Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Tourism Magazine<br />
Ocak•Şubat•Mart 2019 | Yıl: 5 | Sayı: <strong>17</strong> | Fiyat: 10 TL<br />
Lebiderya dedikleri<br />
türden bir ülke<br />
HINDISTAN<br />
Saffet Emre Tonguç<br />
BİR ULUDAĞ NOSTALJİSİ<br />
Wilco van Herpen<br />
ÜNLÜLERLE GEZİYORUM<br />
Serda Büyükkoyuncu<br />
AMSTERDAM’IN<br />
ALTINI ÜSTÜNE GETIRDIK<br />
Fırsatların ve umutların hep var olduğu<br />
HAYALLER ÜLKESi<br />
AMERiKA
Art of meeting the highest expectations<br />
Hotel Suadiye and its unique location combined with Istanbul’s cultural heritage of thousands of years, has a privileged<br />
position in Istanbul metropolis. Istanbul Hotel Suadiye, being a mirror with its renovated and comfortable rooms to<br />
Istanbul’s Asian side, will be happy to provide the best service with a creative and dynamic team.<br />
Intersecting the shore of Suadiye and the famous Baghdad Street, Istanbul Hotel Suadiye presents a peaceful environment<br />
using also its advantages of being in the center of Istanbul Asian side. For all guests at Hotel Suadiye on business or just as<br />
tourists, Istanbul Hotel Suadiye is an ideal place to go to enjoy and travel along the capital of culture. The perfect location<br />
enables our guests to visit as many places as they can reach, nothing stands between your sightseeing trip.<br />
In a short while on foot, you are able to profit by all services around the hotel; which are famous restaurants,<br />
huge shopping malls, clubs, railway and bus service, shipping traffic, travel agencies, cinema, theatre and much more.<br />
We warmly invite you to discover a new world and for having unforgettable impressions.<br />
Bağdat Caddesi Plaj Yolu Sokak No: 25 Suadiye 34740 İstanbul - Türkiye<br />
Pbx: +90 216 445 84 24 Web: www.hotelsuadiye.com E-mail: info@hotelsuadiye.com
Toplantı, Düğün, Konferans, Spa konforlu konaklama seçenekleriyle<br />
business class ayrıcalıkları...<br />
Miracle İstanbul Asia<br />
Harmandere Mah. Dedepaşa Cad. Site Sk. No:8 Kurtköy-Pendik İSTANBUL/TURKEY // Tel: 0216 510 04 04 // Faks: 0216 510 04 08<br />
sales@miracleistanbulasia.com www.miracleistanbulasia.com ınstagram @miracleistanbul
OFFERING HOSPITALITY WITH SIMPLICITY,<br />
ELEGANCE & COMFORT<br />
All rooms are spacious and enjoy plenty of natural Mediterranean sunlight. They have all been subtly<br />
finished with considerable attention to detail, using relaxing earth tones with a small plant in each room<br />
that adds a touch of nature. The location of light fixtures has been purposely chosen to create a calming and<br />
soothing ambience both for daytime and nighttime.<br />
Enjoying 5 different types of rooms on each floor, our guests’ requirements may be met more efficiently.<br />
All accommodations are equipped with ample power sockets, free Wi-Fi, various comfortable bathroom<br />
amenities and different bed and pillow types to satisfy our clients’ expectations.<br />
Our rooms have been furnished with all necessary comforts to make your dream stay one to remember!
Editör<br />
Fırsatların hep var olduğu Amerika’dan notlar<br />
CANAN TOPRAKKAYA<br />
tourmag@tourmag.com.tr<br />
Yaklaşık 20 yıl önce Amerika’ya<br />
geldi. Parasız ve de yeterli<br />
olmayan İngilizcesiyle tutunmaya<br />
çalıştığı bu koca ülkede,<br />
New Jersey eyaletinin Chatham<br />
bölgesi seçimlerinde belediye<br />
başkanlığına seçildi. ABD'de<br />
bu göreve gelen ilk Türk olan<br />
Mimar Tayfun Selen’in bir sonraki<br />
hedefi, Kongre’ye seçilen ilk<br />
Türk olmak...<br />
Cumhuriyetçi Parti’nin adayı<br />
olarak görevine başlayan Tayfun<br />
Selen’e ilk kutlama ziyaretini ise<br />
<strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi gerçekleştirdi.<br />
ABD’de yaşayan dergimiz editörlerinden Filiz Baeira’yı<br />
makamında kabul eden Başkan Selen, ilk demecini de bize verdi:<br />
“Kapılarımız herkese açık. Burada belediye başkanlığına seçilmiş<br />
olmaktan dolayı ülkem adına da çok mutlu oldum. Bana destek olan<br />
soydaşlarıma ve her milletten insanlara bir defa da aracılığınızla<br />
teşekkürlerimi iletiyorum.”<br />
Büyük gurur kaynağımız Tayfun Selen’e başarılar dilerken, yine<br />
dergimiz editörlerinden, aynı zamanda fotoğraf sanatçısı Bülent<br />
Uluçay’ın Amerika’nın California eyaletine yaptığı seyahati kapak<br />
dosyamıza taşıdık. Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya, Avrupa’dan Güney<br />
Amerika’ya uzanan zengin çeşitliliği çektiği fotoğraflarla perçinleyen<br />
Uluçay’a 15 günlük seyahat yetmedi; "En kısa zamanda yeniden<br />
Amerika" diyerek, yaşadıklarını sayfalarımıza taşıdı.<br />
Dünya'nın En Büyük Küçük Şehri<br />
Tayfun Selen sayesinde fırsatların hep var olduğunu yeniden hatırlarken,<br />
Bülent Uluçay’ın objektifiyle Stanford Üniversitesi’nden<br />
Silikon Vadisi’ne, Tahoe Gölü’nden tarihi dağ kasabası Placerville’ye,<br />
Virginia City’den girişinde “Dünya’nın En Büyük Küçük Şehri” yazan<br />
Reno’ya, Los Angeles’taki Hollywood Stüdyoları’ndan “Golden<br />
Gate” köprüsüyle ziyarete gelenleri etkileyen San Francisco’ya kadar<br />
uzanıyoruz. Hiçbir yerde kayda girmemiş detayları sizlerle adım<br />
adım paylaşarak... <strong>TOURMAG</strong>, en uzakları yakın ediyor ve “Hayaller<br />
Ülkesi Amerika” diyor.<br />
“Türk mutfağı inanılmaz, akıl karıştırıyor”<br />
Hayaller Ülkesi yalnızca Amerika değil... Hollandalı aşçı, fotoğrafçı<br />
ve gazete muhabiri Wilco Van Herpen’in düşüncesi böyle... TatilBudur.com<br />
ile “Ünlülerle Geziyorum” turlarında Türkiye’yi karış karış<br />
gezen Wilco, bir ülkeyi tanımanın en iyi yolunun yürümek, toplu<br />
ulaşım araçlarını kullanmak ve yerelleşmek olduğunu söylüyor ve<br />
ekliyor: “Türkiye’den fazlasıyla etkilendim.”<br />
FIJET’in 60. Yıl Kongresi Fas’ta gerçekleşti<br />
Biliyorsunuz, <strong>TOURMAG</strong> bir FIJET üyesi...<br />
Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri<br />
Federasyonu’nun her sene dünyanın değişik<br />
bir ülkesinde yapılan kongresi, bu yıl 30 ülkeden<br />
200 turizm yazarı ve gazetecinin katılımıyla<br />
Fas’ın Marakeş kentinde gerçekleştirildi.<br />
60. kongrenin organizasyonu<br />
Fas Kralı VI. Mohammed himayesinde<br />
yapılırken; bu çok önemli federasyonun<br />
Türkiye bölümü olan ATUR-<br />
JET’in Başkanı Delal Atamdede,<br />
<strong>TOURMAG</strong>’e izlenimlerini anlattı.<br />
Bu arada geçtiğimiz günlerde gerçekleşen<br />
kongrede yeniden FIJET<br />
Türkiye'nin başkanlığına seçilen<br />
Atamdede’yi kutluyor, “Dünya’nın<br />
gözü bizde” diyoruz.<br />
<strong>TOURMAG</strong> TURİZM DERGİSİ<br />
Üç ayda bir yayınlanan yaygın süreli dergi<br />
Haber, Aktüel, Turizm, Magazin<br />
Yayıncı<br />
Kadir Toprakkaya K-İletişim<br />
Karanfil Sokak No: 27/13<br />
Göztepe - Kadıköy İstanbul<br />
0 532 266 82 43 / 0 532 470 73 05<br />
tourmag@tourmag.com.tr<br />
www.tourmag.com.tr<br />
ftourmag.com.tr Ltourmagcomtr<br />
itourmagturkey<br />
ISSN: 2149-8768<br />
Ocak-Şubat-Mart 2019 // Sayı: <strong>17</strong><br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Kadir Toprakkaya<br />
Genel Yayın Yönetmeni<br />
Canan Toprakkaya<br />
Sorumlu Yazı İşleri<br />
Müdürü<br />
İrem Toprakkaya<br />
Haber Müdürü<br />
Cenay Toprakkaya<br />
Reklam Müdürü<br />
Tulu Evrensel<br />
0 532 266 82 43<br />
reklam@tourmag.com.tr<br />
Yayın Kurulu<br />
Ahmet Vefik Alp<br />
Barbaros Kon<br />
Delal Atamdede<br />
Hüseyin Kurtoğulları<br />
Mehmet Akyıl<br />
Nilgün Şirin<br />
Sema Kutlu<br />
Sertaç Kayserilioğlu<br />
Yonca Atamdede<br />
Editörler<br />
Filiz Baeira<br />
Pınar Baltacı<br />
Reha Kadak<br />
Serap Gürses<br />
Yiğit Uygun<br />
Çeviri<br />
Melike Küçükosman<br />
Görsel Yönetmen<br />
Kubilay Şenyiğit<br />
Katkıda Bulunanlar<br />
Emin Eren Özlen<br />
Saffet Emre Tonguç<br />
Serda Büyükkoyuncu<br />
Sidal Yaşar<br />
Yaprak Gürdal<br />
Yeşim Yeşiltaç<br />
Basım<br />
Ege Basım Matbaa ve<br />
Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />
Sertifika No: 12468<br />
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.<br />
No: 4 Ataşehir - İstanbul<br />
Tel: (0216) 470 44 70<br />
www.egebasim.com.tr<br />
Basım Tarihi:<br />
21 Ocak 2018<br />
6 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
İçindekiler<br />
32<br />
54 58<br />
32<br />
44<br />
52<br />
HAYALLER ÜLKESİ AMERİKA<br />
Bülent Uluçay: Aylar öncesinden beni saran heyecanı ve<br />
dilimden hiç düşürmediğim o efsanevi ‘Hotel California’<br />
şarkısı eşliğinde gerçekleştirdiğim California / Silikon<br />
Vadisi seyahati, beklentilerimin çok ötesinde izlenimler ve<br />
deneyimlerle dolu geçti benim için...<br />
BİR ULUDAĞ NOSTALJİSİ<br />
Saffet Emre Tonguç: Uludağ’a ilk gittiğimde sene 1979’du<br />
ve 13 yaşındaydım. O zamanların Türkiye’si yokluk içindeydi.<br />
Sınıf arkadaşım Çiğdem Subaşı, bana bir kayak takımı<br />
ayarlamıştı ve kayağa gönül verdiğim yer oldu Uludağ...<br />
Günümüzde pırıltısını yitirmiş olsa da bir döneme attığı<br />
imzadan dolayı anılarımızda capcanlı.<br />
ÜNLÜLERLE GEZİYORUM<br />
Wilko Van Herpen: Bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu benim<br />
için yürümek, toplu taşıma araçlarını kullanmak ve yerelleşmek.<br />
Sonra insanlarla çok konuşmak... Bir ülkede turist<br />
olarak kaldığınız süre boyunca, o ülkenin sadece genel<br />
hayatına dair bir fikir edinebilirsiniz.<br />
52<br />
44<br />
54<br />
58<br />
68<br />
74<br />
74<br />
68<br />
LEBİDERYA DEDİKLERİ TÜRDEN BİR ÜLKE;<br />
HİNDİSTAN<br />
Zekeriya Şen: Her köşesinden fışkıran kültürel değerler<br />
ile birlikte tarih, yemek, coğrafya, efsaneler, epik öyküler,<br />
insan, tanrılar ve dinler... Bir havan içerisinde ezilen çok<br />
kültürlülük, tüm gözler için şölen. Arayı fazla açmadan<br />
tekrar ziyaret edilmesi gereken bir cevher Hindistan...<br />
TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya:<br />
TURİZM SEKTÖRÜNÜ EN İYİ NOKTAYA<br />
GETİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ<br />
Reha Kadak: Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, ülkemizin<br />
en önemli turizm meslek birlikleri arasında... Uzun yıllar<br />
ülke turizmine yaptığı katkılarla turizmimizin niteliğini<br />
yükselten bir kuruluş olan TÜRSAB'ın Başkanı Firuz Bağlıkaya<br />
ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.<br />
AMSTERDAM’IN ALTINI ÜSTÜNE GETİRDİK<br />
Serda Büyükkoyuncu: Best Men, yani seyahat yazarları<br />
bendeniz Serda Büyükkoyuncu ve Saffet Emre<br />
Tonguç... Bizi pek çok yerde görüyorsunuz; dergilerde,<br />
gazetelerde, televizyon programlarında konuk olarak<br />
ya da birbirinden ayrıcalıklı yerleri anlattığımız kendi<br />
televizyon programımızda, hatta ‘Piri’ isimli sesli seyahat<br />
uygulamamızla yurt dışında... İşte o programın Amsterdam<br />
bacağında gecesini ayrı, gündüzünü ayrı gezdik,<br />
kazan-kepçe misali Amsterdam’ın.<br />
BİR TURİZMCİDEN FAS İZLENİMLERİ<br />
Delal Atamdede: Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri<br />
Federasyonu - FIJET'in her sene dünyanın değişik bir<br />
ülkesinde yapılan kongresi, bu yıl 30 ülkeden 200 turizm<br />
yazarı ve gazetecinin katılımıyla Fas’ın Marakeş kentinde<br />
gerçekleştirildi.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
7
Hagia Sophia's Mystery<br />
Hagia Sophia's secrets<br />
will change the history<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
Göksel Gülensoy's documentary ''Beneath<br />
the Hagia Sophia'', a product of 20 years of<br />
labour, which Dan Brown uses this work for<br />
the book ''Inferno'', was released in America.<br />
The documentary, which is planned to<br />
appear in Turkey in the year 2019 with its<br />
long version, will contain information that<br />
will change the known history.<br />
After 20 years of researching the legends<br />
of the Hagia Sophia with his team, Gülensoy's<br />
documentary ''Beneath the Hagia<br />
Sophia'' was released September 23rd in<br />
LACMA (Los Angeles Country Museum<br />
Art), one of the largest museums in the<br />
USA. Following this special 52-minute<br />
demonstration which was received with<br />
great interest by sector representatives<br />
and artists, the 90-minute long version of<br />
documentary will release in 2019 in Turkey.<br />
Moreover, this long version includes<br />
surprise information that will change the<br />
course of history.<br />
IT BECAME DAN BROWN'S MUSE<br />
Göksel Gülensoy, who was an inspiration<br />
to Dan Brown's book ''Inferno'' says; ''I am<br />
not telling the details in order not to spoil<br />
the surprise, but there will be information<br />
to shock the audience." He also explains<br />
how his interest in Hagia Sophia started:<br />
''Firstly in 1994, I shot a documentary<br />
called Legends of Hagia Sophia. In this<br />
documentary, I met Master İhsan Tunay<br />
and he worked as a consultant for the<br />
documentary. After that documentary,<br />
the energy of Hagia Sophia attracted me.<br />
After that work the awards started to<br />
come. It had a different fiction. Of course,<br />
we were happy for the prizes' coming. Then<br />
Ihsan Hoca saying that 'There are tunnels<br />
and cisterns under Hagia Sophia. If you<br />
shoot those cisterns, you will be the only<br />
man in the world who has displayed the<br />
underneath of Hagia Sophia' guided me.<br />
After that day, I started working to get<br />
permits. Finally in 1998, with the special<br />
permission of the Ministry, I was the leader<br />
of the team as both director and producer<br />
and we displayed underneath of Hagia<br />
Sophia for the first time. So far we have no<br />
evidence, no documents. Research does<br />
not show result. We do not know how long<br />
the tunnels and in what direction they are<br />
going. As with all legends, a madmen threw<br />
a stone into the well, as a whole team we<br />
jumped to the well. That's how the whole<br />
story started.''<br />
GREAT INTEREST FROM USA<br />
Göksel Gülensoy saying that Beneath<br />
the Hagia Sophia were met with great<br />
appreciation in America, and he is pleased<br />
that his documentary, which he prepared<br />
with his own resources without the help of<br />
the state, attracted intense interest from<br />
the sector representatives. Besides the<br />
documentary, a book of this work will also<br />
be published.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
9
15.02.2019
Fikri Takip<br />
TROAS Kültür Rotaları Projesi<br />
hayata geçiyor<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Fizibilite çalışmalarını yürüten TROAS Kültür Rotaları Projesi ekibi şu isimlerden oluşuyor: Genel<br />
Koordinatör Ali Öztüfekçi, Saha Koordinatörü Osman Topçu, Saha Uzmanı İlker Yıldız, Saha Uzmanı<br />
Alper Ertübey, Saha Ekibi Hasan Çelimli, Adem Biçer, Tuncay Akgün, Bayram Akgün, İsmail Sabah,<br />
Zeynep Başkurt, İsmail Bakır, Mustafa Onur Yurdal, Volkan Akoluk, Mehmet Esendal, Aykut Degre,<br />
Bilimsel Danışma Kurulu Turgay Yenidünya, Prof. Dr. Abdullah Kelkit, Doç. Dr. Alper Sağlık, Dr. Şerif<br />
Baldıran, Basın Danışmanı Nilgün Atar, Sosyal Medya Sorumlusu İlker Bayburtlu.<br />
Güney Marmara Kalkınma Ajansı tarafından<br />
onaylanan TROAS Kültür Rotaları Projesi<br />
gerçekleşiyor. Çanakkale merkezden başlayarak<br />
Kazdağları, Lapseki, Gelibolu, Bolayır,<br />
Bozcada ve Gökçeada'yı kapsayan 800 km,<br />
3 bölüm, 19 etaplı projenin ilk 300 km'lik bölümünün<br />
işaretleme, tabelalandırma, haritalandırma,<br />
köy çalışmaları ve tanıtımının iki<br />
yıl süreceğini belirten Proje Genel Koordinatörü<br />
Ali Öztüfekçi; "Troya 2018 yılının önemli<br />
çalışmalarından biri olarak gördüğümüz<br />
projenin Güney Marmara Kalkınma Ajansı<br />
desteğine layık görülmesiyle birlikte, artık<br />
uygulama safhasına geçilmesinin de önü<br />
açıldı. Projeyi ilk günden beri destekleyen,<br />
emek veren, ileri taşıyan, yol açan herkese<br />
teşekkür ederiz" ifadelerini kullandı.<br />
YENİ TURİZM DESTİNASYONU<br />
Çanakkale Rehberler Odası Başkanı Cihan<br />
Müşterioğlu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada<br />
"Projenin bölgede yeni bir turizm<br />
akımı yaratacağına inanıyoruz. En önemlisi,<br />
rotanın uygulamaya geçmesiyle birlikte<br />
bölge yeni bir turizm destinasyonu haline<br />
gelecek, köylerde kırsal kalkınma ivme<br />
kazanacak" dedi.<br />
KÜLTÜR TURİZMİNİ BAŞLATACAK<br />
TROAS Kültür Rotaları Fizibilite Projesi<br />
ekibini makamında ağırlayan Çanakkale<br />
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ise; "Bu<br />
proje sadece yabancılara değil, kendi<br />
vatandaşlarımıza da tarihimizi öğretecek.<br />
Bu bilgileri alanlar rotayı tamamlayacak"<br />
şeklinde konuştu. Başkan Gökhan, sözlerine<br />
şöyle devam etti: "İçeriği ve hedefleri<br />
açısından TROAS Kültür Rotaları Projesi'nin<br />
Çanakkale turizmi ve tanıtımında çok<br />
önemli bir rol oynayacağını söyleyebilirim.<br />
<strong>TOURMAG</strong><br />
Turizm<br />
Dergisi,<br />
geçtiğimiz yıl<br />
yayınladığı<br />
bir sayısında<br />
AENEAS Yolu<br />
Projesi'ni<br />
kapak konusu<br />
yapmış ve<br />
büyük ilgi<br />
görmüştü.<br />
TROAS Kültür Rotaları Proje Koordinatörü<br />
Ali Öztüfekçi.<br />
TROAS Kültür Rotaları Fizibilite Projesi ekibine, Türkiye Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (ATURJET) de<br />
destek verdi. Çalıştay öncesinde Büyük Kulüp’te gerçekleşen buluşmaya ATURJET Başkanı Delal Atamdede,<br />
Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Kurtoğulları, <strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Canan Toprakkaya,<br />
TurizmHaberleri.com Genel Yayın Yönetmeni Nilgün Atar, TROAS Kültür Rotaları Proje Koordinatörü Ali Öztüfekçi<br />
ve Hatti Travel’den Turgay Yenidünya katıldı.<br />
Söz konusu bölgenin yoğun arkeolojik<br />
yerleşimleri, antik kentleri, binlerce yıllık<br />
tarihini ele alan bu rota çalışması, çok<br />
doğru ve yerinde. Bu proje, bölgede kültür<br />
turizminin başlangıcı olacak. Rotanın<br />
içinde antik çağlardan günümüze gelen<br />
Aziz Paul Yolu, Aeneas Yolu, Alexandria<br />
Troas, Assos, Aristo, Felsefe Okulu gibi<br />
önemli değerler, kentler arası binlerce yıllık<br />
orijinal tarihi yollar var."<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
11
Aktüel<br />
GNALIC’İN SIRLARI<br />
MURAT ERDİN<br />
İstanbul Boğazı’nın iki yakasını denizin<br />
altından birleştiren Marmaray inşaatı<br />
kazıları sırasında ortaya çıkartılan Bizans<br />
limanı ve batıkları, önemli bir keşif olarak<br />
değerini koruyor. Bu kazılarda, Bizans’a ait<br />
liman duvarı ve 34 gemi batığı bulunmuştu.<br />
Gün yüzüne çıkartılan binlerce buluntu arasında<br />
ahşap taraklar, amforalarla taşınan<br />
kargo yükleri ve taş taşımak için Afrika’dan<br />
getirilmiş develerin iskeletleri vardı.<br />
Araştırmacılar, Yenikapı’da bulunan bu<br />
batıkların; o dönem ticareti yapılan malları,<br />
kıyafetleri ve insanların sosyo-kültürel<br />
zevklerini daha iyi anlayabilmemiz için çok<br />
yararlı kaynaklar olduğunu vurguluyor.<br />
Tıpkı 1583'te Hırvatistan açıklarında batan<br />
‘Gnalic’ gemisi gibi.<br />
Ambarında Osmanlı Padişahı III. Murad’ın<br />
ısmarladığı malları barındıran önemli bir<br />
gemiydi Gnalic. Osmanlı sarayında yangın<br />
çıkmış ve Harem’in bir bölümü eşyalarıyla<br />
birlikte kül olmuştu. Haremi yeni baştan<br />
donatmak isteyen Padişah, Venedik’e uzun<br />
bir sipariş listesi göndermişti. Sultanı<br />
memnun etmek için elinden geleni yapan<br />
Venedik, Gnalic’i itinayla yüklemişti.<br />
Rönesans sanatını yansıtan aynalar, çeyizlik<br />
cam eşyalar, gözlük camları, deri giysiler,<br />
süs eşyaları ve ipek kumaşlarla yüklenen<br />
gemi Venedik’ten hareket ettiğinde ekim<br />
ayının sonları yaklaşmış ve fırtına mevsimi<br />
kapıya dayanmıştı. Mürettebatın endişesine<br />
rağmen yükün ağırlığını omuzlarında hisseden<br />
kaptan, hareket emri verdi. Adriyatik’e<br />
geldiğinde korkunç bir fırtınaya yakalanan<br />
Gnalic, içindeki paha biçilemez mallarla göz<br />
açıp kapayıncaya kadar Akdeniz’in dibini<br />
boyladı. Gemiden hiç kimse kurtulamadı.<br />
O günden beri denizin altında yatıp duran<br />
Gnalic’in ilk keşfedilmesi 1967 yılına rastlar.<br />
Ancak o yıllardaki teknik yetersizlik ve Yugoslavya<br />
hükümetinin ilgisizliği, batığın su<br />
üstüne çıkarılmasını engelledi. Gnalic için<br />
2011 yılında yeniden başlayan araştırmalar<br />
ilk meyvelerini verdi. Üç boyutlu çizimlerle<br />
batığı bilgisayar ortamına aktaran araştırmacılar,<br />
1583’te batan geminin içindeki<br />
malların iyi durumda ve yerli yerinde<br />
olduğunu tespit etti. Bu heyecan verici<br />
keşif hâlâ sürüyor. Bilim adamları, batığın<br />
bulunduğu yerin yakınlarına dalgaölçer yerleştirerek,<br />
kaybolan bazı parçaların nereye<br />
doğru sürüklenmiş olabileceğini ölçtüler.<br />
Gnalic’de çıkarılmayı bekleyen sağlam<br />
küpler ve ahşap bölmeler var.<br />
Su altında çalışmak oldukça zor ve dikkatli<br />
olmayı gerektiren bir çaba... Yoğun basınç<br />
dalgıçları zorlarken, uzun yıllar su içinde<br />
kalmış nadide bir esere dokunmak son derece<br />
riskli. Ayrıca batıklar üstünde çalışmak<br />
büyük maliyet gerektiriyor. Başlangıçta<br />
Gnalic batığının ortaya çıkartılmasına destek<br />
olmaktan kaçınan Hırvatistan hükümeti,<br />
turistik kaygılarla olsa gerek bir süre sonra<br />
araştırma ekibine lojistik destek vermeye<br />
karar verdi. En önemli desteği ise UNESCO<br />
sağladı ve Gnalic’in tamamen ortaya çıkartılması<br />
için parasal yardım sağladı.<br />
Türk, Japon, Fransız, Alman ve Hırvatlardan<br />
oluşan uluslararası araştırma ekibi, öncelikle<br />
define avcılarına karşı korumak için gemi<br />
batığını yasal koruma altına aldı. Bundan<br />
sonraki adım ise, batığın en yakın olduğu<br />
ülke olan Hırvatistan’ın Biograd kentinde bir<br />
müze oluşturup, çıkartılan tüm objeleri sergilemek<br />
oldu. Bu çaba, batığa olan kamuoyu<br />
ilgisini giderek artırdı.<br />
Avrupa Rönesansı’na ışık tutacak bir yüke<br />
sahip olan Gnalic’in sırları insanlığın bilgisine<br />
yavaş yavaş sunulurken; böyle titiz<br />
bir çabadan elde edilen bilgiler; tarihçileri,<br />
arkeologları ve antropologları memnun<br />
edecek. Gayet tabii turizmciler de para<br />
kazanacak. Titanic batmadan hemen önce<br />
geminin telsizcisi tarafından gönderilen<br />
“Bir buzdağına çarptık” mesajı, 2012’de<br />
düzenlenen bir müzayedede 27 bin 500 dolara<br />
satılmıştı. Gnalic’in içindeki Rönesans<br />
eserlerine ise paha biçilemeyecek.<br />
12 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Award<br />
Marco Polo<br />
Travel Writing<br />
Awards delivered<br />
ATURJET President Delal Atamdede,<br />
during his visit to the Presidential<br />
Palace presented the <strong>TOURMAG</strong><br />
Tourism Magazine's issue which has<br />
a cover subject of Croatia to the<br />
President Kolinda Grabar-Kitarovic.<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
The 8th edition of Travel Writing Awards<br />
"Marco Polo" 2018, which organized annually<br />
by the FIJET Croatia (World Federation<br />
of Travel Journalists and Writers) were<br />
presented to their owners. The awards ceremony<br />
that arranged for Marco Polo, who<br />
known as the world's first travel writer,<br />
held at Zagreb, capital of Croatia with the<br />
participation of ATURJET (Turkey Tourism<br />
Writers and Journalists Association).<br />
EMPHASIS ON LOCAL<br />
MEDIA AND DOMESTIC TOURISM<br />
In the ceremony, committed under the<br />
auspices of the Croatian Presidency with<br />
the organization of FIJET Croatia and the<br />
Croatian Journalism Society’s Tourism<br />
Journalists Assembly, tourism writers and<br />
journalists were awarded who introduced<br />
Croatia in a best way with writings, news,<br />
films and interviews. The jury which<br />
rewarded written, digital and visual<br />
interviews voicing travel stories, explained<br />
that they are evaluating the possibilities<br />
of providing more space to local media and<br />
developing domestic tourism.<br />
FIRST PRIZE TO ASHLEY<br />
COLBURN AND BORIS LJUBICIC<br />
The first prize Marco Polo for domestic<br />
best reportages was shared by Ashley<br />
Colburn and Boris Ljubicic. Colburn<br />
was awarded for her serial of tourism<br />
reportages, photo serial and films<br />
from Croatia. And Ljubicic is the<br />
author of visual identity for all<br />
promotional tourism reportages,<br />
films and official promotive films<br />
published in 2018, with more than several<br />
millions readers or TV viewers. The award<br />
for international journalists who published<br />
the best reportages went to Belgium<br />
editor in chief and journalist Gilbert<br />
Menne, for his reportages published in<br />
the digital magazine for tourism "Travelling<br />
News" distributed to all tourism<br />
professionals in Belgium.<br />
FIJET TURKEY ALSO<br />
ATTENDED THE CEREMONY<br />
ATURJET that represent FIJET in Turkey<br />
was also attended to the award ceremony.<br />
ATURJET President Delal Atamdede and<br />
member of Board of Directors Hüseyin<br />
Kurtoğulları gave detailed information<br />
about Turkey to the guests, and invited<br />
some of the names of the organization<br />
to Turkey. Furthermore, FIJET President<br />
Tijani Haddad informed the Croatian<br />
President Kolinda Grabar-Kitarovic about<br />
FIJET's mission and activities related to<br />
world tourism.<br />
PRESIDENT KITAROVIC<br />
HOSTED AT HER PALACE<br />
Croatian President Kitarovic, who gave an<br />
invitation to the participants at Presidential<br />
Palace after the award ceremony, said<br />
in his speech that tourism is important<br />
for all countries in the world, which is not<br />
only monetary, but also critical for cultural<br />
wealth and development. The President<br />
who signified that Croatia is home to 11<br />
million tourists and has a tourism income<br />
of 14 million dollars, said "We are striving<br />
to increase both the number of tourists<br />
and the tourism income."<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
15
İpucu<br />
Gezginler için<br />
ucuza seyahat<br />
etme tüyoları<br />
Günümüzde hemen herkesin, özellikle de<br />
genç kesimin en büyük hayallerinden biri<br />
dünyayı gezmek. Kimi zaman vakit sıkıntısı,<br />
kimi zaman iş yoğunluğu, kimi zaman ise<br />
maalesef maliyet yüzünden ertelenir hep bu<br />
hayaller. “Hiç olmazsa bütçemin yettiği kadarını<br />
gezsem yeter” diyenlerin az bütçeyle<br />
mümkün olduğunca çok yer gezebilmesi için<br />
özel tüyolar hazırladık. İşte ayrıntılar:<br />
ERKEN REZERVASYON CÜZDAN KURTARIR<br />
Pek tabi düşük bütçeli tatil denince akla ilk<br />
gelen çözüm, erken rezervasyon ile alınan<br />
biletler oluyor. Özellikle uçakla seyahat<br />
etmeyi düşünüyorsanız, biletinizi ne kadar<br />
erken alırsanız işin içinden o kadar ucuza<br />
çıkma şansınız artar. Üstelik böylece hemen<br />
her arkadaş veya aile ortamında bahsi<br />
en azından bir kez geçmiş olan “Bu sene<br />
de Prag’a gidelim, oradan da belki Avrupa<br />
turu yaparız” cümleleri havada kalmamış<br />
olur ve biletinizi çok önceden aldığınız için<br />
bu sefer bahsi geçen gezinizi gerçekten<br />
yapma fırsatı bulursunuz.<br />
ÇOK GEZEN DEĞİL,<br />
ÇOK OKUYAN KÂRLI ÇIKAR<br />
Diyelim ki ilk olarak İtalya’ya gitmeye karar<br />
verdiniz, gitmeden önce derin bir araştırma<br />
yapmanız faydanıza olacaktır. “Nerede ne<br />
yenir, en uygun hediyelik eşya nereden alınır,<br />
konaklama açısından en cep yakmayan,<br />
fakat konforu da bir kenara bırakmadan<br />
kalabileceğiniz oteller hangileridir?” gibi<br />
ayrıntıları İtalya için yola çıkmadan önce<br />
belirlerseniz, son dakikada acele ile ilk<br />
bulduğunuza razı olmaz ve bütçenizi dilediğiniz<br />
gibi ayarlama şansı elde edersiniz.<br />
Ayrıca, yolculuğa çıkmadan önce gidilecek<br />
ülke veya şehirdeki müzeleri iyice okuyup<br />
araştırmak gerekir.<br />
TABANLARA KUVVET<br />
Tabii ki kıtalar arasını yürüyerek geçin<br />
demiyoruz, fakat gittiğiniz ülkede her yere<br />
taksi ile ulaşım sağlamayı düşünüyorsanız,<br />
ne yazık ki cebinizde bir sonraki ülkeye<br />
gitmeye yetecek paranız kalmayabilir. Ülke<br />
veya şehir değiştirmeyecekseniz, yürümek<br />
veya toplu taşıma aracı kullanmak hem<br />
cebinizi rahatlatır, hem de size gittiğiniz<br />
yerin kültürünü daha yakından tanıma<br />
imkânı sunar.<br />
NE VARSA MARKETLERDE,<br />
SOKAK ARALARINDA VAR<br />
“Nasıl olsa bir kere dünyayı gezeceğiz. Gelmişken<br />
her şeyin en pahalısını, en lüksünü<br />
deneyelim” demeyin! Emin olun, sokak<br />
aralarında gördüğünüz butik dükkânlardaki<br />
tatlar ve tezgâhlarda yapılıp ayaküstü<br />
tüketilen yöresel yemekler, geriye dönüp<br />
baktığınızda gezinizin en keyifli anlarından<br />
olacaktır. Ayrıca marketler ne güne duruyor?<br />
Damak tadınıza uygun yüzlerce, hatta<br />
binlerce gıdayı oldukça ekonomik bir fiyata<br />
bulabileceğiniz süpermarketler, seyahat<br />
boyunca en büyük yardımcınız olacaktır.<br />
DÜŞÜK SEZON,<br />
DÜŞÜK BÜTÇE DOSTUDUR<br />
Temmuz ayında Fransa’ya gittiğinizi hayal<br />
edin. Harika bir atmosfer, mis gibi bir hava,<br />
çocuklar gibi şen Eyfel Kulesi’nin altında<br />
fotoğraf çektiriyor veya çimlere uzanmış<br />
o harika manzaranın tadını çıkarıyorsunuz<br />
öyle değil mi? Aklınıza gelmeyen bir şeyler<br />
var… Müzelerde bekleyeceğiniz bitmek<br />
tükenmek bilmeyen kuyruklar, turizm<br />
mevsiminde ülkeye akın etmiş turistlerin<br />
oluşturduğu kalabalık, otel ve uçak rezervasyonlarındaki<br />
cep yakan fiyatlar... Tüm<br />
bunlar gezinizi eziyete dönüştürecekse,<br />
mutlaka düşük sezonda geziye çıkmayı<br />
denemelisiniz. Düşük sezonun illa kış<br />
mevsiminin ortası olması da gerekmiyor<br />
elbette. İlkbaharın başları veya sonbaharın<br />
ortalarına erken rezervasyon ile alacağınız<br />
biletler hem cebinizden gereksiz masraf<br />
çıkmasını önleyecek, hem de gezinizi daha<br />
sakin ve huzurlu bir şekilde geçirmenizi<br />
sağlayacaktır.<br />
PAZARLIK ETMEK ŞART<br />
“Ben pazarlık edemem” demeyin. Birçok<br />
ülkede turistler için otel, hediyelik eşya,<br />
restoran hatta taksilerde bile pazarlık payı<br />
bırakılarak fiyat verilmektedir. Seyahatinizi<br />
ucuza getirmek istiyorsanız, bu ihtimalleri<br />
göz önünde bulundurarak, yerine<br />
göre satıcılar ile kıran kırana bir pazarlığa<br />
girişmeniz faydalı olacaktır. Seyahatinizi<br />
tüm bu maddelere uyarak geçirirseniz,<br />
düşük bütçe ile tahmin ettiğinizden çok<br />
daha fazla yer gezme imkânı bulabilirsiniz.<br />
Unutmayın, geriye döndüğünüzde aklınızda<br />
gezi boyunca biriktirdiğiniz güzel anılar<br />
ve deneyimler kalacaktır. Siz seyahatinizi<br />
dolu dolu geçirmeye bakın, şimdiden iyi<br />
tatiller dileriz!<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
<strong>17</strong>
Marmara Bölgesi<br />
Hersek Lagünü'ne Kuş Gözlem Kulesi<br />
Son sayımlara göre 206 kuş türünün bulunduğu<br />
Hersek Lagünü'nde, "Kuş Gözlem Kulesi"<br />
ile "Doğa Tanıtım ve Eğitim Merkezi"<br />
hizmete girdi. Altınova Belediye Başkanı<br />
Metin Oral, Yalova'nın Altınova ilçesindeki<br />
152 hektarlık lagünde İlçe Belediyesi ve<br />
Doğu Marmara Kalkınma Ajansı işbirliğiyle<br />
inşa edilen "Kuş Gözlem Kulesi" ile "Doğa<br />
Tanıtım ve Eğitim Merkezi"nin açılışında<br />
yaptığı konuşmada, lagünü "Kuş Oteli"<br />
olarak adlandırdıklarını ifade etti.<br />
Lagün ve çevresinde yapılan çalışmalarla ilçeye<br />
değer kattıklarını vurgulayan Oral, şunları<br />
belirtti: "Buraya çok değer katacak projelerimiz<br />
var. 40 dönüm üzerine tıbbı aromatik bahçemiz<br />
üzerinden buradaki lagüne ulaşacağız.<br />
Burada bisiklet ve yürüyüş yollarıyla devam<br />
edeceğiz. Hemen karşımızda da Kuş Gözlem<br />
Kulemiz var. Şu anda proje inşaatı devam<br />
ediyor. Türkiye'nin tek engellilere uygun,<br />
asansörlü kuş gözlem kulesi... Arkasında da<br />
Doğa Eğitim Merkezi yapılıyor. İçinde kuş<br />
takip merkezi, kuş tedavi merkezi, kafeteryalarıyla<br />
buranın turizmine ve tanıtımına hizmet<br />
edecek bir alan yapılıyor."<br />
Sakarya karavan turizminin<br />
merkezi olma yolunda<br />
Sakarya'da bir araya gelerek dernek kuran karavan tutkunları,<br />
kenti "karavan turizminin merkezi" haline getirmeyi hedefliyor.<br />
Bireysel faaliyetlerde bulunduktan sonra bir araya gelen karavancılar,<br />
kurumsal bir çatı altında toplanmak amacıyla yaklaşık bir yıl<br />
önce Sakarya Kamp ve Karavan Derneği'ni kurdu.<br />
Kentte mayıs ayında "Sakarya Doğa Turizm Tanıtım ve Kamp<br />
Festivali" ile ekim ayında "Kışa Merhaba" etkinliklerini düzenleyerek<br />
karavan severleri ve üreticileri buluşturan dernek üyeleri,<br />
doğasıyla cazibe merkezi olan Sakarya'yı karavan turizminde söz<br />
sahibi hale getirmek için faaliyet gösteriyor.<br />
KARAVAN İLE "DOĞA DOSTU" SEYAHAT<br />
Dernek Başkanı Ebru Yetim, konuyla ilgili yaptığı açıklamada<br />
"çekme karavan" ve "motokaravan" olarak ikiye ayrılan karavanların<br />
insanlara özgürce tatil yapma imkânı sağladığını söyledi.<br />
Karavanla seyahatin "doğa dostu" olduğuna işaret eden Yetim;<br />
"Bir rezervasyona tabi olmadan istediğiniz yerde istediğiniz<br />
şekilde tatil yapabiliyorsunuz. Yer bulamama gibi bir endişeniz<br />
olmuyor, herhangi bir yerde konaklayabiliyorsunuz. Gittiğiniz yerler<br />
genellikle doğayla iç içe yerler" diye konuştu. Yetim, karavan<br />
turizmi sayesinde yurt içinden ve dışından birçok insanla temas<br />
halinde olunabildiğini belirterek, bu sayede kültürel bir iletişim<br />
imkânı oluştuğunu aktardı.<br />
Uluabat Gölü artık daha temiz<br />
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin 35 milyon liralık yatırımıyla hayata<br />
geçirilen, Uluabat Gölü'nü evsel ve sanayi atıklarından arındıracak<br />
Akçalar Atıksu Arıtma Tesisi hizmete girdi. Anadolu'ya<br />
kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alan, Balıkesir'deki<br />
kuş cennetine yakınlığı ve barındırdığı kuş zenginliğiyle sadece<br />
Türkiye'nin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun önemli sulak alanlarından<br />
biri olan Uluabat Gölü'nün çevresindeki yerleşim birimlerinin<br />
atıkları artık arıtmaya tabi tutuluyor.<br />
AVRUPA BİRLİĞİ STANDARTLARINDA ÇIKIŞ SUYU KALİTESİ<br />
Yaklaşık 25 bin nüfusa sahip Gölyazı, Çatalağıl, Karacaoba, Başköy,<br />
Akçalar ve Fadıllı bölgesine hizmet veren tesiste ilk olarak<br />
fiziksel, sonrasında ileri biyolojik ve ultraviyole dezenfeksiyon<br />
arıtma ile Avrupa Birliği standartlarında çıkış suyu kalitesi yakalanıyor.<br />
Günde 4 bin 561 metreküp atık suyun arıtıldığı tesis ile<br />
dünyada nesli tehlike altında olan küçük karabatak, tepeli pelikan,<br />
bıyıklı sumru, pasbaş patka,<br />
alaca balıkçıl ve kaşıkçı gibi<br />
kuş türlerine ev sahipliği<br />
yapan ve bunlar için önemli<br />
bir üreme alanı olan Uluabat<br />
Gölü'nde, hem kuş hem de<br />
balık türlerinin sürdürülebilirliği<br />
sağlanacak.<br />
18 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Marmara Bölgesi<br />
Antandros'ta<br />
2 bin 200 yıllık<br />
kararname<br />
Balıkesir'in Edremit ilçesindeki Kazdağları'nın<br />
eteklerinde M.Ö. 10. yüzyılda kurulduğu düşünülen,<br />
bazı kaynaklara göre tarihi M.Ö. 2 bin yılına uzanan<br />
Antandros Antik Kenti'nde, üzerinde 22 satırdan<br />
oluşan kararnamenin (dekret) yer aldığı 2 bin 200<br />
yıllık yazıt bulundu.<br />
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Edremit Belediyesi'nin<br />
desteğiyle antik kentte yürütülen 19. dönem kazılarında<br />
ortaya çıkarılan yazıtın üzerindeki dekretin<br />
yeni bilgiler içerdiği tahmin ediliyor. Ege Üniversitesi<br />
Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
ve Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Gürcan Polat, konuyla<br />
ilgili yaptığı açıklamada antik kentte bir süre önce<br />
tamamlanan 19. dönem kazılarının 20 kişilik bilim<br />
heyeti ve 18 işçi olmak üzere toplam 38 kişilik ekip ile<br />
yapıldığını belirtti.<br />
YENİ BİR BİLGİ<br />
Antandros'taki kazıların iki alanda yürütüldüğünü,<br />
bunlardan birisinin yamaç ev olarak değerlendirilen<br />
Roma villası olduğunu anlatan Polat, şöyle konuştu:<br />
"2001 yılından beri bu Roma villasını kazıyoruz. Bu seneki<br />
çalışmalarımızda daha önce açmış olduğumuz bir<br />
su kuyusu vardı, eve ait olduğunu düşündüğümüz. O<br />
su kuyusunu besleyen bir kanalın üzerine ters olarak<br />
kapatılmış ve düzgün kenarı olan bir taş dikkatimizi<br />
çekti. O taşı kaldırdık. Bir stel olabileceğini düşündük.<br />
Ben daha çok mezar steli olabileceğini hayal<br />
ediyordum. Kaldırınca bir de baktık ki 22 satırdan<br />
oluşan ve dekret içeren bir yazıt. Bu dekret, Bergama<br />
Kralı Eumenes ve Attalos tarafından Antandros'a<br />
gönderilmiş olan bir komutanın onurlandırılmasına<br />
ve ona imtiyazlı davranılmasına ilişkin bir metin<br />
içeriyor. Bu, herkesin görebileceği bir yere dikiliyor ve<br />
bugünkü Resmi Gazete'yle özdeşleştirebileceğimiz<br />
bir uygulama. Yeni bir bilgi bu..."<br />
Kartepe teleferiğine kavuşuyor<br />
Kocaeli'de Sapanca<br />
Gölü ve İzmit Körfezi'nin<br />
aynı anda<br />
izlenebileceği Kartepe<br />
Teleferik Hattı'nın<br />
temeli atıldı. Hikmetiye<br />
İstasyonu'nun yer<br />
alacağı Derbent Poligon<br />
Alanı'nda düzenlenen<br />
temel atma töreninde<br />
konuşan Kocaeli Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı<br />
İbrahim Karaosmanoğlu,<br />
teleferik projesini hayata geçirmeye yıllar önce niyetlendiklerini, daha<br />
sonra bunun yapımını Kartepe Belediyesi'ne devrettiklerini söyledi.<br />
Kartepe Belediye Başkanı Hüseyin Üzülmez ise teleferik projesinin birinci<br />
etabına başladıklarını belirterek, bölgeye kazandıracakları teleferiğin doğal<br />
güzelliği havadan görme imkânı sunacağını vurguladı. "Türkiye ve dünyada<br />
birçok teleferik projesini yerinde gördüm. Ya bir deniz ya da bir dağ manzarası<br />
var. Hem dağ hem deniz hem de göl, hatta açık havada ikinci bir deniz<br />
manzarası olan dünyada başka bir teleferik projesi yok" diyen Üzülmez; hiç<br />
ağaç kesilmeden en modern teknolojiyle yapılacak teleferik projesinde 10<br />
kişilik kabinlerin bulunacağını anlatarak, proje kapsamında uzunlukları 11 ila<br />
46 metre arasında değişen 15 direk inşa edileceğini aktardı.<br />
YILLIK 1,5 MİLYON İLAVE<br />
TURİST GETİRECEK<br />
Teleferik projesiyle kent ve<br />
ülke turizminin gelişimine<br />
büyük katkı sağlayacaklarının<br />
altını çizen Başkan<br />
Üzülmez; "Kartepe, Kocaeli'nin<br />
turizme açılan kapısı.<br />
20<strong>17</strong> yılında Kocaeli'ye<br />
uğrayan turistlerin yüzde 51'i<br />
Kartepe'ye geldi. Bu da yaklaşık<br />
500 bin turist demek.<br />
Fizibilite çalışmalarına göre<br />
proje, Kartepe'ye yıllık 1,5<br />
milyon ilave turist getirecek"<br />
ifadelerini kullandı.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
19
Ege Bölgesi<br />
Tarihi Kadıkalesi'nde<br />
8 yüzyıllık pati izleri<br />
Aydın'ın Kuşadası ilçesinde eski ismi "Anaia"<br />
olan Kadıkalesi Örenyeri'nde yapılan<br />
kazılarda, 8 yüzyıl öncesine ait tuğla ve<br />
kiremitlerde kedi-köpek patisi izlerine<br />
rastlandı. Kent merkezine 8 kilometre mesafede<br />
bulunan, geçmişi 5 bin yıl öncesine<br />
dayanan ve Antik Çağ'daki ismi "Anaia"<br />
olan Kadıkalesi Örenyeri'ndeki kazılarda,<br />
geçmiş dönemdeki sosyal ve ticari yaşama<br />
dair buluntular gün yüzüne çıkarılıyor.<br />
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bizans<br />
Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.<br />
Zeynep Mercangöz başkanlığında yürütülen<br />
kazı çalışmalarında elde edilen ve<br />
ticaret eşyası olarak kullanılan seramikler,<br />
önemli yer kaplıyor. Seramiklerin çok<br />
çeşitli biçim, renk ile desen örneklerinin<br />
varlığı, Kadıkalesi'ndeki üretimin oldukça<br />
zengin ve kaliteli olduğunu gösterirken,<br />
farklı kültürlere ait malzemelerin yanı sıra<br />
sosyal yaşama dair dikkat çekici detaylar<br />
da kaydediliyor.<br />
UZUN DÖNEM AKROPOL<br />
OLARAK KULLANILDI<br />
Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Bizans<br />
döneminde yapılan kalenin uzun dönem<br />
akropol olarak kullanıldığını, içerisinde 5.<br />
yüzyılda inşa edilen kilisenin bulunduğunu<br />
anlattı. Kalenin 1413 yılında Osmanlı'ya geçmesine<br />
rağmen 1. Dünya Savaşı'na kadar<br />
kullanılmadığını, bu dönemde Osmanlı'nın<br />
siper olarak kullanmaya başladığını<br />
aktaran Mercangöz, kazılarda buldukları<br />
tuğla ve kiremit parçaları üzerindeki izleri<br />
araştırdıklarında heyecan verici sonuçlara<br />
ulaştıklarını belirterek, şu bilgileri verdi:<br />
SEVİMLİ DOSTLARIN İZLERİ<br />
"Alandan topladığımız her türlü çanak çömlek<br />
parçası, bulundukları yerin yakınında sergilenmekte.<br />
Bunların arasında pek çok tuğla<br />
ve kiremit parçaları üzerinde rastladığımız<br />
hayvan patileri yer alıyor. Kedi ve köpek<br />
başta olmak üzere pek çok hayvan patisi var.<br />
Bu patiler, üreticisi alanda bu malzemeleri<br />
kurusun diye bıraktığında üzerinde gezinmiş<br />
hayvanlara ait. Hepsi de Orta Çağ’dan kalma<br />
malzemeler. Günümüzden yaklaşık 800 yıl<br />
öncesinin verileri bunlar. Bizim için her biri<br />
çok heyecan verici bir durum. O dönemki<br />
insanların hayvanlarla birlikte yaşadıklarının<br />
kanıtlarıdır. Sadece kiremit tuğla izleriyle<br />
değil, arkeozooloji araştırmalarımızla da bu<br />
hayvanlara ilişkin kemikler ortaya çıkıyor."<br />
Kütahya Çini Müzesi tarihe ışık tutuyor<br />
Germiyanoğulları Beyi 2. Yakup Çelebi<br />
tarafından 1411-1412 yıllarında yaptırılan,<br />
mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne<br />
ait Paşamsultan Mahallesi'ndeki İmaret<br />
Mescidi, 1999 yılında Kültür ve Turizm<br />
Bakanlığı tarafından restore edilerek Çini<br />
Müzesi'ne dönüştürüldü. Müze, Selçuklu<br />
ve Osmanlı dönemlerine ait buluntuların<br />
da aralarında olduğu yaklaşık 500 eser<br />
ile ziyaretçilerini çininin tarihi gelişimine<br />
tanıklık ettiriyor.<br />
Kütahya Müze Müdürü Metin Türktüzün,<br />
Kütahya'nın adeta çininin başkenti olduğunu<br />
belirterek, müzenin ülkenin çini tarihine<br />
ışık tutan önemli bir merkez olduğunu<br />
söyledi. Müzede çok değerli eserlerin<br />
sergilendiğini aktaran Türktüzün; "Sergilenen<br />
eserler Kütahya ve İznik çinilerinden<br />
oluşmaktadır. Tamamı el sanatı çinilerdir.<br />
Sergilenen en eski eserler ise, Selçuklu<br />
dönemine ait 700 yıllık çini kalıntıları...<br />
Konya'daki Selçuklu döneminden kalma<br />
Kubadabad Sarayı kazılarında çıkan çini<br />
kalıntıları ile Topkapı Sarayı'ndan getirilmiş<br />
16. yüzyıla ait Osmanlı döneminden<br />
kalma İznik çinileri burada sergileniyor.<br />
Diğer eserler de son yüzyıla ait çiniler"<br />
açıklamasında bulundu.<br />
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE VE<br />
GELECEK NESİLLERE<br />
Metin Türktüzün, son yüzyıla ait çini<br />
eserlerin büyük kısmının Kütahya'nın en<br />
eski çini imalathanelerinden Azim Çini<br />
Fabrikası'nın sahibi Rifat Çini tarafından<br />
bağışlandığını ifade etti. İznik ve<br />
Kütahya çinilerinin 14. yüzyıldan itibaren<br />
aynı dönemde yapılmaya başladığını ve<br />
günümüze kadar geldiğini hatırlatan Türktüzün,<br />
şöyle devam etti: "Kütahya ve İznik<br />
çinileri birbirinden farklı özelliklere sahip.<br />
İznik çinileri saraya yönelik yapılmıştır.<br />
Kütahya çinileri ise ağırlıklı olarak halkın<br />
kullanım eşyasına yöneliktir. Çinicilik<br />
faaliyetleri, geçmişten günümüze kadar<br />
devam ettirilmektedir. Aynı zamanda günümüz<br />
çini ustaları aracılığıyla da gelecek<br />
nesillere aktarılmaktadır. Kütahya'da<br />
birçok aile, çinicilikten geçimini sağlamaktadır."<br />
20 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Ege Bölgesi<br />
Antik tiyatro asırlar<br />
sonra güneşe kavuştu<br />
Helenistik dönemde İzmir'de yapılan<br />
ve 1500 yıl önce üzeri toprakla kapanan<br />
Smyrna Tiyatrosu, kazı çalışmalarıyla gün<br />
yüzüne çıkıyor. Yaklaşık 2 bin 400 yıllık<br />
Smyrna Antik Kenti'nde Kültür ve Turizm<br />
Bakanlığı'nın izniyle Dokuz Eylül Üniversitesi<br />
(DEÜ) adına kazı çalışmaları yapan<br />
ekip, kentin Kadifekale yamacında kurulu<br />
tiyatrosunun bir kısmına ulaştı.<br />
Yaklaşık 700 yıl kullanıldıktan sonra M.S. 4.<br />
yüzyılda adeta kaderine terk edilen ve 100<br />
yıl içinde üzeri toprakla kapanan tiyatronun<br />
seyirci oturma sıralarının bir bölümü, 1500<br />
yıl sonra güneş ışığına kavuştu. Smyrna<br />
Antik Kenti Kazı Başkanı DEÜ Arkeoloji Bölümü<br />
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Akın Ersoy, konuyla<br />
ilgili yaptığı açıklamada İzmir'in 8 bin<br />
yıllık bir yerleşim tarihine sahip olduğunu,<br />
bu tarihin son halkasını Kemeraltı ile Kadifekale<br />
arasındaki yamaçların oluşturduğunu<br />
belirti. Kayalık bir tepe önüne kurulan ve<br />
muhteşem bir İzmir manzarasına sahip Smyrna<br />
Tiyatrosu'nun yapımının M.Ö. 3. yüzyıla<br />
dayandığını kaydeden Ersoy, tiyatronun 700<br />
yıl boyunca hizmet verdiğini söyledi.<br />
20 BİN KİŞİLİK TİYATRO<br />
Doç. Dr. Akın Ersoy, burada o dönem tiyat-<br />
ro oyunlarının izlendiğini, dini ritüellerin<br />
ve bazı sosyal etkinliklerin gerçekleştirildiğini<br />
anlatarak; "Kaynaklardaki çizimler<br />
ve kalıntıları göz önüne aldığımızda 20 bin<br />
kişilik bir tiyatro örneğiyle karşılaşıyoruz.<br />
Bu dönemde Hıristiyanlığın yayılması ve<br />
bu tür etkinliklere pagan etkinlikler olduğu<br />
için izin vermemeleri, tiyatroların ortadan<br />
kalkmasına neden oldu. Bu alanın terk edilmesi,<br />
hızla toprakla dolmasına yol açtı. Yüz<br />
yıllık süreçte bu alan büyük ölçüde doldu"<br />
ifadelerini kullandı.<br />
Pamukkale adrenalin tutkunlarını da cezbediyor<br />
Sahip olduğu tarihi ve doğal güzellikleriyle<br />
UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer<br />
alan "beyaz cennet" Pamukkale, büyüleyici<br />
görselliği ile adrenalin tutkunlarını da<br />
cezbediyor. Pamukkale'ye 2,5 kilometre<br />
uzaklıktaki Dinamit Tepe'den yamaç paraşütüyle<br />
tandem (ikili) uçuş yapan turistler,<br />
beyaz travertenlerin eşsiz manzarasını<br />
havadan seyretme imkânı buluyor.<br />
İsmiyle dikkatleri çeken mahalle; DONT<br />
Pamukkale üzerinde paraşütle yaşadıkları<br />
görsel şovu fotoğraf ve videoya kaydederek<br />
ölümsüzleştiren adrenalin tutkunu turist<br />
sayısı her geçen gün artıyor. Türkiye'de<br />
en çok yamaç paraşütü uçuşu gerçekleştirilen<br />
merkezler arasında gösterilen<br />
Pamukkale'de, son 6 ayda 15 bin kişi beyaz<br />
travertenleri gökyüzünden izleme fırsatını<br />
yakaladı. Pamukkale Kaymakamlığı başkanlığında<br />
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,<br />
İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Türk Hava<br />
Kurumu, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği<br />
ile Türkiye Hava Sporları Federasyonu<br />
temsilcilerinden oluşan İlçe Sportif Turizm<br />
Kurulu, bölgede uçuşların denetim ve<br />
koordinasyonunu sağlıyor.<br />
Dont, Muğla'nın 2014'te büyükşehir olmasıyla kurulan Seydikemer'in<br />
65 mahallesinden biri. Kışın fazla insanın bulunmadığı,<br />
sıcaklarda yayla olarak da kullanılan mahallenin nüfusu yaz<br />
aylarında 2 bini geçiyor.<br />
Fethiye-Antalya karayolunun 60 ve 65. kilometreleri arasında<br />
yer alan "Dont" levhası ise seyahat edenlerin ilgisini çekiyor.<br />
Vatandaşlar, levha önünde durarak çektikleri fotoğrafları<br />
sosyal medyada paylaşıyor. Paylaşılan fotoğrafların altına<br />
yazılan yorumlardan bazıları da okuyanları gülümsetiyor.<br />
İLÇEDEN DAHA BİLİNİR HALE GELDİ<br />
Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Ali Türkan, konu ile ilgili<br />
yaptığı açıklamada Seydikemer'in, Muğla'nın en genç ilçesi olduğunu<br />
söyledi. İlçenin 65 mahalleyle 60 bin nüfusa sahip olduğunu<br />
bildiren Türkan; "Seydikemer, Muğla'nın en büyük yüzölçümüne<br />
sahip ilçe. Mahallelerinden olan Dont, ismiyle dikkat çekiyor.<br />
Fethiye-Antalya karayolunda bölgeyi ziyarete gelen herkesin<br />
kapsamı alanında... Dont levhası, ilçemizden daha bilinir hale geldi.<br />
Seydikemer'in tanınırlığına da katkı sağlıyor. Her yıl 500 bin<br />
üzerinde yerli ve yabancı turist, bölgemizdeki Saklıkent'i ziyaret<br />
ediyor. Bunun dışında Letoon ve Tlos antik kentleri de UNECSO<br />
Dünya Mirası Listesi'nde yer alıyor. Kültür turizme önem verenlerin<br />
Seydikemer'den tat alacağına inanıyorum" dedi.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
21
Akdeniz Bölgesi<br />
Roma dönemi mezarları gün yüzüne çıkarılacak<br />
Hatay'ın Altınözü ilçesinde bir kısmı toprak altında bulunan Roma<br />
dönemine ait nekropolde başlatılan kazı çalışmaları, tarihe ışık tutacak.<br />
Binlerce yıllık geçmişe sahip ve çok sayıda medeniyeti barındıran<br />
nekropoldeki çalışmalar ile girişinde "Utansızca yaşadı ve öldü",<br />
"Ruhun esen kalsın", "Ruhu şad olsun" şeklinde ifadeler ile kişilerin<br />
kimlik bilgilerinin yer aldığı kaya mezarları, gün yüzüne çıkarılacak.<br />
Buğarbaşı Şelalesi<br />
keşfedilmeyi bekliyor<br />
Altınözü Kaymakamlığı ve Altınözü Belediyesi tarafından ilçenin<br />
turizmden hak ettiği payı alması ve turist sayısının artırılması için<br />
hazırlanan "Yunushan Gelinler Dağı Nekropolü Restorasyon ve<br />
Çevre Düzenlemesi Projesi" kapsamında, Hatay Arkeoloji Müzesi<br />
Müdürlüğü başkanlığında 30 işçi ve bir arkeoloğun katılımıyla alanda<br />
kazı çalışmaları başlatıldı. İlçeye bağlı Yunushan mahallesinde<br />
gerçekleştirilen kazılarda, şu ana kadar tespit edilen ve bir kısmı<br />
toprak altında olan 19 kaya mezarında temizlik ve inceleme yapıldı.<br />
ÇOK ZENGİN BİR ARKEOLOJİK ALAN<br />
Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr.<br />
Hatice Pamir, Altınözü ilçesinde 2007 yılından bu yana bölgenin<br />
arkeolojik dokusunun tespitine yönelik araştırmalar yürüttüklerini<br />
söyledi. Bölgenin son derece zengin bir arkeolojik alana sahip olduğunu<br />
belirten Pamir, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve<br />
Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izniyle kaya mezarları alanında yapılan<br />
çalışmalarda çok önemli değerlerin ortaya çıktığını kaydetti.<br />
Mersin'in Mut ilçesinde<br />
bulunan ve doğal<br />
güzelliğiyle dikkatleri<br />
çeken Buğarbaşı<br />
Şelalesi keşfedilmeyi<br />
bekliyor. İlçe merkezine<br />
20 kilometre<br />
uzaklıktaki Dere<br />
mahallesinde yer<br />
alan şelale, kanyon<br />
içine gizlenmiş doğal<br />
yapısıyla görenleri<br />
kendine hayran<br />
bırakıyor.<br />
Mut'ta ikinci bir Yerköprü<br />
olmaya aday<br />
gösterilen doğa harikası<br />
şelalenin turizme<br />
kazandırılması isteniyor.<br />
Dere Mahallesi'nde<br />
çiftçilik yapan İbrahim Oduncu (60), konuyla ilgili<br />
yaptığı açıklamada şelalenin Mut'un görülmesi gereken<br />
yerlerinden biri olduğunu söyledi. Şelalenin yolu olmadığı<br />
için çoğu kimsenin burayı bilmediğini belirten Oduncu;<br />
"Şelale çevresinde bağımız bahçemiz var. O yüzden<br />
sadece biz biliyoruz. Buraya piknik ve mesire alanı, çevre<br />
düzenlemesi yapılmasını istiyoruz. Buğarbaşı Şelalesi'ni<br />
Mersin turizmine kazandırabiliriz" diye konuştu.<br />
"Zafer Takı" eski ihtişamına kavuşuyor<br />
Anadolu'nun en önemli yerleşim yerlerinden olan Anavarza Antik<br />
Kenti'nde yer alan ve Romalıların 3. yüzyılda Perslere karşı kazandığı<br />
zaferin anısına inşa ettirilen "Zafer Takı" olarak adlandırılan kapı,<br />
restore ediliyor.<br />
Adana'nın Kozan ilçesi Dilekkaya mahallesinde bulunan antik kentte<br />
22,5 metre genişliği, 10,5 metre yüksekliğiyle en büyük anıtsal şehir<br />
kapıları arasında yer alan Zafer Takı'nın eski ihtişamına yeniden kavuşturulması<br />
planlanıyor. Düşen blokların restore edilip tekrar kapı üzerine<br />
monte edileceği çalışmalarla UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde<br />
yer alan Anavarza Antik Kenti'nin tanınırlılığının daha da arttırılması ve<br />
daimi listeye alınması hedefleniyor.<br />
TURİSTLERİN UĞRAK NOKTASI<br />
Adana Kültür ve Turizm Müdürü Sabri Tari, konu ile ilgili yaptığı açıklamada<br />
Anavarza'nın görkemli kapısı, sütunlu caddesi ve sur duvarlarıyla<br />
önemli antik şehirlerden biri olduğunu söyledi. Tiyatrosu, stadyumu ve<br />
2 bin 700 metre uzunluğunda, 34 metre genişliğindeki sütunlu caddesiyle<br />
antik kentin yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından biri<br />
olduğunu anlatan Tari, bölgede çevre temizliği ve restorasyon çalışmalarının<br />
tüm hızıyla devam ettiğini dile getirdi.<br />
22 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Akdeniz Bölgesi<br />
temiz su taşıyan boruların da olduğu<br />
bölgenin turizme kazandırılması hedefleniyor.<br />
Milattan sonra 1. yüzyılda Romalılar<br />
tarafından kurulduğu tahmin edilen antik<br />
kentte daha sonra hüküm süren Bizans<br />
İmparatorluğu döneminde yapıldığı tespit<br />
edilen sistemin ve diğer kalıntıların bölgede<br />
yapılacak düzenlemelerle sergilenmesi<br />
planlanıyor.<br />
Bin 600 yıllık kanalizasyon<br />
sistemi sapasağlam<br />
Osmaniye'nin Düziçi ilçesinde belediyenin<br />
altyapı çalışması sırasında bulunan<br />
tarihi Eirenopolis şehrine ait bin 600 yıllık<br />
kanalizasyon sistemi, tuvalet ve temiz<br />
su borularının, ilk günkü gibi sapasağlam<br />
durması dikkatleri çekti.<br />
Belediyenin Cumhuriyet Mahallesi'nde<br />
altyapı çalışması yapmak için dört yıl önce<br />
kazdığı alanda antik kente ait bulgulara<br />
rastlanılması üzerine Osmaniye Müze<br />
Müdürlüğü bünyesinde 2016'da başlatılan<br />
kazı çalışmaları sürüyor. Düziçi Belediyesi'nin<br />
desteğiyle süren kazı çalışmalarıyla<br />
Eirenopolis Antik Kenti'ne ait kilise, vaftiz<br />
alanı ve hamam kalıntılarının bulunduğu<br />
2 bin metrekarelik alanda ortaya çıkarılan<br />
kanalizasyon sistemi, tuvalet ve buraya<br />
KENTİN İLK KALINTILARI OLMASI<br />
AÇISINDAN ÖNEMLİ<br />
Osmaniye Müzesi Müdürü Ayşe Şensoy,<br />
antik kent kalıntılarının belediyenin kanalizasyon<br />
çalışması yaparken ortaya çıktığını<br />
söyledi. Kalıntıların bulunmasının ardından<br />
Müze Müdürlüğü başkanlığında, Düziçi<br />
Belediyesi sponsorluğunda kazı çalışmalarına<br />
başlandığını dile getiren Şensoy;<br />
"Çalışmalara hız verdik. Alanda bulunan iki<br />
katlı ev kamulaştırılarak yıkıldı ve tabanındaki<br />
mozaikler gün yüzüne çıkarıldı. Burada<br />
bulunan mozaiklerin bizim için önemi; Eirenopolis<br />
Antik Kenti'nin Düziçi'nde olduğu<br />
bilinse de ilçede Efes gibi ayakta herhangi<br />
bir kalıntı yoktu. Mozaikler, bu kentin ilk<br />
kalıntıları olması açısından çok önemli"<br />
şeklinde konuştu.<br />
“Eski Maraş” ayağa kaldırılıyor<br />
Kahramanmaraş’ın “Eski Maraş” bölgesindeki<br />
tarihi konak ve çarşılar, Büyükşehir<br />
Belediyesi ve Dulkadiroğlu Belediyesi<br />
tarafından yapılan restorasyonlarla ayağa<br />
kaldırılıyor.<br />
Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye<br />
Başkanı Fatih Mehmet Erkoç, Dulkadiroğlu<br />
Belediyesince Kurtuluş Mahallesi’nde restoresi<br />
yapılan 300 yıllık Üdürgücü Konağı’nın<br />
açılışında yaptığı konuşmada, belediyelerin<br />
güç birliğiyle ecdadın bıraktığı eserlerin<br />
restorasyonlarını yaptıklarını dile getirerek;<br />
“Kahramanmaraş’ın ruhunu en güzel şekilde<br />
anlatan eserleri restore ederek yeniden kente<br />
kazandırıyoruz. Bu mahallelerde bir makro<br />
projemiz var. Çalışmalarımızla Kahramanmaraş’ın<br />
tarihini gün yüzüne çıkartıyoruz” dedi.<br />
TURİZM YOLU PROJESİ<br />
Dulkadiroğlu Belediye Başkanı Necati<br />
Okay ise, restorasyonlarla “Eski Maraş”<br />
olarak bilinen bölgenin değişimine ve<br />
dönüşümüne katkı sunduklarını kaydetti.<br />
Çalışmaların devam edeceğini belirten<br />
Okay; “Eski mahallelerimizin bulunduğu<br />
bu bölgelerdeki restorasyonlarla birlikte<br />
Kahramanmaraş’a gelen misafirlerimizi<br />
gururla gezdiriyoruz. Her geçen gün buralara<br />
ilgi artıyor. Kahramanmaraş turizmine<br />
bu eski mahallelerimiz, konaklarımız<br />
katkı sunuyor. Tematik Mutfak Müzesi,<br />
Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi ve<br />
Üdürgücü Konağı ile birlikte restorasyon<br />
çalışmalarına devam ediyoruz. Turizm<br />
Yolu Projesi kapsamında da 11 konağın<br />
restorasyon faaliyetleri sürüyor" ifadelerini<br />
kullandı.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
23
Güneydoğu Anadolu Bölgesi<br />
Kartal Yuvası’ndaki tarihi<br />
cami ibadete açılacak<br />
Mardin'de "Kartal Yuvası" olarak bilinen,<br />
turizme kazandırılacak Mardin Kalesi'ndeki<br />
yaklaşık 700 yıllık cami de ibadete açılacak.<br />
Hamdaniler tarafından 10. yüzyılda yapıldığı<br />
tahmin edilen ve Artuklu döneminin en<br />
büyük eserlerinden biri olan, bin 200 metre<br />
yükseklikteki kalenin turizme kazandırılması<br />
için altı yıl önce başlatılan çalışmalar<br />
hızla sürüyor.<br />
Kalede yer alan, büyük bölümü yıkılan<br />
yaklaşık 700 yıllık cami de yürütülecek restorasyon<br />
ve konservasyon çalışmalarıyla<br />
asırlar sonra cemaatine kavuşacak. Kalede<br />
yer alan, Akkoyunlu ve Artuklu dönemlerinde<br />
yapıldığı belirtilen camide arkeolojik kazının<br />
yanı sıra restorasyon ve konservasyon<br />
çalışması yürütülüyor. Caminin 2020 yılında<br />
ibadete açılarak, cemaatiyle buluşması<br />
hedefleniyor.<br />
Tarihi Mecidiye Hanı,<br />
Sahaflar Çarşısı'na dönüştürülecek<br />
Gaziantep'teki Tarihi Mecidiye Hanı, kültürel<br />
etkinliklerin düzenleneceği Sahaflar Çarşısı'na<br />
dönüştürülecek. Şahinbey Belediyesi'nden<br />
yapılan yazılı açıklamaya göre, <strong>17</strong>25<br />
yılında inşa edilen ve Sultan Abdülmecid<br />
döneminde onarılan Mecidiye Hanı'nda<br />
restorasyon çalışmaları sürüyor.<br />
MİMARİ UNSURLARIN RESTORASYON<br />
ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR<br />
Mardin Müze Müdürü Nihat Erdoğan,<br />
konuyla ilgili yaptığı açıklamada kentte<br />
"Kartal Yuvası" olarak anılan, Mezopotamya<br />
ovasının kuş bakışı en iyi izlenebildiği yerlerden<br />
biri olan kalenin turizme kazandırılarak,<br />
ziyarete açılması için çalışmaların devam<br />
ettiğini söyledi. Kalenin şehirle bağlantısının<br />
güneyindeki girişten sağlandığını, bu kısmın<br />
kale niteliğini kaybetmeden önceki tek giriş<br />
olduğuna işaret eden Erdoğan, bu girişin<br />
hemen sağında da caminin yer aldığını belirtti.<br />
Nihat Erdoğan, yapım tarihi tam olarak<br />
bilinmemekle birlikte buluntulardan yapının<br />
Artuklu ve Akkoyunlular dönemlerine ait olduğunu<br />
dile getirerek, cami içerisinde süren<br />
kazılarda açığa çıkartılan mimari unsurların<br />
restorasyon ve konservasyon çalışmalarına<br />
devam edildiğini aktardı.<br />
Şahinbey Mahallesi'ndeki tarihi yapı, restorasyonu<br />
tamamlandıktan sonra Sahaflar<br />
Çarşısı ve okuma salonlarıyla kültür merkezi<br />
haline gelecek. Projenin hayata geçirilmesiyle<br />
han, düzenlenecek etkinliklerle şehrin<br />
sosyal ve kültürel hayatına katkı sunacak.<br />
Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen<br />
Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu,<br />
Gaziantep'in en güzel hanlarından<br />
biri olan binayı harabe halde devraldıklarını<br />
işaret ederek, şunları kaydetti:<br />
Batman'ın Balıklı<br />
Göl'ü turizme<br />
kazandırılacak<br />
Batman'ın Kozluk ilçesindeki Erzen<br />
Antik Kenti ve Balıklı Göl'ün çevre<br />
düzenlemesi yapılması için proje<br />
hazırlanacak. Kozluk Kaymakamı<br />
Osman Bilici, konu ile ilgili yaptığı<br />
açıklamada Oyuktaş köyü Yeşilyurt<br />
mezrasında yer alan ve halk arasında<br />
"Golemasiye" olarak bilinen Erzen<br />
Antik Kenti ve Balıklı Göl'ü, Kültür ve<br />
Turizm Bakanlığı Diyarbakır Kültür<br />
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge<br />
Kurulu'nun 2009 yılında sit alanı ilan<br />
ettiğini söyledi.<br />
Göldeki balıkların sedef ve ayak<br />
mantarı gibi hastalıkların tedavisinde<br />
iyileştirici etkisi olduğunu düşünen<br />
yöre halkının sık sık burayı ziyaret<br />
ettiğini dile getiren Bilici, şunları<br />
kaydetti: "Erzen Antik Kenti ve Balıklı<br />
Göl'ün çevre düzenlemesinin yapılarak<br />
turizme kazandırılması için Batman<br />
Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ile<br />
ortaklaşa proje çalışması yapıyoruz.<br />
Hazırlanacak proje, GAP İdaresi'ne<br />
sunulacak. Projenin kabul edilmesi<br />
halinde Erzen Antik Kenti ve Balıklı<br />
Göl’ün çevre düzenlemesi yapılarak<br />
turizme kazandırılacak."<br />
EN GENİŞ AVLUYA<br />
SAHİP HANLARDAN BİRİ<br />
"Restorasyonu yakın zamanda tamamlamayı<br />
hedefliyoruz. Asıl zor olan kısımların çalışmaları<br />
alt kattaydı ve zor olan kısmını geçtik.<br />
Hedefimiz, Mecidiye Hanı'nın restorasyon<br />
çalışmalarını tamamlayıp, burayı sahaflar<br />
çarşısına dönüştürmek. Şu an mevcut hanlar<br />
içerisinde en geniş avluya sahip hanlardan<br />
birisi burasıdır. Bu avlu kısmında da yine çay,<br />
kahve ve kitap okuma alanları olacak. Üst<br />
katta da kütüphanemiz yer alacak. Her hafta<br />
buraya bir yazarı davet edip, imza ve sohbet<br />
günleri yapmayı amaçlıyoruz."<br />
BALIKLARIN KUTSAL<br />
OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR<br />
Yeşilyurt mezrasında oturan Hüsamettin<br />
Baydak ise, balıkların kutsal<br />
olduğuna inandıkları için avlamadıklarını<br />
belirterek; "Gölün suyu kış<br />
aylarında sıcak, yaz aylarında ise<br />
soğuk oluyor. Köyümüzde şehitliğimiz<br />
var, bu gölün şehitliğe ait olduğuna<br />
inanıyoruz. Göldeki balıklara hiç<br />
kimse dokunmuyor. Mantar, sedef ve<br />
romatizma hastalıklarına balıklar iyi<br />
geliyor" şeklinde konuştu.<br />
24 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Güneydoğu Anadolu Bölgesi<br />
Kadın eliyle Çermik'i ihya edecek<br />
Yozgat'ın Sarıkaya ilçesinde doğup<br />
büyüyen ve çocukluk hayali kaymakamlık<br />
mesleğine bir süre önce adım atan Nazlı<br />
Demir, üçüncü görev yeri olan Diyarbakır'ın<br />
Çermik ilçesinde de güzel çalışmalar<br />
gerçekleştirmek için kolları sıvadı.<br />
Kaymakam Nazlı Demir, ilçede turizmi<br />
geliştirmek, eğitim seviyesini yükseltmek<br />
ve kadın istihdamını artırmak amacıyla çalışmalar<br />
yürütüyor. Sık sık çarşı, pazar, esnaf,<br />
okul ve köy ziyaretleri gerçekleştiren Demir,<br />
güler yüzlü ve cana yakın davranışlarıyla<br />
kısa sürede vatandaşın sempatisini kazandı.<br />
Vatandaşlar, ziyaretlerinde sorunlarını din-<br />
leyen, kendileriyle sohbet eden kaymakamın<br />
ilçeye atanmasından duydukları memnuniyeti<br />
dile getiriyor. Göreve başladıktan sonra<br />
kaymakamlığı ziyaret eden kadınlarının<br />
sayısında artış yaşanırken, Nazlı Demir<br />
kendisini ziyaret eden kadınların sorunlarını<br />
elinden geldiğince çözmeye çalışıyor.<br />
HUZURLU VE GÜVENLİ<br />
BİR ORTAM HÂKİM<br />
Kaymakam Demir, dergimize yaptığı<br />
açıklamada Çermik'in üçüncü görev yeri<br />
olduğunu, Kayseri'nin Felahiye ilçesinden<br />
buraya atandığını söyledi. "Çermik ilçesinin<br />
ilk kadın kaymakamı olma onuruna eriştik.<br />
Bundan sonra ilçemiz için çeşitli projeler<br />
üretmeyi hedefliyoruz" diyen Demir, Anadolu<br />
insanının her yerde çalışkan olduğunu,<br />
özellikle kadınların hem evde hem işte hem<br />
de tarlada çalıştığını anlatarak, kadınların<br />
aile ekonomisine katkı sağlayacak pek çok<br />
değer ürettiğini aktardı. Kadınların yaptıkları<br />
yöresel gıda ürünleri ve el işleriyle<br />
aslında bir şekilde üretimin içinde olduklarına<br />
işaret eden Demir; kadınlara istihdam<br />
ve düzenli gelir sağlanması için kooperatif<br />
kurmayı hedeflediğini, böyle bir çalışma ile<br />
yöresel değerlerin de gün yüzüne çıkacağını,<br />
bununla ilgili proje hazırlanması için<br />
proje ekibi oluşturduklarını bildirdi.<br />
2019, "Göbeklitepe Yılı" olacak<br />
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />
Erdoğan tarafından 2019 yılının "Göbeklitepe<br />
Yılı" ilan edilmesiyle Şanlıurfa'daki tarihi<br />
ören yerinin, 2019'da Türkiye'nin turizm<br />
lokomotifi olması bekleniyor. Şanlıurfa<br />
İl Kültür ve Turizm Müdürü Aydın Aslan,<br />
konuyla ilgili yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı<br />
Erdoğan'ın gelecek yılı turizmde<br />
"Göbeklitepe Yılı" ilan etmesinin büyük<br />
sevincini yaşadıklarını söyledi.<br />
Göbeklitepe'nin özellikle UNESCO Asıl<br />
Listesi'ne girdikten sonra yerli ve yabancı<br />
turistlerin görmek istediği mekânların<br />
başında geldiğini belirten Aslan, her yıl bölgeye<br />
yüzlerce tur düzenlendiğini, 2019'un<br />
"Göbeklitepe Yılı" ilan edilmesi dolayısıyla<br />
şehre olan ilginin çok daha net şekilde<br />
ortaya çıkacağına inandıklarını dile getirdi.<br />
Göbeklitepe'nin kentin 2023 turizm hedefine<br />
kolaylıkla ulaşabilmesini sağlayacağını<br />
vurgulayan Aydın Aslan, şöyle devam etti:<br />
LOKOMOTİF GÖREVİ ÜSTLENECEK<br />
"Göbeklitepe'yi bu yıl çok iyi değerlendireceğiz.<br />
Tarihi ören yeri ilimize, bölgemize ve<br />
ülkemize ciddi anlamda turizm getirisi sağlayacaktır.<br />
Göbeklitepe, 2019 kültür turizmi<br />
anlamında ülkemiz için lokomotif görevi<br />
üstlenecektir. Bu anlamda yerli ve yabancı<br />
turist açısından cezbedici bir mekân olarak<br />
öne çıkıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın<br />
projelerinde, tanıtım ve etkinliklerinde<br />
sürekli Göbeklitepe'nin ön planda olmasını<br />
bekliyoruz. Türkiye'nin katılacağı yurt dışı<br />
fuarlarında Göbeklitepe'ye özel önem<br />
verilecek. Göbeklitepe'nin geniş kitleler<br />
tarafından görülebilmesi için yurt içinden<br />
ve dışından birçok seyahat acentesine<br />
yönelik bölgede info turları düzenlenecek.<br />
Göbeklitepe özelinde bilimsel-kültürel<br />
etkinlikler, sempozyumlar ve konferanslar<br />
organize edilecek."<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
25
Doğu Anadolu Bölgesi<br />
Hesarek Kayak Merkezi için<br />
master planı hazırlanıyor<br />
Yılın 6 ayında karı eksilmeyen 2 bin 500 rakımlı Hesarek Dağı<br />
eteklerinde devlet yatırımı olarak inşa edilen Hesarek Kayak Merkezi,<br />
en uzunu 1600 metre olan profesyonel, acemi ve çocuklar için<br />
5 pist, teleski, telesiyej ve baby lift mekanik sistemleriyle rutin iş<br />
yaşamından sıkılan insanların hafta sonu keyifli bir gün geçirmeleri<br />
için fırsat sunuyor.<br />
Kayak sporu tutkunu binlerce kişiye kışın tatil keyfi yaşatan tesis;<br />
il merkezine 34, Bingöl Havalimanı'na 40 ve Elazığ Havalimanı'na<br />
ise 110 kilometre mesafede yer alıyor. Dikme köyünde yer alan<br />
tesislere ulaşım ayrıca, köy minibüsleri ve özel araçlarla sağlanıyor.<br />
Bingöl'de 4 yıl önce hizmete giren tesis, kentin turizmine<br />
önemli katkı sağlarken; her yıl düzenlenen kayak festivali, paraşüt<br />
gösterileri ve çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.<br />
TURİZMİ GELİŞTİRME PROGRAMI KAPSAMINA ALINDI<br />
DAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından 'Turizmi Geliştirme<br />
Programı' kapsamına alınan kayak merkezi için master planı<br />
hazırlanıyor. Çalışma kapsamında, Hesarek Kayak Merkezi'nde<br />
yaklaşık 1 milyon dönümlük alana 9'un üzerinde mekanik tesis ile<br />
yeni pistler, dağ evleri, yeni oteller ve çeşitli sosyal donatı alanlarının<br />
yapılması hedefleniyor.<br />
İranlı turistlerin gözdesi;<br />
Cıbıltepe<br />
Erzurum'un hedefi<br />
1 milyon turist<br />
Kuzeydoğu Kalkınma Ajansı tarafından kış ve spor turizminin<br />
geliştirilmesi ile bölgenin sağlık turizmi gelirinin artırılmasına<br />
yönelik Nahçıvan'a ziyaret programı düzenlendi. Vali Okay<br />
Memiş, programda yaptığı konuşmada Erzurum’un bölge için<br />
önemli bir şehir olduğunu belirterek, şu açıklamalarda bulundu:<br />
"Erzurum, yakın zamanda tamamlanacak şehir hastanesi ile<br />
bölgenin adeta sağlık başkenti olacak. İlimiz kış turizminde<br />
de Palandöken gibi uluslararası bir kayak merkezine sahip.<br />
Erzurum, Palandöken ve diğer kış sporları tesisleriyle ülkemizin<br />
sayılı kayak turizm merkezlerinden biri. Her gelirden<br />
yerli ve yabancı turistin rahatlıkla tatilini yapabileceği<br />
şehrimizde bu yıl 1 milyon turist hedefimiz var. Önümüzdeki<br />
yıllarda bu hedefimizi daha üst seviyelere çıkaracağız."<br />
Türkiye'nin önemli kış turizm merkezleri arasında yer alan Cıbıltepe<br />
Kayak Merkezi, İranlı turistlerden rağbet görüyor. Kars'ın Sarıkamış<br />
ilçesinde sarıçam ormanları, kristal karı ve uzun kayak pistleriyle kış<br />
turizminin vazgeçilmez mekanlarından 2 bin 634 rakımlı Cıbıltepe,<br />
ülkenin dört bir yanından gelen yerli turistlerin yanı sıra son yıllarda<br />
daha çok İranlı turist ağırlamaya başladı.<br />
İranlı turistler, sarıçam ormanları arasında uzun pistlerde kayak<br />
yapmanın keyfini yaşıyor. Kayak merkezinde hizmet veren bir otelin<br />
müdürü Mehmet Saraçoğlu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada kayak<br />
merkezine geçen senelere göre özellikle İranlıların daha yoğun ilgi gösterdiğini<br />
kaydederek; "İranlılar, Sarıkamış'ı gerçekten çok sevdi. Geçen<br />
sene ilk defa yaklaşık 380 kişi gelmişti. Zaten Sarıkamış, sarıçamları ve<br />
kristal karı ile çok beğenilen bir yer. İranlılar da burayı çok sevdi. Biz de<br />
elimizden geldiği kadar kendilerine hizmet etmeye çalışıyoruz" dedi.<br />
OTELLERDE DOLULUK ORANI YÜZDE 100<br />
İranlı Turist Emirali Müsteşari ise, Sarıkamış'ın çok fantastik ve<br />
güzel bir yer olduğunu söyledi. Sarıkamış'a ilk kez geldiğini belirten<br />
Müsteşari; "Kayak merkezi ve oteller çok kaliteli, çok güzel. Kaldığımız<br />
otelin hizmeti ve personelinden memnunuz. Burada insanlar<br />
yardımsever, herkese çok teşekkür ediyoruz" diye konuştu. Yeni<br />
yılda otellerde doluluk oranının yüzde 100 olduğu Cıbıltepe'de,<br />
toplam uzunlukları 25 kilometreyi bulan 8 slalom ile 1 snowboard<br />
pisti, saatte bin 200 kişi taşıma kapasiteli 4 telesiyej hizmet veriyor.<br />
26 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Doğu Anadolu Bölgesi<br />
Doğa ve inanç turizminin alternatif rotası:<br />
DARENDE<br />
Dünya Rafting Şampiyonası'nın<br />
adresi belli oldu:<br />
TUNCELİ<br />
Vali ve Belediye Başkan Vekili Tuncay Sonel'in<br />
girişimleri sonucunda geçtiğimiz yıl Türkiye Rafting<br />
Şampiyonası'na ev sahipliği yaparak adından<br />
söz ettiren Tunceli, 2019 yılının Haziran ayında<br />
düzenlenecek Dünya Rafting Şampiyonası'nın<br />
da ev sahibi olacak. Vali Sonel'in girişimlerini<br />
sürdürmesi sonrasında 2019 yılı Dünya Rafting<br />
Şampiyonası'nın 8-13 Haziran tarihleri arasında<br />
Tunceli'de yapılması kesinlik kazandı.<br />
Şampiyonanın yapılmasının rafting sporunun<br />
gelişmesi ve bölge turizmine katkı sağlaması<br />
açısından büyük önem arz ettiğini ifade eden<br />
Vali Tuncay Sonel, şunları ifade etti: "Geçtiğimiz<br />
yıl 23-27 Mayıs tarihlerinde Tunceli'de ilk kez<br />
Türkiye Rafting Şampiyonası düzenlenmişti.<br />
Şampiyonaya ülkemizin farklı yörelerinden gelen<br />
yaklaşık 500 sporcu ve teknik heyet katılmıştı.<br />
Düzenlenen organizasyon hem ilimizde rafting<br />
sporunun gelişmesine, hem de ilimizin tanıtımına<br />
oldukça katkı sağlamıştı. Türkiye Rafting Şampiyonası'ndan<br />
sonra şimdi de 2019 yılı haziran<br />
ayında Tunceli'de Dünya Rafting Şampiyonası<br />
düzenlenecek. Böyle büyük bir organizasyonun<br />
ilimizde yapılması bizleri mutlu etti. Desteklerinden<br />
dolayı Gençlik ve Spor Bakanımız Mehmet<br />
Muharrem Kasapoğlu'na ve Türkiye Rafting<br />
Federasyonu Başkanı ve WRF Dünya Rafting<br />
Federasyonu 2. Başkanı Fikret Yardımcı'ya şükranlarımı<br />
sunarım."<br />
Anadolu'nun inanç ve doğa turizmi<br />
merkezlerinden Malatya'nın Darende<br />
ilçesi, tarihi ve doğal güzellikleriyle<br />
yılın stresini atmak isteyenler için<br />
alternatif tatil rotası sunuyor. İlçede<br />
"Somuncu Baba" olarak tanınan Şeyh<br />
Hamid-i Veli'nin türbesinin de bulunduğu<br />
Tohma Kanyonu'ndaki külliyeyi<br />
ziyaret edenler, manevi huzuru ve<br />
doğal güzellikleri aynı atmosferde<br />
buluyor.<br />
Somuncu Baba Külliyesi'nde "Allah<br />
dostu, gönül ereni" olarak bilinen Şeyh<br />
Hamid-i Veli'nin türbesinin yanı sıra<br />
Somuncu Baba Camisi, Hulusi Efendi<br />
Haziresi, Yeni Cami, Somuncu Baba<br />
Müzesi, Şeyh Hamid-i Veli Kütüphanesi,<br />
Balıklı Kuyular ve Balıklı Havuz yer<br />
alıyor. Sarp kayalıklara sahip Tohma<br />
Kanyonu ortasından geçen Tohma<br />
Çayı ve ağaçların her mevsim oluşturduğu<br />
renk cümbüşü, ziyaretçilerin<br />
ilgisini çekiyor. Jeolojik dönemlerdeki<br />
kırılmalarla oluşan, sarp kayalıklar<br />
arasından akan suyu taşıyan Tohma<br />
Kanyonu, yılın stresini atmak isteyenler<br />
için alternatif bir rota oluşturuyor.<br />
Kanyonun ortasında bulunan ve yıl boyunca<br />
22 derece olan Kudret Havuzu<br />
da farklı zaman geçirmek isteyen yerli<br />
ve yabancı turistlere hizmet veriyor.<br />
"HERKESİ DARENDE'YE<br />
BEKLİYORUZ"<br />
Darende Kaymakamı Enver Zengince;<br />
Kayseri, Sivas, Elazığ, Kahramanmaraş,<br />
Adıyaman ve Erzincan'ın ortak<br />
noktasında bulunduklarını belirterek,<br />
Darende'nin çok önemli mesire alanlarına<br />
sahip olduğunu ve bu sayede de<br />
ziyaretçileri ilçeye çektiklerini ifade etti.<br />
Tohma Kanyonu ve çayının ilçe için çok<br />
önemli olduğunu vurgulayan Zengince;<br />
"Darende, hayatın çeşitli kargaşa ve<br />
sıkıntılarıyla karşı karşıya gelecek insanlarımızın<br />
gönüllerini, kalplerini dinginleştirebileceği<br />
bir yer. Biz hem hemşehrilerimizi<br />
hem de memleketimizin çeşitli<br />
yörelerinde bulunup bu imkanlardan<br />
faydalanmak isteyen vatandaşlarımızı<br />
Darende'ye bekliyoruz" dedi.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
27
İç Anadolu Bölgesi<br />
Yıldıztepe yeni yatırımlarla<br />
ziyaretçilerini bekliyor<br />
Türkiye'nin önde gelen kayak merkezlerinden<br />
Yıldıztepe, 5 yılda yapılan<br />
yaklaşık 100 milyon liralık yatırımın<br />
ardından kayakseverleri bekliyor. Ilgaz<br />
Dağı'nın eteklerinde bulunan ve uzunlukları<br />
300, 2 bin 400 ve 4 bin 500 metre<br />
olan üç piste sahip kayak merkezi,<br />
yapılan yeni yatırımlarla misafirlerine<br />
daha iyi hizmet verecek.<br />
Tarihi han, turistlerin<br />
fotoğraf stüdyosu...<br />
Nevşehir'in Göreme beldesinde restore<br />
edilerek halı mağazasına dönüştürülen<br />
450 yıllık tarihi han, turistlerin uğrak<br />
mekanı haline geldi. Duvar ve tabanı tamamen<br />
eski dokuma halılarla kaplanan<br />
han, sosyal medyada fotoğraf paylaşımında<br />
bulunmak isteyenlerin tercih<br />
ettiği yerler arasında bulunuyor. Göreme'ye<br />
gelen turistler, ziyaret ettikleri<br />
mağazada hem Anadolu motifleriyle<br />
süslü halı alabiliyor hem de renk renk,<br />
desen desen dokuma halılar arasında<br />
objektiflere poz veriyor.<br />
Doğal güzelliğiyle de çevre illerden çok<br />
sayıda günübirlik ziyaretçi ağırlayan<br />
Yıldıztepe Kayak Merkezi'nin, kış tatilini<br />
Ilgaz Dağı'nda geçirmek isteyen yerli<br />
ve yabancı ziyaretçilere unutulmaz bir<br />
tatil yaşatması hedefleniyor. Ilgaz Kaymakamı<br />
Muhammet Gürbüz, Yıldıztepe'nin<br />
Türkiye'de önemli bir yere sahip<br />
olduğunu söyledi. Kayak merkezinin,<br />
ulaşımının kolay olması dolayısıyla çok<br />
sayıda ziyaretçi ağırladığını vurgulayan<br />
Gürbüz, şu açıklamalarda bulundu:<br />
ADETA TABİAT HARİKASI<br />
"Bulunduğumuz kayak merkezinin<br />
fauna ve florası da çok canlı. Adeta<br />
tabiat harikası bir yer. Yıldıztepe'yi kış<br />
tatilinin cazibe merkezi haline getirmek<br />
için çalışmalar yürütüyoruz. Devletimizin<br />
yapmış olduğu yaklaşık 100 milyon<br />
lira tutarındaki yatırımlar, burayı daha<br />
cazip hale getirdi. Karayolları Genel<br />
Müdürlüğü tarafından 15 Temmuz<br />
İstiklal Tüneli'nden kayak merkezine<br />
kadar 4 kilometrelik çok özel bir asfalt<br />
yapıldı. Bölgeye 350 araçlık otopark<br />
inşa edilerek, çevre düzenlemesi gerçekleştirildi.<br />
Ayrıca, telesiyej hattının<br />
alt ve üst noktalarına kafeteryalar inşa<br />
edildi. Otellerimizde çok ciddi yenileme<br />
ve restorasyon çalışmaları oldu. Bu yıl<br />
daha kaliteli ve misafirleri memnun<br />
edecek hizmet sunmayı umuyoruz."<br />
MAĞAZA YETKİLİLERİ<br />
İLGİDEN MEMNUN<br />
Turistlere dokuma halı satışı da yapılan<br />
mağazanın sahibi Serkan İkman,<br />
halı almak ve fotoğraf çektirmek için<br />
daha çok Uzak Doğulu turistlerin<br />
mağazaya ilgi gösterdiğini belirterek;<br />
"Buraya gelen müşterilere etnik değeri<br />
olan dokuma halı ve kilimleri tanıtarak<br />
satışını yapıyoruz. Günümüzde sosyal<br />
medyanın faydasını görüyoruz. Özellikle<br />
Çinliler başta olmak üzere çeşitli<br />
ülkelerden gelen konuklar fotoğraflarını<br />
paylaştıkça, mağazamız daha çok<br />
ilgi görüyor. Çin’deki bir televizyon<br />
kanalında da mağazamızın görüntülerine<br />
yer verilmişti, bu da bize mutluluk<br />
veriyor. Burası 450 yıllık eski bir han.<br />
O dönemde yol üzerinde gelip giden<br />
insanlar burada konaklarmış. Göreme'nin<br />
en eski yapılarından biri. Uzun<br />
süredir de halı mağazası olarak kullanılıyor"<br />
şeklinde görüşlerini paylaştı.<br />
Mevlana Müzesi'nin<br />
turkuaz kubbesi<br />
yenileniyor<br />
Adına ilahiler söylenen Mevlana Müzesi'nin<br />
Kubbe-i Hadra'sını süsleyen turkuaz renkli<br />
çiniler, 1960 yılından bu yana en kapsamlı<br />
restorasyonunu geçirecek. Türkiye'nin en çok<br />
ziyaret edilen müzelerinden biri olan Mevlana<br />
Müzesi ile özdeşleşen ve 13. yüzyılda yapılan<br />
turkuaz renkli kubbeye bugünkü şekli, Kanuni<br />
Sultan Süleyman döneminde verildi.<br />
Bugüne kadar 6 kez tamir ve bakımdan geçen<br />
kubbeye turkuaz rengi ise, 1960'taki son restorasyonda<br />
uygulandı. Kubbe-i Hadra'nın zamanla<br />
yıpranmasından dolayı turkuaz çinilerinin<br />
değiştirilmesi için çalışma başlatıldı. Turkuaz<br />
kubbenin 1960'tan bu yana yapılan en kapsamlı<br />
restorasyonunun Şeb-i Arus'a yetiştirilmesi<br />
hedefleniyor.<br />
ASLINA UYGUN OLARAK İMAL EDİLECEK<br />
Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar<br />
Yarar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Kubbe-i<br />
Hadra'nın çinilerinin zamanla yıprandığını, bu<br />
yüzden çinileri yenilemek için restorasyon başlatacaklarını<br />
dile getirerek; "Kubbe-i Hadra'nın<br />
çinilerini yenileme faaliyetlerinde geldiğimiz<br />
durum, yaklaşık maliyetlerin belirlenmesi<br />
safhasıdır. Kubbe-i Hadra'nın 10 bin 200 parça<br />
ve 357 farklı ölçekten oluşan taş çinileri, aslına<br />
uygun olarak turkuaz renkte özel olarak imal<br />
edilecek. Yani<br />
Kubbe-i Hadra'yı,<br />
Selçuklu dönemine<br />
ait rengiyle aslına<br />
uygun olarak<br />
restore edeceğiz.<br />
Kubbenin lazerle<br />
ölçümleri yapıldı.<br />
Bilim kurulumuzun<br />
belirlemiş olduğu<br />
çerçevede çalışmalarımız<br />
devam<br />
ediyor" ifadelerini<br />
kullandı.<br />
28 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
İç Anadolu Bölgesi<br />
Selçuklu yadigarı köprü<br />
turizme kazandırılıyor<br />
Kırıkkale'de Kızılırmak Nehri üzerinde bulunan<br />
Selçuklu yadigarı Çeşnigir Köprüsü'nün<br />
turizme kazandırılması için çalışmalar<br />
başladı. Kırıkkale Valiliği, Keskin ilçesine<br />
bağlı Köprüköy'de bulunan tarihi Çeşnigir<br />
Köprüsü ve Karakeçili ilçesindeki Osmanlı<br />
döneminden Eski Tunç Çağı'na kadar dört<br />
kültür katmanına dair kalıntılar tespit edilen<br />
Büklükale Ören Yeri'nin turizme kazandırılması<br />
için hazırlanan Çeşnigir Kanyonu Projesi'nin<br />
ilk etap çalışmalarını başlattı.<br />
Proje kapsamında Anadolu Selçuklu<br />
Devleti dönemine ait tarihi köprü,<br />
Kızılırmak'ın doğal güzelliği ve bölgenin<br />
tarihi zenginliğiyle birlikte kentin turizm<br />
merkezi haline getirilecek. Kırıkkale<br />
Valisi Yunus Sezer, projeyle vatandaşlara<br />
doğayla iç içe, sağlıklı, kaliteli yaşam ve<br />
ayrıcalıklı bir ortam sunulmasının amaçlandığını<br />
belirtti. Köprünün 13. yüzyıldan<br />
kalma tarihi bir yapı olduğunu anlatan<br />
Sezer, şunları dile getirdi:<br />
KÖY AKTİF OLARAK KULLANILACAK<br />
"Projeyi çok geniş olarak düşünüyoruz.<br />
İçerisinde kır kahvehaneleri, köylülerin<br />
yöresel ürünlerini satabileceği alanlar,<br />
kano etkinlikleri, elektrikli tekneyle baraj<br />
ve tarihi köprü gezisi, asma köprü, teleferik,<br />
macera adası, cam teraslar ve kanyon<br />
boyunca yürüme alanlarımız olacak. Proje<br />
kapsamında köyümüzü de aktif olarak<br />
kullanacağız. Alanımıza yöresel mimariye<br />
uygun birkaç bina yapacağız. Bol bol seyir<br />
alanları olacak. Vatandaşlarımızın gelip<br />
güneşin batışını izleyebilecekleri, sportif<br />
faaliyet yapabilecekleri, balık tutabilecekleri,<br />
rahatlayabilecekleri bir alan yapacağız.<br />
Kırıkkale'ye yeni bir mekan kazandırmak<br />
için çabalıyoruz."<br />
İki bin yıllık havuzda kar altında yüzme keyfi<br />
Yozgat'ın Sarıkaya ilçesinde "Kral kızı"<br />
olarak da bilinen Basilica Therma Roma<br />
Hamamı'nda, sıfırın altında 6 derecedeki<br />
kar yağışı altında yüzme keyfi yaşanıyor.<br />
Roma İmparatorluğu döneminde Kayseri'de<br />
yaşayan kralın amansız bir hastalığa<br />
yakalanan kızının iyileşmesini sağladığına<br />
inanılan ve bu nedenle bölgede "Kral Kızı"<br />
olarak adlandırılan tarihi hamamın turizme<br />
kazandırılması için çalışmalar sürüyor.<br />
Yozgat Valiliği'nin koordinesinde 2014<br />
yılında Sarıkaya Belediyesi ile İl Kültür ve<br />
Turizm Müdürlüğü tarafından yapılan kazı<br />
çalışmaları sonrası gün yüzüne çıkartılan<br />
hamam kalıntıları ve termal suyla beslenen<br />
havuz, kış aylarında da tercih ediliyor. Daha<br />
önce havuzlar toprak altında olduğu için<br />
boşa akan termal suyun temizlenerek,<br />
ortaya çıkartılan havuzları doldurmasıyla<br />
mimari yapısıyla dikkatleri çeken antik<br />
hamam, iki bin yıldır kendiliğinden çıkan<br />
şifalı suyuyla ilgi görüyor.<br />
DÜNYANIN EN ESKİ<br />
TERMAL TEDAVİ MERKEZİ<br />
Sarıkaya Belediye Başkanı Ömer Açıkel,<br />
konu ile ilgili yaptığı açıklamada yağış<br />
altında havuzda yüzen gençlerin bir<br />
taraftan karın, bir taraftan da şifalı sıcak<br />
suyun tadını çıkardıklarını belirtti. Basilica<br />
Therma Roma Hamamı'nın turizme kazandırılması<br />
için çalışmaların sürdüğünü ifade<br />
eden Açıkel; "Antik Roma hamamını merak<br />
edenleri, iki bin yıldır şifalı akan termal<br />
suyu merak eden bütün hemşehrilerimizi<br />
ilçemize davet ediyoruz. Gelip bu güzelliği<br />
görmelerini bekliyoruz. Sıcak su kendiliğinden<br />
çıkıyor. Çok şifalı olduğu bilimsel çevrelerce<br />
de kabul edilmiş, üniversite raporları<br />
var. Burası dünyanın en eski termal tedavi<br />
merkezi, dünyanın ilk SPA merkezi olarak<br />
kabul ediliyor" diye konuştu.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
29
Karadeniz Bölgesi<br />
Dede Korkut, UNESCO listesinde!<br />
Türk destanı Dede Korkut'un UNESCO<br />
Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Temsili<br />
Listesi'ne oy birliğiyle kabul edilmesi,<br />
Dede Korkut'un türbesinin bulunduğu Bayburt'ta<br />
sevinçle karşılandı. Bayburt Valisi<br />
Ali Hamza Pehlivan, Dede Korkut'un Masat<br />
köyündeki türbesinde yaptığı açıklamada,<br />
Korkut'un UNESCO Dünya Somut Olmayan<br />
Kültür Mirası Temsili Listesi'ne dâhil<br />
edilmesinin Bayburt için çok özel anlamlar<br />
taşıdığını söyledi.<br />
Bu durumun hem Türkiye'yi hem de<br />
Bayburt'u mutlu ettiğini belirten<br />
Vali Pehlivan; "Türkiye, Dede Korkut<br />
destanlarıyla dünyada bu listede<br />
en çok unsuru, değeri olan ilk 5 ülke<br />
arasındaki yerini korudu. Dede Korkut ile<br />
birlikte ülkemiz <strong>17</strong>. unsurunu, varlığını bu<br />
listeye dâhil etmiş oldu" dedi. Pehlivan,<br />
Dede Korkut hikâyelerinin Anadolu'nun<br />
kuzeydoğusunda olduğu gibi Azerbaycan<br />
gibi ülkelerde de geçtiğine dikkat<br />
çekerek; "Bu hikâyelerin birkaçında<br />
Bayburt'tan da bahsedilir. Hatta Parasar'ın<br />
Ulu Bayburt Hisarı diye bahsedilir,<br />
Bayburt'tan ve Bayburt Kalesi'nden. Bu<br />
hikâyelerin kahramanlarından birisi de şu<br />
anda yine mezarı Bayburt'ta olan Bamsı<br />
Beyrek'tir. Bu şahsiyet de yine destan<br />
kahramanı olarak hikâyelerde geçmektedir"<br />
şeklinde konuştu.<br />
Uzungöl, zengin kaynak<br />
sularıyla da dikkat çekiyor<br />
Türkiye'nin önemli turizm destinasyonları arasında<br />
yer alan ve her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği<br />
Uzungöl'ün kaynak suları da ilgi görüyor. Trabzon'un<br />
Çaykara ilçesine bağlı, adını Uzungöl'den alan mahallenin<br />
de bulunduğu bölgede birçok noktada doğal<br />
kaynak suyu çıkıyor.<br />
Çaykara Belediye Başkanı Hanefi Tok, konuyla ilgili<br />
yaptığı açıklamada dik yamaçları ve muhteşem<br />
orman örtüsünün yanı sıra yaban hayatıyla da öne<br />
çıkan "Özel Çevre Koruma Bölgesi" içinde yer alan<br />
Uzungöl'ün turizmde dünya markası olduğunu<br />
söyledi. Uzungöl'ün sadece yer üstü değil, yer altı<br />
zenginliğine de sahip olduğunu belirten Tok; "Bölgemiz,<br />
doğal su kaynakları açısından zengin bir bölge.<br />
İlçemizin tamamının içme suyu doğal su kaynaklarından<br />
sağlanıyor" ifadesini kullandı.<br />
153 yıllık Velipaşa Hanı<br />
turizme kazandırılacak<br />
Çorum’da Osmanlı İmparatorluğu<br />
döneminde inşa edilen ve günümüzde<br />
çok az örneği bulunduğu belirtilen<br />
153 yıllık Velipaşa Hanı, Çorum Belediyesi<br />
tarafından restore edilerek<br />
turizme kazandırılacak. Yozgat<br />
Beylerbeyi Veli Paşa’nın 1865’te yaptırdığı<br />
Çepni Mahallesi’ndeki tarihi<br />
han, uzun bir dönem Anadolu Oteli<br />
olarak kullanıldı. Bin metrekare alana inşa edilen iki katlı han, bitişiğinde<br />
bulunan 35 odalı otel kısmı ile 1914 yılında meydana gelen yangında büyük<br />
oranda hasar gördükten sonra yeniden inşa edilerek bugünkü halini aldı.<br />
Daha sonra mülk sahiplerinin market ve depo olarak kullandığı Velipaşa<br />
Hanı, Çorum Belediyesi tarafından turizme kazandırılmak için 35 yıllığına<br />
kiralandı.<br />
Tarihi yapının restorasyonu için yaklaşık 6 milyon lira maliyet öngörülen<br />
projeyi hazırlayan ve Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) tarafından<br />
kabul edilen belediye, restorasyon çalışmalarına başladı. Süslemeleri,<br />
işçiliği, mimari ve inşaat mühendisliği açısından özel bir eser olarak değerlendirilen<br />
tarihi handa devam eden restorasyon çalışmalarında kerpiç<br />
duvarlar örülmeye başlandı. Bağdadi ve tavan işleri tamamlanan restorasyon<br />
süreci, zemin ve dış cephe bölümlerinde devam ediyor.<br />
30 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Karadeniz Bölgesi<br />
bir şekilde söyleyebileceklerini ifade etti.<br />
Mozaiklerin hiç bozulmadığına işaret eden<br />
Çelikbaş; “Mozaiklerde çok önemli figürlere<br />
ulaştık. Bu figürler, Marcos ve Lucas’ı<br />
temsil eden figürler. Bir tane boğa figürü,<br />
bir tane aslan figürü, iki tane de tavus<br />
kuşunun olduğu bir panoya rastladık. Bu<br />
figürlerin Anadolu’daki benzer örneklerine<br />
baktığımız zaman en bütünlük gösteren<br />
örnek, Hadrianaupolis antik kentinde bu<br />
yıl çalışmalar sonucunda bulmuş olduğumuz<br />
mozaik. Kilisenin, Marcos ve Lucas’a<br />
addedilerek yapıldığını düşünebiliriz” diye<br />
konuştu.<br />
Hadrianaupolis’in gizemi çözülecek<br />
Karabük’ün Eskipazar ilçesinde bulunan<br />
Hadrianaupolis antik kentinde, yaşamın<br />
aniden son bulmasının nedeni araştırılacak.<br />
Karabük Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim<br />
Şahin ve Karabük Üniversitesi Arkeoloji<br />
Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ersin Çelikbaş,<br />
ortaya çıkarılan mozaikler nedeniyle<br />
“Karadeniz’in Zeugması” olarak adlandırılan<br />
antik kentte kazı çalışmaları sırasında<br />
bulunan ve Anadolu’nun en eski kiliselerinden<br />
biri olduğu değerlendirilen bin 500<br />
yıllık yapıda inceleme yaptı.<br />
Dr. Ersin Çelikbaş, burada gazetecilere<br />
yaptığı açıklamada kiliseden çıkarılan<br />
mozaiklerin M.S. 5. yüzyıla ait olduğunu net<br />
MOZAİK CENNETİ<br />
Öğretim Üyesi Çelikbaş, Hadrianaupolis’in<br />
daha önce sadece kent olarak isminin<br />
bilindiğine işaret ederek, şöyle devam<br />
etti: “Sadece bir isimden ibaret olmadığı,<br />
gerçekten çok önemli bir antik kent<br />
olduğu, özellikle ‘mozaik cenneti’<br />
dediğimiz bir noktada artık burası.<br />
Çünkü gerçekten mozaikleriyle<br />
ön plana çıkıyor. Özellikle Batı Karadeniz<br />
Bölgesi’nin en önemli mozaik kenti<br />
olarak burayı gösterebiliriz. Buranın antik<br />
dönemde piskoposluk, yani hac merkezi<br />
olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Burada<br />
önemli din adamları yaşamış. Birkaç<br />
yıl içerisinde daha da somut buluntularla,<br />
arkeolojik belgelerle açıklayacağımız<br />
verilerin tüm dünyanın ilgisini buraya<br />
çekeceğine eminiz.”<br />
Astım ve KOAH hastalarının gözdesi: Ballıca Mağarası<br />
Tokat'ın Pazar ilçesinde bulunan Ballıca<br />
Mağarası, iyi geldiği düşüncesiyle astım ve<br />
KOAH hastalarından ilgi görüyor. Şehir merkezine<br />
26 kilometre uzaklıkta, Pazar ilçesine<br />
bağlı Ballıca köyünde bin 85 rakımlı tepede<br />
yer alan mağara, Türkiye'nin en büyük ve<br />
görkemli mağaraları arasında yer alıyor.<br />
Milyonlarca yılda oluşan sarkıt ve dikitlerle<br />
ziyaretçilerin ilgisini çeken ve halen<br />
keşfedilmemiş bölümleri bulunan mağara;<br />
"Havuzlu", "Büyük Damlataşlar", "Çamurlu",<br />
"Fosil", "Yarasalı", "Çöküntü", "Sütunlar",<br />
"Mantarlı" ve "Yeni" ismini taşıyan salonlarıyla<br />
ziyaretçilerini ağırlıyor. Ortalama<br />
18 derece sıcaklığı ve yüzde 54 nem oranı<br />
ile özellikle astım ve KOAH hastalarının<br />
ilgisini çeken mağarayı, geçen yıl 110 bin<br />
yerli ve yabancı ziyaretçi gezdi.<br />
KAFİLELER HALİNDE ZİYARET EDİLİYOR<br />
Tokat İl Kültür ve Turizm Müdürü Adem<br />
Çakır, konuyla ilgili yaptığı açıklamada<br />
Ballıca Mağarası'nın Tokat için önemli bir<br />
değer olduğunu söyledi. Mağarayı ziyaret<br />
edenlerin sayısında son yıllarda artış yaşandığını<br />
belirten Çakır; "Mağaranın astım<br />
ve KOAH hastalarına iyi geldiği söyleniyor.<br />
Hastalar kafileler halinde mağaraya gelip,<br />
bir veya iki hafta boyunca günde 4 ila 7 saat<br />
kalıyor" dedi.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
31
Kapak<br />
Fırsatların ve umutların hep var olduğu<br />
HAYALLER ÜLKESİ<br />
AMERiKA<br />
Yazı ve Fotoğraflar<br />
BÜLENT ULUÇAY<br />
Aylar öncesinden beni saran heyecanı ve dilimden hiç<br />
düşürmediğim o efsanevi “Hotel California” şarkısı<br />
eşliğinde gerçekleştirdiğim California / Silikon Vadisi<br />
seyahati, beklentilerimin çok ötesinde izlenimler ve<br />
deneyimlerle dolu geçti benim için. Öyle ki, daha San<br />
Francisco Havaalanı’nın gümrük kontrol noktalarında<br />
sıranın bana gelmesini beklerken fark ettim<br />
demografik olarak ne kadar sıra dışı ve renkli bir<br />
şehre geldiğimi. Havaalanı kapısından çıkar çıkmaz<br />
kendinizi büyük bir etnik ve kültürel farklılığın içinde<br />
hissediyorsunuz. Zira yüzölçümü olarak epey büyük<br />
bir alanı kapsayan ve San Francisco da dâhil olmak<br />
üzere birçok şehri bünyesinde barındıran San Francisco<br />
Körfez Bölgesi, etnik ve kültürel olarak, Uzak<br />
Doğu’dan Orta Doğu’ya, Avrupa’dan Güney Amerika’ya<br />
uzanan oldukça zengin bir çeşitliliğe sahip.<br />
İstanbul’dan San Francisco’ya uzanan; on üç saatlik,<br />
uzun ve yorucu ama bir o kadar da keyifli bir direkt<br />
uçuştan sonra soluğu, beni California’ya davet eden<br />
ve tüm gezi boyunca bana adeta rehberlik eden<br />
dostumun, San Francisco’ya bir saat uzaklıktaki<br />
evinde, benim için ayrılmış odada aldım. O ilk geceyi<br />
California’nın dünyaca ünlü temiz havası sayesinde<br />
uzun bir uyku çekerek ve dinlenerek geçirdim. Elbette<br />
içimde, gezi boyunca karşılaşacağım yeni yüzler,<br />
yeni yerler ve yeni yaşantıların heyecanı vardı.<br />
32 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Kapak<br />
DÜNYANIN 6. BÜYÜK EKONOMİSİ<br />
Seyahat boyunca sohbet etme şansı bulduğum<br />
birçok kişiye göre, California’nın en<br />
fark yaratan özelliklerinden biri temiz havasıymış.<br />
Gerçekten de kendisini çevreleyen<br />
yemyeşil ulusal park ve ormanlar sayesinde,<br />
oksijen kalitesinin yüksek olduğu bir havaya<br />
sahip California. Bunu daha ilk günden fark<br />
etmeniz mümkün… Ancak, California’yı<br />
Amerika’nın diğer birçok eyaletinden ayrı kılan<br />
tek özelliği havası değil elbette. Eyaletin<br />
ekonomik büyüklüğü ve demokratik politik<br />
yapısı, onu diğer eyaletlerden ayrıştıran<br />
diğer önemli özellikler olarak sayılabilir.<br />
Zira tek başına California, dünyanın 6.<br />
büyük ekonomisi konumunda… Eyalet, bu<br />
sıralamada birçok gelişmiş ülkeyi geride<br />
bırakmayı başarmış. California, oldukça<br />
kozmopolit olduğu bilinen demografik<br />
yapısına rağmen; demokratik bir yapılanma<br />
sayesinde, farklı kültürleri, dilleri, dinleri,<br />
sosyal yaşamları bir potada eritebilmiş olması<br />
bakımından da diğer birçok eyaletten<br />
ayrışmakta. California’da yaşayan insanların<br />
birbirlerine olan saygısı, özel hayata verilen<br />
önem ve gündelik yaşamın her alanında ve<br />
her fırsatta sergilenen hoşgörü emareleri<br />
gerçekten görülmeye değer.<br />
San Fransisco… Şehrin bir yanında Pasifik okyanusu, ortasında da bir körfez var. Sanırım bu konumdan<br />
dolayı yaz kış hava sıcaklığı hemen hemen aynı. Eşcinsel evlilikleri kabul eden ve belediye binasında<br />
dalgalanan eşcinselleri temsil eden gökkuşağı renginde bayrağı ile “liberallerin şehri” ünvanını haklı<br />
olarak alıyor. Nufüsun yüzde 3’ü aynı seksten evli ya da birlikte yaşayan insanlardan oluşuyor.<br />
STANFORD ÜNİVERSİTESİ VE<br />
ZAMANDA YOLCULUK<br />
Dinlenmeyle geçen ilk gecenin ardından,<br />
ertesi gün soluğu dünyanın sayılı üniversitelerinden<br />
biri olan Stanford Üniversitesi’nin<br />
tarihi ve ihtişamlı kampüsünde aldım.<br />
Stanford gerçekten büyüleyici bir kampüse<br />
sahip. Kampüs içerisinde büyük bir<br />
futbol sahası, mimari açıdan göz dolduran<br />
tarihi binalar, Rodin heykelleri, alabildiğine<br />
büyük ve yeşil avlular, alışveriş merkezi ve<br />
spor alanları bulunmakta.<br />
GOOGLE, YAHOO, CISCO,<br />
HP GİBİ DEV TEKNOLOJİ FİRMALARI<br />
Ancak onu dünyanın diğer üniversitelerinin<br />
önüne koyan asıl büyük etkenin eğitim<br />
kalitesi oluğu bilinen bir gerçek. Nitekim,<br />
Stanford Üniversitesi akademisyenleri ve<br />
öğrencileri tarafından topluma kazandırılan<br />
ve bizim de günlük hayatta sıkça kullandığımız<br />
birçok gerçekleşmiş proje var. Bu<br />
dünyaca ünlü projelerin en önemlileri arasında<br />
Google, Yahoo, Cisco ve HP gibi dev<br />
teknoloji firmalarını sayabiliriz. Ayrıca yine<br />
birçok değerli çalışmaya imza atmış bir tıp<br />
fakültesine sahip olan üniversite, bu alanda<br />
da tüm dünyada örnek gösterilmekte.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
33
Kapak<br />
SİLİKON VADİSİ VE SAN JOSE<br />
Seyahatimin ikinci günü, Silikon Vadisi’nin<br />
başkenti olarak adlandırılan San Jose’nin<br />
kollarına bıraktım kendimi. İlk durağım<br />
oldukça büyük bir AVM oldu. “İstanbul’dan<br />
California’ya gidip de AVM mi gezilir?” dediğinizi<br />
duyar gibiyim. Ancak, hem bölgede<br />
yaşayanların yaşantıları hakkında ipucu<br />
edinebilmek hem de fiyatlar hakkında genel<br />
bir fikir sahibi olabilmek için, AVM’lerden<br />
daha iyi bir yer olamazdı gidebileceğim.<br />
1960’larda Meksikalı<br />
artist ve duvar ressamı<br />
Diego Rivera’yı keşfeden<br />
duvar ressamları, şehrin<br />
duvarlarına politik resimler<br />
yapmaya başlamışlar.<br />
Özellikle Latin Amerika’daki<br />
iç savaşlardan kaçıp<br />
gelenlerin burada kabul<br />
görmesini sağlamaya yönelik<br />
politik resimler, Mission<br />
caddesinin civarındaki<br />
sokakları kaplamakta…<br />
beni en çok etkileyen ayrıntılardı. Kısa<br />
ve eğlenceli bir molanın ardından, Tahoe<br />
Gölü’ne doğru, US-50 Otoyolu üzerinde yol<br />
almaya devam ettik. Ancak, yol boyunca<br />
karşımıza çıkan eşsiz doğa manzaraları, sık<br />
sık durmamıza ve objektiflere sarılmamıza<br />
sebep oluyordu. Elbette bu, gönüllü olarak<br />
katlanabileceğimiz ve hatta sahip olmaktan<br />
mutluluk duyacağımız bir sorundu.<br />
Tahoe Gölü’ne yaklaşık 15-20 kilometre<br />
kala, gölü çevreleyen dağların birinin zirvesinden<br />
geçen yolumuz bize gölü tepeden<br />
gören olağanüstü bir manzara sunuyordu.<br />
Göle kilometrelerce uzaktan, önü alabildiğine<br />
açık bir terastan bakıyormuşuz gibi<br />
hissettim.<br />
Tahoe Gölü, bölgedeki popülerliğini sonuna<br />
kadar hak eden bir güzelliğe sahip. Harita<br />
üzerinde gölü diklemesine ikiye böldüğünüzde,<br />
gölün bir tarafı Nevada eyaletine,<br />
diğer tarafı California’da kalıyor. Dolayısıyla<br />
gölün etrafında dolaşırken California<br />
ve Nevada eyaletlerine giriş çıkış yapabiliyorsunuz.<br />
Göl etrafında çok sayıda plaj,<br />
yürüme parkurları, göle kıyısı olan müstakil<br />
evler, kamp alanları, oteller ve restoranlar<br />
bulunmakta. Tabi tüm bunlara, yeşilin tüm<br />
tonlarının eşlik ettiğini söylememe gerek<br />
yok sanırım. Öte yandan, Tahoe Gölü’nde<br />
son derece özenle korunan vahşi yaşamın<br />
izlerini gözlemlemeniz de mümkün. Zira,<br />
gezinti sırasında her an kartal, şahin,<br />
akbaba gibi yırtıcı kuşlar veya geyik,<br />
kurt, tilki veya ayı gibi yaban hayvanlarını<br />
görebilirsiniz.<br />
TAHOE GÖLÜ, TARİHİ DAĞ<br />
KASABASI PLACERVILLE<br />
Bir sonraki gün kendimizi kızılçam ormanlarının<br />
çevrelediği kıvrımlı yollarda yol<br />
alırken bulduk. Rotamız, California’da ve<br />
çevre eyaletlerde yaşayanların “hafta sonu<br />
kaçamağı” olarak gördükleri ve sıklıkla ziyaret<br />
ettikleri Lake Tahoe, yani Tahoe Gölü<br />
oldu. Bu arada, Tahoe Gölü güzergâhında<br />
bulunan tarihi dağ kasabası Placerville,<br />
fantastik görünümü ve tarihi dokuya sahip<br />
mimari yapıları sayesinde bizi kısa bir<br />
süreliğine yolumuzdan alıkoymayı başardı.<br />
Kırmızı tuğlalı binalar, eski duvarlara<br />
yapılmış enfes güzellikteki duvar grafitleri,<br />
baş döndüren temiz havası, Placerville’de<br />
34 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Kapak<br />
SEVİMLİ VE GİZEMLİ KOVBOY<br />
KASABASI VIRGINIA CITY<br />
Aynı günün devamında, gezimize rehberlik<br />
eden dostumun yönlendirmesiyle bir anda<br />
rotamızı Tahoe Gölü’ne kırkbeş dakika<br />
mesafede ve Nevada sınırları içerisinde<br />
bulunan Virginia City’ye çevirdik. Virginia<br />
City, 19. yüzyıldan kalma binaları, orijinalliğini<br />
koruyan kovboy salonları, hâlâ<br />
kovboy kıyafetleri ile sokaklarda dolaşan<br />
yerli halkıyla, size adeta zamanda geriye<br />
yolculuk yapma fırsatı sunuyor. Bu sevimli<br />
ve gizemli kovboy kasabasında zaman<br />
ve mekân kavramları ortadan kalkıyor.<br />
Virginia City’de geçirdiğimiz birkaç saat<br />
boyunca, kasabanın yerlileri tarafından<br />
büyük ilgiliyle karşılandık. Özellikle<br />
Türkiye’den gelen bir fotoğrafçı olduğumu<br />
ve yanımda taşıdığım <strong>TOURMAG</strong> Turizm<br />
Dergisi için çekim yapmaya geldiğimi<br />
söylediğimde, orada tanıştığımız insanların<br />
bize nasıl yardımcı olmaya çalıştığını<br />
görmek çok değerliydi benim için. Virginia<br />
City’ye yolunuz düştüğünde “Bucket<br />
of Blood and RedDog” isimli salonlara<br />
uğramanızı özellikle tavsiye ederim. Zira<br />
Bucket of Blood’ta sahne alan David John<br />
ve Cumstock Covboys grubundan country<br />
müzik parçalarını; RedDog’ta canlı rock<br />
şarkılarını dinlerken büyülendiğinizi<br />
hissedeceksiniz.<br />
DÜNYANIN EN BÜYÜK KÜÇÜK ŞEHRİ!<br />
Tahoe Gölü’nü görmek için başladığımız<br />
günübirlik gezi, görülmesi gereken<br />
yerlerin çokluğu nedeniyle ertesi güne<br />
sarktı. Gece konaklamamız ise, küçük Las<br />
Vegas olarak da bilinen ve yine Las Vegas<br />
gibi Nevada sınırları içerisinde bulunan<br />
Reno’da gerçekleşti. Yeri gelmişken belirteyim;<br />
bu sevimli ve renkli şehrin girişinde<br />
yer alan ışıklı ve büyük bir tabelada aynen<br />
şu ifadeler yazıyor: Dünyanın En Büyük<br />
Küçük Şehri!<br />
Geceyi Reno’da geçirdikten sonra, günün<br />
ilk saatleriyle birlikte California’nın Tracy<br />
şehrinde bulunan kaldığımız eve geri<br />
dönmek üzere yola koyulduk. O günü biraz<br />
dinlenerek, biraz da ertesi gün başlayacağımız<br />
yeni bir maceranın hazırlıklarını<br />
yaparak geçirdik. İstanbul’un keşmekeşinden<br />
biraz olsun uzaklaşıp, kendimi San<br />
Francisco Körfezi’nin huzuruna bırakmak<br />
oldukça iyi gelmişti.<br />
FİLM ENDÜSTRİSİNİN VAZGEÇİLMEZİ<br />
HOLLYWOOD<br />
Yeni rotamız, mesleğim gereği hep görmeyi<br />
arzuladığım ve California denildiğinde<br />
akla ilk gelen noktalardan biri olan Los<br />
Angeles’teki Hollywood Stüdyoları idi.<br />
Yaklaşık beş saatlik bir yolculuktan sonra<br />
vardığımız Los Angeles, ihtişamı ile büyülerken,<br />
trafiğiyle de İstanbul’u aratmıyordu.<br />
Ancak, Hollywood Stüdyoları’na ayak<br />
bastığım andan itibaren her şeyi unutmuş,<br />
kendimi stüdyoların ışıltılı ve hayranlık<br />
bırakan ortamına bırakmıştım. Hollywood<br />
Stüdyoları’nda bir yandan sinema<br />
sektörünün incelikleri ile ilgili bilgilenirken,<br />
diğer yandan çocukluğunuza döndüğünüzü<br />
hissedebilirsiniz. Bu arada, Los Angeles’a<br />
gelmişken meşhur Hollywood yazısını<br />
fotoğraflamadan dönmek olmazdı tabi.<br />
CALIFORNIA’DA 15 BİN TÜRK YAŞIYOR<br />
Bir gün önce yaptığımız uzun, yorucu ama<br />
keyifli Los Angeles gezisinden sonra bir<br />
günlük dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Bu<br />
dinlenme sürecinde California’da yaşayan<br />
Türklerle tanışıp, onların yaşantılarına<br />
dair bilgiler edinmeye çalıştım. Edindiğim<br />
bilgilere göre, sadece San Francisco<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
35
Kapak<br />
Körfezi Bölgesi’nde üç bin civarında Türk<br />
yaşarken, California genelinde bu rakam<br />
on beş bin civarındaymış. İletişim kurduğum<br />
Türk dostlarımdan edindiğim izlenim<br />
çerçevesinde rahatlıkla ifade edebilirim<br />
ki Amerika’daki Türkler, Türkiye’deki gelişmeleri<br />
oldukça yakından takip ediyorlar ve<br />
Türkiye ile ilgili hemen her konuda oldukça<br />
duyarlılar. Ayrıca California’da da tıpkı<br />
Türklerin yoğun yaşadığı Amerika’nın diğer<br />
bölgelerinde olduğu gibi Türk ürünlerinin<br />
satıldığı marketler veya Türk yemeklerinin<br />
sunulduğu restoranlar bulunmakta.<br />
DR. ÖMER UYUKLU’DAN KÜLTÜREL<br />
ETKİLEŞİM İLE DİL ÖĞRENME<br />
San Francisco’da tanıştığım Türklerden<br />
biri de 40 yıla yakın bir süredir Amerika’da<br />
yaşayan ve 1992 yılından bu yana, Amerikalı<br />
olmayan uluslararası öğrencilere<br />
yönelik akademik İngilizce eğitimi veren<br />
Dr. Ömer Uyuklu.<br />
36 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Kapak<br />
California College of Communications’ın<br />
(CalCC) sahipliğini ve yöneticiliğini<br />
yapan Uyuklu’nun sahibi olduğu CalCC,<br />
çeşitli üniversiteler ile işbirliği gerçekleştirilerek<br />
yürütülen programlar sayesinde,<br />
diğer dil okullarına nazaran fark<br />
yaratmakta ve böylece okulun öğrencilerine<br />
farklı ufuklar açıp, onların kişisel<br />
gelişimlerine katkıda bulunmakta. CalCC<br />
ayrıca, organize ettiği yaz programları<br />
ve yurtiçi konaklamalı gezilerin yanı<br />
sıra, birçok sosyal ve kültürel etkinlik<br />
düzenleyerek de öğrencilerinin kültürel<br />
etkileşim ile dil öğrenmelerine olanak<br />
tanımakta.<br />
İKİ YILLIK EĞİTİM VEREN KOLEJLER,<br />
SERTİFİKA PROGRAMLARI<br />
California’da bulunduğum süre zarfında,<br />
şu aralar ülkemizde de oldukça popüler<br />
olan yurtdışında eğitim alma konusunda<br />
bir hayli bilgi edinme şansım oldu. Hemen<br />
şunu belirtmeliyim ki fazla alternatifin<br />
olduğu bir eğitim ortamı var California’da.<br />
Örneğin, Türkiye’den başvurarak kabul<br />
alabileceğiniz üniversiteler ya da iki<br />
yıllık eğitim veren ve Türkiye’deki meslek<br />
yüksekokullarına benzer bir yapıları olan<br />
kolejler olduğu gibi, farklı üniversiteler<br />
bünyesinde oluşturulmuş ve onlarca farklı<br />
alanda altı aylık, dokuz aylık veya 1 yıllık<br />
sürelerle eğitim veren sertifika programları<br />
da bulunmakta. Üstüne üstlük<br />
bu programları tamamlayan ve öğrenci<br />
vizesi olanların, bir yıla varan sürelerle<br />
geçici çalışma hakkı elde ederek, öğrenim<br />
gördükleri alanlarda pratik yapabilecekleri<br />
süreli/geçici işler bulabilmelerine de<br />
olanak tanınmakta. Sertifika programlarının<br />
geçerliliği oldukça yüksek… Bu programlardan<br />
mezun olup da Apple, Google<br />
ve Facebook gibi teknoloji şirketlerinde<br />
çalışma olanağı yakalamanız mümkün.<br />
Şehrin hemen her<br />
yerinde bisiklet yolları<br />
var. Olmayan yerlerde de<br />
öncelikleri. Her türlü toplu<br />
taşım aracında engelliler<br />
ve bisikletlilerin rahatça<br />
binmelerini sağlayacak<br />
düzenekler bulunuyor.<br />
SAN FRANCISCO KÖRFEZİ VE<br />
GOLDEN GATE KÖPRÜSÜ<br />
Seyahatimin son günlerini San Francisco<br />
Körfezi Bölgesi’ndeki şehirleri, bu şehirlerdeki<br />
tarihi ve turistik bölgeleri, üniversiteleri<br />
ve büyük teknoloji şirketlerinin<br />
kampüslerini gezerek, onları fotoğraflamaya<br />
ayırdım. İlk durak San Francisco şehir<br />
merkezi oldu. San Francisco gerçekten yaşayan<br />
bir şehir. Farklı mimarisi, İstanbul’a<br />
benzeyen çok dik yokuşlu yolları, kendine<br />
has mimarisi, kültürel ve sosyal zenginliği,<br />
hâlâ yolcu taşımacılığında kullanılan troleybüsleri,<br />
plajları, hemen her ülke mutfağından<br />
örnekler sunan restoranları ve altın<br />
kapı anlamına gelen eşsiz “Golden Gate”<br />
köprüsüyle, onu ziyarete gelen birçok<br />
insanı olduğu gibi beni de oldukça etkiledi<br />
San Francisco... Bu nedenle, mesleğe yeni<br />
başlamışçasına büyük bir heyecan duyarak<br />
sabahtan akşama kadar fotoğrafladım şehirdeki<br />
tüm bu güzellikleri. Sadece Golden<br />
Gate köprüsünün ihtişamını görmek ve onu<br />
fotoğraflamak bile günlerdir hissettiğim<br />
tatlı yorgunluğu üzerimden atmama yetti.<br />
Şu anda, dünyadaki en uzun<br />
yedinci asma köprü komununda<br />
olan Golden Gate Köprüsü… Bir<br />
zamanlar "asla inşa edilemez"<br />
denilen fakat rüzgâra, dumana,<br />
sise karşı verilen 4 yıllık<br />
mücadeleden sonra 27 Mayıs 1937<br />
yılında açılan bu muhteşem yapı,<br />
Amerika’nın başta gelen simgelleri<br />
arasında…<br />
Şehrin ilginç noktalarından biri de<br />
'Rus Yolu' dedikleri çok dar ve virajlı bir<br />
yol. Onu görmek için tramvayla tepelere<br />
çıkıyorum. Burada bir zamanlar Rus<br />
askerlerinin mezarları varmış. Şimdi ise<br />
8 tane çok keskin virajı olan dik bir yokuş<br />
ve dünyadaki en yamuk yol olarak burası<br />
da bir turist ilgi alanı. San Francisco’nun<br />
en önemli geliri de zaten turizm.<br />
SAN FRANCISCO & İSTANBUL<br />
BENZERLİĞİ<br />
Hazır San Francisco’dan bahsederken,<br />
bu şehrin dünyada coğrafi bakımdan<br />
İstanbul’a çok benzeyen şehir olduğuna değinmeden<br />
geçemeyeceğim. Birkaç yıl önce<br />
bir büyük gazetemizin internet sayfasında<br />
bunu ifade eden bir haber okuduğumda<br />
benzerliği tam idrak edememiştim. Ancak<br />
San Francisco sokaklarında gezindiğimde,<br />
iki şehir arasındaki benzerliğin sadece<br />
uydu fotoğraflarında rastlanan benzerliklerle<br />
sınırlı kalmadığını; iki şehrin, yokuşları,<br />
trafiği, kozmopolit yapısı, tramvayları,<br />
tepeleri ve hatta şehirlerin yakalarını<br />
birbirine bağlayan asma köprüleriyle de<br />
birbirlerine benzediğini şaşkınlıkla gözlemlemiş<br />
oldum. →<br />
Burt Lancester’in Oscar aldığı ünlü Alcatraz<br />
Kuşçusu’na adını veren Alcardaz adası... 1861-1963<br />
yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış. San<br />
Francisco Körfezi'nde sahile 2,4 km uzaklıkta 9 hektar<br />
alana yayılmış olan Alcatraz Adası, ABD'nin en ünlü<br />
hapishanelerinden biri olma özelliğini de taşıyor.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
37
Kapak<br />
YEŞİL TEPELER VE DAĞLARLA<br />
ÇEVRİLİ SİLİKON VADİSİ<br />
California’ya ve Silikon Vadisi’ne gelip de<br />
teknoloji şirketlerinin kampüslerini ziyaret<br />
etmemek olmazdı. California’nın dünyaca<br />
ünlü teknoloji başkenti olan Silikon Vadisi’ne<br />
ilk kez seyahat ediyorsanız, yüksek<br />
teknoloji ile donatılmış çok katlı binalarla,<br />
gökdelenlerle veya klasik fabrika manzaralarıyla<br />
karşılaşacağınız fikrine kapılmanız<br />
normal kabul edilebilir. Ancak, gerçekte<br />
karşılaşacağınız manzara hayal ettiğinizden<br />
çok daha sade ve etkileyici olacaktır.<br />
Yeşil tepeler ve dağlarla çevrelenmiş bir<br />
vadiye oturtulmuş olan Silikon Vadisi,<br />
mütevazı sayılabilecek plazalardan, çoğu<br />
tek katlı müstakil evlerden veya üç katı<br />
geçmeyen apartman komplekslerinden,<br />
neredeyse hemen hepsi birbirini andıran<br />
alışveriş merkezlerinden, her mahallede<br />
yer alan çeşitli yaşam ve spor alanlarından<br />
oluşan ve aslında bünyesinde San Jose<br />
başta olmak üzere irili ufaklı birçok şehri<br />
barındıran bir bölgenin genel adı...<br />
MÜHENDİS VE MÜHENDİSLİK CENNETİ<br />
Hepimizin hemen her gün kullandığı<br />
telefon aplikasyonlarının veya bilgisayar<br />
programlarının birçoğunun genel<br />
merkezleri Silikon Vadisi’nde bulunuyor.<br />
Apple, Google, Facebook, Whatsapp,<br />
Tango, Cisco, Yahoo, Adobe, Paypal, Uber<br />
bunlardan sadece birkaçı… Bu şirketlerde<br />
hiç azımsanmayacak sayıda Türk çalışanlar<br />
da bulunuyor. Bu şirketlerin ağırlıklı olarak<br />
bilgisayar mühendisi istihdam ettiklerini<br />
göz önünde bulundurursak, Silikon Vadisi<br />
tam bir mühendis ve mühendislik cenneti...<br />
Bu nedenle, başta Hindistan ve Çin olmak<br />
üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinden Silikon<br />
Vadisi’ne, bu şirketlerde istihdam edilmek<br />
üzere gelen veya getirtilen binlerce<br />
bilgisayar mühendisi bu bölgede yaşamını<br />
sürdürüyor.<br />
TÜM DÜNYA MUTFAKLARININ<br />
ÖRNEKLERİNİ BULMAK MÜMKÜN<br />
Son olarak, gezi boyunca bir noktadan<br />
başka bir noktaya geçerken yaşadığımız<br />
koşuşturmaca içerisinde yemek yemeyi<br />
de ihmal etmedik elbette. Hemen yeri<br />
gelmişken şunu belirteyim: California’da<br />
bulunuyorsanız, damak zevkinize uygun<br />
yemek yiyebileceğiniz bir yer bulmak asla<br />
bir sorun değil, bir zevktir. Zira, neredeyse<br />
tüm dünya mutfaklarının örneklerini<br />
bulabileceğiniz eyalette, yiyecek-içecek<br />
sektöründeki bu zenginlik, onu ayrıcalıklı<br />
kılan etkenlerin bir diğeri.<br />
Levent Ağdaş<br />
California seyahati için on gün, on beş gün<br />
ve hatta bir aylık süreler bile asla tam anlamıyla<br />
yeterli olmayacaktır. Bu nedenle, bu<br />
seyahati ağzımda yarım kalan bir tat olarak<br />
kabul edip, yakın bir zamanda gerçekleştireceğim<br />
bir başka California seyahatinin<br />
hayaliyle döndüm Türkiye’ye. Elbette<br />
fotoğraf makineme kaydettiğim yüzlerce<br />
güzel kareyle…<br />
Tabi bu gezi boyunca bana her türlü desteği<br />
sağlayan, ev sahipliği yapan arkadaşım<br />
Levent Ağdaş’a teşekkürü bir borç<br />
bildiğimin altını bir kez daha çizerek ifade<br />
etmek isterim.<br />
38 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Kapak<br />
Amerika deyince olmazsa<br />
olmazlar arasında yer alan<br />
Universal stüdyolarını asla<br />
geçmemek gerektiğini görünce<br />
anladım. Burada görecek pek çok<br />
şey bulacaksınız. Bunların başında<br />
dünyaca ünlü filmlerin çekildiği<br />
birbirinden büyük dev stüdyolar,<br />
bu filmlerde kullanılan eşyaların<br />
saklandığı depolar, sanatçıların ve<br />
yönetmenlerin konakladığı evler<br />
ve City walk bölgesi…<br />
Sokaklarda 1960’lı yılların<br />
İstanbul’unda kullanılan<br />
tramwayların benzerinin bugün<br />
bile gayet başarılı biçimde<br />
kullanıldığını, üzerinde taşıdığı<br />
insanların bize çok benzediğini<br />
görmek uzun süre tebessüm<br />
etmemi sağladı… Bu tramvaylar<br />
ilk önce 1850'lerde atlarla<br />
çekiliyormuş. O yokuşlarda atları<br />
kontrol etmenin zor olduğunu<br />
gören Smith Hallidie adında<br />
bir İngiliz altın madenlerindeki<br />
sistemin burada da çalışacağını<br />
iddia etmiş ve nitekim sistem<br />
kurulunca çok güzel işlemiş.<br />
Canlı olarak dinleyebileceğiniz<br />
caz müzisyenlerinin çalıp<br />
söylediği kulüplerden, tekno<br />
müziğin sabahlara kadar<br />
susmadığı mekânlara, en<br />
ünlü müzikallerden striptiz<br />
kulüplerine kadar gece hayatının<br />
tüm renklerini San Francisco’da<br />
bulabilirsiniz. Tabi sokak<br />
müzisyenlerini de...<br />
Fotoğraf çekerken<br />
beni fark eden ve<br />
dikkatlice bakan iki<br />
sarı yelekli görünce,<br />
Fransa’dan başlayan<br />
rüzgârın buralara<br />
mı ulaştığını<br />
düşündüm bir an.<br />
Ama arkadaşlarım,<br />
“Dünya’da en son<br />
olacak yerdir”<br />
dediler.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
39
Özel Haber<br />
ABD’nin ilk Türk belediye başkanı:<br />
TAYFUN SELEN<br />
Story of a Turkish-American pioneer:<br />
MR. TAYFUN SELEN<br />
FİLİZ BAEIRA<br />
Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu kıyısında bulunan<br />
New Jersey eyaletinin 20 bin nüfuslu Chatham bölgesi<br />
seçimlerinde, belediye başkanlığına ABD vatandaşlığı da<br />
bulunan Türk mimar Tayfun Selen seçildi. ABD'de bu göreve<br />
gelen ilk Türk olan Selen, yemin ederek göreve başladı.<br />
1996’da parasız ve yetersiz İngilizceyle geldiği ülkede<br />
belediye başkanlığına layık görülen Tayfun Selen’in bir<br />
sonraki hedefi ise, Kongre’ye seçilen ilk Türk olmak...<br />
ABD’nin New Jersey eyaletine bağlı Chatham Belediye<br />
Başkanlığı’na Cumhuriyetçi Parti'den seçilen Türk mimar<br />
Tayfun Selen’e ilk ziyaret ve ilk tebrik, <strong>TOURMAG</strong> Turizm<br />
Dergisi’nden oldu. ABD’de yaşayan <strong>TOURMAG</strong> Turizm<br />
Dergisi editörlerinden Filiz Baeira’yı makamında kabul<br />
Yes, the star is born in the state of New Jersey, and in<br />
a lovely town of Chatham where our pride, Mr. Tayfun<br />
Selen has risen as a star. In the next few weeks, I will<br />
share a special interview with Mr. Selen, as his schedule<br />
is extremely booked with attending special events. I<br />
did visit the municipal building, spoke with a few lovely<br />
people who work there and headed to the town center of<br />
Chatham. I’ll be talking about Chatham in the future, but<br />
let’s focus on our Mr. Selen and get to know him.<br />
Hundreds of media companies, including the giant ones,<br />
have been busy by writing about the victory of Mr. Tayfun<br />
Selen, and I think they will be monitoring him closely as<br />
they cover his successes yet to come. The unpresented<br />
40 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Special News<br />
success story of Tayfun Selen holds a special importance<br />
because he is the first ever Turkish-America elected official<br />
to hold the title of Mayor, not only in New Jersey, but<br />
in entire United States, making him a true pioneer.<br />
eden Başkan Selen; “Kapılarımız herkese açık. Burada belediye<br />
başkanlığına seçilmiş olmaktan dolayı ülkem adına<br />
da çok mutlu oldum. Bana destek olan soydaşlarıma ve<br />
her milletten insanlara bir defa da aracılığınızla teşekkürlerimi<br />
iletiyorum” şeklinde konuştu.<br />
"OLMAZ DİYE BİR ŞEY YOK, OLUYOR"<br />
Siyasete atılma sürecinin planlı bir durum olmadığını belirten<br />
Tayfun Selen; "Fakat politikadan her zaman zevk aldım.<br />
10 sene kadar önce bölgenin (Chatham) imar komisyonunda<br />
çalışmaya başladım, yaklaşık 5 sene görev aldım. Daha<br />
sonra Cumhuriyetçi Parti'nin ilçe yönetimi, ilçe başkanlığı<br />
derken politikacılarla tanışıldı. Benim seçilmem, burada<br />
yaşayan vatandaşlarımıza ve genç arkadaşlarımıza bir<br />
ilham kaynağı olabilir. İlerde Türklerin politikaya atılmasına<br />
bir vesile olabilir diye düşünüyorum. Milletvekilleri olsun,<br />
senatörler olsun, belediye başkanları olsun, valiler olsun<br />
belki de Türk asıllılardan çıkabilir. Olmaz diye bir şey yok,<br />
oluyor. Ufak çapta küçük bir bölgenin belediye başkanlığıyla<br />
bunu başlattık" açıklamasında bulundu.<br />
TAYFUN SELEN HAKKINDA<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunu<br />
olan 47 yaşındaki Tayfun Selen, 22 yıl önce göçmen olarak<br />
geldiği ABD’de politikaya atılarak, yaşadığı Chatham’ın<br />
belediye başkanı seçildi. Evli ve bir kız çocuğu babası<br />
olan Selen, 7 Kasım 20<strong>17</strong>’de Cumhuriyetçi Parti adayları<br />
arasından Chatham Belediye Komitesi üyeliğine seçilen<br />
ilk Türk olmuştu. Komitede yapılan belediye başkanlığı seçimini<br />
de kazanan Tayfun Selen, ABD’de bu göreve gelen<br />
ilk Türk oldu. Cumhuriyetçi Parti üyesi olan ve 15 yıldır<br />
Chatham’da yaşayan Selen, New Jersey’deki Montclair<br />
State University’de İşletme alanında yüksek lisans yaptı.<br />
“Lincold Educational Services” adlı okulun yönetiminde<br />
ise Kıdemli Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyor.<br />
As a Turkish-born American citizen who settled in America<br />
more than two decades ago, Mr. Tayfun Selen had<br />
been elected as a member of the Chatham Municipal<br />
Committee in 20<strong>17</strong>. Outgoing Chatham Mayor Curt<br />
Ritter had previously announced he would not run for<br />
a 4th term, and the Chatham Township law states that<br />
the public elects 3 to 5 new committee members, then<br />
the committee appoints the Mayor. Mr. Selen was their<br />
choice.<br />
This is not Mr. Selen’s first achievement, yet it’s the first<br />
highest official position among Turkish Americans. Mr.<br />
Selen graduated from Istanbul Technical University’s<br />
Department of Architecture, and holds a Master’s degree<br />
in Business and Administration from Montclair State University.<br />
He’s resided in Chatham for 15 years and serves<br />
as the Senior Advisor of the Lincoln Educational Services.<br />
I believe the people of Chatham trusted Mr. Selen’s fair<br />
balance of being impartial and I think he has proven<br />
that by being chosen by the residents of his community,<br />
whose population is dominated by Americans, this is a<br />
very strong message and success. Had he been elected<br />
and appointed in a town heavily populated with those of<br />
his native land, it would have been interpreted as it was<br />
an easy victory. But Mr. Selen earned this position by<br />
being dedicated and earning the trust of all.<br />
As I promised you earlier saying that I would manage to<br />
meet with Mr. Tayfun Selen, only a few days after that<br />
promise made, Mr. Mayor has kindly received me in his<br />
office allowing us to congratulate him on the behalf of<br />
the <strong>TOURMAG</strong> and entire nation of Turkey. This brief<br />
but meaningful meeting afforded me to see firsthand<br />
that Mr. Tayfun Selen, beyond being a person who<br />
holds a special place and will go down the history, is an<br />
amazing, helpful, kind, gentle and polite human being<br />
who stated that his<br />
door was open to all<br />
and thanking everyone<br />
who supported him<br />
and the people around<br />
the world, including his<br />
colleague on the other<br />
side of the isle.<br />
We, as the <strong>TOURMAG</strong><br />
family, send our<br />
congratulations to Mr.<br />
Selen, his family and<br />
his community for such<br />
a great achievement,<br />
and wish him continued<br />
success. Who knows,<br />
we may see him as the<br />
First Turkish American<br />
President!<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
41
Destination America<br />
İSTİKAMET<br />
AMERİKA<br />
FİLİZ BAEIRA<br />
Sevgili <strong>TOURMAG</strong> okurları;<br />
Bu sayısında <strong>TOURMAG</strong>, rotasını Amerika’ya çevirmek<br />
isteyen ya da bunun planını yapan, fakat hâlâ<br />
aklında cevabını bulamadığı soruları olan okuyucularımızın<br />
bu sorularına geniş kapsamlı yer vererek;<br />
seyahatinizin verimli, sağlıklı ve amaçlandığı hedefe<br />
ulaştığı bir seyahat olmasını arzu ediyor. Bugünden<br />
itibaren gelecekteki her sayımızda 'DESTINATION<br />
AMERICA' başlığı altında Google’dan belki de bulamayacağınız,<br />
sadece benim gibi burada uzun yıllar<br />
yaşamış insanların hayat deneyimlerinin ürünü olan<br />
çok faydalı bilgiler bulacağınıza inanıyorum ve takip<br />
etmenizi öneriyorum. Ayrıca, bilmek istediğiniz ya<br />
da yayımlanmasını istediğiniz konular olursa da<br />
öneri olarak bize ulaştırabilirsiniz.<br />
Başlamadan önce, neden bu konuyu detaylı bir<br />
şekilde ele almak gereğini hissettiğimizi paylaşmak<br />
istiyorum. Ben, Türkiye’de doğmama ve 25 yaşıma<br />
kadar da ülkemde yaşamama rağmen, uzun yıllardır<br />
Amerika’da yaşadığımdan dolayı her defa Türkiye'ye<br />
geldiğimde sanki bir turist ve yabancı gibi<br />
hissediyorum kendimi. Yani, Türkçesi çok iyi olan<br />
bir yabancı gibi... Eğer ben, doğup büyüdüğüm bir<br />
ülkede böylesine yabancıymış gibi hissedip zorluklar<br />
yaşayabiliyorsam; sadece bir ülke değil, bir kıta olan<br />
Amerika’ya gelen siz vatandaşlarımın hissettiği<br />
endişe ve tedirginliklere cevap olmak istedim.<br />
Amerika sınırına yürüyen göçmenlerden birinin sırt<br />
çantasında yazdığı gibi, ya da bu ülkeye gelip, burada<br />
yerleşip, çalışıp, yeni bir hayat kurmak isteyen herkesin<br />
söylediği “The American Dream” (Amerikan rüyası)<br />
sözü, kısaca bize hepimizin böyle bir çantası olduğunu<br />
ve içinde hepimizin ayrı ayrı hayalleri olduğu gerçeğini<br />
gösteriyor. İşte biz de, tam da bu doğrultuda hayallerinize<br />
ulaşmanızı kolaylaştırmayı amaçlıyoruz.<br />
Amaçlar ne kadar çeşitlilik gösterirse göstersin;<br />
ister Türk, ister İtalyan, isterse Arap kökenli göçmenler<br />
olsun, Amerika hayallerinin arasında önce<br />
evlatları, daha sonra da kendileri için bir sürü seçenek<br />
ve imkânlarla dolu olan bu ülkede iyi bir gelecek<br />
ve yaşam isteği en başta yer almaktadır.<br />
Mayflower gemisi ile yüzyıllar önce okyanus<br />
ötesinden gelen göçmenlerin hayalleri ile günümüz<br />
insanının hayalleri, ortak özellik taşımaktadır. Güçlü<br />
olmak, mutlu olmak, rahat ve huzurlu bir yaşam ve<br />
önümüze sunulan imkânlar... Yıllar önce yaşamlarını<br />
çok kötü ve zor şartlar nedeniyle uzun bir okyanus<br />
42 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Destination America<br />
yolculuğunda kaybedenlerin de hayalleri<br />
hep bu oldu. Daha iyi bir yaşam ve hayat,<br />
özgürce ve insan gibi yaşabilmek... Eğer<br />
insan öleceğini bile bile böyle bir yolculuğa<br />
çıkmayı göze aldıysa, bu bize neden<br />
insanların Amerika’ya gelmek istedikleri<br />
sorusunun en güzel cevabını içeren bir<br />
olumsuz örnek olmalı.<br />
Amerika sadece bir ülke değil, sihirli masallar<br />
diyarı gibi koca bir kıta. Doğusunda<br />
Atlas, batıda Pasifik okyanusları, kuzeyinde<br />
de yine devasa bir ülke Kanada’nın yer<br />
aldığı kocaman bir kıta. Size söz veriyorum,<br />
geliş nedeniniz ya da gelirken size verilen<br />
vize türü ne olursa olsun, daha iyi bir yaşam<br />
için Amerika’da yaşamaya karar verdiğinizde,<br />
gelecekteki yaşantınızın temellerini<br />
atmış oluyorsunuz.<br />
* * *<br />
Hadi gelin, "Acaba ne yapabilirim? Başarabilir<br />
miyim?" diyenlerimiz için kısa bir<br />
yaşam hikâyesiyle bu söylediklerimin imkansız<br />
olmadığına hep birlikte şahit olalım.<br />
Türk pidesini damak tadımızı tatmin etmek<br />
için sadece bizlerin masasına değil, ilk kez<br />
Amerika'ya taşıma ve tanıtma unvan ve başarısı;<br />
bir zamanlar yasal olmayan ama şimdi<br />
hem Türk hem de Amerikan vatandaşı olan<br />
milyonların tanıdığı, Clifton Paterson - New<br />
Jersey'de hizmet veren Taşkın Bakery’ye aittir.<br />
Değerli sahibi Kadir Bey’i uzun yıllardır şahsen<br />
tanıma imkânım olduğu için, bu başarısını bire<br />
bir gözleme fırsatına da sahip oldum.<br />
Bugün seksen insana iş imkânı sağlayan ve<br />
Taşkın Turkish Pide’nin Amerika’daki tek<br />
tescilli sahibi olan Kadir Bey, 1997'de bugün<br />
milyonların tanıdığı Taşkın Bakery’yi sadece<br />
1650 dolar sermaye ile başlattığını söylerken,<br />
625 dolar olan unu almakta güçlük çektiğini<br />
ve hatta alamadığını da çok samimi bir<br />
şekilde <strong>TOURMAG</strong>'e anlattı. Ailesi dışında<br />
kendisini mutlu eden tek şeyin, insanlara<br />
hizmet edip onları mutlu etmek olduğunu<br />
söyleyen Kadir Bey, 15 yaşına kadar olan<br />
çocuk ve gençlerin her istediklerini ücretsiz<br />
alabildiklerini ve böylece başkalarını mutlu<br />
etmenin tadına vardığını da ilk kez bizimle<br />
paylaştı. Hatta, "Çocuklarım arabada" diyen<br />
bir anneye çocuklarının istedikleri neyse<br />
ikram ettiğini de sözlerine ekledi.<br />
Çeşitli yerel gazete ve dergilerin ödüllerine<br />
sahip olan Taşkın Bakery, Turkey One<br />
Association Başkanları Demet Sabancı<br />
Çetindoğan ve Özlem Gençoğlu tarafından<br />
da sertifika ile ödüllendirilmiş. Geçirmiş<br />
olduğu küçük bir ameliyata rağmen bizimle<br />
vakit geçirip sohbet ettiği için Kadir Bey’e,<br />
bu imkanı sağlayan değerli kızı Derya<br />
Hanım'a ve Taşkın Bakery yetkililerinden<br />
değerli Melis Hanım'a bir kez daha teşekkürlerimi<br />
sunuyorum.<br />
* * *<br />
İşte şimdi de apayrı bir hikâye... Tamamen<br />
kendine özgü, değişik mücadeleleri içeren<br />
ama sonuç itibariyle hedefi hemen hemen<br />
bütün göçmenlerin hedefleriyle bire bir<br />
aynı olan kısacık bir hikâye daha…<br />
Geçenlerde Taşkın Bakery’de kendi ailem için<br />
bir şeyler almaya gittiğimde, işte aşağıda<br />
fotoğraflarını gördüğünüz çok samimi iki arkadaşla<br />
tanışıp konuşma fırsatım oldu; Tuğrul<br />
Şenyurt ve Engin Yılmaz... 15 yıldan fazla, akrabadan<br />
ileri olan bu iki arkadaşı, öğle yemeği<br />
esnasında tanıma onuruna sahip oldum.<br />
için en son 20<strong>17</strong>'de kesin olarak Amerika’ya<br />
yerleşerek, burada 'Moon and Star' isimli iç<br />
ve dış mekân tasarımı ile uğraştığını, yaptığı<br />
işten de çok mutlu olduğunu aktardı.<br />
Gelişen teknoloji ve internet sayesinde artık<br />
sınırların hemen hemen sadece harita üzerinde<br />
kaldığı günümüzde, Türkiye’den Amerika’ya<br />
gelme nedeni ya da şekli ne olursa<br />
olsun, internet ve iletişimdeki hız nedeniyle<br />
insanlar artık daha Amerika’ya gelmeden<br />
kalacak yer ve işlerini bile bulabiliyor. Yıllar<br />
önce bir tek tuzlu kuru pasta bulamadığımız<br />
günlerle bugün artık Türk mantısı siparişi bile<br />
verdiğimiz günlere geldiğimize inanamıyorum.<br />
New York, New Jersey, Los Angeles ve<br />
daha bir sürü eyalet yüzlerce, binlerce, hatta<br />
milyonlarca Türk göçmenle dolu. Bu sayı gün<br />
geçtikçe de artıyor. Eskiden konuşacak bir<br />
Türk arkadaş edinebilmek için kilometrelerce<br />
mesafelere misafirliğe giderken, şimdi<br />
artık çoğunluğu Türk olan cadde, mahalle,<br />
hatta eyaletler bile var.<br />
Hani 'Çıkın çıkın gelin' diye bir sözümüz var<br />
ya, hayalleriniz ne olursa olsun; daha iyi,<br />
daha kaliteli, huzurlu ve bir sürü imkâna<br />
sahip olmak ya da evlatlarınıza böyle bir<br />
yaşam vermek istiyorsanız, Amerika sizi<br />
bekliyor. Hadi gelin, siz de Amerikan rüyası<br />
yaşayanların arasına katılın. Kim bilir, belki<br />
bir gün Türk Cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz.<br />
Sonuç olarak, eğer sizin de bir Amerikan<br />
rüyası hikâyeniz varsa durmayın, hemen<br />
yazmaya başlayın ve güncellenen göçmenlik<br />
kanunları ile ilgili sorularınız ya da<br />
yapılması gereken işlemler için de OGMEN<br />
LAW PLLC'yi mutlaka takip edin...<br />
Tuğrul Bey, ilk defa Amerika’ya 1989 yılında<br />
gelip Los Angeles eyaletinde kaldığını, beş<br />
altı yıl sonra Türkiye’ye dönüp tekstil işi ile<br />
meşgul olduğunu, 2006 yıllarında da tekrar<br />
Amerika’ya dönerek, Türkiye’den Amerika’ya<br />
tekstil ihraç ettikten sonra ikinci kez<br />
Türkiye’ye dönerek bu defa 10 yıl Aydın<br />
Üniversitesi’nde yüksek düzey eğitimci ve<br />
öğrenci dekanı olarak çalıştığını söyledi.<br />
Kendisi emekli olduktan sonra da sadece<br />
ve sadece iki kız evladının daha iyi bir geleceğe<br />
ve imkânlara sahip olmasını istediği<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
43
Bir Seyyahın Gözünden<br />
BİR<br />
ULUDAĞ<br />
NOSTALJİSİ<br />
"<br />
BÜYÜK BIR<br />
AILE GIBIYDIK"<br />
Uludağ’a ilk gittiğimde sene 1979’du ve 13 yaşındaydım.<br />
O zamanların Türkiye’si yokluk içindeydi. Sınıf<br />
arkadaşım Çiğdem Subaşı, bana bir kayak takımı<br />
ayarlamıştı ve kayağa gönül verdiğim yer oldu Uludağ.<br />
Günümüzde pırıltısını yitirmiş olsa da bir döneme attığı<br />
imzadan dolayı anılarımızda capcanlı.<br />
SAFFET EMRE TONGUÇ<br />
tonguc@saffetemretonguc.com<br />
1970 ve 1980’lerin başında Uludağ, cemiyet hayatının<br />
gözdesiydi. Kışın gelmesiyle beraber soluk söz<br />
konusu dağda alınır, herkes önceki yıllardan birbirini<br />
tanır, kimse kendini kasmaz, bugüne kıyasla çok<br />
kısıtlı imkânlarda çok güzel tatiller yapılırdı. Sonra<br />
tablo değişti. Uludağ gene kalabalık, hatta daha çok<br />
turist çekiyor ama o eski halinden hiç eser yok.<br />
PEK BİR ŞEYİMİZ YOKTU AMA MUTLUYDUK<br />
Sene 1945, Uludağ’da ilk olarak Büyük Otel açılır.<br />
1955’te de Fahri Kınav, dağ yolu üzerinde bulunan<br />
Kirazlı Yayla’daki Kirazlı Hotel’de misafirlerini<br />
ağırlamaya başlar. Bu otelin tam 12 odası vardır.<br />
Odalar sobayla ısınır, koridordaki ortak banyo<br />
kullanılır. İmkânlar kısıtlıdır ama tesiste Koç Ailesi<br />
de kalır. Bazen kış koşullarından dolayı yollar<br />
kapanır, oteldeki misafirler yemek bile bulamaz ama<br />
insanlar aile sıcaklığındadır, mutludur. 1966’da Otel<br />
Fahri bugünkü yerinde hizmete girer, artık odalarda<br />
banyo vardır ve ilklere imza atılır.<br />
70’lerde dağdaki ilk disko olan Scotch’u açarlar, buz<br />
pateni pisti Türkiye’de büyük bir yeniliktir, bugünlerin<br />
SPA’sı, Otel Fahri’de saunası ve fizyoterapistleriyle<br />
mütevazı bir sağlık kulübü olarak devreye girer. Bütün<br />
sosyete akınlar halinde gelir, herkes birbirini tanır,<br />
44 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Bir Seyyahın Gözünden<br />
yılbaşılarda ve sömestr tatillerinde 66 odalı<br />
otelde yer kalmaz. Önce salonun üst katında,<br />
sonra sinema salonunda yerlere yataklar<br />
açılır. 180 kişilik otelde 300 kişi konaklar. Bu<br />
arada herkesin odası bellidir, hep aynı odada<br />
kalınır, hep aynı masada yemek yenilir.<br />
Akşam yemeğinde herkes birbirini selamlar,<br />
“Afiyet olsun” der. Kadınlar hep bakımlı, şık<br />
ve özenlidir. Dağ bir defile yeri gibidir. Otelin<br />
parası, bir sene önceden nakit olarak ödenir.<br />
Türkiye’de çoğu şey bulunmaz, aileler yurt<br />
dışından getirdiklerini otellerde diğer misafirlerle<br />
paylaşır. Feyyaz Tokar, Toblerone<br />
çikolataları eliyle herkese ikram eder.<br />
SOSYETENİN GÖZBEBEĞİ<br />
Sosyete kış davetlerini dağda verir, çoğu<br />
zaman da kendi getirdikleriyle mönüyü ve<br />
içecekler listesini zenginleştirirler. Oteller,<br />
gelen misafirlerin evleriyle kıyaslandığında<br />
lüks değildir ama herkes çok eğlenir. 70’lerin<br />
sonunda seyahat özgürlüğü kısıtlıdır, yurt<br />
dışına iki yılda bir çıkılır, o yüzden kayak için<br />
soluk hep dağda alınır. Boynerler, Eczacıbaşılar,<br />
Demirörenler, Özbekler, Maçorolar ve<br />
Çiftkurtlar, dağın müdavimleri arasındadırlar.<br />
Sabancılar, Uludağ’ı daha geç keşfederler,<br />
genelde Kervansaray Otel’de kalırlar.<br />
Zeynep Fadıllıoğlu’nun annesi Yüksel Behlil,<br />
arkadaşı Nükhet Erenyol ile Otel Fahri’nin<br />
sadık müşterilerindendir. Sezon uzundur,<br />
bazen nisan ayında bikinisiyle otellerin<br />
terasında güneşlenen bile olur.<br />
Beceren Cafe’nin yerinde Odun Palas<br />
denilen bir tesis vardır, kayak pistinde de<br />
yazın kalınan barakalar. Beceren Hotel<br />
sonra yapılır, Fatma Beceren hep otelde,<br />
işin başındadır. Beş çayları çok meşhurdur,<br />
yanındaki ikramları da. Beta Disko önce<br />
Beceren’in altında açılır; Metin Fadıllıoğlu,<br />
Ahmet ve Celal Çapa gibi isimler burada<br />
DJ’lik yapar, sonra disko Büyük Hotel’e<br />
taşınır. Büyük Otel’in işletmecisi Bülent<br />
Garan’ın oğlu Mehmet (Memo) de DJ’liğe<br />
Beta’da adım atar. İzzet Otel de sosyetenin<br />
ilgi gösterdiği yerlerden biridir.<br />
KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ<br />
Hakkı Devrim, bir yazısında “Uludağ’a değil,<br />
Fahri’ye giderdik” diyor. Fahri Bey gerçekten<br />
ilginç bir kişiliktir. Harçlıkları biten çocukların<br />
cebine para koyar, aileler bunu çok sonra<br />
öğrenirler. Otelde sanayicisinden politikacısına,<br />
sanatçısına kadar farklı meslek guruplarından<br />
kalanlar olur. Mesut Yılmaz, Bal<br />
Mahmut (Baler), Vasfi Rıza Zobu ve Bedia<br />
Muvahhit, dost sohbetlerine burada devam<br />
ederler. Akşam yemekleri bazen dört-beş<br />
saat sürer. Sinema salonunda <strong>17</strong>.30-19.30<br />
arası sessiz film gösterilir, 20.00-22.00<br />
arası ise hep birlikte Türk filmlerine ağlanılır.<br />
Yemek sonrasında Taverna denilen bölüme<br />
geçilir. Fahri Bey’in çocukluk arkadaşı Zeki<br />
Müren veya Müzeyyen Senar, sabahın ilk<br />
ışıklarına kadar şarkı söyler.<br />
KOVBOY RAHMİ KOÇ<br />
O günleri nostaljik bir çerçevede anlatan<br />
Fahri Bey’in kızı Serra Kınav, “Büyük bir aile<br />
gibiydik” diyor ve kıyafet balolarını anlatıyor:<br />
"Rahmi Koç kovboy, annem çingene<br />
kılığına girerdi. Karnaval tarzı kıyafetlerle<br />
bazen pistlerde dolaşırdık."<br />
Uludağ’a 1970’lerde krema tabakası gelirdi,<br />
dağ kültürleri vardı ama 1983’ten sonra yurt<br />
dışına çıkışın kolaylaşması, Özal devri zenginlerinin<br />
dağ kültürüyle tanışması, profili<br />
çok değiştirdi. Zamanla yurt dışındaki kayak<br />
merkezleri, cemiyet hayatı mensuplarına<br />
daha cazip geldi. Oteller bakımsızlaştı ve<br />
Uludağ, efsanevi günlerini geride bıraktı.<br />
Buna karşın günümüzde yerel yönetimler<br />
sağlık, spor ve yaz turizmini önemsiyor, altyapı<br />
bu kalemlere göre yapılıyor. Dolayısıyla<br />
Uludağ, gene gözde ve kalabalık olacak.<br />
Fakat eski müdavimler, sadece nostaljik<br />
sohbetlerin konusu kalacaklar.<br />
Uludağ, Bursa’ya 2 bin 540 metre<br />
yüksekten bakıyor. İsterseniz kayak<br />
yapın, isterseniz bahar çiçeklerini<br />
seyre çıkın, isterseniz hafif<br />
yürüyüşlerle temiz havanın tadını<br />
çıkarın. Uludağ, her mevsim başka<br />
güzel... Batı Anadolu’nun en<br />
yüksek dağı... 1961 yılında Uludağ’ın<br />
neredeyse 13 bin hektarlık<br />
bölümü, “milli park” olarak kabul<br />
edilmiş. Antik çağlarda Olympos<br />
olarak adlandırılmış. O devrin<br />
insanları, kendilerini yüksek<br />
yerlerden izleyen tanrıların bu<br />
dağda yaşadıklarına inanırlarmış.<br />
Bizans döneminde din adamlarının<br />
barınağı olmuş. Hatta o kadar<br />
çok keşiş Uludağ’da inzivaya<br />
çekilmiş ki, dağ bu kez de “Keşiş<br />
Dağı” adıyla anılmış. Cumhuriyet<br />
ile birlikte Uludağ adını almış.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
45
Röportaj<br />
Turizmde 40. yıl:<br />
ÇETİN GÜRCÜN<br />
REHA KADAK<br />
Türkiye, dünya turizmi açısından önemli bir konumda<br />
yer alıyor. Bu konumda yer almamıza turizm mesleğinde<br />
yürüttüğü çalışmalarla katkı sağlayan önemli isimler<br />
var. Çetin Gürcün, turizmde 40. meslek yılını geride<br />
bırakırken, TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği)<br />
ve UFTAA (Dünya Seyahat Acentaları Birlikleri Federasyonu)<br />
bünyesinde yer aldığı yönetici pozisyonlarında da<br />
ülkemize çok önemli katkılar verdi, vermeye de devam<br />
ediyor. Gürcün ile bir araya gelerek, meslekte 40. yılını,<br />
TÜRSAB ve UFTAA’taki çalışmalarını konuştuk.<br />
Çetin Bey, turizm sektörümüzün duayen isimlerinden<br />
birisiniz. Meslekte 40. yılınızı kutluyorsunuz. Turizm<br />
dünyasına nasıl adım attınız?<br />
1978 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni<br />
kazanarak, İzmir’den İstanbul’a geldim. Okula kaydımı<br />
yaptırmaya geldiğim aynı gün bir seyahat acentasında<br />
çalışmaya başladım. Çünkü babam o yıl emekli olmuştu ve<br />
benim de mutlaka çalışmam gerekliydi. Lisanım da olduğu<br />
için en kolay olarak seyahat acentasında çalışabilirdim.<br />
Bu süre içinde çeşitli acentalarda çalıştıktan sonra 1989<br />
yılında kendi acentam Intermed Turizm’i kurdum. 1989<br />
yılından bu yana da Intermed Turizm’deki faaliyetlerimiz<br />
devam ediyor. Böylelikle, 1978 yılında adım attığım turizm<br />
sektöründe 2018 yılı itibariyle 40 yılı geride bırakmış<br />
bulunuyorum.<br />
Turizm sektörüne giriş yaptığınız yıllardan bugüne<br />
ülke turizmimizde neler değişti?<br />
Ben bir konuda kendimi şanslı hissediyorum; o da Türk turizminin<br />
emekleme, yeni yeni yürüme ve koşma evrelerine<br />
bilfiil şahit oldum, içinde yer aldım. Türkiye turizmi, ilk olarak<br />
kültür turizmiyle başladı. Kültür turizminde ülkemiz<br />
sahip olduğu değerler açısından dünyadaki entelektüel<br />
gezginlerin vazgeçilmezlerinden oldu. 1970 senesinde<br />
Diyarbakır Maarif Koleji'nde okurken, birçok turist<br />
Diyarbakır’daki tarihi yerleri görmeye geliyordu. Düşünün<br />
artık, ülkemizin o yıllarda ve o bölgemizde ne kadar ilgi<br />
çekici kültürel değerlere sahip olduğunu. Bizler de okulda<br />
okurken Diyarbakır’daki Sur bölgesinde İngilizcemizi<br />
geliştirmek için turistlere rehberlik yapardık.<br />
46 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Röportaj<br />
Turgut Özal’ın başbakan olmasıyla deniz,<br />
kum ve güneş turizmine yönlendirildik.<br />
Artık bu pazarda olmalıydık. Devlet<br />
planlamasıyla Belek başta olmak üzere<br />
denize kıyısı olan güney ilçelerimizde, daha<br />
sonra Ege bölgemizde çeşitli turizm ve<br />
otel yatırımları yapılmaya başlandı. Ancak<br />
buradaki tek sıkıntı, Avrupalı turistleri<br />
buraya getirecek tur operatörleri çok<br />
yoktu. Var olanlar da Türkiye’yi küçümsüyorlardı.<br />
Bana göre Türkiye, bu konuda bir<br />
dönüm noktası yaşadı. Bu durumun böyle<br />
olması sonucunda bizim seyahat acentalarımız,<br />
Avrupa’nın çeşitli yerlerine gidip tur<br />
operatörleri kurdular ve ülkemizi turizm<br />
olarak çok iyi tanıtmaya ve pazarlamaya<br />
başladılar. Devlet de bu süreçte bu çalışmalara<br />
ve taşımacılık sektörüne yönelik<br />
faaliyetler yaptı ve özel havayolu şirketlerinin<br />
kurulmasına ön ayak oldu. Ve ülkemiz<br />
turizm alanında yükselmeye, dünyadaki<br />
potansiyeli artmaya başladı. Bugün Türkiye<br />
mass turizminde; yani deniz, kum ve güneş<br />
turizminde kesinlikle süper ligdedir.<br />
Meslek yaşamınızda TÜRSAB’ın çok<br />
önemli bir yeri var. TÜRSAB ile olan<br />
bağınızdan da bahsedelim mi?<br />
Evet, meslek yaşantım içinde TÜRSAB,<br />
bir meslek örgütü olarak benim her zaman<br />
önceliklerimden biri olmuştur. Gerek<br />
toplumsal olaylara ve cemiyet hayatına<br />
olan yakınlığım, gerekse mesleğimle ilgili<br />
burada neler yapabilirim düşüncesiyle<br />
uzun yıllardır TÜRSAB’ın içerisinde oldum.<br />
İlk katıldığım TÜRSAB kongresi, 1985 yılındaydı.<br />
1993 yılında ise TÜRSAB’ın yönetim<br />
kuruluna seçildim. 1993-1999 yılları arasında<br />
iki dönem sayman ve bir dönem de<br />
genel sekreterlik görevlerinde bulundum.<br />
1999 yılında aktif yönetimden ayrıldım<br />
ama TÜRSAB’la ilişkim hiç kopmadı.<br />
"Türkiye turizmi,<br />
ilk olarak kültür<br />
turizmiyle başladı. Kültür<br />
turizminde ülkemiz<br />
sahip olduğu değerler<br />
açısından dünyadaki<br />
entelektüel gezginlerin<br />
vazgeçilmezlerinden<br />
oldu."<br />
1999 ile tekrar yönetime geldiğim 2013<br />
yılları arasındaki süreçte TÜRSAB içindeki<br />
meslek-ihtisas komitelerinin kurulmasına<br />
öncülük ettim, ilk kurucu başkanlıklarını<br />
yaptım. Yine yönetimde yer almadığım<br />
dönemde TÜRSAB içinde gerek yurt içi<br />
gerekse yurt dışında çeşitli görevler aldım.<br />
Netice itibariyle, TÜRSAB ile ilgili ilişkim<br />
yine hiç kopmadı. 2013 yılında turizm camiasının<br />
talebi ve o dönemki başkanımızın da<br />
isteğiyle yeniden yönetime seçilip, yeniden<br />
genel sekreterlik görevine getirildim. 2013<br />
yılından başlayarak iki dönem üst üste<br />
genel sekreterlik görevlerini yürüttüm. Bu<br />
süre zarfında TÜRSAB’ın genel işleyişindeki<br />
tüm sorunların çözülmesinde çaba<br />
harcadım.<br />
Ülke turizmimiz son dönemde<br />
nasıl bir süreçten geçiyor?<br />
Biliyorsunuz 2015 yılında ülkemiz kötü<br />
süreçlerden geçti. 2016 yılında maalesef<br />
ülkemizin güvenli bir ülke olup olmadığı<br />
dünyada sorgulanmaya başladı. Bu dönemde<br />
Türk turizmi çok sert bir düşüş yaşadı.<br />
Ülkemizin jeopolitik durumundan dolayı<br />
çeşitli baskılara, terör olaylarına maruz<br />
kaldık. Fakat baktığınızda bu terör olayları<br />
Londra, Paris gibi dünya şehirlerinde de<br />
yaşandı. Bu bize has bir durum değildi ama<br />
dış dünyada bizim bu durumumuz çok göze<br />
battı, haliyle turizmde eksi duruma düştük.<br />
Bizler ve devlet yönetimi başka arayışlara<br />
yöneldik. Ülkemizin zedelenen imajını<br />
yeniden olumlu bir duruma dönüştürmek<br />
için çözümler üretmeye başladık.<br />
Biz o dönemde UFTAA’nın 50. yılda Altın<br />
Jübile Kongresi yapacağı bilgisine ulaştık<br />
ve onlarla irtibata geçtik. UFTAA, dünya turizm<br />
endüstrisinde bir şemsiye örgüt, tüm<br />
dünyadaki seyahat acentaları birliklerinin<br />
bir üst federasyonu durumunda. Bizlerin ve<br />
THY’nin yoğun çabalarıyla, bakanlığımızın<br />
da desteğiyle UFTAA’nın bu kongresini<br />
İstanbul’a aldık. Bu zedelenen imajımız için<br />
çok ama çok anlamlıydı. Dünya çapında bir<br />
turizm örgütünün ülkemizde kongre yapması,<br />
bu kongreye de dünyadan 32 ülkenin<br />
katılması, ülkemizin güvenliği açısından<br />
dünyaya verdiğimiz olumlu bir mesajdı.<br />
Siz aynı zamanda UFTAA’nın Türkiye<br />
Temsilcisi ve Başkan Yardımcısı<br />
görevindesiniz. Bu göreve nasıl<br />
seçildiniz? UFTAA’da ne gibi çalışmalar<br />
yürütülüyor?<br />
UFTAA’nın az önce bahsettiğim kongresi<br />
2016 yılında yapıldı. Bu kongrede önemli<br />
çalışmalarda bulundum. Kongre, seçimli<br />
bir kongreydi. UFTAA delegelerinin ve<br />
yönetiminin talebiyle, TÜRSAB gibi dünya<br />
çapında bir meslek örgütünden birinin<br />
UFTAA yönetiminde temsil edilmesi<br />
gerektiğini söylediler. O dönemki TÜRSAB<br />
yönetimi de beni uygun görmüş. O kongrede<br />
32 ülkenin hepsinden oy alarak UFTAA<br />
yönetimine seçildim ve Türkiye’yi temsilen<br />
hâlâ görevim devam ediyor. UFTAA, turizm<br />
konularında geride kalmıştı, daha çok uçak<br />
biletleri ve küçük seyahat acentalarına<br />
yönelik çalışmalar içindeydi. Biz yönetimine<br />
girdikten sonra örgüte yeni bir ivme<br />
kazandırdık, turizme yönelik çalışmalar<br />
yapılmasına öncülük ettim.<br />
UFTAA, o dönem tarihinde ilk kez kendi<br />
merkez ofisi dışında başka bir ülkede<br />
ofis açma karar aldı. O da global turizm<br />
ofisiydi. Bu ofisi de biz TÜRSAB çatısı<br />
altında kurduk. Bu ofisin kurulmasıyla<br />
Türkiye, dünya turizminde adından daha<br />
çok söz ettirmeye başladı. Bu çalışmalar<br />
sonucunda 2018 yılının şubat ayında<br />
İsrail’de yapılan UFTAA Kongresi'nde beni<br />
UFTAA’nın başkan yardımcılığı görevine<br />
getirdiler. UFTAA’da yürüttüğümüz çalışmalar<br />
neticesinde dünyada ilk kez düzenlenecek<br />
olan, dünya turizm bakanlarının<br />
ve otoriterlerinin buluşacağı özel bir zirve<br />
düzenliyoruz. Bu zirveyi de ülkemizde<br />
gerçekleştireceğiz.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
47
Kültür Rotası<br />
Kadim İstanbul;<br />
CİBALİ / FENER / BALAT<br />
İstanbul’un kadim semtleri Cibali, Fener ve Balat’ı, Cruise Tourism Club (CTC)<br />
organizasyonu ve deneyimli Tur Rehberi Lale Koşağan eşliğinde keşfe çıktık.<br />
Tarihi Yarımada’da ezan sesleri ile çan seslerini bir arada duyacağınız bu<br />
sokaklarda, İstanbul kültürüyle tanışacaksınız.<br />
DİLEK KARAGÖZ<br />
İstanbul söz konusu olduğunda sık duyduğumuz laflardan<br />
biridir; "Nerede o eski İstanbul?" Peki, nedir gerçekten o<br />
dillere destan eski İstanbul? Nasıl bir kültürdür? Neden<br />
bu kadar özlenir? Bu sorulara sayfalarca, hatta kitaplar<br />
dolusu cevap verilebilir elbette. Ancak anlatmak yerine<br />
görmek ve göstermek daha kolay olabilir. Nasıl mı? Bir<br />
gününüzü Cibali, Fener, Balat ve Ayvansaray turuna<br />
ayırarak...<br />
Tarihi Yarımada’da ezan sesleri ile çan seslerini bir arada<br />
duyacağınız; Müslümanın, Hıristiyanın ve Yahudinin yüzyıllarca<br />
birbirine komşuluk ettiği yerlerden söz ediyoruz.<br />
Gayrimüslimlerin sayısı bugün azalsa da, yüzyıllarca var<br />
olan o birlikteliğin kokusu buraların havasına suyuna,<br />
taşına toprağına sinmiş. Adım attığınız andan itibaren<br />
sizi içine çeken ve bulunduğunuz zamandan çekip alan bir<br />
zaman tünelinde gibisiniz. Hele de yanınızda gördüğünüz<br />
her sokağın, her binanın tarihini, tek tek arşınladığınız<br />
kaldırım taşlarındaki yaşanmışlıkları aktaran deneyimli<br />
bir rehberiniz varsa...<br />
SİNAGOG, KİLİSE, CAMİ BİR ARADA<br />
İstanbul’un bu kadim semtlerini adım adım keşfetmek için<br />
Cruise Tourism Club (CTC) organizasyonu ve deneyimli<br />
Tur Rehberi Lale Koşağan ile düşüyoruz yollara. Rezan<br />
Has Müzesi ziyaretiyle başlıyor yolculuğumuz. Daha ilk<br />
durağımızdan biliyoruz ki, sırasıyla Cibali, Fener, Balat ve<br />
Ayvansaray’a doğru ilerleyecek yürüyüş rotamız, aslında<br />
kadim bir kültüre yolculuk.<br />
Bu rota üzerinde nerelere uğramıyoruz ki; Cibali Kapı, Gül<br />
Cami, Aya Kapı, Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi, Patrik-<br />
48 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Kültür Rotası<br />
Cibali Tütün Fabrikası<br />
Gül Camii<br />
Rezzan Has<br />
Müzesi<br />
hane, Kantemir Konağı, Kanlı Kilise, Fener<br />
Rum Lisesi, Demir Kilise, Çana Sinagogu,<br />
Tahta Minare Cami, Hüseyin Sadık Türbesi,<br />
Balat’ın meşhur Merdivenli Yokuş’u ve<br />
evleri, Ahrida Sinagogu, Yanbol Sinagogu,<br />
Tarihi Agora Meyhanesi, Surp Hıreşdagabet<br />
Ermeni Kilisesi ve Balat Cami...<br />
Haliç’in batı kıyısında, Unkapanı ile Küçük<br />
Mustafa Paşa semtleri arasında bulunan<br />
Cibali, adını 29 Mayıs 1453’te İstanbul fethedildiği<br />
sırada Bursa Subaşısı Cebe Ali Bey’in<br />
bu kapıdan şehre girmesiyle ismini almış.<br />
Bizans’ın önemli semtlerinden biriyken<br />
fetihten sonra kaptan-ı deryaların yaşamayı<br />
tercih ettiği Osmanlı’nın gözde semtlerinden<br />
birine dönüşen Cibali, zamanla semt<br />
sakinlerinin artık Boğaz kıyılarını tercih<br />
etmeleriyle meyhaneleri, tulumbacı, kayıkçı<br />
ve gemicileriyle anılmaya başlamış.<br />
Cibali Kapı<br />
CİBALİ KAPI’DAN FENER KAPISI’NA<br />
Bir yandan rehberimiz Lale Koşağan’a kulak<br />
verirken, bir yandan Cibali’nin yüzlerce<br />
yıllık sokaklarında ilerliyoruz. Cibali, Fener,<br />
Balat semtleri, zamanında İstanbul’da en<br />
çok yangın felaketinin yaşandığı semtlerden<br />
oldukları için günümüze yıkıntı olarak<br />
kalan çok sayıda yapıya rastlıyoruz. Cibali’de<br />
günümüze kadar kalabilmiş eserler<br />
arasında; Cibali Kapısı’nın girişinde, sağ<br />
tarafta eski Cibali Karakolu’nun yıkıntısı<br />
ve bu yıkıntının içerisinde iyi korunan Cebe<br />
Ali Türbesi bulunuyor. Cibali’deki önemli<br />
yapılardan biri de Bizans döneminde Aya<br />
Teodosia Kilisesi olarak bilinen Gül Cami.<br />
Osmanlı’nın önemli ticaret alanlarından biri<br />
olan semtteki Cibali Tütün Fabrikası’ndan<br />
da söz etmeden geçmek olmaz elbette.<br />
Zira bugün Kadir Has Üniversitesi bünyesinde<br />
bu binayı gezmek mümkün...<br />
Gezimiz devam ederken, sıra geliyor<br />
Haliç’in batı yakasında yer alan semtlerden<br />
bir diğerine... Fener’deyiz. Burası, Osmanlı<br />
öncesinde “Fanarion” adını taşıyormuş. Haliç<br />
kıyılarının en önemli deniz fenerinin burada<br />
bulunması, bu adı getirmiş kendisine.<br />
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Fener<br />
Fener Rum Patrikhanesi<br />
semtinden bahsederken, Sultan Mehmet’in<br />
fetihten sonra Mora Rumlarını Fenerkapısı’na<br />
yerleştirdiğini ve o dönemde Fener’in<br />
meyhaneleri ve balıkçıları ile ünlü olduğunu<br />
yazmış. İstanbul’un on sekizinci kapısı olan<br />
Fenerkapısı’nın iç ve dış taraflarında Yunan<br />
milletine mensup insanlar oturmuş. Bu<br />
semtteki en önemli yapı da kuşkusuz Fener<br />
Rum Patrikhanesi...<br />
18. YÜZYIL RUM KONAKLARI<br />
Fener, Osmanlı döneminde varlıklı<br />
Musevilerle genelde Rumların oturdukları<br />
bir bölge olmuş. Bölgede yaşayanlar,<br />
çevirmenlik yaparak Osmanlı devlet yapısı<br />
içinde görev alan ya da ticaretle uğraşan<br />
insanlarmış. Bu durum kuşkusuz mimariye<br />
de yansımış ve özellikle <strong>17</strong>. ve 18. yüzyıllarda<br />
Rum yalıları ve görkemli konaklar bu<br />
semti süslemiş. Özellikle Yıldırım Caddesi,<br />
Fener Külhanı ve Merdivenli Yokuş gibi<br />
sokaklarda hâlâ var olan sıraevler, sizi inşa<br />
edildikleri dönemin enerjisiyle kuşatmaya<br />
devam ediyor.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
49
Kültür Rotası<br />
Haliç kıyısı boyunca Fener’den Balat’a<br />
doğru ilerledikçe, semtin tarihi dokusu<br />
içinde zarifçe açılmış birer zarf gibi duran<br />
restoran ve kafeleri görmek ayrı bir<br />
keyif. Burnunuzda kesif bir kahve kokusu<br />
eşliğinde butik kafeler, vintage mağazalar,<br />
tasarım dükkânları ve modern antikacıları<br />
seyrederek yürümek büyüleyici. Fotoğraf<br />
meraklıları için ise bir cennet. Rehberimiz<br />
Lale Koşağan öncülüğünde verdiğimiz kahve<br />
ve yemek molaları, bu mekânların tadını<br />
sindirebilmek için eşsiz bir fırsat.<br />
PALATION’DAN BALAT’A<br />
Balat’ın adı, Rumca “Palation; Saray”<br />
kelimesinden geliyormuş. Bizans döneminin<br />
önemli saraylarından Blakhernaia Sarayı’nın<br />
burada olması, ismin kaynağını açıklıyor.<br />
Yahudilerin, Ermenilerin, Rumların ve Türklerin<br />
yıllarca bir arada yaşadığı semtte her<br />
biri kendi kültürlerinden izler bırakmış. Bunu<br />
bugün de hissetmek olağanüstü bir his. Zira<br />
çan sesi biter bitmez ezan sesini duymak,<br />
bu hissi tetikleyen en güzel rastlantılardan.<br />
Semtte yakın dönem kent tarihimizin önemli<br />
mekânlarını görmek mümkün. Şekerlemeleri<br />
ile ünlü Osmanlı İstanbul’unun gözde<br />
markası Şekerci Cafer Erol, rengârenk<br />
vitriniyle kaç yaşında olursanız olun sizi içeri<br />
çekmeyi başarıyor. Adına şarkılar yazılmış<br />
Agora Meyhanesi’nin hâlâ misafirlerini beklediğini<br />
görmek de yüzünüzü güldürüyor.<br />
“TÜRKİYE’YE AŞIĞIM”<br />
Bütün bir gün yürüyerek kılcal damarlarını<br />
keşfetmeye çalıştığımız İstanbul’un<br />
kadim semtlerinin tadı damağımızda<br />
kalıyor. Rehberimiz Lale Hanım’ın gün<br />
sonunda devam eden enerjisine ise şapka<br />
çıkarmamak elde değil. Soruyoruz sırrını,<br />
anlatıyor: “30 yıldır rehberlik yapıyorum.<br />
Ülkesel go-kart sahibiyim. Eşimle<br />
kurduğum bir seyahat acentem de var ve<br />
genellikle incoming çalışıyorum. Türkiye’nin<br />
her yerinde rehberlik yapabilirim.<br />
Mesleğini çok seven ve keyifle yapan,<br />
İstanbul ve Türkiye aşığı bir insanım. Çok<br />
insan gezdirdim. Bir çekmece dolusu<br />
kartvizit var elimde sakladığım. Türkiye’ye<br />
hem protokol heyetleri hem de sivil olarak<br />
gelen ziyaretçilerim oldu. Benim için<br />
hepsi aynı. Dillerim İngilizce ve Fransızca.<br />
Bu dilleri konuşan herkese Türkiye’yi<br />
anlatabilirim. En büyük hedefim, buraya<br />
gelenleri buradan giderken Türkiye’ye aşık<br />
göndermek. Rehberler ülkenin vitrinidir.<br />
Kendimi her zaman Türk kadınını temsil<br />
ediyor olarak düşündüm. Hâlâ da bunu<br />
yapıyorum.”<br />
“BU SEMTLER 40-50 YIL İÇİNDE<br />
ÇOK DEĞİŞECEK”<br />
Koşağan, Cibali, Fener ve Balat için<br />
İstanbul mozaiğinin en yoğun hissedildiği<br />
semtler olduğunun altını çiziyor Lale<br />
Koşağan: “Buralar çok sayıda gayrimüslim<br />
grubunun Müslümanlarla birlikte aynı anda<br />
bir arada yaşadığı semtler. Özellikle Balat,<br />
Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bir yer.<br />
İspanya’dan zorla göç ettirilen Sefaradların<br />
ilk yerleştiği semt. Osmanlı döneminde<br />
burada grup halinde yaşama durumu hep<br />
var. Ancak bu gettolaşma Cumhuriyet<br />
sonrasında yok oluyor. Buralar hep üst<br />
tabaka insanların yaşadığı yerler değil,<br />
burada genelde orta tabakaya mensup<br />
insanlar yaşamış. Çok zenginler ise Pera ve<br />
Galata’ya yerleşmiş. Cumhuriyet döneminde<br />
bu semtler gayrimüslimler tarafından<br />
terk edilmeye başlandığında, buraya<br />
Anadolu’dan göç etmiş, düşük gelirli<br />
insanlar yerleşmiş. Fakat geçmişte burada<br />
yaşayan kültürlere ait yapılar hâlâ duruyor<br />
ve buranın kültürünü biz biliyoruz. Bu da<br />
bölgeyi özel kılıyor. Hâlâ metruk binalarda<br />
yaşayanlar var ama 1980’lerden sonra<br />
Avrupa Birliği fonlarıyla binalar restore<br />
edilerek kafe, otel ve restoranlara dönüştürülmeye<br />
başlandı. Bu bir süreç tabi, fakat<br />
buranın çehresinin 40-50 yıl içinde ciddi<br />
olarak değişeceğini düşünüyorum.”<br />
50 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Aktüel<br />
Wilco van Herpen ile<br />
ÜNLÜLERLE<br />
GEZİYORUM<br />
Hollandalı ünlü aşçı, fotoğrafçı ve haber muhabiri<br />
Wilco van Herpen, TatilBudur.com ile gerçekleştirdiği<br />
“Ünlülerle Geziyorum” turları ve Türkiye’yi gezerken<br />
yaşadıkları hakkında bilgiler verdi.<br />
Türkiye’yi keşfiniz nasıl başladı,<br />
nasıl bir maceraydı bu?<br />
Amsterdam’da Hotel Okura’da şef olarak çalışırken, bir<br />
Türk meslektaşım bana Türkiye’nin ne kadar güzel bir ülke<br />
olduğunu anlatıp duruyordu. Hatta o kadar çok ısrar etti<br />
ki, o yıl Türkiye’ye ilk defa turist olarak geldim. Gerçekten<br />
de bana anlattığı gibiydi her şey. Güzel insanları, inanılmaz<br />
yemekleri ve akıl almaz doğası beni büyüledi. Hayatım<br />
boyunca hiç bu kadar tarihi bir arada görmemiştim. Sonra<br />
mesleğimi değiştirdim ve fotoğrafçı oldum. Bir fotoğrafçı<br />
olarak Türkiye’yi birçok kez ziyaret etme fırsatım oldu ve<br />
daha önce keşfettiğim Türkiye’den daha da çok etkilendim.<br />
Hatta yaşamak istedim, çalışmak istedim. 1998 yılının<br />
sonunda bunun için bir şansım oldu. Hemen valizlerimi<br />
toparladım, fotoğraf çantamı aldım ve Türkiye’ye geldim.<br />
Ne kadar kalacağımı bilmiyordum; bir hafta, bir ay veya<br />
bir yıl ama o adımı attım. Sonrasında Türkiye’de 20 yıldan<br />
uzun bir süre kaldığımı fark ettim.<br />
Türkiye'ye geldiğinizde ilk nelere merak sardınız?<br />
Mutfak kültürü, tarihi, insanları...<br />
Türkiye’nin her köşesini gezmek istedim. İnsanlarını tanımak,<br />
yemeklerini yemek, muazzam büyük açık hava müzelerinde<br />
dolaşmak, bana bu kültürün inceliklerini öğretti.<br />
Bazen içinde yaşayanlar, yaşadıkları toprakların<br />
sırrının ve güzelliğinin farkına varmaz. Bunun nedeni<br />
ne olabilir ya da bunu kırmanın yolları nelerdir?<br />
Her gün havyar yerseniz, kısa bir süre sonra havyarın<br />
tadından zevk alamazsınız. Her gün şampanya içerseniz,<br />
inceliğini fark edemezsiniz. Eğer yaşamınızın belirli<br />
kısmı hayatınız boyunca aynı şeyle kuşatılmışsa, örneğin<br />
Türkiye’de yaşıyorsanız, Türk tarihinin zenginliği otomatik<br />
olarak hayatınızın ve yaşam alanınızın normal bir<br />
parçası olacaktır. İşte o yüzden de çoğu zaman dışarıdan<br />
gelen insanlar, bu güzelliği ve zenginlikleri daha rahat<br />
görebiliyor.<br />
52 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Aktüel<br />
Sanırım Beyoğlu’ndaki mekânlarda şef<br />
olarak da çalıştınız. En çok neler sizi şaşırttı,<br />
nasıl bir Türk mutfağı buldunuz?<br />
Türk mutfağı inanılmaz, akıl karıştırıyor.<br />
Sorun şu ki; Türkiye’de sadece bir mutfak<br />
yok, pek çok farklı mutfak var: 21. yüzyıl<br />
Türk halk mutfağı, Osmanlı mutfağı,<br />
Bizans, Selçuk, Hitit, Karadeniz, Ege, Girit,<br />
Antep, Adana, Mardin ve dahası... Türkiye’deki<br />
lezzetler kültürlerle harmanlandığından<br />
çok zengin, fakat ne yazık ki çok iyi<br />
kullanamıyoruz.<br />
Bir röportajınızda Türkiye’yi nara benzetmişsiniz,<br />
“İçinde binbir parça” var diyerek…<br />
Çok güzel bir tanımlama. Siz hangi<br />
parçaları kendinize yakın buldunuz?<br />
Kendimi bir şeyle karşılaştırmam gerekirse,<br />
kuru bir süngerle karşılaştırırdım. Her<br />
gün bir damla bilgi süngere damlar ve daha<br />
zengin bir hale getirir, bilgiyi toplar. Yirmi<br />
yıl bir sünger olduktan sonra, o süngerin<br />
artık kuru olmadığını söyleyebilirim. Bilgilerle,<br />
tecrübelerle dolup taşıyorum.<br />
Gazetecilikten geliyorsunuz, hem de<br />
bir fotoğrafçısınız. Fotoğrafta görmek<br />
istedikleriniz neler, karelerinize neler<br />
sığdırmayı seviyorsunuz?<br />
Kendiliğinden gelişen anları... Bir kişiden,<br />
bir dakika önce oturduğu gibi oturmasını<br />
asla isteyemem. Eğer bir fotoğrafı yakalıyorsam,<br />
hemen çekiyorum. Bu bir avcı gibi<br />
olmaktır, en iyi fotoğrafı yakalamak için<br />
bir avcı olmak. Bir şansın var ve bu şansı o<br />
anda kullanman gerekiyor.<br />
Bir ülkeyi “yerelleşerek” tanıyorsunuz.<br />
Tatil ve keşfetmek arasındaki en önemli<br />
ayrıntı da bu sanırım, ne dersiniz?<br />
Bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu benim için<br />
yürümek, toplu taşıma araçlarını kullanmak<br />
ve yerelleşmek. Sonra insanlarla çok konuşmak...<br />
Bir ülkede turist olarak kaldığınız<br />
süre boyunca, o ülkeye ait sadece genel<br />
hayatına dair bir fikir edinebilirsiniz.<br />
TatilBudur.com’un düzenlediği<br />
‘’Ünlülerle Geziyorum’’ ile Hollanda,<br />
Gaziantep ve Mardin turlarını gerçekleştirdiniz.<br />
Projeye nasıl dâhil oldunuz,<br />
süreç nasıl ilerledi?<br />
Mesleği profesyonel bir gezgin olmayan<br />
insanlarla birlikte yürümek ve seyahat<br />
etmek gerçekten çok güzel... Bazen benim<br />
fark ettiğimden daha farklı şeylere dikkat<br />
ettiklerini görüyorum. Ben, profesyonel<br />
bir gezgin olarak her gün çevremdeki insanlardan<br />
öğrendiklerimi diğer insanlarla<br />
da paylaşmak istiyorum. Televizyon programlarımda<br />
izleyicilerimle paylaştığım<br />
bilgiler, elbette ki TatilBudur’la seyahat<br />
ederken paylaştığım bilgilerden farklı<br />
olabiliyor. Hakkında bir şey bilmediğim<br />
insanlarla bir arada gezdiğinizde daha<br />
fazla etkileşim içinde oluyorsunuz. Hem<br />
de onlar için, programımı izlerken ortaya<br />
çıkan tüm soruları sormak için bir şans<br />
doğuyor.<br />
2019 yılı 'Göbeklitepe' yılı ilan edildi ve<br />
“Ünlülerle Geziyorum” projesi kapsamında<br />
sizinle beraber butik Gaziantep<br />
ve Şanlıurfa turunuz var. Daha sonraları<br />
katılımcılar sizinle birlikte hangi rotalara<br />
yelken açacaklar?<br />
Biraz heyecan yaratmak için yeni rotaları<br />
sürpriz olarak bırakmak istiyorum. İpucu<br />
vermek gerekirse, biraz gastronomi üzerine<br />
yoğunlaştık. Diğer yandan “Ünlülerle<br />
Geziyorum” kapsamında katılımcılar ile<br />
memleketim Hollanda’ya tekrar gitmek<br />
çok güzel olur. Hollanda’da çiftçi golf’ü yapabileceğimiz<br />
ve "Schiermonnikoog" gibi<br />
kuzey adalarından birine gidebileceğimiz<br />
farklı bir tur yapmak istiyorum. Bu, birçok<br />
insan için gerçek bir deneyim. Düşük-yüksek<br />
gelgit deniz çıkışları ile yürüyerek<br />
mücadele edebileceğiniz özel bir macera.<br />
Dünyayı keşfetmek bir yanda, Türkiye’yi<br />
keşfetmek öte yanda. Türkiye’de vazgeçemediğiniz<br />
tatil rotaları nelerdir?<br />
Bunu söylediğim için üzgünüm ama Türkiye’nin<br />
tüm klasik güzellikleri görülmeye değer.<br />
Örneğin; Pamukkale, Efes, Kapadokya,<br />
İstanbul, Mardin, Kaz Dağları... Fakat daha<br />
az popüler olan Van Gölü, Kars, Bozcaada<br />
ve Gökçeada, Marmara Adaları, İğneada,<br />
Kastamonu ve Burdur (Sagalassos Antik<br />
Kenti) gibi yerler de görülmeye değer. Tabi<br />
ki çok önemli olup da bahsetmediğim diğer<br />
tüm yerleri de ayrı güzel. Çünkü Türkiye’nin<br />
her yerinde farklı bir renk, farklı bir tat ve<br />
her sokağın köşesinde farklı bir macera<br />
bulabilirsiniz. O yüzden hep diyorum; “Türkiye’yi<br />
keşfet, Türkiye’yi keşfet…”<br />
Son olarak isteyip de gitme fırsatı bulamadığınız,<br />
hayalinizi süsleyen rotalar var mı?<br />
Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını takip<br />
ederek tüm ülkelerine seyahat etmek,<br />
oradaki Osmanlı kültürünün izini sürmek istiyorum.<br />
Sonra bir de Karadeniz sahil gezisi<br />
var aklımda. İlk fırsatta da Uzak Doğu’ya<br />
gitmek ve oranın yerel mutfağı ile kendimi<br />
şımartmak istiyorum.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
53
Travel<br />
Lebiderya dedikleri türden bir ülke;<br />
HiNDiSTAN<br />
Hindistan, lebiderya dedikleri türden bir ülke... Her köşesinden fışkıran<br />
kültürel değerler ile birlikte tarih, yemek, coğrafya, efsaneler, epik öyküler,<br />
insan, tanrılar ve dinler... Bir havan içerisinde ezilen çok kültürlülük, tüm gözler<br />
için şölen. Arayı fazla açmadan tekrar ziyaret edilmesi gereken bir cevher...<br />
54 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Travel<br />
ZEKERİYA ŞEN<br />
Fest Travel Genel Müdürü<br />
Hindistan ülke olarak her lakaba uygun; tek biri<br />
haricinde, o da sıkıcı. Hindistan ile çok fazla iş yapan<br />
biri olarak bende bıraktığı tat bambaşka. Belli kalıpları<br />
kırdırıp buraya yolladığım gezginlerin seyahat<br />
sonrası teşekkürlerle dönmesi ve akıllarındaki soru<br />
işaretlerinin gereksiz olduğunu görmüş olmaları,<br />
benim için en değerli hediyelerden biri.<br />
Yaklaşık yirmi yıldır irili ufaklı Hindistan ile bir ilişkim<br />
var. Renkler, binlerce egzotik kokular, sıcaklık, toz,<br />
kargaşa, fakirlik, sevinç, taşkınlık, hayatı dolu dolu<br />
yaşamak, ölümü gururla karşılamak ve insanlık... Her<br />
şey nefes kesiyor, meydan okuyucu ve her zaman<br />
gözünün tam ortasında, anında gerçekleşiyor. Hindistan’ı<br />
hem çok sevdim hem de nefret ettim, fakat<br />
aşk bu değil mi zaten!<br />
14 milyonun üzerinde nüfusu ile Yeni Delhi, tam tabir<br />
yerindeyse nabzı hızlı atan bir şehir. Mughal ve Britanya<br />
mimarisinin izini taşıyan şehir, India Gate (Hindistan<br />
Kapısı) ile temsil ediliyor. Şehrin logosu gibi ama 1664<br />
yılında Şah Cihan tarafından yaptırılan, Hindistan’ın en<br />
büyük camisi olan Cuma Camisi, İmparator Babur’un<br />
1526 yılında inşa ettirdiği devasa Kırmızı Kale (Red Fort)<br />
ve elbette Agra’nın incisi Taj Mahal’ın prototipi olarak<br />
kurgulanan Humayun’un Türbesi, şehrin en önemli<br />
gezilecek yerleri arasında üst sırada yer alıyor.<br />
NEFES KESEN BAHAİ LOTUS TAPINAĞI<br />
Biraz daha fazla zamanınız olursa, modern tapınağı<br />
görmek için Bahapur’a gidebilirsiniz. 1989 yılında<br />
tamamlanan, nefes kesen Bahai Lotus Tapınağı...<br />
Beyaz taç yaprağı mimarisiyle Sydney Opera Evi’ni<br />
anımsatıyor. İçinize ferahlık serpen bu yapı, dünyanın<br />
en fazla ziyaret edilen mekânlarından biri... En son<br />
verilere göre, yaklaşık 50 milyon gezgin bu mimarinin<br />
güzelliğini algılıyor. Günbatımında eğer doğru bir çatı<br />
katından Delhi’ye bakarsanız, onun tüm güzelliklerine<br />
şahit olabilirsiniz. Bir tarafınızda elbette nefes kesen,<br />
batmakta olan güneşin şehrin üzerine bıraktığı altın<br />
renkli tablo, diğer tarafta ise şehrin şu anki halini<br />
yansıtan katmer katmer siluetler...<br />
ŞEHİR İÇİNDE ŞEHİRLER<br />
Aslında Delhi, kendi içerisinde var olan birkaç<br />
şehirden oluşuyor; şehir içerisinde şehir adeta.<br />
Ülkenin başkenti, aynı zamanda politik, entelektüel<br />
ve kültürel merkezi... Yirmi beş yıl önce ekonomisini<br />
dış dünyaya açan bir ülke olarak Delhi’nin bazı<br />
sokaklarında en son model arabaları görüp, diğer<br />
sokaklarında sefaletin dibine şahit olabilirsiniz. Bir<br />
zamanlar Mugal’lar tarafından yönetilen, resmi mercilerde<br />
Farsça konuşulan ve sanatın doruk anlarını<br />
yaşadığı bir şehir olan Delhi, başka bir boyutta bu<br />
göz kamaştırıcı özelliğini koruyor.<br />
DÜNYANIN EN YÜKSEK KİREMİT MİNARESİ<br />
Biraz daha popüler rotanın dışına çıkmak isterseniz;<br />
72,5 metre yüksekliğindeki, dünyanın en yüksek kiremit<br />
minaresi olan, ense açınızı sıfırlayan Kutup Minar,<br />
zamanınızı fazlasıyla hak ediyor. Hindistan’ın ilk<br />
Müslüman imparatoru olan Kutbeddin Aybeg, bu yapının<br />
inşaatını başlatmış ve ancak <strong>17</strong>0 yıl içerisinde<br />
tamamlanabilmiş. Fakat tartışma götürmeyen tek<br />
şey, kulenin yaklaşık 800 yıldır sadece Hindistan’ın<br />
değil, tüm dünyanın en mükemmel anıtlarından biri<br />
olduğudur. Çok yakınında ise 7 metre yüksekliğinde<br />
metal bir sütun yer alıyor. Bu bir zamanlar orada bulunan<br />
Caynacı Tapınağı'ndan geri kalan bir gösterge.<br />
1600 yıldan beri de paslanmamasıyla arkeologlar<br />
dâhil herkesi şaşırtmayı başarıyor.<br />
BELİRSİZLİK,<br />
TAHMİN<br />
EDİLEMEZLİK<br />
Yeni Delhi’de daha çok<br />
görecek mekân var<br />
ama her gezgin gibi ne<br />
yazık ki zamana karşı<br />
yarışmanız söz konusu.<br />
Trafiğin çılgınlığı,<br />
insanların sürekli seferi akışta olması, köşe başı tanrı<br />
ve tanrıçaları, inançları, renkleri, tarihin ağırlığı, sizin<br />
bir daha geri gelmeniz için ön ayak oluyor. Sabahın<br />
köründe araba ile Agra’ya gitmek için yola çıktık.<br />
Alternatif olarak Şatabdi Ekspresi ile Agra’ya gitmek<br />
de ayrı bir keyif. Fakat her gezginin istediği her şey<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
55
Travel<br />
olamıyor. Yolculuk Agra’ya olacak ve iki saat<br />
sürecek. Normalde bu yol 253 km arabayla,<br />
bize göre maksimum 2 saatte alınır ama<br />
Hindistan koşullarına göre en az 6-7 saat. Bu<br />
belirsizlik, tahmin edilemezlik ülkeyi ayrıca<br />
keyifli kılıyor. En azından benim sürekli<br />
yüzümde bir gülümseme vardı.<br />
ARABA YOLCULUĞU,<br />
DEHŞET VERİCİ BİR TECRÜBE<br />
Hindistan’da araba yolculuğu yapmak ayrı<br />
bir heyecan... Asla sıkıcı değil, aksine heyecan<br />
dozajı yüksek, dehşet verici bir tecrübe.<br />
En önemlisi, sakin bir şoföre sahip olmanız.<br />
Eğer bizlerin alıştığı gibi bir şoför olsa, Hindistan<br />
yollarında bence bir gün dayanmaz.<br />
Her yerden fırlayan arabalar, yol bilmeyen<br />
bahtsız yayalar, fazla yüklenmiş tanımını<br />
yeniden tanımlayan motosikletler, otomatik<br />
çekçekler, duman öksüren şaftı kaymış<br />
kamyonlar ve otobüsler, bisikletler, antik<br />
zamandan kalma azman traktörler, yolun ortasında<br />
güneşlenen inekler ve şeritsiz öküz<br />
arabaları... Hepsi aynı yolda sizleri bekliyor<br />
ve bunları aşmak bir yetenek meselesi.<br />
KORNA BİR YAŞAM BİÇİMİ<br />
Burada kurallar farklı işliyor, idrak edemeyeceğimiz<br />
bir kural mekanizması, bizlerin<br />
harcı değil asla. Her aracın arkasına<br />
kazınan LÜTFEN KORNA ÇAL, KORNANI<br />
DUYALIM veya KORNA BİR YAŞAM BİÇİMİ<br />
gibi cümleler ister istemez iştahınızı<br />
kabartıyor. Hindistan’da aracınızdan önce<br />
en önemli olan şey kornanızın sağlam,<br />
freninizin iyi, uyanık ve dört göz (iki önde<br />
iki arkada) olmanız gerek. Ama gerçekte<br />
her şey korna ile ilerliyor ya da ilerlemiyor,<br />
tamamen bakış açınıza bağlı.<br />
bu eser, Agra’nın hatta Hindistan’ın incisi.<br />
Bu eseri elbette ziyaret etmeden Hindistan’dan<br />
dönmek bir suç... Edward Lear, daha<br />
ilk bakışta büyülendiği Tac Mahal hakkında<br />
şunları yazmıştır: "Bundan böyle dünyadaki<br />
insanları iki sınıfa ayırmalı; Tac Mahal'i<br />
görenler ve görmeyenler." Ama benim gibi<br />
Cuma günü şehre girip, başka da zamanınız<br />
yoksa ve eğer önceden de bu şaheseri<br />
ziyaret ettiyseniz, o zaman nefis fotoğraf<br />
çekebileceğiniz bir kaç püf noktası var. Ve<br />
Cuma gününe denk gelse de önemli değil.<br />
Yamuna (Cumna) Nehri boyunca ilerleyip<br />
yolun bittiği, Taj Mahal’ı karşınıza alabileceğiniz<br />
bir yerde arabanınızı bırakın. Buradan<br />
bitlerini temizleyen maymunlar arasından<br />
Taj Mahal’ın ana girişi olan Sidi Kapısı'na<br />
giden resmi bahçelerin oradan nefis bir<br />
manzaraya sahip olabilirsiniz. Turistlerden<br />
ırak, kendi başınıza çekeceğiniz nefis<br />
görseller, size ayrı bir ölümsüz anı hediye<br />
ediyor. Eğer zamanınız varsa Taj Mahal’in<br />
yapımında kullanılan mermerin işlendiği, jenerasyondan<br />
jenerasyona aktarılan çalışma<br />
ocaklarını ziyaret edebilirsiniz. Agra’nın taşı<br />
toprağı mermer dersek yalan olmaz.<br />
HAYALET KENT FATEHPUR SİKRİ<br />
Sırada Akbar’ın Mughal İmparatorluğu’nun<br />
bir zamanlar başkenti olan Fatehpur Sikri<br />
var. Zamanında 30 bin kişinin yaşadığı bu<br />
kent hâlâ güzelliğini koruyor ve gelen<br />
gezginleri heyecanla karşılıyor. Sadece bu<br />
ziyaretinizi öğle güneşinin altında yapmayın,<br />
o zaman haşlanmanın farklı kavramlarını<br />
keşfetme imkânı yakalarsınız. En iyi zaman<br />
sabah saatleri veya fotoğrafçılar için öğleden<br />
sonra. Maalesef artık burası bir hayalet<br />
kent... Ayakta kalan sarayı ve camisi, turistler<br />
için mıknatıs görevini üstenmiş durumda.<br />
Akbar, bu kenti evliya ve üstadı Selim Çisti’yi<br />
onurlandırmak için inşa ettirmiş. Gelen ziyaretçilerin<br />
çoğu öncelikle bu evliyanın mezarını<br />
ziyaret edip, iyi dilekte bulunuyorlar.<br />
Hatta pek çoğu telkâri mermer işlemesine<br />
kurdele bağlayıp niyette bulunuyor. Benim<br />
kurdelem de diğer kurdeleler arasında yerini<br />
aldı. Hayır, niyetim gerçekleşmedi.<br />
PEMBE ŞEHİR CAYPUR<br />
Şimdi sırada Hindistan’ın ruhunu, derinliklerini<br />
kemiklerinizde hissedeceğiniz<br />
Pembe Şehir Caypur var. Agra’dan yaklaşık<br />
235 km uzaklıkta olan bu şehre yine araba<br />
yolculuğu yaparak gittim. Yol maceraları<br />
daha renkli olmasına rağmen tema aynı<br />
kaldığı için tekrara girmenin bir faydası<br />
yok. Caypur, namı diğer Pembe Şehir, Hindistan’ın<br />
Racastan eyaletinde yer alıyor.<br />
Racastan, yaklaşık bir Almanya büyüklüğünde<br />
aşağı yukarı. Büyük bir bölümü Thar<br />
Çölü ile istila edilmiş durumda. Kralların<br />
Toprağı, yani Racastan, korkusuz savaşçılar<br />
Rajput’ların memleketi. İnanışa göre<br />
Rajput’lar, birebir Rama ve Krişna adlı kahramanların<br />
soyundan geliyorlar. Dinlerini<br />
ve topraklarını Müslüman istilacılara karşı<br />
uzun yıllar korudular. Tarihin bir döneminde<br />
Mughal İmparatorluğu ile ittifak kurup,<br />
kendi aralarında kız alıp vermeye başladılar.<br />
Böylece geleceklerini garanti altına<br />
alıp bölgenin zenginleşmesine, refahın tüm<br />
Hindistan’a esin kaynağı olmaya devam<br />
ettiler. Caypur, Hindistan’ın ilk planlanmış<br />
şehri ve <strong>17</strong>27 yılından yerleşimin başlandığına<br />
inanılıyor. Şu an Racastan’ın başkenti<br />
ve yaklaşık nüfusu 3,5 milyon. Pembe Şehir<br />
olarak biliniyor zira eski şehirdeki tüm<br />
HİNDİSTAN'IN İNCİSİ TAJ MAHAL<br />
Agra’yı ziyaret için tek gününüz varsa bunu<br />
Cuma yapmayın, zira şaheser Taj Mahal’in<br />
kapıları o gün kapalı. 1632-1653 yılları<br />
arasında Şah Cihan tarafından on dördüncü<br />
çocuklarına doğum yaparken ölen, diğer<br />
yarısı eşi Mümtaz Mahal için inşa ettirilen<br />
56 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Travel<br />
evler, yasa gereği koyu safran kırmızı renk<br />
ile boyanmak zorunda. Bu zorunluluk, 1876<br />
yılında Galler Prensi'nin ziyaretiyle birlikte<br />
dayatılmaya başlanmış aslında ama pek<br />
çok kişiyi bu kısmı pek ilgilendirmiyor.<br />
ÜLKENİN EN ZENGİN BÖLGESİ<br />
RACASTAN<br />
Racastan; sarayları, tapınakları ve kaleleriyle<br />
Hindistan’ın en zengin bölgesi, bundan<br />
dolayı en güzel renkler de buradan çıkıyor.<br />
Bu şaheser yapıların bir kısmı, turizmin<br />
cazibesi ile otellere devşirilmiş durumda.<br />
Bunların en güzeli, 1835 yılında Kraliyet Av<br />
Evi olarak inşa edilen ve şimdilerde otel<br />
olarak kullanılan Rambagh Palace. Caypur,<br />
tamamıyla bir renk şöleni; kafanızı çevirdiğiniz<br />
her köşede bir eşsiz kare ile karşılaşmanız<br />
mümkün. Renkli dizginli develer ve<br />
arkasında onun yemeğini - koca bir blok<br />
darı - aheste aheste taşıyan filler...<br />
AMBER KALESİ<br />
Elbette ilk durak en popüler mekânlar; bunları<br />
listeden silmeden hareket etmek, sanki<br />
suç işlemek gibi bir şey. Pembeliği ile göz<br />
kamaştıran Hawa Mahal, Caypur’u ziyaret<br />
edenlerin genellikle ilk durağı. Şehir sarayının<br />
bir yüzü olan Hawa Mahal, ana caddeye<br />
bakıyor ve 953 paravanlı pencere kanadı ile<br />
süslenmiş bir ön cephe. Bu paravanlar arasında<br />
asil kadınlar hem temiz hava teneffüs<br />
edip, hem de dış dünyayı gözlemliyorlardı.<br />
Caypur’a 11 kilometre uzaklıkta olan Arawalli<br />
Tepesi’ne kurulan Amber Kalesi, genellikle<br />
ikinci ziyaret durağı oluyor. Kaleye doğru<br />
yaklaşırken güzel panoramik bir fotoğraf<br />
çekmek için durduğunuz her yerde bir<br />
yılan oynatıcısı ile karşılaşmanız mümkün.<br />
Kurguya göre siz duracaksınız ve mecburen<br />
karenizin içine yılan oynatıcısını da alıp,<br />
Amber Kalesi’nin fotoğrafını çekeceksiniz<br />
ve sonra pamuk eller cebe. Ben fazlasıyla<br />
elimi cebime soktuğumu anımsıyorum.<br />
FİL SIRTINDA YOLCULUK<br />
Amber Kalesi’ne çıkmanın en popüler yolu,<br />
sırtına ahşap bir platform oturtulmuş<br />
olan bir fil ile. Hayvanseverler bu uygulamaya<br />
çok tepki verebiliyorlar ama bir de<br />
öykünün diğer tarafı var. Bu hayvanlar ve<br />
sahipleri, bu uygulama sayesinde ekmek<br />
yiyorlar. Daha da önemlisi, bir fil günde<br />
maksimum 2, bir olasılık 3 defa kaleye<br />
çıkıyor, yani bir suistimal, sömürü de söz<br />
konusu değil. Ancak muhtemelen bu çok<br />
yakında kaldırılacak. Fil sırtına binmek<br />
ayrı bir macera ve onun yürüme temposu<br />
ve salınımına senkronize olmak oldukça<br />
keyifli, bazılarına meşakkatli. Kaleye ayrıca<br />
yürüyerek (merak etmeyin filler tarafından<br />
ezilmezsiniz) veya ciplerle (farklı yönden)<br />
çıkmak söz konusu. Fil üzerinde kaleye<br />
çıkarsanız, Maharacalar gibi yedi müstahkem<br />
kapıdan geçiyorsunuz. Kalenin dış<br />
cephesi, içindeki zenginliği asla yansıtmıyor,<br />
onun için hemen ön yargılı olmayın.<br />
İçeride sizleri nefes kesen freskler, zarif<br />
mozaikler, özenle yontulmuş mermer<br />
paravanlar, bahçeler, duvarları ve tavanı<br />
tamamen ayna ve renkli cam ile kaplanmış<br />
bir salon Şiş Mahal (Aynalı Salon), ayrıca<br />
muz ağacını anımsatmak üzere işlenmiş<br />
yeşil mermer sütunlu, sivri uçlu kemerli ve<br />
kubbeli bir tapınak bekliyor. Ve elbette pek<br />
çok güzel panoramik kareler.<br />
ASTROLOJİ MERAKLILARI İÇİN<br />
CANTAR MANTAR<br />
Amber Kalesi'ni inşa ettiren Raja Savay<br />
Cay Sing II’nin astrolojiye inanılmaz merakı<br />
varmış. Elbette bir astronom olarak bu<br />
benim ekstra ilgimi çekti. Bu lider, <strong>17</strong>27-<br />
<strong>17</strong>34 arasında Caypur’daki Cantar Mantar<br />
isimli, dünyanın o zamanki en gelişmiş<br />
cihazlarını barındıran, gözlemevini inşa<br />
ettirmiş. Özellikle uzay bilimlerine meraklı<br />
olanların asla es geçemeyeceği bir yer<br />
Cantar Mantar. İki metre genişliğindeki<br />
yıldız haritası, gezegenlerin hareketini<br />
ölçen karizmatik bir cihaz, kocaman güneş<br />
saatleri görülmesi gereken enstrümanlar<br />
arasında. Bu güneş saatleri günümüzde<br />
saati sadece iki saniye ile yanlış gösteriyor.<br />
Evrenin değişim değerlerine bakarsak, bu<br />
veri hâlâ geçerli ve sağlıklı.<br />
ALIŞVERİŞ İÇİN DİPSİZ BİR KUYU<br />
Pek fazla alışveriş merakım yoktur ama<br />
Caypur’da bu duruşunuzdan biraz özveri<br />
göstermeniz gerekiyor. Zira ülkenin belki<br />
de en güzel pazarları bu Pembe Şehir'de.<br />
Meşhur kuyumcu ailelerin elinden çıkan<br />
mücevherattan, Ganges Nehri'nin kutsal<br />
suyundan yapılan sabunlara kadar pek çok<br />
ürün var bu pazarlarda. Acılı turşulardan<br />
bol şıngırtılı bileziklere, el sokularak test<br />
edilen sütlerin satıldığı süt pazarlarından<br />
ince işlemeli sanat eserlerine kadar dipsiz<br />
bir kuyu denecek güzellikler var ortada.<br />
Meraklısı için yelpaze altından yeşime<br />
oldukça geniş.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
57
Röportaj<br />
TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya:<br />
2019 Yılı ülkemizin turizm<br />
rekorları kıracağı bir dönem<br />
REHA KADAK<br />
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜR-<br />
SAB), ülkemizin en önemli turizm meslek<br />
birlikleri arasında yer alıyor. Uzun yıllar<br />
ülke turizmine yaptığı katkılarla turizmimizin<br />
niteliğini yükselten bir kuruluş olan<br />
TÜRSAB'ın Başkanı Firuz Bağlıkaya da<br />
ülkemizin en önemli turizm insanlarından<br />
biri. <strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi olarak Bağlıkaya<br />
ile TÜRSAB ve turizm çalışmaları<br />
üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.<br />
Sayın Firuz Bağlıkaya, ülkemizin en<br />
önemli turizm birliklerinden TÜRSAB’ın<br />
başkanlığını yürütüyorsunuz. Firuz<br />
Bağlıkaya’nın turizm sektörüne girişi nasıl<br />
oldu. Sizin hikâyenizi dinleyebilir miyiz?<br />
1957 İstanbul doğumluyum. Ailem memur<br />
olduğu için Ankara’da büyüdüm. Ankara<br />
Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’nden 1976<br />
senesinde mezun oldum. Yabancı Diller<br />
Yüksek Okulu’ndan diplomamı aldıktan sonra<br />
eğitimime yurt dışında devam etmenin<br />
daha doğru olduğunu düşünerek, Almanya<br />
Goethe Enstitüsü’ne gittim. Mesleğe ilk<br />
başlangıcım, lise yıllarında otellerde yaptığım<br />
stajlarla oldu. <strong>17</strong>-18 yaşlarımdan itibaren<br />
komilik, bellboy'luk gibi işlerle en temelden<br />
başlayarak sektöre adım attım.<br />
Sonrasında otelcilikten seyahat acentacılığına<br />
geçmeye karar verdim. Acentacılığa<br />
Bodrum Tur’da başladım. Tur operatörlüğü<br />
adına da Türkiye için hareketlenmelerin<br />
başladığı bir dönemdi. Ardından Ceylan<br />
Holding’e bağlı Cey Tur şirketinde genel<br />
müdürlük görevine geldim. Bir sonraki<br />
durağım, 1995 senesinde şu anda sahibi<br />
olduğum Detur şirketi oldu. Dahil olduğumda<br />
Detur, Dedeman Grubu’na aitti. Sektörün<br />
önde gelen isimlerinden Murat Dedeman ile<br />
2005 yılına kadar birlikte güzel çalışmalara<br />
imza attık. 2005’ten sonra Dedeman Grubu,<br />
seyahat acentacılığı işinden çıkmak istedi.<br />
Şirketi çok iyi tanıdığım için DETUR’u ben<br />
devraldım. Daha sonra TÜRSAB Genel<br />
Sekreterliği ve İkinci Başkanlık görevlerinde<br />
bulundum. Şubat 2018’de yapılan seçimde<br />
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanlığı<br />
görevine seçildim. Turizm alanında tecrübeli<br />
yönetim kurulumuzla seyahat acentalarının<br />
sorunlarını çözüp, sektörümüzü en iyi noktaya<br />
getirmek için çalışıyoruz.<br />
TÜRSAB, ülkemizin en<br />
önemli turizm birliklerinden...<br />
Faaliyetlerinden, çalışma<br />
alanlarından bahsedebilir misiniz?<br />
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜR-<br />
SAB), 28 Eylül 1972 tarihinde yürürlüğe<br />
giren 1618 sayılı "Seyahat Acentaları ve<br />
Seyahat Acentaları Birliği Kanunu" uyarınca<br />
kurulmuş olan bir meslek birliğidir.<br />
Birliğimizin temel amacı, seyahat acentalığı<br />
mesleğinin ve faaliyet alanının temelini<br />
oluşturan turizm sektörünün gelişimine<br />
katkıda bulunmak. TÜRSAB’ın hizmet<br />
alanı içinde 1618 sayılı kanunun belirlediği<br />
yetkiler çerçevesinde meslek disiplininin<br />
sağlanması, mesleğin gelişimine ilişkin<br />
faaliyetler, seyahat acentalarının karşılaştıkları<br />
sorunların çözümü yönünde yapılan<br />
çalışmalar yer alıyor. Yönetim kurulu<br />
üyelerimiz ve ekip arkadaşlarımızla birlikte<br />
TÜRSAB’ı ve turizmi en iyi noktaya getirecek,<br />
turizm hedeflerimize en kısa sürede<br />
ulaştıracak projeler üzerinde çalışıyoruz.<br />
TÜRSAB’ın ülke ekonomisine katkıda<br />
bulunmasının yanı sıra kurumsal, şeffaf,<br />
üyelerin hak ve menfaatlerini korumaya<br />
TÜRSAB Başkanı<br />
Firuz Bağlıkaya<br />
odaklı bir birlik haline gelmesi gerektiğini<br />
her fırsatta dile getirdik. Çünkü asıl hedefimiz<br />
buydu. Yönetime geldiğimizde ciddi bir<br />
borç yükü ve beraberinde icralar olduğunu<br />
gördük. Adımlarımızı daha sağlam atmak<br />
amacıyla, önümüzü daha berrak görebilmek<br />
için ilk iş olarak bağımsız denetimler<br />
yaptırdık. Turizm sektörünün giderek<br />
dijitalleşen dünyaya ayak uydurması için<br />
çalışıyoruz. Bu kapsamda Türkiye Bilişim<br />
Vakfı ile birlikte “Turizm Sektörünün Dijital<br />
Dönüşüm” projesini hayata geçirdik. 31<br />
Ekim’de acentalarımızın katıldığı Dijital Dönüşüm<br />
Çalıştayı’nı gerçekleştirdik. Sektöre<br />
hizmet veren 9 kurumun yer aldığı Turizm<br />
İstişare Kurulu’nu oluşturduk ve TÜRSAB<br />
olarak ilk dönem sözcülüğünü üstlendik.<br />
TÜRSAB, yönetmelik olmadan yönetilen<br />
bir kurumdu. Yeni yönetmeliğin çıkmasını<br />
sağlayarak, günümüz koşullarına daha aktif<br />
cevap verecek yeni bir yapı oluşturduk.<br />
1618 sayılı Türkiye Seyahat Acentaları Kanunu’nun<br />
çağın gerek ve koşullarına uygun<br />
bir şekilde yenilenmesi yönündeki çalışmalarımız<br />
ise sürüyor. Eximbank ile protokol<br />
58 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Röportaj<br />
imzalayarak, üyelerimize düşük faiz ve<br />
KGF garantili, teminatsız toplamda 300<br />
milyon TL’lik finansman kaynağı sağladık.<br />
Sektörün en önemli sorunlarından biri olan<br />
kaçak seyahat acentalarının önünü kesmek<br />
için denetimleri sıklaştırdık. Yeni acenta<br />
açılmasını zorlaştırdık. Turizm sektörünün<br />
ihtiyacı olan yetişmiş, kalifiye eleman<br />
ihtiyacını karşılamak için TÜRSAB Akademi’yi<br />
yeniden faaliyete geçirdik. Türkiye<br />
genelinde uygulanacak şekilde 'İstihdam<br />
Garantili Turizm Eğitimi' faaliyetlerini başlattık.<br />
Türkiye Rehberler Birliği (TUREB) ile<br />
rehber ve seyahat acentalarını buluşturan<br />
iş birliği platformu TÜRSAB Online’ı oluşturduk.<br />
Tüketici mağduriyetlerini önlemek,<br />
kaçak acenta faaliyetlerine son vermek<br />
için Dijital Doğrulama Sistemi'ni devreye<br />
soktuk. Sağlık turizmini geliştirmek adına<br />
Türkiye Sağlık Turizmi Dernekleri Federasyonu<br />
(TURSAF) ile protokol imzaladık.<br />
TÜRSAB TV’yi kurduğumuz gibi 'The Voice<br />
of Travel' dergisini de çıkarmaya başladık.<br />
Bunlar gibi pek çok adımı da önümüzdeki<br />
süreçte atmaya devam edeceğiz.<br />
2018 yılı, Türkiye ve TÜRSAB için nasıl<br />
bir turizm yılı oldu? Turizm adına ne gibi<br />
çalışmalar yürütüldü?<br />
2018 yılında gerek ülke turizmi açısından<br />
gerekse TÜRSAB’ın faaliyetleri açısından<br />
çok başarılı bir yılı geride bıraktık. Ülkemize<br />
gelen ziyaretçi rakamlarına bakıldığında;<br />
20<strong>17</strong> yılında yaklaşık 38 milyon<br />
ziyaretçi ağırlayan Türkiye, 2018’in ilk 10<br />
aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine<br />
göre yüzde 22,4’lük bir artışla 35,5 milyon<br />
ziyaretçi ağırladı. 2018’in Ocak-Ekim döneminde<br />
ülkemize gelen yabancı ziyaretçi<br />
sayısı, rekor yıl kabul edilen 2015’in aynı<br />
dönemine göre yaklaşık yüzde 7 büyüme<br />
gösterdi. 2018 yılında TÜRSAB olarak<br />
turizm sektörüne yönelik birçok çalışmaya<br />
imza attık. Bizim için Türkiye’nin dünyada<br />
tanınması öncelikli konu. Bu nedenle<br />
Türkiye’nin tanıtımı için elimizden gelen<br />
çabayı gösteriyoruz. Yurt içi ve yurt dışı<br />
fuarlara katılıyor, workshop ve festival gibi<br />
etkinliklere destek veriyoruz. Bu konudaki<br />
çalışmalarımız artarak devam edecek.<br />
6-8 Aralık tarihleri arasında İzmir’de düzenlenen<br />
Travel Turkey Fuarı’nda dünyanın<br />
önde gelen gastronomi ve turizm uzmanları<br />
ile eğitimcileri bir araya getirerek, Türkiye’nin<br />
gastronomi potansiyelini dünyaya<br />
tanıtmayı hedeflediğimiz 4. Uluslararası<br />
Gastronomi Turizmi Kongresi’ni düzenledik.<br />
Türkiye’nin Avrupa ve Rusya pazarı dışında<br />
da tanınır ve tercih edilir bir ülke olması için<br />
çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Son olarak<br />
Çin, Hindistan, Ukrayna, Makedonya ve<br />
Bosna-Hersek Büyükelçilerine Gaziantep<br />
ve Şanlıurfa’yı gezdirdik. Gaziantep’te<br />
Zeugma Mozaik Müzesi’ni, Şanlıurfa’da<br />
tarihin sıfır noktası kabul edilen ve UNES-<br />
CO Dünya Kalıcı Mirası Listesi’ne giren<br />
Göbeklitepe’ye götürdük. Türkiye’de görev<br />
yapan büyükelçilerin ülkemizin değerlerini<br />
yerinde görmeleri için gezilerimizi devam<br />
ettireceğiz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın<br />
tanıtım çalışmalarına TÜRSAB olarak biz<br />
de katkı sağlıyoruz. Sosyal medya kanalları<br />
üzerinden tanıtımı önceleyen stratejiye<br />
koordineli olarak katkı sunacağız.<br />
İstanbul’un son yıllardaki turizm<br />
misafirleri Ortadoğulu turistler.<br />
Ortadoğu pazarının artı ve eksilerini<br />
nasıl yorumluyorsunuz?<br />
Binlerce yıllık geçmişe sahip, tarih boyunca<br />
üç farklı imparatorluğa başkentlik yapmış<br />
olan İstanbul, günümüzde de dünyanın en<br />
renkli ve kozmopolit kentlerinden biri durumunda.<br />
Turistik açıdan bir çekim merkezi<br />
olan İstanbul, dünyanın dört bir yanından<br />
misafirleri ağırlıyor. Bununla birlikte İstanbul’a<br />
gelen turistlerin ağırlığının Ortadoğu<br />
kaynaklı misafirlerden oluştuğunu söylemek<br />
de doğru değil. Zira, İstanbul’a gelen<br />
turistlerin milliyetlerine göre dağılımına<br />
bakıldığında ilk sırada Alman misafirlerin<br />
yer aldığı görülüyor.<br />
Benzer bir durum, Türkiye geneli ziyaretçi<br />
verilerinde de geçerli. Ocak-Ekim 2018 döneminde<br />
Türkiye’ye Avrupa ülkelerinden gelen<br />
ziyaretçilerin toplam pazar içindeki payı<br />
yaklaşık yüzde 45 iken, Rusya ve Bağımsız<br />
Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinin pazar<br />
payı yüzde 31 civarında bulunuyor. Aynı<br />
dönemde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />
Katar, Irak, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan,<br />
Ürdün ve Yemen gibi Ortadoğu ülkelerinden<br />
gelenler, Türkiye’nin toplam ziyaretçilerinin<br />
yaklaşık yüzde 8’ini oluşturdu.<br />
2019 yılına yeni girdiğimiz bugünlerde,<br />
yeni yılın turizm hedefleri ne olmalı, ne<br />
gibi çalışmalar yürütülmeli?<br />
2019 yılı için ilk izlenimlerimiz pozitif<br />
yönde. Yurt dışı fuarlardan ve erken<br />
rezervasyon taleplerinden edindiğimiz<br />
ilk izlenimler, 2019 yılının ülkemiz turizmi<br />
için yeni rekorların kırılacağı bir dönem<br />
olacağına işaret ediyor. Özellikle en önemli<br />
kaynak pazarımız olan Avrupa ülkelerinden<br />
gelen ziyaretçi sayılarında artış bekliyoruz.<br />
Buna ilişkin ilk sinyalleri de Kasım ayında<br />
Londra’da gerçekleştirilen WTM Fuarı’nda<br />
aldık. Bu pazardan en az yüzde 25 artış<br />
bekliyoruz. Türkiye, sahip olduğu nitelikli<br />
tesisler ve misafirperverlik anlayışını öne<br />
çıkartan hizmet anlayışıyla rekabet avantajı<br />
çok yüksek ülkelerden biri konumunda<br />
bulunuyor. Dolayısıyla ülkemiz turizminin<br />
2019 yılında çift haneli büyüme verilerini<br />
yakalayarak, istikrarlı biçimde büyümeyi<br />
sürdüreceğini ifade edebiliriz.<br />
Son olarak, TÜRSAB’ın 2019 yılına dair<br />
çalışmaları ve hedefleri nelerdir?<br />
Bir yandan dijitalleşen dünyada acentalarımızın<br />
çağın gerek ve koşullarına<br />
ayak uydurmasını sağlayacak çalışmaları<br />
hayata geçiriyoruz, diğer yandan dünyada<br />
Türkiye’nin imajını yükseltecek etkinlik ve<br />
organizasyonlara sponsor olarak ülkemizin<br />
küresel rekabette öne çıkmasına<br />
katkı sağlıyoruz. Toplantı, Etkinlik ve<br />
Kongre (MICE) turizminin gelişmesi için<br />
de ciddi çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu<br />
bağlamda Avrupa’da etkinlik sektörünün<br />
önde gelen organizasyonlarından biri olan<br />
Best Event Award (BEA) World Festivali’ni<br />
YEPUD’un çalışmaları ve TÜRSAB’ın yoğun<br />
desteği ile 2019 yılında İstanbul’a kazandırdık.<br />
BEA World Festivali, etkinlik turizmi<br />
alanında karar vericileri buluşturan küresel<br />
anlamda çok önemli bir etkinlik. Dünyanın<br />
en önemli etkinlik firmaları ve yöneticilerinden<br />
oluşan 650 katılımcı ile düzenlenecek<br />
BEA etkinliği, önümüzdeki yıllarda da<br />
sürecek bir etki yaratacak. TÜRSAB olarak<br />
2019 yılında da dünya turizm endüstrisini<br />
buluşturan fuar ve etkinliklere katılmaya,<br />
özel etkinlik ve organizasyonlarla turizm<br />
sektörüne katkı vermeye devam edeceğiz.<br />
Bu kapsamda gastronomi turizminin<br />
geliştirilmesine yönelik olarak gastronomi<br />
kongresi düzenleyeceğiz. Mart 2019’da<br />
“Turizmde Fark Yaratanlar” ödül töreni<br />
ile turizm sektörüne değer katan isimleri<br />
onurlandıracağız.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
59
Bodrum the Region of Tourism<br />
12 months of tourism<br />
aim in Bodrum<br />
In the summer months, millions of tourists come from Turkey and<br />
abroad to Bodrum which is known as a tourism paradise with its<br />
magnificent nature and unique bays and beaches. It is aimed to<br />
spread the tourism mobility to 12 months with the national and<br />
international sports events organized in winter in the district.<br />
Bodrum Hoteliers Association General Secretary Orhan Kavala<br />
said in his statement on the subject that many tourists from<br />
England, Netherlands, Russia, Belgium, France, and Germany came<br />
to the district last year. Kavala stated that they will attend various<br />
fairs in abroad in the year 2019; ''We participated in fairs in Italy,<br />
France and England. The developments for the newyear seem<br />
pretty good. In the long view, there are fairs in Holland, Berlin and<br />
Moscow. These are very large fairs.''<br />
CHEAP VACATION OPPORTUNITY<br />
Orhan Kavala indicated that Turkey become a popular country for<br />
foreign people and said: "The services we offer are much better<br />
than the rival countries. We have more potential, and we also offer<br />
cheap holiday opportunity. It is extraordinary that this service is<br />
provided in return for small amount of money. One of the factors<br />
that increase these numbers is the prices. The earnings of the rival<br />
countries for their services is more than ours.<br />
NATIONAL AND INTERNATIONAL<br />
ACTIVITIES IN WINTER MONTHS<br />
During the winter months, sailing races are also held in our<br />
district. Some of these races are national, some of them are<br />
international. This brings intense dynamism to Bodrum. There<br />
can be thousands of people participating in these competitions.<br />
Sporters participating in sailing races reach a serious number.<br />
This is a serious contribution to the Bodrum hotel sector. The areas<br />
in which competitions will be held are rich in Bodrum and they<br />
have a lot of options. As the numbers increase in an international<br />
area, Bodrum will begin to advertise its popularity all over Europe<br />
and the world."<br />
Giant bus terminal in Bodrum<br />
Muğla Metropolitan Municipality is making<br />
a giant bus terminal with a land price of 24<br />
million 600 thousand TL (Turkish Liras),<br />
the tender price of 45 million 548 thousand<br />
TL, and 4 million TL of solar energy<br />
panels. In short with a total investment of<br />
74 million TL…<br />
completed in Muğla Menteşe and obtained<br />
80 percent of its energy from the roof, the<br />
roof of the Bodrum Bus Terminal will also<br />
consist completely of solar panels.<br />
Being the first in the bus terminal, there<br />
will also be six electric car charging stations.<br />
With the transfer of the present bus<br />
station, which is in the district, to the out<br />
of the county town, it is planned to relieve<br />
the urban traffic to a great extent.<br />
The construction of the Bodrum Bus<br />
Terminal, which is planned to be obtained<br />
its energy from the solar panels on the<br />
roof, is <strong>17</strong> thousand 1<strong>17</strong> square meters. It<br />
has 21 intercity bus platforms, 45 minibus<br />
platform, 10 minibus store platform, the<br />
capacity of parking lot is 157 vehicles, the<br />
parking garage is designed for 19 vehicles<br />
and the disabled parking lot has 8 vehicles<br />
capacity. Like the Menteşe Intercity Bus<br />
Terminal, which its construction was<br />
60 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Bodrum the Region of Tourism<br />
Bodrum mandarin became chips and Turkish delight<br />
Bodrum mandarin which grows in Muğla's<br />
Bodrum district, became worldwide famous<br />
with its fragrance and taste; besides<br />
the fruit itself, it attracts attention with its<br />
several alternative products such as chips,<br />
soda, jam, and Turkish delight.<br />
Nearly 3 thousand tons of harvest is obtained<br />
from 5 thousand acres of mandarin<br />
gardens which are located in different<br />
parts of the Bodrum Peninsula. The Washington<br />
orange, klemantin and satsuma<br />
grow in Bodrum besides the mandarin<br />
which is famous for its color, scent, taste<br />
and pip. Located between the old Bodrum<br />
houses in the neighborhoods of Bitez and<br />
Ortakent-Yahşi, mandarin gardens offer a<br />
visual feast during the winter season.<br />
SOURCE OF OXYGEN FOR BODRUM<br />
In his statement on the subject, İsmail<br />
Akpınar, who is the Acting President of<br />
Bodrum Citrus Producers Association and<br />
60-year-old mandarin producer, stating<br />
that Bodrum mandarin became known<br />
worldwide with its unique scent and color<br />
and continued as follows: "We see that<br />
most of the mandarin gardens have been<br />
sold. This is very saddening for us. Here<br />
I am calling to producers, the producers<br />
who have mandarin gardens in Bodrum<br />
can call us.'' Pointing out that the mandarin<br />
gardens' importance, Akpınar emphasized<br />
that mandarin, a geographical indication, is<br />
the source of oxygen for Bodrum.<br />
Green gold of tourism<br />
heaven Bodrum: OLIVE<br />
The olive, which has been picked with great efforts in January-December<br />
months in Muğla, one of Turkey's most popular tourism<br />
centers, is among the livelihoods of the locals. Also, a significant<br />
portion of this olive is converted to oil. Olive oil is obtained from<br />
the olives collected with great care by different methods.<br />
Olive and olive oil, which dates back to 3,000 years and is considered<br />
as a source of healing by different civilizations in Muğla,<br />
is the means of living of about 40 thousand farmers in organic<br />
production. The olives, also called green gold, are collected by<br />
hand or shake and are divided according to their types. Olives<br />
that are taken to processing plants and poured into the hole, also<br />
called funnel by the workers, are cleaned, washed and crushed by<br />
the machine system. Then the pulp and the juice of the olives are<br />
decomposed.<br />
USABLE BOTH IN TABLE AND INDUSTRY<br />
Oil and black water are separated and taken into the filter tank,<br />
the final residues are winnowed out and left into the rest tank. The<br />
natural oil is then filled into canisters and bottles, and reaches the<br />
tables through public markets and groceries. The remained olive<br />
pomace of the oil is re-grinded and used in various fields in the<br />
industry. Most of the olive and olive oil production in Muğla takes<br />
place in Milas, Bodrum, Yatağan and Menteşe districts.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
61
Antalya the Region of Tourism<br />
Favorite place of golf tourism Belek<br />
In recent years Belek, which is the region of Antalya, has<br />
become one of the favorite places of golf tourism. In the<br />
year 2018, approximately 120 thousand people came to Belek<br />
from 30 countries to play golf. International Association of<br />
Golf Tour Operators (IAGTO) Turkey and Antalya Golf Specialization<br />
Sports Club President Cahit Şahin said that Belek is<br />
one of the world's major golf resorts with its 16 high standard<br />
golf courses.<br />
Indicating that Antalya, which is located in the Mediterranean<br />
climatic zone, is a very suitable place for golf, Şahin said that this<br />
sport is also important to spread the tourism to 12 months and<br />
stated the followings: ''The golf season starts at Belek in September<br />
and continues until the end of May. Also, it is possible to<br />
play golf early in the morning during the summer. Mainly from<br />
Northern European countries, from China to South Korea, from<br />
Japan to Russia and Ukraine, people from all over the world are<br />
GREAT CONTRIBUTION TO<br />
TURKEY'S PROMOTION<br />
In addition to Turkish teams, other teams<br />
from Russia, Ukraine, Romania, Croatia, Sercoming<br />
to Antalya for playing golf. This year we hosted about<br />
120 thousand golf players from around 30 countries in Antalya.<br />
It created an added-value of around 125 million euros in terms of<br />
income.'' President Şahin concluded his speech as follows:<br />
PER CAPITA EXPENDITURE IS ABOVE ONE THOUSAND EURO<br />
''Those who come to play golf, also pay for the golf course in addition<br />
to the accommodation. The price of playing golf one time<br />
is average 150-165 euros in Belek region. A golf player is buying<br />
4-5 games in a week on average. Therefore, the gaining is much<br />
more according to other tourists. For the people coming to play<br />
golf, per capita expenditure is above one thousand euro. There<br />
are currently 16 golf courses in Belek. We had 550 thousand<br />
round games in 2012 at region. In the following years this number<br />
fell. In 2018, we approached these numbers with the increase by<br />
the number of tourists. Our goal for 2019 is to surpass the 2012<br />
numbers, the 550 thousand round game.''<br />
Best camping site Antalya<br />
Turkey's leading sports tourism center<br />
Antalya, will host numerous teams<br />
between January-March, 2019. Together<br />
with super league, lower leagues, football<br />
teams coming from abroad and teams<br />
from other sports, approximately 3 thousand<br />
teams will make camp in Antalya<br />
accommodation facilities.<br />
Antalya is a favorite city of the teams for<br />
camping with its suitability for climate,<br />
availability of fields with FIFA criteria,<br />
abundance of technical facilities and high<br />
services offered in hotels. These camps<br />
provide great benefits in terms of the<br />
promotion of Turkey and tourism of winter<br />
season. Sports Tourism Association Chairman<br />
Recep Şamil Yaşacan, said in a statement<br />
on the subject that the local and foreign<br />
football teams will come for camping<br />
beginning from January in Antalya, which<br />
has more than <strong>17</strong>0 football fields. Yaşacan<br />
telling that Antalya is known in the world<br />
and attracted the attention of all teams,<br />
said the followings:<br />
FACILITIES ARE BEST IN THE WORLD<br />
"The airplanes coming to Turkey from all<br />
over the world is effective as well as the<br />
natural beauty and great weather. We have<br />
to raise this even more. The best camping<br />
place in football and other sports branch<br />
is Antalya. Our hotels and facilities are the<br />
best in the world. In December, January,<br />
February and March that are dead seasons<br />
for hotels normally, but thanks to sports<br />
tourism, accommodation facilities in<br />
Antalya become full. Thus, workers do not<br />
become unemployed.<br />
Chairman<br />
Recep Şamil<br />
Yaşacan.<br />
bia, Slovenia, Czech Republic, Hungary and<br />
Turkish Republics will camp in Antalya too.<br />
Sport tourism proves that Turkey is a reliable<br />
country. When teams come here, television<br />
programs of their countries announce<br />
'Zenit, Spartak Moscow, Schalke, Werder<br />
Bremen, Dortmund are camping in Antalya'.<br />
And this become Turkey's promotion and<br />
advertisement. Sports tourism's contribution<br />
to promotion is very important."<br />
62 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Antalya the Region of Tourism<br />
VALİ KARALOĞLU:<br />
Antalya is turning into<br />
a multicultural city<br />
Antalya Governor Münir Karaloğlu accepted<br />
the committee including the President<br />
of Russian Art and Culture Association<br />
Irina Balcı, President of Ukrainian Culture<br />
and Art Association Olesya Mercan, President<br />
of Iraq Turkmen Union and Solidarity<br />
Association Kürşat Çavuşoğlu within the<br />
scope of International Migrants Day.<br />
Karaloğlu said; "Antalya is an immigrant city.<br />
We have friends from 154 countries coming<br />
to our city and living here. Some of them<br />
come for education, some of them to start a<br />
new business, some to find a job, and some<br />
to live in Antalya at their retirement. We live<br />
peacefully with over 80 thousand foreign<br />
national friends in our city. In this regard,<br />
Antalya is turning into a multicultural city."<br />
TURKEY IS A COUNTRY THAT MANAGES<br />
THE IMMIGRATION ISSUE<br />
Governor Münir Karaloğlu noting that<br />
Antalya is the province where most foreigners<br />
dwell in after Istanbul, stated the<br />
followings: "Turkey is not a country that<br />
is watching the migration issue, but also<br />
capable of managing it. We have General<br />
Directorate of Migration Management<br />
under the Ministry of Interior. A serious<br />
migration policy is occurring in Turkey.<br />
We also carry out different activities<br />
through migration management. Harmonization<br />
meetings were held in Antalya and<br />
Alanya, now migrants have both rights and<br />
responsibilities. We have branch offices of<br />
migration management in Antalya, Alanya,<br />
Kemer and Manavgat. We see migration as<br />
a wealth. As a nation, we always say that<br />
we are an immigrant nation."<br />
BEST EXAMPLE TO THE WORLD<br />
Russian Culture and Art Association<br />
President Irina Balcı signified that Antalya<br />
is the best example to the world, spoke as<br />
follows: "You are greeting immigrants very<br />
nicely, so we see Antalya as our second<br />
home. We are living here very happily. Our<br />
children are living very happily. Your door<br />
is always open for foreigners. I have never<br />
seen this anywhere in the world. Hopefully<br />
we will continue to live here together."<br />
MENDERES TÜREL:<br />
Antalya will be the star of the world<br />
Antalya Metropolitan Mayor Menderes<br />
Türel, came together with the high school<br />
students and made a joyous conversation.<br />
Telling his experiences and answering<br />
students' questions, Türel reminded that<br />
he was graduate from Antalya High School<br />
and said: "We will strengthen Antalya that<br />
is a brand city and make it unrivaled. Antalya<br />
will be the star of the world."<br />
that success comes. If you enjoy a job, you<br />
will be successful. Antalya is a city as big<br />
as Switzerland with 640 km of coastline.<br />
While doing normal municipal services on<br />
such a wide geography, on the other hand<br />
we make projects such as Konyaaltı Beach<br />
Project, Boğaçayı Project, rail system<br />
which will add a vision to Antalya. Doing all<br />
of these things comes from working hard.<br />
Mayor Türel pointed out the importance<br />
of planning life correctly and gave these<br />
advices: "If you plan your life right, life becomes<br />
more enjoyable and make you successful.<br />
Setting goal is very important for<br />
you. Good intention and sincerity are the<br />
most important funds of your work. After<br />
IT WILL BE THE FIRST<br />
Antalya is the third city that hosts the<br />
most visitors in the world along with New<br />
York. Tourists do not come here in vain. We<br />
catched many cities that are prominent<br />
in tourism, in fact we got ahead some of<br />
them. Now, we are going to advance to be<br />
the first in the world. We are going to get<br />
ahead of Paris and London. We will ensure<br />
that tourists coming to Antalya are tourists<br />
with high income levels. Now, we are trying<br />
to make a cruise port and new marina port<br />
areas. We will strengthen Antalya in the way<br />
of branding and make it unrivaled."<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
63
Cappadocia the Region of Tourism<br />
Great contribution<br />
to economy from<br />
balloon tours<br />
The economic contribution of the tourists,<br />
who are participating in the hot air balloon<br />
tours in Cappadocia and watching the<br />
region's historical, cultural and natural<br />
beauties from the bird's eye view, was<br />
about 70 million Euros last year. Balloon<br />
tours, which have attracted more attention<br />
every year and become the locomotive<br />
of Cappadocia tourism in recent<br />
years, offer a unique experience to local<br />
and foreign tourists who come to see the<br />
natural beauty of the region.<br />
The balloons soaring in the sky one after<br />
the other in the early hours of the morning<br />
when weather conditions are convenient,<br />
add a different harmony to the unique view<br />
of the region. By the tours organized by 25<br />
companies operating in the region, balloons<br />
soar to the sky with the first lights of the<br />
morning. In the area where 100 balloons are<br />
allowed to fly at the same time, another<br />
50 balloons can be raised later in the<br />
day depending on demand and weather<br />
conditions. In the region which became the<br />
center of the hot air balloon sector, the average<br />
price of one-hour balloon tour varies<br />
between 120-<strong>17</strong>0 Euros per person.<br />
BECAME A SECTOR ALL BY ITSELF<br />
Mustafa Durmaz, President of Göreme Tour-<br />
ism Development Cooperative, said that the<br />
most demanded balloon flights in different<br />
countries are in Cappadocia. During the tour,<br />
the beautiful colors of the balloons gives<br />
a novel touch to the landscape. Mustafa<br />
Durmaz, continued as follows: "The year<br />
2018 was excellent for tourism and the<br />
balloon sector in Cappadocia. 90 percent<br />
of the guests want to ride the balloon. For<br />
those who could not ride the balloon due to<br />
the weather conditions in the recent months,<br />
additional flights were organized at different<br />
times during the day to meet this need.<br />
The balloon became a sector of itself. It contributes<br />
greatly to the economy, also creates<br />
employment in the region. In addition to the<br />
pilot, a wide team consists of ground crew<br />
and service staff is available."<br />
Record tourist increase in Cappadocia<br />
There is a record increase in the number of people coming to<br />
see Turkey's tourism center Cappadocia that is known for its<br />
natural, historical, and cultural richness. The number of tourists<br />
visiting the region in 2018 increased by 34 percent compared to<br />
the previous year and became 2 million 949 thousand 542.<br />
In 2018, Cappadocia hosted the most visitors in August with<br />
the number of 412 thousand 559. Göreme Open Air Museum,<br />
which is one of the most popular touristic areas in the region,<br />
is visited by 1 million 105 thousand 693 tourists, Kaymaklı<br />
Underground City 532 thousand 396, Hacıbektaş Veli Museum<br />
443 thousand 160, and Derinkuyu Underground City 381<br />
thousand 726 local and foreign tourists.<br />
MORE THAN 3 MILLION TOURISTS ARE EXPECTED IN 2019<br />
Yunus Ünal, President of Chamber of Tourist Guides, stated that<br />
the number of tourists coming to the region is expected to increase<br />
in 2019, and that if the accommodation facilities in the province<br />
are insufficient, the visitors can be brought to Cappadocia after<br />
spending the night in the nearby cities and continued as follows:<br />
"Cappadocia is one of Turkey's most important tourism destinations.<br />
Around 3 million tourists visited the region last year. Tourists<br />
visiting the region participated in various activities. In 2019, we<br />
expect more than 3 million tourists. We believe that Cappadocia<br />
will gain more momentum in the tourism sector next season."<br />
64 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Cappadocia the Region of Tourism<br />
Tastes of Chinese cuisine are in Cappadocia<br />
Chinese restaurants in the Cappadocia<br />
region, visited by hundreds of thousands<br />
of Chinese tourists each year, offer its<br />
customers unique tastes that are suitable<br />
for their palate. After the announcement of<br />
2018 is the year of ''Turkey Tourism Year'',<br />
there has been a significant increase in the<br />
number of Chinese tourists coming to our<br />
country. Turkish and Chinese entrepreneurs,<br />
who are roll up their sleeves to turn this<br />
dense to an opportunity, opened the restaurants<br />
where various tastes were served.<br />
The Chinese, who visited Cappadocia<br />
which is on the UNESCO World Heritage<br />
List, while visiting the touristic centers all<br />
day long, they can find their own cuisine<br />
in four different Chinese restaurants<br />
that are in service in the town of Göreme.<br />
Shaun Li, who serves handmade pasta to<br />
his customers, which is indigenous to China,<br />
said in his statement to our magazine<br />
that he had been working in a restaurant in<br />
Istanbul for 12 years and he had opened his<br />
own business in Cappadocia after learning<br />
Turkish at an intermediate level, and added<br />
that they are making handmade pasta and<br />
glazed chicken, which are in great demand<br />
in China in ''fast food'' category for the<br />
Chinese tourists.<br />
"WE EXPECT TO SEE TURKS TOO"<br />
Shaun Li stated that Turkish customers<br />
have showed interest in pasta, and said the<br />
followings: "A few months ago, we opened a<br />
place of our own in Cappadocia. The Chinese<br />
like it very much. Sometimes Turkish people<br />
come but they just eat pasta. Our master<br />
prepares the pasta completely by his hand<br />
in front of the customers. We bring some<br />
spices from our country. We do Chinese food<br />
in Cappadocia and we expect to see Turks."<br />
CONSIDERABLE INTEREST ABOVE<br />
EXPECTATIONS<br />
Bekir Coşkun, the owner of another<br />
company, offering various tastes from the<br />
Chinese cuisine to the customers with the<br />
help of Chinese chefs, said that they were<br />
pleased with the interest in the sector.<br />
Coşkun stated that they considered to<br />
make such an investment for a lot of visitor<br />
come from China to Cappadocia and<br />
continued as follows: "We brought a cook<br />
from China to reflect their own kitchen.<br />
Customers' interest is well above our<br />
expectations. Tourists who have planned<br />
trips to Turkey, become very happy when<br />
they see a restaurant that makes foods<br />
from their own country in Cappadocia.<br />
It become a surprise for them. We also<br />
host citizens of other countries who like<br />
Chinese cuisine."<br />
Tour by vintage car among<br />
fairy chimneys<br />
Fairy chimneys in Cappadocia, which is Turkey's most important tourism<br />
centers, historic monasteries carved from rock, and valleys covered with<br />
natural rock formations became white after the snowfall with the arrival<br />
of the winter season.<br />
Giada Wang, a Chinese tourist traveling among the snow-covered fairy<br />
chimneys by a vintage car, stated that she came to Cappadocia for her<br />
Christmas holiday. Renting a classic vehicle she encountered in a business<br />
in the region, Wang said that she had been exploring Cappadocia,<br />
which is on the UNESCO World Heritage List, and admired the region's<br />
historical, cultural and natural beauties.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
65
Röportaj<br />
Bir turizm elçisi:<br />
SEDAT<br />
BORNAVALI<br />
REHA KADAK<br />
Turizmin en önemli öğelerinden biri, turizm rehberleri...<br />
Alanında donanımlı bir rehber, yaşadığı ülkenin tanıtım<br />
elçisi konumuna gelebilir. Ülkemizde de alanında uzman,<br />
akademik unvanları olan önemli turizm rehberleri mevcut.<br />
Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli turizm insanlarından<br />
akademisyen, yazar, tercüman, turizm rehberi, kısaca<br />
bir turizm elçisi Sedat Bornovalı ile <strong>TOURMAG</strong>’in yeni<br />
sayısında bir araya geldik; kariyeri, turizm çalışmaları ve<br />
yeni görevi İstanbul Turist Rehberleri Odası Başkanlığı<br />
üzerine konuştuk.<br />
Turizm alanında ülkemizin önemli birliklerinden olan<br />
İstanbul Turist Rehberleri Odası’ndaki (İRO) yeni<br />
görevinizi kutlar ve iyi bir turizm dönemi dileriz. Sedat<br />
Bornovalı’nın geniş bir CV’si ve turizm alanında önemli<br />
hizmetleri var. Geçmişten günümüze Sedat Bornovalı<br />
hikâyesini ilk ağızdan dinleyebilir miyiz?<br />
Çok teşekkür ediyorum. Hizmetim olduğu ifadesi sizin<br />
yüksek iltifatınız. Ancak turizm sektöründe 30 yılı aşan<br />
mesaimin bulunduğu doğrudur. İstanbul’daki İtalyan Lisesi’nde<br />
okuduğum sırada takip ettiğim ve diğer okulların<br />
müfredatında pek de bulunmayan, kültür varlıklarımıza<br />
ilişkin içerik; kentim ve ülkem konusunda farkındalığımın<br />
daha okul sıralarında artmasını sağlamıştı. Aldığım büyük<br />
keyif, bunu paylaşma eğilimini de beraberinde getirdi.<br />
Çevremi, ülkemi tanıtma arzusu, gündelik yaşamımda<br />
belirleyici oldu, ardından da mesleğim haline geldi. Turizm<br />
İşletmeciliği, Sanat Tarihi ve Coğrafya diplomaları bu<br />
sürecin parçası... Yoğunlukla yazın yapılabilen rehberlik<br />
mesleği, akademik takvimimle fazla çakışmadan<br />
eğitimimi sürdürmeme olanak verdi. Bu sayede Mimarlık<br />
Tarihi dalında yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı da<br />
tamamlayabildim.<br />
İRO, sizinle birlikte yeni bir döneme girdi. İRO’nun yeni<br />
çalışmaları, projeleri neler olacak 2019’da?<br />
Hizmet sektöründe yalnız başına faaliyet göstermek<br />
mümkün olamıyor. Hizmet sektörünün kurumları için<br />
de aynı şey geçerli. Mümkün olduğunca sektörün tüm<br />
paydaşlarıyla yoğun iş birliği ve sinerji arayışı, temel anlayışımız<br />
olacak. Yönetim kurulumuzun çoğunluğu benden<br />
çok daha genç... Bu da yeni eğilimleri benimseyen, hatta<br />
66 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Röportaj<br />
bunları belirleyen bir ekip olarak kurumumuzu<br />
ve elden geldiği kadarıyla mesleğimizi<br />
yeni nesillere hazırlayan bir dönem olma<br />
şansını bize verecek diye ümit ediyorum.<br />
Ülkemizin son yıllarda değişen bir<br />
turist profili var. Ortadoğulu turistler,<br />
ülkemizin turist popülasyonunun<br />
çoğunluğunu oluşturuyor. Bu durum<br />
rehberlerimizi olumlu ya da olumsuz<br />
anlamda nasıl etkiledi?<br />
Yeni pazarların gelişmesi her açıdan çok<br />
olumlu... Ülkemiz kadar çok yönlü zenginlikler<br />
barındıran bir bütünün sadece geleneksel<br />
Batı pazarlarıyla sınırlı bir ziyaretçi<br />
kitlesinin bulunması, zaten olağan değildi.<br />
Sadece Ortadoğulu değil, Uzakdoğulu<br />
turistler ve Latin Amerika kaynaklı önemli<br />
bir turizm hareketi de son zamanlarda gelişerek<br />
sektörümüze damgasını vurmakta.<br />
Hemen her ulusa ana dillerinde hizmet<br />
verebilen rehberlerimizin dünya çapındaki<br />
itibarlarına, bu hızlı uyum becerisi de<br />
mutlaka olumlu katkı yapıyor ve yapmaya<br />
devam edecektir.<br />
Sizin birçok kimliğiniz var; akademisyen,<br />
yazar, turizm rehberi, tercüman, sanat<br />
tarihçisi gibi. Hepsi de kültür ve turizm<br />
ayağına hizmet eden alanlar. İstanbul<br />
özelinde konuşacak olursak; Roma,<br />
Bizans ve Osmanlı gibi tarihin en önemli<br />
imparatorluklarına başkentlik yapmış ve<br />
bu medeniyetlerin hâlâ izlerini taşıyan<br />
eşsiz bir şehir... İstanbul, dünya turizminde<br />
tarihinden mimarisine hak ettiği ilgiyi<br />
görüyor mu? Bu ilginin artmasına yönelik<br />
ne gibi çalışmalar yapılmalı?<br />
İstanbul’un gerçek anlamda hak ettiği<br />
ilgiyi görebilmesine olanak yok. İstanbul,<br />
hak ettiği kadar turisti taşıyamayacak<br />
kadar kırılgan kültür varlıkları barındırıyor.<br />
Kentin o kadar yıpranmasına gönlümüz razı<br />
olmaz. Önemli olan, dünya çapında kültür<br />
yaşamında daha fazla mevcut olarak,<br />
İstanbul’un hak ettiği düzeydeki turistleri<br />
buraya çekmek... Kıymetini bilen, daha<br />
fazlasını isteyen, uzun süre kalan ve tekrar<br />
gelen, sürekli keşfetmek isteyen turistlerin<br />
oranını arttırmak gerekiyor. Bireysel olarak<br />
rehberler bu tanıtımı her gün yapıyor.<br />
Turistlerin sadece gördükleri yerleri tanıtmakla<br />
kalmıyoruz, aslında göremedikleri<br />
ve tekrar gelerek görmeleri gereken ne çok<br />
şey daha olduğunu düzenli olarak onlarla<br />
paylaşıyoruz. Genelde ilgiyi arttırmak için<br />
yeni eğilimlere hep uyum sağlayan esnek<br />
bir tanıtım politikası benimsenmelidir.<br />
Bunun için ilk aşamada, turizmin sahada<br />
yabancılarla da bire bir sürekli irtibatta<br />
bulunan, günlük beklentileri her an duyan<br />
ve algılayan temsilcileri olan rehberlerin<br />
Turizm Tanıtma Fonu yönetiminde yer alması,<br />
pazarın içinden anlık taleplerin dolaysız<br />
olarak gündemde tutulması açısından<br />
belirleyici bir fayda olacaktır.<br />
Önemli devlet adamları, diplomatlar,<br />
kültür-sanat ve edebiyatçılarla bir araya<br />
geldiniz, onlara tercümanlık ve rehberlik<br />
yaptınız. Bu isimlerden hangileri en çok<br />
hafızanızda yer etti?<br />
Bu saydığınız kapsamdaki kimselerin<br />
hepsi, kuşkusuz insanın zihninde silinmez<br />
hatıralar bırakıyor. Diğer yandan devlet<br />
adamları ve dini liderler gibi isimler, hem<br />
az zamanı bulunan hem de kişisel sohbet<br />
açma cesaretini daha kısıtlı gösterebildiğimiz<br />
simalar. Uzun vakit geçirebildiğim<br />
ve kendi arzusuyla çok uzun sohbetler<br />
için zamanını bana ayıran yazar Umberto<br />
Eco’yu, sanırım bana en zengin hatıralar<br />
kazandıran ünlü isim olarak hatırlayacağım.<br />
Son olarak, yakın zamandaki kişisel<br />
çalışmalarınızdan bahsedelim istiyorum.<br />
Kısa süre önce yayımlanan "Boğaziçi’nin<br />
Tarih Atlası" adlı kitabım, rehberlik alışkanlıklarımla<br />
kolay okunur halde sunmaya<br />
çabaladığım bir akademik çalışma olarak<br />
büyük ilgi gördü. Bu ilgiden yola çıkarak,<br />
fiilen birlikte gezemediğim kişilere de<br />
bilgi dünyasında bir anlamda rehberlik<br />
yapabilmek amaçlı olarak kitap çalışmalarıma<br />
biraz daha ağırlık verebilmeyi ümit<br />
ediyorum. Ancak önceliğim, kuşkusuz meslektaşlarımın<br />
tevdi ettiği temsil görevini<br />
hakkıyla yerine getirmekte olacak.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
67
Best Men<br />
Amsterdam’ın<br />
altını üstüne getirdik<br />
SERDA BÜYÜKKOYUNCU<br />
i serdabuyukkoyuncu<br />
‘Alem Men’ olur da içinde ‘Best Men’ olmaz mı?<br />
Kim mi Best Men? Aşkolsun; yer yerinden oynadı,<br />
bilmeyen kalmadı, magazin dünyası sallandı. Daha<br />
yeni dergi sayfalarında boy boy poz verdik de,<br />
bizimle röportajlar yapıldı.<br />
Best Men, yani seyahat yazarları bendeniz Serda<br />
Büyükkoyuncu ve Saffet Emre Tonguç... Nam-ı<br />
diğer ‘modern zamanlar seyyahları’, yani Best Men<br />
adlı ortaklar... Bizi pek çok yerde görüyorsunuz;<br />
dergilerde, gazetelerde, televizyon programlarında<br />
konuk olarak ya da birbirinden ayrıcalıklı yerleri<br />
anlattığımız kendi televizyon programımızda,<br />
hatta ‘Piri’ isimli sesli seyahat uygulamamızla yurt<br />
dışında... İşte o programın Amsterdam bacağında<br />
gecesini ayrı, gündüzünü ayrı gezdik, kazan-kepçe<br />
misali Amsterdam’ın.<br />
Biz gezdik, haydi sizi de gezdirelim dedik. Ha haa<br />
haa... Yanıldınız, gayet edepli bir yazı bu... Fenerin<br />
kırmızı olduğu halleri yazacağımı düşünüyorsanız,<br />
feci yanıldınız.<br />
AMSTERDAM'I NASIL BİLİRDİNİZ?<br />
1200’lü yıllarda Amstel nehrinin ağzında, sulak<br />
araziler üzerinde bir balıkçı kasabası olarak<br />
kurulmuş Amsterdam. Balıkçılar, sellerden<br />
korunmak amacıyla ‘terp’ adı verilen tepecikler<br />
oluşturmuşlar ve buralara yerleşmişler. Önce adı<br />
Amstel nehrinin üzerine kurulan bir tür baraj olan<br />
bu su bendi (dam) sebebiyle Amstelredamme’mış.<br />
Zamanla değişerek Amsterdam olmuş. Yaa, öyle<br />
oldum olası Amsterdam mı zannediyordunuz yoksa<br />
bu sulak diyarları? Adamlar selden kurtulmaya<br />
çalışırken kuruvermişler Amsterdam’ı.<br />
Amstel nehri üzerine inşa ettikleri bu baraj<br />
sadece gelgitleri kontrol etmekle kalmamış,<br />
büyük gemilerin nehir geçişini de engellemiş. Bu<br />
gemiler, mallarını iç bölgelere iletebilmek için<br />
yerel tekneleri, mavnaları kullanmak zorunda<br />
kalmış. Hollanda Kontu Floris, 1275’de Amstel<br />
nehrine yapılan bu baraj civarında yaşayanlara<br />
nehirden geçiş ücreti ödemeden ticaret yapma<br />
izni vermiş. Böylece Amsterdamlılar, vergi<br />
68 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Best Men<br />
vermeden topraklarından geçme özgürlüğüne<br />
kavuşmuş. Bu da Amsterdamlılara<br />
nehir boyunca ticaret tekelini tanımış.<br />
Önemli bir gelir kaynağı oluşmuş, yani bir<br />
tür köprünün başını tutma hesabı...<br />
Kasaba halkı türlü tekniklerle sellerden de<br />
düşmanlarından da korunmayı öğrenmiş.<br />
Aynı zamanda avladıkları ringa balıklarını<br />
uzun süreli saklayabilmek için geliştirdikleri<br />
bir yöntem sayesinde kasaba halkı,<br />
Avrupa’ya balık ihraç etmeye başlamış.<br />
Bir yandan da Hamburg’dan getirdikleri<br />
biraları satmaya başlamışlar. 1323’de ise<br />
gümrüksüz bira limanı haline gelmişler.<br />
Bu sayede daha da zenginleşmişler. Kıyı<br />
boyunca yaptıkları, ambarları olan evleri<br />
depo olarak kullanmışlar. Bu depo evlerin<br />
cepheleri ahşap, çatıları sazdanmış. 1421<br />
ve 1452’de yaşanan büyük yangınlardan<br />
sonra kentteki bina inşaatlarında ahşap<br />
kullanmak yasaklanmış ve yerine tuğla<br />
kullanılmaya başlanmış.<br />
1600-<strong>17</strong>00 yıllarında altın çağını yaşamaya<br />
başlamış Amsterdam. <strong>17</strong>. yüzyıl<br />
başlarında, dünyanın en varlıklı şehirlerinden<br />
biri haline gelmiş. Ayrıca Amsterdam'dan<br />
Kuzey Amerika'ya, Afrika'ya,<br />
Baltık Denizi'ne yapılan gemi seferleri ile<br />
dünya ticaret ağı oluşturulmuş. 18. ve 19.<br />
yüzyıllarda İngiltere ve Fransa’ya karşı<br />
girişilen savaşlar nedeniyle Amsterdam'ın<br />
refah düzeyinde de gerilemeler yaşanmış.<br />
1815'te Hollanda Krallığı kurulmuş. Hızla<br />
gelişen ticari ihtiyaçları karşılamak üzere<br />
finansal yapılanma ve bankacılık uygulamaları<br />
bu dönemde gelişmiş. Zenginliğin<br />
sonucu gelen refah, güzel sanatları ve<br />
bilimsel çalışmaları bu dönemde hızlandırmış.<br />
Rembrandt, Frans Hals, Vermeer<br />
ve Paulus Potter gibi ünlü sanatçılar bu<br />
dönemde yaşamış.<br />
19. yüzyılın sonlarında şehre yeni müzeler,<br />
bir tren istasyonu ve bir konser salonu<br />
inşa edilmiş. Şehri Ren Nehri'ne ve Kuzey<br />
Denizi'ne bağlayan su kanallarıyla, Amsterdam'ın<br />
tüm Avrupa'yla ve dünyayla olan<br />
ticari bağları daha da gelişmiş. Hollanda,<br />
1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış,<br />
yerleşim bölgelerini ve tarım alanlarını<br />
büyütecek yöntemlerle toprak kazanmaya<br />
çalışmış. 2. Dünya Savaşı’nda da tarafsız<br />
kalmayı seçmiş Amsterdam, ancak 1940’da<br />
Almanya’nın işgali üzerine kraliyet ailesi<br />
ve parlamento üyeleri kaçarak Londra’ya<br />
sığınmışlar. Yahudilerin gördüğü zulmü<br />
protesto eden Hollandalı liman işçileri, bir<br />
günlük grev yapmışlar ancak hemen hemen<br />
tüm Yahudiler toplama kamplarına götürülmüş.<br />
Savaşta sadece 5 bin Hollandalı<br />
Yahudi sağ kalabilmiş.<br />
Savaştan sonra ülke toparlanmaya çalışırken,<br />
müteahhitler kanal evlerini ve boş<br />
binaları yıkmak istediklerinde Amsterdamlılar<br />
bu yapıların kendilerine miras kaldığını<br />
düşünerek yıkıma izin vermemişler. Günümüzde<br />
de bu tarihi yapı korunmuş. Avrupa<br />
Birliği’ne 1957’de dâhil olması ve bunun<br />
ilerleyen sonuçları sebebiyle de bu güzel<br />
şehre vize almadan gelemez olmuşuz.<br />
Venedik’tekinden daha çok sayıda 100<br />
km’yi aşan 100’den fazla kanalıyla, 1200<br />
köprüsüyle, Avrupa’nın en çekici ve<br />
heyecanlı şehirlerinden biri Amsterdam.<br />
Kanallar birbirlerine köprü ve taş yollarla<br />
bağlı. Küçük bir şehir olduğu için her yere<br />
yürüyerek gidebilirsiniz. Kentin planı başlangıçta<br />
karmaşık gibi görünse de daha çok<br />
bir örümcek ağı biçiminde. Örnek olarak<br />
meydanı geniş cadde ve dar sokaklardan<br />
oluşan at nalı şeklindeki Amsterdam’ın<br />
merkezi Dam’ı gösterebilirim. Meydan, eski<br />
suyolları ve büyük çemberler şeklinde kanallarla<br />
çevrili. Bu kanallar ağına 'grachten'<br />
deniyor. Kentte kaybolursanız korkmayın,<br />
bu kanallar H, K, P dizisiyle alfabetik sıralı…<br />
Haydi gelin, turlayalım Amsterdam’ı ve<br />
Amsterdam sokaklarını...<br />
Amsterdam Centraal<br />
Sint Nıcolaaskerk<br />
Beurs Van Berlage<br />
AMSTERDAM CENTRAAL<br />
Ana tren istasyonundan başlayalım önce...<br />
Ne de olsa günümüzde uluslararası ticaret<br />
ve ulaşımının can damarlarından biri tren<br />
yolları kuşkusuz... Ancak eski liman duvarının<br />
olduğu yere 'Amsterdam Centraal'<br />
adı verilen merkez istasyonu inşa etmek, o<br />
dönemlerde deniz ticaretiyle yaşayan bir<br />
şehir için çok ağır bir darbe olmuş. İstasyon<br />
1889 yılında açılmış ve şehrin en önemli<br />
simgesi olan eski limanın yerini almış, deniz<br />
ulaşımının yükünü tamamıyla ortadan<br />
kaldırmış. Amsterdam’ın uluslararası tren<br />
bağlantısı bu istasyondan başlıyor.<br />
SINT NICOLAASKERK<br />
Centraal istasyonuna arkanızı dönerek<br />
kent merkezine doğru ilerlerken sol<br />
tarafta kulelerini gördüğünüz kilise, Aziz<br />
Nikolas Kilisesi... Denizcilerin koruyucusu<br />
Aziz Nikolas, Amsterdam’ın çok önemli<br />
dini ikonlarından biri... Hollanda’daki pek<br />
çok kilise onun adına yapılmış ve Hollanda’nın<br />
etkinliklerinden biri olan “Hediye<br />
Verme Günü” de yine bu isim altında<br />
gerçekleştiriliyor. Mimar Adrianus Bleijs<br />
tarafından yapılan bu kilisede, katoliklerin<br />
yaşamının zorlaştırıldığı o dönemlerde<br />
ki yapılmış gizli şapeller de var. Binanın<br />
içine girersiniz, kare sütunları ve köşeli<br />
kemerleri ile gerçekten anıtsal bir yerde<br />
olduğunuzu hissedeceksiniz. Bakalım<br />
mihrabın üzerindeki Habsburg İmparatoru<br />
Maximilian’ın şehrin sembolü olan tacını<br />
bulabilecek misiniz?<br />
BEURS VAN BERLAGE<br />
İstasyon karşısındaki köprüyü geçince<br />
solunuzda üstü camla kaplı tur teknelerinin,<br />
sağınızda ise cafelerin olduğu bulvarın adı<br />
Damrak... İstasyondan yürüyerek 5 dakika,<br />
Dam bulvarının başlangıcından 3 dakika<br />
mesafede olduğunu gördüğünüz bu binanın<br />
arkasına geçin. Ülkenin ünlü Bijenkorf çok<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
69
Best Men<br />
Oudekerk<br />
Kırmızı Fener Mahallesi<br />
De Waag<br />
Rembrant’ın Evi<br />
katlı alışveriş merkezini gördünüz mü? Evet,<br />
burası vakti olanlar için daha sonra gelinecek<br />
yerler arasına not edildi mi? Tamam, şimdi<br />
tekrar binanın önüne gelelim. Şu an eski<br />
borsa binası Beurs Van Berlage’nin önündesiniz,<br />
yani Damrak’ın başında. Bina, 1903 yılında<br />
açıldığında mimarisi çok modern bulunmuş.<br />
Binanın sade çizgileri, 19. yüzyıl sonundaki<br />
mevcut mimari tarzlardan oldukça farklı. Bu<br />
yapısıyla klasik mimariden uzaklaşmanın<br />
bir kanıtı sanki... Bu tasarım, daha sonraları<br />
Amsterdam ekolüne de önayak olmuş.<br />
OUDEKERK<br />
Amsterdam’ın en eski cemaat kilisesinin<br />
yapımına 13. yüzyılda başlanmış. Üç yüzyıl<br />
boyunca da ek şapellerle bina büyütülmüş,<br />
yoksulların sığındığı, tüccarların bir araya<br />
geldiği çok süslü bir kilise olmuş ve daha<br />
çok cemaate hizmet edebilir hale gelmiş.<br />
Hazırlıklı olun, Rembrant’ın karısı Saskia’nın<br />
da mezarının bulunduğu çok sayıda mezar<br />
taşına rastlayacaksınız. Tarihten kesitler<br />
betimlenmiş vitray pencereleriyle, barok<br />
mimarisiyle çok görkemli görünen kiliseden<br />
etkilenmemek mümkün değil. John Westerman’ın<br />
meşe ağacından yapılmış muhteşem<br />
orgunun 8 körüğü ve 54 tane de etkileyici<br />
yaldızlı borusu var. Mermer ve ahşap dini<br />
kabartmalarla süslü bu orgun fotoğrafını<br />
çekmeyi unutmamalısınız. Hah işte, şimdi<br />
geldik Amsterdam’ın kalbine. Bekleyen<br />
dervişler, muradına ermişler...<br />
KIRMIZI FENER MAHALLESİ<br />
Oude Kerk Kilisesi’nin güneybatısındaki<br />
bölgenin adı, liman şehri olması sebebiyle<br />
denizcilere hizmet eden hayat kadınlarının<br />
evlerinin dışına astıkları kırmızı fenerlerden<br />
geliyor. Amsterdam’da bu mesleğin kökenleri<br />
13. yüzyıla dek uzanıyor. Amsterdam’ın<br />
liman şehri olması ve şehre gelen çok sayıda<br />
gemi mürettebatının ihtiyaçları sebebiyle<br />
bir meslek halini almış. Hatta malum meslek<br />
o kadar yaygınlaşmış ki, bu konuda önlemler<br />
almaya gerek duyulmuş. Belirlenmiş olan<br />
alanların dışına çıkan kadınlar, trampet ve<br />
düdükle uyarılarak geri yollanıyormuş. Bu<br />
mahalle sadece seks turizmine ve hayat<br />
kadınlarına değil; mağazalar, restaurantlar<br />
ve iş yerlerine de hizmet ediyor. Akşamları<br />
daha çok yetişkinlere yönelik eğlence ve<br />
şovlarla mahalle çok renkli bir hale geliyor.<br />
Kırmızı neon ışıkları altındaki pencerelerde<br />
müşteri bekleyen hanımlar, modern Amsterdam’ın<br />
simgelerinden...<br />
DE WAAG<br />
Oude Kerk Kilisesi’nin güneydoğusunda<br />
şehrin yapılarından biri. Bu bina, Amsterdam’daki<br />
en eski sınır evi. Buraya gelmek<br />
için Çin mahallesini kullanmanızı öneririm<br />
ama yaya olarak gelmelisiniz. Çünkü Çin<br />
mahallesindekiler, burada bisiklete binmeyi<br />
yasaklatmışlar. De Waag, aslında 1450<br />
büyük yangınından sonra yapılan duvarlarla<br />
birlikte şehrin doğudaki sınırlarını belirlemiş.<br />
Ve 1488'de kullanılmaya başlanmış.<br />
Kuleleri ve mimarisiyle çok hoş görünse de,<br />
16. yüzyılda halka açık idamların yapıldığı<br />
yer olarak tarihe geçmiş. Burada idamlar<br />
gerçekleştirilir ve mahkumlar kulelerde<br />
akıbetlerini beklerlermiş.<br />
REMBRANT’IN EVİ<br />
Kırmızı Fener uymadıysa size kırmızı panjur<br />
verelim. Kırmızı panjurlu, üç katlı bu bina,<br />
Rembrant’ın meşhur olduğu dönemlerde<br />
oturduğu ev. 1639’dan 1660 yılına kadar bu<br />
binada yaşamış zat-ı muhterem. Mezarı<br />
Oude Kerk’te bulunan karısı Saskia ve mezarı<br />
Zuiderkerk’de olan oğlu Titus ile bu evde<br />
yaşamış ve büyük bir stüdyo kurarak çok<br />
sayıda öğrenci yetiştirmiş. Fakat 1656 yılında<br />
iflas edince tüm mal varlığını satmak zorunda<br />
kalmış. 1990’da aslına sadık kalınarak yeniden<br />
dekore edilmiş ve müze haline getirilmiş.<br />
WATERLOOPLEIN<br />
Adını ünlü Waterloo Savaşı'ndan alan bu<br />
bölgede kurulan şehrin en eski bitpazarı,<br />
meraklıları için bir cennet. Uzakdoğu ve<br />
Asya’nın kıyafetlerini, her türlü ikinci el<br />
giysiyi, birbirinden ilginç eşyaları bulacağınız<br />
bu pazarın doğusunda gitmenizi<br />
önerdiğim (Musa ve Harun Kilisesi) katolik<br />
bir kilise de var. Kilise, 1840 yılında bir gizli<br />
şapelin yerine inşa edilmiş. Eski kilisenin<br />
ahşap ikiz kulelerinin üzerinde yer alan eski<br />
ahitten Musa ve Harun’a ait figürler, 1990’da<br />
yenilenen kilisenin bir duvarında sergileniyor.<br />
Waterlooplein ve bitpazarının sınırları<br />
içinde kalan evsizlerin yerleştiği ve bölgenin<br />
düzenini bozduğu iddia edilen eski Yahudi<br />
mahallesindeki bazı evler, türlü protestolara<br />
rağmen yıkılmış ve bölgeye gösterişli<br />
iki büyük bina yapılmış: Muziektheater ve<br />
Stadhuis. Hollanda Ulusal Bale ve Opera<br />
gösterilerine ve ünlü uluslararası gösterilere<br />
ev sahipliği yapan Muziektheater, Amstel<br />
nehri kıyısında görkemli camlı ön cephesiyle<br />
geceleri çok çarpıcı bir görüntüye sahip.<br />
Waterlooplein<br />
70 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Best Men<br />
Plantage, Lale Çılgınlığı<br />
Dam Meydanı<br />
PLANTAGE, LALE ÇILGINLIĞI<br />
Bu bölge, çiçek ve bitki yetiştirmenin bir<br />
sanat olduğu Hollanda için önemli bir yer.<br />
Hollanda’nın lale çılgınlığı dönemi temelinin<br />
Osmanlı’dan getirilen laleler olduğu<br />
gerçeğini atlamamalı. Lale, 1562’de İstanbul’dan<br />
kumaş getirip, Anvers Limanı’na<br />
yanaşan bir gemideki kumaş balyalarının<br />
içinde ulaşmış. Balyaların içindeki lale<br />
soğanlarını Osmanlı soğanı zanneden<br />
Anversli tüccar, soğanların çoğunu yemekte<br />
kullanıp, kalanlarını da bahçesine<br />
ekmiş. 1563’te bahar geldiğinde bahçedeki<br />
sebzelerin arasından göz alıcı laleler<br />
fışkırmış. Flaman kökenli Ogier Ghiselin<br />
de Busbecq, Avusturya elçisi olduğu<br />
Osmanlı’dan ülkesine dönerken yanında<br />
götürdüğü lale soğanlarını imparatorluk<br />
bahçeleri sorumlusu arkadaşı Carolus<br />
Clusius’e verip, Avusturya’da da lale üretmeye<br />
başlamış. Protestan Clusius, Katolik<br />
baskısının artması üzerine 1593’te lale<br />
soğanlarını da yanına alarak Hollanda’ya<br />
gitmiş ve üniversitesinin bahçesinde lale<br />
yetiştirmiş. Siyasi ve ekonomik olarak<br />
büyümekte olan Hollanda’da Doğu ticaretinden<br />
zenginleşen Hollandalılar, lüks<br />
evlerinin bahçelerini lalelerle süslemeye<br />
başlamışlar o dönemlerde.<br />
LEIDSEPLEIN<br />
Amsterdam’ın en hareketli yerlerinden<br />
birindesiniz. Gördüğünüz cafeler, barlar<br />
ve restaurantlar tam bir insan mozaiğidir.<br />
Hani size kahve içeceğiz diye söz<br />
vermiştim ya, işte orası burası. Haydi<br />
oturun şu cafelerden birine ve kahvenizin<br />
tadını çıkarın. Sonra da çekinmeden dar<br />
Leidseplein<br />
Rijkmuseum<br />
sokaklara girin ve gezinin. Bu sayede çok<br />
sayıda sinema, konser ve gösteri salonları<br />
göreceksiniz. Bu arada sizi bekleyen<br />
iki sürpriz ise, gerçek boyutlarıyla bu<br />
sokaklara gizlenmiş iguana ve kertenkele<br />
heykelleri. Her mevsim hareketli olan bu<br />
meydanda sokak gösterisi yapan müzisyenler<br />
bir öğrenci de olabilir, dünyaca ünlü<br />
bir sanatçı da...<br />
RIJKMUSEUM<br />
Amsterdam Centraal'ın tasarımını da<br />
yapmış olan Petrus Josephus Hubertus<br />
Cuypers tarafından tasarlanan bina, Museumplein<br />
denilen müzeler bölgesinin göz<br />
bebeği. Bina, Viktoria dönemi gotik tarzının<br />
zarif bir örneği. 1885’te açılmış, ancak<br />
neogotik tarzıyla Protestanlar tarafından<br />
tepkiyle karşılanmış. Mimar Cuypers, inşaat<br />
sırasında daha çok süsleme kullanabilmek<br />
için planlarında gizli değişiklikler<br />
yapmış. Labirent gibi iç içe geçen odalarda<br />
binlerce nadide eser göreceksiniz. 15.<br />
ve <strong>17</strong>. yüzyıl Flaman sanatçıların eserlerinin<br />
yanı sıra başka efsane sanatçılar<br />
da müzenin birçok salonunda eserleriyle<br />
ağırlanmaktalar. Müze bir günde gezilemeyecek<br />
kadar büyük. Dünyanın en büyük<br />
Hollanda sanat koleksiyonuna sahip... İlk<br />
dinsel eserlerden Altın Çağ’ın en önemli<br />
eserlerine kadar geniş bir koleksiyon var<br />
burada. Ayrıca, Asya yapıtları da oldukça<br />
göz dolduruyor.<br />
VAN GOGH MUSEUM<br />
Müze, 1973 yılında açılmış. Bina fark ettiğiniz<br />
üzere oldukça modern. Müzede Van<br />
Gogh’un eserleri ve kardeşi Theo’ya yazılmış<br />
800 mektup sergileniyor. Eserleri<br />
dikkatle incelerseniz, Van Gogh’un manik<br />
depresif hayatından kesitler göreceksiniz.<br />
Müzede Van Gogh’un ünlü Patates<br />
Yiyenler, Günebakanlı Vazo, Arles’teki Yatak<br />
Odası, Buğday Tarlasındaki Kargalar<br />
eserleri de sergileniyor.<br />
DAM MEYDANI<br />
Kentin kalbindesiniz, bakın hiç fark ettirmeden<br />
başladığımız yere getirdim sizleri.<br />
Aslında gezecek daha pek çok yer var<br />
ama şimdilik bu kadar genel kültür yeter.<br />
Gördüğünüz muhteşem bina Koninklijk<br />
Paleis (Kraliyet Sarayı), 1655 yılından<br />
beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı<br />
olarak Jacob van Campen tarafından<br />
tasarlanmış. Napoleon’un kardeşi Louis<br />
Bonaparte saray olarak kullanmış ve bir<br />
saraya yakışır şekilde yeniden tasarlanmış.<br />
O dönemden beri de saray olarak<br />
kullanılmış. Meydanda NieuweKerk (Yeni<br />
Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya<br />
Savaşı anısına yapılmış National Monument’i<br />
de görüyorsunuz.<br />
Ee, şimdi ne mi yapacağız? Akşamı<br />
getirdik zaten. Güzel bir akşam yemeği<br />
yedikten sonra Amsterdam gecelerine<br />
akabilirsiniz artık. Onu da mı ben söyleyeceğim<br />
canım?..<br />
Van Gogh Museum<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
71
Aktüel<br />
Farklı ve özgün bir<br />
SEYAHAT<br />
TASARIMI<br />
YEŞİM YEŞİLTAÇ<br />
www.yolplanim.com<br />
i yolplanim<br />
Yazarı olduğum <strong>TOURMAG</strong> Turizm Dergisi'nden<br />
siz değerli okurlarımıza kurucu ortağı<br />
bulunduğum ‘Yol Planım Seyahat Tasarımı’ danışmanlık<br />
şirketinden bahsetmek istiyorum.<br />
Uzun yıllardır turizm sektöründe operasyon,<br />
pazarlama, gezi tasarımı gibi farklı alanlarda<br />
çalışıyorum. Bir süredir benim gibi hem bir<br />
gezgin hem de bir turizmci olan arkadaşım<br />
Fernaz Atanur’la “Bu işi nasıl daha iyi yapabiliriz?”<br />
içerikli sohbetlerimiz oluyordu.<br />
Paket turla gezmek istemeyen, ama<br />
kapsamlı bir rota hazırlamak için de vakti<br />
olmayan ya da vakti olan ama işin içinden<br />
çıkamayan bir kitle olduğunu ve bu işe bir<br />
el atılmasına ihtiyaç duyduklarını biliyorduk.<br />
İşte iş fikrimiz bu ihtiyaçtan doğdu.<br />
‘Yol Planım’, farklı ve özgün bir gezi planı<br />
arayan gezginlere, benzersiz seyahat<br />
deneyimleri sunmak için hayata geçirdiğimiz<br />
bir danışmanlık şirketidir. Biz seyahat<br />
acenteleri gibi tur paketi yapmıyoruz,<br />
otel ve uçak satmıyoruz. Yaptığımız işin<br />
literatürdeki adı ‘seyahat tasarımcılığı’.<br />
Evet, biz sadece tasarlıyoruz; adeta bir<br />
giysi gibi, tamamen size özel ve sizin zevklerinizden<br />
ilham alarak…<br />
Dünyada yaygınlaşmaya başlayan ‘Seyahat<br />
Tasarımcılığı’nın seyahat acentesinden farkı,<br />
tek odağının müşterinin kişisel zevkleri<br />
ve detaylar olmasıdır. Seyahat Tasarımcısı<br />
olan bizler, müşterilerimizin eşsiz bir seyahat<br />
deneyimi yaşaması için onları tanımaya<br />
çalışıyor, kişiliklerine ve tercihlerine göre<br />
bir gezi planlalıyoruz.<br />
‘Yol Planım’ ile hayalinizdeki seyahati<br />
somutlaştırıyor ve hayata geçirme<br />
noktasında danışmanlık hizmeti veriyoruz.<br />
Ne hayallerinizi ne de taleplerinizi<br />
sınırlamıyoruz. Misafirlerimiz tüm detay<br />
ve yönlendirmeleriyle baştan sona bir rota<br />
ya da sadece restoran, gezilecek yerler,<br />
konaklanacak yerler ve ulaşım önerileri<br />
talep edebiliyorlar.<br />
Bize en çok sorulan soru şu: “Nasıl yapıyorsunuz?”<br />
Bu soruya her zaman şöyle yanıt<br />
veriyoruz; “Severek yapıyoruz”. Evet, bu<br />
bizim için mesaisi olan bir iş değil; aksine<br />
bitmeyen bir heyecan, bir tutku ve bir<br />
bağımlılık… Her gün, her an durmaksızın<br />
öğrenmek ve araştırmak, yerel tedarikçilerimizle<br />
bazen saatler süren telefon<br />
görüşmeleri yapmak, bir pazar kahvaltısında<br />
arkadaşlarımızla Vietnam’daki bisiklet<br />
rotaları üzerine sohbet etmek… Bu yaptıklarımız<br />
bizim için iş değil, yaşam tarzımızın<br />
bir parçası. Seyahatten önce misafirlerimize<br />
gidecekleri ülkede karşılaşabilecekleri<br />
durumlar, yerel yaşam, örf ve adetler,<br />
sağlık gibi konuları içeren detaylı bir plan<br />
gönderiyoruz. Bizim işimiz bilmek. Bilmek<br />
ve tüm bilgimizi misafirlerimize aktarmak...<br />
Biz seyahat tasarımcıları, misafirlerimizin<br />
hayallerini deneyimimizle harmanlıyoruz.<br />
Biz diyoruz ki; bir başkası için tasarlanmış<br />
ya da kitlelere maledilmiş gezilerle yetinmeyin.<br />
Herkesin deneyimi kendine özeldir<br />
ve eşsizdir. Siz bize hayallerinizi anlatın, biz<br />
de size özel bir gezi planlayalım.<br />
Ferit Edgü’nün ‘Seyir Sözcükleri’ kitabından<br />
bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum; “Ona bu<br />
yolculuğu yapacak ne zamanım ne de gücüm<br />
olduğunu söyledim. Bana neler göreceğimi<br />
anlatmasını istedim. Bunu sana kimse<br />
anlatamaz dedi. Çünkü herkes bir başka şey<br />
görür. Aynı şeyi görse bile, başka türlü algılar.<br />
Ve herkes gördüğünü başka türlü anlatır.”<br />
72 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Gezi Notları<br />
BiR TURiZMCiDEN<br />
FAS iZLENiMLERi<br />
DELAL ATAMDEDE<br />
FIJET Yönetim Kurulu Üyesi<br />
ATURJET Başkanı<br />
Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu<br />
- FIJET'in her sene dünyanın değişik bir ülkesinde<br />
yapılan kongresi, bu yıl 30 ülkeden 200 turizm<br />
yazarı ve gazetecinin katılımıyla Fas’ın Marakeş<br />
kentinde gerçekleştirildi. 60. kongrenin organizasyonu<br />
Fas Kralı VI. Mohammed himayesinde<br />
yapılırken; Fas Kültür Bakanı Mohammed Laaraj,<br />
Fas Turizm Bakanı Mohammed Sajid, Fas Milli<br />
Müzeler Başkanı Mehdi Qutbi, Fas Ulusal Miras<br />
Enstitüsü Müdürü Abdelouahed Ben Ncer, AMJET<br />
(Fas Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği) Başkanı<br />
Naji Senhadji, Prof. Dr. Amelia Tomaseviç ve<br />
FIJET Başkanı Tijani Haddad kongreye konuşmacı<br />
olarak katıldılar.<br />
Kongrenin teması olarak belirlenen ‘What Relation<br />
– What Future in Tourism’ üzerine söz alan konuşmacıların<br />
ortak konusu; kitle turizminin (mass tourism)<br />
ülkelerin turizm sektörüne yarattığı kazanç ve kayıplar,<br />
yeni destinasyon seçimleri, terörün turizme<br />
zararları ve muhtemel önlemler, Akdeniz çanağının<br />
dünyanın en fazla turistini ağırlayan önemli bir turizm<br />
bölgesi olarak kirlilikten etkilenişi (petrol tankerleri,<br />
göçmen ölümleri, insani atıklar, hava kirliliği,<br />
petrol ve doğalgaz arama girişimleri), genel anlamda<br />
'respect' ve bunun karşılıklılık ilkesine uygunluğu,<br />
vandalizmin turizmin sürekliliğine (sustainability)<br />
etkileri, kültür ve tarihin bizlere kalan dünya mirası<br />
olması ve bizden sonraki nesillere intikaliydi.<br />
Fijet Başkanı Tijani Haddad, Aturjet Başkanı Delal<br />
Atamdede ve Aturjet Yönetim Kurulu Üyesi Sema Kutlu...<br />
FİJET Yönetim Kurulu, bu yıl Fas’ta toplandı.<br />
74 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Gezi Notları<br />
Bu noktada sektöre yıllarını vermiş bir<br />
turizmci olarak ben de FIJET Kongresi<br />
sonrası, bölge bizlere tanıtılırken gezi<br />
esnasında kongrede konuşulan konuların<br />
ışığında Marakeş'i gözlemlemeye çalıştım.<br />
Şehir, Atlas Dağları'nın ayağındaki düzlükte,<br />
geleneksel mimariye uygun güncel<br />
teknolojiyi de kullanarak, geniş bulvarlar ve<br />
yeşil alanlarla süslenerek, turizm gelirlerinin<br />
de katkısı ile genişleyip büyümeye<br />
devam ediyor. Marakeş bu düzlüğe ayak<br />
uydurmuş, sanki toprak rengiyle boyanıp<br />
birleşmiş ve maksimum iki buçuk üç katlı<br />
binalardan oluşuyor.<br />
Özellikle 'Medina' denilen ve toprak<br />
surlarla çevrelenmiş 'Old Town' (Eski<br />
Şehir) görülmeye değer. Her ne kadar sur<br />
duvarları topraktan da olsa, gerek duvarlar<br />
gerekse binaların tarih mirası olarak kabullenilip<br />
korunması, Fas insanının geçmişe<br />
sıkı sıkıya bağlı olması dolayısıyla gerekli<br />
ihtimamı görüyor. Faslılar sadece kendi<br />
tarih ve kültür miraslarına korumacı kimlikle<br />
yaklaşmıyor; bunu gelen misafirlere<br />
karşı davranışlarında da misafirperverlik,<br />
yardımseverlik, paylaşımcılık ve hoşgörü<br />
olarak sunuyor.<br />
Halkın çoğunluğu Müslüman ve kendini<br />
Afrikalı olarak addediyor. Resmi dil Arapça<br />
ve Fransızca olmasına rağmen, Berberiler<br />
aralarında 'Tamazight' (Berberice)<br />
dilini konuşuyor ve bu dilin üçüncü resmi<br />
dil olması için çabalıyorlar. Bu alçakgönüllü<br />
ve yumuşak karakterli insanların<br />
memleketi, geçmişten beri hep üst düzey<br />
zengin turistlere, film yıldızlarına, yazarlara,<br />
modacılara destinasyon olmuş, hatta<br />
bazıları burada mülk bile edinmişler. Bu<br />
egzotik memlekette mülk edinip, huzuru<br />
burada arayanlardan biri de ünlü modacı<br />
Yves Saint Laurent. Evi ise bugün müzeye<br />
dönüştürülmüş.<br />
Delal Atamdede ve Fas Turizm<br />
Bakanı Mohammed Sajid...<br />
Ülkeye gelen üst düzey turistlere genellikle<br />
Mamunya, Kempinski, Sofitel vs. gibi<br />
ünlü otel zincirleri ev sahipliği yapmış.<br />
Yapmış diyorum, çünkü maalesef bugün bu<br />
oteller boş. Yani Fas turizmi de operasyon<br />
furyasından hissesine düşeni alıyor. Her<br />
şey dahil sistemi almış yürümüş. Anlaşılan<br />
o ki turizmciler, turizm politikası olarak<br />
kankiteye (miktar) kaliteden daha çok<br />
önem verir olmuş. Avrupa ülkelerinden<br />
100-200 Euro aralığında bir hafta her şey<br />
dahil sistemiyle getirilen turistler, bunu<br />
sorgulama ihtiyacı bile duymuyor. Sonuç<br />
olarak turizmciler getirdikleri yüksek sayıdaki<br />
turist ile gurur duyuyor. Ucuz müşteri<br />
varsın olsun, kişi başı gelir de varsın çok<br />
düşük olsun.<br />
İleride bu güzel destinasyonu bekleyen<br />
tehlikeleri hiç düşünmüyorlar. Gayet tabii<br />
her şey dahil sistemi doğru uygulanırsa<br />
verimli olabilir. Örneğin her kategori turiste,<br />
ödediği fiyatın kârlılığı olan hizmet gibi... Ki<br />
bunu ilk uygulayan da Club Med değil mi?<br />
Müşterisinin hem alım gücü yüksek, hem<br />
de gittiği memlekete getirisi de bir o kadar<br />
yüksek olmuştur. Tesisleri doldurmak için<br />
de çözümü fiyat kırmada görmemiştir, marka<br />
değerini hep korumuştur. Bunu çözüm<br />
olarak görmek ve turizmi kişi sayısına indirgemek,<br />
bence yapılacak en büyük hatadır.<br />
Tesislerimizi eskitip, eğitimsiz ve kalitesiz<br />
personelin müşteriyi mutsuz etmesine izin<br />
verdiğimizde, dosyalardaki eksiği başka<br />
gelir yollarıyla kapatmaya çalışırız ki, o<br />
zaman turistin edindiği kötü intibayı düzeltmek<br />
için kazandığımızdan daha fazlasını<br />
harcamak zorunda kalırız. Buna bizde "Adım<br />
çıkmış dokuza, inmez sekize" diyorlar. İyi de<br />
biz bunu Türkiye'de yaşamadık mı? Şimdi<br />
bu güzel ülkede bunun yaşanmaması için<br />
acizane Fas devletinin bu işe bir el atıp,<br />
kontrol mekanizmasını çalıştırması ve "Bu<br />
iş nasıl oluyor?" sorusunu sorması lâzım.<br />
Yoksa otele, havaalanına, eğitime, altyapıya,<br />
kısaca yapılan tüm yatırım ve çaba, birkaç<br />
açıkgözün kazancına dönüşmek üzere...<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
75
Congress<br />
The 60 th FIJET Congress:<br />
TOURISM & CULTURE,<br />
WHAT RELATION?<br />
WHAT FUTURE?<br />
SİDAL YAŞAR<br />
sidal.yasar@live.com<br />
f sidalyasar<br />
The 60th Congress of the World Federation of<br />
Tourism Journalists and Writers (FIJET) was organized<br />
in Morocco between 29 November and 3 December<br />
2018. Under the patronage of the King Mohammed VI,<br />
FIJET Morocco (AMJET) hosted 250 tourism journalists<br />
as the members of FIJET from 24 different national<br />
associations in the city of Marrakech. The theme<br />
of the congress was the relationship between culture<br />
and tourism, as well as the future of that relationship.<br />
The annual congress was held at<br />
the Museum of Water on the 1st<br />
of December. The opening ceremony<br />
started off with a dance<br />
show of a Sicilian folkloric group<br />
which was followed by opening<br />
speeches. During his speech, the<br />
President of FIJET, Tijani Haddad<br />
emphasized the importance<br />
of the culture for tourism and<br />
pointed out the problems that<br />
the industry faces by underlining<br />
the need of a collective action for<br />
solving those problems with the<br />
following words: "We are devoted to promote tourism<br />
around world which respects environment and culture,<br />
while increasing peace and better understanding. We<br />
do not consider tourism destinations as competitors,<br />
but complementary to one another. Unfortunately, the<br />
climate change and terrorism have destructive impacts<br />
on many tourism destinations around the world.<br />
However, they cannot be combated only by one country,<br />
and there should be an international and collective<br />
strategy which is financed and shared by all."<br />
FIJET HONOURED THE<br />
IMPORTANT TOURISM JOURNALISTS<br />
Following Haddad’s speech, the Minister of Tourism<br />
and Transportation of Morocco, Mohamed Sajid<br />
expressed their genuine tradition of hospitality in Morocco<br />
and stated the followings: "We are very proud<br />
to have a spirit of openness, tolerance, dialogue and<br />
friendship in our country." In the end of the opening<br />
ceremony, FIJET did not forget to honour some of the<br />
important figures from the field of tourism journalism.<br />
The tributes were paid to Mustapha Trai, Ahmed<br />
Zghari, Moulay Mustapha Alaoui and Miguel Garcia<br />
Breira respectively.<br />
76 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Congress<br />
"CULTURE IS THE KEY WHICH<br />
OPENS UP MINDS AND HEARTS"<br />
Afterwards, the forum on "Tourism &<br />
Culture, What Relation?.. What Future?"<br />
was held under the moderation of the<br />
Secretary General of AMJET, Mohamed<br />
Laarousi. The keynote speakers of the<br />
forum were the President of National<br />
Museums’ Foundation of Morocco, Mehdi<br />
Qotbi, the Chairman of National Institute<br />
of Archelogy and Patrimony, Abdelouahed<br />
Ben Ncer, and Dr. Amelia Tomasevic from<br />
University of Zagreb. In the beginning of<br />
the forum, Qotbi defined culture as the<br />
key which opens up minds and hearts, and<br />
stressed the significance of protecting<br />
cultures by following words: "Our responsibility<br />
is protecting the richness of what<br />
the history of humankind handed down to<br />
us." Ben Ncer further urged upon that the<br />
tourists must respect local populations<br />
and cultures, and stated that the best way<br />
to understand the history of a visited destination<br />
is to visit archaeological sites.<br />
"WE HAVE TO EDUCATE TOURISTS"<br />
On the other hand, Dr. Tomasevic drew a<br />
striking picture of the dark side of today’s<br />
tourism phenomenon. The participants<br />
watched a short video about how some<br />
of the most visited tourist destinations<br />
around the world suffer by over tourism<br />
and cultural vandalism. The video<br />
consisted of scenes from destinations<br />
such Rome, Venice, Dubrovnik, Taj Mahal,<br />
Stonehenge, the Great Wall of China and<br />
revealed over-crowded attractions where<br />
one can barely walk and irresponsible<br />
tourist examples who adversely affect<br />
cultural and historical values at attraction<br />
sites. Dr. Tomasevic also noted that the<br />
40% of the tourists share in the movement<br />
today are cultural tourists and it is<br />
estimated that this share will raise up to<br />
60% by 2030. She concluded with rec-<br />
ommendations and stated the followings:<br />
"We have to educate tourists, but we<br />
also must educate our own people and<br />
children about how to love and protect<br />
our universal values." In addition, most<br />
of the young journalists from the last<br />
FIJET’s Young Journalists Academy which<br />
was held in Turkey were present at the<br />
conference and contributed to discussions.<br />
Their awareness about cultural<br />
values and tourism phenomenon happily<br />
welcomed by the family of FIJET World…<br />
POPULAR TOURISTIC ATTRACTIONS<br />
OF MARRAKECH VISITED<br />
Within the scope of the FIJET’s 60th<br />
Congress, the groups of journalists also<br />
had the chance to visit popular touristic<br />
attractions in the city of Marrakech, such<br />
as Jardins Majorelle, Berber Museum,<br />
Yves Saint Laurent Museum, Koutoubia<br />
Mosque, Menara Gardens, Ourika Valley<br />
and Palace of Bahia. Moreover, around<br />
100 journalists have continued travelling<br />
towards south of Morocco by post tours<br />
arranged by AMJET.<br />
The museum exhibits more than 600 objects related<br />
to the Berber culture. The Berbers are very colourful<br />
and the most ancient ethnic group indigenous to<br />
North Africa, who still demonstrate the richness and<br />
diversity of their vibrant culture in Morocco.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
77
Sosyal Sorumluluk<br />
Doğaya ve insanlığa<br />
katkı sunan tek araç:<br />
BiSiKLET<br />
PINAR BALTACI<br />
Bisiklet camiasının önde gelen isimlerinden Atilla Atay, bu<br />
sene Sarıkamış Şehitlerini Anma Bisiklet Turu'nu, Atilla Bisiklet<br />
Takımı olarak dördüncü kez AKSA Jeneratör sponsorluğunda<br />
gerçekleştirdi.<br />
Atay'ın ilkini 2009 senesinde olmak üzere 2010 ve 2013<br />
senelerinde de düzenlediği projenin amacı, tıpkı Çanakkale<br />
şehitlerini anmak için binlerce kişinin Çanakkale’ye akın<br />
etmesi gibi, Sarıkamış şehitlerini anmak adına da insanların<br />
Sarıkamış’a gitmesini sağlamak ve bu dev proje sayesinde<br />
1.500 km civarında karlı, buzlu yollardan bisikletlerle geçerek,<br />
bisiklet farkındalığı konusunda da örnek teşkil edecek büyük<br />
adımlar atıp, yeni bisiklet oluşumlarına da ön ayak olmak.<br />
“BİSİKLET KÜLTÜRÜ ÜLKEMİZDE DE GELİŞMELİ”<br />
Profesyonel bisikletçi ve milli sporcu olan Atilla Atay, 1995<br />
yılında ilk defa Bisiklet Kültürünü Geliştirme Derneği'ni kurarak,<br />
İstanbul içi ve dışında çok sayıda sosyal proje ve organizasyona<br />
imza atmış. Tam 25 yıldır ara vermeden sürdürdüğü<br />
bisiklet turlarını ticari amaç gütmeden idealist olarak hayata<br />
geçirdiklerini ifade eden Atay, bisikletin yaşam içerisinde<br />
sunduğu katkılara dair şunları aktardı: "Bisiklet kültürü<br />
doğaya, insanlığa, devletin ve ailenin bütçesine katkı sunan<br />
tek araç. Bütün sporlar güzel ama bisikletin yeri apayrı, çünkü<br />
tamamen yaşamın içerisinde. Ayrıca, tüm dünyada oldukça<br />
önde olan bisiklet kültürünün ülkemizde de hak ettiği noktaya<br />
gelmesi bizler için çok önemli. Mücadelemiz her zaman bu<br />
78 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Sosyal Sorumluluk<br />
yönde. Son on sene içerisinde binlerce<br />
insan, gün içerisinde bisiklete biner hale<br />
geldi ve bisiklet markaları arttı. Bu konuda<br />
mütevazi olmak istemiyoruz, derneğimizin<br />
ciddi ve disiplinli çalışmalarının katkısı<br />
oldukça fazla."<br />
“TÜM TURLARIMIZ PROJE BAZLI”<br />
Sarıkamış’taki bisiklet turu etkinliğini ilk<br />
defa 2009 yılında gerçekleştirdiklerini<br />
belirten Atilla Atay, fikrin ortaya çıkış<br />
sürecini dergimize şu sözlerle anlattı:<br />
"Turu gerçekleştirme adına kararımızı<br />
2009 yılında verdik. Ben oradaki boşluğu<br />
gördüm, baktım ki sivil halk anma etkinliklerine<br />
katılmıyor. Çanakkale uluslararası<br />
alanlarda tanındığı için rağbet oldukça<br />
fazla ama ne yazık Sarıkamış’a ilgi çok az.<br />
Bu organizayonu hayata ilk geçirdiğimiz<br />
yıllarda, hem şehitlerimiz daha geniş<br />
kitlelerce anılsın hem de bisiklet kültürüne<br />
farkındalık yaratılsın istedik. 2009 yılında<br />
gerçekleştirdiğimiz etkinlik protokol<br />
töreninde yaklaşık 100-150 tane sivil vardı.<br />
Ardından Başbakanlık bu turların sponsoru<br />
oldu ve sonraki etkinliklerde sayımız 1000<br />
kişiye ulaştı. Bizler, Atilla Bisiklet Takımı<br />
olarak sonucu olmayan bir iş yapmamaya<br />
çalışıyoruz. Bizde gezi turu yok, tüm etkinliklerimiz<br />
proje bazlı."<br />
“ONLAR HİÇ VAZGEÇMEDİLER,<br />
BİZ DE VAZGEÇMEYECEĞİZ”<br />
Bu sene AKSA Jeneratör'ün desteğiyle<br />
organize edilen tura 12 bisiklet sporcusu,<br />
1 idareci, 2 şoför, 1 kameraman olmak<br />
üzere toplamda 16 kişi katıldı. Sarıkamışlı<br />
Prof. Dr. Bingür Sönmez sayesinde,<br />
Sarıkamış şehitlerini anmak için yapılan<br />
etkinliklerle 2004 yılında 2 bin kişiye<br />
ulaşan ziyaretçi sayısı, 2009-2010 ve<br />
2013 yıllarında Atilla Atay’ın "Onlar hiç<br />
vazgeçmediler, biz de vazgeçmeyeceğiz”<br />
diyerek, basının ve halkın dikkatini<br />
imkânsız diye nitelendiren bu projeyle<br />
Sarıkamış’a çekmesinin ardından, bugün<br />
90 binleri aşmış durumda.<br />
Her sene İstanbul’dan başlayan turun bu yıl<br />
Ordu’dan başladığını aktaran Atay; "Tarihte<br />
örneği görülmemiş bir 'emre itaat' ile tek<br />
kurşun atamadan hakka yürüyen şehitlerimizi<br />
anmak için gerçekleştirilen bu proje,<br />
gerçek amacına en doğru şekilde hizmet<br />
etmiştir, edecektir ve 'marka değeri' olan<br />
bir organizasyon olarak halkın vicdanında,<br />
zihinlerde ve yüreklerde de yerini almıştır.<br />
Bu seneki turumuz Ordu’dan başladı. Tam<br />
altı etap şeklinde sürdürdüğümüz tur,<br />
Sarıkamış’ta yoğun katılımla son buldu"<br />
şeklinde konuştu.<br />
‘BİSİKLET OKULU’ PROJESİ<br />
Türkiye’de bisiklet kültürüne dair bir<br />
kartopunun büyümesine ön ayak olduklarını<br />
dile getiren Atay, bir de Bisiklet<br />
Okulu Projesi'nin müjdesini verdi: "Şu an<br />
ülkemizde yaklaşık 50 tane bisiklet festivali<br />
var. Tüm bu gelişmeleri artık Bisiklet<br />
Okulu olarak aynı çatı altında toplamamız<br />
gerektiğini düşünüyorum. İsmine ‘Bisiklet<br />
Eğitim Merkezi’ ya da ‘Bisiklet Kültür<br />
Merkezi’ de diyebiliriz. Fakat bu kurumun<br />
içerisinde mutlaka eğitim verilecek ve<br />
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olacak.<br />
Ülkemizin zorlu trafiğinde bir eğitimin verilmesi<br />
şart... Çünkü birçoğumuz özellikle<br />
İstanbul’da kendimize güvenemiyor ve<br />
bisikletlerimizle ulaşım sağlayamıyoruz.<br />
Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden<br />
destek bekliyoruz ama olmazsa da<br />
kendi imkânlarımızla 2019 yılında<br />
mutlaka projeyi hayata geçireceğiz.<br />
Bu merkez, öncelikle bisiklet kullanımının<br />
en yaygın olduğu sahil kenarlarında<br />
olmalı.<br />
MÜFREDATLAR ÜLKE KOŞULLARINA<br />
GÖRE BELİRLENEBİLİR<br />
Okuldaki müfredat, ülke koşullarına göre<br />
belirlenecek. Mesela bizim ülkemizde<br />
verilecek eğitim, öncelikle trafik kurallarına<br />
göre belirlenmeli... Kötü trafikle baş<br />
edebilme yolları olmalı mutlaka. Örneğin;<br />
kavşaklarda neler yapılmalıdır, bisiklet<br />
kullanırken tutum ve tavırlar nasıl olmalı,<br />
siyah ve fosforlu elbise seçimi arasındaki<br />
farklar nelerdir, kask kullanımı neden<br />
önemli gibi birçok pratik bilgi, temel<br />
eğitimden ileri seviyedeki eğitime kadar<br />
gidebilecek. Biz bu eğitimleri zaten kendi<br />
bünyemizde üyelerimizle veriyoruz, fakat<br />
gördük ki günlük yaşam içerisinde de çok<br />
ihtiyaç var. Türkiye’de Adalar’da bisikletle<br />
ölüme bile sebebiyet veren kazalar<br />
olabiliyor. Tüm bunların önüne esas olarak<br />
geçmek için eğitim şart. Mesela bisiklet<br />
kullanılırken sadece sizin için doğru olan<br />
bisikletten keyif alırsınız, keyif alırsanız<br />
da devam ettirirsiniz. Okul projemiz<br />
üzerine çalışmalarımız son hızla devam<br />
ediyor."<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
79
Küçük Dünya<br />
Özbekistan’ın modern yüzü;<br />
TAŞKENT<br />
Taşkent’te kelimenin tam<br />
anlamıyla büyülendim! Eşsiz<br />
bir mimari, tertemiz bir<br />
şehir, tabii ki Özbek pilavı<br />
derken, burası bana bir<br />
başkentten beklentimin çok<br />
daha fazlasını verdi. Bütün<br />
Orta Asya’yı dolaşmadım<br />
ama eminim burası en özel<br />
kentlerinden bir tanesi<br />
YAPRAK GÜRDAL<br />
www.kucukdunya.com<br />
f kucukdunyayaprak<br />
i kucukdunyayaprak<br />
Özbekistan'ın başkenti ve Orta Asya’nın nüfus bakımından<br />
en büyük kenti olan Taşkent, eski Sovyet<br />
Cumhuriyetleri içinde Moskova, St. Petersburg ve<br />
Kiev'den sonra dördüncü büyük kent. Geniş yolları,<br />
yeşil alanları, park ve bahçeleri, düzenli yerleşimi,<br />
sağlam altyapısı ile kent, Orta Asya şehir planlamacılığının<br />
en iyi örneklerinden birini sunuyor.<br />
16. yüzyılın ikinci yarısında Buhara Hanlığı tarafından<br />
ele geçirilen şehir, <strong>17</strong>-18. yüzyıllarda Kazak ve Kalmıklar’ın<br />
denetimine geçmiş, 1809 yılında Hokand<br />
Hanlığı topraklarına katılmış. Hokand Hanlığı’nın<br />
zayıflaması ile 1865 yılında Rusya İmparatorluğu tarafından<br />
ele geçirilmiş ve Rusya’nın Türkistan Genel<br />
Valiliği merkezi olmuş.<br />
1899 yılında açılan Taşkent-Orenburg Demiryolu ile<br />
Orta Asya’nın en önemli ticari geçiş noktası haline<br />
gelen şehir, Kasım 19<strong>17</strong>’de Sovyet denetimine girmiş,<br />
1918 yılında Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin<br />
başkenti olmuş. 1924 yılında kurulan Özbekistan<br />
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti topraklarına dahil olan<br />
kent, 1930 yılında bu cumhuriyetin başkenti kimliğini<br />
almış. 1966 yılında yaşanan yıkıcı depremin ardından<br />
kent büyük ölçüde yeniden inşa edilmiş ve 38 km'lik<br />
bir metro ağı kurulmuş. Orta Asya’da ilk ve tek olan<br />
metro, 1978 yılında böylelikle hizmete girmiş.<br />
TAŞKENT'TE GEZİLECEK YERLER<br />
Çok sayıda tiyatro, konser, sinema salonu ve üniversite<br />
bulunan Taşkent, Orta Asya’nın kültür başkenti sayılabilir.<br />
Kenti kendiniz gezebilir, Taşkent turu satın alabilir ya<br />
da benim yaptığım gibi bir şoför tutabilirsiniz.<br />
* Emir Timur Meydanı: Meydana geçmeden önce<br />
Emir Timur’dan bahsetsem iyi olacak. Emir Timur<br />
(Timurlenk), dehasıyla bütün dünyada hayranlık<br />
uyandıran büyük bir komutan ve devlet adamı.<br />
Bugünkü Özbekistan topraklarında 1300 yılında kendi<br />
adıyla büyük bir imparatorluk kurmuş, 1402 Ankara<br />
Savaşı’nda Osmanlı topraklarının bir kısmını da imparatorluğuna<br />
katmış. İmparatorluğunun sınırları Hindistan’dan<br />
Akdeniz’e kadar uzanan Emir Timur, Orta<br />
Asya’da birçok medrese ve kütüphane yaptırmış.<br />
Özellikle Semerkant’a pek çok sanat eseri yaptırarak,<br />
burayı örnek ve zengin bir şehir haline getirmiş. 1882<br />
yılında şehir Türkistan askeri komutanlığının merkezi<br />
iken, M. Chernyaev’in emriyle kurulmuş.<br />
* Emir Timur Heykeli: Heykeltıraş<br />
İlkhom Jabbarov tarafından<br />
yapılan bronz anıtta, Emir Timur<br />
at üzerinde geleneksel kıyafeti<br />
ile görülüyor. Anıtın üzerinde<br />
Emir Timur’un ünlü sözü dört<br />
dilde yazılı: "Ülkeler kılıçla alınır,<br />
ancak adaletle korunur."<br />
* Emir Timur Müzesi: Müze,<br />
2006 yılında Emir Timur’un<br />
doğumunun 680. yıldönümünde<br />
kurulmuş. Müzede<br />
bölgenin geçmişi hakkında<br />
yaklaşık 3 bin eser var. Bunlar<br />
arasında benzersiz el yazması kitaplar, silahlar, eski<br />
giysiler, mutfak eşyaları ve çeşitli sikkeler bulunuyor.<br />
Özellikle de Özbek sanatçı grubu tarafından<br />
yapılan ve onun doğumundan ölümüne kadar olan<br />
hayatının yansıtıldığı minyatür tarzındaki Büyük Timur<br />
(Büyük Yaratıcı) adlı duvar resmi dikkat çekiyor.<br />
* Forumlar Sarayı: Kentin en görkemli ve etkileyici<br />
mimari eserlerinden biri olan yapının özellikle görkemli<br />
kubbesi görmeye<br />
değer. Burada<br />
önemli devlet ve<br />
uluslararası etkinlikler<br />
düzenleniyor.<br />
82 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Küçük Dünya<br />
* Hazreti İmam Kompleksi: Khazrati<br />
Imam Kompleksi’nde Barak-Khan Medresesi,<br />
Tilla Sheikh Camii, Muyi Muborak<br />
Medresesi, Kaffal Shashi Mozolesi,<br />
Namazgoh Camii ve Khazrati Imam Camii<br />
bulunuyor.<br />
* Barak Han Medresesi: Medrese,<br />
Shaybanid hanedanı döneminde<br />
Ulugbek torunu Taşkent Valisi<br />
Barak Han (1529-1563) tarafından yaptırılmış.<br />
Medresenin yan duvarlarında<br />
kufi yazısı ile "Allah Büyüktür ve Allah<br />
Ebedidir" yazıyor.<br />
* Teleshayakh Camii: Dünyada Hz.<br />
Osman’a ait toplam dört Kur’an-ı Kerim<br />
nüshası mevcut. (1. Taşkent, 2. Topkapı Sarayı,<br />
İstanbul, 3. Kahire, 4. İngiltere). Bunlar<br />
arasında hangisinin otantik nüsha olduğu<br />
bilinmiyor ama bu camidekinin dünyanın<br />
en eski Kur’an-ı Kerim’i olduğuna inanılıyor.<br />
Hz. Osman’ın dünyaca ünlü Kur’an-ı Kerim’i,<br />
7. yüzyılda ceylan derisi üzerine yazılmış.<br />
El yazması Kur’an-ı Kerim; Medine, Şam ve<br />
Bağdat şehirlerinde hazırlanmış. Timurlenk,<br />
Şam şehrinde bulunduğunda Kur’an-ı<br />
Kerim’i alarak Orta Asya’ya getirilmiş.<br />
Kur’an, Rus devriminden önce St. Petersburg<br />
şehrine gönderilmiş, daha sonra<br />
Özbekistan’a geri iade edilmiş.<br />
* Muyiy Mubarak Medresesi: Medrese,<br />
18. yüzyıla tarihleniyor. Efsaneye göre Hz.<br />
Muhammed’in saçı, medrese kütüphanesinin<br />
içinde saklanıyor.<br />
* Kaffal Shashi Mozolesi (Kaffal<br />
Ash-Shashi, Qaffal Ash-Shashi): Burası<br />
ünlü bilim adamı, Kur’an ve Hadis alimi, şair<br />
ve usta, bölgedeki ilk imam Hazrati İmam'ın<br />
(tam adı ile Ebu Bekir Muhammed Kaffal<br />
Şaşi) türbesi. Türbe, yüzyıllar boyunca baskınlar<br />
ve depremler nedeniyle yıkılmış. Şu<br />
anki mozole, 1541 yılında Şeybanlılar Devleti<br />
hanedanı tarafından yapılmış.<br />
* Alisher Navoi National Park: Şehrin<br />
en büyük parklarından birisi olan Alisher<br />
Navoi, içinde büyük bir göle ve bahçelere<br />
ev sahipliği yapıyor. Parkın içinde Oliy<br />
Majlis (parlamento), düğün salonu, Istiqlol<br />
Concert Hall, Ebul Kasım Medresesi ve<br />
Alisher Navoi’nin anıtı var.<br />
* Ebul Kasım Medresesi (Uygulamalı<br />
Sanatlar Merkezi): Medrese, 19. yüzyılda<br />
Abulkasym Eshan tarafından yaptırılmış.<br />
Özbekistan’ın geleneksel el sanatlarını<br />
(ganch oyma, maden oymacılığı, altın<br />
dikiş-nakış gibi) geliştirmek için kullanılıyor.<br />
Sergiler, festivaller ve etkinlikler<br />
düzenleniyor.<br />
* Memorial Shahidlar Hotirası (Zulüm ve<br />
Baskıların Kanıtı Müzesi): Müze, baskılar<br />
ve zulümler sonucu öldürülen veya hapsedilen<br />
insanların anısına 2002 yılında küçük<br />
bir parkta açılmış. Müzede, Stalin rejimi<br />
döneminde bağımsız bir Özbekistan için<br />
oluşan umutların en kanlı şekilde bastırılması,<br />
mahkumların yaşadığı kamplar ve cezaevi<br />
maketleri sergileniyor. Parkta ayrıca Özbeklerin<br />
adalet ve bağımsızlık için savaşan<br />
atalarının onuruna yapılan bir anıt var.<br />
* Televizyon Kulesi: 375 metre yükseklikteki<br />
kule, Orta Asya’nın en yüksek<br />
yapısı. Kuleden televizyon ve radyo yayını<br />
yapılıyor, ayrıca kule meteoroloji istasyonu<br />
görevi görüyor. Kulenin lobisinde iki tane<br />
döner restoran var. Eğer şehrin muhteşem<br />
panoramik manzarasını izlemek isterseniz,<br />
gözlem güvertesine çıkmalısınız.<br />
* Mustakilik Maydoni (Bağımsızlık Meydanı):<br />
Sovyet döneminde meydan, Lenin<br />
Meydanı seçilmiş ve merkezine Lenin Anıtı<br />
dikilmiş. 1991 yılında ülkenin bağımsızlığı<br />
ilan edilince meydanın ismi Bağımsızlık<br />
Meydanı olarak değiştirilmiş ve Lenin Anıtı<br />
yerine bir Bağımsızlık Anıtı dikilmiş.<br />
* Özbekistan Tarihi Devlet Müzesi: Müzede<br />
eski çağlardan itibaren Timur dönemine kadar<br />
olan Özbekistan tarihi anlatılıyor. Sergilenen<br />
eserler arasında Sel-Ungur Mağarası'nda<br />
bulunan ve 1,5 milyon yıl önce yaşadığı anlaşılan<br />
ilkel insan kalıntıları, Fergana Vadisi’nde<br />
bulunan ve M.Ö. 2.000 yıllarına tarihlenen iki<br />
taş yılan heykeli, M.Ö. 5-19. yüzyıl arasındaki<br />
dönemi kapsayan para koleksiyonu var.<br />
TAŞKENT’TE NE YENİR?<br />
Unutmayın, Özbekistan’dasınız ve leziz<br />
Özbek yemeklerinin tadına bakmadan<br />
dönemezsiniz! O’rta Osiyo Osh Markazi,<br />
Taşkent’te güzel yerel lezzetleri tadabileceğiniz<br />
bir yer. Gitmişken benim<br />
yerime de Özbek pilavı yerseniz sevinirim.<br />
Taşkent’e gelmeden önce buranın<br />
küçük bir şehir olduğunu, Semerkand ve<br />
Buhara’ya nazaran görecek çok az şey<br />
bulunduğunu söyleyenler olmuştu. İyi<br />
ki onları dinleyip<br />
gelmemezlik<br />
etmemişim.
Objektifimden<br />
Sayısız kavgalara, savaşlara sahne olmuş;<br />
bir o kadar da sevgiye, aşklara ve tabi sanata...<br />
BİR MÜZE KENT; TOLEDO<br />
Köprüler, meydanlar, kilise ve sinagoglar, daha neler neler…<br />
Yazı ve Fotoğraflar:<br />
YİĞİT UYGUN<br />
y_uygun@superonline.com<br />
Yılların getirdiği o soluk renk, kısmen dökülmüş<br />
sıvalar, bazen bozuk yollar, hatta yıkık duvarlar,<br />
vazgeçilmezim olur. Çünkü tarihtir o. Yüzyıllar önce,<br />
sanki sizin için yapılmış muhteşem bir dekorun<br />
içinde dolaşır, yemek yer ve fotoğraf çekersiniz. Ne<br />
acayip bir duygudur bu! Beni çok etkiler... Ve bunu<br />
bana yaşatan her kente de aşık olurum.<br />
Toledo’yu anlatacağım size, eminim siz de aşık<br />
olacaksınız. Kıta Avrupası’nın en muhteşem kentlerinden,<br />
tabi bizim gibi tarih severlere... Düşünsenize,<br />
o duvarların ardında neler yaşandı, ne hikâyeler<br />
oluştu. Kimler nasıl yaşadı ve nasıl öldü?<br />
İspanya’nın <strong>17</strong> özerk bölgesinden biri olan Kastilya-La<br />
Mancha’nın başkenti Toledo'da gezimiz<br />
başlıyor. Kastilya-La Mancha bölgesi, yaklaşık 80<br />
bin kilometrekare yüzölçümüne sahip, toplam nüfus<br />
2 milyon civarında. Toledo'da ise yaklaşık 100 bin kişi<br />
yaşıyor. Meşhur Tajo Nehri'nin (Tako diyen de var)<br />
çepeçevre sarmaladığı bir yarımada aslında Toledo.<br />
Ve bir tepede yer alıyor.<br />
İ.Ö. 509'da Yahudiler tarafından kurulduğu söylenmekte.<br />
Bugün bile İspanya’da az bulunan sinagogların<br />
iki tanesi burada. İlk adı Toletum. Bu adın<br />
'jenerasyon' anlamında kullanıldığı söyleniyor. İ.Ö.<br />
192'de Roma egemenliği söz konusu. Yüzyıllar içinde<br />
Vizigotların hâkimiyetine giren kent, Müslümanların<br />
İspanya’yı fethiyle uzunca bir süre İslam coğrafyasının<br />
egemenliğinde kalmış. 1085'de VI. Alfonso,<br />
Toledo’yu Arap egemenliğinden kurtarıp, Büyük<br />
İspanya İmparatorluğu'nun başkenti yapmış.<br />
Kent, bundan sonra kültür ve din merkezi olarak<br />
da varlığını sürdürmüş. 1560'da başkent Madrit<br />
yapılsa da, bugün bile manevi başkenti sayılıyor<br />
İspanya’nın. Yeni Bisagra, Eski Bisagra, Puerto Del<br />
Sol, Cambron... Bu dört önemli kapı, kente girişleri<br />
sağlıyor. Sokakların kesişme noktalarında şahane<br />
meydanlar dikkat çekiyor. Ve bugün bile birçoğu açık<br />
olan, hizmet veren, ziyaretçileri büyüleyen yapılar<br />
dimdik ayakta... Kentteki yapılaşmalarda, genelde<br />
'Mudejar' stili ön plana çıkıyor. Arap ve İspanyol<br />
mimarisinin karışımı diyebiliriz.<br />
En yukarıdan başlayarak, aşağılara inen daracık<br />
sokaklarda tarihsel mekânları gezelim. Önce Alcazar...<br />
Kentin en yüksek, en korunaklı noktasında... Korunaklı<br />
deyince, Toledo’yu dış güçlere karşı koruyan surlar-<br />
84 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Objektifimden<br />
Toledo kenti çıkışı...<br />
Tajo Nehri<br />
dan söz etmezsek olmaz. Kenti çevreleyen<br />
iki ayrı sur sistemi var. Vizigotların yaptığı<br />
sistem kenti daha az sarıyor, zira küçük.<br />
Sonrasında Arapların yaptığı sur sistemi ise<br />
gerçekten geniş, büyük ve uzun.<br />
Alcazar'da kalmıştık. Burası zaman içinde<br />
saray, hapishane ve kışla olarak kullanılmış.<br />
Günümüzde bir askeri müze... Kente uzaktan<br />
bakıldığında tüm ihtişamı ile sizi karşılıyor.<br />
Aslında kentin tamamı, uzaktan bir fotoğraf<br />
karesine sığmayacak kadar görkemli. Gelelim<br />
meşhur Toledo Katedrali'ne, yani Zocodover<br />
(Sokodover diyen de var) Meydanı'na.<br />
Burası, eskiden kentin pazaryeri ve merkezi<br />
durumunda... Katedrale ulaşan ana caddenin<br />
de başlangıcı. Toledo Katedrali; İspanya'nın<br />
üçüncü en büyük katedrali, ondan dolayı da<br />
tadilat bir türlü sonlanamıyor. Gerçekten<br />
de muhteşem bir yapı. Yapımına 1226'da<br />
başlandığı ve inşa süresinin yaklaşık 250 yıl<br />
sürdüğü belirtiliyor. Dışı gotik, içi ise gotik,<br />
barok ve Rönesans mimarisi etkisinde.... Devasa<br />
çanı, açılışta ilk kez çaldığında etrafta<br />
tahribata yol açıyor. İkinci kez denendikten<br />
sonra çan iptal ediliyor. Katedralin yanındaki<br />
bina Kardinal Sarayı... Meydandaki diğer yapı<br />
ise belediye binası... Özellikle kulesi, fotoğraf<br />
tutkunlarını mest edecek nitelikte. Aslında<br />
Toledo’nun tamamı böyle, burada zaman<br />
durmuş gibi. Tam belgesel filmlik kısaca...<br />
Iglesia de Santo Tome Kilisesi, Mezguita del<br />
Cristo de La Luz Camii, Roman San Kilisesi,<br />
San Martin Köprüsü ve daha neler neler…<br />
Bundan dolayıdır ki 1986’dan beri UNESCO<br />
Dünya Mirası Listesi'nde; Hıristiyan, Yahudi<br />
ve Müslüman toplumlarını ve tabi eserlerini<br />
iç içe barındırabilmiş bir kent.<br />
Buraya ulaşım, başkent Madrid'den sağlanır.<br />
Uzaklık 70 km, arabayla yaklaşık bir<br />
saat. Düzenli tren ve otobüs seferleri de<br />
var. Otel sorunu çok yaşamazsınız. İspanyollar<br />
turizme gerçekten fazlasıyla önem<br />
vermekte ve tabi yıllardır milyonlarca<br />
yabancı turist burayı ziyaret etmekte. Daracık,<br />
inişli çıkışlı sokakların arasına gizlenmiş,<br />
eşsiz lezzetler sunan restaurantların<br />
sayısı da hiç az değil. Tabi Akdeniz ağırlıklı...<br />
Hayatımda yediğim en iyi paella'yı Toledo'da<br />
tatmıştım. Lezzeti hâlâ damağımda...<br />
Tabi ki muhteşem tapas’ları unutamayız! İyi<br />
şarapları var, bir de badem ezmesi önemli.<br />
Bir not; tüm narenciye çeşitleri, şam fıstığı,<br />
dut vs. meyveler Araplar tarafından buraya<br />
getirilmiş. Marzipan denen çocukların sevebileceği<br />
bir şekerleme ile ünlü Manchego<br />
peynirlerinden de satın alabilirsiniz.<br />
Toledo deyince, çelik üretiminden mutlak söz<br />
etmek gerekir. Her türlü çelik üretimi, özellikle<br />
de kılıç burada çok ünlü. Alın size hediyelik örnekleri.<br />
Çok sayıda hediye dükkânında değişik<br />
biçimlerde kılıç ve bıçak örnekleri göreceksiniz,<br />
tarihsel giysiler de... Pek çok tarihsel<br />
filmin bu tip ihtiyaçları Toledo'da üretilmiş. Bir<br />
duyuma göre, Osmanlı padişahlarından bazıları<br />
için de burada kılıç yapılıp gönderilmiş. Tajo<br />
Nehri'nin sularının içeriğinin çelik üretiminde<br />
önemli olduğu belirtiliyor.<br />
Ve Toledo deyince ünlü ressam El Greco da<br />
çıkıyor karşımıza. Hadi, biraz da sanat… El<br />
Greco, O’na burada verilen bir ad. Sanatçı<br />
aslen Giritli... "Domenikos Theotokopoulos"<br />
gerçek adı. Bir süre Venedik ve Roma’da<br />
yaşıyor. Sonrasında buradan davet alıyor,<br />
bir kilise çalışması için. Geliyor ve bir daha<br />
ayrılamıyor Toledo’dan. Ömrünün kalan 37<br />
yılını burada yaşıyor. Müthiş eserler veriyor<br />
ve bir efsane oluyor. Kendisinden sonra<br />
oğlu da baba mesleğinde ilerleyip, kente<br />
eserler bırakıyor. Elbette en önemli eseri,<br />
El Greco’nun "Kont Orgaz'ın Gömülmesi"<br />
tablosu... Detay vermiyorum, gidin görün bu<br />
sihri! Fotoğraf çekmek kesinlikle yasak!<br />
Sanat deyince, Don Kişot’un yaratıcısı ünlü<br />
yazar Cervantes, Toledolu. Diğer yandan ünlü<br />
ressamlar Goya ve Carravaggio’nun tabloları<br />
da kentte ünlü yapılarda görülebilir.<br />
Evet, yaşlı kıtanın bir muhteşem kentini<br />
daha gezdik beraberce. Hem gözümüzü,<br />
hem damağımızı taçlandırdık! Gitmeyenler<br />
mutlak görsün Toledo’yu, gerçekten olağanüstü...<br />
Nice afiyetlere, nice gezmelere...<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
85
Gezi<br />
Buram buram tarih kokan bir şehir:<br />
BUDAPEŞTE<br />
EMİN EREN ÖZLEN<br />
eminerenozlen@gmail.com<br />
i eminozlencom<br />
Üç küçük şehirden, buram buram tarih kokan muhteşem<br />
bir şehre dönüşme öyküsü Budapeşte’ninki...<br />
Şu ana kadar 37 ülke ve 83 şehir gezmeme rağmen<br />
Budapeşte’ye, daha doğrusu Macaristan’a daha<br />
önce gelme fırsatı hiç bulamadım. Ta ki bu sene Noel<br />
pazarları için kendime yeni bir destinasyon araştırması<br />
yapana kadar...<br />
Benim de bu üç küçük şehirden, buram buram tarih<br />
kokan muhteşem bir şehre dönüşen Budapeşte’yle<br />
tanışma hikâyem ve tabii gördüklerimi, yaptıklarımı<br />
siz sevgili okuyuculara anlatma vaktim geldi. Hadi<br />
gelin o zaman, Budapeşte’ye biraz daha yakından<br />
bakalım...<br />
Danube Nehri’nin ikiye ayırdığı ve üç ayrı şehrin<br />
birleşiminden (Peşte, Buda ve Eski Buda) oluşan<br />
Budapeşte, 1873 yılında kurulan yaklaşık 1,8 milyon<br />
nüfuslu bir şehir. Avrupa’nın önemli kültür ve tarih<br />
merkezlerinden de biri aynı zamanda. Tarih demişken,<br />
kısaca bir Budapeşte’nin tarihine bakalım mı ne<br />
dersiniz? Bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun bir<br />
parçası olan Macaristan, imparatorluğun yıkılmasıyla<br />
kendi krallığını kurmuş. Daha sonraları Avusturya-Macaristan<br />
İmparatorluğu'nun bir parçası haline<br />
gelmiş. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra komünist<br />
rejimin egemen olduğu ülke, 1989 yılında parlamenter<br />
rejime geçerek cumhuriyet ilan etmiş.<br />
BUDAPEŞTE’DE NEREDE KALMALI? NERELERİ<br />
GEZMELİ? NE YEMELİ?<br />
Malum Budapeşte, birkaç şehrin birleşiminden<br />
oluşan bir şehir... Ben de o zaman gezilecek yerleri<br />
Buda ve Peşte olarak ikiye ayırıp, ayrı ayrı anlatmak<br />
istiyorum sizlere. Peşte ile başlayalım.<br />
PEŞTE’DE GEZİLEBİLECEK YERLER<br />
Vörösmarty Meydanı: Şehir gezisine başlamak<br />
için çok iyi bir başlangıç noktası. Vörösmarty Meydanı'ndan<br />
Budapeşte’nin hemen her yerine kolaylıkla<br />
ulaşmanız mümkün. Meydan, adını vatansever şair<br />
Mihaly Vörösmarty’den alıyor.<br />
St. Stephen Bazilikası:<br />
St. Stephen Bazilikası,<br />
Budapeşte’nin en<br />
büyük kilisesi. 1800’lerde<br />
tamamlanan bazilikanın<br />
yapımında ünlü mimarların<br />
imzası mevcut...<br />
Şehrin Noel pazarlarından<br />
biri de St. Stephen Bazilikası'nda kuruluyor. Siz de<br />
Budapeşte’ye benim gibi Noel zamanında gelmeyi<br />
düşünüyorsanız, buraya kesinlikle uğramalısınız.<br />
Parlamento Binası:<br />
Dünyanın en büyük<br />
üçüncü parlamento binası<br />
olan Az Országház'ın<br />
yapımı 1902’de tamamlanmış.<br />
Macar Kraliyet<br />
mücevherlerine ve Macar<br />
kültürüne ait pek çok nadide<br />
parçanın yer aldığı binada tam olarak 691 oda<br />
bulunuyor. Koridorların toplam uzunluğu 20 km’nin<br />
üzerinde olan devasa yeri bir saatten önce gezmek<br />
pek mümkün değil ve sadece rehberli turlar ile<br />
gezilebiliyor. Önceden internet üzerinden rezervasyon<br />
yapmanızın faydası var. Ben bunu atladığımdan<br />
sadece dışarıdan bu yapıyı görebildim. Tur ücretleri<br />
yetişkinler için 19 Euro, öğrenciler için ise 10 Euro.<br />
86 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Gezi<br />
Széchenyi Köprüsü: Budapeşte’nin en<br />
meşhur ikonu Zincir Köprü, 19. yüzyılda<br />
Tuna Nehri üzerinde, Buda ve Peşte’yi<br />
birleştirmek için yapılmış.<br />
Andrassy Ut: Şehrin en havalı caddelerinden<br />
biri burası. Andrassy Ut, sahip olduğu<br />
tarihi özellikleri, mimarisi ve binaları<br />
ile UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde.<br />
Royal Opera House, Franz Liszt Meydanı,<br />
Oktogon, Terör Müzesi (mutlaka gitmelisiniz),<br />
Zoltan Kodaly Memorial Müzesi, ünlü<br />
cadde boyunca görülecek yerler arasında.<br />
Aynı zamanda ünlü bir alışveriş caddesi...<br />
Yaklaşık 2,5 km’lik caddesi, çok sayıda ünlü<br />
markaların butik mağazaları, birçok kafe ve<br />
restoranlarıyla oldukça gösterişli bir yer.<br />
Széchenyi Kaplıcaları: Budapeşte’nin en<br />
karakteristik özelliklerinden birisi de kaplıcaları.<br />
Avrupa’nın en büyük şifalı kaplıca ve<br />
en büyük hamamlardan biri olan Széchenyi<br />
Kaplıcaları'na gitme fırsatı bulamadım ama<br />
bir daha Budapeşte’ye yolum düşerse, ilk<br />
uğrayacağım yer olacak orası kesin.<br />
Vaci Utca: Zengin ve ünlü Budapeştelilerin<br />
paralarını harcadıkları Vaci Utca, Budapeşte’de<br />
görebileceğiniz en kalabalık yerler<br />
arasında. Burası aynı zamanda şehrin en<br />
meşhur alışveriş sokağı... Cadde sadece yayalara<br />
ayrılmış durumda olup, aynı zamanda<br />
şehirde Noel zamanı kurulan en büyük Noel<br />
pazarlarından birinin de bulunduğu yer<br />
burası. Yani siz de Budapeşte’ye benim gibi<br />
Noel zamanında gelmeyi düşünüyorsanız,<br />
buraya kesinlikle uğramalısınız.<br />
Central Market Hall: Budapeşte'nin en<br />
popüler alışveriş noktalarından biri. Büyük<br />
Market (Central Market Hall), şehirdeki kapalı<br />
mekânların en büyüğü. İçerisinde taze<br />
meyve ve sebzeden, tekstil ve hediyelik<br />
eşyalara kadar birçok şey bulabilirsiniz.<br />
Burası Macar kültürünü tanımak ve şehir<br />
yaşamına tanıklık etmek için biçilmiş<br />
kaftan.<br />
BUDA’DA NEREYE GİDELİM?<br />
Balıkçı Tabyası: Burası şehrin en<br />
sevdiğim yerlerinden. 1800’lerin sonunda<br />
Macaristan’ın kuruluşu adına yapılan<br />
yerlerden birisi olan Balıkçı Tabyası, ülkeyi<br />
kuran yedi kavimi temsil eden yedi kuleye<br />
sahip. Kale Tepesi’nde (Castle Hill) bulunan<br />
tabya, hem Tuna Nehri'nin hem de şehrin en<br />
güzel görülebildiği ve fotoğraflanabildiği<br />
noktalardan biri.<br />
Matthias Kilisesi: Şehrin Buda bölgesinde<br />
görülmesi gereken en önemli yapılardan<br />
biri olan Matthias Kilisesi, Avusturya-Macaristan<br />
İmparatorluğu’nun 1867’de kurulması<br />
açısından oldukça önemli bir yer.<br />
Trinity Meydanı ve Trinity Sütunu:<br />
Trinity Meydanı, Buda’nın Kale bölgesinin<br />
adeta kalbini oluşturuyor. Meydana<br />
ismini veren sütun, <strong>17</strong>10-<strong>17</strong>13 arasında<br />
Philipp Ungleich tarafından barok tarzında<br />
yapılmış. Sütunun yapılma amacı<br />
ise, o yıllarda salgın olan vebanın sona<br />
ermesi ve onları bir sonraki salgınlardan<br />
koruyacağı yönünde bir inanış olması.<br />
Tepesinde bulunan heykel, Kutsal Üçlü'yü<br />
(baba, oğul, kutsal ruh) temsil ediyor.<br />
Buda Kalesi: Aynı zamanda Kraliyet<br />
Sarayı olarak da bilinen ve şehrin Buda<br />
tarafındaki tepede yer alan görkemli Buda<br />
Kalesi, Avusturya-Macar İmparatorluğu<br />
döneminde pek çok etkinliğe ev sahipliği<br />
yapan tarihi bir yer. Günümüzde Budapeşte<br />
Tarih Müzesi, Macar Ulusal Galerisi<br />
ve Ulusal Szechenyi Kütüphanesi’ne ev<br />
sahipliği yapan Buda Kalesi, şehrin en güzel<br />
görülebildiği yerlerden birisi.<br />
NERDE KALMALI? NEREDE<br />
NE YİYİP İÇMELİ?<br />
Budapeşte’de kalmak için birçok seçenek<br />
var. Size sadece hangi tarafta kalmak istediğinizi<br />
seçmek kalıyor, Buda mı, Peşte mi?<br />
Ben Peşte tarafında kiraladığım bir evde<br />
kaldım; çok merkezi, konforlu, güvenli ve<br />
rahattı. Özellikle Vörösmarty Meydanı'na<br />
yakın bir yerde konaklamak istiyorsanız,<br />
araştırmalarınıza önceden başlamanızı<br />
tavsiye ederim. Zira bölgede bulunan<br />
otellerin birçoğu (bu bölge için en azından)<br />
5 yıldızlı otellerden oluştuğu ve doluluk<br />
oranları çok yüksek olduğu için, fiyatları da<br />
normalin çok üstündeydi. Dediğim gibi ev<br />
kiralama alternatifini de düşünebilirsiniz.<br />
Peki, gelelim Budapeşte’de ne yemeli, ne<br />
içmeli ve tabii ki bunları nerde yapmalı? Ne<br />
içmeli açıkçası bunu ben de pek bilmiyorum<br />
ama yemek olarak kesinlikle meşhur gulaşı<br />
denemelisiniz, asla pişman olmayacaksınız.<br />
Güzel bir kahvaltı için sizlere iki önerim<br />
var. Biri STIKA; burada hoş güzel bir kahvaltı<br />
yapabilir, ardından ara sokaklardan<br />
yürüyerek şehir turunuza başlayabilirsiniz.<br />
İkinci önerim ise MUVESZ KAFEHAV; ben<br />
burayı STIKA’ya göre daha çok beğendim,<br />
gerek yemekleri gerek içerideki atmosferi<br />
olsun eminim ki sizlerin de çok hoşunuza<br />
gidecek.<br />
Buda Kalesi yakınlarında, Matthias Kilisesi'nin<br />
hemen yanında bulunan Picnic Pavillion,<br />
güzel bir gulaş için doğru adres. Tavsiye<br />
ederim. Ve tabii ki Budapeşte’ye gelmişken<br />
uğramadan dönülmeyecek bir yer, olmazsa<br />
olmaz dediklerimden New York Cafe. Burada<br />
bir tatlı yiyip kahve içmeden, o atmosferi<br />
yaşamadan Budapeşte’den dönülmemeli.<br />
Küçük bir tavsiye, gitmeden önce internet<br />
üzerinden rezervasyon yaparsanız hiç sıra<br />
beklemeden buranın keyfini sürebilirsiniz.<br />
Aksi takdirde biraz beklemeniz gerekebilir.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
87
Kültür Rotası<br />
Klasik Türk mimarisinde bir ilk:<br />
ARAP ATA<br />
TÜRBESİ<br />
OPR. DR. TUĞRUL KİHTİR<br />
TARİH ARAŞTIRMACISI VE YAZAR<br />
Özbekistan’da Tim Köyü’nde 977 yılında inşa edilmiş<br />
olan Arap Ata Türbesi, klasik Türk mimarisi için bir<br />
ilk niteliğinde. Zerefşan Vadisi yakınında ve Semerkand’ın<br />
140 km batısında yer alan, Ortaçağ’ın ünlü<br />
İpek Yolu merkezleri Semerkand ile Buhara’nın tam<br />
orta noktasında bulunan bu köyde yer alan Arap Ata<br />
Türbesi, Karahanlılar dönemine ait ve o dönemden<br />
kalan en eski mimari eser. Diğer adı Hüseyin Yemeni<br />
Türbesi. Türklerin Asya kıtasında İslam dinini kabul<br />
ettikleri ilk dönemlerden günümüze ulaşmış. Hüseyin<br />
Yemeni de bölgede yaşamış bir alim kişi.<br />
OLGUN MİMARİSİ İLE<br />
PARLAK GELİŞİMİN ÖNCÜSÜ<br />
Kızılkum Çölü içinde ve yolu çok bozuk olan köye 4<br />
saatte gidilebildim. Arap Ata Türbesi, mimari yapısıyla<br />
kendisinden sonraki mimari tarz için belirleyici<br />
bir örnek oluşturmuş. Kare tarzında 6×6 metre<br />
boyutlarında ve merkezi tek kubbeye sahip. Yapı<br />
malzemesi olarak tamamen tuğladan inşa edilmiş.<br />
Mimari tarzına cephenin vurgulanması düşüncesinin<br />
ortaya çıktığı bir anlayış hâkim.<br />
İç mekânındaki yonca biçiminde yükseltilmiş<br />
trompları ve onların üstüne oturtulmuş büyük kubbesini<br />
dışarıdan arkasında gizleyen portalı, yapıya<br />
olduğundan çok daha büyük ve yüksek bir görünüş<br />
kazandırmış. Türbenin portalı yani giriş kısmı, büyük<br />
sivri kemerli ve üst kısmına yan yana sıralanmış,<br />
tuğladan yapılmış üç nişli geometrik süslemeler ve<br />
büyük kısmı silinmiş kitabe kuşağı yerleştirilmiş.<br />
Arap Ata Türbesi, olgun mimarisi ile Karahanlıların<br />
daha sonraki türbelerinde de izlenen parlak gelişimin<br />
öncüsü olmuş.<br />
88 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Kültür Rotası<br />
10 MİLYON TÜRK BÖLGEDE<br />
Kızılkum Çölü, Özbekistan ve Kazakistan<br />
topraklarında yer alan dünyanın en büyük<br />
11. çölü. Yüzölçümü 300 bin kilometrekare.<br />
Burası 'Maveraünnehir' adı verilen<br />
bölgenin içinde uzanıyor. Maveraünnehir,<br />
Amu Derya (Ceyhun) ve Siri Derya (Seyhun)<br />
nehirleri arasında yer alıyor. M.Ö. 7.<br />
yüzyılda yani günümüzden 2 bin 700 yıl<br />
kadar önce İskitlerin yaşadığı bölge. M.Ö.<br />
2. yüzyılda da Mete (Oğuz) zamanında<br />
Hun Türkleri buralarda yerleşmiş ve bölge<br />
tarih boyunca Türklerin anayurdunun bir<br />
parçası olmuş. Bugün on milyona yakın<br />
Türk bu bölgede yaşıyor.<br />
Tarihi süreç içinde M.Ö. 7. yüzyıldan<br />
itibaren İskit, Hun, Göktürk, Batu Uygur,<br />
Karluk, Batı Karahanlı ve Selçuklu Türkleri<br />
bölgede yaşamış. Yine bir Türk olan Timur<br />
da bu topraklardan çıkmış. Mezarı başkent<br />
Semerkand’da. Bölge, Türklerin Şamanizm’den<br />
tek tanrılı dine, Müslümanlığa<br />
geçtiği yer aynı zamanda. Bu geçiş Karahanlılar<br />
zamanında olmuş. Karahanlılar,<br />
aynı dönemde doğu ve güney sınırlarında<br />
hüküm süren Gaznelilerle birlikte Türk ve<br />
İslam kültürlerini ilk birleştiren iki devlet...<br />
Kara kelimesi eski Türkçe’de kuvvetli,<br />
büyük, yüksek anlamına geliyor.<br />
Karahanlılar, Uygur Devleti’nin yıkılmasıyla<br />
840 yılında Karluklu Bilge Kül Kadir Han<br />
tarafından kurulmuş. Devlet, Batı ve Doğu<br />
olarak iki kısımdan oluşuyormuş. Batı<br />
Karahanlıların başkenti Semerkand, Doğu<br />
Karahanlıların başkenti günümüzde Kırgızistan<br />
sınırları içinde kalan Balasagun imiş.<br />
10. yüzyılın ortalarında Batı Karahanlı<br />
hükümdarı Kadir Han Oğulcak’ın yeğeni<br />
Satuk Buğra, Karahanlılar’a sığınmış olan<br />
İran kökenli bir Samani Şehzadesi Ebu<br />
Nasr veya diğer bir görüşe göre de bir<br />
İslam sufisiyle karşılaşması sonrasında<br />
İslam dinini kabul etmiş ve Abdülkerim<br />
adını almış. Abdülkerim Satuk Buğra, amcasıyla<br />
giriştiği taht kavgasını kazanınca<br />
da hükümdar olmuş ve devlet içinde İslam<br />
dinini resmen kabul etmiş. 995 yılında<br />
ölmüş. Semerkand yakınlarında Tim<br />
Köyü’ndeki 977-978 yapım tarihli Arap Ata<br />
Türbesi, bu dönemlerden kalma. İçinde<br />
meftun olan Hüseyin Yemeni de bölgede<br />
İslam dininin yerleşmesinde etkili olan<br />
alimlerden birisi.<br />
Kısa bir süre sonra da Karahanlı Hükümdarı<br />
Ahmed, 998 yılında Abbasi halifesi tarafından<br />
tanınan ilk Türk hükümdarı olmuş.<br />
Karahanlılar, 1042 yılında Doğu ve Batı<br />
Karahanlı Devleti olarak ikiye ayrılmışlar.<br />
Batı devletinin 1211 yılında Moğol Kara<br />
Hitaylar ve Doğu devletinin de 1212 yılında<br />
Türk Harzemşahlar tarafından yıkılmasıyla<br />
ortadan kalkmışlar ama sanat ve kültür<br />
açısından büyük iz bırakmışlar.<br />
TÜRKÇE, EDEBİYAT DİLİ OLMUŞTU<br />
Karahanlılar dönemi, kültürel olarak yoğun<br />
bir dönemdi. Doğu Karahanlılar’ın yaşadığı<br />
Doğu Türkistan bölgesinde Türk kültürü<br />
önemli gelişmeler göstermiş ve değerli<br />
eserler yazılmıştı. Doğu Karahanlılar<br />
Uygur-Çin, Batı Karahanlılar ise İslam-İran<br />
kültürü ile daha yakınlık içindeydiler. Doğu<br />
Karahanlılar zamanında Kaşgar şehri, bir<br />
kültür ve din merkezi haline gelmişti. Türkçe,<br />
edebiyat dili olmuş ve ilk kez bir Türk-İslam<br />
edebiyatı meydana gelmişti. Bu edebiyat,<br />
Uygur ve Arap harfleriyle yazılıyordu.<br />
Doğu Karahanlılar döneminde 1069-1070<br />
yıllarında Yusuf Has Hacip tarafından Uygur<br />
ve Arap harfleriyle yazılan "Kutadgu Bilig",<br />
Türkçe yazılmış en eski büyük eserdir ve<br />
ideal devlet sisteminden bahseder. Yine bir<br />
Doğu Karahanlı olan Kaşgarlı Mahmud’un<br />
1073-1077 yıllarında Bağdat’ta yazmış<br />
olduğu "Divan-ı Lügati-t Türk" adlı eseri de<br />
Türklerin yaşadığı coğrafyayı ve yaşamlarını<br />
ele alan ilk ve değerli Türk eserlerindendir.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
89
Gezgin<br />
Türkiye’den Uganda’ya<br />
BİR AŞK HİKÂYESİ<br />
SEDEF TURAN<br />
Ceyda Çakır, Şişli Terakki Lisesi’nden<br />
mezun olunca elinde valizi, kafasında<br />
hayalleriyle Amerika Birleşik<br />
Devletleri'nde Missouri’ye gitmiş.<br />
Arkadaşının tavsiyesiyle yerleştiği<br />
Warrensburg, hiç de filmlerde gördüğü<br />
Amerikan şehirlerine benzemiyormuş.<br />
Bir yandan çalışıp, bir yandan<br />
da otel yöneticiliği eğitimini tamamlamış<br />
ve Kansas City’deki Hyatt<br />
Regency Oteli'nde Yiyecek İçecek<br />
Departmanı'nda çalışmaya başlamış.<br />
Bir Amerikalı ile evlenmiş, kızı Ayda<br />
dünyaya gelmiş, kısa bir süre sonra<br />
boşanmış.<br />
On iki yıl ABD’de yaşayan Ceyda Çakır,<br />
Chicago'da 1.250 odalı McCormick<br />
Hyatt Regency Oteli'nde günde 14-16<br />
saat çalışmış. Bu tempo içinde kızını<br />
göremediği günler oluyormuş. Çocuğuna<br />
zaman ayırabilmek için oteldeki<br />
işinden ayrılarak, bir restoranda<br />
garsonluk yapmaya başlamış. Eşinin<br />
işiyle ilgili sorunları nedeniyle kısa bir<br />
süre Missouri’de yaşamayı planlamışlar,<br />
fakat öngördükleri süre fazlasıyla<br />
uzayınca değişik bir kararla Ceyda<br />
Çakır, gezgin yaşamına ilk adımı atmış.<br />
Kızı Ayda, babası ve babaannesiyle<br />
kalmış; Ceyda Hanım ise tek başına<br />
Fas’a, Marakeş’e gitmiş. Sırt çantasıyla,<br />
lüksten uzak yolculuk ona yepyeni<br />
bir yol açmış.<br />
'BEYAZ İNSAN'<br />
İzlediği Afrika belgesellerinden<br />
etkilenerek başlamış bu koca kıtayı<br />
gezmeye... Hangi ülkelere gittiğini<br />
sorunca ilk aklına gelenler Fas, Mısır,<br />
Tanzanya, Kenya, Etiyopya, Malawi,<br />
Zambiya, Zimbabwe, Ruanda, Uganda,<br />
Namibya, Güney Afrika oldu. Ceyda<br />
Çakır, Zambiya’dan bahsederken<br />
şunları söyledi: "Otobüs durağında<br />
korkunç bir keşmekeş içinde buldum<br />
kendimi. Herkes 'Muzungu, muzungu'<br />
diye bağırarak bir kolumdan çekiyor,<br />
üzerime çullanıyorlardı. 'Muzungu'<br />
kelimesinin anlamı beyaz insan. Hayatımda<br />
gördüğüm en kötü otobüse<br />
bindim. Bütün yolcular üst üste, tavuklar,<br />
yumurta satanlar, hava çok sıcak,<br />
yol diye bir şey yok, toz toprak içinde<br />
tangır tungur ilerliyorduk. On saatlik<br />
yol on beş saat sürdü. Victoria Şelaleleri'ne<br />
vardığımızda yorgunluktan<br />
ölmek üzereydim. O kadar etkilendim<br />
ki, Zambiya’dan Zimbabwe’ye geçip,<br />
bir de oradan görmek istedim.<br />
90 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Gezgin<br />
BUGÜNKÜ AKLIM OLSA<br />
ASLA YAPMAZDIM<br />
Şelale, iki ülke arasında sınır oluşturuyor. Minibüsle<br />
yukarıya ulaşıp, köprüden geçerken<br />
pasaportunuza damga basıyorlar. Birkaç<br />
gün orada kaldıktan sonra Botswana’ya<br />
gitmeye karar verdim. Bugünkü tecrübem<br />
olmadığı için çok zorluk çektim. Maun’a<br />
giderek dünyanın en büyük kapalı deltası<br />
Okavongo’yu görmek istedim. Kaldığım hostelde<br />
tanıştığım iki kızla yola çıktık. 'Mokoro'<br />
adı verilen kanolara bindik. Her kanoda bir<br />
kişi olarak sazlıkların arasından epey yol<br />
aldık. Üç yerli, iki İngiliz ve bir Türk, sonunda<br />
karaya çıkarak çadırlarımızı kurduk. Bize<br />
rehberlik eden yerliler, çadır kurmamıza<br />
yardım ettiler ama ateş yakmak için çakmağımız<br />
var mı diye sorduklarında şaşırıp<br />
kaldık. Yiyecek konusunda da getirdikleri<br />
yetersizdi. Toprağa bir kürek saplayıp, üzerine<br />
tuvalet kâğıdı yerleştirdiler, ‘İşte burası<br />
tuvalet’ dediler. Filler çok yakınımızdan<br />
geçiyordu. O bölgede en korkulan hayvan<br />
fildir, agresif davranarak kamp alanını dağıtabilirler.<br />
Ufacık kanolarla suaygırlarının<br />
çok yakınından geçtik. İçinde bulunduğumuz<br />
tehlikenin farkında değildik. Bugünkü aklımla<br />
asla böyle bir şey yapmazdım."<br />
OTOSTOP İLE NAMİBYA<br />
Namibya’nın yüzölçümü 824 bin 296<br />
kilometrekare. Fakat nüfusu 2 milyonun<br />
altında, yani kilometrekareye iki kişi<br />
düşüyor. 100 km genişliğindeki Namib Çölü,<br />
sahil bölgesinin tamamını içine alır, Kalahari<br />
Çölü ise güneydoğu bölgesini kaplar. Ceyda<br />
Hanım, yine o iki İngiliz genç kızla Namibya’ya<br />
gitmek üzere plan yapmış: "Sabah<br />
6'da otobüse binecektik ama otobüs bir<br />
türlü gelmedi. Epey bekledik, sonunda<br />
bindik. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra<br />
arızalandı. Şoför ve muavinler uğraştılar,<br />
çalıştırmayı başardılar. Sevinçle tekrar<br />
bindik, on dakika sonra yine bozuldu, yine<br />
indik. Otostop çekmekten başka çare yoktu.<br />
Üç kız, bir kamyonetin arkasında bir süre<br />
yol aldık, şoförün sapması gereken noktada<br />
indik. Yirmi dakikada bir araç geçen yolun<br />
kenarında beklemeye başladık. İyi ki yanıma<br />
bir torba elma almışım, dört saat beklerken<br />
açlığımızı gidermeye yaradı.<br />
LÜTFEN ÖLMEYEYİM,<br />
BENİM ÇOCUĞUM VAR<br />
Derken ufukta bir otobüs gözüktü, heyecanla<br />
yine yolun kenarına yürüdük. Otobüs<br />
yaklaşınca gözlerimize inanamadık, dört saat<br />
önce indiğimiz otobüs! Sevinçle bindik. Kısa<br />
bir süre sonra yine bozulmaz mı? Hava zifiri<br />
karanlıktı. Bütün yolcular indi. Bir kadın, iki<br />
küçük çocuğunu bize emanet ederek onlara<br />
yiyecek bulmaya gideceğini söyledi. Çölde<br />
olduğumuzu hatırlattık. Otobüsten umudunu<br />
kesen yolcular bir yerlere dağıldı. Hava çok<br />
soğumuştu. Biz üç kız otobüste kaldık. Şoför<br />
ve iki muavini bize koltuklarda uyuyabileceğimizi<br />
söylediler, battaniye verdiler. Sürekli<br />
dua ediyordum; 'Allah'ım lütfen beni koru.<br />
Bana bir şey olmasın. Lütfen ölmeyeyim, benim<br />
çocuğum var' diye. Aklım hep kızımdaydı.<br />
Sabah otobüsü çalıştırmayı başardılar, daha<br />
sonra başka bir otobüse naklolduk. Birkaç<br />
saat sonra o da bozulunca tekrar otostop<br />
yapmamız gerekti. Üç kişi olunca işimiz daha<br />
da zordu. Yine de şansımız varmış, Namibya’ya<br />
giden zengin bir Güney Afrikalı ailenin<br />
geniş arabasına bindik, başkent Windhoek’e<br />
kadar rahat bir yolculuk yaptık."<br />
TANRI'NIN ÖFKEYLE YARATTIĞI<br />
'İSKELET SAHİLİ'<br />
Ceyda Çakır'ın çok etkilendiği yerlerden<br />
biri de eski Alman kolonisi Swakopmund.<br />
Doğası, Alman mimarisiyle hayli ilginç<br />
bir bölge olduğundan bahseden Çakır,<br />
"İlk defa zebra eti yediğim yer" deyince<br />
irkildim. Bembeyaz alan üzerinde kırmızı<br />
kum tepeleri, yedi yüz yıllık ağaçlarıyla<br />
Ölüm Vadisi’ni anlatan Ceyda Hanım'ın,<br />
Namibyalıların Tanrı'nın öfkeyle yarattığına<br />
inandıkları İskelet Sahili’ni görmesi mümkün<br />
olmamış. Balina ve fok kemikleri, kıyıya<br />
yakın kayalıklara çarparak batmış gemilerin<br />
enkazları, kükreyen kum tepeleri ancak<br />
helikopterle yüksekten görülebilirmiş.<br />
NAİROBİ'DE GÖNÜLLÜ HEMŞİRELİK<br />
Kızı babası ve babaannesiyle ABD’de iken<br />
Ceyda Çakır, yine Afrika’ya gitmek ve orada<br />
faydalı bir şeyler yapmak istemiş. Nairobi’de<br />
Kenyata Hastanesi'nde gönüllü olarak<br />
çalışmış. Şehir dışında kiraladığı mütevazı<br />
daire için haftada 10 dolar ödeyerek, iki köhne<br />
otobüsle tehlikeli bölgelerden geçerek<br />
kimi gün yarım saatte, kimi gün bir buçuk<br />
saatte hastaneye varıyormuş. Şartların<br />
son derece kötü olduğu, suyun sabunun zor<br />
bulunduğu bu hastanede dört ay boyunca<br />
çocuk ve yaşlı hastalarla ilgilenmiş. Çamur<br />
içindeki yollardan geçerken hırsızlardan<br />
korunmak için çantasına sarılan Çakır’ın<br />
İstanbul Nişantaşı’nda yaşadığını bilince, o<br />
şartlara nasıl katlandığına hayret ettim.<br />
KILIMANJARO'YA<br />
ÇIKMAYI DA BAŞARMIŞ<br />
Sporla arasının nasıl olduğunu sorduğumda<br />
aldığım cevap beni yine şaşırttı. Ceyda<br />
Çakır öyle sıradışı bir insan ki, verdiği<br />
her yanıt karakterine uygun. Sporla ilgisi<br />
yokmuş ama "Afrika’nın Çatısı" denen<br />
Kilimanjaro Dağı'na tırmanmış. 5 bin 895<br />
metre yüksekliğindeki dağa! Kilimanjaro<br />
dönüşü öyle bitkinmiş ki, iki gün yataktan<br />
çıkamamış. Kendine bir ödül vermek istemiş<br />
ve Zanzibar’a gitmiş. Deniz kenarında<br />
oturup, hiçbir şey yapmayarak dinlenmek<br />
istemiş. Ancak kendini tam bir keşmekeş<br />
içinde bulmuş. Doğru dürüst araştırmadan<br />
ulaştığı Zanzibar’da Stonetown’u görene<br />
kadar hayal kırıklığı yaşamış ama sonrasında<br />
adanın bütün güzelliklerini keşfetmiş.<br />
KIZI DA ANNESİ GİBİ AFRİKA TUTKUNU<br />
İngilizce, Almanca ve birçok Afrika<br />
ülkesinde konuşulan Swahili dilini bilen<br />
Ceyda Çakır, iki yıldır İstanbul’da yaşıyor.<br />
11 yaşındaki Ayda da annesi gibi Afrika<br />
tutkunu. Son Uganda seyahatinde tanıştığı<br />
turizmci Saleem Ahmed ile geçtiğimiz ay<br />
İstanbul’da nişanlanan Ceyda Çakır, yaz<br />
başında kızı Ayda ile orada hayatının yeni<br />
bölümüne başlayacak.
Röportaj<br />
Türkiye’de MICE sektörü<br />
Volkan Ataman’dan<br />
sorulur<br />
“Amacım, Türkiye MICE sektörünü gerçekten kaliteli<br />
platformlarla bir araya getirmek, sektöre yön vererek<br />
dünyaya açmak ve vizyon katmak oldu. Geldiğimiz<br />
noktada iş ile ilgili birçok hayalimi gerçekleştirdiğimi<br />
düşünüyorum ve hâlâ ilk günkü heyecan ile yoğun<br />
tempomu devam ettiriyorum.”<br />
REHA KADAK<br />
Turizm, ülkemizin olmazsa olmaz sektörlerinden. MICE da turizmin en<br />
önemli alt sektörlerinden biri. MICE sektörünün ülkemizde yer bulmasına<br />
önemli katkılar sağlayan Volkan Ataman ile bir araya gelerek turizme,<br />
Turizm Medya Grubu’na ve MICE’a dair konuştuk.<br />
Volkan Bey, Türkiye’deki MICE sektörünün gelişmesine büyük katkı<br />
sağlayan Turizm Medya Grubu’nun başındasınız. Öncelikle Volkan<br />
Ataman’ın hikâyesiyle başlayalım istiyoruz. Dünden bugüne Volkan<br />
Ataman’ı tanıyabilir miyiz?<br />
Aslen Ankaralıyım. 43 yaşındayım ve 11 yaşında bir oğlum var. Eğitim<br />
hayatımı tamamladıktan sonra, Ankara’da kurumsal bir şirkette uzun yıllar<br />
çalıştım. Çalıştığım yıllarda birçok etkinlik düzenlerdik, etkinlik sektörünün<br />
içerisinde olmasam da sektöre karşı her zaman çok ilgiliydim. MICE sektörünü<br />
bir araya getiren hiçbir yapının olmadığını fark ederek, endüstrideki<br />
boşluğu gördüm ve kendi şirketimi açmaya karar vererek İstanbul’a yerleştim.<br />
Amacım, Türkiye MICE sektörünü gerçekten kaliteli platformlarla bir<br />
araya getirmek, sektöre yön vererek dünyaya açmak ve vizyon katmak oldu.<br />
Geldiğimiz noktada iş ile ilgili birçok hayalimi gerçekleştirdiğimi düşünüyorum<br />
ve hâlâ ilk günkü heyecan ile yoğun tempomu devam ettiriyorum.<br />
Turizm Medya Grubu’nun faaliyet alanlarından bahsedelim mi?<br />
Yaklaşık 7 yıl önce etkinlik endüstrisi içerisinde sektörün tüm paydaşlarını<br />
bir araya getiren bir organizasyonun olmadığını fark ettim. Hâlihazırda<br />
içerisinde bulunduğum bu sektörün dinamiklerine uygun bir etkinlik oluşturmam<br />
gerektiğini biliyordum. Daha sonra tecrübelerimize dayanarak<br />
ekibimle birlikte ciddi bir altyapı çalışmasına başladık. Uzun ve zorlu ama<br />
keyifli bir süreçti. Sektörün en büyük markalarıyla ve tecrübeli isimleriyle<br />
birlikte yola koyulduk ve ilk ACE of M.I.C.E. Exhibition’ı 2014 yılında<br />
büyük bir başarıyla gerçekleştirdik. Bu yolculuk yalnızca Turizm Medya<br />
Grubu için değil, Türkiye MICE sektörü için de çok değerli. Son 6 yılda<br />
ülke ekonomisine ve Türkiye’nin tanıtımına ciddi oranda katkı sağladık<br />
diyebilirim. Aynı zamanda Türkiye MICE endüstrisinin yayın grubu olarak,<br />
11 yıldır MICE profesyonellerinin iş ve yaşam dergisi olan M.I.C.E. Dergi’yi<br />
okuyucularıyla buluşturuyoruz.<br />
MICE sektörünün Oscar ödülleri olarak bilinen ACE of M.I.C.E. Awards<br />
Kongre, Toplantı ve Etkinlik Ödülleri’nin yedincisini ise, 3 Nisan 2019 tarihinde<br />
“Connecting Dots” mottosuyla Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda<br />
92 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Röportaj<br />
gerçekleştireceğiz. Sektörün tüm paydaşlarını<br />
bir araya getiren, her yıl “en iyileri”<br />
belirleyen ve sektördeki firmalara prestij<br />
kazandıran bir organizasyon gerçekleştiriyoruz.<br />
ACE of M.I.C.E. Awards Kongre,<br />
Toplantı ve Etkinlik Ödülleri; Etkinlikler ve<br />
Etkinlik/Toplantı Yönetim Firmaları Ödülü<br />
olmak üzere 2 ana başlık ve 23 ayrı dalda<br />
değerlendiriliyor. 19 Kasım’a kadar 2018 yılı<br />
boyunca gerçekleşmiş işlerin başvurularını<br />
kabul ettik. İlk aşamada B2B sistemi üzerinden<br />
gerçekleşen başvurular, daha sonra<br />
Türkiye’nin en iyi markalarının üst düzey<br />
yöneticileri ve sektör profesyonellerinden<br />
oluşan 70 kişilik jüri heyeti tarafından<br />
online olarak oylanıyor. Gerçekleşen ilk<br />
elemeler sonrasında her dalda belirlenen<br />
3 aday, noter huzurunda jüri heyetine<br />
sunumlarını gerçekleştiriyor. Yapılan sunumlar<br />
ve oylamalar sonrasında belirlenen<br />
kazananlar, ACE of M.I.C.E. Awards’ın<br />
görkemli töreninde kırmızı halı seremonisi,<br />
kokteyl-prolounge ve büyüleyici sahne<br />
şovları eşliğinde açıklanıyor.<br />
Turizm Medya Grubu’nun düzenlediği<br />
ve alanında çok ses getiren Ace of MICE<br />
fuarıyla özel bir etkinliğe imza attınız.<br />
Bu çalışma nasıl ve hangi amaçlarda<br />
başladı? Önümüzdeki yıllarda neler<br />
yapmayı düşünüyorsunuz?<br />
6 yıldır sağlam adımlarla büyüyen ve<br />
Türkiye MICE sektörünün tüm paydaşlarını<br />
bir araya getiren fuar, endüstrinin<br />
merkezinde bulunuyor ve sektörün tüm<br />
oyuncuları tarafından birleştirici bir unsur<br />
olarak kabul ediliyor. ACE of M.I.C.E.<br />
Exhibition by Turkish Airlines, yıllardır<br />
sektörün tüm paydaşlarına geleceği<br />
birlikte şekillendirmek ve sahiplenmek için<br />
çok büyük bir fırsat sunuyor. Türkiye’nin<br />
ilk ve tek, dünyanın ise en büyük üçüncü<br />
kongre, toplantı ve etkinlik fuarı olan ACE<br />
of M.I.C.E. Exhibition by Turkish Airlines’ın<br />
altıncısını, “Connecting Dots” mottosuyla<br />
20-22 Şubat 2019 tarihlerinde İstanbul<br />
Kongre Merkezi'nde gerçekleştiriyoruz.<br />
Dünyanın dört bir yanından gelen MICE<br />
profesyonellerini ve MICE sektörünü bu yıl<br />
altıncı kez bir araya getiriyoruz. Türkiye’nin<br />
en kapsamlı B2B etkinliği olan fuarımız, her<br />
yıl dünyanın dört bir yanından gelen MICE<br />
sektörünün lider firmalarını; kurumsal şirketler,<br />
dernekler ve MICE profesyonellerinden<br />
oluşan yerli ve yabancı satın alıcılar<br />
ile buluşturuyor. Ayrıca, isim sponsorumuz<br />
Turkish Airlines ile beraber yürüttüğümüz<br />
“Uluslararası Hosted Buyer Programı”<br />
için farklı ülkelerden gelecek 220 yabancı<br />
misafirimiz, 6. ACE of M.I.C.E. kapsamında<br />
katılımcı firmalarla B2B görüşmeler<br />
gerçekleştirecek.<br />
Fuar kapsamında birçok farklı etkinlik<br />
gerçekleştiriyoruz. Açılış seremonisi, gala<br />
yemeği, Boğaz turu ve tüm sektörün her yıl<br />
dört gözle beklediği, artık bir marka haline<br />
gelmiş olan AMEzing Parti... Fuarımızın<br />
resmi açılış seremonisine; protokol, fuar<br />
katılımcıları, hosted buyer’lar, basın mensupları,<br />
iş, sanat ve cemiyet hayatından<br />
simalar katılıyor. Performans şovlarıyla<br />
başlayacak olan seremoni, protokol konuşmacılarının<br />
fuarı takdimleriyle devam<br />
ediyor. İlk defa 2018 senesindeki 5. ACE<br />
of M.I.C.E. Exhibiton by Turkish Airlines<br />
kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı<br />
sponsorluğunda düzenlenen gala yemeğinde,<br />
zengin bir menünün yanı sıra ilgi çekici<br />
sahne şovları da yer aldı. Uluslararası<br />
Hosted Buyer’ların katılımıyla gerçekleştirdiğimiz<br />
Boğaz turunda, profesyonel<br />
rehberler eşliğinde katılımcılara İstanbul’u<br />
tanıtıyor ve Boğaz'ın muhteşem atmosferini<br />
deneyimleme fırsatı yaratıyoruz. Fuarın<br />
ikinci günü olan 21 Şubat 2019 tarihindeyse,<br />
41 ülkeden 1000’den fazla MICE profesyoneli,<br />
muhteşem bir parti eşliğinde bir araya<br />
geliyor. Artık bir marka haline gelmiş olan<br />
AMEzing Parti’yi her yıl ayrı bir konseptte<br />
düzenleniyoruz. Ulusal ve uluslararası hosted<br />
buyerlar, katılımcı firmalar, konuşmacılar,<br />
uluslararası MICE dernek başkanları,<br />
basın mensupları, sanat, iş, cemiyet hayatı<br />
ve spor camiasından çok özel isimlerin<br />
davetli olduğu partide; video mapping<br />
şov, müzik grupları, DJ ve sürprizlerle dolu<br />
dans performansları eşliğinde davetlilere<br />
unutulmaz bir gece yaşatılıyor.<br />
Sektördeki paydaşlarınız kimler?<br />
Hangi kurum ve kuruluşlarla işbirlikleri<br />
gerçekleştiriyorsunuz?<br />
6. ACE of M.I.C.E. Exhibition by Turkish<br />
Airlines olarak, Türkiye’nin uluslararası<br />
görünürlüğünü attırmak adına uluslararası,<br />
yerel turizm ve MICE turizmi odaklı medya<br />
kuruluşlarıyla çalışıyoruz. Fuarımızı ve<br />
Türkiye MICE pazarını en geniş kitlelere<br />
ulaştıracak kurumlarla partnerlik ilişkileri<br />
geliştiriyoruz. Uluslararası MICE endüstrisi<br />
birlikleri, aynı sistemle çalışan çeşitli<br />
ülkelerdeki MICE profesyonellerini bir<br />
araya getiren birlikler ve büyük MICE organizasyonlarıyla<br />
partnerlik ilişkisi geliştirip,<br />
Uluslararası Hosted Buyer programının<br />
tanıtımı, fuarın promosyonu ve data paylaşımı<br />
gibi konular kapsamında ortak çalışma<br />
yürütüyoruz. Bugüne kadar aralarında<br />
Rusya, Ukrayna, Çin, Kore, Kenya, İngiltere,<br />
ABD, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />
Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya,<br />
Almanya, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi<br />
ülkeler dahil olmak üzere 31 medya ve 18<br />
endüstri partneriyle anlaşma sağladık ve<br />
her yıl çıtayı bir adım yükseğe taşıyoruz.<br />
Bu fuar bizim değil, Türkiye MICE sektörünün<br />
fuarı. Türkiye MICE sektörünün tüm<br />
paydaşlarından destek bekliyoruz.<br />
İstanbul’un ve Türkiye MICE sektörünün<br />
son yıllardaki potansiyelini nasıl<br />
yorumluyorsunuz?<br />
Türkiye MICE sektörü, geçtiğimiz yıllarda<br />
yaşanan sıkıntılardan dolayı şu an geçmişteki<br />
gücüne sahip değil. Ancak son dönemde<br />
atılan adımlar ve olumlu gelişmeler, bizleri<br />
geleceğe dair umutlandırıyor. Sektör olarak<br />
daha da güçlenerek doğru adımlar atmaya<br />
çalışıyoruz. Turizm Medya Grubu olarak,<br />
MICE sektörünü bir araya getiriyoruz. Biz<br />
ve bu sektörün tüm paydaşlarının birlikte<br />
hareket etmesi ve kenetlenmesi gerekiyor.<br />
Birbirimize bu zor dönemlerden çıkmaya<br />
çalışırken destek olmalıyız.<br />
İstanbul ve Türkiye, dünya çapında<br />
destinasyonlar ve potansiyellerini defalarca<br />
kanıtladılar. Uluslararası seviyede<br />
destinasyonlarımızın ve sektörümüzün<br />
hak ettiği değeri göreceğine olan inancım<br />
tam. Sektör liderleri olarak elimizi taşın<br />
altına koymamız gerekiyor. Uluslararası<br />
alanda ülkemizin tanıtımını doğru şekilde<br />
gerçekleştirmemiz gerekiyor. Birlikte hareket<br />
edersek, uzun vadede hak ettiğimiz<br />
noktaya geleceğimizden eminim.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
93
Gastronomi<br />
Aynı malzeme, farklı anlayış!<br />
ÜÇ AYRI KÜLTÜRDE<br />
PiRiNCiN YORUMLANIŞI<br />
SERAP GÜRSES<br />
serapgurses.trvlnotes@gmail.com<br />
"Bir gurme ve bir gezginin ortak noktası nedir" diye<br />
sorsam, cevabınız ne olurdu? Şüphesiz pek çok<br />
farklı cevap gelirdi. Benim cevabım ise şu: Farklı<br />
coğrafya, iklim ve kültürlerin yarattığı yorumları<br />
keşfetmeye dair merak...<br />
Bu bir gezgin için bir ülkeyi ya da şehri gezerken<br />
oranın günlük yaşamına, mimari eserlerine, sanatına<br />
ya da kıyafetlerine olan etkiyi ve yorum farklarını<br />
keşfetmek olarak karşımıza çıkarken; bir gurme<br />
için benzer malzemelerden bambaşka üretim ya da<br />
pişirme teknikleri, farklı karışımlar ve oranlar, yani<br />
yorumlayışla yepyeni ve özel lezzetler yakalamanın<br />
keyfi ve merakıdır.<br />
Sıradan ve standart olanın dışına çıkmak; daha iyiyi,<br />
daha güzeli ve daha değişik olanı bulmaya doğru<br />
devamlı yol almak, bilinenin dışında bir dünyaya<br />
kapıları aralamaktır. Nasıl bir gezgin rahatını bozma<br />
riskini de göze alarak seyahat ederse, gurme de garanti<br />
tatların konforuna ve rehavetine kapılmadan,<br />
yenilikleri deneme cesaretine sahiptir. Bu cesaretle<br />
yol alırken bazen öyle muhteşem şeylerle karşılaşır<br />
ki, damakta kalan lezzet her şeye değer.<br />
Bu tıpkı, topu topu yedi notayla birbirinden farklı<br />
duygu ve deneyimler yaşatan milyonlarca farklı<br />
eserin bestelenmesi gibidir. Süt aynı süttür ama<br />
işte o yorum farkı; rokfordan tuluma, mozarelladan<br />
baby goudaya, cheddardan ezineye, hellimden<br />
edama binlerce çeşit peynirin üretilmesine sebep<br />
olur. Aynı temel malzeme kullanılarak, farklı anlayış<br />
ve yorumla pişirilen bambaşka yemekleri tadarak<br />
deneyimlemeyi seven biriyseniz, bu yazıda bahsedeceğim<br />
pirincin üç ayrı ülkedeki yorumlanışıyla ortaya<br />
çıkan üç muhteşem lezzete bir göz atın...<br />
TÜRK MUTFAĞININ BAŞ TACI: PİLAV<br />
Hem saray sofralarının hem sokak kültüründe ayaküstü<br />
atıştırmaların vazgeçilmez seçeneği... Sofrayı<br />
kurtaran, olmazsa olmazımız, bembeyaz sultanımız<br />
pilav... Pilavı anlatmaya ne sıfatlar yeter, ne de<br />
kelimeler... Aşçılık okullarında yeterlilik sınavları nasıl<br />
yapılıyor bilmem ama ben olsam adaylara mutlaka<br />
pilav yaptırır, kıvamı ve lezzeti tutturamayanı mezun<br />
etmezdim. Yapılışı bu kadar kolay olup da doğru ayarı<br />
yakalaması bu kadar maharet isteyen dünya üzerinde<br />
başka yemek var mıdır şüpheliyim. Suyu biraz fazla<br />
kaçırsanız lapa olur, bir tık az koysanız pirinçler sert<br />
kalır, fazla kavurursanız tıkır tıkır ağzınıza gelir. Ölçüsünü<br />
bilemezseniz yağ içinde yüzer, nefaseti kaçar.<br />
Tuzun ne fazlasını ne azını kaldırır. Velhasıl şöyle<br />
dumanı üstünde tüten, mis kokulu, tel tel dökülen<br />
nefis bir pilav yapmak için altın terazisi kadar hassas,<br />
kuyumcu kadar maharetli olmak gerekir.<br />
İdeal pilavın reçetesinde ince nüanslar vardır. Sertliğini<br />
doğru ayarlamak için pişirmeden önce yarım<br />
saat ılık ve tuzlu suda bekletiriz. Bizim pilavımız parlak<br />
görünümlü, pırıl pırıl olmalıdır. O yüzden süzerken<br />
iyice soğuk sudan geçirip nişastasını akıtır, pişirme<br />
suyuna limon damlatırız. Suyunu çekip göz göz<br />
olunca ateşi kapatır, üzerine bez ya da kâğıt havlu<br />
sererek tencerenin kapağını kapatır ve buharını çektirerek<br />
demleriz. Taneler birbirine yapışmasın diye<br />
kaşıkla şöylece bir harmanlayıp karıştırır, dağılmasın<br />
diye de fazlaca oynamayız. Velhasıl biz Türk milleti<br />
olarak pişirirken pilavımızın üstüne titrer, ona adeta<br />
bebek gibi davranırız. Fakat sonuç padişahlara layık,<br />
her sofraya yakışan, tadı damakta kalan, her yemeğe<br />
eşlik edebilen, hem sade hem de bir o kadar asil bir<br />
lezzettir. Etlisi, tavuklusu, bezelyelisi, havuçlusu,<br />
mısırlısı, şehriyelisi yapılır ama pilava illa ki en çok<br />
yakışan nohuttur. Pirinci bu kadar güzel yorumlayıp<br />
pişiren Türk mutfağı da bir alkışı fazlasıyla hak eder.<br />
GÜNEŞ ÜLKESİ<br />
İSPANYA’DAN<br />
DENİZLERİN ÇOCUĞU:<br />
PAELLA<br />
Paella ismini uzun yıllar<br />
önce ilk defa, işyerimize<br />
gelip giden bir tekstil<br />
firması sahibi müşterimizden<br />
duymuştum. İşi<br />
gereği sık sık İspanya’ya<br />
94 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Gastronomi<br />
giden bu beyefendi, işlemleri için geldiğinde<br />
bekleyip çay içerken bu iş seyahatlerindeki<br />
gözlemlerini bizlerle paylaşırdı. Benim<br />
de yeme-içme konularına olan merakımı<br />
bildiğinden, özellikle oralarda keşfettiği<br />
lezzetleri aktarmaktan ayrı bir keyif alırdı:<br />
"İnanır mısınız, orda paella denilen bir deniz<br />
mahsullü pilav yedik. Aman aman aman...<br />
Böyle bir lezzet olamaz. Hani 'denizden<br />
babam çıksa yerim' derler ya, bu İspanyollar<br />
da denizde ne buldularsa pilavın içine eklemişler.<br />
Fakat ne muhteşem bir şey olmuş.<br />
Fırsatını bulursanız mutlaka deneyin..."<br />
Paellanın bundan daha güzel bir tarifi olur<br />
mu bilemiyorum, o yüzden aynen kullandım.<br />
Daha o zaman kafama yatmıştı pirinç ve<br />
deniz ürünlerinin birlikteliği ve dinlerken<br />
bile ağzım sulanmıştı. Fırsatını buldum<br />
bulmasına ancak ne gariptir ki ilk paellamı<br />
İspanya’da değil, Londra’da South Riverbank<br />
denilen, Thames Nehri kıyısındaki açık<br />
havada kurulu sokak tezgâhında yedim.<br />
Tavadan yeni inmiş sıcacık paella kapış kapış<br />
gidiyordu ve gerçekten beni hiç hayal kırıklığına<br />
uğratmamıştı. Daha sonra bu lezzetin<br />
anavatanı ve çıkış yeri olan Valencia ve diğer<br />
İspanyol şehirlerinde de yeme fırsatım oldu.<br />
Paellayı bizim pilavdan ayıran en temel<br />
özellik, içinde sarı rengini veren safran ve<br />
yöresine göre kavrulmuş soğan, sarımsak ve<br />
domates olması. Bu baz pilavı zenginleştirici<br />
olarak ise midye, kalamar, karides, ahtapot,<br />
balık gibi türlü deniz ürünleri parçalar<br />
halinde içine katılıyor ve baharatlarla birlikte<br />
çeşnisi oldukça bol bir lezzet şöleni ortaya<br />
çıkıyor. Bu kadar protein ağırlıklı garnitürü<br />
dengeleyecek bitkisel tat da gerek tabi, işte<br />
burada da bezelye ve biraz maydanoz devreye<br />
giriyor. Tabi tüm Akdeniz yemeklerinde<br />
olduğu gibi zeytinyağı olmazsa olmazımız.<br />
Yöreye ve zevke göre içine tavuk, sucuk veya<br />
av eti ekleyenler de var. Hatta doğum yeri<br />
olan Valencia’da ilk başlarda tavşan eti ile<br />
yapılırmış. İspanya kırsalında yabani tavşan<br />
bol bulunuyor. Paellaya özelliğini veren ise<br />
geniş, yayvan tavalarda veya tencerelerde<br />
pişirilmesidir. Bakır ve çelik tencerelerde<br />
paellanın hafif dibi de tutacaktır, ancak kimi<br />
İspanyollar bu hafif çıtırlaşmış, yanık kısma<br />
da bayılırlar, doğrusu<br />
ben de severim.<br />
Paella, İspanya’nın<br />
geleneksel halk<br />
yemeğidir ve bütün<br />
halk yemekleri<br />
gibi neredeyse<br />
her damağa hitap<br />
edebilecek tada<br />
sahiptir. Bir deniz ülkesinde doğmuş olduğu<br />
için içerik olarak deniz ürünleriyle çok<br />
zengin ve besleyicidir, rengarenk görünüşüyle<br />
gözleri de bayram ettirir. O yüzden<br />
de artık dünyanın her yerinde ve en iyi<br />
restoranlarda da kendine yer bulmaktadır.<br />
Bize de pirinci bu kadar güzel yorumladıkları<br />
için İspanyol dostlarımıza bir selam<br />
yollamak kalır.<br />
MAMMA MIA, BELLO RISOTTO!..<br />
İtalyan mutfağının soylu prensi... Öyle pizza,<br />
makarnada olduğu gibi onu herkes hemencecik<br />
anlayamaz, lezzeti şıp diye kavramaz<br />
sizi. Hele bizim pilav ile karşılaştırırsanız<br />
hiç olmaz, çünkü pirinçten yapılmış olmaları<br />
dışında hiçbir ortak noktaları yok gibidir.<br />
Tamamen farklı anlayış, hatta ters mantıkla<br />
pişirilirler. Fakat sonuçta onu farklı bir kategori,<br />
yeni bir yemek olarak dikkate alırsanız<br />
lezzetli midir, evet lezzetlidir.<br />
Öncelikle pirincin seçimi çok önemli; daha<br />
tombul, beyaz ve kısa olan Arborio pirinci<br />
kullanılması gerekiyor. Çünkü bizim pilavın<br />
aksine risottoda pirincin tüm nişastasını<br />
salması, hafif sulu bir kremaya benzeyen bir<br />
sos üretmesi gerekiyor. Tam da bu nedenle<br />
pirinçler suda bekletilmiyor. Zeytinyağında<br />
kavrulan soğan ve sarımsakların üzerine<br />
direkt olarak ekleniyor ve biraz kavruluyor.<br />
Yine işin püf noktalarından biri, pirinçlerin<br />
yemek piştikten sonra da “al dente” kıvamda,<br />
yani hafif dişe gelir kalması çok önemli.<br />
Bu amaçla önce biraz beyaz şarap katılıyor,<br />
adından da sebze veya tavuk suyu. Önemli<br />
olan tavuk suyunu birden boşaltmayıp,<br />
kepçe ile ilave etmek ve pirinçler suyu<br />
çektikçe yeni bir kepçe eklemek. Tabi bu<br />
arada 15-20 dakika boyunca aynı yöne<br />
doğru karıştırmak gerekiyor. Bu sayede o<br />
bahsettiğimiz nişastalı beyaz sos ortaya<br />
çıkmış oluyor. Bizim geleneksel pilavımıza<br />
yakın bir şey bekleyenler, risottoyu ilk<br />
gördüklerinde “Bu ne, bulanık bulamaç<br />
gibi” deyip burun kıvırabilirler ama gerçek<br />
risotto tam da böyle olmalıdır.<br />
Ocak söndürüldükten sonra risottoya kavrulmuş<br />
mantar eklenirse daha da lezzetli<br />
olur. 1-2 kaşık tereyağ ve parmesan, bu işin<br />
olmazsa olmazıdır. Zaten benim kanımca<br />
parmesan hangi yemeğe ilave edilirse,<br />
onun lezzetini bir seviye daha yukarı taşır.<br />
Bu son malzemelerle beraber de kaşıkla<br />
şöyle bir çevrildi mi risottomuz artık sıcak<br />
sıcak servise hazırdır. Tercihe göre kıyılmış<br />
maydanoz veya fesleğen, son lezzet dokunuşlarını<br />
yapar. Tabi bir de karabiber...<br />
Yorumsa yorum, lezzetse lezzet... Tabi<br />
yorumlama işinin nirvanası, mürekkep<br />
balıklı risottodur ki İtalyanlar her daim<br />
insanı şaşırtmaya bayılırlar. Dünyanın en<br />
şirin havaalanlarından biri olan Venedik<br />
Havaalanı'nda dolaşırken son derece şık<br />
paketlerinde arz-ı endam eden simsiyah<br />
renkte mürekkep balıklı makarnaları, yani<br />
pastaları gördüğümde çok ilgimi çekmişti.<br />
Aynı malzemeyi risottoda da kullanıyorlar.<br />
Tabağınızda siyah bir risotto gördüğünüzde<br />
iştahınız ne kadar kabarır bilinmez ama<br />
çok değişik ve egzotik olduğu konusunda<br />
hakkını teslim etmek lâzım.<br />
İşte aynı malzeme, üç farklı kültür ve üç<br />
farklı lezzet... Gezmeyi, keşfetmeyi, denemeyi<br />
keyifli kılan da bu ayrımlar, nüanslar<br />
ve bunların hayatımıza kattığı zenginlikler...<br />
Yoksa dünya ne sıkıcı bir yer olurdu! Bizler<br />
için keşfedilecek bu güzellikleri kendine<br />
özgü yorumlarıyla bulup, pişirip, servis<br />
eden mutfaktaki annelere, türlü coğrafyalardaki<br />
halkların aşçılarına ve o becerikli<br />
şeflere selam olsun...<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
95
Ajanda<br />
2019 etkinliklerine<br />
göz atmaya ne dersiniz?<br />
PINAR BALTACI<br />
Yepyeni bir yıla girdik. 2019’da sizlere mutluluk, huzur, sağlık ve başarı dilerken,<br />
bol bol kültür sanat aktiviteleriyle dolu bir yıl geçirmenizi de temenni ediyoruz.<br />
Hatta sadece dilemekle kalmayıp, 2019’un ilk çeyreğine dair bazı etkinlikleri de<br />
sayfalarımıza taşıyoruz. Kış aylarının vazgeçilmez konser, tiyatro ve festivallerini<br />
sizler için derledik. Keyifli okumalar...<br />
Ocak<br />
GAMZE TAŞDAN’DAN KİŞİSEL<br />
SERGİ: TUHAF ŞEYLER<br />
ORMANI<br />
Toplumsal cinsiyet, geleneksel ve popüler<br />
kültür başlıkları altında ortaya koyduğu<br />
yapıtları ile dikkat çeken Gamze<br />
Taşdan, “Tuhaf Şeyler Ormanı” başlıklı<br />
kişisel sergisiyle 29 Ocak-9 Mart 2019<br />
tarihleri arasında Nişantaşı Bozlu Art<br />
Project Mongeri Binası’nda. Sergisinde<br />
Cumhuriyet tarihinin en önemli<br />
kurumlarından biri olan Sümerbank’ın<br />
toplumsal hayattaki rolü ve kumaşlarında<br />
kullanılan desenlerinden yola çıkan<br />
sanatçı, tekrarlanan imgelerden oluşan<br />
sahneleriyle kadınlık halleri ve toplumsal<br />
belleğe göndermeler yapıyor.<br />
BIFO & MISCHA MAISKY,<br />
OCAK'TA LÜTFİ KIRDAR'DA!<br />
Konservatuvar yıllarının ardından<br />
Leningrad Filarmoni Orkestrası ile<br />
ilk konserini verdiğinde “Geleceğin<br />
Rostropoviç’i” olarak anılmaya başlanan<br />
Mischa Maisky, gençlik yıllarının<br />
en önemli başarılarından biri olan<br />
Çaykovski Yarışması’nın özel ödülünü<br />
de kazanmış ve 1970 yılında Sovyet<br />
Rusya’dan ayrılmıştı. Uluslararası<br />
kariyerini ise bir yandan yeteneğinin<br />
denk gösterildiği efsane sanatçılar<br />
Rostropoviç ve Piatigorski ile<br />
çalışarak; diğer yandan Lupu, Kremer,<br />
Bernstein, Pletnev, Argerich, Gililov, Capuçon, Repin ve Lang Lang gibi yıldızlarla konserler<br />
vererek zirveye taşıdı. Maisky’yi dinlemek yalnızca klasik müziği değil, kaliteli müziği seven<br />
herkes için bir ayrıcalık. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde Mischa Maisky<br />
konseri için 24 Ocak Perşembe günü yerinizi ayırtın...<br />
ANKARA’DA JEHAN<br />
BARBUR RÜZGÂRI ESECEK<br />
Jehan Barbur, 30 Ocak'ta IF Performance<br />
Hall Ankara sahnesinde<br />
sizlerle... Dingin vokali, hikâyesi bol<br />
şarkılarıyla Türkiye’nin en başarılı<br />
caz vokallerinden, söz ve şarkı yazarı<br />
Jehan Barbur; kâh iç ısıtan, kâh<br />
hüzünlü şarkılarla sizi rüya âlemine<br />
götürecek yumuşacık sesiyle Ankara’da<br />
sevenleriyle buluşacak.<br />
96 Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March
Ajanda<br />
Şubat<br />
Mart<br />
ÇİKOLATALARIN<br />
DÜNYASINI YENİDEN<br />
KEŞFEDİN<br />
Kakao ağacının tohumlarından fantastik<br />
tatlara muazzam bir yolculuk<br />
"Chocolate Market", 9-10 Şubat<br />
tarihlerinde Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde. Mutluluk<br />
hormonu katalizörü, tatlı krizlerimizin birebir çözümü, stres düşmanı<br />
çikolatalar, İstanbul'un merkezinde Chocolate Market'te<br />
karşınızda olacak. En sütlüsünden en bitterine, en fıstıklısından<br />
en fındıklısına sayısız çeşit çikolatanın sunumunu yapacak olan<br />
20 farklı butik ve markanın endorfin cümbüşüne eşlik edeceği<br />
Chocolate Market'ta workshop'lar, canlı performanslar, çocuklara<br />
özel atölyeler ve daha fazlası sizleri bekliyor.<br />
İZMİR'DE ATA DEMİRER GAZİNOSU<br />
Ata Demirer, ‘tek kişilik’ gösterisi ve gazinosuyla<br />
15 Şubat tarihinde Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu'nda<br />
İzmirlilerle buluşmaya hazırlanıyor.<br />
Demirer, gösterisinde hem stand-up yapıyor hem<br />
‘tek kişilik gazino’ oluyor. Başarılı komedyen, Türk<br />
Sanat Müziği’nden operaya, Türk Halk Müziği'nden<br />
pop ve arabeske kadar geniş bir repertuvara<br />
sahip. Ata Demirer’e sahnede Taşkın Sabah<br />
yönetiminde bir orkestra ve zaman zaman dansçılar<br />
eşlik ediyor. Seyircinin hasretle beklediği mizah dolu hikâyeler<br />
de şarkı aralarında sahnede yerini alıyor. Demirer, kendine has<br />
üslubuyla bir yandan şakalarıyla seyirciye kahkahalar attırıyor, bir<br />
yandan da şarkılarıyla tiyatro sahnesine hoş bir seda getiriyor.<br />
6. SARIKAMIŞ KIŞ<br />
OYUNLARI FESTİVALİ<br />
BAŞLIYOR<br />
Türkiye'nin ilk kış oyunları<br />
festivali Sarıkamış Kış Festivali,<br />
<strong>17</strong>-19 Şubat 2019 tarihleri<br />
arasında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde gerçekleştirilecek. Hem<br />
profesyonel hem de amatör sporcuların katıldığı festival, 2016<br />
yılından bu yana her kış düzenleniyor. Festival; kardan heykeller<br />
sergisi, uzaktan kumandalı araba yarışı, çocuk oyun parkuru ve<br />
paintball gibi çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.<br />
'BİR YAZ GECESİ<br />
RÜYASI'NA HAZIR<br />
MISINIZ?<br />
Aleksandar Popovski'nin yönettiği<br />
'Bir Yaz Gecesi Rüyası' oyunu,<br />
tiyatroseverlerle buluşuyor. Aşk<br />
ve rüyalar üzerine yazılmış en<br />
muhteşem komedi; danslı, müzikli<br />
görsel bir şölen... Ödüllü oyuncular Levent Üzümcü, Neslihan<br />
Yeldan, Sezai Aydın ve Arda Aydın'dan, dünyaca ünlü yönetmen<br />
Aleksandar Popovski'nin bu Shakespeare yorumunu mutlaka izleyin.<br />
Oyun, 3 Şubat 2019 tarihinde İstanbul Caddebostan Kültür<br />
Merkezi'nde, 28 Şubat'ta ise Eskişehir Atatürk Kültür Sanat ve<br />
Kongre Merkezi'nde izleyicilerle buluşacak.<br />
İSTANBUL'UN MART AYI<br />
KONUĞU: EVGENY GRINKO<br />
"Valse" adlı şarkısı ile gönüllerde<br />
taht kuran genç piyanist Evgeny<br />
Grinko, 5 Mart 2019 tarihinde Bostancı<br />
Gösteri Merkezi'nde sahne alacak. En son Aralık 2014'te<br />
çıktığı Türkiye turnesinde Ankara, Konya, İzmir, Eskişehir ve<br />
İstanbul'da kapalı gişe konserler veren Evgeny, uzun bir zaman<br />
sonra tekrardan Türkiye’deki hayranlarıyla buluşmak üzere<br />
İstanbul'a gelecek.<br />
ZORLU PSM, EMEL MATHLOUTHI'Yİ AĞIRLIYOR<br />
Özgürlük kavramına müzikal bir<br />
çerçeveden vurgu yapan Tunus<br />
asıllı şarkıcı Emel Mathlouthi,<br />
dünya müziğinin korkusuz ve dürüst<br />
isimlerinin başında geliyor.<br />
2012’de yayınladığı ve Arap Baharı’nın<br />
yaşandığı günlerde tüm<br />
bölgenin marş olarak benimsediği “Kelmti Horra” (Kelimelerim<br />
Özgür) parçası ile ünü Tunus’un sınırlarını aşan Mathlouthi’nin,<br />
Studio Cité des Arts’ta kaydettiği albüm “Ensen”, 20<strong>17</strong> yılında<br />
Partisan Records etiketiyle yayınlandı. Geleneksel melodileri<br />
elektronik tınılarla harmanlayan, şarkı sözleriyle dinleyenlere<br />
umut tohumları serpen Tunus’un en narin seslerinden protest<br />
besteci, gitarist ve solist Emel Mathlouthi, 27 Mart Akşamı Zorlu<br />
Performans Sanat Merkezleri Studio’da!<br />
'ÇİÇEKÇİ SOKAĞI CİNAYETİ'<br />
TİYATROSEVERLERLE<br />
BULUŞUYOR<br />
Biraz farklı bir intikam öyküsünü<br />
anlatan 'Çiçekçi Sokağı Cinayeti',<br />
izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. 20.<br />
yüzyılın başında İstanbul’da, Çiçekçi<br />
Sokağı’nda “faili meçhul” bir cinayet<br />
işlenir. Kosta Kortidis’in yazdığı oyun,<br />
işte bu tozlu dosyanın kapağını açar<br />
ve çok farklı bir aşk, intikam, ihtiras<br />
öyküsünü anlatır. Çiçekçi Sokağı Cinayeti, 23 Mart tarihinde<br />
Kocaeli Sabancı Kültür Merkezi'nde.<br />
KİMSEYE SÖZ VERMEYİN:<br />
SERGEY PARAJANOV, SARKIS<br />
İLE PERA’DA!<br />
Pera Müzesi, ünlü yönetmen ve sanatçı<br />
Sergey Parajanov’un farklı malzemelerle<br />
görsel sanatlar alanında verdiği<br />
eserleri Türkiye’de ilk kez izleyiciyle<br />
buluşturuyor. “Parajanov, Sarkis ile”<br />
sergisi, şiirsel sinemanın en büyük<br />
ustalarından biri olan sanatçının sıradışı<br />
fantezi dünyasına ışık tutuyor. Usta<br />
sanatçı Sarkis de bir selamlama niteliği<br />
taşıyan, Parajanov’a dair eserleriyle sergide yer alıyor. “Parajanov,<br />
Sarkis ile”, <strong>17</strong> Mart 2019 tarihine kadar ziyaret edilebilir.<br />
Ocak / Şubat / Mart | 2019<br />
January / February / March<br />
97
%'YE VARAN<br />
50<br />
ERKEN REZERVASYON<br />
İNDİRİMLERİNİ KAÇIRMAYIN,<br />
HEMEN 444 0 484'Ü ARAYIN!<br />
#dahafazlatatil