16.05.2019 Views

Kadıköy Life / Mayıs & Haziran 2019

Kadıköy’de İngiliz işgalinin 100. yılı nedeniyle başlattığımız dört sayılık özel çalışmanın üçüncüsü olan bu sayıda, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” ve Haydarpaşa’lıların muhteşem direniş hikâyesini sayfalarımıza taşıdık...

Kadıköy’de İngiliz işgalinin 100. yılı nedeniyle başlattığımız dört sayılık özel çalışmanın üçüncüsü olan bu sayıda, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” ve Haydarpaşa’lıların muhteşem direniş hikâyesini sayfalarımıza taşıdık...

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

100.<br />

İŞGALDEN KURTULUŞA<br />

YILINDA<br />

KADIKÖY (3)<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> | Yıl: 15 | Sayı: 87 | Fiyatı: 10 TL<br />

“Taa Haydarpaşa’dan İzmir’in dağlarına uzanacaktı<br />

bedenleri… Çoğu; adı sanı okunmaz genç tabipler,<br />

künyesi bilinmez milislerdi onlar… Topların<br />

ve mermilerin ve bombaların gürültüsü içinde<br />

Memet’lerine şifa vermek uğruna tertemiz alınlarından<br />

vurulup toprağa düşenlerdi… Yeşil çalıların örtüsü<br />

altında yatarken, biten sadece hayatları değildi…<br />

Kan nehirlerinde yıkanıp boylu boyunca uzandıkları<br />

topraklarda zamanla orkideler bitecek, “İzmir’in<br />

Dağlarında Çiçekler Açar”ı bulutlar üzerinden<br />

söyleyeceklerdi bundan böyle…”<br />

R. Sertaç Kayserilioğlu<br />

HAYDARPAŞA’LILARIN<br />

“MEKTEB-i TIBBiYE-i ŞAHANE”<br />

DiRENiŞi


Sektör<br />

Tolga Yavuz’dan<br />

Bademaltı Sokak’a iddialı proje<br />

Moda, yeni nesil<br />

binalarla tanışıyor<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Türk inşaat sektörünün dördüncü<br />

kuşak temsilcilerinden Tolga<br />

Yavuz, Moda Bademaltı Sokak’ta<br />

oldukça iddialı bir projeye imza<br />

atıyor. Üstelik inşaat sektörünün<br />

yaşamakta olduğu derin kriz<br />

ortamında…<br />

“İnşaat sektöründe güncel durum,<br />

yeni nesil müteahhitlik, tasarım<br />

ve <strong>Kadıköy</strong>” konulu sohbetimizde<br />

Yavuz’a ilk sorumuz; “İnşaat<br />

sektörünün yaşamakta olduğu<br />

kriz ortamında inşaata başlamak,<br />

üstelik Moda gibi zor beğenenlerin<br />

yoğunlukta olduğu, uygulama yapmanın<br />

ise büyük sıkıntı yarattığı bir<br />

bölgede… Neden?” oldu.<br />

BİRBİRİNDEN ŞIK KAFELERİ VE<br />

RESTORANLARI İLE...<br />

Moda’da Bademaltı Sokak gibi tarihi<br />

değerleri barındıran bir sokakta<br />

ilk projesini gerçekleştireceği için<br />

çok mutlu olduğunu dile getiren<br />

Tolga Yavuz; “Moda’ya genel olarak<br />

baktığımızda yeni nesil için değeri<br />

yeni yeni anlaşılmaya başlayan<br />

bir bölge olduğunu bilmenizi isterim. Haftanın her günü<br />

binlerce insana, birbirinden şık kafeleri ve restoranları ile<br />

ev sahipliği yapan özel bir bölgeden söz ediyoruz” açıklamasında<br />

bulunarak dikkatlerimizi çekti.<br />

MODA EVLERİNİ KORUMAK VE<br />

GELECEK NESİLLERE AKTARMAK HEDEFİ<br />

Bademaltı Sokak üzerinde inşa edeceği projesinde esas<br />

hedefinin Moda evlerinin eski tarihi özelliklerini korumak<br />

ve gelecek nesillere aktarmak olduğunu belirten Yavuz;<br />

“Yıkım işlemleri tamamlanan inşaatımızda 11 daire ve<br />

iki dükkân yer alıyor. Dükkânların konumu Moda’nın en<br />

cazip sokaklarından biri olması nedeniyle, daha inşaat<br />

başlamadan pek çok markanın tercih listesinde yer<br />

almakta” dedi.<br />

KADIKÖY’DE ŞEHİR OTELİ PROJESİ HAYALİ<br />

İnşaat sektöründe yaşanmakta olan kriz ortamında<br />

Moda gibi son derece sıkıntılı bir lokasyonda inşaata<br />

başlamanın ticari açıdan pek mantıklı olmadığı fikrine<br />

katıldığı bilgisini paylaşan Tolga Yavuz; “Bazen para<br />

kazanmaktan daha önemli şeyler vardır. Bu proje de<br />

benim için esasında öyle ve gözbebeğim olarak görüyorum.<br />

Alnımın akı ile bitirip, sonrasında başta <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

olmak üzere çeşitli kentsel dönüşüm projelerinde bulunuyor<br />

olacağım. İnşaat sektörünün yanı sıra <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

bir de şehir oteli hayalim var. Bunu da zaman gösterecek<br />

bizlere” şeklinde konuştu.<br />

“CADDE ÇOCUĞU” OLMANIN SORUMLULUĞU<br />

<strong>Kadıköy</strong> ve İstanbul dışında pek çok cazip iş fırsatları<br />

olmasına rağmen “Neden <strong>Kadıköy</strong>?” diye sorduğumuzda<br />

Yavuz’dan aldığımız cevap da bizi etkiledi: “<strong>Kadıköy</strong> benim<br />

için önemli, zira gençliğimi <strong>Kadıköy</strong>’de geçirdim. İnanılmaz<br />

güzel ve renkli günler yaşadım. Eskilerde bir tabir vardır,<br />

‘Cadde çocuğu olmak’ diye. Aslında ben tam orada bahsettikleri<br />

adamım. Büyüdüğüm sokaklarda iş yapıyor olmak<br />

ve buradan ekmeğimi kazanmak, benim için çok ayrı bir<br />

haz. Umarım hayatım boyunca daha uzun yıllar buralarda<br />

bulunma ve iş yapma imkânına sahip olurum.”<br />

2 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sektör<br />

TOLGA YAVUZ HAKKINDA<br />

Tolga Yavuz, 22 Temmuz 1984 yılında<br />

İstanbul’da dünyaya geldi. Aslen Yunanistan<br />

Serfice göçmeni olan dört kişilik bir ailenin<br />

tek erkek çocuğu olan Tolga Yavuz’un<br />

babası Kubilay Yavuz, kendisi henüz 14<br />

yaşındayken vefat etti. Göztepe İlhami<br />

Ahmet Örnekal İlköğretim Okulu, İstek Vakfı<br />

Semiha Şakir Ortaokulu, İstek Vakfı Kemal<br />

Atatürk Lisesi ve Yeditepe Üniversitesi Güzel<br />

Sanatlar Fakültesi’nden mezun olduktan<br />

sonra, vatani görevini yerine getirip iş<br />

hayatına atıldı.<br />

İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN HER ALANINDA<br />

Askerlik dönüşü ilk olarak Taşyapı firmasının<br />

Fikirtepe projesinde Kemal Kösoğlu<br />

ile birlikte çalışmaya başlayan Tolga Yavuz;<br />

“Benim ilk inşaat sektörüne girmemi<br />

sağlayan ve bana bu sektörde edindiği<br />

tüm bilgileri öğretmeye çalışan Sayın<br />

Kemal Kösoğlu’na her zaman çok şey<br />

borçlu olduğumun altını çizmek isterim”<br />

diyor ve ekliyor:<br />

“Buralardan edindiğim deneyimler sayesinde<br />

Bağdat Caddesi’nde mimari ve hukuki<br />

danışmanlık veren ilk firmamı kurdum. Bu<br />

danışmanlık şirketim ile birlikte Bağdat<br />

Caddesi başta olmak üzere 36 farklı projeye<br />

danışmanlık hizmeti verdim. İnşaat sektörünün<br />

hemen her alanında bulunduktan sonra<br />

hayalim olan ve kendi adımın harflerinden<br />

oluşan TOLYAP firmasını kurdum. TOL-<br />

YAP ismi benim için çok önemlidir, çünkü<br />

sağlamlığı simgeler. Markamı ‘TOL’ ve ‘YAP’<br />

olarak değerlendirdiğimizde, ‘TOL’ evin temel<br />

taşı anlamına gelmektedir. Bu sebepten<br />

ismim ile bağdaştırdığımda TOLYAP inşaat<br />

şirketimin adı böylelikle ortaya çıkmış oldu.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 3


Editör<br />

19 <strong>Mayıs</strong> 1919...<br />

TAM<br />

100 YIL<br />

1919’DAN <strong>2019</strong>’A<br />

...<br />

Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika<br />

Güzel vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />

dönemlerin gençlerimize hatırlatılmasının hepimiz<br />

için bir görev olduğu düşüncesindeyiz. İşte bu<br />

anlayıştan hareketle, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın<br />

100. yıldönümünü kutlayacağımız 19 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong><br />

tarihinin geri sayımının başladığı bu dönemde,<br />

yurdumuzun her yöresinin taşı toprağı ile yer aldığı<br />

bu ulvi mücadele sathında <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün de ne<br />

denli unutulmaz etkinliklerde yer aldığını dergimiz<br />

sayfalarında sizlerle paylaşmaktayız.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ümüze gerek “Haydarpaşa Mekteb-i<br />

Tıbbiye-i Şahane” döneminde ve gerekse “Haydarpaşa<br />

Lisesi” dönemlerinde, şimdilerde ise<br />

“Sağlık Birimleri Üniversitesi” olarak geçmişten<br />

gelen o büyük gururu yaşatan bu irfan yuvamıza<br />

sayfalarımızı ayırdık. İstanbul’un İşgal Dönemi’nde<br />

çok ayrıcalıklı bir halde <strong>Kadıköy</strong>’ümüzden işgal kıvılcımını<br />

başlatan “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane” öğrencilerinin ilk direniş eylemleri, Dr. R.<br />

Sertaç Kayserilioğlu imzasıyla kapak dosyamızda<br />

yerini bulmakta... Üstadın özel koleksiyonunda yer<br />

alan fotoğraflar eşliğinde sizlerle buluşan “İşgal<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü” geçmişten geleceğe uzanıyor.<br />

***<br />

Bu sayımızda yeni bir bölüm ayırdık Bağdat<br />

Caddesi’ne... Dünyanın en güzel caddesi olduğuna<br />

inandığımız Bağdat Caddesi’ni, bir K-İletişim<br />

markası olan Bağdat Magazin disipliniyle sizlerle<br />

paylaşıyor, çevre sorunlarından<br />

sivil toplum<br />

örgütlerine, sanattan<br />

sosyal şehir haberlerine<br />

kadar ayrı bir kapak<br />

eşliğinde sayfalarımıza<br />

taşıyoruz. Konuyla ilgili<br />

haber beklentilerinizi ve<br />

düşüncelerinizi bizlerle<br />

paylaşmanız dileğimiz...<br />

***<br />

Della Miles, yakın bir<br />

zamanda Müslüman olan<br />

bir Amerikalı caz sanatçısı...<br />

İstanbul’un en iyi et<br />

restoranı olarak ünlenen<br />

Kalbur’un spesyallerine<br />

bayılıyor, <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

yaşıyor, down sendromlu<br />

çocukların dünya yüzü olarak<br />

ülkemize katkı sunuyor.<br />

<strong>Life</strong> Magazin sayfalarında<br />

bize özel açıklamalarda<br />

bulunan Miles’ın İstanbul<br />

tespiti, New York’a benzediği<br />

yönünde...<br />

Bir diğer konuğumuz Üsküdar Üniversitesi Siyaset<br />

Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim<br />

Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ise, küreselleşmenin<br />

bugünü üzerine arkadaşımız Ela Cengiz’e<br />

röportaj verdi. Kozyatağı’nda oturan annesinin<br />

evinde <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ile göz göze geldiğini belirten<br />

Arıboğan, “Tarih Geri Dönüyor” alt başlığıyla yayımlanan<br />

“Duvar” adlı kitabından yola çıkarak, bir<br />

zamanlar global bir köy haline geldiğini düşündüğümüz<br />

dünyamızın bugünkü durumunu paylaştı<br />

ve yeni çağın ruhunun duvarlarla şekilleneceğini<br />

vurguladı.<br />

Görüldüğü üzere <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> yalnız <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

ve İstanbul’un değil, dünyanın gerçeklerine de<br />

kayıtsız kalmıyor, gündemi takip ederek, objektif<br />

yayınlarını sürdürüyor.<br />

Bu arada iki vefat ile başsağlığı görevimizi de<br />

yerine getirmek istiyoruz. <strong>Kadıköy</strong>’ün ilk Belediye<br />

Başkanı olan Osman Hızlan’ın vefatı nedeniyle yakınlarına<br />

başsağlığı dilerken, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi’nin<br />

büyüğü 19 <strong>Mayıs</strong> 1919 doğumlu Mustafa Toprakkaya’yı<br />

kaybetmenin üzüntüsü içinde olduğumuzu<br />

bir kez daha belirtiyoruz.<br />

Canan Toprakkaya<br />

TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,<br />

MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,<br />

POLİTİKA DERGİSİ<br />

İmtiyaz Sahibi ve<br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Fatma Canan Toprakkaya<br />

Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Kadir Toprakkaya<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

İrem Toprakkaya<br />

Yayın Kurulu<br />

Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp,<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />

İnal Aydınoğlu, Bülent Turan,<br />

Enis Fosforoğlu<br />

Haber Müdürü<br />

Cenay Toprakkaya<br />

Editörler<br />

Sedef Turan, Pınar Baltacı,<br />

Yiğit Uygun, Ela Cengiz,<br />

Savaş Güven<br />

Görsel Yönetim<br />

Kubilay Şenyiğit<br />

Reklam ve Halkla İlişkiler<br />

Benusen Sağdan<br />

Tel: 0532 208 84 42<br />

Kapak Resmi<br />

Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu<br />

Basım<br />

Ege Basım Matbaa ve<br />

Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />

Sertifika No: 12468<br />

Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4<br />

Ataşehir - İstanbul<br />

Tel: (0216) 470 44 70<br />

www.egebasim.com.tr<br />

Dağıtım<br />

Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.<br />

KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından<br />

son sayfasına kadar olan yazılardan imza<br />

sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların<br />

sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.<br />

KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her<br />

türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her<br />

hakkı saklıdır.<br />

İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.<br />

KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla<br />

doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.<br />

Yayıncı<br />

K-İletişim Basın Yayın ve<br />

Tanıtım Hizmetleri<br />

Karanfil Sokak No: 27/13<br />

Göztepe / İstanbul<br />

Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17<br />

Gsm: 0532 266 82 43<br />

E-posta: kadikoylife@yahoo.com<br />

www.kadikoylife.com<br />

İrtibat Bürosu<br />

Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.<br />

No: 44/6 <strong>Kadıköy</strong> / İstanbul<br />

Tel: 0532 470 73 05<br />

ISSN 1307-5535<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong><br />

Yıl: 15 Sayı: 87 Fiyat: 10 TL<br />

Basım Tarihi: 13 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong><br />

Yayın türü: İki aylık, bölgesel,<br />

süreli yayındır.<br />

KADIKÖY LIFE<br />

Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği<br />

üyesidir.<br />

4 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


İçindekiler<br />

24<br />

8 46<br />

52<br />

8<br />

24<br />

34<br />

42<br />

Ragıp Paşa Köşkü<br />

ÇÜRÜMEYE MI TERK EDILDI?<br />

Caddebostan sahilinin incisi kabul edilen ve halk<br />

arasında “Beyaz Köşk” olarak da bilinen Ragıp Sarıca<br />

Paşa Köşkü, çürümeye mi terk edildi? Beyazlığından<br />

eser kalmayan köşkün çevresinde de deformasyonun<br />

başladığını gören <strong>Kadıköy</strong>lüler, “Ne oluyor?”<br />

sorusunu sormaya başladı.<br />

İŞGALDEN CUMHURIYET’E<br />

Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />

evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin<br />

Türk ulusuna ödenmesi gereken önce bir borç,<br />

sonra da ulvi bir görev olduğu şüphesizdir. İşte<br />

bu anlayıştan hareketle Sertaç Kayserilioğlu’nun<br />

kaleme aldığı Haydarpaşa’lıların “Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane” Direnişi kapak dosyasıyla sizlerleyiz...<br />

Aykurt Nuhoğlu:<br />

KADIKÖYLÜLER UMUT,<br />

AŞK VE MUTLULUKLARINI<br />

TÜM TÜRKIYE’YE YAYSIN<br />

31 Mart Yerel Seçimleri’ni geride bıraktığımız süreci<br />

<strong>Kadıköy</strong> de değişimle karşıladı. Geçtiğimiz dönem<br />

toplamda beş yıl <strong>Kadıköy</strong>’e belediye başkanlığı<br />

görevini üstlenen Aykurt Nuhoğlu, koltuğunu yine<br />

Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı olan Av. Şerdil<br />

Dara Odabaşı’na bıraktı. Aykurt Başkan’a veda ederken;<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün son beş yılını, çalışmalarını, ilçeye<br />

dair gelecek öngörülerini konuştuk.<br />

Deniz Ülke Arıboğan ile<br />

KÜRESELLEŞMENIN BUGÜNÜ<br />

Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası<br />

İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke<br />

Arıboğan ile “Tarih Geri Dönüyor” alt başlığıyla<br />

yayımlanan “Duvar” adlı kitabından yola çıkarak, bir<br />

zamanlar global bir köy haline geldiğini düşündüğümüz<br />

dünyamızın bugünkü durumunu konuştuk.<br />

46<br />

52<br />

110<br />

34<br />

Dünyanın en lüks ve en yenilikçi gemileri<br />

ROYAL CARIBBEAN’DA!<br />

Gemi seyahati düşünüldüğünde akla gelen ilk isim<br />

olan Royal Caribbean International, 1968 yılında<br />

kurulmuş bir gemi şirketi. Sektördeki en eğlenceli<br />

gemilere sahip olan şirket, dinamik bir bakış açısı ile<br />

tüm dikkatleri kendi üzerine çekmeyi başarıyor.<br />

KADIKÖY TURIZM BELDESI<br />

OLMAYA HAZIR<br />

Kadir İrfan Yalın: “Hristiyan dünyası için hayati önem<br />

taşıyan <strong>Kadıköy</strong> Konsülü’nün burada yapıldığı konusunda<br />

bulunacak en ufak bir buluntu, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

turizm potansiyelini şaha kaldırır. Haydarpaşa<br />

kazıları zaten yapılıyor. Haydarpaşa’dan neredeyse<br />

Üsküdar’a kadar olan bölge öylesine zengin bir tarihi<br />

potansiyel oluşturuyor ki, sayfalar dolusu yazılsa<br />

yetmez. Fikirtepe Limanı, Apollon Tapınağı, Roma<br />

döneminin <strong>Kadıköy</strong>’deki izleri ve daha niceleri...”<br />

ABD’li şarkıcı Della Miles:<br />

İSTANBUL, NEW YORK’A BENZIYOR<br />

Türkiye ziyareti sonrasında ülkemizin kültüründen<br />

etkilenerek Müslümanlığı seçen ABD’li şarkıcı Della<br />

Miles, aynı zamanda sosyal yardım projeleriyle de<br />

adından sıkça söz ettiriyor. Yazılı basında ilk kez<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’a konuşan Miles, Türkiye’de bulunduğu<br />

zamanlarda <strong>Kadıköy</strong>’de yaşamayı tercih ediyor.<br />

42<br />

110<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 5


Çevre<br />

Mühürdar Caddesi’ndeki park sorununa<br />

İBB’DEN ÇÖZÜM!<br />

PINAR BALTACI<br />

İstanbul’un her geçen gün artan trafik<br />

sorununda başı çeken ilçelerden biri olan<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de şikâyetler yerini buldu. Uzun<br />

yıllardır park kaosu boğuşan Mühürdar<br />

Caddesi’nde, Hilton Oteli önünden Karakol<br />

Sokağa kadar sağ yöne yol boyunca park<br />

yapılmaz levhaları geldi. Böylelikle Modalılar<br />

rahat bir nefes aldı.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün park sorunu her geçen gün<br />

artarken, yüksek kapasiteli otopark ihtiyacı<br />

da gündemdeki yerini koruyor. Özellikle<br />

yaz aylarında yoğun bir insan kalabalığı ile<br />

karşı karşıya kalan Moda sakinleri, yaşam<br />

alanlarının araçlarla dolu olmasından<br />

şikâyetçi. Bu sorunlardan en büyüğü,<br />

Hilton Oteli önünden başlayarak Mühürdar<br />

Caddesi boyunca yaşanıyordu. Rıhtım<br />

ve <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı’na yakın bir konumda<br />

bulunan caddeye park eden araçlar,<br />

uzun saatler yolu işgal etmekteydi. Bir<br />

süredir yetkili mercilere şikâyette bulunan<br />

Modalılara sonunda İstanbul Büyükşehir<br />

Belediyesi’nden güzel haber geldi ve yolun<br />

sağ şeridine park yasağı getirildi. Mahalle<br />

trafiğini uzun süredir olumsuz yönde<br />

etkileyen bu uygulama, alınan yeni kararla<br />

son bulmuş oldu.<br />

YERALTI OTOPARKI ŞART<br />

Moda’da hâlihazırda devam eden park<br />

sorununa karşı semt sakinlerinin fikirleri<br />

ortak... Evlerinin önüne araçlarını park<br />

edememekten şikâyetçi olan Modalılardan<br />

araçları olmayanlar ise, pencereden<br />

baktıklarında görebildikleri tek manzaranın<br />

araç trafiği olduğunu ifade ediyor. Moda’ya<br />

bir yeraltı otoparkı yapılmasının da acilen<br />

gerekli olduğunu dile getiren mahalleli,<br />

dergimize şu değerlendirmede bulundu:<br />

“Akşam saatleri ve okul servis araçlarının yoğun<br />

olduğu dakikaları anlatmak bile istemiyoruz.<br />

Burada bir yeraltı otoparkı mükemmel<br />

olur, hatta Moda İlkokulu’nun bahçesinin bir<br />

kısmı da yeraltı otoparkına dahil edilebilir.<br />

Yeraltı otoparkı, küçük düzenlemelerin yanı<br />

sıra Moda’nın en acil ihtiyacıdır. Her dakika<br />

korna sesi ve kavga gürültüden bıktık.”<br />

EYVAH! YİNE PARK KAOSU<br />

Modalı esnaf ise sevkiyat yapmakta zorlandıklarını<br />

belirterek, soruna ilişkin dergimize<br />

şunları aktardılar: “Tüm sokak ve caddeleri<br />

birkaç tur döndükten sonra yer bulabilirsek<br />

aracımızı park ediyoruz. Onda da trafik cezası<br />

yiyoruz. Ticaretimizi yapamıyoruz.” Sevkiyat<br />

günü yaklaştığında tüm Modalı esnaftan aynı<br />

cümle duyuluyor: “Eyvah, yine park kaosu!”<br />

Özellikle yaz aylarında yoğun bir insan kalabalığı ile karşı karşıya kalan Moda sakinleri, yaşam alanlarının<br />

araçlarla dolu olmasından şikâyetçi.<br />

Mühürdar Caddesi’ndeki park probleminde<br />

gelişmeler sevindirici olsa da, sorunun kesin<br />

çözümü katlı otoparkta gibi görünüyor.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 7


Çevre<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün, özellikle de<br />

Caddebostan’ın simgesi<br />

Ragıp Paşa Köşkü<br />

çürümeye mi terk edildi?<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerin çok iyi bildiği, sahilyolu yapılmadan önce denizden tekne ile<br />

gezerken, şimdilerde ise sahil şeridinde yürürken hayranlıkla seyrettikleri<br />

köşk, bulunduğu koruluk içerisinde asırlık çam ağaçlarının yanı sıra akasya,<br />

incir ve manolya ağaçlarıyla da dikkat çekiyor.<br />

HABER: KADİR TOPRAKKAYA<br />

FOTOĞRAFLAR: YASEMİN ELÇİÇEK & EMİN KÜÇÜKSERİM<br />

Caddebostan sahilinin incisi kabul edilen ve halk arasında<br />

“Beyaz Köşk” olarak da bilinen Ragıp Sarıca Paşa Köşkü, çürümeye<br />

mi terk edildi? Beyazlığından eser kalmayan köşkün<br />

çevresinde de deformasyonun başladığını gören <strong>Kadıköy</strong>lüler,<br />

“Ne oluyor?” sorusunu sormaya başladı.<br />

AKASYA, İNCİR, MANOLYA AĞAÇLARI İÇİNDE<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerin çok iyi bildiği, sahilyolu yapılmadan önce<br />

denizden tekne ile gezerken, şimdilerde ise sahil şeridinde<br />

yürürken hayranlıkla seyrettikleri köşk, bulunduğu koruluk<br />

içerisinde asırlık çam ağaçlarının yanı sıra akasya, incir<br />

ve manolya ağaçlarıyla da dikkat çekiyor. Köşkte oturan<br />

kiracıların bugüne kadar binaya hiç bakmadıklarını dile<br />

getiren çevre sakinleri; “Bu yapı <strong>Kadıköy</strong>’ün, özellikle de<br />

Caddebostan’ın en önemli simgelerinden biri. Titizlikle<br />

korunması gereken, hem tarihi hem de mimari bir şaheser”<br />

yorumunda bulundu.<br />

8 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

KIRK BİN ALTINA YAPILDI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün simgeleri arasında gösterilen<br />

köşk, oldukça değişik bir mimari görüntüye<br />

sahip... Kırk bin altına mâl olduğu kayıtlarda<br />

yazılı olan köşkün tavanlarında eritilerek<br />

elde edilen altın varaklar kullanılmış, deniz<br />

tarafına ise bir kule yaptırılmış. Köşkün kara<br />

tarafına açılan çift kanatlı, büyük oymalı<br />

demir kapısının karşısında iki güzel bina inşa<br />

edilmiş. Bunlardan selamlık olarak kullanılan<br />

yapı son yıllarda yıkılmış, yerine apartmanlar<br />

yapılmış. Ancak yaverlerin oturması<br />

için yapılmış olan tek katlı taş bina, bugün<br />

hâlâ bütün güzelliğiyle yerinde durmakta.<br />

KIZI TEVHİDE HANIM İÇİN DE<br />

KÖŞK YAPTIRDI<br />

Ragıp Paşa Köşkü’nün yanında ise, aynı<br />

korulukta Tevhide Hanım Köşkü bulunmakta.<br />

Tevhide Hanım, Ragıp Sarıca Paşa’nın<br />

kızı olup, onun köşkünü de Ragıp Paşa<br />

farklı bir mimari tarzda inşa ettirmiş. Altı<br />

dönümlük bir koruluk içerisindeki Ragıp<br />

Paşa Köşkü’nün bahçesinde uzun süredir<br />

yapılaşma sağlanması için etkin ve yetkin<br />

kişiler tarafından çalışmalar yapıldığı<br />

söylentileri ortalıkta dolaşmakta. Ancak,<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin internet sitesinden<br />

edinilen bilgiye göre koruluğun yer aldığı<br />

119 parselin önemli bir kısmı “yerleşime<br />

uygun olmayan alan” sınırları içerisinde kalıyor<br />

ve anlaşıldığı kadarıyla parselde inşaat<br />

yapılması mümkün görülmüyor.<br />

RODOS’A SÜRGÜN EDİLDİ<br />

Yıldız Sarayı’nın güvenilir bir mensubu<br />

olan Ragıp Paşa, devlet memuriyeti yanında<br />

ticaretle de uğraşmış; Beyoğlu’nda<br />

birbirine yakın Anadolu, Rumeli, Afrika<br />

Han’larını yaptırmış, Umurca Rakı Fabrikası’nı<br />

kurmuş. 1908 Meşrutiyeti’nden sonra<br />

padişahın Selanik’te Alatini Köşkü’ne<br />

gönderilmesini takiben Rodos’a sürgün<br />

edilmiş, orada hastalanarak mide kanserine<br />

yakalanmış. Tedavi için İsviçre’ye giden<br />

Paşa, dönüşte çok yaşamamış ve 1920<br />

yılında bu köşk içinde vefat etmiş. Paşa’nın<br />

ölümünden sonra yapı önce avukat İbrahim<br />

Ali Bey’e, daha sonra Sait Çiftçi’ye satılmış.<br />

Bir süre Yat Kulübü olarak kullanılan<br />

köşk, 1. Dünya Savaşı yıllarında ise ordu<br />

tarafından İhtiyat Zabit Okulu ve hastane<br />

olarak hizmet vermiş.<br />

KARDEŞİ SARAYIN DOKTORUYDU<br />

Ragıp Sarıca Paşa, sarayın mabeyincisi olması<br />

nedeniyle kardeşi Arif Sarıca Paşa’nın<br />

da sarayın doktoru olmasını sağlamıştı.<br />

Arif Sarıca Paşa’nın da Moda’da beş katlı,<br />

kesme taştan inşa edilmiş, ağaçlar arasında<br />

gizlenmiş bir köşkü bulunmakta.<br />

RAGIP PAŞA KÖŞKÜ HAKKINDA<br />

Caddebostan Cemil Topuzlu Caddesi’nde<br />

yer alan köşk, Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />

Mabeyncisi Ragıp Paşa tarafından Sirkeci<br />

Garı’nın da mimarı olan Prusyalı August<br />

Carl Friedrich Jasmund’a yaptırıldı. Yapımı<br />

1906 yılında tamamlanan köşk, büyük bir<br />

koruluk içinde yer alıyor.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 9


Bağdat Caddesi’nin ünlü inşaat markası<br />

Koç Yapı’dan yeni kampanya:<br />

GÜÇLENDİRİYORUZ<br />

YENİLİYORUZ<br />

Sıfır inşaat kalitesi,<br />

100 yıl betonarme garantisi ile<br />

24 ay vade!<br />

Eski eviniz gidiyor,<br />

sıfırlanmış yeni daireniz geliyor;<br />

üstelik 4 ayda teslim...<br />

Müşteri Destek Hattı<br />

444 7 562<br />

www.hamitcenkkoc.com


Çevre<br />

Troçki’nin köşkü<br />

yıllara direniyor<br />

SAVAŞ GÜVEN<br />

Evlerin, sokakların, parkların, parklardaki<br />

ağaçların da insanlar gibi kaderleri var.<br />

Bazen mutlu, bazen hüzünlü hikâyeler<br />

bunlar... Hani şu bir zamanlar Troçki’nin<br />

İstanbul Büyükada’da geçici olarak kaldığı<br />

evin hikâyesi gibi... Troçki’nin kıyısından<br />

denize girdiği evin harabe görüntüsü,<br />

ada halkının yanı sıra turistleri de üzüyor.<br />

Turistler, Troçki’nin sürgünde Belçika’da<br />

kaldığı evin devlet tarafından müze haline<br />

getirildiğini ve büyük ilgi gördüğünü<br />

söylüyor. Üç katlı evin bahçesiyle birlikte<br />

toplam kullanım alanı 3 bin 550 metrekare.<br />

Troçki’nin yaptırdığı doğal ıstakoz havuzu<br />

da kıyıda hâlâ duruyor.<br />

MANZARAYI SEYREDİP, BALIĞA ÇIKARDI<br />

Lev Davidoviç Troçki’nin Büyükada’da ne<br />

işi olduğunu merak ettiğinizi duyar gibiyiz.<br />

Bu da ayrı bir hikâye... Aslında tüm devrimlerin<br />

bir özeti gibi... 1917-1924 yılları<br />

arasında Kızıl Ordu’nun komutanlığını<br />

yapan Troçki, Lenin’in ölümünden sonra<br />

Stalin ile girdiği iktidar mücadelesini<br />

kaybeder ve ilk olarak 1929’da İstanbul’a<br />

sürgüne yollanır. Troçki, en güvenilir yer<br />

olarak gözlerden ırak Prinkipo’yu (Büyükada)<br />

mesken tutar ve tam 4,5 yıl burada<br />

kalır. Troçki, Büyükada’daki bu evde<br />

ikinci eşi Natalia, torunu Sieva ve koruma<br />

görevini de üstlenen üç erkek sekreteriyle<br />

birlikte yaşar. Troçki’nin en büyük zevklerinin<br />

balkondan manzarayı seyretmek ve<br />

‘Haralambos’ isimli Rum balıkçıyla balığa<br />

çıkmak olduğu da bugünlere ulaşan bilgiler<br />

arasında.<br />

BİRÇOK YAPITININ<br />

EV SAHİBİ BÜYÜKADA!<br />

Büyükada’da kiralanan Arap İzzet Paşa<br />

Köşkü, hem karadan hem denizden korunaklı<br />

bir yerde bulunuyor. Troçki de teorik<br />

olarak en verimli yıllarını İstanbul’da geçirir.<br />

‘İhanete Uğrayan Devrim’, ‘Hayatım’,<br />

‘Sürekli Devrim’, ‘Sanat ve Edebiyat’ gibi<br />

başyapıtlarını Büyükada’da yazar. Ayrıca,<br />

Rusya’daki taraftarlarıyla bağlantısını asla<br />

koparmaz. Stalin’in ajanlarına rağmen pes<br />

etmez ve mücadelesini sürdürür. Bu faaliyetlerinden<br />

rahatsız olan Sovyet ve Türk<br />

hükümetleri, onu yeniden sürgüne zorlar<br />

ve 1933 yılında Büyükada’dan ayrılır.<br />

TROÇKİ KÖŞKÜ NE OLACAK?<br />

2015 yılında Büyükada’da harabeye<br />

dönen, ünlü Rus siyasetçi Lev Troçki’nin<br />

kaldığı ev 2,5 milyon dolara satışa çıkarılmış<br />

durumda.<br />

Evi arsasıyla birlikte satılığa çıkaran Hanifi<br />

Ailesi, alacak kişilerden burada Troçki adını<br />

yaşatmalarını istiyor. Aile ve adalılar ise,<br />

evin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından<br />

satın alınıp, Troçki Müzesi’ne dönüştürülmesinden<br />

yana. Hâlihâzırda bir adım<br />

atılabilmiş değil.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 11


Akıllı<br />

Çarpışma Önleme Sistemi<br />

/NissanTurkiye


Ulaşım<br />

İstanbul’a 3 yeni<br />

dolmuş hattı<br />

<strong>Kadıköy</strong>-Beykoz, Suadiye-Ataşehir, Kartal<br />

Metro Durağı-Şehir Üniversitesi Dragos<br />

Kampüsü’nden oluşan üç yeni dolmuş hattının<br />

hizmete açılacağı bildirilirken, hatların<br />

fiyatları ve güzergâhları da belli oldu.<br />

CENAY TOPRAKKAYA<br />

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı<br />

Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME),<br />

megakent genelinde vatandaşların ulaşımını<br />

kolaylaştıracak ve yeni alternatifler<br />

oluşturacak adımlar atmaya devam ediyor.<br />

Bu kapsamda UKOME tarafından geçtiğimiz<br />

süreçte kabul edilen ve <strong>Kadıköy</strong>-Beykoz,<br />

Suadiye-Ataşehir, Kartal Metro Durağı-Şehir<br />

Üniversitesi Dragos Kampüsü’nden oluşan<br />

üç yeni dolmuş hattının hizmete açılacağı<br />

bildirilirken, hatların fiyatları ve güzergâhları<br />

da belli oldu.<br />

İLK HAT BEYKOZ’DAN KADIKÖY’E<br />

Beykoz’da ikamet eden bölge halkının<br />

<strong>Kadıköy</strong> merkezde bulunan sağlık tesisleri,<br />

sosyo-kültürel mekânlar, ticari fonksiyonlar<br />

gibi alanlara erişiminin alternatif toplu<br />

ulaşımla da sağlanması amacıyla, UKOME<br />

tarafından Beykoz-<strong>Kadıköy</strong> arasında yeni<br />

bir taksi dolmuş hattı teklifi kabul edildi.<br />

10 araçla hizmet verecek hattın fiyatı 8 TL.<br />

SUADİYE-ATAŞEHİR HATTI İLE BİRÇOK<br />

MERKEZE ULAŞIM KOLAYLIĞI<br />

Ataşehir ve <strong>Kadıköy</strong> ilçesi Suadiye semtinde<br />

yaşayan bölge halkının <strong>Kadıköy</strong>-Kartal<br />

Tavşantepe Metrosu’nun Yenisahra<br />

istasyonuna, Bağdat Caddesi’ne, Ataşehir<br />

Diş Hastanesi’ne, sosyo-kültürel tesislere,<br />

D-100 Karayolu’na, sahile, Ülker Arena ile<br />

söz konusu bölgelerde yer alan merkezlere<br />

hızlı şekilde ulaşımının sağlanması<br />

amacıyla yeni taksi dolmuş hattı planlandı.<br />

8 aracın faaliyet göstereceği hattın ücreti ise<br />

4,25 TL olarak belirlendi.<br />

KARTAL METRO-ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ<br />

DRAGOS KAMPÜSÜ<br />

Bir diğer hat da Kartal Metro Durağı’ndan<br />

Şehir Üniversitesi Dragos Kampüsü’ne<br />

ulaşım sağlayacak. 5 araç ile hizmet verecek<br />

hattın fiyatı 3 TL olarak belirlenirken;<br />

güzergâh ise şu şekilde oluşturuldu: Kartal<br />

Kavşağı D-100 Karayolu, Kuzey Yan Yol, Soğanlık<br />

Çanakkale Caddesi Köprülü Kavşağı,<br />

Çanakkale Caddesi, Turgut Özal Bulvarı,<br />

Şehir Üniversitesi Dragos Kampüsü.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 13


Marmaris’te yeşille mavinin birbirine<br />

karıştığı kumsalda masal gibi bir tatile<br />

NE DERSİNİZ?<br />

Hakan Özalp<br />

Orhaniye Mahallesi Aşağı Keçibükü No:2 Marmaris/MUĞLA<br />

Tel: 0505 0484848 orhaniyeincir


Çevre<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün pembe binası<br />

HAYDARPAŞA DARÜLEYTAM<br />

restorasyon için gün sayıyor<br />

PINAR BALTACI<br />

Üsküdar ve <strong>Kadıköy</strong>’ü birbirine bağlayan<br />

Tıbbiye Caddesi, birbirinden eşsiz yapılarıyla<br />

tarihe tanıklık etmiş bir cadde… Marmara<br />

Üniversitesi’nin muhteşem Haydarpaşa<br />

Kampüsü, GATA ve Haydarpaşa Numune<br />

Hastanesi, geçtiğimiz sayılarda sayfalarımızda<br />

yer verdiğimiz İngiliz Mezarlığı, bunlar<br />

arasında en çok dikkat çekenlerden. Halk<br />

arasında “Pembe Bina” olarak da bilinen<br />

Haydarpaşa Darüleytam binası ise, bugünlerde<br />

Sağlık Bakanlığı <strong>Kadıköy</strong> Toplum Sağlığı<br />

Merkezi’ne bağlı Sigara Bırakma Polikliniği<br />

olarak kullanılıyor. Oldukça eski durumda<br />

olan binanın önümüzdeki aylarda aslına<br />

uygun şekilde restore edilmesi bekleniyor.<br />

DARÜLEYTAM: YETİMLER YURDU<br />

Mimar ve araştırmacı yazar Arif Atılgan, hakkında<br />

pek fazla bilgi bulunmayan pembe<br />

binayı kaleme aldı. Binanın tarihçesinden<br />

bahseden Atılgan’ın yazısında öne çıkan<br />

detaylar şu şekilde:“<strong>Kadıköy</strong>’ün gizemli<br />

binası, pembe bina…Geçmişiyle ilgili<br />

sağlıklı bilgi yok. Bu sebepten araştırdım.<br />

Haydarpaşa’da, Tıbbiye Caddesi’ne girerken<br />

sağdaki binadan bahsediyorum. Tarihte<br />

çok sayıda fonksiyonlara hizmet vermiş. En<br />

önemli ve bilineni Darüleytam olmasıdır.<br />

Darüleytam’ın kelime anlamı Yetimler Yurdu<br />

(Evi) oluyor. 1912-13 yıllarında yaşanan<br />

Balkan Savaşları sonunda çok fazla çocuk<br />

yetim kalmış. Onları savaş yaşanmayan<br />

İstanbul’da barındırmak düşünülmüş.<br />

1914 yılında 1. Dünya Savaşı başlangıcında<br />

Darüleytamlar kurulmuş. Mekân olarak<br />

savaş sırasında ülkeyi terk eden İngiliz,<br />

Fransız ve İtalyanların boşalttığı okul<br />

binaları kullanılmış.1918 yılında savaş bitip,<br />

okulların sahipleri geriye dönünce çocuklar<br />

boş saraylara aktarılmış. Daha sonra Şehir<br />

Yatı Mektepleri kurulmuş. 1927 yılında yetenekli<br />

çocuklar Darüşşafaka’ya nakledilmiş<br />

ve uygulama sona erdirilmiş.”<br />

ŞİMDİLERDE SİGARA BIRAKMA POLİKLİNİĞİ<br />

“Haydarpaşa Darüleytam, nam-ı diğer<br />

1930 yılı<br />

haritasında<br />

Darüleytam,<br />

önünde<br />

namazgâh ve<br />

diğer binalar<br />

Pembe Bina’yı <strong>Kadıköy</strong>’ün hafızasına<br />

işleyelim istedim” diyen Arif Atılgan,<br />

binanın bugününe dair ise şu bilgileri<br />

aktarıyor: “Tarihleri saptanan hizmetler<br />

olarak; 1950’li yıllarda İntaniye Hastanesi,<br />

Numune Hastanesi Polikliniği,1960’lı<br />

yıllarda Sağlık Koleji, Sağlık Ocağı, 1969-<br />

1975 yılları arasında <strong>Kadıköy</strong> Ticaret Lisesi,<br />

1990’lı yıllarda öndeki küçük bina Sıtma<br />

Eradikasyon (yok etme) Merkezi olmuş....<br />

2000’li yıllarda <strong>Kadıköy</strong> Merkez Sağlık<br />

Ocağı ve Haydarpaşa Diş Polikliniği olarak<br />

kullanılmış. Tarihleri tam saptanamayan<br />

hizmetler olarak, <strong>Kadıköy</strong> Hükümet<br />

Tabipliği ve Kuduz Aşısı Merkezi olarak<br />

da kullanıldığı bilinmekte. <strong>2019</strong> yılında,<br />

yani günümüzde Sağlık Bakanlığı <strong>Kadıköy</strong><br />

Toplum Sağlığı Merkezi’ne Sigara Bırakma<br />

Polikliniği olarak hizmet vermekte...”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 15


EVDE BAKIM iLE<br />

HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!<br />

Yaşlı Hasta<br />

Bakımı<br />

Emzİrme<br />

Eğİtİmİ<br />

Tetkİkler<br />

EnjeksİyoN<br />

Pansuman<br />

*Evde bakım hizmeti veren hastanelerimiz için lütfen çağrı merkezimizi arayın.<br />

Telefonların en sağlıklı mobil uygulaması,<br />

Medicana aplikasyonu!<br />

0850 460 6334<br />

0850 460 MEDI<br />

www.medicana.com.tr<br />

ÖZEL MEDICANA<br />

KADIKÖY HASTANESİ<br />

0216 970 4 970


Restorasyon<br />

<strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş İskelesi’nde<br />

restorasyon bitmek üzere<br />

SAVAŞ GÜVEN<br />

Geçtiğimiz yıl tarihi <strong>Kadıköy</strong> - Beşiktaş -<br />

Adalar İskelesi’nde başlayan restorasyon<br />

çalışmaları son hızla sürüyor. Birinci derece<br />

tarihi eser statüsünde olan iskelenin restorasyonu,<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />

tarafından yürütülüyor. Koruma Kurulu’nun<br />

onaylı projesine uygun olarak yürütülen<br />

yenileme faaliyetlerinin önemli bir kısmı<br />

tamamlandı. Proje sorumlularının verdiği<br />

bilgiye göre, çalışmaların yaz aylarında<br />

bitirilmesi öngörülüyor.<br />

Restorasyon faaliyetleri kapsamında iskele<br />

içindeki bekleme salonları elden geçirilerek,<br />

taşıyıcı kolon ve kiriş sistemleri güçlendirildi.<br />

İskelelerin zemin tesviyeleri doğal<br />

taşla kaplandı, bina iç ve dış cephe bölme<br />

duvarlarının sıva, tamir, bakım-onarım işleri<br />

bitirildi. Bunun yanında tarihi yapının çatısı<br />

da tamamen yenilenirken, iskelelerin tarihi<br />

dokusuna uygun kalem ve çini işlemleri de<br />

yapıldı. Daha önceki restorasyon çalışmalarında<br />

ilave edilen kısımlar yıkıldı, yerine çelik<br />

konstrüksiyondan yeni kısım inşa edildi.<br />

YOLCU KONFORU<br />

ÜST SEVİYEYE ÇIKARTILACAK<br />

Önümüzdeki süreçte elektrik pano ve hatları<br />

ile aydınlatma sistemlerinin tamamen<br />

yenilenmesi, bayrak direklerinin değiştirilmesi<br />

ve yolcu bekleme salonlarının iklimlendirilerek,<br />

yolcu konforunun üst seviyeye<br />

çıkartılması sağlanacak. İskele doğramalarının<br />

tamamı da yeniden yapılıyor.<br />

İSKELENİN ÜST KATI OFİS OLACAK<br />

İlk inşa edildiği yıllarda vapurların yanaştığı<br />

tarafta iki kubbesiyle dikkatleri çeken <strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş-Adalar<br />

İskelesi’nde, yenileme<br />

çalışmalarıyla birlikte kubbeler yeniden yapıldı.<br />

Zaman içerisinde zarar görerek tamamen<br />

tahrip olmuş kubbeler aslına uygun olarak<br />

yeniden inşa edilip, hava şartlarına karşı kurşunla<br />

kaplandı. İskelenin ikinci katı, bir süre<br />

“Deniz Yıldızı” adlı kafeteryaya kiralanmıştı.<br />

Çalışmaların bitirilmesiyle bu kat, Şehir Hatları<br />

çalışanları için ofis olarak düzenlenecek.<br />

“Eski İskele” olarak bilinen tarihi<br />

iskele, onarım sırasında ortaya çıkarılan<br />

kitabesine göre 1926 yılında<br />

inşa edilmiş. Bugün bu iskeleden<br />

Beşiktaş ve Adalar’a vapur seferleri<br />

yapılıyor. 1959’da kapsamlı bir onarım<br />

gören iskele, 1984–1986 yılları<br />

arasında ikinci bir onarım geçirdi.<br />

Bu onarımlar iskelede bazı değişikliklere<br />

yol açtı. Yapı son olarak<br />

1995’te restore edilmişti.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 17


Çevre<br />

Tepe Nautilus’tan<br />

geri dönüşüme<br />

büyük destek<br />

Tepe Nautilus, Sıfır Atık Projesi kapsamında<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de Atık Getirme Merkezi’ni kuran<br />

ilk alışveriş merkezi oldu. Böylelikle, Mart<br />

<strong>2019</strong>’dan bu yana 200 kg atık geri dönüşüme<br />

kazandırıldı.<br />

Tepe Nautilus, bünyesinde kurulan Sürdürülebilirlik Komitesi<br />

çalışmaları kapsamında alışveriş merkezinde su tüketiminden<br />

enerji tüketimine kadar pek çok konuda çevreci yönetim politikası<br />

uyguluyor. Enerji verimliliği, LED ışık kullanımı ve çevre dostu<br />

ekipmanların kullanımına dikkat eden, gelecek nesillere temiz ve<br />

yaşanılabilir bir çevre bırakmak için çalışmalarına devam eden<br />

Tepe Nautilus, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından başlatılan<br />

Sıfır Atık Projesi’ne Atık Getirme Merkezi ile destek veriyor.<br />

ATIKLAR GELECEĞE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de Atık Getirme Merkezi Projesi’ni hayata geçiren tek<br />

alışveriş merkezi olma özelliğine sahip olan Tepe Nautilus, Mart<br />

<strong>2019</strong>’dan bu yana 200 kg atığın geri dönüşmesini<br />

sağladı. Otopark alanına yerleştirilen Atık Getirme<br />

Merkezi, 7 farklı kategoride atık topluyor. Elektrik-Elektronik,<br />

Kâğıt-Karton, Plastik-Metal, Cam,<br />

Tekstil, Pil, Bitkisel Atık toplama alanından oluşan<br />

konteynere sadece Tepe Nautilus ziyaretçileri değil,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan vatandaşlar da atıklarını getirerek<br />

projeye destek verebiliyor. Toplanan atıklar ise<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi tarafından tasnif edilerek, geri<br />

dönüşüme kazandırılıyor. İstanbul’un çevre dostu<br />

alışveriş merkezi olarak öne çıkan Tepe Nautilus,<br />

atıkları geleceğe dönüştürüyor.<br />

Fikirtepe’nin yıkılacak yapıları<br />

resmen onaylandı<br />

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul’un<br />

değişik semtlerinde hafriyat alımlarından<br />

dolayı meydana gelen bina çökmeleri<br />

sonrası, ‘’İmar Kanunu 39. madde gereğince<br />

yıkılacak derecede tehlikeli yapılar”<br />

için tespit tutanağı düzenleyerek, bazı iksa<br />

alanlarındaki saha girişlerine astı.<br />

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde<br />

harita mühendisi, jeoloji mühendisi ve yapı<br />

denetim mühendisleri tarafından yapılan<br />

denetleme ve tespitler sonucu, bu alanların<br />

yıkılacak derecede tehlikeli yapılar olarak<br />

görüldüğü, çevredeki yapılar için birinci<br />

derece risk teşkil ettiği tespitini içeren bir<br />

tutanak tutuldu. Böylelikle Fikirtepe’nin<br />

yıkılacak derecede olan tehlikeli yapıları<br />

resmen onaylanırken, risk oluşturacak<br />

kazaların da önüne geçilmiş oldu.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 19


Çevre<br />

Kentsel dönüşüme<br />

teknik güçlendirme ile<br />

S O N!<br />

Sinan Türkkan: “<strong>Kadıköy</strong>,<br />

İstanbul’umuzun göz bebeği bir ilçesi<br />

olarak, 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm<br />

Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte<br />

en fazla ilgi çeken ve yapımcı müteahhit<br />

taarruzuna uğrayan bölgesi oldu.”<br />

PINAR BALTACI<br />

Son yıllarda İstanbul’da artan kentsel dönüşüm faaliyetlerinden<br />

<strong>Kadıköy</strong> de nasibini aldı. Olası bir deprem ihtimaline<br />

karşı can ve mal kayıplarının yaşanmaması adına eski binaların<br />

yıkılarak yenilenmesi anlamına gelen kentsel dönüşüm,<br />

sürecin uzaması ve bazı vatandaşların mağduriyet yaşaması<br />

sonucunda birçok tepkiyi de beraberinde getirdi.<br />

Geçtiğimiz günlerde Deprem Güçlendirme Derneği (DE-<br />

GÜDER) Başkanı Sinan Türkkan, Çevre ve Şehircilik Bakanı<br />

Murat Kurum’un “Yenilenmesi gereken 6.7 milyon konutumuzu<br />

da inşallah 20 yıl içerisinde dönüştürmek suretiyle<br />

Türkiye’de artık bir riskli bina olsun istemiyoruz” sözlerine<br />

karşılık şu uyarılarda bulundu: “Depreme karşı can güvenliği<br />

sağlanmış binaları oluşturmak için 20 yılımız olmayabilir.<br />

Mevcut binaları<br />

yıkmadan, uygun<br />

binalar için güçlendirme<br />

modelinin<br />

de devlet kurumları<br />

tarafından desteklenmesini<br />

istiyoruz.<br />

Güçlendirme bir<br />

yöntem olarak<br />

benimsenirse, 20<br />

yılda bitecek olan<br />

kentsel dönüşüm<br />

çok daha kısa sürede<br />

biter. Güçlendirme<br />

maliyetleri<br />

‘yık-yap’ modelinin<br />

çok altında.”<br />

“KENTSEL DÖNÜŞÜM, TRAFİK VE<br />

İMAR RANTINI GETİRDİ”<br />

Konuya ilişkin <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne açıklamalarda bulunan<br />

Sinan Türkkan, <strong>Kadıköy</strong> özelindeki kentsel dönüşüm<br />

çalışmalarını şöyle değerlendirdi: “<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’umuzun<br />

göz bebeği bir ilçesi olarak, 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm<br />

Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte en fazla ilgi<br />

çeken ve yapımcı müteahhit taarruzuna uğrayan bölgesi<br />

oldu. Kentsel dönüşüm, beraberinde trafik ve imar rantını<br />

da getirdi. Özellikle Bağdat Caddesi, İstanbul Çevreyolu ve<br />

E5 Karayolu civarına kadar olan bölümde parsel bazında<br />

riskli yapı kararı aldırılıp, 6306 sayılı yasa kapsamında arsa<br />

değerinin yüksek olması nedeniyle kentsel dönüşüm sadece<br />

binaların yıkılıp, yeniden yapılmasına evrildi. Bu süreç<br />

çok hızlı başlayarak yaklaşık 6 yıl devam ettirildi.”<br />

20 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Çevre<br />

“MEVCUT BİNALAR GÜÇLENDİRİLMELİ”<br />

Bir anda ortaya çıkan konut arz fazlası ile<br />

daire fiyatlarının düştüğünü ifade eden<br />

Türkkan; “Kiralar 4-5 yıl önceki rakamların<br />

altına indi ve dolayısıyla daireler boş<br />

beklemeye başladı. Kentsel dönüşümde<br />

öncelik, <strong>Kadıköy</strong> gibi fay hattına yakın<br />

semtlerde riskli yapı stoğunda deprem<br />

güvenliğinin artırılması olmalıdır. Amaç rant<br />

odaklı ilerleyerek, bazı lüks semtlerde bina<br />

yıkıp yapmak suretiyle vakit kaybetmek<br />

olmamalı. Tam aksine, meslek odaları ve<br />

sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle hem<br />

yeniden yapım hem de mevcut binaların<br />

yerinde güçlendirilmesi yöntemlerini içine<br />

alarak süreci yönetmek olmalıdır” şeklinde<br />

konuştu.<br />

“TEKNİK OLARAK GÜÇLENDİRME<br />

ÇALIŞMALARI YAPILMALI”<br />

DEGÜDER olarak kentsel dönüşüme yönelik<br />

çözümlerini de sunan Sinan Türkkan, sözlerini<br />

şöyle sonlandırdı: “Yetkili makamlar<br />

kentsel dönüşüm konusunda maalesef<br />

yeterli önlemler alamayarak, yönlendirme<br />

yapamadı. Kentsel dönüşüm adı altında,<br />

parsel bazında bilinen yap-sat modeli uygulandı.<br />

Depreme karşı güçlendirilebilecek<br />

yapılar yıkılıp, yeniden yapılmamalı. Çünkü<br />

güçlendirme maliyetleri, çoğu zaman yeni<br />

bina yapımına göre daha ekonomik oluyor.<br />

Devletimizin, yaşadıkları evleri depreme<br />

karşı güvenli hale getirmek isteyen<br />

vatandaşlarımıza geri ödemesi uzun ve<br />

ucuz finans desteği ve güçlendirme ruhsatı<br />

alınırken kolaylık sağlaması gerekmektedir.<br />

Kentsel dönüşüm rant odaklı değil, depremsel<br />

risk odaklı olmalı. Dönüşüm sadece<br />

yık-yap modeli ile değil, yerinde güçlendirme<br />

yöntemiyle birlikte gerçekleştirilmelidir.<br />

HIZLI VE EKONOMİK ÇÖZÜMLER<br />

ÜRETİLMELİ<br />

Vatandaşlara gerek kamu spotları gerekse<br />

de basın yoluyla depreme karşı kentsel<br />

dönüşümün gerekliliği anlatılmalı ve bu konudaki<br />

farkındalık artırılmalıdır. <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />

kentsel dönüşümün yarattığı sorunlardan<br />

şikâyetçi olduğunu biliyoruz. Çünkü bir<br />

anda <strong>Kadıköy</strong>’ün tüm sokaklarında hafriyat<br />

kamyonları, iş makinaları, toz ve pislik kol<br />

gezmeye başladı. Bazı bilimsel kaynaklara<br />

göre semtimizde hava kirliliği epey artmış<br />

durumda. Fikirtepe, Kentsel Dönüşüm<br />

Kanunu’na uyan bir bölge ama orada da<br />

istenilen sonuç maalesef alınamadı. Bu<br />

konu, başlı başına ele alınması gereken bir<br />

öneme sahip. Orada dönüşüm çevre ve<br />

altyapı kısıtlılıkları göz önünde bulundurulmadan,<br />

kontrolsüz bir şekilde uygulandı.<br />

Bizim önerimiz, teknik olarak güçlendirme<br />

ile kurtarılabilecek binaları güçlendirip,<br />

beklenilen olası bir İstanbul depremine<br />

hazır hale getirmek. Hızlı ve ekonomik<br />

çözümler üretebilmeliyiz.”<br />

Yakın zamanda <strong>Kadıköy</strong> ilçesinin<br />

mevcut durumuna ilişkin tespitlerin<br />

yapıldığı ‘Merkez <strong>Kadıköy</strong>’<br />

raporu tamamlandı. Kenti<br />

katılımcı bir süreçle geleceğe<br />

hazırlamayı hedefleyen raporda<br />

şu bilgiler dikkat çekiyor: “<strong>Kadıköy</strong>’de<br />

gürültü, hava kirliliği,<br />

trafik gibi çevresel sorunlara<br />

neden olan kentsel dönüşüm<br />

ve yeni inşaat faaliyetleri, 2015<br />

yılından itibaren bir azalma gösterdi<br />

ve 2018 yılında minumum<br />

düzeye indi. Bu düşme eğitilimin<br />

<strong>2019</strong> yılında da devam edeceği<br />

tahmin ediliyor.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 21


Sektör<br />

Lens Yapı Yönetim Kurulu Üyesi Mert Kutlu:<br />

Hayata dair her şey<br />

Lens İstanbul’da olacak<br />

İnşaatta ikinci kuşak yöneticilerin devri<br />

başladı. Günümüzün popüler markalı konut<br />

projelerinin birçoğu, ikinci kuşak yöneticiler<br />

tarafından hayata geçiriliyor. Dünyadaki<br />

trendlerin izinde modern konut projeleri,<br />

başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir,<br />

Bursa gibi büyükşehirlerde hızla yükseliyor.<br />

Mert Kutlu, “En Başarılı 40 Yaş Altı<br />

40 Genç Yönetici” arasında gösteriliyor.<br />

Konut firmaları arasında yerini şimdiden<br />

sağlamlaştıran ve ikinci kuşak inşaat yöneticilerinden<br />

oluşan Lens Yapı, İstanbul’un<br />

yeni gözde lokasyonu Kurtköy’de, Sabiha<br />

Gökçen’e sadece yürüme mesafesinde<br />

bulunan Lens İstanbul’u 1,5 milyar TL’lik<br />

yatırım bedeliyle hayata geçirdi. Lens İstanbul<br />

Projesi, 1162 konut ve 85 ticari alandan<br />

oluşuyor. Yılın ikinci yarısında konut teslimlerinin<br />

tamamlanacağı proje, aynı zamanda<br />

şehre değer katmak adına Türkiye’nin en<br />

önemli heykeltıraş hocalarının eserlerine ev<br />

sahipliği yapıyor. İçinden metro durağının<br />

da geçtiği çarşının içerisinde yer alan eserler,<br />

konut projesini yaşam alanı olmaktan<br />

çıkarıp, sanat alanına dönüştürüyor.<br />

Kurtköy’ün en büyük markalı konut projesi<br />

olma özelliği taşıyan Lens İstanbul’un<br />

detaylarını, Lens Yapı Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Mert Kutlu ile konuştuk.<br />

Öncelikle Lens Yapı’yı bize biraz<br />

tanıtabilir misiniz?<br />

Lens Yapı, 2015 yılında Aydınoğlu Grup,<br />

Mah İnşaat, Egal İnşaat ve Renium Yapı<br />

ortaklığında kurulan, sermayesi güçlü bir<br />

şirkettir. “Güçlü bir şirketiz” diyorum çünkü,<br />

Lens Yapı’yı oluşturan kurucu şirketlerin<br />

her birinin yaklaşık 5 bin konutluk referansları<br />

bulunmaktadır. Ayrıca konut dışında<br />

geliştirdikleri alt yapı ve fabrika projeleriyle<br />

de sektörde haklı bir yer edinmişlerdir. Lens<br />

Yapı’nın ilk projesi, şu an içerisinde bulunduğumuz<br />

Lens İstanbul projemizdir.<br />

Lens İstanbul projenizden<br />

bahsedebilir misiniz?<br />

1,5 milyar TL’lik bir yatırımla Kurtköy Yenişehir’de<br />

hayata geçirdiğimiz Lens İstanbul<br />

projemiz, Sabiha Gökçen Havalimanı’na<br />

sadece yürüme mesafesinde bulunuyor.<br />

33 bin metrekarelik bir arsa ve 200 bin<br />

metrekarelik inşaat alanı üzerinde yükselen<br />

projemiz 5 bloktan oluşuyor. 5 blokta 1162<br />

dairenin bulunmasının yanı sıra 50 bin metrekare<br />

alana yayılan ve 85 adet dükkândan<br />

oluşan çarşımız da Lens İstanbul’da ön<br />

plana çıkıyor.<br />

Geniş peyzajı ve zengin sosyal donatılarıyla<br />

keyifli bir yaşam sunduğumuz Lens İstanbul’da<br />

aynı zamanda yürüyüş parkuru, kreş,<br />

hobi bahçesi, sauna, SPA ve fitness salonu<br />

gibi spor ve sosyal yaşam alanları da yer<br />

alıyor. 70 bin metrekarelik bir alana sahip 3<br />

katlı otoparkımız da hem konut sahiplerinin<br />

hem de çarşıya alışverişe gelenlerin otopark<br />

sıkıntısını ortadan kaldırıyor. Lens İstanbul<br />

ile Kurtköy’ün en büyük konut projesini gerçekleştiriyoruz.<br />

Temmuz ayında teslimatını<br />

22 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sektör<br />

gerçekleştireceğimiz projemizde 400 kişiye<br />

istihdam sağlıyoruz. Projemizde 1+1, 2+1,<br />

3+1 dubleks ve 4+1 dubleks daire seçeneklerini<br />

sunuyoruz. Son kalan yaklaşık 100<br />

dairemiz için satış fiyatlarımız ise 370 bin<br />

TL’den başlıyor.<br />

ruz. Böylece havalimanıyla birlikte bölgenin<br />

yatırım değeri de artacak. Ayrıca hemen<br />

yanıbaşımızda, sadece 200 metre uzaklıkta<br />

Teknopark var. Teknopark’ta da birçok yerli<br />

ve yabancı firmanın genel merkezi, bankaların<br />

ve üniversitelerin Ar-Ge kuruluşları<br />

bulunacak. 5 sene içerisinde Teknopark’ta<br />

yaklaşık 120 bin çalışanın görev alması<br />

bekleniyor. Osmangazi Köprüsü de ulaşım<br />

ağını genişletti. 3. Köprü bağlantı yolu, Pendik<br />

sahilyolu, E-5 ve TEM yollarının kesişme<br />

noktasında yer alan projemizin en önemli<br />

özelliği ise, 2020 yılında açılan Kurtköy metrosunun<br />

tam üzerinde yer alması. Yenişehir<br />

metro durağı, tam projemizin içine çıkıyor.<br />

Lens İstanbul’da sadece konut yapmak<br />

yerine neden projenin içerisine çarşı<br />

yapmak istediniz?<br />

Lens İstanbul, tamamıyla beyaz yakalılara<br />

hitap eden bir proje... Çünkü gerek havalimanı<br />

gerek Teknopark gerekse de Kurtköy<br />

bölgesindeki büyük hastanelerden dolayı<br />

Lens İstanbul’un en büyük çıkış noktası<br />

lokasyonu diyebilir miyiz?<br />

Dediğiniz gibi lokasyonumuz, projenin en<br />

büyük avantajlarından birini oluşturuyor.<br />

Projemizin Sabiha Gökçen Havalimanı’na<br />

sadece yürüme mesafesinde bulunması<br />

inanılmaz bir fırsat. Çünkü, Sabiha Gökçen<br />

Havalimanı’nın ikinci pist ihalesi yapıldı.<br />

İkinci pist şu anlama geliyor: Amerika ve<br />

Asya kıtasına uçuşlar da Sabiha Gökçen<br />

Havalimanı üzerinden yapılabilecek, ki<br />

İstanbul Havalimanı’nın açılmasıyla birlikte<br />

Sabiha Gökçen’de hareketlilik gözlemliyobu<br />

bölgede çok fazla beyaz yakalı çalışanlar<br />

var. Biz de Lens İstanbul projemizle<br />

onların konut ihtiyaçlarına cevap vermek<br />

istedik. İhtiyaçlarına cevap verirken de<br />

konutlarını sadece bir barınma alanı olarak<br />

görmelerini istemedik. Yaşam alanları ve<br />

güvenliğiyle eşsiz bir konforu yaşarlarken,<br />

zamanlarını doğru değerlendirmeleri,<br />

kendilerini yormamaları için tüm ihtiyaçlarını<br />

karşılamaları için bir çarşı projesi<br />

geliştirdik. Lens Çarşı’da Sahan Restaurant,<br />

HuQQabaz, e-bebek, Enza Home, Taç,<br />

Setur, Cinemarine gibi kendi sektörlerinin<br />

en iyi markaları yer alıyor. Bulunduğumuz<br />

konum itibariyle burası 24 saat yaşayan bir<br />

yer. Havalimanı çok yakın olduğu için uçak<br />

kalkana kadar metro ve otopark avantajından<br />

dolayı insanlar Lens Çarşı’da keyifle<br />

vakit geçirebilecek. 50 bin metrekarelik bir<br />

alanda kiralanabilir 85 dükkândan oluşan<br />

Türkiye’nin en büyük açık hava çarşısı Lens<br />

Çarşı’ya hafta içi 10-15 bin ziyaretçi, hafta<br />

sonu ise 25-30 bin ziyaretçi bekliyoruz.<br />

Kurtköy konut alıcısına ne kadar<br />

kazandıracak?<br />

İstanbul Anadolu Yakası’nın en çok prim<br />

yapan ve gelecek vaad eden bölgelerin<br />

başında Kurtköy geliyor. 15 yıl önce Sabiha<br />

Gökçen Havalimanı’nın açılmasıyla birlikte<br />

gayrimenkul yatırımlarının hızla yükseldiği<br />

Kurtköy, Osmangazi Köprüsü’nün ve 3.<br />

Köprü’nün hayata geçmesiyle beraber her<br />

geçen gün değer kazanıyor. Önümüzdeki<br />

dönemde Havalimanı daha da büyüyecek.<br />

Teknopark, AVM’ler, otel, okul, markalı<br />

konut projeleri gibi yatırımlar sayesinde<br />

Kurtköy’de bir yılda konut fiyatları yüzde<br />

20, 5 yılda ise yüzde 100’ün üzerinde arttı. 5<br />

yıl önce metrekaresi bin 500 TL olan konut<br />

fiyatları 6 bin TL’ye dayandı. <strong>Kadıköy</strong> ve Üsküdar<br />

metrosunu birbirine entegre edecek<br />

Sabiha Gökçen-Kurtköy Metro Hattı’nın 2020<br />

yılında açılmasıyla daha da değerlenecek.<br />

Projenin belki de en büyük avantajlarından<br />

biri de aidatların minimum seviyede olması.<br />

Markalı konut projelerinin birçoğu yüksek<br />

aidatları nedeniyle oturum sahiplerinin<br />

cebini zorluyor ve birçok alanı kullanmadığınız<br />

halde, örneğin spor yapmadığınız halde<br />

spor alanları için de aidat ödemek gibi,<br />

aidat ödemek durumunda kalıyorsunuz. Biz<br />

ise örneğin spor merkezi kiracımızla anlaştık.<br />

Lens İstanbul’da oturup spor merkezinden<br />

yararlanmak isteyen herkes, yüzde 30<br />

indirimle spor merkezine kayıt olabiliyor.<br />

Yurtdışında yaşayan Türklere özel<br />

sunduğunuz bir çalışma oldu mu?<br />

Lens İstanbul projemizin şimdiye kadar<br />

yüzde 80 oranında satışını tamamladık ve<br />

satışlarımıza baktığımız zaman ise yüzde<br />

20’sini yurtdışında yaşayan Türklere gerçekleştirdik.<br />

Özellikle tatil dönemi nedeniyle<br />

geldikleri haziran ve temmuz aylarında<br />

satışlarımızda yüzde 50’lik bir artış yaşadık<br />

diyebiliriz. Burayı özel kılan, havalimanının<br />

hemen yanında olması ve bölgenin<br />

değerlenmesi nedeniyle yatırım aracı<br />

olarak değerlendiriyor. Dövizin artması ve<br />

sunduğumuz cazip kampanya seçenekleri<br />

de konut alımlarını hızlandırıyor. Bunun<br />

için satış temsilcilerimiz Almanya, Fransa,<br />

Hollanda gibi Türklerin yoğunluklu yaşadığı<br />

ülkelerde ciddi pazarlama faaliyetlerinde<br />

bulunuyor. Vatandaşlarımızın kendi<br />

ülkelerinde de mülk sahibi olmaları için<br />

çalışmalarımızı hızlandırdık. Yatırım amaçlı<br />

düşündükleri için projemizden daha çok<br />

1+1 ve 2+1 konutları tercih ediyorlar. Konut<br />

satışlarımızı hızlandırmak için geçtiğimiz<br />

aylarda Almanya’daki “Evim Türkiye” fuarında<br />

biz de yerimizi aldık.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 23


Kapak<br />

İŞGAL KADIKÖYÜ (3)<br />

Taa Haydarpaşa’dan İzmir’in dağlarına uzanacaktı bedenleri… Çoğu; adı sanı okunmaz genç tabipler,<br />

künyesi bilinmez milislerdi onlar… Topların ve mermilerin ve bombaların gürültüsü içinde Memet’lerine şifa<br />

vermek uğruna tertemiz alınlarından vurulup toprağa düşenlerdi… Yeşil çalıların örtüsü altında yatarken,<br />

biten sadece hayatları değildi… Kan nehirlerinde yıkanıp boylu boyunca uzandıkları topraklarda zamanla<br />

orkideler bitecek, “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar”ı bulutlar üzerinden söyleyeceklerdi bundan böyle…<br />

HAYDARPAŞA’LILARIN<br />

“MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANE”<br />

DİRENİŞİ<br />

R. SERTAÇ<br />

KAYSERİLİOĞLU<br />

rsertack@gmail.com


Kapak<br />

Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />

evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin; Türk<br />

ulusuna ödenmesi gereken önce bir borç, sonra da ulvi<br />

bir görev olduğu şüphesizdir. İşte bu anlayıştan hareketle,<br />

Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın 100. yıldönümünü<br />

kutlayacağımız 19 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihinin geri sayımının<br />

başladığı bu dönemde, yurdumuzun her yöresinin taşı<br />

toprağı ile yer aldığı bu ulvi mücadele sathında <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün<br />

de ne denli unutulmaz etkinliklerde yer<br />

aldığını, “<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>” mecmuamızın <strong>2019</strong> yılı süresince<br />

çıkacak her sayısında, bu yazı dizisi eşliğinde sizlerle<br />

hep paylaşacağız.<br />

Özel koleksiyonumda yer alan belgelerimin de<br />

ışığı altında, çoğu ilk kez yayınlanıyor haldeki<br />

edindiğim bilgiler eşliğinde, <strong>2019</strong> yılı Ocak/Şubat<br />

sayısı ile başladığım bu yazı dizisinin, “İşgal<br />

Dönemi’nde <strong>Kadıköy</strong>” anlamında ilk defa toplu bir<br />

biçimde ele alınıyor olmasından duyulan memnuniyet<br />

ifadeleri, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ailesinin bir bireyi<br />

olarak beni gururlandırıp mutlu kılmakta.<br />

Bu sayımızın ana temasını ise, <strong>Kadıköy</strong>’ümüze;<br />

gerek “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”, gerek<br />

“Haydarpaşa Lisesi” ve şimdilerde de “Sağlık<br />

Bilimleri Üniversitesi” olarak geçmişten gelen bir<br />

büyük gururu yaşatan bir irfan yuvamıza ayırdık.<br />

“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencileri<br />

aracılığında İstanbul’un İşgal Dönemi’nde <strong>Kadıköy</strong>’den<br />

çakan ilk direniş eylemleri, bu belgesel<br />

dizimiz üçüncü bölümünün de ana teması...<br />

Sonraki yıllarda Haydarpaşa Lisesi’ne de ev sahipliği yapacak olan<br />

“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” binası dışına asılmış<br />

“Ters Ayyıldızlı Türk Bayrağı”, aslında; İşgal Kuvvetleri’ne karşı halkı<br />

“Direniş Birlikteliği”ne bir davet ediş çağrısıydı.<br />

(Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu / 14 Mart 1919 Temsili Suluboya Tablosu)


Kapak<br />

Haydarpaşa’da Tıbbiye Mekteb-i Askeriye-Haydarpaşa Askeri Tıp Mektebi<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu Kartpostal, 1903)<br />

İLK ŞİFAHANE’DEN<br />

MEKTEBİ TIBBİYE-İ<br />

ŞAHANE’YE...<br />

Tarih içinde Anadolu topraklarında yer<br />

almış şifahane ve tıp eğitimi veren medreselerin<br />

bulunduğu, ilk modern tıp okulunun<br />

ise Sultan II. Mahmud Han döneminde<br />

(1808-1839) orduya hekim yetiştirilmesi<br />

amacı içinde askeri bir okul olarak açıldığı<br />

bilinmekte. Hekimbaşı Mustafa Behçet<br />

Bey’in çabalarıyla hizmete giren bu ilk tıbbi<br />

okulun, 14 Mart 1827 tarihinde “Tıphane-i<br />

Amire” ve “Cerrahhane-i Amire” ismi ile<br />

Şehzadebaşı’nda açıldığı görülmekte (14<br />

Mart tarihi ülkemizde bu nedenle Tıp Bayramı<br />

olarak kutlanmakta).<br />

Zaman içinde, gürültüden uzak ve denizaşırı<br />

bir yerde yeni bir bina yapılması arzusu<br />

ile Sultan 2. Abdülhamit (1876 - 1909) döneminde<br />

okulun Haydarpaşa’ya nakledilmesi<br />

kararı alınmış. Daha önceden yapılmış olan<br />

Haydarpaşa Askeri Hastanesi ile Selimiye<br />

Kışlası arasındaki 80 dönümlük bir arsa<br />

üzerinde 11 Şubat 1895 tarihinde inşası<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ümüzün çok ünlü simalarından birini<br />

teşkil edecek olan, Haydarpaşa Mekteb-i<br />

Tıbbiye-i Şahane Reisi (Dekanı) Tabip Ferik<br />

Saadetlü Cemil (Topuzlu) Paşa Hazretleri /<br />

Prof. Dr. Cemil Topuzlu Paşa (1866-1958)<br />

başlamış ve 6 Kasım (2. Abdülhamit Han’ın<br />

doğum günü) 1903 tarihinde “Haydarpaşa<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” adı ile de açılışı<br />

yapılmış.<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye Binası “Temel<br />

Atma Töreni” fermanı ile ilgili Zabtiye Nezareti<br />

Kararı, 30 Kanunsani 1310 / 11 Şubat 1895<br />

(Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Y. PRK. ZB. 15/20)<br />

den biri olan ve ileride de <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün en<br />

ünlü simalarından birini teşkil edecek, Prof Dr.<br />

Cemil (Topuzlu) Paşa’yı seçmiş.<br />

(1933 yılındaki fakültenin Avrupa yakasına<br />

taşınmasıyla birlikte Mekteb-i Tıbbiye binası<br />

1933-1983 yılları arasında Haydarpaşa<br />

Lisesi olarak eğitim verecek, 1983 yılından<br />

itibaren de, içerisinde Tıp Fakültesinin de<br />

bulunduğu eğitim külliyesi olarak ‘Sağlık<br />

Bilimleri Üniversitesi’ adı altında halen de<br />

hizmetine devam edecektir.)<br />

MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANE’NİN<br />

İŞGALİN İLK TANIKLARI<br />

13 Kasım 1919 sabahı Haydarpaşa’daki<br />

okullarının yüksek pencerelerinden<br />

dışarıya denize doğru bakan<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri,<br />

gördükleri manzara karşısında gözlerine<br />

inanamıyorladı. Zira şehrin üzerine<br />

kapkara bir bulut çökmüş, Harb-i<br />

Umumi galibi İtilaf Devletleri’ne ait<br />

gemiler, pay-i taht İstanbul’un masmavi<br />

Binanın mimari tasarımı dönemin önde gelen<br />

mimarlarından biri olan Raimondo D’Aronco’ya<br />

ait. İlk başta ordu için askeri doktorlar<br />

yetiştiren okul, 1909 yılında hem askeri hem<br />

sivil tıbbiyeleri kendi bünyesinde birleştirmiş<br />

ve ilk Fakülte Reisi (dekan) olarak da, dönemin<br />

Haydarpaşa Askeri Hastanesi operatörlerinsularını<br />

işgal etmiş, alımlı alımlı Boğaz’ın<br />

sularına girmekteydi.<br />

Oysa ki; dünyayı taa derinden sarsmış, nice<br />

imparatorluklar yıkmış, milyonlarca insanın<br />

ölümüne sebep olmuş 1. Dünya Savaşı<br />

/ Harb-i Umumi henüz bitmişti. 1914’ün<br />

Kasımı’nda girdikleri Birinci Dünya Savaşı<br />

ile silah altına alınmış bu öğrencilerin<br />

ağabeyleri, gösterdikleri kahramanlıklar<br />

asırlar sonra bile mektebin her öğrencisine<br />

gurur kaynağı olacak bir gerçek destanı, işte<br />

bu okulun; Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane duvarlarının<br />

her taşına kazımışlardı. İşte şimdi,<br />

o pencereler dışındaki işgal gemilerinin<br />

ardında gördükleri hayal, tüm genç tıbbiyeliler<br />

için aynı film şeridini geçirmekteydi<br />

gözleri önünden…<br />

26 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

1.Dünya Savaşı ile birlikte 1915<br />

yılında İstanbul’daki 3, 4, 5. sınıflarda<br />

okuyan tıp öğrencilerinden, kimi Şam<br />

Mekteb-i Tıbbiyesi’ndeki eczacılık ve diş<br />

hekimliği öğrencileri ile birlikte tüm vatan<br />

sathındaki cephelerde değişik hastanelere<br />

atanmış, kimi de 1915 senesi Nisan’ında<br />

Reşit Paşa vapuru ile Çanakkale’ye, oradan<br />

da “Gayret-i Vataniye Muhribi” himayesinde<br />

Gelibolu’ya geçerek hastanelere<br />

dağılmıştı.<br />

Çanakkale cephesinde yaralanan<br />

askerlerin büyük bir kısmı, 1915 -1916<br />

yılı boyunca İstanbul’a gönderilmekteydi.<br />

İstanbul’un çeşitli semtlerindeki resmi<br />

binalar ile okullar hastane haline getirilirken,<br />

tüm hizmetler tıbbiyeli öğrenciler ile<br />

gönüllü hastabakıcılar gayretinde<br />

yürütülmekteydi. Hatta tüm öğrencilerin<br />

ehli hocalar eşliğinde olarak askeri<br />

birliklere dağıtılmaları nedeniyle Mekteb-i<br />

Tıbbiye bir yıl kapalı kalırken, okul sadece<br />

“Hilal-i Ahmer Hastanesi” olarak hizmet<br />

verebilmişti.<br />

10 Kasım 1917 tarihinde açılan poliklinik<br />

üç yıl hizmet verirken, klinik sınıflarına<br />

geçen tıp öğrencileri burada guruplar halinde<br />

eğitilmiş, 1917 mezunlarının büyük<br />

bölümü de üsteğmen rütbesiyle Suriye<br />

cephesindeki Yıldırım Orduları emrine<br />

verilmişti.<br />

Sarayburnu açıklarından “Selimiye Kışlası” ve “Haydarpaşa<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” binasının görünümü.<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu / Kartpostal, 1920’)<br />

1915 yılında Tıbbiye’ye kaydolan 1. sınıf<br />

öğrencilerinin tamamı Çanakkale’de şehit<br />

düşerken bu nedenle Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane 1921 yılında hiç mezun veremeyecek,<br />

1.Dünya Savaşı boyunca ise toplam<br />

765 tıp öğrencisinden 346’sı şehit düşüp<br />

geri dönemeyecekti.<br />

O dönem Tıbbiye kadrosundaki kırk asistandan<br />

sadece dördü görevinin başında,<br />

geri kalan otuzaltısı cephelerdeydi. Ağır<br />

tıp tahsilini hiç ara vermeden dört yılda<br />

bitirmek zorunda bırakılan öğrenciler,<br />

diplomalarını alır almaz Gülhane’de staj<br />

yapmadan askeri birliklere sevk ediliyordu.<br />

MİLLİ MÜCADELE BAŞLIYOR<br />

O hiç bitmeyecek sanılan “Büyük Harp”<br />

henüz bitmişti... Şimdi ise, 19 <strong>Mayıs</strong> 1919’da<br />

Samsun’dan başlayıp 30 Ağustos’a dek<br />

gidecek yolda, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”<br />

çatısı altındaki o genç tabip adaylarını bu<br />

defa da bir başka destan bekliyordu; Milli<br />

Mücadele…<br />

O dönemde Avrupa’da bile kendinden<br />

hayranlıkla bahsettirmekte olan bu muhteşem<br />

bina, bir taraftan vatana millete genç<br />

tabipler yetiştirme çabası içinde olurken, diğer<br />

taraftan da siyasi buhranlara sahne olacaktı.<br />

Nitekim, Çanakkale’de verdikleri aziz<br />

şehitlerinin taze hatıraları henüz mektebin<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu<br />

ana caddeden görünüş<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu<br />

Fotokart, 1920’)...<br />

duvarlarında yankılanırken, İstanbul’da<br />

işgalin ilk döneminde İngilizler 1918 senesi<br />

Aralık’ında mektebi birkaç kez işgal etmek<br />

istemişler, ancak öğrencilerin yoğun direnişi<br />

karşısında buna muvaffak olamamışlardı.<br />

Ne var ki, 3 Şubat 1919’da bu direnç kırılmış<br />

ve okul, İngiliz İşgal kuvvetlerinin denetimine<br />

girerek adeta bir İngiliz Askeri Üssü<br />

olarak kullanılmıştı.<br />

İngilizlerin, o dönem mektepte eğitimi<br />

durdurmak istemesine karşın Dekan Akil<br />

Muhtar (Özden)’in çabalarıyla dört Fransız<br />

hekimin eğitim kadrosuna alınması<br />

beraberinde öğrenci sayısının da 30 ile<br />

sınırlanması koşuluyla eğitimin devamına<br />

izin verilmişti. Öğrenciler, okulun aslında<br />

bir askeri mektep olması nedeniyle üzerlerine<br />

daimi giydikleri askeri üniformalarının<br />

yasaklanması üzerine, bu defa boykot<br />

amaçlı olarak; başlarında fes, üstlerinde<br />

pijama veya gecelik entarilerle derslere<br />

girmişler, ne var ki bu defa da karyolalarının<br />

işgalci İngiliz-İskoç erlerine verilişiyle<br />

cezalandırılmışlardı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 27


Kapak<br />

HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE’DEN<br />

“BİRLİKTELİK ÇAĞRISI”<br />

İşgalin yankısı zaman zaman dersleri boykot<br />

eden tıbbiyeli öğrenciler arasında çok<br />

güçlü bir şekilde yayılırken, Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane Talebe Cemiyeti tarafından,<br />

eğitimine 14 Mart 1827 tarihinde başlamış<br />

Tıphane-i Âmire’nin “92. Kuruluş Yıldönümü”<br />

kutlaması kararı alınıyordu. Haydarpaşa<br />

Mekteb-i Tıbbiye binasında 14 Mart 1919<br />

tarihinde yapılacak kutlamanın davetlileri<br />

arasında, İngiliz İşgal Orduları Başhekimi,<br />

Fransız Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi, İngiliz-Amerikan-Fransız<br />

Kızılhaç temsilcileri,<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Darülfünun<br />

hocaları, İnas Darülfünunu (Kız Üniversitesi)<br />

öğrencileri ile Osmanlı basını temsilcileri de<br />

yer almaktaydı. Yapılacak bu kutlamanın,<br />

aslında İstanbul’un işgalini protesto etmek<br />

amacıyla gerçekleştirileceğini bilenler ise,<br />

sadece Tıbbiye Mektebi öğretim görevlileri<br />

ile tabip öğrencileriydi.<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu Önünde Tabip Askerler ve<br />

Hocaları, 1900’ (Fotoğraf / Sağlık Bilimleri Üniversitesi Arşivi)<br />

14 Mart 1919 günü, binanın içinde yapılacak<br />

kutlama toplantısıyla ilgili hazırlıklar<br />

tamamlanırken, İstanbul’un çoğu yerinden<br />

görünür bir alanda yer alan “Haydarpaşa<br />

Mekteb-i Tıbbiye Binası”nın büyük taş duvarları<br />

dışında bulunan iki kule arasındaki<br />

bölüme, yukarıdan aşağıya doğru sarkmış<br />

dev bir Türk bayrağını, üstelik de farklı bir<br />

biçimde; ay sola bakacak şekilde ters olarak<br />

asıldığını gören çoğu <strong>Kadıköy</strong>’lü İstanbul<br />

halkı, önce buna pek mânâ verememişti.<br />

Ne var ki; bunun,“halkı protestoya ortak<br />

etme çabası içinde verilmiş bir gizli çağrı”<br />

anlamını da taşıdığını çok geçmeden öğreneceklerdi.<br />

İngilizlerin duruma müdahale etmek<br />

istediklerinde ise öğrencilerin verecekleri<br />

pembe yalan içeren bu hazır cevap hazır<br />

olmaktan da öte, ilk kez kutluyor olmalarına<br />

karşın yarınları da bağlayacaktı; “Biz Tıp<br />

Bayramını kutluyoruz… Üstelik zaten de her<br />

sene, bugünkü gibi 14 Mart’ta kutlarız”.<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye binası dışında<br />

o gün böylesi anlamlı bir bayrak sallanırken,<br />

içerideki kutlama toplantısı da aynı<br />

anda oldukça gergin ve heyecanlı konuşmalara<br />

sahne oluyordu. Başlarında hocaları<br />

Fevzi Paşa, Besim Ömer Paşa ve Akil Muhtar<br />

olacak bir biçimde Darülfünun konferans<br />

salonunda tertiplenmiş bu toplantıda söz<br />

alan Dr. Memduh Necdet ateşli konuşmasında;<br />

“İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa<br />

onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada<br />

korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz…<br />

Buradayız ve burada kalacağız…<br />

İstanbul bizimdir, çünkü halife ve hakan yatağıdır.<br />

İstanbul bizimdir, çünkü şehitler ve<br />

tarih buradadır... İstanbul bizimdir, çünkü<br />

istiklâl buradadır” cümlelerini bitirdiğinde<br />

öğrenciler alkışları ile salonu inletirken,<br />

bu protestoya dönemin ünlü doktorları<br />

da destek veriyordu. Tabii ki işgalci grup<br />

temsilcilerinin bu duruma sinirlendikleri<br />

çok aşikardı. (Bu gösterilere öncülük yapan<br />

3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran ise, ileride<br />

Sivas kongresine katılacak üç İstanbul delegesinden<br />

biri olarak karşımıza çıkacaktır)<br />

Toplantının bitiminde görülen oydu ki; tıp<br />

mesleği mensupları vatan savunmasında<br />

artık fiilen de yer alıyorlardı. Bu çağrı; tıp<br />

mesleği mensuplarının Çanakkale’den<br />

bu yana aslında vatan savunmasında ne<br />

denli birer önder olduklarının da bir küçük<br />

göstergesiydi.<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane / Askeri Tıp Mektebi<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu / Kartpostal, 1910’)<br />

1919 yılının 14 Mart’ında Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane Talebe Cemiyeti’nce, aslında işgal<br />

kuvvetlerini protesto amacıyla düzenlenmiş<br />

olan bu direniş toplantısı önce 14 Mart 1921<br />

günü tekrarlanacak, Cumhuriyetin ilanını<br />

takiben zamanla da <strong>Kadıköy</strong> Süreyya Paşa<br />

Sineması’nda gerçek kutlamalar olarak 14<br />

Mart’larda gelenek halinde tekrar edilmeye<br />

başlanacaktı. 1929-1934 yılları arasında<br />

12 <strong>Mayıs</strong> günlerinde kutlansa da, 1935<br />

yılından sonra tekrar 14 Mart olarak bu<br />

kutlamalar resmi hale gelerek “Tıbbiyeliler<br />

Bayramı”na dönüşecek ve günümüzde halen<br />

kutlanan 14 Mart Tıp Bayramı’nın temelini<br />

oluşturacaktı. (1941yılında Haydarpaşa<br />

Hastanesi’nin bahçesine ‘Şehit Tıbbiyeliler’<br />

anıtı yine bu anlamda dikilmiştir)<br />

28 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

MİLLİ MÜCADELE’Yİ<br />

DESTEKLEME MİTİNGLERİ<br />

“Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencileri,<br />

15 <strong>Mayıs</strong> 1919 tarihinde İzmir’in İşgal<br />

Kuvvetleri’nce işgal edilmesini takiben,<br />

İstanbul Darülfünun öğrencileriyle birlikte<br />

“Milli Mücadele’yi Destekleme Mitingleri”ne<br />

katılırken, özellikle de <strong>Kadıköy</strong> yöresinde<br />

yapılacak halk mitinglerinde konuya ilişkin<br />

bildirilerin çoğunu kendileri dağıtıyordu.<br />

20 <strong>Mayıs</strong> 1919’da Üsküdar Meydanı’nda, 22<br />

<strong>Mayıs</strong>’ta Şehr-i Emaneti binası önündeki<br />

<strong>Kadıköy</strong> Meydanı’nda, 23 <strong>Mayıs</strong>’ta Sultanahmet<br />

Meydanı’ndaki o görkemli mitinglerde<br />

hep ön saflarda onlar vardı.<br />

O tıbbiyeliler ki; 18-19 <strong>Mayıs</strong> 1915’te 1.<br />

sınıf öğrencilerinin tamamını Çanakkale<br />

Savaşı’nda şehit vermiş, o nedenle 6 sene<br />

sonraki 1921 yılında fakülte hiç mezun vermemiştir.<br />

O tıbbiyeliler ki; Sivas Kongresi’nde<br />

mandayı savunanları vatan haini ilan etmişlerdir.<br />

O tıbbiyeliler ki; Mustafa Kemal’in<br />

önderliğinde Anadolu’yu aydınlatmışlardır.<br />

Ve nihayet, o tıbbiyeliler ki; savaşların en<br />

büyük katili olan salgın hastalıklarla mücadele<br />

etmiş, bu anlamda vatan ve bilimin<br />

yılmaz neferleri de olmuşlardır.<br />

İşgal İstanbul’unda durumlar böylesi<br />

devam ederken, Ulu Önder Gazi Mustafa<br />

Kemal Paşa, Samsun’dan başlayıp tüm<br />

yurdu saracak kıvılcımı Anadolu’da başlatmış,<br />

milletini özgürlüğe<br />

ulaştırmak için planlarını<br />

uygulamaya başlamıştı<br />

bile… Ve şimdi ise sıra, artık<br />

fiili eylemler yapmaya<br />

gelmişti... Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane öğrencilerinin<br />

bu konuda da kararları<br />

kesindi; Milli Mücadele’ye<br />

onlar da bizzat katılacaklardı…<br />

Aralarından seçtikleri iki<br />

öğrenciyi Anadolu’ya göndermeye<br />

karar vermişler,<br />

ancak topladıkları para<br />

sadece bir kişinin tren<br />

biletine yettiği için, 4 -11<br />

Eylül 1919 tarihlerindeki<br />

Sivas Kongresi’ne ancak<br />

bir kişi katılabilmişti. Hem<br />

de ellerinde, “Tıp Talebe<br />

Cemiyeti” mührünü taşıyan bir de görev<br />

kâğıdı eşliğinde…<br />

1920 yılı 16 Mart’ını takip eden günlerde,<br />

İstanbul’u işgal eden İşgal Kuvvetleri’nin ilk<br />

işi Mekteb-i Tıbbiye’yi Şahane’yi işgal etmek<br />

olmuştu. Yatakhanenin bir bölümüne İskoç<br />

Birliği askerleri, kalan diğer bölümlerine<br />

de yine İşgal Kuvvetleri’ne bağlı muhtelif<br />

<strong>Kadıköy</strong> Hilal-i Ahmer Cemiyeti Mitingi /<br />

Haydarpaşa Mektebi Tıbbiye Öğrencileri.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Meydanı.<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu /<br />

Fotokart, 1920’)<br />

askerler yerleşmişti. Mekteb-i Tıbbiye’de<br />

yatılı olarak okuyan genç tıbbiyeliler ise<br />

bu durumda ya mektebin tavan aralarında<br />

bir yerlere kıvrılmak ya da çevre camilerde<br />

yatmak zorunda kalmışlardı. Bu; 14 Mart<br />

1827’den beri hizmet veren Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane’nin tarihinde, mektep binası ile<br />

talebelerinin ilk ayrı düşüşü idi.<br />

HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE<br />

BİNASI’NDAN ANADOLU’YA<br />

CEPHEYE UZANAN KÖPRÜ<br />

İstanbul’da işgalin 1920’li yılları… Birinci<br />

Dünya Savaşı’nın ardından Haydarpaşa’daki<br />

okullarının İngilizler tarafından<br />

işgal edilmesini bir türlü hazmedemeyen<br />

Tıbbiyelilerin bir kısmı Anadolu’ya geçip<br />

Kuva-yı Milliye saflarına katılmaya başlarken,<br />

okulda kalanlar ise hayatları pahasına<br />

kaçırdıkları İşgal Birlikleri’nce el konmuş bu<br />

cephaneleri, Marmara’da bekleyen mavnalar<br />

aracılığında Karadeniz’den İnebolu<br />

yolu ile cephelere iletiyorlardı. Bu harekâtın<br />

ilk merkezi ise, Osmanlı ordusunun işgal<br />

kuvvetlerince el konulmuş askerî malzeme<br />

ve cephanelerinin bulunduğu yer olan<br />

Selimiye Kışlası idi.<br />

İstanbul’un Anadolu yakasındaki en büyük<br />

depolarından biri olan bu kışladan Haydarpaşa<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri<br />

zaman zaman bu askerî malzeme ve<br />

cephaneleri gizlice kaçırmakta ve öncelikli<br />

olarak da “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane/Askerî Tıbbiye” binasındaki bir<br />

depoya gizlemekteydi. İşgal askerlerinin<br />

bahçede nöbet tutmalarına rağmen<br />

askerî malzemelerin kaçırıldığı ihbarlarını<br />

alan İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı ise<br />

buraya sık sık baskınlar düzenlemekteydi<br />

(Bakınız: “Yavuz İsmet Uluğ” Hatıraları /<br />

R.Sertaç Kayserilioğlu. <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>, sayı<br />

86, sayfa 33).<br />

Çoğu, Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi de olan<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri<br />

eşliğinde Kurbağalıdere kıyısındaki kulüp<br />

binasından Milli Mücadele döneminde Ulu Önder<br />

M. Kemal Paşa’nın ordularına silah kaçırılışı<br />

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi / Balmumu<br />

Heykelli Canlandırma Reyonu)<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 29


Kapak<br />

Bu askeri mühimmatlar kimi geceler Karacaahmet<br />

Mezarlığı arasından sırtlarda taşınarak,<br />

tıbbiye öğrencileri tarafından Kurbağalıdere<br />

ağzındaki Fenerbahçe Kulübü binasında<br />

bulunan ve adeta bir cephane deposu halini<br />

almış “Kürekçiler Kayıkhanesi”ne ulaştırılıyordu.<br />

Bu cephane malzemeleri, mehtabı nispeten<br />

az olan kimi karanlık gecelerde, çoğu<br />

zaten Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi de olan<br />

“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”<br />

öğrencileri eşliğinde, Fenerbahçe’li sporcular<br />

ve kulüp personeli ile birlikte kulübün tahta<br />

iskelesinden sandallara yükleniyordu.<br />

Buradan Moda Burnu açıklarında bekleyen<br />

balıkçı motorları ya da mavnalarına boşaltılan<br />

askeri mühimmatlar, İşgal devriyelerinden<br />

gizli olarak duruma göre İzmit’e ya da<br />

Boğaz’ın Anadolu sahili devamı ile Karadeniz’e<br />

açılıp, o dönemde Anadolu Hükümeti’nin<br />

tek iskelesi olan İnebolu’ya ulaştırılıyor<br />

ve buradan da karayoluyla Ulu Önder M.<br />

Kemal Paşa’nın liderliğinde bulunan Anadolu<br />

içlerindeki siperlere gönderiliyordu.<br />

Nazım Hikmet’in “Kuvâyi Milliye” şiirinin<br />

üçüncü babında yer alan “Yıl 1920 /Arhavili<br />

İsmail’in Hikâyesi” bölümündeki kimi dizeler,<br />

böylesi vaziyeti ne güzel anlatmaktadır:<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane<br />

Askeri Tıp Mektebi Görünümü<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu<br />

Kartpostal, 1904)<br />

Bin kaptan kurban olsun Kurtuluş Savaşı’na… / Çok uzaklardaki İstanbul limanında<br />

Gecenin bu geç vakitlerinde kaçak silah / Ve asker ceketi yükleyen laz takaları<br />

Hürriyet ve ümit / Su ve rüzgârdırlar.<br />

Şimdi denizde bir insan sesinin / Ve demirli şileplerin kederlerini...<br />

Ve Kabataş açıklarında sallanan / Saman kayıklarının fenerlerini peşlerinde bırakıp<br />

Ve karanlık suda düşman korvetlerinin önünden akıp<br />

Küçük, kurnaz / Ve mağrur gidiyorlardı Karadeniz’e,<br />

Hiç kimseden hiçbir şey beklemeden / Bir şarkı söyler gibi ölebilirlerdi<br />

Kerempe Feneri’nin 20 mil açığında (İnebolu-Cide mevkiinde).<br />

MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANE’LİLERİN<br />

KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI<br />

Nihayet, işgal olunmuş vatanımızın kurtarılması<br />

uğrunda Milli Mücadele için vereceğimiz<br />

İstiklal Savaşı’mız fiilen de başlıyordu...<br />

Daha acısı soğumamış yaraları küllenmemiş<br />

1. Dünya Savaşı sonunda, Anadolu’mun<br />

evlerinde; bohçalar ve dolaplar ve sandıklar<br />

bir bir açılmaya başlamıştı gayri…<br />

Haydarpaşa Tıbbiye-i Şahane Mektebi<br />

Görünümlü “Vatana Muhabbet (sevgi),<br />

Yaralılara Muavenet (yardım)” yazılı<br />

Hilal-i Ahmer Cemiyeti Kartpostalı<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu, 1920)<br />

Hemen her evde sandıktan çıkanlar ise hep<br />

aynıydı; bir mavzer, kör mü kör bir kasatura,<br />

Harb-i Umumi yorgunu bir matara ve de tabanı<br />

delik mi delik bir de postal... Doğrusunu<br />

söylemek gerekirse, değil bellerini saracak<br />

fişeklikleri, pantolonlarını sıkacak kemerleri<br />

bile yoktu onların. Yeterli sayıda süngülü<br />

mavzerleri de... Kazma kürekleri ile önce siperlerini,<br />

sonra da mezarlarını kazacaklardı.<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane çatısı altındaki<br />

genç tıbbiyelilerin durumları ise çok farklı<br />

değildi diğer genç Memet’lerden… Cephelere<br />

atılacakları bu dönemde, sağlık çantalarında<br />

değil kininleri morfinleri, bistürileri<br />

sargı bezleri bile yetersizdi. Ama içlerindeki<br />

güç ve iman onları da cepheye sevk edip,<br />

vatan ve al bayrak uğrunda kan dökeceklere<br />

“Lokman Hekim” yapacaktı.<br />

Taa Haydarpaşa’dan yola çıkıp, dağlarında<br />

çiçekler açacak İzmir’e uzanacaktı bedenleri.<br />

Çoğu; künyeleri bilinmez sanları okunmaz<br />

milisler, genç tabiplerdi onlar… Topların ve<br />

mermilerin ve bombaların gürültüsü içinde<br />

Memet’lerine şifa vermek uğruna, birlikte; tertemiz<br />

alınlarından vurulup toprağı öpenlerdi<br />

onlar… Dikenlerin ve yeşil çalıların örtüsü<br />

altında yatıyorlardı gayri… Kan nehirlerinde<br />

yıkanıp boylu boyunca uzandıkları topraklarda,<br />

ne açelyalar ne de orkideler bitecekti<br />

bundan böyle… Biten; sadece hayatlarıydı…<br />

30 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Kapak<br />

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu Ana Caddeden Görünüş<br />

(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu/ Fotokart, 1920’)<br />

Aziz vatanımızın “İşgalden Kurtuluşa” geçirdiği<br />

evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması<br />

işlevinin Türk ulusuna ödenmesi gereken<br />

önce bir borç, sonra da ulvi bir görev olduğu<br />

bir gerçektir. “Bu topraklar ve ecdadımız,<br />

bizim onlara sahip çıktığımız ölçüde bizimdir”<br />

ilkesinden hareketle, vatanımızın zor<br />

günlerinde, yaşlı genç, kadın erkek hepimizin<br />

üzerine düşen görevi yapmak için canımız<br />

pahasına koşmak, bizim geleneğimizdir...<br />

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu / Çanakkale Savaşı - İstiklal Savaşı dönemlerinde (1915-1923)<br />

kullanılmış “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Destanı” Sergisi Objeleri: Cerrahi Aletler, Takma Bacaklar, İlk Yardım<br />

Çantaları, Tıbbi Objeler, Yaralı Sedyesi, Şehadet Matarası, Hilal-i Ahmer Bayrakları, vs.<br />

(Haydarpaşa Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sergisi, 2018)<br />

Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu Ana<br />

Kapısı Önünde Tabip Öğrenciler<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu Fotokart, 1920’)<br />

İşte bu anlamda, tıpkı “Mekteb-i Tıbbiye-i<br />

Şahane” bünyesinde sunulmuş olduğu<br />

üzere; 14 Mart 1827’den, 18 Mart 1915 ve 14<br />

Mart 1919’lardan süregelen ruh ile bugün<br />

vatan ve milletimize dirlik ve düzenimize<br />

karşı yöneltilen hain kalkışmalara karşı<br />

koyduğumuz ruh, bu ülkenin koruyucu<br />

kalkanı olarak kıyamete kadar sürdürecek<br />

olan hep aynı ruhtur. 13 Kasım 1918’den 6<br />

Ekim 1923’e kadar düşman işgali altında<br />

kalarak büyük çileler çeken “İşgal İstanbulu”na<br />

en yakın şahitlik etmiş Mekteb-i<br />

Tıbbiye-i Şahane öğrencilerinin aslında<br />

sahip çıkacağı miras, 14 Mart 1919’da İngiliz<br />

işgaline karşı gösterdikleri bu ilk antiemperyalist<br />

dirençtir.<br />

“Harb-i Umumi” denen 1. Dünya Savaşı’nda<br />

yenik sayılıp, işgal döneminde başı öne<br />

eğilmiş bir ulusun, “Hakkıdır Hakka Tapan<br />

Milletimin İstiklal” diyerek şahlandığı bir<br />

uzun yolculuk serüveninde, gerek Çanakkale<br />

ve Harb-i Umumi’de, gerekse de İşgal<br />

dönemi ve Milli Mücadele’de, cephelere<br />

silah aktarma işlevi dahil vatanın kurtarılmasında<br />

büyük paya sahip olan “Mekteb-i<br />

Tıbbiye-i Şahane” çatısı altında yazılmış bu<br />

uzun destanı, bizler her zaman büyük bir<br />

minnetle anacağız.<br />

Aziz vatanımız uğruna kan döküp can<br />

vermiş tüm kardeşlerimizin, ruhları şad,<br />

kefenleri al bayrak, mekanları cennet ola!...<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 31


Röportaj<br />

AYKURT NUHOĞLU:<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüler umut,<br />

aşk ve mutluluklarını<br />

tüm Türkiye’ye yaysın<br />

PINAR BALTACI<br />

31 Mart Yerel Seçimleri’ni geride bıraktığımız<br />

süreci <strong>Kadıköy</strong> de değişimle karşıladı.<br />

Geçtiğimiz dönem toplamda beş yıl <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

belediye başkanlığı görevini üstlenen<br />

Aykurt Nuhoğlu, koltuğunu yine Cumhuriyet<br />

Halk Partisi’nin adayı olan Av. Şerdil<br />

Dara Odabaşı’na bıraktı. Aykurt Başkan’a<br />

veda ederken; <strong>Kadıköy</strong>’ün son beş yılını,<br />

çalışmalarını, ilçeye dair gelecek öngörülerini<br />

konuştuk.<br />

Öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’e son beş yıldır<br />

yapmış olduğunuz hizmetlerden<br />

ötürü <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi olarak<br />

teşekkürlerimizi sunarak söze başlamak<br />

isteriz. <strong>Kadıköy</strong>’ün son beş yılını genel<br />

olarak nasıl değerlendirirsiniz?<br />

2014-<strong>2019</strong> yılları arasında <strong>Kadıköy</strong>’de çok<br />

farklı projeleri hayata geçirdik. Sosyal<br />

yaşam merkezlerinden Alzheimer merkezlerine<br />

kadar sosyal politikaları insanların<br />

hizmetine sunabileceğim projelerdi bunlar.<br />

Bunların yanında kültür-sanat anlamında<br />

da <strong>Kadıköy</strong>’e Karikatür Evi, Gençlik Sanat<br />

Merkezi, Sinematek gibi birçok farklı yapıyı<br />

kazandırdık. Tarihi eserleri satın aldık, kamu<br />

arazilerinin alınıp satılmaması gerektiğine<br />

yönelik politikalarımız oldu. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

geldiğim noktadan ayrıldığımız noktaya<br />

kadar, halk yararına önemli projelere imza<br />

attığımızı düşünüyorum.<br />

<strong>Kadıköy</strong>, son yıllarda İstanbul’un cazibe<br />

merkezi haline geldi ve her geçen gün<br />

daha da kalabalıklaşıyor. Nedir sizce bu<br />

tercihin sebebi?<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün son yıllarda bu denli fazla tercih<br />

edilmesinin en önemli nedeni, insanların<br />

Beyoğlu’nda almak istedikleri hizmetleri<br />

buradan almaları oldu. Bu hizmetler ise öncelikle<br />

kültür-sanatla ilgili ihtiyaçlar. Mesela<br />

tiyatro, müzik, resim, heykel gibi farklı disiplinlerdeki<br />

üretim ve etkinlikleri, dolu dolu<br />

kamusal alanlarda görebildi İstanbullular.<br />

Aynı zamanda kendilerini burada rahat ve<br />

özgür hissediyorlar.<br />

Peki, bu süreçte kalabalıklaşan <strong>Kadıköy</strong><br />

ne gibi sorunlarla karşılaştı?<br />

Elbette insanların gelmesiyle beraber<br />

ilçede yeni sorun ve ihtiyaçlar da gündeme<br />

gelmeye başladı. Biz de o ihtiyaçları kar-<br />

34 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Röportaj<br />

şıladık elimizden geldiği kadar. İnsanların<br />

buraya gelmesinden de ben kişisel anlamda<br />

her zaman mutluluk duydum. Evet,<br />

kalabalıklaştı ama biz beraber bir arada<br />

yaşarsak, hayat değer ve anlam kazanır.<br />

Yalnızken insan yaşamında olan bütün bu<br />

değerleri yaratmamız çok zor. Sorunlar tabii<br />

ki çıkacaktı. Özellikle bu süreçte Moda<br />

ve Caferağa bölgesinde içkili yerlerin de<br />

etkisiyle beraber ortaya çıkan gürültü, yaşayanları<br />

rahatsız etmeye başlamıştı. Yerel<br />

yönetimlerin esas görevi de bu sorunları<br />

çözebilmek üzerine olmalıdır. Biz de her<br />

zaman çözüm yollarını seçtik.<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerin rahatsızlık duyduğu bir<br />

diğer problem ise Kentsel Dönüşüm<br />

Yasası sonrası artan inşaat çalışmaları<br />

oldu. Bu süreci <strong>Kadıköy</strong> açısından nasıl<br />

değerlendirirsiniz?<br />

Evet, özellikle 2015-2016 yılları arasında<br />

çok fazla inşaat çalışması olması sebebiyle<br />

semt sakinleri, toz ve gürültü gibi konularda<br />

şikâyetçi olmaya başladı. O dönemlerde<br />

Türkiye’nin her yerinde bir inşaat patlaması<br />

oldu, fakat emlak ve arsa fiyatları çok yüksek<br />

olduğu için <strong>Kadıköy</strong>’de kendini daha fazla<br />

göstermeye başladı. Semtimiz, müteahhitlere<br />

cazip gelmeye başlamıştı. Mevcut iktidar,<br />

ekonomik anlamda kısa vadeli getirilerden<br />

dolayı bu inşaatlara ciddi anlamda destek<br />

verdi ve teşvik etti. Bu durum beraberinde<br />

birçok problemi doğurdu. <strong>Kadıköy</strong>’de şu<br />

anda Fikirtepe, Dumlupınar ve Merdivenköy’ün<br />

bir kısmındaki dönüşümlerde Çevre<br />

ve Şehircilik Bakanlığı tamamen iflas ederek,<br />

sorumluluktan kaçtı. Bugün inşaatlar<br />

durmuş durumda, halk ise mağdur. Eğer bir<br />

dönüşüm yapacaksanız, bunun merkezinde<br />

kamu olmalı. Müteahhit ile vatandaşlar karşı<br />

karşıya kalmamalıydı. Kamunun görevi de<br />

düzenleme yapmak. Yakın zamanda çözüme<br />

kavuşturulmasını umut ediyorum.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’deki meydan düzenlemesini<br />

konuşalım. Yıllardır merak edilen bu<br />

konu yeni dönemde çözüme kavuşur<br />

mu? Nedir öngörüleriniz?<br />

Beş yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin<br />

meydanla ilgili düzenleme çalışmaları<br />

vardı ama hiçbir adım atılmadı. Altıyol’dan<br />

meydana kadar giden yolda birtakım bozukluklar<br />

var. Biz defalarca Büyükşehir’e bu<br />

düzeltmeleri kendimiz yapmayı teklif ettik,<br />

fakat kabul etmediler. Yağmur suyu kanallarına<br />

ilişkin sorunlar da mevcut. Ben geçirdiğimiz<br />

beş yıllık dönem içerisinde ‘Büyükşehir<br />

yaptırmıyor’ ibaresini kullanmayı doğru<br />

bulmadım. Sonuçta siz bu şartları bilerek<br />

yerel yönetime aday oluyorsunuz. Tüm bu<br />

koşullara rağmen yönetmeyi seçiyorsunuz.<br />

Bizler <strong>Kadıköy</strong>’de Büyükşehir’e ilişkin problemlerimize<br />

rağmen halkı arkamıza alarak,<br />

sorunlarımıza çözüm aradık. Başta spor<br />

salonumuz olmak üzere birçok projemizi<br />

de Büyükşehir’e yaptırmayı başardık. Yeni<br />

dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin<br />

yönetimi CHP’de olacağı için işimiz<br />

kolaylaşacak. Daha farklı bir <strong>Kadıköy</strong><br />

yaratmak mümkün... Özellikle <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

ihtiyacı olan yeşil alan projeleri, halkla<br />

beraber konuşularak geliştirilebilir. <strong>Kadıköy</strong>,<br />

insan anlamında zengin ve birikimi olan bir<br />

ilçe... Her türlü düşünce insanına rastlamak<br />

mümkün burada... İnsanlarla konuşup<br />

paylaşarak, iyi çözümler üretilebilir.<br />

Yönetimde olduğunuz süreçte kültürsanata<br />

olan katkılarınızla birçok<br />

sanatseverin gönlünü kazandınız. Bunun<br />

yanında belediye bünyesinde geliştirilen<br />

projelerin ulusal ve uluslararası arenada<br />

başarılar elde ettiğine de şahit olduk...<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün hem ülke içinde hem de ülke dışında,<br />

özellikle kentler arasındaki iletişimini<br />

çok önemsedik. Avrupa Birliği oluşumlarına<br />

üye olarak ödüller aldık. <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediyesi’nde ilk yaptığımız iş, bir ‘Dış<br />

İlişkiler Şefliği’ kurmak olmuştu. Kurumsal<br />

anlamda hem içeride hem de dışarıda bu<br />

yapılarla ilişki kurabilecek bir örgütlenme<br />

kurmuş olduk böylelikle. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi,<br />

şu an dünyanın her tarafı ile yazışabilecek<br />

bir konumda. Ayrıca üniversiteler ile<br />

ilişkiler kurarak, protokoller yaptık. Bizim<br />

temel politikamız insanı öne çıkarıyordu.<br />

İnsanlara değer ve önem verdik her zaman.<br />

Ülkemizden çok fazla eleman gönderdik<br />

yurtdışına. Çalışıp üreten gizli kahramanları,<br />

görebildiğimiz kadar görmeye çalıştık.<br />

Sanatçılarla ise her zaman muhataplık ilişkisi<br />

kurabilmeyi çok önemsedik. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi,<br />

tüzel anlamda muhatap olsun diye adım<br />

attı. Sanatçılar zaten örgütlü, düşünen, sorgulayan<br />

ve örgütlenmenin önemini bilen bir<br />

kesim olduğu için, tüzel anlamda muhataplığı<br />

önemseyerek değerli buldular. Yeldeğirmeni’nde<br />

son zamanlarda artan resim ve heykel<br />

atölyeleri var, onlarla toplantılar her zaman<br />

devam etti. <strong>Kadıköy</strong> Tiyatroları Platformu’nu<br />

kurarak, platform önderliğinde üç farklı festival<br />

organize ettik. Biz kamu denilince <strong>Kadıköy</strong><br />

Tiyatroları Platformu’nu, Yeldeğirmeni’ndeki<br />

sanatçıları, meslek örgütlerini, STK’ları,<br />

muhtarları ve bütün kamu kurumlarını bir<br />

bütün halinde bir arada düşünerek adım<br />

attık. Bundan dolayı da Türkiye’de onbinlerce<br />

insanın yararlandığı yeni hizmet alanlarını<br />

<strong>Kadıköy</strong>lülerin hizmetine sunmuş olduk.<br />

Son olarak <strong>Kadıköy</strong>lülere dergimiz<br />

sayfaları aracılığı ile neler söylemek<br />

istersiniz?<br />

<strong>Kadıköy</strong> haklarını bilen, pozitif insanların<br />

yaşadığı bir yer. İnsanlarla diyalog kurarak<br />

onları dinlerseniz, çok rahat bir beş<br />

yıl geçirebilirsiniz. Eminim Şerdil Bey de<br />

dinleyecek ve burada çok başarılı işlere<br />

imza atacaktır. Ben de bir <strong>Kadıköy</strong>lüyüm,<br />

yaşamımı burada geçiriyorum. <strong>Kadıköy</strong>lülere<br />

söyleyeceğim en temel şey şudur<br />

ki; gülümseyen, dinamik, aktif ve muhalif<br />

yapılarını devam ettirsinler. <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

güzelliği ve şiirselliği bu dinamiklerden geliyor<br />

çünkü. Dilerim ki umutlarını, aşklarını,<br />

mutluluklarını hem İstanbul’a hem de tüm<br />

Türkiye’ye yaysınlar...<br />

Yakın zamanda <strong>Kadıköy</strong> ilçesinin<br />

mevcut durumuna ilişkin tespitlerin<br />

yapıldığı ‘Merkez <strong>Kadıköy</strong>’ raporu tamamlandı.<br />

Kenti katılımcı bir süreçle<br />

geleceğe hazırlamayı hedefleyen<br />

raporda şu bilgiler dikkat çekiyor:<br />

“<strong>Kadıköy</strong> genelinde 76 adet sosyo-kültürel<br />

tesis bulunuyor. Bu tesislerden<br />

13’ü kültür merkezi, 3’ü sanat merkezi,<br />

39’u tiyatro, 16’sı sinema ve 5’i müze<br />

olarak sınıflandırılırken; ilçede 70’i<br />

okul öncesi eğitim merkezi, 59’u ilköğretim<br />

tesisi, 26’sı ortaöğretim tesisi ve<br />

9’u yüksek öğretim tesisi olmak üzere<br />

toplam 164 eğitim tesisi bulunuyor.<br />

Raporun bir diğer önemli bulgusu ise<br />

son yıllarda <strong>Kadıköy</strong>’de gürültü, hava<br />

kirliliği, trafik gibi çevresel sorunlara<br />

neden olan kentsel dönüşüm ve yeni<br />

inşaat faaliyetlerinin 2015 yılından itibaren<br />

azalma gösterdiği ve 2018 yılında<br />

minumum düzeye indiği yönünde.<br />

Bu düşme eğiliminin <strong>2019</strong> yılında da<br />

devam edeceği tahmin ediliyor.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 35


Advertorial<br />

SUNSETPARK MARİNA<br />

Kalamış’a bir tatlı huzur ve<br />

neşe vermeye geldik<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün en değerli lokasyonu Kalamış’a bir tatlı<br />

huzur ve neşe vermeye geldik. Her sabah gözlerinizi<br />

lavanta ve gül bahçelerinin içinde açarak Kalamış<br />

Marina, Adalar ve Moda Koyu manzarası eşliğinde<br />

kahvaltınızı edip, kahvenizi yudumlamak muhteşem<br />

olmaz mıydı?<br />

77 metrekare salon ve 27 metrekare mutfağınızda,<br />

bu olağanüstü manzara eşliğinde hayatınızda yepyeni<br />

bir döneme yer açın. 3+1’den 5+1’e farklı daire<br />

alternatifleri, 1.000 metrekare peyzaj alanı, bölgenin<br />

en zengin yeşil alanına sahip Sunsetpark Marina’da<br />

yepyeni bir yaşam başlıyor.<br />

Bölgenin en büyük peyzaj alanında çocuk oyun alanları,<br />

koşu parkuru, yürüyüş ve dinlenme alanları, ½ metre<br />

derinliğinde süs göletlerinin yer aldığı, tüm bitkilerin<br />

doğal yaşamı desteklemek için İstanbul iklimine adapte<br />

olan ve her dem yeşil türlerden seçildiği bir peyzaj<br />

düzenlemesi.<br />

Sunsetpark Caddebostan, Sunsetpark Göztepe,<br />

Sunsetpark Kalamış projelerimizdeki deneyimlerimize,<br />

Sunsetpark Marina projemizi de ekliyoruz. Kalamış’ın<br />

yeni markası SUNSETPARK MARİNA’da sınırlı sayıdaki<br />

dairelerden biri de sizin olmalı...<br />

36 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

5+1 Kat Planı<br />

◆ ◆ ◆<br />

Projede bulunan kapalı devre<br />

kamera sistemi, 7/24 güvenlik<br />

görevlisi ve şifreli giriş sistemi ile<br />

siz ve sevdiklerinizin güvenliği<br />

ön planda tutulmuştur.<br />

◆ ◆ ◆<br />

İki katlı kapalı otopark alanında<br />

3+1 daireler için iki, çatı<br />

dubleksleri için üç, 5+1 daireler<br />

için dört araçlık tahsisli otopark<br />

alanları.<br />

◆ ◆ ◆<br />

*4 adet tahsisli otopark yeri ve net 8m 2 ’lik deposu vardır. Net: 285,73 m 2 Brüt: 385,74 m 2<br />

Satış Ofisi:<br />

KENTPARK YAPI<br />

Erenköy Cami Sokak No: 1/9 <strong>Kadıköy</strong> - İstanbul<br />

Tel: (0216) 301 20 21 - Mobile: (0552) 296 15 00<br />

www.sunsetparkmarina.com<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 37


Aktüel<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün mahallelerine<br />

kadın eli değiyor<br />

PINAR BALTACI<br />

31 Mart <strong>2019</strong> Yerel Seçimleri’ni geride<br />

bıraktığımız şu günlerde her ne kadar<br />

gündemimiz belediyeler olsa da, halkın sesi<br />

olma vasfını omuzlarında taşıyan mahalle<br />

muhtarlarımızı da seçtik. <strong>Kadıköy</strong> seçimlerin<br />

ardından farkını bir kez daha ortaya<br />

koyarak, kadınların lehine karar verdi.<br />

Toplamda 21 mahallesi bulunan <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

iki mahalledeki erkek muhtarların<br />

yerlerini kadınlara devretmesiyle, kadın<br />

muhtarlar çoğunluğu almış oldu. Bundan<br />

böyle <strong>Kadıköy</strong>’ün 12 mahallesini kadınlar,<br />

9 mahallesini ise erkekler yönetecek.<br />

Buyurun, dergimize bu değişimi değerlendiren<br />

kadın muhtarları daha yakından<br />

tanıyalım.<br />

“CİNSİYET AYRIMI OLMADIĞINI<br />

GÖSTERDİK”<br />

İlk olarak sözü üçüncü kez Caferağa Mahallesi’nde<br />

muhtarlık koltuğunu kimseye<br />

kaptırmayan deneyimli Muhtar Zeynep<br />

Ayman’a veriyoruz. Konuyu kadın sorunu<br />

üzerinden değerlendiren Ayman; “Muhtarlık<br />

Zeynep Ayman<br />

tanımında tüm diğer işlerde olduğu gibi<br />

cinsiyet ayrımcılığı olmadığını gösterebilmek<br />

adına kadın çalışan veya kadın<br />

muhtar olmak çok değerli... Bunun yanı sıra<br />

toplumda oldukça büyük sorunlardan olan<br />

kadına şiddet, kadın istihdamının artması,<br />

kız çocuklarının okuması gibi kadın üzerinden<br />

yürütülen politikalarda örnek olmak,<br />

bir kadın olarak topluma vermek istediğim<br />

temel mesajdır” dedi.<br />

Necla Alpüstün<br />

“KÖYLERİNDE MUHTAR SEÇİLEN<br />

KADINLAR BİZLERİ GURURLANDIRDI”<br />

Erenköy Mahallesi Muhtarı Necla Alpüstün<br />

ise, söze Atatürk’ün “Şuna inanmak lazımdır<br />

ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey<br />

kadının eseridir” şeklindeki cümleleriyle<br />

başlayarak; “Yıllar önce Aydın’ın Çine<br />

ilçesine bağlı Demirdere köyünde seçimi<br />

kazanan Gül Esin, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

ilk kadın muhtarı oldu. Bize bu hakkı veren<br />

38 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Aktüel<br />

Ulu Önder Atatürk’e çok şey borçluyuz. <strong>Kadıköy</strong><br />

ilçemiz ve Erenköy mahallemiz, yerel<br />

seçimlerde eşitlik mücadelesinde kadın dayanışmasının<br />

en güzel örneğini yaşadı. 2014<br />

Yerel Seçimleri’nde başladığım görevime<br />

<strong>2019</strong>’da çok büyük bir farkla tekrar seçildim.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün tüm Türkiye’ye örnek olduğunu<br />

düşünüyorum. Köyünde muhtar seçilen kadınlar<br />

bizleri çok mutlu etti ve gururlandırdı.<br />

Bu resmin daha da çoğalmasını istiyoruz”<br />

ifadelerini kullandı.<br />

“KAPIMIZI RAHATLIKLA<br />

ÇALABİLİYORLAR”<br />

Mevcut görevini yürüten bir diğer isim ise<br />

Osmanağa Mahallesi Muhtarı Serap Tuncer...<br />

Serap Hanım, kadın muhtarların seçilme<br />

nedenlerini esasında psikolojik olarak<br />

değerlendirdi ve ekledi: “İnsanlar sorunlarını<br />

kadınlara çok daha rahat anlatıyor. Bizleri<br />

annesi, ablası, kızkardeşleri gibi görüyorlar.<br />

Muhtarlar deneyim sahibi olduktan sonra<br />

çok fazla sorun ve olayla karşı karşıya kalıyor,<br />

bunlara çözüm üretiyoruz. Hal böyle olunca<br />

kişisel sorunlarla bize gelen mahalle sakinlerimizin<br />

problemleriyle de ilgilenebiliyoruz.<br />

Onlar da rahatlıkla kapımızı çalabiliyor.”<br />

yaşamını daha çok etkileyen ve kadınların<br />

daha yoğun kullandığı hizmetler olduğu<br />

bir gerçek. Ayrıca kadınların değişik sosyal<br />

projeler üretip uygulaması ve sorunların çözümünde<br />

daha etkili olması gibi nedenler de<br />

temsil noktasında kadınların daha çok tercih<br />

edilmesinde etkili. Yine dezavantajlı olarak<br />

adlandırabileceğimiz grup olan engelliler,<br />

yaş almış bireyler ve çocuklar için de kadınların<br />

bakış açısı ve hizmet önceliklerinde<br />

hassas olması, kadın temsil oranını arttıran<br />

unsurlardan” açıklamalarında bulundu.<br />

“HİZMETTE CİNSİYETÇİLİK VE<br />

AYRIMCILIK OLMAMALI”<br />

Suadiye Mahallesi’nin emektar muhtarı Emel<br />

Perk Afacan da hizmette cinsiyetçilik ve ayrımcılığın<br />

olmadığını düşünenlerden: “Dert<br />

dinlemeyi, dertlere çare aramayı, halkının<br />

sırdaşı ve yoldaşı olmayı bilen, hiçbir karşılık<br />

ve çıkar beklemeden kimsesizlerin kimsesi,<br />

sessizlerin sesi olabilen ve vatandaşına<br />

ayrım yapmadan hizmet eden her yerel<br />

yönetici, başarısını da beraberinde getirir.<br />

Suadiye Mahallesi’ne hizmet etmek benim<br />

için büyük bir onurdur. Seçimlerde kadın<br />

adayların fazla olması sonucunda, bugün<br />

mahallesine uzun yıllardır emek veren isimlerden...<br />

“<strong>Kadıköy</strong>lü kadın özgürce düşünür,<br />

konuşur, hareket eder ve yönetir” diyen Nihal<br />

Cengiz, şunları söyledi: “Öncelikle belirtmek<br />

isterim ki <strong>Kadıköy</strong>’de kadın nüfusu, erkek<br />

nüfusundan yüzde 20 daha fazla. Bunun<br />

yanında <strong>Kadıköy</strong>lü kadın kültürlü ve genel<br />

olarak üniversite mezunu. Yine yarısından<br />

fazlası ekonomik anlamda bağımsız, yani erkeğe<br />

muhtaç değil. Evine hapsedilemez çünkü<br />

erkeklerle aynı haklara, yetkilere ve güce<br />

sahip olduğunu çok iyi bilir. Bu hak, yetki ve<br />

gücü de sonuna kadar kullanmaktan çekinmez.<br />

Bizler de <strong>Kadıköy</strong>’ün kadın muhtarları<br />

olarak aynı gücü elimizde bulunduruyoruz.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de kadın muhtar sayısının artmasını<br />

bu sebeplerle normal karşılıyorum.”<br />

“KADINLARA ÖRNEK OLDU”<br />

1993 yılından bu yana mahallesi Merdivenköy’de<br />

muhtar olan Nazan Kuruçay Gürkan,<br />

bizi geçmiş bir yolculuğa çıkardı: “1993<br />

yılının Ağustos ayında muhtar seçildiğimde<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün tek muhtarı, Zühtüpaşa<br />

Mahallesi Muhtarı rahmetli Yıldız Rona’ydı.<br />

Ben ikinci kadın muhtar olmuştum. Bugün<br />

ise 21 mahalleden 12’sini kadınlar yönetiyor<br />

Serap Tuncer Emel Perk Afacan Nazan Kuruçay Gürkan<br />

Seval Özkan Nihal Cengiz Pelin Şen<br />

“MUHTARLIK, DEMOKRASİNİN<br />

TEMEL TAŞIDIR”<br />

2011 yılında göreve başlayan Sahrayıcedit<br />

Mahallesi Muhtarı Seval Özkan, “<strong>Kadıköy</strong><br />

özelinde baktığımızda kadın muhtar sayısındaki<br />

artışın kadın muhtarların başarılı çalışmalarından<br />

kaynakladığını düşünüyorum.<br />

Muhtarlık, yerel yönetimlerin kılcal damarı<br />

ve demokrasinin temel taşıdır. Özellikle yerel<br />

yönetim hizmetlerinin genellikle kadınların<br />

kadın muhtarların sayısında da artış yaşandı.<br />

Bu gelişimi değerli görmemin yanı sıra <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

vermiş oldukları hizmetlerden ötürü<br />

aramızdan ayrılan erkek muhtar adaylarımıza<br />

da teşekkürlerimi sunuyorum.”<br />

“KADIKÖY’ÜN KADINLARI<br />

KÜLTÜRLÜ VE EĞİTİMLİDİR”<br />

Görüşlerine başvurduğumuz bir diğer isim<br />

Caddebostan Muhtarı Nihal Cengiz de<br />

ve her mahalleden en az bir kadın aday çıkarıyor.<br />

Bu konuda örnek olduğumuzu düşünüyorum.<br />

Mahalle sakinlerimi yürekten<br />

seviyor ve Merdivenköy Mahallesi’ne hizmet<br />

etmekten ötürü mutluluk duyuyorum.”<br />

“BİZLER ANNEYİZ, BACIYIZ,<br />

EVİMİZİN DİREĞİYİZ”<br />

Yönümüzü bu sefer Kozyatağı Mahallesi’ne<br />

çeviriyoruz. Muhtar Pelin Şen de mahalle<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 39


Aktüel<br />

sakinleri tarafından çok seviliyor. “Biz<br />

kadınlar anneyiz, bacıyız, evimizin temel<br />

direğiyiz” diye başlıyor söze Şen ve şöyle<br />

devam ediyor: “İnsanların dertlerini dinlerken<br />

onların neler hissettiğini anlayabilmek<br />

adına empati kurarım. Mahallemde ihtiyaç<br />

sahiplerini bulup, imece usulü ile eksiklerini<br />

gideriyorum. Kadın gözüyle Kozyatağı<br />

Mahallesi’ni kendi evim gibi görüp, kollayıp,<br />

en iyisini yapmaya çalışıyorum. Her daim<br />

ilçe belediyesi ile beraber çözüm odaklı<br />

çalıştığımı da belirtmek isterim. Biz kadınlar<br />

olayları daha sakin karşıladığımız için,<br />

siyaset başta olmak üzere her alanda çalışabilmeliyiz.<br />

Bana inanan ve destekleyen<br />

herkese teşekkür ederim.”<br />

Eylem Bilir<br />

Tuba Aldeniz<br />

“KADIN MUHTAR ADAYI SAYISI<br />

HER SEÇİMDE ARTIYOR”<br />

Zühtüpaşa Mahallesi’ni de bir kadın yönetiyor.<br />

Muhtar Harika Develioğlu, açıklamalarında<br />

“Biz muhtarlar bir yandan devlet<br />

kurumunu temsil ederken, diğer yandan<br />

da mahallenin tüm sorunlarıyla ilgilenmekteyiz.<br />

Kadınların içgüdüsel olarak<br />

annelikten gelen kapsayıcı, şefkatli ve otoriter<br />

tavrının muhtarlık için uygun bir karakter<br />

yapısı oluşturduğunu düşünüyorum.<br />

Bunun dışında <strong>Kadıköy</strong>’de kadın muhtar<br />

adayı sayısı her seçimde artış gösteriyor.<br />

Muhtarlık iş olmaktan ziyade, mahalleli<br />

ile sıcak temas içerisinde olduğumuz bir<br />

müessese. Mahalleli, sorunlarını kadın<br />

muhtarlarla çok daha kolay paylaşıyor”<br />

diye konuştu.<br />

Gelelim <strong>Kadıköy</strong>’ün yeni muhtarlarına... Fenerbahçe,<br />

Koşuyolu ve Rasimpaşa Mahallelerinde isimler değişti.<br />

“SEÇİLMEMİZ SİYASETTEKİ<br />

ERKEK EGEMENLİĞİNE TEPKİDİR”<br />

Muhtarlık koltuğuna ilk kez oturan<br />

Koşuyolu Mahallesi Muhtarı Eylem Bilir,<br />

hem yerel hem de genel siyasetteki erkek<br />

egemenliğine tepki olarak kadın adayların<br />

tercih edildiğini dile getirerek, dergimize şu<br />

değerlendirmelerde bulundu:<br />

“Kadın hareketlerindeki yükseliş ve hareketlilik,<br />

kadınların 25 Kasım ve 8 Mart gibi<br />

önemli günlerdeki tutumları, direngen<br />

tavırları, bugünkü seçimler açısından önemli<br />

etkenlerden. Bir diğer sebep ise <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

demokratik ve laik yapısından kaynaklı...<br />

Koşuyolu Mahallesi’nin nüfusunun yüzde<br />

55’i kadın. Kadınlar, kadın muhtara ‘evet’<br />

dedi. Son olarak belirtmek isterim ki, kadınların<br />

üzerinde onca baskı ve şiddet varken,<br />

hemen her gün bir kadın cinayeti yaşanırken,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün kadın muhtarları tercih etmesi<br />

gelecek için heyecan, umut ve güvendir.”<br />

Bu bakış açısıyla seçilmemi sağlayan ve<br />

beni destekleriyle onurlandıran Fenerbahçe<br />

Mahallesi sakinlerine teşekkür etmeyi borç<br />

bilirim” şeklinde görüşlerini aktardı.<br />

“HERKES İÇİN YAŞANABİLİR<br />

BİR MAHALLE”<br />

Son olarak Rasimpaşa Mahallesi’nde<br />

muhtarlık görevini üstlenen Sultan Aksu’nun<br />

görüşlerine başvuruyoruz. Rasimpaşa’da<br />

uzun zamandır süre gelen ‘babadan oğula’<br />

anlayışına karşı mahalle sakinlerinin değişim<br />

istediğini vurgulayan Aksu, dergimize şunları<br />

ifade etti: “Kadın eli değsin’ cümlesini sevmiyorum<br />

esasında. Neticede kadın eli değince<br />

ne oluyor? Hemen temizlik akla geliyor.<br />

Kadınlar temizlik yapmak için doğmadı. Biz<br />

‘herkes için yaşanabilir bir mahalle’ dedik.<br />

Herkesle beraber konuşup, ortak akılla hareket<br />

ediyoruz. İlk iş olarak muhtarlık binamızı<br />

mahalle merkezine taşıyacağız. Çünkü bina<br />

şu an mahallenin çok dışında ve atıl.”<br />

Harika Develioğlu<br />

“KADININ BUGÜNKÜ BAŞARISI<br />

ATATÜRK SAYESİNDEDİR”<br />

“Türkiye’de her başarılı kadının arkasında bir<br />

çift mavi gözün ışığı vardır” diyerek söze başlayan<br />

Fenerbahçe’nin yeni muhtarı Tuba Aldeniz<br />

ise; “Bugün Türkiye’de siyasette, kamusal<br />

alanda, iş dünyasında, akademik ortamlarda<br />

kadın başarısından bahsedebiliyorsak daima<br />

arkamızda olan, bizlere ilke ve devrimleriyle<br />

güç veren Ulu Önderimiz Atatürk sayesindedir.<br />

Halkımızın, devletin birinci basamağı olan<br />

muhtarlıklara biz kadınları takdir etmesini,<br />

gelecekte devletin ve siyasetin çok daha<br />

yüksek katmanlarında da kadın varlığını ve<br />

emeğini görmek istediğinin bir göstergesi<br />

olarak yorumluyorum. Ben bu durumu kadının<br />

gerek fizyolojik gerek sosyolojik olarak<br />

üretken yapısına, emekçi rolüne bağlıyorum.<br />

Sultan Aksu<br />

40 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Uluslararası İlişkiler<br />

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile<br />

küreselleşmenin bugünü<br />

ELA CENGİZ<br />

Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler<br />

Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile<br />

“Tarih Geri Dönüyor” alt başlığıyla yayımlanan “Duvar” adlı<br />

kitabından yola çıkarak, bir zamanlar global bir köy haline<br />

geldiğini düşündüğümüz dünyamızın bugünkü durumunu<br />

konuştuk. Yeni çağın ruhunun duvarlarla şekilleneceğini<br />

belirten Prof. Dr. Arıboğan’a göre, bugün artık duvarlı bir<br />

dünya söz konusu. Duvarlar yalnızca fiziki bir engel teşkil<br />

etmiyor; aynı zamanda yeni bir güvenlik algısı, mülteci sorunu,<br />

otoriterleşme eğilimi gibi meselelere de işaret ediyor.<br />

Diğer yandan Arıboğan’ın belirttiği gibi; “Düşmana karşı koyulan<br />

duvar, içerideki insanın psikolojisini şekillendirmek<br />

için de yapılıyor.” Yani somut duvarların yanı sıra psikolojik<br />

sonuçlardan da söz etmek gerekiyor.<br />

Tüm bunları konuşmak üzere, Üsküdar Üniversitesi’nin<br />

yanı sıra Oxford Üniversitesi’nde de çalışmalar yürüten<br />

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile röportaj yapmak üzere<br />

sözleştik. <strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan annesinin evinde sıklıkla<br />

rastladığı <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne aşina olan Arıboğan,<br />

röportaj teklifimizi sevecenlikle kabul etti. Kendisini bir<br />

<strong>Kadıköy</strong>lü olarak tanımlayan Deniz Ülke Arıboğan, bizi<br />

Üsküdar Üniversitesi’ndeki odasında ağırladı. Geçmişte<br />

yıkılan ve bugün yeniden inşa edilmekte olan duvarlardan<br />

yola çıkarak küreselleşmenin bugünü hakkında gerçekleştirdiğimiz<br />

ufuk açıcı röportajımızı keyifle okuyacağnız<br />

umuyoruz. Buyurun...<br />

Son kitabınızda yeni çağın ruhunun duvarlarla<br />

şekilleneceğinden bahsediyorsunuz. Buradan<br />

başlayalım. Berlin Duvarı yıkıldığında sınırsız bir dünya<br />

hayal etmeye başlamıştık. O hayale ne oldu?<br />

Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra dünya iki önemli travma<br />

atlattı. Bunlardan birincisi, 2001 yılında yaşanan 11 Eylül<br />

saldırısı. İkincisi, 2008 yılında yaşanan büyük ekonomik<br />

kriz. Genellikle güvenlik zaafiyeti ve ekonomik endişeler ön<br />

plana çıktığı zaman merkezi otoritelerin daha fazla diklendiğini,<br />

siyasetin bütün alanları yönlendirdiğini, yönetmeye<br />

başladığını görürüz. 1998 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı<br />

bir semboldü aslında, yeni bir paradigmanın başladığını<br />

ilan ediyordu. Sınırları olmayan ya da geçirgen olan ulus<br />

devletler, bütünleşme süreçlerinin güçlenmesi, ekonominin<br />

ve ortak pazarın dünya sathında yaygınlaşması, devlet<br />

merkezinin küçülerek devlet olmayan aktörlerin etkinlik<br />

alanının büyümesi olarak tanımlanabiliyordu. Devlet<br />

olmayan aktörler olarak kast edilenler; çok uluslu şirketler,<br />

42 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Uluslararası İlişkiler<br />

bankalar, sivil toplum kuruluşları, etnik<br />

gruplar, alt kimlik grupları, organize suç<br />

örgütleri, terör örgütleridir. Devletin, devlet<br />

merkezinin etkinliğini azaltarak küçülmesi,<br />

kendi sınırlarını giderek daraltması sonrası<br />

büyük bir boşluk oluştu. Burada devlet<br />

olmayan aktörler için çok önemli bir egemenlik<br />

sahası doğdu.<br />

2001 yılı, devlet merkezinin askeri bir<br />

endişe üzerinden sisteme geri dönüşüdür.<br />

Ekonomik kaynaklar bir anda güvenlik endişesine<br />

doğru akmaya başladı. Dünyadaki<br />

savunma harcamaları 700 milyar dolar<br />

seviyesinden 1.7 trilyon dolara çıktı. Bu tabii<br />

devletlerin eğitime, sağlığa vs. aktardıkları<br />

parayı güvenliğe kaydırdıkları anlamına<br />

gelir. 2008 yılında da büyük bir ekonomik<br />

krizin üzerine devlet merkezleri, hazineler,<br />

merkez bankaları, sisteme müdahale etmek<br />

durumunda kaldı. Ve sistemin yeniden ana<br />

aktörü, ekonomik aktörü haline geldiler.<br />

Bu, 2010’lu yıllara geldiğimizde yeni bir<br />

paradigmanın doğuşu anlamına da geliyordu.<br />

Artık devletlerin küreselleşme sürecine<br />

ve küreselleşme süreciyle güçlenen bazı<br />

aktörlere karşı direnme gücünün arttığını<br />

gördük. Bunun üzerine giderek daha da<br />

yükselen bir otoriterleşme, güçlü lider<br />

dönemi başladı.<br />

Farid Zakaria’nın “İlliberal Demokrasilerin<br />

Yükselişi” adlı bir makalesi vardır. O makalede<br />

1990’ların sonundan itibaren özgürlükçü<br />

olmayan demokrasilerin yavaş yavaş dünya<br />

sathında ilerlemeye başladığından söz<br />

eder. Dolayısıyla bir yandan küreselleşme<br />

ve demokratikleşme, bir yandan anti-tez<br />

eğilimlerin gelişmeye başladığını gördük.<br />

Bugün içine girdiğimiz dünya ise daha çok<br />

liberal olmayan demokrasilerin ön planda<br />

olduğu, güçlü lider profillerinin sandıktan<br />

çıktığından itibaren kendisine oy vermeyen<br />

kitlelerin hiçbir talebini değerlendirmediğini<br />

ve meşrutiyetini yine halktan, sandıktan<br />

alarak son derece otoriter ve kralvari<br />

davranışlar sergilediğini görüyoruz. Küresel<br />

dünyanın sınırları olmayan ortamından,<br />

artık sınırların duvarlarla tahkim edildiği<br />

ve uzaydan bile görülebilen sınırların<br />

kurgulandığı bir dünya düzenine geçiş söz<br />

konusu. Yani ulus devletin yeniden gündeme<br />

geldiği, yeniden güçlendiği bir dünya<br />

düzenine girmiş bulunuyoruz.<br />

Sadece fiziki duvarlardan söz edemeyiz.<br />

Malum artık dijital bir çağda yaşıyoruz.<br />

Bu çağın duvarları nelerdir? Türkiye’nin<br />

bu konuda bir çalışması var mı?<br />

Aslında dijital duvar meselesinde yön<br />

tersine dönüşüyor. Çünkü bugün göçmenlere<br />

karşı, Çin ekonomisine karşı, Rusya’nın<br />

askeri yayılmasına karşı somut duvarları<br />

dikmeye çalışan Batı dünyası; dijital alana,<br />

siber alana geçtiğimiz andan itibaren tam<br />

tersi bir reaksiyon sergiliyor. Mutlak bir<br />

özgürlük söz konusu. Doğu dünyası ise hemen<br />

bir duvar çekme politikası uyguluyor.<br />

Çinliler ekonomik duvarlara tamamen karşı.<br />

Onlar tam tersine “tek kuşak, tek yol” kuralı<br />

çerçevesinde Asya, Avrupa, Afrika’yı ve hatta<br />

Okyanusya’yı da bir araya getirebilecekleri<br />

bölgesel bütünleşme eğiliminde. 70 tane<br />

ülkeyi birbirine bağlayacak limanlar, tren<br />

yolları, pazarlar inşa etme derdindeler. Yani<br />

duvarları yıkın diyorlar. Fakat dijital alana<br />

geçtiğimizde dünyanın en büyük dijital<br />

duvarını Çin kullanıyor. Sosyal medya kullanımına<br />

izin vermiyorlar, kendi arama motorlarını<br />

kullanıyorlar. Ciddi kısıtlamalar söz<br />

konusu. Ruslar da aynı şekilde davranıyor.<br />

Fakat Batı dünyası bu konuda tamamen<br />

açık. O yüzden istihbarat faaliyetlerine de<br />

çok açıklar. Her türlü algı operasyonu ve manipülasyona<br />

da açık durumdalar. Buna karşı<br />

yakın zamanda önlem alırlarsa hiç şaşırmayacağım.<br />

Muhtemelen bu konuda birtakım<br />

düzenlemeler gelir yakında. Dijital vatan, bir<br />

antitez gibi görünüyor. Buradaki mesele şu,<br />

hiçbir antitez yanında demokrasi ve özgürlük<br />

getirmiyor. Dijital alanda özgür olduğunu<br />

düşünen herkes, sadece mahkum olduğunun<br />

farkındalığını yitirmiştir diyebiliriz.<br />

Duvarlı dünyaya karşı antitezi Çin geliştiriyor.<br />

Fakat o da bagajında demokrasi önermiyor.<br />

Kapitalist pazar öneriyor, fakat demokrasi<br />

öneren bir antitez yok şu an.<br />

“Düşmana karşı koyulan duvar, içerideki<br />

insanın psikolojisini şekillendirmek için<br />

de yapılıyor” diyorsunuz kitabınızda.<br />

Dolayısıyla duvarların psikoloik sebep<br />

ve sonuçları söz konusu. Siz Üsküdar<br />

Üniversitesi’nde Politik Psikoloji<br />

Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni<br />

kurdunuz. Bu alanda çalıştığınızı<br />

biliyoruz. Bu bağlamda duvarların<br />

psikolojik etkileri hakkında ne<br />

düşünüyorsunuz?<br />

Çok büyük psikolojik etkisi olduğunu düşünüyorum.<br />

Yani hem ulusal kimliklerin belirlenmesi<br />

hem de aidiyet duygusunun varlığı,<br />

biz ve onlar olarak ikiye ayrılmak, güvenlik<br />

endişesi yaşamak, lidere bağlılık, bunların<br />

tamamı psikopolitik süreçler. Duvar aslında<br />

ciddi bir psikopolitik sürecin de ürünü,<br />

yansıtıcısı. İçine girdiğimiz dünya, daha çok<br />

güvenlik endişesinin ve tehdit algısının yüksek<br />

olduğu bir dünya. İnsanlar savunulmaya<br />

ihtiyaç duyuyor. Bu sadece Çin’den gelen<br />

ekonomik yayılma, Rusya’dan gelen askeri<br />

yayılma ile ilgili bir şey de değil. Çok hızlı<br />

gelişen bir uygarlık sistemi var. Endüstri 4.0<br />

ve onun yarattığı etkiler söz konusu. Mesela<br />

insanların işlerini kaybedecekleri duygusu,<br />

varolan yaşamlarının süratle değişmekte<br />

olduğu duygusu, nesiller arasındaki kopuş<br />

duygusu, bunların tamamı zamanı durdurma<br />

arzusu ve çabası üretiyor. Özellikle<br />

orta yaş kesimi duvarları destekliyor. Çünkü<br />

bugünün orta yaştaki insanları, varolan sistemin<br />

içinde para kazanan, şöhret kazanan,<br />

yeteneklerini kullanan, yani bu sistemden<br />

beslenen kişiler. Fakat sahip oldukları<br />

hiçbir değer yeni bir dünyada, endüstri 4.0<br />

döneminde kullanılabilir değil. Tamamen<br />

ıskartaya çıkma durumuyla karşı karşıyalar.<br />

İnsan ömrü uzun, hayatlarımızı idame<br />

ettirmek ve para kazanmak zorundayız.<br />

Fakat bunu yapamıyoruz. 15 yaşındaki<br />

çok kişi, yeni dünya düzenini bizden daha<br />

iyi tanıyor, bizden daha iyi yönetecekleri<br />

düşüncesindeler. O yüzden o duvarlar<br />

aslında bir anlamda zamanı durdurma<br />

çabasından kaynaklanıyor. Ben kitabımda<br />

bu duvarlı dünya arayışını ana rahminden<br />

başlatıyorum. Çünkü ana rahmi de<br />

duvarlarla çevrilidir. Kanımca o duvarlar,<br />

psikolojik olarak ana rahmine geri dönüşü<br />

de simgeliyor. En korunaklı yer orası. Buna<br />

da sosyal regresyon diyoruz; yani geriye<br />

çekilme, geriye dönme, eski güzel günlerden<br />

bahsetme ve bir yas dönemi. Çünkü<br />

kaybettiğimiz çok şey var. Bir yandan onun<br />

yasını tutmak ve içimizde dönmek istiyoruz.<br />

Sadece güzel anıları hatırlamak istiyoruz.<br />

Çektiğimiz çileler aklımızda kalmıyor. Hep<br />

güzel çocukluğumuzdan, gençliğimizden<br />

söz ediyoruz. Gençler ise duvarlı dünya istemiyor.<br />

Onlar önleri açılsın, geleceğe doğru<br />

gitsinler istiyorlar. Biz de geçmişe döndürmeye<br />

çalışıyoruz. İşte buna “Yeni Orta Çağ”<br />

demelerinin de bir sebebi bu. Yani tarihi<br />

yeniden yaratmaya çalışıyoruz.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 43


Sektör<br />

Yazlık evlerin bakımında<br />

“yalıtım” kilit rol oynuyor<br />

Havalar ısınıyor, birkaç ay içinde yazlığa<br />

dönüşler başlayacak. Bakım yaparken bina<br />

yalıtımına gereken önemi vermek, küf ve<br />

bakteri oluşumunu engelliyor; yaz aylarında<br />

iç ortamın daha serin, daha konforlu bir<br />

yaşama olanak vermesini ve elektrik tüketiminde<br />

de tasarrufu sağlıyor.<br />

İlkbahar gelip de yaz hazırlıkları başladığında<br />

yazlık evlerde yapılacak tadilatlar ve iyileştirmeler,<br />

pek çok ailenin gündeminde ön<br />

sıralarda yer alıyor. Kıştan çıkan yazlık evler,<br />

özellikle rutubetli bölgelerde sert geçen kışın<br />

ardından yıpranıyor ve neredeyse her yıl<br />

yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. İzocam,<br />

yalıtım sayesinde yazlık evlerin ömrünün<br />

uzatılabileceği, her yıl bakım gerektirmeyeceği<br />

ve yazın iç ortam serinliğinin uzun süre<br />

korunabileceği konusunda ev sahiplerini<br />

bilgilendirdi. Yazlık evlerin daha planlı inşa<br />

edilmesi ve daha iyi korunması için ilk<br />

sırada yer alan işlem olan “yalıtım” ile kışın<br />

küf ve bakteri oluşumunu engellemek, yaz<br />

aylarında ise evleri serin tutmak mümkün.<br />

YALITIM UYGULAMALARI İLE<br />

DAHA UZUN ÖMÜRLÜ BİNALAR<br />

Yazlık binalarda ya da sıcak iklim bölgelerindeki<br />

binalarda yapılan yalıtım uygulamaları<br />

ile tüketilen enerjiden tasarruf edilirken,<br />

yapı kabuğunu oluşturan cepheler ve<br />

çatı yüzeyleri de dış atmosferik şartların<br />

olumsuz etkilerinden korunuyor, binaların<br />

daha uzun ömürlü olması sağlanıyor. Uzun<br />

süre boş kalan yazlıklarda, iç ve dış ortam<br />

sıcaklık farklılığı nedeniyle rutubet gerçekleşiyor.<br />

Rutubet de nem, küf, mantar gibi anti<br />

hijyenik oluşumları beraberinde getiriyor.<br />

Yazlıklarda oluşabilecek bu olumsuzlukların,<br />

hijyen ve iç ortam konforu için mutlaka<br />

engellenmesi gerekiyor. Yalıtım uygulanmasıyla<br />

yapı elemanları korunuyor, ısı köprüleri<br />

ortadan kalkıyor, rutubet ve yoğuşma<br />

nedeniyle tavan ve duvarlarda oluşabilecek<br />

nem, küf, mantar da önlenebiliyor.<br />

SICAK İKLİMDE YALITIM, SOĞUK<br />

İKLİMDEKİNDEN ÇOK DAHA ÖNEMLİ!<br />

Ülkemizde ısı yalıtımı denildiğinde, daha<br />

çok soğuğa karşı alınması gereken önlemler<br />

akla geliyor ve sıcak iklimli bölgelerde<br />

ısı yalıtımı gereksiz görülüyor ya da<br />

yeterince önemsenmiyor. Oysa gerçekte<br />

bunaltıcı sıcaklarda soğutma işlemi, ısıtma<br />

işleminden daha masraflı olduğu için sıcak<br />

iklimde yalıtım, soğuk iklimde yapılan<br />

yalıtımdan çok daha önemli. Yalıtımsız ya<br />

da yeterli kalınlıkta yalıtımı bulunmayan<br />

yazlık evlerde sürekli çalışan klimalar, hem<br />

yüksek enerji tüketimine hem de elektrik<br />

faturalarının artmasına neden oluyor.<br />

“Daha kalın” yalıtım malzemesi kullanımı,<br />

konfor yanında sistemdeki diğer maliyetleri<br />

yükseltmeden, tasarrufun orantılı bir<br />

şekilde artırılmasını sağlıyor.<br />

DOĞRU PLANLAMALARLA DAHA<br />

KONFORLU YAŞAM ALANLARI<br />

Sadece belirli bir dönem kullanılan yazlıkların<br />

yalıtıma daha çok ihtiyaç duyduğunu<br />

kaydeden ve kişilerin yaşadıkları evin<br />

koşullarının sağlıklı ve iyi bir yaşam için<br />

belirleyici olduğunu ifade eden İzocam Pazarlama<br />

Direktörü Dr. Kemal Gani Bayraktar,<br />

dergimize şunları söyledi:<br />

“Evlerimizdeki koşullar sadece beden sağlığı<br />

açısından değil, ruh sağlığımız ve huzurumuz<br />

açısından da son derece önemli... Doğru<br />

planlamalarla daha konforlu yaşam alanları<br />

oluşturabilir ve bunu sürdürülebilir kılabiliriz.<br />

Örneğin; kış boyunca terk edilmiş halde<br />

kalan yazlıklar, kışın olumsuzluklarından ve<br />

geniş sıcaklık aralığında değişim gösteren dış<br />

ortam koşullarından daha fazla etkileniyor.<br />

Yağan yağmurlar çatılarda akma yapabiliyor,<br />

bazı duvarlar suyu içeri çekebiliyor ve evler<br />

uzun süre bu şekilde kalabiliyor. Bu gibi<br />

durumlar ise tamir ve bakım masraflarını<br />

artırmanın yanı sıra evlerde giderilmesi<br />

güç hasara da sebebiyet veriyor. Yaşanılan<br />

olumsuz durumlara karşı en iyi çözüm, TS-<br />

825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları Standardı<br />

kapsamında tüm dış duvarların çepeçevre<br />

İzocam Manto Levhaları ile yalıtılması, çatıların<br />

ise eğimli çatılarda çatı arası kullanılan<br />

ve kullanılmayan duruma göre İzocam<br />

Camyünü Çatı Şiltesi ya da İzocam Rulopan<br />

ile yalıtılması, düz teras çatılarda İzocam<br />

Foamboard ısı yalıtım levhasının (XPS) su<br />

yalıtımı ile birlikte bir sistem içerisinde doğru<br />

bir şekilde kullanılması olacaktır. Yalıtım,<br />

yapı elemanlarının yaz kış, gece gündüz<br />

geniş sıcaklık aralığında çalışmasını ve dolayısıyla<br />

ısıl gerilmelerle oluşabilecek yapısal<br />

hasarları da önleyecektir.”<br />

44 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Kruvaziyer Turizmi<br />

Dünyanın en lüks ve<br />

en yenilikçi gemileri<br />

ROYAL<br />

CARIBBEAN’DA!<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Gemi seyahati düşünüldüğünde akla gelen<br />

ilk isim olan Royal Caribbean International,<br />

1968 yılında kurulmuş bir gemi şirketi.<br />

Sektördeki en eğlenceli gemilere sahip olan<br />

şirket, dinamik bir bakış açısı ile tüm dikkatleri<br />

kendi üzerine çekmeyi başarıyor. Bu<br />

anlamda 2006 yılında İstanbul’da kurulan<br />

Sunorama Cruises, şirketler ve bireyler için<br />

dünyanın en lüks, en yenilikçi ve en büyük<br />

gemilerine sahip Royal Caribbean Cruises<br />

Ltd.’nin Türkiye temsilciliğini üstleniyor.<br />

Sunorama Cruises yöneticilerinden Alper<br />

Taşkıranlar ile kruvaziyer turizminin yanı<br />

sıra Sunorama Cruises şirketini, gemi seyahatindeki<br />

avantaj ve farklılıklarını konuştuk.<br />

Öncelikle dünyada hızla gelişen<br />

kruvaziyer turizminin başlangıç ve<br />

bugününe dair okuyucularımıza kısa bir<br />

bilgilendirme yapar mısınız?<br />

Kruvaziyer turizminin doğuşunu 1950’li yıllar<br />

olarak kabul edebiliriz. Bu yıllarda kıtalar<br />

arası hava taşımacılığının ön plana çıkmasıyla<br />

birlikte Atlantik’te Avrupa ile Amerika<br />

arasında yolcu taşımacılığı yapan gemi<br />

şirketleri iş yapamaz hale geldiklerinden,<br />

yeni bir pazar oluşturmak zorunda kalınmış<br />

ve gemilerin sadece yolcu taşımacılığı<br />

yerine gezi, tatil amaçlı kullanılması fikrinin<br />

gelişmesiyle kruvaziyer turları doğmuştur.<br />

Kruvaziyer turizmi, asıl popülaritesini ise<br />

1960’lı yılların sonuna doğru kazanmış.<br />

1969 yılında 600 bin civarında yolcu seyahat<br />

tercihlerini kruvaziyer turlardan yana<br />

kullanmış, yaklaşık 300 bin kişi Karayipler’de,<br />

hemen hemen aynı sayıda yolcu da<br />

Akdeniz’de seyahati gerçekleştirmişlerdir.<br />

Günümüzde toplam yolcu kapasitesi 30<br />

milyona yaklaşan kruvaziyer turizmi, dünyada<br />

en popüler turizm hareketlerinden biri<br />

haline gelmiştir. Gemi şirketleri, ilk yılların<br />

aksine artık yüzen oteller değil, yüzen şehirleri<br />

andıran gemileri inşa etmek için birbirleri<br />

ile yarışmaktadırlar. Kruvaziyer turların ana<br />

vatanı olarak Karayipler’i rahatlıkla gösterebiliriz.<br />

Toplam yolcu hareketliliğinin yüzde<br />

35’i bu sularda gerçekleşiyor. İkinci sırada ise<br />

Akdeniz geliyor. Geçen yıl 12 milyon Amerikalı,<br />

2 buçuk milyon Çin Halk Cumhuriyetli,<br />

2 milyon 300 bin Alman ve 2 milyon İngiliz<br />

turistin gemi seyahatlerini tercih ettiği kayıtlara<br />

geçti. Ülkemizde ise gemi turlarını tercih<br />

edenlerin sayısı her geçen yıl daha da artıyor.<br />

Nedir peki kruvaziyer turizminin<br />

avantajları?<br />

Gemi seyahatlerinin en büyük avantajı, seyahat<br />

süresince valiz aç-kapa derdi olmadan<br />

ülke ülke, şehir şehir dolaşıyor olmanız.<br />

Ancak tabii ki bununla sınırlı değil, son<br />

teknoloji ile donatılmış 5 yıldızlı gemilerde<br />

yok yok diyebiliriz. Dilerseniz geminizde yer<br />

alan Central Park’ta canlı bitki ve kuş sesleri<br />

eşlinde yürüyüş yapabilir ya da dünyaca<br />

ünlü Broadway showlarından birini en ön<br />

sıralardan izleyebilirsiniz. Cruise yolculuklarında<br />

yemek zamanları adeta bir festivale<br />

dönüşüyor. Kendinizi gurmeler diyarında<br />

hissedeceğiniz, dünya mutfaklarından farklı<br />

46 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Kruvaziyer Turizmi<br />

lezzetleri bir arada tadabileceğiniz bu eşsiz<br />

deneyim sırasında dünyaca ünlü şarapları da<br />

tatmanız her an mümkün. Gemilerdeki özel<br />

restoranlarda spesifik tatlara ulaşmanız da<br />

öyle… Uzakdoğu mutfağının vazgeçilmezleri<br />

sushi ve teppanyaki, steak house(lar), İtalyan<br />

mutfağına özgü Akdeniz lezzetleri ya da Meksika<br />

yemeklerinin keyfini çıkarabilirsiniz. Sadece<br />

özel restoranlara giriş ücretli, restoran<br />

dâhilinde sunulan menülerden seçimlerinizi<br />

ücretsiz olarak yapabiliyorsunuz.<br />

Royal Caribbean olarak bu dönemde<br />

bazı turlarınızı fiyat olarak son derece<br />

cazip ve üstelik Türk Lirası üzerinden<br />

belirlediğiniz görülmekte. Bu kararı<br />

almanızdaki ana etken neydi?<br />

Şirketimizin ana vatanı Karayipler… Biz de<br />

Türkiye Temsilciliği olarak tüm misafirlerimizi<br />

Royal Caribbean International’ın ana vatanında<br />

ağırlamak için kolları sıvadık ve taşın<br />

altına elimizi koyduk. Türkiye’de ilk kez Türk<br />

Lirası fiyatlar ile uçaklı paket, Türkçe rehberli<br />

“Karayipler” programlarımızı satışa açtık.<br />

Gördüğümüz ilgiden memnun kalınca da<br />

Uzakdoğu programları ile devam etme kararı<br />

aldık. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar nedeniyle<br />

seyahat satın almaya karar veremeyen<br />

misafirlerimiz, sabit kur avantajı uyguladığımız<br />

programlarımıza da yakın ilgi gösteriyor.<br />

Seyahat hizmeti verdiğiniz grup profili<br />

hakkında bilgi verir misiniz?<br />

Seyahatlerinde Royal Caribbean International<br />

gemilerini tercih eden her yolcumuz<br />

bizim için çok özel. Rezervasyonu<br />

oluşturdukları ilk andan itibaren, seyahat<br />

sonrasına kadar geçen dönemde kişiye<br />

özel hizmet anlayışımız ile kendilerine en<br />

iyi servisi sunmaya çalışıyoruz. 7’den 70’e<br />

her yaş grubundan misafirimize, tatilleri<br />

süresince unutulmaz anlar yaşatmak için<br />

tüm ayrıntılara önem veriyoruz.<br />

Sizi tercih edenlerin memnuniyet oranı<br />

nedir? Bu konudaki gözlemlerinize dair<br />

neler söylersiniz?<br />

Gemilerimiz ile seyahat eden yolcularımız,<br />

bizler için birer gönüllü seyahat elçisi<br />

haline geliyor. Yaşamış oldukları unutulmaz<br />

anıları ve tecrübelerini kendi çevreleri ile<br />

paylaşmalarının paha biçilemez olduğu<br />

kanaatindeyiz. Kurvaziyer sektörünün son<br />

yıllarda topyekûn atağa kalkması ile gemi<br />

şirketleri en büyük, en farklı ve en donanımlı<br />

gemileri yapmak için birbirleri ile kıyasıya<br />

yarış içerisine girdi. Royal Caribbean, dünya<br />

çapında en büyük gemilere sahip olmanın<br />

yanında aynı zamanda en donanımlı gemilerle<br />

yolcularına eşsiz deneyimler sunuyor.<br />

Gemilerimizde kusursuz işleyen operasyonel<br />

faaliyetler ve tüm bunlara anlam<br />

katan yüzde 100 müşteri memnuniyetini<br />

sağlayan hizmet anlayışımız, güler yüzlü<br />

servisimiz, bu devasa yüzen şehirlere can<br />

katıyor. Şirketimiz ile en az bir kere seyahat<br />

eden yolcularımız, “Crown&Anchor” yolcu<br />

programımıza üye olmaya hak kazandıkları<br />

andan itibaren özel avantaj ve ayrıcalıklardan<br />

faydalanmaya başlıyor.<br />

Temsil etmekte olduğunuz cruise şirketinin<br />

durumu ve Türkiye operasyonlarınız<br />

hakkında bilgi verir misiniz?<br />

Royal Caribbean International bu sene 50.<br />

yılını kutlarken, şirketimiz yatırımlarına hız<br />

kesmeden devam ediyor. Önümüzdeki<br />

senelerde bir yandan filomuzu genişletirken,<br />

diğer yandan mevcut gemilerin renovasyonu<br />

için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Türkiye ofisi<br />

olarak 10 yılı aşkın bir süredir Royal Caribbean<br />

International adına çalışmalarımız aralıksız<br />

devam ediyor. Özellikle son 4 senedir yürüttüğümüz<br />

pazarlama faaliyetleri neticesinde,<br />

yazılı basında ve ulusal televizyon kanallarında<br />

yayınlanan haber programlarından, magazin<br />

programlarına kadar çok geniş kitlelere<br />

ulaşabildiğimiz alanlarda Royal Caribbean<br />

markasının ülkemizde tanınırlığını arttırdığımıza<br />

inanıyoruz. Dünyanın tüm denizlerinde<br />

yılın her haftası Royal Caribbean gemileriyle<br />

seyahat etmek artık çok daha kolay. Hemen<br />

hemen her hafta farklı destinasyonlar hazırlanmış<br />

Türkçe rehber eşliğinde gerçekleştirilecek<br />

uçaklı paket programlarımızı, misafirlerimizin<br />

beğenisine sunuyoruz.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 47


444 23 24


Objektifimden<br />

Aslında bir köprü gibidir; İstanbul’dan öteye, dönerken de başlangıçtır!<br />

İSTANBUL’UN TUZLA’SI…<br />

Merkeze yakın ama değil! Hâlâ kısmen mavi, hâlâ kısmen yeşil...<br />

Burası İstanbul mu? <strong>Kadıköy</strong> bu kadar yakın<br />

mı? Yoksa başka bir yer mi burası? Deniz bazen<br />

yeşil, bazen mavi! Bir de göl var, hatta iki!<br />

Adı da zaten oradan gelir: Tuzla... Bozulmuş<br />

olsa da hâlâ farklı! İstanbul’un, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

YİĞİT UYGUN burnunun dibinde... Ama çokça bilinmez. Biz<br />

y_uygun@superonline.com gezginlerin uğrak yerlerinden biridir. Kara,<br />

yigit@yigituygun.com.tr<br />

deniz, demir, her türlü ulaşılır. Salt bizim mi?<br />

Bisiklet tutkunlarının, motorcuların, son zamanlarda tekne<br />

sahibi kaptanların vazgeçilmezidir. Bilmem ben neden çok keyif<br />

alırım buradan? Belki aileden dinlediklerimden...<br />

Eski bir sayfiye yeri aslında. Köfte de özel, balık da; çünkü<br />

geleneksel... Farklı pek çok lezzet de... Köy içine girildiğinde<br />

eski evleri fotoğraflamak başka yerlere götürür. Ya muhteşem<br />

bamyası, tabi yemeğine ne demeli? Leziz! Geleneksel ürünler<br />

sergilenir sahilde, yıllarca göz ardı edilmiş! Tuzla belki de<br />

bundan sonra hak ettiği yere gelecek. Ama geç!<br />

Son kazılarda elde edilen lahit, sunak vb. önemini ortaya<br />

koyuyor. Tersanecilik son derece önemli, uzun yıllardan bu<br />

yana. Her sokağını kazdıkça bir tarihsel eser çıkar denirdi,<br />

doğruymuş! Gidelim biraz eskilere, İstanbul’un sayfiyesine...<br />

<strong>Mayıs</strong> ayından Ekim ayına dek elit aileler yaşarmış burada. Cuma-pazar,<br />

hafta sonu kaçamakları da eklenince Tuzla sokakları,<br />

plajları renklenirmiş. Peki, sonbahar ve kış? O zaman da<br />

İçmeler’de kaplıca keyfi başlarmış bu aileler için... Sağlıklı su<br />

pek çok hastalığa iyi geldiği gibi, kimisini de daha gelmeden<br />

uzak tutarmış bedenden... Mis gibi hava, gürültüsüz temiz bir<br />

ortam, pırıl pırıl bir su! Balıkçılık, tütün ve zeytin, o zamanın<br />

en büyük gelir kapısı, tuz ile beraber. Epey direnmiş kentsele,<br />

sonra yenilmiş;<br />

yazık... Günümüzden<br />

bakarsak,<br />

hızla kirlenen<br />

bir deniz... Buna<br />

karşın devasa tersanelerde<br />

üretilen<br />

şilepler, gemiler,<br />

yatlar... Şık bir<br />

marinada milyonluk<br />

tekneler...<br />

Evet, turizme büyük katkı ama<br />

azalan yeşil ve mavi ile... Kısaca,<br />

azalan bir doğa! Tuzla hâlâ İstanbul<br />

keşmekeşinden kaçıp gidilesi bir<br />

yer, ‘bir nefes sıhhat gibi’ mantığı<br />

ile... Hele tekne yaşamınız varsa...<br />

Burunlar, ilginç yarımadalar, keyifli küçük adacıklar... Demir<br />

atılası... Keşke hakkını daha fazla verebilseydik...<br />

Şimdi biraz daha derine inelim, bu güzel yeri tanımak adına...<br />

İstanbul’un en güney ilçesi, Marmara’da 13 km’lik bir kıyı şeridi<br />

var. Ve bu kıyılarda neler var neler... Mezar Burnu, Mesari Burnu,<br />

Liman Burnu, Dalyan Burnu ve Sakız Burnu... Açıklarında<br />

ise Eşek Adası, İncir Adası, Şemsiye Adası ve Korsan Adası...<br />

Bu arada ada isimleri, yerel halk tarafından farklı isimlerle de<br />

anılmış ve bazı yarımadalara da ada denmiş.<br />

50 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Objektifimden<br />

Mevsimine göre kısmen poyraza ve lodosa<br />

açık olan Tuzla, deniz ile var kısaca... Burada<br />

İTÜ Denizcilik Fakültesi ile beraber Deniz<br />

Harp Okulu’nun olması nasıl açıklanır?<br />

Tuzla denizcidir, Tuzla denizle hep iç içedir!<br />

Keyifli bir Rum balıkçı köyünden bugünlere...<br />

1924’de Selanik, Drama ve Kavala’dan gelen<br />

Türk soydaşlarımız yerleştirilmiş. Bölgenin<br />

değişiminde katkıları büyük... Gelenlerin<br />

halkla kaynaşması, denizin ve ticaretin<br />

bilinmesi ile iklim koşulları gerçeğinde<br />

gelenekselin ileriye taşınması, bugünün<br />

müthiş tersanelerinin ilk adımı olmuş. Tuz ve<br />

deniz aslında burayı özel kılmış. Devletin tuz<br />

ihtiyacı, buraya adını veren Tuzla Gölü’nden<br />

yıllarca karşılanmış. 1530 Osmanlı tapu<br />

tahrir defterinde, burada ‘Tuzcuyan’ zümreye<br />

kayıtlı 30’u aşkın kişi belgeli. Bunlar vergiden<br />

ise Abdurrahman Gazi tarafından gerçekleştirildiği<br />

vurgulanır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde,<br />

tabi çok sonra 1600’lerde, Tuzla’nın<br />

sağlıklı sularına ve İçmeler’ine dikkat<br />

çekerek, buradan bir şifa yurdu olarak söz<br />

eder. Tuzla’ya ‘Akra’ (burun anlamında)<br />

ya da ‘Akritas’ dendiği kısmen belgelidir.<br />

Geçmişte gemilerin tüm bakım ve kalafat<br />

işlerinin burada yapıldığı da bir gerçek...<br />

Tuzla’da 7 kilise olduğu söylenmekte.<br />

Bazıları tamamen yok olmuş, birkaçından<br />

yetersiz de olsa izler günümüze ulaşmış.<br />

1972’de ilk kazılarda bir Bizans kilisesi<br />

izlerine, Ekrembey (Eşek) Adası’nda rastlanmış.<br />

St. Andre Manastırı kalıntısına İncir<br />

Adası’nda, Hagios Gikara Manastırı kalıntılarına<br />

Tuz Burnu’nda, az ileride de Hagios<br />

Georgeos Manastırı’nın izlerine... Kalekapı<br />

denen yerde arkeologlar pek çok tarihsel<br />

eser bulmuşlar. Yalnız bilgiler net değil... 1.<br />

Ahmet zamanında yapılan (1609’a tarihlenir)<br />

bir cami de var. Keşke daha fazlasını<br />

koruyabilseydik.<br />

Günümüzde 86 kilometrekare alan ve çok<br />

çeşitli nüfusu ile <strong>Kadıköy</strong>’e, İstanbul’ a hem<br />

yakın hem uzak bir yeri anlatıyorum size...<br />

Bozulmasına rağmen hâlâ görülesi, hâlâ<br />

kaçılası bir yer Tuzla... Eski Rum mahallesinde<br />

evler kısmen yenilenmiş, bakımlı...<br />

Kimileri ise zamana yenik düşmüş. Burada<br />

deniz var, oksijen var, hâlâ bir sayfiye<br />

kenti havası var. 1992’de ilçe olan bu yerin,<br />

öncesinde Kartal’a ve sonra Pendik’e bağlı<br />

olduğunu da söyleyelim. Tuzla, dünyaca<br />

ünlü Formula pist yarışlarına da ev sahipliği<br />

yapıyor. Ana ulaşım merkezi Haydarpaşa’ya<br />

32 km’lik mesafede… Bugün uluslararası<br />

oteller, şahane restaurantlar, keyifli rekreasyon<br />

alanları ve daha fazlası sizi bekliyor.<br />

Hadi gidin, biraz daha bozulmadan yaşayın<br />

Tuzla’yı! Ertelemeyin...<br />

muaf tuz ticareti yapan, olası gayrimüslim<br />

vatandaşlarımız. Doğal bitki örtüsü de; tuzlavar!<br />

Katırtırnağı, kocayemiş ve tabi funda<br />

çokça görülür. Bir kişinin adı ile özdeşleşen<br />

başka göl, Tuzla Gölü zannedilir; yanlıştır...<br />

Yakın bir noktadaki ‘Kamil Abduş’ adlı kişinin<br />

adının verildiği göl bu...<br />

Osmanlı’dan bakacak olursak tarihine<br />

Tuzla, 1400’lerde Yıldırım Beyazıt tarafından<br />

fethedilmiş. Buranın ilk Türk egemenliğinin<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 51


Değerlerimiz<br />

<strong>Kadıköy</strong> turizm beldesi<br />

olmaya hazır<br />

KADİR İRFAN YALIN<br />

Koleksiyoncu<br />

irfanyalin@gmail.com<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ümüzün seçilmiş belediye başkanını<br />

candan kutluyor ve başarılar diliyorum. Umarım<br />

Sayın Başkanımız, ekibiyle birlikte <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün<br />

sorunlarına kalıcı çareler bulurlar<br />

ve akıllarındakinden çok daha fazla projeyi hayata<br />

geçirirler. Belediye başkanımız tarafından<br />

kilit görevlere getirilecek yeni yöneticilere ve<br />

görevine devam edecek tüm görevlilere de aynı<br />

şekilde başarı dileklerimi sunuyorum. Yük bir<br />

nebze onların sırtında olacak, başarıyı onların<br />

çabası ve azmi getirecek.<br />

Dergimizin bir önceki sayısında yazmaya başladığım<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün turizm potansiyelini anlatan çalışmama<br />

devam ediyorum. Yazarken de düşünüyorum; Almanya<br />

gibi, İngiltere gibi, Hollanda gibi ülkelerde o kadar az arkeolojik<br />

birikim var ki... Bir eski toprak kâse bulunsa, insanlar deli divane<br />

oluyor. Üniversiteler, belediyeler, özel kuruluşlar çılgınca seviniyor<br />

ve sanki verecekleri desteği az bulurcasına ne yapacaklarını,<br />

neye destek olacaklarını bilemiyorlar. Ya da turist getirecek tema<br />

arıyorlar, hatta suni olarak tema üretmeye çalışıyorlar. Milyonlarca<br />

dolar harcanarak dünyanın en değerli sanat eserlerinin<br />

sergilendiği müzeler açılıyor, mevcutların içeriği zenginleştiriliyor.<br />

Eski fabrika binaları restore edilip, geçmişin yaşatılacağı bir hale<br />

sokuluyor, rekreasyon planlamaları ile cazibe aranıyor, turist çekimi<br />

için uzman görüşleriyle farklı yollar deneniyor.<br />

Biliyorsunuz, aşağı yukarı son 10 yılda <strong>Kadıköy</strong>’ün yatak kapasitesinde<br />

ciddi bir artış oldu. Bunu fiilen sanıyorum okuyucularımız<br />

da gözlüyordur. Artık <strong>Kadıköy</strong>’e turistler geliyor, ticaretimize<br />

katkı sağlıyor ve kültürel-sosyal yaşamımıza zenginlik<br />

getiriyorlar. Vapura binerek dünyanın en güzel yolculuğu son-<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün bunlara büyük ölçüde ihtiyacı yok. Çünkü <strong>Kadıköy</strong><br />

temalarla dolu! Gerek arkeolojik gerekse de yakın geçmişe ait<br />

tarihi değerlerinin yanında sosyal ve kültürel zenginlik kaynakları<br />

ile dolup taşıyor <strong>Kadıköy</strong>’ümüz. Yeter ki bunlar bir şekilde<br />

ortaya çıkarılabilsin, duyurulabilsin, tanıtılabilsin. Müthiş bir<br />

zenginliğimiz var ama ne yazık ki bu zenginliği her geçen gün<br />

tahrip ediyor, azaltıyor, hatta izlerini yok ediyoruz.<br />

52 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Değerlerimiz<br />

rasında Eminönü’ne, Karaköy’e, Beşiktaş’a<br />

ya da Kabataş’a ulaşan turistler, <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

konaklamaktan memnun. İstanbul Avrupa<br />

Yakası’nın bilinen semtlerinde kalıp en az<br />

iki misli konaklama ücreti verecekleri yerde<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü tercih ediyorlar. Canlı çarşısı,<br />

barları, içkili mekânları ve tüm olanaklarıyla<br />

<strong>Kadıköy</strong>, kimliğini çoktan kazanmış bir turizm<br />

beldesi aslında. Hepimizin buna daha<br />

fazla inanması ve desteklemesi gerekiyor.<br />

Burada yeri gelmişken İmar İşleri Daire Başkanlığı’na<br />

bir sözüm var. Bakın, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

zengin arkeolojik birikimi sürekli olarak<br />

bir yerlerde yazılıyor, çiziliyor, dikkatler bu<br />

konu üzerine çekiliyor. Yani hangi bölgelerde<br />

arkeolojik kalıntı çıkma potansiyeli olduğu<br />

çok büyük ölçüde biliniyor. Lütfen inşaat<br />

izinlerini verirken bunları dikkate alın.<br />

İçeride ne yapıldığını gizleyen ve yüksek<br />

setlerle kapatılan inşaat alanlarında -eğer<br />

varsa- ortaya çıkabilecek birikimi tahrip<br />

etmek, ortadan kaldırmak -bence- ülkemizin<br />

ve <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün kültürel zenginliğinden<br />

çalmaktır. Siz kazı yapılırken nerelerde<br />

dikkat edileceğini bilemeyebilirsiniz, fakat<br />

unutmayın ki bilenler var ve bu konuda<br />

çalışan gönüllü sivil toplum kuruluşları da<br />

mevcut. Bir gözlemci eşliğinde hafriyat<br />

yaptırmak zor değil.<br />

Sayın Başkan, işin başında bu konuyu düşünmenizi<br />

ve bu türden kaygıları giderecek<br />

adımlar atmanızı öneriyorum. Böylece görev<br />

süresince ve tamamladıktan sonra akıllarda<br />

bir soru kalmayacaktır, bugüne kadar yitirilen<br />

değerlere bir yenisi daha eklenmeyecektir.<br />

Bu açıklamamın bir temenni, bir rica ve<br />

kültürel faktörlerle yapılmış dostça bir uyarı<br />

olarak kabul edilmesini rica ediyorum.<br />

Bunların neler olduğunu ana hatlarıyla<br />

yazmıştım, tekrarlıyorum. Öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

neolitik ve kalkolitik yaşanmışlığı<br />

da var. Bu dönemlere ait izler bildiğim<br />

kadarıyla Fikirtepe’de, Marmara Üniversitesi’nin<br />

bulunduğu yerde ve Kalamış’ta<br />

görüldü. <strong>Kadıköy</strong>, antik çağın da önemli bir<br />

limanıydı. Kurbağalıdere’den giren tekneler,<br />

bugünkü Ankara asfaltı Göztepe kavşağına<br />

kadar uzanan doğal korunaklı liman içinde<br />

barınıyorlardı. Medeniyet Üniversitesi’nin<br />

civarında olma ihtimali çok yüksek olan<br />

Fikirtepe Limanı, özellikle tüm Akdeniz<br />

ülkeleri ile yapılan sosyal-kültürel ve ticari<br />

faaliyetlerin önemli bir varış noktasıydı.<br />

Yenikapı kazılarından çıkan buluntularla en<br />

az aynı özelliklerde olanlarının buradan da<br />

çıkacağına amatör tarih bilgim ile eminim.<br />

Zaten metro çıkışının yapımı sırasında bu<br />

limanın koruyucu surları ortaya çıkmıştı.<br />

“Çıktı da ne oldu?” demeyin, sormayın.<br />

Bize özgü davranış bozuklukları tekrarlandı<br />

ve yazık oldu. Neyse biz geleceğe ümitle<br />

bakalım, yeni bir beyaz sayfa açalım.<br />

Hristiyan dünyası için hayati önem taşıyan<br />

<strong>Kadıköy</strong> Konsülü’nün burada yapıldığı<br />

konusunda bulunacak en ufak bir buluntu,<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün turizm potansiyelini şaha<br />

kaldırır. Haydarpaşa kazıları zaten yapılıyor.<br />

Haydarpaşa’dan neredeyse Üsküdar’a<br />

kadar olan bölge öylesine zengin bir tarihi<br />

potansiyel oluşturuyor ki, sayfalar dolusu<br />

yazılsa yetmez. Fikirtepe Limanı, Apollon<br />

Tapınağı, Roma döneminin <strong>Kadıköy</strong>’deki<br />

izleri ve daha niceleri...<br />

Demek istediğim şu ki, <strong>Kadıköy</strong> tarih<br />

öncesinden Osmanlı’nın yakın geçmişteki<br />

izlerine kadar çok şeyi bizim için bağrında<br />

saklıyor. Yeter ki bizler bu nadide koleksiyonu<br />

görelim ve inci tanelerini teker teker<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün gerdanına takalım, onları<br />

yarınlara taşıyalım.<br />

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim...<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 53


Gastronomi<br />

Lezzetlerin dünyasına yolculukta rehberimiz<br />

MEHMET YALÇIN<br />

PINAR BALTACI<br />

Henüz çok bilinmediği yıllarda gastronomi<br />

alanını ülkemiz yazın dünyasına kazandıran<br />

isimlerin başında yer alan Mehmet<br />

Yalçın, bu alanda bir uzman... Uzun yıllar<br />

Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi Gusto’yu<br />

çıkararak sektöre yön veren kişiler arasında<br />

yerini alan Yalçın’ın, “A’dan Z’ye Şarap” ve<br />

“Viski” isimli iki kitabı bulunuyor. Gastronomi<br />

kültürünün her geçen gün geliştiği<br />

ülkemizde Türk ve Dünya mutfağının<br />

inceliklerini, bizlere kültürel boyutlarını da<br />

gözardı etmeden sunan Mehmet Yalçın’a<br />

dünyada görünür olmaya başlayan Türk<br />

mutfağını, lezzetlerin dünyasını ve illaki<br />

gazetecilik serüvenini sordum ve büyük bir<br />

keyifle dinlemeye başladım.<br />

İzmir’deki LA<br />

bağlarında,<br />

geceyarısı madenci<br />

lambalarıyla<br />

yapılan hasat<br />

sırasında...<br />

Yalçın’ın gazetecilik hayatı, henüz Hukuk<br />

Fakültesi’nde öğrenciyken başlıyor. Sonrasında<br />

mesleğimizin cezbedici tarafları ağır<br />

basıyor ve sektörden kopmak pek mümkün<br />

olmuyor Mehmet Yalçın için:<br />

“1984 yılında girdim İstanbul Üniversitesi Hukuk<br />

Fakültesi’ne. Biraz rahat bir eğitim vardı<br />

o zamanlar. Derslere devam zorunluluğu<br />

ve vize sınavları yoktu. Dolayısıyla başka iş<br />

imkânı yaratan, bol vakit sunan bir bölümdü.<br />

Ben de geçenlerde Moda’daki Tarihçi<br />

Kitabevi’nde söyleşi ve imza günü olan usta<br />

gazeteci Tanju Cılızoğlu’nu aradım ve bir iş<br />

talebinde bulundum. Tanju ağabey, babamın<br />

arkadaşıydı; ‘Sen hukuk okuyorsun, gel<br />

Dünyanın en nadir ve değerli<br />

şarabı Romanee-Conti’nin<br />

mahzeninde, tadımda...<br />

Türk Haberler Ajansı’nda Adliye Muhabiri<br />

olarak başla’ dedi. Böylece uzun yıllar gazetecilik<br />

yaptım. Hukuk Fakültesi’ni çok geç<br />

bitirdim. Ajans deneyiminin ardından Nokta<br />

Dergisi’nde çalışmaya başladım. Nokta’nın<br />

1980 Darbesi’nin baskıcı ortamında tabuları<br />

yıkan, tartışılmayan konuları tartışan bir politikası<br />

vardı. Yasakların olduğu bir dönemde<br />

Nokta Dergisi’nin özgür ortamıyla tanışmak,<br />

benim için çok güzel bir lezzetti. Ardından<br />

Arda Uskan, Ayşenur Aslan, İpek Çalışlar,<br />

Korhan Atay gibi sonraki yılların iyi gazetecileri<br />

ile beraber çalıştık Aktüel’de. Muhteşem<br />

bir ekiple çok güzel bir beş yıl geçirdim.”<br />

HOBİ MESLEĞE DÖNÜŞÜYOR<br />

Gelelim 90’lara... Bir döneme damga vuran<br />

Aktüel Dergisi’nin kurucu kadrosunda<br />

Mehmet Yalçın’ın ismi de kayıt altına alınır:<br />

“Aktüel’de 1990-97 yılları arasında çalıştım.<br />

1997 yılına gelindiğinde basında yozlaşmalar<br />

54 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Gastronomi<br />

baş gösterdi. Televizyonlar yazılı basından<br />

rol çalmaya başlıyor, sektör gitgide kötüleşiyordu.<br />

O sıralarda avukatlık yapayım,<br />

gazeteciliği bırakayım diye düşünürken<br />

Gurme Dergisi devreye girdi. Ülkenin içinde<br />

bulunduğu koşulları da göz önünde bulundurarak,<br />

tüketime dönük keyif ve haz dergisi<br />

çıkaralım dedik. Genel bir life style dergisiydi.<br />

Derginin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni<br />

olarak göreve başladım. Dört yıl çıkan dergiyi<br />

2001 krizinin ardından ne yazık ki kapatmak<br />

durumunda kaldık. O yıllarda artık hobim<br />

mesleğe dönüşmeye başlamıştı. Yeme-içme<br />

konusunda tanınan bir figürdüm. Üst düzey<br />

gastronomi alanında bir gurme dergimiz olmadığını<br />

fark ederek, ekipçe Gusto Dergisi’ni<br />

çıkardık. Gusto, 2001-2013 yılları arasında<br />

yayın hayatına devam etti.”<br />

TÜRKİYE’NİN İLK İÇKİ KÜLTÜRÜ<br />

DERGİSİ: GUSTO<br />

Gusto ile birlikte daha da özgürleştiklerini<br />

ifade eden Yalçın; “O süreçten sonra kitap<br />

yayıncılığını artırdık. Şarap, bira kitaplarını<br />

yayımladık. Çeşitli kongrelerde -özellikle<br />

hekimlere- viski, şarap tadımları yapmaya<br />

başladık. Bu da şarap kurslarının temelini<br />

attı. Gusto’nun farklı bir orijinalitesi vardı.<br />

Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi... Dünyada<br />

yeme ve içki konularında yayıncılık ekonomisi<br />

ortaya çıktıktan sonra gelişir, fakat Türkiye’de<br />

durum tam tersi. Biz de yeme-içme<br />

kültürü henüz yeni yeni gelişiyorken, Dünya<br />

mutfağını tam tanımıyorken, bu konularla<br />

ilgilenmekten keyif alan aydınlar olarak<br />

talep edilmeyen bir alanla ilgilenerek, entelektüel<br />

mastürbasyon yaptık. Entelektüellerin<br />

kendini topluma kabul ettirme çabasıydı<br />

bu. Fakat zaman içerisinde Türkiye’nin milli<br />

geliri yükselip turizm büyüyünce, fantezi<br />

olarak görülen bu meseleler şu an binlerce<br />

insanın merak ve takip ettiği konular haline<br />

gelerek, bugünlerde akademilerde bile<br />

yerini aldı” şeklinde konuşuyor.<br />

Yalçın, Sotheby’s<br />

müzayede evi şarap<br />

bölümü başkanı Serena<br />

Sutcliffe ile Bordo’da...<br />

Mehmet Yalçın’ın hayatının büyük bölümü<br />

bağlarda, şaraphanelerde geçiyor. Bu<br />

fotoğraf da Arjantin’den, And dağlarının<br />

eteklerindeki Mendoza bağlarından...<br />

“DÜNYADA NE HARİKA TATLAR VAR”<br />

Mehmet Yalçın, bugünlerdeki ilgi alanını<br />

ve mesleğini şekillendiren bir anısını ise<br />

şöyle anlatıyor <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okuyucularına:<br />

“İçkilerle ilgili merak ve hevesim her zaman<br />

vardı. Fakat tabii hobilerin profesyonelleşmesi<br />

de birtakım koşullara bağlı. Sanırım yıl<br />

1985’di, Ankara’da doktor olan bir yakınımın<br />

evine uğradım. Çok fazla hediye içki geliyordu<br />

kendisine. Tanımadığım bir kahverengi<br />

şişeyi çekerek, kendime bir bardak koydum.<br />

İnanılmaz bir aromaya sahip, mükemmel<br />

bir lezzetti. Kendimi çok kötü hissettim.<br />

‘Dünyada ne harika tatlar var. Bugün bu<br />

rastlantı olmasa belki de hiç tadamayacaktım<br />

bu lezzeti’ diye düşündüm içimden.<br />

İçki ‘Grand Marnier’, Fransızların konyaklı<br />

turunç likörüydü. O içkinin tadı, bana bu<br />

işleri kurcalama ve daha fazla öğrenme<br />

hevesi kattı.”<br />

“MÖSYÖ, SİZE BİR KARİYER<br />

BORÇLUYUM!”<br />

Aradan 25 yıl geçiyor. Fransa’nın Bordeaux<br />

şehrindeki bir şarap fuarında kahverengi bir<br />

şişede yine aynı tat: “Grand Marnier içkisi,<br />

o sene fuar kapsamında bölgede bir villa<br />

kiralayarak tanıtımını yapıyordu. Kocaman<br />

bir villa, markanın turunç likörleri olduğu için<br />

turunç ağaçları ile kaplanmıştı. En yıllanmış<br />

Grand Marnier’den rica ettim. Tadarken<br />

aldığım zevki patron görmüş, yanıma geldi<br />

ve tanıştık. Elimde Grand Marnier kadehi ile<br />

‘Mösyö’ dedim, ‘Size bir kariyer borçluyum’.<br />

Hikâyeyi anlattım. Çok etkilendi ve ‘Bizim de<br />

size borçlu olduğumuz şeyler var’ diyerek,<br />

raftan özel bir şişe çıkardı. Çevirdi, arkasında<br />

şöyle yazıyordu: ‘Anadolu’dan gelen vişnelerle<br />

yapılmıştır.’ Vişneli konyak likörüydü.<br />

Dünyanın en iyi vişneleri bizde olduğu için<br />

Kütahya’dan getirtmişler. Hiç unutamadığım<br />

güzel bir anı olmuştu benim için.”<br />

“BÜYÜK DEĞERLERE GARİBANLIK<br />

ESERİ GİBİ BAKTIK”<br />

Gastronominin sadece damak beğenileriyle<br />

alakalı olmadığını da vurgulayan Yalçın,<br />

bize bu alanda şu bilgileri sunuyor: “İnsanların<br />

lezzete dönük taleplerini, ekonomik<br />

Mehmet Yalçın<br />

30 yıldır yaklaşık<br />

30 bin civarında<br />

şarap tatmış.<br />

ve sosyolojik koşullar belirliyor. Olaylara<br />

biraz da bu pencereden bakmak lazım...<br />

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda yoksul<br />

bir ülkeydi, Batı’ya özeniyorduk. Dolayısıyla<br />

elimizde olanlara büyük değerler gibi değil<br />

de garibanlık eseri gibi baktık. Örneğin,<br />

Batı’dan gelen bir kültürün uzantısı olan<br />

bonfileyi yüceltirken, buradaki kuzu çevirme<br />

ve tandırı küçümsedik. Bu nedenle<br />

buralardan kan kaybına uğradığımızı söyleyebilirim.<br />

Zaman geçtikçe ekonomik ve<br />

siyasi olarak güçlendik ve bunun getirdiği<br />

özgüvenle birlikte kendimizin olan şeyleri<br />

yeniden keşfettik. Fakat bu süre içerisinde<br />

bazı değerleri yitirerek, nesiller arasında kopukluk<br />

da yaşadık. Mesela anneannemizin<br />

yaptığı güzel yemekleri annelerimiz belki<br />

de öğrenemedi, öğrenmek istemedi. Şimdi<br />

yeni nesile nasıl aktarılacak bu bilgiler...<br />

Ülkenin genel durumundan kaynaklı olarak<br />

arada kayıp bir nesil var.”<br />

SİZ HİÇ KIZILCIK<br />

İÇTİNİZ Mİ?<br />

Malum artık yaz geldi. İşte Mehmet<br />

Yalçın’dan yaz aylarına özel muhteşem<br />

bir lezzet... Fakat hazırlıklara<br />

şimdiden başlamanız lazım:<br />

“Dünyada içki endüstrisi, popüler<br />

malzemeler üzerinden kuruluyor.<br />

Mesela limon seviliyor bütün<br />

dünyada, limonlu içkiler yapılıyor.<br />

Ama Türkiye’nin birçok malzemesi<br />

ne yazık ki dünyada bilinmiyor.<br />

Kızılcık çok özel bir meyve, ancak<br />

fazla değerlendirmiyoruz. Bolu’da<br />

köylerde kızılcık tarhanası yaparlar.<br />

O kızılcığın hem pembe rengi hem<br />

ekşiliği tarhanaya geçer. Şimdi kızılcık<br />

mevsimi... Etil alkol ya yüksek<br />

alkollü votka alarak, kızılcıkları<br />

içerisinde bir iki ay dinlendirsinler.<br />

Ardından süzdürsünler. İnanılmaz<br />

ferahlatıcı, mayhoş, lezzetli bir içki<br />

elde ederler.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 55


Düzenli sağlık kontrollerinizi yaptırın:<br />

Sağlıklı ve iyi yaşayın, sağlıklı yaş alın,<br />

sağlıkla kalın...<br />

Sağlığınızı korumak hastalığınızı tedavi etmekten çok daha zahmetsiz.<br />

MedAmerikan Tıp Merkezi olarak tam bu noktada sağlığınızı en güvenilir şekilde<br />

kontrol etmeyi ve izlemeyi öneriyoruz.<br />

Belirli bir şikayetiniz olmasa bile, gizli kalmış ve ileride sağlık sorunu yaşamanıza<br />

neden olabilecek belirtileri ortaya çıkarmayı ve önleyici tedbirler almayı<br />

üstümüze vazife ediniyoruz.<br />

Size özel en uygun sağlık kontrolü için<br />

MedAmerikan Check-Up Sağlık Danışma Hattı’nı arayabilirsiniz.<br />

0 216 468 2 555 / 30700 (dahili)<br />

#ÜstümüzeVazife


İlçelerimiz<br />

Gençler meslek seçiminde<br />

çözüm üretecek<br />

Yanlış kararlar ve yönlendirmeler sonucu seçilen okullar ve meslekler, pek çok gencin<br />

mutsuz olmasına ve pişmanlık yaşamalarına yol açıyor. Gençlerin bu önemli sorununa<br />

sahip çıkan Pendik Belediyesi, onların hem sorunları tespit etmesi hem de çözüm<br />

yolları üretmesi amacıyla proje geliştirdi.<br />

AB’den hibe desteği almaya hak kazanan “Meslek Seçiminde Gençlik Politikaları”<br />

projesinde görev almak üzere Ağrı, Bursa ve İstanbul’dan lise ve üniversite öğrencileriyle<br />

mesleğe yeni başlamış toplam 52 genç seçildi. Projenin ilk bölgesel toplantısı<br />

için Pendik’te bir araya gelen gençler, iki gün boyunca<br />

meslek seçimi konusunda aile baskısı başta olmak<br />

üzere yaşadıkları çeşitli sorunları dile getirdiler ve<br />

uzmanların önerilerini dinlediler.<br />

Adalar’da Sıfır Atık Projesi<br />

ULUSAL ZİRVE DÜZENLENECEK<br />

Üç aşamalı gerçekleşecek projede görev alan gençler,<br />

ilk toplantının ardından sorunları tespit etmek üzere<br />

anket hazırlayarak, bulundukları şehirde yaşıtlarına<br />

uygulayacak. İkinci toplantıda anket sonuçları<br />

değerlendirilip, öneriler sunulacak. Eylül ayında ise<br />

geniş katılımlı bir Ulusal Zirve düzenlenerek, gençlerin<br />

hazırladığı çözüm önerileri kamuoyu ile paylaşılacak.<br />

Ataşehir’in parkları<br />

artık daha güvenli<br />

Ataşehir Belediyesi, vatandaşların ve özellikle<br />

de çocukların güvenliğini sağlamak<br />

için ilçedeki parklara “acil alarm butonlu”<br />

güvenlik kameraları yerleştirdi. Belediyedeki<br />

merkezden 24 saat boyunca izlenen<br />

parklar sayesinde artık çocuklar ve aileler,<br />

daha güvenle vakit geçirecek.<br />

GÖRÜNTÜLER 24 SAAT İZLENECEK<br />

Kameralar, Ataşehir’de ilk olarak iki pilot<br />

park seçilen Nazım Hikmet Parkı ile İçerenköy<br />

Meskenler Parkı’na kuruldu. Parklar,<br />

belediye hizmet binasında bulunan bir<br />

merkezden izleniyor ve acil durumlarda<br />

anında müdahale ediliyor. Ayrıca parklarda<br />

bulunan “acil durum butonları” sayesinde<br />

vatandaşlar da merkeze görüntülü olarak<br />

ulaşıp, olumsuz durumları bildirebiliyor.<br />

Merkeze bildirilen olumsuz duruma göre<br />

sorun yaşanan parka zabıta, polis veya<br />

ambulans gönderiliyor. Parkların tamamını<br />

kapsayacak şekilde konulan kameraların<br />

görüntüleri 24 saat kayıt altına alınıyor.<br />

TÜM PARKLARDA YAYGINLAŞTIRILACAK<br />

Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi,<br />

bu uygulama sayesinde Ataşehirlilerin<br />

parklarda güvenle vakit geçirebileceklerini<br />

vurgulayarak; “Bu sistemi Ataşehir’in tüm<br />

parklarında hayata geçireceğiz. Parklarda<br />

olumsuz olayların önüne geçmek, hırsızlık<br />

ve bunun gibi kötü olayları engellemek için<br />

kameralar yerleştirdik. Vatandaşlar olumsuz<br />

bir durumu bildirdikten sonra emniyet, itfaiye<br />

ve sağlık merkezleri gibi resmi kurumlarla<br />

anında iletişim sağlanacak. Olası tehlike<br />

böylece takip altına alınmış olacak” dedi.<br />

İsrafın önlenmesi, atığın azaltılması ve<br />

atıkların dönüştürülmesini kapsayan,<br />

atık yönetim felsefesi olarak tanımlanan<br />

“sıfır atık” konusunda Çevre ve Şehircilik<br />

Bakanlığı tarafından başlatılan Sıfır Atık<br />

Projesi kapsamında Adalar’da çalışmalara<br />

başlandı. Proje kapsamında Çevre<br />

ve Şehircilik İl Müdürlüğü personelleri<br />

tarafından sorumlu personele yönelik<br />

eğitimler düzenlenirken, Adalar Kaymakamlığı’nın<br />

yaptığı açıklamada şu<br />

ifadelere yer verildi:<br />

“Kaymakamlığımızın Sıfır Atık Projesi<br />

kapsamında yerinde denetimlerde<br />

bulunulmuş olup, bütün kamu kurum ve<br />

kuruluşlarımızda yüzde 100 olarak sıfır<br />

atığa geçilmiştir.”<br />

58 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


İlçelerimiz<br />

Üsküdar Çocuk Üniversitesi <strong>2019</strong> mezunlarını verdi<br />

Türkiye’de bir ilk olan Üsküdar Çocuk Üniversitesi’nin<br />

<strong>2019</strong> yılı kep atma töreni, Üsküdar<br />

Fikir Sanat Merkezi’nin bahçesinde gerçekleşti.<br />

İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve Üsküdar<br />

Belediyesi bünyesinde kurulan Türkiye’nin ilk<br />

YÖK onaylı çocuk üniversitesi olan Üsküdar<br />

Çocuk Üniversitesi’nin mezuniyet törenine<br />

Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen,<br />

Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek,<br />

Rektör Prof. Dr. Gülfettin Çelik ve Rektör Yardımcısı<br />

Prof. Dr. Yaşar Bülbül katılım sağladı.<br />

Mezuniyet töreninde öğrenciler sanatsal ve<br />

bilimsel çalışmalarını bahçede sergilerken,<br />

aynı zamanda çocuk korosu da sahne alarak<br />

konser verdi. Yüzlerce öğrenci ve velinin<br />

katıldığı törende konuşan Başkan Türkmen;<br />

“Diplomalarını alacak olan öğrencilerimize<br />

bundan sonraki eğitim hayatlarında başarılar<br />

diliyorum. İnşallah geleceğin Türkiye’sinde<br />

onları çok önemli yerlerde görmek nasip<br />

olur. Eğitim sadece bakanlığımızın görevi<br />

değildir, aileler ve belediyeler de bu işin bir<br />

parçasıdır” şeklinde konuştu. Öğrencilerin<br />

keplerini havaya atarak mezuniyetlerini<br />

kutlamalarından sonra sırayla sahneye alınmaları<br />

ve toplu fotoğraf çekimiyle program<br />

sona erdi.<br />

Maltepelilere tapu sürprizi<br />

Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Başıbüyük Mahallesi’nde<br />

hak sahiplerini evlerinde ziyaret ederek, yarım asırdır<br />

özlemle bekledikleri tapularını teslim etti. Kılıç; “Size söz<br />

vermiştim. Beş yılda bütün zorlukları yenerek bu noktaya<br />

geldik. Tapularınız, ananızın ak sütü kadar helaldir. Hayırlı<br />

uğurlu olsun” dedi.<br />

Başıbüyük, Gülsuyu ve Gülensu mahallelerinin imar planlarının<br />

tamamlanmasının ardından, vatandaşlar yıllardır<br />

bekledikleri tapularına kavuşmaya başladı. Maltepe Belediye<br />

Başkanı Ali Kılıç, ev ziyaretleri kapsamında tapularına<br />

kavuşmayı bekleyen hak sahiplerinin kapısını tapularını<br />

teslim etmek için çalarak; “Size bir söz vermiştim. Yarım<br />

asırlık özleminizi bitirecek, tapu sorununu çözeceğim<br />

demiştim. Kimsenin yapamadığını biz yaptık. Bazıları bu<br />

durumu kabullenemedi, iftira ve yalana başvurdu. Fakat<br />

halkımız bize sahip çıktı. Büyük zorlukları yenerek bugünlere<br />

geldik. Buyrun, tapularınız ananızın ak sütü kadar<br />

helaldir” ifadelerini kullandı.<br />

Kartal Belediyesi’nden<br />

vatandaşlara sıcak karşılama<br />

Sultanbeyli’de 110 yıllık mülkiyet sorununun çözüme kavuşmasının<br />

ardından hak sahipleri tapularını almaya devam ediyor. 1331<br />

ve 1337 parselde gerçekleştirilen çalışmaların ardından tebligatlarını<br />

alıp başvuru yapanlara tapuları teslim edildi. Tüm parsellerde<br />

faaliyetler devam ederken, ölçümleri biten 1561 Hamidiye<br />

Mahallesi etabı ve 1410 parsellerde askı süreçleri başladı.<br />

Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, mülkiyet ofisine<br />

süreçle ilgili bilgi almak için gelen vatandaşların sorularını cevapladı.<br />

Askı süreciyle ilgili bilgiler veren Başkan Keskin, konuyla<br />

ilgili yaptığı değerlendirmede “1561 parsel, en büyük parsel<br />

olma özelliği taşıyor. 9 mahallemizi kapsıyor. Şimdi bu parselimizde<br />

çalışmalarını tamamladığımız Hamidiye Mahallesi’nde<br />

askı sürecini başlattık. Diğer taraftan 1410 parselde askıya çıktı.<br />

Yapılan çalışmalar 1 ay boyunca askıda kalacak ve askı sürecinin<br />

ardından hak sahiplerine tebligatlar gönderilecek” dedi.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 59


İlçelerimiz<br />

Tuzla’da ihtiyaç sahibi<br />

kadınlar üreterek kazanıyor<br />

Tuzla Belediyesi Gönül Elleri Çarşısı El Sanatları Komisyonu, El Sanatları<br />

Atölyesi’nde ihtiyaç sahibi kadınlara yönelik sosyal projeleri<br />

sürdürüyor. Atölyede eğitime tabi tutulan ihtiyaç sahibi kadınlar,<br />

burada öğrendikleri ile üretiyor, ailesi için yeni bir gelir sağlıyor.<br />

Tuzla Belediyesi Gönül Elleri Çarşısı Aileyi Güçlendirme Komisyonu’na<br />

kayıtlı kadınlar, El Sanatları Atölyesi’nde öğrendiği üretimi<br />

evlerinde veya atölyede sürdürüyor. Banyo liflerinden patiklere,<br />

bebek yeleklerinden oya işli başörtülere, keçe çantalardan havlulara<br />

geniş yelpazede yapılan el emeği ürünler, her hafta pazar günü Tuzla<br />

Pazarı’nda açılan stantta satışa sunuluyor. Tuzla Belediye Başkanı Dr.<br />

Şadi Yazıcı tarafından pazarda tahsis edilen stantta ürünlerini satışa<br />

sunan kadınlar, elde ettikleri gelirle aile bütçesine katkı sağlıyor.<br />

Parklar yenileniyor,<br />

Ümraniye güzelleşiyor<br />

Ümraniye Belediyesi Park ve<br />

Bahçeler Müdürlüğü ekipleri,<br />

ilçede mevcut bulunan oyun<br />

parkları ve spor alanlarında<br />

düzenleme ve yenileme<br />

çalışmalarına devam ediyor.<br />

Bu kapsamda Atatürk Mahallesi<br />

Verem Savaş Dispanseri<br />

Bahçesi Parkı, Elmalıkent<br />

Mahallesi Elmalıkent Parkı, Ademyavuz Mahallesi Menekşe<br />

Caddesi Parkı, Tatlısu Mahallesi Gezi Parkı yenilendi.<br />

Yenilenen parkların oyun alanı ve zemin kauçuk kaplama, peyzaj<br />

düzenlemesi, yıpranan ve fonksiyonları azalan oyun ve spor<br />

aletlerini yenileme, bank ve çöp kovalarının yenilenmesi, yeşil<br />

alanların temizlik ve bakım çalışmaları yapıldı. Ayrıca, Ademyavuz<br />

Mahallesi Menekşe Caddesi Parkı sakinleri yeni bir basket<br />

sahasına kavuşurken, spor alanı bulunmayan Tatlısu Mahallesi<br />

Gezi Parkı’na eklenen kondisyon aletleriyle vatandaşların<br />

daha rahat spor yapmaları için spor alanı oluşturuldu. Park ve<br />

yeşil alanları kullanan vatandaşların daha temiz, daha sağlıklı<br />

ve daha güvenli alanlarda vakit geçirmesi, spor yapması için<br />

ekipler çalışmalarına devam ediyor.<br />

Sultanbeyli’de çocuklara güvenli ortam hazırlanıyor<br />

Sultanbeyli, yeni bir parka daha kavuşuyor.<br />

Turgut Reis Mahallesi Huzur Sokak üzerinde<br />

yapımına başlanan park, çocuklar ve bölge<br />

sakinleri için yaşam alanı olacak. Toplam<br />

alanı 1230 metrekare olan parkın içinde<br />

oyun alanları, kamelyalar, basketbol sahası,<br />

yeşil alan, amfi ve oyun grupları yer alacak.<br />

Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin,<br />

konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede<br />

parkın hızla tamamlanacağını vurguladı.<br />

Sultanbeyli’nin kendi dönemlerinde birçok<br />

parka kavuştuğunu vurgulayan Başkan<br />

Keskin; “Mülkiyet problemimize rağmen<br />

ilçemize çok sayıda park yaptık. Hedefimiz,<br />

çocuklarımızın güvenli ortamda huzurla<br />

oynayacağı, hemşehrilerimizin de gü-<br />

nün yorgunluğunu atabileceği mekânlar<br />

kazandırmak. Sultanbeyli’de hedefimiz bu<br />

dönemde daha da yüksek. Tüm mahallelerimize<br />

imkânlarımız doğrultusunda daha<br />

fazla yeşil alan ve park yapmak arzusundayız.<br />

İnşallah bu hedefimize ulaşacağız”<br />

açıklamasında bulundu.<br />

60 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


İlçelerimiz<br />

Çekmeköy<br />

Park of İstanbul<br />

açıldı<br />

50 farklı türde 200 hayvanın bulunduğu,<br />

macera parkları ve yeşil alanlarıyla 7’den<br />

70’e tüm İstanbulluları misafir edecek olan<br />

Çekmeköy Park of İstanbul’un açılışı gerçekleşti.<br />

Çekmeköy Çatalmeşe Mahallesi’nde<br />

200 bin metrekare alan üzerine kurulan<br />

Park of İstanbul içerisinde macera parkuru,<br />

piknik alanları, hayvanat bahçesi, kıl çadır<br />

konaklama alanları bulunuyor.<br />

Açılış töreninde katılımcılara seslenen<br />

Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz;<br />

“İlçemize yatırım yapan Park of İstanbul<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Burak Memişoğlu ve<br />

çalışma arkadaşlarını tebrik ediyorum. Genç<br />

yatırımcı kardeşlerim, ülkemize ekonomik<br />

saldırıların olduğu bir dönemde büyük bir<br />

yatırım yaptı ve 100’ün üzerinde vatandaşımıza<br />

da iş imkânı sağladılar. Büyük bir sosyal<br />

donatı alanı olan bu tesiste vatandaşlarımız<br />

keyifli vakit geçirecek. İlçemize ve tüm İstanbul’a<br />

hayırlı uğurlu olmasını diliyorum” dedi.<br />

Başkan Poyraz, sözlerine şöyle devam etti:<br />

1 MİLYON METREKARE YEŞİL ALAN<br />

“İş bilenin, kılıç kuşananın. Şu anda Çekmeköy’ü<br />

100 dönümün üzerinde en az 5 tane<br />

parkı olan bir ilçe haline getirdik. Şimdi yapımı<br />

devam eden Seyir Tepesi, Doğa Parkı,<br />

Ömer Aktuğ Parkı’nı birbirine bağlayarak,<br />

sizlerin kullanabileceği 1 milyon metrekare<br />

yeşil alan daha üretiyoruz. Bu hizmetleri<br />

yapabilmiş ve karşınıza çıkabilmiş bir kardeşiniz<br />

olarak Allah’a şükrediyorum.”<br />

Sancaktepe’de “Halk Günü”<br />

geleneği devam ediyor<br />

Sancaktepe Belediye Başkanı Av. Şeyma Döğücü’nün ilçe sakinlerini dinlediği, istek ve<br />

şikâyetlerine çözüm bulduğu “Halk Günü” uygulaması tüm hızıyla devam ediyor. Her<br />

perşembe düzenlenen Halk Günü’nde vatandaşlar, Başkan Döğücü ile randevuya gerek<br />

kalmaksızın görüşme imkânı buluyor.<br />

Samimi ve içten bir şekilde vatandaşları dinleyen Başkan Döğücü, vatandaşların<br />

isteklerine çözümler sunuyor; ilgili başkan yardımcıları ve müdürlere çözüm konusunda<br />

talimat veriyor. Belediye başkanlığı görevine geldiği ilk günden bu yana vatandaşlarla<br />

yakından ilgilenen Döğücü, Sancaktepe Belediyesi olarak her zaman vatandaşların<br />

yanında yer alacaklarını, talep ve görüşlerinin kendileri için çok önemli olduğunu<br />

belirterek; “Büyük bir hassasiyetle sürdürdüğümüz belediye başkanlığı görevimiz<br />

kapsamında vatandaşlarımızı ‘Halk Günü’ programlarında ağırlamaya devam ediyoruz.<br />

Bu buluşmalarımızda vatandaşlarımızdan gelen istek ve görüşleri yanı sıra sorunlarını<br />

dinliyor, hasbıhal ediyoruz” dedi.<br />

Tarihi Beykoz Stadı hizmete girdi<br />

Türkiye Futbol Federasyonu ve Beykoz<br />

Belediyesi arasında imzalanan protokolle<br />

yapımı tamamlanan tarihi Beykoz<br />

Stadı hizmete girdi. 1. Lig standartlarında,<br />

1536 metrekare ve 18 dönüm üzerine<br />

inşa edilerek yapımı tamamlanan 1750<br />

kişilik stat, modern mimarisi ve eski<br />

ruhuyla Beykozlu taraftarlara hizmet<br />

edecek.<br />

Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek,<br />

açılışta yaptığı konuşmada “Milli takıma<br />

destanlar yazan ve rahmetli olan sporcu<br />

ağabeylerimize Allah’tan rahmet diliyorum.<br />

Burası çok güzel insanlar yetiştirdi.<br />

Beykoz üç büyüklere birçok futbolcu<br />

verdi. Beykoz’da anılarımızın ve hatıralarımızın<br />

sembol mekânlarından biri olan<br />

Beykoz Stadı’nı ihya etmenin ve açmanın<br />

gururunu yaşıyoruz. Bundan sonra da<br />

burada coşku ve mutluluk eksik olmayacak.<br />

Buradan çok güzel futbolcular yetişecek.<br />

Rakip takımı incitecek hareketler<br />

olmamasını, Beykoz centilmenliğini tüm<br />

dünyaya duyurmanızı diliyorum” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 61


Osman Hızlan’ın Ardından<br />

1984-1989 yılları arasında Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi’nden<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanı seçilen Hızlan ile Rengin Soysal tarafından <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’nin<br />

ilk sayısında yapılan özel röportajı tekrar yayınlıyoruz...<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün seçimle işbaşına gelmiş<br />

ilk belediye başkanı Osman Hızlan:<br />

Her karış toprağında<br />

ayak izim vardır<br />

1984 yılında büyükşehir ve ilçe belediyelerinin yeniden yapılandırılmasıyla mevcut<br />

statüsünü kazanan <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin ilk belediye başkanı olarak görev yapıp,<br />

ilçeye çok önemli hizmetlerde bulunan Osman Hızlan’ın vefatı büyük üzüntü yarattı.<br />

RENGİN SOYSAL<br />

Yıl 1984... Osman Hızlan, <strong>Kadıköy</strong>’ün ilk<br />

seçilmiş belediye başkanı olarak görevinin<br />

başında. O dönem <strong>Kadıköy</strong> Gazetesi’nin<br />

yazı işleri müdürüyüm ve gazetemizde sık<br />

sık Hızlan’ın icraatları, demeçleri yer alıyor.<br />

Yıl 2004... Aradan tam 20 yıl geçmiş. Osman<br />

Hızlan artık belediye başkanı değil, o eski<br />

<strong>Kadıköy</strong> Gazetesi yıllardır yayınlanmıyor,<br />

ben bir süredir gazetecilik yapmıyorum. Bu<br />

röportajın esbab-ı mucibesi de zaten burada<br />

saklı. Koskoca 20 yılın ardından <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

ilk seçilmiş belediye başkanını, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />

Dergisi’nin ilk sayısına konuk etmek...<br />

Geçen yerel seçimlerde Doğru Yol Partisi’nin<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı olup kaybeden<br />

Hızlan, <strong>Kadıköy</strong>lülere her daim saygılı<br />

ama sanki biraz kırgın... Kırgınlığı, gerek insan<br />

kalitesi gerek yaşam standardı ile Türkiye’nin<br />

diğer bütün yerleşim birimlerinden farklı gördüğü<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün, kendini idare edecek olan<br />

kişi ve kişilere, kurumlara ve buna bağlı denetim<br />

mekanizmalarına lakayt kalmasından<br />

kaynaklanıyor: “Bu kadar münevver bir insan<br />

topluluğu bir yerde oturacak ve yaklaşık 600<br />

bin civarında seçmenin ancak yarısı sandığa<br />

gidecek. Bence <strong>Kadıköy</strong>’ün, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

dışındaki en büyük sorunu bu...”<br />

Dikkat çektiği bir başka çelişki ise <strong>Kadıköy</strong>’le<br />

ilgili eleştirilerde başı çekmesine karşılık,<br />

sandığa gidenlerin suskun kalması...<br />

62 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Osman Hızlan’ın Ardından<br />

Osman Hızlan, vatandaşın sandığa gitmekte<br />

çekimser kalmasının başlıca nedeninin<br />

“siyasetçiye güven duymaması” olduğu<br />

görüşünde. Ama ona göre yerel seçimlerde<br />

bunun bedeli, beş yıl boyunca gerekli ve yeterli<br />

hizmetleri alamadığında her şeye razı<br />

olarak ödeniyor. “Peki, <strong>Kadıköy</strong>’e hizmet<br />

etmenin yolu yalnızca siyasetten mi geçiyor,<br />

sivil toplum örgütleri bu alanda daha etkin<br />

olamaz mı?” diye soruyorum; “Yüzde 100...<br />

Ancak Türkiye’de sivil toplum örgütleri de<br />

tıpkı siyasi partiler gibi halka kapalı” yanıtını<br />

veriyor Hızlan.<br />

Osman Hızlan’la bu söyleşiyi yaptığımız özel<br />

ofisi, son günlerde “kat karşılığı arsa ihalesi”<br />

çıkarılması nedeniyle sık sık gündeme gelen<br />

ve tapusunda “tarımsal amaçlı kullanılmak<br />

üzere vakfedilmiş bir arazidir” şerhi bulunan<br />

Tarım İl Müdürlüğü binasına yaklaşık 150-200<br />

metre uzaklıkta. O bu konuda ne düşünüyor?<br />

Kendisi belediye başkanı olsa ne yapardı?<br />

“Eğer ben belediye başkanı olduğum dönemde<br />

belediyenin hiç parası yokken, bulup<br />

buluşturup nasıl Özgürlük Parkı’nın bulunduğu<br />

araziyi satın alma gücünü gösterdiysem,<br />

bugünkü belediye başkanından da aynı<br />

şeyi yapmasını istiyorum. Burayı almasını ve<br />

halka kazandırmasını...”<br />

Şehir mimarisi dalında öğrenim görmüş biri<br />

vasfıyla; “<strong>Kadıköy</strong>’de yeni binalara değil,<br />

<strong>Kadıköy</strong> insanının nefes alacağı yerlere<br />

ihtiyacı olduğu” saptamasını yapıyor. Bu<br />

nedenle kendi görev süresinde Suadiye,<br />

Erenköy ve Caddebostan’da yeşil alan<br />

statüsüne aldığı yerlerin “inşaat tarlası”<br />

olmasından şikâyetçi.<br />

Hızlan’a ısrarla <strong>Kadıköy</strong>’ün ona göre<br />

en önemli sorunlarının neler olduğunu<br />

sorduğumuzda o da ısrarla; “Başlıca sorun<br />

belediye başkanına itimat sorunudur ve<br />

şimdiki başkanın kendisine medya tarafından,<br />

halk tarafından, kendi partisi tarafından<br />

yöneltilen ‘nereden buldun’ sorusunu<br />

yanıtlamamış olmasıdır” diyor. Bunların<br />

dışında <strong>Kadıköy</strong>’ün pek de öyle çok sorunu<br />

bulunduğu görüşünde değil. Biri yeni<br />

yerleşim merkezleri olan Fikirtepe, Eğitim,<br />

Dumlıpınar’ı içine alan imar durumu ve<br />

Ankara asfaltının Yenisahra çevresinden Kayışdağı’na<br />

kadar uzanan bölgesinin plansız<br />

oluşu, diğeri ulaşım sorunu.<br />

Osman Hızlan’ın üzerinde asıl durduğu,<br />

nasıl alındığı belli olmayan izinlerle deniz<br />

kenarında inşa edilen yüksek binalar, yeni<br />

deprem yönetmeliğine rağmen Bağdat<br />

Caddesi’ndeki eski binaların bodrum<br />

katlarında, kalorifer dairelerinde açılan lokantalar,<br />

halka açık olması gereken alanları<br />

işgal eden otoparklar...<br />

Eski bir <strong>Kadıköy</strong>lü olarak şimdi onu üzen<br />

şeylerin neler olduğunu merak ediyoruz:<br />

“Ben Avusturya Lisesi’nde okurken sabahları<br />

07.30 vapuruyla karşıya geçerdik.<br />

Vapurun arka tarafındaki bölümde bizim<br />

yerlerimiz hazırdı. Tabi bizim gibi her gün<br />

karşıya geçen <strong>Kadıköy</strong>lülerin de öyle...<br />

Herkes birbirini tanır, selam verirdi.<br />

<strong>Kadıköy</strong> bir yuvaydı. Bugün <strong>Kadıköy</strong>,<br />

birbirini tanımayan insanların meskeni<br />

oldu. Elbette isteyen istediği yere gelebilir<br />

ama gündüz başka, gece başka alemlerin<br />

insanları doldurdu <strong>Kadıköy</strong>’ü. Geceleri<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yaşamayanlar, gündüzleri<br />

gelip diledikleri şeyle, diledikleri gibi işgal<br />

edebiliyorlar her yeri...”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün artık kendi yetiştiği zamanlardaki<br />

gibi olmayacağı konusunda gerçekçi...<br />

Çocukluğunda, gençliğinde “Her karış toprağında<br />

ayak izim vardır” dediği <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

bugün de her yerini seviyor. Her yerinde<br />

dolaşıp gezmekten zevk alıyor. Daha çok<br />

da yürüyerek... Ya yeniden siyasete dönüp<br />

dönmeyeceği sorusu... Galiba o konuda da<br />

gerçekçi...<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 63


Geçmişten Geleceğe<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ün sinesinde yaşayan milli şehit:<br />

Boğazlıyan Kaymakamı<br />

Mehmet Kemal Bey<br />

Birinci Dünya Harbi sırasında Ermeni<br />

çetecilerin Rus ordusuyla birlik olup Türk<br />

ordusunu arkadan vurma, yöre halkına<br />

zulüm uygulamalarına tedbir olarak<br />

Osmanlı Hükümeti, çıkarttığı “Geçici Sevk<br />

ve İskân Kanunu” ile bir kısım Ermenileri,<br />

ülkenin bir başka bölgesine nakletme kararı<br />

alır. Osmanlı yönetimi, bu barışçı tedbirin<br />

uygulamasını çok sıkı takip eder. Eksikliği<br />

görülen görevlileri mahkemeye verir; bir<br />

CELAL ÖCAL kısmı suçsuz bulunur, bir kısmı cezalanır.<br />

Ancak, Mondros Mütarekesi’nden sonra dosyalar<br />

yeniden açılır. İstanbul’un işgal altında olduğu, Damat<br />

Ferit Hükümeti’nin işbaşında bulunduğu ortamda, İngilizlerin<br />

baskısıyla “kurban arama siyaseti” başlatılır ve Türk bürokratları<br />

yeniden yargılanır. İtilaf devletlerinin kontrolündeki<br />

İstanbul’da Ermenileri göç ettirme suçu bahane edilerek, vatanseverler<br />

her yerde aranır, sıkıştırılır. Yargılamalar, “Ermeni<br />

intikam hareketine” dönüştürülür.<br />

yargılanarak idam edilir. Ermeni meselesinin tarihe gömüldüğünü<br />

anlayan Ermeni komiteleri de Osmanlı idareci kadrosunu<br />

gıyaplarında idama mahkûm eder, bulundukları yerde vurulmaları<br />

için militanlarını görevlendirir.<br />

Ermeni terörist Solomon Teiliriyan, Talat Paşa’yı 15 Mart 1921<br />

günü Berlin’de; Ermeni terörist Misak Torlakyan, Azerbaycan’ın<br />

ilk İçişleri Bakanı Behbut Han Cevanşir’i 18 Temmuz<br />

İstanbul’un işgal altında olduğu dönemde Geçici Sevk ve<br />

İskân Kanunu’nun gereğini uygulamakla yöre halkını Ermeni<br />

çetecilerin katliamından kurtaran bir kısım Türk bürokratları<br />

66 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Geçmişten Geleceğe<br />

1921 İstanbul’da; Ermeni terörist Arşavir<br />

Şıracıyan, Sadrazam Sait Halim Paşa’yı 6<br />

Aralık 1921 günü Roma’da; Aram Yerganyan,<br />

Bahattin Şakir ve adı belirlenemeyen<br />

bir Ermeni terörist, Cemal Azmi Bey’i 16<br />

Nisan 1922 Berlin’de şehit eder. İşgal altındaki<br />

İstanbul’da Nemrut Mustafa Divan-ı<br />

Harbi; Diyarbakır Valisi Mehmet Reşit Bey,<br />

Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal<br />

Bey, Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret<br />

Bey hakkında verdiği idam kararlarının<br />

ardından, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları<br />

hakkında da idam kararı vermiş katil,<br />

işbirlikçi bir mahkemedir.<br />

“ALLAH, MİLLET VE MEMLEKETE<br />

ZEVAL VERMESİN”<br />

Geçici Sevk ve İskân Kanunu’nun gereğini<br />

uygulayan Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet<br />

Kemal Bey, önce döneminde yargılanır ve<br />

suçsuz bulunur. İstanbul’un işgal altında bulunduğu<br />

ortamda İngilizlerin baskısı, Ermeni<br />

yalancı şahitlerin delaleti, işbirlikçi Damat<br />

Ferit Hükümeti döneminde Nemrut Mustafa<br />

Divan-ı Harbi’nin kararı neticesinde Mehmet<br />

Kemal Bey hakkında idam kararı verilir.<br />

Hüküm, sabah beklenmeden 10 Nisan 1919<br />

günü Beyazıt Meydanı’nda infaz edilir. Mezar<br />

taşına “Millet ve memleket uğrunda şehit Boğazlıyan<br />

Kaymakamı esbakı Kemal’in ruhuna<br />

fatiha” yazılmasını vasiyet eder.<br />

“Perişan zevcem Hatice, yavrularım Müzehher<br />

ve Müşerref’e muavenet edilmesini ve<br />

yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam<br />

edilmesini, sevgili millettaşlarımın himmet<br />

ve hamiyetlerinden beklerim. Kalbim bugün,<br />

ruhum da yarın arzularımın husulüne<br />

himmeti, inşallah ebediyen yaşayacak Türk<br />

ve Müslüman kardeşlerimden dilerim. Allah<br />

millet ve memlekete zeval vermesin. Fert<br />

ölür, millet ise yaşar. İnşallah, Türk milleti<br />

yaşayacak ve isbat-ı mevcudiyet edecektir”<br />

şeklinde yazılı vasiyetini bırakır Mehmet<br />

Kemal Bey. İdam sehpasındaki son sözleri<br />

ise şöyledir:<br />

SON SÖZLER…<br />

“Sevgili vatandaşlarım… Ben bir Türk<br />

memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim.<br />

Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere<br />

yemin ederim ki ben masumum. Son<br />

sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi<br />

devletlere yaranmak için beni asıyorlar.<br />

Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun<br />

böyle adalet. Benim sevgili kardeşlerim...<br />

Asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum.<br />

Bu kahraman millet elbette onlara<br />

bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir<br />

insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve<br />

milletimize zeval vermesin.” İnfaz, 10 Nisan<br />

1919 günü normal uygulamanın dışına<br />

çıkılarak, öğleden sonra yerine getirilir.<br />

TIPKI BİR KURBAN VE<br />

BÜYÜK BİR AZİZ GİBİ<br />

Her gün yaptığı gibi Bekirağa bölüğüne<br />

oğlunu görmeye gitmekte olan Arif Bey,<br />

Beyazıt Meydanı’na geldiğinde büyük bir<br />

kalabalığın toplanmış olduğunu görür.<br />

Oğlu idam edilmiştir, oraya yığılır. Vicdan<br />

sahibi bir Türk subayı, talebi üzerine<br />

cenazeyi kendisine teslim eder. Arif Bey,<br />

oğlunun cenazesini Kemal Bey’in teyzesi<br />

İsmet Hanım’ın <strong>Kadıköy</strong> Mühürdar Sokağı<br />

67 numaradaki evine götürür. 11 Nisan<br />

1919 günü cenaze töreni yapılır. Halk<br />

hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Meydanı bir<br />

matem görüntüsü sarmış, her adımda<br />

artan cenaze alayının geçtiği sokaklarda<br />

evlerden kadınlar hıçkırarak gözyaşlarıyla<br />

mateme iştirak etmektedir. Bu hadise,<br />

Kemal Bey’i bir millet kahramanı mertebesine<br />

yükseltir. Merhumun cesedi milli bir<br />

kurban ve büyük bir aziz gibi, darağacından<br />

Türk gençliğinin muhabbetli kollarına<br />

düşer. Cenaze, <strong>Kadıköy</strong> Kadiri Mahmut<br />

Baba Mezarlığı’na gömülür. Yüreğinde Atatürk<br />

sevgisiyle yaşayan <strong>Kadıköy</strong>, Atatürk’ün<br />

TBMM’nin “Milli Şehit” payesi vererek<br />

sahip çıktığı Mehmet Kemal Bey’e vicdan<br />

borcunu yerine getirmekten uzak kalmayacaktır.<br />

Şehadetinin 100. yılında Boğazlıyan<br />

Kaymakamı Milli Şehit Mehmet Kemal<br />

Bey’i saygı ve rahmetle anıyoruz.<br />

TÜRKİYE’NİN EN YAŞLI ŞEHİT KIZI:<br />

MÜŞERREF GÜRENCİ<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan ve babasıyla ilgili tüm<br />

bilgi ve fotoğrafları kamuoyu ile paylaşmaktan<br />

hiçbir zaman kaçınmayan Mehmet Kemal<br />

Bey’in kızı Müşerref Gürenci, şu sözlerle anlatıyor<br />

babasını: “Babamı hayal meyal hatırlıyorum.<br />

İdam edildiğinde 5 yaşındaymışım.<br />

Dedem, babamın idam edildiğini bizlerden<br />

saklamıştı. İlkokula gidinceye kadar dedemi,<br />

babam biliyordum. Olayı ilk defa okula yazdırıldığım<br />

gün öğrendim. Çamlıca Kız Okulu<br />

Müdiresi, beni ve ablamı sınıfla tanıştırırken<br />

‘Çocuklar şimdi size iki kardeş getirdim.<br />

Bunlar sizin en kıymetli arkadaşlarınız olacak’<br />

dedi ve babamı anlattı. Öyle güzel anlattı ki,<br />

‘Babam idam edilmiş’ diye gururlandık.<br />

ATATÜRK’TEN BÜYÜK İLGİ<br />

Dedem, Konya’da Atatürk ile görüşmesini<br />

bizimle paylaşmıştı. Atatürk, dedemi<br />

görünce, ‘Gel bakalım devletin babası’<br />

der. Dedem ise, ‘Aman Paşam, devletin<br />

babası sizsiniz’ cevabını verir. Atatürk; ‘Sen<br />

öyle bir evlat yetiştirdin ki, o bu meşaleyi<br />

tutmasaydı biz ateşi yakamazdık. Işık tutan<br />

senin oğlundur’ cevabını verir ve hepimizin<br />

hatırını sorarak; ‘Evlatlarını bana ver, ilgileneyim’<br />

teklifinde bulunur. Dedem de ‘Onlar<br />

bana vediadır Paşa Hazretleri. Siz iaşelerini<br />

temin edin’ der. Atatürk, şöyle sonlandırır<br />

konuşmayı: ‘İstanbul’a git, 20 bin liralık bir<br />

mülk beğen. Yalnız Ermeni malı olsun.’ Bize<br />

<strong>Kadıköy</strong> ve Taksim’de birer ev satın alınır ve<br />

dört hisse olarak tescil edilir. Bir de maaş<br />

bağlanmış o dönem. Hâlâ alırım.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 67


Sanat<br />

MEHMET HACIFETTAHOĞLU:<br />

En uzak gelecek,<br />

en yakın geçmişten<br />

daha yakındır<br />

VECDİ UZUN<br />

Türk resim sanatının en önemli simalarını yetiştiren Karadeniz’in Trabzon<br />

kentinde resim serüvenine başlayan, her hamlesiyle izleyicisinde<br />

yeni yaşamlar ve yepyeni sezişleri tetiklemeyi hedefleyen Mehmet Hacıfettahoğlu,<br />

bu sayımızda sayfalarımıza konuk oldu. “En saf ve en duru<br />

haliyle sanat aşktır. Sanatçı ise aşkı yaşamasını bilendir ve yaşatmak<br />

gibi bir derdi de yoktur” mesajı veren Hacıfettahoğlu ile röportajımızın<br />

detayları için buyurun...<br />

Kendinizden, sanat ve yaşam sürecinizden bahseder misiniz?<br />

1978 yılında Trabzon’da doğdum. Lisans eğitimimi Karadeniz Teknik<br />

Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nde, yüksek lisansımı Atatürk<br />

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde tamamladım.<br />

Çocuk yaşlarda renklere olan ilgim ve malzemelere biçim verme merakım,<br />

bugün içinde bulunduğum sanat serüveninin ilk habercisiydi.<br />

Başlangıç itibariyle sahip olduğum heyecanı bugün de aynı tazeliği ile<br />

taşımaktayım. Sanat eğitimciliğimin yanında kendi atölyemde resim ve<br />

heykel dallarında çalışmaktayım.<br />

Resim-Heykel Sanatçısı Mehmet Hacıfettahoğlu kimdir?<br />

Doğası ve insanı güçlü bir devinim içinde olan hırçın Karadeniz’in üzerimde<br />

bıraktığı etkilerle kendi iç dünyamın birikimlerini kendime has,<br />

kendime özgü bir dil ile ifade etmeye çalışan bir sanat yolcusuyum. Bu<br />

yolda giderken hem resimde hem de heykelde gerçeküstü bir anlayışla<br />

izleyiciye ulaşmaya çalışan estetik ve felsefe anlayışı içindeyim.<br />

Resim ve heykelde temalarınızı belirlerken<br />

nelerden besleniyorsunuz?<br />

Bir sanat yolcusu olarak yaşadığım çevreden ve içinde bulunduğum<br />

kültürden etkilenmemek imkânsız. Üzerinde yaşadığım coğrafya, hem<br />

bölgesel hem de ulusal anlamda köklü bir tarihin ve derin bir kültürün<br />

izlerini taşımaktadır. Bunların sanatçı üzerindeki etkileri ve bu etkilerin<br />

düşsel dünyasıyla yoğrulmasıyla temaları kendiliğinden ortaya çıkarır.<br />

Bireysel olarak temalarımı belirlerken iç içe olduğum imgeleri gerçekçi<br />

olarak ele alıp, kendimce gerçek üstü bir boyuta taşırım.<br />

68 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sanat<br />

Resminizi nasıl özetleyebiliriz?<br />

Resimlerinizde vermek istediğimiz mesaj<br />

nedir? Renkleriniz ve uyumla ilgili ne<br />

söyleyebilirsiniz?<br />

Benim resmim, sadece resim değildir aslında.<br />

Olanı kopya etmek hiç değildir. Sanatçı,<br />

her hamlesiyle yeni yaşamlar ve yepyeni<br />

sezişleri tetiklemiyorsa izleyicisinde, işini<br />

eksik yapıyordur. Resim; olmayana ulaşma,<br />

bir yerde olanın da sınırlarını aşarak yeni bir<br />

insan yaratmanın, yeni bir doğa keşfetmenin,<br />

eskiye köprü kurmanın yanında<br />

geleceğe şekil vermenin adıdır.<br />

Çalışmalarımda modernizmin dayanılmaz<br />

cazibesine gelenek ve yerelliğin natürelliğini<br />

her zaman feda etmeye çalıştım.<br />

Çünkü modernizm, dayandığı temel ilkeler<br />

itibariyle tek başına yürünecek bir yol gibi<br />

gelmiyor bana. Bu yolda ancak toplumsal<br />

bir gerçek olan ritüeller, kültürel devinim ve<br />

yerel projektörler eşlik ederse yürünebilir<br />

gibi geliyor. Renklere ve uyuma sıra gelince,<br />

bunun için özel bir çabam yok. Bir yandan<br />

var olanın, diğer yandan var olmasını istediğimiz<br />

şeylerin en saf haliyle yansımasıdır.<br />

Ben olmamda ve kimliğimin oluşmasında<br />

gelenek ve göreneklerin yanında var<br />

olduğum toplumun milli-manevi, sosyal,<br />

kültürel değer yargılarını özümseyerek; Türk<br />

kültür ve sanatını evrensel değerler doğrultusunda<br />

yaşarken, aynı zamanda yaptığım<br />

işle ona katkı sunmak büyük önem arz<br />

etmiştir.<br />

Bir ressam olarak, özellikle taşrada<br />

yaşayan bir sanatçı olarak yaşadığınız<br />

sıkıntılar nelerdir?<br />

Coğrafyamızın mevcut nüfusuna oranla<br />

yetiştirmiş olduğu sanatçı sayısının yüzdesinin<br />

yüksek olması, her dönem dikkat<br />

çekmiştir. Sanatçının yetişmesinde taşranın<br />

önemli bir etken olmadığı, yıllardır yaşanan<br />

bu gerçekle algılanmaktadır. Ancak sanatın<br />

pazarı konusunda İstanbul dışında tüm<br />

Anadolu’nun taşra kabul edilmesi mümkündür.<br />

Günümüz teknolojisi ve iletişiminin<br />

sağlamış olduğu imkânlar, sanatçının<br />

önemli sanat merkezlerine ulaşmadaki<br />

birçok zorluğu kısmen de olsa ortadan kaldırmaktadır.<br />

İletişim ve ulaşımda sağlanan<br />

gelişmeler sonucunda sanat etkinliklerimin<br />

önemli kısmı İstanbul’da gerçekleşmektedir.<br />

İstanbul’daki önemli galerilerde çok<br />

sayıda sergilere katılmış olmam nedeniyle<br />

İstanbul sanat piyasası tarafından da tanınmaktayım.<br />

Yurt dışındaki etkinlikleri anlatır mısınız?<br />

Hem bireysel hem de bağlı bulunduğum sanat<br />

kurumları vesilesiyle yurtdışında zaman<br />

zaman sanatsal etkinliklere katılıyorum.<br />

Geçtiğimiz günlerde ABD Miami’de, Almanya<br />

Dortmund’da, İtalya Forli’de ve Fransa<br />

Paris’te uluslararası dört ayrı etkinlikte yer<br />

aldım. Hem ulusal hem de uluslararası etkinliklerde<br />

mümkün oldukça seçici olmaya,<br />

tanıtımımı artırmaya ve sanatımız adına<br />

kazanım sağlayabilmeye çalıştığım için, etkinliklere<br />

katılmayı tercihimde bu hususlara<br />

dikkat etmekteyim.<br />

Bir sanatsever, diğer ressamların<br />

çalışmaları varken sizin resminizi<br />

neden alsın? Alınca da farkını nasıl<br />

anlayabilsin?<br />

Bilinmelidir ki; “En uzak gelecek, en yakın<br />

geçmişten daha yakındır.” Tarih öyle ya da<br />

böyle bizi birçok değişimin ve gelişimin<br />

tanığı etmiştir. Geçmişi unutmadan daima<br />

geleceğe baktım, geçmişten bugüne-bugünden<br />

geleceğe köprü kurmaya çalıştım.<br />

Başka birinin başlattığı başlangıcın devamı<br />

değil, kendi içimde ve kendim için yarattığım<br />

bir devama başlangıç olmayı hedef<br />

olarak belirledim. Bu ilkeler doğrultusunda<br />

yaptığım çalışmaları, bilinçli bir sanat<br />

alıcısının tercih ettiğini düşünüyorum.<br />

Benim resmimin kendime ait bir anlatım<br />

dili bulunmaktadır. Birilerinin mobilyalarının<br />

veya perdelerinin rengine uyuyor<br />

diye benim resmimi almaları yerine, bu<br />

dili anlayan bir sanatseverin duvarında<br />

bulunmasını tercih ederim.<br />

Özgünlük konusunda düşünceleriniz nedir?<br />

Her sanatçının kendine has bir duruşu<br />

olmalı ve bakmakla görmek arasındaki farkı<br />

görebilmelidir. Sanatçının ortaya koyduğu<br />

sanat anlayışına ilişkin daha önce hiç görülmedik<br />

içerik ve biçimsel nitelikler açısından<br />

başka sanatçıların yaptıklarından farklılığı<br />

yanında, sanatçının yaratım tarzının farkını<br />

ortaya koyması ve tüm bunları yaparken<br />

alabildiğince özgün olması önemlidir. Bu<br />

özgün olma durumu, hem bireysel hem de<br />

kollektif mücadeleler için çok önemli bir<br />

güç merkezi oluşturur.<br />

Karadeniz’de, özellikle Trabzon’da neden<br />

bu kadar çok sanatçı yetişmektedir?<br />

Yaratma sürecini kişisel özelliklere bağlı<br />

bir kavram olarak ele alırsak, kişinin içinde<br />

bulunduğu bir toplumun yaratıcı insan<br />

varlığının oluşumu, birçok etkene bağlıdır.<br />

Bölgenin karakteristik arazi yapısı, iklimi,<br />

sosyo-kültürel çeşitliliği, kişinin gelişimindeki<br />

genetik kodlamalar, bölge insanının yaşam<br />

tarzının en belirgin örneği olan “bireysel hareket<br />

etme” ve “yaratıcı düşünme” kabiliyeti,<br />

birçok alanda olduğu gibi sanat alanında de<br />

önemli figürlerin yetişmesinde etkin olarak<br />

gözlemlenebilir. Bir sanatçının elbette yetişmesi<br />

ve isim yapması için ilgilendiği alanda<br />

eğitim süreciyle desteklenmesi gerekmektedir.<br />

Bu da bölge insanın eğitime verdiği<br />

değerle paraleldir. Bölge insanının yaratıcı<br />

düşüncesi ve yaşam tarzı olan kendine<br />

özgün ve bireysel hareket etme alışkanlıkları,<br />

sanatın her dalı için önemli figürlerin ön<br />

plana çıkmasını sağlamaktadır.<br />

Bu etkenlerin yanı sıra tarihsel, kültür-sanat<br />

ve ticaretin merkezi olma, farklı inanç ve<br />

kültürlerin harmanlandığı bir coğrafyada<br />

bulunmak ve en önemlisi var olmak için<br />

‘bireysel’ mücadele içinde yaşama alışkanlığının<br />

yaratıcı insan tiplerinin gelişiminde<br />

etkili olduğunu söylemek mümkündür.<br />

Trabzon’un “Ressamlar Şehri” olarak ön<br />

plana çıkması ve Türk resim sanatının en<br />

önemli simalarını yetiştirmesi üzerine ciddi<br />

araştırmalar yapılması gerekir. Bir sanatçı<br />

veya ressam genel karakteri olan yaratıcı ve<br />

özgün insan karakteri, bölgenin genel insan<br />

yapısında gözlemlenebilen en belirgin<br />

özelliktir diyebiliriz.<br />

Karadenizli sanatçılarla kurduğunuz<br />

‘ARTTRIO’ adlı üçlüyü ve bu tür<br />

sanatçı gruplarının sanata katkısını<br />

anlatır mısınız?<br />

“Arttrio”, klasik manada sanat grupları veya<br />

bir sanat akımı etrafında buluşan sanatçılar<br />

gibi ortak bir sanat anlayışının uygulanması<br />

için bir araya gelmemiştir. Sanatçı<br />

dostlarım Mümin Candaş ve Orhan Zafer ile<br />

birlikte oluşturduğumuz Arttrio; sanatsal ve<br />

kültürel etkinliklerin yapılması, yaşatılması<br />

ve desteklenmesinin yanı sıra birbirine<br />

destek olma, kendimize üçüncü bir göz<br />

olarak eleştirel ve yapıcı bakma, gözetme<br />

anlayışı üzerine temellendirilmiştir. Uzun<br />

zamandır yerel ve ulusal etkinliklerde bu<br />

anlayışla ortak hareket etmekteyiz. Bu<br />

birlikteliği isimlendirme ve ortak etkinlik<br />

yapma anlayışıyla “Arttrio Sanat Üçlüsü”<br />

olarak bireysel etkinliklerimiz yanında ortak<br />

etkinliklerde bu isimle sanat dünyamızın<br />

karşında olacağız. İlk etkinliğimizi de<br />

“Alegori” ismiyle Sanko Sanat Galeri’sinde,<br />

ikincisini ise Vagabond Gallery’de çok yakın<br />

tarihte gerçekleştirdik.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Sanata verdiği destek için <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />

Dergisi’ne teşekkür ederim.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 69


Geçmişten Geleceğe<br />

‘<br />

Mario Levi’den<br />

BİR CUMA RÜZGÂRI<br />

KADIKÖY’<br />

PINAR BALTACI<br />

Tarihe tanıklık etmiş bir kent olan İstanbul’u<br />

anlatırken, ona bu tanıklıkta daima yol arkadaşlığı<br />

eden <strong>Kadıköy</strong>’den bahsetmemek<br />

tarihi yanıltmak olur kuşkusuz... Bu yol arkadaşlığında<br />

İstanbul’u yazan birçok değerli<br />

kalemin <strong>Kadıköy</strong>’de yaşamış ve hâlâ yaşıyor<br />

olmasının payı büyük... Sayfalarımız bu<br />

defa tarihe not düşen bir <strong>Kadıköy</strong> duayeni<br />

Mario Levi için aralanıyor. Yepyeni <strong>Kadıköy</strong><br />

kitabıyla, okuyucuyu bir cuma günü <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

misafir ediyor değerli yazar, beni ise<br />

rüzgârlı bir akşamüstü Moda’daki evinde...<br />

Mario Levi ile Moda’dan dünyaya bakıyor,<br />

İstanbul’u konuşuyoruz.<br />

“Neler yapıyor bugünlerde Mario Levi?”<br />

diyerek başlıyorum söze. Oldukça üretken<br />

olan bir yazardan alınabilecek yegâne cevabı<br />

alıyoruz: “Bugünlerde işini ciddiye alan<br />

her romancı gibi yeni bir roman yazıyorum.”<br />

Levi’nin <strong>Kadıköy</strong> üzerine yazdığı son romanı<br />

‘Bir Cuma Rüzgârı <strong>Kadıköy</strong>’, esasında 7<br />

cilt olarak hazırlanacak bir serinin ilki...<br />

İstanbul’un başka semtlerinde geçecek<br />

serinin diğer kitapları ise neredeyse hazır:<br />

“Sırada Şişli kitabı var. Ardından onu Eminönü<br />

ve Beyoğlu kitapları izleyecek. Bunlar<br />

hazır olanlar... Kalan üç kitap ise Adalar,<br />

Suriçi yani Balat, Ayvansaray ve Anadolu<br />

Yakası’nın Boğaz şeridinde geçecek. Ancak<br />

bu kitapların hiçbiri birbirinin devamı değil,<br />

hepsinde bambaşka hikâyeler var. Devamlılık<br />

sadece insan öyküleri üzerine, karakterler<br />

tamamen farklı. İstanbul, tarihi dokusu<br />

olan derin bir şehir... Bu anlamda okuyucu,<br />

insan hikâyeleri aracılığıyla İstanbul’a da<br />

şahitlik edecek.”<br />

GİTMEYİ DEĞİL, KALMAYI SEÇEN<br />

KARAKTERLER<br />

‘Bir Cuma Rüzgârı <strong>Kadıköy</strong>’, tek bir cuma<br />

günü sabahın erken saatlerinden gece geç<br />

saatlere kadar <strong>Kadıköy</strong>’ün farklı hikâyelerine<br />

doğru bizleri bir yolculuğa çıkarıyor.<br />

Farklı yaş, inanç ve dinlere sahip bu insanlar,<br />

hayata aynı semtten ama bambaşka pencerelerden<br />

bakıyor. Mario Levi, şöyle anlatıyor<br />

kitapta yer alan karakterleri: “Okuyucu<br />

bir yandan yaşlanmış eski bir kemancının<br />

hayatına tanıklık ederken, öte yandan 50’li<br />

70 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Geçmişten Geleceğe<br />

yaşlarda işini kaybetmiş bir bankacının<br />

yaşadığı bunalımı görüyor. Diğer taraftan,<br />

yaşlanmış ve ordudan atılmış bir deniz subayına<br />

dönüyor gözler, oradan da Bursa’dan<br />

İstanbul’a gelmiş genç bir kadının hayata<br />

tutunma çabası... Daha ötede bir dövmeciyi<br />

tanıştırıyorum sizlerle, yönümüzü biraz<br />

çevirince işinde başarılı olmuş ama kızıyla<br />

problemlerini bir türlü aşamayan bir kadının<br />

hayatına tanıklık ediyorsunuz. Farklı statüde<br />

olan bu insanlar, yaralarını sarmak için sıkı<br />

sıkı tutunuyor hayata. Hiçbiri yaşam mücadelesinden<br />

kaçmış ve kaybetmiş karakterler<br />

değil. Hayata tutunuyor ve kendilerini var<br />

etmek için bir çaba gösteriyorlar. Bazen de<br />

kendileri için o kadar anlamlı işler yapıyorlar<br />

ki, bu yaralarıyla yaşamayı da öğreniyorlar.<br />

Kısacası gitmeyi değil, kalmayı seçmişler.”<br />

“KADIKÖY’DE KOZMOPOLİT<br />

BİR YAPI HÂKİM”<br />

Kendisini bir <strong>Kadıköy</strong> aşığı olarak tanımlayan<br />

Mario Levi’ye göre; “<strong>Kadıköy</strong> topyekûn aydın<br />

bir semt... Gerçek <strong>Kadıköy</strong>lüleri kesinlikle<br />

aydın insanlar olarak tanımlıyorum. Ve<br />

ayrıca <strong>Kadıköy</strong>’e gelenler de bu havaya uyum<br />

sağlıyor. Uyum içinde olmayıp, burayı sevmeyenin<br />

gelmesi de mümkün değil zaten. ‘<strong>Kadıköy</strong>lü<br />

olmak’ diye tabir edilen bir <strong>Kadıköy</strong>lülük<br />

kimliği var kesinlikle. Aydın, duyarlı ve<br />

hatta romantik insanlar <strong>Kadıköy</strong>lüler... Tüm<br />

bu özelliklerde <strong>Kadıköy</strong>’ün eski bir yerleşim<br />

yeri olmasının ve kozmopolit yapısının da<br />

payı oldukça büyük. Farklı inanç ve görüşteki<br />

birçok insanı bağrında taşıyabilmiş. İstanbul’un<br />

bugün en aydın semtleri ve ilçeleri,<br />

geçmişinde mutlaka kozmopolit bir yapı olan<br />

bölgelerdir. Şişli, Beşiktaş ve Beyoğlu’nu da<br />

bu anlamda örnek gösterebiliriz.”<br />

“KÜLTÜR SANAT FAALİYETLERİ<br />

DAHA DA ARTMALI”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de son yıllarda giderek artan kültür-sanat<br />

faaliyetlerini de değerlendiren Levi,<br />

bu anlamda dergimize şunları aktarıyor: “<strong>Kadıköy</strong>’de<br />

çok fazla kültür-sanat faaliyeti var<br />

ve bence dahası da olmalı. Çünkü <strong>Kadıköy</strong><br />

bunu kaldırır. Bildiğim kadarıyla bugünlerde<br />

irili ufaklı 50’den fazla tiyatro topluluğu<br />

bulunuyor. Tiyatronun uzun bir kriz sürecinin<br />

ardından yeniden <strong>Kadıköy</strong>’de canlandığını<br />

görmek beni mutlu ediyor. Bunun yanında<br />

çok fazla sanat galerileri ve kitap kafeler<br />

açıldı. Hepsi önemli gelişmeler... Festival<br />

sayıları daha da artabilir. <strong>Kadıköy</strong>lüler olarak<br />

yenilikleri merakla bekliyoruz.”<br />

“BİZ BİR GÖÇ ÜLKESİYİZ”<br />

Diğer taraftan yepyeni bir kitap dizisine<br />

daha başlayan Mario Levi, bu yeni kitabında<br />

16. yüzyılda İspanya’dan İstanbul’a göçü anlatıyor.<br />

“Çok seviyoruz biz göç hikâyelerini<br />

değil mi?” diye giriyorum araya, “Evet” diyor<br />

Levi: “Seviyoruz, çünkü biz bir göç ülkesiyiz.<br />

İstanbul’da üç kuşaktır yaşayan her ailenin<br />

tarihinde mutlaka bir göç hikâyesi vardır.<br />

Kafkasya, Rumeli, Anadolu hiç fark etmez.<br />

Başka bir yere ait olan insanlar, İstanbul’a<br />

girdi yüzyıllar boyunca. Hâlâ da devam ediyor<br />

bu süreç. Tarihe baktığımızda İstanbul<br />

sadece Türkiye’den değil, dünyanın birçok<br />

ülkesindeki insanları kabul ederek bağrına<br />

bastı. Bu yüzden göç hikâyelerini seviyoruz,<br />

ruhlarımıza hitap ediyor. Mesela bugünlerde<br />

çok sayıda Suriyeli göçmeni ağırlıyoruz.<br />

Yıllar sonra da onların hikâyelerini yazacak<br />

birileri mutlaka çıkacaktır.”<br />

“BİR TEK İSTANBUL YOK”<br />

Son olarak İstanbul kent kimliğini konuşuyoruz.<br />

“Herkesin biraz kafası karışık bu konuda<br />

malum, İstanbul’un da dâhil” diyor ve<br />

bırakıyorum sözü Mario Levi’ye: “İstanbul’un<br />

kafasının karışık olmasının temel nedeni, bir<br />

tek İstanbul’un olmaması. İstanbul diye bir<br />

şehir var, evet ama içine girdiğinizde birden<br />

çok İstanbul olduğunu görüyorsunuz. Her<br />

semtte de bambaşka dünyalar var. Bugün artık<br />

homojen bir İstanbul kimliğinden bahsetmek<br />

hiç kolay değil. Bu sebeple şartları çok<br />

fazla zorlamamak gerektiği kanaatindeyim.<br />

Farklılıkları olumsuz olarak değerlendirmiyorum<br />

ama bana kalırsa güzel bu yapı... Herkes<br />

kendisine uygun hayat görüşü, siyasi yapısı<br />

gibi faktörleri göz önünde bulundurarak<br />

bazı semtleri seviyor ve oralarda kendine bir<br />

yaşam kuruyor. Benim aşık olduğum İstanbul’un<br />

en güzel semti olarak nitelendirdiğim<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü sevmeyenler çok. Ben de Fatih’i<br />

sevmiyorum mesela. Saygılı olmak lazım...<br />

Bunun yanında yeni İstanbul’u da bir türlü<br />

sevemiyorum. Hani şu büyük büyük plazaların<br />

dikildiği yeni semtler... Mecbur olmadıkça<br />

yaşamam sanırım oralarda. İşte İstanbul’un<br />

kafası bu yüzden çok karışık, böyle de devam<br />

edecek gibi gözüküyor.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 71


Eğitim<br />

Kız yüzme Takımı<br />

Saint-Joseph Lisesi’nden<br />

beş spor dalında<br />

BÜYÜK BAŞARI<br />

İstanbul Saint-Joseph Fransız Lisesi; basketboldan atletizme,<br />

jimnastikten okçuluğa, yüzmeden karateye kadar birçok spor<br />

branşında antrenmanlarına devam eden 21 okul takımı ile<br />

önemli başarılara imza atmayı sürdürüyor. <strong>2019</strong> yılının başlangıcından<br />

bu yana yüzme, ritmik cimnastik, eskrim, hentbol<br />

ve yelken yarışlarında başarısından söz ettiren lise, sporcu<br />

öğrencileriyle toplamda 3 kupa ve 29 madalyanın sahibi oldu.<br />

Yüzmede 50 metre ve 100 metre serbest yarışmalarda Türkiye<br />

birincisi Selen Özbilen olurken, Zehra Duru Bilgin ise 100 metre<br />

kelebek branşında Türkiye ikincisi ünvanını aldı. İstanbul<br />

Okullar Arası Ritmik Cimnastik Yarışması il müsabakalarında<br />

ikinci olan hazırlık sınıfı öğrencisi Lara Camgözoğlu, bu sonuç<br />

ile Türkiye Şampiyonası’na gitmeye hak kazandı. Öte yandan,<br />

lisenin eskrim takımında görev alan ve uzun zamandır bu<br />

sporla ilgilenen Maya Ataç Kurtulmuş; çeyrek, yarı final ve final<br />

maçlarından başarıyla çıkarak, kılıç dalında İstanbul birinciliğine<br />

imza attı. Bununla birlikte, 2013-2014 eğitim-öğretim<br />

yılından bu yana okulda faaliyet gösteren Yelken Takımı’ndan<br />

9. sınıf öğrencisi Oytun Erdoğan, İstanbul ikinciliğine adını<br />

yazdırırken, aynı branşta hazırlık sınıfı öğrencisi Demir Çöte de<br />

İstanbul dördüncülüğüne layık görüldü.<br />

Irmak Okulları’ndan<br />

dünya başarısı<br />

Amerika ve Kanada başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinden<br />

11. sınıf öğrencilerinin katıldığı “Math League High School Contest”<br />

yarışmasında Irmak Lisesi öğrencisi Berkan Doruk Eke, dünya sekizincisi<br />

oldu. “Math League” yarışması, Amerika ve Kanada başta gelmek<br />

üzere dünyanın birçok ülkesinde uygulanan bir matematik yarışması.<br />

Öğrencilerin İngilizce ve matematik becerilerini ölçen, kendilerini<br />

diğer ülkelerdeki öğrencilerle kıyaslama fırsatı sağlayan ve 6 etaptan<br />

oluşan “Math League High School Contest” sınavına yaklaşık 100 bin<br />

öğrenci katılıyor.<br />

STUDENT WITH A PERFECT SCORE<br />

Irmak Okulları 11. sınıf öğrencisi Berkan Doruk Eke, bu sınavda<br />

okulunu başarıyla temsil ederek tüm soruları cevapladı ve “Student<br />

With a Perfect Score” listesinde yer alarak dünya sekizincisi oldu.<br />

Irmak Okulları, bu büyük başarıyı getiren öğrencisiyle ve kendisine bu<br />

süreçte rehberlik eden öğretmenleriyle haklı bir gurur duyuyor.<br />

Şampiyon İstanbul<br />

<strong>Kadıköy</strong> Lisesi!<br />

Maya Ataç Kurtulmuş<br />

Oytun Erdoğan ve Demir Çöte...<br />

Lara Camgözoğlu<br />

NUSRET KARACA<br />

<strong>Kadıköy</strong> Kaymakamlığı ve <strong>Kadıköy</strong> İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü; kültürel,<br />

sanatsal, bilimsel ve sportif etkinliklerini hız kesmeden sürdürüyor.<br />

Gençlerin yeteneklerinin gelişimine katkı sağlayan ve zararlı<br />

alışkanlıklardan uzak tutan projeleri hayata geçirmeyi hedefleyen kurumlar,<br />

geçtiğimiz günlerde <strong>Kadıköy</strong> Spor Şenlikleri’ni gerçekleştirdi.<br />

Şenlik kapsamında düzenlenen Liseler Arası Basketbol Şampiyonası’nda<br />

İstanbul <strong>Kadıköy</strong> Lisesi Kız Basketbol Takımı, rakiplerini mağlup<br />

ederek <strong>Kadıköy</strong> şampiyonu oldu. Koçluğunu okulun beden eğitimi öğretmenlerinden<br />

Elif Arifağaoğlu’nun üstlendiği takımı şampiyonluğa şu<br />

öğrenciler taşıdı: İrem Ünlü, Pelin Ünlü, Sudenaz Bingöl, Gizem Yıldız,<br />

Doğa Tok, Ceren Bozkurt, İlayda Bekdemir, Ceren Daşdemir.<br />

72 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Ressm ve fotoğraf sanatında usta ssmlerden profesyonel eğğttmler alabbllr,<br />

kenddnnzz bu konuda gellşttrebbllrssnnz...<br />

Caddebostan Mah. Bağdat Cad. Köksal Apt. No: 317 Kat: 3 Daare: 7 <strong>Kadıköy</strong> - İstanbul / Turkey<br />

Tel: +90 216 356 10 07<br />

Gsm: +90 533 165 49 70 E- Maal: nfo@jasmmnearthouse.com


Eğitim<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de<br />

TÜRKAN ŞORAY<br />

COŞKUSU<br />

CENAY TOPRAKKAYA<br />

Yeşilçam’ın sultanı Türkan Şoray, <strong>Kadıköy</strong><br />

Halk Eğitim Merkezi’nde sevenleriyle<br />

buluştu. <strong>Kadıköy</strong> İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü<br />

tarafından düzenlenen “<strong>Kadıköy</strong> Eğitim<br />

Atölyeleri Gençlik Buluşmaları” kapsamında<br />

“Gönüllerden Tuvallere Türkan Şoray” isimli<br />

serginin açılışını yapan Şoray’ı görmek isteyen<br />

hayranları, adeta birbirleriyle yarıştı.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Kaymakamı Dr. Mustafa Özarslan<br />

ve <strong>Kadıköy</strong> İlçe Milli Eğitim Müdürü<br />

Sadık Aslan’ın da hazır bulunduğu etkinlik<br />

kapsamında <strong>Kadıköy</strong> Halk Eğitim Merkezi<br />

Tiyatro Topluluğu, Türkan Şoray’ın oynadığı<br />

üç farklı filmi tiyatroya uyarlayarak sahnede<br />

sergiledi. Büyük bir keyifle oyunları izleyen<br />

ve zaman zaman duygusal anlar yaşayan<br />

Türk sinemasının unutulmaz ismi, ardından<br />

gençlerle buluşarak kendisi adına açılan<br />

sergiyi ziyaret etti.<br />

“ÖLENE KADAR KALBİMDESİNİZ”<br />

Keyifli organizasyon için yetkililere teşekkürlerini<br />

ileten ve sergiyi çok beğendiğini<br />

dile getiren Türkan Şoray; “Bütün kursiyerlerin<br />

sanatkâr ellerinden öpüyorum. Her<br />

eser gerçekten kalpten yapılmış. Bugün<br />

meslek hayatım boyunca unutmayacağım<br />

bir gün daha yaşıyorum. Sizler ölene kadar<br />

kalbimdesiniz” şeklinde konuştu. Programın<br />

sonunda hayranlarıyla bir araya gelerek<br />

fotoğraf çektiren, imza veren ve sohbet<br />

eden Şoray’a kendisi için yapılan tablolar,<br />

eser sahipleri tarafından hediye edildi.<br />

Otizme pedal çevir<br />

PINAR BALTACI<br />

Hamit İbrahimiye Özel Eğitim Uygulama<br />

Okulu, Dünya Otizm Farkındalık Ayı’na<br />

özel dört farklı etkinliğe imza attı. Otizm<br />

spektrum bozukluğu olan bireylere yönelik<br />

toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla<br />

organize edilen etkinlikler arasında ‘Otizme<br />

Pedal Çevir’ bir hayli ilgi gördü.<br />

Çocuklar, okul öğretmenleri ve velilerin<br />

katıldığı etkinlik kapsamında Selamiçeşme<br />

Özgürlük Parkı’nda bisiklet turu atıldı.<br />

Projenin olgunlaşma sürecinde bisiklet<br />

kullanmayı öğrenen 34 çocuk ve öğretmenler,<br />

park içerisinde otizme farkındalık<br />

yaratmak adına balonlar ve özel hazırlanan<br />

tişörtlerle turladı. Etkinliğe ilişkin gazetemize<br />

açıklamalarda bulunan Özel Eğitim<br />

Öğretmeni Nurullah Aybar; “Otizm spektrum<br />

bozukluğu olan bireye bisiklet sürme<br />

becerisi kazandırmak, birey için ekstra bir<br />

hareket sağlar. Sedanter yaşamdan biraz<br />

da olsa uzaklaşan otizmli bireyin davranışlarında<br />

önemli ölçüde değişimler sağlanır.<br />

Bu çocuklar<br />

bisiklet sürme<br />

becerisini<br />

kazanırken kas<br />

koordinasyonları,<br />

ince motor,<br />

kaba motor<br />

becerileri gelişir ve refleksleri artar” bilgilerini<br />

vererek, projenin gelişme sürecini şu<br />

sözlerle anlattı:<br />

BİSİKLET KULLANAN ÇOCUKLARDA<br />

DEĞİŞİM OLUMLU YÖNDE<br />

“Bisiklet kullanan otizmli çocuklar, psikolojik<br />

olarak başarı duygusunu tadar ve kendileri<br />

hakkında olumlu benlik duygusu geliştirir.<br />

Bu durum da özellikle ergenlik dönemlerini<br />

daha sağlıklı yaşamalarını sağlar. Bizler de<br />

bir grup öğretmen olarak ‘Otizme Pedal<br />

Çevir’ projesini okulumuzda hayata geçirdik.<br />

Proje kapsamında bisiklet kullanmayı<br />

öğrenen ve bunu düzenli bir aktiviteye dönüştüren<br />

çocuklarımızda olumlu değişimler<br />

gözlemledik. Bu gözlemler sonucunda çalışmanın<br />

devamına karar verildi. Şu an bisiklet<br />

kullanmayı öğrenen çocuk sayısı 34’e çıktı.<br />

Bugün de bu farkındalığı artırmak adına<br />

çocuklarımızla parkta keyifle turladık.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 75


Kişisel Gelişim<br />

Bilginin izinde özgün bir mekân:<br />

UMAY BİLİM,<br />

SANAT VE YAŞAM<br />

MERKEZİ<br />

PINAR BALTACI<br />

2017 yılında kendi deyimleriyle “Anka Kuşu misali küllerinizden<br />

doğup, olanı olduğu gibi kabul ederek içinizde varolan<br />

‘Ben’e ulaşmak üzere yürüdüğünüz yolculukta, sizlere doğru<br />

bilginin asistanlığını yapmak için” kurulan Umay Bilim, Sanat<br />

ve Yaşam Merkezi, kısa süre içerisinde gerek eğitmenleri<br />

gerekse müdavimleri ile kocaman bir aile olmayı başardı.<br />

Çeşitli etkinlikler, atölyeler ve üretimlerin yer aldığı merkezin<br />

kurucusu, Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu Profesyonel<br />

Koç Mehtap Kurbanzade ile bir araya geldik.<br />

“Bilinçli bir şekilde aldığınız bilgiyi içselleştirmek, kendinize<br />

özgü, özgürce kullanıp, hem size hem de herkese katkısı<br />

olacak şekle dönüştürmek ve bunları paylaşınca ortaya çıkarabileceğiniz<br />

yeni dünyayı görmek ister misiniz?” sloganıyla<br />

yola çıkan Umay, Mehtap Kurbanzade’nin kendi yolculuğunda<br />

deneyimlediği birçok farklı alandaki atölye çalışmalarıyla<br />

sizi, hayatlarınıza kendi imzanızı atmaya davet ediyor.<br />

MEHTAP KURBANZADE’DEN KOÇLUK SEANSLARI<br />

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay<br />

Bilimleri Bölümü’nde okuduktan sonra İç Mimarlık eğitimi<br />

alan Kurbanzade, merak duygusuyla çıktığı iç yolculuğunda<br />

doğru soruları sorarak, birçok farklı alanda 20’ye<br />

yakın eğitimi harmanladığı Umay Bilim, Sanat ve Yaşam<br />

Merkezi’nde hayata geçirmiş. Şöyle devam ediyor Mehtap<br />

Kurbanzade’nin hikâyesi:<br />

76 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Kişisel Gelişim<br />

“Uzun yıllar aile işimizle ilgilendim. O süreçlerde<br />

çocuklarım çok küçüktü, hayatımın büyük<br />

kısmını onların bakımına ayırdım. Fakat<br />

hayatımda bir eşik, kırılma noktası yaşadım<br />

ve eşimi kaybettim. Herkesin hayatında bir<br />

kırılma anı oluyor. Benim de kendime yolculuğum<br />

böyle başladı. Sormaya ve sorgulamaya<br />

başladım. Bilim alanında okumuştum<br />

zaten, bu kez kendimi sanata verdim. Sanat<br />

Tarihçi ve Heykeltıraş Arşo Kasparyan’ın<br />

sanat tarihi derslerine ve heykel atölyesine<br />

katıldım. Cam Ocağı Vakfı’nda Frantisheck<br />

Janak ve Chad Holliday kalıpla şekillendirme,<br />

Marc Ditzler füzyon cam ve Vladimir<br />

Klein soğuk cam şekillendirme atölyelerinde<br />

teknik dersler aldım. Aynı dönemde Ressam<br />

Valerie Çelebi’den desen dersleri aldım. Böylelikle,<br />

sanatın ve bilimin de içinde olduğu<br />

kendi yaşam yolculuğuma devam ederken,<br />

bütünsel bakış açısıyla kurduğum Umay<br />

Bilim, Sanat ve Yaşam Merkezi’nde 2013<br />

yılında aldığım ICF Erickson Koçluğu Eğitimi<br />

ve 15 yıldır deneyimlediğim rüya analizinin<br />

iyileştirici gücüyle harmanladığım koçluk<br />

seanslarına devam ediyorum.”<br />

‘UMAY’, CESARETLİ<br />

DÖNEMLERİN ÜRÜNÜ<br />

İlgilendiği tüm alanlarda yolculuğuna<br />

merak duygusunun büyüsüyle başlayan<br />

Kurbanzade; “Hayatımın bir döneminde<br />

Doç. Dr. Psikiyatr Nusret Kaya ile tanıştım.<br />

Bu tanışma sonucunda rüya analizlerinin<br />

hayatımda önemli bir yeri oldu. Rüyalarımız<br />

bize atalarımızdan kalan bazı genetik<br />

unsurların habercisi olabiliyor. Rüya analizi<br />

seanslarımız ile bu anlamda yeni kapılar<br />

aralıyoruz. Bunun yanında çok sayıda<br />

kişisel gelişim eğitimlerine de katıldım. İşin<br />

özünde her zaman merak etmek ve soru<br />

sormak vardı. Sorulara cevaplar ararken<br />

bazı kapılar açıldı, bazıları ise tamamen<br />

kapandı. Böyle eleme usulü ile ilerledim<br />

yaşamımda. Çünkü bir şeyleri seçebilmek<br />

için öncelikle bilgi sahibi olabilmek gerekiyor.<br />

Bilgin yoksa seçemiyorsun. Cesaretli<br />

davrandım ve sonuçlarını aldım. Umay da<br />

bu cesaretli dönemlerin ürünü olarak çıktı<br />

ortaya” diyor.<br />

“SANAT BENİ ÇOK GÜÇLÜ YAKALADI”<br />

Bütün yolculuğu boyunca çok farklı alanları<br />

deneyimleyen Mehtap Kurbanzade,<br />

bireyin farkındalığını geliştirecek en önemli<br />

unsurları Umay’a taşımayı başarıyor:<br />

“Kendimin deneyimleyip faydasını görmediğim<br />

hiçbir eğitim yok bu çatı altında.<br />

Çalışmalarımızı üç başlık altında topladık;<br />

Bilim, Sanat ve Yaşam... Bunların hiçbiri<br />

birbirinden bağımsız değil. Hayatımdaki<br />

tüm deneyimlerde bilgiyi alarak okudum,<br />

gezdim ve gördüm. Eğitimlere gittim.<br />

Sanat beni çok güçlü bir şekilde yakaladı.<br />

Yaşadığım süreçleri Umay’a taşıdım. Merkezimiz<br />

hem bedene, hem sanata ait, hem<br />

de bilimsel bilgiye hizmet ediyor.”<br />

BİLİMSEL BİLGİNİN IŞIĞINDA<br />

BİRBİRİNDEN FARKLI ATÖLYE VE<br />

ETKİNLİKLER<br />

Umay’ın aynı zamanda hayallerinin de<br />

ürünü olduğunu ifade eden Kurbanzade,<br />

sözlerinin devamında şunları dile getiriyor:<br />

“Bu merkez ilk zamanlarda koçluk eğitimlerine<br />

destek sunmak amacıyla ortaya<br />

çıktı. Hem kendim için hem de diğer koç<br />

arkadaşlarımıza alan yaratmaktı amacımız.<br />

Bugünlerde ise çok çeşitli atölye çalışmalarımız<br />

mevcut. Öncelikle nefes eğitimlerinden<br />

bahsetmek isterim. Çok önemli,<br />

çünkü doğal bebeklik döneminde çok iyi<br />

bildiğimiz nefes almayı büyüdükçe unutuyoruz.<br />

Biz de yapılan her şey, bir nevi bizlerde<br />

var olan bilgileri hatırlamaya dönük.<br />

Felsefe, Okuma, Yaratıcı Yazarlık atölyelerimiz<br />

özellikle en çok tercih edilenlerden.<br />

Kendini bilme, kendin olma yolculuğunda<br />

yanımızda olacak bir psikologumuz var. Bireysel<br />

seanslarımız oluyor. Dileyenler aile<br />

danışmanlarıyla da görüşebiliyor. Bunun<br />

yanında sık sık etkinlikler gerçekleştiriyoruz.<br />

Mesela, masal etkinliklerimizde müzik<br />

eşliğinde çok keyifli vakitler geçiriyoruz.<br />

Hakikati duymak güzel ama bunu masal<br />

eşliğinde hissetmek hepimizde farklı<br />

duyguları uyandırdı. Bunun yanında hem<br />

çocuk hem de yetişkinlere drama eğitimi<br />

veriyoruz.”<br />

YENİ DÜNYAYI GÖRMEK İSTER MİSİNİZ?<br />

İnsan gücünün farkında olarak yola çıktıklarını<br />

ifade eden Mehtap Kurbanzade,<br />

son olarak şöyle sesleniyor <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />

Dergisi okuyucularına: “Kendini, hayatını,<br />

bedenini, dünyayı seven kadınların doğurduğu<br />

çocukların, travmasız hamileliklerin<br />

gücünü ve dünyamızı nasıl iyileştireceği<br />

bilgisini paylaşmalıyız. Umay’la Yaşam<br />

Döngüsü Eğitimleri’nin temelini oluşturan<br />

Bilim, Sanat ve Yaşam üçgeninde zihinsel,<br />

ruhsal ve bedensel öğretiler sunuyoruz.<br />

Artık kendi çekirdeğimize, özümüzdeki<br />

potansiyelimize ulaşmanın zamanı geldi<br />

diyen ve bunun için çalışan öğretilerin<br />

arttığı, bilgiye ulaşımın daha çabuk olduğu<br />

Yeni Çağ’da biz de tek bir soru soruyoruz;<br />

bilinçli bir şekilde aldığınız bilgiyi içselleştirmek,<br />

kendinize özgü, özgürce kullanıp,<br />

hem size hem de herkese katkısı olacak<br />

şekle dönüştürmek ve bunları paylaşınca<br />

ortaya çıkarabileceğiniz yeni dünyayı<br />

görmek ister misiniz?”<br />

Umay Bilim Sanat Yaşam Merkezi<br />

Öncü Sok. Büyükhanlı Konutları<br />

B2 Blok D: 20 Suadiye - <strong>Kadıköy</strong><br />

0216 362 39 40 \ 553 952 39 40<br />

bilgi@umaylayasam.com<br />

“Yeni açtığımız ve çok önemsediğimiz<br />

bir atölye çalışmasından da<br />

bahsetmek isterim. Eğitimlerimize<br />

katılan yetişkin ve genç bireyler,<br />

kendi anne babaları için neler yapabileceğimizi<br />

soruyor. Ben de bir<br />

süredir aklımda olan ‘Başka Pencere’<br />

programını hayata geçirmeye<br />

karar verdim. Başka Pencere +60<br />

yaş üstü için Yoga, Yaratıcı Drama,<br />

Sanat Terapi, Kitap Okuma eğitimlerinin<br />

yer aldığı 1 günlük kamp gibi<br />

bir program. Haftada bir ya da iki<br />

gün sabah 11:00’den akşam üstü<br />

16:00’ya kadar Umay’da bir araya<br />

geliyorlar. Güne sabah yogası ile<br />

başlıyor, kitap sohbetleriyle devam<br />

ediyorlar. Onların yaş grubu için<br />

oldukça kıymetli ve sağlıkları adına<br />

önem taşıyor. Yani, Umay çatısı<br />

altında her yaş grubu için bir eğitim<br />

mutlaka var. Herkesi bekleriz.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 77


Geçmişten Geleceğe<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

“19 <strong>Mayıs</strong>’ın 100. Yılı” Sergisini Halkla Buluşturuyor<br />

“İZMİR’İN DAĞLARINDA<br />

ÇİÇEKLER AÇAR”<br />

(R. SERTAÇ KAYSERİLİOĞLU KOLEKSİYONU)<br />

19 <strong>Mayıs</strong> 1919 günü başlayan Kurtuluş Savaşımız süresince kırmızı beyaz renkleriyle ellerde<br />

sallanan “El Dikimi Türk Bayrakları”, aslında “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar” marşındaki<br />

o açan çiçekler… İşte; o dönemin el dikimi göz nuru bayrakları, R. Sertaç Kayserilioğlu’nun<br />

Fenerbahçe Stadı’nda açılan bu anlamlı sergisine de adını vermekte.<br />

Dönemin El Dikmesi Türk Bayrakları, 1920’<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

CENAY TOPRAKKAYA<br />

Aziz vatanımızın işgalini takiben verdiğimiz “Milli<br />

Mücadele” yıllarında, İşgal Kuvvetleri’ne karşı verdikleri<br />

mücadeleler ve Anadolu’da Ulu Önder Mustafa Kemal<br />

Paşa’nın ordularına silah aktarımında üstlendikleri ulvi<br />

görevleri nedeniyle, “Kuvayi Milliye” ruhunu <strong>Kadıköy</strong>’den<br />

buram buram yansıtmış Fenerbahçe Spor<br />

Kulübü, özgürlük mücadelemizin başladığı “19 <strong>Mayıs</strong><br />

1919’un 100. Yılı”nı anma programı çerçevesinde, “İzmir’in<br />

Dağlarında Çiçekler Açar” isimli çok anlamlı bir<br />

sergiyi Başkan Ali Koç ve Yönetim Kurulu önderliğinde<br />

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda halka açıyor.<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü Tarih Müze ve Arşiv Kurulu Yönetim<br />

Danışmanlığı görevini de sürdüren Dr. R. Sertaç<br />

Kayserilioğlu’nun, “1. Dünya Savaşı, İşgal Dönemi /<br />

İstiklal Savaşı Koleksiyonu” dallarında ulusal ve<br />

78 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Geçmişten Geleceğe<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç, özel<br />

koleksiyonlarını sergi aracılığında kulübü ile<br />

paylaşan Araştırmacı - Koleksiyoner<br />

Dr. R.Sertaç Kayserilioğlu ile.<br />

İşgal Dönemi ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde (1919-1923) kullanılmış objeler sergi vitrinlerinde.<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

uluslararası alanda Altın Madalya ödülleri<br />

kazanmış geniş çaptaki özel koleksiyon,<br />

şanlı ordumuz İzmir’e girerken kırmızı beyaz<br />

renkleriyle ellerde sallanıp “İzmir’in Dağlarında<br />

Çiçekler Açar” marşına konu olan<br />

“El Dikimi Türk Bayrakları” eşliğinde, 16-24<br />

<strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihleri arasında Fenerbahçe<br />

Saracoğlu Stadı 1907 Tribünü iç salonunda<br />

sergileniyor.<br />

Orijinal/asılları ile sergilenen ve 1919-1923<br />

yılları arasında kullanılmış bu objeler<br />

arasında; İşgal Dönemi’ne ait obje ve dokümanlar,<br />

Osmanlı/Türk ve İngiliz, Yunan,<br />

Fransız ordularına ait İstiklal Savaşı’nda kullanılmış<br />

tüfek, tabanca kılıç, süngü, kama<br />

ve benzeri silahlı çarpışma objeler, top<br />

barutu fıçıları, Yunan Ordusu’nun kaçarken<br />

savaş alanında bıraktığı büyük “Cephane<br />

Sandıkları”, 1921-1923 tarih kayıtlı tüfek<br />

mermileri, şarapnel parçaları, havada<br />

çarpışan mermiler, top mermileri, el bombaları,<br />

yaralı taşıma sedyeleri, cephe gerisi<br />

savaş fotoğrafları, madalyonlar, mataralar,<br />

siper kazma araç gereçleri, Hilal-i Ahmer<br />

bayrakları, cephede sargı mahallerinde<br />

kullanılacak ilk yardım sağlık malzemeleri,<br />

dönemin haberleşme ve aydınlatma araçları,<br />

cepheden yollanmış asker mektupları,<br />

cephe yazışmaları, savaş planları, dönemin<br />

asker potinleri, botları ve sair asker giysileri,<br />

asker özel eşyaları (tabak, çatal, çakmak,<br />

mühür) vb. gibi yaklaşık 500 adet obje ve<br />

doküman yer almakta.<br />

Konuya ilişkin olarak Araştırmacı / Yazar<br />

ve Koleksiyoner Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu<br />

dergimize özel şu açıklamalarda bulundu:<br />

“Aziz vatanımızın ‘İşgalden Kurtuluşa’ geçirdiği<br />

evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması<br />

işlevinin; Türk ulusuna ödenmesi gereken<br />

önce bir borç, sonra da ulvi bir görev olduğu<br />

gerçeğinden hareketle, Fenerbahçe Spor<br />

Kulübümüzün ev sahipliğinde açılmış olan<br />

‘İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar’ isimli<br />

bu çok anlamlı sergi; tarihin en önemli<br />

dönüm noktalarından birini oluşturan Milli<br />

Mücadele ve Kurtuluş Savaşı’mızın, aslında<br />

vatan toprağı savunması için tek vücut<br />

bulmuş hangi ecdadın torunları olduğumuz<br />

inancını günümüze değin beraberinde getirmiş<br />

bir ‘Kahramanlık Destanı’ olduğunu<br />

günümüz insanına sunmak ve bu vatan için<br />

Şanlı Mehmet’lerimizin kullandığı çarıklar ve özel<br />

eşyalar, bu sergide yer alan objeler arasında...<br />

(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />

kanını canını vermiş tüm şehit ve gazilerimizi<br />

bir kez daha anmak gayesi içinde açılmış<br />

bir sergidir.<br />

Söz konusu vatan olduğunda tabiidir ki Fenerbahçe<br />

Spor Kulübü’müz gibi yurt sathına<br />

yayılmış tüm spor kulüplerimize kayıtlı yüzlerce<br />

ve yüzlerce sporcu, önce Çanakkale’de<br />

ve Yemen’de, sonra da Sakarya’da, İnönü’de<br />

ve İstiklal Savaşı’mızın tüm cephelerinde,<br />

bu vatan için hizmetler vermiş ve bu vatan<br />

yolunda şehit düşmüşlerdir.<br />

İşte bu uğurda; Fenerbahçe Spor Kulübü<br />

sporcularından Şehit Arif, Şehit İzzi Ahmet,<br />

Şehit Nurettin’ler ile başlayan, Beşiktaş Kulübü<br />

sporcularından Şehit Asım, Şehit Kaptan<br />

Kazım, Şehit Rıdvan Bey’lerle devam eden<br />

ve Galatasaray Kulübü sporcularından Şehit<br />

Kaleci Hamdi, Şehit Kürt Celal, Şehit Hasnun<br />

Galip’lerle süren, vatan sathına yayılmış tüm<br />

kulüplerimize mensup yüzlerce ve yüzlerce<br />

sporcuyu günümüz insanına sunmak ve<br />

başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere, bu<br />

vatan için kanını canını vermiş tüm şehit ve<br />

gazilerimizi bir kez daha anmak arzusundayız.<br />

Unutulmamalıdır ki; bu topraklar ve<br />

ecdadımız, bizim onlara sahip çıktığımız<br />

ölçüde bizimdir. ”<br />

İstanbul İl Eğitim Müdürlüğünce il sınırlarımız içinde yer alan tüm okullarımıza yapılan yazılı<br />

çağrı sonucu yoğun bir ilgi gören sergi, Sertaç Kayserilioğlu’nun anlatımları eşliğinde yine<br />

Fenerbahçe Kulübü’nde yine öğrencilerle buluşuyor.<br />

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce il<br />

sınırlarımız içinde yer alan tüm okullarımıza<br />

yapılan yazılı çağrı sonucu yoğun bir ilgi gören<br />

bu sergi, 20-24 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihleri arası<br />

10.00-17.00 saatlerinde ücretsiz olarak tüm<br />

halkımızca ziyaret edilebilecek. (Sergiyi toplu<br />

halde ziyaret etmek isteyen okullar ya da halk<br />

gruplarının, 444 1907 nolu telefon hattından<br />

rezervasyon yaptırmaları gerekmekte.)<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 79


TERRY HASON 0535 360 44 28


Bağdat Magazin<br />

Bağdat Caddesi Derneği, geçtiğimiz günlerde<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na<br />

bir ziyaret gerçekleştirdi. Cadde’ye yönelik<br />

fikirlerini sunan ve Odabaşı’nın projelerini<br />

dinleyen dernek yönetimi, <strong>Kadıköy</strong>’de çok başarılı<br />

bir dönem geçeceğini düşündüklerini ifade etti.<br />

Bağdat Caddesi Derneği’nden<br />

ilk toplantı<br />

Geçtiğimiz ay kurulan Bağdat Caddesi Derneği,<br />

ilk toplantısını hayata geçirdi. Erenköy<br />

Divan Pastanesi’nde gerçekleşen toplantıda<br />

konuşan Bağdat Caddesi Derneği Başkanı<br />

Ali Güvenç Kiraz, şunları söyledi:<br />

“Bağdat Caddesi Derneği olarak siyasi<br />

anlamda hiçbir taraf tutmadan, sadece<br />

Bağdat Caddesi’nin eski önemli gücünü<br />

geri kazanmasını ve yine devamında<br />

dünyanın önemli markalarını, festivallerini,<br />

sanatçılarını davet edebilir noktaya gelerek,<br />

kaliteli turisti de Cadde’ye çekebilen ve<br />

Galip Paşa Çeşmesi<br />

restore edildi<br />

Tarihi neredeyse Galip Paşa Camii kadar eski<br />

olan Erenköy Galip Paşa Çeşmesi, yıllar sonra<br />

restore edildi. Uzun süredir bakımsızlığıyla<br />

çevre sakinlerinin merceği altında olan çeşme,<br />

sonunda eski görkemine kavuştu. Büyük<br />

titizlikle yürütülen restorasyon çalışmaları<br />

kapsamında çeşmenin mermer dış cephesi<br />

temizlenerek, halkın kullanımına açıldı.<br />

Galip Paşa Camii’nin bahçe kısmında bulunan<br />

çeşme, gelip geçenlerin rahatça faydalanabilmesi<br />

açısından sokağa bakıyor. Galip<br />

Paşa Camii’nden kısa süre sonra yapıldığı<br />

düşünülen çeşme, bugünlere kadar faaliyetini<br />

sürdürebilmeyi başarmış. Galip Paşa<br />

Camii’nin tarihi ise kaynaklarda şöyle yer<br />

alıyor: “Türkiye’nin İstanbul ilinin <strong>Kadıköy</strong> ilçesine<br />

bağlı Erenköy mahallesinde, Bağdat<br />

barındıran bir yapıya kavuşturulmasını<br />

amaçlıyoruz. Bağdat Caddesi Derneği bu<br />

konuda çalışma yapan, burada barınan,<br />

sanatını üreten, iş yeri sahibi tüm gerçek<br />

ve tüzel kişilere açık bir dernek olarak<br />

kurulmuştur.”<br />

Derneğin ilk toplantısına Başkan Ali Güvenç<br />

Kiraz’ın yanı sıra Barış Kılıç, Yücel Gündüz,<br />

Feray Temür, İbrahim Çehreli, Tolga<br />

Şahlıoğlu, Erdem Kösoğlu, Enes Bayramoğlu,<br />

Mehmet Terece ve Mehmet Kuriş gibi<br />

isimler katılım gösterdi.<br />

Caddesi üzerinde bulunan cami... Osmanlı<br />

padişahları Abdülaziz ve II. Abdülhamid<br />

zamanında valilik ve nazırlık yapan Galip<br />

Paşa tarafından, ölümünden dört yıl önce<br />

1898’de yaptırılmıştır. Yapımı 1899’da sona<br />

ermiştir. İlave bölümü ise 1985 yılında Hacı<br />

Süleyman Tarman tarafından yapılmıştır.”<br />

Can dostlarımızla<br />

güzel bir<br />

gün<br />

Güneşin yüzünü göstermesiyle birlikte<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüler, Bağdat Caddesi başta<br />

olmak üzere yeşil alanlara ve sahillere<br />

akın ediyor. Can dostlarımız da güneşin<br />

ve temiz havanın tadını çıkarıyorlar<br />

elbette. Objektiflerimize can dostlarıyla<br />

top oynayan, koşan, çimlerde yuvarlanan,<br />

yorulup bir gölet kenarında<br />

dinlenen onlarca güzel insan takıldı ki,<br />

kendimize “Biz bu kadar hayvansever<br />

miydik?” diye soramadan edemedik.<br />

“BANA ÇOK GÜZEL BAKIYORLAR,<br />

MERAK ETMEYİN!”<br />

Bilindiği üzere <strong>Kadıköy</strong>, ülkemiz genelinde<br />

en hayvansever ilçelerden biri. Sokak<br />

hayvanları ile ilgili olarak hem bireysel<br />

hem de örgütlü olarak birçok çalışmanın<br />

hayata geçtiği <strong>Kadıköy</strong>’de hemen her<br />

sokakta kedi evleri var. Bununla birlikte<br />

boynunda “Ben bu sokağın köpeğiyim.<br />

Bana çok güzel bakıyorlar, merak<br />

etmeyin!” yazılı tasmalarla uyuklayan<br />

köpekler görmek de mümkün. Hiçbir<br />

menfaat gütmeksizin sevgimize sadece<br />

sevgi ile karşılık veren can dostlarımız ve<br />

siz değerli hayvanseverlerin bu güzel anlarına<br />

tanık olmak, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi<br />

olarak bizleri çok mutlu ediyor.<br />

SATIN ALMAYIN, SAHİPLENİN!<br />

Son olarak, bilindiği üzere <strong>Kadıköy</strong><br />

Belediyesi’nin Hayvan Barınağı var.<br />

Lütfen satın almayın, sahiplenin ve bir<br />

cana yuva olun. Çünkü onların size çok<br />

ihtiyacı var. Hem kimbilir, belki sizin de<br />

onlara ihtiyacınız vardır?<br />

82 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Bağdat Magazin<br />

CKM’de bir<br />

yaz gecesi rüyası<br />

Ünlü oyuncular Levent Üzümcü ve Sezai Aydın, “Bir Yaz Gecesi Rüyası”<br />

isimli oyun ile Caddebostan Kültür Merkezi’nde <strong>Kadıköy</strong>lü tiyatroseverlerle<br />

buluştu. Üzümcü ve Aydın’ın performansı büyük beğeniyle<br />

karşılandı. William Shakespeare’in yazıp, Aleksandar Popovski’nin<br />

yönettiği Bir Yaz Gecesi Rüyası, Levent Üzümcü ve Sezai Aydın başta<br />

olmak üzere geniş bir oyuncu kadrosuyla sahneye taşındı.<br />

Sanata ve sanatçıya hak ettiği değeri veren <strong>Kadıköy</strong>lüler, oyun bitiminde<br />

büyük bir coşku ile tiyatro emekçilerini ayakta alkışladı. <strong>Kadıköy</strong><br />

izleyicisinin her zaman bambaşka olduğunu dile getiren Levent<br />

Üzümcü, oyun sonunda cep telefonundan ekibiyle birlikte sahneden<br />

izleyicileri de kapsayacak şekilde bir özçekim gerçekleştirdi.<br />

Red Bull Uçuş Günü<br />

Caddebostan’da!<br />

Cesur ve eğlence düşkünü uçuş ekiplerinin yaratıcılıklarını<br />

göstereceği Red Bull Uçuş Günü, 6 yıl sonra İstanbul’a geri<br />

dönüyor. Uçuş ekipleri, hayal gücüyle kanatlandırdıkları<br />

uçuş araçlarıyla 30 <strong>Haziran</strong> Pazar günü Caddebostan’da<br />

6 metrelik rampadan serin sulara atlayacak.<br />

2013’te 140 bini aşkın kişiyi<br />

ağırlayan Caddebostan, bir kez<br />

daha Red Bull Uçuş Günü’ne ev<br />

sahipliği yapacak. Uçuş Günü’nde<br />

jüri, yarışmacıları sadece uçuş<br />

mesafesiyle değil, aynı zamanda<br />

yaratıcılık ve uçuş öncesinde gerçekleştirilecek<br />

performanslarına<br />

göre de değerlendirecek.<br />

Yasemin Kumral<br />

okurlarıyla buluştu<br />

Sevilen yazar Yasemin Kumral, Nezih Kitabevi Şaşkınbakkal’da<br />

düzenlenen imza gününde okurları için<br />

kitaplarını imzaladı. “Bir İstanbul Varmış” isimli romanının<br />

yanı sıra “Sen O’sun İşte” isimli şiir kitabını da<br />

imzalayan Kumral, okurlarıyla bol bol sohbet ederek<br />

kitaplarına dair bilgiler sundu.<br />

SIRADIŞI HİKÂYELER<br />

Küçük yaşlardan bu yana yazı yazdığını ifade eden yazar,<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne şunları söyledi: “1988 yılından bu<br />

yana uzun soluklu olarak yazıyorum. ‘Sen O’sun İşte’ isimli<br />

kitabımda hem kendimin hem de yakın dostlarımın başından<br />

geçen sıradışı hikâyelere yer verdim. Şu an basılmayı bekleyen<br />

yaklaşık yedi kitaplık hikâyem daha var. Zamanla onları da<br />

okurlarımla paylaşacağım.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 83


Bağdat Magazin<br />

İlk konuğumuzu ağırlıyoruz:<br />

CAN DURANYILDIZ<br />

CADDE<br />

SOHBETLE<br />

SAVAŞ GÜVEN<br />

Her zamanki gibi Bağdat Caddesi’nde neler olup bittiği<br />

hakkında sizleri bilgilendirmek için yerimizi almış, Erenköy’de<br />

sokak müzisyenlerinin çekimini yaparken tanıştık<br />

Can Duranyıldız ile... Cadde kültürünü iliklerine kadar<br />

yaşayan Duranyıldız’la yaptığımız sohbeti, siz değerli <strong>Kadıköy</strong>lülerle<br />

paylaşmak istedik.<br />

Kendisini tanıyarak söze başlıyoruz: “İlk ve orta öğrenimimi<br />

Bağdat Caddesi’nde, İlhami Ahmed Örnekal İlköğretim<br />

Okulu ve Göztepe İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi’nde<br />

tamamladım. Yükseköğrenim hayatıma Sabancı Üniversitesi<br />

Üretim Sistemleri Mühendisliği’nde devam ettim<br />

ve en son Galatasaray Üniversitesi’nde yüksek lisans<br />

yaparak, iş hayatına merhaba dedim. Şu an özel bir<br />

şirketin genel müdürlüğünde, Satış ve Yatırım Planlama<br />

Departmanı’nda departman sorumlusu olarak görev<br />

almaktayım.<br />

BAĞDAT CADDESİ SON ZAMANLARDA YALNIZLAŞTI<br />

Kendimi bildim bileli Bağdat Caddesi’ndeyim.<br />

Son beş yıldır Cadde’nin gitgide yalnızlaştığını,<br />

işletmelerin kapandığını görüyorum ama bu durumda<br />

günümüzde içinde bulunduğumuz negatif ekonomik<br />

koşulların yanı sıra insanların yaşadığı stresli hayatın da<br />

etkisi olduğunu düşünüyorum. Maalesef insanlar eskisi<br />

gibi sokağa çıkmıyor. Kapalı mekânlarda oturmayı, sokakta<br />

olmaya tercih ediyorlar. Bu da Bağdat Caddesi’ni yalnız<br />

bırakıyor. Bundan 5-6 yıl öncesine kadar Cadde’de selamlaştığım,<br />

elini sıktığım insanları göremez oldum. Açıkçası<br />

bu beni üzüyor.”<br />

CADDE HAYVANSEVERDİR<br />

Cadde’de olmayı ve havasını solumayı çok sevdiğini ifade<br />

eden Can Duranyıldız; “Bu kadar hayvansever bir insan<br />

topluluğunu İstanbul’un hangi semtinde, hangi caddesinde<br />

görebiliyoruz? Bakın her sokak ağaçlarla dolu ve bu<br />

ağaçlar nereden baksanız 50 yaşında var. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />

parklara düzenli bakım yapıyor, sokak hayvanları<br />

için çalışmalarda bulunuyor. Bol bol yeşil alana sahibiz ve<br />

gerçekten bu hususta çok şanslıyız” dedi.<br />

BAĞDAT CADDESİ’NDE SOSYAL AKTİVİTELER<br />

Aynı zamanda müzikle de ilgilendiğini ifade eden<br />

Duranyıldız, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Profesyonel<br />

olmasa da gitar ve piyano çalıyorum. Arada müzik<br />

stüdyosuna gitmek istediğimde Cadde’de müzik<br />

stüdyosu var, oraya gidiyorum. Sinemaya, tiyatroya<br />

gideyim dediğimde Caddebostan Kültür Merkezi var,<br />

tam caddenin merkezinde. Bisikletimle gezmek istediğimde<br />

Çiftehavuzlar’dan sahilyoluna inip, bisiklet yolunu<br />

kullanarak kilometrelerce pedal çeviriyorum. Yaz geldiğinde<br />

Caddebostan sahilinde rüzgâr sörfü yapabilme şansınız<br />

da var. Bunlar benim sayabildiklerim... Bağdat Caddesi,<br />

sosyal anlamda çok aktif... Bu konuda kendimi şanslı<br />

buluyorum.”<br />

84 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Bağdat Magazin<br />

RI<br />

RAMAZAN AKSAN:<br />

Avrupa yakasının<br />

rakibi Bağdat Caddesi’dir!<br />

1974 yılında <strong>Kadıköy</strong>lü babasının Çiftehavuzlar’da<br />

başladığı kuruyemişçiliği bugün Bağdat<br />

Caddesi Caddebostan’da, Filiz Kuruyemiş<br />

adında şirin mi şirin bir dükkanda devam ettiren<br />

Ramazan Aksan, Cadde insanının bildiği<br />

ismiyle “Ramço” ile Bağdat Caddesi’nin mevcut<br />

halini, geçmişi ve geleceğini konuştuk...<br />

“Benim hikâyem 1982 yılında, Caddebostan<br />

Çamfıstık Sokak’ta gül bahçeleri içinde<br />

çok güzel bir evde başladı” diyen Aksan,<br />

Caddebostan’da güzel bir çocukluk geçirdiğini<br />

belirterek şunları ifade etti: “O günleri<br />

özlüyorum gerçekten. Babam, 1974 yılında<br />

Çiftehavuzlar’da bir dükkânda kuruyemişçiliğe<br />

başlamış. Ben de zamanı geldiğinde<br />

babamdan bayrağı devraldım ve 13 yıldır<br />

Caddebostan’da bu mesleği devam ettiriyorum.<br />

Bağdat Cadddesi’nde çalışmak, iş yeri<br />

sahibi olmak gerçekten hem keyifli hem de<br />

insana değer katan bir olgu. Cadde insanı<br />

eğitim ve nezaket olarak o kadar üst seviyede<br />

ki bir başka ilçede, bir başka caddede bu<br />

işi bu kadar rahat ve huzurlu yapamazsınız.<br />

GÖNÜL KAZANAMADAN,<br />

PARA KAZANAMAZSINIZ<br />

Belki klişe bir söz ama gerçekten herkes<br />

esnaf olamaz. Her sektör için bu böyledir.<br />

Çalıştığınız işten keyif almaz, mutluluk<br />

duyamazsanız, başarılı olamazsınız. Filiz<br />

Kuruyemiş’te her gelen müşteri ile önce<br />

bilgi alışverişi, sonra ise para, mal alışverişi<br />

yapılıyor. Zaten insanların gönlünü kazanmadan<br />

parasını kazanamazsınız. Bu da<br />

bir gerçek. Bu dükkanda müşterilerimizle<br />

aramızda dünya üzerine sohbetler, hayat<br />

üzerine konuşmalar mutlaka geçiyor.”<br />

KURUMSALLAŞMAK,<br />

ESNAFLIK RUHUNA AYKIRI<br />

Son yıllarda iş hayatında “kurumsallaşmak”<br />

adı altında yeni bir moda türediğini ifade<br />

eden Ramazan Aksan; “Esnaflarımız kurumsallaştıklarında<br />

insanlarla ilişkileri de yüzeysel<br />

kalıyor ve esnaflık ruhu, dayanışması ne<br />

yazık ki azalıyor. Oysa bizim milli kültürümüzde<br />

sonsuz dayanışma var. Örneğin,<br />

benim bulunduğum binada insanlar bana<br />

evinin anahtarını rahatlıkla teslim edebiliyor.<br />

Fakat örneğin yüz tane şubesi olan bir<br />

cafeye girmiş olsanız, orada kendinize bir<br />

muhatap bile bulamıyorsunuz. Gerçek şu<br />

ki, o eski esnaf dayanışması artık yok ya da<br />

çok azaldı” şeklinde konuştu.<br />

KENTSEL DÖNÜŞÜM VE<br />

AVM’LERİN NEGATİF ETKİSİ<br />

Son zamanlarda hepimizin hayatına etki<br />

eden kentsel dönüşümün Cadde’ye olan etkisinde<br />

bahseden Aksan, şu açıklamalarda<br />

bulundu: “Günümüzde ne yazık ki kentsel<br />

dönüşüm adı altında rantsal dönüşüm<br />

denen şey, Bağdat Caddesi’ni de etkiledi.<br />

İnsanlar trafik yoğunluğundan, gürültüden,<br />

vinç ve kamyon seslerinden muzdarip.<br />

İnsanlar kentsel dönüşüm yüzünden<br />

evlerinden çıkıp gidiyor ve gittikleri yerlerde<br />

kalıyor genelde. Bağdat Caddesi, eskiden<br />

daha çok insan yoğunluğu çeken bir yerdi.<br />

Artık ne yazık ki bu durum değişime uğradı.<br />

CADDE ASLA KALİTESİNDEN<br />

ÖDÜN VERMEZ<br />

Bağdat Caddesi, asla kalitesinden ödün vermez.<br />

İnsan kalitesi yüksek burada, semtlere<br />

değer veren insanlar var. Bunun yanında<br />

burada hem gündüz hem de gece hayatı var.<br />

Avrupa yakasının bir numaralı rakibi Bağdat<br />

Caddesi’dir. Buranın kalitesi, gecesine de<br />

yansıyor. Kavgacı, gürültücü insanları burada<br />

pek sık göremezsiniz. Yıllardır her gününü<br />

Cadde’de geçiren bir esnaf olarak, Bağdat<br />

Caddesi’nin elit havası her zaman devam<br />

edecektir diye düşünüyorum.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 85


Advertorial<br />

Reggio Emilia eğitim yaklaşımı uygulanacak<br />

Bağdat Caddesi’ne<br />

CADDE KOLEJİ geliyor<br />

<strong>2019</strong>-2020 eğitim ve öğretim yılında Bağdat<br />

Caddesi’ndeki Kavala Köşkü’nde öğrencilerini<br />

karşılamaya hazırlanan Cadde<br />

Koleji, anaokulu ve ilkokul seviyelerinde<br />

eğitim verecek.<br />

Cadde Koleji Eğitim<br />

Danışmanı Havagül Özer<br />

Tarihsel izler taşıyan bir mekânda yeni<br />

nesil öğrencilerle buluşacak olan Cadde<br />

Koleji’nde Reggio Emilia eğitim yaklaşımı<br />

uygulanacak. Çocuklar yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri,<br />

doğadan ve sanattan ilham<br />

alan projeleriyle adeta kendi müfredatlarını<br />

kendileri yazacak. Cadde Koleji Eğitim<br />

Danışmanı Havagül Özer ve kurumun idari<br />

yöneticileriyle, okulun eğitim yaklaşımı ve<br />

programı hakkında konuştuk.<br />

Reggio Emilia yaklaşımından ilham alarak<br />

öğrencilere eğitim vereceksiniz. Neden bu<br />

eğitim yaklaşımını tercih ettiniz?<br />

Çocukların doğasında dünyayı algılamaya<br />

başladıkları dönemden itibaren öğrenmeye<br />

merakları vardır. Çocuklar soru sorar, cevap<br />

arar. Bir araştırmacı gibi hipotezleri vardır<br />

ve bu varsayımları bulmaya çalışırlar. Bu<br />

süreçte yaşadıkları olumlu veya olumsuz<br />

her deneyim, onların öğrenme tecrübeleri<br />

olacaktır. Klasik uygulanan eğitim modellerinde<br />

yaşanan en büyük sıkıntı ise, bilginin<br />

müfredata bağlı olarak sistemli bir şekilde<br />

verilmesi ile çocuğun öğrenme heyecanının<br />

gözden kaçmasıdır. İşte Reggio Emilia eğitim<br />

yaklaşımı bu heyecanı söndürmeden,<br />

çocuğun doğasında bulunan öğrenme dürtüsünü<br />

provoke etmekte ve desteklemektedir.<br />

Bu yaklaşımda biz eğitimcilere düşen<br />

sorumluluk, çocukların kendilerini ifade<br />

edeceği ortamlar ve fırsatlar oluşturmaktır.<br />

Cadde Koleji olarak çocuğun merakını en<br />

üst seviyede tutacak ve sorularına cevap<br />

bulmasını sağlayacak farklı ortamlar sunarak,<br />

öğrenme heyecanını sürekli kılmayı<br />

amaçlıyoruz.<br />

Çocuğun öğrenme merakını canlı tutacak<br />

bu yaklaşımı anaokulu ve ilkokulda nasıl<br />

uygulayacaksınız?<br />

Erken çocukluk eğitiminde Reggio Emilia,<br />

çağdaş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı eğitim<br />

politikamızın içine yerleştiriyoruz. Sürekli<br />

araştırma gerektiren, farklı öğrenme<br />

stratejileri içeren müfredat, çocukların ilgi<br />

ve merakıyla beslenir. Projeler öğrenme deneyimleridir.<br />

Bu yaklaşımda çevre üçüncü<br />

öğretmendir. Çevre, öğrenme sürecinin en<br />

önemli aktörü olacaktır. Atölyeler, anaokulu<br />

ve ilkokulda öğrencinin kendini ifade<br />

edebileceği ortamlar olacaktır. Çocuğu<br />

sanat, müzik, beden, söz gibi birçok ifade<br />

diliyle öğrenme süreçlerinde etkin ve verimli<br />

kılmak, doğadan uzak kalan günümüz<br />

86 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Advertorial<br />

çocuklarını tekrar doğayla bir araya getirmek<br />

ve öğrenme dürtülerini canlı tutmak istiyoruz.<br />

Bu becerileri kazanmış çocuğun akademik<br />

ilerlemesi, doğal gelişimi olacaktır.<br />

Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri<br />

hangi öğrenme ortamlarını sunacaksınız?<br />

Çocuğun aktif bir şekilde öğrenmesini sağlamak,<br />

merak uyandırmak, hayal gücü ve yaratıcılığını<br />

ortaya koymasını sağlamak için elverişli ortamlar<br />

hazırlıyoruz. Işık, seramik-kil, maker ve ahşap,<br />

yaşayan organizmalar, mutfak, sanat, dünyaya<br />

bakış, fotoğraf atölyesi gibi birçok deneyimleme<br />

alanı okulumuzda olacak. Öğrenci sınıf ortamında<br />

kendisinin başlattığı projede, atölyelerde<br />

yaptığı çalışmalarda sürece giderken birçok<br />

kazanım elde edecek. Biz bu yolla çocuğun<br />

günlük yaşamın içindeki detayları hissetmesini,<br />

bulmasını, anlamlandırmasını, özetle fark etmesini<br />

istiyoruz. Kazanımlarımız içselleştirdiğimiz,<br />

öğrendiğimiz her şey olacak.<br />

“Çocuğun 100 dili” ifadesini<br />

açıklayabilir misiniz?<br />

“Çocuğun 100 dili”, Reggio Emilia eğitim yaklaşımının<br />

temelini oluşturmaktadır. Çocuklar birbirinden<br />

farklıdır; hayalleri, düşünceleri, düşünme<br />

biçimleriyle... Klasik eğitim anlayışında sınıftaki<br />

çocukların kendi dilinin ne olduğu önemsenmez.<br />

Reggio Emilia yaklaşımı, çocukların kendilerini<br />

ifade edebileceği 100’den fazla dili olduğunu<br />

kabul eder. Çocuklar; bedeniyle, seslerle, heykel,<br />

gölge, resim, oyun gibi birçok araçla duygu ve<br />

düşüncelerini ifade eder ve bu yolla ifade edileni<br />

anlarlar. Kısaca dil, kavram olarak çocuğun<br />

kendisini ifade edebildiği yoldur.<br />

Okulunuzun hangi yönleriyle fark<br />

yaratacağını düşünüyorsunuz?<br />

Farkı çocuklarımızın yaratacağını düşünüyoruz.<br />

Çocuklar, Cadde Koleji’nde kendilerini ifade<br />

etme fırsatları buldukça, ortaya çıkan ürün<br />

ve başarı kendilerinin olacaktır. Biz onlardan<br />

aldığımız ilham ile hareket edeceğiz. Bu ilham,<br />

geleceğe ışık tutan bir fener olacaktır. Cadde<br />

Koleji’nde öğrenmeyi öğrenen çocuklar, ileriki<br />

eğitim hayatlarının temellerini burada güçlü bir<br />

şekilde atacaktır.<br />

Cadde Koleji Kurucu Temsilcisi<br />

Zehra Eda Bayraktar:<br />

GÜÇLÜ VE TECRÜBELİ<br />

BİR EĞİTİM KADROSU<br />

İLE YOLA ÇIKIYORUZ<br />

“Günümüzün öğretmenleri artık öğreten değil,<br />

öğrenmeye rehberlik edenlerdir. Kurum olarak<br />

öğretmenlerimizi yaşam boyu öğrenmeyi kendine<br />

ilke edinmiş kişilerden seçiyoruz. Akademik<br />

anlamda donanımlı, iletişim yönü kuvvetli, yaşadığımız dijital çağın gelişmelerini<br />

yakından takip eden bir ekip kuruyoruz. Köklü eğitim kurumlarında önemli çalışmalarda<br />

bulunmuş akademik danışmanlarımız öncülüğünde geliştirdiğimiz eğitim<br />

programımızın yanı sıra sınıf içi ve sınıf dışındaki eğitim donanımlarımızı kapsayan<br />

ciddi bir yatırımla eğitimde yeni bir soluk olmayı hedefliyoruz.<br />

Okulumuzda teknolojiyi, öğrenmek için bir araç olarak kullanacağız. Bu amaçla<br />

ilkokul öğrencilerimizin her birine tablet vererek, bilgisayar destekli öğretim yöntemlerinden<br />

faydalanacağız. Okulumuzda akıllı tahta uygulamasına yer vermeyi<br />

planlamıyoruz. Çünkü öğretmenlerimizin öğrencilerimizle birebir iletişimi hiçbir<br />

zaman koparmamasını, atölyelerimiz ve doğa temelli öğrenme ile eğitimi sınıf<br />

dışına taşıyan programlara daha fazla yer vermeyi amaçlıyoruz.<br />

Çocuklarımızı 21. yüzyıl dünyasına hazırlarken, onların doğayı yeniden keşfetmesini<br />

sağlayarak; sosyal, duygusal, bilişsel ve fiziksel gelişimlerine katkı sağlayacağımıza<br />

inanıyoruz. Hava şartları ne olursa olsun, çocuklarımızın uygun kıyafetlerle açık<br />

alanda vakit geçirmelerini, doğadan ilham alan projeler üretmelerini sağlayacak<br />

doğa temelli öğrenme programı kurguluyoruz.<br />

Okulumuzda İngilizce eğitimini anadil öğrenir gibi öğrencilerimizin duyarak,<br />

konuşarak, yaşayarak öğrenmelerini amaçlıyoruz. Bu doğrultuda Anaokulu 4 ve 5<br />

yaş sınıflarımızda Türkçe sınıf öğretmenimizle birlikte İngilizce sınıf öğretmenimiz<br />

de bulunacak. Çift dilli eğitim ile iki dil becerisinin aynı anda gelişmesini, öğrencilerimizin<br />

mümkün olduğunca İngilizce diline maruz kalarak, bu dili içselleştirmelerini<br />

istiyoruz. Aynı gelişimi ilkokul sınıflarında da devam ettirecek, üzerine İspanyolca ve<br />

Fransızca ikinci yabancı dil bilgisini ekleyecek şekilde dil programımızı planlıyoruz.”<br />

Cadde Koleji Kurumsal İletişim<br />

Yöneticisi Güneş Ulukuş:<br />

SOSYAL GELİŞİMİ<br />

ÖNEMSİYORUZ<br />

“Şehrin ortasında, tarihsel dokusu bulunan bir yapı<br />

içerisinde doğadan ilham alan eğitim yaklaşımımızla<br />

öğrencilerimizi karşılamaya hazırlanıyoruz.<br />

Okulumuzun bulunduğu yapı, yoğun trafik ve bina<br />

yığınları arasında, ağaçların gölgesinde sessiz bir<br />

yuva gibi adeta... Bizler çocuklarımızı ve velilerimizi<br />

bu huzurlu ortama, ailemizin bir parçası olmaya<br />

davet ediyoruz. Çocuklarımızın tarihin dokusunu hissederek, geçmişten günümüze<br />

toplumsal değerlerimizin farkına vararak, sanat ve doğa ile öğrenmelerini, kendilerini<br />

keşfetmelerini istiyoruz.<br />

Cadde Koleji <strong>2019</strong>-2020 eğitim ve öğretim yılı kayıtları; Anaokulu 4 ve 5 yaş,<br />

İlkokul 1, 2, 3 ve 4. sınıf öğrencileri için başladı. Kurumun ilk yılına özel avantajlı<br />

kayıt fiyatlarından yararlanmak için 0850 255 10 52 telefon numarasından<br />

Cadde Koleji yöneticileri ile görüşerek, eğitim programı ve kayıt ücretleri<br />

hakkında bilgi alabilirsiniz.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 87


Zanaat<br />

Ahşabın Profesörü<br />

Mehmet Ali Tüfekçi’nın<br />

sanatını icra ettiği alan<br />

oldukça geniş. İşte klasik<br />

bir araba ve üstadın<br />

ahşapla dansı...<br />

Tüfekçi Ailesi’nin dört kuşaktır süren<br />

ahşap tutkusunun getirdiği sonuç:<br />

Selçuklu’nun mirası<br />

kündekâri sanatı yaşayacak<br />

Kündekâri Ustası Mehmet Ali Tüfekçi’nin Maltepe’deki atölyesinde üretilen<br />

kapılar en az 300 parçadan oluşuyor ve bin 500 parçaya kadar gidiyor.<br />

Kapılar istendiğinde tek tek parçalarına ayrılıp, yeniden takılabiliyor.<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Bu sayımızda siz değerli okurlarımıza<br />

Mehmet Ali Tüfekçi’nin öyküsünden söz<br />

edeceğiz. O’nun doğaya ve ahşaba olan<br />

tutkusunun, yok olmak üzere olan bir zanaatın<br />

yaşamasını sağlamış olmasına özel bir<br />

teşekkürümüz olacak.<br />

1920’li yılların başlarında Mehmet Ali<br />

Tüfekçi’nin dedesinin Rize’de cami kapıları<br />

yapmaya başlaması ile örülmeye başlanan<br />

öykü, oğullardan oğullara geçerek<br />

dördüncü kuşağa ulaşmış. Öyle bir tutku ki,<br />

yüzlerce ağaç parçalarını birbirine bağlayarak<br />

ortaya eserler çıkarmak... Üstelik hiçbir<br />

bağlayıcı, tutkal veya çivi kullanmadan...<br />

Daha da önemlisi ise, ortaya çıkan eserlerin<br />

aktif olarak günlük kullanımda olup, buna<br />

rağmen yüzlerce yıl ayakta kalması.<br />

İNANILIR GİBİ DEĞİL<br />

Tüfekçi’nin kündekâri tekniğiyle ortaya çıkardığı<br />

eserlerin yaklaşık 300 yıl yaşayabileceğini<br />

öğrendiğimizde inanmakta zorluk çektiğimizi<br />

belirtmek isteriz. Ancak tekniğin detaylarını<br />

açıkladığında, 1300’lü yıllardan örnekler<br />

verdiğinde şaşkınlığımız daha da arttı.<br />

MARANGOZLUKTAN KÜNDEKÂRİYE<br />

Türkiye’de çağdaş anlamda kündekâri<br />

sanatını icra edebilen tek isim olan Mehmet<br />

Ali Tüfekçi’nin marangoz olan babası ve<br />

dedesinden, bir anlamda genlerle geçen<br />

ahşap tutkusu, ilkokul sıralarında tetiklenmiş.<br />

Öyle ki, sabah erken saatlerde girdiği<br />

sınıfından öğleye doğru çıktığında koşarak<br />

marangoz atölyesine girip çalışması, onu<br />

bugünlere hazırlamış.<br />

88 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Zanaat<br />

Dedesi ve babasından<br />

öğrendiği sanatı, isimlerini<br />

taşıyan oğullarına da<br />

aktardığı için kendisini<br />

huzurlu hissettiğini dile<br />

getiren Mehmet Ali Tüfekçi;<br />

“Bir başka sevincim de Kültür<br />

ve Turizm Bakanlığı logosunu<br />

oluşturan kündekâri<br />

sanatının korunması ve<br />

gelişmesi yönünde adımlar<br />

atacağını öğrenmiş olmam”<br />

dedi. Ali Tüfekçi, Mehmet<br />

Ali Tüfekçi ve Bünyamin<br />

Tüfekçi…<br />

AMERİKA’DAN FRANSA’YA,<br />

İNGİLTERE’DEN ALMANYA’YA<br />

Türkiye’de bu zanaatın ayakta kalmasını<br />

sağlayarak değerlerimize büyük bir<br />

hizmette bulunan Tüfekçi’nin sürdürdüğü<br />

kündekâri sanatına yurtdışında çok önem<br />

verildiğini, gördüğü ilgiden anladığımızın<br />

altını çizmek isteriz. Onun eserlerini<br />

Londra’da bir camide; ABD, Fransa ve<br />

Almanya’daki görkemli malikânelerde görebiliyorsak,<br />

bundan keyif almamak elbette<br />

mümkün değil.<br />

ORANTISIZ, ORANTILI<br />

DİKDÖRTGENLERDEN OLUŞUYOR<br />

Mehmet Ali Tüfekçi, kündekâri sanatını icra<br />

ederken hem Arabi hem de Selçuklu tarzını<br />

kullanıyor. Arabi tarz, orantısız geometrik<br />

şekillerden oluşuyor. Selçuklu tarzı ise<br />

Avrupa’dan Orta Doğu’ya,<br />

Amerika’dan Uzak<br />

Doğu’ya kadar eserler<br />

gönderen Mehmet Ali Usta:<br />

“Dünyanın şimdiye kadar<br />

biz hariç hiçbir yerinde<br />

tutkal kullanılmamış,<br />

sadece geçme tekniğiyle<br />

yapılmış bir kapı yoktur.”<br />

küçüklü büyüklü düzgün dikdörtgenlerden...<br />

Bunun bir anlamı olduğunu da dile getiriyor<br />

Mehmet Ali Usta: “Bu küçük büyük herkesin,<br />

aynı yolda Allah’a ve devlete hizmet ettiğini<br />

gösteriyor. Dedem hep derdi ki, ‘Ahşabı<br />

kullandığınızda birbirine denk gelen yerleri,<br />

dil damağına nasıl oturuyorsa öyle oturacak.<br />

Cam suyla nasıl birleşiyorsa öyle birleşmeli.’<br />

Biz de o hassasiyetle çalışıyoruz.”<br />

İngiltere<br />

Süleymaniye<br />

Camii, Rize<br />

İlahiyat Fakültesi<br />

Camii, Dudullu<br />

Mehmet Uslu<br />

Camii, Hatay<br />

Durmuş Debbo<br />

Camii, Maltepe<br />

Yavuz Selim<br />

Camii ve Almanya<br />

Hanofer Claus<br />

Malikanesi,<br />

kapılarını Mehmet<br />

Ali Usta’nın yaptığı<br />

yerlerden yalnızca<br />

birkaçı...<br />

KAPILAR 300-1500 PARÇADAN OLUŞUYOR<br />

Ustanın Maltepe’deki atölyesinde üretilen<br />

kapılar en az 300 parçadan oluşuyor ve bin<br />

500 parçaya kadar gidiyor. Kapılar istendiğinde<br />

tek tek parçalarına ayrılıp yeniden<br />

takılabiliyor. Mehmet Ali Tüfekçi, kapıların<br />

ömrünü 700 yıla kadar uzatabileceğini<br />

söylüyor: “Yeter ki kurtlanmasın, darbe yemesin.<br />

Her 50 ya da 100 yılda bir silah gibi<br />

parçalara ayrılıp, temizlenip bakımı yapılarak<br />

yeniden birleştirilebilir ve kullanılabilir.”<br />

Tüfekçi ayrıca; “Dünyanın şimdiye kadar biz<br />

hariç hiçbir yerinde tutkal kullanılmamış,<br />

sadece geçme tekniğiyle yapılmış bir kapı<br />

yoktur!” iddiasında da bulunuyor.<br />

TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİ’NE<br />

KURŞUN GEÇİRMEZ KAPI<br />

Kuzey Kıbrıs’taki Türk Büyükelçiliği’ne 400<br />

kilo ağırlığında kurşun geçirmez bir kapı<br />

yapan Tüfekçi; “Şimdiye kadar hiçbir kapıyı<br />

tutturamamışlar. Dışarısı aşırı sıcak, içerisi<br />

klimalı olduğundan ahşap dönmüş hep. Fakat<br />

biz özel bir geçme tekniğiyle bu problemi<br />

çözdük” diyor ve sözlerini şöyle sonlandırıyor:<br />

“Hangi ağaç nedir, hangi ağaç sert<br />

koşullara dayanaklıdır çok iyi bilirim. Ağacı<br />

çok iyi tanırım. Çok para ve zaman harcadım<br />

kündekâri sanatını tanıtmak için. Sonuç olarak,<br />

ahşabı seven insanları çok seviyorum.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 89


Vefat<br />

Göztepe’nin asırlık çınarından<br />

HAYATA VEDA<br />

Göztepe’nin asırlık çınarı, Toprakkaya Ailesi’nin<br />

büyüğü Hacı Mustafa Toprakkaya hayatını<br />

kaybetti. 101 yaşında hayata gözlerini<br />

kapayan Mustafa Toprakkaya, yaşlılığa bağlı<br />

solunum yetmezliği nedeniyle bir süredir<br />

Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde<br />

tedavi görüyordu.<br />

GÖZTEPE’NİN CANLI TARİHİYDİ<br />

Mustafa Toprakkaya, 1919 yılında Çankırı’da<br />

doğmuş, 1942 yılında yerleştiği Göztepe’den<br />

hiç ayrılmamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın<br />

<strong>Kadıköy</strong> ve Göztepe’deki etkilerine tanıklık<br />

etmiş, İstanbul’da yaşayan Rum azınlığa karşı<br />

6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleşen organize<br />

toplu saldırının Göztepe Çarşısı’ndaki faillerini<br />

sopayla kovalayan altı kişilik Göztepeli<br />

grubun içinde yer almıştı.<br />

RIDVAN PAŞA’DAN<br />

NADİR AĞA’YA, ATLI MUAZZEZ’E…<br />

Mustafa Toprakkaya, başta <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

Heredot’u olarak bilinen Dr. Müfid Ekdal<br />

olmak üzere, Göztepe hakkında ilk kitabı<br />

yazan Prof. Dr. Bedi Şehsuvaroğlu ile birlikte<br />

pek çok araştırmacıya anılarıyla kaynak<br />

olmuştu. İstanbul’un ilk belediye başkanı<br />

Rıdvan Paşa’dan, Sultan Abdülhamid’in<br />

Harem Ağası Nadir Ağa’ya, Atlı Muazzez<br />

Hanım’a kadar pek çok bilgi onda saklaydı.<br />

ERENKÖY KIZ LİSESİ YANGINI<br />

Erenköy Kız Lisesi’nde çalıştığı yıllarda,<br />

1945 yılının 22 Şubat gecesi binada<br />

başlayan yangın İstanbul ile birlikte bütün<br />

Türkiye’yi yasa boğmuş, o gece izinli olmasına<br />

ve hiçbir yararı olmayacağını bilmesine<br />

rağmen sabaha kadar teneke kovalar ile<br />

karşısındaki bir başka köşkün bahçesindeki<br />

kuyudan su taşıyarak yangına müdahale<br />

etmeye çalışmıştı.<br />

BÜYÜK SIKINTILAR İÇİNDE GEÇEN<br />

ZOR YILLAR<br />

1919 yılının <strong>Mayıs</strong> ayında, Birinci Dünya<br />

Savaşı’nın sonunda ve işgal altında bir<br />

Türkiye’de hayata gözlerini açan Mustafa<br />

Toprakkaya’nın yaşamı, yoklukların getirdiği<br />

zor yılların eşliğinde büyük sıkıntılarla<br />

geçmişti. Para altın karşılığı basılıyordu; ne<br />

altın vardı, ne para vardı, ne de umut...<br />

KAMYON KASASINDA İSTANBUL’A<br />

İşgal kuvvetleri tarafından İç Anadolu’nun<br />

parsellenmeye değer bulunmayan kentlerinden<br />

birinin en ücra köşesindeki bir<br />

köyden, soyadını aldığı Toprakkaya Tepesi<br />

eteklerindeki evinden bir kamyon kasasında<br />

İstanbul’un yolunu tutması ile başladı<br />

O’nun öyküsü...<br />

İKİ ZOR KARAR, İKİ MUCİZE<br />

Bilinmezliklerle örülü ve istikameti İstanbul’un<br />

Erenköy’ü olan kamyon kasasındaki<br />

yolculuğu sona erdiğinde, bir köşkün bahçesindeki<br />

kulübede sadece yatacak yer kar-<br />

90 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Vefat<br />

Geçtiğimiz yıl<br />

torunları, O’nun<br />

“Dalya” dediği<br />

100. yaş günü<br />

için bir parti<br />

düzenledi. O<br />

partide bütün<br />

torunlarını<br />

bir arada<br />

gördüğünde<br />

gözleri dolan<br />

Mustafa<br />

Toprakkaya,<br />

adeta<br />

“Yaşadığıma<br />

değdi” diyordu.<br />

şılığında “yanaşma” unvanı ile başladığı işi,<br />

ardından Erenköy Kız Lisesi’nde bulduğu<br />

gece bekçiliği işi, İstanbul kararının birinci<br />

mucizesinin gerçekleştiğini kabul etmesine<br />

yetmişti. Ancak geride henüz birinci yılını<br />

bile doldurmayan, üstelik hamile bir eş<br />

bırakmıştı. Gözleri bir yandan ışığı ararken,<br />

aklı da bıraktığı eşinde kalmıştı.<br />

“YANAŞMA” YILLARI<br />

İlk çocuğunu ancak iki yıl sonra izinli<br />

olarak köyüne gittiğinde görebildi. Sonraki<br />

yıllarda gidip gelmelerin sonu olmayacağını<br />

düşündü, eşi ve çocuklarını da İstanbul ile<br />

tanıştırma kararı aldı. Mustafa Toprakkaya,<br />

kamyon kasasında tekrar İstanbul’un yolunu<br />

tuttuğunda yanında 3 kız çocuğundan sonra<br />

dördüncü, bu kez erkek çocuk olarak dünyaya<br />

gelen ve babasının adını verdiği oğlu<br />

Kadir Toprakkaya, henüz doğum yapmış<br />

ancak ağır hasta olan eşi ve kız çocuklarından<br />

ikisi vardı. Umutsuzluğun en diplerde,<br />

İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerinin en şiddetli<br />

hissedildiği 1950’li yılların ortalarıydı. Yangın<br />

nedeniyle kapanan okul, sıfır para, hasta bir<br />

kadın, biri 6 aylık, biri 2 yaşında, bir diğeri 5<br />

yaşında 3 çocuk ve İstanbul...<br />

İMKÂNSIZI ÇOK ÇALIŞARAK AŞABİLMEK<br />

İstanbul’da olabilmek demek, iğne deliğinden<br />

de olsa umut ışığı demekti. Fakat<br />

“yanaşma” olarak da hayatını sürdürmek<br />

karakterine uygun değildi. Ne var ki kalacak<br />

yer, okul çağı gelen 3 çocuk ve hâlâ sıfır para.<br />

Ailesiyle başını sokabilecek bir kulübe sahibi<br />

olmalıydı. İkinci zor kararını aldı. Ailenin 5<br />

üyesi de çok çalışacak ve para biriktirecekti.<br />

Öyle ki Mustafa Toprakkaya, bir kamyon<br />

çimentoyu sadece iki buçuk lira karşılığında<br />

tek başına kamyondan indirmeyi, beraberinde<br />

70 yıl boyunca sırtında taşıyacağı omurilik<br />

zedelenmesi ile kabul etmişti.<br />

YETER Kİ İSTE, YETER Kİ ÇALIŞ,<br />

YETER Kİ GÖZE AL<br />

O’nun aldığı zor kararın sonuçları 9 yıl<br />

sürmüş olsa da mucizeyi getirmişti. Dokuz<br />

yıl günde 20 saat çalışmanın sonunda<br />

Göztepe’de bahçesi olan bir evin sahibi<br />

olabilmişti. Bu evin bahçesinde mucizeler<br />

yaratan Mustafa Toprakkaya, Minibüs<br />

Yolu’ndan Bağdat Caddesi’ne kadar olan<br />

bölgede pek çok Göztepelinin meyve,<br />

sebze, süt ve yumurta ihtiyacını karşılar<br />

duruma gelmişti. Kendi bahçesinde kendi<br />

işinin patronu olarak harikalar yaratıyordu.<br />

Ta ki kentsel dönüşüm onu bahçesinden,<br />

odun sobasından kopartana kadar... Sonra<br />

vadesinin dolmasını bekledi ve 101 yaşında<br />

aramızdan ayrıldı. O’nu hiç unutmayacağız,<br />

Göztepeliler de unutmayacak...<br />

Bu satırları okuduğunuz <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> derginiz,<br />

öncesinde <strong>Kadıköy</strong> Gazetesi yıllarındaki<br />

başarımız, O’nun cesareti ve vizyonu ile<br />

bugünlere geldiğimizi bizlere de hiç unutturmayacak.<br />

Bahçe ve sebze<br />

yetiştiriciliği<br />

konusunda<br />

çok yetenekli<br />

olan Mustafa<br />

Toprakkaya,<br />

hangi sebzenin<br />

hangi zamanda<br />

verimli olduğunu<br />

en iyi bilen isimler<br />

arasındaydı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 91


Sektör<br />

Akaryakıt sektöründe<br />

yeniliklerin adresi:<br />

AYTEMİZ<br />

Sektördeki yaratıcı hizmetleri ile bir adım öne geçen<br />

Aytemiz, müşterilerine yepyeni imkânlar sunmaya devam<br />

ediyor. Türkiye genelinde bir ilke daha imza atarak, en<br />

yaygın ‘Self Servis’ yakıt alım hizmetini tüketicileriyle<br />

buluşturan Aytemiz, motorcu dostu ve e-şarj uygulamaları<br />

ile de dikkat çekiyor.<br />

Aytemiz’in ülke genelinde hayata geçirdiği yenilikleri Kozyatağı<br />

Şubesi Hizmet Petrol özelinde de eksiksiz şekilde<br />

yerine getirmeyi hedeflediklerini ifade eden İstasyon<br />

Müdürü Rıfat Çakıcı ile öncelikle ‘Self Servis’ uygulamasını<br />

konuştuk. Self Servis yönteminin Aytemiz olarak<br />

Türkiye’de istasyon bazlı en yaygın öncüsü olduklarını<br />

ifade eden Çakıcı; “Self Servis yönteminin birçok avantajı<br />

var. Self Servis pompaları için bir ada oluşturduk. Müşterilerimiz<br />

o adalara giriş yaptığında kamera plakalarını<br />

algılıyor. Sonraki süreçte tabletlerimiz tarafından sesli<br />

olarak yönlendirilen müşterilerimiz kredi kartıyla işlemlerini<br />

tamamlayıp, araçlarından uzaklaşmadan görerek<br />

ve dokunarak süreci sonlandırıyor. Ayrıca o sırada araç<br />

yanlarında hazır bulunan self servis personelleri de ihtiyaca<br />

göre yardımda bulunabiliyor. Müşteri de artık bu işin<br />

içinde olsun anlayışı ile hareket ederek, bu yeni yöntem<br />

için sektörde öncü olduk” şeklinde konuştu. Self Servis<br />

uygulaması, tüketiciye zaman tasarrufunun yanı sıra fiyat<br />

avantajı da sunuyor.<br />

MOTORCU DOSTU<br />

BİR UYGULAMA<br />

Trafikte çok fazla<br />

motor sürücüsü<br />

olmasına rağmen<br />

ne yazık ki dikkate<br />

alınmadıklarını ifade<br />

eden Rıfat Çakıcı, sözlerine şöyle devam etti: “Motor kullanıcısı<br />

arkadaşlarımız, istasyonlarda sık sık yakıt alımlarında<br />

otomobil sahipleri kadar ilgi görmediklerini dile getirdi.<br />

Bizler de bu serzenişlerine hassasiyet gösterip, Aytemiz<br />

Ailesi olarak ‘Motorcu Dostu’ uygulamasını hayata geçirdik.<br />

Farkındalık yaratmak adına önemli bir proje olduğunu<br />

düşünüyoruz. Öncelikle istasyonlarımızda motorcu dostu<br />

bir pompamız var. Bu pompalarda motorların durabileceği<br />

kaydırmaz zemin özel olarak hazırlandı. Bunun yanında<br />

aynı kaydırmaz zeminlerin bulunduğu özel park alanları<br />

yarattık. Kendilerine tahsis ettiğimiz dolaplarda ise kask ve<br />

özel eşyalarını koruyabiliyorlar.”<br />

ELEKTRİKLİ ARAÇ HİZMETİ<br />

Aytemiz’in bir diğer çalışması ise elektrikli araçlarla alakalı.<br />

Elektrik pompa adaları bulunan istasyonlarda müşteriler<br />

araçlarını hızlı şarj özelliğini kullanarak şarj ederken,<br />

zamanlarını istasyonlarda mevcut olan cafe alanlarında<br />

geçirip, ücretsiz wi-fi hizmetinden de yararlanabiliyorlar.<br />

92 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

Tükürük bezi<br />

tümörlerine<br />

dikkat!<br />

Ülkemizde her yıl 4 bin iyi huylu, 800’ün<br />

üzerinde kötü huylu tükürük bezi tümörüne<br />

rastlanıyor. Medicana <strong>Kadıköy</strong> Hastanesi<br />

Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Ünal<br />

Bayız, tükürük bezi kanserinin 5 büyük<br />

kanser türünden biri olduğunu, tedavi<br />

edilmezse iyi huylu olan tümörlerin bir süre<br />

sonra kansere dönüştüğünü söyledi.<br />

Tükürük bezlerinin yüz, baş, ağız, burun<br />

ve yutak bölgesine yayılan geniş bir yapı<br />

olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ünal Bayız,<br />

bu bezlerin yüz ve baş bölgesinde toplam 6<br />

adet büyük; ağız, burun ve yutak bölgesinde<br />

de 1000’e yakın mikroskobik ölçüde yer<br />

aldıklarını; sindirime yardım etmesinin yanı<br />

sıra ağız, burun, yutak gibi boşluklarımızı<br />

örten mukoza tabakasını nemlendirdiklerini<br />

anlattı. Bayız, tükürük bezi kanserinin ağıza<br />

tükürük salgısı yapan bezlerin birinin kanserleşmesi<br />

sonucu oluştuğunu, uzun yıllar<br />

yoğun olarak yanlış beslenmeden sigara<br />

tüketimine, kimyasallardan cep telefonlarına<br />

kadar birçok nedenden meydana gelebileceğini<br />

vurgulayarak; “Bu tümörlerin yüzde 70’e<br />

yakını iyi huylu olurken, yüzde 30’a yakını<br />

Medicana <strong>Kadıköy</strong> Hastanesi<br />

Kulak Burun Boğaz Uzmanı<br />

Prof. Dr. Ünal Bayız<br />

kötü huylu tümörlerden oluşuyor. Ülkemizde<br />

her yıl 4 bin iyi huylu, 800’e yakın kötü huylu<br />

tükürük bezi tanısına rastlıyoruz” dedi.<br />

TÜKÜRÜK BEZİ TÜMÖRLERİNİN<br />

BELİRTİLERİ NELERDİR?<br />

Tükürük bezi tümörlerinin, belirtileri sebebiyle<br />

zaman zaman yağ ve/veya lenf bezesi<br />

ile benzeştiğini söyleyen <strong>Kadıköy</strong> Medicana<br />

Hastanesi Kulak Burun Uzmanı Prof. Dr.<br />

Ünal Bayız, şu açıklamalarda bulundu:<br />

“Kulak önü, kulak memesi altı, çene altı,<br />

ağız, boğaz, yutak bölgesinde şişlik olarak<br />

kendini gösteren iyi huylu tükürük bezi<br />

tümörleri, genellikle yavaş büyür ve çevre<br />

dokulara zarar vermezler. Ancak kötü huylu<br />

tümörler, daha hızlı büyümenin yanı sıra<br />

çevre dokulara yayılarak yüz felci, şiddetli<br />

ağrı gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Aynı<br />

zamanda lenf bezlerine de yayılıp, farklı<br />

organlara sıçrayabilir. Genel olarak boyun<br />

altında şişlik, ağız içi kızarıklık ve apse, yüz<br />

bölgesinden boyun bölgesine kadar uyuşma,<br />

çene kemiğinde kayma, şiddetli kulak<br />

ağrıları gibi belirtilerle kendini gösterir. Ağız,<br />

boğaz ve yutak bölgesindeki mikroskobik<br />

tükürük bezlerinden kaynaklanan tümörler<br />

de o bölgelerde yavaş büyüyen kitleler<br />

olarak görülür. Bu kitlelerle birlikte yüzeyindeki<br />

ciltte renk değişikliği, yara, ağrı, yüz<br />

felci gibi belirtiler de varsa acilen hekime<br />

başvurmak gerekir. Bu durumda kötü huylu<br />

bir tümör olasılığı artmaktadır.”<br />

TÜKÜRÜK BEZİ TÜMÖRLERİNDE<br />

TEŞHİS VE TEDAVİ<br />

Teşhis sürecinin önemini de vurgulayan<br />

Prof. Bayız; “Belirtilerin görüldüğü hastalarda<br />

tümörün türünü ve yerleşimini anlayabilmek<br />

ve doğru teşhisi yapabilmek için öncelikle<br />

hastada fiziksel olarak baş ve boyun muayenesi<br />

yapılır. Paralel olarak hastanın kapsamlı<br />

öyküsü çıkarılır. Ardından uygun tahliller ile<br />

birlikte MR, tomografi gibi görüntüleme teknikleri,<br />

endoskopi ve biyopsi incelemesi yapılır.<br />

Tüm bu inceleme sonucu elde ettiğimiz<br />

verilerle hastaya cerrahi işlem, radyoterapi<br />

ya da kemoterapi yöntemi ile tedaviye başlanır.<br />

Tümörün durumuna göre tedavilerden<br />

sadece biri ya da üçünün değişik şekillerde<br />

uygulanması söz konusu olabilir. Tükürük<br />

bezi kanserleri, diğer kanserlere oranla daha<br />

özel bir tabloda seyreder. Doğru tedavi için<br />

kanserin nerede ortaya çıktığını iyi tespit<br />

etmek gerekir. Tedavi belirleme aşamasında<br />

bizim için hastanın tercihleri, yaşam beklentisi<br />

de oldukça önemlidir. Cerrahi operasyon<br />

gerektiren tümörlerde ilk düşünülen, hastalığın<br />

yayıldığı dokuyu almaktır. Ancak tükürük<br />

bezinin doğal yapısı ve yayın alanı sebebiyle<br />

kolay bir operasyon değildir. Özellikle kulak<br />

yönündeki tükürük bezinde, mimiklerimizi<br />

yapmamızı sağlayan yüz sinirleri bulunur. O<br />

yüzden özellikli cerrahiler arasında yer alır.<br />

Bazı türlerine ise cerrahi operasyonun yanı<br />

sıra diğer tedavi yöntemleri de kullanılır”<br />

şeklinde konuştu.<br />

94 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

Katarakt ve<br />

Akıllı Lensler<br />

PROF. DR. TAYFUN BAVBEK<br />

BATIGÖZ SAĞLIK GRUBU<br />

Katarakt, bilinen en eski hastalıklardan<br />

biridir. Tek tedavisi cerrahidir. Oldukça sık<br />

görülen bir hastalık olduğundan, katarakt<br />

operasyonunun tarihçesi de milattan öncesine<br />

kadar uzanmaktadır. Yaklaşık 4 bin yıl<br />

önce de katarakt ameliyatı yapılıyordu. İlk<br />

katarakt operasyonlarının Babil’de, bulanıklaşan<br />

göz merceğinin göze uygulanan bir<br />

darbe ile veya göz içine sokulan iğne benzeri<br />

bir antik cerrahi aletle göz içine düşürülmesi<br />

şeklinde yapıldığı bilinmektedir.<br />

1990’li yıllara kadar sert metakrilat göz içi<br />

mercekleri başarıyla uygulanmış, son yıllarda<br />

katlanabilen yumuşak merceklerin geliştirilmesiyle<br />

günümüzdeki modern ameliyat<br />

tekniklerine ulaşılmıştır. Göz içi mercekleri,<br />

diğer organ protezlerinin aksine, yerleştirilen<br />

lensin kalitesine bağlı olarak bir daha<br />

değiştirilmesine gerek olmamak üzere göz<br />

içine yerleştirilmekte ve teorik olarak birkaç<br />

yüzyıl yaşayacak olsak bile yapılarını koruyabilmektedirler.<br />

Prof. Dr. Tayfun Bavbek<br />

Modern katarakt cerrahisi, artık dikiş gerektirmeyen<br />

çok minik bir kesiden yapılabilmekte<br />

ve ameliyat olanlar bir gün sonra<br />

normal aktivitelerine dönebilmektedir.<br />

Bu ufacık kesiden, yaşla beraber sertleşmekte<br />

ve saydamlığını kaybetmekte olan<br />

kataraktlı mercek, birkaç dakika içinde ultra<br />

modern elektronik cihazlarla parçalanmakta<br />

ve yine bu ufacık kesiden son derece<br />

gelişmiş katlanabilir mercekler yerine<br />

yerleştirilmektedir. Katarakt ameliyatında<br />

önemli olan, operasyonu yapacak cerrahın<br />

tecrübesi, kullanılan cihazların ve göz içine<br />

konulacak yapay merceğin kalitesidir.<br />

Günümüzde katarakt operasyonlarında temel<br />

olarak kullanılan iki mercek tipi vardır:<br />

Tek odaklı mercekler ve çok odaklı mercekler<br />

[Multifokal, Trifokal, (Akıllı Lens)]...<br />

Tek odaklı merceklerle uzağa (tek odağa)<br />

göre ayarlama yapılmaktadır. Diğer mesafeler<br />

için ise gözlük kullanılır. Çok odaklı<br />

mercekler (Akıllı Lens) yerleştirildiğinde ise<br />

uzak, yakın ve orta mesafede görme artar,<br />

gözlüğe gerek kalmaz.<br />

Her sağlıklı bireyin gözünde saydam ve elastik<br />

yapıda doğal göz merceği vardır. Yakın<br />

veya uzak mesafelere bakıldığında doğal<br />

mercek, esnekliği ölçüsünde şekil değiştirerek<br />

odaklanmayı sağlamaktadır. Böylece<br />

uzak veya yakın mesafelerde net görüş<br />

elde edilir. Genellikle 40 yaşından itibaren<br />

esnekliğini kaybetmeye başlayan doğal<br />

mercek, yapay bir mercek ile değiştirilebilir<br />

niteliktedir. Yaşa bağlı olarak deforme olmaya<br />

başlayan ve görevini yerine getiremeyen<br />

eskimiş mercek yerine ‘Akıllı Lens’ adı verilen<br />

yapay mercekler yerleştirilmektedir.<br />

Bu yeni yapay merceğin yerleştirilmesi ile<br />

göz hem uzağa, hem ara mesafeye, hem de<br />

yakına odaklanabilme özelliğine kavuşur,<br />

her mesafede net bir görüş elde edilir. Akıllı<br />

Lens (Göz İçi Lens) takılan hastaların göz<br />

numarasında ilerleme kaydedilmez. Başarılı<br />

bir katarakt ameliyatının ardından gözde<br />

tekrar katarakt ortaya çıkmamaktadır.<br />

Çoğunlukla 40 yaşını aşmış, uzak veya yakın<br />

mesafede ya da her iki mesafede görme<br />

zorluğu olan ve gözlüklerinden tamamen<br />

kurtulmak isteyen bireyler, bu prosedüre<br />

uygun adaylardır. Başarılı bir operasyon<br />

ile Trifokal veya Multifokal Lens takılan her<br />

hasta uzak, yakın ve ara mesafelerde net<br />

görüşe sahip olabilmektedir.<br />

Sağlıklı günler dileriz...<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 95


Sağlık<br />

Gerçek ihtiyaçlara temas eden merkez:<br />

LAPSUS<br />

PINAR BALTACI<br />

İçsel yolculuklarınıza kılavuzluk etmek amacıyla, yıllara yayılan<br />

deneyim ve birikimleri bir araya getirerek 2016 yılında<br />

kurulan Lapsus Psikoloji ve Gelişim Atölyesi’nin çalışmaları,<br />

psikoterapi ve gelişim atölyeleri şeklinde iki ana eksen<br />

üzerinden ilerliyor. İnsanların ruhsal büyüme süreçlerini<br />

destekleyerek, gerçek ihtiyaçlarıyla temas etmelerini<br />

sağlamak amacıyla yola çıkan Lapsus’u, kurucusu Uzman<br />

Psikolog Gonca Akkaya ile konuştuk.<br />

dinamikleri anlamadan aşmamız mümkün olmaz. Evet,<br />

güncel yaşamın görünen stresleri ruhsal durumumuzu<br />

olumsuz etkiler ama bu stresleri başa çıkılmaz kılan,<br />

sıklıkla bireysel yaşamımızı ören ve bizim bilinçli algımızın<br />

dışında kalan o dinamiklerdir.<br />

Öncelikle sizi tanıyalım. Kendinizden bahseder misiniz?<br />

1979 doğumluyum. Liseyi Özel Amerikan Robert Lisesi’nde<br />

okudum. Sonrasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde<br />

İşletme eğitimi aldım. Mezuniyet sonrası yaklaşık iki yıl kadar<br />

pazarlama alanında çalıştım. Bu dönem kendimi çokça<br />

sorguladığım, hayatımın yönü üzerine kafa yorduğum bir<br />

dönemdi. Yoğun bir varoluşsal düşünme sürecinden sonra<br />

psikoloji eğitimi almaya karar verdim. Lisans eğitimimi<br />

Boğaziçi Üniversitesi’nde, yüksek lisansımı İstanbul Bilgi<br />

Üniversitesi’nde tamamladım. Uzmanlığımı aldıktan sonra<br />

çeşitli üniversiteler, psikolojik danışmanlık merkezleri ve<br />

kurumsal eğitim şirketlerinde çalıştım. 2016 yılında da<br />

Lapsus Psikoloji ve Gelişim Atölyesi’ni kurdum.<br />

Röportajımızı okuyacak birçok kişinin kuşkusuz merak<br />

edeceği bir soruyla devam etmek istiyorum. Ne demek<br />

Lapsus? Bu ismi tercih etme sebebiniz nedir?<br />

Lapsus, Latince kökenli bir kelime. ‘Dil sürçmesi’ anlamına<br />

geliyor. Dil sürçmesi, istemsizce yaptığımız ve içinde bilinçdışı<br />

dinamiklerine dair ipuçları barındıran bir edim. Bu ismi<br />

seçme nedenim, temelde bilinçdışına yaptığı gönderme.<br />

Psikoterapi, bilinçdışını deşifre etme yolculuğudur. Yaşamımızdaki<br />

sıkışıklıkları, bunların ardında yatan bilinçdışı<br />

96 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

Lapsus’ta neler yapıyorsunuz?<br />

Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?<br />

Lapsus’ta yürütülen çalışmalar üç eksen<br />

üzerinden ilerliyor: Psikoterapi, danışmanlık<br />

ve gelişim atölyeleri. Bu üç çalışma<br />

kolunun da ortak paydası, insanların ruhsal<br />

büyüme süreçlerini desteklemek, gerçek<br />

ihtiyaçlarıyla temas etmelerini ve bunları<br />

en etkin şekilde karşılamalarını sağlayacak<br />

donanımı kazanmalarına yardımcı olmak.<br />

Hizmetlerimizi çeşitlendiren en temel etken<br />

ise, kişilerin öznel ihtiyaç ve koşulları...<br />

Size en çok ne gibi sorunlar yaşayan<br />

kişiler başvuruyor? Modern çağın<br />

sorunlarına dair neler söylersiniz?<br />

Bize sıkışmış, çıkmazda hisseden insanlar<br />

gelir. Bu halin türlü sebepleri olabilir;<br />

yalnızlıkla baş edememe, çökkünlük, ilişkisel<br />

sorunlar, performans kaygısı, sosyal<br />

fobi, yeme bozukluğu, ailevi problemler,<br />

takıntılar gibi. Aslında ruh sağlığı hizmeti<br />

alma sebebini tekil sorunlara indirgemek<br />

pek anlamlı değildir. Çünkü insanların<br />

bizim kapımızı çalma sebepleriyle terapide<br />

kalma sebepleri çoğu zaman aynı olmaz.<br />

İnsan, çok boyutlu bir varlık. Psikoterapi<br />

sürecinde katman katman soyuldukça, hepimizin<br />

anlatılarının altından hiç ummadık<br />

hikâyeler çıkar.<br />

Psikoterapi ile danışmanlığın farkı nedir?<br />

Psikoterapi, danışmanlığa göre daha derin<br />

ve daha uzun soluklu bir süreçtir. İnsanın<br />

içsel dünyasına yapılan arkeolojik bir kazı<br />

çalışmasıdır diyebiliriz. Sürecin sonunda<br />

kişinin hayatında, dünyayı algılayışında,<br />

olay ve durumlara verdiği tepkilerde kapsamlı<br />

değişimler, dönüşümler olur. Danışmanlık<br />

ise ruhsal bir araştırma sürecinden<br />

çok, kısa süreli bir müdahaledir. Kafadaki<br />

bulanıklıkları gidermeye, kişinin zihnini toparlamasına,<br />

birtakım konularda alternatif<br />

çözüm yolları oluşturmasına yarar. Terapi<br />

gibi değişim vaat etmez. Yapılacak çalışmanın<br />

danışmanlık mı terapi mi olması<br />

gerektiği, kişinin ihtiyacı ve beklentisine<br />

göre şekillenir.<br />

Peki, kişiler ne zaman psikoterapiye<br />

başvurmalıdır? Sürece dair neler<br />

söylersiniz?<br />

Psikoterapi, kişinin gönüllü olarak yer<br />

alması gereken bir süreçtir. Yani kişinin<br />

psikoterapiye gitmeyi “seçmesi” gerekir.<br />

Yaşamın getirdiği zorluklarla baş etmekte<br />

zorlanan; kaygı, takıntı, özgüven kaybı gibi<br />

ruhsal semptomlar geliştirmiş olan; kendini<br />

tekrar tekrar benzer olumsuz tabloların<br />

içinde bulan herkes için psikoterapi doğru<br />

adrestir ve başlamak için de doğru zaman<br />

gelmiş demektir.<br />

Sizce ülkemizde terapiye<br />

nasıl yaklaşılıyor?<br />

Ruh sağlığı, damgalanmanın çokça yaşandığı<br />

bir alan. Bu dünyanın her yerinde<br />

böyle. Pek çok insan, ruh sağlığı hizmeti<br />

almaktan ne yazık ki bu nedenle çekiniyor.<br />

Damgalanma korkusunun yanına bir de<br />

psikolog veya psikiyatra gitmenin zayıflık<br />

olacağı algısı eklenince tablo daha da<br />

zorlaşıyor. Yine de son yıllarda psikologlara<br />

ve psikoterapiye daha sıcak bakıldığını söyleyebiliriz.<br />

Psikoterapi, özellikle kentli insan<br />

için artık utanıp sıkılmadan gidilebilecek bir<br />

adres olmaya başladı.<br />

Zor bir çağda yaşıyoruz. Bugünün insanı<br />

temelde “kaybolmuş” durumda. Kendi<br />

özünden uzaklaşmış, -mış gibi yaşayan ve<br />

çoğu zaman mutsuz hisseden insan sayısı<br />

giderek artıyor. Bu kaybolmuşluk hali kendini<br />

türlü semptomlarla ortaya çıkarıyor.<br />

Kimisi ağır depresyonlardan geçiyor, kimisi<br />

alkol ve/veya madde kullanımına yöneliyor,<br />

kimisi zihnini kalabalıklaştırmak ve böylece<br />

içsel gerçekliğinden kaçmak için takıntılar<br />

üretiyor. Fakat günün sonunda insanların<br />

yaşadığı duygular benzer. İlişkilerin ne yazık<br />

ki giderek zayıfladığı bir çağdayız. Teknolojik<br />

gelişmeler hayatı kolaylaştırdı ama<br />

insan ilişkilerine büyük zararlar verdi. İnsan,<br />

doğası gereği sosyal bir varlıktır. Hepimiz bir<br />

başkasında tamamlanmaya ihtiyaç duyarız.<br />

Bu tamamlanmayı sosyal medya paylaşımları<br />

üzerinden yapamayız. Kanlı canlı ilişkilerle<br />

can bulur hayat. Sanırım şunu demek<br />

uygun olacaktır: Birbirimizi kaybettik, sonra<br />

da biz kayboluverdik.<br />

Peki, mevcut ilişkiler ne durumda?<br />

Boşanmalarda, aile için sorunlarda bir<br />

artış gözlemliyor musunuz?<br />

İstatistikler, boşanmaların arttığını gösteriyor.<br />

Boşanmak, kentli insan için artık daha<br />

kolay. “Olmazsa boşanırım” düşüncesiyle<br />

başlıyor pek çok evlilik. İlişkilerdeki sorunları<br />

çözmeye çalışmak, ilişkiye emek vermek,<br />

yaşanan zorluklarda benim payım ne diye<br />

bakmak ne yazık ki az rastladığımız bir şey.<br />

Zamanın ruhu olan hızlı tüketme kültürü,<br />

ilişkileri de içine çekmiş durumda. İlişkide<br />

sadakatsizlik de artmış durumda. Aldatmanın<br />

normalleştiği bir dönemdeyiz. Bunu<br />

hem kadın hem erkekler için söyleyebilirim.<br />

İçinde yaşadığımız zamandan<br />

bahsederken yaşadığımız coğrafyayı<br />

atlamak olmaz. Ülke olarak kaotik<br />

süreçlerden geçiyoruz. Bu süreçler<br />

insanların psikolojilerini nasıl etkiliyor?<br />

Herkes zorlanıyor. Toplum olarak kasvetli<br />

bir atmosferde yaşıyoruz. Metroda, otobüste,<br />

vapurda insanların yüzlerine bakın.<br />

Herkes somurtuyor. Nezaket ve hoşgörü<br />

eşiğimiz çok düştü. Toplumsal gerçeklerimiz<br />

altında eziliyor, baskı hissediyor, hatta<br />

bir anlamda saldırıya uğruyoruz. Saldırıya<br />

uğramış hissedince de saldırganlığımız<br />

artıyor. Sanırım en çok yaşadığımız duygu<br />

öfke. Ve öfke öfkeyi doğurdukça, bu kısır<br />

döngüden çıkamıyoruz. Gelecek kaygısı<br />

hiç olmadığı kadar fazla günümüzde. Bunu<br />

gençler daha ağır yaşıyor. Umutsuzluk<br />

hissinde ciddi bir artış var. Alkol ve madde<br />

kullanımındaki artış da bununla çok ilişkili.<br />

Önünü göremeyen insan arafta hissediyor,<br />

bu duyguyla baş edebilmek için kendini<br />

uyuşturma yoluna gidiyor.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 97


Sağlık<br />

PROF. DR. KEREM CANBORA:<br />

Omuz ve bel<br />

ağrılarında<br />

erken teşhis<br />

önemli<br />

PINAR BALTACI<br />

Yaklaşık 22 sene Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi’nde çalışmasının ardından Üsküdar Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nde Ortopedi<br />

Kürsüsü Anabilim Dalı Başkanı olarak göreve başlayan<br />

Profesör Doktor Mehmet Kerem Canbora, yoluna Bağdat<br />

Caddesi’nin bu yeni sağlık merkezinde devam ediyor.<br />

Ağırlıklı olarak psikiyatri ve psikoloji alanlarında faaliyet<br />

gösteren Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin bünyesine<br />

NP Feneryolu Tıp Merkezi’nin katılmasıyla, diğer branşlarda<br />

da sağlık hizmeti verilmeye başlandı.<br />

Dr. Kerem Canbora, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde çalıştığı<br />

dönemde omuz cerrahisine ilgi duyması ile birlikte 2004<br />

yılında Harvard Tıp Fakültesi omuz servisinde bir programa<br />

dâhil olup, bu alanda tecrübe ve bilgisini artırma imkânı<br />

bularak, sonraki süreçte omuz cerrahisinde uzmanlaşmaya<br />

başladı. 15 yıldır omuz ve dirsek cerrahisinde uzmanlaşan<br />

Canbora ile omuz ve çevresi rahatsızlıkları, bel, kalça ağrılarını<br />

ve tedavi yöntemlerini konuştuk.<br />

OMUZ AĞRILARI YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜREBİLİR<br />

Omuz ve dirsek cerrahisinin yanında protez, diz, kalça,<br />

protez gibi alanlarla da ilgilenen Prof. Dr. Mehmet Kerem<br />

Canbora ile öncelikle omuz cerrahisi üzerine söyleştik.<br />

Elimizi uzayda konumlandırmamızda omuz eklemlerindeki<br />

sağlığın önemine vurgu yapan Doktor Canbora,<br />

sözlerine şöyle devam etti: “Omuz hastalıkları, 20 yıl<br />

öncesine kadar çözümsüz ve cerrahisi zor, sonrası ağrılı<br />

olarak bilinirdi. Yaklaşık 20 yıldır dünyada ve buna paralel<br />

olarak Türkiye’de kapalı, yani artroskopik omuz cerrahisinin<br />

gelişmesi ve inovasyonun ilerlemesi, bizlerin de bu<br />

konuya ilgi duyması ile beraber omuz cerrahisi gelişme<br />

gösterdi. Omuz eklemi, diz ve kalça gibi yük binen eklemlerden<br />

farklı olarak yüke maruz kalmaz. Ağırlık taşımaz<br />

ve her yöne hareket eder. Bu anlamda avantajlı olan bu<br />

eklemin dezavantajları da var. Örneğin; kalçayı çıkartmak<br />

için çok yüksekten düşmek gerekir ama omuzda sadece<br />

bir olta attığınızda ya da basit bir fırlatma hareketinde<br />

bile çıkık meydana gelebiliyor. 360 derece yani her yöne<br />

hareket ettiği için yerinde durması oldukça zor bir eklem.<br />

Bu adalelerde en ufak bir problem olduğu zaman, omuz<br />

çok ağrılı bir eklem haline gelerek, geceleri uyutmayacak<br />

noktaya ulaşabilir. Gece uyuyamayan hasta, gündüz de<br />

aynı ızdırabı çeker. Mesela hastaların hayat kalitesi, günlük<br />

işleri yapma potansiyelleri giderek düşer.”<br />

98 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Sağlık<br />

OMUZ HASTALARI<br />

GENEL OLARAK İKİYE AYRILIYOR<br />

Omuz hastalıklarında erken teşhisin kritik<br />

olduğunun altını çizen Prof. Canbora, şu<br />

açıklamalarda bulundu: “Erken teşhis<br />

çok önemli. Genelde omuz hastaları ikiye<br />

ayrılır. Birincisi 45- 50 yaş üzeri, cinsiyet<br />

olarak daha çok kadın hastalarda ağırlıklı<br />

omuz manşet adale yırtıklarıyla ortaya<br />

çıkar. Eğer ani düşme, çarpma ve travma<br />

gibi bir durum yoksa, yıllar içerisinde<br />

artarak devam eden bir şikâyettir bu. Bu<br />

hasta grubunda ne zaman ki gece ağrıları<br />

dayanılmaz hal alır ve bu durum aylara<br />

ve yıllara yayılır, hastalar günlük işlerini<br />

yapamayacak noktaya gelirler, o noktada<br />

bir de şikâyetin üstüne psikolojik problemler<br />

eklenir. Bunun yanında diğer omuz<br />

hastalıkları grubu ise, genç yaştaki cinsiyet<br />

olarak genellikle erkek olan hastalardır.<br />

Bu hastalar, çoğunlukla omuz çıkıkları ve<br />

bariz travmalarla başvurur.<br />

İLERİ YAŞTA PROTEZ KULLANIMI ŞART!<br />

Bu iki hasta grubunda da erken teşhis ile<br />

kapalı ameliyat yapabiliyoruz. Artoskopik<br />

denilen yöntemle gerçekleştirdiğimiz<br />

ameliyatta, eklem içerisine birtakım<br />

enstrümanlar yardımı ile giriyoruz.<br />

Karşımızda da bir monitör bulunuyor,<br />

ona bakarak işlemleri gerçekleştiriyoruz.<br />

Hastaların bu işlem sonucunda yaraları<br />

ve ağrıları olmadığı için kısa sürede fizik<br />

tedaviye başlıyor ve sağlıklarına kavuşabiliyorlar.<br />

Fakat üçüncü hasta grubu olarak<br />

nitelendirdiğimiz 70 yaş üstü hastalarda,<br />

eklem kireçlemesi ya da tamir edilemez<br />

yırtık durumlarında kapalı ameliyat<br />

imkânı ne yazık ki olmuyor. İlk iki hasta<br />

grubu kısa sürede önlemini almaz, bu<br />

şikâyetlerini geçiştirirse, belli bir yaştan<br />

sonra kapalı ameliyat imkânı son buluyor<br />

ve protez (reverse ya da düz) kullanmak<br />

durumunda kalıyoruz. Omuz cerrahisi Türkiye’de<br />

son yıllarda çok gelişti. Hastaların<br />

omuz ağrılarında çok vakit kaybetmeden,<br />

spesifik olarak omuz ve dirsek cerrahisiyle<br />

ilgilenen bir uzmana danışmalarında tüm<br />

bu sebeplerden dolayı fayda var.”<br />

HERKES BİR DÖNEM MUTLAKA<br />

BEL AĞRISI ÇEKİYOR<br />

“Hocam biraz da bel şikâyeti bulunan hastalarımızı<br />

bilgilendirelim” dediğimde; “Küçük<br />

bir araştırma yapıldığı zaman, bir insanın<br />

ömrünün sonuna kadar bel ağrısı çekme<br />

olasılığı yüzde 100’müş. Herkes bir dönem<br />

mutlaka bel ağrısı çekiyor” şeklinde konuşuyor<br />

ve ekliyor: “Bel ağrılarının yüzde 80’i akut<br />

tedavisi olarak karşımıza çıkıyor ve tedavi<br />

edilmemesi durumunda bile 5-6 haftada<br />

kendiliğinden iyileşiyor. Bel, kompleks bir<br />

bölge. Bel ağrısının bugün teşhis edilen en<br />

az 100’den fazla sebebi olduğu bilinmekte.<br />

Bel ağrıları tedavisinde en önemli nokta, teşhisi<br />

doğru koyabilmekte... Ağrının sebebi fıtık<br />

mı yoksa mekanik bir bel ağrısı mı hususunu<br />

netleştirmek gerekir. Bel ağrılarının yüzde<br />

90’ından fazlası, mekanik bel ağrılarıdır.<br />

Mekanik bel ağrısı, aşırı zorlama ve yük<br />

taşıma gibi eylemler sonucunda ortaya çıkan<br />

ağrılardır. Bel ağrılarının tedavisi öncelikle<br />

fizyoterapi, ilaç tedavisi ve istirahattır. Bu<br />

dinlenme süresi de son araştırmalara göre<br />

2, maksimum 3 gün olarak belirlenmiştir.<br />

Bunun yanında literatürde akupunktur, bele<br />

yapılan enjeksiyonlar ve manipülasyonların<br />

mekanik bel ağrısı tedavisinde yeri olmadığını<br />

da belirtmek isterim.”<br />

TEDAVİLERDE BELİRTİLER ÖNEMLİ<br />

Prof. Dr. Kerem Canbora, bel ağrılarının<br />

tedavisine yönelik ise şu bilgileri verdi: “Tedavide<br />

öncelikle belirtilere yönelik hareket<br />

ediyoruz. En büyük belirtisi ağrı, diğeri hareket<br />

kısıtlılığıdır. En başta da bir ağrı tedavisi<br />

yapmak durumundayız. Özellikle mevsim<br />

dönüşlerinde sıcak-soğuk arasındaki farklar,<br />

bel ağrılarında en çok ağrı hissedildiği<br />

dönemlerdir. Deformasyonlar, enfeksiyon,<br />

sinir zafiyetleri ya da kanal darlıkları gibi<br />

şikâyetlerde ameliyat yolunu seçiyoruz. Bel<br />

ağrılarının devamlı bir hâl almasında kişisel,<br />

psiko-sosyal ve mesleki tüm faktörler<br />

etkili. Genellikle kullanılan ilaçlarda ise ağrı<br />

kesiciler, kortizon tedavisi ve birtakım kas<br />

gevşeticiler kullanılmasını öneriyoruz.”<br />

ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI:<br />

BOYUN VE BEL AĞRILARI<br />

Bilgisayar başında geçirdiğimiz zaman<br />

arttıkça çağımızın hastalığı haline gelen bel<br />

ve boyun ağrılarından korunma yöntemlerine<br />

ilişkin konuşan Canbora; “Hepimiz<br />

bilgisayar başında saatlerce vakit geçirmek<br />

durumunda kalıyoruz. Burada önemli<br />

olan, her şeyden önce duruş... Boynun ve<br />

omurganın duruşu bu anlamda önemli...<br />

Boyundaki zorlama ve ağrılar, boyun<br />

bölgesinden kuyruk sokumuna kadar olan<br />

bölgede kendini gösterebilir. Ağrılar günlük<br />

yaşam aktivitelerimizi ve hayat konforumuzu<br />

bozmaya başlamışsa, artık doktora<br />

danışmanın zamanı gelmiş demektir”<br />

ifadelerini kullandı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 99


Yaşamın İçinden<br />

VECİHİ OFLUOĞLU:<br />

Pantomim sanatçısı<br />

kendinden esinlenir<br />

FEVZİ ÖZMEN<br />

Pantomim sanatının duayenlerinden, Türkiye’de bu<br />

sanat dalını 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet<br />

Konservatuvarı bünyesinde açan, tiyatro ve oyunculuğa<br />

birçok öğrenci yetiştiren Vecihi Ofluoğlu, yaşamın<br />

içinden sayfalarımıza girdi. Pantomim sanatının özünün<br />

hareket olduğunu dile getiren Ofluoğlu, dergimize<br />

şu açıklamalarda bulundu:<br />

“Pantomim sanatı, diğer sahne sanatları gibi sahnede<br />

gerçekleştirilen, mekân fark etmeksizin iç ve dış<br />

mekânda da sürdürebilen bir sahne sanatıdır. Mukayese<br />

edecek olursak, diğer sahne sanatlarına göre ayrıcalığı<br />

söz kullanmadan, mimiklerle ifade ediyorsunuz.<br />

Pantomim, insanın özünü ortaya çıkartıp, kendisini<br />

tanımayı amaçlar, kendinden yola çıkarak bir şeyler<br />

sergiletir. Diğer sahne sanatlarında başka oyunculardan<br />

etkilenip, esinlenip, onu taklit etmek olabilir ama<br />

pantomim için böyle bir şey söylenemez. Pantomim<br />

sanatçısı, kendinden esinlenerek ondan istenilen şeyi<br />

sahneye yansıtır.”<br />

PANTOMİM SANAT DALI’NI İLK KEZ KURDU<br />

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Bale<br />

Anasanat Dalı Pantomim Sanat Dalı’nı 2006 yılında<br />

kuran Ofluoğlu, bugünlerde bölüme öğrenci alımının<br />

durdurulmasına ilişkin şunları söyledi: “Öğrenci alımını<br />

biz değil, okul yönetimi durdurdu. 2006 yılında bölümü<br />

kurdum ve yaklaşık 100 öğrenci mezun ettik. 2018-<br />

<strong>2019</strong> eğitim ve öğretim dönemi için ise öğrenci alımı<br />

yapılmadı ne yazık ki. Zaten ben de bu sebepten ötürü<br />

okuldan ayrıldım. Bu sene bir sınıfımız halen var orada.<br />

Neden kontenjan verilmediğine dair sorularımıza, okulun<br />

bölüm için fiziki şartlarının yetersiz olduğu bilgisi<br />

verilmiş. Biz dışardan baktığımızda, sınav giriş ücretinin<br />

miktarı, öğrencinin okula ödeyeceği harcın yüksek<br />

olmasının da, başvuruları engellediğini görüyoruz.”<br />

ZOR KOŞULLARDA ORTAYA ÇIKAN YETENEK:<br />

CHARLIE CHAPLIN<br />

Vecihi Ofluoğlu’na dünyada sessiz sinemanın öncüsü<br />

usta sanatçı Charlie Chaplin’i sorduğumuzda ise, Chaplin’in<br />

sinema yapmanın zor olduğu bir süreçte ortaya<br />

çıktığını ifade ederek; “Sessiz sinema mı Charlie Chaplin’i<br />

var etti, yoksa o sessiz sinema koşullarında Charlie Chaplin<br />

mi Şarlo tiplemesini var etti onu tam olarak anlamak<br />

mümkün değil. Fakat, Charlie Chaplin’in Şarlo tiplemesi<br />

tüm dünyada tanındı. Chaplin, bedenini çok iyi kullanan<br />

ve Şarlo tiplemesi içerisinde kendini dile getiren çok iyi<br />

bir sanatçı. Sanatçı duruşunun yanında politik duruşu,<br />

tavrıyla da çok önemli bir isimdi” şeklinde konuştu.<br />

100 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşamın İçinden<br />

Özgür sanata açılan kapı;<br />

AÇIK ALAN<br />

PINAR BALTACI<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de sanatın<br />

arka bahçesi<br />

Yeldeğirmeni, bu<br />

defa Açık Alan<br />

Sanat Atölyesi<br />

ile sayfalarımızda...<br />

Yaklaşık<br />

üç yıl önce<br />

Rasimpaşa Uzun<br />

Hafız Sokak’ta<br />

Haliç Üniversitesi<br />

hocalarından<br />

Oya Tansel’in<br />

öncülüğünde<br />

açılan Açık Alan,<br />

bugünlerde üniversiteye hazırlanan gençlere rehber<br />

olurken, sanatçı sergilerinin de uğrak yeri...<br />

Mimar Sinan Üniversitesi mezunu olan Ressam Oya<br />

Tansel, aynı zamanda bir eğitmen... Uzun yıllar Avni<br />

Akyol Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim öğretmeni olarak<br />

görev alan Tansel, emekliliğin ardından önce Haliç<br />

Üniversitesi, sonra da Gedik Üniversitesi’nde dersler<br />

vermeye başlamış. Tam 30 yıldır hayali olan atölyeyi<br />

de Yeldeğirmeni’nde hayata geçiren Oya Hoca ile Açık<br />

Alan’daki çalışmalarını konuştuk:<br />

“Çalıştığım üniversitelerde mimarlık bölümünde anlatım<br />

teknikleri gibi alanlarda dersler veriyorum. Türk<br />

eğitim sisteminin içinden gelen biri olarak, bazı sorun<br />

ve handikapları içselleştirme imkânım oldu. Özgür bir<br />

sanat alanım olsun istedim ve böylelikle hayalim gerçeğe<br />

döndü. Atölyemde farklı disiplinlerdeki sanatçılar<br />

bir araya gelecek, özgün paylaşımlar yapacaklardı.<br />

Bu düşüncelerin büyük bir kısmını hayata geçiriyoruz.<br />

Hayallerimin ötesinde daha da güzel projeler olacak.<br />

Burada buluşan gençlerin belki zamanla ortak bir<br />

manifestoları, duruşları, bakışları olacak. Kat ettiğimiz<br />

yolları zaman içerisinde daha net göreceğiz. Bunun<br />

yanında beni evimde, okulumda ziyaret eden öğrencilerim<br />

için ortak bir alan da oluşturmak istedim. Aynı<br />

zamanda üniversitede Güzel Sanatlar Fakültesi’ne<br />

hazırlanan gençlere özel dersler de veriyoruz.”<br />

“EĞİTİMDE ALTERNATİFLER YARATIYORUZ”<br />

Atölyede verilen derslerde alternatif yöntemlerin<br />

uygulandığını ifade eden Oya Tansel, sözlerine şöyle<br />

devam etti: “Yeni bir sosyolojik yapı var artık gençler<br />

arasında. Bizler burada o sosyolojik değişime uygun<br />

dersler vermeyi hedefliyoruz. Bunun için de sürekli olarak<br />

alternatifler yaratıyoruz. Öğrenciler çalışmalarında<br />

özgür olabilmeli. Bu özgürlük de ancak tüm imkânları<br />

kullanabilmeleriyle mümkün olur. Akademinin önem<br />

ve gerekliliğini yadsımıyorum, ben de o sistemden<br />

geliyorum ama sanatların temel kurallarına hâkim<br />

olduktan sonra kendi yollarını belirlemeleri gerekiyor.<br />

Herkes çok iyi çizip boyayamıyor, fakat kafa yapıları o<br />

kadar farklı çalışıyor ki, ortaya mükemmel ifade biçimleri<br />

çıkıyor. Başka disiplinlerle çalışmaya başladıktan<br />

sonra bunu daha iyi fark ettim.”<br />

“YELDEĞİRMENİ’NDEKİ DEĞİŞİME<br />

OLUMLU BAKIYORUM ”<br />

Yeldeğirmeni’nin son yıllarda artan sanatsal faaliyetlerine<br />

ilişkin görüşlerini de dile getiren Oya Hoca;<br />

“<strong>Kadıköy</strong>lü olduğumuz için tercihimiz <strong>Kadıköy</strong> oldu.<br />

Kızımın neredeyse 11 sene önce, matbaaların olduğu<br />

dönemde Yeldeğirmeni’nde atölyesi vardı. Sonraları<br />

arkadaşlarımız buraya gelmeye başladı. Sık sık onlara<br />

gelip gidiyorduk. Böylelikle biz de buralı olduk. Bir de<br />

benim ailem Modalı. Anneannem küçükken benim<br />

elimden tutup Yeldeğirmeni’nde Ayşe teyzeye, Zehra<br />

teyzeye getirirdi. Eski mahalle dokusuna yakından<br />

tanık olma imkânım oldu. Şu an her şey yolunda,<br />

buradaki değişimleri olumlu değerlendiriyorum. ‘Küçük<br />

Cihangir’ diyorlar ama bence çok daha iyi olacak<br />

burası. Yeldeğirmeni’ndeki mahalle kültürü, sanatçı<br />

gençlerle daha da fazla yaşıyor. Bizim de mahalle halkı<br />

ile iletişimimiz çok iyi” şeklinde konuştu.


Gezgin<br />

Hayallerim, şapkam,<br />

mavi Vosvos’um ile<br />

BEN “GEZGİN DERVİŞ”<br />

PINAR BALTACI<br />

Şimdi nerede olmak istersiniz? Hepimize<br />

sorulmuştur bu soru... Ya da şehrin hengâmesinde<br />

yer yer düşünmüşüzdür. Belki bir<br />

orman evinde, belki görkemli bir Avrupa<br />

şehrinde olmak isteriz kuşkusuz. Hani o<br />

dünyanın en eski kütüphanesinde turlamak<br />

da sayılabilir bunlar arasında; belki de Eyfel<br />

Kulesi’nin hemen altındaki o küçük kafede<br />

bir kahve içmek... Hayallerimiz ortak...<br />

İçimizde hep bir başka yerde olma isteği...<br />

Hepimizin yerine hayalleri gerçeğe dönüştüren<br />

biriyle tanıştırmak istiyoruz sizleri.<br />

Gökhan Karaarduç, nam-ı diğer Gezgin<br />

Derviş... Siz onu mavi Vosvos’u, şapkası ve<br />

birbirinden ilginç gezi hikâyeleriyle sosyal<br />

medyadan tanıyorsunuz. Bu defa da <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> dergisi sayfalarında tanık olun istedik<br />

Gezgin Derviş’in dünyasına. Hayallerinin<br />

peşinden çıktığı yolculukta okulunu bırakan<br />

ve yaşamını simitçilik yaparak kazanan Karaarduç,<br />

önce otostopla düşüyor yollara...<br />

KÜÇÜK BİR SIRT ÇANTASIYLA<br />

BAŞLAYAN MACERA<br />

Uşak Üniversitesi’nde iktisat eğitimi aldığı<br />

yıllarda aklı hep dünyayı gezmekte olan<br />

Gökhan Karaarduç, hayatı sorgulamaya<br />

başladığı yılları şu sözlerle anlatıyor: “Kaynak,<br />

maksimum fayda gibi kavramları öğretmeye<br />

çalışıyorlardı okuduğum bölümde.<br />

Ne olduklarını bir türlü anlayamıyordum,<br />

çünkü aklım bambaşka yerlerdeydi. Dünyayı<br />

gezmek istiyordum. Bıraktım okulu, önce<br />

tam iki sene otostopla Türkiye’yi gezmeye<br />

başladım. Maceram küçük bir sırt çantası ile<br />

başladı. Türkiye’nin yüzde 80’ini bu dönemde<br />

gezdiğimi söyleyebilirim. İki senenin sonunda<br />

artık içimde bambaşka yerlere gitme<br />

isteği vardı, dünyayı gezecektim. Ailemle<br />

paylaştım bu fikri, uzun süre onlardan uzak<br />

kaldığım için bir süre yanlarında olmamı istediler.<br />

Döndüm, babamın simitçi tezgâhını<br />

işletmeye başladım. Artık simitçilik yaparak<br />

dünyayı gezmeye çalışan bir adamdım.”<br />

MAVİ VOSVOS VE SOSYAL MEDYA<br />

“Gezebildi mi peki Gezgin Derviş dünyayı?”<br />

diye sorduğumda; “Evet gezdim ama<br />

binbir macerayla” diyerek başlıyor söze<br />

Karaarduç: “Simitçilik yaptığım süreçte<br />

para biriktirme şansım oldu. Çünkü otostop<br />

yaptığım dönemlerden kalan bir alışkanlıkla<br />

para harcamıyordum. O süreçlerde böyle<br />

kaygılarınız olmuyor. Elimde bir miktar para<br />

birikince ilk hayalimi gerçekleştirdim. Bu<br />

mavi bir Vosvos’tu. Bu Vosvos ile dünyayı<br />

dolaşacaktım. Bu süreçte sosyal medyaya<br />

da giriş yapmış bulundum. Sosyal med-<br />

102 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Gezgin<br />

yada gezginler arasında kendime bir yer<br />

edinince, yepyeni bir hayatın kapıları da<br />

açıldı. Yazdıklarım, Vosvos’um ve şapkamla<br />

oluşturduğum tarzım dikkat çekiyordu.<br />

Yazdıklarım da tamamen özgün ve dobra<br />

içerikler olduğu için insanlara sempatik<br />

gelmeye başladım.”<br />

“MUTLU İNSANLARIN HİKÂYESİ OLMAZ”<br />

Ardından Vosvos ile Türkiye’de yol yapmaya<br />

koyulan Gezgin Derviş, çıtayı yükseltmeyi<br />

aklına koyuyor. O zaman gelsin Avrupa turu:<br />

“Aklımda dünyayı gezme isteği belirirken,<br />

gizli bir Gezgin Derviş karakteriyle tanıştım.<br />

Çok yakın arkadaş olduk. Onun da benim<br />

gibi bir Vosvos’u ve eski bir aşk hikâyesi<br />

vardı. Mutlu insanların hikâyesi olmaz<br />

diyerek, kendi yaşanmışlıklarımıza sahip çıktı<br />

ve birlikte ortak hayaller kurduk. Avrupa’yı<br />

Vosvos’la gezecektik. Fakat arkadaşıma ne<br />

yazık ki vize çıkmadı, tek başıma kaldım. İki<br />

kişilik hazırlandığım Avrupa turuna yalnız<br />

çıktım. Olumsuzluklar peşimi bırakmadı.<br />

Daha yola çıkmadan çekim ekipmanlarımı<br />

ve çadırımı çaldılar. Çevremdeki herkes ‘Bu<br />

olanlar bir işaret, gitme’ dediler ama bir kere<br />

aklıma koymuştum. Vazgeçseydim, okulu<br />

bırakıp otostopla yollara düştüğüm o ilk gün<br />

vazgeçerdim. Yolculuk böylelikle başladı.<br />

EYFEL KULESİ’NDE FOTOĞRAF<br />

ÇEKTİRME HAYALİM GERÇEK OLDU<br />

Yunanistan’a girdiğim ilk gün arabanın frenleri<br />

patladı ve tüm Avrupa’yı frensiz gezmek<br />

zorunda kaldım. Ardından İtalya’ya geçtim.<br />

Tüm yolculuğumun yüzde 80’ini aracın<br />

içerisinde geçirdim. Giderken yanımda erzak<br />

da götürmüştüm. Bana bir hayli yetti. Zaman<br />

zaman da yollarda tanıştığım insanların evinde<br />

kaldım. Tek harcamam benzin ve otopark<br />

paralarıydı. Yabancı dilim de çok iyi değildi<br />

ama pratik yapa yapa öğrendim. Sadece hedefe<br />

odaklanmıştım. Eyfel Kulesi’ne gidecek<br />

ve Vosvos’umla bir fotoğraf çektirecektim.<br />

Ancak aksilikler bir türlü peşimi bırakma-<br />

dı. İspanya turunu es geçerek, Fransa’ya<br />

doğru yol aldım. Ülkeye iki saat kala arabam<br />

teklemeye başladı. Daha önce tanıştığım bir<br />

Türk ailenin evi, bulunduğum konuma çok<br />

yakındı. Onlardan yardım istedim ve Eyfel<br />

Kulesi’nde Türk bayrağı ile fotoğraf çektirme<br />

hayalimi gerçekleştirdim.”<br />

“ARTIK İSTERSE VOSVOS YANSIN”<br />

Buraya kadar her şey güzel bir yol filmini<br />

andırıyor değil mi? Gezgin Derviş’in hikâyesi<br />

asıl şimdi başlıyor: “Eyfel Kulesi’nden dönerken<br />

çok mutluydum, amacımı gerçekleştirmiştim.<br />

‘Artık isterse Vosvos yansın’ demiştim,<br />

keşke demeseydim. Türkiye’ye dönme<br />

vakti gelip çatmıştı. Bu arada param bittiği<br />

için günlük birkaç işte çalışmaya başladım.<br />

Amacım Almanya’yı gezip, en son Avusturya’daki<br />

halamı ziyaret ederek dönmekti. Araç<br />

birkaç kere yolda pürüzler vermeye başladı.<br />

Fakat dönerim diye düşünüyordum. Almanya’da<br />

bir otelde konakladım. Sabah aracım<br />

çalışmadı. Ne yapacağımı bilemedim. Bozuk<br />

aksanımla derdimi anlatmaya çalıştım,<br />

olmadı. En son Türkiye’deki ustama ulaştım,<br />

motorun artık çalışmayacağı sonucuna<br />

vardık. Büyük çaresizlikti benim için. O an<br />

çok düzgün düşünemiyordum. Aracı iterek,<br />

emniyet şeridinde tam üç saatlik yol gittim.<br />

Bu şekilde Türkiye’ye kadar gelebilirim<br />

düşüncesi vardı aklımda.”<br />

YAKINDA JAPONYA TURU VAR<br />

“Tabii trafik kuralları buna izin vermedi<br />

değil mi?” diye soruyorum, maceranın<br />

sonunu merakla beklerken... “Tabii ki öyle<br />

oldu” diyor Gezgin Derviş ve ekliyor: “Polisler<br />

yakaladı ve aracı en yakın Volkswagen<br />

bayiine çektiler. Oradaki insanlara da<br />

benim güvenli bir yerde kalmam gerektiğini<br />

söylediler. Ama şartlar gitgide zorlanmaya<br />

başladı. Araçta yatıp kalkıyordum, havalar<br />

da insanlar da soğumaya başlamıştı. Sosyal<br />

medya aracılığıyla yardım teklifinde bulundum.<br />

Herkes para göndermeyi teklif ediyordu.<br />

Fakat o parayla ne yapacağımızı bile<br />

bilmiyorduk. Volkswagen bayiine ulaştım,<br />

çözüm üretemiyorlardı. Konsolosluklar da<br />

öyle... Aracı yaptırmak istedim ama istenen<br />

meblağ çok yüksekti. Satmak istediğimde<br />

ise çok düşük... En son plakamı ve temel<br />

eşyalarımı alarak yola koyulmak istedim.<br />

O noktada da birlikte yola çıkmak için<br />

planlar yaptığım arkadaşım arayarak beni<br />

motive etti ve hayallerimden vazgeçmemem<br />

gerektiğini söyledi. Geri döndüğümde<br />

daha güçlüydüm. Önce bir çekiciye ulaştık,<br />

uygun bir paraya beni Bulgaristan sınırınına<br />

kadar bıraktı. Ardından bir halat buldum ve<br />

Vosvos’umla otostop çektim. Araçlara Vosvos’u<br />

bağlayarak Türkiye sınırını geçtim.”<br />

Yaşadıkları Gezgin Derviş’in gezme tutkusundan<br />

hiçbir şey eksiltmemiş. Bugünlerde<br />

bir Japonya turunun hazırlıklarına başlamış<br />

bile. Tabi hayalleri, şapkası ve özgürlüğün<br />

simgesi mavi Vosvos’u ile...<br />

“Vosvos birçok gezginin hayalidir.<br />

Hepimize sempatik gelen bu araç,<br />

birçok insanın da bilinçaltında yer<br />

almıştır. Çünkü bir kere barışı ve<br />

özgürlüğü simgeliyor. Gezginlerin<br />

içinde de hep bir özgür olma isteği<br />

olduğu için, Vosvos’la gezginler<br />

arasında bir bütünlük sağlanıyor.<br />

Bir de çok sempatik bir tarafı var,<br />

Vosvos sevmeyen birini bulamazsınız<br />

bence...”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 103


Spor<br />

Paralimpik şampiyonlar,<br />

<strong>Kadıköy</strong> Bilgiyolu<br />

Koleji’nde buluştu<br />

<strong>Kadıköy</strong> Bilgiyolu Koleji’nin sponsorluklarını üstlendiği<br />

Paralimpik Yüzme Dünya, Avrupa ve Türkiye Şampiyonu<br />

Beytullah Eroğlu ile Paralimpik Yüzme Balkan ve<br />

Kıtalararası Boğaz Şampiyonu Uğurcan Özer, keyifli<br />

bir seminerle öğrencilere başarı yolundaki hikâyeleri<br />

aktardılar. Okulun yüzme ve diğer spor branşlarında<br />

yer alan öğrencilerine tavsiyelerde bulunan şampiyonlar,<br />

eğitim ve hayatın diğer alanlarındaki başarı için<br />

görüşlerini de paylaştılar.<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi olarak değerli sporcularımızla<br />

<strong>Kadıköy</strong> Bilgiyolu Koleji’nde röportaj gerçekleştirdik.<br />

Öncelikle hoşgeldiniz... Bilgiyolu Koleji<br />

öğrencilerine tecrübelerinizi aktardınız,<br />

okurlarımız için başarının yolunu<br />

nasıl özetlersiniz?<br />

Beytullah Eroğlu: Benim tek bir başarı yolum var, o<br />

da asla bahane üretmemek ve kazanmayı odaklanmak...<br />

Örneğin, benim iki kolum yok, bundan daha<br />

büyük bir bahane olabilir mi? Bahane sadece zaman<br />

kaybettirir. Yılmadan çalışmaya gayret etsinler, nihayetinde<br />

başarıya ulaşacaklardır. Ben hep öyle yaptım.<br />

Yarışmayı kaybedeceğimi hiç düşünmedim. Çünkü<br />

kaybedeceğimi düşünürsem, binlerce şey geçiyor<br />

aklımdan. “Antrenman kötüydü, sakatlandım, hasta<br />

oldum, karnım ağrıdı” derim biter. Fakat kaybetmeyi<br />

düşünmemeliler, sınavda kaybetmeyi düşünmemeliler,<br />

okulda da hayatın başka bir alanında<br />

da kazanmaya odaklanmalılar. Sadece<br />

kazanmayı düşünmeliler.<br />

HAKAN ALSAÇ: ENGEL TANIMAYANLARI<br />

HER ZAMAN DESTEKLİYORUZ<br />

Bilgiyolu Kolejleri Genel Müdürü Hakan Alsaç ise,<br />

kurumunun sponsorluğu ile ilgili olarak düşüncelerini<br />

şöyle belirtti: “Bilgiyolu Koleji’nde öğrencilerimize<br />

sadece iyi bir akademik eğitim vermek için<br />

değil, iyi birer birey olmaları için de çalışıyoruz.<br />

Onlara hayatın her alanında engelleri aşmayı<br />

öğretiyoruz. Engel tanımayanları da her zaman<br />

destekliyoruz. Bu kapsamda başarılarıyla göğsümüzü<br />

kabartan sevgili Beytullah ve Uğurcan’ın<br />

başarı sponsoru olduk. Sporcularımızın kurum<br />

olarak <strong>2019</strong> ve 2020 yıllarında gerçekleşecek olan<br />

Uğurcan Özer: Ben yüzmeyi değil, yüzme<br />

beni seçti. Çünkü sağlık için başladığım<br />

yüzme, beni şu anda çok güzel<br />

yerlere getirdi. Hem ülkemi temsil<br />

ediyorum, hem sağlık açısından<br />

kendimi motive edebiliyorum,<br />

hem de psikolojik açıdan hayatta<br />

daha dik durabiliyorum. Sporla<br />

tanışmadan önce hayatımı evde<br />

geçiriyordum, sosyal hayatım<br />

yoktu. Arkadaşlarımla iletişimde çok iyi<br />

değildim ama spordan sonra tabii ki bunların<br />

hepsi değişti. Ne tür engeliniz olursa olsun,<br />

herkese uygun bir spor var. Hiçbir şey engel<br />

değil, spor yaptıkça engelsiz olacağız. Ben<br />

şimdi kendimi çok özgür hissediyorum. 2020<br />

Tokyo Paralimpik Oyunları’na katılmak için<br />

yüksek tempoda çalışıyoruz. Akdeniz Oyunları<br />

2021’de, 2020’de Avrupa Şampiyonası ve bu yıl<br />

Temmuz’da düzenlenecek olan Kıtalararası Boğaz<br />

Yarışı’nda 2 bin yüzücü ile birlikte yarışıp,<br />

güzel bir sonuç elde etmek istiyorum.<br />

104 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Spor<br />

Bilgiyolu Kolejleri Genel Müdürü Hakan Alsaç<br />

paralimpik şampiyonları kutlayan ilk isim oldu.<br />

Avrupa, Dünya, Akdeniz Oyunları, Kıtalararası<br />

Boğaz Şampiyonası ve Paralimpik Olimpiyatları<br />

yarışmalarında maddi manevi yanlarında<br />

olacağız. Buradaki amacımız, paralimpik<br />

milli sporcularımızın daha çok başarılı olma<br />

yolunda destekçileri olmak ve kurumlarımızdaki<br />

öğrencilerimize engelleri aşma konusunda<br />

rol model olmalarını sağlamaktır.”<br />

TAYLAN DUTLUOĞLU:<br />

BU MÜCADELENİN ADI; BAŞARMAK!<br />

Bilgiyolu Koleji İletişim Danışmanı ve Efonaltı<br />

Ajans Başkanı Taylan Dutluoğlu ise bu<br />

sponsorluk ilgili şunları söyledi: “Bir sporcu<br />

ve bir öğrenci... Farklı yollarda aynı hedef<br />

için mücadele ediyorlar aslında. Bu mücadelenin<br />

adı; başarmak! Bu sponsorlukla<br />

Bilgiyolu Koleji, kurum kimliğine uygun<br />

bir şekilde öğrencilerine önemli bir bilgi<br />

veriyor. Başarı yolunda engelleri aşmayı ve<br />

asla vazgeçmemeyi, engel tanımayanlarla<br />

aşılıyor. Ve onları sonuna kadar destekliyor.”


Sosyal Sorumluluk<br />

Gayrimenkul danışmanları:<br />

OTİZMİN<br />

FARKINDAYIZ!<br />

KADİR TOPRAKKAYA<br />

Dünyanın en büyük gayrimenkul danışmanlığı firması<br />

Keller Wiliams, hayata geçirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle<br />

de adından sıkça söz ettiriyor. Bunlardan biri de her<br />

yıl 9 <strong>Mayıs</strong> tarihinde organize edilen “REDDAY” Topluma<br />

Katkı Günü’nde gerçekleşti. REDDAY kapsamında dünyanın<br />

bütün KW ofisleri bir günlüğüne kapandı ve 185 bin<br />

danışman, bulundukları ilçelerde birer sosyal sorumluluk<br />

projesine katıldılar.<br />

KELLER WILLIAMS CADDE KADIKÖY’DEN<br />

ANLAMLI DESTEK<br />

Marka tarafından geleneksel hale getirilen, her ofisin kendi<br />

bünyesinde bulunan ve hayır işleri için teşkilatlanan Kültür<br />

Komiteleri tarafından aylar öncesinden planlanarak organize<br />

edilen sosyal sorumluluk projelerine <strong>Kadıköy</strong> de katıldı.<br />

Son 4 yıl içinde <strong>Kadıköy</strong>’de ilk engelli şarj istasyonunu yaptıran,<br />

Beykoz Hayvan Barınağı’na 1 tonun üzerinde mama<br />

Katılımcılar, gözü açık 3 saniyede geçilebilen 3 metrelik mesafeyi, özel<br />

olarak kurulan bir platform aracılığı ile görme engellilerin belki bir<br />

ömür tecrübe ettikleri karanlığı anlayabilelim diye dakikalar sürecek bir<br />

yolculuğun ardından tamamlamaya çalıştı.<br />

106 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Fosforca / Enis Fosforoğlu<br />

BAHARAT<br />

ENİS<br />

FOSFOROĞLU<br />

Martın sonu bahar olacaktı.<br />

Olmadı. Sonbahara dönüştürdük<br />

sanki ilkbaharı. Şimdi yaz<br />

beklenir oldu. Peki, biz yazımızı<br />

kışa çevireni çok gördük de<br />

bu bahar kavramı nasıl böyle<br />

örselendi? Acımasız siyaset<br />

artık gözünü kavramlara mı<br />

dikti? Yoksa mevsimlere mi<br />

gıcık oldu artık insanlar?<br />

bağışlayan, <strong>Kadıköy</strong> Ticaret Meslek Lisesi’ndeki Atatürk<br />

büstünü onaran ve çevre peyzajını yapan Keller Williams<br />

Cadde <strong>Kadıköy</strong> Bölge Müdürlüğü, bu yıl da “Otizmin<br />

Farkındayız” mesajı verdi. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi ve Koşuyolu<br />

Engelli Merkezi’nin de katkılarıyla Kalamış Atatürk<br />

Parkı’nda buluşan gayrimenkul danışmanları, 250’ye yakın<br />

engelli genç ve aileleriyle bir araya geldi. Toplamda 500<br />

kişilik bir organizasyona ev sahipliği yapan danışmanlar,<br />

bugüne özel getirtilen DJ eşliğinde doyasıya eğlendi.<br />

DENİZE DALIP, “OTİZMİN FARKINDAYIZ”<br />

PANKARTI AÇTILAR<br />

Etkinliğin bir başka güzel tarafı, çeşitli markaların bağışları<br />

ile birlikte pek çok gayrimenkul danışmanının evlerinde<br />

hazırladıkları yiyecekleri getirerek paylaşmalarıydı. “RED-<br />

DAY” Topluma Katkı Günü’nde danslı, müzikli, eğlenceli<br />

saatler geçiren gruplara sergilenen bir başka performans,<br />

denizin 3 metre altına dalan dalgıçların “Otizmin Farkındayız”<br />

pankartı açmaları oldu.<br />

“ENGELLİ VE OTİZMLİ BİREYLERİN<br />

FARKINDA OLACAĞIZ”<br />

Konu hakkında <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne açıklamada bulunan<br />

KW Lider Danışma Konseyi Kültür Komitesi Başkanı<br />

Sinan Sarıkaya; “Her şeyden önemlisi, engelsiz bir dünya<br />

için engelli ve otizmli bireylerin farkında olduğumuzu Kalamış<br />

Atatürk Parkı’ndan herkese duyurmak istedik. Çok<br />

da başarılı olduk. Bu konuda bize destek veren herkese<br />

sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz” dedi.<br />

Bahar bir pembeleşmedir, genç kızın çekingen<br />

yanaklarında. Bahar delikanlının aklının zıplaması,<br />

duygularının hoplamasıdır. Bir devinim,<br />

açan bir tomurcuktur. Bitkiye yürüyen sudur<br />

bahar, yaşamın büyük dolaşımıdır. Damarın güp<br />

güp, yüreğin gümbür gümbür, bedenin kıpır<br />

kıpır atmasıdır.<br />

Yeşilin akıl almaz çeşitliliğine, pembenin nazlı<br />

bir sükûn ile katılmasıdır. Kıpraşmasıdır doğanın<br />

bahar. Ergenlikten olgunluğa bir start noktasıdır<br />

bazen. Ve sivilceli bir delikanlının özgürlüğüne<br />

dönüşür kimi zaman. Kimi için hareket ve coşku,<br />

kimine sabırlı ama muzip bir suskudur bahar.<br />

Baharı hırpaladık, birbirimizi örselediğimiz gibi...<br />

‘Susuz Yaz’ adlı siyah beyaz filmde Erol Taş,<br />

köyün ve filmin başrol oynayan kızına (Ege<br />

şivesi ile) “Senin bi gıbahatin yok Bahaaaar!”<br />

diye bağırıyordu. İstediğimiz gibi yaşayamadıksa<br />

seni ve kavga kıyamet ıskalıyorsak, senin bir<br />

kabahatin yok bahar!..<br />

Keller Williams markası altında gerçekleşen sosyal sorumluluk<br />

projeleri, her ofisin kendi bünyesinde bulunan ve hayır işleri için<br />

teşkilatlanan Kültür Komiteleri tarafından aylar öncesinden<br />

planlanarak organize ediliyor.<br />

Organizasyonun kusursuz geçmesi için büyük çaba harcayan Keller Williams Cadde Kültür<br />

Komitesi üyeleri, buluşmanın sonunda “Bir organizasyonu daha başarıyla tamamlamış<br />

olmanın huzuru içindeyiz” mesajı verdi. Sinan Sarıkaya, Gül Başıbüyük, Vedat Akkaş, Özgür<br />

Alkaya, Mert Nergis ve Deniz Ünlü.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 107


Güzel oyuncu<br />

Başak Sayan’dan yeni eser;<br />

Nigâhdar<br />

Tiyatroda devleşen baba-oğul:<br />

Savaş Dinçel ve<br />

Barış Dinçel<br />

Oyuncu Nihan Büyükağaç:<br />

<strong>Kadıköy</strong>, kendine ait<br />

kültürlerin bayrağını<br />

taşıyor<br />

ABD’li Şarkıcı Della Miles:<br />

İstanbul, New York’a benziyor


<strong>Life</strong> Magazin<br />

ABD’li Şarkıcı Della Miles:<br />

İstanbul, New York’a<br />

benziyor<br />

“Bana Türkiye’de ‘Siyah İnci’ diyorlar.<br />

Whitney Houston yaşasaydı çok kıskanırdı<br />

ama Michael Jackson eminim çok fazla<br />

umursamazdı.”<br />

PINAR BALTACI<br />

Türkiye ziyareti sonrasında ülkemizin kültüründen etkilenerek<br />

Müslümanlığı seçen ABD’li şarkıcı Della Miles, aynı zamanda sosyal<br />

yardım projeleriyle de adından sıkça söz ettiriyor. Michael Jackson<br />

ve Whitney Houston başta olmak üzere birçok ünlü ismin vokalistliğini<br />

üstlenen başarılı sanatçı, konser için gittiği Muğla Dalyan’ın<br />

doğasına hayran kalarak, bir çiftlik evi satın aldı. ABD ve Almanya’da<br />

da evleri bulunan Miles, artık biraz da Türkiyeli. Ülkemizde ‘Siyah<br />

İnci’ lakabıyla anılan Della Miles, bu kez <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’ın konuğu...<br />

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Della Miles’ın<br />

müzik macerası nasıl başladı?<br />

ABD Teksas doğumluyum. Ailem aracılığıyla müzikle tanıştım ve<br />

esasında müzikle doğdum diyebilirim. Annem kilisede piyano çalıp,<br />

koro yöneten harika bir şarkıcıydı. Babamın ise caz kulüpleri vardı.<br />

Üniversitede ceza hukuku eğitimi aldım, fakat sanırım müzisyen<br />

olan ailemden geçen genlerin baskınlığına karşı koyamayarak<br />

müzisyenliği seçtim.<br />

110 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Ülkenizde hangi müzisyenlerle çalıştınız?<br />

Amerika’da birçok harika müzisyenle çalışma<br />

şansım oldu. Whitney Houston, Michael<br />

Jackson, Chaka Kahn, Stevie Wonder,<br />

Prince ve dahası...<br />

Türkiye’ye ilk defa ne zaman<br />

geldiniz? O süreçteki hislerinizden<br />

bahseder misiniz?<br />

Yedi yıl önceydi, Türkiye’ye Çeşme’de<br />

gerçekleştirilen bir konser için geldim.<br />

O konserin ardından müziğimi Türkiyelilerle<br />

paylaştığım için kendimi çok mutlu hissettiğimi<br />

anımsıyorum.<br />

Türkiye’nin müzik kültürüne dair<br />

neler söylemek istersiniz? Ülkemizde<br />

genel olarak ne tür müziklerden<br />

hoşlanıyorsunuz?<br />

Türk müziğinin ritmini ve bıraktığı duyguları<br />

seviyorum. Özellikle Şebnem Ferah’ı severek<br />

takip ediyorum.<br />

Ülkemizin kültüründe sizi en çok<br />

etkileyen unsurlar neler oldu?<br />

Türkiye mükemmel bir ülke... Özellikle gıda<br />

ve zengin kültürünüz beni çok etkiledi. Her<br />

bölgesinde bambaşka bir kültür var ve bu<br />

gerçekten çok etkileyici. Burada bulunan<br />

herkes hayatında bir kez bile olsa Bodrum’un<br />

muhteşem denizine girmeli, Hasankeyf’in<br />

ya da Ürgüp’ün büyülü atmosferini<br />

görmeli, Türk kahvesinin tadına bakıp, Türk<br />

misafirperverliği ile tanışmalı.<br />

Türkiye ziyaretinizin ardından İslamiyet’i<br />

seçtiniz. Bu süreçten sonra hayatınızda<br />

ne gibi değişiklikler oldu?<br />

Müslüman olmak ilaç almaya benzemiyor,<br />

bir şeylerin hemen aniden değişeceğini<br />

sanmıyorum. Bu süreç eğitimden gelen ve<br />

Kuran’a göre yaşamaya çalışan, büyüyen bir<br />

süreçtir.<br />

Sosyal yardım projelerinde sık sık<br />

görüyoruz sizi. Bu konuda yakın<br />

zamandaki çalışmalarınız neler olacak?<br />

Uluslararası Down Sendromu Federasyonu’nun<br />

dünya yüzü ilan edildim. Bundan<br />

sonra o çocuklar için elimden gelen her şeyi<br />

yapacağım.<br />

İstanbul’u bize nasıl anlatırsınız?<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü gezme olanağınız oldu mu?<br />

İstanbul, New York’a benziyor. Hızlı hareket<br />

eden bir şehir... Devam etmezseniz kolayca<br />

kaybolabilirsiniz. Ama bu şehri seviyorum.<br />

<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’un en güzel yerlerinden<br />

biri bence... İstanbul’a geldiğimde genelde<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de kalıyorum.<br />

Son olarak okuyucularımıza neler<br />

söylemek istersiniz?<br />

Sevgili Türkiye, sizlerden gelen tüm nazik ve<br />

hoş tepkiler için teşekkür etmek istiyorum.<br />

Ülkenizi seviyorum. Çok özel güzelliklere ve<br />

kültür zenginliğine sahipsiniz. Tüm dünyayı<br />

gezen biri olarak söyleyebilirim ki bence<br />

Türkiye, dünyadaki en güçlü aile yapısına<br />

ve karaktere sahip ülkelerden biri. Türkiye<br />

kendi gücünü bilip, dünyaya o gözlerle<br />

bakmalı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 111


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Güzel oyuncu<br />

Başak Sayan’dan yeni eser;<br />

NİGÂHDAR<br />

PINAR BALTACI<br />

Hepimiz Başak Sayan’ı ilk defa oyunculukla tanıdık ama o yıllar<br />

içerisinde oyunculuğun yanına bir de yazarlığı ekleyerek, başarılarına<br />

başarı katmaya devam etti. Peşi sıra çıkardığı kitaplarının<br />

heyecanını yaşarken bir taraftan da annelik duygusuyla<br />

tanışan Sayan’ın evine konuk olduk.<br />

Bugünlerde Hallâc-ı Mansûr’un öğretisini anlattığı risalelerin<br />

izini süren ‘Nigâhdar’ isimli yeni kitabını okurlarla buluşturmanın<br />

mutluluğunu yaşayan Başak Sayan, tüm kitaplarında<br />

olduğu gibi Nigâhdar’da da okuyucularını tarihsel bir<br />

yolculuğa çıkarıyor. Bu uzun yolculukta Nigâhdar, şöyle<br />

bir mesaj vermeye hazırlanıyor bizlere: “Tek gerçek<br />

senin içindedir!” Sayan, içinde tasavvuf öğretisine dair<br />

notlar da barındıran yeni kitabının yanı sıra hayatının<br />

merak edilenlerini <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okurları için anlattı.<br />

“EDEBİYAT, BAŞKA DÜNYALARA KAÇIŞTIR”<br />

İlk sorum, kuşkusuz hepimizin merak ettiği bir yerden<br />

geliyor. “Nasıl oldu da başladı yazarlık serüveni?” diye<br />

soruyorum; “Ben zaten hep yazar olmak istemiştim”<br />

diyerek başlıyor anlatmaya başarılı oyuncu: “Küçük<br />

yaşlardan bu yana her zaman çok fazla kitap okuyan bir<br />

çocuk oldum. Babam askerdi, annem ise Almanca öğretmeni.<br />

Böyle olunca da çok disiplinli bir aile hayatımız oldu. Benim<br />

o disiplinden kaçabilmemin tek yolu kitaplardı. Edebiyat, esasında<br />

başka dünyalara kaçıştır. Benim de öyle oldu. Babamın kütüphanesinde<br />

ne bulursam okuyordum. Zamanla yazmaya da yöneldim<br />

kaçınılmaz olarak. Tüm aile, benim yazar olacağım konusunda<br />

hemfikirdi.”<br />

“HAYALLERİMİN PEŞİNDEN KOŞMAYI<br />

HİÇBİR ZAMAN BIRAKMADIM”<br />

Ve bir kırılma noktası olur Başak Sayan’ın hayatında. Şehre bir<br />

film ekibi gelir, hayaller değişir: “Evet, Ankara’da yaşadığımız<br />

lojmana film ekibi geldi. TRT’ye çekilen bir filmdi. Okuldan<br />

sonra koşa koşa gider, oyuncuları izlerdik. O kargaşada ben de<br />

oyuncu olmaya karar vermiştim. Bu sevda böyle başladı. Fakat<br />

ailem razı olmayınca üniversitede ekonomi eğitimi almak zorunda<br />

kaldım. Bir insanın çocuğuna yapacağı en büyük kötülük, bana<br />

kalırsa mesleki seçimlerine karışmasıdır. Çünkü meslek sizin hayatınızı<br />

şekillendiren, sizleri mutlu veya mutsuz yapan en önemli<br />

unsurlardan... İstemediğim bir bölümde eğitim aldım ben de.<br />

Ama okurken hayallerimin peşinden koşmayı hiçbir zaman<br />

bırakmadım. Televizyonda sunuculuk ile başlayan kariyerim,<br />

zamanla oyunculuğa doğru evrildi. Esasında ekranlarda olduğum<br />

çok fazla dizi vardı ama insanların aklına Başak Sayan<br />

denildiğinde genelde ‘Yaprak Dökümü’ geliyor. Bir döneme<br />

damgasını vuran bir diziydi.”<br />

112 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

“TELEVİZYONDA<br />

KALİTELİ İŞLER YAPILMIYOR”<br />

En son TRT’nin ‘Milat’ isimli dizisinde rol<br />

alan Sayan, oyunculuğu bıraktığına dair aldığı<br />

kararı şu sözlerle aktarıyor: “Bir süredir<br />

tüp bebek tedavisi devam ediyordu, tamamen<br />

ona yoğunlaştım. Ardından çocuklar<br />

doğdu, onlarla ilgilenirken bugünlere kadar<br />

geldik. Artık oyunculuk yapmamaya karar<br />

verdim. Tabii çok istediğim bir proje gelirse<br />

kabul edebilirim ileriki zamanlarda ama<br />

asla bu konjonktürde değil. Setlerde haftanın<br />

6 günü 19 saat çalışmak istemiyorum<br />

artık. Setlerin çalışma koşulları çok ağır. Çocuklardan<br />

sonra da böyle bir zamanım hiç<br />

olmadı zaten. Bunun yanında televizyonda<br />

çok kaliteli işlerin yapılmadığını düşünüyorum.<br />

Bütçelerin ciddi anlamda büyümesine<br />

rağmen, sadece başrol oyuncusuna çok üst<br />

rakamlar veriliyor. Geriye kalan ekibe de düşük<br />

paralar ayrıldığı için kaliteli işler çıkmıyor<br />

ortaya. Bugün baktığım zaman ‘Keşke<br />

içinde yer alabilsem’ dediğim herhangi bir<br />

proje yok. Bunun yanında bana hep aynı<br />

roller teklif ediliyor, kötü ve fettan kadın...<br />

Bir rolde başarılı olunca sürekli aynı roller<br />

teklif ediliyor. Tüm bu nedenlerden dolayı<br />

şimdilik yazmak benim için öncelikli.”<br />

“YAZMAK HEM BENİ HEM DE<br />

OKUYUCULARIMI ŞİFALANDIRIYOR”<br />

Dört romanı ve bir çocuk kitabı bulunan<br />

Başak Sayan’ın tüm kitaplarında, hikâyenin<br />

dışında anlatılan bir felsefe var: “Kitaplarımı<br />

okuyanlar, hayata bambaşka bir yerden<br />

bakmaya başlıyor. Zaten benim amacım<br />

da tam olarak buydu. Yazmak hem beni<br />

hem de okuyucularımı şifalandırıyor. İlk<br />

romanım Bağlanma Korkusu’nda bağlanma<br />

korkusunu acıklı bir aşk hikâyesi<br />

ile anlattım. İnsanın elindekinin değerini<br />

ona sahipken bilmesi gerektiğini, iş işten<br />

geçince büyük pişmanlıkların bizi bekleyebileceğini<br />

anlatmaya çalıştım. İlişkilerinde<br />

bağlanma sorunu yaşayan bir adam ve<br />

balerin bir kadının hikâyesiydi bu. Ondan<br />

sonra gelen kitabım Kelebeğin Kaderi’nde<br />

ise hiçbir şeyin aslında tesadüf olmadığını<br />

anlattım. Beş farklı karakterin iniş çıkışlarıyla<br />

kurgulanan bu kitabımda, diğerlerinde<br />

olduğu gibi arka planda siyasi ve toplumsal<br />

olaylara not düştüm. Felsefi ve psikolojik<br />

bilgiler de oluyor keza kitaplarımda.”<br />

‘RÜZGÂR OLMAK İSTEYEN ÇOCUK’<br />

ÇOCUKLARA ARMAĞAN<br />

Sayan’ın ilk polisiye romanı ‘Ölü Kışların<br />

Sessizliği’ ise, diğer iki kitabının ardından<br />

raflarda yerini almış. Hayatta ne yaparsanız<br />

yapın her şeyin bir şekilde dönüp dolaşıp<br />

sizi bulduğunu ifade eden Başak Sayan,<br />

karma felsefesine de bu polisiye türündeki<br />

kitabı ile değinmiş. Yazarın tek çocuk kitabı<br />

olan ‘Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk’ da şu an<br />

okullarda müfredata alınmaya hak kazanmış.<br />

Büyük bir heyecanla anlatıyor Sayan<br />

bu süreci: “Öğrenciler benim bu kitabımla<br />

sınavlara giriyor. Bazen sınav kâğıtlarını görme<br />

imkânım oluyor. Anlatılmayacak kadar<br />

farklı bir duygu bu. Bu kitabımda hayallere<br />

inanmanın önemini anlatıyorum. Kendi<br />

çocuklarıma doğumdan sonra inandığım<br />

değerleri nasıl aktarabileceğimi düşünürken,<br />

aklım hep kitaplara gitti. Ancak öykü<br />

aracılığı ile anlatırsam beni gerçekten<br />

anlayabileceklerine kanaat getirdim. Bunun<br />

yanında ‘Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk’,<br />

anne ve babalara da bazı mesajlar veriyor.<br />

Çocuklarının hayallerini desteklemeleri<br />

gerektiğini onlara tekrar hatırlatıyorum.”<br />

HALLÂC-I MANSÛR’U<br />

NİGÂHDAR’DA ANLATTI<br />

“Başak Hanım, haydi şimdi de çok konuşulan<br />

ve merak edilen son kitabınız Nigâhdar’ı<br />

konuşalım” diyorum heyecanla... Aynı heyecanla<br />

yanıtlıyor: “Tam iki senelik bir çalışmanın<br />

ürünü ‘Nigâhdar’. Hallâc-ı Mansûr’un<br />

hayatını polisiye bir kurguyla anlatıyorum.<br />

İki ayrı zamanda geçen hikâye, Hallâc-ı<br />

Mansûr’un günümüze kadar gelen kayıp<br />

risaleleri etrafında ilerliyor. Doğumdan<br />

birkaç ay sonra bir anda Hallâc-ı Mansûr’u<br />

düşünmeye başladım sebepsiz yere. Beni<br />

hayat hikâyesi ve felsefesi her zaman çok<br />

etkilemiştir. İnanılmaz bir öğretisi var. Mevlana,<br />

Şems-i Tebrizi, Yunus Emre, Hacı Bektaş<br />

Veli gibi bilginler hep Hallâc-ı Mansûr’un<br />

öğretisini devam ettiriyor, ana kaynak o.<br />

Bu anlamda da sofizmin babalarından biri.<br />

Risaleler üzerinden kurduğum hikâyeyle<br />

Hallâc-ı Mansûr’un etkileyici hayatını anlattım.”<br />

Başak Sayan’ın yakın zaman projeleri<br />

arasında Nigâhdar kitabının devamı ve bir<br />

de yeni çocuk kitabı var.<br />

“İSTANBUL EVİM, ARKADAŞLARIM,<br />

HER ŞEYİM...”<br />

Söyleşimiz güzel bir İstanbul sohbetiyle<br />

son buluyor. Bir İstanbul aşığı olan<br />

Sayan, şöyle sonlandırıyor sözlerini:<br />

“Nereye gidersem gideyim, İstanbul’u<br />

çok özlüyorum. İstanbul evim,<br />

arkadaşlarım, her şeyim. Yeni şehirler<br />

gördüğümde o şehirlerin atmosferi<br />

beni besliyor ama yine de dönüp<br />

dolaşıp buraya gelmek istiyorum.<br />

Hava kirliliği, gürültü, trafik gibi<br />

çok fazla olumsuzluğun olduğunu<br />

biliyorum, fakat yine de beni çok<br />

büyülüyor. <strong>Kadıköy</strong>’ün ise ben de<br />

çok ayrı bir yeri var. Uzun yıllar<br />

Anadolu Yakası’nda yaşadım.<br />

Ardından trafik sorunundan<br />

kaynaklı Avrupa Yakası’na taşınmak<br />

zorunda kaldım. Ama hâlâ<br />

çok severim, özellikle de sahil<br />

şeritlerini...”<br />

“Çocuklardan sonra hayatım değişti,<br />

fakat bu kesinlikle güzel bir<br />

değişim oldu. Ben çocuklardan<br />

önce de sürekli dışarıda olan,<br />

çok sosyal bir insan değildim.<br />

Bugünlerde daha çok çocuklarla<br />

vakit geçiriyorum. Çoğunlukla<br />

evdeyim. Onların her anına<br />

tanıklık ediyor olmak benim için<br />

çok önemli. İlk başlarda zordu<br />

ama her şeyin düzenini artık<br />

kurdum. Hayatımız o düzene<br />

göre ilerleyince kolaylaştı. Bebekler<br />

rutini seviyor, bu sebeple<br />

onlar da hemen ayak uydurdu<br />

düzene. Her şey yolunda...”


<strong>Life</strong> Magazin<br />

Tiyatroda devleşen baba-oğul:<br />

SAVAŞ DİNÇEL ve<br />

BARIŞ DİNÇEL<br />

PINAR BALTACI<br />

Savaş Dinçel… 2007 yılında kaybettiğimiz<br />

büyük üstat… Tiyatro sahnelerinin devleşen<br />

ismi, Ekmek Teknesi’nin fırıncı Nusret’i<br />

ve esasında daha birçok yeryüzü karakteri…Bu<br />

sayfalarda Savaş Dinçel röportajı<br />

hiçbir zaman olamayacak belki ama anısına<br />

saygıyla eğilebileceğimiz bambaşka bir röportaj<br />

olabilir diye düşünerek aradım oğlu<br />

Barış Dinçel’i… “Hem sizin çalışmalarınızı<br />

konuşalım hem de Savaş Dinçel’i analım<br />

istiyorum” dediğimde tereddüt etmeden<br />

kabul etti Barış Dinçel.<br />

Binlerce yıldır insan hayatında büyük<br />

önem taşıyan bir sanat olan tiyatro, bugün<br />

içerisinde farklı sanat alanlarını da besliyor.<br />

Bunlardan biri de tasarım. Tiyatroda<br />

sahne tasarımı, oyunun seyirciler üzerinde<br />

yarattığı etkiyi ve oyuncuların performansını<br />

oldukça etkileyen bir faktör. Barış Dinçel,<br />

işte tiyatronun bu alanında uzmanlaşmış<br />

bir usta. Mimar Sinan Üniversitesi’nde<br />

aldığı eğitimin ardından bugünlere kadar<br />

birçok tiyatro sahnesinin tasarımını üstlenen<br />

Dinçel, adından sıkça söz ettirmeyi<br />

başarmış başarılı bir tasarımcı. Geçmişte<br />

bir kereye mahsus oyunculuk deneyimi<br />

de bulunan Barış Dinçel’i gözünüz bir<br />

yerlerden ısırıyor değil mi? İkinci Bahar’ın<br />

Timuçin’ine yıllar sonra ‘merhaba’ demeye<br />

ne dersiniz?<br />

HEM TASARIMCI HEM YÖNETMEN<br />

“Neler yapıyorsunuz bugünlerde? Geçtiğimiz<br />

sezon bir hayli yoğun geçti sizin<br />

için değil mi?” diye soruyorum ilk olarak:<br />

“Sezon sonu geldi. O sebeple biraz<br />

durağan ama dediğiniz gibi yoğun bir<br />

dönemdi. Yakın zamanda Şehir Tiyatroları’na<br />

Vahşi Batı’yı yaptık. Serdar Orçin ve<br />

Ahmet Saraçoğlu’nun başrolünü üstlendiği<br />

oyunun yönetmenlik koltuğunda ise Ergun<br />

Ünlü oturuyor. Şehir Tiyatroları’na uzun<br />

zamandır oyun yapmadığım için benim için<br />

anlamlıydı. Hem ortaya iyi bir oyun çıktı,<br />

hem de bana çok iyi geldi. Çünkü güzel bir<br />

ekip işi çıktı ortaya. Aslında gelecek sezonun<br />

oyunu ama bu sezonda da yaklaşık 12<br />

oyun oynadık. Bunun yanında Şener Şen’in<br />

oynadığı Zengin Mutfağı, Baba Sahne’nin<br />

yeni sezon oyunlarından Don Kişot’um<br />

Ben’de çalıştım. Tiyatro Adam’a Meçhul<br />

Paşa’yı yaptık. Yasemin Yalçın’ın yıllar sonra<br />

tiyatro sahnesine döndüğü yeni oyununu<br />

ve Bülent Parlak’a Bülent Bey’in Hikâyesi’ni<br />

yaptık. Sezon kapandığı için biraz vaktimiz<br />

var artık. Bu süreci yeni oyunun hazırlıkları<br />

için değerlendireceğiz. Müzikal bir oyun<br />

gelecek” diyen Barış Dinçel, aynı zamanda<br />

bu sezon yönetmenliğini üstlendiği bir<br />

oyunla da tiyatronun içerisinde tamamen<br />

yer edinmeye başlamış:<br />

KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR SANAT;<br />

TİYATRO<br />

“Manik Atak isimli yeni bir oyunu yönettim.<br />

Başrollerini Devrim Yakut ve Bihter Dinçel’in<br />

üstlendiği oyunu esasında BKM’ye yaptık<br />

ama İstanbul’da çok sayıda salonda oynadı.<br />

Tiyatro, küllerinden doğan bir sanat… Kötümserlik<br />

yapmaya kalkıştığımız an tiyatro<br />

tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Bazen Şehir<br />

Tiyatroları’na dair umudumu kaybediyorum<br />

ama sonrasında tekrar iyi bir ekiple<br />

çalışınca bu algı da değişiyor. Aynı yoldan<br />

yürüyen, aynı köşkün çocukları birlikte iyi<br />

bir ekip kurduğu zaman, mutlaka gerçek<br />

hisler ve samimiyet seyirciye geçiyor. Son<br />

yıllarda sanıyorum Türkiye’nin bu konjonktürü<br />

içerisinde insanlar tiyatroya daha<br />

da ilgi göstermeye başladı. Özel tiyatroya<br />

da ilginin arttığını söyleyebiliriz. Birçok<br />

oyuncunun tiyatroya ağırlık vererek elini<br />

taşın altına koymasıyla beraber alternatifler<br />

çoğalmaya başladı. Tüm bunlar umut verici<br />

gelişmeler.”<br />

“İSTANBUL, DAİMA SAHİBİNİ<br />

ÜSTÜNDEN ATAR”<br />

<strong>Kadıköy</strong>’e son zamanlarda kazandırılmış en<br />

güzel tiyatro sahnelerinden biri olan Baba<br />

Sahne’nin yapılandırılmasında da emeği<br />

olan Dinçel; “<strong>Kadıköy</strong>’de her zaman alternatif<br />

bir hâl vardı. Baba Sahne’nin gelişiyle birlikte<br />

tiyatro mekânı olabilecek nadir sahnelerden<br />

biri de <strong>Kadıköy</strong>’de hayata geçmiş oldu.<br />

Bugün bakıldığında Kenter Tiyatrosu, Ses Tiyatrosu<br />

gibi mekânlarda tiyatro binası olarak<br />

tapulandırılmış mekânlar, fakat hepsi Avrupa<br />

Yakası’nda. Baba Sahne, <strong>Kadıköy</strong>’e çok şey<br />

114 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

kazandırmaya devam edecek. Şevket Çoruh<br />

ile yapılandırdık bu sahneyi. Çok özel ve nostaljik<br />

bir mekân oldu. <strong>Kadıköy</strong>, kültür-sanat<br />

anlamında her geçen gün ivme kazanmaya<br />

devam ediyor. Artık eski görkemi olmadığı<br />

düşünülen Beyoğlu’nun da canlanacağına<br />

inancım tam. Çünkü İstanbul, daima sahibini<br />

üstünden atar ve gerçek hüviyetine kavuşmayı<br />

başarır” şeklinde konuşuyor.<br />

SAVAŞ DİNÇEL ÖDÜLLERİ,<br />

MÜJDAT GEZEN ÖĞRENCİLERİNDEN!<br />

“12 yıl evvel kaybettiğimiz usta oyuncu<br />

Savaş Dinçel adına düzenlenen ödül töreni,<br />

bu sene de Baba Sahne’de gerçekleştirildi.<br />

Ödül mekanizmasını çok sağlıklı bulmasam<br />

da” diye başlıyor söze Savaş Dinçel ve<br />

ekliyor: “Ödüllerin Müjdat Gezen öğrencileri<br />

tarafından verilmesini anlamlı buluyorum.<br />

Tabi öğrenciler ne kadar takip edebiliyor<br />

tüm oyunları ve etkinlikleri, bu da tartışılır.<br />

Tiyatroda her zaman birtakım kurum ve<br />

insanlara ödüller veriliyor. Mekanizma ne<br />

yazık ki genel anlamda çok sağlıklı işlemiyor.<br />

Bu sebeple böyle etkinliklerde de tartışmalar<br />

eksik olmaz. Savaş Dinçel Ödülleri’ni<br />

babamın da çok eski dostu olan Müjdat<br />

Gezen başlattı. Babamın anısını yaşatması<br />

anlamında hoş bir gece oluyor ve önemsiyoruz.<br />

Fakat yine de belirtmek isterim ki,<br />

tiyatroda en güçlü ödül alkıştır.”<br />

ÇOK YÖNLÜ BİR SANATÇI: SAVAŞ DİNÇEL<br />

“Nasıl anlatırsınız Savaş Dinçel’i okuyucularımıza?”diye<br />

sorduğumda öncelikle ‘Baba’<br />

Savaş Dinçel’i dinliyoruz Barış Dinçel’den:<br />

“Bizim baba-oğul ilişkisinin ötesinde bir iletişimimiz<br />

vardı, arkadaş gibiydik. Babamın<br />

en çok üslubunu ve tarzını özlüyorum. Hâlâ<br />

kimsede bulamıyorum o tadı. Söylediği<br />

herşeyi can kulağı ile dinlerdiniz. Bu söylediğini<br />

gerçekten mi söylüyor yoksa dalga<br />

mı geçiyor anlamazdınız. Deli mi yoksa çok<br />

mu akıllı diye düşünürdünüz. Bir kere bu<br />

üslubunu çok özlüyorum. Belli bir bakış<br />

açısı ve politik unsurları olan bir adamdı.<br />

Hiçbir zaman hayat içerisinde apolitik<br />

duran bir sanatçı olmadı. Herşeyi açık ve<br />

net bir şekilde söyleyen biriydi. Tiyatronun<br />

yanında resim ve karikatür gibi çok farklı<br />

alanlarla da ilgileniyordu. Oyun yazıyor ve<br />

yönetiyordu. Bu anlamda oyunculuğu da<br />

layıkıyla yapıyordu diyebilirim.<br />

‘SERSEM KOCANIN<br />

KURNAZ KARISI’ OYUNUNDA<br />

BU KEZ SAVAŞ DİNÇEL VARDI<br />

Birgün yönetmen Orhan Alkaya’dan bir<br />

teklif geldi. Münir Özkul ile akıllara kazınmış<br />

‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ adlı oyunu<br />

oynayacaktı. Beraberdik o gün. Babam rolü<br />

kabul etti. Ben ise onun adına biraz tedirgin<br />

oldum. Çünkü bu oyun, Haldun Taner<br />

tarafından bizzat Münir Özkul’a yazılmıştı.<br />

Münir Özkul, bir dönem yıkıp geçmişti bu<br />

rolle sahneleri. ‘Hiç çekincen yok mu?’ diye<br />

sorduğumda, ‘Ben başka türlü oynacağım’<br />

dedi ve rolü kabul etti. Oyunu sonrasında<br />

çok kere izledim. Çok farklı bir kompozisyon<br />

çizmişti, bambaşkaydı. Münir ağabey<br />

oyunu daha büyük ve bağırarak oynarken,<br />

Savaş Dinçel sakin ve küçülterek oynamıştı.<br />

O seneki bütün ödülleri almaya hak kazandı.<br />

Türk tiyatrosunda bir şeyi korkmadan<br />

yapmayı, cesaret edebilmeyi hep babamdan<br />

öğrendim. Bu anlamda hayatımın en<br />

büyük mimarlarından biridir.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 115


<strong>Life</strong> Magazin<br />

OYUNCU NİHAN BÜYÜKAĞAÇ:<br />

<strong>Kadıköy</strong>, kendine ait<br />

kültürlerin bayrağını taşıyor<br />

PINAR BALTACI<br />

Televizyon dizilerinin dikkat çeken<br />

oyuncularından Nihan Büyükağaç,<br />

tiyatro ve ekranlardaki yeni çalışmalarının<br />

yoğunluğunu yaşıyor. Bir<br />

döneme damgasını vuran Muhteşem<br />

Yüzyıl’da Hürrem Sultan’ın sağ kolu<br />

Gülşah’a hayat vererek adından sıkça<br />

söz ettiren başarılı oyuncu ile <strong>Kadıköy</strong>’de<br />

bir araya geldik. Bugünlerde<br />

yeni tiyatro oyunu Antik Yunan eseri<br />

Teessür’ün heyecanını da yaşayan<br />

Büyükağaç, çok yakında yeni dizisi<br />

‘Can Evim’ ile televizyon ekranlarına<br />

yeniden dönmeye hazırlanıyor.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Rıhtım’ın yıllara meydan<br />

okuyan otellerinden Deniz Hotel’in<br />

güzel deniz manzaralı terasında buluşuyoruz<br />

Nihan Büyükağaç ile... Samimi<br />

ve güleryüzlü bir selamlaşma,<br />

ufak bir sohbetin ardından alıyorum<br />

sözü: “Okuyucularımız sizi biraz<br />

daha yakından tanımak ister.” Şöyle<br />

yanıtlıyor başarılı oyuncu: “Ankara<br />

Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya<br />

Fakültesi Oyunculuk Anasanat Dalı<br />

mezunuyum. 2005 yılında mezun<br />

oldum okuldan. Esasında İstanbulluyum.<br />

Okul için Ankara’da geçirdiğim<br />

dört yıın ardından tekrar dönüp<br />

geldim ve oyunculuk kariyerime burada<br />

başladım. İlk olarak televizyon<br />

başladı. ‘Fırtına’ isimli bir Karadeniz<br />

dizisi çektik. Orada ‘Tamara’ isminde<br />

Gürcü bir kızı canlandırdım. İlk<br />

deneyimime böyle güzel bir kadro<br />

ile başlamak benim için şanstı. Ardından<br />

kariyerim televizyon dizileri,<br />

sinema filmleri ve tiyatro oyunları ile<br />

devam etti.”<br />

Bugünlerde yeni<br />

tiyatro oyunu Antik<br />

Yunan eseri Teessür’ün<br />

heyecanını yaşayan<br />

Nihan Büyükağaç,<br />

çok yakında yeni<br />

dizisi Can Evim<br />

ile de televizyon<br />

ekranlarında olacak.<br />

<strong>Kadıköy</strong>’ü çok seven<br />

sanatçı, Feneryolu’nda<br />

oturuyor.<br />

116 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


<strong>Life</strong> Magazin<br />

MUHTEŞEM YÜZYIL’IN GÜLŞAH’I<br />

Muhteşem Yüzyıl’da entrikaların kilit isimlerinden<br />

Gülşah karakteriyle özdeşleştirdiğimiz<br />

Büyükağaç, Muhteşem Yüzyıl için “Çok güzel<br />

bir kadroyla çekilmiş mükemmel bir işti”<br />

diyor ve ekliyor: “Sevgili Meral Okay çok güzel<br />

yazıyordu. Bu nedenle çok ses getiren bir iş<br />

olduğunu düşünüyorum. Canlandırdığım<br />

karakter de bir o kadar iyiydi. Fakat o rolden<br />

sonra her zaman sinsi, kötü planlar yapan<br />

kadın rolleri yazıldı bana. Böyle olmamalı<br />

ama ne yazık ki risk almayı sevmiyor insanlar.<br />

Bir oyuncu kesinlikle her rolü oynayabilmeli.<br />

Karakteri de salt bir şekilde iyi ve kötü olarak<br />

okumamak lazım. Mutlaka haklı sebepleri<br />

vardır her davranışın. Buradan bakarak<br />

okuyorum oynadığım rolleri genel anlamda.<br />

Fakat kariyerinde çeşitlilik yaratmak adına, bir<br />

oyuncu mutlaka farklı rollerde olmak ister.”<br />

“ROLÜ DUYGUSAL OLARAK<br />

ANLAMAK ŞART”<br />

Bir role hazırlanırken televizyon ve tiyatroda<br />

farklı değişkenlerin bulunduğunu ifade eden<br />

güzel oyuncu, sözlerine şöyle devam ediyor:<br />

“Tiyatroda bir rolün yazıldığı dönemi mutlaka<br />

araştırıyoruz. O dönemin sosyo-politik durumunu<br />

da mutlaka araştırıyoruz. En önemli<br />

unsur ise rolü içselleştirmek... Onu duygusal<br />

olarak anlamak da öyle… Tabi sonrasında<br />

da karşımda oynayan oyuncular ve senaristin<br />

kalemiyle şekil alıyor. Muhteşem Yüzyıl<br />

dönemi, korkunç bir entrika dönemiydi. Bir<br />

televizyon dizisi olarak o dönemleri yansıtmaya<br />

çalıştığımız için, kurgu tarafından<br />

kaynaklı çok çeşitli olayların hâkim olduğu<br />

bir diziydi. Ben de tüm entrikaların yerini<br />

bulabilmesi için faydalı bir karakterdim.<br />

Muhtemelen bu amaca büyük hizmetlerim<br />

oldu o rolle, lokomotif oluşturdum.”<br />

“HİÇBİR SANAT ESERİ SİPARİŞ OLAMAZ”<br />

Hem tiyatro hem de sinema ve televizyonda<br />

mesleğini icra eden Nihan Büyükağaç,<br />

şu açıklamalarda bulunuyor: “Tiyatro benim<br />

için büyük bir aşk. Er meydanı... Hazırlık<br />

aşamasında olsun, uygulamada olsun<br />

bambaşka bir performans. Tabii televizyon<br />

dizilerini de hafife almak istemiyorum ama<br />

ne yazık ki oradaki konularda bir tektipleşme<br />

hâkim. Bunun arz ve talep meselesi<br />

olup olmaması tabi ki tartışmaya açık bir<br />

konu, fakat ben yine de risk alınması gerektiğini<br />

düşünüyorum. Kurumsal olmayan<br />

tiyatrolar daha özgür bu anlamda. Tiyatro,<br />

hatta sanat kurumsallaşmamalı işte bu<br />

yüzden. Sanat eserinde sipariş olmaz<br />

çünkü. Sanatın bir derdi olmalı. Bu yüzden<br />

ben Brechtyen tiyatroyu severim, çünkü<br />

harekete geçirir. Seyirciye direkt mesajı<br />

gönderir ve tamamen anlatmaya çalıştığı<br />

hikâyeye ve söylemek istediklerine odaklıdır.<br />

Sanat elbette bir şeyleri değiştirebilir,<br />

değiştirmelidir de ama bu çok büyük bir<br />

kaygı olmamalı. Bunun yanında elbette<br />

bir tiyatro eseri politik de olmalı yeri<br />

geldiğinde... Tabi sinema da öyle... Sadece<br />

televizyon dizisi için uçuk bir beklenti<br />

olacaktır bu.”<br />

“ÖZGÜRLEŞMEK, SENDİKALAŞMA İLE<br />

MÜMKÜN OLUR”<br />

Televizyon dizilerinden bahsetmişken<br />

bir hayli zor olan çalışma koşullarından<br />

bahsetmeden olmaz diyerek, bu konudaki<br />

çözüm yollarını soruyorum Büyükağaç’a:<br />

“Setlerdeki kötü çalışma koşullarına karşı<br />

sendikalaşmak gerektiğine vurgu yapmak<br />

gerekiyor, çünkü koşulların değişmesi için<br />

başka bir yol yok. Sendikalaşma sürecini<br />

ancak ve ancak çalışan emekçi insanlar<br />

örgütleyebilir. Özgürleşmek, sendikalaşma<br />

ile mümkün olur. Çok yüklü karşılığının asla<br />

verilemeyeceği sözleşmelerle başka bir yol<br />

nasıl bulunabilir ki?”<br />

ANTİK YUNAN’IN MEDEA’SI<br />

Yüzümüzü tekrar tiyatroya dönüyoruz.<br />

Yepyeni bir oyunla seyirci karşısında Nihan<br />

Büyükağaç: “Yaklaşık bir sene önce Ilgın<br />

Sönmez ile tanıştım. Kendisi de uzun yıllar<br />

tiyatronun içinde bulunmuş bir isim, beraber<br />

çalışmaya başladık. Antik Yunan oyunu<br />

Teessür’de çok güzel bir yorum yarattı. Antik<br />

Yunan’daki bazı karakterleri Teessür’de<br />

içine sokarak, farklı bir dram okumasını<br />

gerçekleştirdi. Medea’yı oynadığım oyunda<br />

9 kişilik kalabalık bir kadroyuz. Kadın şunu,<br />

bunu yapamaz şeklindeki söylemleri al<br />

aşağı edebilen bir dile sahip olduğu için, ne<br />

yazık ki bugün de hâlâ geçerliliğini koruyan<br />

bir hikâye oldu. Oyunumuz yeni sezonda da<br />

devam edecek.”<br />

ANADOLU YAKASI’NIN MERKEZİ KADIKÖY!<br />

Bir süre Avrupa Yakası’nda yaşadıktan sonra<br />

eşini de ikna ederek <strong>Kadıköy</strong> Feneryolu’na<br />

taşınan Büyükağaç, tam bir <strong>Kadıköy</strong> aşığı:<br />

“<strong>Kadıköy</strong>, eski bir yerleşim yeri ve Anadolu<br />

Yakası’nın merkezi. Bu anlamda çok özel bir<br />

öneme sahip. Bunun yanında özgürlüklerin<br />

de olduğu bir ilçe. Muhteşem bir tiyatro<br />

izleyicisi olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.<br />

Çok güzel tepkiler ve eleştiriler<br />

alıyoruz. O yüzden keyifli <strong>Kadıköy</strong>’de olmak.<br />

Bunun yanında sahil şeridini olması gerektiği<br />

gibi kullanıyoruz. Kendine ait kültürlerin<br />

bayrağını taşıyor <strong>Kadıköy</strong>.”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 117


TERZİ<br />

EŞREF ŞEKER<br />

1970’den beri<br />

Kendi tarzınızı<br />

size özel dikilmiş kıyafetlerle<br />

yeniden yaratın...<br />

Rumeli Caddesi Zafer Sok. No.38/1 Nişantaşı - İstanbul<br />

Telefon : 0212 361 41 30


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

TÜRK EĞİTİM VAKFI<br />

52 YAŞINDA!<br />

Başarılı ve maddi imkânı kısıtlı gençlere eğitim desteği veren<br />

Türk Eğitim Vakfı (TEV), 52. kuruluş yıldönümünü gala<br />

yemeğiyle kutladı. TEV Mütevelli Heyeti Başkanı Ömer M.<br />

Koç, TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ve TEV Genel<br />

Müdürü Yıldız Günay’ın ev sahipliğinde Divan Fenerbahçe<br />

Faruk Ilgaz Tesisleri’nde düzenlenen etkinliğe, TEV’in hibe<br />

ve vasiyet bağışçıları ile bursiyerlerinin yanı sıra Türk sinemasının<br />

duayen isimlerinden Türkan Şoray’ın da katılması,<br />

davetlilere unutulmaz anlar yaşattı.<br />

Etkinlikte konuklara seslenen Ömer Koç; “Türk Eğitim<br />

Vakfı’nın 52. kuruluş yıldönümünde sizlerle birlikte olmanın<br />

sevinci içerisindeyim. TEV olarak burada bir kez daha<br />

sizlerle paylaşıyorum ki, ihtiyaç sahibi başarılı gençlerimizin<br />

eğitimlerine devam edebilmeleri için daima yanlarında<br />

olacağız. Onların çağdaş değerler, bilim ve kültürle donanmaları<br />

için kaynaklar sunacağız” dedi.<br />

FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR NESİLLER İÇİN<br />

1967 yılında Merhum Vehbi Koç önderliğinde başlatılan<br />

bu eğitim seferberliğinde 52. yıllarını geride bırakmanın<br />

gururu içinde olduklarını konuklarla paylaşan Ömer Koç,<br />

sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk Eğitim Vakfı, hayırseverlerimizden<br />

aldığı güçle büyümesini devam ettirerek, bugün<br />

ülkemizin gurur kaynağı ve örnek bir sivil toplum kuruluşu<br />

oldu. Ben de bu vesileyle TEV’e ve ülkemize hizmet etmekten,<br />

bu ailenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.<br />

Şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da fikri hür, irfanı<br />

hür, vicdanı hür nesiller yetişmesi için tüm gayretimizle<br />

çalışmaya devam edeceğiz.”<br />

Fox TV’de yayınlanan “Çalar Saat” programı ile bir fenomen haline gelen<br />

İsmail Küçükkaya da TEV’in 52. kuruluş yıldönümü konukları arasındaydı.<br />

Sahneye davet edilen Küçükkaya; “Memleketimizin huzur, esenlik ve dirlik<br />

içinde olması yegâne dileğimdir.”<br />

Buluşmanın konuk sanatçıları arasında Türk Sanat Müziği<br />

Sanatçısı Bekir Ünlüataer de vardı. Sanatçının seslendirdiği<br />

şarkılar dışında eşi, dans hocası Elif Ömüriş ile sergilediği<br />

tango performansı da konuklardan büyük alkış aldı.<br />

120 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Türk Eğitim Vakfı’nın 52. yıl<br />

kutlamasında <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />

mahalle muhtarları da<br />

hazır bulundu.<br />

Üstün zekâlı ve özel yetenekli çocuklara, ihtiyaç duydukları özel eğitimi<br />

vermek amacıyla kurulan Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi<br />

TEVİTÖL’ün tango bölümü öğrencilerinin performansı izlenmeye değerdi.<br />

TEVİTÖL Dans Grubu’nun bir başka performansı ise, Türk<br />

Eğitim Vakfı’nın bağışçılarını dansa kaldırması oldu.<br />

Dansa kaldırılanlar<br />

arasında emekli Beşiktaş<br />

Noteri Yavuz Ballık da vardı.<br />

VAKFIN TARİHİNE GEÇECEK BAŞARILARA İMZA ATILDI<br />

TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ise; “Köklü<br />

tarihimizde tam 52 yılı geride bıraktık. 250 bine yaklaşan<br />

burs sayımız ve siz değerli bağışçılarımızla TEV, bugün<br />

Türkiye’nin Eğitim Vakfı’dır. 2018 yılında vizyonumuz<br />

çerçevesinde hedeflerimize ulaşmak için azami güçle<br />

çalıştık. Vakfın tarihine geçecek başarılara imza attığımız<br />

bir yıl oldu. 80 hibe ve vasiyet bağışçısıyla tarihimizin en<br />

yüksek bağışçı adedine ulaştık. Türk Eğitim Vakfı olarak,<br />

geçmişte olduğu gibi gelecekte de öncü rolümüzü devam<br />

ettirebilmek için çağa damgasını vuran trendleri yakından<br />

takip edeceğiz. 52. yaşımıza girerken bizlere büyük güç<br />

ve destek veren değerli mütevellilerimize, yönetimimize,<br />

sayıları bini aşan siz değerli bağışçılarımıza ve başarılarıyla<br />

göğsümüzü kabartan bursiyerlerimize Yönetim<br />

Kurulumuz ve şahsım adına teşekkür eder, desteklerinizi<br />

esirgememenizi dilerim” şeklinde konuştu.<br />

TÜRKAN ŞORAY: GÖNÜLLÜ ÜYE OLMAK İSTİYORUM<br />

Etkinliğin onur konukları arasında, Türk sinemasının Sultan’ı<br />

Türkan Şoray da vardı. Şoray, yaptığı konuşmada şunları<br />

söyledi: “Eğitim, ülkemizin en önemli sorunlarından biri. Bu<br />

sorunun anahtarı çağdaş eğitim. Ben de bu bilinçle 1973 yılında<br />

Hisarüstü’nde bir ilkokul yaptırmıştım. Bunun manevi<br />

huzurunu ve duygularını taşıyorum. Türk Eğitim Vakfı’nın<br />

bana gösterdiği bu teveccühten gerçekten çok mutluluk<br />

duydum. Bundan sonra kabul ederlerse vakfın gönüllü üyesi<br />

olmak istiyorum. Birlikte keyifli ve nice senelere…”<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 121


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

Miracle Asia Hotel’den<br />

YAZA MERHABA<br />

Anadolu Yakası’nın yıldızları arasında gösterilen Miracle Istanbul Asia<br />

Hotel, geleneksel hale getirdiği “Yaza Merhaba Partisi” düzenledi.<br />

Etkinliğe otelin birlikte çalıştığı kurumların temsilcileri, çözüm ortakları<br />

ve özel davetlileri katıldı.<br />

Havuz katının yeşillikler içerisindeki bahçesinde gerçekleşen partide,<br />

bu defa sürpriz lezzetlerle birlikte hediye çekilişleri de vardı. Gecenin<br />

sonunda yapılan çekilişte katılımcılar arasından beş talihliye Miracle<br />

Asia İstanbul ve Antalya otellerinde konaklama, akşam yemeği, kahvaltı,<br />

SPA üyeliği gibi hediyeler verildi.<br />

OSMANLI MACUNU, PAMUK ŞEKER, KUMDA KAHVE<br />

Partiye katılanlar açık havada otelin altın madalyalı Executive Chefi<br />

Özcan Yalçın tarafından hazırlanan özel lezzetleri test edebilme fırsatı<br />

elde ederken, ülkemizin geleneksel lezzetleri de konuklarla buluştu.<br />

Osmanlı macunu, pamuk şeker, kumda Türk kahvesi ve Hint kınası<br />

performansı, gecenin en fazla ilgi gören uygulamaları arasındaydı.<br />

Miracle Istanbul Asia Hotel Genel Müdürü Ulaş Karaibrahimoğlu, Satış &<br />

Pazarlama Müdürü Tuğba Bektaş ve Mutfak Şefi Özcan Yalçın, etkinliğin ev<br />

sahipleri konumundaydılar ve mükemmel bir ev sahipliği gösterdiler. Ancak<br />

onlar, bu organizasyondaki esas başarının tüm otel çalışanlarına ait olduğunu<br />

dile getirerek, bir kez de bizlerin aracılığıyla onlara teşekkürlerini ilettiler.<br />

Partiye katılanlar arasında Koreli Kwang Hee Park ile birlikte ünlü turizmciler<br />

de vardı. Veysel Şimşek, Nevzat Aydoğan, Erkan Gün, Mehmet Emin Kocaaliler,<br />

Atilla Meraküm ve Recai Ergün.<br />

Buse Akça, Turan Akça, Onur İste, Filiz İste, Atacan Bektaş, Tuğba Bektaş ve<br />

Kadir Toprakkaya.<br />

122 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Miracle Istanbul Asia Hotel’in Yaza<br />

Merhaba Partisi’nin özel davetlileri<br />

arasında, Sheraton Grand Ataşehir<br />

Hotel Genel Müdürü Soner Metin de<br />

vardı. Otelin yeşillikler içerisindeki<br />

bahçe katının İstanbul için her zaman<br />

cazip olacağı bilgisini paylaşan Metin;<br />

“Organizasyon çok başarılı... Emeği<br />

geçenleri kutluyorum” yorumunda<br />

bulundu. Kadir Toprakkaya, Ulaş<br />

Karaibrahimoğlu, Soner Metin ve<br />

Tuğba Bektaş.<br />

Gecenin sonunda<br />

en fazla teşekkürü,<br />

Miracle Istanbul Asia<br />

Hotel’de açılıştan bu<br />

yana Executive Chef<br />

olarak hizmet veren<br />

Özcan Yalçın aldı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 123


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

UDF, MUTFAK ŞEFLERİNDEN SONRA<br />

MAKYAJ UZMANLARI KAZANDIRIYOR<br />

UDF’nin gecesinde<br />

organizasyona katkı<br />

sağlayan isimlere plaket<br />

verildi. Bu isimlerden biri<br />

de Dr. Yasemin Savaş idi.<br />

“Böylesine anlamlı bir<br />

organizasyonun içinde<br />

yer alıyor olmaktan<br />

büyük onur ve gurur<br />

duydum” diyen Savaş’a<br />

plaketini, Aile ve Sosyal<br />

Politikalar Bakanlığı<br />

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri<br />

Genel Müdür Yardımcısı<br />

Önal İnaltekin verdi.<br />

Uluslararası Down Sendromu Federasyonu (UDF),<br />

geçtiğimiz yıl ülkemize kazandırdığı mutfak şeflerinden<br />

sonra şimdi de makyaj uzmanları yetiştiriyor. UDF yönetimi,<br />

bir süredir üzerinde çalıştığı “DOWN MAKE-UP<br />

Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve İstihdam Projesi” lansmanını<br />

gerçekleştirdi.<br />

Sheraton Grand Ataşehir’de düzenlenen organizasyon<br />

yine çok başarılıydı. Geceye ünlü isimlerin yanı sıra<br />

yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda davetli katıldı.<br />

Ünlü televizyoncu Pınar Ergüner’in sunuculuk görevini<br />

üstlendiği etkinlik, Uluslararası Down Sendromu Federasyonu<br />

Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay’ın açılış<br />

konuşmasıyla başladı.<br />

Gece için belirlenen tarih, aynı zamanda Uluslararası Down Sendromu<br />

(UDF) Federasyonu Genel Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay’ın<br />

doğum gününe tesadüf etmişti. Buluşmanın kahramanı olarak lanse<br />

edilen Tuncay ile dans eden down sendromlu misafirler, onun doğum<br />

gününü kutladı.<br />

Etkinliğin konukları<br />

arasında dünyacı<br />

ünlü tasarımcı Emre<br />

Ertürk de vardı. Dünya<br />

starı Madonna için de<br />

tasarımlar yapan Ertürk,<br />

üzerlerinde bereket,<br />

şans ve güç anlamı yüklü<br />

tasarımlarını UDF yararına<br />

açık arttırmaya sundu.<br />

Emre Ertürk’ün üç tasarımı<br />

toplamda 37 bin 500 TL<br />

bedel üzerinden satılarak,<br />

UDF’nin masraflarında<br />

kullanılmak üzere<br />

kaydedildi.<br />

124 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

KATKI VERENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ<br />

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt<br />

Selçuk’un da programa katılması bekleniyordu,<br />

ancak son anda Ankara’da bulunması gerektiği<br />

için katılım gösteremedi. Selçuk’un yerine Aile<br />

ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı<br />

Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Önal İnaltekin<br />

organizasyonda hazır bulunurken, katkı sağlayan<br />

isimlerin plaketlerini de verdi.<br />

PROJE YÜZLERİ SİMGE TERTEMİZ VE<br />

DELLA MILES<br />

Türkiye’nin uluslararası başarılarında<br />

imzası olan ünlü mankenlerimizden<br />

Simge Tertemiz ile yine geçtiğimiz<br />

aylarda Müslüman olan dünyaca ünlü<br />

ABD’li ses sanatçısı Della Miles, DOWN<br />

MAKE-UP Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve<br />

İstihdam Projesi’nin tanıtım yüzü oldular.<br />

Gecenin sonunda eğitimini tamamlayan<br />

makyaj uzmanları, aralarında Tertemiz<br />

ile Miles’ın de bulunduğu isimlere makyaj<br />

uygulaması yaptı.<br />

11 ÜLKE VE 14 ŞEHİRDE YÜRÜTÜLÜYOR<br />

UDF’nin DOWN MAKE-UP Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve İstihdam<br />

Projesi, İstanbul Anadolu ve Avrupa Yakası başta olmak<br />

üzere 11 ülke ve 14 şehirde yürütülüyor. Türkiye’de İstanbul<br />

ile birlikte Ankara, İzmir ve Bursa, Atlanta/Amerika, Münih/<br />

Almanya, Paris/Fransa, Amsterdam/Hollanda, Brüksel/Belçika,<br />

Zürih/İsviçre, Beyrut/Lübnan, Lefkoşa/Kuzey Kıbrıs Türk<br />

Cumhuriyeti, Podgorica/Montenegro ve Tiran/Arnavutluk<br />

gibi kent ve ülkelerde UDF kuruluşları, uluslararası arenada<br />

ilklere imza atmanın haklı gururunu gözler önüne seriyor.<br />

NİL KARATAŞ PERFORMANSI<br />

Organizasyona renk katan isimler arasında şarkıcı<br />

Nil Karataş da vardı. Seslendirdiği şarkılarla hem<br />

konuklara hem de makyaj uzmanlarına renkli<br />

dakikalar yaşatan Karataş; “Bu tür organizasyonlar<br />

için her zaman katkı sağlamaya hazırım. Lütfen<br />

beni çağırın” şeklinde konuştu.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 125


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

ASMED’İN YENİ BİNASI<br />

ÖZEL BİR SERGİYLE KAPILARINI AÇTI<br />

Gaye Alacalar,<br />

Balçiçek İlter, Koray<br />

Erdoğan, Dilek Çakır...<br />

Dünyanın en iyi saç ekim merkezleri<br />

arasında yer alan ASMED, yeni binasının<br />

açılışında iş, sanat ve magazin dünyasının<br />

ünlü isimlerini bir araya getirdi.<br />

Ataşehir’de hizmete giren ve alt katı<br />

kapsamlı bir galeri olarak dizayn edilen<br />

kliniğin açılışında, ASMED’in sponsorluğunu<br />

üstlendiği Pilevneli Galeri’nin<br />

Mecidiyeköy’deki binasında sergilenen<br />

heykel sergisinin yanı sıra Ahmet Güneştekin,<br />

Refik Anadol ve Ardan Özmenoğlu<br />

gibi ünlü sanatçıların eserleri de sanatseverlerle<br />

buluştu.<br />

Adnan Ekşioğlu, Dr. Koray Erdoğan.<br />

Davete katılanlar arasında Özer İmamoğlu da vardı. Saç ekimi konusunda<br />

tereddütlü olan İmamoğlu, açılış sırasında gördüğü sistem sonrasında<br />

ikna oldu. Özer İmamoğlu, Dr. Koray Erdoğan, İbrahim Evren, Yusuf Can,<br />

Mehmet Ali Düzova.<br />

126 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Tuğba Peksayar, Mina & Evren Teker,<br />

Gülgün Çavuşoğlu, Derya Karagülle.<br />

ASMED’in sanat tutkunu kurucusu Dr. Koray Erdoğan’ın ev<br />

sahipliğinde gerçekleşen özel davete; Aslıhan Karalar, Berrin Ak,<br />

Ayşegül Toplusoy, Gül Gölge, Esin Demirören, Melis & Burak Hatipoğlu,<br />

Şebnem Dinçgör, Zeynep Yılmaz, Zeynep Mansur gibi iş,<br />

sanat, spor ve medya dünyasından çok sayıda ünlü isim katıldı.<br />

İÇİNDE SANAT VAR<br />

Açılışa katılanlar ayrıca, sanata yaptığı yatırımlarla dikkat çeken<br />

Dr. Koray Erdoğan’ın kişisel koleksiyonunu da yakından inceleme<br />

fırsatı buldu. Çok özel parçaların bulunduğu koleksiyonda Ahmet<br />

Güneştekin’in Beyazıt Tepesi, Zülkarneyn, Medusa’nın Sırrı da dâhil<br />

altı özel eseri, Refik Anadol’un büyüleyici Melting Memories’i,<br />

Daniel Firman’ın Saisir L’Impossible’ı, Ardan Özmenoğlu’nun<br />

Liberte Egalite Beyonce’si var. Heykel sergisinde ise Arik Levy’nin<br />

Crater Air’i, IdaTursic&Wilfried Mille’in Siyah Bettie’si (Black Bettie),<br />

Daniel Firman’ın İmkansızı Yakalamak/Saisir L’impossible ve<br />

Tony Matelli’in Büst (Sandviç) adlı eserleri de yer alıyor.<br />

Eren Başağan, Dr. Koray Erdoğan,<br />

Murat Plevneli, Balçiçek İlter.


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

Av. Elçin Yüksel ile hayatını<br />

birleştirme kararı alan<br />

MERİH ÖZGÜZ’DEN<br />

BEKÂRLIĞA VEDA<br />

Ünlü ressam Teksin Özgüz’ün oğlu Merih Özgüz, “Bekârlığa<br />

veda” diyerek Elçin Yüksel ile hayatını birleştirdi. Çiftin<br />

düğünleri, Kasaba Evleri’nde Özgüz Ailesi’ne ait villada<br />

yapıldı. Yaklaşık 200 davetlinin katıldığı düğün, havanın da<br />

son derece uygun olması nedeniyle bir hayli renkliydi.<br />

Çiftin şahitliklerini Aslı Fatma Filiz, Abdullah Oğuzhan,<br />

Merve Özçelik ve Muharrem Aktaş yaparken, catering<br />

hizmetlerinden süslemeye kadar bütün organizasyon<br />

kusursuzdu. Güler & Hayri Yüksel çifti kızları Elçin’i yeni<br />

bir hayata uğurlarken, bundan tam 10 yıl önce kızı Eb-<br />

Ebru Özgüz Çelik, Merih Özgüz, Teksin Özgüz, Elçin Yüksel Özgüz,<br />

Hayri Yüksel, Güler Yüksel…<br />

Alper Tokyürek, Merih Özgüz, Elçin Yüksel Özgüz ve<br />

Nil Tokyürek…<br />

128 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, Dr. Nihal Çamlıbel, Yüksel Eminoğlu, Emin Eminoğlu, Merih Özgüz,<br />

Elçin Özgüz, Aydan Baltay, Dr. Ayhan Baltay, Melis Teler, Onur Teler ve Canberk Baltay…<br />

Remzi Çelik, Ebru Özgüz Çelik,<br />

Serkan Toyganözü, Birsen<br />

Toyganözü ve Teksin Özgüz…<br />

ru’yu gelin veren Teksin Özgüz, Yüksel Ailesi ile benzer bir<br />

duygu yoğunluğu içerisindeydi.<br />

İKİ YIL ÖNCE TANIŞTILAR<br />

Yeditepe Üniversitesi Grafik Bölümü mezunu olan Merih Özgüz<br />

ile Avukat Elçin Yüksel’in tanışmaları 2017 yılına dayanıyor.<br />

Ancak, 2018 yılını uğurlamaya hazırlandıkları aralık ayında<br />

“Zaman akıp gidiyor. Bu işi uzatmanın anlamı yok. Bir an önce<br />

hayatlarımızı birleştirelim” diyen ikili, durumu aileleriyle paylaştıktan<br />

sonra haberimizde yer aldığı gibi mutlu sona ulaştılar.<br />

Dr. Ferda Özcan, Necdet Kileci, Prof. Dr.<br />

Dilek Toprak, Dr. Haluk Özcan, İsmail<br />

Toprak, Atilla Toyganözü, Fatoş Toyganözü,<br />

Teksin Özgüz, Ebru Özgüz Çelik, Remzi<br />

Çelik, Kerem Çelik ve Müzeyyen Çelik…<br />

ABD YERİNE KAPADOKYA<br />

Butik tarzda etkinliklere imza atan Artfellas Organizasyon’un<br />

sahibi olan Merih Özgüz’den, balayı için yapılan Amerika planını<br />

turizmdeki hareketlilik nedeniyle oluşan iş yoğunluğundan<br />

dolayı ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldıklarını ve bu<br />

yılın trendi olan Kapadokya’yı tercih ettikleri bilgisini aldık.<br />

Dilan Çıtıroğlu, Teksin Özgüz,<br />

Mesrure Çelen, Gamze Çıtıroğlu,<br />

Serkan Toyganözü, Birsen Toyganözü,<br />

Murat Çıtıroğlu, Güler Yüksek ve Hayri Yüksel<br />

Maharrem Aktaş. Avukat Merve Özçelik.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 129


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

AYŞULA ÖZGEN’İ<br />

GELİN VERDİK<br />

Turizmin Sesi Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni Ayşula<br />

Özgen’i gelin verdik. Bir önceki sayımızda nişanlandıkları<br />

haberini paylaştığımız Ayşula Özgen ile Aykut İlgar’ın bu<br />

defa hayatlarını sonsuza kadar birleştirmeleri haberini<br />

paylaşmanın mutluluğu içinde olduğumuzu belirtiyoruz.<br />

Çiftin nikâhı, 5 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihinde Üsküdar Evlendirme<br />

Dairesi’nde kıyıldı. Nikâhın tanıkları arasında TÜRSAB’ın 17<br />

yıl boyunca başkanlığını yürüten Başaran Ulusoy da vardı.<br />

Çoğunluğu turizm camiasından olmak üzere yaklaşık 200<br />

davetlinin katıldığı nikâh töreninde, Ayşula Özgen İlgar &<br />

Aykut İlgar çiftine mutluluk dileklerini iletenler içinde Adnan<br />

Mordeniz, Haluk Aksoy, Osman Atakan Tekin, Ali Güler,<br />

Atakan Divitlioğlu gibi isimler de yer aldı.<br />

LATİFE’DE KINA GECESİ<br />

Ayşula Özgen & Aykut İlgar çifti için nikâh öncesinde son<br />

derece renkli bir kına gecesi düzenlendi. Ataşehir Latife’de<br />

gerçekleşen gecede birbirinden renkli sahnelere tanık<br />

olan konuklar, uzun yıllar unutulmayacak bir zaman dilimi<br />

yaşamanın anıları ile çifte mutluluk dileklerini iletti.<br />

Nikâhın tanıkları arasında bulunan Başaran Ulusoy, evlenme cüzdanını<br />

teslim etme görevini yerine getirirken “Ayşula’mız elimizde büyümüştür.<br />

Mutluluğu sonuna kadar hak etmiş bir kızımızdır. Ona iyi bak” tavsiyesinde<br />

bulunarak, çifti tebrik etti.<br />

130 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

Turizm basınının önde gelen isimleri arasında<br />

gösterilen Bora & Canan Özgen çiftinin kızları<br />

Ayşula’nın, Çamlıca’daki evinden gelin çıkışı da oldukça<br />

renkliydi. 1958 model Chevrolet klasik otomobil ile önce<br />

fotoğraf çekimi yapıldı, ardından nikâha giden çifte<br />

mahalle sakinleri de mutluluk dileklerini iletti.<br />

Fotoğraf ve video çekimi konusunda oldukça<br />

iddialı bir isim olan Bora Özgen, yaşadığı büyük<br />

heyecan nedeniyle çekim görevini yakın dostu<br />

turizmci Barış Şahin’in 9 yaşındaki kızı Yağmur’a<br />

verdi. Yağmur da bütün sevimliliğiyle bu görevi<br />

başarıyla yerine getirdi.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 131


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

Yemyeşil bahçesiyle<br />

yaz aylarının adresi:<br />

HAYALPEREST<br />

<strong>Kadıköy</strong> Osmancık Sokak’ta 2000 yılında kurulan ve o<br />

zamandan bu yana aynı binada yer alan Hayalperest Pub,<br />

yeni konseptiyle meyhane olarak da hizmet sunuyor.<br />

İSTANBUL’UN KARMAŞASINDAN UZAK BİR BAHÇE<br />

Bir ressam gözüyle dekore edilen mekânın içerisi sizi<br />

tarihi objeleriyle adeta zamanda yolculuğa çıkarırken, yaz<br />

aylarının gelmesiyle bahçe bölümü de dikkatinizi çekeceğe<br />

benziyor. İstanbul’un karmaşasında geniş, ferah ve<br />

yemyeşil bir bahçe olanağı sunan Hayalperest’te kısa da<br />

olsa soluklanıp, nefes alabileceksiniz. Gece ışıl ışıl olan<br />

bu bahçede içkinizi yudumlayıp mezelerin tadına<br />

doyarken, kendinizi evinizin arka bahçesindeymiş<br />

gibi hissetmeniz de muhtemel...<br />

HER KONSEPTE UYABİLEN<br />

ÖZGÜN ALANLAR<br />

‘Rakını Al Gel’ sloganıyla hareket eden<br />

Hayalperest’e, rakıyı yanınızda kendiniz götürebiliyor<br />

ve mekânın birbirinden lezzetli<br />

mezelerini tadabiliyorsunuz. Bu lezzetli<br />

mezelerin içerisinde klasik mezelerin yanı<br />

sıra daha çok unutulmuş Girit mezeleri, ayrıca<br />

balık mezeleri ve mevsimine göre çok<br />

çeşitli mezeler de bulunduruluyor. Gitmişken<br />

mücverini denemeyi de unutmayın!<br />

Özgün ve Türk Sanat Müziği seçeneklerinin<br />

de olduğu mekânda ister felekten bir gece<br />

çalın, ister bir arkadaşınızla uzun uzun sohbete<br />

dalın. Hayalperest, her konsepte uyabilen alanlarıyla<br />

<strong>Kadıköy</strong>lüleri bekliyor.<br />

Adres: Osmanağa Mahallesi Osmancık Sok. No: 5/A <strong>Kadıköy</strong><br />

i hayalperestpub f hayalperestkadikoy1<br />

V (0551) 398 14 62<br />

132 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

MICHELIN YILDIZLI ŞEF<br />

MICHAEL RIEMENSCHNEIDER<br />

KADIKÖY’DE!<br />

Michael<br />

Riemenschneider,<br />

Türk asıllı ve ikiz<br />

bebek bekleyen<br />

eşi Celinê ile<br />

birlikte Wyndham<br />

Kalamış’ın teras<br />

katında en güzel<br />

selfie çekimini yaptı.<br />

Dünyanın en ünlü Michelin yıldızlı şefleri arasında<br />

gösterilen Michael Riemenschneider, <strong>Kadıköy</strong>’e<br />

geldi. Gurme Turc kurucusu Mörfi Menahem’in<br />

davetlisi olarak Moda Deniz Kulübü’nde bir<br />

programa katılan Riemenschneider, sonrasında<br />

Wyndham Grand Kalamış Hotel’de turizm basını<br />

için düzenlenen iftar davetinde yer aldı. Davet<br />

sonrası TOURMAG Turizm Dergisi ve “Çok Gezen<br />

Gurme” adıyla bilinen Akif Budak ile röportaj<br />

yapan Michael Riemenschneider, Türk mutfağı<br />

için ilginç yorumlarda bulundu.<br />

Wyndham Grand Kalamış Hotel Genel Müdürü Mustafa Alparslan<br />

ve Satış Direktörü Deniz Dikkaya, Michelin yıldızlı şef Michael<br />

Riemenschneider’e Türk mutfağı hakkında bilgi paylaşımında bulundu.<br />

TUZ AZ, ŞEKER ÇOK<br />

Türk mutfağının hayli zengin olduğunu ve geleceğinin<br />

oldukça parlak olduğunu dile getiren<br />

Michael Şef; “Türk asıllı ve dünyalar güzeli bir<br />

kadınla evliyim. Yakında ikiz bebeklerimiz dünyaya<br />

gelecek. Kendimi bir taraftan da Türkiye’ye ait<br />

hissetmeye başladım. Türk mutfağını hızla tanımaya<br />

çalışıyorum. İlk edindiğim izlenimler tuzun<br />

az, şekeri fazla kullanıldığı yönünde” dedi.<br />

Kadir Toprakkaya, Nihat Başeğmez, Bahar Bilgili, Akif Budak, Michael<br />

Riemenschneider, Celine Riemenschneider, Canan Toprakkaya ve Hazal Budak.<br />

Canan Toprakkaya, Mörfi Menahem, Michael Riemenschneider ve<br />

Celine Riemenschneider.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 133


EGE MUTFAĞINDAN<br />

HABERİNİZ OLSUN<br />

Biz, 25 yılı aşkın süredir çeşitli mekanlarda sizleri özel lezzetlerle buluşturan<br />

Ziya KAÇAR & Veli ŞAHİN olarak, bu defa Küçükyalı sahilindeki kendi mekanımızda<br />

sizleri ağırlamaktan mutluluk duyarız...<br />

Turgut Özal Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi No: 2 Küçükyalı-Maltepe<br />

(Küçükyalı Sahilyolu Evlendirme Dairesi Yanı)<br />

T: 0216 489 28 58 - 489 28 68 // F: 0216 489 28 38<br />

E-posta: info@calipsorestaurant.com // web: www.calipsorestaurant.com


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

İSTANBUL’DAKİ BARTIN’LILAR<br />

KHALKEDON’DA BULUŞTU<br />

Bartın... Batı Karadeniz’in yemyeşil doğası<br />

içinde yer alan ve Safranbolu misali tarihi<br />

evleri ile ünlü bir büyük yöre... Adını ise<br />

tarihte Partenos’tan, yani “Sular İlahı” anlamına<br />

gelen ırmaklarından almış. İstanbul’a<br />

450 km uzaklıkta olan bu şirin ilimizden<br />

zaman içinde çeşitli nedenlerle İstanbul’a<br />

göç edenlerin sayısı ise şimdilerde 60 binin<br />

üzerinde. Göç etmesine etmişler de, akılları<br />

ve gönüllerindeki Bartın aşkını sökebilmek<br />

ne mümkün!..<br />

İşte o nedenlerle kurulmuş “İstanbul’daki<br />

Bartın’lılar Derneği”... <strong>Kadıköy</strong> Halitağa<br />

Caddesi’ndeki merkezinde 2000 yılında<br />

kurulan bu derneğin amacı da, işte bu tutku<br />

ile yanan hemşehrilerini bir araya getirip<br />

tanıştırmak, kaynaştırmak ve onları kültürel<br />

alışverişlerde bulundurmak. Bu anlamda<br />

dernek Bartın’lı ihtiyaç sahibi öğrencilere<br />

hem eğitim bursu vermekte, hem de<br />

sorunlarını çözebilmek adına bir anlamda<br />

da velilik yapmakta. Kurucu üyelerden olup<br />

derneğin 14 yıl başkanlığını yapmış Mimar<br />

Mete Fırıncıoğlu ile birlikte halen Nejat<br />

Kalaycı dernek başkanlığındaki yönetim<br />

kurulu üyeleri de bu birlik ve beraberliğin<br />

devamı için böylesi gün ve geceler düzenlemeye<br />

özen göstermekte.<br />

İşte bu birlikteliklerden biri de Fenerbahçe<br />

Khalkedon’da yapılan bir kahvaltı aracılığında<br />

gerçekleşti. Oldukça geniş bir katılım<br />

ile düzenlenen bu toplantıda İstanbul’daki<br />

Bartın’lılar Derneği’ni bir araya getiren olgu<br />

ise çok belirgin; yıllara rağmen aralarında hiç<br />

eksilmemiş olan “Bartın sevgisi birlikteliği”.<br />

mutluluğu şöyle ifade etmekte: “1957-1962<br />

yılları arasında çocukluğumun en güzel<br />

dönemlerini geçirdiğim Bartın ile, rahmetli<br />

babam Dr. Lütfü Kayserilioğlu’nun Bartın<br />

Göğüs Hastalıkları Hastanesi Başhekimliği<br />

görevine İstanbul’dan tayinimiz nedeniyle<br />

tanışmıştım. Bu yıllar arasında, önce<br />

Cumhuriyet İlkokulu ve sonrasında da Bartın<br />

Ortaokulu’nda yaşadığım anılar, şimdilerde<br />

bir masal aleminde geçirilmiş büyük hazlar<br />

tadında olup hayal perdelerimi süslemekte.<br />

Bize; bayrak, vatan, Cumhuriyet ve Atatürk<br />

sevgisini en üst düzeyde aşılamış Hilmi<br />

Erdem öğretmenimli Cumhuriyet İlkokulu<br />

tahta sıralarında, bir türlü sevemediğim<br />

‘Amerikan yardımı süt tozu’ içişlerimden,<br />

Cumartesi öğlen saat 12’de belediye<br />

hoparlörlerinden kasabaya yayılan İstiklal<br />

Marşı’nı, başımdaki ortaokul şapkasının<br />

kasketinde bir asker selamıyla ‘hazırol’da<br />

karşılama aşkı içinde bekleyişlerime, yemyeşil<br />

çayırlarında ‘altıda haftayım onikide<br />

biter’li gazozuna maçlarımızdan, Amasra’nın<br />

Demir-Çelik Kampı karşısında besberrak<br />

denizi ortasındaki rafta yaptığımız<br />

yüzme yarışlarına, okul çantalarımızın en<br />

güzel kızak da olduğunu keşfedip yukardan<br />

aşağıya karlarında kaydığımız Kırtepe’lerinden,<br />

mavnalarında ‘yağlı direk’ yarışları<br />

eşliğinde Hıdrellezi kutladığımız Kanlı<br />

Irmak’ına değin hiçbir anısını unutmadığım<br />

bu şirin kasabada yaşadıklarım, bana<br />

şimdilerde kaybettiklerimizin sadece değer<br />

yargılarımız olmadığını da göstermekte.<br />

Ne kötü...<br />

Bizler önce Bartın, sonrasında İstanbul<br />

sevdalılarıyız. Güzel kasaba dönemlerindeki<br />

Bartın’ımızın en güzel yıllarını yaşadığımız o<br />

günlerden bugünlere değin geçirdiği evreleri<br />

yeniden yaşıyormuşçasına hatırlayıp yad<br />

etmek, bizlere farklı ve de ortak bir haz vermekte.<br />

Evet… Birlikte olmanın hazzına, bu<br />

defa bir tatlı huzur aldığımız Kalamış’ın Fenerbahçe’sinde<br />

vardık. Daha nice uzun yıllar<br />

ve fakat ki yine aynı hazda ve daha kalabalık<br />

birlikteliklerde buluşmak umudumuzla...”<br />

Grubun üyelerinden olup ve halen <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> mecmuası Yayın Kurulu Üyesi, Koleksiyoner<br />

ve Araştırmacı/Yazar Dr. R. Sertaç<br />

Kayserilioğlu, bu birlikteliklerden duyduğu<br />

Bartın Cumhuriyet İlkokulu, 1958 (R.Sertaç Kayserilioğlu arşivi)....<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 137


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

BU MASADA KUTLAMA VAR<br />

By Esat Balıkçısı’nda bir kutlama yemeğine tanık olduk. Turizm<br />

ve turizm değerleri adına ses getirecek bir anlaşmanın kutlaması<br />

olduğunu öğrenebildik, ancak detaylara ulaşamadık. Fakat<br />

bir müddet sonra TOURMAG Turizm Dergisi sayfalarında paylaşma<br />

sözü verdiler. Berna Metingü, Melis Ertem, Hande Alagöz,<br />

Sencer Alagöz, Fırat Ertem ve Faruk Eneş.<br />

TURAN SÜRÜCÜ,<br />

BY ESAT BALIKÇISI’NDA<br />

“Yaşam Duayeni” unvanıyla gönüllerde taht kuran Turan Sürücü,<br />

dostlarıyla birlikte By Esat Balıkçısı’nda objektiflerimize takıldı.<br />

Tokatlı olduğunu bildiğimiz Sürücü; “By Esat yönetimi Tokatlı<br />

hemşehrimiz. Başka bir yerde olmayı elbette düşünmeyiz” yorumunda<br />

bulundu.<br />

KALAMARIA’DA<br />

DÜĞÜN YEMEĞİ<br />

Finans sektörünün iki ismi, hayat yolunda da birleşti. TEB<br />

<strong>Kadıköy</strong> Çarşı Şubesi Müdürü Eray Öztürk ile Silvan Dış Ticaret<br />

Finans Bölümü yöneticilerinden Nurten Tatar, Maltepe Nikâh<br />

Dairesi’nde birbirlerine ‘evet’ dedikten sonra Kalamış Kalamaria’da<br />

harika bir ziyafet ile mutluluklarını taçlandırdılar.<br />

LEVENT KABASAKAL’IN<br />

ÇATANA RANDEVUSU<br />

Halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda görev<br />

yapan Prof. Dr. Levent Kabasakal’a, dostları Prof. Dr. Sedat Koca ve<br />

Av. Namdar Bilginer ile birlikte Çatana’da rastladık. Ancak tam fotoğraf<br />

çekileceği sırada Sedat Hoca’nın telefonu çaldı ve konuşması<br />

uzayınca bu kare içinde yer alamadı.<br />

CALIPSO’DA BULUŞTULAR<br />

Calipso’nun müdavimleri arasında yer alan üçlü, mayıs ayının<br />

ilk buluşması için yine “Calipso Fish Gurme” dedi. Yalçın Aktaş,<br />

Yeşim Ergenç ve Serkan Özçelik.<br />

ÇATANA’NIN<br />

MÜDAVİMLERİNE RASTLADIK<br />

Suadiye sahilinin özel lezzet noktalarından biri olan Çatana Balık’ta<br />

uzun yıllardır mekânın müdavimleri arasında yer alan konuklar,<br />

bir kez daha dergimiz sayfalarına konuk oldu. Murat Daryal,<br />

Hüsamettin Perçin, İlknur Perçin, Sedef Özkın, Engin Özkın.<br />

138 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


PARK ADANA,<br />

ARGUVANLILARI AĞIRLADI<br />

Ataşehir’in en nezih mekânlarından Park Adana, Arguvan ve<br />

Köyleri Eğitim Kültür Vakfı üyelerini ağırladı. Malatya ili özelinde<br />

yöresel bir vakıf olan Arguvan Vakfı, Yeditepe Üniversitesi’nde<br />

gerçekleştirdikleri müzik yarışmasının ardından soluğu Park Adana’da<br />

aldı. Başkan Hasan Aydın, dergimize yaptığı açıklamada<br />

“Vakıf olarak yöresel müziklerimizi seslendiren kişiler arasında<br />

bir yarışma düzenliyoruz. Bu yarışma ile hem ülkemizdeki güzel<br />

seslere destek oluyor, hem de ezgilerimizin yeni nesillere aktarılmasını<br />

sağlıyoruz” dedi.<br />

FEDON’DAN İSTANBUL’A<br />

VEDA, BODRUM’A MERHABA<br />

Her cuma günü Asteri by Theo’da sahne alan Fedon,<br />

hayranlarının yoğun ilgi gösterdiği programlarını başarıyla<br />

bitirdi, ailesi ve dostlarıyla Çatana Balık’ta keyif yaptı. Sanatçı,<br />

Bodrum’a gitmeden önce Çatana’nın lezzetli deniz ürünlerini<br />

tatmak istediğini ve bu spesiyalleri çok özleyeceğini belirtti.<br />

ESKİER ÇİFTİ ATAŞEHİR’DEN<br />

KONUK AĞIRLADI<br />

Bu haber kesinlikle redaksiyon servisimizden geri dönecek ama<br />

yine de yazıyoruz. Zira ‘Eskier’ soyadını taşıyan, hem erkek hem<br />

de kadın için kullanılan Deniz’ler kafa karışıklığı yaratacak. Onların<br />

konukları ise Ataşehir’de oturan Sema & Tuncay Yıldırım çiftiydi.


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

Ünlü futbol yorumcusu Ahmet Çakar da açılışta<br />

hazır bulundu. Mehmet Erözcan ve Ali Akhan ile<br />

birlikte TV’ye verdikleri röportajlarda, markanın<br />

özel lezzetlerini anlattılar.<br />

Açılışa iş, spor ve magazin çevrelerinden çok sayıda davetli katıldı.<br />

Ünlü magazinci Salih Keçeci de bu isimler arasındaydı. Tabi yanından<br />

hiç ayırmadığı mankenleri de onunla birlikteydi.<br />

ÇENGELKÖY KOKOREÇÇİSİ,<br />

BAĞDAT CADDESİ’NDE!<br />

“Hopppp ne oluyor, bu da nereden çıktı şimdi?” dediğinizi<br />

duyar gibiyiz. Fakat hiç de öyle düşünmeyin… İstanbul’da<br />

en iyi kokoreç yapan yerlerin başında gelen “Meşhur Çengelköy<br />

Kokoreççisi”, Bağdat Caddesi’ne geldi.<br />

Nam-ı diğer “Yediren Adam” olarak bilinen Mehmet Erözcan’ın<br />

Bağdat Caddesi’ne kazandırdığı mekân, Suadiye’de<br />

kapılarını açarak faaliyete başladı. 10 yılı aşkın süredir<br />

Halk Caddesi üzerindeki Üsküdar mekânları arasında yer<br />

alan Çengelköy Kokoreççisi, İstanbul’un her bölgesinden<br />

özel olarak gelen konuklarını ağırlamaktaydı.<br />

CADDE’DE FARKLI KONSEPT<br />

Bağdat Caddesi’nde farklı bir konsept ile cadde<br />

sakinlerine hizmet vereceği bilgisini aldığımız Mehmet<br />

Erözcan; “Bağdat Caddesi’ne gelmemiz, dünyada<br />

tek olmak hedefimizin ilk basamaklarından biridir.<br />

Çengelköy Kokoreççisi zaten iyi bir markaydı, ‘Yediren<br />

Adam’ enerjisi ona da ruhunu katmaya başladı. Yediren<br />

Adam’ın renkli kişiliğini Bağdat Caddesi üzerinden<br />

dünyaya açmak istiyoruz” açıklamasında bulundu.<br />

<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi Meclis Üyesi Fahri Tekeşin, açılışın konuklarındandı.<br />

Mehmet Erözcan’ın yakın dostu Tekeşin, davetlilere ev sahipliği de yaptı.<br />

Açılışa katılanlar<br />

arasında bölgenin<br />

ünlü gayrimenkul<br />

danışmanlarından<br />

Recai Tanıtkan da<br />

vardı.<br />

Bağdat Caddesi’nin Suadiye bölümünde kapılarını açan Çengelköy<br />

Kokoreççisi, açılış nedeniyle caddeden geçenlere lezzetlerinden ikram<br />

ederek “merhaba” dedi.<br />

Kokoreçin ayrılmaz bir parçası olan motorcular grubu<br />

da motorlarıyla birlikte Çengelköy Kokoreççisi açılışını<br />

renklendirdiler.<br />

140 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Her lezzet kendi adresinden.<br />

Zengin iftar menüsüyle Ramazan<br />

Kalbur’da bir başka güzel.<br />

Ailenizle birlikte iftar keyfini yaşamak için değerli rezervasyonlarınızı bekleriz.<br />

Fix Menü 120 TL KDV Dahil<br />

0216 341 36 36<br />

Tüm iftariyelik ürünlerimiz, kendi adresinden ve taze olarak size sunulmaktadır.<br />

Seçkin malzemelerimiz ustalarımızın hünerli ellerinde benzersiz lezzetlere dönüşmektedir.<br />

İftarda buluşmak üzere...


Tatlısu Mah. Şahin Cad. Şeyma Sok. No: 70 Dudullu-Ümraniye/İstanbul<br />

Tel: 0216 317 71 75 • 466 43 00 | Faks: 0216 317 27 73 | info@akpack.com.tr


Ali Asker Ataş, Kadir Toprakkaya, Canan<br />

Toprakkaya ve Recai Ayçiçek…<br />

RECAI AYÇIÇEK’IN MEKÂNINA<br />

MUTLAKA UĞRAYIN<br />

Tüm zamanların en iyi balık mekânları arasında yer alan Çapari,<br />

Vino Surf&Turf ve Marea’nın işletme müdürlüğünü yapan ünlü<br />

Şef Recai Ayçiçek, “Artık yeter” diyerek kendi yerini açtı. Kozyatağı<br />

Can Sokak üzerinde hizmete giren küçük, bir o kadar da<br />

sevimli ve tam bir lezzet noktası olan mekânın adı, Marina Balık.<br />

Mutlaka uğrayın, biz gittik ve çok beğendik.<br />

KRAIVECH AILESI BY ESAT<br />

BALIKÇISI’NDA<br />

Geçtiğimiz Şubat ayında dünya boks konseyi süper orta<br />

sıklet unvan maçında hakemlerin tartışmalı kararları ile<br />

Amerikalı Anthony Dirrell’e mağlup olan Türk boksör Avni<br />

Yıldırım’ın ekibinde yer alan Kraviech Ailesi, sık sık geldikleri<br />

Türkiye’de By Esat Balıkçısı’na da konuk oluyorlar. Kraivech’ler<br />

o buluşmalardan birinde objektiflerimize takıldılar.<br />

Tango, Melis, Monika, Janosch ve Jullian Kraivech…


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

HAYATİ DEMİR’E<br />

BİR TEŞEKKÜR DAHA<br />

Compass Danışmanlık kurucularından Bahri Yağımlı, dostlarıyla<br />

birlikte aldığı ziyafet sonrası Hayati Demir’e teşekkürlerini<br />

ilettiler. Özge Serin, Mahir Yağımlı, Figen Kızıltaş, Bahri Yağımlı,<br />

Nergiz Kara ve Ayşe Kandemir…<br />

MÜJDE YAŞAROĞLU HAYATİ<br />

OCAKBAŞI’NDA<br />

TETHEVA, ‘Kozmik Şifa Frekansları’ alanında ilk 3 seviyeyi geçerek<br />

usta unvanına ulaşan Müjde Yaşaroğlu, ailesi ve dostları ile birlikte<br />

Hayati Ocakbaşı’nın konukları arasındaydı. Müjde Yaşaroğlu,<br />

Şule Yaşaroğlu, Emre Yaşaroğlu, Sinan Tan, Banu Öznalbant ve<br />

Ada Öznalbant…<br />

KADIKÖY LIFE SAYFALARINDA<br />

BULUŞACAKLAR<br />

Aynı zamanda İstanbul Çocuk ve Ergen Psikanalitik Psikoterapi<br />

Derneği üyeleri arasında da yer alan Göztepeli iki psikolog,<br />

Hayati Ocakbaşı’nın konukları arasındaydı. Gülnihal Salgın ve<br />

Buse Özyalçın ikilisi, zaman zaman <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> sayfalarında<br />

bilgilendirme yazıları da yazma sözü verdiler.<br />

DİNÇER ÖZYILMAZ’IN<br />

HAFTASONU RANDEVUSU<br />

1990’lı yılların en hızlı borsacıları arasında yer alan, son yıllarda ise<br />

dünyanın önde gelen ağaç işleme makinaları üreticisi İtalyan Biesse’nin<br />

Türkiye Bölge Satış Müdürü olan Dinçer Özyılmaz’a, sevgili eşi<br />

Elif Hanım ile birlikte Hayati Ocakbaşı’nda rastladık. Konukları ise<br />

çiftin yakın dostu olan Barış & Hilal Açıkgöz çiftiydi…<br />

FURKAN ALBAYRAK<br />

SAMSUN’DAN KONUK AĞIRLADI<br />

<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi’nin yakın dostları arasında yer alan Furkan Albayrak’ın,<br />

memleketi Samsun’dan konukları vardı. Türkiye’nin önde<br />

gelen perde sistemleri üreticisi Akper’in sahiplerinden Hakan & Yeşim<br />

Akdemir çiftini Hayati Ocakbaşı’nda ağırlayan Albayrak’a, oğlu Emre,<br />

dostları Kürşat ve Çağatay Kehribar kardeşler eşlik ettiler.<br />

NİCE 10 YILLARA<br />

Hayati Ocakbaşı’nda gecenin en neşeli masası, Tunalı Çifti’nin<br />

masası olarak dikkat çekti. Nissan Bayi olan Serdar Tunalı, eşi Ece<br />

Tunalı ile birlikte kutlamaya hazırlandıkları 10’ncu evlilik yıldönümü<br />

kutlamasının planlarını da yaptılar. Bağdat Caddesi’nin yeni<br />

ve çağdaş diş kliniği Dentisland’ın işletme müdürü de olan Ece<br />

Tunalı ile yapacağımız söyleşiyi yakında <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> sayfalarında<br />

okuyacaksınız.


Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />

ERKEK KUAFÖRÜ CAHIT<br />

YENI YERINDE<br />

Bağdat Caddesi ve Erenköy bölgesinde ‘Salon Cahit’ adıyla<br />

bilinen ünlü erkek kuaförü Cahit Yazır, yeni yerine taşındı.<br />

Erenköy’de Ethemefendi Caddesi üzerindeki Yasemin Apartmanı<br />

altında yeni salonunun açılışını dostlarıyla kutlayan<br />

Yazır, “Bu mesleğe 17 yaşında Ankara’da başladım. Bu yıl<br />

40’ncı yılı geride bıraktım. Müşterilerim aynı zamanda çok iyi<br />

dostlarım oldu” dedi.<br />

YENİLENMEK<br />

MUTLAKA OLMALI<br />

Mesleğe Ankara’nın ünlü<br />

Elhamra Oteli bünyesinde<br />

bulunan Elhamra Berberi’nde<br />

başladığı bilgisini aktaran<br />

Cahit Yazır, “İstanbul’a<br />

yerleşmeye karar verdiğimde<br />

ilk dükkanımı Tüccarbaşı’nda<br />

açtım. Sonra her 5 yılda bir<br />

fazla uzaklara gitmeden yer<br />

değiştirdim. Bu benim beşinci<br />

dükkânım. Yeni bir dükkân;<br />

yeni bir başlangıç, yeni bir<br />

heyecan anlamı taşıyor benim<br />

için. Yenilenmek mutlaka<br />

olmalı” yorumunda bulundu.<br />

AKADEMI KOROSU’NDAN<br />

BAHAR KONSERI<br />

Şef Caner Bakır yönetimindeki Akademi Klasik Türk Sanat Müziği<br />

Korosu, <strong>2019</strong> yılının ilk konserini verdi. İş Bankası’nın Kalamış<br />

Sosyal Tesisleri’nde “Bahar Konseri” başlığı altında gerçekleşen<br />

konsere yaklaşık 150 davetli katıldı.<br />

Sunumunu Nejat Haksal’ın yaptığı iki bölüm halinde gerçekleşen<br />

konserin ilk bölümü, Tatyos Efendi’nin Süznak Peşrev’i ile başladı.<br />

İkinci bölümde ise, Alaaddin Yavaşça’nın bestesi olan ‘Gülen gözlerinin<br />

manası derin’ adlı şarkıyı koristlerden Ahmet Öziş seslendirdi. Geceyi<br />

en fazla renklendiren şarkı ise, İnci Tanış ve Nejat Haksal’ın birlikte seslendirdikleri<br />

Yusuf Nalkesen’in bestesi ‘Söyle naz mı bu kaş çatış’ oldu.<br />

Akademi Korosu’nun Bahar Konseri’ni izlemeye gelenler arasında<br />

Recai & Melahat Tanıtkan çifti de vardı.<br />

GALATASARAYLILAR<br />

FENERBAHÇE’DE BULUŞTU<br />

Aralarında Fiba Bank Altıyol Şubesi Müdürü Berk Erölçer’in de<br />

bulunduğu Galatasaraylı bankacılar, Kalamış By Esat Balıkçısı’nda<br />

buluşarak haftanın iş yoğunluğundan kaynaklanan yorgunluklarını<br />

mekânın özel lezzetleriyle gidermeye çalıştılar. Deniz Tunç, Ayşegül<br />

Başaran, M. Ali Başaran, Berk Erölçer ve Seçil Erölçer...<br />

Cahit Yazar’ın 25 yıldan beri birlikte yürüdüğü çalışma arkadaşları<br />

Serkan ve Gökhan Turgut kardeşler de yenilenmeden olumlu yönde<br />

etkilendiklerini dile getiriyorlar.<br />

146 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>


Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />

UDF, DELLA MILES’I KALBUR’DA AĞIRLADI<br />

Uluslararası Down Sendromu Federasyonu (UDF), Ataşehir<br />

Sheraton Otel’de düzenlenen önemli bir etkinliğe imza attı.<br />

Yaklaşık iki yıldan beri üzerinde çalıştığı DOWN MAKE-UP<br />

Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve İstihdam Projesi’nin tanıtımını<br />

gerçekleştirdi.<br />

Bu organizasyonda ünlü isimlerle birlikte oldukça kalabalık<br />

bir davetli grubu da vardı. Elbette başarıyla sonuçlanmış olsa<br />

da yöneticileri için hayli yorucu ve stresli günler yaşandı.<br />

İşte bütün bunların yorgunluğunu güzel bir ziyafetle gidermeye<br />

çalışan UDF Genel Başkanı Muhammed Abdulllah<br />

Tuncay, soluğu Kalbur’da aldı. Yanında sevgili eşi Aydan<br />

Hanım ve ABD’li ses sanatçısı, UDF’nin Dünya tanıtım yüzü<br />

Della Miles da vardı.<br />

Ziyaretin aynı zamanda yakın bir zamanda Müslüman<br />

olan misafirimizi Kalbur’un özel lezzetleri ile tanıştırma<br />

misyonu da taşıdığına değinen Başkan Tuncay, “Della<br />

Miles’in yorumu olağanüstü şeklinde oldu” dedi. Özellikle<br />

mekânın sahibi Metin Akdemir’in bizzat hazırlayarak<br />

sunduğu katmeri çok beğendiğini açıklayan Miles, “Bu<br />

lezzet karşısında hiç bir irade durmaz” diyerek, beğenisini<br />

ortaya koydu.<br />

SKAL MARMARA VAN KAHVALTISI’NDA<br />

SKAL Marmara Kulübü üyelerinin Nisan ayı etkinliği, “Van Kahvaltısı Buluşması”<br />

ile gerçekleşti. Ümraniye Mercure Otel’de gerçekleşen buluşmaya kulüp<br />

üyeleri ile birlikte, iki Young Skal Üye Adayı da katıldı.<br />

ENGELLİ SANDALYESİ KAMPANYASI’NA KATKI<br />

SKAL Marmara’nın bu buluşmasında katılımcıların kahvaltı ücreti olarak ödedikleri<br />

paranın bir bölümü Engelli Sandalyesi Kampanyası’na aktarıldı. Daha önce<br />

de bu tür kampanyalar düzenleyen kulüp yönetimi, “Bu buluşmadan elde edilen<br />

gelir ile 5 engelli sandalyesi kazandırdık” açıklamasında bulundular.<br />

Konuklar kahvaltı organizasyonunun<br />

düzenlenmesinde büyük emekleri geçen SKAL<br />

Marmara Kulübü Başkanı Mert Okan ve Genel<br />

Sekreteri Merih Kırlı’ya teşekkür ettiler.<br />

Geçtiğimiz yıl dünyanın en çok katılımlı<br />

kahvaltısı olarak 55 bin kişi ile Guiness<br />

Rekorlar Kitabına giren Van Kahvaltısı’na<br />

Mercure Ümraniye Hotel direktörü ve<br />

otistik çocuklara yardım eden ‘Değer Otizm<br />

Yardımlaşma Derneği” kurucu üyesi Şule<br />

Gökırmak ev sahipliği yaptı.<br />

<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 147

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!