŞEYİMİZ YOKTU AMA MUTLUYDUK<br />

Sene 1945, Uludağ’da ilk olarak Büyük Otel açılır.<br />

1955’te de Fahri Kınav, dağ yolu üzerinde bulunan<br />

Kirazlı Yayla’daki Kirazlı Hotel’de misafirlerini<br />

ağırlamaya başlar. Bu otelin tam 12 odası vardır.<br />

Odalar sobayla ısınır, koridordaki ortak banyo<br />

kullanılır. İmkânlar kısıtlıdır ama tesiste Koç Ailesi<br />

de kalır. Bazen kış koşullarından dolayı yollar<br />

kapanır, oteldeki misafirler yemek bile bulamaz ama<br />

insanlar aile sıcaklığındadır, mutludur. 1966’da Otel<br />

Fahri bugünkü yerinde hizmete girer, artık odalarda<br />

banyo vardır ve ilklere imza atılır.<br />

70’lerde dağdaki ilk disko olan Scotch’u açarlar, buz<br />

pateni pisti Türkiye’de büyük bir yeniliktir, bugünlerin<br />

SPA’sı, Otel Fahri’de saunası ve fizyoterapistleriyle<br />

mütevazı bir sağlık kulübü olarak devreye girer. Bütün<br />

sosyete akınlar halinde gelir, herkes birbirini tanır,<br />

44 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Bir Seyyahın Gözünden<br />

yılbaşılarda ve sömestr tatillerinde 66 odalı<br />

otelde yer kalmaz. Önce salonun üst katında,<br />

sonra sinema salonunda yerlere yataklar<br />

açılır. 180 kişilik otelde 300 kişi konaklar. Bu<br />

arada herkesin odası bellidir, hep aynı odada<br />

kalınır, hep aynı masada yemek yenilir.<br />

Akşam yemeğinde herkes birbirini selamlar,<br />

“Afiyet olsun” der. Kadınlar hep bakımlı, şık<br />

ve özenlidir. Dağ bir defile yeri gibidir. Otelin<br />

parası, bir sene önceden nakit olarak ödenir.<br />

Türkiye’de çoğu şey bulunmaz, aileler yurt<br />

dışından getirdiklerini otellerde diğer misafirlerle<br />

paylaşır. Feyyaz Tokar, Toblerone<br />

çikolataları eliyle herkese ikram eder.<br />

SOSYETENİN GÖZBEBEĞİ<br />

Sosyete kış davetlerini dağda verir, çoğu<br />

zaman da kendi getirdikleriyle mönüyü ve<br />

içecekler listesini zenginleştirirler. Oteller,<br />

gelen misafirlerin evleriyle kıyaslandığında<br />

lüks değildir ama herkes çok eğlenir. 70’lerin<br />

sonunda seyahat özgürlüğü kısıtlıdır, yurt<br />

dışına iki yılda bir çıkılır, o yüzden kayak için<br />

soluk hep dağda alınır. Boynerler, Eczacıbaşılar,<br />

Demirörenler, Özbekler, Maçorolar ve<br />

Çiftkurtlar, dağın müdavimleri arasındadırlar.<br />

Sabancılar, Uludağ’ı daha geç keşfederler,<br />

genelde Kervansaray Otel’de kalırlar.<br />

Zeynep Fadıllıoğlu’nun annesi Yüksel Behlil,<br />

arkadaşı Nükhet Erenyol ile Otel Fahri’nin<br />

sadık müşterilerindendir. Sezon uzundur,<br />

bazen nisan ayında bikinisiyle otellerin<br />

terasında güneşlenen bile olur.<br />

Beceren Cafe’nin yerinde Odun Palas<br />

denilen bir tesis vardır, kayak pistinde de<br />

yazın kalınan barakalar. Beceren Hotel<br />

sonra yapılır, Fatma Beceren hep otelde,<br />

işin başındadır. Beş çayları çok meşhurdur,<br />

yanındaki ikramları da. Beta Disko önce<br />

Beceren’in altında açılır; Metin Fadıllıoğlu,<br />

Ahmet ve Celal Çapa gibi isimler burada<br />

DJ’lik yapar, sonra disko Büyük Hotel’e<br />

taşınır. Büyük Otel’in işletmecisi Bülent<br />

Garan’ın oğlu Mehmet (Memo) de DJ’liğe<br />

Beta’da adım atar. İzzet Otel de sosyetenin<br />

ilgi gösterdiği yerlerden biridir.<br />

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ<br />

Hakkı Devrim, bir yazısında “Uludağ’a değil,<br />

Fahri’ye giderdik” diyor. Fahri Bey gerçekten<br />

ilginç bir kişiliktir. Harçlıkları biten çocukların<br />

cebine para koyar, aileler bunu çok sonra<br />

öğrenirler. Otelde sanayicisinden politikacısına,<br />

sanatçısına kadar farklı meslek guruplarından<br />

kalanlar olur. Mesut Yılmaz, Bal<br />

Mahmut (Baler), Vasfi Rıza Zobu ve Bedia<br />

Muvahhit, dost sohbetlerine burada devam<br />

ederler. Akşam yemekleri bazen dört-beş<br />

saat sürer. Sinema salonunda <strong>17</strong>.30-19.30<br />

arası sessiz film gösterilir, 20.00-22.00<br />

arası ise hep birlikte Türk filmlerine ağlanılır.<br />

Yemek sonrasında Taverna denilen bölüme<br />

geçilir. Fahri Bey’in çocukluk arkadaşı Zeki<br />

Müren veya Müzeyyen Senar, sabahın ilk<br />

ışıklarına kadar şarkı söyler.<br />

KOVBOY RAHMİ KOÇ<br />

O günleri nostaljik bir çerçevede anlatan<br />

Fahri Bey’in kızı Serra Kınav, “Büyük bir aile<br />

gibiydik” diyor ve kıyafet balolarını anlatıyor:<br />

"Rahmi Koç kovboy, annem çingene<br />

kılığına girerdi. Karnaval tarzı kıyafetlerle<br />

bazen pistlerde dolaşırdık."<br />

Uludağ’a 1970’lerde krema tabakası gelirdi,<br />

dağ kültürleri vardı ama 1983’ten sonra yurt<br />

dışına çıkışın kolaylaşması, Özal devri zenginlerinin<br />

dağ kültürüyle tanışması, profili<br />

çok değiştirdi. Zamanla yurt dışındaki kayak<br />

merkezleri, cemiyet hayatı mensuplarına<br />

daha cazip geldi. Oteller bakımsızlaştı ve<br />

Uludağ, efsanevi günlerini geride bıraktı.<br />

Buna karşın günümüzde yerel yönetimler<br />

sağlık, spor ve yaz turizmini önemsiyor, altyapı<br />

bu kalemlere göre yapılıyor. Dolayısıyla<br />

Uludağ, gene gözde ve kalabalık olacak.<br />

Fakat eski müdavimler, sadece nostaljik<br />

sohbetlerin konusu kalacaklar.<br />

Uludağ, Bursa’ya 2 bin 540 metre<br />

yüksekten bakıyor. İsterseniz kayak<br />

yapın, isterseniz bahar çiçeklerini<br />

seyre çıkın, isterseniz hafif<br />

yürüyüşlerle temiz havanın tadını<br />

çıkarın. Uludağ, her mevsim başka<br />

güzel... Batı Anadolu’nun en<br />

yüksek dağı... 1961 yılında Uludağ’ın<br />

neredeyse 13 bin hektarlık<br />

bölümü, “milli park” olarak kabul<br />

edilmiş. Antik çağlarda Olympos<br />

olarak adlandırılmış. O devrin<br />

insanları, kendilerini yüksek<br />

yerlerden izleyen tanrıların bu<br />

dağda yaşadıklarına inanırlarmış.<br />

Bizans döneminde din adamlarının<br />

barınağı olmuş. Hatta o kadar<br />

çok keşiş Uludağ’da inzivaya<br />

çekilmiş ki, dağ bu kez de “Keşiş<br />

Dağı” adıyla anılmış. Cumhuriyet<br />

ile birlikte Uludağ adını almış.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

45


Röportaj<br />

Turizmde 40. yıl:<br />

ÇETİN GÜRCÜN<br />

REHA KADAK<br />

Türkiye, dünya turizmi açısından önemli bir konumda<br />

yer alıyor. Bu konumda yer almamıza turizm mesleğinde<br />

yürüttüğü çalışmalarla katkı sağlayan önemli isimler<br />

var. Çetin Gürcün, turizmde 40. meslek yılını geride<br />

bırakırken, TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği)<br />

ve UFTAA (Dünya Seyahat Acentaları Birlikleri Federasyonu)<br />

bünyesinde yer aldığı yönetici pozisyonlarında da<br />

ülkemize çok önemli katkılar verdi, vermeye de devam<br />

ediyor. Gürcün ile bir araya gelerek, meslekte 40. yılını,<br />

TÜRSAB ve UFTAA’taki çalışmalarını konuştuk.<br />

Çetin Bey, turizm sektörümüzün duayen isimlerinden<br />

birisiniz. Meslekte 40. yılınızı kutluyorsunuz. Turizm<br />

dünyasına nasıl adım attınız?<br />

1978 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni<br />

kazanarak, İzmir’den İstanbul’a geldim. Okula kaydımı<br />

yaptırmaya geldiğim aynı gün bir seyahat acentasında<br />

çalışmaya başladım. Çünkü babam o yıl emekli olmuştu ve<br />

benim de mutlaka çalışmam gerekliydi. Lisanım da olduğu<br />

için en kolay olarak seyahat acentasında çalışabilirdim.<br />

Bu süre içinde çeşitli acentalarda çalıştıktan sonra 1989<br />

yılında kendi acentam Intermed Turizm’i kurdum. 1989<br />

yılından bu yana da Intermed Turizm’deki faaliyetlerimiz<br />

devam ediyor. Böylelikle, 1978 yılında adım attığım turizm<br />

sektöründe 2018 yılı itibariyle 40 yılı geride bırakmış<br />

bulunuyorum.<br />

Turizm sektörüne giriş yaptığınız yıllardan bugüne<br />

ülke turizmimizde neler değişti?<br />

Ben bir konuda kendimi şanslı hissediyorum; o da Türk turizminin<br />

emekleme, yeni yeni yürüme ve koşma evrelerine<br />

bilfiil şahit oldum, içinde yer aldım. Türkiye turizmi, ilk olarak<br />

kültür turizmiyle başladı. Kültür turizminde ülkemiz<br />

sahip olduğu değerler açısından dünyadaki entelektüel<br />

gezginlerin vazgeçilmezlerinden oldu. 1970 senesinde<br />

Diyarbakır Maarif Koleji'nde okurken, birçok turist<br />

Diyarbakır’daki tarihi yerleri görmeye geliyordu. Düşünün<br />

artık, ülkemizin o yıllarda ve o bölgemizde ne kadar ilgi<br />

çekici kültürel değerlere sahip olduğunu. Bizler de okulda<br />

okurken Diyarbakır’daki Sur bölgesinde İngilizcemizi<br />

geliştirmek için turistlere rehberlik yapardık.<br />

46 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Röportaj<br />

Turgut Özal’ın başbakan olmasıyla deniz,<br />

kum ve güneş turizmine yönlendirildik.<br />

Artık bu pazarda olmalıydık. Devlet<br />

planlamasıyla Belek başta olmak üzere<br />

denize kıyısı olan güney ilçelerimizde, daha<br />

sonra Ege bölgemizde çeşitli turizm ve<br />

otel yatırımları yapılmaya başlandı. Ancak<br />

buradaki tek sıkıntı, Avrupalı turistleri<br />

buraya getirecek tur operatörleri çok<br />

yoktu. Var olanlar da Türkiye’yi küçümsüyorlardı.<br />

Bana göre Türkiye, bu konuda bir<br />

dönüm noktası yaşadı. Bu durumun böyle<br />

olması sonucunda bizim seyahat acentalarımız,<br />

Avrupa’nın çeşitli yerlerine gidip tur<br />

operatörleri kurdular ve ülkemizi turizm<br />

olarak çok iyi tanıtmaya ve pazarlamaya<br />

başladılar. Devlet de bu süreçte bu çalışmalara<br />

ve taşımacılık sektörüne yönelik<br />

faaliyetler yaptı ve özel havayolu şirketlerinin<br />

kurulmasına ön ayak oldu. Ve ülkemiz<br />

turizm alanında yükselmeye, dünyadaki<br />

potansiyeli artmaya başladı. Bugün Türkiye<br />

mass turizminde; yani deniz, kum ve güneş<br />

turizminde kesinlikle süper ligdedir.<br />

Meslek yaşamınızda TÜRSAB’ın çok<br />

önemli bir yeri var. TÜRSAB ile olan<br />

bağınızdan da bahsedelim mi?<br />

Evet, meslek yaşantım içinde TÜRSAB,<br />

bir meslek örgütü olarak benim her zaman<br />

önceliklerimden biri olmuştur. Gerek<br />

toplumsal olaylara ve cemiyet hayatına<br />

olan yakınlığım, gerekse mesleğimle ilgili<br />

burada neler yapabilirim düşüncesiyle<br />

uzun yıllardır TÜRSAB’ın içerisinde oldum.<br />

İlk katıldığım TÜRSAB kongresi, 1985 yılındaydı.<br />

1993 yılında ise TÜRSAB’ın yönetim<br />

kuruluna seçildim. 1993-1999 yılları arasında<br />

iki dönem sayman ve bir dönem de<br />

genel sekreterlik görevlerinde bulundum.<br />

1999 yılında aktif yönetimden ayrıldım<br />

ama TÜRSAB’la ilişkim hiç kopmadı.<br />

"Türkiye turizmi,<br />

ilk olarak kültür<br />

turizmiyle başladı. Kültür<br />

turizminde ülkemiz<br />

sahip olduğu değerler<br />

açısından dünyadaki<br />

entelektüel gezginlerin<br />

vazgeçilmezlerinden<br />

oldu."<br />

1999 ile tekrar yönetime geldiğim 2013<br />

yılları arasındaki süreçte TÜRSAB içindeki<br />

meslek-ihtisas komitelerinin kurulmasına<br />

öncülük ettim, ilk kurucu başkanlıklarını<br />

yaptım. Yine yönetimde yer almadığım<br />

dönemde TÜRSAB içinde gerek yurt içi<br />

gerekse yurt dışında çeşitli görevler aldım.<br />

Netice itibariyle, TÜRSAB ile ilgili ilişkim<br />

yine hiç kopmadı. 2013 yılında turizm camiasının<br />

talebi ve o dönemki başkanımızın da<br />

isteğiyle yeniden yönetime seçilip, yeniden<br />

genel sekreterlik görevine getirildim. 2013<br />

yılından başlayarak iki dönem üst üste<br />

genel sekreterlik görevlerini yürüttüm. Bu<br />

süre zarfında TÜRSAB’ın genel işleyişindeki<br />

tüm sorunların çözülmesinde çaba<br />

harcadım.<br />

Ülke turizmimiz son dönemde<br />

nasıl bir süreçten geçiyor?<br />

Biliyorsunuz 2015 yılında ülkemiz kötü<br />

süreçlerden geçti. 2016 yılında maalesef<br />

ülkemizin güvenli bir ülke olup olmadığı<br />

dünyada sorgulanmaya başladı. Bu dönemde<br />

Türk turizmi çok sert bir düşüş yaşadı.<br />

Ülkemizin jeopolitik durumundan dolayı<br />

çeşitli baskılara, terör olaylarına maruz<br />

kaldık. Fakat baktığınızda bu terör olayları<br />

Londra, Paris gibi dünya şehirlerinde de<br />

yaşandı. Bu bize has bir durum değildi ama<br />

dış dünyada bizim bu durumumuz çok göze<br />

battı, haliyle turizmde eksi duruma düştük.<br />

Bizler ve devlet yönetimi başka arayışlara<br />

yöneldik. Ülkemizin zedelenen imajını<br />

yeniden olumlu bir duruma dönüştürmek<br />

için çözümler üretmeye başladık.<br />

Biz o dönemde UFTAA’nın 50. yılda Altın<br />

Jübile Kongresi yapacağı bilgisine ulaştık<br />

ve onlarla irtibata geçtik. UFTAA, dünya turizm<br />

endüstrisinde bir şemsiye örgüt, tüm<br />

dünyadaki seyahat acentaları birliklerinin<br />

bir üst federasyonu durumunda. Bizlerin ve<br />

THY’nin yoğun çabalarıyla, bakanlığımızın<br />

da desteğiyle UFTAA’nın bu kongresini<br />

İstanbul’a aldık. Bu zedelenen imajımız için<br />

çok ama çok anlamlıydı. Dünya çapında bir<br />

turizm örgütünün ülkemizde kongre yapması,<br />

bu kongreye de dünyadan 32 ülkenin<br />

katılması, ülkemizin güvenliği açısından<br />

dünyaya verdiğimiz olumlu bir mesajdı.<br />

Siz aynı zamanda UFTAA’nın Türkiye<br />

Temsilcisi ve Başkan Yardımcısı<br />

görevindesiniz. Bu göreve nasıl<br />

seçildiniz? UFTAA’da ne gibi çalışmalar<br />

yürütülüyor?<br />

UFTAA’nın az önce bahsettiğim kongresi<br />

2016 yılında yapıldı. Bu kongrede önemli<br />

çalışmalarda bulundum. Kongre, seçimli<br />

bir kongreydi. UFTAA delegelerinin ve<br />

yönetiminin talebiyle, TÜRSAB gibi dünya<br />

çapında bir meslek örgütünden birinin<br />

UFTAA yönetiminde temsil edilmesi<br />

gerektiğini söylediler. O dönemki TÜRSAB<br />

yönetimi de beni uygun görmüş. O kongrede<br />

32 ülkenin hepsinden oy alarak UFTAA<br />

yönetimine seçildim ve Türkiye’yi temsilen<br />

hâlâ görevim devam ediyor. UFTAA, turizm<br />

konularında geride kalmıştı, daha çok uçak<br />

biletleri ve küçük seyahat acentalarına<br />

yönelik çalışmalar içindeydi. Biz yönetimine<br />

girdikten sonra örgüte yeni bir ivme<br />

kazandırdık, turizme yönelik çalışmalar<br />

yapılmasına öncülük ettim.<br />

UFTAA, o dönem tarihinde ilk kez kendi<br />

merkez ofisi dışında başka bir ülkede<br />

ofis açma karar aldı. O da global turizm<br />

ofisiydi. Bu ofisi de biz TÜRSAB çatısı<br />

altında kurduk. Bu ofisin kurulmasıyla<br />

Türkiye, dünya turizminde adından daha<br />

çok söz ettirmeye başladı. Bu çalışmalar<br />

sonucunda 2018 yılının şubat ayında<br />

İsrail’de yapılan UFTAA Kongresi'nde beni<br />

UFTAA’nın başkan yardımcılığı görevine<br />

getirdiler. UFTAA’da yürüttüğümüz çalışmalar<br />

neticesinde dünyada ilk kez düzenlenecek<br />

olan, dünya turizm bakanlarının<br />

ve otoriterlerinin buluşacağı özel bir zirve<br />

düzenliyoruz. Bu zirveyi de ülkemizde<br />

gerçekleştireceğiz.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

47


Kültür Rotası<br />

Kadim İstanbul;<br />

CİBALİ / FENER / BALAT<br />

İstanbul’un kadim semtleri Cibali, Fener ve Balat’ı, Cruise Tourism Club (CTC)<br />

organizasyonu ve deneyimli Tur Rehberi Lale Koşağan eşliğinde keşfe çıktık.<br />

Tarihi Yarımada’da ezan sesleri ile çan seslerini bir arada duyacağınız bu<br />

sokaklarda, İstanbul kültürüyle tanışacaksınız.<br />

DİLEK KARAGÖZ<br />

İstanbul söz konusu olduğunda sık duyduğumuz laflardan<br />

biridir; "Nerede o eski İstanbul?" Peki, nedir gerçekten o<br />

dillere destan eski İstanbul? Nasıl bir kültürdür? Neden<br />

bu kadar özlenir? Bu sorulara sayfalarca, hatta kitaplar<br />

dolusu cevap verilebilir elbette. Ancak anlatmak yerine<br />

görmek ve göstermek daha kolay olabilir. Nasıl mı? Bir<br />

gününüzü Cibali, Fener, Balat ve Ayvansaray turuna<br />

ayırarak...<br />

Tarihi Yarımada’da ezan sesleri ile çan seslerini bir arada<br />

duyacağınız; Müslümanın, Hıristiyanın ve Yahudinin yüzyıllarca<br />

birbirine komşuluk ettiği yerlerden söz ediyoruz.<br />

Gayrimüslimlerin sayısı bugün azalsa da, yüzyıllarca var<br />

olan o birlikteliğin kokusu buraların havasına suyuna,<br />

taşına toprağına sinmiş. Adım attığınız andan itibaren<br />

sizi içine çeken ve bulunduğunuz zamandan çekip alan bir<br />

zaman tünelinde gibisiniz. Hele de yanınızda gördüğünüz<br />

her sokağın, her binanın tarihini, tek tek arşınladığınız<br />

kaldırım taşlarındaki yaşanmışlıkları aktaran deneyimli<br />

bir rehberiniz varsa...<br />

SİNAGOG, KİLİSE, CAMİ BİR ARADA<br />

İstanbul’un bu kadim semtlerini adım adım keşfetmek için<br />

Cruise Tourism Club (CTC) organizasyonu ve deneyimli<br />

Tur Rehberi Lale Koşağan ile düşüyoruz yollara. Rezan<br />

Has Müzesi ziyaretiyle başlıyor yolculuğumuz. Daha ilk<br />

durağımızdan biliyoruz ki, sırasıyla Cibali, Fener, Balat ve<br />

Ayvansaray’a doğru ilerleyecek yürüyüş rotamız, aslında<br />

kadim bir kültüre yolculuk.<br />

Bu rota üzerinde nerelere uğramıyoruz ki; Cibali Kapı, Gül<br />

Cami, Aya Kapı, Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi, Patrik-<br />

48 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Kültür Rotası<br />

Cibali Tütün Fabrikası<br />

Gül Camii<br />

Rezzan Has<br />

Müzesi<br />

hane, Kantemir Konağı, Kanlı Kilise, Fener<br />

Rum Lisesi, Demir Kilise, Çana Sinagogu,<br />

Tahta Minare Cami, Hüseyin Sadık Türbesi,<br />

Balat’ın meşhur Merdivenli Yokuş’u ve<br />

evleri, Ahrida Sinagogu, Yanbol Sinagogu,<br />

Tarihi Agora Meyhanesi, Surp Hıreşdagabet<br />

Ermeni Kilisesi ve Balat Cami...<br />

Haliç’in batı kıyısında, Unkapanı ile Küçük<br />

Mustafa Paşa semtleri arasında bulunan<br />

Cibali, adını 29 Mayıs 1453’te İstanbul fethedildiği<br />

sırada Bursa Subaşısı Cebe Ali Bey’in<br />

bu kapıdan şehre girmesiyle ismini almış.<br />

Bizans’ın önemli semtlerinden biriyken<br />

fetihten sonra kaptan-ı deryaların yaşamayı<br />

tercih ettiği Osmanlı’nın gözde semtlerinden<br />

birine dönüşen Cibali, zamanla semt<br />

sakinlerinin artık Boğaz kıyılarını tercih<br />

etmeleriyle meyhaneleri, tulumbacı, kayıkçı<br />

ve gemicileriyle anılmaya başlamış.<br />

Cibali Kapı<br />

CİBALİ KAPI’DAN FENER KAPISI’NA<br />

Bir yandan rehberimiz Lale Koşağan’a kulak<br />

verirken, bir yandan Cibali’nin yüzlerce<br />

yıllık sokaklarında ilerliyoruz. Cibali, Fener,<br />

Balat semtleri, zamanında İstanbul’da en<br />

çok yangın felaketinin yaşandığı semtlerden<br />

oldukları için günümüze yıkıntı olarak<br />

kalan çok sayıda yapıya rastlıyoruz. Cibali’de<br />

günümüze kadar kalabilmiş eserler<br />

arasında; Cibali Kapısı’nın girişinde, sağ<br />

tarafta eski Cibali Karakolu’nun yıkıntısı<br />

ve bu yıkıntının içerisinde iyi korunan Cebe<br />

Ali Türbesi bulunuyor. Cibali’deki önemli<br />

yapılardan biri de Bizans döneminde Aya<br />

Teodosia Kilisesi olarak bilinen Gül Cami.<br />

Osmanlı’nın önemli ticaret alanlarından biri<br />

olan semtteki Cibali Tütün Fabrikası’ndan<br />

da söz etmeden geçmek olmaz elbette.<br />

Zira bugün Kadir Has Üniversitesi bünyesinde<br />

bu binayı gezmek mümkün...<br />

Gezimiz devam ederken, sıra geliyor<br />

Haliç’in batı yakasında yer alan semtlerden<br />

bir diğerine... Fener’deyiz. Burası, Osmanlı<br />

öncesinde “Fanarion” adını taşıyormuş. Haliç<br />

kıyılarının en önemli deniz fenerinin burada<br />

bulunması, bu adı getirmiş kendisine.<br />

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Fener<br />

Fener Rum Patrikhanesi<br />

semtinden bahsederken, Sultan Mehmet’in<br />

fetihten sonra Mora Rumlarını Fenerkapısı’na<br />

yerleştirdiğini ve o dönemde Fener’in<br />

meyhaneleri ve balıkçıları ile ünlü olduğunu<br />

yazmış. İstanbul’un on sekizinci kapısı olan<br />

Fenerkapısı’nın iç ve dış taraflarında Yunan<br />

milletine mensup insanlar oturmuş. Bu<br />

semtteki en önemli yapı da kuşkusuz Fener<br />

Rum Patrikhanesi...<br />

18. YÜZYIL RUM KONAKLARI<br />

Fener, Osmanlı döneminde varlıklı<br />

Musevilerle genelde Rumların oturdukları<br />

bir bölge olmuş. Bölgede yaşayanlar,<br />

çevirmenlik yaparak Osmanlı devlet yapısı<br />

içinde görev alan ya da ticaretle uğraşan<br />

insanlarmış. Bu durum kuşkusuz mimariye<br />

de yansımış ve özellikle <strong>17</strong>. ve 18. yüzyıllarda<br />

Rum yalıları ve görkemli konaklar bu<br />

semti süslemiş. Özellikle Yıldırım Caddesi,<br />

Fener Külhanı ve Merdivenli Yokuş gibi<br />

sokaklarda hâlâ var olan sıraevler, sizi inşa<br />

edildikleri dönemin enerjisiyle kuşatmaya<br />

devam ediyor.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

49


Kültür Rotası<br />

Haliç kıyısı boyunca Fener’den Balat’a<br />

doğru ilerledikçe, semtin tarihi dokusu<br />

içinde zarifçe açılmış birer zarf gibi duran<br />

restoran ve kafeleri görmek ayrı bir<br />

keyif. Burnunuzda kesif bir kahve kokusu<br />

eşliğinde butik kafeler, vintage mağazalar,<br />

tasarım dükkânları ve modern antikacıları<br />

seyrederek yürümek büyüleyici. Fotoğraf<br />

meraklıları için ise bir cennet. Rehberimiz<br />

Lale Koşağan öncülüğünde verdiğimiz kahve<br />

ve yemek molaları, bu mekânların tadını<br />

sindirebilmek için eşsiz bir fırsat.<br />

PALATION’DAN BALAT’A<br />

Balat’ın adı, Rumca “Palation; Saray”<br />

kelimesinden geliyormuş. Bizans döneminin<br />

önemli saraylarından Blakhernaia Sarayı’nın<br />

burada olması, ismin kaynağını açıklıyor.<br />

Yahudilerin, Ermenilerin, Rumların ve Türklerin<br />

yıllarca bir arada yaşadığı semtte her<br />

biri kendi kültürlerinden izler bırakmış. Bunu<br />

bugün de hissetmek olağanüstü bir his. Zira<br />

çan sesi biter bitmez ezan sesini duymak,<br />

bu hissi tetikleyen en güzel rastlantılardan.<br />

Semtte yakın dönem kent tarihimizin önemli<br />

mekânlarını görmek mümkün. Şekerlemeleri<br />

ile ünlü Osmanlı İstanbul’unun gözde<br />

markası Şekerci Cafer Erol, rengârenk<br />

vitriniyle kaç yaşında olursanız olun sizi içeri<br />

çekmeyi başarıyor. Adına şarkılar yazılmış<br />

Agora Meyhanesi’nin hâlâ misafirlerini beklediğini<br />

görmek de yüzünüzü güldürüyor.<br />

“TÜRKİYE’YE AŞIĞIM”<br />

Bütün bir gün yürüyerek kılcal damarlarını<br />

keşfetmeye çalıştığımız İstanbul’un<br />

kadim semtlerinin tadı damağımızda<br />

kalıyor. Rehberimiz Lale Hanım’ın gün<br />

sonunda devam eden enerjisine ise şapka<br />

çıkarmamak elde değil. Soruyoruz sırrını,<br />

anlatıyor: “30 yıldır rehberlik yapıyorum.<br />

Ülkesel go-kart sahibiyim. Eşimle<br />

kurduğum bir seyahat acentem de var ve<br />

genellikle incoming çalışıyorum. Türkiye’nin<br />

her yerinde rehberlik yapabilirim.<br />

Mesleğini çok seven ve keyifle yapan,<br />

İstanbul ve Türkiye aşığı bir insanım. Çok<br />

insan gezdirdim. Bir çekmece dolusu<br />

kartvizit var elimde sakladığım. Türkiye’ye<br />

hem protokol heyetleri hem de sivil olarak<br />

gelen ziyaretçilerim oldu. Benim için<br />

hepsi aynı. Dillerim İngilizce ve Fransızca.<br />

Bu dilleri konuşan herkese Türkiye’yi<br />

anlatabilirim. En büyük hedefim, buraya<br />

gelenleri buradan giderken Türkiye’ye aşık<br />

göndermek. Rehberler ülkenin vitrinidir.<br />

Kendimi her zaman Türk kadınını temsil<br />

ediyor olarak düşündüm. Hâlâ da bunu<br />

yapıyorum.”<br />

“BU SEMTLER 40-50 YIL İÇİNDE<br />

ÇOK DEĞİŞECEK”<br />

Koşağan, Cibali, Fener ve Balat için<br />

İstanbul mozaiğinin en yoğun hissedildiği<br />

semtler olduğunun altını çiziyor Lale<br />

Koşağan: “Buralar çok sayıda gayrimüslim<br />

grubunun Müslümanlarla birlikte aynı anda<br />

bir arada yaşadığı semtler. Özellikle Balat,<br />

Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bir yer.<br />

İspanya’dan zorla göç ettirilen Sefaradların<br />

ilk yerleştiği semt. Osmanlı döneminde<br />

burada grup halinde yaşama durumu hep<br />

var. Ancak bu gettolaşma Cumhuriyet<br />

sonrasında yok oluyor. Buralar hep üst<br />

tabaka insanların yaşadığı yerler değil,<br />

burada genelde orta tabakaya mensup<br />

insanlar yaşamış. Çok zenginler ise Pera ve<br />

Galata’ya yerleşmiş. Cumhuriyet döneminde<br />

bu semtler gayrimüslimler tarafından<br />

terk edilmeye başlandığında, buraya<br />

Anadolu’dan göç etmiş, düşük gelirli<br />

insanlar yerleşmiş. Fakat geçmişte burada<br />

yaşayan kültürlere ait yapılar hâlâ duruyor<br />

ve buranın kültürünü biz biliyoruz. Bu da<br />

bölgeyi özel kılıyor. Hâlâ metruk binalarda<br />

yaşayanlar var ama 1980’lerden sonra<br />

Avrupa Birliği fonlarıyla binalar restore<br />

edilerek kafe, otel ve restoranlara dönüştürülmeye<br />

başlandı. Bu bir süreç tabi, fakat<br />

buranın çehresinin 40-50 yıl içinde ciddi<br />

olarak değişeceğini düşünüyorum.”<br />

50 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Aktüel<br />

Wilco van Herpen ile<br />

ÜNLÜLERLE<br />

GEZİYORUM<br />

Hollandalı ünlü aşçı, fotoğrafçı ve haber muhabiri<br />

Wilco van Herpen, TatilBudur.com ile gerçekleştirdiği<br />

“Ünlülerle Geziyorum” turları ve Türkiye’yi gezerken<br />

yaşadıkları hakkında bilgiler verdi.<br />

Türkiye’yi keşfiniz nasıl başladı,<br />

nasıl bir maceraydı bu?<br />

Amsterdam’da Hotel Okura’da şef olarak çalışırken, bir<br />

Türk meslektaşım bana Türkiye’nin ne kadar güzel bir ülke<br />

olduğunu anlatıp duruyordu. Hatta o kadar çok ısrar etti<br />

ki, o yıl Türkiye’ye ilk defa turist olarak geldim. Gerçekten<br />

de bana anlattığı gibiydi her şey. Güzel insanları, inanılmaz<br />

yemekleri ve akıl almaz doğası beni büyüledi. Hayatım<br />

boyunca hiç bu kadar tarihi bir arada görmemiştim. Sonra<br />

mesleğimi değiştirdim ve fotoğrafçı oldum. Bir fotoğrafçı<br />

olarak Türkiye’yi birçok kez ziyaret etme fırsatım oldu ve<br />

daha önce keşfettiğim Türkiye’den daha da çok etkilendim.<br />

Hatta yaşamak istedim, çalışmak istedim. 1998 yılının<br />

sonunda bunun için bir şansım oldu. Hemen valizlerimi<br />

toparladım, fotoğraf çantamı aldım ve Türkiye’ye geldim.<br />

Ne kadar kalacağımı bilmiyordum; bir hafta, bir ay veya<br />

bir yıl ama o adımı attım. Sonrasında Türkiye’de 20 yıldan<br />

uzun bir süre kaldığımı fark ettim.<br />

Türkiye'ye geldiğinizde ilk nelere merak sardınız?<br />

Mutfak kültürü, tarihi, insanları...<br />

Türkiye’nin her köşesini gezmek istedim. İnsanlarını tanımak,<br />

yemeklerini yemek, muazzam büyük açık hava müzelerinde<br />

dolaşmak, bana bu kültürün inceliklerini öğretti.<br />

Bazen içinde yaşayanlar, yaşadıkları toprakların<br />

sırrının ve güzelliğinin farkına varmaz. Bunun nedeni<br />

ne olabilir ya da bunu kırmanın yolları nelerdir?<br />

Her gün havyar yerseniz, kısa bir süre sonra havyarın<br />

tadından zevk alamazsınız. Her gün şampanya içerseniz,<br />

inceliğini fark edemezsiniz. Eğer yaşamınızın belirli<br />

kısmı hayatınız boyunca aynı şeyle kuşatılmışsa, örneğin<br />

Türkiye’de yaşıyorsanız, Türk tarihinin zenginliği otomatik<br />

olarak hayatınızın ve yaşam alanınızın normal bir<br />

parçası olacaktır. İşte o yüzden de çoğu zaman dışarıdan<br />

gelen insanlar, bu güzelliği ve zenginlikleri daha rahat<br />

görebiliyor.<br />

52 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Aktüel<br />

Sanırım Beyoğlu’ndaki mekânlarda şef<br />

olarak da çalıştınız. En çok neler sizi şaşırttı,<br />

nasıl bir Türk mutfağı buldunuz?<br />

Türk mutfağı inanılmaz, akıl karıştırıyor.<br />

Sorun şu ki; Türkiye’de sadece bir mutfak<br />

yok, pek çok farklı mutfak var: 21. yüzyıl<br />

Türk halk mutfağı, Osmanlı mutfağı,<br />

Bizans, Selçuk, Hitit, Karadeniz, Ege, Girit,<br />

Antep, Adana, Mardin ve dahası... Türkiye’deki<br />

lezzetler kültürlerle harmanlandığından<br />

çok zengin, fakat ne yazık ki çok iyi<br />

kullanamıyoruz.<br />

Bir röportajınızda Türkiye’yi nara benzetmişsiniz,<br />

“İçinde binbir parça” var diyerek…<br />

Çok güzel bir tanımlama. Siz hangi<br />

parçaları kendinize yakın buldunuz?<br />

Kendimi bir şeyle karşılaştırmam gerekirse,<br />

kuru bir süngerle karşılaştırırdım. Her<br />

gün bir damla bilgi süngere damlar ve daha<br />

zengin bir hale getirir, bilgiyi toplar. Yirmi<br />

yıl bir sünger olduktan sonra, o süngerin<br />

artık kuru olmadığını söyleyebilirim. Bilgilerle,<br />

tecrübelerle dolup taşıyorum.<br />

Gazetecilikten geliyorsunuz, hem de<br />

bir fotoğrafçısınız. Fotoğrafta görmek<br />

istedikleriniz neler, karelerinize neler<br />

sığdırmayı seviyorsunuz?<br />

Kendiliğinden gelişen anları... Bir kişiden,<br />

bir dakika önce oturduğu gibi oturmasını<br />

asla isteyemem. Eğer bir fotoğrafı yakalıyorsam,<br />

hemen çekiyorum. Bu bir avcı gibi<br />

olmaktır, en iyi fotoğrafı yakalamak için<br />

bir avcı olmak. Bir şansın var ve bu şansı o<br />

anda kullanman gerekiyor.<br />

Bir ülkeyi “yerelleşerek” tanıyorsunuz.<br />

Tatil ve keşfetmek arasındaki en önemli<br />

ayrıntı da bu sanırım, ne dersiniz?<br />

Bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu benim için<br />

yürümek, toplu taşıma araçlarını kullanmak<br />

ve yerelleşmek. Sonra insanlarla çok konuşmak...<br />

Bir ülkede turist olarak kaldığınız<br />

süre boyunca, o ülkeye ait sadece genel<br />

hayatına dair bir fikir edinebilirsiniz.<br />

TatilBudur.com’un düzenlediği<br />

‘’Ünlülerle Geziyorum’’ ile Hollanda,<br />

Gaziantep ve Mardin turlarını gerçekleştirdiniz.<br />

Projeye nasıl dâhil oldunuz,<br />

süreç nasıl ilerledi?<br />

Mesleği profesyonel bir gezgin olmayan<br />

insanlarla birlikte yürümek ve seyahat<br />

etmek gerçekten çok güzel... Bazen benim<br />

fark ettiğimden daha farklı şeylere dikkat<br />

ettiklerini görüyorum. Ben, profesyonel<br />

bir gezgin olarak her gün çevremdeki insanlardan<br />

öğrendiklerimi diğer insanlarla<br />

da paylaşmak istiyorum. Televizyon programlarımda<br />

izleyicilerimle paylaştığım<br />

bilgiler, elbette ki TatilBudur’la seyahat<br />

ederken paylaştığım bilgilerden farklı<br />

olabiliyor. Hakkında bir şey bilmediğim<br />

insanlarla bir arada gezdiğinizde daha<br />

fazla etkileşim içinde oluyorsunuz. Hem<br />

de onlar için, programımı izlerken ortaya<br />

çıkan tüm soruları sormak için bir şans<br />

doğuyor.<br />

2019 yılı 'Göbeklitepe' yılı ilan edildi ve<br />

“Ünlülerle Geziyorum” projesi kapsamında<br />

sizinle beraber butik Gaziantep<br />

ve Şanlıurfa turunuz var. Daha sonraları<br />

katılımcılar sizinle birlikte hangi rotalara<br />

yelken açacaklar?<br />

Biraz heyecan yaratmak için yeni rotaları<br />

sürpriz olarak bırakmak istiyorum. İpucu<br />

vermek gerekirse, biraz gastronomi üzerine<br />

yoğunlaştık. Diğer yandan “Ünlülerle<br />

Geziyorum” kapsamında katılımcılar ile<br />

memleketim Hollanda’ya tekrar gitmek<br />

çok güzel olur. Hollanda’da çiftçi golf’ü yapabileceğimiz<br />

ve "Schiermonnikoog" gibi<br />

kuzey adalarından birine gidebileceğimiz<br />

farklı bir tur yapmak istiyorum. Bu, birçok<br />

insan için gerçek bir deneyim. Düşük-yüksek<br />

gelgit deniz çıkışları ile yürüyerek<br />

mücadele edebileceğiniz özel bir macera.<br />

Dünyayı keşfetmek bir yanda, Türkiye’yi<br />

keşfetmek öte yanda. Türkiye’de vazgeçemediğiniz<br />

tatil rotaları nelerdir?<br />

Bunu söylediğim için üzgünüm ama Türkiye’nin<br />

tüm klasik güzellikleri görülmeye değer.<br />

Örneğin; Pamukkale, Efes, Kapadokya,<br />

İstanbul, Mardin, Kaz Dağları... Fakat daha<br />

az popüler olan Van Gölü, Kars, Bozcaada<br />

ve Gökçeada, Marmara Adaları, İğneada,<br />

Kastamonu ve Burdur (Sagalassos Antik<br />

Kenti) gibi yerler de görülmeye değer. Tabi<br />

ki çok önemli olup da bahsetmediğim diğer<br />

tüm yerleri de ayrı güzel. Çünkü Türkiye’nin<br />

her yerinde farklı bir renk, farklı bir tat ve<br />

her sokağın köşesinde farklı bir macera<br />

bulabilirsiniz. O yüzden hep diyorum; “Türkiye’yi<br />

keşfet, Türkiye’yi keşfet…”<br />

Son olarak isteyip de gitme fırsatı bulamadığınız,<br />

hayalinizi süsleyen rotalar var mı?<br />

Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını takip<br />

ederek tüm ülkelerine seyahat etmek,<br />

oradaki Osmanlı kültürünün izini sürmek istiyorum.<br />

Sonra bir de Karadeniz sahil gezisi<br />

var aklımda. İlk fırsatta da Uzak Doğu’ya<br />

gitmek ve oranın yerel mutfağı ile kendimi<br />

şımartmak istiyorum.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

53


Travel<br />

Lebiderya dedikleri türden bir ülke;<br />

HiNDiSTAN<br />

Hindistan, lebiderya dedikleri türden bir ülke... Her köşesinden fışkıran<br />

kültürel değerler ile birlikte tarih, yemek, coğrafya, efsaneler, epik öyküler,<br />

insan, tanrılar ve dinler... Bir havan içerisinde ezilen çok kültürlülük, tüm gözler<br />

için şölen. Arayı fazla açmadan tekrar ziyaret edilmesi gereken bir cevher...<br />

54 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Travel<br />

ZEKERİYA ŞEN<br />

Fest Travel Genel Müdürü<br />

Hindistan ülke olarak her lakaba uygun; tek biri<br />

haricinde, o da sıkıcı. Hindistan ile çok fazla iş yapan<br />

biri olarak bende bıraktığı tat bambaşka. Belli kalıpları<br />

kırdırıp buraya yolladığım gezginlerin seyahat<br />

sonrası teşekkürlerle dönmesi ve akıllarındaki soru<br />

işaretlerinin gereksiz olduğunu görmüş olmaları,<br />

benim için en değerli hediyelerden biri.<br />

Yaklaşık yirmi yıldır irili ufaklı Hindistan ile bir ilişkim<br />

var. Renkler, binlerce egzotik kokular, sıcaklık, toz,<br />

kargaşa, fakirlik, sevinç, taşkınlık, hayatı dolu dolu<br />

yaşamak, ölümü gururla karşılamak ve insanlık... Her<br />

şey nefes kesiyor, meydan okuyucu ve her zaman<br />

gözünün tam ortasında, anında gerçekleşiyor. Hindistan’ı<br />

hem çok sevdim hem de nefret ettim, fakat<br />

aşk bu değil mi zaten!<br />

14 milyonun üzerinde nüfusu ile Yeni Delhi, tam tabir<br />

yerindeyse nabzı hızlı atan bir şehir. Mughal ve Britanya<br />

mimarisinin izini taşıyan şehir, India Gate (Hindistan<br />

Kapısı) ile temsil ediliyor. Şehrin logosu gibi ama 1664<br />

yılında Şah Cihan tarafından yaptırılan, Hindistan’ın en<br />

büyük camisi olan Cuma Camisi, İmparator Babur’un<br />

1526 yılında inşa ettirdiği devasa Kırmızı Kale (Red Fort)<br />

ve elbette Agra’nın incisi Taj Mahal’ın prototipi olarak<br />

kurgulanan Humayun’un Türbesi, şehrin en önemli<br />

gezilecek yerleri arasında üst sırada yer alıyor.<br />

NEFES KESEN BAHAİ LOTUS TAPINAĞI<br />

Biraz daha fazla zamanınız olursa, modern tapınağı<br />

görmek için Bahapur’a gidebilirsiniz. 1989 yılında<br />

tamamlanan, nefes kesen Bahai Lotus Tapınağı...<br />

Beyaz taç yaprağı mimarisiyle Sydney Opera Evi’ni<br />

anımsatıyor. İçinize ferahlık serpen bu yapı, dünyanın<br />

en fazla ziyaret edilen mekânlarından biri... En son<br />

verilere göre, yaklaşık 50 milyon gezgin bu mimarinin<br />

güzelliğini algılıyor. Günbatımında eğer doğru bir çatı<br />

katından Delhi’ye bakarsanız, onun tüm güzelliklerine<br />

şahit olabilirsiniz. Bir tarafınızda elbette nefes kesen,<br />

batmakta olan güneşin şehrin üzerine bıraktığı altın<br />

renkli tablo, diğer tarafta ise şehrin şu anki halini<br />

yansıtan katmer katmer siluetler...<br />

ŞEHİR İÇİNDE ŞEHİRLER<br />

Aslında Delhi, kendi içerisinde var olan birkaç<br />

şehirden oluşuyor; şehir içerisinde şehir adeta.<br />

Ülkenin başkenti, aynı zamanda politik, entelektüel<br />

ve kültürel merkezi... Yirmi beş yıl önce ekonomisini<br />

dış dünyaya açan bir ülke olarak Delhi’nin bazı<br />

sokaklarında en son model arabaları görüp, diğer<br />

sokaklarında sefaletin dibine şahit olabilirsiniz. Bir<br />

zamanlar Mugal’lar tarafından yönetilen, resmi mercilerde<br />

Farsça konuşulan ve sanatın doruk anlarını<br />

yaşadığı bir şehir olan Delhi, başka bir boyutta bu<br />

göz kamaştırıcı özelliğini koruyor.<br />

DÜNYANIN EN YÜKSEK KİREMİT MİNARESİ<br />

Biraz daha popüler rotanın dışına çıkmak isterseniz;<br />

72,5 metre yüksekliğindeki, dünyanın en yüksek kiremit<br />

minaresi olan, ense açınızı sıfırlayan Kutup Minar,<br />

zamanınızı fazlasıyla hak ediyor. Hindistan’ın ilk<br />

Müslüman imparatoru olan Kutbeddin Aybeg, bu yapının<br />

inşaatını başlatmış ve ancak <strong>17</strong>0 yıl içerisinde<br />

tamamlanabilmiş. Fakat tartışma götürmeyen tek<br />

şey, kulenin yaklaşık 800 yıldır sadece Hindistan’ın<br />

değil, tüm dünyanın en mükemmel anıtlarından biri<br />

olduğudur. Çok yakınında ise 7 metre yüksekliğinde<br />

metal bir sütun yer alıyor. Bu bir zamanlar orada bulunan<br />

Caynacı Tapınağı'ndan geri kalan bir gösterge.<br />

1600 yıldan beri de paslanmamasıyla arkeologlar<br />

dâhil herkesi şaşırtmayı başarıyor.<br />

BELİRSİZLİK,<br />

TAHMİN<br />

EDİLEMEZLİK<br />

Yeni Delhi’de daha çok<br />

görecek mekân var<br />

ama her gezgin gibi ne<br />

yazık ki zamana karşı<br />

yarışmanız söz konusu.<br />

Trafiğin çılgınlığı,<br />

insanların sürekli seferi akışta olması, köşe başı tanrı<br />

ve tanrıçaları, inançları, renkleri, tarihin ağırlığı, sizin<br />

bir daha geri gelmeniz için ön ayak oluyor. Sabahın<br />

köründe araba ile Agra’ya gitmek için yola çıktık.<br />

Alternatif olarak Şatabdi Ekspresi ile Agra’ya gitmek<br />

de ayrı bir keyif. Fakat her gezginin istediği her şey<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

55


Travel<br />

olamıyor. Yolculuk Agra’ya olacak ve iki saat<br />

sürecek. Normalde bu yol 253 km arabayla,<br />

bize göre maksimum 2 saatte alınır ama<br />

Hindistan koşullarına göre en az 6-7 saat. Bu<br />

belirsizlik, tahmin edilemezlik ülkeyi ayrıca<br />

keyifli kılıyor. En azından benim sürekli<br />

yüzümde bir gülümseme vardı.<br />

ARABA YOLCULUĞU,<br />

DEHŞET VERİCİ BİR TECRÜBE<br />

Hindistan’da araba yolculuğu yapmak ayrı<br />

bir heyecan... Asla sıkıcı değil, aksine heyecan<br />

dozajı yüksek, dehşet verici bir tecrübe.<br />

En önemlisi, sakin bir şoföre sahip olmanız.<br />

Eğer bizlerin alıştığı gibi bir şoför olsa, Hindistan<br />

yollarında bence bir gün dayanmaz.<br />

Her yerden fırlayan arabalar, yol bilmeyen<br />

bahtsız yayalar, fazla yüklenmiş tanımını<br />

yeniden tanımlayan motosikletler, otomatik<br />

çekçekler, duman öksüren şaftı kaymış<br />

kamyonlar ve otobüsler, bisikletler, antik<br />

zamandan kalma azman traktörler, yolun ortasında<br />

güneşlenen inekler ve şeritsiz öküz<br />

arabaları... Hepsi aynı yolda sizleri bekliyor<br />

ve bunları aşmak bir yetenek meselesi.<br />

KORNA BİR YAŞAM BİÇİMİ<br />

Burada kurallar farklı işliyor, idrak edemeyeceğimiz<br />

bir kural mekanizması, bizlerin<br />

harcı değil asla. Her aracın arkasına<br />

kazınan LÜTFEN KORNA ÇAL, KORNANI<br />

DUYALIM veya KORNA BİR YAŞAM BİÇİMİ<br />

gibi cümleler ister istemez iştahınızı<br />

kabartıyor. Hindistan’da aracınızdan önce<br />

en önemli olan şey kornanızın sağlam,<br />

freninizin iyi, uyanık ve dört göz (iki önde<br />

iki arkada) olmanız gerek. Ama gerçekte<br />

her şey korna ile ilerliyor ya da ilerlemiyor,<br />

tamamen bakış açınıza bağlı.<br />

bu eser, Agra’nın hatta Hindistan’ın incisi.<br />

Bu eseri elbette ziyaret etmeden Hindistan’dan<br />

dönmek bir suç... Edward Lear, daha<br />

ilk bakışta büyülendiği Tac Mahal hakkında<br />

şunları yazmıştır: "Bundan böyle dünyadaki<br />

insanları iki sınıfa ayırmalı; Tac Mahal'i<br />

görenler ve görmeyenler." Ama benim gibi<br />

Cuma günü şehre girip, başka da zamanınız<br />

yoksa ve eğer önceden de bu şaheseri<br />

ziyaret ettiyseniz, o zaman nefis fotoğraf<br />

çekebileceğiniz bir kaç püf noktası var. Ve<br />

Cuma gününe denk gelse de önemli değil.<br />

Yamuna (Cumna) Nehri boyunca ilerleyip<br />

yolun bittiği, Taj Mahal’ı karşınıza alabileceğiniz<br />

bir yerde arabanınızı bırakın. Buradan<br />

bitlerini temizleyen maymunlar arasından<br />

Taj Mahal’ın ana girişi olan Sidi Kapısı'na<br />

giden resmi bahçelerin oradan nefis bir<br />

manzaraya sahip olabilirsiniz. Turistlerden<br />

ırak, kendi başınıza çekeceğiniz nefis<br />

görseller, size ayrı bir ölümsüz anı hediye<br />

ediyor. Eğer zamanınız varsa Taj Mahal’in<br />

yapımında kullanılan mermerin işlendiği, jenerasyondan<br />

jenerasyona aktarılan çalışma<br />

ocaklarını ziyaret edebilirsiniz. Agra’nın taşı<br />

toprağı mermer dersek yalan olmaz.<br />

HAYALET KENT FATEHPUR SİKRİ<br />

Sırada Akbar’ın Mughal İmparatorluğu’nun<br />

bir zamanlar başkenti olan Fatehpur Sikri<br />

var. Zamanında 30 bin kişinin yaşadığı bu<br />

kent hâlâ güzelliğini koruyor ve gelen<br />

gezginleri heyecanla karşılıyor. Sadece bu<br />

ziyaretinizi öğle güneşinin altında yapmayın,<br />

o zaman haşlanmanın farklı kavramlarını<br />

keşfetme imkânı yakalarsınız. En iyi zaman<br />

sabah saatleri veya fotoğrafçılar için öğleden<br />

sonra. Maalesef artık burası bir hayalet<br />

kent... Ayakta kalan sarayı ve camisi, turistler<br />

için mıknatıs görevini üstenmiş durumda.<br />

Akbar, bu kenti evliya ve üstadı Selim Çisti’yi<br />

onurlandırmak için inşa ettirmiş. Gelen ziyaretçilerin<br />

çoğu öncelikle bu evliyanın mezarını<br />

ziyaret edip, iyi dilekte bulunuyorlar.<br />

Hatta pek çoğu telkâri mermer işlemesine<br />

kurdele bağlayıp niyette bulunuyor. Benim<br />

kurdelem de diğer kurdeleler arasında yerini<br />

aldı. Hayır, niyetim gerçekleşmedi.<br />

PEMBE ŞEHİR CAYPUR<br />

Şimdi sırada Hindistan’ın ruhunu, derinliklerini<br />

kemiklerinizde hissedeceğiniz<br />

Pembe Şehir Caypur var. Agra’dan yaklaşık<br />

235 km uzaklıkta olan bu şehre yine araba<br />

yolculuğu yaparak gittim. Yol maceraları<br />

daha renkli olmasına rağmen tema aynı<br />

kaldığı için tekrara girmenin bir faydası<br />

yok. Caypur, namı diğer Pembe Şehir, Hindistan’ın<br />

Racastan eyaletinde yer alıyor.<br />

Racastan, yaklaşık bir Almanya büyüklüğünde<br />

aşağı yukarı. Büyük bir bölümü Thar<br />

Çölü ile istila edilmiş durumda. Kralların<br />

Toprağı, yani Racastan, korkusuz savaşçılar<br />

Rajput’ların memleketi. İnanışa göre<br />

Rajput’lar, birebir Rama ve Krişna adlı kahramanların<br />

soyundan geliyorlar. Dinlerini<br />

ve topraklarını Müslüman istilacılara karşı<br />

uzun yıllar korudular. Tarihin bir döneminde<br />

Mughal İmparatorluğu ile ittifak kurup,<br />

kendi aralarında kız alıp vermeye başladılar.<br />

Böylece geleceklerini garanti altına<br />

alıp bölgenin zenginleşmesine, refahın tüm<br />

Hindistan’a esin kaynağı olmaya devam<br />

ettiler. Caypur, Hindistan’ın ilk planlanmış<br />

şehri ve <strong>17</strong>27 yılından yerleşimin başlandığına<br />

inanılıyor. Şu an Racastan’ın başkenti<br />

ve yaklaşık nüfusu 3,5 milyon. Pembe Şehir<br />

olarak biliniyor zira eski şehirdeki tüm<br />

HİNDİSTAN'IN İNCİSİ TAJ MAHAL<br />

Agra’yı ziyaret için tek gününüz varsa bunu<br />

Cuma yapmayın, zira şaheser Taj Mahal’in<br />

kapıları o gün kapalı. 1632-1653 yılları<br />

arasında Şah Cihan tarafından on dördüncü<br />

çocuklarına doğum yaparken ölen, diğer<br />

yarısı eşi Mümtaz Mahal için inşa ettirilen<br />

56 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Travel<br />

evler, yasa gereği koyu safran kırmızı renk<br />

ile boyanmak zorunda. Bu zorunluluk, 1876<br />

yılında Galler Prensi'nin ziyaretiyle birlikte<br />

dayatılmaya başlanmış aslında ama pek<br />

çok kişiyi bu kısmı pek ilgilendirmiyor.<br />

ÜLKENİN EN ZENGİN BÖLGESİ<br />

RACASTAN<br />

Racastan; sarayları, tapınakları ve kaleleriyle<br />

Hindistan’ın en zengin bölgesi, bundan<br />

dolayı en güzel renkler de buradan çıkıyor.<br />

Bu şaheser yapıların bir kısmı, turizmin<br />

cazibesi ile otellere devşirilmiş durumda.<br />

Bunların en güzeli, 1835 yılında Kraliyet Av<br />

Evi olarak inşa edilen ve şimdilerde otel<br />

olarak kullanılan Rambagh Palace. Caypur,<br />

tamamıyla bir renk şöleni; kafanızı çevirdiğiniz<br />

her köşede bir eşsiz kare ile karşılaşmanız<br />

mümkün. Renkli dizginli develer ve<br />

arkasında onun yemeğini - koca bir blok<br />

darı - aheste aheste taşıyan filler...<br />

AMBER KALESİ<br />

Elbette ilk durak en popüler mekânlar; bunları<br />

listeden silmeden hareket etmek, sanki<br />

suç işlemek gibi bir şey. Pembeliği ile göz<br />

kamaştıran Hawa Mahal, Caypur’u ziyaret<br />

edenlerin genellikle ilk durağı. Şehir sarayının<br />

bir yüzü olan Hawa Mahal, ana caddeye<br />

bakıyor ve 953 paravanlı pencere kanadı ile<br />

süslenmiş bir ön cephe. Bu paravanlar arasında<br />

asil kadınlar hem temiz hava teneffüs<br />

edip, hem de dış dünyayı gözlemliyorlardı.<br />

Caypur’a 11 kilometre uzaklıkta olan Arawalli<br />

Tepesi’ne kurulan Amber Kalesi, genellikle<br />

ikinci ziyaret durağı oluyor. Kaleye doğru<br />

yaklaşırken güzel panoramik bir fotoğraf<br />

çekmek için durduğunuz her yerde bir<br />

yılan oynatıcısı ile karşılaşmanız mümkün.<br />

Kurguya göre siz duracaksınız ve mecburen<br />

karenizin içine yılan oynatıcısını da alıp,<br />

Amber Kalesi’nin fotoğrafını çekeceksiniz<br />

ve sonra pamuk eller cebe. Ben fazlasıyla<br />

elimi cebime soktuğumu anımsıyorum.<br />

FİL SIRTINDA YOLCULUK<br />

Amber Kalesi’ne çıkmanın en popüler yolu,<br />

sırtına ahşap bir platform oturtulmuş<br />

olan bir fil ile. Hayvanseverler bu uygulamaya<br />

çok tepki verebiliyorlar ama bir de<br />

öykünün diğer tarafı var. Bu hayvanlar ve<br />

sahipleri, bu uygulama sayesinde ekmek<br />

yiyorlar. Daha da önemlisi, bir fil günde<br />

maksimum 2, bir olasılık 3 defa kaleye<br />

çıkıyor, yani bir suistimal, sömürü de söz<br />

konusu değil. Ancak muhtemelen bu çok<br />

yakında kaldırılacak. Fil sırtına binmek<br />

ayrı bir macera ve onun yürüme temposu<br />

ve salınımına senkronize olmak oldukça<br />

keyifli, bazılarına meşakkatli. Kaleye ayrıca<br />

yürüyerek (merak etmeyin filler tarafından<br />

ezilmezsiniz) veya ciplerle (farklı yönden)<br />

çıkmak söz konusu. Fil üzerinde kaleye<br />

çıkarsanız, Maharacalar gibi yedi müstahkem<br />

kapıdan geçiyorsunuz. Kalenin dış<br />

cephesi, içindeki zenginliği asla yansıtmıyor,<br />

onun için hemen ön yargılı olmayın.<br />

İçeride sizleri nefes kesen freskler, zarif<br />

mozaikler, özenle yontulmuş mermer<br />

paravanlar, bahçeler, duvarları ve tavanı<br />

tamamen ayna ve renkli cam ile kaplanmış<br />

bir salon Şiş Mahal (Aynalı Salon), ayrıca<br />

muz ağacını anımsatmak üzere işlenmiş<br />

yeşil mermer sütunlu, sivri uçlu kemerli ve<br />

kubbeli bir tapınak bekliyor. Ve elbette pek<br />

çok güzel panoramik kareler.<br />

ASTROLOJİ MERAKLILARI İÇİN<br />

CANTAR MANTAR<br />

Amber Kalesi'ni inşa ettiren Raja Savay<br />

Cay Sing II’nin astrolojiye inanılmaz merakı<br />

varmış. Elbette bir astronom olarak bu<br />

benim ekstra ilgimi çekti. Bu lider, <strong>17</strong>27-<br />

<strong>17</strong>34 arasında Caypur’daki Cantar Mantar<br />

isimli, dünyanın o zamanki en gelişmiş<br />

cihazlarını barındıran, gözlemevini inşa<br />

ettirmiş. Özellikle uzay bilimlerine meraklı<br />

olanların asla es geçemeyeceği bir yer<br />

Cantar Mantar. İki metre genişliğindeki<br />

yıldız haritası, gezegenlerin hareketini<br />

ölçen karizmatik bir cihaz, kocaman güneş<br />

saatleri görülmesi gereken enstrümanlar<br />

arasında. Bu güneş saatleri günümüzde<br />

saati sadece iki saniye ile yanlış gösteriyor.<br />

Evrenin değişim değerlerine bakarsak, bu<br />

veri hâlâ geçerli ve sağlıklı.<br />

ALIŞVERİŞ İÇİN DİPSİZ BİR KUYU<br />

Pek fazla alışveriş merakım yoktur ama<br />

Caypur’da bu duruşunuzdan biraz özveri<br />

göstermeniz gerekiyor. Zira ülkenin belki<br />

de en güzel pazarları bu Pembe Şehir'de.<br />

Meşhur kuyumcu ailelerin elinden çıkan<br />

mücevherattan, Ganges Nehri'nin kutsal<br />

suyundan yapılan sabunlara kadar pek çok<br />

ürün var bu pazarlarda. Acılı turşulardan<br />

bol şıngırtılı bileziklere, el sokularak test<br />

edilen sütlerin satıldığı süt pazarlarından<br />

ince işlemeli sanat eserlerine kadar dipsiz<br />

bir kuyu denecek güzellikler var ortada.<br />

Meraklısı için yelpaze altından yeşime<br />

oldukça geniş.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

57


Röportaj<br />

TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya:<br />

2019 Yılı ülkemizin turizm<br />

rekorları kıracağı bir dönem<br />

REHA KADAK<br />

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜR-<br />

SAB), ülkemizin en önemli turizm meslek<br />

birlikleri arasında yer alıyor. Uzun yıllar<br />

ülke turizmine yaptığı katkılarla turizmimizin<br />

niteliğini yükselten bir kuruluş olan<br />

TÜRSAB'ın Başkanı Firuz Bağlıkaya da<br />

ülkemizin en önemli turizm insanlarından<br />

biri. <strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi olarak Bağlıkaya<br />

ile TÜRSAB ve turizm çalışmaları<br />

üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.<br />

Sayın Firuz Bağlıkaya, ülkemizin en<br />

önemli turizm birliklerinden TÜRSAB’ın<br />

başkanlığını yürütüyorsunuz. Firuz<br />

Bağlıkaya’nın turizm sektörüne girişi nasıl<br />

oldu. Sizin hikâyenizi dinleyebilir miyiz?<br />

1957 İstanbul doğumluyum. Ailem memur<br />

olduğu için Ankara’da büyüdüm. Ankara<br />

Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’nden 1976<br />

senesinde mezun oldum. Yabancı Diller<br />

Yüksek Okulu’ndan diplomamı aldıktan sonra<br />

eğitimime yurt dışında devam etmenin<br />

daha doğru olduğunu düşünerek, Almanya<br />

Goethe Enstitüsü’ne gittim. Mesleğe ilk<br />

başlangıcım, lise yıllarında otellerde yaptığım<br />

stajlarla oldu. <strong>17</strong>-18 yaşlarımdan itibaren<br />

komilik, bellboy'luk gibi işlerle en temelden<br />

başlayarak sektöre adım attım.<br />

Sonrasında otelcilikten seyahat acentacılığına<br />

geçmeye karar verdim. Acentacılığa<br />

Bodrum Tur’da başladım. Tur operatörlüğü<br />

adına da Türkiye için hareketlenmelerin<br />

başladığı bir dönemdi. Ardından Ceylan<br />

Holding’e bağlı Cey Tur şirketinde genel<br />

müdürlük görevine geldim. Bir sonraki<br />

durağım, 1995 senesinde şu anda sahibi<br />

olduğum Detur şirketi oldu. Dahil olduğumda<br />

Detur, Dedeman Grubu’na aitti. Sektörün<br />

önde gelen isimlerinden Murat Dedeman ile<br />

2005 yılına kadar birlikte güzel çalışmalara<br />

imza attık. 2005’ten sonra Dedeman Grubu,<br />

seyahat acentacılığı işinden çıkmak istedi.<br />

Şirketi çok iyi tanıdığım için DETUR’u ben<br />

devraldım. Daha sonra TÜRSAB Genel<br />

Sekreterliği ve İkinci Başkanlık görevlerinde<br />

bulundum. Şubat 2018’de yapılan seçimde<br />

TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanlığı<br />

görevine seçildim. Turizm alanında tecrübeli<br />

yönetim kurulumuzla seyahat acentalarının<br />

sorunlarını çözüp, sektörümüzü en iyi noktaya<br />

getirmek için çalışıyoruz.<br />

TÜRSAB, ülkemizin en<br />

önemli turizm birliklerinden...<br />

Faaliyetlerinden, çalışma<br />

alanlarından bahsedebilir misiniz?<br />

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜR-<br />

SAB), 28 Eylül 1972 tarihinde yürürlüğe<br />

giren 1618 sayılı "Seyahat Acentaları ve<br />

Seyahat Acentaları Birliği Kanunu" uyarınca<br />

kurulmuş olan bir meslek birliğidir.<br />

Birliğimizin temel amacı, seyahat acentalığı<br />

mesleğinin ve faaliyet alanının temelini<br />

oluşturan turizm sektörünün gelişimine<br />

katkıda bulunmak. TÜRSAB’ın hizmet<br />

alanı içinde 1618 sayılı kanunun belirlediği<br />

yetkiler çerçevesinde meslek disiplininin<br />

sağlanması, mesleğin gelişimine ilişkin<br />

faaliyetler, seyahat acentalarının karşılaştıkları<br />

sorunların çözümü yönünde yapılan<br />

çalışmalar yer alıyor. Yönetim kurulu<br />

üyelerimiz ve ekip arkadaşlarımızla birlikte<br />

TÜRSAB’ı ve turizmi en iyi noktaya getirecek,<br />

turizm hedeflerimize en kısa sürede<br />

ulaştıracak projeler üzerinde çalışıyoruz.<br />

TÜRSAB’ın ülke ekonomisine katkıda<br />

bulunmasının yanı sıra kurumsal, şeffaf,<br />

üyelerin hak ve menfaatlerini korumaya<br />

TÜRSAB Başkanı<br />

Firuz Bağlıkaya<br />

odaklı bir birlik haline gelmesi gerektiğini<br />

her fırsatta dile getirdik. Çünkü asıl hedefimiz<br />

buydu. Yönetime geldiğimizde ciddi bir<br />

borç yükü ve beraberinde icralar olduğunu<br />

gördük. Adımlarımızı daha sağlam atmak<br />

amacıyla, önümüzü daha berrak görebilmek<br />

için ilk iş olarak bağımsız denetimler<br />

yaptırdık. Turizm sektörünün giderek<br />

dijitalleşen dünyaya ayak uydurması için<br />

çalışıyoruz. Bu kapsamda Türkiye Bilişim<br />

Vakfı ile birlikte “Turizm Sektörünün Dijital<br />

Dönüşüm” projesini hayata geçirdik. 31<br />

Ekim’de acentalarımızın katıldığı Dijital Dönüşüm<br />

Çalıştayı’nı gerçekleştirdik. Sektöre<br />

hizmet veren 9 kurumun yer aldığı Turizm<br />

İstişare Kurulu’nu oluşturduk ve TÜRSAB<br />

olarak ilk dönem sözcülüğünü üstlendik.<br />

TÜRSAB, yönetmelik olmadan yönetilen<br />

bir kurumdu. Yeni yönetmeliğin çıkmasını<br />

sağlayarak, günümüz koşullarına daha aktif<br />

cevap verecek yeni bir yapı oluşturduk.<br />

1618 sayılı Türkiye Seyahat Acentaları Kanunu’nun<br />

çağın gerek ve koşullarına uygun<br />

bir şekilde yenilenmesi yönündeki çalışmalarımız<br />

ise sürüyor. Eximbank ile protokol<br />

58 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Röportaj<br />

imzalayarak, üyelerimize düşük faiz ve<br />

KGF garantili, teminatsız toplamda 300<br />

milyon TL’lik finansman kaynağı sağladık.<br />

Sektörün en önemli sorunlarından biri olan<br />

kaçak seyahat acentalarının önünü kesmek<br />

için denetimleri sıklaştırdık. Yeni acenta<br />

açılmasını zorlaştırdık. Turizm sektörünün<br />

ihtiyacı olan yetişmiş, kalifiye eleman<br />

ihtiyacını karşılamak için TÜRSAB Akademi’yi<br />

yeniden faaliyete geçirdik. Türkiye<br />

genelinde uygulanacak şekilde 'İstihdam<br />

Garantili Turizm Eğitimi' faaliyetlerini başlattık.<br />

Türkiye Rehberler Birliği (TUREB) ile<br />

rehber ve seyahat acentalarını buluşturan<br />

iş birliği platformu TÜRSAB Online’ı oluşturduk.<br />

Tüketici mağduriyetlerini önlemek,<br />

kaçak acenta faaliyetlerine son vermek<br />

için Dijital Doğrulama Sistemi'ni devreye<br />

soktuk. Sağlık turizmini geliştirmek adına<br />

Türkiye Sağlık Turizmi Dernekleri Federasyonu<br />

(TURSAF) ile protokol imzaladık.<br />

TÜRSAB TV’yi kurduğumuz gibi 'The Voice<br />

of Travel' dergisini de çıkarmaya başladık.<br />

Bunlar gibi pek çok adımı da önümüzdeki<br />

süreçte atmaya devam edeceğiz.<br />

2018 yılı, Türkiye ve TÜRSAB için nasıl<br />

bir turizm yılı oldu? Turizm adına ne gibi<br />

çalışmalar yürütüldü?<br />

2018 yılında gerek ülke turizmi açısından<br />

gerekse TÜRSAB’ın faaliyetleri açısından<br />

çok başarılı bir yılı geride bıraktık. Ülkemize<br />

gelen ziyaretçi rakamlarına bakıldığında;<br />

20<strong>17</strong> yılında yaklaşık 38 milyon<br />

ziyaretçi ağırlayan Türkiye, 2018’in ilk 10<br />

aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine<br />

göre yüzde 22,4’lük bir artışla 35,5 milyon<br />

ziyaretçi ağırladı. 2018’in Ocak-Ekim döneminde<br />

ülkemize gelen yabancı ziyaretçi<br />

sayısı, rekor yıl kabul edilen 2015’in aynı<br />

dönemine göre yaklaşık yüzde 7 büyüme<br />

gösterdi. 2018 yılında TÜRSAB olarak<br />

turizm sektörüne yönelik birçok çalışmaya<br />

imza attık. Bizim için Türkiye’nin dünyada<br />

tanınması öncelikli konu. Bu nedenle<br />

Türkiye’nin tanıtımı için elimizden gelen<br />

çabayı gösteriyoruz. Yurt içi ve yurt dışı<br />

fuarlara katılıyor, workshop ve festival gibi<br />

etkinliklere destek veriyoruz. Bu konudaki<br />

çalışmalarımız artarak devam edecek.<br />

6-8 Aralık tarihleri arasında İzmir’de düzenlenen<br />

Travel Turkey Fuarı’nda dünyanın<br />

önde gelen gastronomi ve turizm uzmanları<br />

ile eğitimcileri bir araya getirerek, Türkiye’nin<br />

gastronomi potansiyelini dünyaya<br />

tanıtmayı hedeflediğimiz 4. Uluslararası<br />

Gastronomi Turizmi Kongresi’ni düzenledik.<br />

Türkiye’nin Avrupa ve Rusya pazarı dışında<br />

da tanınır ve tercih edilir bir ülke olması için<br />

çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Son olarak<br />

Çin, Hindistan, Ukrayna, Makedonya ve<br />

Bosna-Hersek Büyükelçilerine Gaziantep<br />

ve Şanlıurfa’yı gezdirdik. Gaziantep’te<br />

Zeugma Mozaik Müzesi’ni, Şanlıurfa’da<br />

tarihin sıfır noktası kabul edilen ve UNES-<br />

CO Dünya Kalıcı Mirası Listesi’ne giren<br />

Göbeklitepe’ye götürdük. Türkiye’de görev<br />

yapan büyükelçilerin ülkemizin değerlerini<br />

yerinde görmeleri için gezilerimizi devam<br />

ettireceğiz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın<br />

tanıtım çalışmalarına TÜRSAB olarak biz<br />

de katkı sağlıyoruz. Sosyal medya kanalları<br />

üzerinden tanıtımı önceleyen stratejiye<br />

koordineli olarak katkı sunacağız.<br />

İstanbul’un son yıllardaki turizm<br />

misafirleri Ortadoğulu turistler.<br />

Ortadoğu pazarının artı ve eksilerini<br />

nasıl yorumluyorsunuz?<br />

Binlerce yıllık geçmişe sahip, tarih boyunca<br />

üç farklı imparatorluğa başkentlik yapmış<br />

olan İstanbul, günümüzde de dünyanın en<br />

renkli ve kozmopolit kentlerinden biri durumunda.<br />

Turistik açıdan bir çekim merkezi<br />

olan İstanbul, dünyanın dört bir yanından<br />

misafirleri ağırlıyor. Bununla birlikte İstanbul’a<br />

gelen turistlerin ağırlığının Ortadoğu<br />

kaynaklı misafirlerden oluştuğunu söylemek<br />

de doğru değil. Zira, İstanbul’a gelen<br />

turistlerin milliyetlerine göre dağılımına<br />

bakıldığında ilk sırada Alman misafirlerin<br />

yer aldığı görülüyor.<br />

Benzer bir durum, Türkiye geneli ziyaretçi<br />

verilerinde de geçerli. Ocak-Ekim 2018 döneminde<br />

Türkiye’ye Avrupa ülkelerinden gelen<br />

ziyaretçilerin toplam pazar içindeki payı<br />

yaklaşık yüzde 45 iken, Rusya ve Bağımsız<br />

Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinin pazar<br />

payı yüzde 31 civarında bulunuyor. Aynı<br />

dönemde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />

Katar, Irak, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan,<br />

Ürdün ve Yemen gibi Ortadoğu ülkelerinden<br />

gelenler, Türkiye’nin toplam ziyaretçilerinin<br />

yaklaşık yüzde 8’ini oluşturdu.<br />

2019 yılına yeni girdiğimiz bugünlerde,<br />

yeni yılın turizm hedefleri ne olmalı, ne<br />

gibi çalışmalar yürütülmeli?<br />

2019 yılı için ilk izlenimlerimiz pozitif<br />

yönde. Yurt dışı fuarlardan ve erken<br />

rezervasyon taleplerinden edindiğimiz<br />

ilk izlenimler, 2019 yılının ülkemiz turizmi<br />

için yeni rekorların kırılacağı bir dönem<br />

olacağına işaret ediyor. Özellikle en önemli<br />

kaynak pazarımız olan Avrupa ülkelerinden<br />

gelen ziyaretçi sayılarında artış bekliyoruz.<br />

Buna ilişkin ilk sinyalleri de Kasım ayında<br />

Londra’da gerçekleştirilen WTM Fuarı’nda<br />

aldık. Bu pazardan en az yüzde 25 artış<br />

bekliyoruz. Türkiye, sahip olduğu nitelikli<br />

tesisler ve misafirperverlik anlayışını öne<br />

çıkartan hizmet anlayışıyla rekabet avantajı<br />

çok yüksek ülkelerden biri konumunda<br />

bulunuyor. Dolayısıyla ülkemiz turizminin<br />

2019 yılında çift haneli büyüme verilerini<br />

yakalayarak, istikrarlı biçimde büyümeyi<br />

sürdüreceğini ifade edebiliriz.<br />

Son olarak, TÜRSAB’ın 2019 yılına dair<br />

çalışmaları ve hedefleri nelerdir?<br />

Bir yandan dijitalleşen dünyada acentalarımızın<br />

çağın gerek ve koşullarına<br />

ayak uydurmasını sağlayacak çalışmaları<br />

hayata geçiriyoruz, diğer yandan dünyada<br />

Türkiye’nin imajını yükseltecek etkinlik ve<br />

organizasyonlara sponsor olarak ülkemizin<br />

küresel rekabette öne çıkmasına<br />

katkı sağlıyoruz. Toplantı, Etkinlik ve<br />

Kongre (MICE) turizminin gelişmesi için<br />

de ciddi çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu<br />

bağlamda Avrupa’da etkinlik sektörünün<br />

önde gelen organizasyonlarından biri olan<br />

Best Event Award (BEA) World Festivali’ni<br />

YEPUD’un çalışmaları ve TÜRSAB’ın yoğun<br />

desteği ile 2019 yılında İstanbul’a kazandırdık.<br />

BEA World Festivali, etkinlik turizmi<br />

alanında karar vericileri buluşturan küresel<br />

anlamda çok önemli bir etkinlik. Dünyanın<br />

en önemli etkinlik firmaları ve yöneticilerinden<br />

oluşan 650 katılımcı ile düzenlenecek<br />

BEA etkinliği, önümüzdeki yıllarda da<br />

sürecek bir etki yaratacak. TÜRSAB olarak<br />

2019 yılında da dünya turizm endüstrisini<br />

buluşturan fuar ve etkinliklere katılmaya,<br />

özel etkinlik ve organizasyonlarla turizm<br />

sektörüne katkı vermeye devam edeceğiz.<br />

Bu kapsamda gastronomi turizminin<br />

geliştirilmesine yönelik olarak gastronomi<br />

kongresi düzenleyeceğiz. Mart 2019’da<br />

“Turizmde Fark Yaratanlar” ödül töreni<br />

ile turizm sektörüne değer katan isimleri<br />

onurlandıracağız.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

59


Bodrum the Region of Tourism<br />

12 months of tourism<br />

aim in Bodrum<br />

In the summer months, millions of tourists come from Turkey and<br />

abroad to Bodrum which is known as a tourism paradise with its<br />

magnificent nature and unique bays and beaches. It is aimed to<br />

spread the tourism mobility to 12 months with the national and<br />

international sports events organized in winter in the district.<br />

Bodrum Hoteliers Association General Secretary Orhan Kavala<br />

said in his statement on the subject that many tourists from<br />

England, Netherlands, Russia, Belgium, France, and Germany came<br />

to the district last year. Kavala stated that they will attend various<br />

fairs in abroad in the year 2019; ''We participated in fairs in Italy,<br />

France and England. The developments for the newyear seem<br />

pretty good. In the long view, there are fairs in Holland, Berlin and<br />

Moscow. These are very large fairs.''<br />

CHEAP VACATION OPPORTUNITY<br />

Orhan Kavala indicated that Turkey become a popular country for<br />

foreign people and said: "The services we offer are much better<br />

than the rival countries. We have more potential, and we also offer<br />

cheap holiday opportunity. It is extraordinary that this service is<br />

provided in return for small amount of money. One of the factors<br />

that increase these numbers is the prices. The earnings of the rival<br />

countries for their services is more than ours.<br />

NATIONAL AND INTERNATIONAL<br />

ACTIVITIES IN WINTER MONTHS<br />

During the winter months, sailing races are also held in our<br />

district. Some of these races are national, some of them are<br />

international. This brings intense dynamism to Bodrum. There<br />

can be thousands of people participating in these competitions.<br />

Sporters participating in sailing races reach a serious number.<br />

This is a serious contribution to the Bodrum hotel sector. The areas<br />

in which competitions will be held are rich in Bodrum and they<br />

have a lot of options. As the numbers increase in an international<br />

area, Bodrum will begin to advertise its popularity all over Europe<br />

and the world."<br />

Giant bus terminal in Bodrum<br />

Muğla Metropolitan Municipality is making<br />

a giant bus terminal with a land price of 24<br />

million 600 thousand TL (Turkish Liras),<br />

the tender price of 45 million 548 thousand<br />

TL, and 4 million TL of solar energy<br />

panels. In short with a total investment of<br />

74 million TL…<br />

completed in Muğla Menteşe and obtained<br />

80 percent of its energy from the roof, the<br />

roof of the Bodrum Bus Terminal will also<br />

consist completely of solar panels.<br />

Being the first in the bus terminal, there<br />

will also be six electric car charging stations.<br />

With the transfer of the present bus<br />

station, which is in the district, to the out<br />

of the county town, it is planned to relieve<br />

the urban traffic to a great extent.<br />

The construction of the Bodrum Bus<br />

Terminal, which is planned to be obtained<br />

its energy from the solar panels on the<br />

roof, is <strong>17</strong> thousand 1<strong>17</strong> square meters. It<br />

has 21 intercity bus platforms, 45 minibus<br />

platform, 10 minibus store platform, the<br />

capacity of parking lot is 157 vehicles, the<br />

parking garage is designed for 19 vehicles<br />

and the disabled parking lot has 8 vehicles<br />

capacity. Like the Menteşe Intercity Bus<br />

Terminal, which its construction was<br />

60 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Bodrum the Region of Tourism<br />

Bodrum mandarin became chips and Turkish delight<br />

Bodrum mandarin which grows in Muğla's<br />

Bodrum district, became worldwide famous<br />

with its fragrance and taste; besides<br />

the fruit itself, it attracts attention with its<br />

several alternative products such as chips,<br />

soda, jam, and Turkish delight.<br />

Nearly 3 thousand tons of harvest is obtained<br />

from 5 thousand acres of mandarin<br />

gardens which are located in different<br />

parts of the Bodrum Peninsula. The Washington<br />

orange, klemantin and satsuma<br />

grow in Bodrum besides the mandarin<br />

which is famous for its color, scent, taste<br />

and pip. Located between the old Bodrum<br />

houses in the neighborhoods of Bitez and<br />

Ortakent-Yahşi, mandarin gardens offer a<br />

visual feast during the winter season.<br />

SOURCE OF OXYGEN FOR BODRUM<br />

In his statement on the subject, İsmail<br />

Akpınar, who is the Acting President of<br />

Bodrum Citrus Producers Association and<br />

60-year-old mandarin producer, stating<br />

that Bodrum mandarin became known<br />

worldwide with its unique scent and color<br />

and continued as follows: "We see that<br />

most of the mandarin gardens have been<br />

sold. This is very saddening for us. Here<br />

I am calling to producers, the producers<br />

who have mandarin gardens in Bodrum<br />

can call us.'' Pointing out that the mandarin<br />

gardens' importance, Akpınar emphasized<br />

that mandarin, a geographical indication, is<br />

the source of oxygen for Bodrum.<br />

Green gold of tourism<br />

heaven Bodrum: OLIVE<br />

The olive, which has been picked with great efforts in January-December<br />

months in Muğla, one of Turkey's most popular tourism<br />

centers, is among the livelihoods of the locals. Also, a significant<br />

portion of this olive is converted to oil. Olive oil is obtained from<br />

the olives collected with great care by different methods.<br />

Olive and olive oil, which dates back to 3,000 years and is considered<br />

as a source of healing by different civilizations in Muğla,<br />

is the means of living of about 40 thousand farmers in organic<br />

production. The olives, also called green gold, are collected by<br />

hand or shake and are divided according to their types. Olives<br />

that are taken to processing plants and poured into the hole, also<br />

called funnel by the workers, are cleaned, washed and crushed by<br />

the machine system. Then the pulp and the juice of the olives are<br />

decomposed.<br />

USABLE BOTH IN TABLE AND INDUSTRY<br />

Oil and black water are separated and taken into the filter tank,<br />

the final residues are winnowed out and left into the rest tank. The<br />

natural oil is then filled into canisters and bottles, and reaches the<br />

tables through public markets and groceries. The remained olive<br />

pomace of the oil is re-grinded and used in various fields in the<br />

industry. Most of the olive and olive oil production in Muğla takes<br />

place in Milas, Bodrum, Yatağan and Menteşe districts.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

61


Antalya the Region of Tourism<br />

Favorite place of golf tourism Belek<br />

In recent years Belek, which is the region of Antalya, has<br />

become one of the favorite places of golf tourism. In the<br />

year 2018, approximately 120 thousand people came to Belek<br />

from 30 countries to play golf. International Association of<br />

Golf Tour Operators (IAGTO) Turkey and Antalya Golf Specialization<br />

Sports Club President Cahit Şahin said that Belek is<br />

one of the world's major golf resorts with its 16 high standard<br />

golf courses.<br />

Indicating that Antalya, which is located in the Mediterranean<br />

climatic zone, is a very suitable place for golf, Şahin said that this<br />

sport is also important to spread the tourism to 12 months and<br />

stated the followings: ''The golf season starts at Belek in September<br />

and continues until the end of May. Also, it is possible to<br />

play golf early in the morning during the summer. Mainly from<br />

Northern European countries, from China to South Korea, from<br />

Japan to Russia and Ukraine, people from all over the world are<br />

GREAT CONTRIBUTION TO<br />

TURKEY'S PROMOTION<br />

In addition to Turkish teams, other teams<br />

from Russia, Ukraine, Romania, Croatia, Sercoming<br />

to Antalya for playing golf. This year we hosted about<br />

120 thousand golf players from around 30 countries in Antalya.<br />

It created an added-value of around 125 million euros in terms of<br />

income.'' President Şahin concluded his speech as follows:<br />

PER CAPITA EXPENDITURE IS ABOVE ONE THOUSAND EURO<br />

''Those who come to play golf, also pay for the golf course in addition<br />

to the accommodation. The price of playing golf one time<br />

is average 150-165 euros in Belek region. A golf player is buying<br />

4-5 games in a week on average. Therefore, the gaining is much<br />

more according to other tourists. For the people coming to play<br />

golf, per capita expenditure is above one thousand euro. There<br />

are currently 16 golf courses in Belek. We had 550 thousand<br />

round games in 2012 at region. In the following years this number<br />

fell. In 2018, we approached these numbers with the increase by<br />

the number of tourists. Our goal for 2019 is to surpass the 2012<br />

numbers, the 550 thousand round game.''<br />

Best camping site Antalya<br />

Turkey's leading sports tourism center<br />

Antalya, will host numerous teams<br />

between January-March, 2019. Together<br />

with super league, lower leagues, football<br />

teams coming from abroad and teams<br />

from other sports, approximately 3 thousand<br />

teams will make camp in Antalya<br />

accommodation facilities.<br />

Antalya is a favorite city of the teams for<br />

camping with its suitability for climate,<br />

availability of fields with FIFA criteria,<br />

abundance of technical facilities and high<br />

services offered in hotels. These camps<br />

provide great benefits in terms of the<br />

promotion of Turkey and tourism of winter<br />

season. Sports Tourism Association Chairman<br />

Recep Şamil Yaşacan, said in a statement<br />

on the subject that the local and foreign<br />

football teams will come for camping<br />

beginning from January in Antalya, which<br />

has more than <strong>17</strong>0 football fields. Yaşacan<br />

telling that Antalya is known in the world<br />

and attracted the attention of all teams,<br />

said the followings:<br />

FACILITIES ARE BEST IN THE WORLD<br />

"The airplanes coming to Turkey from all<br />

over the world is effective as well as the<br />

natural beauty and great weather. We have<br />

to raise this even more. The best camping<br />

place in football and other sports branch<br />

is Antalya. Our hotels and facilities are the<br />

best in the world. In December, January,<br />

February and March that are dead seasons<br />

for hotels normally, but thanks to sports<br />

tourism, accommodation facilities in<br />

Antalya become full. Thus, workers do not<br />

become unemployed.<br />

Chairman<br />

Recep Şamil<br />

Yaşacan.<br />

bia, Slovenia, Czech Republic, Hungary and<br />

Turkish Republics will camp in Antalya too.<br />

Sport tourism proves that Turkey is a reliable<br />

country. When teams come here, television<br />

programs of their countries announce<br />

'Zenit, Spartak Moscow, Schalke, Werder<br />

Bremen, Dortmund are camping in Antalya'.<br />

And this become Turkey's promotion and<br />

advertisement. Sports tourism's contribution<br />

to promotion is very important."<br />

62 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Antalya the Region of Tourism<br />

VALİ KARALOĞLU:<br />

Antalya is turning into<br />

a multicultural city<br />

Antalya Governor Münir Karaloğlu accepted<br />

the committee including the President<br />

of Russian Art and Culture Association<br />

Irina Balcı, President of Ukrainian Culture<br />

and Art Association Olesya Mercan, President<br />

of Iraq Turkmen Union and Solidarity<br />

Association Kürşat Çavuşoğlu within the<br />

scope of International Migrants Day.<br />

Karaloğlu said; "Antalya is an immigrant city.<br />

We have friends from 154 countries coming<br />

to our city and living here. Some of them<br />

come for education, some of them to start a<br />

new business, some to find a job, and some<br />

to live in Antalya at their retirement. We live<br />

peacefully with over 80 thousand foreign<br />

national friends in our city. In this regard,<br />

Antalya is turning into a multicultural city."<br />

TURKEY IS A COUNTRY THAT MANAGES<br />

THE IMMIGRATION ISSUE<br />

Governor Münir Karaloğlu noting that<br />

Antalya is the province where most foreigners<br />

dwell in after Istanbul, stated the<br />

followings: "Turkey is not a country that<br />

is watching the migration issue, but also<br />

capable of managing it. We have General<br />

Directorate of Migration Management<br />

under the Ministry of Interior. A serious<br />

migration policy is occurring in Turkey.<br />

We also carry out different activities<br />

through migration management. Harmonization<br />

meetings were held in Antalya and<br />

Alanya, now migrants have both rights and<br />

responsibilities. We have branch offices of<br />

migration management in Antalya, Alanya,<br />

Kemer and Manavgat. We see migration as<br />

a wealth. As a nation, we always say that<br />

we are an immigrant nation."<br />

BEST EXAMPLE TO THE WORLD<br />

Russian Culture and Art Association<br />

President Irina Balcı signified that Antalya<br />

is the best example to the world, spoke as<br />

follows: "You are greeting immigrants very<br />

nicely, so we see Antalya as our second<br />

home. We are living here very happily. Our<br />

children are living very happily. Your door<br />

is always open for foreigners. I have never<br />

seen this anywhere in the world. Hopefully<br />

we will continue to live here together."<br />

MENDERES TÜREL:<br />

Antalya will be the star of the world<br />

Antalya Metropolitan Mayor Menderes<br />

Türel, came together with the high school<br />

students and made a joyous conversation.<br />

Telling his experiences and answering<br />

students' questions, Türel reminded that<br />

he was graduate from Antalya High School<br />

and said: "We will strengthen Antalya that<br />

is a brand city and make it unrivaled. Antalya<br />

will be the star of the world."<br />

that success comes. If you enjoy a job, you<br />

will be successful. Antalya is a city as big<br />

as Switzerland with 640 km of coastline.<br />

While doing normal municipal services on<br />

such a wide geography, on the other hand<br />

we make projects such as Konyaaltı Beach<br />

Project, Boğaçayı Project, rail system<br />

which will add a vision to Antalya. Doing all<br />

of these things comes from working hard.<br />

Mayor Türel pointed out the importance<br />

of planning life correctly and gave these<br />

advices: "If you plan your life right, life becomes<br />

more enjoyable and make you successful.<br />

Setting goal is very important for<br />

you. Good intention and sincerity are the<br />

most important funds of your work. After<br />

IT WILL BE THE FIRST<br />

Antalya is the third city that hosts the<br />

most visitors in the world along with New<br />

York. Tourists do not come here in vain. We<br />

catched many cities that are prominent<br />

in tourism, in fact we got ahead some of<br />

them. Now, we are going to advance to be<br />

the first in the world. We are going to get<br />

ahead of Paris and London. We will ensure<br />

that tourists coming to Antalya are tourists<br />

with high income levels. Now, we are trying<br />

to make a cruise port and new marina port<br />

areas. We will strengthen Antalya in the way<br />

of branding and make it unrivaled."<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

63


Cappadocia the Region of Tourism<br />

Great contribution<br />

to economy from<br />

balloon tours<br />

The economic contribution of the tourists,<br />

who are participating in the hot air balloon<br />

tours in Cappadocia and watching the<br />

region's historical, cultural and natural<br />

beauties from the bird's eye view, was<br />

about 70 million Euros last year. Balloon<br />

tours, which have attracted more attention<br />

every year and become the locomotive<br />

of Cappadocia tourism in recent<br />

years, offer a unique experience to local<br />

and foreign tourists who come to see the<br />

natural beauty of the region.<br />

The balloons soaring in the sky one after<br />

the other in the early hours of the morning<br />

when weather conditions are convenient,<br />

add a different harmony to the unique view<br />

of the region. By the tours organized by 25<br />

companies operating in the region, balloons<br />

soar to the sky with the first lights of the<br />

morning. In the area where 100 balloons are<br />

allowed to fly at the same time, another<br />

50 balloons can be raised later in the<br />

day depending on demand and weather<br />

conditions. In the region which became the<br />

center of the hot air balloon sector, the average<br />

price of one-hour balloon tour varies<br />

between 120-<strong>17</strong>0 Euros per person.<br />

BECAME A SECTOR ALL BY ITSELF<br />

Mustafa Durmaz, President of Göreme Tour-<br />

ism Development Cooperative, said that the<br />

most demanded balloon flights in different<br />

countries are in Cappadocia. During the tour,<br />

the beautiful colors of the balloons gives<br />

a novel touch to the landscape. Mustafa<br />

Durmaz, continued as follows: "The year<br />

2018 was excellent for tourism and the<br />

balloon sector in Cappadocia. 90 percent<br />

of the guests want to ride the balloon. For<br />

those who could not ride the balloon due to<br />

the weather conditions in the recent months,<br />

additional flights were organized at different<br />

times during the day to meet this need.<br />

The balloon became a sector of itself. It contributes<br />

greatly to the economy, also creates<br />

employment in the region. In addition to the<br />

pilot, a wide team consists of ground crew<br />

and service staff is available."<br />

Record tourist increase in Cappadocia<br />

There is a record increase in the number of people coming to<br />

see Turkey's tourism center Cappadocia that is known for its<br />

natural, historical, and cultural richness. The number of tourists<br />

visiting the region in 2018 increased by 34 percent compared to<br />

the previous year and became 2 million 949 thousand 542.<br />

In 2018, Cappadocia hosted the most visitors in August with<br />

the number of 412 thousand 559. Göreme Open Air Museum,<br />

which is one of the most popular touristic areas in the region,<br />

is visited by 1 million 105 thousand 693 tourists, Kaymaklı<br />

Underground City 532 thousand 396, Hacıbektaş Veli Museum<br />

443 thousand 160, and Derinkuyu Underground City 381<br />

thousand 726 local and foreign tourists.<br />

MORE THAN 3 MILLION TOURISTS ARE EXPECTED IN 2019<br />

Yunus Ünal, President of Chamber of Tourist Guides, stated that<br />

the number of tourists coming to the region is expected to increase<br />

in 2019, and that if the accommodation facilities in the province<br />

are insufficient, the visitors can be brought to Cappadocia after<br />

spending the night in the nearby cities and continued as follows:<br />

"Cappadocia is one of Turkey's most important tourism destinations.<br />

Around 3 million tourists visited the region last year. Tourists<br />

visiting the region participated in various activities. In 2019, we<br />

expect more than 3 million tourists. We believe that Cappadocia<br />

will gain more momentum in the tourism sector next season."<br />

64 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Cappadocia the Region of Tourism<br />

Tastes of Chinese cuisine are in Cappadocia<br />

Chinese restaurants in the Cappadocia<br />

region, visited by hundreds of thousands<br />

of Chinese tourists each year, offer its<br />

customers unique tastes that are suitable<br />

for their palate. After the announcement of<br />

2018 is the year of ''Turkey Tourism Year'',<br />

there has been a significant increase in the<br />

number of Chinese tourists coming to our<br />

country. Turkish and Chinese entrepreneurs,<br />

who are roll up their sleeves to turn this<br />

dense to an opportunity, opened the restaurants<br />

where various tastes were served.<br />

The Chinese, who visited Cappadocia<br />

which is on the UNESCO World Heritage<br />

List, while visiting the touristic centers all<br />

day long, they can find their own cuisine<br />

in four different Chinese restaurants<br />

that are in service in the town of Göreme.<br />

Shaun Li, who serves handmade pasta to<br />

his customers, which is indigenous to China,<br />

said in his statement to our magazine<br />

that he had been working in a restaurant in<br />

Istanbul for 12 years and he had opened his<br />

own business in Cappadocia after learning<br />

Turkish at an intermediate level, and added<br />

that they are making handmade pasta and<br />

glazed chicken, which are in great demand<br />

in China in ''fast food'' category for the<br />

Chinese tourists.<br />

"WE EXPECT TO SEE TURKS TOO"<br />

Shaun Li stated that Turkish customers<br />

have showed interest in pasta, and said the<br />

followings: "A few months ago, we opened a<br />

place of our own in Cappadocia. The Chinese<br />

like it very much. Sometimes Turkish people<br />

come but they just eat pasta. Our master<br />

prepares the pasta completely by his hand<br />

in front of the customers. We bring some<br />

spices from our country. We do Chinese food<br />

in Cappadocia and we expect to see Turks."<br />

CONSIDERABLE INTEREST ABOVE<br />

EXPECTATIONS<br />

Bekir Coşkun, the owner of another<br />

company, offering various tastes from the<br />

Chinese cuisine to the customers with the<br />

help of Chinese chefs, said that they were<br />

pleased with the interest in the sector.<br />

Coşkun stated that they considered to<br />

make such an investment for a lot of visitor<br />

come from China to Cappadocia and<br />

continued as follows: "We brought a cook<br />

from China to reflect their own kitchen.<br />

Customers' interest is well above our<br />

expectations. Tourists who have planned<br />

trips to Turkey, become very happy when<br />

they see a restaurant that makes foods<br />

from their own country in Cappadocia.<br />

It become a surprise for them. We also<br />

host citizens of other countries who like<br />

Chinese cuisine."<br />

Tour by vintage car among<br />

fairy chimneys<br />

Fairy chimneys in Cappadocia, which is Turkey's most important tourism<br />

centers, historic monasteries carved from rock, and valleys covered with<br />

natural rock formations became white after the snowfall with the arrival<br />

of the winter season.<br />

Giada Wang, a Chinese tourist traveling among the snow-covered fairy<br />

chimneys by a vintage car, stated that she came to Cappadocia for her<br />

Christmas holiday. Renting a classic vehicle she encountered in a business<br />

in the region, Wang said that she had been exploring Cappadocia,<br />

which is on the UNESCO World Heritage List, and admired the region's<br />

historical, cultural and natural beauties.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

65


Röportaj<br />

Bir turizm elçisi:<br />

SEDAT<br />

BORNAVALI<br />

REHA KADAK<br />

Turizmin en önemli öğelerinden biri, turizm rehberleri...<br />

Alanında donanımlı bir rehber, yaşadığı ülkenin tanıtım<br />

elçisi konumuna gelebilir. Ülkemizde de alanında uzman,<br />

akademik unvanları olan önemli turizm rehberleri mevcut.<br />

Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli turizm insanlarından<br />

akademisyen, yazar, tercüman, turizm rehberi, kısaca<br />

bir turizm elçisi Sedat Bornovalı ile <strong>TOURMAG</strong>’in yeni<br />

sayısında bir araya geldik; kariyeri, turizm çalışmaları ve<br />

yeni görevi İstanbul Turist Rehberleri Odası Başkanlığı<br />

üzerine konuştuk.<br />

Turizm alanında ülkemizin önemli birliklerinden olan<br />

İstanbul Turist Rehberleri Odası’ndaki (İRO) yeni<br />

görevinizi kutlar ve iyi bir turizm dönemi dileriz. Sedat<br />

Bornovalı’nın geniş bir CV’si ve turizm alanında önemli<br />

hizmetleri var. Geçmişten günümüze Sedat Bornovalı<br />

hikâyesini ilk ağızdan dinleyebilir miyiz?<br />

Çok teşekkür ediyorum. Hizmetim olduğu ifadesi sizin<br />

yüksek iltifatınız. Ancak turizm sektöründe 30 yılı aşan<br />

mesaimin bulunduğu doğrudur. İstanbul’daki İtalyan Lisesi’nde<br />

okuduğum sırada takip ettiğim ve diğer okulların<br />

müfredatında pek de bulunmayan, kültür varlıklarımıza<br />

ilişkin içerik; kentim ve ülkem konusunda farkındalığımın<br />

daha okul sıralarında artmasını sağlamıştı. Aldığım büyük<br />

keyif, bunu paylaşma eğilimini de beraberinde getirdi.<br />

Çevremi, ülkemi tanıtma arzusu, gündelik yaşamımda<br />

belirleyici oldu, ardından da mesleğim haline geldi. Turizm<br />

İşletmeciliği, Sanat Tarihi ve Coğrafya diplomaları bu<br />

sürecin parçası... Yoğunlukla yazın yapılabilen rehberlik<br />

mesleği, akademik takvimimle fazla çakışmadan<br />

eğitimimi sürdürmeme olanak verdi. Bu sayede Mimarlık<br />

Tarihi dalında yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı da<br />

tamamlayabildim.<br />

İRO, sizinle birlikte yeni bir döneme girdi. İRO’nun yeni<br />

çalışmaları, projeleri neler olacak 2019’da?<br />

Hizmet sektöründe yalnız başına faaliyet göstermek<br />

mümkün olamıyor. Hizmet sektörünün kurumları için<br />

de aynı şey geçerli. Mümkün olduğunca sektörün tüm<br />

paydaşlarıyla yoğun iş birliği ve sinerji arayışı, temel anlayışımız<br />

olacak. Yönetim kurulumuzun çoğunluğu benden<br />

çok daha genç... Bu da yeni eğilimleri benimseyen, hatta<br />

66 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Röportaj<br />

bunları belirleyen bir ekip olarak kurumumuzu<br />

ve elden geldiği kadarıyla mesleğimizi<br />

yeni nesillere hazırlayan bir dönem olma<br />

şansını bize verecek diye ümit ediyorum.<br />

Ülkemizin son yıllarda değişen bir<br />

turist profili var. Ortadoğulu turistler,<br />

ülkemizin turist popülasyonunun<br />

çoğunluğunu oluşturuyor. Bu durum<br />

rehberlerimizi olumlu ya da olumsuz<br />

anlamda nasıl etkiledi?<br />

Yeni pazarların gelişmesi her açıdan çok<br />

olumlu... Ülkemiz kadar çok yönlü zenginlikler<br />

barındıran bir bütünün sadece geleneksel<br />

Batı pazarlarıyla sınırlı bir ziyaretçi<br />

kitlesinin bulunması, zaten olağan değildi.<br />

Sadece Ortadoğulu değil, Uzakdoğulu<br />

turistler ve Latin Amerika kaynaklı önemli<br />

bir turizm hareketi de son zamanlarda gelişerek<br />

sektörümüze damgasını vurmakta.<br />

Hemen her ulusa ana dillerinde hizmet<br />

verebilen rehberlerimizin dünya çapındaki<br />

itibarlarına, bu hızlı uyum becerisi de<br />

mutlaka olumlu katkı yapıyor ve yapmaya<br />

devam edecektir.<br />

Sizin birçok kimliğiniz var; akademisyen,<br />

yazar, turizm rehberi, tercüman, sanat<br />

tarihçisi gibi. Hepsi de kültür ve turizm<br />

ayağına hizmet eden alanlar. İstanbul<br />

özelinde konuşacak olursak; Roma,<br />

Bizans ve Osmanlı gibi tarihin en önemli<br />

imparatorluklarına başkentlik yapmış ve<br />

bu medeniyetlerin hâlâ izlerini taşıyan<br />

eşsiz bir şehir... İstanbul, dünya turizminde<br />

tarihinden mimarisine hak ettiği ilgiyi<br />

görüyor mu? Bu ilginin artmasına yönelik<br />

ne gibi çalışmalar yapılmalı?<br />

İstanbul’un gerçek anlamda hak ettiği<br />

ilgiyi görebilmesine olanak yok. İstanbul,<br />

hak ettiği kadar turisti taşıyamayacak<br />

kadar kırılgan kültür varlıkları barındırıyor.<br />

Kentin o kadar yıpranmasına gönlümüz razı<br />

olmaz. Önemli olan, dünya çapında kültür<br />

yaşamında daha fazla mevcut olarak,<br />

İstanbul’un hak ettiği düzeydeki turistleri<br />

buraya çekmek... Kıymetini bilen, daha<br />

fazlasını isteyen, uzun süre kalan ve tekrar<br />

gelen, sürekli keşfetmek isteyen turistlerin<br />

oranını arttırmak gerekiyor. Bireysel olarak<br />

rehberler bu tanıtımı her gün yapıyor.<br />

Turistlerin sadece gördükleri yerleri tanıtmakla<br />

kalmıyoruz, aslında göremedikleri<br />

ve tekrar gelerek görmeleri gereken ne çok<br />

şey daha olduğunu düzenli olarak onlarla<br />

paylaşıyoruz. Genelde ilgiyi arttırmak için<br />

yeni eğilimlere hep uyum sağlayan esnek<br />

bir tanıtım politikası benimsenmelidir.<br />

Bunun için ilk aşamada, turizmin sahada<br />

yabancılarla da bire bir sürekli irtibatta<br />

bulunan, günlük beklentileri her an duyan<br />

ve algılayan temsilcileri olan rehberlerin<br />

Turizm Tanıtma Fonu yönetiminde yer alması,<br />

pazarın içinden anlık taleplerin dolaysız<br />

olarak gündemde tutulması açısından<br />

belirleyici bir fayda olacaktır.<br />

Önemli devlet adamları, diplomatlar,<br />

kültür-sanat ve edebiyatçılarla bir araya<br />

geldiniz, onlara tercümanlık ve rehberlik<br />

yaptınız. Bu isimlerden hangileri en çok<br />

hafızanızda yer etti?<br />

Bu saydığınız kapsamdaki kimselerin<br />

hepsi, kuşkusuz insanın zihninde silinmez<br />

hatıralar bırakıyor. Diğer yandan devlet<br />

adamları ve dini liderler gibi isimler, hem<br />

az zamanı bulunan hem de kişisel sohbet<br />

açma cesaretini daha kısıtlı gösterebildiğimiz<br />

simalar. Uzun vakit geçirebildiğim<br />

ve kendi arzusuyla çok uzun sohbetler<br />

için zamanını bana ayıran yazar Umberto<br />

Eco’yu, sanırım bana en zengin hatıralar<br />

kazandıran ünlü isim olarak hatırlayacağım.<br />

Son olarak, yakın zamandaki kişisel<br />

çalışmalarınızdan bahsedelim istiyorum.<br />

Kısa süre önce yayımlanan "Boğaziçi’nin<br />

Tarih Atlası" adlı kitabım, rehberlik alışkanlıklarımla<br />

kolay okunur halde sunmaya<br />

çabaladığım bir akademik çalışma olarak<br />

büyük ilgi gördü. Bu ilgiden yola çıkarak,<br />

fiilen birlikte gezemediğim kişilere de<br />

bilgi dünyasında bir anlamda rehberlik<br />

yapabilmek amaçlı olarak kitap çalışmalarıma<br />

biraz daha ağırlık verebilmeyi ümit<br />

ediyorum. Ancak önceliğim, kuşkusuz meslektaşlarımın<br />

tevdi ettiği temsil görevini<br />

hakkıyla yerine getirmekte olacak.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

67


Best Men<br />

Amsterdam’ın<br />

altını üstüne getirdik<br />

SERDA BÜYÜKKOYUNCU<br />

i serdabuyukkoyuncu<br />

‘Alem Men’ olur da içinde ‘Best Men’ olmaz mı?<br />

Kim mi Best Men? Aşkolsun; yer yerinden oynadı,<br />

bilmeyen kalmadı, magazin dünyası sallandı. Daha<br />

yeni dergi sayfalarında boy boy poz verdik de,<br />

bizimle röportajlar yapıldı.<br />

Best Men, yani seyahat yazarları bendeniz Serda<br />

Büyükkoyuncu ve Saffet Emre Tonguç... Nam-ı<br />

diğer ‘modern zamanlar seyyahları’, yani Best Men<br />

adlı ortaklar... Bizi pek çok yerde görüyorsunuz;<br />

dergilerde, gazetelerde, televizyon programlarında<br />

konuk olarak ya da birbirinden ayrıcalıklı yerleri<br />

anlattığımız kendi televizyon programımızda,<br />

hatta ‘Piri’ isimli sesli seyahat uygulamamızla yurt<br />

dışında... İşte o programın Amsterdam bacağında<br />

gecesini ayrı, gündüzünü ayrı gezdik, kazan-kepçe<br />

misali Amsterdam’ın.<br />

Biz gezdik, haydi sizi de gezdirelim dedik. Ha haa<br />

haa... Yanıldınız, gayet edepli bir yazı bu... Fenerin<br />

kırmızı olduğu halleri yazacağımı düşünüyorsanız,<br />

feci yanıldınız.<br />

AMSTERDAM'I NASIL BİLİRDİNİZ?<br />

1200’lü yıllarda Amstel nehrinin ağzında, sulak<br />

araziler üzerinde bir balıkçı kasabası olarak<br />

kurulmuş Amsterdam. Balıkçılar, sellerden<br />

korunmak amacıyla ‘terp’ adı verilen tepecikler<br />

oluşturmuşlar ve buralara yerleşmişler. Önce adı<br />

Amstel nehrinin üzerine kurulan bir tür baraj olan<br />

bu su bendi (dam) sebebiyle Amstelredamme’mış.<br />

Zamanla değişerek Amsterdam olmuş. Yaa, öyle<br />

oldum olası Amsterdam mı zannediyordunuz yoksa<br />

bu sulak diyarları? Adamlar selden kurtulmaya<br />

çalışırken kuruvermişler Amsterdam’ı.<br />

Amstel nehri üzerine inşa ettikleri bu baraj<br />

sadece gelgitleri kontrol etmekle kalmamış,<br />

büyük gemilerin nehir geçişini de engellemiş. Bu<br />

gemiler, mallarını iç bölgelere iletebilmek için<br />

yerel tekneleri, mavnaları kullanmak zorunda<br />

kalmış. Hollanda Kontu Floris, 1275’de Amstel<br />

nehrine yapılan bu baraj civarında yaşayanlara<br />

nehirden geçiş ücreti ödemeden ticaret yapma<br />

izni vermiş. Böylece Amsterdamlılar, vergi<br />

68 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Best Men<br />

vermeden topraklarından geçme özgürlüğüne<br />

kavuşmuş. Bu da Amsterdamlılara<br />

nehir boyunca ticaret tekelini tanımış.<br />

Önemli bir gelir kaynağı oluşmuş, yani bir<br />

tür köprünün başını tutma hesabı...<br />

Kasaba halkı türlü tekniklerle sellerden de<br />

düşmanlarından da korunmayı öğrenmiş.<br />

Aynı zamanda avladıkları ringa balıklarını<br />

uzun süreli saklayabilmek için geliştirdikleri<br />

bir yöntem sayesinde kasaba halkı,<br />

Avrupa’ya balık ihraç etmeye başlamış.<br />

Bir yandan da Hamburg’dan getirdikleri<br />

biraları satmaya başlamışlar. 1323’de ise<br />

gümrüksüz bira limanı haline gelmişler.<br />

Bu sayede daha da zenginleşmişler. Kıyı<br />

boyunca yaptıkları, ambarları olan evleri<br />

depo olarak kullanmışlar. Bu depo evlerin<br />

cepheleri ahşap, çatıları sazdanmış. 1421<br />

ve 1452’de yaşanan büyük yangınlardan<br />

sonra kentteki bina inşaatlarında ahşap<br />

kullanmak yasaklanmış ve yerine tuğla<br />

kullanılmaya başlanmış.<br />

1600-<strong>17</strong>00 yıllarında altın çağını yaşamaya<br />

başlamış Amsterdam. <strong>17</strong>. yüzyıl<br />

başlarında, dünyanın en varlıklı şehirlerinden<br />

biri haline gelmiş. Ayrıca Amsterdam'dan<br />

Kuzey Amerika'ya, Afrika'ya,<br />

Baltık Denizi'ne yapılan gemi seferleri ile<br />

dünya ticaret ağı oluşturulmuş. 18. ve 19.<br />

yüzyıllarda İngiltere ve Fransa’ya karşı<br />

girişilen savaşlar nedeniyle Amsterdam'ın<br />

refah düzeyinde de gerilemeler yaşanmış.<br />

1815'te Hollanda Krallığı kurulmuş. Hızla<br />

gelişen ticari ihtiyaçları karşılamak üzere<br />

finansal yapılanma ve bankacılık uygulamaları<br />

bu dönemde gelişmiş. Zenginliğin<br />

sonucu gelen refah, güzel sanatları ve<br />

bilimsel çalışmaları bu dönemde hızlandırmış.<br />

Rembrandt, Frans Hals, Vermeer<br />

ve Paulus Potter gibi ünlü sanatçılar bu<br />

dönemde yaşamış.<br />

19. yüzyılın sonlarında şehre yeni müzeler,<br />

bir tren istasyonu ve bir konser salonu<br />

inşa edilmiş. Şehri Ren Nehri'ne ve Kuzey<br />

Denizi'ne bağlayan su kanallarıyla, Amsterdam'ın<br />

tüm Avrupa'yla ve dünyayla olan<br />

ticari bağları daha da gelişmiş. Hollanda,<br />

1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış,<br />

yerleşim bölgelerini ve tarım alanlarını<br />

büyütecek yöntemlerle toprak kazanmaya<br />

çalışmış. 2. Dünya Savaşı’nda da tarafsız<br />

kalmayı seçmiş Amsterdam, ancak 1940’da<br />

Almanya’nın işgali üzerine kraliyet ailesi<br />

ve parlamento üyeleri kaçarak Londra’ya<br />

sığınmışlar. Yahudilerin gördüğü zulmü<br />

protesto eden Hollandalı liman işçileri, bir<br />

günlük grev yapmışlar ancak hemen hemen<br />

tüm Yahudiler toplama kamplarına götürülmüş.<br />

Savaşta sadece 5 bin Hollandalı<br />

Yahudi sağ kalabilmiş.<br />

Savaştan sonra ülke toparlanmaya çalışırken,<br />

müteahhitler kanal evlerini ve boş<br />

binaları yıkmak istediklerinde Amsterdamlılar<br />

bu yapıların kendilerine miras kaldığını<br />

düşünerek yıkıma izin vermemişler. Günümüzde<br />

de bu tarihi yapı korunmuş. Avrupa<br />

Birliği’ne 1957’de dâhil olması ve bunun<br />

ilerleyen sonuçları sebebiyle de bu güzel<br />

şehre vize almadan gelemez olmuşuz.<br />

Venedik’tekinden daha çok sayıda 100<br />

km’yi aşan 100’den fazla kanalıyla, 1200<br />

köprüsüyle, Avrupa’nın en çekici ve<br />

heyecanlı şehirlerinden biri Amsterdam.<br />

Kanallar birbirlerine köprü ve taş yollarla<br />

bağlı. Küçük bir şehir olduğu için her yere<br />

yürüyerek gidebilirsiniz. Kentin planı başlangıçta<br />

karmaşık gibi görünse de daha çok<br />

bir örümcek ağı biçiminde. Örnek olarak<br />

meydanı geniş cadde ve dar sokaklardan<br />

oluşan at nalı şeklindeki Amsterdam’ın<br />

merkezi Dam’ı gösterebilirim. Meydan, eski<br />

suyolları ve büyük çemberler şeklinde kanallarla<br />

çevrili. Bu kanallar ağına 'grachten'<br />

deniyor. Kentte kaybolursanız korkmayın,<br />

bu kanallar H, K, P dizisiyle alfabetik sıralı…<br />

Haydi gelin, turlayalım Amsterdam’ı ve<br />

Amsterdam sokaklarını...<br />

Amsterdam Centraal<br />

Sint Nıcolaaskerk<br />

Beurs Van Berlage<br />

AMSTERDAM CENTRAAL<br />

Ana tren istasyonundan başlayalım önce...<br />

Ne de olsa günümüzde uluslararası ticaret<br />

ve ulaşımının can damarlarından biri tren<br />

yolları kuşkusuz... Ancak eski liman duvarının<br />

olduğu yere 'Amsterdam Centraal'<br />

adı verilen merkez istasyonu inşa etmek, o<br />

dönemlerde deniz ticaretiyle yaşayan bir<br />

şehir için çok ağır bir darbe olmuş. İstasyon<br />

1889 yılında açılmış ve şehrin en önemli<br />

simgesi olan eski limanın yerini almış, deniz<br />

ulaşımının yükünü tamamıyla ortadan<br />

kaldırmış. Amsterdam’ın uluslararası tren<br />

bağlantısı bu istasyondan başlıyor.<br />

SINT NICOLAASKERK<br />

Centraal istasyonuna arkanızı dönerek<br />

kent merkezine doğru ilerlerken sol<br />

tarafta kulelerini gördüğünüz kilise, Aziz<br />

Nikolas Kilisesi... Denizcilerin koruyucusu<br />

Aziz Nikolas, Amsterdam’ın çok önemli<br />

dini ikonlarından biri... Hollanda’daki pek<br />

çok kilise onun adına yapılmış ve Hollanda’nın<br />

etkinliklerinden biri olan “Hediye<br />

Verme Günü” de yine bu isim altında<br />

gerçekleştiriliyor. Mimar Adrianus Bleijs<br />

tarafından yapılan bu kilisede, katoliklerin<br />

yaşamının zorlaştırıldığı o dönemlerde<br />

ki yapılmış gizli şapeller de var. Binanın<br />

içine girersiniz, kare sütunları ve köşeli<br />

kemerleri ile gerçekten anıtsal bir yerde<br />

olduğunuzu hissedeceksiniz. Bakalım<br />

mihrabın üzerindeki Habsburg İmparatoru<br />

Maximilian’ın şehrin sembolü olan tacını<br />

bulabilecek misiniz?<br />

BEURS VAN BERLAGE<br />

İstasyon karşısındaki köprüyü geçince<br />

solunuzda üstü camla kaplı tur teknelerinin,<br />

sağınızda ise cafelerin olduğu bulvarın adı<br />

Damrak... İstasyondan yürüyerek 5 dakika,<br />

Dam bulvarının başlangıcından 3 dakika<br />

mesafede olduğunu gördüğünüz bu binanın<br />

arkasına geçin. Ülkenin ünlü Bijenkorf çok<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

69


Best Men<br />

Oudekerk<br />

Kırmızı Fener Mahallesi<br />

De Waag<br />

Rembrant’ın Evi<br />

katlı alışveriş merkezini gördünüz mü? Evet,<br />

burası vakti olanlar için daha sonra gelinecek<br />

yerler arasına not edildi mi? Tamam, şimdi<br />

tekrar binanın önüne gelelim. Şu an eski<br />

borsa binası Beurs Van Berlage’nin önündesiniz,<br />

yani Damrak’ın başında. Bina, 1903 yılında<br />

açıldığında mimarisi çok modern bulunmuş.<br />

Binanın sade çizgileri, 19. yüzyıl sonundaki<br />

mevcut mimari tarzlardan oldukça farklı. Bu<br />

yapısıyla klasik mimariden uzaklaşmanın<br />

bir kanıtı sanki... Bu tasarım, daha sonraları<br />

Amsterdam ekolüne de önayak olmuş.<br />

OUDEKERK<br />

Amsterdam’ın en eski cemaat kilisesinin<br />

yapımına 13. yüzyılda başlanmış. Üç yüzyıl<br />

boyunca da ek şapellerle bina büyütülmüş,<br />

yoksulların sığındığı, tüccarların bir araya<br />

geldiği çok süslü bir kilise olmuş ve daha<br />

çok cemaate hizmet edebilir hale gelmiş.<br />

Hazırlıklı olun, Rembrant’ın karısı Saskia’nın<br />

da mezarının bulunduğu çok sayıda mezar<br />

taşına rastlayacaksınız. Tarihten kesitler<br />

betimlenmiş vitray pencereleriyle, barok<br />

mimarisiyle çok görkemli görünen kiliseden<br />

etkilenmemek mümkün değil. John Westerman’ın<br />

meşe ağacından yapılmış muhteşem<br />

orgunun 8 körüğü ve 54 tane de etkileyici<br />

yaldızlı borusu var. Mermer ve ahşap dini<br />

kabartmalarla süslü bu orgun fotoğrafını<br />

çekmeyi unutmamalısınız. Hah işte, şimdi<br />

geldik Amsterdam’ın kalbine. Bekleyen<br />

dervişler, muradına ermişler...<br />

KIRMIZI FENER MAHALLESİ<br />

Oude Kerk Kilisesi’nin güneybatısındaki<br />

bölgenin adı, liman şehri olması sebebiyle<br />

denizcilere hizmet eden hayat kadınlarının<br />

evlerinin dışına astıkları kırmızı fenerlerden<br />

geliyor. Amsterdam’da bu mesleğin kökenleri<br />

13. yüzyıla dek uzanıyor. Amsterdam’ın<br />

liman şehri olması ve şehre gelen çok sayıda<br />

gemi mürettebatının ihtiyaçları sebebiyle<br />

bir meslek halini almış. Hatta malum meslek<br />

o kadar yaygınlaşmış ki, bu konuda önlemler<br />

almaya gerek duyulmuş. Belirlenmiş olan<br />

alanların dışına çıkan kadınlar, trampet ve<br />

düdükle uyarılarak geri yollanıyormuş. Bu<br />

mahalle sadece seks turizmine ve hayat<br />

kadınlarına değil; mağazalar, restaurantlar<br />

ve iş yerlerine de hizmet ediyor. Akşamları<br />

daha çok yetişkinlere yönelik eğlence ve<br />

şovlarla mahalle çok renkli bir hale geliyor.<br />

Kırmızı neon ışıkları altındaki pencerelerde<br />

müşteri bekleyen hanımlar, modern Amsterdam’ın<br />

simgelerinden...<br />

DE WAAG<br />

Oude Kerk Kilisesi’nin güneydoğusunda<br />

şehrin yapılarından biri. Bu bina, Amsterdam’daki<br />

en eski sınır evi. Buraya gelmek<br />

için Çin mahallesini kullanmanızı öneririm<br />

ama yaya olarak gelmelisiniz. Çünkü Çin<br />

mahallesindekiler, burada bisiklete binmeyi<br />

yasaklatmışlar. De Waag, aslında 1450<br />

büyük yangınından sonra yapılan duvarlarla<br />

birlikte şehrin doğudaki sınırlarını belirlemiş.<br />

Ve 1488'de kullanılmaya başlanmış.<br />

Kuleleri ve mimarisiyle çok hoş görünse de,<br />

16. yüzyılda halka açık idamların yapıldığı<br />

yer olarak tarihe geçmiş. Burada idamlar<br />

gerçekleştirilir ve mahkumlar kulelerde<br />

akıbetlerini beklerlermiş.<br />

REMBRANT’IN EVİ<br />

Kırmızı Fener uymadıysa size kırmızı panjur<br />

verelim. Kırmızı panjurlu, üç katlı bu bina,<br />

Rembrant’ın meşhur olduğu dönemlerde<br />

oturduğu ev. 1639’dan 1660 yılına kadar bu<br />

binada yaşamış zat-ı muhterem. Mezarı<br />

Oude Kerk’te bulunan karısı Saskia ve mezarı<br />

Zuiderkerk’de olan oğlu Titus ile bu evde<br />

yaşamış ve büyük bir stüdyo kurarak çok<br />

sayıda öğrenci yetiştirmiş. Fakat 1656 yılında<br />

iflas edince tüm mal varlığını satmak zorunda<br />

kalmış. 1990’da aslına sadık kalınarak yeniden<br />

dekore edilmiş ve müze haline getirilmiş.<br />

WATERLOOPLEIN<br />

Adını ünlü Waterloo Savaşı'ndan alan bu<br />

bölgede kurulan şehrin en eski bitpazarı,<br />

meraklıları için bir cennet. Uzakdoğu ve<br />

Asya’nın kıyafetlerini, her türlü ikinci el<br />

giysiyi, birbirinden ilginç eşyaları bulacağınız<br />

bu pazarın doğusunda gitmenizi<br />

önerdiğim (Musa ve Harun Kilisesi) katolik<br />

bir kilise de var. Kilise, 1840 yılında bir gizli<br />

şapelin yerine inşa edilmiş. Eski kilisenin<br />

ahşap ikiz kulelerinin üzerinde yer alan eski<br />

ahitten Musa ve Harun’a ait figürler, 1990’da<br />

yenilenen kilisenin bir duvarında sergileniyor.<br />

Waterlooplein ve bitpazarının sınırları<br />

içinde kalan evsizlerin yerleştiği ve bölgenin<br />

düzenini bozduğu iddia edilen eski Yahudi<br />

mahallesindeki bazı evler, türlü protestolara<br />

rağmen yıkılmış ve bölgeye gösterişli<br />

iki büyük bina yapılmış: Muziektheater ve<br />

Stadhuis. Hollanda Ulusal Bale ve Opera<br />

gösterilerine ve ünlü uluslararası gösterilere<br />

ev sahipliği yapan Muziektheater, Amstel<br />

nehri kıyısında görkemli camlı ön cephesiyle<br />

geceleri çok çarpıcı bir görüntüye sahip.<br />

Waterlooplein<br />

70 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Best Men<br />

Plantage, Lale Çılgınlığı<br />

Dam Meydanı<br />

PLANTAGE, LALE ÇILGINLIĞI<br />

Bu bölge, çiçek ve bitki yetiştirmenin bir<br />

sanat olduğu Hollanda için önemli bir yer.<br />

Hollanda’nın lale çılgınlığı dönemi temelinin<br />

Osmanlı’dan getirilen laleler olduğu<br />

gerçeğini atlamamalı. Lale, 1562’de İstanbul’dan<br />

kumaş getirip, Anvers Limanı’na<br />

yanaşan bir gemideki kumaş balyalarının<br />

içinde ulaşmış. Balyaların içindeki lale<br />

soğanlarını Osmanlı soğanı zanneden<br />

Anversli tüccar, soğanların çoğunu yemekte<br />

kullanıp, kalanlarını da bahçesine<br />

ekmiş. 1563’te bahar geldiğinde bahçedeki<br />

sebzelerin arasından göz alıcı laleler<br />

fışkırmış. Flaman kökenli Ogier Ghiselin<br />

de Busbecq, Avusturya elçisi olduğu<br />

Osmanlı’dan ülkesine dönerken yanında<br />

götürdüğü lale soğanlarını imparatorluk<br />

bahçeleri sorumlusu arkadaşı Carolus<br />

Clusius’e verip, Avusturya’da da lale üretmeye<br />

başlamış. Protestan Clusius, Katolik<br />

baskısının artması üzerine 1593’te lale<br />

soğanlarını da yanına alarak Hollanda’ya<br />

gitmiş ve üniversitesinin bahçesinde lale<br />

yetiştirmiş. Siyasi ve ekonomik olarak<br />

büyümekte olan Hollanda’da Doğu ticaretinden<br />

zenginleşen Hollandalılar, lüks<br />

evlerinin bahçelerini lalelerle süslemeye<br />

başlamışlar o dönemlerde.<br />

LEIDSEPLEIN<br />

Amsterdam’ın en hareketli yerlerinden<br />

birindesiniz. Gördüğünüz cafeler, barlar<br />

ve restaurantlar tam bir insan mozaiğidir.<br />

Hani size kahve içeceğiz diye söz<br />

vermiştim ya, işte orası burası. Haydi<br />

oturun şu cafelerden birine ve kahvenizin<br />

tadını çıkarın. Sonra da çekinmeden dar<br />

Leidseplein<br />

Rijkmuseum<br />

sokaklara girin ve gezinin. Bu sayede çok<br />

sayıda sinema, konser ve gösteri salonları<br />

göreceksiniz. Bu arada sizi bekleyen<br />

iki sürpriz ise, gerçek boyutlarıyla bu<br />

sokaklara gizlenmiş iguana ve kertenkele<br />

heykelleri. Her mevsim hareketli olan bu<br />

meydanda sokak gösterisi yapan müzisyenler<br />

bir öğrenci de olabilir, dünyaca ünlü<br />

bir sanatçı da...<br />

RIJKMUSEUM<br />

Amsterdam Centraal'ın tasarımını da<br />

yapmış olan Petrus Josephus Hubertus<br />

Cuypers tarafından tasarlanan bina, Museumplein<br />

denilen müzeler bölgesinin göz<br />

bebeği. Bina, Viktoria dönemi gotik tarzının<br />

zarif bir örneği. 1885’te açılmış, ancak<br />

neogotik tarzıyla Protestanlar tarafından<br />

tepkiyle karşılanmış. Mimar Cuypers, inşaat<br />

sırasında daha çok süsleme kullanabilmek<br />

için planlarında gizli değişiklikler<br />

yapmış. Labirent gibi iç içe geçen odalarda<br />

binlerce nadide eser göreceksiniz. 15.<br />

ve <strong>17</strong>. yüzyıl Flaman sanatçıların eserlerinin<br />

yanı sıra başka efsane sanatçılar<br />

da müzenin birçok salonunda eserleriyle<br />

ağırlanmaktalar. Müze bir günde gezilemeyecek<br />

kadar büyük. Dünyanın en büyük<br />

Hollanda sanat koleksiyonuna sahip... İlk<br />

dinsel eserlerden Altın Çağ’ın en önemli<br />

eserlerine kadar geniş bir koleksiyon var<br />

burada. Ayrıca, Asya yapıtları da oldukça<br />

göz dolduruyor.<br />

VAN GOGH MUSEUM<br />

Müze, 1973 yılında açılmış. Bina fark ettiğiniz<br />

üzere oldukça modern. Müzede Van<br />

Gogh’un eserleri ve kardeşi Theo’ya yazılmış<br />

800 mektup sergileniyor. Eserleri<br />

dikkatle incelerseniz, Van Gogh’un manik<br />

depresif hayatından kesitler göreceksiniz.<br />

Müzede Van Gogh’un ünlü Patates<br />

Yiyenler, Günebakanlı Vazo, Arles’teki Yatak<br />

Odası, Buğday Tarlasındaki Kargalar<br />

eserleri de sergileniyor.<br />

DAM MEYDANI<br />

Kentin kalbindesiniz, bakın hiç fark ettirmeden<br />

başladığımız yere getirdim sizleri.<br />

Aslında gezecek daha pek çok yer var<br />

ama şimdilik bu kadar genel kültür yeter.<br />

Gördüğünüz muhteşem bina Koninklijk<br />

Paleis (Kraliyet Sarayı), 1655 yılından<br />

beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı<br />

olarak Jacob van Campen tarafından<br />

tasarlanmış. Napoleon’un kardeşi Louis<br />

Bonaparte saray olarak kullanmış ve bir<br />

saraya yakışır şekilde yeniden tasarlanmış.<br />

O dönemden beri de saray olarak<br />

kullanılmış. Meydanda NieuweKerk (Yeni<br />

Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya<br />

Savaşı anısına yapılmış National Monument’i<br />

de görüyorsunuz.<br />

Ee, şimdi ne mi yapacağız? Akşamı<br />

getirdik zaten. Güzel bir akşam yemeği<br />

yedikten sonra Amsterdam gecelerine<br />

akabilirsiniz artık. Onu da mı ben söyleyeceğim<br />

canım?..<br />

Van Gogh Museum<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

71


Aktüel<br />

Farklı ve özgün bir<br />

SEYAHAT<br />

TASARIMI<br />

YEŞİM YEŞİLTAÇ<br />

www.yolplanim.com<br />

i yolplanim<br />

Yazarı olduğum <strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi'nden<br />

siz değerli okurlarımıza kurucu ortağı<br />

bulunduğum ‘Yol Planım Seyahat Tasarımı’ danışmanlık<br />

şirketinden bahsetmek istiyorum.<br />

Uzun yıllardır turizm sektöründe operasyon,<br />

pazarlama, gezi tasarımı gibi farklı alanlarda<br />

çalışıyorum. Bir süredir benim gibi hem bir<br />

gezgin hem de bir turizmci olan arkadaşım<br />

Fernaz Atanur’la “Bu işi nasıl daha iyi yapabiliriz?”<br />

içerikli sohbetlerimiz oluyordu.<br />

Paket turla gezmek istemeyen, ama<br />

kapsamlı bir rota hazırlamak için de vakti<br />

olmayan ya da vakti olan ama işin içinden<br />

çıkamayan bir kitle olduğunu ve bu işe bir<br />

el atılmasına ihtiyaç duyduklarını biliyorduk.<br />

İşte iş fikrimiz bu ihtiyaçtan doğdu.<br />

‘Yol Planım’, farklı ve özgün bir gezi planı<br />

arayan gezginlere, benzersiz seyahat<br />

deneyimleri sunmak için hayata geçirdiğimiz<br />

bir danışmanlık şirketidir. Biz seyahat<br />

acenteleri gibi tur paketi yapmıyoruz,<br />

otel ve uçak satmıyoruz. Yaptığımız işin<br />

literatürdeki adı ‘seyahat tasarımcılığı’.<br />

Evet, biz sadece tasarlıyoruz; adeta bir<br />

giysi gibi, tamamen size özel ve sizin zevklerinizden<br />

ilham alarak…<br />

Dünyada yaygınlaşmaya başlayan ‘Seyahat<br />

Tasarımcılığı’nın seyahat acentesinden farkı,<br />

tek odağının müşterinin kişisel zevkleri<br />

ve detaylar olmasıdır. Seyahat Tasarımcısı<br />

olan bizler, müşterilerimizin eşsiz bir seyahat<br />

deneyimi yaşaması için onları tanımaya<br />

çalışıyor, kişiliklerine ve tercihlerine göre<br />

bir gezi planlalıyoruz.<br />

‘Yol Planım’ ile hayalinizdeki seyahati<br />

somutlaştırıyor ve hayata geçirme<br />

noktasında danışmanlık hizmeti veriyoruz.<br />

Ne hayallerinizi ne de taleplerinizi<br />

sınırlamıyoruz. Misafirlerimiz tüm detay<br />

ve yönlendirmeleriyle baştan sona bir rota<br />

ya da sadece restoran, gezilecek yerler,<br />

konaklanacak yerler ve ulaşım önerileri<br />

talep edebiliyorlar.<br />

Bize en çok sorulan soru şu: “Nasıl yapıyorsunuz?”<br />

Bu soruya her zaman şöyle yanıt<br />

veriyoruz; “Severek yapıyoruz”. Evet, bu<br />

bizim için mesaisi olan bir iş değil; aksine<br />

bitmeyen bir heyecan, bir tutku ve bir<br />

bağımlılık… Her gün, her an durmaksızın<br />

öğrenmek ve araştırmak, yerel tedarikçilerimizle<br />

bazen saatler süren telefon<br />

görüşmeleri yapmak, bir pazar kahvaltısında<br />

arkadaşlarımızla Vietnam’daki bisiklet<br />

rotaları üzerine sohbet etmek… Bu yaptıklarımız<br />

bizim için iş değil, yaşam tarzımızın<br />

bir parçası. Seyahatten önce misafirlerimize<br />

gidecekleri ülkede karşılaşabilecekleri<br />

durumlar, yerel yaşam, örf ve adetler,<br />

sağlık gibi konuları içeren detaylı bir plan<br />

gönderiyoruz. Bizim işimiz bilmek. Bilmek<br />

ve tüm bilgimizi misafirlerimize aktarmak...<br />

Biz seyahat tasarımcıları, misafirlerimizin<br />

hayallerini deneyimimizle harmanlıyoruz.<br />

Biz diyoruz ki; bir başkası için tasarlanmış<br />

ya da kitlelere maledilmiş gezilerle yetinmeyin.<br />

Herkesin deneyimi kendine özeldir<br />

ve eşsizdir. Siz bize hayallerinizi anlatın, biz<br />

de size özel bir gezi planlayalım.<br />

Ferit Edgü’nün ‘Seyir Sözcükleri’ kitabından<br />

bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum; “Ona bu<br />

yolculuğu yapacak ne zamanım ne de gücüm<br />

olduğunu söyledim. Bana neler göreceğimi<br />

anlatmasını istedim. Bunu sana kimse<br />

anlatamaz dedi. Çünkü herkes bir başka şey<br />

görür. Aynı şeyi görse bile, başka türlü algılar.<br />

Ve herkes gördüğünü başka türlü anlatır.”<br />

72 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Gezi Notları<br />

BiR TURiZMCiDEN<br />

FAS iZLENiMLERi<br />

DELAL ATAMDEDE<br />

FIJET Yönetim Kurulu Üyesi<br />

ATURJET Başkanı<br />

Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu<br />

- FIJET'in her sene dünyanın değişik bir ülkesinde<br />

yapılan kongresi, bu yıl 30 ülkeden 200 turizm<br />

yazarı ve gazetecinin katılımıyla Fas’ın Marakeş<br />

kentinde gerçekleştirildi. 60. kongrenin organizasyonu<br />

Fas Kralı VI. Mohammed himayesinde<br />

yapılırken; Fas Kültür Bakanı Mohammed Laaraj,<br />

Fas Turizm Bakanı Mohammed Sajid, Fas Milli<br />

Müzeler Başkanı Mehdi Qutbi, Fas Ulusal Miras<br />

Enstitüsü Müdürü Abdelouahed Ben Ncer, AMJET<br />

(Fas Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği) Başkanı<br />

Naji Senhadji, Prof. Dr. Amelia Tomaseviç ve<br />

FIJET Başkanı Tijani Haddad kongreye konuşmacı<br />

olarak katıldılar.<br />

Kongrenin teması olarak belirlenen ‘What Relation<br />

– What Future in Tourism’ üzerine söz alan konuşmacıların<br />

ortak konusu; kitle turizminin (mass tourism)<br />

ülkelerin turizm sektörüne yarattığı kazanç ve kayıplar,<br />

yeni destinasyon seçimleri, terörün turizme<br />

zararları ve muhtemel önlemler, Akdeniz çanağının<br />

dünyanın en fazla turistini ağırlayan önemli bir turizm<br />

bölgesi olarak kirlilikten etkilenişi (petrol tankerleri,<br />

göçmen ölümleri, insani atıklar, hava kirliliği,<br />

petrol ve doğalgaz arama girişimleri), genel anlamda<br />

'respect' ve bunun karşılıklılık ilkesine uygunluğu,<br />

vandalizmin turizmin sürekliliğine (sustainability)<br />

etkileri, kültür ve tarihin bizlere kalan dünya mirası<br />

olması ve bizden sonraki nesillere intikaliydi.<br />

Fijet Başkanı Tijani Haddad, Aturjet Başkanı Delal<br />

Atamdede ve Aturjet Yönetim Kurulu Üyesi Sema Kutlu...<br />

FİJET Yönetim Kurulu, bu yıl Fas’ta toplandı.<br />

74 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Gezi Notları<br />

Bu noktada sektöre yıllarını vermiş bir<br />

turizmci olarak ben de FIJET Kongresi<br />

sonrası, bölge bizlere tanıtılırken gezi<br />

esnasında kongrede konuşulan konuların<br />

ışığında Marakeş'i gözlemlemeye çalıştım.<br />

Şehir, Atlas Dağları'nın ayağındaki düzlükte,<br />

geleneksel mimariye uygun güncel<br />

teknolojiyi de kullanarak, geniş bulvarlar ve<br />

yeşil alanlarla süslenerek, turizm gelirlerinin<br />

de katkısı ile genişleyip büyümeye<br />

devam ediyor. Marakeş bu düzlüğe ayak<br />

uydurmuş, sanki toprak rengiyle boyanıp<br />

birleşmiş ve maksimum iki buçuk üç katlı<br />

binalardan oluşuyor.<br />

Özellikle 'Medina' denilen ve toprak<br />

surlarla çevrelenmiş 'Old Town' (Eski<br />

Şehir) görülmeye değer. Her ne kadar sur<br />

duvarları topraktan da olsa, gerek duvarlar<br />

gerekse binaların tarih mirası olarak kabullenilip<br />

korunması, Fas insanının geçmişe<br />

sıkı sıkıya bağlı olması dolayısıyla gerekli<br />

ihtimamı görüyor. Faslılar sadece kendi<br />

tarih ve kültür miraslarına korumacı kimlikle<br />

yaklaşmıyor; bunu gelen misafirlere<br />

karşı davranışlarında da misafirperverlik,<br />

yardımseverlik, paylaşımcılık ve hoşgörü<br />

olarak sunuyor.<br />

Halkın çoğunluğu Müslüman ve kendini<br />

Afrikalı olarak addediyor. Resmi dil Arapça<br />

ve Fransızca olmasına rağmen, Berberiler<br />

aralarında 'Tamazight' (Berberice)<br />

dilini konuşuyor ve bu dilin üçüncü resmi<br />

dil olması için çabalıyorlar. Bu alçakgönüllü<br />

ve yumuşak karakterli insanların<br />

memleketi, geçmişten beri hep üst düzey<br />

zengin turistlere, film yıldızlarına, yazarlara,<br />

modacılara destinasyon olmuş, hatta<br />

bazıları burada mülk bile edinmişler. Bu<br />

egzotik memlekette mülk edinip, huzuru<br />

burada arayanlardan biri de ünlü modacı<br />

Yves Saint Laurent. Evi ise bugün müzeye<br />

dönüştürülmüş.<br />

Delal Atamdede ve Fas Turizm<br />

Bakanı Mohammed Sajid...<br />

Ülkeye gelen üst düzey turistlere genellikle<br />

Mamunya, Kempinski, Sofitel vs. gibi<br />

ünlü otel zincirleri ev sahipliği yapmış.<br />

Yapmış diyorum, çünkü maalesef bugün bu<br />

oteller boş. Yani Fas turizmi de operasyon<br />

furyasından hissesine düşeni alıyor. Her<br />

şey dahil sistemi almış yürümüş. Anlaşılan<br />

o ki turizmciler, turizm politikası olarak<br />

kankiteye (miktar) kaliteden daha çok<br />

önem verir olmuş. Avrupa ülkelerinden<br />

100-200 Euro aralığında bir hafta her şey<br />

dahil sistemiyle getirilen turistler, bunu<br />

sorgulama ihtiyacı bile duymuyor. Sonuç<br />

olarak turizmciler getirdikleri yüksek sayıdaki<br />

turist ile gurur duyuyor. Ucuz müşteri<br />

varsın olsun, kişi başı gelir de varsın çok<br />

düşük olsun.<br />

İleride bu güzel destinasyonu bekleyen<br />

tehlikeleri hiç düşünmüyorlar. Gayet tabii<br />

her şey dahil sistemi doğru uygulanırsa<br />

verimli olabilir. Örneğin her kategori turiste,<br />

ödediği fiyatın kârlılığı olan hizmet gibi... Ki<br />

bunu ilk uygulayan da Club Med değil mi?<br />

Müşterisinin hem alım gücü yüksek, hem<br />

de gittiği memlekete getirisi de bir o kadar<br />

yüksek olmuştur. Tesisleri doldurmak için<br />

de çözümü fiyat kırmada görmemiştir, marka<br />

değerini hep korumuştur. Bunu çözüm<br />

olarak görmek ve turizmi kişi sayısına indirgemek,<br />

bence yapılacak en büyük hatadır.<br />

Tesislerimizi eskitip, eğitimsiz ve kalitesiz<br />

personelin müşteriyi mutsuz etmesine izin<br />

verdiğimizde, dosyalardaki eksiği başka<br />

gelir yollarıyla kapatmaya çalışırız ki, o<br />

zaman turistin edindiği kötü intibayı düzeltmek<br />

için kazandığımızdan daha fazlasını<br />

harcamak zorunda kalırız. Buna bizde "Adım<br />

çıkmış dokuza, inmez sekize" diyorlar. İyi de<br />

biz bunu Türkiye'de yaşamadık mı? Şimdi<br />

bu güzel ülkede bunun yaşanmaması için<br />

acizane Fas devletinin bu işe bir el atıp,<br />

kontrol mekanizmasını çalıştırması ve "Bu<br />

iş nasıl oluyor?" sorusunu sorması lâzım.<br />

Yoksa otele, havaalanına, eğitime, altyapıya,<br />

kısaca yapılan tüm yatırım ve çaba, birkaç<br />

açıkgözün kazancına dönüşmek üzere...<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

75


Congress<br />

The 60 th FIJET Congress:<br />

TOURISM & CULTURE,<br />

WHAT RELATION?<br />

WHAT FUTURE?<br />

SİDAL YAŞAR<br />

sidal.yasar@live.com<br />

f sidalyasar<br />

The 60th Congress of the World Federation of<br />

Tourism Journalists and Writers (FIJET) was organized<br />

in Morocco between 29 November and 3 December<br />

2018. Under the patronage of the King Mohammed VI,<br />

FIJET Morocco (AMJET) hosted 250 tourism journalists<br />

as the members of FIJET from 24 different national<br />

associations in the city of Marrakech. The theme<br />

of the congress was the relationship between culture<br />

and tourism, as well as the future of that relationship.<br />

The annual congress was held at<br />

the Museum of Water on the 1st<br />

of December. The opening ceremony<br />

started off with a dance<br />

show of a Sicilian folkloric group<br />

which was followed by opening<br />

speeches. During his speech, the<br />

President of FIJET, Tijani Haddad<br />

emphasized the importance<br />

of the culture for tourism and<br />

pointed out the problems that<br />

the industry faces by underlining<br />

the need of a collective action for<br />

solving those problems with the<br />

following words: "We are devoted to promote tourism<br />

around world which respects environment and culture,<br />

while increasing peace and better understanding. We<br />

do not consider tourism destinations as competitors,<br />

but complementary to one another. Unfortunately, the<br />

climate change and terrorism have destructive impacts<br />

on many tourism destinations around the world.<br />

However, they cannot be combated only by one country,<br />

and there should be an international and collective<br />

strategy which is financed and shared by all."<br />

FIJET HONOURED THE<br />

IMPORTANT TOURISM JOURNALISTS<br />

Following Haddad’s speech, the Minister of Tourism<br />

and Transportation of Morocco, Mohamed Sajid<br />

expressed their genuine tradition of hospitality in Morocco<br />

and stated the followings: "We are very proud<br />

to have a spirit of openness, tolerance, dialogue and<br />

friendship in our country." In the end of the opening<br />

ceremony, FIJET did not forget to honour some of the<br />

important figures from the field of tourism journalism.<br />

The tributes were paid to Mustapha Trai, Ahmed<br />

Zghari, Moulay Mustapha Alaoui and Miguel Garcia<br />

Breira respectively.<br />

76 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Congress<br />

"CULTURE IS THE KEY WHICH<br />

OPENS UP MINDS AND HEARTS"<br />

Afterwards, the forum on "Tourism &<br />

Culture, What Relation?.. What Future?"<br />

was held under the moderation of the<br />

Secretary General of AMJET, Mohamed<br />

Laarousi. The keynote speakers of the<br />

forum were the President of National<br />

Museums’ Foundation of Morocco, Mehdi<br />

Qotbi, the Chairman of National Institute<br />

of Archelogy and Patrimony, Abdelouahed<br />

Ben Ncer, and Dr. Amelia Tomasevic from<br />

University of Zagreb. In the beginning of<br />

the forum, Qotbi defined culture as the<br />

key which opens up minds and hearts, and<br />

stressed the significance of protecting<br />

cultures by following words: "Our responsibility<br />

is protecting the richness of what<br />

the history of humankind handed down to<br />

us." Ben Ncer further urged upon that the<br />

tourists must respect local populations<br />

and cultures, and stated that the best way<br />

to understand the history of a visited destination<br />

is to visit archaeological sites.<br />

"WE HAVE TO EDUCATE TOURISTS"<br />

On the other hand, Dr. Tomasevic drew a<br />

striking picture of the dark side of today’s<br />

tourism phenomenon. The participants<br />

watched a short video about how some<br />

of the most visited tourist destinations<br />

around the world suffer by over tourism<br />

and cultural vandalism. The video<br />

consisted of scenes from destinations<br />

such Rome, Venice, Dubrovnik, Taj Mahal,<br />

Stonehenge, the Great Wall of China and<br />

revealed over-crowded attractions where<br />

one can barely walk and irresponsible<br />

tourist examples who adversely affect<br />

cultural and historical values at attraction<br />

sites. Dr. Tomasevic also noted that the<br />

40% of the tourists share in the movement<br />

today are cultural tourists and it is<br />

estimated that this share will raise up to<br />

60% by 2030. She concluded with rec-<br />

ommendations and stated the followings:<br />

"We have to educate tourists, but we<br />

also must educate our own people and<br />

children about how to love and protect<br />

our universal values." In addition, most<br />

of the young journalists from the last<br />

FIJET’s Young Journalists Academy which<br />

was held in Turkey were present at the<br />

conference and contributed to discussions.<br />

Their awareness about cultural<br />

values and tourism phenomenon happily<br />

welcomed by the family of FIJET World…<br />

POPULAR TOURISTIC ATTRACTIONS<br />

OF MARRAKECH VISITED<br />

Within the scope of the FIJET’s 60th<br />

Congress, the groups of journalists also<br />

had the chance to visit popular touristic<br />

attractions in the city of Marrakech, such<br />

as Jardins Majorelle, Berber Museum,<br />

Yves Saint Laurent Museum, Koutoubia<br />

Mosque, Menara Gardens, Ourika Valley<br />

and Palace of Bahia. Moreover, around<br />

100 journalists have continued travelling<br />

towards south of Morocco by post tours<br />

arranged by AMJET.<br />

The museum exhibits more than 600 objects related<br />

to the Berber culture. The Berbers are very colourful<br />

and the most ancient ethnic group indigenous to<br />

North Africa, who still demonstrate the richness and<br />

diversity of their vibrant culture in Morocco.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

77


Sosyal Sorumluluk<br />

Doğaya ve insanlığa<br />

katkı sunan tek araç:<br />

BiSiKLET<br />

PINAR BALTACI<br />

Bisiklet camiasının önde gelen isimlerinden Atilla Atay, bu<br />

sene Sarıkamış Şehitlerini Anma Bisiklet Turu'nu, Atilla Bisiklet<br />

Takımı olarak dördüncü kez AKSA Jeneratör sponsorluğunda<br />

gerçekleştirdi.<br />

Atay'ın ilkini 2009 senesinde olmak üzere 2010 ve 2013<br />

senelerinde de düzenlediği projenin amacı, tıpkı Çanakkale<br />

şehitlerini anmak için binlerce kişinin Çanakkale’ye akın<br />

etmesi gibi, Sarıkamış şehitlerini anmak adına da insanların<br />

Sarıkamış’a gitmesini sağlamak ve bu dev proje sayesinde<br />

1.500 km civarında karlı, buzlu yollardan bisikletlerle geçerek,<br />

bisiklet farkındalığı konusunda da örnek teşkil edecek büyük<br />

adımlar atıp, yeni bisiklet oluşumlarına da ön ayak olmak.<br />

“BİSİKLET KÜLTÜRÜ ÜLKEMİZDE DE GELİŞMELİ”<br />

Profesyonel bisikletçi ve milli sporcu olan Atilla Atay, 1995<br />

yılında ilk defa Bisiklet Kültürünü Geliştirme Derneği'ni kurarak,<br />

İstanbul içi ve dışında çok sayıda sosyal proje ve organizasyona<br />

imza atmış. Tam 25 yıldır ara vermeden sürdürdüğü<br />

bisiklet turlarını ticari amaç gütmeden idealist olarak hayata<br />

geçirdiklerini ifade eden Atay, bisikletin yaşam içerisinde<br />

sunduğu katkılara dair şunları aktardı: "Bisiklet kültürü<br />

doğaya, insanlığa, devletin ve ailenin bütçesine katkı sunan<br />

tek araç. Bütün sporlar güzel ama bisikletin yeri apayrı, çünkü<br />

tamamen yaşamın içerisinde. Ayrıca, tüm dünyada oldukça<br />

önde olan bisiklet kültürünün ülkemizde de hak ettiği noktaya<br />

gelmesi bizler için çok önemli. Mücadelemiz her zaman bu<br />

78 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Sosyal Sorumluluk<br />

yönde. Son on sene içerisinde binlerce<br />

insan, gün içerisinde bisiklete biner hale<br />

geldi ve bisiklet markaları arttı. Bu konuda<br />

mütevazi olmak istemiyoruz, derneğimizin<br />

ciddi ve disiplinli çalışmalarının katkısı<br />

oldukça fazla."<br />

“TÜM TURLARIMIZ PROJE BAZLI”<br />

Sarıkamış’taki bisiklet turu etkinliğini ilk<br />

defa 2009 yılında gerçekleştirdiklerini<br />

belirten Atilla Atay, fikrin ortaya çıkış<br />

sürecini dergimize şu sözlerle anlattı:<br />

"Turu gerçekleştirme adına kararımızı<br />

2009 yılında verdik. Ben oradaki boşluğu<br />

gördüm, baktım ki sivil halk anma etkinliklerine<br />

katılmıyor. Çanakkale uluslararası<br />

alanlarda tanındığı için rağbet oldukça<br />

fazla ama ne yazık Sarıkamış’a ilgi çok az.<br />

Bu organizayonu hayata ilk geçirdiğimiz<br />

yıllarda, hem şehitlerimiz daha geniş<br />

kitlelerce anılsın hem de bisiklet kültürüne<br />

farkındalık yaratılsın istedik. 2009 yılında<br />

gerçekleştirdiğimiz etkinlik protokol<br />

töreninde yaklaşık 100-150 tane sivil vardı.<br />

Ardından Başbakanlık bu turların sponsoru<br />

oldu ve sonraki etkinliklerde sayımız 1000<br />

kişiye ulaştı. Bizler, Atilla Bisiklet Takımı<br />

olarak sonucu olmayan bir iş yapmamaya<br />

çalışıyoruz. Bizde gezi turu yok, tüm etkinliklerimiz<br />

proje bazlı."<br />

“ONLAR HİÇ VAZGEÇMEDİLER,<br />

BİZ DE VAZGEÇMEYECEĞİZ”<br />

Bu sene AKSA Jeneratör'ün desteğiyle<br />

organize edilen tura 12 bisiklet sporcusu,<br />

1 idareci, 2 şoför, 1 kameraman olmak<br />

üzere toplamda 16 kişi katıldı. Sarıkamışlı<br />

Prof. Dr. Bingür Sönmez sayesinde,<br />

Sarıkamış şehitlerini anmak için yapılan<br />

etkinliklerle 2004 yılında 2 bin kişiye<br />

ulaşan ziyaretçi sayısı, 2009-2010 ve<br />

2013 yıllarında Atilla Atay’ın "Onlar hiç<br />

vazgeçmediler, biz de vazgeçmeyeceğiz”<br />

diyerek, basının ve halkın dikkatini<br />

imkânsız diye nitelendiren bu projeyle<br />

Sarıkamış’a çekmesinin ardından, bugün<br />

90 binleri aşmış durumda.<br />

Her sene İstanbul’dan başlayan turun bu yıl<br />

Ordu’dan başladığını aktaran Atay; "Tarihte<br />

örneği görülmemiş bir 'emre itaat' ile tek<br />

kurşun atamadan hakka yürüyen şehitlerimizi<br />

anmak için gerçekleştirilen bu proje,<br />

gerçek amacına en doğru şekilde hizmet<br />

etmiştir, edecektir ve 'marka değeri' olan<br />

bir organizasyon olarak halkın vicdanında,<br />

zihinlerde ve yüreklerde de yerini almıştır.<br />

Bu seneki turumuz Ordu’dan başladı. Tam<br />

altı etap şeklinde sürdürdüğümüz tur,<br />

Sarıkamış’ta yoğun katılımla son buldu"<br />

şeklinde konuştu.<br />

‘BİSİKLET OKULU’ PROJESİ<br />

Türkiye’de bisiklet kültürüne dair bir<br />

kartopunun büyümesine ön ayak olduklarını<br />

dile getiren Atay, bir de Bisiklet<br />

Okulu Projesi'nin müjdesini verdi: "Şu an<br />

ülkemizde yaklaşık 50 tane bisiklet festivali<br />

var. Tüm bu gelişmeleri artık Bisiklet<br />

Okulu olarak aynı çatı altında toplamamız<br />

gerektiğini düşünüyorum. İsmine ‘Bisiklet<br />

Eğitim Merkezi’ ya da ‘Bisiklet Kültür<br />

Merkezi’ de diyebiliriz. Fakat bu kurumun<br />

içerisinde mutlaka eğitim verilecek ve<br />

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olacak.<br />

Ülkemizin zorlu trafiğinde bir eğitimin verilmesi<br />

şart... Çünkü birçoğumuz özellikle<br />

İstanbul’da kendimize güvenemiyor ve<br />

bisikletlerimizle ulaşım sağlayamıyoruz.<br />

Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden<br />

destek bekliyoruz ama olmazsa da<br />

kendi imkânlarımızla 2019 yılında<br />

mutlaka projeyi hayata geçireceğiz.<br />

Bu merkez, öncelikle bisiklet kullanımının<br />

en yaygın olduğu sahil kenarlarında<br />

olmalı.<br />

MÜFREDATLAR ÜLKE KOŞULLARINA<br />

GÖRE BELİRLENEBİLİR<br />

Okuldaki müfredat, ülke koşullarına göre<br />

belirlenecek. Mesela bizim ülkemizde<br />

verilecek eğitim, öncelikle trafik kurallarına<br />

göre belirlenmeli... Kötü trafikle baş<br />

edebilme yolları olmalı mutlaka. Örneğin;<br />

kavşaklarda neler yapılmalıdır, bisiklet<br />

kullanırken tutum ve tavırlar nasıl olmalı,<br />

siyah ve fosforlu elbise seçimi arasındaki<br />

farklar nelerdir, kask kullanımı neden<br />

önemli gibi birçok pratik bilgi, temel<br />

eğitimden ileri seviyedeki eğitime kadar<br />

gidebilecek. Biz bu eğitimleri zaten kendi<br />

bünyemizde üyelerimizle veriyoruz, fakat<br />

gördük ki günlük yaşam içerisinde de çok<br />

ihtiyaç var. Türkiye’de Adalar’da bisikletle<br />

ölüme bile sebebiyet veren kazalar<br />

olabiliyor. Tüm bunların önüne esas olarak<br />

geçmek için eğitim şart. Mesela bisiklet<br />

kullanılırken sadece sizin için doğru olan<br />

bisikletten keyif alırsınız, keyif alırsanız<br />

da devam ettirirsiniz. Okul projemiz<br />

üzerine çalışmalarımız son hızla devam<br />

ediyor."<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

79


Küçük Dünya<br />

Özbekistan’ın modern yüzü;<br />

TAŞKENT<br />

Taşkent’te kelimenin tam<br />

anlamıyla büyülendim! Eşsiz<br />

bir mimari, tertemiz bir<br />

şehir, tabii ki Özbek pilavı<br />

derken, burası bana bir<br />

başkentten beklentimin çok<br />

daha fazlasını verdi. Bütün<br />

Orta Asya’yı dolaşmadım<br />

ama eminim burası en özel<br />

kentlerinden bir tanesi<br />

YAPRAK GÜRDAL<br />

www.kucukdunya.com<br />

f kucukdunyayaprak<br />

i kucukdunyayaprak<br />

Özbekistan'ın başkenti ve Orta Asya’nın nüfus bakımından<br />

en büyük kenti olan Taşkent, eski Sovyet<br />

Cumhuriyetleri içinde Moskova, St. Petersburg ve<br />

Kiev'den sonra dördüncü büyük kent. Geniş yolları,<br />

yeşil alanları, park ve bahçeleri, düzenli yerleşimi,<br />

sağlam altyapısı ile kent, Orta Asya şehir planlamacılığının<br />

en iyi örneklerinden birini sunuyor.<br />

16. yüzyılın ikinci yarısında Buhara Hanlığı tarafından<br />

ele geçirilen şehir, <strong>17</strong>-18. yüzyıllarda Kazak ve Kalmıklar’ın<br />

denetimine geçmiş, 1809 yılında Hokand<br />

Hanlığı topraklarına katılmış. Hokand Hanlığı’nın<br />

zayıflaması ile 1865 yılında Rusya İmparatorluğu tarafından<br />

ele geçirilmiş ve Rusya’nın Türkistan Genel<br />

Valiliği merkezi olmuş.<br />

1899 yılında açılan Taşkent-Orenburg Demiryolu ile<br />

Orta Asya’nın en önemli ticari geçiş noktası haline<br />

gelen şehir, Kasım 19<strong>17</strong>’de Sovyet denetimine girmiş,<br />

1918 yılında Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin<br />

başkenti olmuş. 1924 yılında kurulan Özbekistan<br />

Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti topraklarına dahil olan<br />

kent, 1930 yılında bu cumhuriyetin başkenti kimliğini<br />

almış. 1966 yılında yaşanan yıkıcı depremin ardından<br />

kent büyük ölçüde yeniden inşa edilmiş ve 38 km'lik<br />

bir metro ağı kurulmuş. Orta Asya’da ilk ve tek olan<br />

metro, 1978 yılında böylelikle hizmete girmiş.<br />

TAŞKENT'TE GEZİLECEK YERLER<br />

Çok sayıda tiyatro, konser, sinema salonu ve üniversite<br />

bulunan Taşkent, Orta Asya’nın kültür başkenti sayılabilir.<br />

Kenti kendiniz gezebilir, Taşkent turu satın alabilir ya<br />

da benim yaptığım gibi bir şoför tutabilirsiniz.<br />

* Emir Timur Meydanı: Meydana geçmeden önce<br />

Emir Timur’dan bahsetsem iyi olacak. Emir Timur<br />

(Timurlenk), dehasıyla bütün dünyada hayranlık<br />

uyandıran büyük bir komutan ve devlet adamı.<br />

Bugünkü Özbekistan topraklarında 1300 yılında kendi<br />

adıyla büyük bir imparatorluk kurmuş, 1402 Ankara<br />

Savaşı’nda Osmanlı topraklarının bir kısmını da imparatorluğuna<br />

katmış. İmparatorluğunun sınırları Hindistan’dan<br />

Akdeniz’e kadar uzanan Emir Timur, Orta<br />

Asya’da birçok medrese ve kütüphane yaptırmış.<br />

Özellikle Semerkant’a pek çok sanat eseri yaptırarak,<br />

burayı örnek ve zengin bir şehir haline getirmiş. 1882<br />

yılında şehir Türkistan askeri komutanlığının merkezi<br />

iken, M. Chernyaev’in emriyle kurulmuş.<br />

* Emir Timur Heykeli: Heykeltıraş<br />

İlkhom Jabbarov tarafından<br />

yapılan bronz anıtta, Emir Timur<br />

at üzerinde geleneksel kıyafeti<br />

ile görülüyor. Anıtın üzerinde<br />

Emir Timur’un ünlü sözü dört<br />

dilde yazılı: "Ülkeler kılıçla alınır,<br />

ancak adaletle korunur."<br />

* Emir Timur Müzesi: Müze,<br />

2006 yılında Emir Timur’un<br />

doğumunun 680. yıldönümünde<br />

kurulmuş. Müzede<br />

bölgenin geçmişi hakkında<br />

yaklaşık 3 bin eser var. Bunlar<br />

arasında benzersiz el yazması kitaplar, silahlar, eski<br />

giysiler, mutfak eşyaları ve çeşitli sikkeler bulunuyor.<br />

Özellikle de Özbek sanatçı grubu tarafından<br />

yapılan ve onun doğumundan ölümüne kadar olan<br />

hayatının yansıtıldığı minyatür tarzındaki Büyük Timur<br />

(Büyük Yaratıcı) adlı duvar resmi dikkat çekiyor.<br />

* Forumlar Sarayı: Kentin en görkemli ve etkileyici<br />

mimari eserlerinden biri olan yapının özellikle görkemli<br />

kubbesi görmeye<br />

değer. Burada<br />

önemli devlet ve<br />

uluslararası etkinlikler<br />

düzenleniyor.<br />

82 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Küçük Dünya<br />

* Hazreti İmam Kompleksi: Khazrati<br />

Imam Kompleksi’nde Barak-Khan Medresesi,<br />

Tilla Sheikh Camii, Muyi Muborak<br />

Medresesi, Kaffal Shashi Mozolesi,<br />

Namazgoh Camii ve Khazrati Imam Camii<br />

bulunuyor.<br />

* Barak Han Medresesi: Medrese,<br />

Shaybanid hanedanı döneminde<br />

Ulugbek torunu Taşkent Valisi<br />

Barak Han (1529-1563) tarafından yaptırılmış.<br />

Medresenin yan duvarlarında<br />

kufi yazısı ile "Allah Büyüktür ve Allah<br />

Ebedidir" yazıyor.<br />

* Teleshayakh Camii: Dünyada Hz.<br />

Osman’a ait toplam dört Kur’an-ı Kerim<br />

nüshası mevcut. (1. Taşkent, 2. Topkapı Sarayı,<br />

İstanbul, 3. Kahire, 4. İngiltere). Bunlar<br />

arasında hangisinin otantik nüsha olduğu<br />

bilinmiyor ama bu camidekinin dünyanın<br />

en eski Kur’an-ı Kerim’i olduğuna inanılıyor.<br />

Hz. Osman’ın dünyaca ünlü Kur’an-ı Kerim’i,<br />

7. yüzyılda ceylan derisi üzerine yazılmış.<br />

El yazması Kur’an-ı Kerim; Medine, Şam ve<br />

Bağdat şehirlerinde hazırlanmış. Timurlenk,<br />

Şam şehrinde bulunduğunda Kur’an-ı<br />

Kerim’i alarak Orta Asya’ya getirilmiş.<br />

Kur’an, Rus devriminden önce St. Petersburg<br />

şehrine gönderilmiş, daha sonra<br />

Özbekistan’a geri iade edilmiş.<br />

* Muyiy Mubarak Medresesi: Medrese,<br />

18. yüzyıla tarihleniyor. Efsaneye göre Hz.<br />

Muhammed’in saçı, medrese kütüphanesinin<br />

içinde saklanıyor.<br />

* Kaffal Shashi Mozolesi (Kaffal<br />

Ash-Shashi, Qaffal Ash-Shashi): Burası<br />

ünlü bilim adamı, Kur’an ve Hadis alimi, şair<br />

ve usta, bölgedeki ilk imam Hazrati İmam'ın<br />

(tam adı ile Ebu Bekir Muhammed Kaffal<br />

Şaşi) türbesi. Türbe, yüzyıllar boyunca baskınlar<br />

ve depremler nedeniyle yıkılmış. Şu<br />

anki mozole, 1541 yılında Şeybanlılar Devleti<br />

hanedanı tarafından yapılmış.<br />

* Alisher Navoi National Park: Şehrin<br />

en büyük parklarından birisi olan Alisher<br />

Navoi, içinde büyük bir göle ve bahçelere<br />

ev sahipliği yapıyor. Parkın içinde Oliy<br />

Majlis (parlamento), düğün salonu, Istiqlol<br />

Concert Hall, Ebul Kasım Medresesi ve<br />

Alisher Navoi’nin anıtı var.<br />

* Ebul Kasım Medresesi (Uygulamalı<br />

Sanatlar Merkezi): Medrese, 19. yüzyılda<br />

Abulkasym Eshan tarafından yaptırılmış.<br />

Özbekistan’ın geleneksel el sanatlarını<br />

(ganch oyma, maden oymacılığı, altın<br />

dikiş-nakış gibi) geliştirmek için kullanılıyor.<br />

Sergiler, festivaller ve etkinlikler<br />

düzenleniyor.<br />

* Memorial Shahidlar Hotirası (Zulüm ve<br />

Baskıların Kanıtı Müzesi): Müze, baskılar<br />

ve zulümler sonucu öldürülen veya hapsedilen<br />

insanların anısına 2002 yılında küçük<br />

bir parkta açılmış. Müzede, Stalin rejimi<br />

döneminde bağımsız bir Özbekistan için<br />

oluşan umutların en kanlı şekilde bastırılması,<br />

mahkumların yaşadığı kamplar ve cezaevi<br />

maketleri sergileniyor. Parkta ayrıca Özbeklerin<br />

adalet ve bağımsızlık için savaşan<br />

atalarının onuruna yapılan bir anıt var.<br />

* Televizyon Kulesi: 375 metre yükseklikteki<br />

kule, Orta Asya’nın en yüksek<br />

yapısı. Kuleden televizyon ve radyo yayını<br />

yapılıyor, ayrıca kule meteoroloji istasyonu<br />

görevi görüyor. Kulenin lobisinde iki tane<br />

döner restoran var. Eğer şehrin muhteşem<br />

panoramik manzarasını izlemek isterseniz,<br />

gözlem güvertesine çıkmalısınız.<br />

* Mustakilik Maydoni (Bağımsızlık Meydanı):<br />

Sovyet döneminde meydan, Lenin<br />

Meydanı seçilmiş ve merkezine Lenin Anıtı<br />

dikilmiş. 1991 yılında ülkenin bağımsızlığı<br />

ilan edilince meydanın ismi Bağımsızlık<br />

Meydanı olarak değiştirilmiş ve Lenin Anıtı<br />

yerine bir Bağımsızlık Anıtı dikilmiş.<br />

* Özbekistan Tarihi Devlet Müzesi: Müzede<br />

eski çağlardan itibaren Timur dönemine kadar<br />

olan Özbekistan tarihi anlatılıyor. Sergilenen<br />

eserler arasında Sel-Ungur Mağarası'nda<br />

bulunan ve 1,5 milyon yıl önce yaşadığı anlaşılan<br />

ilkel insan kalıntıları, Fergana Vadisi’nde<br />

bulunan ve M.Ö. 2.000 yıllarına tarihlenen iki<br />

taş yılan heykeli, M.Ö. 5-19. yüzyıl arasındaki<br />

dönemi kapsayan para koleksiyonu var.<br />

TAŞKENT’TE NE YENİR?<br />

Unutmayın, Özbekistan’dasınız ve leziz<br />

Özbek yemeklerinin tadına bakmadan<br />

dönemezsiniz! O’rta Osiyo Osh Markazi,<br />

Taşkent’te güzel yerel lezzetleri tadabileceğiniz<br />

bir yer. Gitmişken benim<br />

yerime de Özbek pilavı yerseniz sevinirim.<br />

Taşkent’e gelmeden önce buranın<br />

küçük bir şehir olduğunu, Semerkand ve<br />

Buhara’ya nazaran görecek çok az şey<br />

bulunduğunu söyleyenler olmuştu. İyi<br />

ki onları dinleyip<br />

gelmemezlik<br />

etmemişim.


Objektifimden<br />

Sayısız kavgalara, savaşlara sahne olmuş;<br />

bir o kadar da sevgiye, aşklara ve tabi sanata...<br />

BİR MÜZE KENT; TOLEDO<br />

Köprüler, meydanlar, kilise ve sinagoglar, daha neler neler…<br />

Yazı ve Fotoğraflar:<br />

YİĞİT UYGUN<br />

y_uygun@superonline.com<br />

Yılların getirdiği o soluk renk, kısmen dökülmüş<br />

sıvalar, bazen bozuk yollar, hatta yıkık duvarlar,<br />

vazgeçilmezim olur. Çünkü tarihtir o. Yüzyıllar önce,<br />

sanki sizin için yapılmış muhteşem bir dekorun<br />

içinde dolaşır, yemek yer ve fotoğraf çekersiniz. Ne<br />

acayip bir duygudur bu! Beni çok etkiler... Ve bunu<br />

bana yaşatan her kente de aşık olurum.<br />

Toledo’yu anlatacağım size, eminim siz de aşık<br />

olacaksınız. Kıta Avrupası’nın en muhteşem kentlerinden,<br />

tabi bizim gibi tarih severlere... Düşünsenize,<br />

o duvarların ardında neler yaşandı, ne hikâyeler<br />

oluştu. Kimler nasıl yaşadı ve nasıl öldü?<br />

İspanya’nın <strong>17</strong> özerk bölgesinden biri olan Kastilya-La<br />

Mancha’nın başkenti Toledo'da gezimiz<br />

başlıyor. Kastilya-La Mancha bölgesi, yaklaşık 80<br />

bin kilometrekare yüzölçümüne sahip, toplam nüfus<br />

2 milyon civarında. Toledo'da ise yaklaşık 100 bin kişi<br />

yaşıyor. Meşhur Tajo Nehri'nin (Tako diyen de var)<br />

çepeçevre sarmaladığı bir yarımada aslında Toledo.<br />

Ve bir tepede yer alıyor.<br />

İ.Ö. 509'da Yahudiler tarafından kurulduğu söylenmekte.<br />

Bugün bile İspanya’da az bulunan sinagogların<br />

iki tanesi burada. İlk adı Toletum. Bu adın<br />

'jenerasyon' anlamında kullanıldığı söyleniyor. İ.Ö.<br />

192'de Roma egemenliği söz konusu. Yüzyıllar içinde<br />

Vizigotların hâkimiyetine giren kent, Müslümanların<br />

İspanya’yı fethiyle uzunca bir süre İslam coğrafyasının<br />

egemenliğinde kalmış. 1085'de VI. Alfonso,<br />

Toledo’yu Arap egemenliğinden kurtarıp, Büyük<br />

İspanya İmparatorluğu'nun başkenti yapmış.<br />

Kent, bundan sonra kültür ve din merkezi olarak<br />

da varlığını sürdürmüş. 1560'da başkent Madrit<br />

yapılsa da, bugün bile manevi başkenti sayılıyor<br />

İspanya’nın. Yeni Bisagra, Eski Bisagra, Puerto Del<br />

Sol, Cambron... Bu dört önemli kapı, kente girişleri<br />

sağlıyor. Sokakların kesişme noktalarında şahane<br />

meydanlar dikkat çekiyor. Ve bugün bile birçoğu açık<br />

olan, hizmet veren, ziyaretçileri büyüleyen yapılar<br />

dimdik ayakta... Kentteki yapılaşmalarda, genelde<br />

'Mudejar' stili ön plana çıkıyor. Arap ve İspanyol<br />

mimarisinin karışımı diyebiliriz.<br />

En yukarıdan başlayarak, aşağılara inen daracık<br />

sokaklarda tarihsel mekânları gezelim. Önce Alcazar...<br />

Kentin en yüksek, en korunaklı noktasında... Korunaklı<br />

deyince, Toledo’yu dış güçlere karşı koruyan surlar-<br />

84 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Objektifimden<br />

Toledo kenti çıkışı...<br />

Tajo Nehri<br />

dan söz etmezsek olmaz. Kenti çevreleyen<br />

iki ayrı sur sistemi var. Vizigotların yaptığı<br />

sistem kenti daha az sarıyor, zira küçük.<br />

Sonrasında Arapların yaptığı sur sistemi ise<br />

gerçekten geniş, büyük ve uzun.<br />

Alcazar'da kalmıştık. Burası zaman içinde<br />

saray, hapishane ve kışla olarak kullanılmış.<br />

Günümüzde bir askeri müze... Kente uzaktan<br />

bakıldığında tüm ihtişamı ile sizi karşılıyor.<br />

Aslında kentin tamamı, uzaktan bir fotoğraf<br />

karesine sığmayacak kadar görkemli. Gelelim<br />

meşhur Toledo Katedrali'ne, yani Zocodover<br />

(Sokodover diyen de var) Meydanı'na.<br />

Burası, eskiden kentin pazaryeri ve merkezi<br />

durumunda... Katedrale ulaşan ana caddenin<br />

de başlangıcı. Toledo Katedrali; İspanya'nın<br />

üçüncü en büyük katedrali, ondan dolayı da<br />

tadilat bir türlü sonlanamıyor. Gerçekten<br />

de muhteşem bir yapı. Yapımına 1226'da<br />

başlandığı ve inşa süresinin yaklaşık 250 yıl<br />

sürdüğü belirtiliyor. Dışı gotik, içi ise gotik,<br />

barok ve Rönesans mimarisi etkisinde.... Devasa<br />

çanı, açılışta ilk kez çaldığında etrafta<br />

tahribata yol açıyor. İkinci kez denendikten<br />

sonra çan iptal ediliyor. Katedralin yanındaki<br />

bina Kardinal Sarayı... Meydandaki diğer yapı<br />

ise belediye binası... Özellikle kulesi, fotoğraf<br />

tutkunlarını mest edecek nitelikte. Aslında<br />

Toledo’nun tamamı böyle, burada zaman<br />

durmuş gibi. Tam belgesel filmlik kısaca...<br />

Iglesia de Santo Tome Kilisesi, Mezguita del<br />

Cristo de La Luz Camii, Roman San Kilisesi,<br />

San Martin Köprüsü ve daha neler neler…<br />

Bundan dolayıdır ki 1986’dan beri UNESCO<br />

Dünya Mirası Listesi'nde; Hıristiyan, Yahudi<br />

ve Müslüman toplumlarını ve tabi eserlerini<br />

iç içe barındırabilmiş bir kent.<br />

Buraya ulaşım, başkent Madrid'den sağlanır.<br />

Uzaklık 70 km, arabayla yaklaşık bir<br />

saat. Düzenli tren ve otobüs seferleri de<br />

var. Otel sorunu çok yaşamazsınız. İspanyollar<br />

turizme gerçekten fazlasıyla önem<br />

vermekte ve tabi yıllardır milyonlarca<br />

yabancı turist burayı ziyaret etmekte. Daracık,<br />

inişli çıkışlı sokakların arasına gizlenmiş,<br />

eşsiz lezzetler sunan restaurantların<br />

sayısı da hiç az değil. Tabi Akdeniz ağırlıklı...<br />

Hayatımda yediğim en iyi paella'yı Toledo'da<br />

tatmıştım. Lezzeti hâlâ damağımda...<br />

Tabi ki muhteşem tapas’ları unutamayız! İyi<br />

şarapları var, bir de badem ezmesi önemli.<br />

Bir not; tüm narenciye çeşitleri, şam fıstığı,<br />

dut vs. meyveler Araplar tarafından buraya<br />

getirilmiş. Marzipan denen çocukların sevebileceği<br />

bir şekerleme ile ünlü Manchego<br />

peynirlerinden de satın alabilirsiniz.<br />

Toledo deyince, çelik üretiminden mutlak söz<br />

etmek gerekir. Her türlü çelik üretimi, özellikle<br />

de kılıç burada çok ünlü. Alın size hediyelik örnekleri.<br />

Çok sayıda hediye dükkânında değişik<br />

biçimlerde kılıç ve bıçak örnekleri göreceksiniz,<br />

tarihsel giysiler de... Pek çok tarihsel<br />

filmin bu tip ihtiyaçları Toledo'da üretilmiş. Bir<br />

duyuma göre, Osmanlı padişahlarından bazıları<br />

için de burada kılıç yapılıp gönderilmiş. Tajo<br />

Nehri'nin sularının içeriğinin çelik üretiminde<br />

önemli olduğu belirtiliyor.<br />

Ve Toledo deyince ünlü ressam El Greco da<br />

çıkıyor karşımıza. Hadi, biraz da sanat… El<br />

Greco, O’na burada verilen bir ad. Sanatçı<br />

aslen Giritli... "Domenikos Theotokopoulos"<br />

gerçek adı. Bir süre Venedik ve Roma’da<br />

yaşıyor. Sonrasında buradan davet alıyor,<br />

bir kilise çalışması için. Geliyor ve bir daha<br />

ayrılamıyor Toledo’dan. Ömrünün kalan 37<br />

yılını burada yaşıyor. Müthiş eserler veriyor<br />

ve bir efsane oluyor. Kendisinden sonra<br />

oğlu da baba mesleğinde ilerleyip, kente<br />

eserler bırakıyor. Elbette en önemli eseri,<br />

El Greco’nun "Kont Orgaz'ın Gömülmesi"<br />

tablosu... Detay vermiyorum, gidin görün bu<br />

sihri! Fotoğraf çekmek kesinlikle yasak!<br />

Sanat deyince, Don Kişot’un yaratıcısı ünlü<br />

yazar Cervantes, Toledolu. Diğer yandan ünlü<br />

ressamlar Goya ve Carravaggio’nun tabloları<br />

da kentte ünlü yapılarda görülebilir.<br />

Evet, yaşlı kıtanın bir muhteşem kentini<br />

daha gezdik beraberce. Hem gözümüzü,<br />

hem damağımızı taçlandırdık! Gitmeyenler<br />

mutlak görsün Toledo’yu, gerçekten olağanüstü...<br />

Nice afiyetlere, nice gezmelere...<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

85


Gezi<br />

Buram buram tarih kokan bir şehir:<br />

BUDAPEŞTE<br />

EMİN EREN ÖZLEN<br />

eminerenozlen@gmail.com<br />

i eminozlencom<br />

Üç küçük şehirden, buram buram tarih kokan muhteşem<br />

bir şehre dönüşme öyküsü Budapeşte’ninki...<br />

Şu ana kadar 37 ülke ve 83 şehir gezmeme rağmen<br />

Budapeşte’ye, daha doğrusu Macaristan’a daha<br />

önce gelme fırsatı hiç bulamadım. Ta ki bu sene Noel<br />

pazarları için kendime yeni bir destinasyon araştırması<br />

yapana kadar...<br />

Benim de bu üç küçük şehirden, buram buram tarih<br />

kokan muhteşem bir şehre dönüşen Budapeşte’yle<br />

tanışma hikâyem ve tabii gördüklerimi, yaptıklarımı<br />

siz sevgili okuyuculara anlatma vaktim geldi. Hadi<br />

gelin o zaman, Budapeşte’ye biraz daha yakından<br />

bakalım...<br />

Danube Nehri’nin ikiye ayırdığı ve üç ayrı şehrin<br />

birleşiminden (Peşte, Buda ve Eski Buda) oluşan<br />

Budapeşte, 1873 yılında kurulan yaklaşık 1,8 milyon<br />

nüfuslu bir şehir. Avrupa’nın önemli kültür ve tarih<br />

merkezlerinden de biri aynı zamanda. Tarih demişken,<br />

kısaca bir Budapeşte’nin tarihine bakalım mı ne<br />

dersiniz? Bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun bir<br />

parçası olan Macaristan, imparatorluğun yıkılmasıyla<br />

kendi krallığını kurmuş. Daha sonraları Avusturya-Macaristan<br />

İmparatorluğu'nun bir parçası haline<br />

gelmiş. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra komünist<br />

rejimin egemen olduğu ülke, 1989 yılında parlamenter<br />

rejime geçerek cumhuriyet ilan etmiş.<br />

BUDAPEŞTE’DE NEREDE KALMALI? NERELERİ<br />

GEZMELİ? NE YEMELİ?<br />

Malum Budapeşte, birkaç şehrin birleşiminden<br />

oluşan bir şehir... Ben de o zaman gezilecek yerleri<br />

Buda ve Peşte olarak ikiye ayırıp, ayrı ayrı anlatmak<br />

istiyorum sizlere. Peşte ile başlayalım.<br />

PEŞTE’DE GEZİLEBİLECEK YERLER<br />

Vörösmarty Meydanı: Şehir gezisine başlamak<br />

için çok iyi bir başlangıç noktası. Vörösmarty Meydanı'ndan<br />

Budapeşte’nin hemen her yerine kolaylıkla<br />

ulaşmanız mümkün. Meydan, adını vatansever şair<br />

Mihaly Vörösmarty’den alıyor.<br />

St. Stephen Bazilikası:<br />

St. Stephen Bazilikası,<br />

Budapeşte’nin en<br />

büyük kilisesi. 1800’lerde<br />

tamamlanan bazilikanın<br />

yapımında ünlü mimarların<br />

imzası mevcut...<br />

Şehrin Noel pazarlarından<br />

biri de St. Stephen Bazilikası'nda kuruluyor. Siz de<br />

Budapeşte’ye benim gibi Noel zamanında gelmeyi<br />

düşünüyorsanız, buraya kesinlikle uğramalısınız.<br />

Parlamento Binası:<br />

Dünyanın en büyük<br />

üçüncü parlamento binası<br />

olan Az Országház'ın<br />

yapımı 1902’de tamamlanmış.<br />

Macar Kraliyet<br />

mücevherlerine ve Macar<br />

kültürüne ait pek çok nadide<br />

parçanın yer aldığı binada tam olarak 691 oda<br />

bulunuyor. Koridorların toplam uzunluğu 20 km’nin<br />

üzerinde olan devasa yeri bir saatten önce gezmek<br />

pek mümkün değil ve sadece rehberli turlar ile<br />

gezilebiliyor. Önceden internet üzerinden rezervasyon<br />

yapmanızın faydası var. Ben bunu atladığımdan<br />

sadece dışarıdan bu yapıyı görebildim. Tur ücretleri<br />

yetişkinler için 19 Euro, öğrenciler için ise 10 Euro.<br />

86 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Gezi<br />

Széchenyi Köprüsü: Budapeşte’nin en<br />

meşhur ikonu Zincir Köprü, 19. yüzyılda<br />

Tuna Nehri üzerinde, Buda ve Peşte’yi<br />

birleştirmek için yapılmış.<br />

Andrassy Ut: Şehrin en havalı caddelerinden<br />

biri burası. Andrassy Ut, sahip olduğu<br />

tarihi özellikleri, mimarisi ve binaları<br />

ile UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde.<br />

Royal Opera House, Franz Liszt Meydanı,<br />

Oktogon, Terör Müzesi (mutlaka gitmelisiniz),<br />

Zoltan Kodaly Memorial Müzesi, ünlü<br />

cadde boyunca görülecek yerler arasında.<br />

Aynı zamanda ünlü bir alışveriş caddesi...<br />

Yaklaşık 2,5 km’lik caddesi, çok sayıda ünlü<br />

markaların butik mağazaları, birçok kafe ve<br />

restoranlarıyla oldukça gösterişli bir yer.<br />

Széchenyi Kaplıcaları: Budapeşte’nin en<br />

karakteristik özelliklerinden birisi de kaplıcaları.<br />

Avrupa’nın en büyük şifalı kaplıca ve<br />

en büyük hamamlardan biri olan Széchenyi<br />

Kaplıcaları'na gitme fırsatı bulamadım ama<br />

bir daha Budapeşte’ye yolum düşerse, ilk<br />

uğrayacağım yer olacak orası kesin.<br />

Vaci Utca: Zengin ve ünlü Budapeştelilerin<br />

paralarını harcadıkları Vaci Utca, Budapeşte’de<br />

görebileceğiniz en kalabalık yerler<br />

arasında. Burası aynı zamanda şehrin en<br />

meşhur alışveriş sokağı... Cadde sadece yayalara<br />

ayrılmış durumda olup, aynı zamanda<br />

şehirde Noel zamanı kurulan en büyük Noel<br />

pazarlarından birinin de bulunduğu yer<br />

burası. Yani siz de Budapeşte’ye benim gibi<br />

Noel zamanında gelmeyi düşünüyorsanız,<br />

buraya kesinlikle uğramalısınız.<br />

Central Market Hall: Budapeşte'nin en<br />

popüler alışveriş noktalarından biri. Büyük<br />

Market (Central Market Hall), şehirdeki kapalı<br />

mekânların en büyüğü. İçerisinde taze<br />

meyve ve sebzeden, tekstil ve hediyelik<br />

eşyalara kadar birçok şey bulabilirsiniz.<br />

Burası Macar kültürünü tanımak ve şehir<br />

yaşamına tanıklık etmek için biçilmiş<br />

kaftan.<br />

BUDA’DA NEREYE GİDELİM?<br />

Balıkçı Tabyası: Burası şehrin en<br />

sevdiğim yerlerinden. 1800’lerin sonunda<br />

Macaristan’ın kuruluşu adına yapılan<br />

yerlerden birisi olan Balıkçı Tabyası, ülkeyi<br />

kuran yedi kavimi temsil eden yedi kuleye<br />

sahip. Kale Tepesi’nde (Castle Hill) bulunan<br />

tabya, hem Tuna Nehri'nin hem de şehrin en<br />

güzel görülebildiği ve fotoğraflanabildiği<br />

noktalardan biri.<br />

Matthias Kilisesi: Şehrin Buda bölgesinde<br />

görülmesi gereken en önemli yapılardan<br />

biri olan Matthias Kilisesi, Avusturya-Macaristan<br />

İmparatorluğu’nun 1867’de kurulması<br />

açısından oldukça önemli bir yer.<br />

Trinity Meydanı ve Trinity Sütunu:<br />

Trinity Meydanı, Buda’nın Kale bölgesinin<br />

adeta kalbini oluşturuyor. Meydana<br />

ismini veren sütun, <strong>17</strong>10-<strong>17</strong>13 arasında<br />

Philipp Ungleich tarafından barok tarzında<br />

yapılmış. Sütunun yapılma amacı<br />

ise, o yıllarda salgın olan vebanın sona<br />

ermesi ve onları bir sonraki salgınlardan<br />

koruyacağı yönünde bir inanış olması.<br />

Tepesinde bulunan heykel, Kutsal Üçlü'yü<br />

(baba, oğul, kutsal ruh) temsil ediyor.<br />

Buda Kalesi: Aynı zamanda Kraliyet<br />

Sarayı olarak da bilinen ve şehrin Buda<br />

tarafındaki tepede yer alan görkemli Buda<br />

Kalesi, Avusturya-Macar İmparatorluğu<br />

döneminde pek çok etkinliğe ev sahipliği<br />

yapan tarihi bir yer. Günümüzde Budapeşte<br />

Tarih Müzesi, Macar Ulusal Galerisi<br />

ve Ulusal Szechenyi Kütüphanesi’ne ev<br />

sahipliği yapan Buda Kalesi, şehrin en güzel<br />

görülebildiği yerlerden birisi.<br />

NERDE KALMALI? NEREDE<br />

NE YİYİP İÇMELİ?<br />

Budapeşte’de kalmak için birçok seçenek<br />

var. Size sadece hangi tarafta kalmak istediğinizi<br />

seçmek kalıyor, Buda mı, Peşte mi?<br />

Ben Peşte tarafında kiraladığım bir evde<br />

kaldım; çok merkezi, konforlu, güvenli ve<br />

rahattı. Özellikle Vörösmarty Meydanı'na<br />

yakın bir yerde konaklamak istiyorsanız,<br />

araştırmalarınıza önceden başlamanızı<br />

tavsiye ederim. Zira bölgede bulunan<br />

otellerin birçoğu (bu bölge için en azından)<br />

5 yıldızlı otellerden oluştuğu ve doluluk<br />

oranları çok yüksek olduğu için, fiyatları da<br />

normalin çok üstündeydi. Dediğim gibi ev<br />

kiralama alternatifini de düşünebilirsiniz.<br />

Peki, gelelim Budapeşte’de ne yemeli, ne<br />

içmeli ve tabii ki bunları nerde yapmalı? Ne<br />

içmeli açıkçası bunu ben de pek bilmiyorum<br />

ama yemek olarak kesinlikle meşhur gulaşı<br />

denemelisiniz, asla pişman olmayacaksınız.<br />

Güzel bir kahvaltı için sizlere iki önerim<br />

var. Biri STIKA; burada hoş güzel bir kahvaltı<br />

yapabilir, ardından ara sokaklardan<br />

yürüyerek şehir turunuza başlayabilirsiniz.<br />

İkinci önerim ise MUVESZ KAFEHAV; ben<br />

burayı STIKA’ya göre daha çok beğendim,<br />

gerek yemekleri gerek içerideki atmosferi<br />

olsun eminim ki sizlerin de çok hoşunuza<br />

gidecek.<br />

Buda Kalesi yakınlarında, Matthias Kilisesi'nin<br />

hemen yanında bulunan Picnic Pavillion,<br />

güzel bir gulaş için doğru adres. Tavsiye<br />

ederim. Ve tabii ki Budapeşte’ye gelmişken<br />

uğramadan dönülmeyecek bir yer, olmazsa<br />

olmaz dediklerimden New York Cafe. Burada<br />

bir tatlı yiyip kahve içmeden, o atmosferi<br />

yaşamadan Budapeşte’den dönülmemeli.<br />

Küçük bir tavsiye, gitmeden önce internet<br />

üzerinden rezervasyon yaparsanız hiç sıra<br />

beklemeden buranın keyfini sürebilirsiniz.<br />

Aksi takdirde biraz beklemeniz gerekebilir.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

87


Kültür Rotası<br />

Klasik Türk mimarisinde bir ilk:<br />

ARAP ATA<br />

TÜRBESİ<br />

OPR. DR. TUĞRUL KİHTİR<br />

TARİH ARAŞTIRMACISI VE YAZAR<br />

Özbekistan’da Tim Köyü’nde 977 yılında inşa edilmiş<br />

olan Arap Ata Türbesi, klasik Türk mimarisi için bir<br />

ilk niteliğinde. Zerefşan Vadisi yakınında ve Semerkand’ın<br />

140 km batısında yer alan, Ortaçağ’ın ünlü<br />

İpek Yolu merkezleri Semerkand ile Buhara’nın tam<br />

orta noktasında bulunan bu köyde yer alan Arap Ata<br />

Türbesi, Karahanlılar dönemine ait ve o dönemden<br />

kalan en eski mimari eser. Diğer adı Hüseyin Yemeni<br />

Türbesi. Türklerin Asya kıtasında İslam dinini kabul<br />

ettikleri ilk dönemlerden günümüze ulaşmış. Hüseyin<br />

Yemeni de bölgede yaşamış bir alim kişi.<br />

OLGUN MİMARİSİ İLE<br />

PARLAK GELİŞİMİN ÖNCÜSÜ<br />

Kızılkum Çölü içinde ve yolu çok bozuk olan köye 4<br />

saatte gidilebildim. Arap Ata Türbesi, mimari yapısıyla<br />

kendisinden sonraki mimari tarz için belirleyici<br />

bir örnek oluşturmuş. Kare tarzında 6×6 metre<br />

boyutlarında ve merkezi tek kubbeye sahip. Yapı<br />

malzemesi olarak tamamen tuğladan inşa edilmiş.<br />

Mimari tarzına cephenin vurgulanması düşüncesinin<br />

ortaya çıktığı bir anlayış hâkim.<br />

İç mekânındaki yonca biçiminde yükseltilmiş<br />

trompları ve onların üstüne oturtulmuş büyük kubbesini<br />

dışarıdan arkasında gizleyen portalı, yapıya<br />

olduğundan çok daha büyük ve yüksek bir görünüş<br />

kazandırmış. Türbenin portalı yani giriş kısmı, büyük<br />

sivri kemerli ve üst kısmına yan yana sıralanmış,<br />

tuğladan yapılmış üç nişli geometrik süslemeler ve<br />

büyük kısmı silinmiş kitabe kuşağı yerleştirilmiş.<br />

Arap Ata Türbesi, olgun mimarisi ile Karahanlıların<br />

daha sonraki türbelerinde de izlenen parlak gelişimin<br />

öncüsü olmuş.<br />

88 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Kültür Rotası<br />

10 MİLYON TÜRK BÖLGEDE<br />

Kızılkum Çölü, Özbekistan ve Kazakistan<br />

topraklarında yer alan dünyanın en büyük<br />

11. çölü. Yüzölçümü 300 bin kilometrekare.<br />

Burası 'Maveraünnehir' adı verilen<br />

bölgenin içinde uzanıyor. Maveraünnehir,<br />

Amu Derya (Ceyhun) ve Siri Derya (Seyhun)<br />

nehirleri arasında yer alıyor. M.Ö. 7.<br />

yüzyılda yani günümüzden 2 bin 700 yıl<br />

kadar önce İskitlerin yaşadığı bölge. M.Ö.<br />

2. yüzyılda da Mete (Oğuz) zamanında<br />

Hun Türkleri buralarda yerleşmiş ve bölge<br />

tarih boyunca Türklerin anayurdunun bir<br />

parçası olmuş. Bugün on milyona yakın<br />

Türk bu bölgede yaşıyor.<br />

Tarihi süreç içinde M.Ö. 7. yüzyıldan<br />

itibaren İskit, Hun, Göktürk, Batu Uygur,<br />

Karluk, Batı Karahanlı ve Selçuklu Türkleri<br />

bölgede yaşamış. Yine bir Türk olan Timur<br />

da bu topraklardan çıkmış. Mezarı başkent<br />

Semerkand’da. Bölge, Türklerin Şamanizm’den<br />

tek tanrılı dine, Müslümanlığa<br />

geçtiği yer aynı zamanda. Bu geçiş Karahanlılar<br />

zamanında olmuş. Karahanlılar,<br />

aynı dönemde doğu ve güney sınırlarında<br />

hüküm süren Gaznelilerle birlikte Türk ve<br />

İslam kültürlerini ilk birleştiren iki devlet...<br />

Kara kelimesi eski Türkçe’de kuvvetli,<br />

büyük, yüksek anlamına geliyor.<br />

Karahanlılar, Uygur Devleti’nin yıkılmasıyla<br />

840 yılında Karluklu Bilge Kül Kadir Han<br />

tarafından kurulmuş. Devlet, Batı ve Doğu<br />

olarak iki kısımdan oluşuyormuş. Batı<br />

Karahanlıların başkenti Semerkand, Doğu<br />

Karahanlıların başkenti günümüzde Kırgızistan<br />

sınırları içinde kalan Balasagun imiş.<br />

10. yüzyılın ortalarında Batı Karahanlı<br />

hükümdarı Kadir Han Oğulcak’ın yeğeni<br />

Satuk Buğra, Karahanlılar’a sığınmış olan<br />

İran kökenli bir Samani Şehzadesi Ebu<br />

Nasr veya diğer bir görüşe göre de bir<br />

İslam sufisiyle karşılaşması sonrasında<br />

İslam dinini kabul etmiş ve Abdülkerim<br />

adını almış. Abdülkerim Satuk Buğra, amcasıyla<br />

giriştiği taht kavgasını kazanınca<br />

da hükümdar olmuş ve devlet içinde İslam<br />

dinini resmen kabul etmiş. 995 yılında<br />

ölmüş. Semerkand yakınlarında Tim<br />

Köyü’ndeki 977-978 yapım tarihli Arap Ata<br />

Türbesi, bu dönemlerden kalma. İçinde<br />

meftun olan Hüseyin Yemeni de bölgede<br />

İslam dininin yerleşmesinde etkili olan<br />

alimlerden birisi.<br />

Kısa bir süre sonra da Karahanlı Hükümdarı<br />

Ahmed, 998 yılında Abbasi halifesi tarafından<br />

tanınan ilk Türk hükümdarı olmuş.<br />

Karahanlılar, 1042 yılında Doğu ve Batı<br />

Karahanlı Devleti olarak ikiye ayrılmışlar.<br />

Batı devletinin 1211 yılında Moğol Kara<br />

Hitaylar ve Doğu devletinin de 1212 yılında<br />

Türk Harzemşahlar tarafından yıkılmasıyla<br />

ortadan kalkmışlar ama sanat ve kültür<br />

açısından büyük iz bırakmışlar.<br />

TÜRKÇE, EDEBİYAT DİLİ OLMUŞTU<br />

Karahanlılar dönemi, kültürel olarak yoğun<br />

bir dönemdi. Doğu Karahanlılar’ın yaşadığı<br />

Doğu Türkistan bölgesinde Türk kültürü<br />

önemli gelişmeler göstermiş ve değerli<br />

eserler yazılmıştı. Doğu Karahanlılar<br />

Uygur-Çin, Batı Karahanlılar ise İslam-İran<br />

kültürü ile daha yakınlık içindeydiler. Doğu<br />

Karahanlılar zamanında Kaşgar şehri, bir<br />

kültür ve din merkezi haline gelmişti. Türkçe,<br />

edebiyat dili olmuş ve ilk kez bir Türk-İslam<br />

edebiyatı meydana gelmişti. Bu edebiyat,<br />

Uygur ve Arap harfleriyle yazılıyordu.<br />

Doğu Karahanlılar döneminde 1069-1070<br />

yıllarında Yusuf Has Hacip tarafından Uygur<br />

ve Arap harfleriyle yazılan "Kutadgu Bilig",<br />

Türkçe yazılmış en eski büyük eserdir ve<br />

ideal devlet sisteminden bahseder. Yine bir<br />

Doğu Karahanlı olan Kaşgarlı Mahmud’un<br />

1073-1077 yıllarında Bağdat’ta yazmış<br />

olduğu "Divan-ı Lügati-t Türk" adlı eseri de<br />

Türklerin yaşadığı coğrafyayı ve yaşamlarını<br />

ele alan ilk ve değerli Türk eserlerindendir.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

89


Gezgin<br />

Türkiye’den Uganda’ya<br />

BİR AŞK HİKÂYESİ<br />

SEDEF TURAN<br />

Ceyda Çakır, Şişli Terakki Lisesi’nden<br />

mezun olunca elinde valizi, kafasında<br />

hayalleriyle Amerika Birleşik<br />

Devletleri'nde Missouri’ye gitmiş.<br />

Arkadaşının tavsiyesiyle yerleştiği<br />

Warrensburg, hiç de filmlerde gördüğü<br />

Amerikan şehirlerine benzemiyormuş.<br />

Bir yandan çalışıp, bir yandan<br />

da otel yöneticiliği eğitimini tamamlamış<br />

ve Kansas City’deki Hyatt<br />

Regency Oteli'nde Yiyecek İçecek<br />

Departmanı'nda çalışmaya başlamış.<br />

Bir Amerikalı ile evlenmiş, kızı Ayda<br />

dünyaya gelmiş, kısa bir süre sonra<br />

boşanmış.<br />

On iki yıl ABD’de yaşayan Ceyda Çakır,<br />

Chicago'da 1.250 odalı McCormick<br />

Hyatt Regency Oteli'nde günde 14-16<br />

saat çalışmış. Bu tempo içinde kızını<br />

göremediği günler oluyormuş. Çocuğuna<br />

zaman ayırabilmek için oteldeki<br />

işinden ayrılarak, bir restoranda<br />

garsonluk yapmaya başlamış. Eşinin<br />

işiyle ilgili sorunları nedeniyle kısa bir<br />

süre Missouri’de yaşamayı planlamışlar,<br />

fakat öngördükleri süre fazlasıyla<br />

uzayınca değişik bir kararla Ceyda<br />

Çakır, gezgin yaşamına ilk adımı atmış.<br />

Kızı Ayda, babası ve babaannesiyle<br />

kalmış; Ceyda Hanım ise tek başına<br />

Fas’a, Marakeş’e gitmiş. Sırt çantasıyla,<br />

lüksten uzak yolculuk ona yepyeni<br />

bir yol açmış.<br />

'BEYAZ İNSAN'<br />

İzlediği Afrika belgesellerinden<br />

etkilenerek başlamış bu koca kıtayı<br />

gezmeye... Hangi ülkelere gittiğini<br />

sorunca ilk aklına gelenler Fas, Mısır,<br />

Tanzanya, Kenya, Etiyopya, Malawi,<br />

Zambiya, Zimbabwe, Ruanda, Uganda,<br />

Namibya, Güney Afrika oldu. Ceyda<br />

Çakır, Zambiya’dan bahsederken<br />

şunları söyledi: "Otobüs durağında<br />

korkunç bir keşmekeş içinde buldum<br />

kendimi. Herkes 'Muzungu, muzungu'<br />

diye bağırarak bir kolumdan çekiyor,<br />

üzerime çullanıyorlardı. 'Muzungu'<br />

kelimesinin anlamı beyaz insan. Hayatımda<br />

gördüğüm en kötü otobüse<br />

bindim. Bütün yolcular üst üste, tavuklar,<br />

yumurta satanlar, hava çok sıcak,<br />

yol diye bir şey yok, toz toprak içinde<br />

tangır tungur ilerliyorduk. On saatlik<br />

yol on beş saat sürdü. Victoria Şelaleleri'ne<br />

vardığımızda yorgunluktan<br />

ölmek üzereydim. O kadar etkilendim<br />

ki, Zambiya’dan Zimbabwe’ye geçip,<br />

bir de oradan görmek istedim.<br />

90 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Gezgin<br />

BUGÜNKÜ AKLIM OLSA<br />

ASLA YAPMAZDIM<br />

Şelale, iki ülke arasında sınır oluşturuyor. Minibüsle<br />

yukarıya ulaşıp, köprüden geçerken<br />

pasaportunuza damga basıyorlar. Birkaç<br />

gün orada kaldıktan sonra Botswana’ya<br />

gitmeye karar verdim. Bugünkü tecrübem<br />

olmadığı için çok zorluk çektim. Maun’a<br />

giderek dünyanın en büyük kapalı deltası<br />

Okavongo’yu görmek istedim. Kaldığım hostelde<br />

tanıştığım iki kızla yola çıktık. 'Mokoro'<br />

adı verilen kanolara bindik. Her kanoda bir<br />

kişi olarak sazlıkların arasından epey yol<br />

aldık. Üç yerli, iki İngiliz ve bir Türk, sonunda<br />

karaya çıkarak çadırlarımızı kurduk. Bize<br />

rehberlik eden yerliler, çadır kurmamıza<br />

yardım ettiler ama ateş yakmak için çakmağımız<br />

var mı diye sorduklarında şaşırıp<br />

kaldık. Yiyecek konusunda da getirdikleri<br />

yetersizdi. Toprağa bir kürek saplayıp, üzerine<br />

tuvalet kâğıdı yerleştirdiler, ‘İşte burası<br />

tuvalet’ dediler. Filler çok yakınımızdan<br />

geçiyordu. O bölgede en korkulan hayvan<br />

fildir, agresif davranarak kamp alanını dağıtabilirler.<br />

Ufacık kanolarla suaygırlarının<br />

çok yakınından geçtik. İçinde bulunduğumuz<br />

tehlikenin farkında değildik. Bugünkü aklımla<br />

asla böyle bir şey yapmazdım."<br />

OTOSTOP İLE NAMİBYA<br />

Namibya’nın yüzölçümü 824 bin 296<br />

kilometrekare. Fakat nüfusu 2 milyonun<br />

altında, yani kilometrekareye iki kişi<br />

düşüyor. 100 km genişliğindeki Namib Çölü,<br />

sahil bölgesinin tamamını içine alır, Kalahari<br />

Çölü ise güneydoğu bölgesini kaplar. Ceyda<br />

Hanım, yine o iki İngiliz genç kızla Namibya’ya<br />

gitmek üzere plan yapmış: "Sabah<br />

6'da otobüse binecektik ama otobüs bir<br />

türlü gelmedi. Epey bekledik, sonunda<br />

bindik. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra<br />

arızalandı. Şoför ve muavinler uğraştılar,<br />

çalıştırmayı başardılar. Sevinçle tekrar<br />

bindik, on dakika sonra yine bozuldu, yine<br />

indik. Otostop çekmekten başka çare yoktu.<br />

Üç kız, bir kamyonetin arkasında bir süre<br />

yol aldık, şoförün sapması gereken noktada<br />

indik. Yirmi dakikada bir araç geçen yolun<br />

kenarında beklemeye başladık. İyi ki yanıma<br />

bir torba elma almışım, dört saat beklerken<br />

açlığımızı gidermeye yaradı.<br />

LÜTFEN ÖLMEYEYİM,<br />

BENİM ÇOCUĞUM VAR<br />

Derken ufukta bir otobüs gözüktü, heyecanla<br />

yine yolun kenarına yürüdük. Otobüs<br />

yaklaşınca gözlerimize inanamadık, dört saat<br />

önce indiğimiz otobüs! Sevinçle bindik. Kısa<br />

bir süre sonra yine bozulmaz mı? Hava zifiri<br />

karanlıktı. Bütün yolcular indi. Bir kadın, iki<br />

küçük çocuğunu bize emanet ederek onlara<br />

yiyecek bulmaya gideceğini söyledi. Çölde<br />

olduğumuzu hatırlattık. Otobüsten umudunu<br />

kesen yolcular bir yerlere dağıldı. Hava çok<br />

soğumuştu. Biz üç kız otobüste kaldık. Şoför<br />

ve iki muavini bize koltuklarda uyuyabileceğimizi<br />

söylediler, battaniye verdiler. Sürekli<br />

dua ediyordum; 'Allah'ım lütfen beni koru.<br />

Bana bir şey olmasın. Lütfen ölmeyeyim, benim<br />

çocuğum var' diye. Aklım hep kızımdaydı.<br />

Sabah otobüsü çalıştırmayı başardılar, daha<br />

sonra başka bir otobüse naklolduk. Birkaç<br />

saat sonra o da bozulunca tekrar otostop<br />

yapmamız gerekti. Üç kişi olunca işimiz daha<br />

da zordu. Yine de şansımız varmış, Namibya’ya<br />

giden zengin bir Güney Afrikalı ailenin<br />

geniş arabasına bindik, başkent Windhoek’e<br />

kadar rahat bir yolculuk yaptık."<br />

TANRI'NIN ÖFKEYLE YARATTIĞI<br />

'İSKELET SAHİLİ'<br />

Ceyda Çakır'ın çok etkilendiği yerlerden<br />

biri de eski Alman kolonisi Swakopmund.<br />

Doğası, Alman mimarisiyle hayli ilginç<br />

bir bölge olduğundan bahseden Çakır,<br />

"İlk defa zebra eti yediğim yer" deyince<br />

irkildim. Bembeyaz alan üzerinde kırmızı<br />

kum tepeleri, yedi yüz yıllık ağaçlarıyla<br />

Ölüm Vadisi’ni anlatan Ceyda Hanım'ın,<br />

Namibyalıların Tanrı'nın öfkeyle yarattığına<br />

inandıkları İskelet Sahili’ni görmesi mümkün<br />

olmamış. Balina ve fok kemikleri, kıyıya<br />

yakın kayalıklara çarparak batmış gemilerin<br />

enkazları, kükreyen kum tepeleri ancak<br />

helikopterle yüksekten görülebilirmiş.<br />

NAİROBİ'DE GÖNÜLLÜ HEMŞİRELİK<br />

Kızı babası ve babaannesiyle ABD’de iken<br />

Ceyda Çakır, yine Afrika’ya gitmek ve orada<br />

faydalı bir şeyler yapmak istemiş. Nairobi’de<br />

Kenyata Hastanesi'nde gönüllü olarak<br />

çalışmış. Şehir dışında kiraladığı mütevazı<br />

daire için haftada 10 dolar ödeyerek, iki köhne<br />

otobüsle tehlikeli bölgelerden geçerek<br />

kimi gün yarım saatte, kimi gün bir buçuk<br />

saatte hastaneye varıyormuş. Şartların<br />

son derece kötü olduğu, suyun sabunun zor<br />

bulunduğu bu hastanede dört ay boyunca<br />

çocuk ve yaşlı hastalarla ilgilenmiş. Çamur<br />

içindeki yollardan geçerken hırsızlardan<br />

korunmak için çantasına sarılan Çakır’ın<br />

İstanbul Nişantaşı’nda yaşadığını bilince, o<br />

şartlara nasıl katlandığına hayret ettim.<br />

KILIMANJARO'YA<br />

ÇIKMAYI DA BAŞARMIŞ<br />

Sporla arasının nasıl olduğunu sorduğumda<br />

aldığım cevap beni yine şaşırttı. Ceyda<br />

Çakır öyle sıradışı bir insan ki, verdiği<br />

her yanıt karakterine uygun. Sporla ilgisi<br />

yokmuş ama "Afrika’nın Çatısı" denen<br />

Kilimanjaro Dağı'na tırmanmış. 5 bin 895<br />

metre yüksekliğindeki dağa! Kilimanjaro<br />

dönüşü öyle bitkinmiş ki, iki gün yataktan<br />

çıkamamış. Kendine bir ödül vermek istemiş<br />

ve Zanzibar’a gitmiş. Deniz kenarında<br />

oturup, hiçbir şey yapmayarak dinlenmek<br />

istemiş. Ancak kendini tam bir keşmekeş<br />

içinde bulmuş. Doğru dürüst araştırmadan<br />

ulaştığı Zanzibar’da Stonetown’u görene<br />

kadar hayal kırıklığı yaşamış ama sonrasında<br />

adanın bütün güzelliklerini keşfetmiş.<br />

KIZI DA ANNESİ GİBİ AFRİKA TUTKUNU<br />

İngilizce, Almanca ve birçok Afrika<br />

ülkesinde konuşulan Swahili dilini bilen<br />

Ceyda Çakır, iki yıldır İstanbul’da yaşıyor.<br />

11 yaşındaki Ayda da annesi gibi Afrika<br />

tutkunu. Son Uganda seyahatinde tanıştığı<br />

turizmci Saleem Ahmed ile geçtiğimiz ay<br />

İstanbul’da nişanlanan Ceyda Çakır, yaz<br />

başında kızı Ayda ile orada hayatının yeni<br />

bölümüne başlayacak.


Röportaj<br />

Türkiye’de MICE sektörü<br />

Volkan Ataman’dan<br />

sorulur<br />

“Amacım, Türkiye MICE sektörünü gerçekten kaliteli<br />

platformlarla bir araya getirmek, sektöre yön vererek<br />

dünyaya açmak ve vizyon katmak oldu. Geldiğimiz<br />

noktada iş ile ilgili birçok hayalimi gerçekleştirdiğimi<br />

düşünüyorum ve hâlâ ilk günkü heyecan ile yoğun<br />

tempomu devam ettiriyorum.”<br />

REHA KADAK<br />

Turizm, ülkemizin olmazsa olmaz sektörlerinden. MICE da turizmin en<br />

önemli alt sektörlerinden biri. MICE sektörünün ülkemizde yer bulmasına<br />

önemli katkılar sağlayan Volkan Ataman ile bir araya gelerek turizme,<br />

Turizm Medya Grubu’na ve MICE’a dair konuştuk.<br />

Volkan Bey, Türkiye’deki MICE sektörünün gelişmesine büyük katkı<br />

sağlayan Turizm Medya Grubu’nun başındasınız. Öncelikle Volkan<br />

Ataman’ın hikâyesiyle başlayalım istiyoruz. Dünden bugüne Volkan<br />

Ataman’ı tanıyabilir miyiz?<br />

Aslen Ankaralıyım. 43 yaşındayım ve 11 yaşında bir oğlum var. Eğitim<br />

hayatımı tamamladıktan sonra, Ankara’da kurumsal bir şirkette uzun yıllar<br />

çalıştım. Çalıştığım yıllarda birçok etkinlik düzenlerdik, etkinlik sektörünün<br />

içerisinde olmasam da sektöre karşı her zaman çok ilgiliydim. MICE sektörünü<br />

bir araya getiren hiçbir yapının olmadığını fark ederek, endüstrideki<br />

boşluğu gördüm ve kendi şirketimi açmaya karar vererek İstanbul’a yerleştim.<br />

Amacım, Türkiye MICE sektörünü gerçekten kaliteli platformlarla bir<br />

araya getirmek, sektöre yön vererek dünyaya açmak ve vizyon katmak oldu.<br />

Geldiğimiz noktada iş ile ilgili birçok hayalimi gerçekleştirdiğimi düşünüyorum<br />

ve hâlâ ilk günkü heyecan ile yoğun tempomu devam ettiriyorum.<br />

Turizm Medya Grubu’nun faaliyet alanlarından bahsedelim mi?<br />

Yaklaşık 7 yıl önce etkinlik endüstrisi içerisinde sektörün tüm paydaşlarını<br />

bir araya getiren bir organizasyonun olmadığını fark ettim. Hâlihazırda<br />

içerisinde bulunduğum bu sektörün dinamiklerine uygun bir etkinlik oluşturmam<br />

gerektiğini biliyordum. Daha sonra tecrübelerimize dayanarak<br />

ekibimle birlikte ciddi bir altyapı çalışmasına başladık. Uzun ve zorlu ama<br />

keyifli bir süreçti. Sektörün en büyük markalarıyla ve tecrübeli isimleriyle<br />

birlikte yola koyulduk ve ilk ACE of M.I.C.E. Exhibition’ı 2014 yılında<br />

büyük bir başarıyla gerçekleştirdik. Bu yolculuk yalnızca Turizm Medya<br />

Grubu için değil, Türkiye MICE sektörü için de çok değerli. Son 6 yılda<br />

ülke ekonomisine ve Türkiye’nin tanıtımına ciddi oranda katkı sağladık<br />

diyebilirim. Aynı zamanda Türkiye MICE endüstrisinin yayın grubu olarak,<br />

11 yıldır MICE profesyonellerinin iş ve yaşam dergisi olan M.I.C.E. Dergi’yi<br />

okuyucularıyla buluşturuyoruz.<br />

MICE sektörünün Oscar ödülleri olarak bilinen ACE of M.I.C.E. Awards<br />

Kongre, Toplantı ve Etkinlik Ödülleri’nin yedincisini ise, 3 Nisan 2019 tarihinde<br />

“Connecting Dots” mottosuyla Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda<br />

92 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Röportaj<br />

gerçekleştireceğiz. Sektörün tüm paydaşlarını<br />

bir araya getiren, her yıl “en iyileri”<br />

belirleyen ve sektördeki firmalara prestij<br />

kazandıran bir organizasyon gerçekleştiriyoruz.<br />

ACE of M.I.C.E. Awards Kongre,<br />

Toplantı ve Etkinlik Ödülleri; Etkinlikler ve<br />

Etkinlik/Toplantı Yönetim Firmaları Ödülü<br />

olmak üzere 2 ana başlık ve 23 ayrı dalda<br />

değerlendiriliyor. 19 Kasım’a kadar 2018 yılı<br />

boyunca gerçekleşmiş işlerin başvurularını<br />

kabul ettik. İlk aşamada B2B sistemi üzerinden<br />

gerçekleşen başvurular, daha sonra<br />

Türkiye’nin en iyi markalarının üst düzey<br />

yöneticileri ve sektör profesyonellerinden<br />

oluşan 70 kişilik jüri heyeti tarafından<br />

online olarak oylanıyor. Gerçekleşen ilk<br />

elemeler sonrasında her dalda belirlenen<br />

3 aday, noter huzurunda jüri heyetine<br />

sunumlarını gerçekleştiriyor. Yapılan sunumlar<br />

ve oylamalar sonrasında belirlenen<br />

kazananlar, ACE of M.I.C.E. Awards’ın<br />

görkemli töreninde kırmızı halı seremonisi,<br />

kokteyl-prolounge ve büyüleyici sahne<br />

şovları eşliğinde açıklanıyor.<br />

Turizm Medya Grubu’nun düzenlediği<br />

ve alanında çok ses getiren Ace of MICE<br />

fuarıyla özel bir etkinliğe imza attınız.<br />

Bu çalışma nasıl ve hangi amaçlarda<br />

başladı? Önümüzdeki yıllarda neler<br />

yapmayı düşünüyorsunuz?<br />

6 yıldır sağlam adımlarla büyüyen ve<br />

Türkiye MICE sektörünün tüm paydaşlarını<br />

bir araya getiren fuar, endüstrinin<br />

merkezinde bulunuyor ve sektörün tüm<br />

oyuncuları tarafından birleştirici bir unsur<br />

olarak kabul ediliyor. ACE of M.I.C.E.<br />

Exhibition by Turkish Airlines, yıllardır<br />

sektörün tüm paydaşlarına geleceği<br />

birlikte şekillendirmek ve sahiplenmek için<br />

çok büyük bir fırsat sunuyor. Türkiye’nin<br />

ilk ve tek, dünyanın ise en büyük üçüncü<br />

kongre, toplantı ve etkinlik fuarı olan ACE<br />

of M.I.C.E. Exhibition by Turkish Airlines’ın<br />

altıncısını, “Connecting Dots” mottosuyla<br />

20-22 Şubat 2019 tarihlerinde İstanbul<br />

Kongre Merkezi'nde gerçekleştiriyoruz.<br />

Dünyanın dört bir yanından gelen MICE<br />

profesyonellerini ve MICE sektörünü bu yıl<br />

altıncı kez bir araya getiriyoruz. Türkiye’nin<br />

en kapsamlı B2B etkinliği olan fuarımız, her<br />

yıl dünyanın dört bir yanından gelen MICE<br />

sektörünün lider firmalarını; kurumsal şirketler,<br />

dernekler ve MICE profesyonellerinden<br />

oluşan yerli ve yabancı satın alıcılar<br />

ile buluşturuyor. Ayrıca, isim sponsorumuz<br />

Turkish Airlines ile beraber yürüttüğümüz<br />

“Uluslararası Hosted Buyer Programı”<br />

için farklı ülkelerden gelecek 220 yabancı<br />

misafirimiz, 6. ACE of M.I.C.E. kapsamında<br />

katılımcı firmalarla B2B görüşmeler<br />

gerçekleştirecek.<br />

Fuar kapsamında birçok farklı etkinlik<br />

gerçekleştiriyoruz. Açılış seremonisi, gala<br />

yemeği, Boğaz turu ve tüm sektörün her yıl<br />

dört gözle beklediği, artık bir marka haline<br />

gelmiş olan AMEzing Parti... Fuarımızın<br />

resmi açılış seremonisine; protokol, fuar<br />

katılımcıları, hosted buyer’lar, basın mensupları,<br />

iş, sanat ve cemiyet hayatından<br />

simalar katılıyor. Performans şovlarıyla<br />

başlayacak olan seremoni, protokol konuşmacılarının<br />

fuarı takdimleriyle devam<br />

ediyor. İlk defa 2018 senesindeki 5. ACE<br />

of M.I.C.E. Exhibiton by Turkish Airlines<br />

kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı<br />

sponsorluğunda düzenlenen gala yemeğinde,<br />

zengin bir menünün yanı sıra ilgi çekici<br />

sahne şovları da yer aldı. Uluslararası<br />

Hosted Buyer’ların katılımıyla gerçekleştirdiğimiz<br />

Boğaz turunda, profesyonel<br />

rehberler eşliğinde katılımcılara İstanbul’u<br />

tanıtıyor ve Boğaz'ın muhteşem atmosferini<br />

deneyimleme fırsatı yaratıyoruz. Fuarın<br />

ikinci günü olan 21 Şubat 2019 tarihindeyse,<br />

41 ülkeden 1000’den fazla MICE profesyoneli,<br />

muhteşem bir parti eşliğinde bir araya<br />

geliyor. Artık bir marka haline gelmiş olan<br />

AMEzing Parti’yi her yıl ayrı bir konseptte<br />

düzenleniyoruz. Ulusal ve uluslararası hosted<br />

buyerlar, katılımcı firmalar, konuşmacılar,<br />

uluslararası MICE dernek başkanları,<br />

basın mensupları, sanat, iş, cemiyet hayatı<br />

ve spor camiasından çok özel isimlerin<br />

davetli olduğu partide; video mapping<br />

şov, müzik grupları, DJ ve sürprizlerle dolu<br />

dans performansları eşliğinde davetlilere<br />

unutulmaz bir gece yaşatılıyor.<br />

Sektördeki paydaşlarınız kimler?<br />

Hangi kurum ve kuruluşlarla işbirlikleri<br />

gerçekleştiriyorsunuz?<br />

6. ACE of M.I.C.E. Exhibition by Turkish<br />

Airlines olarak, Türkiye’nin uluslararası<br />

görünürlüğünü attırmak adına uluslararası,<br />

yerel turizm ve MICE turizmi odaklı medya<br />

kuruluşlarıyla çalışıyoruz. Fuarımızı ve<br />

Türkiye MICE pazarını en geniş kitlelere<br />

ulaştıracak kurumlarla partnerlik ilişkileri<br />

geliştiriyoruz. Uluslararası MICE endüstrisi<br />

birlikleri, aynı sistemle çalışan çeşitli<br />

ülkelerdeki MICE profesyonellerini bir<br />

araya getiren birlikler ve büyük MICE organizasyonlarıyla<br />

partnerlik ilişkisi geliştirip,<br />

Uluslararası Hosted Buyer programının<br />

tanıtımı, fuarın promosyonu ve data paylaşımı<br />

gibi konular kapsamında ortak çalışma<br />

yürütüyoruz. Bugüne kadar aralarında<br />

Rusya, Ukrayna, Çin, Kore, Kenya, İngiltere,<br />

ABD, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />

Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya,<br />

Almanya, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi<br />

ülkeler dahil olmak üzere 31 medya ve 18<br />

endüstri partneriyle anlaşma sağladık ve<br />

her yıl çıtayı bir adım yükseğe taşıyoruz.<br />

Bu fuar bizim değil, Türkiye MICE sektörünün<br />

fuarı. Türkiye MICE sektörünün tüm<br />

paydaşlarından destek bekliyoruz.<br />

İstanbul’un ve Türkiye MICE sektörünün<br />

son yıllardaki potansiyelini nasıl<br />

yorumluyorsunuz?<br />

Türkiye MICE sektörü, geçtiğimiz yıllarda<br />

yaşanan sıkıntılardan dolayı şu an geçmişteki<br />

gücüne sahip değil. Ancak son dönemde<br />

atılan adımlar ve olumlu gelişmeler, bizleri<br />

geleceğe dair umutlandırıyor. Sektör olarak<br />

daha da güçlenerek doğru adımlar atmaya<br />

çalışıyoruz. Turizm Medya Grubu olarak,<br />

MICE sektörünü bir araya getiriyoruz. Biz<br />

ve bu sektörün tüm paydaşlarının birlikte<br />

hareket etmesi ve kenetlenmesi gerekiyor.<br />

Birbirimize bu zor dönemlerden çıkmaya<br />

çalışırken destek olmalıyız.<br />

İstanbul ve Türkiye, dünya çapında<br />

destinasyonlar ve potansiyellerini defalarca<br />

kanıtladılar. Uluslararası seviyede<br />

destinasyonlarımızın ve sektörümüzün<br />

hak ettiği değeri göreceğine olan inancım<br />

tam. Sektör liderleri olarak elimizi taşın<br />

altına koymamız gerekiyor. Uluslararası<br />

alanda ülkemizin tanıtımını doğru şekilde<br />

gerçekleştirmemiz gerekiyor. Birlikte hareket<br />

edersek, uzun vadede hak ettiğimiz<br />

noktaya geleceğimizden eminim.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

93


Gastronomi<br />

Aynı malzeme, farklı anlayış!<br />

ÜÇ AYRI KÜLTÜRDE<br />

PiRiNCiN YORUMLANIŞI<br />

SERAP GÜRSES<br />

serapgurses.trvlnotes@gmail.com<br />

"Bir gurme ve bir gezginin ortak noktası nedir" diye<br />

sorsam, cevabınız ne olurdu? Şüphesiz pek çok<br />

farklı cevap gelirdi. Benim cevabım ise şu: Farklı<br />

coğrafya, iklim ve kültürlerin yarattığı yorumları<br />

keşfetmeye dair merak...<br />

Bu bir gezgin için bir ülkeyi ya da şehri gezerken<br />

oranın günlük yaşamına, mimari eserlerine, sanatına<br />

ya da kıyafetlerine olan etkiyi ve yorum farklarını<br />

keşfetmek olarak karşımıza çıkarken; bir gurme<br />

için benzer malzemelerden bambaşka üretim ya da<br />

pişirme teknikleri, farklı karışımlar ve oranlar, yani<br />

yorumlayışla yepyeni ve özel lezzetler yakalamanın<br />

keyfi ve merakıdır.<br />

Sıradan ve standart olanın dışına çıkmak; daha iyiyi,<br />

daha güzeli ve daha değişik olanı bulmaya doğru<br />

devamlı yol almak, bilinenin dışında bir dünyaya<br />

kapıları aralamaktır. Nasıl bir gezgin rahatını bozma<br />

riskini de göze alarak seyahat ederse, gurme de garanti<br />

tatların konforuna ve rehavetine kapılmadan,<br />

yenilikleri deneme cesaretine sahiptir. Bu cesaretle<br />

yol alırken bazen öyle muhteşem şeylerle karşılaşır<br />

ki, damakta kalan lezzet her şeye değer.<br />

Bu tıpkı, topu topu yedi notayla birbirinden farklı<br />

duygu ve deneyimler yaşatan milyonlarca farklı<br />

eserin bestelenmesi gibidir. Süt aynı süttür ama<br />

işte o yorum farkı; rokfordan tuluma, mozarelladan<br />

baby goudaya, cheddardan ezineye, hellimden<br />

edama binlerce çeşit peynirin üretilmesine sebep<br />

olur. Aynı temel malzeme kullanılarak, farklı anlayış<br />

ve yorumla pişirilen bambaşka yemekleri tadarak<br />

deneyimlemeyi seven biriyseniz, bu yazıda bahsedeceğim<br />

pirincin üç ayrı ülkedeki yorumlanışıyla ortaya<br />

çıkan üç muhteşem lezzete bir göz atın...<br />

TÜRK MUTFAĞININ BAŞ TACI: PİLAV<br />

Hem saray sofralarının hem sokak kültüründe ayaküstü<br />

atıştırmaların vazgeçilmez seçeneği... Sofrayı<br />

kurtaran, olmazsa olmazımız, bembeyaz sultanımız<br />

pilav... Pilavı anlatmaya ne sıfatlar yeter, ne de<br />

kelimeler... Aşçılık okullarında yeterlilik sınavları nasıl<br />

yapılıyor bilmem ama ben olsam adaylara mutlaka<br />

pilav yaptırır, kıvamı ve lezzeti tutturamayanı mezun<br />

etmezdim. Yapılışı bu kadar kolay olup da doğru ayarı<br />

yakalaması bu kadar maharet isteyen dünya üzerinde<br />

başka yemek var mıdır şüpheliyim. Suyu biraz fazla<br />

kaçırsanız lapa olur, bir tık az koysanız pirinçler sert<br />

kalır, fazla kavurursanız tıkır tıkır ağzınıza gelir. Ölçüsünü<br />

bilemezseniz yağ içinde yüzer, nefaseti kaçar.<br />

Tuzun ne fazlasını ne azını kaldırır. Velhasıl şöyle<br />

dumanı üstünde tüten, mis kokulu, tel tel dökülen<br />

nefis bir pilav yapmak için altın terazisi kadar hassas,<br />

kuyumcu kadar maharetli olmak gerekir.<br />

İdeal pilavın reçetesinde ince nüanslar vardır. Sertliğini<br />

doğru ayarlamak için pişirmeden önce yarım<br />

saat ılık ve tuzlu suda bekletiriz. Bizim pilavımız parlak<br />

görünümlü, pırıl pırıl olmalıdır. O yüzden süzerken<br />

iyice soğuk sudan geçirip nişastasını akıtır, pişirme<br />

suyuna limon damlatırız. Suyunu çekip göz göz<br />

olunca ateşi kapatır, üzerine bez ya da kâğıt havlu<br />

sererek tencerenin kapağını kapatır ve buharını çektirerek<br />

demleriz. Taneler birbirine yapışmasın diye<br />

kaşıkla şöylece bir harmanlayıp karıştırır, dağılmasın<br />

diye de fazlaca oynamayız. Velhasıl biz Türk milleti<br />

olarak pişirirken pilavımızın üstüne titrer, ona adeta<br />

bebek gibi davranırız. Fakat sonuç padişahlara layık,<br />

her sofraya yakışan, tadı damakta kalan, her yemeğe<br />

eşlik edebilen, hem sade hem de bir o kadar asil bir<br />

lezzettir. Etlisi, tavuklusu, bezelyelisi, havuçlusu,<br />

mısırlısı, şehriyelisi yapılır ama pilava illa ki en çok<br />

yakışan nohuttur. Pirinci bu kadar güzel yorumlayıp<br />

pişiren Türk mutfağı da bir alkışı fazlasıyla hak eder.<br />

GÜNEŞ ÜLKESİ<br />

İSPANYA’DAN<br />

DENİZLERİN ÇOCUĞU:<br />

PAELLA<br />

Paella ismini uzun yıllar<br />

önce ilk defa, işyerimize<br />

gelip giden bir tekstil<br />

firması sahibi müşterimizden<br />

duymuştum. İşi<br />

gereği sık sık İspanya’ya<br />

94 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Gastronomi<br />

giden bu beyefendi, işlemleri için geldiğinde<br />

bekleyip çay içerken bu iş seyahatlerindeki<br />

gözlemlerini bizlerle paylaşırdı. Benim<br />

de yeme-içme konularına olan merakımı<br />

bildiğinden, özellikle oralarda keşfettiği<br />

lezzetleri aktarmaktan ayrı bir keyif alırdı:<br />

"İnanır mısınız, orda paella denilen bir deniz<br />

mahsullü pilav yedik. Aman aman aman...<br />

Böyle bir lezzet olamaz. Hani 'denizden<br />

babam çıksa yerim' derler ya, bu İspanyollar<br />

da denizde ne buldularsa pilavın içine eklemişler.<br />

Fakat ne muhteşem bir şey olmuş.<br />

Fırsatını bulursanız mutlaka deneyin..."<br />

Paellanın bundan daha güzel bir tarifi olur<br />

mu bilemiyorum, o yüzden aynen kullandım.<br />

Daha o zaman kafama yatmıştı pirinç ve<br />

deniz ürünlerinin birlikteliği ve dinlerken<br />

bile ağzım sulanmıştı. Fırsatını buldum<br />

bulmasına ancak ne gariptir ki ilk paellamı<br />

İspanya’da değil, Londra’da South Riverbank<br />

denilen, Thames Nehri kıyısındaki açık<br />

havada kurulu sokak tezgâhında yedim.<br />

Tavadan yeni inmiş sıcacık paella kapış kapış<br />

gidiyordu ve gerçekten beni hiç hayal kırıklığına<br />

uğratmamıştı. Daha sonra bu lezzetin<br />

anavatanı ve çıkış yeri olan Valencia ve diğer<br />

İspanyol şehirlerinde de yeme fırsatım oldu.<br />

Paellayı bizim pilavdan ayıran en temel<br />

özellik, içinde sarı rengini veren safran ve<br />

yöresine göre kavrulmuş soğan, sarımsak ve<br />

domates olması. Bu baz pilavı zenginleştirici<br />

olarak ise midye, kalamar, karides, ahtapot,<br />

balık gibi türlü deniz ürünleri parçalar<br />

halinde içine katılıyor ve baharatlarla birlikte<br />

çeşnisi oldukça bol bir lezzet şöleni ortaya<br />

çıkıyor. Bu kadar protein ağırlıklı garnitürü<br />

dengeleyecek bitkisel tat da gerek tabi, işte<br />

burada da bezelye ve biraz maydanoz devreye<br />

giriyor. Tabi tüm Akdeniz yemeklerinde<br />

olduğu gibi zeytinyağı olmazsa olmazımız.<br />

Yöreye ve zevke göre içine tavuk, sucuk veya<br />

av eti ekleyenler de var. Hatta doğum yeri<br />

olan Valencia’da ilk başlarda tavşan eti ile<br />

yapılırmış. İspanya kırsalında yabani tavşan<br />

bol bulunuyor. Paellaya özelliğini veren ise<br />

geniş, yayvan tavalarda veya tencerelerde<br />

pişirilmesidir. Bakır ve çelik tencerelerde<br />

paellanın hafif dibi de tutacaktır, ancak kimi<br />

İspanyollar bu hafif çıtırlaşmış, yanık kısma<br />

da bayılırlar, doğrusu<br />

ben de severim.<br />

Paella, İspanya’nın<br />

geleneksel halk<br />

yemeğidir ve bütün<br />

halk yemekleri<br />

gibi neredeyse<br />

her damağa hitap<br />

edebilecek tada<br />

sahiptir. Bir deniz ülkesinde doğmuş olduğu<br />

için içerik olarak deniz ürünleriyle çok<br />

zengin ve besleyicidir, rengarenk görünüşüyle<br />

gözleri de bayram ettirir. O yüzden<br />

de artık dünyanın her yerinde ve en iyi<br />

restoranlarda da kendine yer bulmaktadır.<br />

Bize de pirinci bu kadar güzel yorumladıkları<br />

için İspanyol dostlarımıza bir selam<br />

yollamak kalır.<br />

MAMMA MIA, BELLO RISOTTO!..<br />

İtalyan mutfağının soylu prensi... Öyle pizza,<br />

makarnada olduğu gibi onu herkes hemencecik<br />

anlayamaz, lezzeti şıp diye kavramaz<br />

sizi. Hele bizim pilav ile karşılaştırırsanız<br />

hiç olmaz, çünkü pirinçten yapılmış olmaları<br />

dışında hiçbir ortak noktaları yok gibidir.<br />

Tamamen farklı anlayış, hatta ters mantıkla<br />

pişirilirler. Fakat sonuçta onu farklı bir kategori,<br />

yeni bir yemek olarak dikkate alırsanız<br />

lezzetli midir, evet lezzetlidir.<br />

Öncelikle pirincin seçimi çok önemli; daha<br />

tombul, beyaz ve kısa olan Arborio pirinci<br />

kullanılması gerekiyor. Çünkü bizim pilavın<br />

aksine risottoda pirincin tüm nişastasını<br />

salması, hafif sulu bir kremaya benzeyen bir<br />

sos üretmesi gerekiyor. Tam da bu nedenle<br />

pirinçler suda bekletilmiyor. Zeytinyağında<br />

kavrulan soğan ve sarımsakların üzerine<br />

direkt olarak ekleniyor ve biraz kavruluyor.<br />

Yine işin püf noktalarından biri, pirinçlerin<br />

yemek piştikten sonra da “al dente” kıvamda,<br />

yani hafif dişe gelir kalması çok önemli.<br />

Bu amaçla önce biraz beyaz şarap katılıyor,<br />

adından da sebze veya tavuk suyu. Önemli<br />

olan tavuk suyunu birden boşaltmayıp,<br />

kepçe ile ilave etmek ve pirinçler suyu<br />

çektikçe yeni bir kepçe eklemek. Tabi bu<br />

arada 15-20 dakika boyunca aynı yöne<br />

doğru karıştırmak gerekiyor. Bu sayede o<br />

bahsettiğimiz nişastalı beyaz sos ortaya<br />

çıkmış oluyor. Bizim geleneksel pilavımıza<br />

yakın bir şey bekleyenler, risottoyu ilk<br />

gördüklerinde “Bu ne, bulanık bulamaç<br />

gibi” deyip burun kıvırabilirler ama gerçek<br />

risotto tam da böyle olmalıdır.<br />

Ocak söndürüldükten sonra risottoya kavrulmuş<br />

mantar eklenirse daha da lezzetli<br />

olur. 1-2 kaşık tereyağ ve parmesan, bu işin<br />

olmazsa olmazıdır. Zaten benim kanımca<br />

parmesan hangi yemeğe ilave edilirse,<br />

onun lezzetini bir seviye daha yukarı taşır.<br />

Bu son malzemelerle beraber de kaşıkla<br />

şöyle bir çevrildi mi risottomuz artık sıcak<br />

sıcak servise hazırdır. Tercihe göre kıyılmış<br />

maydanoz veya fesleğen, son lezzet dokunuşlarını<br />

yapar. Tabi bir de karabiber...<br />

Yorumsa yorum, lezzetse lezzet... Tabi<br />

yorumlama işinin nirvanası, mürekkep<br />

balıklı risottodur ki İtalyanlar her daim<br />

insanı şaşırtmaya bayılırlar. Dünyanın en<br />

şirin havaalanlarından biri olan Venedik<br />

Havaalanı'nda dolaşırken son derece şık<br />

paketlerinde arz-ı endam eden simsiyah<br />

renkte mürekkep balıklı makarnaları, yani<br />

pastaları gördüğümde çok ilgimi çekmişti.<br />

Aynı malzemeyi risottoda da kullanıyorlar.<br />

Tabağınızda siyah bir risotto gördüğünüzde<br />

iştahınız ne kadar kabarır bilinmez ama<br />

çok değişik ve egzotik olduğu konusunda<br />

hakkını teslim etmek lâzım.<br />

İşte aynı malzeme, üç farklı kültür ve üç<br />

farklı lezzet... Gezmeyi, keşfetmeyi, denemeyi<br />

keyifli kılan da bu ayrımlar, nüanslar<br />

ve bunların hayatımıza kattığı zenginlikler...<br />

Yoksa dünya ne sıkıcı bir yer olurdu! Bizler<br />

için keşfedilecek bu güzellikleri kendine<br />

özgü yorumlarıyla bulup, pişirip, servis<br />

eden mutfaktaki annelere, türlü coğrafyalardaki<br />

halkların aşçılarına ve o becerikli<br />

şeflere selam olsun...<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

95


Ajanda<br />

2019 etkinliklerine<br />

göz atmaya ne dersiniz?<br />

PINAR BALTACI<br />

Yepyeni bir yıla girdik. 2019’da sizlere mutluluk, huzur, sağlık ve başarı dilerken,<br />

bol bol kültür sanat aktiviteleriyle dolu bir yıl geçirmenizi de temenni ediyoruz.<br />

Hatta sadece dilemekle kalmayıp, 2019’un ilk çeyreğine dair bazı etkinlikleri de<br />

sayfalarımıza taşıyoruz. Kış aylarının vazgeçilmez konser, tiyatro ve festivallerini<br />

sizler için derledik. Keyifli okumalar...<br />

Ocak<br />

GAMZE TAŞDAN’DAN KİŞİSEL<br />

SERGİ: TUHAF ŞEYLER<br />

ORMANI<br />

Toplumsal cinsiyet, geleneksel ve popüler<br />

kültür başlıkları altında ortaya koyduğu<br />

yapıtları ile dikkat çeken Gamze<br />

Taşdan, “Tuhaf Şeyler Ormanı” başlıklı<br />

kişisel sergisiyle 29 Ocak-9 Mart 2019<br />

tarihleri arasında Nişantaşı Bozlu Art<br />

Project Mongeri Binası’nda. Sergisinde<br />

Cumhuriyet tarihinin en önemli<br />

kurumlarından biri olan Sümerbank’ın<br />

toplumsal hayattaki rolü ve kumaşlarında<br />

kullanılan desenlerinden yola çıkan<br />

sanatçı, tekrarlanan imgelerden oluşan<br />

sahneleriyle kadınlık halleri ve toplumsal<br />

belleğe göndermeler yapıyor.<br />

BIFO & MISCHA MAISKY,<br />

OCAK'TA LÜTFİ KIRDAR'DA!<br />

Konservatuvar yıllarının ardından<br />

Leningrad Filarmoni Orkestrası ile<br />

ilk konserini verdiğinde “Geleceğin<br />

Rostropoviç’i” olarak anılmaya başlanan<br />

Mischa Maisky, gençlik yıllarının<br />

en önemli başarılarından biri olan<br />

Çaykovski Yarışması’nın özel ödülünü<br />

de kazanmış ve 1970 yılında Sovyet<br />

Rusya’dan ayrılmıştı. Uluslararası<br />

kariyerini ise bir yandan yeteneğinin<br />

denk gösterildiği efsane sanatçılar<br />

Rostropoviç ve Piatigorski ile<br />

çalışarak; diğer yandan Lupu, Kremer,<br />

Bernstein, Pletnev, Argerich, Gililov, Capuçon, Repin ve Lang Lang gibi yıldızlarla konserler<br />

vererek zirveye taşıdı. Maisky’yi dinlemek yalnızca klasik müziği değil, kaliteli müziği seven<br />

herkes için bir ayrıcalık. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde Mischa Maisky<br />

konseri için 24 Ocak Perşembe günü yerinizi ayırtın...<br />

ANKARA’DA JEHAN<br />

BARBUR RÜZGÂRI ESECEK<br />

Jehan Barbur, 30 Ocak'ta IF Performance<br />

Hall Ankara sahnesinde<br />

sizlerle... Dingin vokali, hikâyesi bol<br />

şarkılarıyla Türkiye’nin en başarılı<br />

caz vokallerinden, söz ve şarkı yazarı<br />

Jehan Barbur; kâh iç ısıtan, kâh<br />

hüzünlü şarkılarla sizi rüya âlemine<br />

götürecek yumuşacık sesiyle Ankara’da<br />

sevenleriyle buluşacak.<br />

96 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March


Ajanda<br />

Şubat<br />

Mart<br />

ÇİKOLATALARIN<br />

DÜNYASINI YENİDEN<br />

KEŞFEDİN<br />

Kakao ağacının tohumlarından fantastik<br />

tatlara muazzam bir yolculuk<br />

"Chocolate Market", 9-10 Şubat<br />

tarihlerinde Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde. Mutluluk<br />

hormonu katalizörü, tatlı krizlerimizin birebir çözümü, stres düşmanı<br />

çikolatalar, İstanbul'un merkezinde Chocolate Market'te<br />

karşınızda olacak. En sütlüsünden en bitterine, en fıstıklısından<br />

en fındıklısına sayısız çeşit çikolatanın sunumunu yapacak olan<br />

20 farklı butik ve markanın endorfin cümbüşüne eşlik edeceği<br />

Chocolate Market'ta workshop'lar, canlı performanslar, çocuklara<br />

özel atölyeler ve daha fazlası sizleri bekliyor.<br />

İZMİR'DE ATA DEMİRER GAZİNOSU<br />

Ata Demirer, ‘tek kişilik’ gösterisi ve gazinosuyla<br />

15 Şubat tarihinde Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu'nda<br />

İzmirlilerle buluşmaya hazırlanıyor.<br />

Demirer, gösterisinde hem stand-up yapıyor hem<br />

‘tek kişilik gazino’ oluyor. Başarılı komedyen, Türk<br />

Sanat Müziği’nden operaya, Türk Halk Müziği'nden<br />

pop ve arabeske kadar geniş bir repertuvara<br />

sahip. Ata Demirer’e sahnede Taşkın Sabah<br />

yönetiminde bir orkestra ve zaman zaman dansçılar<br />

eşlik ediyor. Seyircinin hasretle beklediği mizah dolu hikâyeler<br />

de şarkı aralarında sahnede yerini alıyor. Demirer, kendine has<br />

üslubuyla bir yandan şakalarıyla seyirciye kahkahalar attırıyor, bir<br />

yandan da şarkılarıyla tiyatro sahnesine hoş bir seda getiriyor.<br />

6. SARIKAMIŞ KIŞ<br />

OYUNLARI FESTİVALİ<br />

BAŞLIYOR<br />

Türkiye'nin ilk kış oyunları<br />

festivali Sarıkamış Kış Festivali,<br />

<strong>17</strong>-19 Şubat 2019 tarihleri<br />

arasında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde gerçekleştirilecek. Hem<br />

profesyonel hem de amatör sporcuların katıldığı festival, 2016<br />

yılından bu yana her kış düzenleniyor. Festival; kardan heykeller<br />

sergisi, uzaktan kumandalı araba yarışı, çocuk oyun parkuru ve<br />

paintball gibi çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.<br />

'BİR YAZ GECESİ<br />

RÜYASI'NA HAZIR<br />

MISINIZ?<br />

Aleksandar Popovski'nin yönettiği<br />

'Bir Yaz Gecesi Rüyası' oyunu,<br />

tiyatroseverlerle buluşuyor. Aşk<br />

ve rüyalar üzerine yazılmış en<br />

muhteşem komedi; danslı, müzikli<br />

görsel bir şölen... Ödüllü oyuncular Levent Üzümcü, Neslihan<br />

Yeldan, Sezai Aydın ve Arda Aydın'dan, dünyaca ünlü yönetmen<br />

Aleksandar Popovski'nin bu Shakespeare yorumunu mutlaka izleyin.<br />

Oyun, 3 Şubat 2019 tarihinde İstanbul Caddebostan Kültür<br />

Merkezi'nde, 28 Şubat'ta ise Eskişehir Atatürk Kültür Sanat ve<br />

Kongre Merkezi'nde izleyicilerle buluşacak.<br />

İSTANBUL'UN MART AYI<br />

KONUĞU: EVGENY GRINKO<br />

"Valse" adlı şarkısı ile gönüllerde<br />

taht kuran genç piyanist Evgeny<br />

Grinko, 5 Mart 2019 tarihinde Bostancı<br />

Gösteri Merkezi'nde sahne alacak. En son Aralık 2014'te<br />

çıktığı Türkiye turnesinde Ankara, Konya, İzmir, Eskişehir ve<br />

İstanbul'da kapalı gişe konserler veren Evgeny, uzun bir zaman<br />

sonra tekrardan Türkiye’deki hayranlarıyla buluşmak üzere<br />

İstanbul'a gelecek.<br />

ZORLU PSM, EMEL MATHLOUTHI'Yİ AĞIRLIYOR<br />

Özgürlük kavramına müzikal bir<br />

çerçeveden vurgu yapan Tunus<br />

asıllı şarkıcı Emel Mathlouthi,<br />

dünya müziğinin korkusuz ve dürüst<br />

isimlerinin başında geliyor.<br />

2012’de yayınladığı ve Arap Baharı’nın<br />

yaşandığı günlerde tüm<br />

bölgenin marş olarak benimsediği “Kelmti Horra” (Kelimelerim<br />

Özgür) parçası ile ünü Tunus’un sınırlarını aşan Mathlouthi’nin,<br />

Studio Cité des Arts’ta kaydettiği albüm “Ensen”, 20<strong>17</strong> yılında<br />

Partisan Records etiketiyle yayınlandı. Geleneksel melodileri<br />

elektronik tınılarla harmanlayan, şarkı sözleriyle dinleyenlere<br />

umut tohumları serpen Tunus’un en narin seslerinden protest<br />

besteci, gitarist ve solist Emel Mathlouthi, 27 Mart Akşamı Zorlu<br />

Performans Sanat Merkezleri Studio’da!<br />

'ÇİÇEKÇİ SOKAĞI CİNAYETİ'<br />

TİYATROSEVERLERLE<br />

BULUŞUYOR<br />

Biraz farklı bir intikam öyküsünü<br />

anlatan 'Çiçekçi Sokağı Cinayeti',<br />

izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. 20.<br />

yüzyılın başında İstanbul’da, Çiçekçi<br />

Sokağı’nda “faili meçhul” bir cinayet<br />

işlenir. Kosta Kortidis’in yazdığı oyun,<br />

işte bu tozlu dosyanın kapağını açar<br />

ve çok farklı bir aşk, intikam, ihtiras<br />

öyküsünü anlatır. Çiçekçi Sokağı Cinayeti, 23 Mart tarihinde<br />

Kocaeli Sabancı Kültür Merkezi'nde.<br />

KİMSEYE SÖZ VERMEYİN:<br />

SERGEY PARAJANOV, SARKIS<br />

İLE PERA’DA!<br />

Pera Müzesi, ünlü yönetmen ve sanatçı<br />

Sergey Parajanov’un farklı malzemelerle<br />

görsel sanatlar alanında verdiği<br />

eserleri Türkiye’de ilk kez izleyiciyle<br />

buluşturuyor. “Parajanov, Sarkis ile”<br />

sergisi, şiirsel sinemanın en büyük<br />

ustalarından biri olan sanatçının sıradışı<br />

fantezi dünyasına ışık tutuyor. Usta<br />

sanatçı Sarkis de bir selamlama niteliği<br />

taşıyan, Parajanov’a dair eserleriyle sergide yer alıyor. “Parajanov,<br />

Sarkis ile”, <strong>17</strong> Mart 2019 tarihine kadar ziyaret edilebilir.<br />

Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />

January / February / March<br />

97


%'YE VARAN<br />

50<br />

ERKEN REZERVASYON<br />

İNDİRİMLERİNİ KAÇIRMAYIN,<br />

HEMEN 444 0 484'Ü ARAYIN!<br />

#dahafazlatatil

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!