Kadıköy Life / Mayıs & Haziran 2019
Kadıköy’de İngiliz işgalinin 100. yılı nedeniyle başlattığımız dört sayılık özel çalışmanın üçüncüsü olan bu sayıda, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” ve Haydarpaşa’lıların muhteşem direniş hikâyesini sayfalarımıza taşıdık...
Kadıköy’de İngiliz işgalinin 100. yılı nedeniyle başlattığımız dört sayılık özel çalışmanın üçüncüsü olan bu sayıda, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” ve Haydarpaşa’lıların muhteşem direniş hikâyesini sayfalarımıza taşıdık...
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
100.<br />
İŞGALDEN KURTULUŞA<br />
YILINDA<br />
KADIKÖY (3)<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> | Yıl: 15 | Sayı: 87 | Fiyatı: 10 TL<br />
“Taa Haydarpaşa’dan İzmir’in dağlarına uzanacaktı<br />
bedenleri… Çoğu; adı sanı okunmaz genç tabipler,<br />
künyesi bilinmez milislerdi onlar… Topların<br />
ve mermilerin ve bombaların gürültüsü içinde<br />
Memet’lerine şifa vermek uğruna tertemiz alınlarından<br />
vurulup toprağa düşenlerdi… Yeşil çalıların örtüsü<br />
altında yatarken, biten sadece hayatları değildi…<br />
Kan nehirlerinde yıkanıp boylu boyunca uzandıkları<br />
topraklarda zamanla orkideler bitecek, “İzmir’in<br />
Dağlarında Çiçekler Açar”ı bulutlar üzerinden<br />
söyleyeceklerdi bundan böyle…”<br />
R. Sertaç Kayserilioğlu<br />
HAYDARPAŞA’LILARIN<br />
“MEKTEB-i TIBBiYE-i ŞAHANE”<br />
DiRENiŞi
Sektör<br />
Tolga Yavuz’dan<br />
Bademaltı Sokak’a iddialı proje<br />
Moda, yeni nesil<br />
binalarla tanışıyor<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Türk inşaat sektörünün dördüncü<br />
kuşak temsilcilerinden Tolga<br />
Yavuz, Moda Bademaltı Sokak’ta<br />
oldukça iddialı bir projeye imza<br />
atıyor. Üstelik inşaat sektörünün<br />
yaşamakta olduğu derin kriz<br />
ortamında…<br />
“İnşaat sektöründe güncel durum,<br />
yeni nesil müteahhitlik, tasarım<br />
ve <strong>Kadıköy</strong>” konulu sohbetimizde<br />
Yavuz’a ilk sorumuz; “İnşaat<br />
sektörünün yaşamakta olduğu<br />
kriz ortamında inşaata başlamak,<br />
üstelik Moda gibi zor beğenenlerin<br />
yoğunlukta olduğu, uygulama yapmanın<br />
ise büyük sıkıntı yarattığı bir<br />
bölgede… Neden?” oldu.<br />
BİRBİRİNDEN ŞIK KAFELERİ VE<br />
RESTORANLARI İLE...<br />
Moda’da Bademaltı Sokak gibi tarihi<br />
değerleri barındıran bir sokakta<br />
ilk projesini gerçekleştireceği için<br />
çok mutlu olduğunu dile getiren<br />
Tolga Yavuz; “Moda’ya genel olarak<br />
baktığımızda yeni nesil için değeri<br />
yeni yeni anlaşılmaya başlayan<br />
bir bölge olduğunu bilmenizi isterim. Haftanın her günü<br />
binlerce insana, birbirinden şık kafeleri ve restoranları ile<br />
ev sahipliği yapan özel bir bölgeden söz ediyoruz” açıklamasında<br />
bulunarak dikkatlerimizi çekti.<br />
MODA EVLERİNİ KORUMAK VE<br />
GELECEK NESİLLERE AKTARMAK HEDEFİ<br />
Bademaltı Sokak üzerinde inşa edeceği projesinde esas<br />
hedefinin Moda evlerinin eski tarihi özelliklerini korumak<br />
ve gelecek nesillere aktarmak olduğunu belirten Yavuz;<br />
“Yıkım işlemleri tamamlanan inşaatımızda 11 daire ve<br />
iki dükkân yer alıyor. Dükkânların konumu Moda’nın en<br />
cazip sokaklarından biri olması nedeniyle, daha inşaat<br />
başlamadan pek çok markanın tercih listesinde yer<br />
almakta” dedi.<br />
KADIKÖY’DE ŞEHİR OTELİ PROJESİ HAYALİ<br />
İnşaat sektöründe yaşanmakta olan kriz ortamında<br />
Moda gibi son derece sıkıntılı bir lokasyonda inşaata<br />
başlamanın ticari açıdan pek mantıklı olmadığı fikrine<br />
katıldığı bilgisini paylaşan Tolga Yavuz; “Bazen para<br />
kazanmaktan daha önemli şeyler vardır. Bu proje de<br />
benim için esasında öyle ve gözbebeğim olarak görüyorum.<br />
Alnımın akı ile bitirip, sonrasında başta <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
olmak üzere çeşitli kentsel dönüşüm projelerinde bulunuyor<br />
olacağım. İnşaat sektörünün yanı sıra <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
bir de şehir oteli hayalim var. Bunu da zaman gösterecek<br />
bizlere” şeklinde konuştu.<br />
“CADDE ÇOCUĞU” OLMANIN SORUMLULUĞU<br />
<strong>Kadıköy</strong> ve İstanbul dışında pek çok cazip iş fırsatları<br />
olmasına rağmen “Neden <strong>Kadıköy</strong>?” diye sorduğumuzda<br />
Yavuz’dan aldığımız cevap da bizi etkiledi: “<strong>Kadıköy</strong> benim<br />
için önemli, zira gençliğimi <strong>Kadıköy</strong>’de geçirdim. İnanılmaz<br />
güzel ve renkli günler yaşadım. Eskilerde bir tabir vardır,<br />
‘Cadde çocuğu olmak’ diye. Aslında ben tam orada bahsettikleri<br />
adamım. Büyüdüğüm sokaklarda iş yapıyor olmak<br />
ve buradan ekmeğimi kazanmak, benim için çok ayrı bir<br />
haz. Umarım hayatım boyunca daha uzun yıllar buralarda<br />
bulunma ve iş yapma imkânına sahip olurum.”<br />
2 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sektör<br />
TOLGA YAVUZ HAKKINDA<br />
Tolga Yavuz, 22 Temmuz 1984 yılında<br />
İstanbul’da dünyaya geldi. Aslen Yunanistan<br />
Serfice göçmeni olan dört kişilik bir ailenin<br />
tek erkek çocuğu olan Tolga Yavuz’un<br />
babası Kubilay Yavuz, kendisi henüz 14<br />
yaşındayken vefat etti. Göztepe İlhami<br />
Ahmet Örnekal İlköğretim Okulu, İstek Vakfı<br />
Semiha Şakir Ortaokulu, İstek Vakfı Kemal<br />
Atatürk Lisesi ve Yeditepe Üniversitesi Güzel<br />
Sanatlar Fakültesi’nden mezun olduktan<br />
sonra, vatani görevini yerine getirip iş<br />
hayatına atıldı.<br />
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN HER ALANINDA<br />
Askerlik dönüşü ilk olarak Taşyapı firmasının<br />
Fikirtepe projesinde Kemal Kösoğlu<br />
ile birlikte çalışmaya başlayan Tolga Yavuz;<br />
“Benim ilk inşaat sektörüne girmemi<br />
sağlayan ve bana bu sektörde edindiği<br />
tüm bilgileri öğretmeye çalışan Sayın<br />
Kemal Kösoğlu’na her zaman çok şey<br />
borçlu olduğumun altını çizmek isterim”<br />
diyor ve ekliyor:<br />
“Buralardan edindiğim deneyimler sayesinde<br />
Bağdat Caddesi’nde mimari ve hukuki<br />
danışmanlık veren ilk firmamı kurdum. Bu<br />
danışmanlık şirketim ile birlikte Bağdat<br />
Caddesi başta olmak üzere 36 farklı projeye<br />
danışmanlık hizmeti verdim. İnşaat sektörünün<br />
hemen her alanında bulunduktan sonra<br />
hayalim olan ve kendi adımın harflerinden<br />
oluşan TOLYAP firmasını kurdum. TOL-<br />
YAP ismi benim için çok önemlidir, çünkü<br />
sağlamlığı simgeler. Markamı ‘TOL’ ve ‘YAP’<br />
olarak değerlendirdiğimizde, ‘TOL’ evin temel<br />
taşı anlamına gelmektedir. Bu sebepten<br />
ismim ile bağdaştırdığımda TOLYAP inşaat<br />
şirketimin adı böylelikle ortaya çıkmış oldu.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 3
Editör<br />
19 <strong>Mayıs</strong> 1919...<br />
TAM<br />
100 YIL<br />
1919’DAN <strong>2019</strong>’A<br />
...<br />
Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika<br />
Güzel vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />
dönemlerin gençlerimize hatırlatılmasının hepimiz<br />
için bir görev olduğu düşüncesindeyiz. İşte bu<br />
anlayıştan hareketle, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın<br />
100. yıldönümünü kutlayacağımız 19 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong><br />
tarihinin geri sayımının başladığı bu dönemde,<br />
yurdumuzun her yöresinin taşı toprağı ile yer aldığı<br />
bu ulvi mücadele sathında <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün de ne<br />
denli unutulmaz etkinliklerde yer aldığını dergimiz<br />
sayfalarında sizlerle paylaşmaktayız.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ümüze gerek “Haydarpaşa Mekteb-i<br />
Tıbbiye-i Şahane” döneminde ve gerekse “Haydarpaşa<br />
Lisesi” dönemlerinde, şimdilerde ise<br />
“Sağlık Birimleri Üniversitesi” olarak geçmişten<br />
gelen o büyük gururu yaşatan bu irfan yuvamıza<br />
sayfalarımızı ayırdık. İstanbul’un İşgal Dönemi’nde<br />
çok ayrıcalıklı bir halde <strong>Kadıköy</strong>’ümüzden işgal kıvılcımını<br />
başlatan “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane” öğrencilerinin ilk direniş eylemleri, Dr. R.<br />
Sertaç Kayserilioğlu imzasıyla kapak dosyamızda<br />
yerini bulmakta... Üstadın özel koleksiyonunda yer<br />
alan fotoğraflar eşliğinde sizlerle buluşan “İşgal<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü” geçmişten geleceğe uzanıyor.<br />
***<br />
Bu sayımızda yeni bir bölüm ayırdık Bağdat<br />
Caddesi’ne... Dünyanın en güzel caddesi olduğuna<br />
inandığımız Bağdat Caddesi’ni, bir K-İletişim<br />
markası olan Bağdat Magazin disipliniyle sizlerle<br />
paylaşıyor, çevre sorunlarından<br />
sivil toplum<br />
örgütlerine, sanattan<br />
sosyal şehir haberlerine<br />
kadar ayrı bir kapak<br />
eşliğinde sayfalarımıza<br />
taşıyoruz. Konuyla ilgili<br />
haber beklentilerinizi ve<br />
düşüncelerinizi bizlerle<br />
paylaşmanız dileğimiz...<br />
***<br />
Della Miles, yakın bir<br />
zamanda Müslüman olan<br />
bir Amerikalı caz sanatçısı...<br />
İstanbul’un en iyi et<br />
restoranı olarak ünlenen<br />
Kalbur’un spesyallerine<br />
bayılıyor, <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
yaşıyor, down sendromlu<br />
çocukların dünya yüzü olarak<br />
ülkemize katkı sunuyor.<br />
<strong>Life</strong> Magazin sayfalarında<br />
bize özel açıklamalarda<br />
bulunan Miles’ın İstanbul<br />
tespiti, New York’a benzediği<br />
yönünde...<br />
Bir diğer konuğumuz Üsküdar Üniversitesi Siyaset<br />
Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim<br />
Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ise, küreselleşmenin<br />
bugünü üzerine arkadaşımız Ela Cengiz’e<br />
röportaj verdi. Kozyatağı’nda oturan annesinin<br />
evinde <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ile göz göze geldiğini belirten<br />
Arıboğan, “Tarih Geri Dönüyor” alt başlığıyla yayımlanan<br />
“Duvar” adlı kitabından yola çıkarak, bir<br />
zamanlar global bir köy haline geldiğini düşündüğümüz<br />
dünyamızın bugünkü durumunu paylaştı<br />
ve yeni çağın ruhunun duvarlarla şekilleneceğini<br />
vurguladı.<br />
Görüldüğü üzere <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> yalnız <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
ve İstanbul’un değil, dünyanın gerçeklerine de<br />
kayıtsız kalmıyor, gündemi takip ederek, objektif<br />
yayınlarını sürdürüyor.<br />
Bu arada iki vefat ile başsağlığı görevimizi de<br />
yerine getirmek istiyoruz. <strong>Kadıköy</strong>’ün ilk Belediye<br />
Başkanı olan Osman Hızlan’ın vefatı nedeniyle yakınlarına<br />
başsağlığı dilerken, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi’nin<br />
büyüğü 19 <strong>Mayıs</strong> 1919 doğumlu Mustafa Toprakkaya’yı<br />
kaybetmenin üzüntüsü içinde olduğumuzu<br />
bir kez daha belirtiyoruz.<br />
Canan Toprakkaya<br />
TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,<br />
MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,<br />
POLİTİKA DERGİSİ<br />
İmtiyaz Sahibi ve<br />
Genel Yayın Yönetmeni<br />
Fatma Canan Toprakkaya<br />
Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Kadir Toprakkaya<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />
İrem Toprakkaya<br />
Yayın Kurulu<br />
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp,<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,<br />
İnal Aydınoğlu, Bülent Turan,<br />
Enis Fosforoğlu<br />
Haber Müdürü<br />
Cenay Toprakkaya<br />
Editörler<br />
Sedef Turan, Pınar Baltacı,<br />
Yiğit Uygun, Ela Cengiz,<br />
Savaş Güven<br />
Görsel Yönetim<br />
Kubilay Şenyiğit<br />
Reklam ve Halkla İlişkiler<br />
Benusen Sağdan<br />
Tel: 0532 208 84 42<br />
Kapak Resmi<br />
Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu<br />
Basım<br />
Ege Basım Matbaa ve<br />
Reklam Sanatları Ltd. Şti.<br />
Sertifika No: 12468<br />
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4<br />
Ataşehir - İstanbul<br />
Tel: (0216) 470 44 70<br />
www.egebasim.com.tr<br />
Dağıtım<br />
Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.<br />
KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından<br />
son sayfasına kadar olan yazılardan imza<br />
sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların<br />
sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.<br />
KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her<br />
türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her<br />
hakkı saklıdır.<br />
İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.<br />
KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla<br />
doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.<br />
Yayıncı<br />
K-İletişim Basın Yayın ve<br />
Tanıtım Hizmetleri<br />
Karanfil Sokak No: 27/13<br />
Göztepe / İstanbul<br />
Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17<br />
Gsm: 0532 266 82 43<br />
E-posta: kadikoylife@yahoo.com<br />
www.kadikoylife.com<br />
İrtibat Bürosu<br />
Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.<br />
No: 44/6 <strong>Kadıköy</strong> / İstanbul<br />
Tel: 0532 470 73 05<br />
ISSN 1307-5535<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong><br />
Yıl: 15 Sayı: 87 Fiyat: 10 TL<br />
Basım Tarihi: 13 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong><br />
Yayın türü: İki aylık, bölgesel,<br />
süreli yayındır.<br />
KADIKÖY LIFE<br />
Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği<br />
üyesidir.<br />
4 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
İçindekiler<br />
24<br />
8 46<br />
52<br />
8<br />
24<br />
34<br />
42<br />
Ragıp Paşa Köşkü<br />
ÇÜRÜMEYE MI TERK EDILDI?<br />
Caddebostan sahilinin incisi kabul edilen ve halk<br />
arasında “Beyaz Köşk” olarak da bilinen Ragıp Sarıca<br />
Paşa Köşkü, çürümeye mi terk edildi? Beyazlığından<br />
eser kalmayan köşkün çevresinde de deformasyonun<br />
başladığını gören <strong>Kadıköy</strong>lüler, “Ne oluyor?”<br />
sorusunu sormaya başladı.<br />
İŞGALDEN CUMHURIYET’E<br />
Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />
evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin<br />
Türk ulusuna ödenmesi gereken önce bir borç,<br />
sonra da ulvi bir görev olduğu şüphesizdir. İşte<br />
bu anlayıştan hareketle Sertaç Kayserilioğlu’nun<br />
kaleme aldığı Haydarpaşa’lıların “Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane” Direnişi kapak dosyasıyla sizlerleyiz...<br />
Aykurt Nuhoğlu:<br />
KADIKÖYLÜLER UMUT,<br />
AŞK VE MUTLULUKLARINI<br />
TÜM TÜRKIYE’YE YAYSIN<br />
31 Mart Yerel Seçimleri’ni geride bıraktığımız süreci<br />
<strong>Kadıköy</strong> de değişimle karşıladı. Geçtiğimiz dönem<br />
toplamda beş yıl <strong>Kadıköy</strong>’e belediye başkanlığı<br />
görevini üstlenen Aykurt Nuhoğlu, koltuğunu yine<br />
Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı olan Av. Şerdil<br />
Dara Odabaşı’na bıraktı. Aykurt Başkan’a veda ederken;<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün son beş yılını, çalışmalarını, ilçeye<br />
dair gelecek öngörülerini konuştuk.<br />
Deniz Ülke Arıboğan ile<br />
KÜRESELLEŞMENIN BUGÜNÜ<br />
Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası<br />
İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke<br />
Arıboğan ile “Tarih Geri Dönüyor” alt başlığıyla<br />
yayımlanan “Duvar” adlı kitabından yola çıkarak, bir<br />
zamanlar global bir köy haline geldiğini düşündüğümüz<br />
dünyamızın bugünkü durumunu konuştuk.<br />
46<br />
52<br />
110<br />
34<br />
Dünyanın en lüks ve en yenilikçi gemileri<br />
ROYAL CARIBBEAN’DA!<br />
Gemi seyahati düşünüldüğünde akla gelen ilk isim<br />
olan Royal Caribbean International, 1968 yılında<br />
kurulmuş bir gemi şirketi. Sektördeki en eğlenceli<br />
gemilere sahip olan şirket, dinamik bir bakış açısı ile<br />
tüm dikkatleri kendi üzerine çekmeyi başarıyor.<br />
KADIKÖY TURIZM BELDESI<br />
OLMAYA HAZIR<br />
Kadir İrfan Yalın: “Hristiyan dünyası için hayati önem<br />
taşıyan <strong>Kadıköy</strong> Konsülü’nün burada yapıldığı konusunda<br />
bulunacak en ufak bir buluntu, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
turizm potansiyelini şaha kaldırır. Haydarpaşa<br />
kazıları zaten yapılıyor. Haydarpaşa’dan neredeyse<br />
Üsküdar’a kadar olan bölge öylesine zengin bir tarihi<br />
potansiyel oluşturuyor ki, sayfalar dolusu yazılsa<br />
yetmez. Fikirtepe Limanı, Apollon Tapınağı, Roma<br />
döneminin <strong>Kadıköy</strong>’deki izleri ve daha niceleri...”<br />
ABD’li şarkıcı Della Miles:<br />
İSTANBUL, NEW YORK’A BENZIYOR<br />
Türkiye ziyareti sonrasında ülkemizin kültüründen<br />
etkilenerek Müslümanlığı seçen ABD’li şarkıcı Della<br />
Miles, aynı zamanda sosyal yardım projeleriyle de<br />
adından sıkça söz ettiriyor. Yazılı basında ilk kez<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’a konuşan Miles, Türkiye’de bulunduğu<br />
zamanlarda <strong>Kadıköy</strong>’de yaşamayı tercih ediyor.<br />
42<br />
110<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 5
Çevre<br />
Mühürdar Caddesi’ndeki park sorununa<br />
İBB’DEN ÇÖZÜM!<br />
PINAR BALTACI<br />
İstanbul’un her geçen gün artan trafik<br />
sorununda başı çeken ilçelerden biri olan<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de şikâyetler yerini buldu. Uzun<br />
yıllardır park kaosu boğuşan Mühürdar<br />
Caddesi’nde, Hilton Oteli önünden Karakol<br />
Sokağa kadar sağ yöne yol boyunca park<br />
yapılmaz levhaları geldi. Böylelikle Modalılar<br />
rahat bir nefes aldı.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün park sorunu her geçen gün<br />
artarken, yüksek kapasiteli otopark ihtiyacı<br />
da gündemdeki yerini koruyor. Özellikle<br />
yaz aylarında yoğun bir insan kalabalığı ile<br />
karşı karşıya kalan Moda sakinleri, yaşam<br />
alanlarının araçlarla dolu olmasından<br />
şikâyetçi. Bu sorunlardan en büyüğü,<br />
Hilton Oteli önünden başlayarak Mühürdar<br />
Caddesi boyunca yaşanıyordu. Rıhtım<br />
ve <strong>Kadıköy</strong> Çarşısı’na yakın bir konumda<br />
bulunan caddeye park eden araçlar,<br />
uzun saatler yolu işgal etmekteydi. Bir<br />
süredir yetkili mercilere şikâyette bulunan<br />
Modalılara sonunda İstanbul Büyükşehir<br />
Belediyesi’nden güzel haber geldi ve yolun<br />
sağ şeridine park yasağı getirildi. Mahalle<br />
trafiğini uzun süredir olumsuz yönde<br />
etkileyen bu uygulama, alınan yeni kararla<br />
son bulmuş oldu.<br />
YERALTI OTOPARKI ŞART<br />
Moda’da hâlihazırda devam eden park<br />
sorununa karşı semt sakinlerinin fikirleri<br />
ortak... Evlerinin önüne araçlarını park<br />
edememekten şikâyetçi olan Modalılardan<br />
araçları olmayanlar ise, pencereden<br />
baktıklarında görebildikleri tek manzaranın<br />
araç trafiği olduğunu ifade ediyor. Moda’ya<br />
bir yeraltı otoparkı yapılmasının da acilen<br />
gerekli olduğunu dile getiren mahalleli,<br />
dergimize şu değerlendirmede bulundu:<br />
“Akşam saatleri ve okul servis araçlarının yoğun<br />
olduğu dakikaları anlatmak bile istemiyoruz.<br />
Burada bir yeraltı otoparkı mükemmel<br />
olur, hatta Moda İlkokulu’nun bahçesinin bir<br />
kısmı da yeraltı otoparkına dahil edilebilir.<br />
Yeraltı otoparkı, küçük düzenlemelerin yanı<br />
sıra Moda’nın en acil ihtiyacıdır. Her dakika<br />
korna sesi ve kavga gürültüden bıktık.”<br />
EYVAH! YİNE PARK KAOSU<br />
Modalı esnaf ise sevkiyat yapmakta zorlandıklarını<br />
belirterek, soruna ilişkin dergimize<br />
şunları aktardılar: “Tüm sokak ve caddeleri<br />
birkaç tur döndükten sonra yer bulabilirsek<br />
aracımızı park ediyoruz. Onda da trafik cezası<br />
yiyoruz. Ticaretimizi yapamıyoruz.” Sevkiyat<br />
günü yaklaştığında tüm Modalı esnaftan aynı<br />
cümle duyuluyor: “Eyvah, yine park kaosu!”<br />
Özellikle yaz aylarında yoğun bir insan kalabalığı ile karşı karşıya kalan Moda sakinleri, yaşam alanlarının<br />
araçlarla dolu olmasından şikâyetçi.<br />
Mühürdar Caddesi’ndeki park probleminde<br />
gelişmeler sevindirici olsa da, sorunun kesin<br />
çözümü katlı otoparkta gibi görünüyor.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 7
Çevre<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün, özellikle de<br />
Caddebostan’ın simgesi<br />
Ragıp Paşa Köşkü<br />
çürümeye mi terk edildi?<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerin çok iyi bildiği, sahilyolu yapılmadan önce denizden tekne ile<br />
gezerken, şimdilerde ise sahil şeridinde yürürken hayranlıkla seyrettikleri<br />
köşk, bulunduğu koruluk içerisinde asırlık çam ağaçlarının yanı sıra akasya,<br />
incir ve manolya ağaçlarıyla da dikkat çekiyor.<br />
HABER: KADİR TOPRAKKAYA<br />
FOTOĞRAFLAR: YASEMİN ELÇİÇEK & EMİN KÜÇÜKSERİM<br />
Caddebostan sahilinin incisi kabul edilen ve halk arasında<br />
“Beyaz Köşk” olarak da bilinen Ragıp Sarıca Paşa Köşkü, çürümeye<br />
mi terk edildi? Beyazlığından eser kalmayan köşkün<br />
çevresinde de deformasyonun başladığını gören <strong>Kadıköy</strong>lüler,<br />
“Ne oluyor?” sorusunu sormaya başladı.<br />
AKASYA, İNCİR, MANOLYA AĞAÇLARI İÇİNDE<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerin çok iyi bildiği, sahilyolu yapılmadan önce<br />
denizden tekne ile gezerken, şimdilerde ise sahil şeridinde<br />
yürürken hayranlıkla seyrettikleri köşk, bulunduğu koruluk<br />
içerisinde asırlık çam ağaçlarının yanı sıra akasya, incir<br />
ve manolya ağaçlarıyla da dikkat çekiyor. Köşkte oturan<br />
kiracıların bugüne kadar binaya hiç bakmadıklarını dile<br />
getiren çevre sakinleri; “Bu yapı <strong>Kadıköy</strong>’ün, özellikle de<br />
Caddebostan’ın en önemli simgelerinden biri. Titizlikle<br />
korunması gereken, hem tarihi hem de mimari bir şaheser”<br />
yorumunda bulundu.<br />
8 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
KIRK BİN ALTINA YAPILDI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün simgeleri arasında gösterilen<br />
köşk, oldukça değişik bir mimari görüntüye<br />
sahip... Kırk bin altına mâl olduğu kayıtlarda<br />
yazılı olan köşkün tavanlarında eritilerek<br />
elde edilen altın varaklar kullanılmış, deniz<br />
tarafına ise bir kule yaptırılmış. Köşkün kara<br />
tarafına açılan çift kanatlı, büyük oymalı<br />
demir kapısının karşısında iki güzel bina inşa<br />
edilmiş. Bunlardan selamlık olarak kullanılan<br />
yapı son yıllarda yıkılmış, yerine apartmanlar<br />
yapılmış. Ancak yaverlerin oturması<br />
için yapılmış olan tek katlı taş bina, bugün<br />
hâlâ bütün güzelliğiyle yerinde durmakta.<br />
KIZI TEVHİDE HANIM İÇİN DE<br />
KÖŞK YAPTIRDI<br />
Ragıp Paşa Köşkü’nün yanında ise, aynı<br />
korulukta Tevhide Hanım Köşkü bulunmakta.<br />
Tevhide Hanım, Ragıp Sarıca Paşa’nın<br />
kızı olup, onun köşkünü de Ragıp Paşa<br />
farklı bir mimari tarzda inşa ettirmiş. Altı<br />
dönümlük bir koruluk içerisindeki Ragıp<br />
Paşa Köşkü’nün bahçesinde uzun süredir<br />
yapılaşma sağlanması için etkin ve yetkin<br />
kişiler tarafından çalışmalar yapıldığı<br />
söylentileri ortalıkta dolaşmakta. Ancak,<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin internet sitesinden<br />
edinilen bilgiye göre koruluğun yer aldığı<br />
119 parselin önemli bir kısmı “yerleşime<br />
uygun olmayan alan” sınırları içerisinde kalıyor<br />
ve anlaşıldığı kadarıyla parselde inşaat<br />
yapılması mümkün görülmüyor.<br />
RODOS’A SÜRGÜN EDİLDİ<br />
Yıldız Sarayı’nın güvenilir bir mensubu<br />
olan Ragıp Paşa, devlet memuriyeti yanında<br />
ticaretle de uğraşmış; Beyoğlu’nda<br />
birbirine yakın Anadolu, Rumeli, Afrika<br />
Han’larını yaptırmış, Umurca Rakı Fabrikası’nı<br />
kurmuş. 1908 Meşrutiyeti’nden sonra<br />
padişahın Selanik’te Alatini Köşkü’ne<br />
gönderilmesini takiben Rodos’a sürgün<br />
edilmiş, orada hastalanarak mide kanserine<br />
yakalanmış. Tedavi için İsviçre’ye giden<br />
Paşa, dönüşte çok yaşamamış ve 1920<br />
yılında bu köşk içinde vefat etmiş. Paşa’nın<br />
ölümünden sonra yapı önce avukat İbrahim<br />
Ali Bey’e, daha sonra Sait Çiftçi’ye satılmış.<br />
Bir süre Yat Kulübü olarak kullanılan<br />
köşk, 1. Dünya Savaşı yıllarında ise ordu<br />
tarafından İhtiyat Zabit Okulu ve hastane<br />
olarak hizmet vermiş.<br />
KARDEŞİ SARAYIN DOKTORUYDU<br />
Ragıp Sarıca Paşa, sarayın mabeyincisi olması<br />
nedeniyle kardeşi Arif Sarıca Paşa’nın<br />
da sarayın doktoru olmasını sağlamıştı.<br />
Arif Sarıca Paşa’nın da Moda’da beş katlı,<br />
kesme taştan inşa edilmiş, ağaçlar arasında<br />
gizlenmiş bir köşkü bulunmakta.<br />
RAGIP PAŞA KÖŞKÜ HAKKINDA<br />
Caddebostan Cemil Topuzlu Caddesi’nde<br />
yer alan köşk, Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />
Mabeyncisi Ragıp Paşa tarafından Sirkeci<br />
Garı’nın da mimarı olan Prusyalı August<br />
Carl Friedrich Jasmund’a yaptırıldı. Yapımı<br />
1906 yılında tamamlanan köşk, büyük bir<br />
koruluk içinde yer alıyor.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 9
Bağdat Caddesi’nin ünlü inşaat markası<br />
Koç Yapı’dan yeni kampanya:<br />
GÜÇLENDİRİYORUZ<br />
YENİLİYORUZ<br />
Sıfır inşaat kalitesi,<br />
100 yıl betonarme garantisi ile<br />
24 ay vade!<br />
Eski eviniz gidiyor,<br />
sıfırlanmış yeni daireniz geliyor;<br />
üstelik 4 ayda teslim...<br />
Müşteri Destek Hattı<br />
444 7 562<br />
www.hamitcenkkoc.com
Çevre<br />
Troçki’nin köşkü<br />
yıllara direniyor<br />
SAVAŞ GÜVEN<br />
Evlerin, sokakların, parkların, parklardaki<br />
ağaçların da insanlar gibi kaderleri var.<br />
Bazen mutlu, bazen hüzünlü hikâyeler<br />
bunlar... Hani şu bir zamanlar Troçki’nin<br />
İstanbul Büyükada’da geçici olarak kaldığı<br />
evin hikâyesi gibi... Troçki’nin kıyısından<br />
denize girdiği evin harabe görüntüsü,<br />
ada halkının yanı sıra turistleri de üzüyor.<br />
Turistler, Troçki’nin sürgünde Belçika’da<br />
kaldığı evin devlet tarafından müze haline<br />
getirildiğini ve büyük ilgi gördüğünü<br />
söylüyor. Üç katlı evin bahçesiyle birlikte<br />
toplam kullanım alanı 3 bin 550 metrekare.<br />
Troçki’nin yaptırdığı doğal ıstakoz havuzu<br />
da kıyıda hâlâ duruyor.<br />
MANZARAYI SEYREDİP, BALIĞA ÇIKARDI<br />
Lev Davidoviç Troçki’nin Büyükada’da ne<br />
işi olduğunu merak ettiğinizi duyar gibiyiz.<br />
Bu da ayrı bir hikâye... Aslında tüm devrimlerin<br />
bir özeti gibi... 1917-1924 yılları<br />
arasında Kızıl Ordu’nun komutanlığını<br />
yapan Troçki, Lenin’in ölümünden sonra<br />
Stalin ile girdiği iktidar mücadelesini<br />
kaybeder ve ilk olarak 1929’da İstanbul’a<br />
sürgüne yollanır. Troçki, en güvenilir yer<br />
olarak gözlerden ırak Prinkipo’yu (Büyükada)<br />
mesken tutar ve tam 4,5 yıl burada<br />
kalır. Troçki, Büyükada’daki bu evde<br />
ikinci eşi Natalia, torunu Sieva ve koruma<br />
görevini de üstlenen üç erkek sekreteriyle<br />
birlikte yaşar. Troçki’nin en büyük zevklerinin<br />
balkondan manzarayı seyretmek ve<br />
‘Haralambos’ isimli Rum balıkçıyla balığa<br />
çıkmak olduğu da bugünlere ulaşan bilgiler<br />
arasında.<br />
BİRÇOK YAPITININ<br />
EV SAHİBİ BÜYÜKADA!<br />
Büyükada’da kiralanan Arap İzzet Paşa<br />
Köşkü, hem karadan hem denizden korunaklı<br />
bir yerde bulunuyor. Troçki de teorik<br />
olarak en verimli yıllarını İstanbul’da geçirir.<br />
‘İhanete Uğrayan Devrim’, ‘Hayatım’,<br />
‘Sürekli Devrim’, ‘Sanat ve Edebiyat’ gibi<br />
başyapıtlarını Büyükada’da yazar. Ayrıca,<br />
Rusya’daki taraftarlarıyla bağlantısını asla<br />
koparmaz. Stalin’in ajanlarına rağmen pes<br />
etmez ve mücadelesini sürdürür. Bu faaliyetlerinden<br />
rahatsız olan Sovyet ve Türk<br />
hükümetleri, onu yeniden sürgüne zorlar<br />
ve 1933 yılında Büyükada’dan ayrılır.<br />
TROÇKİ KÖŞKÜ NE OLACAK?<br />
2015 yılında Büyükada’da harabeye<br />
dönen, ünlü Rus siyasetçi Lev Troçki’nin<br />
kaldığı ev 2,5 milyon dolara satışa çıkarılmış<br />
durumda.<br />
Evi arsasıyla birlikte satılığa çıkaran Hanifi<br />
Ailesi, alacak kişilerden burada Troçki adını<br />
yaşatmalarını istiyor. Aile ve adalılar ise,<br />
evin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından<br />
satın alınıp, Troçki Müzesi’ne dönüştürülmesinden<br />
yana. Hâlihâzırda bir adım<br />
atılabilmiş değil.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 11
Akıllı<br />
Çarpışma Önleme Sistemi<br />
/NissanTurkiye
Ulaşım<br />
İstanbul’a 3 yeni<br />
dolmuş hattı<br />
<strong>Kadıköy</strong>-Beykoz, Suadiye-Ataşehir, Kartal<br />
Metro Durağı-Şehir Üniversitesi Dragos<br />
Kampüsü’nden oluşan üç yeni dolmuş hattının<br />
hizmete açılacağı bildirilirken, hatların<br />
fiyatları ve güzergâhları da belli oldu.<br />
CENAY TOPRAKKAYA<br />
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı<br />
Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME),<br />
megakent genelinde vatandaşların ulaşımını<br />
kolaylaştıracak ve yeni alternatifler<br />
oluşturacak adımlar atmaya devam ediyor.<br />
Bu kapsamda UKOME tarafından geçtiğimiz<br />
süreçte kabul edilen ve <strong>Kadıköy</strong>-Beykoz,<br />
Suadiye-Ataşehir, Kartal Metro Durağı-Şehir<br />
Üniversitesi Dragos Kampüsü’nden oluşan<br />
üç yeni dolmuş hattının hizmete açılacağı<br />
bildirilirken, hatların fiyatları ve güzergâhları<br />
da belli oldu.<br />
İLK HAT BEYKOZ’DAN KADIKÖY’E<br />
Beykoz’da ikamet eden bölge halkının<br />
<strong>Kadıköy</strong> merkezde bulunan sağlık tesisleri,<br />
sosyo-kültürel mekânlar, ticari fonksiyonlar<br />
gibi alanlara erişiminin alternatif toplu<br />
ulaşımla da sağlanması amacıyla, UKOME<br />
tarafından Beykoz-<strong>Kadıköy</strong> arasında yeni<br />
bir taksi dolmuş hattı teklifi kabul edildi.<br />
10 araçla hizmet verecek hattın fiyatı 8 TL.<br />
SUADİYE-ATAŞEHİR HATTI İLE BİRÇOK<br />
MERKEZE ULAŞIM KOLAYLIĞI<br />
Ataşehir ve <strong>Kadıköy</strong> ilçesi Suadiye semtinde<br />
yaşayan bölge halkının <strong>Kadıköy</strong>-Kartal<br />
Tavşantepe Metrosu’nun Yenisahra<br />
istasyonuna, Bağdat Caddesi’ne, Ataşehir<br />
Diş Hastanesi’ne, sosyo-kültürel tesislere,<br />
D-100 Karayolu’na, sahile, Ülker Arena ile<br />
söz konusu bölgelerde yer alan merkezlere<br />
hızlı şekilde ulaşımının sağlanması<br />
amacıyla yeni taksi dolmuş hattı planlandı.<br />
8 aracın faaliyet göstereceği hattın ücreti ise<br />
4,25 TL olarak belirlendi.<br />
KARTAL METRO-ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ<br />
DRAGOS KAMPÜSÜ<br />
Bir diğer hat da Kartal Metro Durağı’ndan<br />
Şehir Üniversitesi Dragos Kampüsü’ne<br />
ulaşım sağlayacak. 5 araç ile hizmet verecek<br />
hattın fiyatı 3 TL olarak belirlenirken;<br />
güzergâh ise şu şekilde oluşturuldu: Kartal<br />
Kavşağı D-100 Karayolu, Kuzey Yan Yol, Soğanlık<br />
Çanakkale Caddesi Köprülü Kavşağı,<br />
Çanakkale Caddesi, Turgut Özal Bulvarı,<br />
Şehir Üniversitesi Dragos Kampüsü.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 13
Marmaris’te yeşille mavinin birbirine<br />
karıştığı kumsalda masal gibi bir tatile<br />
NE DERSİNİZ?<br />
Hakan Özalp<br />
Orhaniye Mahallesi Aşağı Keçibükü No:2 Marmaris/MUĞLA<br />
Tel: 0505 0484848 orhaniyeincir
Çevre<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün pembe binası<br />
HAYDARPAŞA DARÜLEYTAM<br />
restorasyon için gün sayıyor<br />
PINAR BALTACI<br />
Üsküdar ve <strong>Kadıköy</strong>’ü birbirine bağlayan<br />
Tıbbiye Caddesi, birbirinden eşsiz yapılarıyla<br />
tarihe tanıklık etmiş bir cadde… Marmara<br />
Üniversitesi’nin muhteşem Haydarpaşa<br />
Kampüsü, GATA ve Haydarpaşa Numune<br />
Hastanesi, geçtiğimiz sayılarda sayfalarımızda<br />
yer verdiğimiz İngiliz Mezarlığı, bunlar<br />
arasında en çok dikkat çekenlerden. Halk<br />
arasında “Pembe Bina” olarak da bilinen<br />
Haydarpaşa Darüleytam binası ise, bugünlerde<br />
Sağlık Bakanlığı <strong>Kadıköy</strong> Toplum Sağlığı<br />
Merkezi’ne bağlı Sigara Bırakma Polikliniği<br />
olarak kullanılıyor. Oldukça eski durumda<br />
olan binanın önümüzdeki aylarda aslına<br />
uygun şekilde restore edilmesi bekleniyor.<br />
DARÜLEYTAM: YETİMLER YURDU<br />
Mimar ve araştırmacı yazar Arif Atılgan, hakkında<br />
pek fazla bilgi bulunmayan pembe<br />
binayı kaleme aldı. Binanın tarihçesinden<br />
bahseden Atılgan’ın yazısında öne çıkan<br />
detaylar şu şekilde:“<strong>Kadıköy</strong>’ün gizemli<br />
binası, pembe bina…Geçmişiyle ilgili<br />
sağlıklı bilgi yok. Bu sebepten araştırdım.<br />
Haydarpaşa’da, Tıbbiye Caddesi’ne girerken<br />
sağdaki binadan bahsediyorum. Tarihte<br />
çok sayıda fonksiyonlara hizmet vermiş. En<br />
önemli ve bilineni Darüleytam olmasıdır.<br />
Darüleytam’ın kelime anlamı Yetimler Yurdu<br />
(Evi) oluyor. 1912-13 yıllarında yaşanan<br />
Balkan Savaşları sonunda çok fazla çocuk<br />
yetim kalmış. Onları savaş yaşanmayan<br />
İstanbul’da barındırmak düşünülmüş.<br />
1914 yılında 1. Dünya Savaşı başlangıcında<br />
Darüleytamlar kurulmuş. Mekân olarak<br />
savaş sırasında ülkeyi terk eden İngiliz,<br />
Fransız ve İtalyanların boşalttığı okul<br />
binaları kullanılmış.1918 yılında savaş bitip,<br />
okulların sahipleri geriye dönünce çocuklar<br />
boş saraylara aktarılmış. Daha sonra Şehir<br />
Yatı Mektepleri kurulmuş. 1927 yılında yetenekli<br />
çocuklar Darüşşafaka’ya nakledilmiş<br />
ve uygulama sona erdirilmiş.”<br />
ŞİMDİLERDE SİGARA BIRAKMA POLİKLİNİĞİ<br />
“Haydarpaşa Darüleytam, nam-ı diğer<br />
1930 yılı<br />
haritasında<br />
Darüleytam,<br />
önünde<br />
namazgâh ve<br />
diğer binalar<br />
Pembe Bina’yı <strong>Kadıköy</strong>’ün hafızasına<br />
işleyelim istedim” diyen Arif Atılgan,<br />
binanın bugününe dair ise şu bilgileri<br />
aktarıyor: “Tarihleri saptanan hizmetler<br />
olarak; 1950’li yıllarda İntaniye Hastanesi,<br />
Numune Hastanesi Polikliniği,1960’lı<br />
yıllarda Sağlık Koleji, Sağlık Ocağı, 1969-<br />
1975 yılları arasında <strong>Kadıköy</strong> Ticaret Lisesi,<br />
1990’lı yıllarda öndeki küçük bina Sıtma<br />
Eradikasyon (yok etme) Merkezi olmuş....<br />
2000’li yıllarda <strong>Kadıköy</strong> Merkez Sağlık<br />
Ocağı ve Haydarpaşa Diş Polikliniği olarak<br />
kullanılmış. Tarihleri tam saptanamayan<br />
hizmetler olarak, <strong>Kadıköy</strong> Hükümet<br />
Tabipliği ve Kuduz Aşısı Merkezi olarak<br />
da kullanıldığı bilinmekte. <strong>2019</strong> yılında,<br />
yani günümüzde Sağlık Bakanlığı <strong>Kadıköy</strong><br />
Toplum Sağlığı Merkezi’ne Sigara Bırakma<br />
Polikliniği olarak hizmet vermekte...”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 15
EVDE BAKIM iLE<br />
HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!<br />
Yaşlı Hasta<br />
Bakımı<br />
Emzİrme<br />
Eğİtİmİ<br />
Tetkİkler<br />
EnjeksİyoN<br />
Pansuman<br />
*Evde bakım hizmeti veren hastanelerimiz için lütfen çağrı merkezimizi arayın.<br />
Telefonların en sağlıklı mobil uygulaması,<br />
Medicana aplikasyonu!<br />
0850 460 6334<br />
0850 460 MEDI<br />
www.medicana.com.tr<br />
ÖZEL MEDICANA<br />
KADIKÖY HASTANESİ<br />
0216 970 4 970
Restorasyon<br />
<strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş İskelesi’nde<br />
restorasyon bitmek üzere<br />
SAVAŞ GÜVEN<br />
Geçtiğimiz yıl tarihi <strong>Kadıköy</strong> - Beşiktaş -<br />
Adalar İskelesi’nde başlayan restorasyon<br />
çalışmaları son hızla sürüyor. Birinci derece<br />
tarihi eser statüsünde olan iskelenin restorasyonu,<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />
tarafından yürütülüyor. Koruma Kurulu’nun<br />
onaylı projesine uygun olarak yürütülen<br />
yenileme faaliyetlerinin önemli bir kısmı<br />
tamamlandı. Proje sorumlularının verdiği<br />
bilgiye göre, çalışmaların yaz aylarında<br />
bitirilmesi öngörülüyor.<br />
Restorasyon faaliyetleri kapsamında iskele<br />
içindeki bekleme salonları elden geçirilerek,<br />
taşıyıcı kolon ve kiriş sistemleri güçlendirildi.<br />
İskelelerin zemin tesviyeleri doğal<br />
taşla kaplandı, bina iç ve dış cephe bölme<br />
duvarlarının sıva, tamir, bakım-onarım işleri<br />
bitirildi. Bunun yanında tarihi yapının çatısı<br />
da tamamen yenilenirken, iskelelerin tarihi<br />
dokusuna uygun kalem ve çini işlemleri de<br />
yapıldı. Daha önceki restorasyon çalışmalarında<br />
ilave edilen kısımlar yıkıldı, yerine çelik<br />
konstrüksiyondan yeni kısım inşa edildi.<br />
YOLCU KONFORU<br />
ÜST SEVİYEYE ÇIKARTILACAK<br />
Önümüzdeki süreçte elektrik pano ve hatları<br />
ile aydınlatma sistemlerinin tamamen<br />
yenilenmesi, bayrak direklerinin değiştirilmesi<br />
ve yolcu bekleme salonlarının iklimlendirilerek,<br />
yolcu konforunun üst seviyeye<br />
çıkartılması sağlanacak. İskele doğramalarının<br />
tamamı da yeniden yapılıyor.<br />
İSKELENİN ÜST KATI OFİS OLACAK<br />
İlk inşa edildiği yıllarda vapurların yanaştığı<br />
tarafta iki kubbesiyle dikkatleri çeken <strong>Kadıköy</strong>-Beşiktaş-Adalar<br />
İskelesi’nde, yenileme<br />
çalışmalarıyla birlikte kubbeler yeniden yapıldı.<br />
Zaman içerisinde zarar görerek tamamen<br />
tahrip olmuş kubbeler aslına uygun olarak<br />
yeniden inşa edilip, hava şartlarına karşı kurşunla<br />
kaplandı. İskelenin ikinci katı, bir süre<br />
“Deniz Yıldızı” adlı kafeteryaya kiralanmıştı.<br />
Çalışmaların bitirilmesiyle bu kat, Şehir Hatları<br />
çalışanları için ofis olarak düzenlenecek.<br />
“Eski İskele” olarak bilinen tarihi<br />
iskele, onarım sırasında ortaya çıkarılan<br />
kitabesine göre 1926 yılında<br />
inşa edilmiş. Bugün bu iskeleden<br />
Beşiktaş ve Adalar’a vapur seferleri<br />
yapılıyor. 1959’da kapsamlı bir onarım<br />
gören iskele, 1984–1986 yılları<br />
arasında ikinci bir onarım geçirdi.<br />
Bu onarımlar iskelede bazı değişikliklere<br />
yol açtı. Yapı son olarak<br />
1995’te restore edilmişti.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 17
Çevre<br />
Tepe Nautilus’tan<br />
geri dönüşüme<br />
büyük destek<br />
Tepe Nautilus, Sıfır Atık Projesi kapsamında<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de Atık Getirme Merkezi’ni kuran<br />
ilk alışveriş merkezi oldu. Böylelikle, Mart<br />
<strong>2019</strong>’dan bu yana 200 kg atık geri dönüşüme<br />
kazandırıldı.<br />
Tepe Nautilus, bünyesinde kurulan Sürdürülebilirlik Komitesi<br />
çalışmaları kapsamında alışveriş merkezinde su tüketiminden<br />
enerji tüketimine kadar pek çok konuda çevreci yönetim politikası<br />
uyguluyor. Enerji verimliliği, LED ışık kullanımı ve çevre dostu<br />
ekipmanların kullanımına dikkat eden, gelecek nesillere temiz ve<br />
yaşanılabilir bir çevre bırakmak için çalışmalarına devam eden<br />
Tepe Nautilus, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından başlatılan<br />
Sıfır Atık Projesi’ne Atık Getirme Merkezi ile destek veriyor.<br />
ATIKLAR GELECEĞE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de Atık Getirme Merkezi Projesi’ni hayata geçiren tek<br />
alışveriş merkezi olma özelliğine sahip olan Tepe Nautilus, Mart<br />
<strong>2019</strong>’dan bu yana 200 kg atığın geri dönüşmesini<br />
sağladı. Otopark alanına yerleştirilen Atık Getirme<br />
Merkezi, 7 farklı kategoride atık topluyor. Elektrik-Elektronik,<br />
Kâğıt-Karton, Plastik-Metal, Cam,<br />
Tekstil, Pil, Bitkisel Atık toplama alanından oluşan<br />
konteynere sadece Tepe Nautilus ziyaretçileri değil,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan vatandaşlar da atıklarını getirerek<br />
projeye destek verebiliyor. Toplanan atıklar ise<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi tarafından tasnif edilerek, geri<br />
dönüşüme kazandırılıyor. İstanbul’un çevre dostu<br />
alışveriş merkezi olarak öne çıkan Tepe Nautilus,<br />
atıkları geleceğe dönüştürüyor.<br />
Fikirtepe’nin yıkılacak yapıları<br />
resmen onaylandı<br />
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul’un<br />
değişik semtlerinde hafriyat alımlarından<br />
dolayı meydana gelen bina çökmeleri<br />
sonrası, ‘’İmar Kanunu 39. madde gereğince<br />
yıkılacak derecede tehlikeli yapılar”<br />
için tespit tutanağı düzenleyerek, bazı iksa<br />
alanlarındaki saha girişlerine astı.<br />
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde<br />
harita mühendisi, jeoloji mühendisi ve yapı<br />
denetim mühendisleri tarafından yapılan<br />
denetleme ve tespitler sonucu, bu alanların<br />
yıkılacak derecede tehlikeli yapılar olarak<br />
görüldüğü, çevredeki yapılar için birinci<br />
derece risk teşkil ettiği tespitini içeren bir<br />
tutanak tutuldu. Böylelikle Fikirtepe’nin<br />
yıkılacak derecede olan tehlikeli yapıları<br />
resmen onaylanırken, risk oluşturacak<br />
kazaların da önüne geçilmiş oldu.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 19
Çevre<br />
Kentsel dönüşüme<br />
teknik güçlendirme ile<br />
S O N!<br />
Sinan Türkkan: “<strong>Kadıköy</strong>,<br />
İstanbul’umuzun göz bebeği bir ilçesi<br />
olarak, 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm<br />
Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte<br />
en fazla ilgi çeken ve yapımcı müteahhit<br />
taarruzuna uğrayan bölgesi oldu.”<br />
PINAR BALTACI<br />
Son yıllarda İstanbul’da artan kentsel dönüşüm faaliyetlerinden<br />
<strong>Kadıköy</strong> de nasibini aldı. Olası bir deprem ihtimaline<br />
karşı can ve mal kayıplarının yaşanmaması adına eski binaların<br />
yıkılarak yenilenmesi anlamına gelen kentsel dönüşüm,<br />
sürecin uzaması ve bazı vatandaşların mağduriyet yaşaması<br />
sonucunda birçok tepkiyi de beraberinde getirdi.<br />
Geçtiğimiz günlerde Deprem Güçlendirme Derneği (DE-<br />
GÜDER) Başkanı Sinan Türkkan, Çevre ve Şehircilik Bakanı<br />
Murat Kurum’un “Yenilenmesi gereken 6.7 milyon konutumuzu<br />
da inşallah 20 yıl içerisinde dönüştürmek suretiyle<br />
Türkiye’de artık bir riskli bina olsun istemiyoruz” sözlerine<br />
karşılık şu uyarılarda bulundu: “Depreme karşı can güvenliği<br />
sağlanmış binaları oluşturmak için 20 yılımız olmayabilir.<br />
Mevcut binaları<br />
yıkmadan, uygun<br />
binalar için güçlendirme<br />
modelinin<br />
de devlet kurumları<br />
tarafından desteklenmesini<br />
istiyoruz.<br />
Güçlendirme bir<br />
yöntem olarak<br />
benimsenirse, 20<br />
yılda bitecek olan<br />
kentsel dönüşüm<br />
çok daha kısa sürede<br />
biter. Güçlendirme<br />
maliyetleri<br />
‘yık-yap’ modelinin<br />
çok altında.”<br />
“KENTSEL DÖNÜŞÜM, TRAFİK VE<br />
İMAR RANTINI GETİRDİ”<br />
Konuya ilişkin <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne açıklamalarda bulunan<br />
Sinan Türkkan, <strong>Kadıköy</strong> özelindeki kentsel dönüşüm<br />
çalışmalarını şöyle değerlendirdi: “<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’umuzun<br />
göz bebeği bir ilçesi olarak, 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm<br />
Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte en fazla ilgi<br />
çeken ve yapımcı müteahhit taarruzuna uğrayan bölgesi<br />
oldu. Kentsel dönüşüm, beraberinde trafik ve imar rantını<br />
da getirdi. Özellikle Bağdat Caddesi, İstanbul Çevreyolu ve<br />
E5 Karayolu civarına kadar olan bölümde parsel bazında<br />
riskli yapı kararı aldırılıp, 6306 sayılı yasa kapsamında arsa<br />
değerinin yüksek olması nedeniyle kentsel dönüşüm sadece<br />
binaların yıkılıp, yeniden yapılmasına evrildi. Bu süreç<br />
çok hızlı başlayarak yaklaşık 6 yıl devam ettirildi.”<br />
20 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Çevre<br />
“MEVCUT BİNALAR GÜÇLENDİRİLMELİ”<br />
Bir anda ortaya çıkan konut arz fazlası ile<br />
daire fiyatlarının düştüğünü ifade eden<br />
Türkkan; “Kiralar 4-5 yıl önceki rakamların<br />
altına indi ve dolayısıyla daireler boş<br />
beklemeye başladı. Kentsel dönüşümde<br />
öncelik, <strong>Kadıköy</strong> gibi fay hattına yakın<br />
semtlerde riskli yapı stoğunda deprem<br />
güvenliğinin artırılması olmalıdır. Amaç rant<br />
odaklı ilerleyerek, bazı lüks semtlerde bina<br />
yıkıp yapmak suretiyle vakit kaybetmek<br />
olmamalı. Tam aksine, meslek odaları ve<br />
sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle hem<br />
yeniden yapım hem de mevcut binaların<br />
yerinde güçlendirilmesi yöntemlerini içine<br />
alarak süreci yönetmek olmalıdır” şeklinde<br />
konuştu.<br />
“TEKNİK OLARAK GÜÇLENDİRME<br />
ÇALIŞMALARI YAPILMALI”<br />
DEGÜDER olarak kentsel dönüşüme yönelik<br />
çözümlerini de sunan Sinan Türkkan, sözlerini<br />
şöyle sonlandırdı: “Yetkili makamlar<br />
kentsel dönüşüm konusunda maalesef<br />
yeterli önlemler alamayarak, yönlendirme<br />
yapamadı. Kentsel dönüşüm adı altında,<br />
parsel bazında bilinen yap-sat modeli uygulandı.<br />
Depreme karşı güçlendirilebilecek<br />
yapılar yıkılıp, yeniden yapılmamalı. Çünkü<br />
güçlendirme maliyetleri, çoğu zaman yeni<br />
bina yapımına göre daha ekonomik oluyor.<br />
Devletimizin, yaşadıkları evleri depreme<br />
karşı güvenli hale getirmek isteyen<br />
vatandaşlarımıza geri ödemesi uzun ve<br />
ucuz finans desteği ve güçlendirme ruhsatı<br />
alınırken kolaylık sağlaması gerekmektedir.<br />
Kentsel dönüşüm rant odaklı değil, depremsel<br />
risk odaklı olmalı. Dönüşüm sadece<br />
yık-yap modeli ile değil, yerinde güçlendirme<br />
yöntemiyle birlikte gerçekleştirilmelidir.<br />
HIZLI VE EKONOMİK ÇÖZÜMLER<br />
ÜRETİLMELİ<br />
Vatandaşlara gerek kamu spotları gerekse<br />
de basın yoluyla depreme karşı kentsel<br />
dönüşümün gerekliliği anlatılmalı ve bu konudaki<br />
farkındalık artırılmalıdır. <strong>Kadıköy</strong>lülerin<br />
kentsel dönüşümün yarattığı sorunlardan<br />
şikâyetçi olduğunu biliyoruz. Çünkü bir<br />
anda <strong>Kadıköy</strong>’ün tüm sokaklarında hafriyat<br />
kamyonları, iş makinaları, toz ve pislik kol<br />
gezmeye başladı. Bazı bilimsel kaynaklara<br />
göre semtimizde hava kirliliği epey artmış<br />
durumda. Fikirtepe, Kentsel Dönüşüm<br />
Kanunu’na uyan bir bölge ama orada da<br />
istenilen sonuç maalesef alınamadı. Bu<br />
konu, başlı başına ele alınması gereken bir<br />
öneme sahip. Orada dönüşüm çevre ve<br />
altyapı kısıtlılıkları göz önünde bulundurulmadan,<br />
kontrolsüz bir şekilde uygulandı.<br />
Bizim önerimiz, teknik olarak güçlendirme<br />
ile kurtarılabilecek binaları güçlendirip,<br />
beklenilen olası bir İstanbul depremine<br />
hazır hale getirmek. Hızlı ve ekonomik<br />
çözümler üretebilmeliyiz.”<br />
Yakın zamanda <strong>Kadıköy</strong> ilçesinin<br />
mevcut durumuna ilişkin tespitlerin<br />
yapıldığı ‘Merkez <strong>Kadıköy</strong>’<br />
raporu tamamlandı. Kenti<br />
katılımcı bir süreçle geleceğe<br />
hazırlamayı hedefleyen raporda<br />
şu bilgiler dikkat çekiyor: “<strong>Kadıköy</strong>’de<br />
gürültü, hava kirliliği,<br />
trafik gibi çevresel sorunlara<br />
neden olan kentsel dönüşüm<br />
ve yeni inşaat faaliyetleri, 2015<br />
yılından itibaren bir azalma gösterdi<br />
ve 2018 yılında minumum<br />
düzeye indi. Bu düşme eğitilimin<br />
<strong>2019</strong> yılında da devam edeceği<br />
tahmin ediliyor.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 21
Sektör<br />
Lens Yapı Yönetim Kurulu Üyesi Mert Kutlu:<br />
Hayata dair her şey<br />
Lens İstanbul’da olacak<br />
İnşaatta ikinci kuşak yöneticilerin devri<br />
başladı. Günümüzün popüler markalı konut<br />
projelerinin birçoğu, ikinci kuşak yöneticiler<br />
tarafından hayata geçiriliyor. Dünyadaki<br />
trendlerin izinde modern konut projeleri,<br />
başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir,<br />
Bursa gibi büyükşehirlerde hızla yükseliyor.<br />
Mert Kutlu, “En Başarılı 40 Yaş Altı<br />
40 Genç Yönetici” arasında gösteriliyor.<br />
Konut firmaları arasında yerini şimdiden<br />
sağlamlaştıran ve ikinci kuşak inşaat yöneticilerinden<br />
oluşan Lens Yapı, İstanbul’un<br />
yeni gözde lokasyonu Kurtköy’de, Sabiha<br />
Gökçen’e sadece yürüme mesafesinde<br />
bulunan Lens İstanbul’u 1,5 milyar TL’lik<br />
yatırım bedeliyle hayata geçirdi. Lens İstanbul<br />
Projesi, 1162 konut ve 85 ticari alandan<br />
oluşuyor. Yılın ikinci yarısında konut teslimlerinin<br />
tamamlanacağı proje, aynı zamanda<br />
şehre değer katmak adına Türkiye’nin en<br />
önemli heykeltıraş hocalarının eserlerine ev<br />
sahipliği yapıyor. İçinden metro durağının<br />
da geçtiği çarşının içerisinde yer alan eserler,<br />
konut projesini yaşam alanı olmaktan<br />
çıkarıp, sanat alanına dönüştürüyor.<br />
Kurtköy’ün en büyük markalı konut projesi<br />
olma özelliği taşıyan Lens İstanbul’un<br />
detaylarını, Lens Yapı Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Mert Kutlu ile konuştuk.<br />
Öncelikle Lens Yapı’yı bize biraz<br />
tanıtabilir misiniz?<br />
Lens Yapı, 2015 yılında Aydınoğlu Grup,<br />
Mah İnşaat, Egal İnşaat ve Renium Yapı<br />
ortaklığında kurulan, sermayesi güçlü bir<br />
şirkettir. “Güçlü bir şirketiz” diyorum çünkü,<br />
Lens Yapı’yı oluşturan kurucu şirketlerin<br />
her birinin yaklaşık 5 bin konutluk referansları<br />
bulunmaktadır. Ayrıca konut dışında<br />
geliştirdikleri alt yapı ve fabrika projeleriyle<br />
de sektörde haklı bir yer edinmişlerdir. Lens<br />
Yapı’nın ilk projesi, şu an içerisinde bulunduğumuz<br />
Lens İstanbul projemizdir.<br />
Lens İstanbul projenizden<br />
bahsedebilir misiniz?<br />
1,5 milyar TL’lik bir yatırımla Kurtköy Yenişehir’de<br />
hayata geçirdiğimiz Lens İstanbul<br />
projemiz, Sabiha Gökçen Havalimanı’na<br />
sadece yürüme mesafesinde bulunuyor.<br />
33 bin metrekarelik bir arsa ve 200 bin<br />
metrekarelik inşaat alanı üzerinde yükselen<br />
projemiz 5 bloktan oluşuyor. 5 blokta 1162<br />
dairenin bulunmasının yanı sıra 50 bin metrekare<br />
alana yayılan ve 85 adet dükkândan<br />
oluşan çarşımız da Lens İstanbul’da ön<br />
plana çıkıyor.<br />
Geniş peyzajı ve zengin sosyal donatılarıyla<br />
keyifli bir yaşam sunduğumuz Lens İstanbul’da<br />
aynı zamanda yürüyüş parkuru, kreş,<br />
hobi bahçesi, sauna, SPA ve fitness salonu<br />
gibi spor ve sosyal yaşam alanları da yer<br />
alıyor. 70 bin metrekarelik bir alana sahip 3<br />
katlı otoparkımız da hem konut sahiplerinin<br />
hem de çarşıya alışverişe gelenlerin otopark<br />
sıkıntısını ortadan kaldırıyor. Lens İstanbul<br />
ile Kurtköy’ün en büyük konut projesini gerçekleştiriyoruz.<br />
Temmuz ayında teslimatını<br />
22 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sektör<br />
gerçekleştireceğimiz projemizde 400 kişiye<br />
istihdam sağlıyoruz. Projemizde 1+1, 2+1,<br />
3+1 dubleks ve 4+1 dubleks daire seçeneklerini<br />
sunuyoruz. Son kalan yaklaşık 100<br />
dairemiz için satış fiyatlarımız ise 370 bin<br />
TL’den başlıyor.<br />
ruz. Böylece havalimanıyla birlikte bölgenin<br />
yatırım değeri de artacak. Ayrıca hemen<br />
yanıbaşımızda, sadece 200 metre uzaklıkta<br />
Teknopark var. Teknopark’ta da birçok yerli<br />
ve yabancı firmanın genel merkezi, bankaların<br />
ve üniversitelerin Ar-Ge kuruluşları<br />
bulunacak. 5 sene içerisinde Teknopark’ta<br />
yaklaşık 120 bin çalışanın görev alması<br />
bekleniyor. Osmangazi Köprüsü de ulaşım<br />
ağını genişletti. 3. Köprü bağlantı yolu, Pendik<br />
sahilyolu, E-5 ve TEM yollarının kesişme<br />
noktasında yer alan projemizin en önemli<br />
özelliği ise, 2020 yılında açılan Kurtköy metrosunun<br />
tam üzerinde yer alması. Yenişehir<br />
metro durağı, tam projemizin içine çıkıyor.<br />
Lens İstanbul’da sadece konut yapmak<br />
yerine neden projenin içerisine çarşı<br />
yapmak istediniz?<br />
Lens İstanbul, tamamıyla beyaz yakalılara<br />
hitap eden bir proje... Çünkü gerek havalimanı<br />
gerek Teknopark gerekse de Kurtköy<br />
bölgesindeki büyük hastanelerden dolayı<br />
Lens İstanbul’un en büyük çıkış noktası<br />
lokasyonu diyebilir miyiz?<br />
Dediğiniz gibi lokasyonumuz, projenin en<br />
büyük avantajlarından birini oluşturuyor.<br />
Projemizin Sabiha Gökçen Havalimanı’na<br />
sadece yürüme mesafesinde bulunması<br />
inanılmaz bir fırsat. Çünkü, Sabiha Gökçen<br />
Havalimanı’nın ikinci pist ihalesi yapıldı.<br />
İkinci pist şu anlama geliyor: Amerika ve<br />
Asya kıtasına uçuşlar da Sabiha Gökçen<br />
Havalimanı üzerinden yapılabilecek, ki<br />
İstanbul Havalimanı’nın açılmasıyla birlikte<br />
Sabiha Gökçen’de hareketlilik gözlemliyobu<br />
bölgede çok fazla beyaz yakalı çalışanlar<br />
var. Biz de Lens İstanbul projemizle<br />
onların konut ihtiyaçlarına cevap vermek<br />
istedik. İhtiyaçlarına cevap verirken de<br />
konutlarını sadece bir barınma alanı olarak<br />
görmelerini istemedik. Yaşam alanları ve<br />
güvenliğiyle eşsiz bir konforu yaşarlarken,<br />
zamanlarını doğru değerlendirmeleri,<br />
kendilerini yormamaları için tüm ihtiyaçlarını<br />
karşılamaları için bir çarşı projesi<br />
geliştirdik. Lens Çarşı’da Sahan Restaurant,<br />
HuQQabaz, e-bebek, Enza Home, Taç,<br />
Setur, Cinemarine gibi kendi sektörlerinin<br />
en iyi markaları yer alıyor. Bulunduğumuz<br />
konum itibariyle burası 24 saat yaşayan bir<br />
yer. Havalimanı çok yakın olduğu için uçak<br />
kalkana kadar metro ve otopark avantajından<br />
dolayı insanlar Lens Çarşı’da keyifle<br />
vakit geçirebilecek. 50 bin metrekarelik bir<br />
alanda kiralanabilir 85 dükkândan oluşan<br />
Türkiye’nin en büyük açık hava çarşısı Lens<br />
Çarşı’ya hafta içi 10-15 bin ziyaretçi, hafta<br />
sonu ise 25-30 bin ziyaretçi bekliyoruz.<br />
Kurtköy konut alıcısına ne kadar<br />
kazandıracak?<br />
İstanbul Anadolu Yakası’nın en çok prim<br />
yapan ve gelecek vaad eden bölgelerin<br />
başında Kurtköy geliyor. 15 yıl önce Sabiha<br />
Gökçen Havalimanı’nın açılmasıyla birlikte<br />
gayrimenkul yatırımlarının hızla yükseldiği<br />
Kurtköy, Osmangazi Köprüsü’nün ve 3.<br />
Köprü’nün hayata geçmesiyle beraber her<br />
geçen gün değer kazanıyor. Önümüzdeki<br />
dönemde Havalimanı daha da büyüyecek.<br />
Teknopark, AVM’ler, otel, okul, markalı<br />
konut projeleri gibi yatırımlar sayesinde<br />
Kurtköy’de bir yılda konut fiyatları yüzde<br />
20, 5 yılda ise yüzde 100’ün üzerinde arttı. 5<br />
yıl önce metrekaresi bin 500 TL olan konut<br />
fiyatları 6 bin TL’ye dayandı. <strong>Kadıköy</strong> ve Üsküdar<br />
metrosunu birbirine entegre edecek<br />
Sabiha Gökçen-Kurtköy Metro Hattı’nın 2020<br />
yılında açılmasıyla daha da değerlenecek.<br />
Projenin belki de en büyük avantajlarından<br />
biri de aidatların minimum seviyede olması.<br />
Markalı konut projelerinin birçoğu yüksek<br />
aidatları nedeniyle oturum sahiplerinin<br />
cebini zorluyor ve birçok alanı kullanmadığınız<br />
halde, örneğin spor yapmadığınız halde<br />
spor alanları için de aidat ödemek gibi,<br />
aidat ödemek durumunda kalıyorsunuz. Biz<br />
ise örneğin spor merkezi kiracımızla anlaştık.<br />
Lens İstanbul’da oturup spor merkezinden<br />
yararlanmak isteyen herkes, yüzde 30<br />
indirimle spor merkezine kayıt olabiliyor.<br />
Yurtdışında yaşayan Türklere özel<br />
sunduğunuz bir çalışma oldu mu?<br />
Lens İstanbul projemizin şimdiye kadar<br />
yüzde 80 oranında satışını tamamladık ve<br />
satışlarımıza baktığımız zaman ise yüzde<br />
20’sini yurtdışında yaşayan Türklere gerçekleştirdik.<br />
Özellikle tatil dönemi nedeniyle<br />
geldikleri haziran ve temmuz aylarında<br />
satışlarımızda yüzde 50’lik bir artış yaşadık<br />
diyebiliriz. Burayı özel kılan, havalimanının<br />
hemen yanında olması ve bölgenin<br />
değerlenmesi nedeniyle yatırım aracı<br />
olarak değerlendiriyor. Dövizin artması ve<br />
sunduğumuz cazip kampanya seçenekleri<br />
de konut alımlarını hızlandırıyor. Bunun<br />
için satış temsilcilerimiz Almanya, Fransa,<br />
Hollanda gibi Türklerin yoğunluklu yaşadığı<br />
ülkelerde ciddi pazarlama faaliyetlerinde<br />
bulunuyor. Vatandaşlarımızın kendi<br />
ülkelerinde de mülk sahibi olmaları için<br />
çalışmalarımızı hızlandırdık. Yatırım amaçlı<br />
düşündükleri için projemizden daha çok<br />
1+1 ve 2+1 konutları tercih ediyorlar. Konut<br />
satışlarımızı hızlandırmak için geçtiğimiz<br />
aylarda Almanya’daki “Evim Türkiye” fuarında<br />
biz de yerimizi aldık.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 23
Kapak<br />
İŞGAL KADIKÖYÜ (3)<br />
Taa Haydarpaşa’dan İzmir’in dağlarına uzanacaktı bedenleri… Çoğu; adı sanı okunmaz genç tabipler,<br />
künyesi bilinmez milislerdi onlar… Topların ve mermilerin ve bombaların gürültüsü içinde Memet’lerine şifa<br />
vermek uğruna tertemiz alınlarından vurulup toprağa düşenlerdi… Yeşil çalıların örtüsü altında yatarken,<br />
biten sadece hayatları değildi… Kan nehirlerinde yıkanıp boylu boyunca uzandıkları topraklarda zamanla<br />
orkideler bitecek, “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar”ı bulutlar üzerinden söyleyeceklerdi bundan böyle…<br />
HAYDARPAŞA’LILARIN<br />
“MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANE”<br />
DİRENİŞİ<br />
R. SERTAÇ<br />
KAYSERİLİOĞLU<br />
rsertack@gmail.com
Kapak<br />
Aziz vatanımızın “İşgalden Cumhuriyet’e” geçirdiği<br />
evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması işlevinin; Türk<br />
ulusuna ödenmesi gereken önce bir borç, sonra da ulvi<br />
bir görev olduğu şüphesizdir. İşte bu anlayıştan hareketle,<br />
Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın 100. yıldönümünü<br />
kutlayacağımız 19 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihinin geri sayımının<br />
başladığı bu dönemde, yurdumuzun her yöresinin taşı<br />
toprağı ile yer aldığı bu ulvi mücadele sathında <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün<br />
de ne denli unutulmaz etkinliklerde yer<br />
aldığını, “<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>” mecmuamızın <strong>2019</strong> yılı süresince<br />
çıkacak her sayısında, bu yazı dizisi eşliğinde sizlerle<br />
hep paylaşacağız.<br />
Özel koleksiyonumda yer alan belgelerimin de<br />
ışığı altında, çoğu ilk kez yayınlanıyor haldeki<br />
edindiğim bilgiler eşliğinde, <strong>2019</strong> yılı Ocak/Şubat<br />
sayısı ile başladığım bu yazı dizisinin, “İşgal<br />
Dönemi’nde <strong>Kadıköy</strong>” anlamında ilk defa toplu bir<br />
biçimde ele alınıyor olmasından duyulan memnuniyet<br />
ifadeleri, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> ailesinin bir bireyi<br />
olarak beni gururlandırıp mutlu kılmakta.<br />
Bu sayımızın ana temasını ise, <strong>Kadıköy</strong>’ümüze;<br />
gerek “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”, gerek<br />
“Haydarpaşa Lisesi” ve şimdilerde de “Sağlık<br />
Bilimleri Üniversitesi” olarak geçmişten gelen bir<br />
büyük gururu yaşatan bir irfan yuvamıza ayırdık.<br />
“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencileri<br />
aracılığında İstanbul’un İşgal Dönemi’nde <strong>Kadıköy</strong>’den<br />
çakan ilk direniş eylemleri, bu belgesel<br />
dizimiz üçüncü bölümünün de ana teması...<br />
Sonraki yıllarda Haydarpaşa Lisesi’ne de ev sahipliği yapacak olan<br />
“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” binası dışına asılmış<br />
“Ters Ayyıldızlı Türk Bayrağı”, aslında; İşgal Kuvvetleri’ne karşı halkı<br />
“Direniş Birlikteliği”ne bir davet ediş çağrısıydı.<br />
(Ressam Füsun Sun Kuseyrioğlu / 14 Mart 1919 Temsili Suluboya Tablosu)
Kapak<br />
Haydarpaşa’da Tıbbiye Mekteb-i Askeriye-Haydarpaşa Askeri Tıp Mektebi<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu Kartpostal, 1903)<br />
İLK ŞİFAHANE’DEN<br />
MEKTEBİ TIBBİYE-İ<br />
ŞAHANE’YE...<br />
Tarih içinde Anadolu topraklarında yer<br />
almış şifahane ve tıp eğitimi veren medreselerin<br />
bulunduğu, ilk modern tıp okulunun<br />
ise Sultan II. Mahmud Han döneminde<br />
(1808-1839) orduya hekim yetiştirilmesi<br />
amacı içinde askeri bir okul olarak açıldığı<br />
bilinmekte. Hekimbaşı Mustafa Behçet<br />
Bey’in çabalarıyla hizmete giren bu ilk tıbbi<br />
okulun, 14 Mart 1827 tarihinde “Tıphane-i<br />
Amire” ve “Cerrahhane-i Amire” ismi ile<br />
Şehzadebaşı’nda açıldığı görülmekte (14<br />
Mart tarihi ülkemizde bu nedenle Tıp Bayramı<br />
olarak kutlanmakta).<br />
Zaman içinde, gürültüden uzak ve denizaşırı<br />
bir yerde yeni bir bina yapılması arzusu<br />
ile Sultan 2. Abdülhamit (1876 - 1909) döneminde<br />
okulun Haydarpaşa’ya nakledilmesi<br />
kararı alınmış. Daha önceden yapılmış olan<br />
Haydarpaşa Askeri Hastanesi ile Selimiye<br />
Kışlası arasındaki 80 dönümlük bir arsa<br />
üzerinde 11 Şubat 1895 tarihinde inşası<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ümüzün çok ünlü simalarından birini<br />
teşkil edecek olan, Haydarpaşa Mekteb-i<br />
Tıbbiye-i Şahane Reisi (Dekanı) Tabip Ferik<br />
Saadetlü Cemil (Topuzlu) Paşa Hazretleri /<br />
Prof. Dr. Cemil Topuzlu Paşa (1866-1958)<br />
başlamış ve 6 Kasım (2. Abdülhamit Han’ın<br />
doğum günü) 1903 tarihinde “Haydarpaşa<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” adı ile de açılışı<br />
yapılmış.<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye Binası “Temel<br />
Atma Töreni” fermanı ile ilgili Zabtiye Nezareti<br />
Kararı, 30 Kanunsani 1310 / 11 Şubat 1895<br />
(Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Y. PRK. ZB. 15/20)<br />
den biri olan ve ileride de <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün en<br />
ünlü simalarından birini teşkil edecek, Prof Dr.<br />
Cemil (Topuzlu) Paşa’yı seçmiş.<br />
(1933 yılındaki fakültenin Avrupa yakasına<br />
taşınmasıyla birlikte Mekteb-i Tıbbiye binası<br />
1933-1983 yılları arasında Haydarpaşa<br />
Lisesi olarak eğitim verecek, 1983 yılından<br />
itibaren de, içerisinde Tıp Fakültesinin de<br />
bulunduğu eğitim külliyesi olarak ‘Sağlık<br />
Bilimleri Üniversitesi’ adı altında halen de<br />
hizmetine devam edecektir.)<br />
MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANE’NİN<br />
İŞGALİN İLK TANIKLARI<br />
13 Kasım 1919 sabahı Haydarpaşa’daki<br />
okullarının yüksek pencerelerinden<br />
dışarıya denize doğru bakan<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri,<br />
gördükleri manzara karşısında gözlerine<br />
inanamıyorladı. Zira şehrin üzerine<br />
kapkara bir bulut çökmüş, Harb-i<br />
Umumi galibi İtilaf Devletleri’ne ait<br />
gemiler, pay-i taht İstanbul’un masmavi<br />
Binanın mimari tasarımı dönemin önde gelen<br />
mimarlarından biri olan Raimondo D’Aronco’ya<br />
ait. İlk başta ordu için askeri doktorlar<br />
yetiştiren okul, 1909 yılında hem askeri hem<br />
sivil tıbbiyeleri kendi bünyesinde birleştirmiş<br />
ve ilk Fakülte Reisi (dekan) olarak da, dönemin<br />
Haydarpaşa Askeri Hastanesi operatörlerinsularını<br />
işgal etmiş, alımlı alımlı Boğaz’ın<br />
sularına girmekteydi.<br />
Oysa ki; dünyayı taa derinden sarsmış, nice<br />
imparatorluklar yıkmış, milyonlarca insanın<br />
ölümüne sebep olmuş 1. Dünya Savaşı<br />
/ Harb-i Umumi henüz bitmişti. 1914’ün<br />
Kasımı’nda girdikleri Birinci Dünya Savaşı<br />
ile silah altına alınmış bu öğrencilerin<br />
ağabeyleri, gösterdikleri kahramanlıklar<br />
asırlar sonra bile mektebin her öğrencisine<br />
gurur kaynağı olacak bir gerçek destanı, işte<br />
bu okulun; Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane duvarlarının<br />
her taşına kazımışlardı. İşte şimdi,<br />
o pencereler dışındaki işgal gemilerinin<br />
ardında gördükleri hayal, tüm genç tıbbiyeliler<br />
için aynı film şeridini geçirmekteydi<br />
gözleri önünden…<br />
26 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
1.Dünya Savaşı ile birlikte 1915<br />
yılında İstanbul’daki 3, 4, 5. sınıflarda<br />
okuyan tıp öğrencilerinden, kimi Şam<br />
Mekteb-i Tıbbiyesi’ndeki eczacılık ve diş<br />
hekimliği öğrencileri ile birlikte tüm vatan<br />
sathındaki cephelerde değişik hastanelere<br />
atanmış, kimi de 1915 senesi Nisan’ında<br />
Reşit Paşa vapuru ile Çanakkale’ye, oradan<br />
da “Gayret-i Vataniye Muhribi” himayesinde<br />
Gelibolu’ya geçerek hastanelere<br />
dağılmıştı.<br />
Çanakkale cephesinde yaralanan<br />
askerlerin büyük bir kısmı, 1915 -1916<br />
yılı boyunca İstanbul’a gönderilmekteydi.<br />
İstanbul’un çeşitli semtlerindeki resmi<br />
binalar ile okullar hastane haline getirilirken,<br />
tüm hizmetler tıbbiyeli öğrenciler ile<br />
gönüllü hastabakıcılar gayretinde<br />
yürütülmekteydi. Hatta tüm öğrencilerin<br />
ehli hocalar eşliğinde olarak askeri<br />
birliklere dağıtılmaları nedeniyle Mekteb-i<br />
Tıbbiye bir yıl kapalı kalırken, okul sadece<br />
“Hilal-i Ahmer Hastanesi” olarak hizmet<br />
verebilmişti.<br />
10 Kasım 1917 tarihinde açılan poliklinik<br />
üç yıl hizmet verirken, klinik sınıflarına<br />
geçen tıp öğrencileri burada guruplar halinde<br />
eğitilmiş, 1917 mezunlarının büyük<br />
bölümü de üsteğmen rütbesiyle Suriye<br />
cephesindeki Yıldırım Orduları emrine<br />
verilmişti.<br />
Sarayburnu açıklarından “Selimiye Kışlası” ve “Haydarpaşa<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” binasının görünümü.<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu / Kartpostal, 1920’)<br />
1915 yılında Tıbbiye’ye kaydolan 1. sınıf<br />
öğrencilerinin tamamı Çanakkale’de şehit<br />
düşerken bu nedenle Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane 1921 yılında hiç mezun veremeyecek,<br />
1.Dünya Savaşı boyunca ise toplam<br />
765 tıp öğrencisinden 346’sı şehit düşüp<br />
geri dönemeyecekti.<br />
O dönem Tıbbiye kadrosundaki kırk asistandan<br />
sadece dördü görevinin başında,<br />
geri kalan otuzaltısı cephelerdeydi. Ağır<br />
tıp tahsilini hiç ara vermeden dört yılda<br />
bitirmek zorunda bırakılan öğrenciler,<br />
diplomalarını alır almaz Gülhane’de staj<br />
yapmadan askeri birliklere sevk ediliyordu.<br />
MİLLİ MÜCADELE BAŞLIYOR<br />
O hiç bitmeyecek sanılan “Büyük Harp”<br />
henüz bitmişti... Şimdi ise, 19 <strong>Mayıs</strong> 1919’da<br />
Samsun’dan başlayıp 30 Ağustos’a dek<br />
gidecek yolda, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”<br />
çatısı altındaki o genç tabip adaylarını bu<br />
defa da bir başka destan bekliyordu; Milli<br />
Mücadele…<br />
O dönemde Avrupa’da bile kendinden<br />
hayranlıkla bahsettirmekte olan bu muhteşem<br />
bina, bir taraftan vatana millete genç<br />
tabipler yetiştirme çabası içinde olurken, diğer<br />
taraftan da siyasi buhranlara sahne olacaktı.<br />
Nitekim, Çanakkale’de verdikleri aziz<br />
şehitlerinin taze hatıraları henüz mektebin<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu<br />
ana caddeden görünüş<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu<br />
Fotokart, 1920’)...<br />
duvarlarında yankılanırken, İstanbul’da<br />
işgalin ilk döneminde İngilizler 1918 senesi<br />
Aralık’ında mektebi birkaç kez işgal etmek<br />
istemişler, ancak öğrencilerin yoğun direnişi<br />
karşısında buna muvaffak olamamışlardı.<br />
Ne var ki, 3 Şubat 1919’da bu direnç kırılmış<br />
ve okul, İngiliz İşgal kuvvetlerinin denetimine<br />
girerek adeta bir İngiliz Askeri Üssü<br />
olarak kullanılmıştı.<br />
İngilizlerin, o dönem mektepte eğitimi<br />
durdurmak istemesine karşın Dekan Akil<br />
Muhtar (Özden)’in çabalarıyla dört Fransız<br />
hekimin eğitim kadrosuna alınması<br />
beraberinde öğrenci sayısının da 30 ile<br />
sınırlanması koşuluyla eğitimin devamına<br />
izin verilmişti. Öğrenciler, okulun aslında<br />
bir askeri mektep olması nedeniyle üzerlerine<br />
daimi giydikleri askeri üniformalarının<br />
yasaklanması üzerine, bu defa boykot<br />
amaçlı olarak; başlarında fes, üstlerinde<br />
pijama veya gecelik entarilerle derslere<br />
girmişler, ne var ki bu defa da karyolalarının<br />
işgalci İngiliz-İskoç erlerine verilişiyle<br />
cezalandırılmışlardı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 27
Kapak<br />
HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE’DEN<br />
“BİRLİKTELİK ÇAĞRISI”<br />
İşgalin yankısı zaman zaman dersleri boykot<br />
eden tıbbiyeli öğrenciler arasında çok<br />
güçlü bir şekilde yayılırken, Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane Talebe Cemiyeti tarafından,<br />
eğitimine 14 Mart 1827 tarihinde başlamış<br />
Tıphane-i Âmire’nin “92. Kuruluş Yıldönümü”<br />
kutlaması kararı alınıyordu. Haydarpaşa<br />
Mekteb-i Tıbbiye binasında 14 Mart 1919<br />
tarihinde yapılacak kutlamanın davetlileri<br />
arasında, İngiliz İşgal Orduları Başhekimi,<br />
Fransız Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi, İngiliz-Amerikan-Fransız<br />
Kızılhaç temsilcileri,<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Darülfünun<br />
hocaları, İnas Darülfünunu (Kız Üniversitesi)<br />
öğrencileri ile Osmanlı basını temsilcileri de<br />
yer almaktaydı. Yapılacak bu kutlamanın,<br />
aslında İstanbul’un işgalini protesto etmek<br />
amacıyla gerçekleştirileceğini bilenler ise,<br />
sadece Tıbbiye Mektebi öğretim görevlileri<br />
ile tabip öğrencileriydi.<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu Önünde Tabip Askerler ve<br />
Hocaları, 1900’ (Fotoğraf / Sağlık Bilimleri Üniversitesi Arşivi)<br />
14 Mart 1919 günü, binanın içinde yapılacak<br />
kutlama toplantısıyla ilgili hazırlıklar<br />
tamamlanırken, İstanbul’un çoğu yerinden<br />
görünür bir alanda yer alan “Haydarpaşa<br />
Mekteb-i Tıbbiye Binası”nın büyük taş duvarları<br />
dışında bulunan iki kule arasındaki<br />
bölüme, yukarıdan aşağıya doğru sarkmış<br />
dev bir Türk bayrağını, üstelik de farklı bir<br />
biçimde; ay sola bakacak şekilde ters olarak<br />
asıldığını gören çoğu <strong>Kadıköy</strong>’lü İstanbul<br />
halkı, önce buna pek mânâ verememişti.<br />
Ne var ki; bunun,“halkı protestoya ortak<br />
etme çabası içinde verilmiş bir gizli çağrı”<br />
anlamını da taşıdığını çok geçmeden öğreneceklerdi.<br />
İngilizlerin duruma müdahale etmek<br />
istediklerinde ise öğrencilerin verecekleri<br />
pembe yalan içeren bu hazır cevap hazır<br />
olmaktan da öte, ilk kez kutluyor olmalarına<br />
karşın yarınları da bağlayacaktı; “Biz Tıp<br />
Bayramını kutluyoruz… Üstelik zaten de her<br />
sene, bugünkü gibi 14 Mart’ta kutlarız”.<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye binası dışında<br />
o gün böylesi anlamlı bir bayrak sallanırken,<br />
içerideki kutlama toplantısı da aynı<br />
anda oldukça gergin ve heyecanlı konuşmalara<br />
sahne oluyordu. Başlarında hocaları<br />
Fevzi Paşa, Besim Ömer Paşa ve Akil Muhtar<br />
olacak bir biçimde Darülfünun konferans<br />
salonunda tertiplenmiş bu toplantıda söz<br />
alan Dr. Memduh Necdet ateşli konuşmasında;<br />
“İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa<br />
onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada<br />
korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz…<br />
Buradayız ve burada kalacağız…<br />
İstanbul bizimdir, çünkü halife ve hakan yatağıdır.<br />
İstanbul bizimdir, çünkü şehitler ve<br />
tarih buradadır... İstanbul bizimdir, çünkü<br />
istiklâl buradadır” cümlelerini bitirdiğinde<br />
öğrenciler alkışları ile salonu inletirken,<br />
bu protestoya dönemin ünlü doktorları<br />
da destek veriyordu. Tabii ki işgalci grup<br />
temsilcilerinin bu duruma sinirlendikleri<br />
çok aşikardı. (Bu gösterilere öncülük yapan<br />
3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran ise, ileride<br />
Sivas kongresine katılacak üç İstanbul delegesinden<br />
biri olarak karşımıza çıkacaktır)<br />
Toplantının bitiminde görülen oydu ki; tıp<br />
mesleği mensupları vatan savunmasında<br />
artık fiilen de yer alıyorlardı. Bu çağrı; tıp<br />
mesleği mensuplarının Çanakkale’den<br />
bu yana aslında vatan savunmasında ne<br />
denli birer önder olduklarının da bir küçük<br />
göstergesiydi.<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane / Askeri Tıp Mektebi<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu / Kartpostal, 1910’)<br />
1919 yılının 14 Mart’ında Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane Talebe Cemiyeti’nce, aslında işgal<br />
kuvvetlerini protesto amacıyla düzenlenmiş<br />
olan bu direniş toplantısı önce 14 Mart 1921<br />
günü tekrarlanacak, Cumhuriyetin ilanını<br />
takiben zamanla da <strong>Kadıköy</strong> Süreyya Paşa<br />
Sineması’nda gerçek kutlamalar olarak 14<br />
Mart’larda gelenek halinde tekrar edilmeye<br />
başlanacaktı. 1929-1934 yılları arasında<br />
12 <strong>Mayıs</strong> günlerinde kutlansa da, 1935<br />
yılından sonra tekrar 14 Mart olarak bu<br />
kutlamalar resmi hale gelerek “Tıbbiyeliler<br />
Bayramı”na dönüşecek ve günümüzde halen<br />
kutlanan 14 Mart Tıp Bayramı’nın temelini<br />
oluşturacaktı. (1941yılında Haydarpaşa<br />
Hastanesi’nin bahçesine ‘Şehit Tıbbiyeliler’<br />
anıtı yine bu anlamda dikilmiştir)<br />
28 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
MİLLİ MÜCADELE’Yİ<br />
DESTEKLEME MİTİNGLERİ<br />
“Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” öğrencileri,<br />
15 <strong>Mayıs</strong> 1919 tarihinde İzmir’in İşgal<br />
Kuvvetleri’nce işgal edilmesini takiben,<br />
İstanbul Darülfünun öğrencileriyle birlikte<br />
“Milli Mücadele’yi Destekleme Mitingleri”ne<br />
katılırken, özellikle de <strong>Kadıköy</strong> yöresinde<br />
yapılacak halk mitinglerinde konuya ilişkin<br />
bildirilerin çoğunu kendileri dağıtıyordu.<br />
20 <strong>Mayıs</strong> 1919’da Üsküdar Meydanı’nda, 22<br />
<strong>Mayıs</strong>’ta Şehr-i Emaneti binası önündeki<br />
<strong>Kadıköy</strong> Meydanı’nda, 23 <strong>Mayıs</strong>’ta Sultanahmet<br />
Meydanı’ndaki o görkemli mitinglerde<br />
hep ön saflarda onlar vardı.<br />
O tıbbiyeliler ki; 18-19 <strong>Mayıs</strong> 1915’te 1.<br />
sınıf öğrencilerinin tamamını Çanakkale<br />
Savaşı’nda şehit vermiş, o nedenle 6 sene<br />
sonraki 1921 yılında fakülte hiç mezun vermemiştir.<br />
O tıbbiyeliler ki; Sivas Kongresi’nde<br />
mandayı savunanları vatan haini ilan etmişlerdir.<br />
O tıbbiyeliler ki; Mustafa Kemal’in<br />
önderliğinde Anadolu’yu aydınlatmışlardır.<br />
Ve nihayet, o tıbbiyeliler ki; savaşların en<br />
büyük katili olan salgın hastalıklarla mücadele<br />
etmiş, bu anlamda vatan ve bilimin<br />
yılmaz neferleri de olmuşlardır.<br />
İşgal İstanbul’unda durumlar böylesi<br />
devam ederken, Ulu Önder Gazi Mustafa<br />
Kemal Paşa, Samsun’dan başlayıp tüm<br />
yurdu saracak kıvılcımı Anadolu’da başlatmış,<br />
milletini özgürlüğe<br />
ulaştırmak için planlarını<br />
uygulamaya başlamıştı<br />
bile… Ve şimdi ise sıra, artık<br />
fiili eylemler yapmaya<br />
gelmişti... Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane öğrencilerinin<br />
bu konuda da kararları<br />
kesindi; Milli Mücadele’ye<br />
onlar da bizzat katılacaklardı…<br />
Aralarından seçtikleri iki<br />
öğrenciyi Anadolu’ya göndermeye<br />
karar vermişler,<br />
ancak topladıkları para<br />
sadece bir kişinin tren<br />
biletine yettiği için, 4 -11<br />
Eylül 1919 tarihlerindeki<br />
Sivas Kongresi’ne ancak<br />
bir kişi katılabilmişti. Hem<br />
de ellerinde, “Tıp Talebe<br />
Cemiyeti” mührünü taşıyan bir de görev<br />
kâğıdı eşliğinde…<br />
1920 yılı 16 Mart’ını takip eden günlerde,<br />
İstanbul’u işgal eden İşgal Kuvvetleri’nin ilk<br />
işi Mekteb-i Tıbbiye’yi Şahane’yi işgal etmek<br />
olmuştu. Yatakhanenin bir bölümüne İskoç<br />
Birliği askerleri, kalan diğer bölümlerine<br />
de yine İşgal Kuvvetleri’ne bağlı muhtelif<br />
<strong>Kadıköy</strong> Hilal-i Ahmer Cemiyeti Mitingi /<br />
Haydarpaşa Mektebi Tıbbiye Öğrencileri.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Meydanı.<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu /<br />
Fotokart, 1920’)<br />
askerler yerleşmişti. Mekteb-i Tıbbiye’de<br />
yatılı olarak okuyan genç tıbbiyeliler ise<br />
bu durumda ya mektebin tavan aralarında<br />
bir yerlere kıvrılmak ya da çevre camilerde<br />
yatmak zorunda kalmışlardı. Bu; 14 Mart<br />
1827’den beri hizmet veren Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane’nin tarihinde, mektep binası ile<br />
talebelerinin ilk ayrı düşüşü idi.<br />
HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE<br />
BİNASI’NDAN ANADOLU’YA<br />
CEPHEYE UZANAN KÖPRÜ<br />
İstanbul’da işgalin 1920’li yılları… Birinci<br />
Dünya Savaşı’nın ardından Haydarpaşa’daki<br />
okullarının İngilizler tarafından<br />
işgal edilmesini bir türlü hazmedemeyen<br />
Tıbbiyelilerin bir kısmı Anadolu’ya geçip<br />
Kuva-yı Milliye saflarına katılmaya başlarken,<br />
okulda kalanlar ise hayatları pahasına<br />
kaçırdıkları İşgal Birlikleri’nce el konmuş bu<br />
cephaneleri, Marmara’da bekleyen mavnalar<br />
aracılığında Karadeniz’den İnebolu<br />
yolu ile cephelere iletiyorlardı. Bu harekâtın<br />
ilk merkezi ise, Osmanlı ordusunun işgal<br />
kuvvetlerince el konulmuş askerî malzeme<br />
ve cephanelerinin bulunduğu yer olan<br />
Selimiye Kışlası idi.<br />
İstanbul’un Anadolu yakasındaki en büyük<br />
depolarından biri olan bu kışladan Haydarpaşa<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri<br />
zaman zaman bu askerî malzeme ve<br />
cephaneleri gizlice kaçırmakta ve öncelikli<br />
olarak da “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane/Askerî Tıbbiye” binasındaki bir<br />
depoya gizlemekteydi. İşgal askerlerinin<br />
bahçede nöbet tutmalarına rağmen<br />
askerî malzemelerin kaçırıldığı ihbarlarını<br />
alan İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı ise<br />
buraya sık sık baskınlar düzenlemekteydi<br />
(Bakınız: “Yavuz İsmet Uluğ” Hatıraları /<br />
R.Sertaç Kayserilioğlu. <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>, sayı<br />
86, sayfa 33).<br />
Çoğu, Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi de olan<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri<br />
eşliğinde Kurbağalıdere kıyısındaki kulüp<br />
binasından Milli Mücadele döneminde Ulu Önder<br />
M. Kemal Paşa’nın ordularına silah kaçırılışı<br />
(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi / Balmumu<br />
Heykelli Canlandırma Reyonu)<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 29
Kapak<br />
Bu askeri mühimmatlar kimi geceler Karacaahmet<br />
Mezarlığı arasından sırtlarda taşınarak,<br />
tıbbiye öğrencileri tarafından Kurbağalıdere<br />
ağzındaki Fenerbahçe Kulübü binasında<br />
bulunan ve adeta bir cephane deposu halini<br />
almış “Kürekçiler Kayıkhanesi”ne ulaştırılıyordu.<br />
Bu cephane malzemeleri, mehtabı nispeten<br />
az olan kimi karanlık gecelerde, çoğu<br />
zaten Fenerbahçe Spor Kulübü üyesi de olan<br />
“Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”<br />
öğrencileri eşliğinde, Fenerbahçe’li sporcular<br />
ve kulüp personeli ile birlikte kulübün tahta<br />
iskelesinden sandallara yükleniyordu.<br />
Buradan Moda Burnu açıklarında bekleyen<br />
balıkçı motorları ya da mavnalarına boşaltılan<br />
askeri mühimmatlar, İşgal devriyelerinden<br />
gizli olarak duruma göre İzmit’e ya da<br />
Boğaz’ın Anadolu sahili devamı ile Karadeniz’e<br />
açılıp, o dönemde Anadolu Hükümeti’nin<br />
tek iskelesi olan İnebolu’ya ulaştırılıyor<br />
ve buradan da karayoluyla Ulu Önder M.<br />
Kemal Paşa’nın liderliğinde bulunan Anadolu<br />
içlerindeki siperlere gönderiliyordu.<br />
Nazım Hikmet’in “Kuvâyi Milliye” şiirinin<br />
üçüncü babında yer alan “Yıl 1920 /Arhavili<br />
İsmail’in Hikâyesi” bölümündeki kimi dizeler,<br />
böylesi vaziyeti ne güzel anlatmaktadır:<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane<br />
Askeri Tıp Mektebi Görünümü<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu<br />
Kartpostal, 1904)<br />
Bin kaptan kurban olsun Kurtuluş Savaşı’na… / Çok uzaklardaki İstanbul limanında<br />
Gecenin bu geç vakitlerinde kaçak silah / Ve asker ceketi yükleyen laz takaları<br />
Hürriyet ve ümit / Su ve rüzgârdırlar.<br />
Şimdi denizde bir insan sesinin / Ve demirli şileplerin kederlerini...<br />
Ve Kabataş açıklarında sallanan / Saman kayıklarının fenerlerini peşlerinde bırakıp<br />
Ve karanlık suda düşman korvetlerinin önünden akıp<br />
Küçük, kurnaz / Ve mağrur gidiyorlardı Karadeniz’e,<br />
Hiç kimseden hiçbir şey beklemeden / Bir şarkı söyler gibi ölebilirlerdi<br />
Kerempe Feneri’nin 20 mil açığında (İnebolu-Cide mevkiinde).<br />
MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANE’LİLERİN<br />
KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI<br />
Nihayet, işgal olunmuş vatanımızın kurtarılması<br />
uğrunda Milli Mücadele için vereceğimiz<br />
İstiklal Savaşı’mız fiilen de başlıyordu...<br />
Daha acısı soğumamış yaraları küllenmemiş<br />
1. Dünya Savaşı sonunda, Anadolu’mun<br />
evlerinde; bohçalar ve dolaplar ve sandıklar<br />
bir bir açılmaya başlamıştı gayri…<br />
Haydarpaşa Tıbbiye-i Şahane Mektebi<br />
Görünümlü “Vatana Muhabbet (sevgi),<br />
Yaralılara Muavenet (yardım)” yazılı<br />
Hilal-i Ahmer Cemiyeti Kartpostalı<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu, 1920)<br />
Hemen her evde sandıktan çıkanlar ise hep<br />
aynıydı; bir mavzer, kör mü kör bir kasatura,<br />
Harb-i Umumi yorgunu bir matara ve de tabanı<br />
delik mi delik bir de postal... Doğrusunu<br />
söylemek gerekirse, değil bellerini saracak<br />
fişeklikleri, pantolonlarını sıkacak kemerleri<br />
bile yoktu onların. Yeterli sayıda süngülü<br />
mavzerleri de... Kazma kürekleri ile önce siperlerini,<br />
sonra da mezarlarını kazacaklardı.<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane çatısı altındaki<br />
genç tıbbiyelilerin durumları ise çok farklı<br />
değildi diğer genç Memet’lerden… Cephelere<br />
atılacakları bu dönemde, sağlık çantalarında<br />
değil kininleri morfinleri, bistürileri<br />
sargı bezleri bile yetersizdi. Ama içlerindeki<br />
güç ve iman onları da cepheye sevk edip,<br />
vatan ve al bayrak uğrunda kan dökeceklere<br />
“Lokman Hekim” yapacaktı.<br />
Taa Haydarpaşa’dan yola çıkıp, dağlarında<br />
çiçekler açacak İzmir’e uzanacaktı bedenleri.<br />
Çoğu; künyeleri bilinmez sanları okunmaz<br />
milisler, genç tabiplerdi onlar… Topların ve<br />
mermilerin ve bombaların gürültüsü içinde<br />
Memet’lerine şifa vermek uğruna, birlikte; tertemiz<br />
alınlarından vurulup toprağı öpenlerdi<br />
onlar… Dikenlerin ve yeşil çalıların örtüsü<br />
altında yatıyorlardı gayri… Kan nehirlerinde<br />
yıkanıp boylu boyunca uzandıkları topraklarda,<br />
ne açelyalar ne de orkideler bitecekti<br />
bundan böyle… Biten; sadece hayatlarıydı…<br />
30 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Kapak<br />
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu Ana Caddeden Görünüş<br />
(R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu/ Fotokart, 1920’)<br />
Aziz vatanımızın “İşgalden Kurtuluşa” geçirdiği<br />
evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması<br />
işlevinin Türk ulusuna ödenmesi gereken<br />
önce bir borç, sonra da ulvi bir görev olduğu<br />
bir gerçektir. “Bu topraklar ve ecdadımız,<br />
bizim onlara sahip çıktığımız ölçüde bizimdir”<br />
ilkesinden hareketle, vatanımızın zor<br />
günlerinde, yaşlı genç, kadın erkek hepimizin<br />
üzerine düşen görevi yapmak için canımız<br />
pahasına koşmak, bizim geleneğimizdir...<br />
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu / Çanakkale Savaşı - İstiklal Savaşı dönemlerinde (1915-1923)<br />
kullanılmış “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Destanı” Sergisi Objeleri: Cerrahi Aletler, Takma Bacaklar, İlk Yardım<br />
Çantaları, Tıbbi Objeler, Yaralı Sedyesi, Şehadet Matarası, Hilal-i Ahmer Bayrakları, vs.<br />
(Haydarpaşa Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sergisi, 2018)<br />
Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Okulu Ana<br />
Kapısı Önünde Tabip Öğrenciler<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu Fotokart, 1920’)<br />
İşte bu anlamda, tıpkı “Mekteb-i Tıbbiye-i<br />
Şahane” bünyesinde sunulmuş olduğu<br />
üzere; 14 Mart 1827’den, 18 Mart 1915 ve 14<br />
Mart 1919’lardan süregelen ruh ile bugün<br />
vatan ve milletimize dirlik ve düzenimize<br />
karşı yöneltilen hain kalkışmalara karşı<br />
koyduğumuz ruh, bu ülkenin koruyucu<br />
kalkanı olarak kıyamete kadar sürdürecek<br />
olan hep aynı ruhtur. 13 Kasım 1918’den 6<br />
Ekim 1923’e kadar düşman işgali altında<br />
kalarak büyük çileler çeken “İşgal İstanbulu”na<br />
en yakın şahitlik etmiş Mekteb-i<br />
Tıbbiye-i Şahane öğrencilerinin aslında<br />
sahip çıkacağı miras, 14 Mart 1919’da İngiliz<br />
işgaline karşı gösterdikleri bu ilk antiemperyalist<br />
dirençtir.<br />
“Harb-i Umumi” denen 1. Dünya Savaşı’nda<br />
yenik sayılıp, işgal döneminde başı öne<br />
eğilmiş bir ulusun, “Hakkıdır Hakka Tapan<br />
Milletimin İstiklal” diyerek şahlandığı bir<br />
uzun yolculuk serüveninde, gerek Çanakkale<br />
ve Harb-i Umumi’de, gerekse de İşgal<br />
dönemi ve Milli Mücadele’de, cephelere<br />
silah aktarma işlevi dahil vatanın kurtarılmasında<br />
büyük paya sahip olan “Mekteb-i<br />
Tıbbiye-i Şahane” çatısı altında yazılmış bu<br />
uzun destanı, bizler her zaman büyük bir<br />
minnetle anacağız.<br />
Aziz vatanımız uğruna kan döküp can<br />
vermiş tüm kardeşlerimizin, ruhları şad,<br />
kefenleri al bayrak, mekanları cennet ola!...<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 31
Röportaj<br />
AYKURT NUHOĞLU:<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüler umut,<br />
aşk ve mutluluklarını<br />
tüm Türkiye’ye yaysın<br />
PINAR BALTACI<br />
31 Mart Yerel Seçimleri’ni geride bıraktığımız<br />
süreci <strong>Kadıköy</strong> de değişimle karşıladı.<br />
Geçtiğimiz dönem toplamda beş yıl <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
belediye başkanlığı görevini üstlenen<br />
Aykurt Nuhoğlu, koltuğunu yine Cumhuriyet<br />
Halk Partisi’nin adayı olan Av. Şerdil<br />
Dara Odabaşı’na bıraktı. Aykurt Başkan’a<br />
veda ederken; <strong>Kadıköy</strong>’ün son beş yılını,<br />
çalışmalarını, ilçeye dair gelecek öngörülerini<br />
konuştuk.<br />
Öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’e son beş yıldır<br />
yapmış olduğunuz hizmetlerden<br />
ötürü <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi olarak<br />
teşekkürlerimizi sunarak söze başlamak<br />
isteriz. <strong>Kadıköy</strong>’ün son beş yılını genel<br />
olarak nasıl değerlendirirsiniz?<br />
2014-<strong>2019</strong> yılları arasında <strong>Kadıköy</strong>’de çok<br />
farklı projeleri hayata geçirdik. Sosyal<br />
yaşam merkezlerinden Alzheimer merkezlerine<br />
kadar sosyal politikaları insanların<br />
hizmetine sunabileceğim projelerdi bunlar.<br />
Bunların yanında kültür-sanat anlamında<br />
da <strong>Kadıköy</strong>’e Karikatür Evi, Gençlik Sanat<br />
Merkezi, Sinematek gibi birçok farklı yapıyı<br />
kazandırdık. Tarihi eserleri satın aldık, kamu<br />
arazilerinin alınıp satılmaması gerektiğine<br />
yönelik politikalarımız oldu. <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
geldiğim noktadan ayrıldığımız noktaya<br />
kadar, halk yararına önemli projelere imza<br />
attığımızı düşünüyorum.<br />
<strong>Kadıköy</strong>, son yıllarda İstanbul’un cazibe<br />
merkezi haline geldi ve her geçen gün<br />
daha da kalabalıklaşıyor. Nedir sizce bu<br />
tercihin sebebi?<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün son yıllarda bu denli fazla tercih<br />
edilmesinin en önemli nedeni, insanların<br />
Beyoğlu’nda almak istedikleri hizmetleri<br />
buradan almaları oldu. Bu hizmetler ise öncelikle<br />
kültür-sanatla ilgili ihtiyaçlar. Mesela<br />
tiyatro, müzik, resim, heykel gibi farklı disiplinlerdeki<br />
üretim ve etkinlikleri, dolu dolu<br />
kamusal alanlarda görebildi İstanbullular.<br />
Aynı zamanda kendilerini burada rahat ve<br />
özgür hissediyorlar.<br />
Peki, bu süreçte kalabalıklaşan <strong>Kadıköy</strong><br />
ne gibi sorunlarla karşılaştı?<br />
Elbette insanların gelmesiyle beraber<br />
ilçede yeni sorun ve ihtiyaçlar da gündeme<br />
gelmeye başladı. Biz de o ihtiyaçları kar-<br />
34 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Röportaj<br />
şıladık elimizden geldiği kadar. İnsanların<br />
buraya gelmesinden de ben kişisel anlamda<br />
her zaman mutluluk duydum. Evet,<br />
kalabalıklaştı ama biz beraber bir arada<br />
yaşarsak, hayat değer ve anlam kazanır.<br />
Yalnızken insan yaşamında olan bütün bu<br />
değerleri yaratmamız çok zor. Sorunlar tabii<br />
ki çıkacaktı. Özellikle bu süreçte Moda<br />
ve Caferağa bölgesinde içkili yerlerin de<br />
etkisiyle beraber ortaya çıkan gürültü, yaşayanları<br />
rahatsız etmeye başlamıştı. Yerel<br />
yönetimlerin esas görevi de bu sorunları<br />
çözebilmek üzerine olmalıdır. Biz de her<br />
zaman çözüm yollarını seçtik.<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerin rahatsızlık duyduğu bir<br />
diğer problem ise Kentsel Dönüşüm<br />
Yasası sonrası artan inşaat çalışmaları<br />
oldu. Bu süreci <strong>Kadıköy</strong> açısından nasıl<br />
değerlendirirsiniz?<br />
Evet, özellikle 2015-2016 yılları arasında<br />
çok fazla inşaat çalışması olması sebebiyle<br />
semt sakinleri, toz ve gürültü gibi konularda<br />
şikâyetçi olmaya başladı. O dönemlerde<br />
Türkiye’nin her yerinde bir inşaat patlaması<br />
oldu, fakat emlak ve arsa fiyatları çok yüksek<br />
olduğu için <strong>Kadıköy</strong>’de kendini daha fazla<br />
göstermeye başladı. Semtimiz, müteahhitlere<br />
cazip gelmeye başlamıştı. Mevcut iktidar,<br />
ekonomik anlamda kısa vadeli getirilerden<br />
dolayı bu inşaatlara ciddi anlamda destek<br />
verdi ve teşvik etti. Bu durum beraberinde<br />
birçok problemi doğurdu. <strong>Kadıköy</strong>’de şu<br />
anda Fikirtepe, Dumlupınar ve Merdivenköy’ün<br />
bir kısmındaki dönüşümlerde Çevre<br />
ve Şehircilik Bakanlığı tamamen iflas ederek,<br />
sorumluluktan kaçtı. Bugün inşaatlar<br />
durmuş durumda, halk ise mağdur. Eğer bir<br />
dönüşüm yapacaksanız, bunun merkezinde<br />
kamu olmalı. Müteahhit ile vatandaşlar karşı<br />
karşıya kalmamalıydı. Kamunun görevi de<br />
düzenleme yapmak. Yakın zamanda çözüme<br />
kavuşturulmasını umut ediyorum.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’deki meydan düzenlemesini<br />
konuşalım. Yıllardır merak edilen bu<br />
konu yeni dönemde çözüme kavuşur<br />
mu? Nedir öngörüleriniz?<br />
Beş yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin<br />
meydanla ilgili düzenleme çalışmaları<br />
vardı ama hiçbir adım atılmadı. Altıyol’dan<br />
meydana kadar giden yolda birtakım bozukluklar<br />
var. Biz defalarca Büyükşehir’e bu<br />
düzeltmeleri kendimiz yapmayı teklif ettik,<br />
fakat kabul etmediler. Yağmur suyu kanallarına<br />
ilişkin sorunlar da mevcut. Ben geçirdiğimiz<br />
beş yıllık dönem içerisinde ‘Büyükşehir<br />
yaptırmıyor’ ibaresini kullanmayı doğru<br />
bulmadım. Sonuçta siz bu şartları bilerek<br />
yerel yönetime aday oluyorsunuz. Tüm bu<br />
koşullara rağmen yönetmeyi seçiyorsunuz.<br />
Bizler <strong>Kadıköy</strong>’de Büyükşehir’e ilişkin problemlerimize<br />
rağmen halkı arkamıza alarak,<br />
sorunlarımıza çözüm aradık. Başta spor<br />
salonumuz olmak üzere birçok projemizi<br />
de Büyükşehir’e yaptırmayı başardık. Yeni<br />
dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin<br />
yönetimi CHP’de olacağı için işimiz<br />
kolaylaşacak. Daha farklı bir <strong>Kadıköy</strong><br />
yaratmak mümkün... Özellikle <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
ihtiyacı olan yeşil alan projeleri, halkla<br />
beraber konuşularak geliştirilebilir. <strong>Kadıköy</strong>,<br />
insan anlamında zengin ve birikimi olan bir<br />
ilçe... Her türlü düşünce insanına rastlamak<br />
mümkün burada... İnsanlarla konuşup<br />
paylaşarak, iyi çözümler üretilebilir.<br />
Yönetimde olduğunuz süreçte kültürsanata<br />
olan katkılarınızla birçok<br />
sanatseverin gönlünü kazandınız. Bunun<br />
yanında belediye bünyesinde geliştirilen<br />
projelerin ulusal ve uluslararası arenada<br />
başarılar elde ettiğine de şahit olduk...<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün hem ülke içinde hem de ülke dışında,<br />
özellikle kentler arasındaki iletişimini<br />
çok önemsedik. Avrupa Birliği oluşumlarına<br />
üye olarak ödüller aldık. <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediyesi’nde ilk yaptığımız iş, bir ‘Dış<br />
İlişkiler Şefliği’ kurmak olmuştu. Kurumsal<br />
anlamda hem içeride hem de dışarıda bu<br />
yapılarla ilişki kurabilecek bir örgütlenme<br />
kurmuş olduk böylelikle. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi,<br />
şu an dünyanın her tarafı ile yazışabilecek<br />
bir konumda. Ayrıca üniversiteler ile<br />
ilişkiler kurarak, protokoller yaptık. Bizim<br />
temel politikamız insanı öne çıkarıyordu.<br />
İnsanlara değer ve önem verdik her zaman.<br />
Ülkemizden çok fazla eleman gönderdik<br />
yurtdışına. Çalışıp üreten gizli kahramanları,<br />
görebildiğimiz kadar görmeye çalıştık.<br />
Sanatçılarla ise her zaman muhataplık ilişkisi<br />
kurabilmeyi çok önemsedik. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi,<br />
tüzel anlamda muhatap olsun diye adım<br />
attı. Sanatçılar zaten örgütlü, düşünen, sorgulayan<br />
ve örgütlenmenin önemini bilen bir<br />
kesim olduğu için, tüzel anlamda muhataplığı<br />
önemseyerek değerli buldular. Yeldeğirmeni’nde<br />
son zamanlarda artan resim ve heykel<br />
atölyeleri var, onlarla toplantılar her zaman<br />
devam etti. <strong>Kadıköy</strong> Tiyatroları Platformu’nu<br />
kurarak, platform önderliğinde üç farklı festival<br />
organize ettik. Biz kamu denilince <strong>Kadıköy</strong><br />
Tiyatroları Platformu’nu, Yeldeğirmeni’ndeki<br />
sanatçıları, meslek örgütlerini, STK’ları,<br />
muhtarları ve bütün kamu kurumlarını bir<br />
bütün halinde bir arada düşünerek adım<br />
attık. Bundan dolayı da Türkiye’de onbinlerce<br />
insanın yararlandığı yeni hizmet alanlarını<br />
<strong>Kadıköy</strong>lülerin hizmetine sunmuş olduk.<br />
Son olarak <strong>Kadıköy</strong>lülere dergimiz<br />
sayfaları aracılığı ile neler söylemek<br />
istersiniz?<br />
<strong>Kadıköy</strong> haklarını bilen, pozitif insanların<br />
yaşadığı bir yer. İnsanlarla diyalog kurarak<br />
onları dinlerseniz, çok rahat bir beş<br />
yıl geçirebilirsiniz. Eminim Şerdil Bey de<br />
dinleyecek ve burada çok başarılı işlere<br />
imza atacaktır. Ben de bir <strong>Kadıköy</strong>lüyüm,<br />
yaşamımı burada geçiriyorum. <strong>Kadıköy</strong>lülere<br />
söyleyeceğim en temel şey şudur<br />
ki; gülümseyen, dinamik, aktif ve muhalif<br />
yapılarını devam ettirsinler. <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
güzelliği ve şiirselliği bu dinamiklerden geliyor<br />
çünkü. Dilerim ki umutlarını, aşklarını,<br />
mutluluklarını hem İstanbul’a hem de tüm<br />
Türkiye’ye yaysınlar...<br />
Yakın zamanda <strong>Kadıköy</strong> ilçesinin<br />
mevcut durumuna ilişkin tespitlerin<br />
yapıldığı ‘Merkez <strong>Kadıköy</strong>’ raporu tamamlandı.<br />
Kenti katılımcı bir süreçle<br />
geleceğe hazırlamayı hedefleyen<br />
raporda şu bilgiler dikkat çekiyor:<br />
“<strong>Kadıköy</strong> genelinde 76 adet sosyo-kültürel<br />
tesis bulunuyor. Bu tesislerden<br />
13’ü kültür merkezi, 3’ü sanat merkezi,<br />
39’u tiyatro, 16’sı sinema ve 5’i müze<br />
olarak sınıflandırılırken; ilçede 70’i<br />
okul öncesi eğitim merkezi, 59’u ilköğretim<br />
tesisi, 26’sı ortaöğretim tesisi ve<br />
9’u yüksek öğretim tesisi olmak üzere<br />
toplam 164 eğitim tesisi bulunuyor.<br />
Raporun bir diğer önemli bulgusu ise<br />
son yıllarda <strong>Kadıköy</strong>’de gürültü, hava<br />
kirliliği, trafik gibi çevresel sorunlara<br />
neden olan kentsel dönüşüm ve yeni<br />
inşaat faaliyetlerinin 2015 yılından itibaren<br />
azalma gösterdiği ve 2018 yılında<br />
minumum düzeye indiği yönünde.<br />
Bu düşme eğiliminin <strong>2019</strong> yılında da<br />
devam edeceği tahmin ediliyor.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 35
Advertorial<br />
SUNSETPARK MARİNA<br />
Kalamış’a bir tatlı huzur ve<br />
neşe vermeye geldik<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün en değerli lokasyonu Kalamış’a bir tatlı<br />
huzur ve neşe vermeye geldik. Her sabah gözlerinizi<br />
lavanta ve gül bahçelerinin içinde açarak Kalamış<br />
Marina, Adalar ve Moda Koyu manzarası eşliğinde<br />
kahvaltınızı edip, kahvenizi yudumlamak muhteşem<br />
olmaz mıydı?<br />
77 metrekare salon ve 27 metrekare mutfağınızda,<br />
bu olağanüstü manzara eşliğinde hayatınızda yepyeni<br />
bir döneme yer açın. 3+1’den 5+1’e farklı daire<br />
alternatifleri, 1.000 metrekare peyzaj alanı, bölgenin<br />
en zengin yeşil alanına sahip Sunsetpark Marina’da<br />
yepyeni bir yaşam başlıyor.<br />
Bölgenin en büyük peyzaj alanında çocuk oyun alanları,<br />
koşu parkuru, yürüyüş ve dinlenme alanları, ½ metre<br />
derinliğinde süs göletlerinin yer aldığı, tüm bitkilerin<br />
doğal yaşamı desteklemek için İstanbul iklimine adapte<br />
olan ve her dem yeşil türlerden seçildiği bir peyzaj<br />
düzenlemesi.<br />
Sunsetpark Caddebostan, Sunsetpark Göztepe,<br />
Sunsetpark Kalamış projelerimizdeki deneyimlerimize,<br />
Sunsetpark Marina projemizi de ekliyoruz. Kalamış’ın<br />
yeni markası SUNSETPARK MARİNA’da sınırlı sayıdaki<br />
dairelerden biri de sizin olmalı...<br />
36 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
5+1 Kat Planı<br />
◆ ◆ ◆<br />
Projede bulunan kapalı devre<br />
kamera sistemi, 7/24 güvenlik<br />
görevlisi ve şifreli giriş sistemi ile<br />
siz ve sevdiklerinizin güvenliği<br />
ön planda tutulmuştur.<br />
◆ ◆ ◆<br />
İki katlı kapalı otopark alanında<br />
3+1 daireler için iki, çatı<br />
dubleksleri için üç, 5+1 daireler<br />
için dört araçlık tahsisli otopark<br />
alanları.<br />
◆ ◆ ◆<br />
*4 adet tahsisli otopark yeri ve net 8m 2 ’lik deposu vardır. Net: 285,73 m 2 Brüt: 385,74 m 2<br />
Satış Ofisi:<br />
KENTPARK YAPI<br />
Erenköy Cami Sokak No: 1/9 <strong>Kadıköy</strong> - İstanbul<br />
Tel: (0216) 301 20 21 - Mobile: (0552) 296 15 00<br />
www.sunsetparkmarina.com<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 37
Aktüel<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün mahallelerine<br />
kadın eli değiyor<br />
PINAR BALTACI<br />
31 Mart <strong>2019</strong> Yerel Seçimleri’ni geride<br />
bıraktığımız şu günlerde her ne kadar<br />
gündemimiz belediyeler olsa da, halkın sesi<br />
olma vasfını omuzlarında taşıyan mahalle<br />
muhtarlarımızı da seçtik. <strong>Kadıköy</strong> seçimlerin<br />
ardından farkını bir kez daha ortaya<br />
koyarak, kadınların lehine karar verdi.<br />
Toplamda 21 mahallesi bulunan <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
iki mahalledeki erkek muhtarların<br />
yerlerini kadınlara devretmesiyle, kadın<br />
muhtarlar çoğunluğu almış oldu. Bundan<br />
böyle <strong>Kadıköy</strong>’ün 12 mahallesini kadınlar,<br />
9 mahallesini ise erkekler yönetecek.<br />
Buyurun, dergimize bu değişimi değerlendiren<br />
kadın muhtarları daha yakından<br />
tanıyalım.<br />
“CİNSİYET AYRIMI OLMADIĞINI<br />
GÖSTERDİK”<br />
İlk olarak sözü üçüncü kez Caferağa Mahallesi’nde<br />
muhtarlık koltuğunu kimseye<br />
kaptırmayan deneyimli Muhtar Zeynep<br />
Ayman’a veriyoruz. Konuyu kadın sorunu<br />
üzerinden değerlendiren Ayman; “Muhtarlık<br />
Zeynep Ayman<br />
tanımında tüm diğer işlerde olduğu gibi<br />
cinsiyet ayrımcılığı olmadığını gösterebilmek<br />
adına kadın çalışan veya kadın<br />
muhtar olmak çok değerli... Bunun yanı sıra<br />
toplumda oldukça büyük sorunlardan olan<br />
kadına şiddet, kadın istihdamının artması,<br />
kız çocuklarının okuması gibi kadın üzerinden<br />
yürütülen politikalarda örnek olmak,<br />
bir kadın olarak topluma vermek istediğim<br />
temel mesajdır” dedi.<br />
Necla Alpüstün<br />
“KÖYLERİNDE MUHTAR SEÇİLEN<br />
KADINLAR BİZLERİ GURURLANDIRDI”<br />
Erenköy Mahallesi Muhtarı Necla Alpüstün<br />
ise, söze Atatürk’ün “Şuna inanmak lazımdır<br />
ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey<br />
kadının eseridir” şeklindeki cümleleriyle<br />
başlayarak; “Yıllar önce Aydın’ın Çine<br />
ilçesine bağlı Demirdere köyünde seçimi<br />
kazanan Gül Esin, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />
ilk kadın muhtarı oldu. Bize bu hakkı veren<br />
38 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Aktüel<br />
Ulu Önder Atatürk’e çok şey borçluyuz. <strong>Kadıköy</strong><br />
ilçemiz ve Erenköy mahallemiz, yerel<br />
seçimlerde eşitlik mücadelesinde kadın dayanışmasının<br />
en güzel örneğini yaşadı. 2014<br />
Yerel Seçimleri’nde başladığım görevime<br />
<strong>2019</strong>’da çok büyük bir farkla tekrar seçildim.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün tüm Türkiye’ye örnek olduğunu<br />
düşünüyorum. Köyünde muhtar seçilen kadınlar<br />
bizleri çok mutlu etti ve gururlandırdı.<br />
Bu resmin daha da çoğalmasını istiyoruz”<br />
ifadelerini kullandı.<br />
“KAPIMIZI RAHATLIKLA<br />
ÇALABİLİYORLAR”<br />
Mevcut görevini yürüten bir diğer isim ise<br />
Osmanağa Mahallesi Muhtarı Serap Tuncer...<br />
Serap Hanım, kadın muhtarların seçilme<br />
nedenlerini esasında psikolojik olarak<br />
değerlendirdi ve ekledi: “İnsanlar sorunlarını<br />
kadınlara çok daha rahat anlatıyor. Bizleri<br />
annesi, ablası, kızkardeşleri gibi görüyorlar.<br />
Muhtarlar deneyim sahibi olduktan sonra<br />
çok fazla sorun ve olayla karşı karşıya kalıyor,<br />
bunlara çözüm üretiyoruz. Hal böyle olunca<br />
kişisel sorunlarla bize gelen mahalle sakinlerimizin<br />
problemleriyle de ilgilenebiliyoruz.<br />
Onlar da rahatlıkla kapımızı çalabiliyor.”<br />
yaşamını daha çok etkileyen ve kadınların<br />
daha yoğun kullandığı hizmetler olduğu<br />
bir gerçek. Ayrıca kadınların değişik sosyal<br />
projeler üretip uygulaması ve sorunların çözümünde<br />
daha etkili olması gibi nedenler de<br />
temsil noktasında kadınların daha çok tercih<br />
edilmesinde etkili. Yine dezavantajlı olarak<br />
adlandırabileceğimiz grup olan engelliler,<br />
yaş almış bireyler ve çocuklar için de kadınların<br />
bakış açısı ve hizmet önceliklerinde<br />
hassas olması, kadın temsil oranını arttıran<br />
unsurlardan” açıklamalarında bulundu.<br />
“HİZMETTE CİNSİYETÇİLİK VE<br />
AYRIMCILIK OLMAMALI”<br />
Suadiye Mahallesi’nin emektar muhtarı Emel<br />
Perk Afacan da hizmette cinsiyetçilik ve ayrımcılığın<br />
olmadığını düşünenlerden: “Dert<br />
dinlemeyi, dertlere çare aramayı, halkının<br />
sırdaşı ve yoldaşı olmayı bilen, hiçbir karşılık<br />
ve çıkar beklemeden kimsesizlerin kimsesi,<br />
sessizlerin sesi olabilen ve vatandaşına<br />
ayrım yapmadan hizmet eden her yerel<br />
yönetici, başarısını da beraberinde getirir.<br />
Suadiye Mahallesi’ne hizmet etmek benim<br />
için büyük bir onurdur. Seçimlerde kadın<br />
adayların fazla olması sonucunda, bugün<br />
mahallesine uzun yıllardır emek veren isimlerden...<br />
“<strong>Kadıköy</strong>lü kadın özgürce düşünür,<br />
konuşur, hareket eder ve yönetir” diyen Nihal<br />
Cengiz, şunları söyledi: “Öncelikle belirtmek<br />
isterim ki <strong>Kadıköy</strong>’de kadın nüfusu, erkek<br />
nüfusundan yüzde 20 daha fazla. Bunun<br />
yanında <strong>Kadıköy</strong>lü kadın kültürlü ve genel<br />
olarak üniversite mezunu. Yine yarısından<br />
fazlası ekonomik anlamda bağımsız, yani erkeğe<br />
muhtaç değil. Evine hapsedilemez çünkü<br />
erkeklerle aynı haklara, yetkilere ve güce<br />
sahip olduğunu çok iyi bilir. Bu hak, yetki ve<br />
gücü de sonuna kadar kullanmaktan çekinmez.<br />
Bizler de <strong>Kadıköy</strong>’ün kadın muhtarları<br />
olarak aynı gücü elimizde bulunduruyoruz.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de kadın muhtar sayısının artmasını<br />
bu sebeplerle normal karşılıyorum.”<br />
“KADINLARA ÖRNEK OLDU”<br />
1993 yılından bu yana mahallesi Merdivenköy’de<br />
muhtar olan Nazan Kuruçay Gürkan,<br />
bizi geçmiş bir yolculuğa çıkardı: “1993<br />
yılının Ağustos ayında muhtar seçildiğimde<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün tek muhtarı, Zühtüpaşa<br />
Mahallesi Muhtarı rahmetli Yıldız Rona’ydı.<br />
Ben ikinci kadın muhtar olmuştum. Bugün<br />
ise 21 mahalleden 12’sini kadınlar yönetiyor<br />
Serap Tuncer Emel Perk Afacan Nazan Kuruçay Gürkan<br />
Seval Özkan Nihal Cengiz Pelin Şen<br />
“MUHTARLIK, DEMOKRASİNİN<br />
TEMEL TAŞIDIR”<br />
2011 yılında göreve başlayan Sahrayıcedit<br />
Mahallesi Muhtarı Seval Özkan, “<strong>Kadıköy</strong><br />
özelinde baktığımızda kadın muhtar sayısındaki<br />
artışın kadın muhtarların başarılı çalışmalarından<br />
kaynakladığını düşünüyorum.<br />
Muhtarlık, yerel yönetimlerin kılcal damarı<br />
ve demokrasinin temel taşıdır. Özellikle yerel<br />
yönetim hizmetlerinin genellikle kadınların<br />
kadın muhtarların sayısında da artış yaşandı.<br />
Bu gelişimi değerli görmemin yanı sıra <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
vermiş oldukları hizmetlerden ötürü<br />
aramızdan ayrılan erkek muhtar adaylarımıza<br />
da teşekkürlerimi sunuyorum.”<br />
“KADIKÖY’ÜN KADINLARI<br />
KÜLTÜRLÜ VE EĞİTİMLİDİR”<br />
Görüşlerine başvurduğumuz bir diğer isim<br />
Caddebostan Muhtarı Nihal Cengiz de<br />
ve her mahalleden en az bir kadın aday çıkarıyor.<br />
Bu konuda örnek olduğumuzu düşünüyorum.<br />
Mahalle sakinlerimi yürekten<br />
seviyor ve Merdivenköy Mahallesi’ne hizmet<br />
etmekten ötürü mutluluk duyuyorum.”<br />
“BİZLER ANNEYİZ, BACIYIZ,<br />
EVİMİZİN DİREĞİYİZ”<br />
Yönümüzü bu sefer Kozyatağı Mahallesi’ne<br />
çeviriyoruz. Muhtar Pelin Şen de mahalle<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 39
Aktüel<br />
sakinleri tarafından çok seviliyor. “Biz<br />
kadınlar anneyiz, bacıyız, evimizin temel<br />
direğiyiz” diye başlıyor söze Şen ve şöyle<br />
devam ediyor: “İnsanların dertlerini dinlerken<br />
onların neler hissettiğini anlayabilmek<br />
adına empati kurarım. Mahallemde ihtiyaç<br />
sahiplerini bulup, imece usulü ile eksiklerini<br />
gideriyorum. Kadın gözüyle Kozyatağı<br />
Mahallesi’ni kendi evim gibi görüp, kollayıp,<br />
en iyisini yapmaya çalışıyorum. Her daim<br />
ilçe belediyesi ile beraber çözüm odaklı<br />
çalıştığımı da belirtmek isterim. Biz kadınlar<br />
olayları daha sakin karşıladığımız için,<br />
siyaset başta olmak üzere her alanda çalışabilmeliyiz.<br />
Bana inanan ve destekleyen<br />
herkese teşekkür ederim.”<br />
Eylem Bilir<br />
Tuba Aldeniz<br />
“KADIN MUHTAR ADAYI SAYISI<br />
HER SEÇİMDE ARTIYOR”<br />
Zühtüpaşa Mahallesi’ni de bir kadın yönetiyor.<br />
Muhtar Harika Develioğlu, açıklamalarında<br />
“Biz muhtarlar bir yandan devlet<br />
kurumunu temsil ederken, diğer yandan<br />
da mahallenin tüm sorunlarıyla ilgilenmekteyiz.<br />
Kadınların içgüdüsel olarak<br />
annelikten gelen kapsayıcı, şefkatli ve otoriter<br />
tavrının muhtarlık için uygun bir karakter<br />
yapısı oluşturduğunu düşünüyorum.<br />
Bunun dışında <strong>Kadıköy</strong>’de kadın muhtar<br />
adayı sayısı her seçimde artış gösteriyor.<br />
Muhtarlık iş olmaktan ziyade, mahalleli<br />
ile sıcak temas içerisinde olduğumuz bir<br />
müessese. Mahalleli, sorunlarını kadın<br />
muhtarlarla çok daha kolay paylaşıyor”<br />
diye konuştu.<br />
Gelelim <strong>Kadıköy</strong>’ün yeni muhtarlarına... Fenerbahçe,<br />
Koşuyolu ve Rasimpaşa Mahallelerinde isimler değişti.<br />
“SEÇİLMEMİZ SİYASETTEKİ<br />
ERKEK EGEMENLİĞİNE TEPKİDİR”<br />
Muhtarlık koltuğuna ilk kez oturan<br />
Koşuyolu Mahallesi Muhtarı Eylem Bilir,<br />
hem yerel hem de genel siyasetteki erkek<br />
egemenliğine tepki olarak kadın adayların<br />
tercih edildiğini dile getirerek, dergimize şu<br />
değerlendirmelerde bulundu:<br />
“Kadın hareketlerindeki yükseliş ve hareketlilik,<br />
kadınların 25 Kasım ve 8 Mart gibi<br />
önemli günlerdeki tutumları, direngen<br />
tavırları, bugünkü seçimler açısından önemli<br />
etkenlerden. Bir diğer sebep ise <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
demokratik ve laik yapısından kaynaklı...<br />
Koşuyolu Mahallesi’nin nüfusunun yüzde<br />
55’i kadın. Kadınlar, kadın muhtara ‘evet’<br />
dedi. Son olarak belirtmek isterim ki, kadınların<br />
üzerinde onca baskı ve şiddet varken,<br />
hemen her gün bir kadın cinayeti yaşanırken,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün kadın muhtarları tercih etmesi<br />
gelecek için heyecan, umut ve güvendir.”<br />
Bu bakış açısıyla seçilmemi sağlayan ve<br />
beni destekleriyle onurlandıran Fenerbahçe<br />
Mahallesi sakinlerine teşekkür etmeyi borç<br />
bilirim” şeklinde görüşlerini aktardı.<br />
“HERKES İÇİN YAŞANABİLİR<br />
BİR MAHALLE”<br />
Son olarak Rasimpaşa Mahallesi’nde<br />
muhtarlık görevini üstlenen Sultan Aksu’nun<br />
görüşlerine başvuruyoruz. Rasimpaşa’da<br />
uzun zamandır süre gelen ‘babadan oğula’<br />
anlayışına karşı mahalle sakinlerinin değişim<br />
istediğini vurgulayan Aksu, dergimize şunları<br />
ifade etti: “Kadın eli değsin’ cümlesini sevmiyorum<br />
esasında. Neticede kadın eli değince<br />
ne oluyor? Hemen temizlik akla geliyor.<br />
Kadınlar temizlik yapmak için doğmadı. Biz<br />
‘herkes için yaşanabilir bir mahalle’ dedik.<br />
Herkesle beraber konuşup, ortak akılla hareket<br />
ediyoruz. İlk iş olarak muhtarlık binamızı<br />
mahalle merkezine taşıyacağız. Çünkü bina<br />
şu an mahallenin çok dışında ve atıl.”<br />
Harika Develioğlu<br />
“KADININ BUGÜNKÜ BAŞARISI<br />
ATATÜRK SAYESİNDEDİR”<br />
“Türkiye’de her başarılı kadının arkasında bir<br />
çift mavi gözün ışığı vardır” diyerek söze başlayan<br />
Fenerbahçe’nin yeni muhtarı Tuba Aldeniz<br />
ise; “Bugün Türkiye’de siyasette, kamusal<br />
alanda, iş dünyasında, akademik ortamlarda<br />
kadın başarısından bahsedebiliyorsak daima<br />
arkamızda olan, bizlere ilke ve devrimleriyle<br />
güç veren Ulu Önderimiz Atatürk sayesindedir.<br />
Halkımızın, devletin birinci basamağı olan<br />
muhtarlıklara biz kadınları takdir etmesini,<br />
gelecekte devletin ve siyasetin çok daha<br />
yüksek katmanlarında da kadın varlığını ve<br />
emeğini görmek istediğinin bir göstergesi<br />
olarak yorumluyorum. Ben bu durumu kadının<br />
gerek fizyolojik gerek sosyolojik olarak<br />
üretken yapısına, emekçi rolüne bağlıyorum.<br />
Sultan Aksu<br />
40 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Uluslararası İlişkiler<br />
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile<br />
küreselleşmenin bugünü<br />
ELA CENGİZ<br />
Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler<br />
Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile<br />
“Tarih Geri Dönüyor” alt başlığıyla yayımlanan “Duvar” adlı<br />
kitabından yola çıkarak, bir zamanlar global bir köy haline<br />
geldiğini düşündüğümüz dünyamızın bugünkü durumunu<br />
konuştuk. Yeni çağın ruhunun duvarlarla şekilleneceğini<br />
belirten Prof. Dr. Arıboğan’a göre, bugün artık duvarlı bir<br />
dünya söz konusu. Duvarlar yalnızca fiziki bir engel teşkil<br />
etmiyor; aynı zamanda yeni bir güvenlik algısı, mülteci sorunu,<br />
otoriterleşme eğilimi gibi meselelere de işaret ediyor.<br />
Diğer yandan Arıboğan’ın belirttiği gibi; “Düşmana karşı koyulan<br />
duvar, içerideki insanın psikolojisini şekillendirmek<br />
için de yapılıyor.” Yani somut duvarların yanı sıra psikolojik<br />
sonuçlardan da söz etmek gerekiyor.<br />
Tüm bunları konuşmak üzere, Üsküdar Üniversitesi’nin<br />
yanı sıra Oxford Üniversitesi’nde de çalışmalar yürüten<br />
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile röportaj yapmak üzere<br />
sözleştik. <strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan annesinin evinde sıklıkla<br />
rastladığı <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne aşina olan Arıboğan,<br />
röportaj teklifimizi sevecenlikle kabul etti. Kendisini bir<br />
<strong>Kadıköy</strong>lü olarak tanımlayan Deniz Ülke Arıboğan, bizi<br />
Üsküdar Üniversitesi’ndeki odasında ağırladı. Geçmişte<br />
yıkılan ve bugün yeniden inşa edilmekte olan duvarlardan<br />
yola çıkarak küreselleşmenin bugünü hakkında gerçekleştirdiğimiz<br />
ufuk açıcı röportajımızı keyifle okuyacağnız<br />
umuyoruz. Buyurun...<br />
Son kitabınızda yeni çağın ruhunun duvarlarla<br />
şekilleneceğinden bahsediyorsunuz. Buradan<br />
başlayalım. Berlin Duvarı yıkıldığında sınırsız bir dünya<br />
hayal etmeye başlamıştık. O hayale ne oldu?<br />
Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra dünya iki önemli travma<br />
atlattı. Bunlardan birincisi, 2001 yılında yaşanan 11 Eylül<br />
saldırısı. İkincisi, 2008 yılında yaşanan büyük ekonomik<br />
kriz. Genellikle güvenlik zaafiyeti ve ekonomik endişeler ön<br />
plana çıktığı zaman merkezi otoritelerin daha fazla diklendiğini,<br />
siyasetin bütün alanları yönlendirdiğini, yönetmeye<br />
başladığını görürüz. 1998 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı<br />
bir semboldü aslında, yeni bir paradigmanın başladığını<br />
ilan ediyordu. Sınırları olmayan ya da geçirgen olan ulus<br />
devletler, bütünleşme süreçlerinin güçlenmesi, ekonominin<br />
ve ortak pazarın dünya sathında yaygınlaşması, devlet<br />
merkezinin küçülerek devlet olmayan aktörlerin etkinlik<br />
alanının büyümesi olarak tanımlanabiliyordu. Devlet<br />
olmayan aktörler olarak kast edilenler; çok uluslu şirketler,<br />
42 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Uluslararası İlişkiler<br />
bankalar, sivil toplum kuruluşları, etnik<br />
gruplar, alt kimlik grupları, organize suç<br />
örgütleri, terör örgütleridir. Devletin, devlet<br />
merkezinin etkinliğini azaltarak küçülmesi,<br />
kendi sınırlarını giderek daraltması sonrası<br />
büyük bir boşluk oluştu. Burada devlet<br />
olmayan aktörler için çok önemli bir egemenlik<br />
sahası doğdu.<br />
2001 yılı, devlet merkezinin askeri bir<br />
endişe üzerinden sisteme geri dönüşüdür.<br />
Ekonomik kaynaklar bir anda güvenlik endişesine<br />
doğru akmaya başladı. Dünyadaki<br />
savunma harcamaları 700 milyar dolar<br />
seviyesinden 1.7 trilyon dolara çıktı. Bu tabii<br />
devletlerin eğitime, sağlığa vs. aktardıkları<br />
parayı güvenliğe kaydırdıkları anlamına<br />
gelir. 2008 yılında da büyük bir ekonomik<br />
krizin üzerine devlet merkezleri, hazineler,<br />
merkez bankaları, sisteme müdahale etmek<br />
durumunda kaldı. Ve sistemin yeniden ana<br />
aktörü, ekonomik aktörü haline geldiler.<br />
Bu, 2010’lu yıllara geldiğimizde yeni bir<br />
paradigmanın doğuşu anlamına da geliyordu.<br />
Artık devletlerin küreselleşme sürecine<br />
ve küreselleşme süreciyle güçlenen bazı<br />
aktörlere karşı direnme gücünün arttığını<br />
gördük. Bunun üzerine giderek daha da<br />
yükselen bir otoriterleşme, güçlü lider<br />
dönemi başladı.<br />
Farid Zakaria’nın “İlliberal Demokrasilerin<br />
Yükselişi” adlı bir makalesi vardır. O makalede<br />
1990’ların sonundan itibaren özgürlükçü<br />
olmayan demokrasilerin yavaş yavaş dünya<br />
sathında ilerlemeye başladığından söz<br />
eder. Dolayısıyla bir yandan küreselleşme<br />
ve demokratikleşme, bir yandan anti-tez<br />
eğilimlerin gelişmeye başladığını gördük.<br />
Bugün içine girdiğimiz dünya ise daha çok<br />
liberal olmayan demokrasilerin ön planda<br />
olduğu, güçlü lider profillerinin sandıktan<br />
çıktığından itibaren kendisine oy vermeyen<br />
kitlelerin hiçbir talebini değerlendirmediğini<br />
ve meşrutiyetini yine halktan, sandıktan<br />
alarak son derece otoriter ve kralvari<br />
davranışlar sergilediğini görüyoruz. Küresel<br />
dünyanın sınırları olmayan ortamından,<br />
artık sınırların duvarlarla tahkim edildiği<br />
ve uzaydan bile görülebilen sınırların<br />
kurgulandığı bir dünya düzenine geçiş söz<br />
konusu. Yani ulus devletin yeniden gündeme<br />
geldiği, yeniden güçlendiği bir dünya<br />
düzenine girmiş bulunuyoruz.<br />
Sadece fiziki duvarlardan söz edemeyiz.<br />
Malum artık dijital bir çağda yaşıyoruz.<br />
Bu çağın duvarları nelerdir? Türkiye’nin<br />
bu konuda bir çalışması var mı?<br />
Aslında dijital duvar meselesinde yön<br />
tersine dönüşüyor. Çünkü bugün göçmenlere<br />
karşı, Çin ekonomisine karşı, Rusya’nın<br />
askeri yayılmasına karşı somut duvarları<br />
dikmeye çalışan Batı dünyası; dijital alana,<br />
siber alana geçtiğimiz andan itibaren tam<br />
tersi bir reaksiyon sergiliyor. Mutlak bir<br />
özgürlük söz konusu. Doğu dünyası ise hemen<br />
bir duvar çekme politikası uyguluyor.<br />
Çinliler ekonomik duvarlara tamamen karşı.<br />
Onlar tam tersine “tek kuşak, tek yol” kuralı<br />
çerçevesinde Asya, Avrupa, Afrika’yı ve hatta<br />
Okyanusya’yı da bir araya getirebilecekleri<br />
bölgesel bütünleşme eğiliminde. 70 tane<br />
ülkeyi birbirine bağlayacak limanlar, tren<br />
yolları, pazarlar inşa etme derdindeler. Yani<br />
duvarları yıkın diyorlar. Fakat dijital alana<br />
geçtiğimizde dünyanın en büyük dijital<br />
duvarını Çin kullanıyor. Sosyal medya kullanımına<br />
izin vermiyorlar, kendi arama motorlarını<br />
kullanıyorlar. Ciddi kısıtlamalar söz<br />
konusu. Ruslar da aynı şekilde davranıyor.<br />
Fakat Batı dünyası bu konuda tamamen<br />
açık. O yüzden istihbarat faaliyetlerine de<br />
çok açıklar. Her türlü algı operasyonu ve manipülasyona<br />
da açık durumdalar. Buna karşı<br />
yakın zamanda önlem alırlarsa hiç şaşırmayacağım.<br />
Muhtemelen bu konuda birtakım<br />
düzenlemeler gelir yakında. Dijital vatan, bir<br />
antitez gibi görünüyor. Buradaki mesele şu,<br />
hiçbir antitez yanında demokrasi ve özgürlük<br />
getirmiyor. Dijital alanda özgür olduğunu<br />
düşünen herkes, sadece mahkum olduğunun<br />
farkındalığını yitirmiştir diyebiliriz.<br />
Duvarlı dünyaya karşı antitezi Çin geliştiriyor.<br />
Fakat o da bagajında demokrasi önermiyor.<br />
Kapitalist pazar öneriyor, fakat demokrasi<br />
öneren bir antitez yok şu an.<br />
“Düşmana karşı koyulan duvar, içerideki<br />
insanın psikolojisini şekillendirmek için<br />
de yapılıyor” diyorsunuz kitabınızda.<br />
Dolayısıyla duvarların psikoloik sebep<br />
ve sonuçları söz konusu. Siz Üsküdar<br />
Üniversitesi’nde Politik Psikoloji<br />
Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni<br />
kurdunuz. Bu alanda çalıştığınızı<br />
biliyoruz. Bu bağlamda duvarların<br />
psikolojik etkileri hakkında ne<br />
düşünüyorsunuz?<br />
Çok büyük psikolojik etkisi olduğunu düşünüyorum.<br />
Yani hem ulusal kimliklerin belirlenmesi<br />
hem de aidiyet duygusunun varlığı,<br />
biz ve onlar olarak ikiye ayrılmak, güvenlik<br />
endişesi yaşamak, lidere bağlılık, bunların<br />
tamamı psikopolitik süreçler. Duvar aslında<br />
ciddi bir psikopolitik sürecin de ürünü,<br />
yansıtıcısı. İçine girdiğimiz dünya, daha çok<br />
güvenlik endişesinin ve tehdit algısının yüksek<br />
olduğu bir dünya. İnsanlar savunulmaya<br />
ihtiyaç duyuyor. Bu sadece Çin’den gelen<br />
ekonomik yayılma, Rusya’dan gelen askeri<br />
yayılma ile ilgili bir şey de değil. Çok hızlı<br />
gelişen bir uygarlık sistemi var. Endüstri 4.0<br />
ve onun yarattığı etkiler söz konusu. Mesela<br />
insanların işlerini kaybedecekleri duygusu,<br />
varolan yaşamlarının süratle değişmekte<br />
olduğu duygusu, nesiller arasındaki kopuş<br />
duygusu, bunların tamamı zamanı durdurma<br />
arzusu ve çabası üretiyor. Özellikle<br />
orta yaş kesimi duvarları destekliyor. Çünkü<br />
bugünün orta yaştaki insanları, varolan sistemin<br />
içinde para kazanan, şöhret kazanan,<br />
yeteneklerini kullanan, yani bu sistemden<br />
beslenen kişiler. Fakat sahip oldukları<br />
hiçbir değer yeni bir dünyada, endüstri 4.0<br />
döneminde kullanılabilir değil. Tamamen<br />
ıskartaya çıkma durumuyla karşı karşıyalar.<br />
İnsan ömrü uzun, hayatlarımızı idame<br />
ettirmek ve para kazanmak zorundayız.<br />
Fakat bunu yapamıyoruz. 15 yaşındaki<br />
çok kişi, yeni dünya düzenini bizden daha<br />
iyi tanıyor, bizden daha iyi yönetecekleri<br />
düşüncesindeler. O yüzden o duvarlar<br />
aslında bir anlamda zamanı durdurma<br />
çabasından kaynaklanıyor. Ben kitabımda<br />
bu duvarlı dünya arayışını ana rahminden<br />
başlatıyorum. Çünkü ana rahmi de<br />
duvarlarla çevrilidir. Kanımca o duvarlar,<br />
psikolojik olarak ana rahmine geri dönüşü<br />
de simgeliyor. En korunaklı yer orası. Buna<br />
da sosyal regresyon diyoruz; yani geriye<br />
çekilme, geriye dönme, eski güzel günlerden<br />
bahsetme ve bir yas dönemi. Çünkü<br />
kaybettiğimiz çok şey var. Bir yandan onun<br />
yasını tutmak ve içimizde dönmek istiyoruz.<br />
Sadece güzel anıları hatırlamak istiyoruz.<br />
Çektiğimiz çileler aklımızda kalmıyor. Hep<br />
güzel çocukluğumuzdan, gençliğimizden<br />
söz ediyoruz. Gençler ise duvarlı dünya istemiyor.<br />
Onlar önleri açılsın, geleceğe doğru<br />
gitsinler istiyorlar. Biz de geçmişe döndürmeye<br />
çalışıyoruz. İşte buna “Yeni Orta Çağ”<br />
demelerinin de bir sebebi bu. Yani tarihi<br />
yeniden yaratmaya çalışıyoruz.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 43
Sektör<br />
Yazlık evlerin bakımında<br />
“yalıtım” kilit rol oynuyor<br />
Havalar ısınıyor, birkaç ay içinde yazlığa<br />
dönüşler başlayacak. Bakım yaparken bina<br />
yalıtımına gereken önemi vermek, küf ve<br />
bakteri oluşumunu engelliyor; yaz aylarında<br />
iç ortamın daha serin, daha konforlu bir<br />
yaşama olanak vermesini ve elektrik tüketiminde<br />
de tasarrufu sağlıyor.<br />
İlkbahar gelip de yaz hazırlıkları başladığında<br />
yazlık evlerde yapılacak tadilatlar ve iyileştirmeler,<br />
pek çok ailenin gündeminde ön<br />
sıralarda yer alıyor. Kıştan çıkan yazlık evler,<br />
özellikle rutubetli bölgelerde sert geçen kışın<br />
ardından yıpranıyor ve neredeyse her yıl<br />
yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. İzocam,<br />
yalıtım sayesinde yazlık evlerin ömrünün<br />
uzatılabileceği, her yıl bakım gerektirmeyeceği<br />
ve yazın iç ortam serinliğinin uzun süre<br />
korunabileceği konusunda ev sahiplerini<br />
bilgilendirdi. Yazlık evlerin daha planlı inşa<br />
edilmesi ve daha iyi korunması için ilk<br />
sırada yer alan işlem olan “yalıtım” ile kışın<br />
küf ve bakteri oluşumunu engellemek, yaz<br />
aylarında ise evleri serin tutmak mümkün.<br />
YALITIM UYGULAMALARI İLE<br />
DAHA UZUN ÖMÜRLÜ BİNALAR<br />
Yazlık binalarda ya da sıcak iklim bölgelerindeki<br />
binalarda yapılan yalıtım uygulamaları<br />
ile tüketilen enerjiden tasarruf edilirken,<br />
yapı kabuğunu oluşturan cepheler ve<br />
çatı yüzeyleri de dış atmosferik şartların<br />
olumsuz etkilerinden korunuyor, binaların<br />
daha uzun ömürlü olması sağlanıyor. Uzun<br />
süre boş kalan yazlıklarda, iç ve dış ortam<br />
sıcaklık farklılığı nedeniyle rutubet gerçekleşiyor.<br />
Rutubet de nem, küf, mantar gibi anti<br />
hijyenik oluşumları beraberinde getiriyor.<br />
Yazlıklarda oluşabilecek bu olumsuzlukların,<br />
hijyen ve iç ortam konforu için mutlaka<br />
engellenmesi gerekiyor. Yalıtım uygulanmasıyla<br />
yapı elemanları korunuyor, ısı köprüleri<br />
ortadan kalkıyor, rutubet ve yoğuşma<br />
nedeniyle tavan ve duvarlarda oluşabilecek<br />
nem, küf, mantar da önlenebiliyor.<br />
SICAK İKLİMDE YALITIM, SOĞUK<br />
İKLİMDEKİNDEN ÇOK DAHA ÖNEMLİ!<br />
Ülkemizde ısı yalıtımı denildiğinde, daha<br />
çok soğuğa karşı alınması gereken önlemler<br />
akla geliyor ve sıcak iklimli bölgelerde<br />
ısı yalıtımı gereksiz görülüyor ya da<br />
yeterince önemsenmiyor. Oysa gerçekte<br />
bunaltıcı sıcaklarda soğutma işlemi, ısıtma<br />
işleminden daha masraflı olduğu için sıcak<br />
iklimde yalıtım, soğuk iklimde yapılan<br />
yalıtımdan çok daha önemli. Yalıtımsız ya<br />
da yeterli kalınlıkta yalıtımı bulunmayan<br />
yazlık evlerde sürekli çalışan klimalar, hem<br />
yüksek enerji tüketimine hem de elektrik<br />
faturalarının artmasına neden oluyor.<br />
“Daha kalın” yalıtım malzemesi kullanımı,<br />
konfor yanında sistemdeki diğer maliyetleri<br />
yükseltmeden, tasarrufun orantılı bir<br />
şekilde artırılmasını sağlıyor.<br />
DOĞRU PLANLAMALARLA DAHA<br />
KONFORLU YAŞAM ALANLARI<br />
Sadece belirli bir dönem kullanılan yazlıkların<br />
yalıtıma daha çok ihtiyaç duyduğunu<br />
kaydeden ve kişilerin yaşadıkları evin<br />
koşullarının sağlıklı ve iyi bir yaşam için<br />
belirleyici olduğunu ifade eden İzocam Pazarlama<br />
Direktörü Dr. Kemal Gani Bayraktar,<br />
dergimize şunları söyledi:<br />
“Evlerimizdeki koşullar sadece beden sağlığı<br />
açısından değil, ruh sağlığımız ve huzurumuz<br />
açısından da son derece önemli... Doğru<br />
planlamalarla daha konforlu yaşam alanları<br />
oluşturabilir ve bunu sürdürülebilir kılabiliriz.<br />
Örneğin; kış boyunca terk edilmiş halde<br />
kalan yazlıklar, kışın olumsuzluklarından ve<br />
geniş sıcaklık aralığında değişim gösteren dış<br />
ortam koşullarından daha fazla etkileniyor.<br />
Yağan yağmurlar çatılarda akma yapabiliyor,<br />
bazı duvarlar suyu içeri çekebiliyor ve evler<br />
uzun süre bu şekilde kalabiliyor. Bu gibi<br />
durumlar ise tamir ve bakım masraflarını<br />
artırmanın yanı sıra evlerde giderilmesi<br />
güç hasara da sebebiyet veriyor. Yaşanılan<br />
olumsuz durumlara karşı en iyi çözüm, TS-<br />
825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları Standardı<br />
kapsamında tüm dış duvarların çepeçevre<br />
İzocam Manto Levhaları ile yalıtılması, çatıların<br />
ise eğimli çatılarda çatı arası kullanılan<br />
ve kullanılmayan duruma göre İzocam<br />
Camyünü Çatı Şiltesi ya da İzocam Rulopan<br />
ile yalıtılması, düz teras çatılarda İzocam<br />
Foamboard ısı yalıtım levhasının (XPS) su<br />
yalıtımı ile birlikte bir sistem içerisinde doğru<br />
bir şekilde kullanılması olacaktır. Yalıtım,<br />
yapı elemanlarının yaz kış, gece gündüz<br />
geniş sıcaklık aralığında çalışmasını ve dolayısıyla<br />
ısıl gerilmelerle oluşabilecek yapısal<br />
hasarları da önleyecektir.”<br />
44 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Kruvaziyer Turizmi<br />
Dünyanın en lüks ve<br />
en yenilikçi gemileri<br />
ROYAL<br />
CARIBBEAN’DA!<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Gemi seyahati düşünüldüğünde akla gelen<br />
ilk isim olan Royal Caribbean International,<br />
1968 yılında kurulmuş bir gemi şirketi.<br />
Sektördeki en eğlenceli gemilere sahip olan<br />
şirket, dinamik bir bakış açısı ile tüm dikkatleri<br />
kendi üzerine çekmeyi başarıyor. Bu<br />
anlamda 2006 yılında İstanbul’da kurulan<br />
Sunorama Cruises, şirketler ve bireyler için<br />
dünyanın en lüks, en yenilikçi ve en büyük<br />
gemilerine sahip Royal Caribbean Cruises<br />
Ltd.’nin Türkiye temsilciliğini üstleniyor.<br />
Sunorama Cruises yöneticilerinden Alper<br />
Taşkıranlar ile kruvaziyer turizminin yanı<br />
sıra Sunorama Cruises şirketini, gemi seyahatindeki<br />
avantaj ve farklılıklarını konuştuk.<br />
Öncelikle dünyada hızla gelişen<br />
kruvaziyer turizminin başlangıç ve<br />
bugününe dair okuyucularımıza kısa bir<br />
bilgilendirme yapar mısınız?<br />
Kruvaziyer turizminin doğuşunu 1950’li yıllar<br />
olarak kabul edebiliriz. Bu yıllarda kıtalar<br />
arası hava taşımacılığının ön plana çıkmasıyla<br />
birlikte Atlantik’te Avrupa ile Amerika<br />
arasında yolcu taşımacılığı yapan gemi<br />
şirketleri iş yapamaz hale geldiklerinden,<br />
yeni bir pazar oluşturmak zorunda kalınmış<br />
ve gemilerin sadece yolcu taşımacılığı<br />
yerine gezi, tatil amaçlı kullanılması fikrinin<br />
gelişmesiyle kruvaziyer turları doğmuştur.<br />
Kruvaziyer turizmi, asıl popülaritesini ise<br />
1960’lı yılların sonuna doğru kazanmış.<br />
1969 yılında 600 bin civarında yolcu seyahat<br />
tercihlerini kruvaziyer turlardan yana<br />
kullanmış, yaklaşık 300 bin kişi Karayipler’de,<br />
hemen hemen aynı sayıda yolcu da<br />
Akdeniz’de seyahati gerçekleştirmişlerdir.<br />
Günümüzde toplam yolcu kapasitesi 30<br />
milyona yaklaşan kruvaziyer turizmi, dünyada<br />
en popüler turizm hareketlerinden biri<br />
haline gelmiştir. Gemi şirketleri, ilk yılların<br />
aksine artık yüzen oteller değil, yüzen şehirleri<br />
andıran gemileri inşa etmek için birbirleri<br />
ile yarışmaktadırlar. Kruvaziyer turların ana<br />
vatanı olarak Karayipler’i rahatlıkla gösterebiliriz.<br />
Toplam yolcu hareketliliğinin yüzde<br />
35’i bu sularda gerçekleşiyor. İkinci sırada ise<br />
Akdeniz geliyor. Geçen yıl 12 milyon Amerikalı,<br />
2 buçuk milyon Çin Halk Cumhuriyetli,<br />
2 milyon 300 bin Alman ve 2 milyon İngiliz<br />
turistin gemi seyahatlerini tercih ettiği kayıtlara<br />
geçti. Ülkemizde ise gemi turlarını tercih<br />
edenlerin sayısı her geçen yıl daha da artıyor.<br />
Nedir peki kruvaziyer turizminin<br />
avantajları?<br />
Gemi seyahatlerinin en büyük avantajı, seyahat<br />
süresince valiz aç-kapa derdi olmadan<br />
ülke ülke, şehir şehir dolaşıyor olmanız.<br />
Ancak tabii ki bununla sınırlı değil, son<br />
teknoloji ile donatılmış 5 yıldızlı gemilerde<br />
yok yok diyebiliriz. Dilerseniz geminizde yer<br />
alan Central Park’ta canlı bitki ve kuş sesleri<br />
eşlinde yürüyüş yapabilir ya da dünyaca<br />
ünlü Broadway showlarından birini en ön<br />
sıralardan izleyebilirsiniz. Cruise yolculuklarında<br />
yemek zamanları adeta bir festivale<br />
dönüşüyor. Kendinizi gurmeler diyarında<br />
hissedeceğiniz, dünya mutfaklarından farklı<br />
46 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Kruvaziyer Turizmi<br />
lezzetleri bir arada tadabileceğiniz bu eşsiz<br />
deneyim sırasında dünyaca ünlü şarapları da<br />
tatmanız her an mümkün. Gemilerdeki özel<br />
restoranlarda spesifik tatlara ulaşmanız da<br />
öyle… Uzakdoğu mutfağının vazgeçilmezleri<br />
sushi ve teppanyaki, steak house(lar), İtalyan<br />
mutfağına özgü Akdeniz lezzetleri ya da Meksika<br />
yemeklerinin keyfini çıkarabilirsiniz. Sadece<br />
özel restoranlara giriş ücretli, restoran<br />
dâhilinde sunulan menülerden seçimlerinizi<br />
ücretsiz olarak yapabiliyorsunuz.<br />
Royal Caribbean olarak bu dönemde<br />
bazı turlarınızı fiyat olarak son derece<br />
cazip ve üstelik Türk Lirası üzerinden<br />
belirlediğiniz görülmekte. Bu kararı<br />
almanızdaki ana etken neydi?<br />
Şirketimizin ana vatanı Karayipler… Biz de<br />
Türkiye Temsilciliği olarak tüm misafirlerimizi<br />
Royal Caribbean International’ın ana vatanında<br />
ağırlamak için kolları sıvadık ve taşın<br />
altına elimizi koyduk. Türkiye’de ilk kez Türk<br />
Lirası fiyatlar ile uçaklı paket, Türkçe rehberli<br />
“Karayipler” programlarımızı satışa açtık.<br />
Gördüğümüz ilgiden memnun kalınca da<br />
Uzakdoğu programları ile devam etme kararı<br />
aldık. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar nedeniyle<br />
seyahat satın almaya karar veremeyen<br />
misafirlerimiz, sabit kur avantajı uyguladığımız<br />
programlarımıza da yakın ilgi gösteriyor.<br />
Seyahat hizmeti verdiğiniz grup profili<br />
hakkında bilgi verir misiniz?<br />
Seyahatlerinde Royal Caribbean International<br />
gemilerini tercih eden her yolcumuz<br />
bizim için çok özel. Rezervasyonu<br />
oluşturdukları ilk andan itibaren, seyahat<br />
sonrasına kadar geçen dönemde kişiye<br />
özel hizmet anlayışımız ile kendilerine en<br />
iyi servisi sunmaya çalışıyoruz. 7’den 70’e<br />
her yaş grubundan misafirimize, tatilleri<br />
süresince unutulmaz anlar yaşatmak için<br />
tüm ayrıntılara önem veriyoruz.<br />
Sizi tercih edenlerin memnuniyet oranı<br />
nedir? Bu konudaki gözlemlerinize dair<br />
neler söylersiniz?<br />
Gemilerimiz ile seyahat eden yolcularımız,<br />
bizler için birer gönüllü seyahat elçisi<br />
haline geliyor. Yaşamış oldukları unutulmaz<br />
anıları ve tecrübelerini kendi çevreleri ile<br />
paylaşmalarının paha biçilemez olduğu<br />
kanaatindeyiz. Kurvaziyer sektörünün son<br />
yıllarda topyekûn atağa kalkması ile gemi<br />
şirketleri en büyük, en farklı ve en donanımlı<br />
gemileri yapmak için birbirleri ile kıyasıya<br />
yarış içerisine girdi. Royal Caribbean, dünya<br />
çapında en büyük gemilere sahip olmanın<br />
yanında aynı zamanda en donanımlı gemilerle<br />
yolcularına eşsiz deneyimler sunuyor.<br />
Gemilerimizde kusursuz işleyen operasyonel<br />
faaliyetler ve tüm bunlara anlam<br />
katan yüzde 100 müşteri memnuniyetini<br />
sağlayan hizmet anlayışımız, güler yüzlü<br />
servisimiz, bu devasa yüzen şehirlere can<br />
katıyor. Şirketimiz ile en az bir kere seyahat<br />
eden yolcularımız, “Crown&Anchor” yolcu<br />
programımıza üye olmaya hak kazandıkları<br />
andan itibaren özel avantaj ve ayrıcalıklardan<br />
faydalanmaya başlıyor.<br />
Temsil etmekte olduğunuz cruise şirketinin<br />
durumu ve Türkiye operasyonlarınız<br />
hakkında bilgi verir misiniz?<br />
Royal Caribbean International bu sene 50.<br />
yılını kutlarken, şirketimiz yatırımlarına hız<br />
kesmeden devam ediyor. Önümüzdeki<br />
senelerde bir yandan filomuzu genişletirken,<br />
diğer yandan mevcut gemilerin renovasyonu<br />
için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Türkiye ofisi<br />
olarak 10 yılı aşkın bir süredir Royal Caribbean<br />
International adına çalışmalarımız aralıksız<br />
devam ediyor. Özellikle son 4 senedir yürüttüğümüz<br />
pazarlama faaliyetleri neticesinde,<br />
yazılı basında ve ulusal televizyon kanallarında<br />
yayınlanan haber programlarından, magazin<br />
programlarına kadar çok geniş kitlelere<br />
ulaşabildiğimiz alanlarda Royal Caribbean<br />
markasının ülkemizde tanınırlığını arttırdığımıza<br />
inanıyoruz. Dünyanın tüm denizlerinde<br />
yılın her haftası Royal Caribbean gemileriyle<br />
seyahat etmek artık çok daha kolay. Hemen<br />
hemen her hafta farklı destinasyonlar hazırlanmış<br />
Türkçe rehber eşliğinde gerçekleştirilecek<br />
uçaklı paket programlarımızı, misafirlerimizin<br />
beğenisine sunuyoruz.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 47
444 23 24
Objektifimden<br />
Aslında bir köprü gibidir; İstanbul’dan öteye, dönerken de başlangıçtır!<br />
İSTANBUL’UN TUZLA’SI…<br />
Merkeze yakın ama değil! Hâlâ kısmen mavi, hâlâ kısmen yeşil...<br />
Burası İstanbul mu? <strong>Kadıköy</strong> bu kadar yakın<br />
mı? Yoksa başka bir yer mi burası? Deniz bazen<br />
yeşil, bazen mavi! Bir de göl var, hatta iki!<br />
Adı da zaten oradan gelir: Tuzla... Bozulmuş<br />
olsa da hâlâ farklı! İstanbul’un, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
YİĞİT UYGUN burnunun dibinde... Ama çokça bilinmez. Biz<br />
y_uygun@superonline.com gezginlerin uğrak yerlerinden biridir. Kara,<br />
yigit@yigituygun.com.tr<br />
deniz, demir, her türlü ulaşılır. Salt bizim mi?<br />
Bisiklet tutkunlarının, motorcuların, son zamanlarda tekne<br />
sahibi kaptanların vazgeçilmezidir. Bilmem ben neden çok keyif<br />
alırım buradan? Belki aileden dinlediklerimden...<br />
Eski bir sayfiye yeri aslında. Köfte de özel, balık da; çünkü<br />
geleneksel... Farklı pek çok lezzet de... Köy içine girildiğinde<br />
eski evleri fotoğraflamak başka yerlere götürür. Ya muhteşem<br />
bamyası, tabi yemeğine ne demeli? Leziz! Geleneksel ürünler<br />
sergilenir sahilde, yıllarca göz ardı edilmiş! Tuzla belki de<br />
bundan sonra hak ettiği yere gelecek. Ama geç!<br />
Son kazılarda elde edilen lahit, sunak vb. önemini ortaya<br />
koyuyor. Tersanecilik son derece önemli, uzun yıllardan bu<br />
yana. Her sokağını kazdıkça bir tarihsel eser çıkar denirdi,<br />
doğruymuş! Gidelim biraz eskilere, İstanbul’un sayfiyesine...<br />
<strong>Mayıs</strong> ayından Ekim ayına dek elit aileler yaşarmış burada. Cuma-pazar,<br />
hafta sonu kaçamakları da eklenince Tuzla sokakları,<br />
plajları renklenirmiş. Peki, sonbahar ve kış? O zaman da<br />
İçmeler’de kaplıca keyfi başlarmış bu aileler için... Sağlıklı su<br />
pek çok hastalığa iyi geldiği gibi, kimisini de daha gelmeden<br />
uzak tutarmış bedenden... Mis gibi hava, gürültüsüz temiz bir<br />
ortam, pırıl pırıl bir su! Balıkçılık, tütün ve zeytin, o zamanın<br />
en büyük gelir kapısı, tuz ile beraber. Epey direnmiş kentsele,<br />
sonra yenilmiş;<br />
yazık... Günümüzden<br />
bakarsak,<br />
hızla kirlenen<br />
bir deniz... Buna<br />
karşın devasa tersanelerde<br />
üretilen<br />
şilepler, gemiler,<br />
yatlar... Şık bir<br />
marinada milyonluk<br />
tekneler...<br />
Evet, turizme büyük katkı ama<br />
azalan yeşil ve mavi ile... Kısaca,<br />
azalan bir doğa! Tuzla hâlâ İstanbul<br />
keşmekeşinden kaçıp gidilesi bir<br />
yer, ‘bir nefes sıhhat gibi’ mantığı<br />
ile... Hele tekne yaşamınız varsa...<br />
Burunlar, ilginç yarımadalar, keyifli küçük adacıklar... Demir<br />
atılası... Keşke hakkını daha fazla verebilseydik...<br />
Şimdi biraz daha derine inelim, bu güzel yeri tanımak adına...<br />
İstanbul’un en güney ilçesi, Marmara’da 13 km’lik bir kıyı şeridi<br />
var. Ve bu kıyılarda neler var neler... Mezar Burnu, Mesari Burnu,<br />
Liman Burnu, Dalyan Burnu ve Sakız Burnu... Açıklarında<br />
ise Eşek Adası, İncir Adası, Şemsiye Adası ve Korsan Adası...<br />
Bu arada ada isimleri, yerel halk tarafından farklı isimlerle de<br />
anılmış ve bazı yarımadalara da ada denmiş.<br />
50 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Objektifimden<br />
Mevsimine göre kısmen poyraza ve lodosa<br />
açık olan Tuzla, deniz ile var kısaca... Burada<br />
İTÜ Denizcilik Fakültesi ile beraber Deniz<br />
Harp Okulu’nun olması nasıl açıklanır?<br />
Tuzla denizcidir, Tuzla denizle hep iç içedir!<br />
Keyifli bir Rum balıkçı köyünden bugünlere...<br />
1924’de Selanik, Drama ve Kavala’dan gelen<br />
Türk soydaşlarımız yerleştirilmiş. Bölgenin<br />
değişiminde katkıları büyük... Gelenlerin<br />
halkla kaynaşması, denizin ve ticaretin<br />
bilinmesi ile iklim koşulları gerçeğinde<br />
gelenekselin ileriye taşınması, bugünün<br />
müthiş tersanelerinin ilk adımı olmuş. Tuz ve<br />
deniz aslında burayı özel kılmış. Devletin tuz<br />
ihtiyacı, buraya adını veren Tuzla Gölü’nden<br />
yıllarca karşılanmış. 1530 Osmanlı tapu<br />
tahrir defterinde, burada ‘Tuzcuyan’ zümreye<br />
kayıtlı 30’u aşkın kişi belgeli. Bunlar vergiden<br />
ise Abdurrahman Gazi tarafından gerçekleştirildiği<br />
vurgulanır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde,<br />
tabi çok sonra 1600’lerde, Tuzla’nın<br />
sağlıklı sularına ve İçmeler’ine dikkat<br />
çekerek, buradan bir şifa yurdu olarak söz<br />
eder. Tuzla’ya ‘Akra’ (burun anlamında)<br />
ya da ‘Akritas’ dendiği kısmen belgelidir.<br />
Geçmişte gemilerin tüm bakım ve kalafat<br />
işlerinin burada yapıldığı da bir gerçek...<br />
Tuzla’da 7 kilise olduğu söylenmekte.<br />
Bazıları tamamen yok olmuş, birkaçından<br />
yetersiz de olsa izler günümüze ulaşmış.<br />
1972’de ilk kazılarda bir Bizans kilisesi<br />
izlerine, Ekrembey (Eşek) Adası’nda rastlanmış.<br />
St. Andre Manastırı kalıntısına İncir<br />
Adası’nda, Hagios Gikara Manastırı kalıntılarına<br />
Tuz Burnu’nda, az ileride de Hagios<br />
Georgeos Manastırı’nın izlerine... Kalekapı<br />
denen yerde arkeologlar pek çok tarihsel<br />
eser bulmuşlar. Yalnız bilgiler net değil... 1.<br />
Ahmet zamanında yapılan (1609’a tarihlenir)<br />
bir cami de var. Keşke daha fazlasını<br />
koruyabilseydik.<br />
Günümüzde 86 kilometrekare alan ve çok<br />
çeşitli nüfusu ile <strong>Kadıköy</strong>’e, İstanbul’ a hem<br />
yakın hem uzak bir yeri anlatıyorum size...<br />
Bozulmasına rağmen hâlâ görülesi, hâlâ<br />
kaçılası bir yer Tuzla... Eski Rum mahallesinde<br />
evler kısmen yenilenmiş, bakımlı...<br />
Kimileri ise zamana yenik düşmüş. Burada<br />
deniz var, oksijen var, hâlâ bir sayfiye<br />
kenti havası var. 1992’de ilçe olan bu yerin,<br />
öncesinde Kartal’a ve sonra Pendik’e bağlı<br />
olduğunu da söyleyelim. Tuzla, dünyaca<br />
ünlü Formula pist yarışlarına da ev sahipliği<br />
yapıyor. Ana ulaşım merkezi Haydarpaşa’ya<br />
32 km’lik mesafede… Bugün uluslararası<br />
oteller, şahane restaurantlar, keyifli rekreasyon<br />
alanları ve daha fazlası sizi bekliyor.<br />
Hadi gidin, biraz daha bozulmadan yaşayın<br />
Tuzla’yı! Ertelemeyin...<br />
muaf tuz ticareti yapan, olası gayrimüslim<br />
vatandaşlarımız. Doğal bitki örtüsü de; tuzlavar!<br />
Katırtırnağı, kocayemiş ve tabi funda<br />
çokça görülür. Bir kişinin adı ile özdeşleşen<br />
başka göl, Tuzla Gölü zannedilir; yanlıştır...<br />
Yakın bir noktadaki ‘Kamil Abduş’ adlı kişinin<br />
adının verildiği göl bu...<br />
Osmanlı’dan bakacak olursak tarihine<br />
Tuzla, 1400’lerde Yıldırım Beyazıt tarafından<br />
fethedilmiş. Buranın ilk Türk egemenliğinin<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 51
Değerlerimiz<br />
<strong>Kadıköy</strong> turizm beldesi<br />
olmaya hazır<br />
KADİR İRFAN YALIN<br />
Koleksiyoncu<br />
irfanyalin@gmail.com<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ümüzün seçilmiş belediye başkanını<br />
candan kutluyor ve başarılar diliyorum. Umarım<br />
Sayın Başkanımız, ekibiyle birlikte <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün<br />
sorunlarına kalıcı çareler bulurlar<br />
ve akıllarındakinden çok daha fazla projeyi hayata<br />
geçirirler. Belediye başkanımız tarafından<br />
kilit görevlere getirilecek yeni yöneticilere ve<br />
görevine devam edecek tüm görevlilere de aynı<br />
şekilde başarı dileklerimi sunuyorum. Yük bir<br />
nebze onların sırtında olacak, başarıyı onların<br />
çabası ve azmi getirecek.<br />
Dergimizin bir önceki sayısında yazmaya başladığım<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün turizm potansiyelini anlatan çalışmama<br />
devam ediyorum. Yazarken de düşünüyorum; Almanya<br />
gibi, İngiltere gibi, Hollanda gibi ülkelerde o kadar az arkeolojik<br />
birikim var ki... Bir eski toprak kâse bulunsa, insanlar deli divane<br />
oluyor. Üniversiteler, belediyeler, özel kuruluşlar çılgınca seviniyor<br />
ve sanki verecekleri desteği az bulurcasına ne yapacaklarını,<br />
neye destek olacaklarını bilemiyorlar. Ya da turist getirecek tema<br />
arıyorlar, hatta suni olarak tema üretmeye çalışıyorlar. Milyonlarca<br />
dolar harcanarak dünyanın en değerli sanat eserlerinin<br />
sergilendiği müzeler açılıyor, mevcutların içeriği zenginleştiriliyor.<br />
Eski fabrika binaları restore edilip, geçmişin yaşatılacağı bir hale<br />
sokuluyor, rekreasyon planlamaları ile cazibe aranıyor, turist çekimi<br />
için uzman görüşleriyle farklı yollar deneniyor.<br />
Biliyorsunuz, aşağı yukarı son 10 yılda <strong>Kadıköy</strong>’ün yatak kapasitesinde<br />
ciddi bir artış oldu. Bunu fiilen sanıyorum okuyucularımız<br />
da gözlüyordur. Artık <strong>Kadıköy</strong>’e turistler geliyor, ticaretimize<br />
katkı sağlıyor ve kültürel-sosyal yaşamımıza zenginlik<br />
getiriyorlar. Vapura binerek dünyanın en güzel yolculuğu son-<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün bunlara büyük ölçüde ihtiyacı yok. Çünkü <strong>Kadıköy</strong><br />
temalarla dolu! Gerek arkeolojik gerekse de yakın geçmişe ait<br />
tarihi değerlerinin yanında sosyal ve kültürel zenginlik kaynakları<br />
ile dolup taşıyor <strong>Kadıköy</strong>’ümüz. Yeter ki bunlar bir şekilde<br />
ortaya çıkarılabilsin, duyurulabilsin, tanıtılabilsin. Müthiş bir<br />
zenginliğimiz var ama ne yazık ki bu zenginliği her geçen gün<br />
tahrip ediyor, azaltıyor, hatta izlerini yok ediyoruz.<br />
52 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Değerlerimiz<br />
rasında Eminönü’ne, Karaköy’e, Beşiktaş’a<br />
ya da Kabataş’a ulaşan turistler, <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
konaklamaktan memnun. İstanbul Avrupa<br />
Yakası’nın bilinen semtlerinde kalıp en az<br />
iki misli konaklama ücreti verecekleri yerde<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü tercih ediyorlar. Canlı çarşısı,<br />
barları, içkili mekânları ve tüm olanaklarıyla<br />
<strong>Kadıköy</strong>, kimliğini çoktan kazanmış bir turizm<br />
beldesi aslında. Hepimizin buna daha<br />
fazla inanması ve desteklemesi gerekiyor.<br />
Burada yeri gelmişken İmar İşleri Daire Başkanlığı’na<br />
bir sözüm var. Bakın, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
zengin arkeolojik birikimi sürekli olarak<br />
bir yerlerde yazılıyor, çiziliyor, dikkatler bu<br />
konu üzerine çekiliyor. Yani hangi bölgelerde<br />
arkeolojik kalıntı çıkma potansiyeli olduğu<br />
çok büyük ölçüde biliniyor. Lütfen inşaat<br />
izinlerini verirken bunları dikkate alın.<br />
İçeride ne yapıldığını gizleyen ve yüksek<br />
setlerle kapatılan inşaat alanlarında -eğer<br />
varsa- ortaya çıkabilecek birikimi tahrip<br />
etmek, ortadan kaldırmak -bence- ülkemizin<br />
ve <strong>Kadıköy</strong>’ümüzün kültürel zenginliğinden<br />
çalmaktır. Siz kazı yapılırken nerelerde<br />
dikkat edileceğini bilemeyebilirsiniz, fakat<br />
unutmayın ki bilenler var ve bu konuda<br />
çalışan gönüllü sivil toplum kuruluşları da<br />
mevcut. Bir gözlemci eşliğinde hafriyat<br />
yaptırmak zor değil.<br />
Sayın Başkan, işin başında bu konuyu düşünmenizi<br />
ve bu türden kaygıları giderecek<br />
adımlar atmanızı öneriyorum. Böylece görev<br />
süresince ve tamamladıktan sonra akıllarda<br />
bir soru kalmayacaktır, bugüne kadar yitirilen<br />
değerlere bir yenisi daha eklenmeyecektir.<br />
Bu açıklamamın bir temenni, bir rica ve<br />
kültürel faktörlerle yapılmış dostça bir uyarı<br />
olarak kabul edilmesini rica ediyorum.<br />
Bunların neler olduğunu ana hatlarıyla<br />
yazmıştım, tekrarlıyorum. Öncelikle <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
neolitik ve kalkolitik yaşanmışlığı<br />
da var. Bu dönemlere ait izler bildiğim<br />
kadarıyla Fikirtepe’de, Marmara Üniversitesi’nin<br />
bulunduğu yerde ve Kalamış’ta<br />
görüldü. <strong>Kadıköy</strong>, antik çağın da önemli bir<br />
limanıydı. Kurbağalıdere’den giren tekneler,<br />
bugünkü Ankara asfaltı Göztepe kavşağına<br />
kadar uzanan doğal korunaklı liman içinde<br />
barınıyorlardı. Medeniyet Üniversitesi’nin<br />
civarında olma ihtimali çok yüksek olan<br />
Fikirtepe Limanı, özellikle tüm Akdeniz<br />
ülkeleri ile yapılan sosyal-kültürel ve ticari<br />
faaliyetlerin önemli bir varış noktasıydı.<br />
Yenikapı kazılarından çıkan buluntularla en<br />
az aynı özelliklerde olanlarının buradan da<br />
çıkacağına amatör tarih bilgim ile eminim.<br />
Zaten metro çıkışının yapımı sırasında bu<br />
limanın koruyucu surları ortaya çıkmıştı.<br />
“Çıktı da ne oldu?” demeyin, sormayın.<br />
Bize özgü davranış bozuklukları tekrarlandı<br />
ve yazık oldu. Neyse biz geleceğe ümitle<br />
bakalım, yeni bir beyaz sayfa açalım.<br />
Hristiyan dünyası için hayati önem taşıyan<br />
<strong>Kadıköy</strong> Konsülü’nün burada yapıldığı<br />
konusunda bulunacak en ufak bir buluntu,<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün turizm potansiyelini şaha<br />
kaldırır. Haydarpaşa kazıları zaten yapılıyor.<br />
Haydarpaşa’dan neredeyse Üsküdar’a<br />
kadar olan bölge öylesine zengin bir tarihi<br />
potansiyel oluşturuyor ki, sayfalar dolusu<br />
yazılsa yetmez. Fikirtepe Limanı, Apollon<br />
Tapınağı, Roma döneminin <strong>Kadıköy</strong>’deki<br />
izleri ve daha niceleri...<br />
Demek istediğim şu ki, <strong>Kadıköy</strong> tarih<br />
öncesinden Osmanlı’nın yakın geçmişteki<br />
izlerine kadar çok şeyi bizim için bağrında<br />
saklıyor. Yeter ki bizler bu nadide koleksiyonu<br />
görelim ve inci tanelerini teker teker<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün gerdanına takalım, onları<br />
yarınlara taşıyalım.<br />
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim...<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 53
Gastronomi<br />
Lezzetlerin dünyasına yolculukta rehberimiz<br />
MEHMET YALÇIN<br />
PINAR BALTACI<br />
Henüz çok bilinmediği yıllarda gastronomi<br />
alanını ülkemiz yazın dünyasına kazandıran<br />
isimlerin başında yer alan Mehmet<br />
Yalçın, bu alanda bir uzman... Uzun yıllar<br />
Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi Gusto’yu<br />
çıkararak sektöre yön veren kişiler arasında<br />
yerini alan Yalçın’ın, “A’dan Z’ye Şarap” ve<br />
“Viski” isimli iki kitabı bulunuyor. Gastronomi<br />
kültürünün her geçen gün geliştiği<br />
ülkemizde Türk ve Dünya mutfağının<br />
inceliklerini, bizlere kültürel boyutlarını da<br />
gözardı etmeden sunan Mehmet Yalçın’a<br />
dünyada görünür olmaya başlayan Türk<br />
mutfağını, lezzetlerin dünyasını ve illaki<br />
gazetecilik serüvenini sordum ve büyük bir<br />
keyifle dinlemeye başladım.<br />
İzmir’deki LA<br />
bağlarında,<br />
geceyarısı madenci<br />
lambalarıyla<br />
yapılan hasat<br />
sırasında...<br />
Yalçın’ın gazetecilik hayatı, henüz Hukuk<br />
Fakültesi’nde öğrenciyken başlıyor. Sonrasında<br />
mesleğimizin cezbedici tarafları ağır<br />
basıyor ve sektörden kopmak pek mümkün<br />
olmuyor Mehmet Yalçın için:<br />
“1984 yılında girdim İstanbul Üniversitesi Hukuk<br />
Fakültesi’ne. Biraz rahat bir eğitim vardı<br />
o zamanlar. Derslere devam zorunluluğu<br />
ve vize sınavları yoktu. Dolayısıyla başka iş<br />
imkânı yaratan, bol vakit sunan bir bölümdü.<br />
Ben de geçenlerde Moda’daki Tarihçi<br />
Kitabevi’nde söyleşi ve imza günü olan usta<br />
gazeteci Tanju Cılızoğlu’nu aradım ve bir iş<br />
talebinde bulundum. Tanju ağabey, babamın<br />
arkadaşıydı; ‘Sen hukuk okuyorsun, gel<br />
Dünyanın en nadir ve değerli<br />
şarabı Romanee-Conti’nin<br />
mahzeninde, tadımda...<br />
Türk Haberler Ajansı’nda Adliye Muhabiri<br />
olarak başla’ dedi. Böylece uzun yıllar gazetecilik<br />
yaptım. Hukuk Fakültesi’ni çok geç<br />
bitirdim. Ajans deneyiminin ardından Nokta<br />
Dergisi’nde çalışmaya başladım. Nokta’nın<br />
1980 Darbesi’nin baskıcı ortamında tabuları<br />
yıkan, tartışılmayan konuları tartışan bir politikası<br />
vardı. Yasakların olduğu bir dönemde<br />
Nokta Dergisi’nin özgür ortamıyla tanışmak,<br />
benim için çok güzel bir lezzetti. Ardından<br />
Arda Uskan, Ayşenur Aslan, İpek Çalışlar,<br />
Korhan Atay gibi sonraki yılların iyi gazetecileri<br />
ile beraber çalıştık Aktüel’de. Muhteşem<br />
bir ekiple çok güzel bir beş yıl geçirdim.”<br />
HOBİ MESLEĞE DÖNÜŞÜYOR<br />
Gelelim 90’lara... Bir döneme damga vuran<br />
Aktüel Dergisi’nin kurucu kadrosunda<br />
Mehmet Yalçın’ın ismi de kayıt altına alınır:<br />
“Aktüel’de 1990-97 yılları arasında çalıştım.<br />
1997 yılına gelindiğinde basında yozlaşmalar<br />
54 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Gastronomi<br />
baş gösterdi. Televizyonlar yazılı basından<br />
rol çalmaya başlıyor, sektör gitgide kötüleşiyordu.<br />
O sıralarda avukatlık yapayım,<br />
gazeteciliği bırakayım diye düşünürken<br />
Gurme Dergisi devreye girdi. Ülkenin içinde<br />
bulunduğu koşulları da göz önünde bulundurarak,<br />
tüketime dönük keyif ve haz dergisi<br />
çıkaralım dedik. Genel bir life style dergisiydi.<br />
Derginin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni<br />
olarak göreve başladım. Dört yıl çıkan dergiyi<br />
2001 krizinin ardından ne yazık ki kapatmak<br />
durumunda kaldık. O yıllarda artık hobim<br />
mesleğe dönüşmeye başlamıştı. Yeme-içme<br />
konusunda tanınan bir figürdüm. Üst düzey<br />
gastronomi alanında bir gurme dergimiz olmadığını<br />
fark ederek, ekipçe Gusto Dergisi’ni<br />
çıkardık. Gusto, 2001-2013 yılları arasında<br />
yayın hayatına devam etti.”<br />
TÜRKİYE’NİN İLK İÇKİ KÜLTÜRÜ<br />
DERGİSİ: GUSTO<br />
Gusto ile birlikte daha da özgürleştiklerini<br />
ifade eden Yalçın; “O süreçten sonra kitap<br />
yayıncılığını artırdık. Şarap, bira kitaplarını<br />
yayımladık. Çeşitli kongrelerde -özellikle<br />
hekimlere- viski, şarap tadımları yapmaya<br />
başladık. Bu da şarap kurslarının temelini<br />
attı. Gusto’nun farklı bir orijinalitesi vardı.<br />
Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi... Dünyada<br />
yeme ve içki konularında yayıncılık ekonomisi<br />
ortaya çıktıktan sonra gelişir, fakat Türkiye’de<br />
durum tam tersi. Biz de yeme-içme<br />
kültürü henüz yeni yeni gelişiyorken, Dünya<br />
mutfağını tam tanımıyorken, bu konularla<br />
ilgilenmekten keyif alan aydınlar olarak<br />
talep edilmeyen bir alanla ilgilenerek, entelektüel<br />
mastürbasyon yaptık. Entelektüellerin<br />
kendini topluma kabul ettirme çabasıydı<br />
bu. Fakat zaman içerisinde Türkiye’nin milli<br />
geliri yükselip turizm büyüyünce, fantezi<br />
olarak görülen bu meseleler şu an binlerce<br />
insanın merak ve takip ettiği konular haline<br />
gelerek, bugünlerde akademilerde bile<br />
yerini aldı” şeklinde konuşuyor.<br />
Yalçın, Sotheby’s<br />
müzayede evi şarap<br />
bölümü başkanı Serena<br />
Sutcliffe ile Bordo’da...<br />
Mehmet Yalçın’ın hayatının büyük bölümü<br />
bağlarda, şaraphanelerde geçiyor. Bu<br />
fotoğraf da Arjantin’den, And dağlarının<br />
eteklerindeki Mendoza bağlarından...<br />
“DÜNYADA NE HARİKA TATLAR VAR”<br />
Mehmet Yalçın, bugünlerdeki ilgi alanını<br />
ve mesleğini şekillendiren bir anısını ise<br />
şöyle anlatıyor <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okuyucularına:<br />
“İçkilerle ilgili merak ve hevesim her zaman<br />
vardı. Fakat tabii hobilerin profesyonelleşmesi<br />
de birtakım koşullara bağlı. Sanırım yıl<br />
1985’di, Ankara’da doktor olan bir yakınımın<br />
evine uğradım. Çok fazla hediye içki geliyordu<br />
kendisine. Tanımadığım bir kahverengi<br />
şişeyi çekerek, kendime bir bardak koydum.<br />
İnanılmaz bir aromaya sahip, mükemmel<br />
bir lezzetti. Kendimi çok kötü hissettim.<br />
‘Dünyada ne harika tatlar var. Bugün bu<br />
rastlantı olmasa belki de hiç tadamayacaktım<br />
bu lezzeti’ diye düşündüm içimden.<br />
İçki ‘Grand Marnier’, Fransızların konyaklı<br />
turunç likörüydü. O içkinin tadı, bana bu<br />
işleri kurcalama ve daha fazla öğrenme<br />
hevesi kattı.”<br />
“MÖSYÖ, SİZE BİR KARİYER<br />
BORÇLUYUM!”<br />
Aradan 25 yıl geçiyor. Fransa’nın Bordeaux<br />
şehrindeki bir şarap fuarında kahverengi bir<br />
şişede yine aynı tat: “Grand Marnier içkisi,<br />
o sene fuar kapsamında bölgede bir villa<br />
kiralayarak tanıtımını yapıyordu. Kocaman<br />
bir villa, markanın turunç likörleri olduğu için<br />
turunç ağaçları ile kaplanmıştı. En yıllanmış<br />
Grand Marnier’den rica ettim. Tadarken<br />
aldığım zevki patron görmüş, yanıma geldi<br />
ve tanıştık. Elimde Grand Marnier kadehi ile<br />
‘Mösyö’ dedim, ‘Size bir kariyer borçluyum’.<br />
Hikâyeyi anlattım. Çok etkilendi ve ‘Bizim de<br />
size borçlu olduğumuz şeyler var’ diyerek,<br />
raftan özel bir şişe çıkardı. Çevirdi, arkasında<br />
şöyle yazıyordu: ‘Anadolu’dan gelen vişnelerle<br />
yapılmıştır.’ Vişneli konyak likörüydü.<br />
Dünyanın en iyi vişneleri bizde olduğu için<br />
Kütahya’dan getirtmişler. Hiç unutamadığım<br />
güzel bir anı olmuştu benim için.”<br />
“BÜYÜK DEĞERLERE GARİBANLIK<br />
ESERİ GİBİ BAKTIK”<br />
Gastronominin sadece damak beğenileriyle<br />
alakalı olmadığını da vurgulayan Yalçın,<br />
bize bu alanda şu bilgileri sunuyor: “İnsanların<br />
lezzete dönük taleplerini, ekonomik<br />
Mehmet Yalçın<br />
30 yıldır yaklaşık<br />
30 bin civarında<br />
şarap tatmış.<br />
ve sosyolojik koşullar belirliyor. Olaylara<br />
biraz da bu pencereden bakmak lazım...<br />
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda yoksul<br />
bir ülkeydi, Batı’ya özeniyorduk. Dolayısıyla<br />
elimizde olanlara büyük değerler gibi değil<br />
de garibanlık eseri gibi baktık. Örneğin,<br />
Batı’dan gelen bir kültürün uzantısı olan<br />
bonfileyi yüceltirken, buradaki kuzu çevirme<br />
ve tandırı küçümsedik. Bu nedenle<br />
buralardan kan kaybına uğradığımızı söyleyebilirim.<br />
Zaman geçtikçe ekonomik ve<br />
siyasi olarak güçlendik ve bunun getirdiği<br />
özgüvenle birlikte kendimizin olan şeyleri<br />
yeniden keşfettik. Fakat bu süre içerisinde<br />
bazı değerleri yitirerek, nesiller arasında kopukluk<br />
da yaşadık. Mesela anneannemizin<br />
yaptığı güzel yemekleri annelerimiz belki<br />
de öğrenemedi, öğrenmek istemedi. Şimdi<br />
yeni nesile nasıl aktarılacak bu bilgiler...<br />
Ülkenin genel durumundan kaynaklı olarak<br />
arada kayıp bir nesil var.”<br />
SİZ HİÇ KIZILCIK<br />
İÇTİNİZ Mİ?<br />
Malum artık yaz geldi. İşte Mehmet<br />
Yalçın’dan yaz aylarına özel muhteşem<br />
bir lezzet... Fakat hazırlıklara<br />
şimdiden başlamanız lazım:<br />
“Dünyada içki endüstrisi, popüler<br />
malzemeler üzerinden kuruluyor.<br />
Mesela limon seviliyor bütün<br />
dünyada, limonlu içkiler yapılıyor.<br />
Ama Türkiye’nin birçok malzemesi<br />
ne yazık ki dünyada bilinmiyor.<br />
Kızılcık çok özel bir meyve, ancak<br />
fazla değerlendirmiyoruz. Bolu’da<br />
köylerde kızılcık tarhanası yaparlar.<br />
O kızılcığın hem pembe rengi hem<br />
ekşiliği tarhanaya geçer. Şimdi kızılcık<br />
mevsimi... Etil alkol ya yüksek<br />
alkollü votka alarak, kızılcıkları<br />
içerisinde bir iki ay dinlendirsinler.<br />
Ardından süzdürsünler. İnanılmaz<br />
ferahlatıcı, mayhoş, lezzetli bir içki<br />
elde ederler.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 55
Düzenli sağlık kontrollerinizi yaptırın:<br />
Sağlıklı ve iyi yaşayın, sağlıklı yaş alın,<br />
sağlıkla kalın...<br />
Sağlığınızı korumak hastalığınızı tedavi etmekten çok daha zahmetsiz.<br />
MedAmerikan Tıp Merkezi olarak tam bu noktada sağlığınızı en güvenilir şekilde<br />
kontrol etmeyi ve izlemeyi öneriyoruz.<br />
Belirli bir şikayetiniz olmasa bile, gizli kalmış ve ileride sağlık sorunu yaşamanıza<br />
neden olabilecek belirtileri ortaya çıkarmayı ve önleyici tedbirler almayı<br />
üstümüze vazife ediniyoruz.<br />
Size özel en uygun sağlık kontrolü için<br />
MedAmerikan Check-Up Sağlık Danışma Hattı’nı arayabilirsiniz.<br />
0 216 468 2 555 / 30700 (dahili)<br />
#ÜstümüzeVazife
İlçelerimiz<br />
Gençler meslek seçiminde<br />
çözüm üretecek<br />
Yanlış kararlar ve yönlendirmeler sonucu seçilen okullar ve meslekler, pek çok gencin<br />
mutsuz olmasına ve pişmanlık yaşamalarına yol açıyor. Gençlerin bu önemli sorununa<br />
sahip çıkan Pendik Belediyesi, onların hem sorunları tespit etmesi hem de çözüm<br />
yolları üretmesi amacıyla proje geliştirdi.<br />
AB’den hibe desteği almaya hak kazanan “Meslek Seçiminde Gençlik Politikaları”<br />
projesinde görev almak üzere Ağrı, Bursa ve İstanbul’dan lise ve üniversite öğrencileriyle<br />
mesleğe yeni başlamış toplam 52 genç seçildi. Projenin ilk bölgesel toplantısı<br />
için Pendik’te bir araya gelen gençler, iki gün boyunca<br />
meslek seçimi konusunda aile baskısı başta olmak<br />
üzere yaşadıkları çeşitli sorunları dile getirdiler ve<br />
uzmanların önerilerini dinlediler.<br />
Adalar’da Sıfır Atık Projesi<br />
ULUSAL ZİRVE DÜZENLENECEK<br />
Üç aşamalı gerçekleşecek projede görev alan gençler,<br />
ilk toplantının ardından sorunları tespit etmek üzere<br />
anket hazırlayarak, bulundukları şehirde yaşıtlarına<br />
uygulayacak. İkinci toplantıda anket sonuçları<br />
değerlendirilip, öneriler sunulacak. Eylül ayında ise<br />
geniş katılımlı bir Ulusal Zirve düzenlenerek, gençlerin<br />
hazırladığı çözüm önerileri kamuoyu ile paylaşılacak.<br />
Ataşehir’in parkları<br />
artık daha güvenli<br />
Ataşehir Belediyesi, vatandaşların ve özellikle<br />
de çocukların güvenliğini sağlamak<br />
için ilçedeki parklara “acil alarm butonlu”<br />
güvenlik kameraları yerleştirdi. Belediyedeki<br />
merkezden 24 saat boyunca izlenen<br />
parklar sayesinde artık çocuklar ve aileler,<br />
daha güvenle vakit geçirecek.<br />
GÖRÜNTÜLER 24 SAAT İZLENECEK<br />
Kameralar, Ataşehir’de ilk olarak iki pilot<br />
park seçilen Nazım Hikmet Parkı ile İçerenköy<br />
Meskenler Parkı’na kuruldu. Parklar,<br />
belediye hizmet binasında bulunan bir<br />
merkezden izleniyor ve acil durumlarda<br />
anında müdahale ediliyor. Ayrıca parklarda<br />
bulunan “acil durum butonları” sayesinde<br />
vatandaşlar da merkeze görüntülü olarak<br />
ulaşıp, olumsuz durumları bildirebiliyor.<br />
Merkeze bildirilen olumsuz duruma göre<br />
sorun yaşanan parka zabıta, polis veya<br />
ambulans gönderiliyor. Parkların tamamını<br />
kapsayacak şekilde konulan kameraların<br />
görüntüleri 24 saat kayıt altına alınıyor.<br />
TÜM PARKLARDA YAYGINLAŞTIRILACAK<br />
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi,<br />
bu uygulama sayesinde Ataşehirlilerin<br />
parklarda güvenle vakit geçirebileceklerini<br />
vurgulayarak; “Bu sistemi Ataşehir’in tüm<br />
parklarında hayata geçireceğiz. Parklarda<br />
olumsuz olayların önüne geçmek, hırsızlık<br />
ve bunun gibi kötü olayları engellemek için<br />
kameralar yerleştirdik. Vatandaşlar olumsuz<br />
bir durumu bildirdikten sonra emniyet, itfaiye<br />
ve sağlık merkezleri gibi resmi kurumlarla<br />
anında iletişim sağlanacak. Olası tehlike<br />
böylece takip altına alınmış olacak” dedi.<br />
İsrafın önlenmesi, atığın azaltılması ve<br />
atıkların dönüştürülmesini kapsayan,<br />
atık yönetim felsefesi olarak tanımlanan<br />
“sıfır atık” konusunda Çevre ve Şehircilik<br />
Bakanlığı tarafından başlatılan Sıfır Atık<br />
Projesi kapsamında Adalar’da çalışmalara<br />
başlandı. Proje kapsamında Çevre<br />
ve Şehircilik İl Müdürlüğü personelleri<br />
tarafından sorumlu personele yönelik<br />
eğitimler düzenlenirken, Adalar Kaymakamlığı’nın<br />
yaptığı açıklamada şu<br />
ifadelere yer verildi:<br />
“Kaymakamlığımızın Sıfır Atık Projesi<br />
kapsamında yerinde denetimlerde<br />
bulunulmuş olup, bütün kamu kurum ve<br />
kuruluşlarımızda yüzde 100 olarak sıfır<br />
atığa geçilmiştir.”<br />
58 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
İlçelerimiz<br />
Üsküdar Çocuk Üniversitesi <strong>2019</strong> mezunlarını verdi<br />
Türkiye’de bir ilk olan Üsküdar Çocuk Üniversitesi’nin<br />
<strong>2019</strong> yılı kep atma töreni, Üsküdar<br />
Fikir Sanat Merkezi’nin bahçesinde gerçekleşti.<br />
İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve Üsküdar<br />
Belediyesi bünyesinde kurulan Türkiye’nin ilk<br />
YÖK onaylı çocuk üniversitesi olan Üsküdar<br />
Çocuk Üniversitesi’nin mezuniyet törenine<br />
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen,<br />
Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek,<br />
Rektör Prof. Dr. Gülfettin Çelik ve Rektör Yardımcısı<br />
Prof. Dr. Yaşar Bülbül katılım sağladı.<br />
Mezuniyet töreninde öğrenciler sanatsal ve<br />
bilimsel çalışmalarını bahçede sergilerken,<br />
aynı zamanda çocuk korosu da sahne alarak<br />
konser verdi. Yüzlerce öğrenci ve velinin<br />
katıldığı törende konuşan Başkan Türkmen;<br />
“Diplomalarını alacak olan öğrencilerimize<br />
bundan sonraki eğitim hayatlarında başarılar<br />
diliyorum. İnşallah geleceğin Türkiye’sinde<br />
onları çok önemli yerlerde görmek nasip<br />
olur. Eğitim sadece bakanlığımızın görevi<br />
değildir, aileler ve belediyeler de bu işin bir<br />
parçasıdır” şeklinde konuştu. Öğrencilerin<br />
keplerini havaya atarak mezuniyetlerini<br />
kutlamalarından sonra sırayla sahneye alınmaları<br />
ve toplu fotoğraf çekimiyle program<br />
sona erdi.<br />
Maltepelilere tapu sürprizi<br />
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Başıbüyük Mahallesi’nde<br />
hak sahiplerini evlerinde ziyaret ederek, yarım asırdır<br />
özlemle bekledikleri tapularını teslim etti. Kılıç; “Size söz<br />
vermiştim. Beş yılda bütün zorlukları yenerek bu noktaya<br />
geldik. Tapularınız, ananızın ak sütü kadar helaldir. Hayırlı<br />
uğurlu olsun” dedi.<br />
Başıbüyük, Gülsuyu ve Gülensu mahallelerinin imar planlarının<br />
tamamlanmasının ardından, vatandaşlar yıllardır<br />
bekledikleri tapularına kavuşmaya başladı. Maltepe Belediye<br />
Başkanı Ali Kılıç, ev ziyaretleri kapsamında tapularına<br />
kavuşmayı bekleyen hak sahiplerinin kapısını tapularını<br />
teslim etmek için çalarak; “Size bir söz vermiştim. Yarım<br />
asırlık özleminizi bitirecek, tapu sorununu çözeceğim<br />
demiştim. Kimsenin yapamadığını biz yaptık. Bazıları bu<br />
durumu kabullenemedi, iftira ve yalana başvurdu. Fakat<br />
halkımız bize sahip çıktı. Büyük zorlukları yenerek bugünlere<br />
geldik. Buyrun, tapularınız ananızın ak sütü kadar<br />
helaldir” ifadelerini kullandı.<br />
Kartal Belediyesi’nden<br />
vatandaşlara sıcak karşılama<br />
Sultanbeyli’de 110 yıllık mülkiyet sorununun çözüme kavuşmasının<br />
ardından hak sahipleri tapularını almaya devam ediyor. 1331<br />
ve 1337 parselde gerçekleştirilen çalışmaların ardından tebligatlarını<br />
alıp başvuru yapanlara tapuları teslim edildi. Tüm parsellerde<br />
faaliyetler devam ederken, ölçümleri biten 1561 Hamidiye<br />
Mahallesi etabı ve 1410 parsellerde askı süreçleri başladı.<br />
Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, mülkiyet ofisine<br />
süreçle ilgili bilgi almak için gelen vatandaşların sorularını cevapladı.<br />
Askı süreciyle ilgili bilgiler veren Başkan Keskin, konuyla<br />
ilgili yaptığı değerlendirmede “1561 parsel, en büyük parsel<br />
olma özelliği taşıyor. 9 mahallemizi kapsıyor. Şimdi bu parselimizde<br />
çalışmalarını tamamladığımız Hamidiye Mahallesi’nde<br />
askı sürecini başlattık. Diğer taraftan 1410 parselde askıya çıktı.<br />
Yapılan çalışmalar 1 ay boyunca askıda kalacak ve askı sürecinin<br />
ardından hak sahiplerine tebligatlar gönderilecek” dedi.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 59
İlçelerimiz<br />
Tuzla’da ihtiyaç sahibi<br />
kadınlar üreterek kazanıyor<br />
Tuzla Belediyesi Gönül Elleri Çarşısı El Sanatları Komisyonu, El Sanatları<br />
Atölyesi’nde ihtiyaç sahibi kadınlara yönelik sosyal projeleri<br />
sürdürüyor. Atölyede eğitime tabi tutulan ihtiyaç sahibi kadınlar,<br />
burada öğrendikleri ile üretiyor, ailesi için yeni bir gelir sağlıyor.<br />
Tuzla Belediyesi Gönül Elleri Çarşısı Aileyi Güçlendirme Komisyonu’na<br />
kayıtlı kadınlar, El Sanatları Atölyesi’nde öğrendiği üretimi<br />
evlerinde veya atölyede sürdürüyor. Banyo liflerinden patiklere,<br />
bebek yeleklerinden oya işli başörtülere, keçe çantalardan havlulara<br />
geniş yelpazede yapılan el emeği ürünler, her hafta pazar günü Tuzla<br />
Pazarı’nda açılan stantta satışa sunuluyor. Tuzla Belediye Başkanı Dr.<br />
Şadi Yazıcı tarafından pazarda tahsis edilen stantta ürünlerini satışa<br />
sunan kadınlar, elde ettikleri gelirle aile bütçesine katkı sağlıyor.<br />
Parklar yenileniyor,<br />
Ümraniye güzelleşiyor<br />
Ümraniye Belediyesi Park ve<br />
Bahçeler Müdürlüğü ekipleri,<br />
ilçede mevcut bulunan oyun<br />
parkları ve spor alanlarında<br />
düzenleme ve yenileme<br />
çalışmalarına devam ediyor.<br />
Bu kapsamda Atatürk Mahallesi<br />
Verem Savaş Dispanseri<br />
Bahçesi Parkı, Elmalıkent<br />
Mahallesi Elmalıkent Parkı, Ademyavuz Mahallesi Menekşe<br />
Caddesi Parkı, Tatlısu Mahallesi Gezi Parkı yenilendi.<br />
Yenilenen parkların oyun alanı ve zemin kauçuk kaplama, peyzaj<br />
düzenlemesi, yıpranan ve fonksiyonları azalan oyun ve spor<br />
aletlerini yenileme, bank ve çöp kovalarının yenilenmesi, yeşil<br />
alanların temizlik ve bakım çalışmaları yapıldı. Ayrıca, Ademyavuz<br />
Mahallesi Menekşe Caddesi Parkı sakinleri yeni bir basket<br />
sahasına kavuşurken, spor alanı bulunmayan Tatlısu Mahallesi<br />
Gezi Parkı’na eklenen kondisyon aletleriyle vatandaşların<br />
daha rahat spor yapmaları için spor alanı oluşturuldu. Park ve<br />
yeşil alanları kullanan vatandaşların daha temiz, daha sağlıklı<br />
ve daha güvenli alanlarda vakit geçirmesi, spor yapması için<br />
ekipler çalışmalarına devam ediyor.<br />
Sultanbeyli’de çocuklara güvenli ortam hazırlanıyor<br />
Sultanbeyli, yeni bir parka daha kavuşuyor.<br />
Turgut Reis Mahallesi Huzur Sokak üzerinde<br />
yapımına başlanan park, çocuklar ve bölge<br />
sakinleri için yaşam alanı olacak. Toplam<br />
alanı 1230 metrekare olan parkın içinde<br />
oyun alanları, kamelyalar, basketbol sahası,<br />
yeşil alan, amfi ve oyun grupları yer alacak.<br />
Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin,<br />
konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede<br />
parkın hızla tamamlanacağını vurguladı.<br />
Sultanbeyli’nin kendi dönemlerinde birçok<br />
parka kavuştuğunu vurgulayan Başkan<br />
Keskin; “Mülkiyet problemimize rağmen<br />
ilçemize çok sayıda park yaptık. Hedefimiz,<br />
çocuklarımızın güvenli ortamda huzurla<br />
oynayacağı, hemşehrilerimizin de gü-<br />
nün yorgunluğunu atabileceği mekânlar<br />
kazandırmak. Sultanbeyli’de hedefimiz bu<br />
dönemde daha da yüksek. Tüm mahallelerimize<br />
imkânlarımız doğrultusunda daha<br />
fazla yeşil alan ve park yapmak arzusundayız.<br />
İnşallah bu hedefimize ulaşacağız”<br />
açıklamasında bulundu.<br />
60 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
İlçelerimiz<br />
Çekmeköy<br />
Park of İstanbul<br />
açıldı<br />
50 farklı türde 200 hayvanın bulunduğu,<br />
macera parkları ve yeşil alanlarıyla 7’den<br />
70’e tüm İstanbulluları misafir edecek olan<br />
Çekmeköy Park of İstanbul’un açılışı gerçekleşti.<br />
Çekmeköy Çatalmeşe Mahallesi’nde<br />
200 bin metrekare alan üzerine kurulan<br />
Park of İstanbul içerisinde macera parkuru,<br />
piknik alanları, hayvanat bahçesi, kıl çadır<br />
konaklama alanları bulunuyor.<br />
Açılış töreninde katılımcılara seslenen<br />
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz;<br />
“İlçemize yatırım yapan Park of İstanbul<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Burak Memişoğlu ve<br />
çalışma arkadaşlarını tebrik ediyorum. Genç<br />
yatırımcı kardeşlerim, ülkemize ekonomik<br />
saldırıların olduğu bir dönemde büyük bir<br />
yatırım yaptı ve 100’ün üzerinde vatandaşımıza<br />
da iş imkânı sağladılar. Büyük bir sosyal<br />
donatı alanı olan bu tesiste vatandaşlarımız<br />
keyifli vakit geçirecek. İlçemize ve tüm İstanbul’a<br />
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum” dedi.<br />
Başkan Poyraz, sözlerine şöyle devam etti:<br />
1 MİLYON METREKARE YEŞİL ALAN<br />
“İş bilenin, kılıç kuşananın. Şu anda Çekmeköy’ü<br />
100 dönümün üzerinde en az 5 tane<br />
parkı olan bir ilçe haline getirdik. Şimdi yapımı<br />
devam eden Seyir Tepesi, Doğa Parkı,<br />
Ömer Aktuğ Parkı’nı birbirine bağlayarak,<br />
sizlerin kullanabileceği 1 milyon metrekare<br />
yeşil alan daha üretiyoruz. Bu hizmetleri<br />
yapabilmiş ve karşınıza çıkabilmiş bir kardeşiniz<br />
olarak Allah’a şükrediyorum.”<br />
Sancaktepe’de “Halk Günü”<br />
geleneği devam ediyor<br />
Sancaktepe Belediye Başkanı Av. Şeyma Döğücü’nün ilçe sakinlerini dinlediği, istek ve<br />
şikâyetlerine çözüm bulduğu “Halk Günü” uygulaması tüm hızıyla devam ediyor. Her<br />
perşembe düzenlenen Halk Günü’nde vatandaşlar, Başkan Döğücü ile randevuya gerek<br />
kalmaksızın görüşme imkânı buluyor.<br />
Samimi ve içten bir şekilde vatandaşları dinleyen Başkan Döğücü, vatandaşların<br />
isteklerine çözümler sunuyor; ilgili başkan yardımcıları ve müdürlere çözüm konusunda<br />
talimat veriyor. Belediye başkanlığı görevine geldiği ilk günden bu yana vatandaşlarla<br />
yakından ilgilenen Döğücü, Sancaktepe Belediyesi olarak her zaman vatandaşların<br />
yanında yer alacaklarını, talep ve görüşlerinin kendileri için çok önemli olduğunu<br />
belirterek; “Büyük bir hassasiyetle sürdürdüğümüz belediye başkanlığı görevimiz<br />
kapsamında vatandaşlarımızı ‘Halk Günü’ programlarında ağırlamaya devam ediyoruz.<br />
Bu buluşmalarımızda vatandaşlarımızdan gelen istek ve görüşleri yanı sıra sorunlarını<br />
dinliyor, hasbıhal ediyoruz” dedi.<br />
Tarihi Beykoz Stadı hizmete girdi<br />
Türkiye Futbol Federasyonu ve Beykoz<br />
Belediyesi arasında imzalanan protokolle<br />
yapımı tamamlanan tarihi Beykoz<br />
Stadı hizmete girdi. 1. Lig standartlarında,<br />
1536 metrekare ve 18 dönüm üzerine<br />
inşa edilerek yapımı tamamlanan 1750<br />
kişilik stat, modern mimarisi ve eski<br />
ruhuyla Beykozlu taraftarlara hizmet<br />
edecek.<br />
Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek,<br />
açılışta yaptığı konuşmada “Milli takıma<br />
destanlar yazan ve rahmetli olan sporcu<br />
ağabeylerimize Allah’tan rahmet diliyorum.<br />
Burası çok güzel insanlar yetiştirdi.<br />
Beykoz üç büyüklere birçok futbolcu<br />
verdi. Beykoz’da anılarımızın ve hatıralarımızın<br />
sembol mekânlarından biri olan<br />
Beykoz Stadı’nı ihya etmenin ve açmanın<br />
gururunu yaşıyoruz. Bundan sonra da<br />
burada coşku ve mutluluk eksik olmayacak.<br />
Buradan çok güzel futbolcular yetişecek.<br />
Rakip takımı incitecek hareketler<br />
olmamasını, Beykoz centilmenliğini tüm<br />
dünyaya duyurmanızı diliyorum” ifadelerini<br />
kullandı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 61
Osman Hızlan’ın Ardından<br />
1984-1989 yılları arasında Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi’nden<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanı seçilen Hızlan ile Rengin Soysal tarafından <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’nin<br />
ilk sayısında yapılan özel röportajı tekrar yayınlıyoruz...<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün seçimle işbaşına gelmiş<br />
ilk belediye başkanı Osman Hızlan:<br />
Her karış toprağında<br />
ayak izim vardır<br />
1984 yılında büyükşehir ve ilçe belediyelerinin yeniden yapılandırılmasıyla mevcut<br />
statüsünü kazanan <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi’nin ilk belediye başkanı olarak görev yapıp,<br />
ilçeye çok önemli hizmetlerde bulunan Osman Hızlan’ın vefatı büyük üzüntü yarattı.<br />
RENGİN SOYSAL<br />
Yıl 1984... Osman Hızlan, <strong>Kadıköy</strong>’ün ilk<br />
seçilmiş belediye başkanı olarak görevinin<br />
başında. O dönem <strong>Kadıköy</strong> Gazetesi’nin<br />
yazı işleri müdürüyüm ve gazetemizde sık<br />
sık Hızlan’ın icraatları, demeçleri yer alıyor.<br />
Yıl 2004... Aradan tam 20 yıl geçmiş. Osman<br />
Hızlan artık belediye başkanı değil, o eski<br />
<strong>Kadıköy</strong> Gazetesi yıllardır yayınlanmıyor,<br />
ben bir süredir gazetecilik yapmıyorum. Bu<br />
röportajın esbab-ı mucibesi de zaten burada<br />
saklı. Koskoca 20 yılın ardından <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
ilk seçilmiş belediye başkanını, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />
Dergisi’nin ilk sayısına konuk etmek...<br />
Geçen yerel seçimlerde Doğru Yol Partisi’nin<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkan Adayı olup kaybeden<br />
Hızlan, <strong>Kadıköy</strong>lülere her daim saygılı<br />
ama sanki biraz kırgın... Kırgınlığı, gerek insan<br />
kalitesi gerek yaşam standardı ile Türkiye’nin<br />
diğer bütün yerleşim birimlerinden farklı gördüğü<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün, kendini idare edecek olan<br />
kişi ve kişilere, kurumlara ve buna bağlı denetim<br />
mekanizmalarına lakayt kalmasından<br />
kaynaklanıyor: “Bu kadar münevver bir insan<br />
topluluğu bir yerde oturacak ve yaklaşık 600<br />
bin civarında seçmenin ancak yarısı sandığa<br />
gidecek. Bence <strong>Kadıköy</strong>’ün, <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
dışındaki en büyük sorunu bu...”<br />
Dikkat çektiği bir başka çelişki ise <strong>Kadıköy</strong>’le<br />
ilgili eleştirilerde başı çekmesine karşılık,<br />
sandığa gidenlerin suskun kalması...<br />
62 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Osman Hızlan’ın Ardından<br />
Osman Hızlan, vatandaşın sandığa gitmekte<br />
çekimser kalmasının başlıca nedeninin<br />
“siyasetçiye güven duymaması” olduğu<br />
görüşünde. Ama ona göre yerel seçimlerde<br />
bunun bedeli, beş yıl boyunca gerekli ve yeterli<br />
hizmetleri alamadığında her şeye razı<br />
olarak ödeniyor. “Peki, <strong>Kadıköy</strong>’e hizmet<br />
etmenin yolu yalnızca siyasetten mi geçiyor,<br />
sivil toplum örgütleri bu alanda daha etkin<br />
olamaz mı?” diye soruyorum; “Yüzde 100...<br />
Ancak Türkiye’de sivil toplum örgütleri de<br />
tıpkı siyasi partiler gibi halka kapalı” yanıtını<br />
veriyor Hızlan.<br />
Osman Hızlan’la bu söyleşiyi yaptığımız özel<br />
ofisi, son günlerde “kat karşılığı arsa ihalesi”<br />
çıkarılması nedeniyle sık sık gündeme gelen<br />
ve tapusunda “tarımsal amaçlı kullanılmak<br />
üzere vakfedilmiş bir arazidir” şerhi bulunan<br />
Tarım İl Müdürlüğü binasına yaklaşık 150-200<br />
metre uzaklıkta. O bu konuda ne düşünüyor?<br />
Kendisi belediye başkanı olsa ne yapardı?<br />
“Eğer ben belediye başkanı olduğum dönemde<br />
belediyenin hiç parası yokken, bulup<br />
buluşturup nasıl Özgürlük Parkı’nın bulunduğu<br />
araziyi satın alma gücünü gösterdiysem,<br />
bugünkü belediye başkanından da aynı<br />
şeyi yapmasını istiyorum. Burayı almasını ve<br />
halka kazandırmasını...”<br />
Şehir mimarisi dalında öğrenim görmüş biri<br />
vasfıyla; “<strong>Kadıköy</strong>’de yeni binalara değil,<br />
<strong>Kadıköy</strong> insanının nefes alacağı yerlere<br />
ihtiyacı olduğu” saptamasını yapıyor. Bu<br />
nedenle kendi görev süresinde Suadiye,<br />
Erenköy ve Caddebostan’da yeşil alan<br />
statüsüne aldığı yerlerin “inşaat tarlası”<br />
olmasından şikâyetçi.<br />
Hızlan’a ısrarla <strong>Kadıköy</strong>’ün ona göre<br />
en önemli sorunlarının neler olduğunu<br />
sorduğumuzda o da ısrarla; “Başlıca sorun<br />
belediye başkanına itimat sorunudur ve<br />
şimdiki başkanın kendisine medya tarafından,<br />
halk tarafından, kendi partisi tarafından<br />
yöneltilen ‘nereden buldun’ sorusunu<br />
yanıtlamamış olmasıdır” diyor. Bunların<br />
dışında <strong>Kadıköy</strong>’ün pek de öyle çok sorunu<br />
bulunduğu görüşünde değil. Biri yeni<br />
yerleşim merkezleri olan Fikirtepe, Eğitim,<br />
Dumlıpınar’ı içine alan imar durumu ve<br />
Ankara asfaltının Yenisahra çevresinden Kayışdağı’na<br />
kadar uzanan bölgesinin plansız<br />
oluşu, diğeri ulaşım sorunu.<br />
Osman Hızlan’ın üzerinde asıl durduğu,<br />
nasıl alındığı belli olmayan izinlerle deniz<br />
kenarında inşa edilen yüksek binalar, yeni<br />
deprem yönetmeliğine rağmen Bağdat<br />
Caddesi’ndeki eski binaların bodrum<br />
katlarında, kalorifer dairelerinde açılan lokantalar,<br />
halka açık olması gereken alanları<br />
işgal eden otoparklar...<br />
Eski bir <strong>Kadıköy</strong>lü olarak şimdi onu üzen<br />
şeylerin neler olduğunu merak ediyoruz:<br />
“Ben Avusturya Lisesi’nde okurken sabahları<br />
07.30 vapuruyla karşıya geçerdik.<br />
Vapurun arka tarafındaki bölümde bizim<br />
yerlerimiz hazırdı. Tabi bizim gibi her gün<br />
karşıya geçen <strong>Kadıköy</strong>lülerin de öyle...<br />
Herkes birbirini tanır, selam verirdi.<br />
<strong>Kadıköy</strong> bir yuvaydı. Bugün <strong>Kadıköy</strong>,<br />
birbirini tanımayan insanların meskeni<br />
oldu. Elbette isteyen istediği yere gelebilir<br />
ama gündüz başka, gece başka alemlerin<br />
insanları doldurdu <strong>Kadıköy</strong>’ü. Geceleri<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yaşamayanlar, gündüzleri<br />
gelip diledikleri şeyle, diledikleri gibi işgal<br />
edebiliyorlar her yeri...”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün artık kendi yetiştiği zamanlardaki<br />
gibi olmayacağı konusunda gerçekçi...<br />
Çocukluğunda, gençliğinde “Her karış toprağında<br />
ayak izim vardır” dediği <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
bugün de her yerini seviyor. Her yerinde<br />
dolaşıp gezmekten zevk alıyor. Daha çok<br />
da yürüyerek... Ya yeniden siyasete dönüp<br />
dönmeyeceği sorusu... Galiba o konuda da<br />
gerçekçi...<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 63
Geçmişten Geleceğe<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ün sinesinde yaşayan milli şehit:<br />
Boğazlıyan Kaymakamı<br />
Mehmet Kemal Bey<br />
Birinci Dünya Harbi sırasında Ermeni<br />
çetecilerin Rus ordusuyla birlik olup Türk<br />
ordusunu arkadan vurma, yöre halkına<br />
zulüm uygulamalarına tedbir olarak<br />
Osmanlı Hükümeti, çıkarttığı “Geçici Sevk<br />
ve İskân Kanunu” ile bir kısım Ermenileri,<br />
ülkenin bir başka bölgesine nakletme kararı<br />
alır. Osmanlı yönetimi, bu barışçı tedbirin<br />
uygulamasını çok sıkı takip eder. Eksikliği<br />
görülen görevlileri mahkemeye verir; bir<br />
CELAL ÖCAL kısmı suçsuz bulunur, bir kısmı cezalanır.<br />
Ancak, Mondros Mütarekesi’nden sonra dosyalar<br />
yeniden açılır. İstanbul’un işgal altında olduğu, Damat<br />
Ferit Hükümeti’nin işbaşında bulunduğu ortamda, İngilizlerin<br />
baskısıyla “kurban arama siyaseti” başlatılır ve Türk bürokratları<br />
yeniden yargılanır. İtilaf devletlerinin kontrolündeki<br />
İstanbul’da Ermenileri göç ettirme suçu bahane edilerek, vatanseverler<br />
her yerde aranır, sıkıştırılır. Yargılamalar, “Ermeni<br />
intikam hareketine” dönüştürülür.<br />
yargılanarak idam edilir. Ermeni meselesinin tarihe gömüldüğünü<br />
anlayan Ermeni komiteleri de Osmanlı idareci kadrosunu<br />
gıyaplarında idama mahkûm eder, bulundukları yerde vurulmaları<br />
için militanlarını görevlendirir.<br />
Ermeni terörist Solomon Teiliriyan, Talat Paşa’yı 15 Mart 1921<br />
günü Berlin’de; Ermeni terörist Misak Torlakyan, Azerbaycan’ın<br />
ilk İçişleri Bakanı Behbut Han Cevanşir’i 18 Temmuz<br />
İstanbul’un işgal altında olduğu dönemde Geçici Sevk ve<br />
İskân Kanunu’nun gereğini uygulamakla yöre halkını Ermeni<br />
çetecilerin katliamından kurtaran bir kısım Türk bürokratları<br />
66 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Geçmişten Geleceğe<br />
1921 İstanbul’da; Ermeni terörist Arşavir<br />
Şıracıyan, Sadrazam Sait Halim Paşa’yı 6<br />
Aralık 1921 günü Roma’da; Aram Yerganyan,<br />
Bahattin Şakir ve adı belirlenemeyen<br />
bir Ermeni terörist, Cemal Azmi Bey’i 16<br />
Nisan 1922 Berlin’de şehit eder. İşgal altındaki<br />
İstanbul’da Nemrut Mustafa Divan-ı<br />
Harbi; Diyarbakır Valisi Mehmet Reşit Bey,<br />
Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal<br />
Bey, Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret<br />
Bey hakkında verdiği idam kararlarının<br />
ardından, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları<br />
hakkında da idam kararı vermiş katil,<br />
işbirlikçi bir mahkemedir.<br />
“ALLAH, MİLLET VE MEMLEKETE<br />
ZEVAL VERMESİN”<br />
Geçici Sevk ve İskân Kanunu’nun gereğini<br />
uygulayan Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet<br />
Kemal Bey, önce döneminde yargılanır ve<br />
suçsuz bulunur. İstanbul’un işgal altında bulunduğu<br />
ortamda İngilizlerin baskısı, Ermeni<br />
yalancı şahitlerin delaleti, işbirlikçi Damat<br />
Ferit Hükümeti döneminde Nemrut Mustafa<br />
Divan-ı Harbi’nin kararı neticesinde Mehmet<br />
Kemal Bey hakkında idam kararı verilir.<br />
Hüküm, sabah beklenmeden 10 Nisan 1919<br />
günü Beyazıt Meydanı’nda infaz edilir. Mezar<br />
taşına “Millet ve memleket uğrunda şehit Boğazlıyan<br />
Kaymakamı esbakı Kemal’in ruhuna<br />
fatiha” yazılmasını vasiyet eder.<br />
“Perişan zevcem Hatice, yavrularım Müzehher<br />
ve Müşerref’e muavenet edilmesini ve<br />
yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam<br />
edilmesini, sevgili millettaşlarımın himmet<br />
ve hamiyetlerinden beklerim. Kalbim bugün,<br />
ruhum da yarın arzularımın husulüne<br />
himmeti, inşallah ebediyen yaşayacak Türk<br />
ve Müslüman kardeşlerimden dilerim. Allah<br />
millet ve memlekete zeval vermesin. Fert<br />
ölür, millet ise yaşar. İnşallah, Türk milleti<br />
yaşayacak ve isbat-ı mevcudiyet edecektir”<br />
şeklinde yazılı vasiyetini bırakır Mehmet<br />
Kemal Bey. İdam sehpasındaki son sözleri<br />
ise şöyledir:<br />
SON SÖZLER…<br />
“Sevgili vatandaşlarım… Ben bir Türk<br />
memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim.<br />
Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere<br />
yemin ederim ki ben masumum. Son<br />
sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi<br />
devletlere yaranmak için beni asıyorlar.<br />
Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun<br />
böyle adalet. Benim sevgili kardeşlerim...<br />
Asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum.<br />
Bu kahraman millet elbette onlara<br />
bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir<br />
insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve<br />
milletimize zeval vermesin.” İnfaz, 10 Nisan<br />
1919 günü normal uygulamanın dışına<br />
çıkılarak, öğleden sonra yerine getirilir.<br />
TIPKI BİR KURBAN VE<br />
BÜYÜK BİR AZİZ GİBİ<br />
Her gün yaptığı gibi Bekirağa bölüğüne<br />
oğlunu görmeye gitmekte olan Arif Bey,<br />
Beyazıt Meydanı’na geldiğinde büyük bir<br />
kalabalığın toplanmış olduğunu görür.<br />
Oğlu idam edilmiştir, oraya yığılır. Vicdan<br />
sahibi bir Türk subayı, talebi üzerine<br />
cenazeyi kendisine teslim eder. Arif Bey,<br />
oğlunun cenazesini Kemal Bey’in teyzesi<br />
İsmet Hanım’ın <strong>Kadıköy</strong> Mühürdar Sokağı<br />
67 numaradaki evine götürür. 11 Nisan<br />
1919 günü cenaze töreni yapılır. Halk<br />
hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Meydanı bir<br />
matem görüntüsü sarmış, her adımda<br />
artan cenaze alayının geçtiği sokaklarda<br />
evlerden kadınlar hıçkırarak gözyaşlarıyla<br />
mateme iştirak etmektedir. Bu hadise,<br />
Kemal Bey’i bir millet kahramanı mertebesine<br />
yükseltir. Merhumun cesedi milli bir<br />
kurban ve büyük bir aziz gibi, darağacından<br />
Türk gençliğinin muhabbetli kollarına<br />
düşer. Cenaze, <strong>Kadıköy</strong> Kadiri Mahmut<br />
Baba Mezarlığı’na gömülür. Yüreğinde Atatürk<br />
sevgisiyle yaşayan <strong>Kadıköy</strong>, Atatürk’ün<br />
TBMM’nin “Milli Şehit” payesi vererek<br />
sahip çıktığı Mehmet Kemal Bey’e vicdan<br />
borcunu yerine getirmekten uzak kalmayacaktır.<br />
Şehadetinin 100. yılında Boğazlıyan<br />
Kaymakamı Milli Şehit Mehmet Kemal<br />
Bey’i saygı ve rahmetle anıyoruz.<br />
TÜRKİYE’NİN EN YAŞLI ŞEHİT KIZI:<br />
MÜŞERREF GÜRENCİ<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de yaşayan ve babasıyla ilgili tüm<br />
bilgi ve fotoğrafları kamuoyu ile paylaşmaktan<br />
hiçbir zaman kaçınmayan Mehmet Kemal<br />
Bey’in kızı Müşerref Gürenci, şu sözlerle anlatıyor<br />
babasını: “Babamı hayal meyal hatırlıyorum.<br />
İdam edildiğinde 5 yaşındaymışım.<br />
Dedem, babamın idam edildiğini bizlerden<br />
saklamıştı. İlkokula gidinceye kadar dedemi,<br />
babam biliyordum. Olayı ilk defa okula yazdırıldığım<br />
gün öğrendim. Çamlıca Kız Okulu<br />
Müdiresi, beni ve ablamı sınıfla tanıştırırken<br />
‘Çocuklar şimdi size iki kardeş getirdim.<br />
Bunlar sizin en kıymetli arkadaşlarınız olacak’<br />
dedi ve babamı anlattı. Öyle güzel anlattı ki,<br />
‘Babam idam edilmiş’ diye gururlandık.<br />
ATATÜRK’TEN BÜYÜK İLGİ<br />
Dedem, Konya’da Atatürk ile görüşmesini<br />
bizimle paylaşmıştı. Atatürk, dedemi<br />
görünce, ‘Gel bakalım devletin babası’<br />
der. Dedem ise, ‘Aman Paşam, devletin<br />
babası sizsiniz’ cevabını verir. Atatürk; ‘Sen<br />
öyle bir evlat yetiştirdin ki, o bu meşaleyi<br />
tutmasaydı biz ateşi yakamazdık. Işık tutan<br />
senin oğlundur’ cevabını verir ve hepimizin<br />
hatırını sorarak; ‘Evlatlarını bana ver, ilgileneyim’<br />
teklifinde bulunur. Dedem de ‘Onlar<br />
bana vediadır Paşa Hazretleri. Siz iaşelerini<br />
temin edin’ der. Atatürk, şöyle sonlandırır<br />
konuşmayı: ‘İstanbul’a git, 20 bin liralık bir<br />
mülk beğen. Yalnız Ermeni malı olsun.’ Bize<br />
<strong>Kadıköy</strong> ve Taksim’de birer ev satın alınır ve<br />
dört hisse olarak tescil edilir. Bir de maaş<br />
bağlanmış o dönem. Hâlâ alırım.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 67
Sanat<br />
MEHMET HACIFETTAHOĞLU:<br />
En uzak gelecek,<br />
en yakın geçmişten<br />
daha yakındır<br />
VECDİ UZUN<br />
Türk resim sanatının en önemli simalarını yetiştiren Karadeniz’in Trabzon<br />
kentinde resim serüvenine başlayan, her hamlesiyle izleyicisinde<br />
yeni yaşamlar ve yepyeni sezişleri tetiklemeyi hedefleyen Mehmet Hacıfettahoğlu,<br />
bu sayımızda sayfalarımıza konuk oldu. “En saf ve en duru<br />
haliyle sanat aşktır. Sanatçı ise aşkı yaşamasını bilendir ve yaşatmak<br />
gibi bir derdi de yoktur” mesajı veren Hacıfettahoğlu ile röportajımızın<br />
detayları için buyurun...<br />
Kendinizden, sanat ve yaşam sürecinizden bahseder misiniz?<br />
1978 yılında Trabzon’da doğdum. Lisans eğitimimi Karadeniz Teknik<br />
Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nde, yüksek lisansımı Atatürk<br />
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde tamamladım.<br />
Çocuk yaşlarda renklere olan ilgim ve malzemelere biçim verme merakım,<br />
bugün içinde bulunduğum sanat serüveninin ilk habercisiydi.<br />
Başlangıç itibariyle sahip olduğum heyecanı bugün de aynı tazeliği ile<br />
taşımaktayım. Sanat eğitimciliğimin yanında kendi atölyemde resim ve<br />
heykel dallarında çalışmaktayım.<br />
Resim-Heykel Sanatçısı Mehmet Hacıfettahoğlu kimdir?<br />
Doğası ve insanı güçlü bir devinim içinde olan hırçın Karadeniz’in üzerimde<br />
bıraktığı etkilerle kendi iç dünyamın birikimlerini kendime has,<br />
kendime özgü bir dil ile ifade etmeye çalışan bir sanat yolcusuyum. Bu<br />
yolda giderken hem resimde hem de heykelde gerçeküstü bir anlayışla<br />
izleyiciye ulaşmaya çalışan estetik ve felsefe anlayışı içindeyim.<br />
Resim ve heykelde temalarınızı belirlerken<br />
nelerden besleniyorsunuz?<br />
Bir sanat yolcusu olarak yaşadığım çevreden ve içinde bulunduğum<br />
kültürden etkilenmemek imkânsız. Üzerinde yaşadığım coğrafya, hem<br />
bölgesel hem de ulusal anlamda köklü bir tarihin ve derin bir kültürün<br />
izlerini taşımaktadır. Bunların sanatçı üzerindeki etkileri ve bu etkilerin<br />
düşsel dünyasıyla yoğrulmasıyla temaları kendiliğinden ortaya çıkarır.<br />
Bireysel olarak temalarımı belirlerken iç içe olduğum imgeleri gerçekçi<br />
olarak ele alıp, kendimce gerçek üstü bir boyuta taşırım.<br />
68 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sanat<br />
Resminizi nasıl özetleyebiliriz?<br />
Resimlerinizde vermek istediğimiz mesaj<br />
nedir? Renkleriniz ve uyumla ilgili ne<br />
söyleyebilirsiniz?<br />
Benim resmim, sadece resim değildir aslında.<br />
Olanı kopya etmek hiç değildir. Sanatçı,<br />
her hamlesiyle yeni yaşamlar ve yepyeni<br />
sezişleri tetiklemiyorsa izleyicisinde, işini<br />
eksik yapıyordur. Resim; olmayana ulaşma,<br />
bir yerde olanın da sınırlarını aşarak yeni bir<br />
insan yaratmanın, yeni bir doğa keşfetmenin,<br />
eskiye köprü kurmanın yanında<br />
geleceğe şekil vermenin adıdır.<br />
Çalışmalarımda modernizmin dayanılmaz<br />
cazibesine gelenek ve yerelliğin natürelliğini<br />
her zaman feda etmeye çalıştım.<br />
Çünkü modernizm, dayandığı temel ilkeler<br />
itibariyle tek başına yürünecek bir yol gibi<br />
gelmiyor bana. Bu yolda ancak toplumsal<br />
bir gerçek olan ritüeller, kültürel devinim ve<br />
yerel projektörler eşlik ederse yürünebilir<br />
gibi geliyor. Renklere ve uyuma sıra gelince,<br />
bunun için özel bir çabam yok. Bir yandan<br />
var olanın, diğer yandan var olmasını istediğimiz<br />
şeylerin en saf haliyle yansımasıdır.<br />
Ben olmamda ve kimliğimin oluşmasında<br />
gelenek ve göreneklerin yanında var<br />
olduğum toplumun milli-manevi, sosyal,<br />
kültürel değer yargılarını özümseyerek; Türk<br />
kültür ve sanatını evrensel değerler doğrultusunda<br />
yaşarken, aynı zamanda yaptığım<br />
işle ona katkı sunmak büyük önem arz<br />
etmiştir.<br />
Bir ressam olarak, özellikle taşrada<br />
yaşayan bir sanatçı olarak yaşadığınız<br />
sıkıntılar nelerdir?<br />
Coğrafyamızın mevcut nüfusuna oranla<br />
yetiştirmiş olduğu sanatçı sayısının yüzdesinin<br />
yüksek olması, her dönem dikkat<br />
çekmiştir. Sanatçının yetişmesinde taşranın<br />
önemli bir etken olmadığı, yıllardır yaşanan<br />
bu gerçekle algılanmaktadır. Ancak sanatın<br />
pazarı konusunda İstanbul dışında tüm<br />
Anadolu’nun taşra kabul edilmesi mümkündür.<br />
Günümüz teknolojisi ve iletişiminin<br />
sağlamış olduğu imkânlar, sanatçının<br />
önemli sanat merkezlerine ulaşmadaki<br />
birçok zorluğu kısmen de olsa ortadan kaldırmaktadır.<br />
İletişim ve ulaşımda sağlanan<br />
gelişmeler sonucunda sanat etkinliklerimin<br />
önemli kısmı İstanbul’da gerçekleşmektedir.<br />
İstanbul’daki önemli galerilerde çok<br />
sayıda sergilere katılmış olmam nedeniyle<br />
İstanbul sanat piyasası tarafından da tanınmaktayım.<br />
Yurt dışındaki etkinlikleri anlatır mısınız?<br />
Hem bireysel hem de bağlı bulunduğum sanat<br />
kurumları vesilesiyle yurtdışında zaman<br />
zaman sanatsal etkinliklere katılıyorum.<br />
Geçtiğimiz günlerde ABD Miami’de, Almanya<br />
Dortmund’da, İtalya Forli’de ve Fransa<br />
Paris’te uluslararası dört ayrı etkinlikte yer<br />
aldım. Hem ulusal hem de uluslararası etkinliklerde<br />
mümkün oldukça seçici olmaya,<br />
tanıtımımı artırmaya ve sanatımız adına<br />
kazanım sağlayabilmeye çalıştığım için, etkinliklere<br />
katılmayı tercihimde bu hususlara<br />
dikkat etmekteyim.<br />
Bir sanatsever, diğer ressamların<br />
çalışmaları varken sizin resminizi<br />
neden alsın? Alınca da farkını nasıl<br />
anlayabilsin?<br />
Bilinmelidir ki; “En uzak gelecek, en yakın<br />
geçmişten daha yakındır.” Tarih öyle ya da<br />
böyle bizi birçok değişimin ve gelişimin<br />
tanığı etmiştir. Geçmişi unutmadan daima<br />
geleceğe baktım, geçmişten bugüne-bugünden<br />
geleceğe köprü kurmaya çalıştım.<br />
Başka birinin başlattığı başlangıcın devamı<br />
değil, kendi içimde ve kendim için yarattığım<br />
bir devama başlangıç olmayı hedef<br />
olarak belirledim. Bu ilkeler doğrultusunda<br />
yaptığım çalışmaları, bilinçli bir sanat<br />
alıcısının tercih ettiğini düşünüyorum.<br />
Benim resmimin kendime ait bir anlatım<br />
dili bulunmaktadır. Birilerinin mobilyalarının<br />
veya perdelerinin rengine uyuyor<br />
diye benim resmimi almaları yerine, bu<br />
dili anlayan bir sanatseverin duvarında<br />
bulunmasını tercih ederim.<br />
Özgünlük konusunda düşünceleriniz nedir?<br />
Her sanatçının kendine has bir duruşu<br />
olmalı ve bakmakla görmek arasındaki farkı<br />
görebilmelidir. Sanatçının ortaya koyduğu<br />
sanat anlayışına ilişkin daha önce hiç görülmedik<br />
içerik ve biçimsel nitelikler açısından<br />
başka sanatçıların yaptıklarından farklılığı<br />
yanında, sanatçının yaratım tarzının farkını<br />
ortaya koyması ve tüm bunları yaparken<br />
alabildiğince özgün olması önemlidir. Bu<br />
özgün olma durumu, hem bireysel hem de<br />
kollektif mücadeleler için çok önemli bir<br />
güç merkezi oluşturur.<br />
Karadeniz’de, özellikle Trabzon’da neden<br />
bu kadar çok sanatçı yetişmektedir?<br />
Yaratma sürecini kişisel özelliklere bağlı<br />
bir kavram olarak ele alırsak, kişinin içinde<br />
bulunduğu bir toplumun yaratıcı insan<br />
varlığının oluşumu, birçok etkene bağlıdır.<br />
Bölgenin karakteristik arazi yapısı, iklimi,<br />
sosyo-kültürel çeşitliliği, kişinin gelişimindeki<br />
genetik kodlamalar, bölge insanının yaşam<br />
tarzının en belirgin örneği olan “bireysel hareket<br />
etme” ve “yaratıcı düşünme” kabiliyeti,<br />
birçok alanda olduğu gibi sanat alanında de<br />
önemli figürlerin yetişmesinde etkin olarak<br />
gözlemlenebilir. Bir sanatçının elbette yetişmesi<br />
ve isim yapması için ilgilendiği alanda<br />
eğitim süreciyle desteklenmesi gerekmektedir.<br />
Bu da bölge insanın eğitime verdiği<br />
değerle paraleldir. Bölge insanının yaratıcı<br />
düşüncesi ve yaşam tarzı olan kendine<br />
özgün ve bireysel hareket etme alışkanlıkları,<br />
sanatın her dalı için önemli figürlerin ön<br />
plana çıkmasını sağlamaktadır.<br />
Bu etkenlerin yanı sıra tarihsel, kültür-sanat<br />
ve ticaretin merkezi olma, farklı inanç ve<br />
kültürlerin harmanlandığı bir coğrafyada<br />
bulunmak ve en önemlisi var olmak için<br />
‘bireysel’ mücadele içinde yaşama alışkanlığının<br />
yaratıcı insan tiplerinin gelişiminde<br />
etkili olduğunu söylemek mümkündür.<br />
Trabzon’un “Ressamlar Şehri” olarak ön<br />
plana çıkması ve Türk resim sanatının en<br />
önemli simalarını yetiştirmesi üzerine ciddi<br />
araştırmalar yapılması gerekir. Bir sanatçı<br />
veya ressam genel karakteri olan yaratıcı ve<br />
özgün insan karakteri, bölgenin genel insan<br />
yapısında gözlemlenebilen en belirgin<br />
özelliktir diyebiliriz.<br />
Karadenizli sanatçılarla kurduğunuz<br />
‘ARTTRIO’ adlı üçlüyü ve bu tür<br />
sanatçı gruplarının sanata katkısını<br />
anlatır mısınız?<br />
“Arttrio”, klasik manada sanat grupları veya<br />
bir sanat akımı etrafında buluşan sanatçılar<br />
gibi ortak bir sanat anlayışının uygulanması<br />
için bir araya gelmemiştir. Sanatçı<br />
dostlarım Mümin Candaş ve Orhan Zafer ile<br />
birlikte oluşturduğumuz Arttrio; sanatsal ve<br />
kültürel etkinliklerin yapılması, yaşatılması<br />
ve desteklenmesinin yanı sıra birbirine<br />
destek olma, kendimize üçüncü bir göz<br />
olarak eleştirel ve yapıcı bakma, gözetme<br />
anlayışı üzerine temellendirilmiştir. Uzun<br />
zamandır yerel ve ulusal etkinliklerde bu<br />
anlayışla ortak hareket etmekteyiz. Bu<br />
birlikteliği isimlendirme ve ortak etkinlik<br />
yapma anlayışıyla “Arttrio Sanat Üçlüsü”<br />
olarak bireysel etkinliklerimiz yanında ortak<br />
etkinliklerde bu isimle sanat dünyamızın<br />
karşında olacağız. İlk etkinliğimizi de<br />
“Alegori” ismiyle Sanko Sanat Galeri’sinde,<br />
ikincisini ise Vagabond Gallery’de çok yakın<br />
tarihte gerçekleştirdik.<br />
Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />
Sanata verdiği destek için <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />
Dergisi’ne teşekkür ederim.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 69
Geçmişten Geleceğe<br />
‘<br />
Mario Levi’den<br />
BİR CUMA RÜZGÂRI<br />
KADIKÖY’<br />
PINAR BALTACI<br />
Tarihe tanıklık etmiş bir kent olan İstanbul’u<br />
anlatırken, ona bu tanıklıkta daima yol arkadaşlığı<br />
eden <strong>Kadıköy</strong>’den bahsetmemek<br />
tarihi yanıltmak olur kuşkusuz... Bu yol arkadaşlığında<br />
İstanbul’u yazan birçok değerli<br />
kalemin <strong>Kadıköy</strong>’de yaşamış ve hâlâ yaşıyor<br />
olmasının payı büyük... Sayfalarımız bu<br />
defa tarihe not düşen bir <strong>Kadıköy</strong> duayeni<br />
Mario Levi için aralanıyor. Yepyeni <strong>Kadıköy</strong><br />
kitabıyla, okuyucuyu bir cuma günü <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
misafir ediyor değerli yazar, beni ise<br />
rüzgârlı bir akşamüstü Moda’daki evinde...<br />
Mario Levi ile Moda’dan dünyaya bakıyor,<br />
İstanbul’u konuşuyoruz.<br />
“Neler yapıyor bugünlerde Mario Levi?”<br />
diyerek başlıyorum söze. Oldukça üretken<br />
olan bir yazardan alınabilecek yegâne cevabı<br />
alıyoruz: “Bugünlerde işini ciddiye alan<br />
her romancı gibi yeni bir roman yazıyorum.”<br />
Levi’nin <strong>Kadıköy</strong> üzerine yazdığı son romanı<br />
‘Bir Cuma Rüzgârı <strong>Kadıköy</strong>’, esasında 7<br />
cilt olarak hazırlanacak bir serinin ilki...<br />
İstanbul’un başka semtlerinde geçecek<br />
serinin diğer kitapları ise neredeyse hazır:<br />
“Sırada Şişli kitabı var. Ardından onu Eminönü<br />
ve Beyoğlu kitapları izleyecek. Bunlar<br />
hazır olanlar... Kalan üç kitap ise Adalar,<br />
Suriçi yani Balat, Ayvansaray ve Anadolu<br />
Yakası’nın Boğaz şeridinde geçecek. Ancak<br />
bu kitapların hiçbiri birbirinin devamı değil,<br />
hepsinde bambaşka hikâyeler var. Devamlılık<br />
sadece insan öyküleri üzerine, karakterler<br />
tamamen farklı. İstanbul, tarihi dokusu<br />
olan derin bir şehir... Bu anlamda okuyucu,<br />
insan hikâyeleri aracılığıyla İstanbul’a da<br />
şahitlik edecek.”<br />
GİTMEYİ DEĞİL, KALMAYI SEÇEN<br />
KARAKTERLER<br />
‘Bir Cuma Rüzgârı <strong>Kadıköy</strong>’, tek bir cuma<br />
günü sabahın erken saatlerinden gece geç<br />
saatlere kadar <strong>Kadıköy</strong>’ün farklı hikâyelerine<br />
doğru bizleri bir yolculuğa çıkarıyor.<br />
Farklı yaş, inanç ve dinlere sahip bu insanlar,<br />
hayata aynı semtten ama bambaşka pencerelerden<br />
bakıyor. Mario Levi, şöyle anlatıyor<br />
kitapta yer alan karakterleri: “Okuyucu<br />
bir yandan yaşlanmış eski bir kemancının<br />
hayatına tanıklık ederken, öte yandan 50’li<br />
70 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Geçmişten Geleceğe<br />
yaşlarda işini kaybetmiş bir bankacının<br />
yaşadığı bunalımı görüyor. Diğer taraftan,<br />
yaşlanmış ve ordudan atılmış bir deniz subayına<br />
dönüyor gözler, oradan da Bursa’dan<br />
İstanbul’a gelmiş genç bir kadının hayata<br />
tutunma çabası... Daha ötede bir dövmeciyi<br />
tanıştırıyorum sizlerle, yönümüzü biraz<br />
çevirince işinde başarılı olmuş ama kızıyla<br />
problemlerini bir türlü aşamayan bir kadının<br />
hayatına tanıklık ediyorsunuz. Farklı statüde<br />
olan bu insanlar, yaralarını sarmak için sıkı<br />
sıkı tutunuyor hayata. Hiçbiri yaşam mücadelesinden<br />
kaçmış ve kaybetmiş karakterler<br />
değil. Hayata tutunuyor ve kendilerini var<br />
etmek için bir çaba gösteriyorlar. Bazen de<br />
kendileri için o kadar anlamlı işler yapıyorlar<br />
ki, bu yaralarıyla yaşamayı da öğreniyorlar.<br />
Kısacası gitmeyi değil, kalmayı seçmişler.”<br />
“KADIKÖY’DE KOZMOPOLİT<br />
BİR YAPI HÂKİM”<br />
Kendisini bir <strong>Kadıköy</strong> aşığı olarak tanımlayan<br />
Mario Levi’ye göre; “<strong>Kadıköy</strong> topyekûn aydın<br />
bir semt... Gerçek <strong>Kadıköy</strong>lüleri kesinlikle<br />
aydın insanlar olarak tanımlıyorum. Ve<br />
ayrıca <strong>Kadıköy</strong>’e gelenler de bu havaya uyum<br />
sağlıyor. Uyum içinde olmayıp, burayı sevmeyenin<br />
gelmesi de mümkün değil zaten. ‘<strong>Kadıköy</strong>lü<br />
olmak’ diye tabir edilen bir <strong>Kadıköy</strong>lülük<br />
kimliği var kesinlikle. Aydın, duyarlı ve<br />
hatta romantik insanlar <strong>Kadıköy</strong>lüler... Tüm<br />
bu özelliklerde <strong>Kadıköy</strong>’ün eski bir yerleşim<br />
yeri olmasının ve kozmopolit yapısının da<br />
payı oldukça büyük. Farklı inanç ve görüşteki<br />
birçok insanı bağrında taşıyabilmiş. İstanbul’un<br />
bugün en aydın semtleri ve ilçeleri,<br />
geçmişinde mutlaka kozmopolit bir yapı olan<br />
bölgelerdir. Şişli, Beşiktaş ve Beyoğlu’nu da<br />
bu anlamda örnek gösterebiliriz.”<br />
“KÜLTÜR SANAT FAALİYETLERİ<br />
DAHA DA ARTMALI”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de son yıllarda giderek artan kültür-sanat<br />
faaliyetlerini de değerlendiren Levi,<br />
bu anlamda dergimize şunları aktarıyor: “<strong>Kadıköy</strong>’de<br />
çok fazla kültür-sanat faaliyeti var<br />
ve bence dahası da olmalı. Çünkü <strong>Kadıköy</strong><br />
bunu kaldırır. Bildiğim kadarıyla bugünlerde<br />
irili ufaklı 50’den fazla tiyatro topluluğu<br />
bulunuyor. Tiyatronun uzun bir kriz sürecinin<br />
ardından yeniden <strong>Kadıköy</strong>’de canlandığını<br />
görmek beni mutlu ediyor. Bunun yanında<br />
çok fazla sanat galerileri ve kitap kafeler<br />
açıldı. Hepsi önemli gelişmeler... Festival<br />
sayıları daha da artabilir. <strong>Kadıköy</strong>lüler olarak<br />
yenilikleri merakla bekliyoruz.”<br />
“BİZ BİR GÖÇ ÜLKESİYİZ”<br />
Diğer taraftan yepyeni bir kitap dizisine<br />
daha başlayan Mario Levi, bu yeni kitabında<br />
16. yüzyılda İspanya’dan İstanbul’a göçü anlatıyor.<br />
“Çok seviyoruz biz göç hikâyelerini<br />
değil mi?” diye giriyorum araya, “Evet” diyor<br />
Levi: “Seviyoruz, çünkü biz bir göç ülkesiyiz.<br />
İstanbul’da üç kuşaktır yaşayan her ailenin<br />
tarihinde mutlaka bir göç hikâyesi vardır.<br />
Kafkasya, Rumeli, Anadolu hiç fark etmez.<br />
Başka bir yere ait olan insanlar, İstanbul’a<br />
girdi yüzyıllar boyunca. Hâlâ da devam ediyor<br />
bu süreç. Tarihe baktığımızda İstanbul<br />
sadece Türkiye’den değil, dünyanın birçok<br />
ülkesindeki insanları kabul ederek bağrına<br />
bastı. Bu yüzden göç hikâyelerini seviyoruz,<br />
ruhlarımıza hitap ediyor. Mesela bugünlerde<br />
çok sayıda Suriyeli göçmeni ağırlıyoruz.<br />
Yıllar sonra da onların hikâyelerini yazacak<br />
birileri mutlaka çıkacaktır.”<br />
“BİR TEK İSTANBUL YOK”<br />
Son olarak İstanbul kent kimliğini konuşuyoruz.<br />
“Herkesin biraz kafası karışık bu konuda<br />
malum, İstanbul’un da dâhil” diyor ve<br />
bırakıyorum sözü Mario Levi’ye: “İstanbul’un<br />
kafasının karışık olmasının temel nedeni, bir<br />
tek İstanbul’un olmaması. İstanbul diye bir<br />
şehir var, evet ama içine girdiğinizde birden<br />
çok İstanbul olduğunu görüyorsunuz. Her<br />
semtte de bambaşka dünyalar var. Bugün artık<br />
homojen bir İstanbul kimliğinden bahsetmek<br />
hiç kolay değil. Bu sebeple şartları çok<br />
fazla zorlamamak gerektiği kanaatindeyim.<br />
Farklılıkları olumsuz olarak değerlendirmiyorum<br />
ama bana kalırsa güzel bu yapı... Herkes<br />
kendisine uygun hayat görüşü, siyasi yapısı<br />
gibi faktörleri göz önünde bulundurarak<br />
bazı semtleri seviyor ve oralarda kendine bir<br />
yaşam kuruyor. Benim aşık olduğum İstanbul’un<br />
en güzel semti olarak nitelendirdiğim<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü sevmeyenler çok. Ben de Fatih’i<br />
sevmiyorum mesela. Saygılı olmak lazım...<br />
Bunun yanında yeni İstanbul’u da bir türlü<br />
sevemiyorum. Hani şu büyük büyük plazaların<br />
dikildiği yeni semtler... Mecbur olmadıkça<br />
yaşamam sanırım oralarda. İşte İstanbul’un<br />
kafası bu yüzden çok karışık, böyle de devam<br />
edecek gibi gözüküyor.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 71
Eğitim<br />
Kız yüzme Takımı<br />
Saint-Joseph Lisesi’nden<br />
beş spor dalında<br />
BÜYÜK BAŞARI<br />
İstanbul Saint-Joseph Fransız Lisesi; basketboldan atletizme,<br />
jimnastikten okçuluğa, yüzmeden karateye kadar birçok spor<br />
branşında antrenmanlarına devam eden 21 okul takımı ile<br />
önemli başarılara imza atmayı sürdürüyor. <strong>2019</strong> yılının başlangıcından<br />
bu yana yüzme, ritmik cimnastik, eskrim, hentbol<br />
ve yelken yarışlarında başarısından söz ettiren lise, sporcu<br />
öğrencileriyle toplamda 3 kupa ve 29 madalyanın sahibi oldu.<br />
Yüzmede 50 metre ve 100 metre serbest yarışmalarda Türkiye<br />
birincisi Selen Özbilen olurken, Zehra Duru Bilgin ise 100 metre<br />
kelebek branşında Türkiye ikincisi ünvanını aldı. İstanbul<br />
Okullar Arası Ritmik Cimnastik Yarışması il müsabakalarında<br />
ikinci olan hazırlık sınıfı öğrencisi Lara Camgözoğlu, bu sonuç<br />
ile Türkiye Şampiyonası’na gitmeye hak kazandı. Öte yandan,<br />
lisenin eskrim takımında görev alan ve uzun zamandır bu<br />
sporla ilgilenen Maya Ataç Kurtulmuş; çeyrek, yarı final ve final<br />
maçlarından başarıyla çıkarak, kılıç dalında İstanbul birinciliğine<br />
imza attı. Bununla birlikte, 2013-2014 eğitim-öğretim<br />
yılından bu yana okulda faaliyet gösteren Yelken Takımı’ndan<br />
9. sınıf öğrencisi Oytun Erdoğan, İstanbul ikinciliğine adını<br />
yazdırırken, aynı branşta hazırlık sınıfı öğrencisi Demir Çöte de<br />
İstanbul dördüncülüğüne layık görüldü.<br />
Irmak Okulları’ndan<br />
dünya başarısı<br />
Amerika ve Kanada başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinden<br />
11. sınıf öğrencilerinin katıldığı “Math League High School Contest”<br />
yarışmasında Irmak Lisesi öğrencisi Berkan Doruk Eke, dünya sekizincisi<br />
oldu. “Math League” yarışması, Amerika ve Kanada başta gelmek<br />
üzere dünyanın birçok ülkesinde uygulanan bir matematik yarışması.<br />
Öğrencilerin İngilizce ve matematik becerilerini ölçen, kendilerini<br />
diğer ülkelerdeki öğrencilerle kıyaslama fırsatı sağlayan ve 6 etaptan<br />
oluşan “Math League High School Contest” sınavına yaklaşık 100 bin<br />
öğrenci katılıyor.<br />
STUDENT WITH A PERFECT SCORE<br />
Irmak Okulları 11. sınıf öğrencisi Berkan Doruk Eke, bu sınavda<br />
okulunu başarıyla temsil ederek tüm soruları cevapladı ve “Student<br />
With a Perfect Score” listesinde yer alarak dünya sekizincisi oldu.<br />
Irmak Okulları, bu büyük başarıyı getiren öğrencisiyle ve kendisine bu<br />
süreçte rehberlik eden öğretmenleriyle haklı bir gurur duyuyor.<br />
Şampiyon İstanbul<br />
<strong>Kadıköy</strong> Lisesi!<br />
Maya Ataç Kurtulmuş<br />
Oytun Erdoğan ve Demir Çöte...<br />
Lara Camgözoğlu<br />
NUSRET KARACA<br />
<strong>Kadıköy</strong> Kaymakamlığı ve <strong>Kadıköy</strong> İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü; kültürel,<br />
sanatsal, bilimsel ve sportif etkinliklerini hız kesmeden sürdürüyor.<br />
Gençlerin yeteneklerinin gelişimine katkı sağlayan ve zararlı<br />
alışkanlıklardan uzak tutan projeleri hayata geçirmeyi hedefleyen kurumlar,<br />
geçtiğimiz günlerde <strong>Kadıköy</strong> Spor Şenlikleri’ni gerçekleştirdi.<br />
Şenlik kapsamında düzenlenen Liseler Arası Basketbol Şampiyonası’nda<br />
İstanbul <strong>Kadıköy</strong> Lisesi Kız Basketbol Takımı, rakiplerini mağlup<br />
ederek <strong>Kadıköy</strong> şampiyonu oldu. Koçluğunu okulun beden eğitimi öğretmenlerinden<br />
Elif Arifağaoğlu’nun üstlendiği takımı şampiyonluğa şu<br />
öğrenciler taşıdı: İrem Ünlü, Pelin Ünlü, Sudenaz Bingöl, Gizem Yıldız,<br />
Doğa Tok, Ceren Bozkurt, İlayda Bekdemir, Ceren Daşdemir.<br />
72 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Ressm ve fotoğraf sanatında usta ssmlerden profesyonel eğğttmler alabbllr,<br />
kenddnnzz bu konuda gellşttrebbllrssnnz...<br />
Caddebostan Mah. Bağdat Cad. Köksal Apt. No: 317 Kat: 3 Daare: 7 <strong>Kadıköy</strong> - İstanbul / Turkey<br />
Tel: +90 216 356 10 07<br />
Gsm: +90 533 165 49 70 E- Maal: nfo@jasmmnearthouse.com
Eğitim<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de<br />
TÜRKAN ŞORAY<br />
COŞKUSU<br />
CENAY TOPRAKKAYA<br />
Yeşilçam’ın sultanı Türkan Şoray, <strong>Kadıköy</strong><br />
Halk Eğitim Merkezi’nde sevenleriyle<br />
buluştu. <strong>Kadıköy</strong> İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü<br />
tarafından düzenlenen “<strong>Kadıköy</strong> Eğitim<br />
Atölyeleri Gençlik Buluşmaları” kapsamında<br />
“Gönüllerden Tuvallere Türkan Şoray” isimli<br />
serginin açılışını yapan Şoray’ı görmek isteyen<br />
hayranları, adeta birbirleriyle yarıştı.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Kaymakamı Dr. Mustafa Özarslan<br />
ve <strong>Kadıköy</strong> İlçe Milli Eğitim Müdürü<br />
Sadık Aslan’ın da hazır bulunduğu etkinlik<br />
kapsamında <strong>Kadıköy</strong> Halk Eğitim Merkezi<br />
Tiyatro Topluluğu, Türkan Şoray’ın oynadığı<br />
üç farklı filmi tiyatroya uyarlayarak sahnede<br />
sergiledi. Büyük bir keyifle oyunları izleyen<br />
ve zaman zaman duygusal anlar yaşayan<br />
Türk sinemasının unutulmaz ismi, ardından<br />
gençlerle buluşarak kendisi adına açılan<br />
sergiyi ziyaret etti.<br />
“ÖLENE KADAR KALBİMDESİNİZ”<br />
Keyifli organizasyon için yetkililere teşekkürlerini<br />
ileten ve sergiyi çok beğendiğini<br />
dile getiren Türkan Şoray; “Bütün kursiyerlerin<br />
sanatkâr ellerinden öpüyorum. Her<br />
eser gerçekten kalpten yapılmış. Bugün<br />
meslek hayatım boyunca unutmayacağım<br />
bir gün daha yaşıyorum. Sizler ölene kadar<br />
kalbimdesiniz” şeklinde konuştu. Programın<br />
sonunda hayranlarıyla bir araya gelerek<br />
fotoğraf çektiren, imza veren ve sohbet<br />
eden Şoray’a kendisi için yapılan tablolar,<br />
eser sahipleri tarafından hediye edildi.<br />
Otizme pedal çevir<br />
PINAR BALTACI<br />
Hamit İbrahimiye Özel Eğitim Uygulama<br />
Okulu, Dünya Otizm Farkındalık Ayı’na<br />
özel dört farklı etkinliğe imza attı. Otizm<br />
spektrum bozukluğu olan bireylere yönelik<br />
toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla<br />
organize edilen etkinlikler arasında ‘Otizme<br />
Pedal Çevir’ bir hayli ilgi gördü.<br />
Çocuklar, okul öğretmenleri ve velilerin<br />
katıldığı etkinlik kapsamında Selamiçeşme<br />
Özgürlük Parkı’nda bisiklet turu atıldı.<br />
Projenin olgunlaşma sürecinde bisiklet<br />
kullanmayı öğrenen 34 çocuk ve öğretmenler,<br />
park içerisinde otizme farkındalık<br />
yaratmak adına balonlar ve özel hazırlanan<br />
tişörtlerle turladı. Etkinliğe ilişkin gazetemize<br />
açıklamalarda bulunan Özel Eğitim<br />
Öğretmeni Nurullah Aybar; “Otizm spektrum<br />
bozukluğu olan bireye bisiklet sürme<br />
becerisi kazandırmak, birey için ekstra bir<br />
hareket sağlar. Sedanter yaşamdan biraz<br />
da olsa uzaklaşan otizmli bireyin davranışlarında<br />
önemli ölçüde değişimler sağlanır.<br />
Bu çocuklar<br />
bisiklet sürme<br />
becerisini<br />
kazanırken kas<br />
koordinasyonları,<br />
ince motor,<br />
kaba motor<br />
becerileri gelişir ve refleksleri artar” bilgilerini<br />
vererek, projenin gelişme sürecini şu<br />
sözlerle anlattı:<br />
BİSİKLET KULLANAN ÇOCUKLARDA<br />
DEĞİŞİM OLUMLU YÖNDE<br />
“Bisiklet kullanan otizmli çocuklar, psikolojik<br />
olarak başarı duygusunu tadar ve kendileri<br />
hakkında olumlu benlik duygusu geliştirir.<br />
Bu durum da özellikle ergenlik dönemlerini<br />
daha sağlıklı yaşamalarını sağlar. Bizler de<br />
bir grup öğretmen olarak ‘Otizme Pedal<br />
Çevir’ projesini okulumuzda hayata geçirdik.<br />
Proje kapsamında bisiklet kullanmayı<br />
öğrenen ve bunu düzenli bir aktiviteye dönüştüren<br />
çocuklarımızda olumlu değişimler<br />
gözlemledik. Bu gözlemler sonucunda çalışmanın<br />
devamına karar verildi. Şu an bisiklet<br />
kullanmayı öğrenen çocuk sayısı 34’e çıktı.<br />
Bugün de bu farkındalığı artırmak adına<br />
çocuklarımızla parkta keyifle turladık.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 75
Kişisel Gelişim<br />
Bilginin izinde özgün bir mekân:<br />
UMAY BİLİM,<br />
SANAT VE YAŞAM<br />
MERKEZİ<br />
PINAR BALTACI<br />
2017 yılında kendi deyimleriyle “Anka Kuşu misali küllerinizden<br />
doğup, olanı olduğu gibi kabul ederek içinizde varolan<br />
‘Ben’e ulaşmak üzere yürüdüğünüz yolculukta, sizlere doğru<br />
bilginin asistanlığını yapmak için” kurulan Umay Bilim, Sanat<br />
ve Yaşam Merkezi, kısa süre içerisinde gerek eğitmenleri<br />
gerekse müdavimleri ile kocaman bir aile olmayı başardı.<br />
Çeşitli etkinlikler, atölyeler ve üretimlerin yer aldığı merkezin<br />
kurucusu, Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu Profesyonel<br />
Koç Mehtap Kurbanzade ile bir araya geldik.<br />
“Bilinçli bir şekilde aldığınız bilgiyi içselleştirmek, kendinize<br />
özgü, özgürce kullanıp, hem size hem de herkese katkısı<br />
olacak şekle dönüştürmek ve bunları paylaşınca ortaya çıkarabileceğiniz<br />
yeni dünyayı görmek ister misiniz?” sloganıyla<br />
yola çıkan Umay, Mehtap Kurbanzade’nin kendi yolculuğunda<br />
deneyimlediği birçok farklı alandaki atölye çalışmalarıyla<br />
sizi, hayatlarınıza kendi imzanızı atmaya davet ediyor.<br />
MEHTAP KURBANZADE’DEN KOÇLUK SEANSLARI<br />
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay<br />
Bilimleri Bölümü’nde okuduktan sonra İç Mimarlık eğitimi<br />
alan Kurbanzade, merak duygusuyla çıktığı iç yolculuğunda<br />
doğru soruları sorarak, birçok farklı alanda 20’ye<br />
yakın eğitimi harmanladığı Umay Bilim, Sanat ve Yaşam<br />
Merkezi’nde hayata geçirmiş. Şöyle devam ediyor Mehtap<br />
Kurbanzade’nin hikâyesi:<br />
76 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Kişisel Gelişim<br />
“Uzun yıllar aile işimizle ilgilendim. O süreçlerde<br />
çocuklarım çok küçüktü, hayatımın büyük<br />
kısmını onların bakımına ayırdım. Fakat<br />
hayatımda bir eşik, kırılma noktası yaşadım<br />
ve eşimi kaybettim. Herkesin hayatında bir<br />
kırılma anı oluyor. Benim de kendime yolculuğum<br />
böyle başladı. Sormaya ve sorgulamaya<br />
başladım. Bilim alanında okumuştum<br />
zaten, bu kez kendimi sanata verdim. Sanat<br />
Tarihçi ve Heykeltıraş Arşo Kasparyan’ın<br />
sanat tarihi derslerine ve heykel atölyesine<br />
katıldım. Cam Ocağı Vakfı’nda Frantisheck<br />
Janak ve Chad Holliday kalıpla şekillendirme,<br />
Marc Ditzler füzyon cam ve Vladimir<br />
Klein soğuk cam şekillendirme atölyelerinde<br />
teknik dersler aldım. Aynı dönemde Ressam<br />
Valerie Çelebi’den desen dersleri aldım. Böylelikle,<br />
sanatın ve bilimin de içinde olduğu<br />
kendi yaşam yolculuğuma devam ederken,<br />
bütünsel bakış açısıyla kurduğum Umay<br />
Bilim, Sanat ve Yaşam Merkezi’nde 2013<br />
yılında aldığım ICF Erickson Koçluğu Eğitimi<br />
ve 15 yıldır deneyimlediğim rüya analizinin<br />
iyileştirici gücüyle harmanladığım koçluk<br />
seanslarına devam ediyorum.”<br />
‘UMAY’, CESARETLİ<br />
DÖNEMLERİN ÜRÜNÜ<br />
İlgilendiği tüm alanlarda yolculuğuna<br />
merak duygusunun büyüsüyle başlayan<br />
Kurbanzade; “Hayatımın bir döneminde<br />
Doç. Dr. Psikiyatr Nusret Kaya ile tanıştım.<br />
Bu tanışma sonucunda rüya analizlerinin<br />
hayatımda önemli bir yeri oldu. Rüyalarımız<br />
bize atalarımızdan kalan bazı genetik<br />
unsurların habercisi olabiliyor. Rüya analizi<br />
seanslarımız ile bu anlamda yeni kapılar<br />
aralıyoruz. Bunun yanında çok sayıda<br />
kişisel gelişim eğitimlerine de katıldım. İşin<br />
özünde her zaman merak etmek ve soru<br />
sormak vardı. Sorulara cevaplar ararken<br />
bazı kapılar açıldı, bazıları ise tamamen<br />
kapandı. Böyle eleme usulü ile ilerledim<br />
yaşamımda. Çünkü bir şeyleri seçebilmek<br />
için öncelikle bilgi sahibi olabilmek gerekiyor.<br />
Bilgin yoksa seçemiyorsun. Cesaretli<br />
davrandım ve sonuçlarını aldım. Umay da<br />
bu cesaretli dönemlerin ürünü olarak çıktı<br />
ortaya” diyor.<br />
“SANAT BENİ ÇOK GÜÇLÜ YAKALADI”<br />
Bütün yolculuğu boyunca çok farklı alanları<br />
deneyimleyen Mehtap Kurbanzade,<br />
bireyin farkındalığını geliştirecek en önemli<br />
unsurları Umay’a taşımayı başarıyor:<br />
“Kendimin deneyimleyip faydasını görmediğim<br />
hiçbir eğitim yok bu çatı altında.<br />
Çalışmalarımızı üç başlık altında topladık;<br />
Bilim, Sanat ve Yaşam... Bunların hiçbiri<br />
birbirinden bağımsız değil. Hayatımdaki<br />
tüm deneyimlerde bilgiyi alarak okudum,<br />
gezdim ve gördüm. Eğitimlere gittim.<br />
Sanat beni çok güçlü bir şekilde yakaladı.<br />
Yaşadığım süreçleri Umay’a taşıdım. Merkezimiz<br />
hem bedene, hem sanata ait, hem<br />
de bilimsel bilgiye hizmet ediyor.”<br />
BİLİMSEL BİLGİNİN IŞIĞINDA<br />
BİRBİRİNDEN FARKLI ATÖLYE VE<br />
ETKİNLİKLER<br />
Umay’ın aynı zamanda hayallerinin de<br />
ürünü olduğunu ifade eden Kurbanzade,<br />
sözlerinin devamında şunları dile getiriyor:<br />
“Bu merkez ilk zamanlarda koçluk eğitimlerine<br />
destek sunmak amacıyla ortaya<br />
çıktı. Hem kendim için hem de diğer koç<br />
arkadaşlarımıza alan yaratmaktı amacımız.<br />
Bugünlerde ise çok çeşitli atölye çalışmalarımız<br />
mevcut. Öncelikle nefes eğitimlerinden<br />
bahsetmek isterim. Çok önemli,<br />
çünkü doğal bebeklik döneminde çok iyi<br />
bildiğimiz nefes almayı büyüdükçe unutuyoruz.<br />
Biz de yapılan her şey, bir nevi bizlerde<br />
var olan bilgileri hatırlamaya dönük.<br />
Felsefe, Okuma, Yaratıcı Yazarlık atölyelerimiz<br />
özellikle en çok tercih edilenlerden.<br />
Kendini bilme, kendin olma yolculuğunda<br />
yanımızda olacak bir psikologumuz var. Bireysel<br />
seanslarımız oluyor. Dileyenler aile<br />
danışmanlarıyla da görüşebiliyor. Bunun<br />
yanında sık sık etkinlikler gerçekleştiriyoruz.<br />
Mesela, masal etkinliklerimizde müzik<br />
eşliğinde çok keyifli vakitler geçiriyoruz.<br />
Hakikati duymak güzel ama bunu masal<br />
eşliğinde hissetmek hepimizde farklı<br />
duyguları uyandırdı. Bunun yanında hem<br />
çocuk hem de yetişkinlere drama eğitimi<br />
veriyoruz.”<br />
YENİ DÜNYAYI GÖRMEK İSTER MİSİNİZ?<br />
İnsan gücünün farkında olarak yola çıktıklarını<br />
ifade eden Mehtap Kurbanzade,<br />
son olarak şöyle sesleniyor <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong><br />
Dergisi okuyucularına: “Kendini, hayatını,<br />
bedenini, dünyayı seven kadınların doğurduğu<br />
çocukların, travmasız hamileliklerin<br />
gücünü ve dünyamızı nasıl iyileştireceği<br />
bilgisini paylaşmalıyız. Umay’la Yaşam<br />
Döngüsü Eğitimleri’nin temelini oluşturan<br />
Bilim, Sanat ve Yaşam üçgeninde zihinsel,<br />
ruhsal ve bedensel öğretiler sunuyoruz.<br />
Artık kendi çekirdeğimize, özümüzdeki<br />
potansiyelimize ulaşmanın zamanı geldi<br />
diyen ve bunun için çalışan öğretilerin<br />
arttığı, bilgiye ulaşımın daha çabuk olduğu<br />
Yeni Çağ’da biz de tek bir soru soruyoruz;<br />
bilinçli bir şekilde aldığınız bilgiyi içselleştirmek,<br />
kendinize özgü, özgürce kullanıp,<br />
hem size hem de herkese katkısı olacak<br />
şekle dönüştürmek ve bunları paylaşınca<br />
ortaya çıkarabileceğiniz yeni dünyayı<br />
görmek ister misiniz?”<br />
Umay Bilim Sanat Yaşam Merkezi<br />
Öncü Sok. Büyükhanlı Konutları<br />
B2 Blok D: 20 Suadiye - <strong>Kadıköy</strong><br />
0216 362 39 40 \ 553 952 39 40<br />
bilgi@umaylayasam.com<br />
“Yeni açtığımız ve çok önemsediğimiz<br />
bir atölye çalışmasından da<br />
bahsetmek isterim. Eğitimlerimize<br />
katılan yetişkin ve genç bireyler,<br />
kendi anne babaları için neler yapabileceğimizi<br />
soruyor. Ben de bir<br />
süredir aklımda olan ‘Başka Pencere’<br />
programını hayata geçirmeye<br />
karar verdim. Başka Pencere +60<br />
yaş üstü için Yoga, Yaratıcı Drama,<br />
Sanat Terapi, Kitap Okuma eğitimlerinin<br />
yer aldığı 1 günlük kamp gibi<br />
bir program. Haftada bir ya da iki<br />
gün sabah 11:00’den akşam üstü<br />
16:00’ya kadar Umay’da bir araya<br />
geliyorlar. Güne sabah yogası ile<br />
başlıyor, kitap sohbetleriyle devam<br />
ediyorlar. Onların yaş grubu için<br />
oldukça kıymetli ve sağlıkları adına<br />
önem taşıyor. Yani, Umay çatısı<br />
altında her yaş grubu için bir eğitim<br />
mutlaka var. Herkesi bekleriz.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 77
Geçmişten Geleceğe<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
“19 <strong>Mayıs</strong>’ın 100. Yılı” Sergisini Halkla Buluşturuyor<br />
“İZMİR’İN DAĞLARINDA<br />
ÇİÇEKLER AÇAR”<br />
(R. SERTAÇ KAYSERİLİOĞLU KOLEKSİYONU)<br />
19 <strong>Mayıs</strong> 1919 günü başlayan Kurtuluş Savaşımız süresince kırmızı beyaz renkleriyle ellerde<br />
sallanan “El Dikimi Türk Bayrakları”, aslında “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar” marşındaki<br />
o açan çiçekler… İşte; o dönemin el dikimi göz nuru bayrakları, R. Sertaç Kayserilioğlu’nun<br />
Fenerbahçe Stadı’nda açılan bu anlamlı sergisine de adını vermekte.<br />
Dönemin El Dikmesi Türk Bayrakları, 1920’<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
CENAY TOPRAKKAYA<br />
Aziz vatanımızın işgalini takiben verdiğimiz “Milli<br />
Mücadele” yıllarında, İşgal Kuvvetleri’ne karşı verdikleri<br />
mücadeleler ve Anadolu’da Ulu Önder Mustafa Kemal<br />
Paşa’nın ordularına silah aktarımında üstlendikleri ulvi<br />
görevleri nedeniyle, “Kuvayi Milliye” ruhunu <strong>Kadıköy</strong>’den<br />
buram buram yansıtmış Fenerbahçe Spor<br />
Kulübü, özgürlük mücadelemizin başladığı “19 <strong>Mayıs</strong><br />
1919’un 100. Yılı”nı anma programı çerçevesinde, “İzmir’in<br />
Dağlarında Çiçekler Açar” isimli çok anlamlı bir<br />
sergiyi Başkan Ali Koç ve Yönetim Kurulu önderliğinde<br />
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda halka açıyor.<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü Tarih Müze ve Arşiv Kurulu Yönetim<br />
Danışmanlığı görevini de sürdüren Dr. R. Sertaç<br />
Kayserilioğlu’nun, “1. Dünya Savaşı, İşgal Dönemi /<br />
İstiklal Savaşı Koleksiyonu” dallarında ulusal ve<br />
78 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Geçmişten Geleceğe<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç, özel<br />
koleksiyonlarını sergi aracılığında kulübü ile<br />
paylaşan Araştırmacı - Koleksiyoner<br />
Dr. R.Sertaç Kayserilioğlu ile.<br />
İşgal Dönemi ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde (1919-1923) kullanılmış objeler sergi vitrinlerinde.<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
uluslararası alanda Altın Madalya ödülleri<br />
kazanmış geniş çaptaki özel koleksiyon,<br />
şanlı ordumuz İzmir’e girerken kırmızı beyaz<br />
renkleriyle ellerde sallanıp “İzmir’in Dağlarında<br />
Çiçekler Açar” marşına konu olan<br />
“El Dikimi Türk Bayrakları” eşliğinde, 16-24<br />
<strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihleri arasında Fenerbahçe<br />
Saracoğlu Stadı 1907 Tribünü iç salonunda<br />
sergileniyor.<br />
Orijinal/asılları ile sergilenen ve 1919-1923<br />
yılları arasında kullanılmış bu objeler<br />
arasında; İşgal Dönemi’ne ait obje ve dokümanlar,<br />
Osmanlı/Türk ve İngiliz, Yunan,<br />
Fransız ordularına ait İstiklal Savaşı’nda kullanılmış<br />
tüfek, tabanca kılıç, süngü, kama<br />
ve benzeri silahlı çarpışma objeler, top<br />
barutu fıçıları, Yunan Ordusu’nun kaçarken<br />
savaş alanında bıraktığı büyük “Cephane<br />
Sandıkları”, 1921-1923 tarih kayıtlı tüfek<br />
mermileri, şarapnel parçaları, havada<br />
çarpışan mermiler, top mermileri, el bombaları,<br />
yaralı taşıma sedyeleri, cephe gerisi<br />
savaş fotoğrafları, madalyonlar, mataralar,<br />
siper kazma araç gereçleri, Hilal-i Ahmer<br />
bayrakları, cephede sargı mahallerinde<br />
kullanılacak ilk yardım sağlık malzemeleri,<br />
dönemin haberleşme ve aydınlatma araçları,<br />
cepheden yollanmış asker mektupları,<br />
cephe yazışmaları, savaş planları, dönemin<br />
asker potinleri, botları ve sair asker giysileri,<br />
asker özel eşyaları (tabak, çatal, çakmak,<br />
mühür) vb. gibi yaklaşık 500 adet obje ve<br />
doküman yer almakta.<br />
Konuya ilişkin olarak Araştırmacı / Yazar<br />
ve Koleksiyoner Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu<br />
dergimize özel şu açıklamalarda bulundu:<br />
“Aziz vatanımızın ‘İşgalden Kurtuluşa’ geçirdiği<br />
evrelerin gelecek kuşaklara aktarılması<br />
işlevinin; Türk ulusuna ödenmesi gereken<br />
önce bir borç, sonra da ulvi bir görev olduğu<br />
gerçeğinden hareketle, Fenerbahçe Spor<br />
Kulübümüzün ev sahipliğinde açılmış olan<br />
‘İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar’ isimli<br />
bu çok anlamlı sergi; tarihin en önemli<br />
dönüm noktalarından birini oluşturan Milli<br />
Mücadele ve Kurtuluş Savaşı’mızın, aslında<br />
vatan toprağı savunması için tek vücut<br />
bulmuş hangi ecdadın torunları olduğumuz<br />
inancını günümüze değin beraberinde getirmiş<br />
bir ‘Kahramanlık Destanı’ olduğunu<br />
günümüz insanına sunmak ve bu vatan için<br />
Şanlı Mehmet’lerimizin kullandığı çarıklar ve özel<br />
eşyalar, bu sergide yer alan objeler arasında...<br />
(R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)<br />
kanını canını vermiş tüm şehit ve gazilerimizi<br />
bir kez daha anmak gayesi içinde açılmış<br />
bir sergidir.<br />
Söz konusu vatan olduğunda tabiidir ki Fenerbahçe<br />
Spor Kulübü’müz gibi yurt sathına<br />
yayılmış tüm spor kulüplerimize kayıtlı yüzlerce<br />
ve yüzlerce sporcu, önce Çanakkale’de<br />
ve Yemen’de, sonra da Sakarya’da, İnönü’de<br />
ve İstiklal Savaşı’mızın tüm cephelerinde,<br />
bu vatan için hizmetler vermiş ve bu vatan<br />
yolunda şehit düşmüşlerdir.<br />
İşte bu uğurda; Fenerbahçe Spor Kulübü<br />
sporcularından Şehit Arif, Şehit İzzi Ahmet,<br />
Şehit Nurettin’ler ile başlayan, Beşiktaş Kulübü<br />
sporcularından Şehit Asım, Şehit Kaptan<br />
Kazım, Şehit Rıdvan Bey’lerle devam eden<br />
ve Galatasaray Kulübü sporcularından Şehit<br />
Kaleci Hamdi, Şehit Kürt Celal, Şehit Hasnun<br />
Galip’lerle süren, vatan sathına yayılmış tüm<br />
kulüplerimize mensup yüzlerce ve yüzlerce<br />
sporcuyu günümüz insanına sunmak ve<br />
başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere, bu<br />
vatan için kanını canını vermiş tüm şehit ve<br />
gazilerimizi bir kez daha anmak arzusundayız.<br />
Unutulmamalıdır ki; bu topraklar ve<br />
ecdadımız, bizim onlara sahip çıktığımız<br />
ölçüde bizimdir. ”<br />
İstanbul İl Eğitim Müdürlüğünce il sınırlarımız içinde yer alan tüm okullarımıza yapılan yazılı<br />
çağrı sonucu yoğun bir ilgi gören sergi, Sertaç Kayserilioğlu’nun anlatımları eşliğinde yine<br />
Fenerbahçe Kulübü’nde yine öğrencilerle buluşuyor.<br />
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce il<br />
sınırlarımız içinde yer alan tüm okullarımıza<br />
yapılan yazılı çağrı sonucu yoğun bir ilgi gören<br />
bu sergi, 20-24 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihleri arası<br />
10.00-17.00 saatlerinde ücretsiz olarak tüm<br />
halkımızca ziyaret edilebilecek. (Sergiyi toplu<br />
halde ziyaret etmek isteyen okullar ya da halk<br />
gruplarının, 444 1907 nolu telefon hattından<br />
rezervasyon yaptırmaları gerekmekte.)<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 79
TERRY HASON 0535 360 44 28
Bağdat Magazin<br />
Bağdat Caddesi Derneği, geçtiğimiz günlerde<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na<br />
bir ziyaret gerçekleştirdi. Cadde’ye yönelik<br />
fikirlerini sunan ve Odabaşı’nın projelerini<br />
dinleyen dernek yönetimi, <strong>Kadıköy</strong>’de çok başarılı<br />
bir dönem geçeceğini düşündüklerini ifade etti.<br />
Bağdat Caddesi Derneği’nden<br />
ilk toplantı<br />
Geçtiğimiz ay kurulan Bağdat Caddesi Derneği,<br />
ilk toplantısını hayata geçirdi. Erenköy<br />
Divan Pastanesi’nde gerçekleşen toplantıda<br />
konuşan Bağdat Caddesi Derneği Başkanı<br />
Ali Güvenç Kiraz, şunları söyledi:<br />
“Bağdat Caddesi Derneği olarak siyasi<br />
anlamda hiçbir taraf tutmadan, sadece<br />
Bağdat Caddesi’nin eski önemli gücünü<br />
geri kazanmasını ve yine devamında<br />
dünyanın önemli markalarını, festivallerini,<br />
sanatçılarını davet edebilir noktaya gelerek,<br />
kaliteli turisti de Cadde’ye çekebilen ve<br />
Galip Paşa Çeşmesi<br />
restore edildi<br />
Tarihi neredeyse Galip Paşa Camii kadar eski<br />
olan Erenköy Galip Paşa Çeşmesi, yıllar sonra<br />
restore edildi. Uzun süredir bakımsızlığıyla<br />
çevre sakinlerinin merceği altında olan çeşme,<br />
sonunda eski görkemine kavuştu. Büyük<br />
titizlikle yürütülen restorasyon çalışmaları<br />
kapsamında çeşmenin mermer dış cephesi<br />
temizlenerek, halkın kullanımına açıldı.<br />
Galip Paşa Camii’nin bahçe kısmında bulunan<br />
çeşme, gelip geçenlerin rahatça faydalanabilmesi<br />
açısından sokağa bakıyor. Galip<br />
Paşa Camii’nden kısa süre sonra yapıldığı<br />
düşünülen çeşme, bugünlere kadar faaliyetini<br />
sürdürebilmeyi başarmış. Galip Paşa<br />
Camii’nin tarihi ise kaynaklarda şöyle yer<br />
alıyor: “Türkiye’nin İstanbul ilinin <strong>Kadıköy</strong> ilçesine<br />
bağlı Erenköy mahallesinde, Bağdat<br />
barındıran bir yapıya kavuşturulmasını<br />
amaçlıyoruz. Bağdat Caddesi Derneği bu<br />
konuda çalışma yapan, burada barınan,<br />
sanatını üreten, iş yeri sahibi tüm gerçek<br />
ve tüzel kişilere açık bir dernek olarak<br />
kurulmuştur.”<br />
Derneğin ilk toplantısına Başkan Ali Güvenç<br />
Kiraz’ın yanı sıra Barış Kılıç, Yücel Gündüz,<br />
Feray Temür, İbrahim Çehreli, Tolga<br />
Şahlıoğlu, Erdem Kösoğlu, Enes Bayramoğlu,<br />
Mehmet Terece ve Mehmet Kuriş gibi<br />
isimler katılım gösterdi.<br />
Caddesi üzerinde bulunan cami... Osmanlı<br />
padişahları Abdülaziz ve II. Abdülhamid<br />
zamanında valilik ve nazırlık yapan Galip<br />
Paşa tarafından, ölümünden dört yıl önce<br />
1898’de yaptırılmıştır. Yapımı 1899’da sona<br />
ermiştir. İlave bölümü ise 1985 yılında Hacı<br />
Süleyman Tarman tarafından yapılmıştır.”<br />
Can dostlarımızla<br />
güzel bir<br />
gün<br />
Güneşin yüzünü göstermesiyle birlikte<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüler, Bağdat Caddesi başta<br />
olmak üzere yeşil alanlara ve sahillere<br />
akın ediyor. Can dostlarımız da güneşin<br />
ve temiz havanın tadını çıkarıyorlar<br />
elbette. Objektiflerimize can dostlarıyla<br />
top oynayan, koşan, çimlerde yuvarlanan,<br />
yorulup bir gölet kenarında<br />
dinlenen onlarca güzel insan takıldı ki,<br />
kendimize “Biz bu kadar hayvansever<br />
miydik?” diye soramadan edemedik.<br />
“BANA ÇOK GÜZEL BAKIYORLAR,<br />
MERAK ETMEYİN!”<br />
Bilindiği üzere <strong>Kadıköy</strong>, ülkemiz genelinde<br />
en hayvansever ilçelerden biri. Sokak<br />
hayvanları ile ilgili olarak hem bireysel<br />
hem de örgütlü olarak birçok çalışmanın<br />
hayata geçtiği <strong>Kadıköy</strong>’de hemen her<br />
sokakta kedi evleri var. Bununla birlikte<br />
boynunda “Ben bu sokağın köpeğiyim.<br />
Bana çok güzel bakıyorlar, merak<br />
etmeyin!” yazılı tasmalarla uyuklayan<br />
köpekler görmek de mümkün. Hiçbir<br />
menfaat gütmeksizin sevgimize sadece<br />
sevgi ile karşılık veren can dostlarımız ve<br />
siz değerli hayvanseverlerin bu güzel anlarına<br />
tanık olmak, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi<br />
olarak bizleri çok mutlu ediyor.<br />
SATIN ALMAYIN, SAHİPLENİN!<br />
Son olarak, bilindiği üzere <strong>Kadıköy</strong><br />
Belediyesi’nin Hayvan Barınağı var.<br />
Lütfen satın almayın, sahiplenin ve bir<br />
cana yuva olun. Çünkü onların size çok<br />
ihtiyacı var. Hem kimbilir, belki sizin de<br />
onlara ihtiyacınız vardır?<br />
82 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Bağdat Magazin<br />
CKM’de bir<br />
yaz gecesi rüyası<br />
Ünlü oyuncular Levent Üzümcü ve Sezai Aydın, “Bir Yaz Gecesi Rüyası”<br />
isimli oyun ile Caddebostan Kültür Merkezi’nde <strong>Kadıköy</strong>lü tiyatroseverlerle<br />
buluştu. Üzümcü ve Aydın’ın performansı büyük beğeniyle<br />
karşılandı. William Shakespeare’in yazıp, Aleksandar Popovski’nin<br />
yönettiği Bir Yaz Gecesi Rüyası, Levent Üzümcü ve Sezai Aydın başta<br />
olmak üzere geniş bir oyuncu kadrosuyla sahneye taşındı.<br />
Sanata ve sanatçıya hak ettiği değeri veren <strong>Kadıköy</strong>lüler, oyun bitiminde<br />
büyük bir coşku ile tiyatro emekçilerini ayakta alkışladı. <strong>Kadıköy</strong><br />
izleyicisinin her zaman bambaşka olduğunu dile getiren Levent<br />
Üzümcü, oyun sonunda cep telefonundan ekibiyle birlikte sahneden<br />
izleyicileri de kapsayacak şekilde bir özçekim gerçekleştirdi.<br />
Red Bull Uçuş Günü<br />
Caddebostan’da!<br />
Cesur ve eğlence düşkünü uçuş ekiplerinin yaratıcılıklarını<br />
göstereceği Red Bull Uçuş Günü, 6 yıl sonra İstanbul’a geri<br />
dönüyor. Uçuş ekipleri, hayal gücüyle kanatlandırdıkları<br />
uçuş araçlarıyla 30 <strong>Haziran</strong> Pazar günü Caddebostan’da<br />
6 metrelik rampadan serin sulara atlayacak.<br />
2013’te 140 bini aşkın kişiyi<br />
ağırlayan Caddebostan, bir kez<br />
daha Red Bull Uçuş Günü’ne ev<br />
sahipliği yapacak. Uçuş Günü’nde<br />
jüri, yarışmacıları sadece uçuş<br />
mesafesiyle değil, aynı zamanda<br />
yaratıcılık ve uçuş öncesinde gerçekleştirilecek<br />
performanslarına<br />
göre de değerlendirecek.<br />
Yasemin Kumral<br />
okurlarıyla buluştu<br />
Sevilen yazar Yasemin Kumral, Nezih Kitabevi Şaşkınbakkal’da<br />
düzenlenen imza gününde okurları için<br />
kitaplarını imzaladı. “Bir İstanbul Varmış” isimli romanının<br />
yanı sıra “Sen O’sun İşte” isimli şiir kitabını da<br />
imzalayan Kumral, okurlarıyla bol bol sohbet ederek<br />
kitaplarına dair bilgiler sundu.<br />
SIRADIŞI HİKÂYELER<br />
Küçük yaşlardan bu yana yazı yazdığını ifade eden yazar,<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne şunları söyledi: “1988 yılından bu<br />
yana uzun soluklu olarak yazıyorum. ‘Sen O’sun İşte’ isimli<br />
kitabımda hem kendimin hem de yakın dostlarımın başından<br />
geçen sıradışı hikâyelere yer verdim. Şu an basılmayı bekleyen<br />
yaklaşık yedi kitaplık hikâyem daha var. Zamanla onları da<br />
okurlarımla paylaşacağım.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 83
Bağdat Magazin<br />
İlk konuğumuzu ağırlıyoruz:<br />
CAN DURANYILDIZ<br />
CADDE<br />
SOHBETLE<br />
SAVAŞ GÜVEN<br />
Her zamanki gibi Bağdat Caddesi’nde neler olup bittiği<br />
hakkında sizleri bilgilendirmek için yerimizi almış, Erenköy’de<br />
sokak müzisyenlerinin çekimini yaparken tanıştık<br />
Can Duranyıldız ile... Cadde kültürünü iliklerine kadar<br />
yaşayan Duranyıldız’la yaptığımız sohbeti, siz değerli <strong>Kadıköy</strong>lülerle<br />
paylaşmak istedik.<br />
Kendisini tanıyarak söze başlıyoruz: “İlk ve orta öğrenimimi<br />
Bağdat Caddesi’nde, İlhami Ahmed Örnekal İlköğretim<br />
Okulu ve Göztepe İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi’nde<br />
tamamladım. Yükseköğrenim hayatıma Sabancı Üniversitesi<br />
Üretim Sistemleri Mühendisliği’nde devam ettim<br />
ve en son Galatasaray Üniversitesi’nde yüksek lisans<br />
yaparak, iş hayatına merhaba dedim. Şu an özel bir<br />
şirketin genel müdürlüğünde, Satış ve Yatırım Planlama<br />
Departmanı’nda departman sorumlusu olarak görev<br />
almaktayım.<br />
BAĞDAT CADDESİ SON ZAMANLARDA YALNIZLAŞTI<br />
Kendimi bildim bileli Bağdat Caddesi’ndeyim.<br />
Son beş yıldır Cadde’nin gitgide yalnızlaştığını,<br />
işletmelerin kapandığını görüyorum ama bu durumda<br />
günümüzde içinde bulunduğumuz negatif ekonomik<br />
koşulların yanı sıra insanların yaşadığı stresli hayatın da<br />
etkisi olduğunu düşünüyorum. Maalesef insanlar eskisi<br />
gibi sokağa çıkmıyor. Kapalı mekânlarda oturmayı, sokakta<br />
olmaya tercih ediyorlar. Bu da Bağdat Caddesi’ni yalnız<br />
bırakıyor. Bundan 5-6 yıl öncesine kadar Cadde’de selamlaştığım,<br />
elini sıktığım insanları göremez oldum. Açıkçası<br />
bu beni üzüyor.”<br />
CADDE HAYVANSEVERDİR<br />
Cadde’de olmayı ve havasını solumayı çok sevdiğini ifade<br />
eden Can Duranyıldız; “Bu kadar hayvansever bir insan<br />
topluluğunu İstanbul’un hangi semtinde, hangi caddesinde<br />
görebiliyoruz? Bakın her sokak ağaçlarla dolu ve bu<br />
ağaçlar nereden baksanız 50 yaşında var. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi<br />
parklara düzenli bakım yapıyor, sokak hayvanları<br />
için çalışmalarda bulunuyor. Bol bol yeşil alana sahibiz ve<br />
gerçekten bu hususta çok şanslıyız” dedi.<br />
BAĞDAT CADDESİ’NDE SOSYAL AKTİVİTELER<br />
Aynı zamanda müzikle de ilgilendiğini ifade eden<br />
Duranyıldız, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Profesyonel<br />
olmasa da gitar ve piyano çalıyorum. Arada müzik<br />
stüdyosuna gitmek istediğimde Cadde’de müzik<br />
stüdyosu var, oraya gidiyorum. Sinemaya, tiyatroya<br />
gideyim dediğimde Caddebostan Kültür Merkezi var,<br />
tam caddenin merkezinde. Bisikletimle gezmek istediğimde<br />
Çiftehavuzlar’dan sahilyoluna inip, bisiklet yolunu<br />
kullanarak kilometrelerce pedal çeviriyorum. Yaz geldiğinde<br />
Caddebostan sahilinde rüzgâr sörfü yapabilme şansınız<br />
da var. Bunlar benim sayabildiklerim... Bağdat Caddesi,<br />
sosyal anlamda çok aktif... Bu konuda kendimi şanslı<br />
buluyorum.”<br />
84 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Bağdat Magazin<br />
RI<br />
RAMAZAN AKSAN:<br />
Avrupa yakasının<br />
rakibi Bağdat Caddesi’dir!<br />
1974 yılında <strong>Kadıköy</strong>lü babasının Çiftehavuzlar’da<br />
başladığı kuruyemişçiliği bugün Bağdat<br />
Caddesi Caddebostan’da, Filiz Kuruyemiş<br />
adında şirin mi şirin bir dükkanda devam ettiren<br />
Ramazan Aksan, Cadde insanının bildiği<br />
ismiyle “Ramço” ile Bağdat Caddesi’nin mevcut<br />
halini, geçmişi ve geleceğini konuştuk...<br />
“Benim hikâyem 1982 yılında, Caddebostan<br />
Çamfıstık Sokak’ta gül bahçeleri içinde<br />
çok güzel bir evde başladı” diyen Aksan,<br />
Caddebostan’da güzel bir çocukluk geçirdiğini<br />
belirterek şunları ifade etti: “O günleri<br />
özlüyorum gerçekten. Babam, 1974 yılında<br />
Çiftehavuzlar’da bir dükkânda kuruyemişçiliğe<br />
başlamış. Ben de zamanı geldiğinde<br />
babamdan bayrağı devraldım ve 13 yıldır<br />
Caddebostan’da bu mesleği devam ettiriyorum.<br />
Bağdat Cadddesi’nde çalışmak, iş yeri<br />
sahibi olmak gerçekten hem keyifli hem de<br />
insana değer katan bir olgu. Cadde insanı<br />
eğitim ve nezaket olarak o kadar üst seviyede<br />
ki bir başka ilçede, bir başka caddede bu<br />
işi bu kadar rahat ve huzurlu yapamazsınız.<br />
GÖNÜL KAZANAMADAN,<br />
PARA KAZANAMAZSINIZ<br />
Belki klişe bir söz ama gerçekten herkes<br />
esnaf olamaz. Her sektör için bu böyledir.<br />
Çalıştığınız işten keyif almaz, mutluluk<br />
duyamazsanız, başarılı olamazsınız. Filiz<br />
Kuruyemiş’te her gelen müşteri ile önce<br />
bilgi alışverişi, sonra ise para, mal alışverişi<br />
yapılıyor. Zaten insanların gönlünü kazanmadan<br />
parasını kazanamazsınız. Bu da<br />
bir gerçek. Bu dükkanda müşterilerimizle<br />
aramızda dünya üzerine sohbetler, hayat<br />
üzerine konuşmalar mutlaka geçiyor.”<br />
KURUMSALLAŞMAK,<br />
ESNAFLIK RUHUNA AYKIRI<br />
Son yıllarda iş hayatında “kurumsallaşmak”<br />
adı altında yeni bir moda türediğini ifade<br />
eden Ramazan Aksan; “Esnaflarımız kurumsallaştıklarında<br />
insanlarla ilişkileri de yüzeysel<br />
kalıyor ve esnaflık ruhu, dayanışması ne<br />
yazık ki azalıyor. Oysa bizim milli kültürümüzde<br />
sonsuz dayanışma var. Örneğin,<br />
benim bulunduğum binada insanlar bana<br />
evinin anahtarını rahatlıkla teslim edebiliyor.<br />
Fakat örneğin yüz tane şubesi olan bir<br />
cafeye girmiş olsanız, orada kendinize bir<br />
muhatap bile bulamıyorsunuz. Gerçek şu<br />
ki, o eski esnaf dayanışması artık yok ya da<br />
çok azaldı” şeklinde konuştu.<br />
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE<br />
AVM’LERİN NEGATİF ETKİSİ<br />
Son zamanlarda hepimizin hayatına etki<br />
eden kentsel dönüşümün Cadde’ye olan etkisinde<br />
bahseden Aksan, şu açıklamalarda<br />
bulundu: “Günümüzde ne yazık ki kentsel<br />
dönüşüm adı altında rantsal dönüşüm<br />
denen şey, Bağdat Caddesi’ni de etkiledi.<br />
İnsanlar trafik yoğunluğundan, gürültüden,<br />
vinç ve kamyon seslerinden muzdarip.<br />
İnsanlar kentsel dönüşüm yüzünden<br />
evlerinden çıkıp gidiyor ve gittikleri yerlerde<br />
kalıyor genelde. Bağdat Caddesi, eskiden<br />
daha çok insan yoğunluğu çeken bir yerdi.<br />
Artık ne yazık ki bu durum değişime uğradı.<br />
CADDE ASLA KALİTESİNDEN<br />
ÖDÜN VERMEZ<br />
Bağdat Caddesi, asla kalitesinden ödün vermez.<br />
İnsan kalitesi yüksek burada, semtlere<br />
değer veren insanlar var. Bunun yanında<br />
burada hem gündüz hem de gece hayatı var.<br />
Avrupa yakasının bir numaralı rakibi Bağdat<br />
Caddesi’dir. Buranın kalitesi, gecesine de<br />
yansıyor. Kavgacı, gürültücü insanları burada<br />
pek sık göremezsiniz. Yıllardır her gününü<br />
Cadde’de geçiren bir esnaf olarak, Bağdat<br />
Caddesi’nin elit havası her zaman devam<br />
edecektir diye düşünüyorum.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 85
Advertorial<br />
Reggio Emilia eğitim yaklaşımı uygulanacak<br />
Bağdat Caddesi’ne<br />
CADDE KOLEJİ geliyor<br />
<strong>2019</strong>-2020 eğitim ve öğretim yılında Bağdat<br />
Caddesi’ndeki Kavala Köşkü’nde öğrencilerini<br />
karşılamaya hazırlanan Cadde<br />
Koleji, anaokulu ve ilkokul seviyelerinde<br />
eğitim verecek.<br />
Cadde Koleji Eğitim<br />
Danışmanı Havagül Özer<br />
Tarihsel izler taşıyan bir mekânda yeni<br />
nesil öğrencilerle buluşacak olan Cadde<br />
Koleji’nde Reggio Emilia eğitim yaklaşımı<br />
uygulanacak. Çocuklar yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri,<br />
doğadan ve sanattan ilham<br />
alan projeleriyle adeta kendi müfredatlarını<br />
kendileri yazacak. Cadde Koleji Eğitim<br />
Danışmanı Havagül Özer ve kurumun idari<br />
yöneticileriyle, okulun eğitim yaklaşımı ve<br />
programı hakkında konuştuk.<br />
Reggio Emilia yaklaşımından ilham alarak<br />
öğrencilere eğitim vereceksiniz. Neden bu<br />
eğitim yaklaşımını tercih ettiniz?<br />
Çocukların doğasında dünyayı algılamaya<br />
başladıkları dönemden itibaren öğrenmeye<br />
merakları vardır. Çocuklar soru sorar, cevap<br />
arar. Bir araştırmacı gibi hipotezleri vardır<br />
ve bu varsayımları bulmaya çalışırlar. Bu<br />
süreçte yaşadıkları olumlu veya olumsuz<br />
her deneyim, onların öğrenme tecrübeleri<br />
olacaktır. Klasik uygulanan eğitim modellerinde<br />
yaşanan en büyük sıkıntı ise, bilginin<br />
müfredata bağlı olarak sistemli bir şekilde<br />
verilmesi ile çocuğun öğrenme heyecanının<br />
gözden kaçmasıdır. İşte Reggio Emilia eğitim<br />
yaklaşımı bu heyecanı söndürmeden,<br />
çocuğun doğasında bulunan öğrenme dürtüsünü<br />
provoke etmekte ve desteklemektedir.<br />
Bu yaklaşımda biz eğitimcilere düşen<br />
sorumluluk, çocukların kendilerini ifade<br />
edeceği ortamlar ve fırsatlar oluşturmaktır.<br />
Cadde Koleji olarak çocuğun merakını en<br />
üst seviyede tutacak ve sorularına cevap<br />
bulmasını sağlayacak farklı ortamlar sunarak,<br />
öğrenme heyecanını sürekli kılmayı<br />
amaçlıyoruz.<br />
Çocuğun öğrenme merakını canlı tutacak<br />
bu yaklaşımı anaokulu ve ilkokulda nasıl<br />
uygulayacaksınız?<br />
Erken çocukluk eğitiminde Reggio Emilia,<br />
çağdaş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı eğitim<br />
politikamızın içine yerleştiriyoruz. Sürekli<br />
araştırma gerektiren, farklı öğrenme<br />
stratejileri içeren müfredat, çocukların ilgi<br />
ve merakıyla beslenir. Projeler öğrenme deneyimleridir.<br />
Bu yaklaşımda çevre üçüncü<br />
öğretmendir. Çevre, öğrenme sürecinin en<br />
önemli aktörü olacaktır. Atölyeler, anaokulu<br />
ve ilkokulda öğrencinin kendini ifade<br />
edebileceği ortamlar olacaktır. Çocuğu<br />
sanat, müzik, beden, söz gibi birçok ifade<br />
diliyle öğrenme süreçlerinde etkin ve verimli<br />
kılmak, doğadan uzak kalan günümüz<br />
86 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Advertorial<br />
çocuklarını tekrar doğayla bir araya getirmek<br />
ve öğrenme dürtülerini canlı tutmak istiyoruz.<br />
Bu becerileri kazanmış çocuğun akademik<br />
ilerlemesi, doğal gelişimi olacaktır.<br />
Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri<br />
hangi öğrenme ortamlarını sunacaksınız?<br />
Çocuğun aktif bir şekilde öğrenmesini sağlamak,<br />
merak uyandırmak, hayal gücü ve yaratıcılığını<br />
ortaya koymasını sağlamak için elverişli ortamlar<br />
hazırlıyoruz. Işık, seramik-kil, maker ve ahşap,<br />
yaşayan organizmalar, mutfak, sanat, dünyaya<br />
bakış, fotoğraf atölyesi gibi birçok deneyimleme<br />
alanı okulumuzda olacak. Öğrenci sınıf ortamında<br />
kendisinin başlattığı projede, atölyelerde<br />
yaptığı çalışmalarda sürece giderken birçok<br />
kazanım elde edecek. Biz bu yolla çocuğun<br />
günlük yaşamın içindeki detayları hissetmesini,<br />
bulmasını, anlamlandırmasını, özetle fark etmesini<br />
istiyoruz. Kazanımlarımız içselleştirdiğimiz,<br />
öğrendiğimiz her şey olacak.<br />
“Çocuğun 100 dili” ifadesini<br />
açıklayabilir misiniz?<br />
“Çocuğun 100 dili”, Reggio Emilia eğitim yaklaşımının<br />
temelini oluşturmaktadır. Çocuklar birbirinden<br />
farklıdır; hayalleri, düşünceleri, düşünme<br />
biçimleriyle... Klasik eğitim anlayışında sınıftaki<br />
çocukların kendi dilinin ne olduğu önemsenmez.<br />
Reggio Emilia yaklaşımı, çocukların kendilerini<br />
ifade edebileceği 100’den fazla dili olduğunu<br />
kabul eder. Çocuklar; bedeniyle, seslerle, heykel,<br />
gölge, resim, oyun gibi birçok araçla duygu ve<br />
düşüncelerini ifade eder ve bu yolla ifade edileni<br />
anlarlar. Kısaca dil, kavram olarak çocuğun<br />
kendisini ifade edebildiği yoldur.<br />
Okulunuzun hangi yönleriyle fark<br />
yaratacağını düşünüyorsunuz?<br />
Farkı çocuklarımızın yaratacağını düşünüyoruz.<br />
Çocuklar, Cadde Koleji’nde kendilerini ifade<br />
etme fırsatları buldukça, ortaya çıkan ürün<br />
ve başarı kendilerinin olacaktır. Biz onlardan<br />
aldığımız ilham ile hareket edeceğiz. Bu ilham,<br />
geleceğe ışık tutan bir fener olacaktır. Cadde<br />
Koleji’nde öğrenmeyi öğrenen çocuklar, ileriki<br />
eğitim hayatlarının temellerini burada güçlü bir<br />
şekilde atacaktır.<br />
Cadde Koleji Kurucu Temsilcisi<br />
Zehra Eda Bayraktar:<br />
GÜÇLÜ VE TECRÜBELİ<br />
BİR EĞİTİM KADROSU<br />
İLE YOLA ÇIKIYORUZ<br />
“Günümüzün öğretmenleri artık öğreten değil,<br />
öğrenmeye rehberlik edenlerdir. Kurum olarak<br />
öğretmenlerimizi yaşam boyu öğrenmeyi kendine<br />
ilke edinmiş kişilerden seçiyoruz. Akademik<br />
anlamda donanımlı, iletişim yönü kuvvetli, yaşadığımız dijital çağın gelişmelerini<br />
yakından takip eden bir ekip kuruyoruz. Köklü eğitim kurumlarında önemli çalışmalarda<br />
bulunmuş akademik danışmanlarımız öncülüğünde geliştirdiğimiz eğitim<br />
programımızın yanı sıra sınıf içi ve sınıf dışındaki eğitim donanımlarımızı kapsayan<br />
ciddi bir yatırımla eğitimde yeni bir soluk olmayı hedefliyoruz.<br />
Okulumuzda teknolojiyi, öğrenmek için bir araç olarak kullanacağız. Bu amaçla<br />
ilkokul öğrencilerimizin her birine tablet vererek, bilgisayar destekli öğretim yöntemlerinden<br />
faydalanacağız. Okulumuzda akıllı tahta uygulamasına yer vermeyi<br />
planlamıyoruz. Çünkü öğretmenlerimizin öğrencilerimizle birebir iletişimi hiçbir<br />
zaman koparmamasını, atölyelerimiz ve doğa temelli öğrenme ile eğitimi sınıf<br />
dışına taşıyan programlara daha fazla yer vermeyi amaçlıyoruz.<br />
Çocuklarımızı 21. yüzyıl dünyasına hazırlarken, onların doğayı yeniden keşfetmesini<br />
sağlayarak; sosyal, duygusal, bilişsel ve fiziksel gelişimlerine katkı sağlayacağımıza<br />
inanıyoruz. Hava şartları ne olursa olsun, çocuklarımızın uygun kıyafetlerle açık<br />
alanda vakit geçirmelerini, doğadan ilham alan projeler üretmelerini sağlayacak<br />
doğa temelli öğrenme programı kurguluyoruz.<br />
Okulumuzda İngilizce eğitimini anadil öğrenir gibi öğrencilerimizin duyarak,<br />
konuşarak, yaşayarak öğrenmelerini amaçlıyoruz. Bu doğrultuda Anaokulu 4 ve 5<br />
yaş sınıflarımızda Türkçe sınıf öğretmenimizle birlikte İngilizce sınıf öğretmenimiz<br />
de bulunacak. Çift dilli eğitim ile iki dil becerisinin aynı anda gelişmesini, öğrencilerimizin<br />
mümkün olduğunca İngilizce diline maruz kalarak, bu dili içselleştirmelerini<br />
istiyoruz. Aynı gelişimi ilkokul sınıflarında da devam ettirecek, üzerine İspanyolca ve<br />
Fransızca ikinci yabancı dil bilgisini ekleyecek şekilde dil programımızı planlıyoruz.”<br />
Cadde Koleji Kurumsal İletişim<br />
Yöneticisi Güneş Ulukuş:<br />
SOSYAL GELİŞİMİ<br />
ÖNEMSİYORUZ<br />
“Şehrin ortasında, tarihsel dokusu bulunan bir yapı<br />
içerisinde doğadan ilham alan eğitim yaklaşımımızla<br />
öğrencilerimizi karşılamaya hazırlanıyoruz.<br />
Okulumuzun bulunduğu yapı, yoğun trafik ve bina<br />
yığınları arasında, ağaçların gölgesinde sessiz bir<br />
yuva gibi adeta... Bizler çocuklarımızı ve velilerimizi<br />
bu huzurlu ortama, ailemizin bir parçası olmaya<br />
davet ediyoruz. Çocuklarımızın tarihin dokusunu hissederek, geçmişten günümüze<br />
toplumsal değerlerimizin farkına vararak, sanat ve doğa ile öğrenmelerini, kendilerini<br />
keşfetmelerini istiyoruz.<br />
Cadde Koleji <strong>2019</strong>-2020 eğitim ve öğretim yılı kayıtları; Anaokulu 4 ve 5 yaş,<br />
İlkokul 1, 2, 3 ve 4. sınıf öğrencileri için başladı. Kurumun ilk yılına özel avantajlı<br />
kayıt fiyatlarından yararlanmak için 0850 255 10 52 telefon numarasından<br />
Cadde Koleji yöneticileri ile görüşerek, eğitim programı ve kayıt ücretleri<br />
hakkında bilgi alabilirsiniz.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 87
Zanaat<br />
Ahşabın Profesörü<br />
Mehmet Ali Tüfekçi’nın<br />
sanatını icra ettiği alan<br />
oldukça geniş. İşte klasik<br />
bir araba ve üstadın<br />
ahşapla dansı...<br />
Tüfekçi Ailesi’nin dört kuşaktır süren<br />
ahşap tutkusunun getirdiği sonuç:<br />
Selçuklu’nun mirası<br />
kündekâri sanatı yaşayacak<br />
Kündekâri Ustası Mehmet Ali Tüfekçi’nin Maltepe’deki atölyesinde üretilen<br />
kapılar en az 300 parçadan oluşuyor ve bin 500 parçaya kadar gidiyor.<br />
Kapılar istendiğinde tek tek parçalarına ayrılıp, yeniden takılabiliyor.<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Bu sayımızda siz değerli okurlarımıza<br />
Mehmet Ali Tüfekçi’nin öyküsünden söz<br />
edeceğiz. O’nun doğaya ve ahşaba olan<br />
tutkusunun, yok olmak üzere olan bir zanaatın<br />
yaşamasını sağlamış olmasına özel bir<br />
teşekkürümüz olacak.<br />
1920’li yılların başlarında Mehmet Ali<br />
Tüfekçi’nin dedesinin Rize’de cami kapıları<br />
yapmaya başlaması ile örülmeye başlanan<br />
öykü, oğullardan oğullara geçerek<br />
dördüncü kuşağa ulaşmış. Öyle bir tutku ki,<br />
yüzlerce ağaç parçalarını birbirine bağlayarak<br />
ortaya eserler çıkarmak... Üstelik hiçbir<br />
bağlayıcı, tutkal veya çivi kullanmadan...<br />
Daha da önemlisi ise, ortaya çıkan eserlerin<br />
aktif olarak günlük kullanımda olup, buna<br />
rağmen yüzlerce yıl ayakta kalması.<br />
İNANILIR GİBİ DEĞİL<br />
Tüfekçi’nin kündekâri tekniğiyle ortaya çıkardığı<br />
eserlerin yaklaşık 300 yıl yaşayabileceğini<br />
öğrendiğimizde inanmakta zorluk çektiğimizi<br />
belirtmek isteriz. Ancak tekniğin detaylarını<br />
açıkladığında, 1300’lü yıllardan örnekler<br />
verdiğinde şaşkınlığımız daha da arttı.<br />
MARANGOZLUKTAN KÜNDEKÂRİYE<br />
Türkiye’de çağdaş anlamda kündekâri<br />
sanatını icra edebilen tek isim olan Mehmet<br />
Ali Tüfekçi’nin marangoz olan babası ve<br />
dedesinden, bir anlamda genlerle geçen<br />
ahşap tutkusu, ilkokul sıralarında tetiklenmiş.<br />
Öyle ki, sabah erken saatlerde girdiği<br />
sınıfından öğleye doğru çıktığında koşarak<br />
marangoz atölyesine girip çalışması, onu<br />
bugünlere hazırlamış.<br />
88 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Zanaat<br />
Dedesi ve babasından<br />
öğrendiği sanatı, isimlerini<br />
taşıyan oğullarına da<br />
aktardığı için kendisini<br />
huzurlu hissettiğini dile<br />
getiren Mehmet Ali Tüfekçi;<br />
“Bir başka sevincim de Kültür<br />
ve Turizm Bakanlığı logosunu<br />
oluşturan kündekâri<br />
sanatının korunması ve<br />
gelişmesi yönünde adımlar<br />
atacağını öğrenmiş olmam”<br />
dedi. Ali Tüfekçi, Mehmet<br />
Ali Tüfekçi ve Bünyamin<br />
Tüfekçi…<br />
AMERİKA’DAN FRANSA’YA,<br />
İNGİLTERE’DEN ALMANYA’YA<br />
Türkiye’de bu zanaatın ayakta kalmasını<br />
sağlayarak değerlerimize büyük bir<br />
hizmette bulunan Tüfekçi’nin sürdürdüğü<br />
kündekâri sanatına yurtdışında çok önem<br />
verildiğini, gördüğü ilgiden anladığımızın<br />
altını çizmek isteriz. Onun eserlerini<br />
Londra’da bir camide; ABD, Fransa ve<br />
Almanya’daki görkemli malikânelerde görebiliyorsak,<br />
bundan keyif almamak elbette<br />
mümkün değil.<br />
ORANTISIZ, ORANTILI<br />
DİKDÖRTGENLERDEN OLUŞUYOR<br />
Mehmet Ali Tüfekçi, kündekâri sanatını icra<br />
ederken hem Arabi hem de Selçuklu tarzını<br />
kullanıyor. Arabi tarz, orantısız geometrik<br />
şekillerden oluşuyor. Selçuklu tarzı ise<br />
Avrupa’dan Orta Doğu’ya,<br />
Amerika’dan Uzak<br />
Doğu’ya kadar eserler<br />
gönderen Mehmet Ali Usta:<br />
“Dünyanın şimdiye kadar<br />
biz hariç hiçbir yerinde<br />
tutkal kullanılmamış,<br />
sadece geçme tekniğiyle<br />
yapılmış bir kapı yoktur.”<br />
küçüklü büyüklü düzgün dikdörtgenlerden...<br />
Bunun bir anlamı olduğunu da dile getiriyor<br />
Mehmet Ali Usta: “Bu küçük büyük herkesin,<br />
aynı yolda Allah’a ve devlete hizmet ettiğini<br />
gösteriyor. Dedem hep derdi ki, ‘Ahşabı<br />
kullandığınızda birbirine denk gelen yerleri,<br />
dil damağına nasıl oturuyorsa öyle oturacak.<br />
Cam suyla nasıl birleşiyorsa öyle birleşmeli.’<br />
Biz de o hassasiyetle çalışıyoruz.”<br />
İngiltere<br />
Süleymaniye<br />
Camii, Rize<br />
İlahiyat Fakültesi<br />
Camii, Dudullu<br />
Mehmet Uslu<br />
Camii, Hatay<br />
Durmuş Debbo<br />
Camii, Maltepe<br />
Yavuz Selim<br />
Camii ve Almanya<br />
Hanofer Claus<br />
Malikanesi,<br />
kapılarını Mehmet<br />
Ali Usta’nın yaptığı<br />
yerlerden yalnızca<br />
birkaçı...<br />
KAPILAR 300-1500 PARÇADAN OLUŞUYOR<br />
Ustanın Maltepe’deki atölyesinde üretilen<br />
kapılar en az 300 parçadan oluşuyor ve bin<br />
500 parçaya kadar gidiyor. Kapılar istendiğinde<br />
tek tek parçalarına ayrılıp yeniden<br />
takılabiliyor. Mehmet Ali Tüfekçi, kapıların<br />
ömrünü 700 yıla kadar uzatabileceğini<br />
söylüyor: “Yeter ki kurtlanmasın, darbe yemesin.<br />
Her 50 ya da 100 yılda bir silah gibi<br />
parçalara ayrılıp, temizlenip bakımı yapılarak<br />
yeniden birleştirilebilir ve kullanılabilir.”<br />
Tüfekçi ayrıca; “Dünyanın şimdiye kadar biz<br />
hariç hiçbir yerinde tutkal kullanılmamış,<br />
sadece geçme tekniğiyle yapılmış bir kapı<br />
yoktur!” iddiasında da bulunuyor.<br />
TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİ’NE<br />
KURŞUN GEÇİRMEZ KAPI<br />
Kuzey Kıbrıs’taki Türk Büyükelçiliği’ne 400<br />
kilo ağırlığında kurşun geçirmez bir kapı<br />
yapan Tüfekçi; “Şimdiye kadar hiçbir kapıyı<br />
tutturamamışlar. Dışarısı aşırı sıcak, içerisi<br />
klimalı olduğundan ahşap dönmüş hep. Fakat<br />
biz özel bir geçme tekniğiyle bu problemi<br />
çözdük” diyor ve sözlerini şöyle sonlandırıyor:<br />
“Hangi ağaç nedir, hangi ağaç sert<br />
koşullara dayanaklıdır çok iyi bilirim. Ağacı<br />
çok iyi tanırım. Çok para ve zaman harcadım<br />
kündekâri sanatını tanıtmak için. Sonuç olarak,<br />
ahşabı seven insanları çok seviyorum.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 89
Vefat<br />
Göztepe’nin asırlık çınarından<br />
HAYATA VEDA<br />
Göztepe’nin asırlık çınarı, Toprakkaya Ailesi’nin<br />
büyüğü Hacı Mustafa Toprakkaya hayatını<br />
kaybetti. 101 yaşında hayata gözlerini<br />
kapayan Mustafa Toprakkaya, yaşlılığa bağlı<br />
solunum yetmezliği nedeniyle bir süredir<br />
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde<br />
tedavi görüyordu.<br />
GÖZTEPE’NİN CANLI TARİHİYDİ<br />
Mustafa Toprakkaya, 1919 yılında Çankırı’da<br />
doğmuş, 1942 yılında yerleştiği Göztepe’den<br />
hiç ayrılmamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın<br />
<strong>Kadıköy</strong> ve Göztepe’deki etkilerine tanıklık<br />
etmiş, İstanbul’da yaşayan Rum azınlığa karşı<br />
6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleşen organize<br />
toplu saldırının Göztepe Çarşısı’ndaki faillerini<br />
sopayla kovalayan altı kişilik Göztepeli<br />
grubun içinde yer almıştı.<br />
RIDVAN PAŞA’DAN<br />
NADİR AĞA’YA, ATLI MUAZZEZ’E…<br />
Mustafa Toprakkaya, başta <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
Heredot’u olarak bilinen Dr. Müfid Ekdal<br />
olmak üzere, Göztepe hakkında ilk kitabı<br />
yazan Prof. Dr. Bedi Şehsuvaroğlu ile birlikte<br />
pek çok araştırmacıya anılarıyla kaynak<br />
olmuştu. İstanbul’un ilk belediye başkanı<br />
Rıdvan Paşa’dan, Sultan Abdülhamid’in<br />
Harem Ağası Nadir Ağa’ya, Atlı Muazzez<br />
Hanım’a kadar pek çok bilgi onda saklaydı.<br />
ERENKÖY KIZ LİSESİ YANGINI<br />
Erenköy Kız Lisesi’nde çalıştığı yıllarda,<br />
1945 yılının 22 Şubat gecesi binada<br />
başlayan yangın İstanbul ile birlikte bütün<br />
Türkiye’yi yasa boğmuş, o gece izinli olmasına<br />
ve hiçbir yararı olmayacağını bilmesine<br />
rağmen sabaha kadar teneke kovalar ile<br />
karşısındaki bir başka köşkün bahçesindeki<br />
kuyudan su taşıyarak yangına müdahale<br />
etmeye çalışmıştı.<br />
BÜYÜK SIKINTILAR İÇİNDE GEÇEN<br />
ZOR YILLAR<br />
1919 yılının <strong>Mayıs</strong> ayında, Birinci Dünya<br />
Savaşı’nın sonunda ve işgal altında bir<br />
Türkiye’de hayata gözlerini açan Mustafa<br />
Toprakkaya’nın yaşamı, yoklukların getirdiği<br />
zor yılların eşliğinde büyük sıkıntılarla<br />
geçmişti. Para altın karşılığı basılıyordu; ne<br />
altın vardı, ne para vardı, ne de umut...<br />
KAMYON KASASINDA İSTANBUL’A<br />
İşgal kuvvetleri tarafından İç Anadolu’nun<br />
parsellenmeye değer bulunmayan kentlerinden<br />
birinin en ücra köşesindeki bir<br />
köyden, soyadını aldığı Toprakkaya Tepesi<br />
eteklerindeki evinden bir kamyon kasasında<br />
İstanbul’un yolunu tutması ile başladı<br />
O’nun öyküsü...<br />
İKİ ZOR KARAR, İKİ MUCİZE<br />
Bilinmezliklerle örülü ve istikameti İstanbul’un<br />
Erenköy’ü olan kamyon kasasındaki<br />
yolculuğu sona erdiğinde, bir köşkün bahçesindeki<br />
kulübede sadece yatacak yer kar-<br />
90 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Vefat<br />
Geçtiğimiz yıl<br />
torunları, O’nun<br />
“Dalya” dediği<br />
100. yaş günü<br />
için bir parti<br />
düzenledi. O<br />
partide bütün<br />
torunlarını<br />
bir arada<br />
gördüğünde<br />
gözleri dolan<br />
Mustafa<br />
Toprakkaya,<br />
adeta<br />
“Yaşadığıma<br />
değdi” diyordu.<br />
şılığında “yanaşma” unvanı ile başladığı işi,<br />
ardından Erenköy Kız Lisesi’nde bulduğu<br />
gece bekçiliği işi, İstanbul kararının birinci<br />
mucizesinin gerçekleştiğini kabul etmesine<br />
yetmişti. Ancak geride henüz birinci yılını<br />
bile doldurmayan, üstelik hamile bir eş<br />
bırakmıştı. Gözleri bir yandan ışığı ararken,<br />
aklı da bıraktığı eşinde kalmıştı.<br />
“YANAŞMA” YILLARI<br />
İlk çocuğunu ancak iki yıl sonra izinli<br />
olarak köyüne gittiğinde görebildi. Sonraki<br />
yıllarda gidip gelmelerin sonu olmayacağını<br />
düşündü, eşi ve çocuklarını da İstanbul ile<br />
tanıştırma kararı aldı. Mustafa Toprakkaya,<br />
kamyon kasasında tekrar İstanbul’un yolunu<br />
tuttuğunda yanında 3 kız çocuğundan sonra<br />
dördüncü, bu kez erkek çocuk olarak dünyaya<br />
gelen ve babasının adını verdiği oğlu<br />
Kadir Toprakkaya, henüz doğum yapmış<br />
ancak ağır hasta olan eşi ve kız çocuklarından<br />
ikisi vardı. Umutsuzluğun en diplerde,<br />
İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerinin en şiddetli<br />
hissedildiği 1950’li yılların ortalarıydı. Yangın<br />
nedeniyle kapanan okul, sıfır para, hasta bir<br />
kadın, biri 6 aylık, biri 2 yaşında, bir diğeri 5<br />
yaşında 3 çocuk ve İstanbul...<br />
İMKÂNSIZI ÇOK ÇALIŞARAK AŞABİLMEK<br />
İstanbul’da olabilmek demek, iğne deliğinden<br />
de olsa umut ışığı demekti. Fakat<br />
“yanaşma” olarak da hayatını sürdürmek<br />
karakterine uygun değildi. Ne var ki kalacak<br />
yer, okul çağı gelen 3 çocuk ve hâlâ sıfır para.<br />
Ailesiyle başını sokabilecek bir kulübe sahibi<br />
olmalıydı. İkinci zor kararını aldı. Ailenin 5<br />
üyesi de çok çalışacak ve para biriktirecekti.<br />
Öyle ki Mustafa Toprakkaya, bir kamyon<br />
çimentoyu sadece iki buçuk lira karşılığında<br />
tek başına kamyondan indirmeyi, beraberinde<br />
70 yıl boyunca sırtında taşıyacağı omurilik<br />
zedelenmesi ile kabul etmişti.<br />
YETER Kİ İSTE, YETER Kİ ÇALIŞ,<br />
YETER Kİ GÖZE AL<br />
O’nun aldığı zor kararın sonuçları 9 yıl<br />
sürmüş olsa da mucizeyi getirmişti. Dokuz<br />
yıl günde 20 saat çalışmanın sonunda<br />
Göztepe’de bahçesi olan bir evin sahibi<br />
olabilmişti. Bu evin bahçesinde mucizeler<br />
yaratan Mustafa Toprakkaya, Minibüs<br />
Yolu’ndan Bağdat Caddesi’ne kadar olan<br />
bölgede pek çok Göztepelinin meyve,<br />
sebze, süt ve yumurta ihtiyacını karşılar<br />
duruma gelmişti. Kendi bahçesinde kendi<br />
işinin patronu olarak harikalar yaratıyordu.<br />
Ta ki kentsel dönüşüm onu bahçesinden,<br />
odun sobasından kopartana kadar... Sonra<br />
vadesinin dolmasını bekledi ve 101 yaşında<br />
aramızdan ayrıldı. O’nu hiç unutmayacağız,<br />
Göztepeliler de unutmayacak...<br />
Bu satırları okuduğunuz <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> derginiz,<br />
öncesinde <strong>Kadıköy</strong> Gazetesi yıllarındaki<br />
başarımız, O’nun cesareti ve vizyonu ile<br />
bugünlere geldiğimizi bizlere de hiç unutturmayacak.<br />
Bahçe ve sebze<br />
yetiştiriciliği<br />
konusunda<br />
çok yetenekli<br />
olan Mustafa<br />
Toprakkaya,<br />
hangi sebzenin<br />
hangi zamanda<br />
verimli olduğunu<br />
en iyi bilen isimler<br />
arasındaydı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 91
Sektör<br />
Akaryakıt sektöründe<br />
yeniliklerin adresi:<br />
AYTEMİZ<br />
Sektördeki yaratıcı hizmetleri ile bir adım öne geçen<br />
Aytemiz, müşterilerine yepyeni imkânlar sunmaya devam<br />
ediyor. Türkiye genelinde bir ilke daha imza atarak, en<br />
yaygın ‘Self Servis’ yakıt alım hizmetini tüketicileriyle<br />
buluşturan Aytemiz, motorcu dostu ve e-şarj uygulamaları<br />
ile de dikkat çekiyor.<br />
Aytemiz’in ülke genelinde hayata geçirdiği yenilikleri Kozyatağı<br />
Şubesi Hizmet Petrol özelinde de eksiksiz şekilde<br />
yerine getirmeyi hedeflediklerini ifade eden İstasyon<br />
Müdürü Rıfat Çakıcı ile öncelikle ‘Self Servis’ uygulamasını<br />
konuştuk. Self Servis yönteminin Aytemiz olarak<br />
Türkiye’de istasyon bazlı en yaygın öncüsü olduklarını<br />
ifade eden Çakıcı; “Self Servis yönteminin birçok avantajı<br />
var. Self Servis pompaları için bir ada oluşturduk. Müşterilerimiz<br />
o adalara giriş yaptığında kamera plakalarını<br />
algılıyor. Sonraki süreçte tabletlerimiz tarafından sesli<br />
olarak yönlendirilen müşterilerimiz kredi kartıyla işlemlerini<br />
tamamlayıp, araçlarından uzaklaşmadan görerek<br />
ve dokunarak süreci sonlandırıyor. Ayrıca o sırada araç<br />
yanlarında hazır bulunan self servis personelleri de ihtiyaca<br />
göre yardımda bulunabiliyor. Müşteri de artık bu işin<br />
içinde olsun anlayışı ile hareket ederek, bu yeni yöntem<br />
için sektörde öncü olduk” şeklinde konuştu. Self Servis<br />
uygulaması, tüketiciye zaman tasarrufunun yanı sıra fiyat<br />
avantajı da sunuyor.<br />
MOTORCU DOSTU<br />
BİR UYGULAMA<br />
Trafikte çok fazla<br />
motor sürücüsü<br />
olmasına rağmen<br />
ne yazık ki dikkate<br />
alınmadıklarını ifade<br />
eden Rıfat Çakıcı, sözlerine şöyle devam etti: “Motor kullanıcısı<br />
arkadaşlarımız, istasyonlarda sık sık yakıt alımlarında<br />
otomobil sahipleri kadar ilgi görmediklerini dile getirdi.<br />
Bizler de bu serzenişlerine hassasiyet gösterip, Aytemiz<br />
Ailesi olarak ‘Motorcu Dostu’ uygulamasını hayata geçirdik.<br />
Farkındalık yaratmak adına önemli bir proje olduğunu<br />
düşünüyoruz. Öncelikle istasyonlarımızda motorcu dostu<br />
bir pompamız var. Bu pompalarda motorların durabileceği<br />
kaydırmaz zemin özel olarak hazırlandı. Bunun yanında<br />
aynı kaydırmaz zeminlerin bulunduğu özel park alanları<br />
yarattık. Kendilerine tahsis ettiğimiz dolaplarda ise kask ve<br />
özel eşyalarını koruyabiliyorlar.”<br />
ELEKTRİKLİ ARAÇ HİZMETİ<br />
Aytemiz’in bir diğer çalışması ise elektrikli araçlarla alakalı.<br />
Elektrik pompa adaları bulunan istasyonlarda müşteriler<br />
araçlarını hızlı şarj özelliğini kullanarak şarj ederken,<br />
zamanlarını istasyonlarda mevcut olan cafe alanlarında<br />
geçirip, ücretsiz wi-fi hizmetinden de yararlanabiliyorlar.<br />
92 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
Tükürük bezi<br />
tümörlerine<br />
dikkat!<br />
Ülkemizde her yıl 4 bin iyi huylu, 800’ün<br />
üzerinde kötü huylu tükürük bezi tümörüne<br />
rastlanıyor. Medicana <strong>Kadıköy</strong> Hastanesi<br />
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Ünal<br />
Bayız, tükürük bezi kanserinin 5 büyük<br />
kanser türünden biri olduğunu, tedavi<br />
edilmezse iyi huylu olan tümörlerin bir süre<br />
sonra kansere dönüştüğünü söyledi.<br />
Tükürük bezlerinin yüz, baş, ağız, burun<br />
ve yutak bölgesine yayılan geniş bir yapı<br />
olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ünal Bayız,<br />
bu bezlerin yüz ve baş bölgesinde toplam 6<br />
adet büyük; ağız, burun ve yutak bölgesinde<br />
de 1000’e yakın mikroskobik ölçüde yer<br />
aldıklarını; sindirime yardım etmesinin yanı<br />
sıra ağız, burun, yutak gibi boşluklarımızı<br />
örten mukoza tabakasını nemlendirdiklerini<br />
anlattı. Bayız, tükürük bezi kanserinin ağıza<br />
tükürük salgısı yapan bezlerin birinin kanserleşmesi<br />
sonucu oluştuğunu, uzun yıllar<br />
yoğun olarak yanlış beslenmeden sigara<br />
tüketimine, kimyasallardan cep telefonlarına<br />
kadar birçok nedenden meydana gelebileceğini<br />
vurgulayarak; “Bu tümörlerin yüzde 70’e<br />
yakını iyi huylu olurken, yüzde 30’a yakını<br />
Medicana <strong>Kadıköy</strong> Hastanesi<br />
Kulak Burun Boğaz Uzmanı<br />
Prof. Dr. Ünal Bayız<br />
kötü huylu tümörlerden oluşuyor. Ülkemizde<br />
her yıl 4 bin iyi huylu, 800’e yakın kötü huylu<br />
tükürük bezi tanısına rastlıyoruz” dedi.<br />
TÜKÜRÜK BEZİ TÜMÖRLERİNİN<br />
BELİRTİLERİ NELERDİR?<br />
Tükürük bezi tümörlerinin, belirtileri sebebiyle<br />
zaman zaman yağ ve/veya lenf bezesi<br />
ile benzeştiğini söyleyen <strong>Kadıköy</strong> Medicana<br />
Hastanesi Kulak Burun Uzmanı Prof. Dr.<br />
Ünal Bayız, şu açıklamalarda bulundu:<br />
“Kulak önü, kulak memesi altı, çene altı,<br />
ağız, boğaz, yutak bölgesinde şişlik olarak<br />
kendini gösteren iyi huylu tükürük bezi<br />
tümörleri, genellikle yavaş büyür ve çevre<br />
dokulara zarar vermezler. Ancak kötü huylu<br />
tümörler, daha hızlı büyümenin yanı sıra<br />
çevre dokulara yayılarak yüz felci, şiddetli<br />
ağrı gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Aynı<br />
zamanda lenf bezlerine de yayılıp, farklı<br />
organlara sıçrayabilir. Genel olarak boyun<br />
altında şişlik, ağız içi kızarıklık ve apse, yüz<br />
bölgesinden boyun bölgesine kadar uyuşma,<br />
çene kemiğinde kayma, şiddetli kulak<br />
ağrıları gibi belirtilerle kendini gösterir. Ağız,<br />
boğaz ve yutak bölgesindeki mikroskobik<br />
tükürük bezlerinden kaynaklanan tümörler<br />
de o bölgelerde yavaş büyüyen kitleler<br />
olarak görülür. Bu kitlelerle birlikte yüzeyindeki<br />
ciltte renk değişikliği, yara, ağrı, yüz<br />
felci gibi belirtiler de varsa acilen hekime<br />
başvurmak gerekir. Bu durumda kötü huylu<br />
bir tümör olasılığı artmaktadır.”<br />
TÜKÜRÜK BEZİ TÜMÖRLERİNDE<br />
TEŞHİS VE TEDAVİ<br />
Teşhis sürecinin önemini de vurgulayan<br />
Prof. Bayız; “Belirtilerin görüldüğü hastalarda<br />
tümörün türünü ve yerleşimini anlayabilmek<br />
ve doğru teşhisi yapabilmek için öncelikle<br />
hastada fiziksel olarak baş ve boyun muayenesi<br />
yapılır. Paralel olarak hastanın kapsamlı<br />
öyküsü çıkarılır. Ardından uygun tahliller ile<br />
birlikte MR, tomografi gibi görüntüleme teknikleri,<br />
endoskopi ve biyopsi incelemesi yapılır.<br />
Tüm bu inceleme sonucu elde ettiğimiz<br />
verilerle hastaya cerrahi işlem, radyoterapi<br />
ya da kemoterapi yöntemi ile tedaviye başlanır.<br />
Tümörün durumuna göre tedavilerden<br />
sadece biri ya da üçünün değişik şekillerde<br />
uygulanması söz konusu olabilir. Tükürük<br />
bezi kanserleri, diğer kanserlere oranla daha<br />
özel bir tabloda seyreder. Doğru tedavi için<br />
kanserin nerede ortaya çıktığını iyi tespit<br />
etmek gerekir. Tedavi belirleme aşamasında<br />
bizim için hastanın tercihleri, yaşam beklentisi<br />
de oldukça önemlidir. Cerrahi operasyon<br />
gerektiren tümörlerde ilk düşünülen, hastalığın<br />
yayıldığı dokuyu almaktır. Ancak tükürük<br />
bezinin doğal yapısı ve yayın alanı sebebiyle<br />
kolay bir operasyon değildir. Özellikle kulak<br />
yönündeki tükürük bezinde, mimiklerimizi<br />
yapmamızı sağlayan yüz sinirleri bulunur. O<br />
yüzden özellikli cerrahiler arasında yer alır.<br />
Bazı türlerine ise cerrahi operasyonun yanı<br />
sıra diğer tedavi yöntemleri de kullanılır”<br />
şeklinde konuştu.<br />
94 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
Katarakt ve<br />
Akıllı Lensler<br />
PROF. DR. TAYFUN BAVBEK<br />
BATIGÖZ SAĞLIK GRUBU<br />
Katarakt, bilinen en eski hastalıklardan<br />
biridir. Tek tedavisi cerrahidir. Oldukça sık<br />
görülen bir hastalık olduğundan, katarakt<br />
operasyonunun tarihçesi de milattan öncesine<br />
kadar uzanmaktadır. Yaklaşık 4 bin yıl<br />
önce de katarakt ameliyatı yapılıyordu. İlk<br />
katarakt operasyonlarının Babil’de, bulanıklaşan<br />
göz merceğinin göze uygulanan bir<br />
darbe ile veya göz içine sokulan iğne benzeri<br />
bir antik cerrahi aletle göz içine düşürülmesi<br />
şeklinde yapıldığı bilinmektedir.<br />
1990’li yıllara kadar sert metakrilat göz içi<br />
mercekleri başarıyla uygulanmış, son yıllarda<br />
katlanabilen yumuşak merceklerin geliştirilmesiyle<br />
günümüzdeki modern ameliyat<br />
tekniklerine ulaşılmıştır. Göz içi mercekleri,<br />
diğer organ protezlerinin aksine, yerleştirilen<br />
lensin kalitesine bağlı olarak bir daha<br />
değiştirilmesine gerek olmamak üzere göz<br />
içine yerleştirilmekte ve teorik olarak birkaç<br />
yüzyıl yaşayacak olsak bile yapılarını koruyabilmektedirler.<br />
Prof. Dr. Tayfun Bavbek<br />
Modern katarakt cerrahisi, artık dikiş gerektirmeyen<br />
çok minik bir kesiden yapılabilmekte<br />
ve ameliyat olanlar bir gün sonra<br />
normal aktivitelerine dönebilmektedir.<br />
Bu ufacık kesiden, yaşla beraber sertleşmekte<br />
ve saydamlığını kaybetmekte olan<br />
kataraktlı mercek, birkaç dakika içinde ultra<br />
modern elektronik cihazlarla parçalanmakta<br />
ve yine bu ufacık kesiden son derece<br />
gelişmiş katlanabilir mercekler yerine<br />
yerleştirilmektedir. Katarakt ameliyatında<br />
önemli olan, operasyonu yapacak cerrahın<br />
tecrübesi, kullanılan cihazların ve göz içine<br />
konulacak yapay merceğin kalitesidir.<br />
Günümüzde katarakt operasyonlarında temel<br />
olarak kullanılan iki mercek tipi vardır:<br />
Tek odaklı mercekler ve çok odaklı mercekler<br />
[Multifokal, Trifokal, (Akıllı Lens)]...<br />
Tek odaklı merceklerle uzağa (tek odağa)<br />
göre ayarlama yapılmaktadır. Diğer mesafeler<br />
için ise gözlük kullanılır. Çok odaklı<br />
mercekler (Akıllı Lens) yerleştirildiğinde ise<br />
uzak, yakın ve orta mesafede görme artar,<br />
gözlüğe gerek kalmaz.<br />
Her sağlıklı bireyin gözünde saydam ve elastik<br />
yapıda doğal göz merceği vardır. Yakın<br />
veya uzak mesafelere bakıldığında doğal<br />
mercek, esnekliği ölçüsünde şekil değiştirerek<br />
odaklanmayı sağlamaktadır. Böylece<br />
uzak veya yakın mesafelerde net görüş<br />
elde edilir. Genellikle 40 yaşından itibaren<br />
esnekliğini kaybetmeye başlayan doğal<br />
mercek, yapay bir mercek ile değiştirilebilir<br />
niteliktedir. Yaşa bağlı olarak deforme olmaya<br />
başlayan ve görevini yerine getiremeyen<br />
eskimiş mercek yerine ‘Akıllı Lens’ adı verilen<br />
yapay mercekler yerleştirilmektedir.<br />
Bu yeni yapay merceğin yerleştirilmesi ile<br />
göz hem uzağa, hem ara mesafeye, hem de<br />
yakına odaklanabilme özelliğine kavuşur,<br />
her mesafede net bir görüş elde edilir. Akıllı<br />
Lens (Göz İçi Lens) takılan hastaların göz<br />
numarasında ilerleme kaydedilmez. Başarılı<br />
bir katarakt ameliyatının ardından gözde<br />
tekrar katarakt ortaya çıkmamaktadır.<br />
Çoğunlukla 40 yaşını aşmış, uzak veya yakın<br />
mesafede ya da her iki mesafede görme<br />
zorluğu olan ve gözlüklerinden tamamen<br />
kurtulmak isteyen bireyler, bu prosedüre<br />
uygun adaylardır. Başarılı bir operasyon<br />
ile Trifokal veya Multifokal Lens takılan her<br />
hasta uzak, yakın ve ara mesafelerde net<br />
görüşe sahip olabilmektedir.<br />
Sağlıklı günler dileriz...<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 95
Sağlık<br />
Gerçek ihtiyaçlara temas eden merkez:<br />
LAPSUS<br />
PINAR BALTACI<br />
İçsel yolculuklarınıza kılavuzluk etmek amacıyla, yıllara yayılan<br />
deneyim ve birikimleri bir araya getirerek 2016 yılında<br />
kurulan Lapsus Psikoloji ve Gelişim Atölyesi’nin çalışmaları,<br />
psikoterapi ve gelişim atölyeleri şeklinde iki ana eksen<br />
üzerinden ilerliyor. İnsanların ruhsal büyüme süreçlerini<br />
destekleyerek, gerçek ihtiyaçlarıyla temas etmelerini<br />
sağlamak amacıyla yola çıkan Lapsus’u, kurucusu Uzman<br />
Psikolog Gonca Akkaya ile konuştuk.<br />
dinamikleri anlamadan aşmamız mümkün olmaz. Evet,<br />
güncel yaşamın görünen stresleri ruhsal durumumuzu<br />
olumsuz etkiler ama bu stresleri başa çıkılmaz kılan,<br />
sıklıkla bireysel yaşamımızı ören ve bizim bilinçli algımızın<br />
dışında kalan o dinamiklerdir.<br />
Öncelikle sizi tanıyalım. Kendinizden bahseder misiniz?<br />
1979 doğumluyum. Liseyi Özel Amerikan Robert Lisesi’nde<br />
okudum. Sonrasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde<br />
İşletme eğitimi aldım. Mezuniyet sonrası yaklaşık iki yıl kadar<br />
pazarlama alanında çalıştım. Bu dönem kendimi çokça<br />
sorguladığım, hayatımın yönü üzerine kafa yorduğum bir<br />
dönemdi. Yoğun bir varoluşsal düşünme sürecinden sonra<br />
psikoloji eğitimi almaya karar verdim. Lisans eğitimimi<br />
Boğaziçi Üniversitesi’nde, yüksek lisansımı İstanbul Bilgi<br />
Üniversitesi’nde tamamladım. Uzmanlığımı aldıktan sonra<br />
çeşitli üniversiteler, psikolojik danışmanlık merkezleri ve<br />
kurumsal eğitim şirketlerinde çalıştım. 2016 yılında da<br />
Lapsus Psikoloji ve Gelişim Atölyesi’ni kurdum.<br />
Röportajımızı okuyacak birçok kişinin kuşkusuz merak<br />
edeceği bir soruyla devam etmek istiyorum. Ne demek<br />
Lapsus? Bu ismi tercih etme sebebiniz nedir?<br />
Lapsus, Latince kökenli bir kelime. ‘Dil sürçmesi’ anlamına<br />
geliyor. Dil sürçmesi, istemsizce yaptığımız ve içinde bilinçdışı<br />
dinamiklerine dair ipuçları barındıran bir edim. Bu ismi<br />
seçme nedenim, temelde bilinçdışına yaptığı gönderme.<br />
Psikoterapi, bilinçdışını deşifre etme yolculuğudur. Yaşamımızdaki<br />
sıkışıklıkları, bunların ardında yatan bilinçdışı<br />
96 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
Lapsus’ta neler yapıyorsunuz?<br />
Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?<br />
Lapsus’ta yürütülen çalışmalar üç eksen<br />
üzerinden ilerliyor: Psikoterapi, danışmanlık<br />
ve gelişim atölyeleri. Bu üç çalışma<br />
kolunun da ortak paydası, insanların ruhsal<br />
büyüme süreçlerini desteklemek, gerçek<br />
ihtiyaçlarıyla temas etmelerini ve bunları<br />
en etkin şekilde karşılamalarını sağlayacak<br />
donanımı kazanmalarına yardımcı olmak.<br />
Hizmetlerimizi çeşitlendiren en temel etken<br />
ise, kişilerin öznel ihtiyaç ve koşulları...<br />
Size en çok ne gibi sorunlar yaşayan<br />
kişiler başvuruyor? Modern çağın<br />
sorunlarına dair neler söylersiniz?<br />
Bize sıkışmış, çıkmazda hisseden insanlar<br />
gelir. Bu halin türlü sebepleri olabilir;<br />
yalnızlıkla baş edememe, çökkünlük, ilişkisel<br />
sorunlar, performans kaygısı, sosyal<br />
fobi, yeme bozukluğu, ailevi problemler,<br />
takıntılar gibi. Aslında ruh sağlığı hizmeti<br />
alma sebebini tekil sorunlara indirgemek<br />
pek anlamlı değildir. Çünkü insanların<br />
bizim kapımızı çalma sebepleriyle terapide<br />
kalma sebepleri çoğu zaman aynı olmaz.<br />
İnsan, çok boyutlu bir varlık. Psikoterapi<br />
sürecinde katman katman soyuldukça, hepimizin<br />
anlatılarının altından hiç ummadık<br />
hikâyeler çıkar.<br />
Psikoterapi ile danışmanlığın farkı nedir?<br />
Psikoterapi, danışmanlığa göre daha derin<br />
ve daha uzun soluklu bir süreçtir. İnsanın<br />
içsel dünyasına yapılan arkeolojik bir kazı<br />
çalışmasıdır diyebiliriz. Sürecin sonunda<br />
kişinin hayatında, dünyayı algılayışında,<br />
olay ve durumlara verdiği tepkilerde kapsamlı<br />
değişimler, dönüşümler olur. Danışmanlık<br />
ise ruhsal bir araştırma sürecinden<br />
çok, kısa süreli bir müdahaledir. Kafadaki<br />
bulanıklıkları gidermeye, kişinin zihnini toparlamasına,<br />
birtakım konularda alternatif<br />
çözüm yolları oluşturmasına yarar. Terapi<br />
gibi değişim vaat etmez. Yapılacak çalışmanın<br />
danışmanlık mı terapi mi olması<br />
gerektiği, kişinin ihtiyacı ve beklentisine<br />
göre şekillenir.<br />
Peki, kişiler ne zaman psikoterapiye<br />
başvurmalıdır? Sürece dair neler<br />
söylersiniz?<br />
Psikoterapi, kişinin gönüllü olarak yer<br />
alması gereken bir süreçtir. Yani kişinin<br />
psikoterapiye gitmeyi “seçmesi” gerekir.<br />
Yaşamın getirdiği zorluklarla baş etmekte<br />
zorlanan; kaygı, takıntı, özgüven kaybı gibi<br />
ruhsal semptomlar geliştirmiş olan; kendini<br />
tekrar tekrar benzer olumsuz tabloların<br />
içinde bulan herkes için psikoterapi doğru<br />
adrestir ve başlamak için de doğru zaman<br />
gelmiş demektir.<br />
Sizce ülkemizde terapiye<br />
nasıl yaklaşılıyor?<br />
Ruh sağlığı, damgalanmanın çokça yaşandığı<br />
bir alan. Bu dünyanın her yerinde<br />
böyle. Pek çok insan, ruh sağlığı hizmeti<br />
almaktan ne yazık ki bu nedenle çekiniyor.<br />
Damgalanma korkusunun yanına bir de<br />
psikolog veya psikiyatra gitmenin zayıflık<br />
olacağı algısı eklenince tablo daha da<br />
zorlaşıyor. Yine de son yıllarda psikologlara<br />
ve psikoterapiye daha sıcak bakıldığını söyleyebiliriz.<br />
Psikoterapi, özellikle kentli insan<br />
için artık utanıp sıkılmadan gidilebilecek bir<br />
adres olmaya başladı.<br />
Zor bir çağda yaşıyoruz. Bugünün insanı<br />
temelde “kaybolmuş” durumda. Kendi<br />
özünden uzaklaşmış, -mış gibi yaşayan ve<br />
çoğu zaman mutsuz hisseden insan sayısı<br />
giderek artıyor. Bu kaybolmuşluk hali kendini<br />
türlü semptomlarla ortaya çıkarıyor.<br />
Kimisi ağır depresyonlardan geçiyor, kimisi<br />
alkol ve/veya madde kullanımına yöneliyor,<br />
kimisi zihnini kalabalıklaştırmak ve böylece<br />
içsel gerçekliğinden kaçmak için takıntılar<br />
üretiyor. Fakat günün sonunda insanların<br />
yaşadığı duygular benzer. İlişkilerin ne yazık<br />
ki giderek zayıfladığı bir çağdayız. Teknolojik<br />
gelişmeler hayatı kolaylaştırdı ama<br />
insan ilişkilerine büyük zararlar verdi. İnsan,<br />
doğası gereği sosyal bir varlıktır. Hepimiz bir<br />
başkasında tamamlanmaya ihtiyaç duyarız.<br />
Bu tamamlanmayı sosyal medya paylaşımları<br />
üzerinden yapamayız. Kanlı canlı ilişkilerle<br />
can bulur hayat. Sanırım şunu demek<br />
uygun olacaktır: Birbirimizi kaybettik, sonra<br />
da biz kayboluverdik.<br />
Peki, mevcut ilişkiler ne durumda?<br />
Boşanmalarda, aile için sorunlarda bir<br />
artış gözlemliyor musunuz?<br />
İstatistikler, boşanmaların arttığını gösteriyor.<br />
Boşanmak, kentli insan için artık daha<br />
kolay. “Olmazsa boşanırım” düşüncesiyle<br />
başlıyor pek çok evlilik. İlişkilerdeki sorunları<br />
çözmeye çalışmak, ilişkiye emek vermek,<br />
yaşanan zorluklarda benim payım ne diye<br />
bakmak ne yazık ki az rastladığımız bir şey.<br />
Zamanın ruhu olan hızlı tüketme kültürü,<br />
ilişkileri de içine çekmiş durumda. İlişkide<br />
sadakatsizlik de artmış durumda. Aldatmanın<br />
normalleştiği bir dönemdeyiz. Bunu<br />
hem kadın hem erkekler için söyleyebilirim.<br />
İçinde yaşadığımız zamandan<br />
bahsederken yaşadığımız coğrafyayı<br />
atlamak olmaz. Ülke olarak kaotik<br />
süreçlerden geçiyoruz. Bu süreçler<br />
insanların psikolojilerini nasıl etkiliyor?<br />
Herkes zorlanıyor. Toplum olarak kasvetli<br />
bir atmosferde yaşıyoruz. Metroda, otobüste,<br />
vapurda insanların yüzlerine bakın.<br />
Herkes somurtuyor. Nezaket ve hoşgörü<br />
eşiğimiz çok düştü. Toplumsal gerçeklerimiz<br />
altında eziliyor, baskı hissediyor, hatta<br />
bir anlamda saldırıya uğruyoruz. Saldırıya<br />
uğramış hissedince de saldırganlığımız<br />
artıyor. Sanırım en çok yaşadığımız duygu<br />
öfke. Ve öfke öfkeyi doğurdukça, bu kısır<br />
döngüden çıkamıyoruz. Gelecek kaygısı<br />
hiç olmadığı kadar fazla günümüzde. Bunu<br />
gençler daha ağır yaşıyor. Umutsuzluk<br />
hissinde ciddi bir artış var. Alkol ve madde<br />
kullanımındaki artış da bununla çok ilişkili.<br />
Önünü göremeyen insan arafta hissediyor,<br />
bu duyguyla baş edebilmek için kendini<br />
uyuşturma yoluna gidiyor.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 97
Sağlık<br />
PROF. DR. KEREM CANBORA:<br />
Omuz ve bel<br />
ağrılarında<br />
erken teşhis<br />
önemli<br />
PINAR BALTACI<br />
Yaklaşık 22 sene Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi’nde çalışmasının ardından Üsküdar Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nde Ortopedi<br />
Kürsüsü Anabilim Dalı Başkanı olarak göreve başlayan<br />
Profesör Doktor Mehmet Kerem Canbora, yoluna Bağdat<br />
Caddesi’nin bu yeni sağlık merkezinde devam ediyor.<br />
Ağırlıklı olarak psikiyatri ve psikoloji alanlarında faaliyet<br />
gösteren Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin bünyesine<br />
NP Feneryolu Tıp Merkezi’nin katılmasıyla, diğer branşlarda<br />
da sağlık hizmeti verilmeye başlandı.<br />
Dr. Kerem Canbora, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde çalıştığı<br />
dönemde omuz cerrahisine ilgi duyması ile birlikte 2004<br />
yılında Harvard Tıp Fakültesi omuz servisinde bir programa<br />
dâhil olup, bu alanda tecrübe ve bilgisini artırma imkânı<br />
bularak, sonraki süreçte omuz cerrahisinde uzmanlaşmaya<br />
başladı. 15 yıldır omuz ve dirsek cerrahisinde uzmanlaşan<br />
Canbora ile omuz ve çevresi rahatsızlıkları, bel, kalça ağrılarını<br />
ve tedavi yöntemlerini konuştuk.<br />
OMUZ AĞRILARI YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜREBİLİR<br />
Omuz ve dirsek cerrahisinin yanında protez, diz, kalça,<br />
protez gibi alanlarla da ilgilenen Prof. Dr. Mehmet Kerem<br />
Canbora ile öncelikle omuz cerrahisi üzerine söyleştik.<br />
Elimizi uzayda konumlandırmamızda omuz eklemlerindeki<br />
sağlığın önemine vurgu yapan Doktor Canbora,<br />
sözlerine şöyle devam etti: “Omuz hastalıkları, 20 yıl<br />
öncesine kadar çözümsüz ve cerrahisi zor, sonrası ağrılı<br />
olarak bilinirdi. Yaklaşık 20 yıldır dünyada ve buna paralel<br />
olarak Türkiye’de kapalı, yani artroskopik omuz cerrahisinin<br />
gelişmesi ve inovasyonun ilerlemesi, bizlerin de bu<br />
konuya ilgi duyması ile beraber omuz cerrahisi gelişme<br />
gösterdi. Omuz eklemi, diz ve kalça gibi yük binen eklemlerden<br />
farklı olarak yüke maruz kalmaz. Ağırlık taşımaz<br />
ve her yöne hareket eder. Bu anlamda avantajlı olan bu<br />
eklemin dezavantajları da var. Örneğin; kalçayı çıkartmak<br />
için çok yüksekten düşmek gerekir ama omuzda sadece<br />
bir olta attığınızda ya da basit bir fırlatma hareketinde<br />
bile çıkık meydana gelebiliyor. 360 derece yani her yöne<br />
hareket ettiği için yerinde durması oldukça zor bir eklem.<br />
Bu adalelerde en ufak bir problem olduğu zaman, omuz<br />
çok ağrılı bir eklem haline gelerek, geceleri uyutmayacak<br />
noktaya ulaşabilir. Gece uyuyamayan hasta, gündüz de<br />
aynı ızdırabı çeker. Mesela hastaların hayat kalitesi, günlük<br />
işleri yapma potansiyelleri giderek düşer.”<br />
98 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Sağlık<br />
OMUZ HASTALARI<br />
GENEL OLARAK İKİYE AYRILIYOR<br />
Omuz hastalıklarında erken teşhisin kritik<br />
olduğunun altını çizen Prof. Canbora, şu<br />
açıklamalarda bulundu: “Erken teşhis<br />
çok önemli. Genelde omuz hastaları ikiye<br />
ayrılır. Birincisi 45- 50 yaş üzeri, cinsiyet<br />
olarak daha çok kadın hastalarda ağırlıklı<br />
omuz manşet adale yırtıklarıyla ortaya<br />
çıkar. Eğer ani düşme, çarpma ve travma<br />
gibi bir durum yoksa, yıllar içerisinde<br />
artarak devam eden bir şikâyettir bu. Bu<br />
hasta grubunda ne zaman ki gece ağrıları<br />
dayanılmaz hal alır ve bu durum aylara<br />
ve yıllara yayılır, hastalar günlük işlerini<br />
yapamayacak noktaya gelirler, o noktada<br />
bir de şikâyetin üstüne psikolojik problemler<br />
eklenir. Bunun yanında diğer omuz<br />
hastalıkları grubu ise, genç yaştaki cinsiyet<br />
olarak genellikle erkek olan hastalardır.<br />
Bu hastalar, çoğunlukla omuz çıkıkları ve<br />
bariz travmalarla başvurur.<br />
İLERİ YAŞTA PROTEZ KULLANIMI ŞART!<br />
Bu iki hasta grubunda da erken teşhis ile<br />
kapalı ameliyat yapabiliyoruz. Artoskopik<br />
denilen yöntemle gerçekleştirdiğimiz<br />
ameliyatta, eklem içerisine birtakım<br />
enstrümanlar yardımı ile giriyoruz.<br />
Karşımızda da bir monitör bulunuyor,<br />
ona bakarak işlemleri gerçekleştiriyoruz.<br />
Hastaların bu işlem sonucunda yaraları<br />
ve ağrıları olmadığı için kısa sürede fizik<br />
tedaviye başlıyor ve sağlıklarına kavuşabiliyorlar.<br />
Fakat üçüncü hasta grubu olarak<br />
nitelendirdiğimiz 70 yaş üstü hastalarda,<br />
eklem kireçlemesi ya da tamir edilemez<br />
yırtık durumlarında kapalı ameliyat<br />
imkânı ne yazık ki olmuyor. İlk iki hasta<br />
grubu kısa sürede önlemini almaz, bu<br />
şikâyetlerini geçiştirirse, belli bir yaştan<br />
sonra kapalı ameliyat imkânı son buluyor<br />
ve protez (reverse ya da düz) kullanmak<br />
durumunda kalıyoruz. Omuz cerrahisi Türkiye’de<br />
son yıllarda çok gelişti. Hastaların<br />
omuz ağrılarında çok vakit kaybetmeden,<br />
spesifik olarak omuz ve dirsek cerrahisiyle<br />
ilgilenen bir uzmana danışmalarında tüm<br />
bu sebeplerden dolayı fayda var.”<br />
HERKES BİR DÖNEM MUTLAKA<br />
BEL AĞRISI ÇEKİYOR<br />
“Hocam biraz da bel şikâyeti bulunan hastalarımızı<br />
bilgilendirelim” dediğimde; “Küçük<br />
bir araştırma yapıldığı zaman, bir insanın<br />
ömrünün sonuna kadar bel ağrısı çekme<br />
olasılığı yüzde 100’müş. Herkes bir dönem<br />
mutlaka bel ağrısı çekiyor” şeklinde konuşuyor<br />
ve ekliyor: “Bel ağrılarının yüzde 80’i akut<br />
tedavisi olarak karşımıza çıkıyor ve tedavi<br />
edilmemesi durumunda bile 5-6 haftada<br />
kendiliğinden iyileşiyor. Bel, kompleks bir<br />
bölge. Bel ağrısının bugün teşhis edilen en<br />
az 100’den fazla sebebi olduğu bilinmekte.<br />
Bel ağrıları tedavisinde en önemli nokta, teşhisi<br />
doğru koyabilmekte... Ağrının sebebi fıtık<br />
mı yoksa mekanik bir bel ağrısı mı hususunu<br />
netleştirmek gerekir. Bel ağrılarının yüzde<br />
90’ından fazlası, mekanik bel ağrılarıdır.<br />
Mekanik bel ağrısı, aşırı zorlama ve yük<br />
taşıma gibi eylemler sonucunda ortaya çıkan<br />
ağrılardır. Bel ağrılarının tedavisi öncelikle<br />
fizyoterapi, ilaç tedavisi ve istirahattır. Bu<br />
dinlenme süresi de son araştırmalara göre<br />
2, maksimum 3 gün olarak belirlenmiştir.<br />
Bunun yanında literatürde akupunktur, bele<br />
yapılan enjeksiyonlar ve manipülasyonların<br />
mekanik bel ağrısı tedavisinde yeri olmadığını<br />
da belirtmek isterim.”<br />
TEDAVİLERDE BELİRTİLER ÖNEMLİ<br />
Prof. Dr. Kerem Canbora, bel ağrılarının<br />
tedavisine yönelik ise şu bilgileri verdi: “Tedavide<br />
öncelikle belirtilere yönelik hareket<br />
ediyoruz. En büyük belirtisi ağrı, diğeri hareket<br />
kısıtlılığıdır. En başta da bir ağrı tedavisi<br />
yapmak durumundayız. Özellikle mevsim<br />
dönüşlerinde sıcak-soğuk arasındaki farklar,<br />
bel ağrılarında en çok ağrı hissedildiği<br />
dönemlerdir. Deformasyonlar, enfeksiyon,<br />
sinir zafiyetleri ya da kanal darlıkları gibi<br />
şikâyetlerde ameliyat yolunu seçiyoruz. Bel<br />
ağrılarının devamlı bir hâl almasında kişisel,<br />
psiko-sosyal ve mesleki tüm faktörler<br />
etkili. Genellikle kullanılan ilaçlarda ise ağrı<br />
kesiciler, kortizon tedavisi ve birtakım kas<br />
gevşeticiler kullanılmasını öneriyoruz.”<br />
ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI:<br />
BOYUN VE BEL AĞRILARI<br />
Bilgisayar başında geçirdiğimiz zaman<br />
arttıkça çağımızın hastalığı haline gelen bel<br />
ve boyun ağrılarından korunma yöntemlerine<br />
ilişkin konuşan Canbora; “Hepimiz<br />
bilgisayar başında saatlerce vakit geçirmek<br />
durumunda kalıyoruz. Burada önemli<br />
olan, her şeyden önce duruş... Boynun ve<br />
omurganın duruşu bu anlamda önemli...<br />
Boyundaki zorlama ve ağrılar, boyun<br />
bölgesinden kuyruk sokumuna kadar olan<br />
bölgede kendini gösterebilir. Ağrılar günlük<br />
yaşam aktivitelerimizi ve hayat konforumuzu<br />
bozmaya başlamışsa, artık doktora<br />
danışmanın zamanı gelmiş demektir”<br />
ifadelerini kullandı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 99
Yaşamın İçinden<br />
VECİHİ OFLUOĞLU:<br />
Pantomim sanatçısı<br />
kendinden esinlenir<br />
FEVZİ ÖZMEN<br />
Pantomim sanatının duayenlerinden, Türkiye’de bu<br />
sanat dalını 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet<br />
Konservatuvarı bünyesinde açan, tiyatro ve oyunculuğa<br />
birçok öğrenci yetiştiren Vecihi Ofluoğlu, yaşamın<br />
içinden sayfalarımıza girdi. Pantomim sanatının özünün<br />
hareket olduğunu dile getiren Ofluoğlu, dergimize<br />
şu açıklamalarda bulundu:<br />
“Pantomim sanatı, diğer sahne sanatları gibi sahnede<br />
gerçekleştirilen, mekân fark etmeksizin iç ve dış<br />
mekânda da sürdürebilen bir sahne sanatıdır. Mukayese<br />
edecek olursak, diğer sahne sanatlarına göre ayrıcalığı<br />
söz kullanmadan, mimiklerle ifade ediyorsunuz.<br />
Pantomim, insanın özünü ortaya çıkartıp, kendisini<br />
tanımayı amaçlar, kendinden yola çıkarak bir şeyler<br />
sergiletir. Diğer sahne sanatlarında başka oyunculardan<br />
etkilenip, esinlenip, onu taklit etmek olabilir ama<br />
pantomim için böyle bir şey söylenemez. Pantomim<br />
sanatçısı, kendinden esinlenerek ondan istenilen şeyi<br />
sahneye yansıtır.”<br />
PANTOMİM SANAT DALI’NI İLK KEZ KURDU<br />
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Bale<br />
Anasanat Dalı Pantomim Sanat Dalı’nı 2006 yılında<br />
kuran Ofluoğlu, bugünlerde bölüme öğrenci alımının<br />
durdurulmasına ilişkin şunları söyledi: “Öğrenci alımını<br />
biz değil, okul yönetimi durdurdu. 2006 yılında bölümü<br />
kurdum ve yaklaşık 100 öğrenci mezun ettik. 2018-<br />
<strong>2019</strong> eğitim ve öğretim dönemi için ise öğrenci alımı<br />
yapılmadı ne yazık ki. Zaten ben de bu sebepten ötürü<br />
okuldan ayrıldım. Bu sene bir sınıfımız halen var orada.<br />
Neden kontenjan verilmediğine dair sorularımıza, okulun<br />
bölüm için fiziki şartlarının yetersiz olduğu bilgisi<br />
verilmiş. Biz dışardan baktığımızda, sınav giriş ücretinin<br />
miktarı, öğrencinin okula ödeyeceği harcın yüksek<br />
olmasının da, başvuruları engellediğini görüyoruz.”<br />
ZOR KOŞULLARDA ORTAYA ÇIKAN YETENEK:<br />
CHARLIE CHAPLIN<br />
Vecihi Ofluoğlu’na dünyada sessiz sinemanın öncüsü<br />
usta sanatçı Charlie Chaplin’i sorduğumuzda ise, Chaplin’in<br />
sinema yapmanın zor olduğu bir süreçte ortaya<br />
çıktığını ifade ederek; “Sessiz sinema mı Charlie Chaplin’i<br />
var etti, yoksa o sessiz sinema koşullarında Charlie Chaplin<br />
mi Şarlo tiplemesini var etti onu tam olarak anlamak<br />
mümkün değil. Fakat, Charlie Chaplin’in Şarlo tiplemesi<br />
tüm dünyada tanındı. Chaplin, bedenini çok iyi kullanan<br />
ve Şarlo tiplemesi içerisinde kendini dile getiren çok iyi<br />
bir sanatçı. Sanatçı duruşunun yanında politik duruşu,<br />
tavrıyla da çok önemli bir isimdi” şeklinde konuştu.<br />
100 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşamın İçinden<br />
Özgür sanata açılan kapı;<br />
AÇIK ALAN<br />
PINAR BALTACI<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de sanatın<br />
arka bahçesi<br />
Yeldeğirmeni, bu<br />
defa Açık Alan<br />
Sanat Atölyesi<br />
ile sayfalarımızda...<br />
Yaklaşık<br />
üç yıl önce<br />
Rasimpaşa Uzun<br />
Hafız Sokak’ta<br />
Haliç Üniversitesi<br />
hocalarından<br />
Oya Tansel’in<br />
öncülüğünde<br />
açılan Açık Alan,<br />
bugünlerde üniversiteye hazırlanan gençlere rehber<br />
olurken, sanatçı sergilerinin de uğrak yeri...<br />
Mimar Sinan Üniversitesi mezunu olan Ressam Oya<br />
Tansel, aynı zamanda bir eğitmen... Uzun yıllar Avni<br />
Akyol Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim öğretmeni olarak<br />
görev alan Tansel, emekliliğin ardından önce Haliç<br />
Üniversitesi, sonra da Gedik Üniversitesi’nde dersler<br />
vermeye başlamış. Tam 30 yıldır hayali olan atölyeyi<br />
de Yeldeğirmeni’nde hayata geçiren Oya Hoca ile Açık<br />
Alan’daki çalışmalarını konuştuk:<br />
“Çalıştığım üniversitelerde mimarlık bölümünde anlatım<br />
teknikleri gibi alanlarda dersler veriyorum. Türk<br />
eğitim sisteminin içinden gelen biri olarak, bazı sorun<br />
ve handikapları içselleştirme imkânım oldu. Özgür bir<br />
sanat alanım olsun istedim ve böylelikle hayalim gerçeğe<br />
döndü. Atölyemde farklı disiplinlerdeki sanatçılar<br />
bir araya gelecek, özgün paylaşımlar yapacaklardı.<br />
Bu düşüncelerin büyük bir kısmını hayata geçiriyoruz.<br />
Hayallerimin ötesinde daha da güzel projeler olacak.<br />
Burada buluşan gençlerin belki zamanla ortak bir<br />
manifestoları, duruşları, bakışları olacak. Kat ettiğimiz<br />
yolları zaman içerisinde daha net göreceğiz. Bunun<br />
yanında beni evimde, okulumda ziyaret eden öğrencilerim<br />
için ortak bir alan da oluşturmak istedim. Aynı<br />
zamanda üniversitede Güzel Sanatlar Fakültesi’ne<br />
hazırlanan gençlere özel dersler de veriyoruz.”<br />
“EĞİTİMDE ALTERNATİFLER YARATIYORUZ”<br />
Atölyede verilen derslerde alternatif yöntemlerin<br />
uygulandığını ifade eden Oya Tansel, sözlerine şöyle<br />
devam etti: “Yeni bir sosyolojik yapı var artık gençler<br />
arasında. Bizler burada o sosyolojik değişime uygun<br />
dersler vermeyi hedefliyoruz. Bunun için de sürekli olarak<br />
alternatifler yaratıyoruz. Öğrenciler çalışmalarında<br />
özgür olabilmeli. Bu özgürlük de ancak tüm imkânları<br />
kullanabilmeleriyle mümkün olur. Akademinin önem<br />
ve gerekliliğini yadsımıyorum, ben de o sistemden<br />
geliyorum ama sanatların temel kurallarına hâkim<br />
olduktan sonra kendi yollarını belirlemeleri gerekiyor.<br />
Herkes çok iyi çizip boyayamıyor, fakat kafa yapıları o<br />
kadar farklı çalışıyor ki, ortaya mükemmel ifade biçimleri<br />
çıkıyor. Başka disiplinlerle çalışmaya başladıktan<br />
sonra bunu daha iyi fark ettim.”<br />
“YELDEĞİRMENİ’NDEKİ DEĞİŞİME<br />
OLUMLU BAKIYORUM ”<br />
Yeldeğirmeni’nin son yıllarda artan sanatsal faaliyetlerine<br />
ilişkin görüşlerini de dile getiren Oya Hoca;<br />
“<strong>Kadıköy</strong>lü olduğumuz için tercihimiz <strong>Kadıköy</strong> oldu.<br />
Kızımın neredeyse 11 sene önce, matbaaların olduğu<br />
dönemde Yeldeğirmeni’nde atölyesi vardı. Sonraları<br />
arkadaşlarımız buraya gelmeye başladı. Sık sık onlara<br />
gelip gidiyorduk. Böylelikle biz de buralı olduk. Bir de<br />
benim ailem Modalı. Anneannem küçükken benim<br />
elimden tutup Yeldeğirmeni’nde Ayşe teyzeye, Zehra<br />
teyzeye getirirdi. Eski mahalle dokusuna yakından<br />
tanık olma imkânım oldu. Şu an her şey yolunda,<br />
buradaki değişimleri olumlu değerlendiriyorum. ‘Küçük<br />
Cihangir’ diyorlar ama bence çok daha iyi olacak<br />
burası. Yeldeğirmeni’ndeki mahalle kültürü, sanatçı<br />
gençlerle daha da fazla yaşıyor. Bizim de mahalle halkı<br />
ile iletişimimiz çok iyi” şeklinde konuştu.
Gezgin<br />
Hayallerim, şapkam,<br />
mavi Vosvos’um ile<br />
BEN “GEZGİN DERVİŞ”<br />
PINAR BALTACI<br />
Şimdi nerede olmak istersiniz? Hepimize<br />
sorulmuştur bu soru... Ya da şehrin hengâmesinde<br />
yer yer düşünmüşüzdür. Belki bir<br />
orman evinde, belki görkemli bir Avrupa<br />
şehrinde olmak isteriz kuşkusuz. Hani o<br />
dünyanın en eski kütüphanesinde turlamak<br />
da sayılabilir bunlar arasında; belki de Eyfel<br />
Kulesi’nin hemen altındaki o küçük kafede<br />
bir kahve içmek... Hayallerimiz ortak...<br />
İçimizde hep bir başka yerde olma isteği...<br />
Hepimizin yerine hayalleri gerçeğe dönüştüren<br />
biriyle tanıştırmak istiyoruz sizleri.<br />
Gökhan Karaarduç, nam-ı diğer Gezgin<br />
Derviş... Siz onu mavi Vosvos’u, şapkası ve<br />
birbirinden ilginç gezi hikâyeleriyle sosyal<br />
medyadan tanıyorsunuz. Bu defa da <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> dergisi sayfalarında tanık olun istedik<br />
Gezgin Derviş’in dünyasına. Hayallerinin<br />
peşinden çıktığı yolculukta okulunu bırakan<br />
ve yaşamını simitçilik yaparak kazanan Karaarduç,<br />
önce otostopla düşüyor yollara...<br />
KÜÇÜK BİR SIRT ÇANTASIYLA<br />
BAŞLAYAN MACERA<br />
Uşak Üniversitesi’nde iktisat eğitimi aldığı<br />
yıllarda aklı hep dünyayı gezmekte olan<br />
Gökhan Karaarduç, hayatı sorgulamaya<br />
başladığı yılları şu sözlerle anlatıyor: “Kaynak,<br />
maksimum fayda gibi kavramları öğretmeye<br />
çalışıyorlardı okuduğum bölümde.<br />
Ne olduklarını bir türlü anlayamıyordum,<br />
çünkü aklım bambaşka yerlerdeydi. Dünyayı<br />
gezmek istiyordum. Bıraktım okulu, önce<br />
tam iki sene otostopla Türkiye’yi gezmeye<br />
başladım. Maceram küçük bir sırt çantası ile<br />
başladı. Türkiye’nin yüzde 80’ini bu dönemde<br />
gezdiğimi söyleyebilirim. İki senenin sonunda<br />
artık içimde bambaşka yerlere gitme<br />
isteği vardı, dünyayı gezecektim. Ailemle<br />
paylaştım bu fikri, uzun süre onlardan uzak<br />
kaldığım için bir süre yanlarında olmamı istediler.<br />
Döndüm, babamın simitçi tezgâhını<br />
işletmeye başladım. Artık simitçilik yaparak<br />
dünyayı gezmeye çalışan bir adamdım.”<br />
MAVİ VOSVOS VE SOSYAL MEDYA<br />
“Gezebildi mi peki Gezgin Derviş dünyayı?”<br />
diye sorduğumda; “Evet gezdim ama<br />
binbir macerayla” diyerek başlıyor söze<br />
Karaarduç: “Simitçilik yaptığım süreçte<br />
para biriktirme şansım oldu. Çünkü otostop<br />
yaptığım dönemlerden kalan bir alışkanlıkla<br />
para harcamıyordum. O süreçlerde böyle<br />
kaygılarınız olmuyor. Elimde bir miktar para<br />
birikince ilk hayalimi gerçekleştirdim. Bu<br />
mavi bir Vosvos’tu. Bu Vosvos ile dünyayı<br />
dolaşacaktım. Bu süreçte sosyal medyaya<br />
da giriş yapmış bulundum. Sosyal med-<br />
102 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Gezgin<br />
yada gezginler arasında kendime bir yer<br />
edinince, yepyeni bir hayatın kapıları da<br />
açıldı. Yazdıklarım, Vosvos’um ve şapkamla<br />
oluşturduğum tarzım dikkat çekiyordu.<br />
Yazdıklarım da tamamen özgün ve dobra<br />
içerikler olduğu için insanlara sempatik<br />
gelmeye başladım.”<br />
“MUTLU İNSANLARIN HİKÂYESİ OLMAZ”<br />
Ardından Vosvos ile Türkiye’de yol yapmaya<br />
koyulan Gezgin Derviş, çıtayı yükseltmeyi<br />
aklına koyuyor. O zaman gelsin Avrupa turu:<br />
“Aklımda dünyayı gezme isteği belirirken,<br />
gizli bir Gezgin Derviş karakteriyle tanıştım.<br />
Çok yakın arkadaş olduk. Onun da benim<br />
gibi bir Vosvos’u ve eski bir aşk hikâyesi<br />
vardı. Mutlu insanların hikâyesi olmaz<br />
diyerek, kendi yaşanmışlıklarımıza sahip çıktı<br />
ve birlikte ortak hayaller kurduk. Avrupa’yı<br />
Vosvos’la gezecektik. Fakat arkadaşıma ne<br />
yazık ki vize çıkmadı, tek başıma kaldım. İki<br />
kişilik hazırlandığım Avrupa turuna yalnız<br />
çıktım. Olumsuzluklar peşimi bırakmadı.<br />
Daha yola çıkmadan çekim ekipmanlarımı<br />
ve çadırımı çaldılar. Çevremdeki herkes ‘Bu<br />
olanlar bir işaret, gitme’ dediler ama bir kere<br />
aklıma koymuştum. Vazgeçseydim, okulu<br />
bırakıp otostopla yollara düştüğüm o ilk gün<br />
vazgeçerdim. Yolculuk böylelikle başladı.<br />
EYFEL KULESİ’NDE FOTOĞRAF<br />
ÇEKTİRME HAYALİM GERÇEK OLDU<br />
Yunanistan’a girdiğim ilk gün arabanın frenleri<br />
patladı ve tüm Avrupa’yı frensiz gezmek<br />
zorunda kaldım. Ardından İtalya’ya geçtim.<br />
Tüm yolculuğumun yüzde 80’ini aracın<br />
içerisinde geçirdim. Giderken yanımda erzak<br />
da götürmüştüm. Bana bir hayli yetti. Zaman<br />
zaman da yollarda tanıştığım insanların evinde<br />
kaldım. Tek harcamam benzin ve otopark<br />
paralarıydı. Yabancı dilim de çok iyi değildi<br />
ama pratik yapa yapa öğrendim. Sadece hedefe<br />
odaklanmıştım. Eyfel Kulesi’ne gidecek<br />
ve Vosvos’umla bir fotoğraf çektirecektim.<br />
Ancak aksilikler bir türlü peşimi bırakma-<br />
dı. İspanya turunu es geçerek, Fransa’ya<br />
doğru yol aldım. Ülkeye iki saat kala arabam<br />
teklemeye başladı. Daha önce tanıştığım bir<br />
Türk ailenin evi, bulunduğum konuma çok<br />
yakındı. Onlardan yardım istedim ve Eyfel<br />
Kulesi’nde Türk bayrağı ile fotoğraf çektirme<br />
hayalimi gerçekleştirdim.”<br />
“ARTIK İSTERSE VOSVOS YANSIN”<br />
Buraya kadar her şey güzel bir yol filmini<br />
andırıyor değil mi? Gezgin Derviş’in hikâyesi<br />
asıl şimdi başlıyor: “Eyfel Kulesi’nden dönerken<br />
çok mutluydum, amacımı gerçekleştirmiştim.<br />
‘Artık isterse Vosvos yansın’ demiştim,<br />
keşke demeseydim. Türkiye’ye dönme<br />
vakti gelip çatmıştı. Bu arada param bittiği<br />
için günlük birkaç işte çalışmaya başladım.<br />
Amacım Almanya’yı gezip, en son Avusturya’daki<br />
halamı ziyaret ederek dönmekti. Araç<br />
birkaç kere yolda pürüzler vermeye başladı.<br />
Fakat dönerim diye düşünüyordum. Almanya’da<br />
bir otelde konakladım. Sabah aracım<br />
çalışmadı. Ne yapacağımı bilemedim. Bozuk<br />
aksanımla derdimi anlatmaya çalıştım,<br />
olmadı. En son Türkiye’deki ustama ulaştım,<br />
motorun artık çalışmayacağı sonucuna<br />
vardık. Büyük çaresizlikti benim için. O an<br />
çok düzgün düşünemiyordum. Aracı iterek,<br />
emniyet şeridinde tam üç saatlik yol gittim.<br />
Bu şekilde Türkiye’ye kadar gelebilirim<br />
düşüncesi vardı aklımda.”<br />
YAKINDA JAPONYA TURU VAR<br />
“Tabii trafik kuralları buna izin vermedi<br />
değil mi?” diye soruyorum, maceranın<br />
sonunu merakla beklerken... “Tabii ki öyle<br />
oldu” diyor Gezgin Derviş ve ekliyor: “Polisler<br />
yakaladı ve aracı en yakın Volkswagen<br />
bayiine çektiler. Oradaki insanlara da<br />
benim güvenli bir yerde kalmam gerektiğini<br />
söylediler. Ama şartlar gitgide zorlanmaya<br />
başladı. Araçta yatıp kalkıyordum, havalar<br />
da insanlar da soğumaya başlamıştı. Sosyal<br />
medya aracılığıyla yardım teklifinde bulundum.<br />
Herkes para göndermeyi teklif ediyordu.<br />
Fakat o parayla ne yapacağımızı bile<br />
bilmiyorduk. Volkswagen bayiine ulaştım,<br />
çözüm üretemiyorlardı. Konsolosluklar da<br />
öyle... Aracı yaptırmak istedim ama istenen<br />
meblağ çok yüksekti. Satmak istediğimde<br />
ise çok düşük... En son plakamı ve temel<br />
eşyalarımı alarak yola koyulmak istedim.<br />
O noktada da birlikte yola çıkmak için<br />
planlar yaptığım arkadaşım arayarak beni<br />
motive etti ve hayallerimden vazgeçmemem<br />
gerektiğini söyledi. Geri döndüğümde<br />
daha güçlüydüm. Önce bir çekiciye ulaştık,<br />
uygun bir paraya beni Bulgaristan sınırınına<br />
kadar bıraktı. Ardından bir halat buldum ve<br />
Vosvos’umla otostop çektim. Araçlara Vosvos’u<br />
bağlayarak Türkiye sınırını geçtim.”<br />
Yaşadıkları Gezgin Derviş’in gezme tutkusundan<br />
hiçbir şey eksiltmemiş. Bugünlerde<br />
bir Japonya turunun hazırlıklarına başlamış<br />
bile. Tabi hayalleri, şapkası ve özgürlüğün<br />
simgesi mavi Vosvos’u ile...<br />
“Vosvos birçok gezginin hayalidir.<br />
Hepimize sempatik gelen bu araç,<br />
birçok insanın da bilinçaltında yer<br />
almıştır. Çünkü bir kere barışı ve<br />
özgürlüğü simgeliyor. Gezginlerin<br />
içinde de hep bir özgür olma isteği<br />
olduğu için, Vosvos’la gezginler<br />
arasında bir bütünlük sağlanıyor.<br />
Bir de çok sempatik bir tarafı var,<br />
Vosvos sevmeyen birini bulamazsınız<br />
bence...”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 103
Spor<br />
Paralimpik şampiyonlar,<br />
<strong>Kadıköy</strong> Bilgiyolu<br />
Koleji’nde buluştu<br />
<strong>Kadıköy</strong> Bilgiyolu Koleji’nin sponsorluklarını üstlendiği<br />
Paralimpik Yüzme Dünya, Avrupa ve Türkiye Şampiyonu<br />
Beytullah Eroğlu ile Paralimpik Yüzme Balkan ve<br />
Kıtalararası Boğaz Şampiyonu Uğurcan Özer, keyifli<br />
bir seminerle öğrencilere başarı yolundaki hikâyeleri<br />
aktardılar. Okulun yüzme ve diğer spor branşlarında<br />
yer alan öğrencilerine tavsiyelerde bulunan şampiyonlar,<br />
eğitim ve hayatın diğer alanlarındaki başarı için<br />
görüşlerini de paylaştılar.<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi olarak değerli sporcularımızla<br />
<strong>Kadıköy</strong> Bilgiyolu Koleji’nde röportaj gerçekleştirdik.<br />
Öncelikle hoşgeldiniz... Bilgiyolu Koleji<br />
öğrencilerine tecrübelerinizi aktardınız,<br />
okurlarımız için başarının yolunu<br />
nasıl özetlersiniz?<br />
Beytullah Eroğlu: Benim tek bir başarı yolum var, o<br />
da asla bahane üretmemek ve kazanmayı odaklanmak...<br />
Örneğin, benim iki kolum yok, bundan daha<br />
büyük bir bahane olabilir mi? Bahane sadece zaman<br />
kaybettirir. Yılmadan çalışmaya gayret etsinler, nihayetinde<br />
başarıya ulaşacaklardır. Ben hep öyle yaptım.<br />
Yarışmayı kaybedeceğimi hiç düşünmedim. Çünkü<br />
kaybedeceğimi düşünürsem, binlerce şey geçiyor<br />
aklımdan. “Antrenman kötüydü, sakatlandım, hasta<br />
oldum, karnım ağrıdı” derim biter. Fakat kaybetmeyi<br />
düşünmemeliler, sınavda kaybetmeyi düşünmemeliler,<br />
okulda da hayatın başka bir alanında<br />
da kazanmaya odaklanmalılar. Sadece<br />
kazanmayı düşünmeliler.<br />
HAKAN ALSAÇ: ENGEL TANIMAYANLARI<br />
HER ZAMAN DESTEKLİYORUZ<br />
Bilgiyolu Kolejleri Genel Müdürü Hakan Alsaç ise,<br />
kurumunun sponsorluğu ile ilgili olarak düşüncelerini<br />
şöyle belirtti: “Bilgiyolu Koleji’nde öğrencilerimize<br />
sadece iyi bir akademik eğitim vermek için<br />
değil, iyi birer birey olmaları için de çalışıyoruz.<br />
Onlara hayatın her alanında engelleri aşmayı<br />
öğretiyoruz. Engel tanımayanları da her zaman<br />
destekliyoruz. Bu kapsamda başarılarıyla göğsümüzü<br />
kabartan sevgili Beytullah ve Uğurcan’ın<br />
başarı sponsoru olduk. Sporcularımızın kurum<br />
olarak <strong>2019</strong> ve 2020 yıllarında gerçekleşecek olan<br />
Uğurcan Özer: Ben yüzmeyi değil, yüzme<br />
beni seçti. Çünkü sağlık için başladığım<br />
yüzme, beni şu anda çok güzel<br />
yerlere getirdi. Hem ülkemi temsil<br />
ediyorum, hem sağlık açısından<br />
kendimi motive edebiliyorum,<br />
hem de psikolojik açıdan hayatta<br />
daha dik durabiliyorum. Sporla<br />
tanışmadan önce hayatımı evde<br />
geçiriyordum, sosyal hayatım<br />
yoktu. Arkadaşlarımla iletişimde çok iyi<br />
değildim ama spordan sonra tabii ki bunların<br />
hepsi değişti. Ne tür engeliniz olursa olsun,<br />
herkese uygun bir spor var. Hiçbir şey engel<br />
değil, spor yaptıkça engelsiz olacağız. Ben<br />
şimdi kendimi çok özgür hissediyorum. 2020<br />
Tokyo Paralimpik Oyunları’na katılmak için<br />
yüksek tempoda çalışıyoruz. Akdeniz Oyunları<br />
2021’de, 2020’de Avrupa Şampiyonası ve bu yıl<br />
Temmuz’da düzenlenecek olan Kıtalararası Boğaz<br />
Yarışı’nda 2 bin yüzücü ile birlikte yarışıp,<br />
güzel bir sonuç elde etmek istiyorum.<br />
104 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Spor<br />
Bilgiyolu Kolejleri Genel Müdürü Hakan Alsaç<br />
paralimpik şampiyonları kutlayan ilk isim oldu.<br />
Avrupa, Dünya, Akdeniz Oyunları, Kıtalararası<br />
Boğaz Şampiyonası ve Paralimpik Olimpiyatları<br />
yarışmalarında maddi manevi yanlarında<br />
olacağız. Buradaki amacımız, paralimpik<br />
milli sporcularımızın daha çok başarılı olma<br />
yolunda destekçileri olmak ve kurumlarımızdaki<br />
öğrencilerimize engelleri aşma konusunda<br />
rol model olmalarını sağlamaktır.”<br />
TAYLAN DUTLUOĞLU:<br />
BU MÜCADELENİN ADI; BAŞARMAK!<br />
Bilgiyolu Koleji İletişim Danışmanı ve Efonaltı<br />
Ajans Başkanı Taylan Dutluoğlu ise bu<br />
sponsorluk ilgili şunları söyledi: “Bir sporcu<br />
ve bir öğrenci... Farklı yollarda aynı hedef<br />
için mücadele ediyorlar aslında. Bu mücadelenin<br />
adı; başarmak! Bu sponsorlukla<br />
Bilgiyolu Koleji, kurum kimliğine uygun<br />
bir şekilde öğrencilerine önemli bir bilgi<br />
veriyor. Başarı yolunda engelleri aşmayı ve<br />
asla vazgeçmemeyi, engel tanımayanlarla<br />
aşılıyor. Ve onları sonuna kadar destekliyor.”
Sosyal Sorumluluk<br />
Gayrimenkul danışmanları:<br />
OTİZMİN<br />
FARKINDAYIZ!<br />
KADİR TOPRAKKAYA<br />
Dünyanın en büyük gayrimenkul danışmanlığı firması<br />
Keller Wiliams, hayata geçirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle<br />
de adından sıkça söz ettiriyor. Bunlardan biri de her<br />
yıl 9 <strong>Mayıs</strong> tarihinde organize edilen “REDDAY” Topluma<br />
Katkı Günü’nde gerçekleşti. REDDAY kapsamında dünyanın<br />
bütün KW ofisleri bir günlüğüne kapandı ve 185 bin<br />
danışman, bulundukları ilçelerde birer sosyal sorumluluk<br />
projesine katıldılar.<br />
KELLER WILLIAMS CADDE KADIKÖY’DEN<br />
ANLAMLI DESTEK<br />
Marka tarafından geleneksel hale getirilen, her ofisin kendi<br />
bünyesinde bulunan ve hayır işleri için teşkilatlanan Kültür<br />
Komiteleri tarafından aylar öncesinden planlanarak organize<br />
edilen sosyal sorumluluk projelerine <strong>Kadıköy</strong> de katıldı.<br />
Son 4 yıl içinde <strong>Kadıköy</strong>’de ilk engelli şarj istasyonunu yaptıran,<br />
Beykoz Hayvan Barınağı’na 1 tonun üzerinde mama<br />
Katılımcılar, gözü açık 3 saniyede geçilebilen 3 metrelik mesafeyi, özel<br />
olarak kurulan bir platform aracılığı ile görme engellilerin belki bir<br />
ömür tecrübe ettikleri karanlığı anlayabilelim diye dakikalar sürecek bir<br />
yolculuğun ardından tamamlamaya çalıştı.<br />
106 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Fosforca / Enis Fosforoğlu<br />
BAHARAT<br />
ENİS<br />
FOSFOROĞLU<br />
Martın sonu bahar olacaktı.<br />
Olmadı. Sonbahara dönüştürdük<br />
sanki ilkbaharı. Şimdi yaz<br />
beklenir oldu. Peki, biz yazımızı<br />
kışa çevireni çok gördük de<br />
bu bahar kavramı nasıl böyle<br />
örselendi? Acımasız siyaset<br />
artık gözünü kavramlara mı<br />
dikti? Yoksa mevsimlere mi<br />
gıcık oldu artık insanlar?<br />
bağışlayan, <strong>Kadıköy</strong> Ticaret Meslek Lisesi’ndeki Atatürk<br />
büstünü onaran ve çevre peyzajını yapan Keller Williams<br />
Cadde <strong>Kadıköy</strong> Bölge Müdürlüğü, bu yıl da “Otizmin<br />
Farkındayız” mesajı verdi. <strong>Kadıköy</strong> Belediyesi ve Koşuyolu<br />
Engelli Merkezi’nin de katkılarıyla Kalamış Atatürk<br />
Parkı’nda buluşan gayrimenkul danışmanları, 250’ye yakın<br />
engelli genç ve aileleriyle bir araya geldi. Toplamda 500<br />
kişilik bir organizasyona ev sahipliği yapan danışmanlar,<br />
bugüne özel getirtilen DJ eşliğinde doyasıya eğlendi.<br />
DENİZE DALIP, “OTİZMİN FARKINDAYIZ”<br />
PANKARTI AÇTILAR<br />
Etkinliğin bir başka güzel tarafı, çeşitli markaların bağışları<br />
ile birlikte pek çok gayrimenkul danışmanının evlerinde<br />
hazırladıkları yiyecekleri getirerek paylaşmalarıydı. “RED-<br />
DAY” Topluma Katkı Günü’nde danslı, müzikli, eğlenceli<br />
saatler geçiren gruplara sergilenen bir başka performans,<br />
denizin 3 metre altına dalan dalgıçların “Otizmin Farkındayız”<br />
pankartı açmaları oldu.<br />
“ENGELLİ VE OTİZMLİ BİREYLERİN<br />
FARKINDA OLACAĞIZ”<br />
Konu hakkında <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne açıklamada bulunan<br />
KW Lider Danışma Konseyi Kültür Komitesi Başkanı<br />
Sinan Sarıkaya; “Her şeyden önemlisi, engelsiz bir dünya<br />
için engelli ve otizmli bireylerin farkında olduğumuzu Kalamış<br />
Atatürk Parkı’ndan herkese duyurmak istedik. Çok<br />
da başarılı olduk. Bu konuda bize destek veren herkese<br />
sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz” dedi.<br />
Bahar bir pembeleşmedir, genç kızın çekingen<br />
yanaklarında. Bahar delikanlının aklının zıplaması,<br />
duygularının hoplamasıdır. Bir devinim,<br />
açan bir tomurcuktur. Bitkiye yürüyen sudur<br />
bahar, yaşamın büyük dolaşımıdır. Damarın güp<br />
güp, yüreğin gümbür gümbür, bedenin kıpır<br />
kıpır atmasıdır.<br />
Yeşilin akıl almaz çeşitliliğine, pembenin nazlı<br />
bir sükûn ile katılmasıdır. Kıpraşmasıdır doğanın<br />
bahar. Ergenlikten olgunluğa bir start noktasıdır<br />
bazen. Ve sivilceli bir delikanlının özgürlüğüne<br />
dönüşür kimi zaman. Kimi için hareket ve coşku,<br />
kimine sabırlı ama muzip bir suskudur bahar.<br />
Baharı hırpaladık, birbirimizi örselediğimiz gibi...<br />
‘Susuz Yaz’ adlı siyah beyaz filmde Erol Taş,<br />
köyün ve filmin başrol oynayan kızına (Ege<br />
şivesi ile) “Senin bi gıbahatin yok Bahaaaar!”<br />
diye bağırıyordu. İstediğimiz gibi yaşayamadıksa<br />
seni ve kavga kıyamet ıskalıyorsak, senin bir<br />
kabahatin yok bahar!..<br />
Keller Williams markası altında gerçekleşen sosyal sorumluluk<br />
projeleri, her ofisin kendi bünyesinde bulunan ve hayır işleri için<br />
teşkilatlanan Kültür Komiteleri tarafından aylar öncesinden<br />
planlanarak organize ediliyor.<br />
Organizasyonun kusursuz geçmesi için büyük çaba harcayan Keller Williams Cadde Kültür<br />
Komitesi üyeleri, buluşmanın sonunda “Bir organizasyonu daha başarıyla tamamlamış<br />
olmanın huzuru içindeyiz” mesajı verdi. Sinan Sarıkaya, Gül Başıbüyük, Vedat Akkaş, Özgür<br />
Alkaya, Mert Nergis ve Deniz Ünlü.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 107
Güzel oyuncu<br />
Başak Sayan’dan yeni eser;<br />
Nigâhdar<br />
Tiyatroda devleşen baba-oğul:<br />
Savaş Dinçel ve<br />
Barış Dinçel<br />
Oyuncu Nihan Büyükağaç:<br />
<strong>Kadıköy</strong>, kendine ait<br />
kültürlerin bayrağını<br />
taşıyor<br />
ABD’li Şarkıcı Della Miles:<br />
İstanbul, New York’a benziyor
<strong>Life</strong> Magazin<br />
ABD’li Şarkıcı Della Miles:<br />
İstanbul, New York’a<br />
benziyor<br />
“Bana Türkiye’de ‘Siyah İnci’ diyorlar.<br />
Whitney Houston yaşasaydı çok kıskanırdı<br />
ama Michael Jackson eminim çok fazla<br />
umursamazdı.”<br />
PINAR BALTACI<br />
Türkiye ziyareti sonrasında ülkemizin kültüründen etkilenerek<br />
Müslümanlığı seçen ABD’li şarkıcı Della Miles, aynı zamanda sosyal<br />
yardım projeleriyle de adından sıkça söz ettiriyor. Michael Jackson<br />
ve Whitney Houston başta olmak üzere birçok ünlü ismin vokalistliğini<br />
üstlenen başarılı sanatçı, konser için gittiği Muğla Dalyan’ın<br />
doğasına hayran kalarak, bir çiftlik evi satın aldı. ABD ve Almanya’da<br />
da evleri bulunan Miles, artık biraz da Türkiyeli. Ülkemizde ‘Siyah<br />
İnci’ lakabıyla anılan Della Miles, bu kez <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong>’ın konuğu...<br />
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Della Miles’ın<br />
müzik macerası nasıl başladı?<br />
ABD Teksas doğumluyum. Ailem aracılığıyla müzikle tanıştım ve<br />
esasında müzikle doğdum diyebilirim. Annem kilisede piyano çalıp,<br />
koro yöneten harika bir şarkıcıydı. Babamın ise caz kulüpleri vardı.<br />
Üniversitede ceza hukuku eğitimi aldım, fakat sanırım müzisyen<br />
olan ailemden geçen genlerin baskınlığına karşı koyamayarak<br />
müzisyenliği seçtim.<br />
110 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Ülkenizde hangi müzisyenlerle çalıştınız?<br />
Amerika’da birçok harika müzisyenle çalışma<br />
şansım oldu. Whitney Houston, Michael<br />
Jackson, Chaka Kahn, Stevie Wonder,<br />
Prince ve dahası...<br />
Türkiye’ye ilk defa ne zaman<br />
geldiniz? O süreçteki hislerinizden<br />
bahseder misiniz?<br />
Yedi yıl önceydi, Türkiye’ye Çeşme’de<br />
gerçekleştirilen bir konser için geldim.<br />
O konserin ardından müziğimi Türkiyelilerle<br />
paylaştığım için kendimi çok mutlu hissettiğimi<br />
anımsıyorum.<br />
Türkiye’nin müzik kültürüne dair<br />
neler söylemek istersiniz? Ülkemizde<br />
genel olarak ne tür müziklerden<br />
hoşlanıyorsunuz?<br />
Türk müziğinin ritmini ve bıraktığı duyguları<br />
seviyorum. Özellikle Şebnem Ferah’ı severek<br />
takip ediyorum.<br />
Ülkemizin kültüründe sizi en çok<br />
etkileyen unsurlar neler oldu?<br />
Türkiye mükemmel bir ülke... Özellikle gıda<br />
ve zengin kültürünüz beni çok etkiledi. Her<br />
bölgesinde bambaşka bir kültür var ve bu<br />
gerçekten çok etkileyici. Burada bulunan<br />
herkes hayatında bir kez bile olsa Bodrum’un<br />
muhteşem denizine girmeli, Hasankeyf’in<br />
ya da Ürgüp’ün büyülü atmosferini<br />
görmeli, Türk kahvesinin tadına bakıp, Türk<br />
misafirperverliği ile tanışmalı.<br />
Türkiye ziyaretinizin ardından İslamiyet’i<br />
seçtiniz. Bu süreçten sonra hayatınızda<br />
ne gibi değişiklikler oldu?<br />
Müslüman olmak ilaç almaya benzemiyor,<br />
bir şeylerin hemen aniden değişeceğini<br />
sanmıyorum. Bu süreç eğitimden gelen ve<br />
Kuran’a göre yaşamaya çalışan, büyüyen bir<br />
süreçtir.<br />
Sosyal yardım projelerinde sık sık<br />
görüyoruz sizi. Bu konuda yakın<br />
zamandaki çalışmalarınız neler olacak?<br />
Uluslararası Down Sendromu Federasyonu’nun<br />
dünya yüzü ilan edildim. Bundan<br />
sonra o çocuklar için elimden gelen her şeyi<br />
yapacağım.<br />
İstanbul’u bize nasıl anlatırsınız?<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü gezme olanağınız oldu mu?<br />
İstanbul, New York’a benziyor. Hızlı hareket<br />
eden bir şehir... Devam etmezseniz kolayca<br />
kaybolabilirsiniz. Ama bu şehri seviyorum.<br />
<strong>Kadıköy</strong>, İstanbul’un en güzel yerlerinden<br />
biri bence... İstanbul’a geldiğimde genelde<br />
<strong>Kadıköy</strong>’de kalıyorum.<br />
Son olarak okuyucularımıza neler<br />
söylemek istersiniz?<br />
Sevgili Türkiye, sizlerden gelen tüm nazik ve<br />
hoş tepkiler için teşekkür etmek istiyorum.<br />
Ülkenizi seviyorum. Çok özel güzelliklere ve<br />
kültür zenginliğine sahipsiniz. Tüm dünyayı<br />
gezen biri olarak söyleyebilirim ki bence<br />
Türkiye, dünyadaki en güçlü aile yapısına<br />
ve karaktere sahip ülkelerden biri. Türkiye<br />
kendi gücünü bilip, dünyaya o gözlerle<br />
bakmalı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 111
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Güzel oyuncu<br />
Başak Sayan’dan yeni eser;<br />
NİGÂHDAR<br />
PINAR BALTACI<br />
Hepimiz Başak Sayan’ı ilk defa oyunculukla tanıdık ama o yıllar<br />
içerisinde oyunculuğun yanına bir de yazarlığı ekleyerek, başarılarına<br />
başarı katmaya devam etti. Peşi sıra çıkardığı kitaplarının<br />
heyecanını yaşarken bir taraftan da annelik duygusuyla<br />
tanışan Sayan’ın evine konuk olduk.<br />
Bugünlerde Hallâc-ı Mansûr’un öğretisini anlattığı risalelerin<br />
izini süren ‘Nigâhdar’ isimli yeni kitabını okurlarla buluşturmanın<br />
mutluluğunu yaşayan Başak Sayan, tüm kitaplarında<br />
olduğu gibi Nigâhdar’da da okuyucularını tarihsel bir<br />
yolculuğa çıkarıyor. Bu uzun yolculukta Nigâhdar, şöyle<br />
bir mesaj vermeye hazırlanıyor bizlere: “Tek gerçek<br />
senin içindedir!” Sayan, içinde tasavvuf öğretisine dair<br />
notlar da barındıran yeni kitabının yanı sıra hayatının<br />
merak edilenlerini <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> okurları için anlattı.<br />
“EDEBİYAT, BAŞKA DÜNYALARA KAÇIŞTIR”<br />
İlk sorum, kuşkusuz hepimizin merak ettiği bir yerden<br />
geliyor. “Nasıl oldu da başladı yazarlık serüveni?” diye<br />
soruyorum; “Ben zaten hep yazar olmak istemiştim”<br />
diyerek başlıyor anlatmaya başarılı oyuncu: “Küçük<br />
yaşlardan bu yana her zaman çok fazla kitap okuyan bir<br />
çocuk oldum. Babam askerdi, annem ise Almanca öğretmeni.<br />
Böyle olunca da çok disiplinli bir aile hayatımız oldu. Benim<br />
o disiplinden kaçabilmemin tek yolu kitaplardı. Edebiyat, esasında<br />
başka dünyalara kaçıştır. Benim de öyle oldu. Babamın kütüphanesinde<br />
ne bulursam okuyordum. Zamanla yazmaya da yöneldim<br />
kaçınılmaz olarak. Tüm aile, benim yazar olacağım konusunda<br />
hemfikirdi.”<br />
“HAYALLERİMİN PEŞİNDEN KOŞMAYI<br />
HİÇBİR ZAMAN BIRAKMADIM”<br />
Ve bir kırılma noktası olur Başak Sayan’ın hayatında. Şehre bir<br />
film ekibi gelir, hayaller değişir: “Evet, Ankara’da yaşadığımız<br />
lojmana film ekibi geldi. TRT’ye çekilen bir filmdi. Okuldan<br />
sonra koşa koşa gider, oyuncuları izlerdik. O kargaşada ben de<br />
oyuncu olmaya karar vermiştim. Bu sevda böyle başladı. Fakat<br />
ailem razı olmayınca üniversitede ekonomi eğitimi almak zorunda<br />
kaldım. Bir insanın çocuğuna yapacağı en büyük kötülük, bana<br />
kalırsa mesleki seçimlerine karışmasıdır. Çünkü meslek sizin hayatınızı<br />
şekillendiren, sizleri mutlu veya mutsuz yapan en önemli<br />
unsurlardan... İstemediğim bir bölümde eğitim aldım ben de.<br />
Ama okurken hayallerimin peşinden koşmayı hiçbir zaman<br />
bırakmadım. Televizyonda sunuculuk ile başlayan kariyerim,<br />
zamanla oyunculuğa doğru evrildi. Esasında ekranlarda olduğum<br />
çok fazla dizi vardı ama insanların aklına Başak Sayan<br />
denildiğinde genelde ‘Yaprak Dökümü’ geliyor. Bir döneme<br />
damgasını vuran bir diziydi.”<br />
112 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
“TELEVİZYONDA<br />
KALİTELİ İŞLER YAPILMIYOR”<br />
En son TRT’nin ‘Milat’ isimli dizisinde rol<br />
alan Sayan, oyunculuğu bıraktığına dair aldığı<br />
kararı şu sözlerle aktarıyor: “Bir süredir<br />
tüp bebek tedavisi devam ediyordu, tamamen<br />
ona yoğunlaştım. Ardından çocuklar<br />
doğdu, onlarla ilgilenirken bugünlere kadar<br />
geldik. Artık oyunculuk yapmamaya karar<br />
verdim. Tabii çok istediğim bir proje gelirse<br />
kabul edebilirim ileriki zamanlarda ama<br />
asla bu konjonktürde değil. Setlerde haftanın<br />
6 günü 19 saat çalışmak istemiyorum<br />
artık. Setlerin çalışma koşulları çok ağır. Çocuklardan<br />
sonra da böyle bir zamanım hiç<br />
olmadı zaten. Bunun yanında televizyonda<br />
çok kaliteli işlerin yapılmadığını düşünüyorum.<br />
Bütçelerin ciddi anlamda büyümesine<br />
rağmen, sadece başrol oyuncusuna çok üst<br />
rakamlar veriliyor. Geriye kalan ekibe de düşük<br />
paralar ayrıldığı için kaliteli işler çıkmıyor<br />
ortaya. Bugün baktığım zaman ‘Keşke<br />
içinde yer alabilsem’ dediğim herhangi bir<br />
proje yok. Bunun yanında bana hep aynı<br />
roller teklif ediliyor, kötü ve fettan kadın...<br />
Bir rolde başarılı olunca sürekli aynı roller<br />
teklif ediliyor. Tüm bu nedenlerden dolayı<br />
şimdilik yazmak benim için öncelikli.”<br />
“YAZMAK HEM BENİ HEM DE<br />
OKUYUCULARIMI ŞİFALANDIRIYOR”<br />
Dört romanı ve bir çocuk kitabı bulunan<br />
Başak Sayan’ın tüm kitaplarında, hikâyenin<br />
dışında anlatılan bir felsefe var: “Kitaplarımı<br />
okuyanlar, hayata bambaşka bir yerden<br />
bakmaya başlıyor. Zaten benim amacım<br />
da tam olarak buydu. Yazmak hem beni<br />
hem de okuyucularımı şifalandırıyor. İlk<br />
romanım Bağlanma Korkusu’nda bağlanma<br />
korkusunu acıklı bir aşk hikâyesi<br />
ile anlattım. İnsanın elindekinin değerini<br />
ona sahipken bilmesi gerektiğini, iş işten<br />
geçince büyük pişmanlıkların bizi bekleyebileceğini<br />
anlatmaya çalıştım. İlişkilerinde<br />
bağlanma sorunu yaşayan bir adam ve<br />
balerin bir kadının hikâyesiydi bu. Ondan<br />
sonra gelen kitabım Kelebeğin Kaderi’nde<br />
ise hiçbir şeyin aslında tesadüf olmadığını<br />
anlattım. Beş farklı karakterin iniş çıkışlarıyla<br />
kurgulanan bu kitabımda, diğerlerinde<br />
olduğu gibi arka planda siyasi ve toplumsal<br />
olaylara not düştüm. Felsefi ve psikolojik<br />
bilgiler de oluyor keza kitaplarımda.”<br />
‘RÜZGÂR OLMAK İSTEYEN ÇOCUK’<br />
ÇOCUKLARA ARMAĞAN<br />
Sayan’ın ilk polisiye romanı ‘Ölü Kışların<br />
Sessizliği’ ise, diğer iki kitabının ardından<br />
raflarda yerini almış. Hayatta ne yaparsanız<br />
yapın her şeyin bir şekilde dönüp dolaşıp<br />
sizi bulduğunu ifade eden Başak Sayan,<br />
karma felsefesine de bu polisiye türündeki<br />
kitabı ile değinmiş. Yazarın tek çocuk kitabı<br />
olan ‘Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk’ da şu an<br />
okullarda müfredata alınmaya hak kazanmış.<br />
Büyük bir heyecanla anlatıyor Sayan<br />
bu süreci: “Öğrenciler benim bu kitabımla<br />
sınavlara giriyor. Bazen sınav kâğıtlarını görme<br />
imkânım oluyor. Anlatılmayacak kadar<br />
farklı bir duygu bu. Bu kitabımda hayallere<br />
inanmanın önemini anlatıyorum. Kendi<br />
çocuklarıma doğumdan sonra inandığım<br />
değerleri nasıl aktarabileceğimi düşünürken,<br />
aklım hep kitaplara gitti. Ancak öykü<br />
aracılığı ile anlatırsam beni gerçekten<br />
anlayabileceklerine kanaat getirdim. Bunun<br />
yanında ‘Rüzgâr Olmak İsteyen Çocuk’,<br />
anne ve babalara da bazı mesajlar veriyor.<br />
Çocuklarının hayallerini desteklemeleri<br />
gerektiğini onlara tekrar hatırlatıyorum.”<br />
HALLÂC-I MANSÛR’U<br />
NİGÂHDAR’DA ANLATTI<br />
“Başak Hanım, haydi şimdi de çok konuşulan<br />
ve merak edilen son kitabınız Nigâhdar’ı<br />
konuşalım” diyorum heyecanla... Aynı heyecanla<br />
yanıtlıyor: “Tam iki senelik bir çalışmanın<br />
ürünü ‘Nigâhdar’. Hallâc-ı Mansûr’un<br />
hayatını polisiye bir kurguyla anlatıyorum.<br />
İki ayrı zamanda geçen hikâye, Hallâc-ı<br />
Mansûr’un günümüze kadar gelen kayıp<br />
risaleleri etrafında ilerliyor. Doğumdan<br />
birkaç ay sonra bir anda Hallâc-ı Mansûr’u<br />
düşünmeye başladım sebepsiz yere. Beni<br />
hayat hikâyesi ve felsefesi her zaman çok<br />
etkilemiştir. İnanılmaz bir öğretisi var. Mevlana,<br />
Şems-i Tebrizi, Yunus Emre, Hacı Bektaş<br />
Veli gibi bilginler hep Hallâc-ı Mansûr’un<br />
öğretisini devam ettiriyor, ana kaynak o.<br />
Bu anlamda da sofizmin babalarından biri.<br />
Risaleler üzerinden kurduğum hikâyeyle<br />
Hallâc-ı Mansûr’un etkileyici hayatını anlattım.”<br />
Başak Sayan’ın yakın zaman projeleri<br />
arasında Nigâhdar kitabının devamı ve bir<br />
de yeni çocuk kitabı var.<br />
“İSTANBUL EVİM, ARKADAŞLARIM,<br />
HER ŞEYİM...”<br />
Söyleşimiz güzel bir İstanbul sohbetiyle<br />
son buluyor. Bir İstanbul aşığı olan<br />
Sayan, şöyle sonlandırıyor sözlerini:<br />
“Nereye gidersem gideyim, İstanbul’u<br />
çok özlüyorum. İstanbul evim,<br />
arkadaşlarım, her şeyim. Yeni şehirler<br />
gördüğümde o şehirlerin atmosferi<br />
beni besliyor ama yine de dönüp<br />
dolaşıp buraya gelmek istiyorum.<br />
Hava kirliliği, gürültü, trafik gibi<br />
çok fazla olumsuzluğun olduğunu<br />
biliyorum, fakat yine de beni çok<br />
büyülüyor. <strong>Kadıköy</strong>’ün ise ben de<br />
çok ayrı bir yeri var. Uzun yıllar<br />
Anadolu Yakası’nda yaşadım.<br />
Ardından trafik sorunundan<br />
kaynaklı Avrupa Yakası’na taşınmak<br />
zorunda kaldım. Ama hâlâ<br />
çok severim, özellikle de sahil<br />
şeritlerini...”<br />
“Çocuklardan sonra hayatım değişti,<br />
fakat bu kesinlikle güzel bir<br />
değişim oldu. Ben çocuklardan<br />
önce de sürekli dışarıda olan,<br />
çok sosyal bir insan değildim.<br />
Bugünlerde daha çok çocuklarla<br />
vakit geçiriyorum. Çoğunlukla<br />
evdeyim. Onların her anına<br />
tanıklık ediyor olmak benim için<br />
çok önemli. İlk başlarda zordu<br />
ama her şeyin düzenini artık<br />
kurdum. Hayatımız o düzene<br />
göre ilerleyince kolaylaştı. Bebekler<br />
rutini seviyor, bu sebeple<br />
onlar da hemen ayak uydurdu<br />
düzene. Her şey yolunda...”
<strong>Life</strong> Magazin<br />
Tiyatroda devleşen baba-oğul:<br />
SAVAŞ DİNÇEL ve<br />
BARIŞ DİNÇEL<br />
PINAR BALTACI<br />
Savaş Dinçel… 2007 yılında kaybettiğimiz<br />
büyük üstat… Tiyatro sahnelerinin devleşen<br />
ismi, Ekmek Teknesi’nin fırıncı Nusret’i<br />
ve esasında daha birçok yeryüzü karakteri…Bu<br />
sayfalarda Savaş Dinçel röportajı<br />
hiçbir zaman olamayacak belki ama anısına<br />
saygıyla eğilebileceğimiz bambaşka bir röportaj<br />
olabilir diye düşünerek aradım oğlu<br />
Barış Dinçel’i… “Hem sizin çalışmalarınızı<br />
konuşalım hem de Savaş Dinçel’i analım<br />
istiyorum” dediğimde tereddüt etmeden<br />
kabul etti Barış Dinçel.<br />
Binlerce yıldır insan hayatında büyük<br />
önem taşıyan bir sanat olan tiyatro, bugün<br />
içerisinde farklı sanat alanlarını da besliyor.<br />
Bunlardan biri de tasarım. Tiyatroda<br />
sahne tasarımı, oyunun seyirciler üzerinde<br />
yarattığı etkiyi ve oyuncuların performansını<br />
oldukça etkileyen bir faktör. Barış Dinçel,<br />
işte tiyatronun bu alanında uzmanlaşmış<br />
bir usta. Mimar Sinan Üniversitesi’nde<br />
aldığı eğitimin ardından bugünlere kadar<br />
birçok tiyatro sahnesinin tasarımını üstlenen<br />
Dinçel, adından sıkça söz ettirmeyi<br />
başarmış başarılı bir tasarımcı. Geçmişte<br />
bir kereye mahsus oyunculuk deneyimi<br />
de bulunan Barış Dinçel’i gözünüz bir<br />
yerlerden ısırıyor değil mi? İkinci Bahar’ın<br />
Timuçin’ine yıllar sonra ‘merhaba’ demeye<br />
ne dersiniz?<br />
HEM TASARIMCI HEM YÖNETMEN<br />
“Neler yapıyorsunuz bugünlerde? Geçtiğimiz<br />
sezon bir hayli yoğun geçti sizin<br />
için değil mi?” diye soruyorum ilk olarak:<br />
“Sezon sonu geldi. O sebeple biraz<br />
durağan ama dediğiniz gibi yoğun bir<br />
dönemdi. Yakın zamanda Şehir Tiyatroları’na<br />
Vahşi Batı’yı yaptık. Serdar Orçin ve<br />
Ahmet Saraçoğlu’nun başrolünü üstlendiği<br />
oyunun yönetmenlik koltuğunda ise Ergun<br />
Ünlü oturuyor. Şehir Tiyatroları’na uzun<br />
zamandır oyun yapmadığım için benim için<br />
anlamlıydı. Hem ortaya iyi bir oyun çıktı,<br />
hem de bana çok iyi geldi. Çünkü güzel bir<br />
ekip işi çıktı ortaya. Aslında gelecek sezonun<br />
oyunu ama bu sezonda da yaklaşık 12<br />
oyun oynadık. Bunun yanında Şener Şen’in<br />
oynadığı Zengin Mutfağı, Baba Sahne’nin<br />
yeni sezon oyunlarından Don Kişot’um<br />
Ben’de çalıştım. Tiyatro Adam’a Meçhul<br />
Paşa’yı yaptık. Yasemin Yalçın’ın yıllar sonra<br />
tiyatro sahnesine döndüğü yeni oyununu<br />
ve Bülent Parlak’a Bülent Bey’in Hikâyesi’ni<br />
yaptık. Sezon kapandığı için biraz vaktimiz<br />
var artık. Bu süreci yeni oyunun hazırlıkları<br />
için değerlendireceğiz. Müzikal bir oyun<br />
gelecek” diyen Barış Dinçel, aynı zamanda<br />
bu sezon yönetmenliğini üstlendiği bir<br />
oyunla da tiyatronun içerisinde tamamen<br />
yer edinmeye başlamış:<br />
KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR SANAT;<br />
TİYATRO<br />
“Manik Atak isimli yeni bir oyunu yönettim.<br />
Başrollerini Devrim Yakut ve Bihter Dinçel’in<br />
üstlendiği oyunu esasında BKM’ye yaptık<br />
ama İstanbul’da çok sayıda salonda oynadı.<br />
Tiyatro, küllerinden doğan bir sanat… Kötümserlik<br />
yapmaya kalkıştığımız an tiyatro<br />
tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Bazen Şehir<br />
Tiyatroları’na dair umudumu kaybediyorum<br />
ama sonrasında tekrar iyi bir ekiple<br />
çalışınca bu algı da değişiyor. Aynı yoldan<br />
yürüyen, aynı köşkün çocukları birlikte iyi<br />
bir ekip kurduğu zaman, mutlaka gerçek<br />
hisler ve samimiyet seyirciye geçiyor. Son<br />
yıllarda sanıyorum Türkiye’nin bu konjonktürü<br />
içerisinde insanlar tiyatroya daha<br />
da ilgi göstermeye başladı. Özel tiyatroya<br />
da ilginin arttığını söyleyebiliriz. Birçok<br />
oyuncunun tiyatroya ağırlık vererek elini<br />
taşın altına koymasıyla beraber alternatifler<br />
çoğalmaya başladı. Tüm bunlar umut verici<br />
gelişmeler.”<br />
“İSTANBUL, DAİMA SAHİBİNİ<br />
ÜSTÜNDEN ATAR”<br />
<strong>Kadıköy</strong>’e son zamanlarda kazandırılmış en<br />
güzel tiyatro sahnelerinden biri olan Baba<br />
Sahne’nin yapılandırılmasında da emeği<br />
olan Dinçel; “<strong>Kadıköy</strong>’de her zaman alternatif<br />
bir hâl vardı. Baba Sahne’nin gelişiyle birlikte<br />
tiyatro mekânı olabilecek nadir sahnelerden<br />
biri de <strong>Kadıköy</strong>’de hayata geçmiş oldu.<br />
Bugün bakıldığında Kenter Tiyatrosu, Ses Tiyatrosu<br />
gibi mekânlarda tiyatro binası olarak<br />
tapulandırılmış mekânlar, fakat hepsi Avrupa<br />
Yakası’nda. Baba Sahne, <strong>Kadıköy</strong>’e çok şey<br />
114 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
kazandırmaya devam edecek. Şevket Çoruh<br />
ile yapılandırdık bu sahneyi. Çok özel ve nostaljik<br />
bir mekân oldu. <strong>Kadıköy</strong>, kültür-sanat<br />
anlamında her geçen gün ivme kazanmaya<br />
devam ediyor. Artık eski görkemi olmadığı<br />
düşünülen Beyoğlu’nun da canlanacağına<br />
inancım tam. Çünkü İstanbul, daima sahibini<br />
üstünden atar ve gerçek hüviyetine kavuşmayı<br />
başarır” şeklinde konuşuyor.<br />
SAVAŞ DİNÇEL ÖDÜLLERİ,<br />
MÜJDAT GEZEN ÖĞRENCİLERİNDEN!<br />
“12 yıl evvel kaybettiğimiz usta oyuncu<br />
Savaş Dinçel adına düzenlenen ödül töreni,<br />
bu sene de Baba Sahne’de gerçekleştirildi.<br />
Ödül mekanizmasını çok sağlıklı bulmasam<br />
da” diye başlıyor söze Savaş Dinçel ve<br />
ekliyor: “Ödüllerin Müjdat Gezen öğrencileri<br />
tarafından verilmesini anlamlı buluyorum.<br />
Tabi öğrenciler ne kadar takip edebiliyor<br />
tüm oyunları ve etkinlikleri, bu da tartışılır.<br />
Tiyatroda her zaman birtakım kurum ve<br />
insanlara ödüller veriliyor. Mekanizma ne<br />
yazık ki genel anlamda çok sağlıklı işlemiyor.<br />
Bu sebeple böyle etkinliklerde de tartışmalar<br />
eksik olmaz. Savaş Dinçel Ödülleri’ni<br />
babamın da çok eski dostu olan Müjdat<br />
Gezen başlattı. Babamın anısını yaşatması<br />
anlamında hoş bir gece oluyor ve önemsiyoruz.<br />
Fakat yine de belirtmek isterim ki,<br />
tiyatroda en güçlü ödül alkıştır.”<br />
ÇOK YÖNLÜ BİR SANATÇI: SAVAŞ DİNÇEL<br />
“Nasıl anlatırsınız Savaş Dinçel’i okuyucularımıza?”diye<br />
sorduğumda öncelikle ‘Baba’<br />
Savaş Dinçel’i dinliyoruz Barış Dinçel’den:<br />
“Bizim baba-oğul ilişkisinin ötesinde bir iletişimimiz<br />
vardı, arkadaş gibiydik. Babamın<br />
en çok üslubunu ve tarzını özlüyorum. Hâlâ<br />
kimsede bulamıyorum o tadı. Söylediği<br />
herşeyi can kulağı ile dinlerdiniz. Bu söylediğini<br />
gerçekten mi söylüyor yoksa dalga<br />
mı geçiyor anlamazdınız. Deli mi yoksa çok<br />
mu akıllı diye düşünürdünüz. Bir kere bu<br />
üslubunu çok özlüyorum. Belli bir bakış<br />
açısı ve politik unsurları olan bir adamdı.<br />
Hiçbir zaman hayat içerisinde apolitik<br />
duran bir sanatçı olmadı. Herşeyi açık ve<br />
net bir şekilde söyleyen biriydi. Tiyatronun<br />
yanında resim ve karikatür gibi çok farklı<br />
alanlarla da ilgileniyordu. Oyun yazıyor ve<br />
yönetiyordu. Bu anlamda oyunculuğu da<br />
layıkıyla yapıyordu diyebilirim.<br />
‘SERSEM KOCANIN<br />
KURNAZ KARISI’ OYUNUNDA<br />
BU KEZ SAVAŞ DİNÇEL VARDI<br />
Birgün yönetmen Orhan Alkaya’dan bir<br />
teklif geldi. Münir Özkul ile akıllara kazınmış<br />
‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ adlı oyunu<br />
oynayacaktı. Beraberdik o gün. Babam rolü<br />
kabul etti. Ben ise onun adına biraz tedirgin<br />
oldum. Çünkü bu oyun, Haldun Taner<br />
tarafından bizzat Münir Özkul’a yazılmıştı.<br />
Münir Özkul, bir dönem yıkıp geçmişti bu<br />
rolle sahneleri. ‘Hiç çekincen yok mu?’ diye<br />
sorduğumda, ‘Ben başka türlü oynacağım’<br />
dedi ve rolü kabul etti. Oyunu sonrasında<br />
çok kere izledim. Çok farklı bir kompozisyon<br />
çizmişti, bambaşkaydı. Münir ağabey<br />
oyunu daha büyük ve bağırarak oynarken,<br />
Savaş Dinçel sakin ve küçülterek oynamıştı.<br />
O seneki bütün ödülleri almaya hak kazandı.<br />
Türk tiyatrosunda bir şeyi korkmadan<br />
yapmayı, cesaret edebilmeyi hep babamdan<br />
öğrendim. Bu anlamda hayatımın en<br />
büyük mimarlarından biridir.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 115
<strong>Life</strong> Magazin<br />
OYUNCU NİHAN BÜYÜKAĞAÇ:<br />
<strong>Kadıköy</strong>, kendine ait<br />
kültürlerin bayrağını taşıyor<br />
PINAR BALTACI<br />
Televizyon dizilerinin dikkat çeken<br />
oyuncularından Nihan Büyükağaç,<br />
tiyatro ve ekranlardaki yeni çalışmalarının<br />
yoğunluğunu yaşıyor. Bir<br />
döneme damgasını vuran Muhteşem<br />
Yüzyıl’da Hürrem Sultan’ın sağ kolu<br />
Gülşah’a hayat vererek adından sıkça<br />
söz ettiren başarılı oyuncu ile <strong>Kadıköy</strong>’de<br />
bir araya geldik. Bugünlerde<br />
yeni tiyatro oyunu Antik Yunan eseri<br />
Teessür’ün heyecanını da yaşayan<br />
Büyükağaç, çok yakında yeni dizisi<br />
‘Can Evim’ ile televizyon ekranlarına<br />
yeniden dönmeye hazırlanıyor.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Rıhtım’ın yıllara meydan<br />
okuyan otellerinden Deniz Hotel’in<br />
güzel deniz manzaralı terasında buluşuyoruz<br />
Nihan Büyükağaç ile... Samimi<br />
ve güleryüzlü bir selamlaşma,<br />
ufak bir sohbetin ardından alıyorum<br />
sözü: “Okuyucularımız sizi biraz<br />
daha yakından tanımak ister.” Şöyle<br />
yanıtlıyor başarılı oyuncu: “Ankara<br />
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya<br />
Fakültesi Oyunculuk Anasanat Dalı<br />
mezunuyum. 2005 yılında mezun<br />
oldum okuldan. Esasında İstanbulluyum.<br />
Okul için Ankara’da geçirdiğim<br />
dört yıın ardından tekrar dönüp<br />
geldim ve oyunculuk kariyerime burada<br />
başladım. İlk olarak televizyon<br />
başladı. ‘Fırtına’ isimli bir Karadeniz<br />
dizisi çektik. Orada ‘Tamara’ isminde<br />
Gürcü bir kızı canlandırdım. İlk<br />
deneyimime böyle güzel bir kadro<br />
ile başlamak benim için şanstı. Ardından<br />
kariyerim televizyon dizileri,<br />
sinema filmleri ve tiyatro oyunları ile<br />
devam etti.”<br />
Bugünlerde yeni<br />
tiyatro oyunu Antik<br />
Yunan eseri Teessür’ün<br />
heyecanını yaşayan<br />
Nihan Büyükağaç,<br />
çok yakında yeni<br />
dizisi Can Evim<br />
ile de televizyon<br />
ekranlarında olacak.<br />
<strong>Kadıköy</strong>’ü çok seven<br />
sanatçı, Feneryolu’nda<br />
oturuyor.<br />
116 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
<strong>Life</strong> Magazin<br />
MUHTEŞEM YÜZYIL’IN GÜLŞAH’I<br />
Muhteşem Yüzyıl’da entrikaların kilit isimlerinden<br />
Gülşah karakteriyle özdeşleştirdiğimiz<br />
Büyükağaç, Muhteşem Yüzyıl için “Çok güzel<br />
bir kadroyla çekilmiş mükemmel bir işti”<br />
diyor ve ekliyor: “Sevgili Meral Okay çok güzel<br />
yazıyordu. Bu nedenle çok ses getiren bir iş<br />
olduğunu düşünüyorum. Canlandırdığım<br />
karakter de bir o kadar iyiydi. Fakat o rolden<br />
sonra her zaman sinsi, kötü planlar yapan<br />
kadın rolleri yazıldı bana. Böyle olmamalı<br />
ama ne yazık ki risk almayı sevmiyor insanlar.<br />
Bir oyuncu kesinlikle her rolü oynayabilmeli.<br />
Karakteri de salt bir şekilde iyi ve kötü olarak<br />
okumamak lazım. Mutlaka haklı sebepleri<br />
vardır her davranışın. Buradan bakarak<br />
okuyorum oynadığım rolleri genel anlamda.<br />
Fakat kariyerinde çeşitlilik yaratmak adına, bir<br />
oyuncu mutlaka farklı rollerde olmak ister.”<br />
“ROLÜ DUYGUSAL OLARAK<br />
ANLAMAK ŞART”<br />
Bir role hazırlanırken televizyon ve tiyatroda<br />
farklı değişkenlerin bulunduğunu ifade eden<br />
güzel oyuncu, sözlerine şöyle devam ediyor:<br />
“Tiyatroda bir rolün yazıldığı dönemi mutlaka<br />
araştırıyoruz. O dönemin sosyo-politik durumunu<br />
da mutlaka araştırıyoruz. En önemli<br />
unsur ise rolü içselleştirmek... Onu duygusal<br />
olarak anlamak da öyle… Tabi sonrasında<br />
da karşımda oynayan oyuncular ve senaristin<br />
kalemiyle şekil alıyor. Muhteşem Yüzyıl<br />
dönemi, korkunç bir entrika dönemiydi. Bir<br />
televizyon dizisi olarak o dönemleri yansıtmaya<br />
çalıştığımız için, kurgu tarafından<br />
kaynaklı çok çeşitli olayların hâkim olduğu<br />
bir diziydi. Ben de tüm entrikaların yerini<br />
bulabilmesi için faydalı bir karakterdim.<br />
Muhtemelen bu amaca büyük hizmetlerim<br />
oldu o rolle, lokomotif oluşturdum.”<br />
“HİÇBİR SANAT ESERİ SİPARİŞ OLAMAZ”<br />
Hem tiyatro hem de sinema ve televizyonda<br />
mesleğini icra eden Nihan Büyükağaç,<br />
şu açıklamalarda bulunuyor: “Tiyatro benim<br />
için büyük bir aşk. Er meydanı... Hazırlık<br />
aşamasında olsun, uygulamada olsun<br />
bambaşka bir performans. Tabii televizyon<br />
dizilerini de hafife almak istemiyorum ama<br />
ne yazık ki oradaki konularda bir tektipleşme<br />
hâkim. Bunun arz ve talep meselesi<br />
olup olmaması tabi ki tartışmaya açık bir<br />
konu, fakat ben yine de risk alınması gerektiğini<br />
düşünüyorum. Kurumsal olmayan<br />
tiyatrolar daha özgür bu anlamda. Tiyatro,<br />
hatta sanat kurumsallaşmamalı işte bu<br />
yüzden. Sanat eserinde sipariş olmaz<br />
çünkü. Sanatın bir derdi olmalı. Bu yüzden<br />
ben Brechtyen tiyatroyu severim, çünkü<br />
harekete geçirir. Seyirciye direkt mesajı<br />
gönderir ve tamamen anlatmaya çalıştığı<br />
hikâyeye ve söylemek istediklerine odaklıdır.<br />
Sanat elbette bir şeyleri değiştirebilir,<br />
değiştirmelidir de ama bu çok büyük bir<br />
kaygı olmamalı. Bunun yanında elbette<br />
bir tiyatro eseri politik de olmalı yeri<br />
geldiğinde... Tabi sinema da öyle... Sadece<br />
televizyon dizisi için uçuk bir beklenti<br />
olacaktır bu.”<br />
“ÖZGÜRLEŞMEK, SENDİKALAŞMA İLE<br />
MÜMKÜN OLUR”<br />
Televizyon dizilerinden bahsetmişken<br />
bir hayli zor olan çalışma koşullarından<br />
bahsetmeden olmaz diyerek, bu konudaki<br />
çözüm yollarını soruyorum Büyükağaç’a:<br />
“Setlerdeki kötü çalışma koşullarına karşı<br />
sendikalaşmak gerektiğine vurgu yapmak<br />
gerekiyor, çünkü koşulların değişmesi için<br />
başka bir yol yok. Sendikalaşma sürecini<br />
ancak ve ancak çalışan emekçi insanlar<br />
örgütleyebilir. Özgürleşmek, sendikalaşma<br />
ile mümkün olur. Çok yüklü karşılığının asla<br />
verilemeyeceği sözleşmelerle başka bir yol<br />
nasıl bulunabilir ki?”<br />
ANTİK YUNAN’IN MEDEA’SI<br />
Yüzümüzü tekrar tiyatroya dönüyoruz.<br />
Yepyeni bir oyunla seyirci karşısında Nihan<br />
Büyükağaç: “Yaklaşık bir sene önce Ilgın<br />
Sönmez ile tanıştım. Kendisi de uzun yıllar<br />
tiyatronun içinde bulunmuş bir isim, beraber<br />
çalışmaya başladık. Antik Yunan oyunu<br />
Teessür’de çok güzel bir yorum yarattı. Antik<br />
Yunan’daki bazı karakterleri Teessür’de<br />
içine sokarak, farklı bir dram okumasını<br />
gerçekleştirdi. Medea’yı oynadığım oyunda<br />
9 kişilik kalabalık bir kadroyuz. Kadın şunu,<br />
bunu yapamaz şeklindeki söylemleri al<br />
aşağı edebilen bir dile sahip olduğu için, ne<br />
yazık ki bugün de hâlâ geçerliliğini koruyan<br />
bir hikâye oldu. Oyunumuz yeni sezonda da<br />
devam edecek.”<br />
ANADOLU YAKASI’NIN MERKEZİ KADIKÖY!<br />
Bir süre Avrupa Yakası’nda yaşadıktan sonra<br />
eşini de ikna ederek <strong>Kadıköy</strong> Feneryolu’na<br />
taşınan Büyükağaç, tam bir <strong>Kadıköy</strong> aşığı:<br />
“<strong>Kadıköy</strong>, eski bir yerleşim yeri ve Anadolu<br />
Yakası’nın merkezi. Bu anlamda çok özel bir<br />
öneme sahip. Bunun yanında özgürlüklerin<br />
de olduğu bir ilçe. Muhteşem bir tiyatro<br />
izleyicisi olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.<br />
Çok güzel tepkiler ve eleştiriler<br />
alıyoruz. O yüzden keyifli <strong>Kadıköy</strong>’de olmak.<br />
Bunun yanında sahil şeridini olması gerektiği<br />
gibi kullanıyoruz. Kendine ait kültürlerin<br />
bayrağını taşıyor <strong>Kadıköy</strong>.”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 117
TERZİ<br />
EŞREF ŞEKER<br />
1970’den beri<br />
Kendi tarzınızı<br />
size özel dikilmiş kıyafetlerle<br />
yeniden yaratın...<br />
Rumeli Caddesi Zafer Sok. No.38/1 Nişantaşı - İstanbul<br />
Telefon : 0212 361 41 30
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
TÜRK EĞİTİM VAKFI<br />
52 YAŞINDA!<br />
Başarılı ve maddi imkânı kısıtlı gençlere eğitim desteği veren<br />
Türk Eğitim Vakfı (TEV), 52. kuruluş yıldönümünü gala<br />
yemeğiyle kutladı. TEV Mütevelli Heyeti Başkanı Ömer M.<br />
Koç, TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ve TEV Genel<br />
Müdürü Yıldız Günay’ın ev sahipliğinde Divan Fenerbahçe<br />
Faruk Ilgaz Tesisleri’nde düzenlenen etkinliğe, TEV’in hibe<br />
ve vasiyet bağışçıları ile bursiyerlerinin yanı sıra Türk sinemasının<br />
duayen isimlerinden Türkan Şoray’ın da katılması,<br />
davetlilere unutulmaz anlar yaşattı.<br />
Etkinlikte konuklara seslenen Ömer Koç; “Türk Eğitim<br />
Vakfı’nın 52. kuruluş yıldönümünde sizlerle birlikte olmanın<br />
sevinci içerisindeyim. TEV olarak burada bir kez daha<br />
sizlerle paylaşıyorum ki, ihtiyaç sahibi başarılı gençlerimizin<br />
eğitimlerine devam edebilmeleri için daima yanlarında<br />
olacağız. Onların çağdaş değerler, bilim ve kültürle donanmaları<br />
için kaynaklar sunacağız” dedi.<br />
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR NESİLLER İÇİN<br />
1967 yılında Merhum Vehbi Koç önderliğinde başlatılan<br />
bu eğitim seferberliğinde 52. yıllarını geride bırakmanın<br />
gururu içinde olduklarını konuklarla paylaşan Ömer Koç,<br />
sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk Eğitim Vakfı, hayırseverlerimizden<br />
aldığı güçle büyümesini devam ettirerek, bugün<br />
ülkemizin gurur kaynağı ve örnek bir sivil toplum kuruluşu<br />
oldu. Ben de bu vesileyle TEV’e ve ülkemize hizmet etmekten,<br />
bu ailenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.<br />
Şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da fikri hür, irfanı<br />
hür, vicdanı hür nesiller yetişmesi için tüm gayretimizle<br />
çalışmaya devam edeceğiz.”<br />
Fox TV’de yayınlanan “Çalar Saat” programı ile bir fenomen haline gelen<br />
İsmail Küçükkaya da TEV’in 52. kuruluş yıldönümü konukları arasındaydı.<br />
Sahneye davet edilen Küçükkaya; “Memleketimizin huzur, esenlik ve dirlik<br />
içinde olması yegâne dileğimdir.”<br />
Buluşmanın konuk sanatçıları arasında Türk Sanat Müziği<br />
Sanatçısı Bekir Ünlüataer de vardı. Sanatçının seslendirdiği<br />
şarkılar dışında eşi, dans hocası Elif Ömüriş ile sergilediği<br />
tango performansı da konuklardan büyük alkış aldı.<br />
120 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Türk Eğitim Vakfı’nın 52. yıl<br />
kutlamasında <strong>Kadıköy</strong>’ün<br />
mahalle muhtarları da<br />
hazır bulundu.<br />
Üstün zekâlı ve özel yetenekli çocuklara, ihtiyaç duydukları özel eğitimi<br />
vermek amacıyla kurulan Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi<br />
TEVİTÖL’ün tango bölümü öğrencilerinin performansı izlenmeye değerdi.<br />
TEVİTÖL Dans Grubu’nun bir başka performansı ise, Türk<br />
Eğitim Vakfı’nın bağışçılarını dansa kaldırması oldu.<br />
Dansa kaldırılanlar<br />
arasında emekli Beşiktaş<br />
Noteri Yavuz Ballık da vardı.<br />
VAKFIN TARİHİNE GEÇECEK BAŞARILARA İMZA ATILDI<br />
TEV Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ise; “Köklü<br />
tarihimizde tam 52 yılı geride bıraktık. 250 bine yaklaşan<br />
burs sayımız ve siz değerli bağışçılarımızla TEV, bugün<br />
Türkiye’nin Eğitim Vakfı’dır. 2018 yılında vizyonumuz<br />
çerçevesinde hedeflerimize ulaşmak için azami güçle<br />
çalıştık. Vakfın tarihine geçecek başarılara imza attığımız<br />
bir yıl oldu. 80 hibe ve vasiyet bağışçısıyla tarihimizin en<br />
yüksek bağışçı adedine ulaştık. Türk Eğitim Vakfı olarak,<br />
geçmişte olduğu gibi gelecekte de öncü rolümüzü devam<br />
ettirebilmek için çağa damgasını vuran trendleri yakından<br />
takip edeceğiz. 52. yaşımıza girerken bizlere büyük güç<br />
ve destek veren değerli mütevellilerimize, yönetimimize,<br />
sayıları bini aşan siz değerli bağışçılarımıza ve başarılarıyla<br />
göğsümüzü kabartan bursiyerlerimize Yönetim<br />
Kurulumuz ve şahsım adına teşekkür eder, desteklerinizi<br />
esirgememenizi dilerim” şeklinde konuştu.<br />
TÜRKAN ŞORAY: GÖNÜLLÜ ÜYE OLMAK İSTİYORUM<br />
Etkinliğin onur konukları arasında, Türk sinemasının Sultan’ı<br />
Türkan Şoray da vardı. Şoray, yaptığı konuşmada şunları<br />
söyledi: “Eğitim, ülkemizin en önemli sorunlarından biri. Bu<br />
sorunun anahtarı çağdaş eğitim. Ben de bu bilinçle 1973 yılında<br />
Hisarüstü’nde bir ilkokul yaptırmıştım. Bunun manevi<br />
huzurunu ve duygularını taşıyorum. Türk Eğitim Vakfı’nın<br />
bana gösterdiği bu teveccühten gerçekten çok mutluluk<br />
duydum. Bundan sonra kabul ederlerse vakfın gönüllü üyesi<br />
olmak istiyorum. Birlikte keyifli ve nice senelere…”<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 121
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
Miracle Asia Hotel’den<br />
YAZA MERHABA<br />
Anadolu Yakası’nın yıldızları arasında gösterilen Miracle Istanbul Asia<br />
Hotel, geleneksel hale getirdiği “Yaza Merhaba Partisi” düzenledi.<br />
Etkinliğe otelin birlikte çalıştığı kurumların temsilcileri, çözüm ortakları<br />
ve özel davetlileri katıldı.<br />
Havuz katının yeşillikler içerisindeki bahçesinde gerçekleşen partide,<br />
bu defa sürpriz lezzetlerle birlikte hediye çekilişleri de vardı. Gecenin<br />
sonunda yapılan çekilişte katılımcılar arasından beş talihliye Miracle<br />
Asia İstanbul ve Antalya otellerinde konaklama, akşam yemeği, kahvaltı,<br />
SPA üyeliği gibi hediyeler verildi.<br />
OSMANLI MACUNU, PAMUK ŞEKER, KUMDA KAHVE<br />
Partiye katılanlar açık havada otelin altın madalyalı Executive Chefi<br />
Özcan Yalçın tarafından hazırlanan özel lezzetleri test edebilme fırsatı<br />
elde ederken, ülkemizin geleneksel lezzetleri de konuklarla buluştu.<br />
Osmanlı macunu, pamuk şeker, kumda Türk kahvesi ve Hint kınası<br />
performansı, gecenin en fazla ilgi gören uygulamaları arasındaydı.<br />
Miracle Istanbul Asia Hotel Genel Müdürü Ulaş Karaibrahimoğlu, Satış &<br />
Pazarlama Müdürü Tuğba Bektaş ve Mutfak Şefi Özcan Yalçın, etkinliğin ev<br />
sahipleri konumundaydılar ve mükemmel bir ev sahipliği gösterdiler. Ancak<br />
onlar, bu organizasyondaki esas başarının tüm otel çalışanlarına ait olduğunu<br />
dile getirerek, bir kez de bizlerin aracılığıyla onlara teşekkürlerini ilettiler.<br />
Partiye katılanlar arasında Koreli Kwang Hee Park ile birlikte ünlü turizmciler<br />
de vardı. Veysel Şimşek, Nevzat Aydoğan, Erkan Gün, Mehmet Emin Kocaaliler,<br />
Atilla Meraküm ve Recai Ergün.<br />
Buse Akça, Turan Akça, Onur İste, Filiz İste, Atacan Bektaş, Tuğba Bektaş ve<br />
Kadir Toprakkaya.<br />
122 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Miracle Istanbul Asia Hotel’in Yaza<br />
Merhaba Partisi’nin özel davetlileri<br />
arasında, Sheraton Grand Ataşehir<br />
Hotel Genel Müdürü Soner Metin de<br />
vardı. Otelin yeşillikler içerisindeki<br />
bahçe katının İstanbul için her zaman<br />
cazip olacağı bilgisini paylaşan Metin;<br />
“Organizasyon çok başarılı... Emeği<br />
geçenleri kutluyorum” yorumunda<br />
bulundu. Kadir Toprakkaya, Ulaş<br />
Karaibrahimoğlu, Soner Metin ve<br />
Tuğba Bektaş.<br />
Gecenin sonunda<br />
en fazla teşekkürü,<br />
Miracle Istanbul Asia<br />
Hotel’de açılıştan bu<br />
yana Executive Chef<br />
olarak hizmet veren<br />
Özcan Yalçın aldı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 123
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
UDF, MUTFAK ŞEFLERİNDEN SONRA<br />
MAKYAJ UZMANLARI KAZANDIRIYOR<br />
UDF’nin gecesinde<br />
organizasyona katkı<br />
sağlayan isimlere plaket<br />
verildi. Bu isimlerden biri<br />
de Dr. Yasemin Savaş idi.<br />
“Böylesine anlamlı bir<br />
organizasyonun içinde<br />
yer alıyor olmaktan<br />
büyük onur ve gurur<br />
duydum” diyen Savaş’a<br />
plaketini, Aile ve Sosyal<br />
Politikalar Bakanlığı<br />
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri<br />
Genel Müdür Yardımcısı<br />
Önal İnaltekin verdi.<br />
Uluslararası Down Sendromu Federasyonu (UDF),<br />
geçtiğimiz yıl ülkemize kazandırdığı mutfak şeflerinden<br />
sonra şimdi de makyaj uzmanları yetiştiriyor. UDF yönetimi,<br />
bir süredir üzerinde çalıştığı “DOWN MAKE-UP<br />
Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve İstihdam Projesi” lansmanını<br />
gerçekleştirdi.<br />
Sheraton Grand Ataşehir’de düzenlenen organizasyon<br />
yine çok başarılıydı. Geceye ünlü isimlerin yanı sıra<br />
yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda davetli katıldı.<br />
Ünlü televizyoncu Pınar Ergüner’in sunuculuk görevini<br />
üstlendiği etkinlik, Uluslararası Down Sendromu Federasyonu<br />
Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay’ın açılış<br />
konuşmasıyla başladı.<br />
Gece için belirlenen tarih, aynı zamanda Uluslararası Down Sendromu<br />
(UDF) Federasyonu Genel Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay’ın<br />
doğum gününe tesadüf etmişti. Buluşmanın kahramanı olarak lanse<br />
edilen Tuncay ile dans eden down sendromlu misafirler, onun doğum<br />
gününü kutladı.<br />
Etkinliğin konukları<br />
arasında dünyacı<br />
ünlü tasarımcı Emre<br />
Ertürk de vardı. Dünya<br />
starı Madonna için de<br />
tasarımlar yapan Ertürk,<br />
üzerlerinde bereket,<br />
şans ve güç anlamı yüklü<br />
tasarımlarını UDF yararına<br />
açık arttırmaya sundu.<br />
Emre Ertürk’ün üç tasarımı<br />
toplamda 37 bin 500 TL<br />
bedel üzerinden satılarak,<br />
UDF’nin masraflarında<br />
kullanılmak üzere<br />
kaydedildi.<br />
124 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
KATKI VERENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ<br />
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt<br />
Selçuk’un da programa katılması bekleniyordu,<br />
ancak son anda Ankara’da bulunması gerektiği<br />
için katılım gösteremedi. Selçuk’un yerine Aile<br />
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı<br />
Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Önal İnaltekin<br />
organizasyonda hazır bulunurken, katkı sağlayan<br />
isimlerin plaketlerini de verdi.<br />
PROJE YÜZLERİ SİMGE TERTEMİZ VE<br />
DELLA MILES<br />
Türkiye’nin uluslararası başarılarında<br />
imzası olan ünlü mankenlerimizden<br />
Simge Tertemiz ile yine geçtiğimiz<br />
aylarda Müslüman olan dünyaca ünlü<br />
ABD’li ses sanatçısı Della Miles, DOWN<br />
MAKE-UP Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve<br />
İstihdam Projesi’nin tanıtım yüzü oldular.<br />
Gecenin sonunda eğitimini tamamlayan<br />
makyaj uzmanları, aralarında Tertemiz<br />
ile Miles’ın de bulunduğu isimlere makyaj<br />
uygulaması yaptı.<br />
11 ÜLKE VE 14 ŞEHİRDE YÜRÜTÜLÜYOR<br />
UDF’nin DOWN MAKE-UP Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve İstihdam<br />
Projesi, İstanbul Anadolu ve Avrupa Yakası başta olmak<br />
üzere 11 ülke ve 14 şehirde yürütülüyor. Türkiye’de İstanbul<br />
ile birlikte Ankara, İzmir ve Bursa, Atlanta/Amerika, Münih/<br />
Almanya, Paris/Fransa, Amsterdam/Hollanda, Brüksel/Belçika,<br />
Zürih/İsviçre, Beyrut/Lübnan, Lefkoşa/Kuzey Kıbrıs Türk<br />
Cumhuriyeti, Podgorica/Montenegro ve Tiran/Arnavutluk<br />
gibi kent ve ülkelerde UDF kuruluşları, uluslararası arenada<br />
ilklere imza atmanın haklı gururunu gözler önüne seriyor.<br />
NİL KARATAŞ PERFORMANSI<br />
Organizasyona renk katan isimler arasında şarkıcı<br />
Nil Karataş da vardı. Seslendirdiği şarkılarla hem<br />
konuklara hem de makyaj uzmanlarına renkli<br />
dakikalar yaşatan Karataş; “Bu tür organizasyonlar<br />
için her zaman katkı sağlamaya hazırım. Lütfen<br />
beni çağırın” şeklinde konuştu.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 125
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
ASMED’İN YENİ BİNASI<br />
ÖZEL BİR SERGİYLE KAPILARINI AÇTI<br />
Gaye Alacalar,<br />
Balçiçek İlter, Koray<br />
Erdoğan, Dilek Çakır...<br />
Dünyanın en iyi saç ekim merkezleri<br />
arasında yer alan ASMED, yeni binasının<br />
açılışında iş, sanat ve magazin dünyasının<br />
ünlü isimlerini bir araya getirdi.<br />
Ataşehir’de hizmete giren ve alt katı<br />
kapsamlı bir galeri olarak dizayn edilen<br />
kliniğin açılışında, ASMED’in sponsorluğunu<br />
üstlendiği Pilevneli Galeri’nin<br />
Mecidiyeköy’deki binasında sergilenen<br />
heykel sergisinin yanı sıra Ahmet Güneştekin,<br />
Refik Anadol ve Ardan Özmenoğlu<br />
gibi ünlü sanatçıların eserleri de sanatseverlerle<br />
buluştu.<br />
Adnan Ekşioğlu, Dr. Koray Erdoğan.<br />
Davete katılanlar arasında Özer İmamoğlu da vardı. Saç ekimi konusunda<br />
tereddütlü olan İmamoğlu, açılış sırasında gördüğü sistem sonrasında<br />
ikna oldu. Özer İmamoğlu, Dr. Koray Erdoğan, İbrahim Evren, Yusuf Can,<br />
Mehmet Ali Düzova.<br />
126 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Tuğba Peksayar, Mina & Evren Teker,<br />
Gülgün Çavuşoğlu, Derya Karagülle.<br />
ASMED’in sanat tutkunu kurucusu Dr. Koray Erdoğan’ın ev<br />
sahipliğinde gerçekleşen özel davete; Aslıhan Karalar, Berrin Ak,<br />
Ayşegül Toplusoy, Gül Gölge, Esin Demirören, Melis & Burak Hatipoğlu,<br />
Şebnem Dinçgör, Zeynep Yılmaz, Zeynep Mansur gibi iş,<br />
sanat, spor ve medya dünyasından çok sayıda ünlü isim katıldı.<br />
İÇİNDE SANAT VAR<br />
Açılışa katılanlar ayrıca, sanata yaptığı yatırımlarla dikkat çeken<br />
Dr. Koray Erdoğan’ın kişisel koleksiyonunu da yakından inceleme<br />
fırsatı buldu. Çok özel parçaların bulunduğu koleksiyonda Ahmet<br />
Güneştekin’in Beyazıt Tepesi, Zülkarneyn, Medusa’nın Sırrı da dâhil<br />
altı özel eseri, Refik Anadol’un büyüleyici Melting Memories’i,<br />
Daniel Firman’ın Saisir L’Impossible’ı, Ardan Özmenoğlu’nun<br />
Liberte Egalite Beyonce’si var. Heykel sergisinde ise Arik Levy’nin<br />
Crater Air’i, IdaTursic&Wilfried Mille’in Siyah Bettie’si (Black Bettie),<br />
Daniel Firman’ın İmkansızı Yakalamak/Saisir L’impossible ve<br />
Tony Matelli’in Büst (Sandviç) adlı eserleri de yer alıyor.<br />
Eren Başağan, Dr. Koray Erdoğan,<br />
Murat Plevneli, Balçiçek İlter.
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
Av. Elçin Yüksel ile hayatını<br />
birleştirme kararı alan<br />
MERİH ÖZGÜZ’DEN<br />
BEKÂRLIĞA VEDA<br />
Ünlü ressam Teksin Özgüz’ün oğlu Merih Özgüz, “Bekârlığa<br />
veda” diyerek Elçin Yüksel ile hayatını birleştirdi. Çiftin<br />
düğünleri, Kasaba Evleri’nde Özgüz Ailesi’ne ait villada<br />
yapıldı. Yaklaşık 200 davetlinin katıldığı düğün, havanın da<br />
son derece uygun olması nedeniyle bir hayli renkliydi.<br />
Çiftin şahitliklerini Aslı Fatma Filiz, Abdullah Oğuzhan,<br />
Merve Özçelik ve Muharrem Aktaş yaparken, catering<br />
hizmetlerinden süslemeye kadar bütün organizasyon<br />
kusursuzdu. Güler & Hayri Yüksel çifti kızları Elçin’i yeni<br />
bir hayata uğurlarken, bundan tam 10 yıl önce kızı Eb-<br />
Ebru Özgüz Çelik, Merih Özgüz, Teksin Özgüz, Elçin Yüksel Özgüz,<br />
Hayri Yüksel, Güler Yüksel…<br />
Alper Tokyürek, Merih Özgüz, Elçin Yüksel Özgüz ve<br />
Nil Tokyürek…<br />
128 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, Dr. Nihal Çamlıbel, Yüksel Eminoğlu, Emin Eminoğlu, Merih Özgüz,<br />
Elçin Özgüz, Aydan Baltay, Dr. Ayhan Baltay, Melis Teler, Onur Teler ve Canberk Baltay…<br />
Remzi Çelik, Ebru Özgüz Çelik,<br />
Serkan Toyganözü, Birsen<br />
Toyganözü ve Teksin Özgüz…<br />
ru’yu gelin veren Teksin Özgüz, Yüksel Ailesi ile benzer bir<br />
duygu yoğunluğu içerisindeydi.<br />
İKİ YIL ÖNCE TANIŞTILAR<br />
Yeditepe Üniversitesi Grafik Bölümü mezunu olan Merih Özgüz<br />
ile Avukat Elçin Yüksel’in tanışmaları 2017 yılına dayanıyor.<br />
Ancak, 2018 yılını uğurlamaya hazırlandıkları aralık ayında<br />
“Zaman akıp gidiyor. Bu işi uzatmanın anlamı yok. Bir an önce<br />
hayatlarımızı birleştirelim” diyen ikili, durumu aileleriyle paylaştıktan<br />
sonra haberimizde yer aldığı gibi mutlu sona ulaştılar.<br />
Dr. Ferda Özcan, Necdet Kileci, Prof. Dr.<br />
Dilek Toprak, Dr. Haluk Özcan, İsmail<br />
Toprak, Atilla Toyganözü, Fatoş Toyganözü,<br />
Teksin Özgüz, Ebru Özgüz Çelik, Remzi<br />
Çelik, Kerem Çelik ve Müzeyyen Çelik…<br />
ABD YERİNE KAPADOKYA<br />
Butik tarzda etkinliklere imza atan Artfellas Organizasyon’un<br />
sahibi olan Merih Özgüz’den, balayı için yapılan Amerika planını<br />
turizmdeki hareketlilik nedeniyle oluşan iş yoğunluğundan<br />
dolayı ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldıklarını ve bu<br />
yılın trendi olan Kapadokya’yı tercih ettikleri bilgisini aldık.<br />
Dilan Çıtıroğlu, Teksin Özgüz,<br />
Mesrure Çelen, Gamze Çıtıroğlu,<br />
Serkan Toyganözü, Birsen Toyganözü,<br />
Murat Çıtıroğlu, Güler Yüksek ve Hayri Yüksel<br />
Maharrem Aktaş. Avukat Merve Özçelik.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 129
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
AYŞULA ÖZGEN’İ<br />
GELİN VERDİK<br />
Turizmin Sesi Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni Ayşula<br />
Özgen’i gelin verdik. Bir önceki sayımızda nişanlandıkları<br />
haberini paylaştığımız Ayşula Özgen ile Aykut İlgar’ın bu<br />
defa hayatlarını sonsuza kadar birleştirmeleri haberini<br />
paylaşmanın mutluluğu içinde olduğumuzu belirtiyoruz.<br />
Çiftin nikâhı, 5 <strong>Mayıs</strong> <strong>2019</strong> tarihinde Üsküdar Evlendirme<br />
Dairesi’nde kıyıldı. Nikâhın tanıkları arasında TÜRSAB’ın 17<br />
yıl boyunca başkanlığını yürüten Başaran Ulusoy da vardı.<br />
Çoğunluğu turizm camiasından olmak üzere yaklaşık 200<br />
davetlinin katıldığı nikâh töreninde, Ayşula Özgen İlgar &<br />
Aykut İlgar çiftine mutluluk dileklerini iletenler içinde Adnan<br />
Mordeniz, Haluk Aksoy, Osman Atakan Tekin, Ali Güler,<br />
Atakan Divitlioğlu gibi isimler de yer aldı.<br />
LATİFE’DE KINA GECESİ<br />
Ayşula Özgen & Aykut İlgar çifti için nikâh öncesinde son<br />
derece renkli bir kına gecesi düzenlendi. Ataşehir Latife’de<br />
gerçekleşen gecede birbirinden renkli sahnelere tanık<br />
olan konuklar, uzun yıllar unutulmayacak bir zaman dilimi<br />
yaşamanın anıları ile çifte mutluluk dileklerini iletti.<br />
Nikâhın tanıkları arasında bulunan Başaran Ulusoy, evlenme cüzdanını<br />
teslim etme görevini yerine getirirken “Ayşula’mız elimizde büyümüştür.<br />
Mutluluğu sonuna kadar hak etmiş bir kızımızdır. Ona iyi bak” tavsiyesinde<br />
bulunarak, çifti tebrik etti.<br />
130 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
Turizm basınının önde gelen isimleri arasında<br />
gösterilen Bora & Canan Özgen çiftinin kızları<br />
Ayşula’nın, Çamlıca’daki evinden gelin çıkışı da oldukça<br />
renkliydi. 1958 model Chevrolet klasik otomobil ile önce<br />
fotoğraf çekimi yapıldı, ardından nikâha giden çifte<br />
mahalle sakinleri de mutluluk dileklerini iletti.<br />
Fotoğraf ve video çekimi konusunda oldukça<br />
iddialı bir isim olan Bora Özgen, yaşadığı büyük<br />
heyecan nedeniyle çekim görevini yakın dostu<br />
turizmci Barış Şahin’in 9 yaşındaki kızı Yağmur’a<br />
verdi. Yağmur da bütün sevimliliğiyle bu görevi<br />
başarıyla yerine getirdi.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 131
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
Yemyeşil bahçesiyle<br />
yaz aylarının adresi:<br />
HAYALPEREST<br />
<strong>Kadıköy</strong> Osmancık Sokak’ta 2000 yılında kurulan ve o<br />
zamandan bu yana aynı binada yer alan Hayalperest Pub,<br />
yeni konseptiyle meyhane olarak da hizmet sunuyor.<br />
İSTANBUL’UN KARMAŞASINDAN UZAK BİR BAHÇE<br />
Bir ressam gözüyle dekore edilen mekânın içerisi sizi<br />
tarihi objeleriyle adeta zamanda yolculuğa çıkarırken, yaz<br />
aylarının gelmesiyle bahçe bölümü de dikkatinizi çekeceğe<br />
benziyor. İstanbul’un karmaşasında geniş, ferah ve<br />
yemyeşil bir bahçe olanağı sunan Hayalperest’te kısa da<br />
olsa soluklanıp, nefes alabileceksiniz. Gece ışıl ışıl olan<br />
bu bahçede içkinizi yudumlayıp mezelerin tadına<br />
doyarken, kendinizi evinizin arka bahçesindeymiş<br />
gibi hissetmeniz de muhtemel...<br />
HER KONSEPTE UYABİLEN<br />
ÖZGÜN ALANLAR<br />
‘Rakını Al Gel’ sloganıyla hareket eden<br />
Hayalperest’e, rakıyı yanınızda kendiniz götürebiliyor<br />
ve mekânın birbirinden lezzetli<br />
mezelerini tadabiliyorsunuz. Bu lezzetli<br />
mezelerin içerisinde klasik mezelerin yanı<br />
sıra daha çok unutulmuş Girit mezeleri, ayrıca<br />
balık mezeleri ve mevsimine göre çok<br />
çeşitli mezeler de bulunduruluyor. Gitmişken<br />
mücverini denemeyi de unutmayın!<br />
Özgün ve Türk Sanat Müziği seçeneklerinin<br />
de olduğu mekânda ister felekten bir gece<br />
çalın, ister bir arkadaşınızla uzun uzun sohbete<br />
dalın. Hayalperest, her konsepte uyabilen alanlarıyla<br />
<strong>Kadıköy</strong>lüleri bekliyor.<br />
Adres: Osmanağa Mahallesi Osmancık Sok. No: 5/A <strong>Kadıköy</strong><br />
i hayalperestpub f hayalperestkadikoy1<br />
V (0551) 398 14 62<br />
132 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
MICHELIN YILDIZLI ŞEF<br />
MICHAEL RIEMENSCHNEIDER<br />
KADIKÖY’DE!<br />
Michael<br />
Riemenschneider,<br />
Türk asıllı ve ikiz<br />
bebek bekleyen<br />
eşi Celinê ile<br />
birlikte Wyndham<br />
Kalamış’ın teras<br />
katında en güzel<br />
selfie çekimini yaptı.<br />
Dünyanın en ünlü Michelin yıldızlı şefleri arasında<br />
gösterilen Michael Riemenschneider, <strong>Kadıköy</strong>’e<br />
geldi. Gurme Turc kurucusu Mörfi Menahem’in<br />
davetlisi olarak Moda Deniz Kulübü’nde bir<br />
programa katılan Riemenschneider, sonrasında<br />
Wyndham Grand Kalamış Hotel’de turizm basını<br />
için düzenlenen iftar davetinde yer aldı. Davet<br />
sonrası TOURMAG Turizm Dergisi ve “Çok Gezen<br />
Gurme” adıyla bilinen Akif Budak ile röportaj<br />
yapan Michael Riemenschneider, Türk mutfağı<br />
için ilginç yorumlarda bulundu.<br />
Wyndham Grand Kalamış Hotel Genel Müdürü Mustafa Alparslan<br />
ve Satış Direktörü Deniz Dikkaya, Michelin yıldızlı şef Michael<br />
Riemenschneider’e Türk mutfağı hakkında bilgi paylaşımında bulundu.<br />
TUZ AZ, ŞEKER ÇOK<br />
Türk mutfağının hayli zengin olduğunu ve geleceğinin<br />
oldukça parlak olduğunu dile getiren<br />
Michael Şef; “Türk asıllı ve dünyalar güzeli bir<br />
kadınla evliyim. Yakında ikiz bebeklerimiz dünyaya<br />
gelecek. Kendimi bir taraftan da Türkiye’ye ait<br />
hissetmeye başladım. Türk mutfağını hızla tanımaya<br />
çalışıyorum. İlk edindiğim izlenimler tuzun<br />
az, şekeri fazla kullanıldığı yönünde” dedi.<br />
Kadir Toprakkaya, Nihat Başeğmez, Bahar Bilgili, Akif Budak, Michael<br />
Riemenschneider, Celine Riemenschneider, Canan Toprakkaya ve Hazal Budak.<br />
Canan Toprakkaya, Mörfi Menahem, Michael Riemenschneider ve<br />
Celine Riemenschneider.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 133
EGE MUTFAĞINDAN<br />
HABERİNİZ OLSUN<br />
Biz, 25 yılı aşkın süredir çeşitli mekanlarda sizleri özel lezzetlerle buluşturan<br />
Ziya KAÇAR & Veli ŞAHİN olarak, bu defa Küçükyalı sahilindeki kendi mekanımızda<br />
sizleri ağırlamaktan mutluluk duyarız...<br />
Turgut Özal Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi No: 2 Küçükyalı-Maltepe<br />
(Küçükyalı Sahilyolu Evlendirme Dairesi Yanı)<br />
T: 0216 489 28 58 - 489 28 68 // F: 0216 489 28 38<br />
E-posta: info@calipsorestaurant.com // web: www.calipsorestaurant.com
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
İSTANBUL’DAKİ BARTIN’LILAR<br />
KHALKEDON’DA BULUŞTU<br />
Bartın... Batı Karadeniz’in yemyeşil doğası<br />
içinde yer alan ve Safranbolu misali tarihi<br />
evleri ile ünlü bir büyük yöre... Adını ise<br />
tarihte Partenos’tan, yani “Sular İlahı” anlamına<br />
gelen ırmaklarından almış. İstanbul’a<br />
450 km uzaklıkta olan bu şirin ilimizden<br />
zaman içinde çeşitli nedenlerle İstanbul’a<br />
göç edenlerin sayısı ise şimdilerde 60 binin<br />
üzerinde. Göç etmesine etmişler de, akılları<br />
ve gönüllerindeki Bartın aşkını sökebilmek<br />
ne mümkün!..<br />
İşte o nedenlerle kurulmuş “İstanbul’daki<br />
Bartın’lılar Derneği”... <strong>Kadıköy</strong> Halitağa<br />
Caddesi’ndeki merkezinde 2000 yılında<br />
kurulan bu derneğin amacı da, işte bu tutku<br />
ile yanan hemşehrilerini bir araya getirip<br />
tanıştırmak, kaynaştırmak ve onları kültürel<br />
alışverişlerde bulundurmak. Bu anlamda<br />
dernek Bartın’lı ihtiyaç sahibi öğrencilere<br />
hem eğitim bursu vermekte, hem de<br />
sorunlarını çözebilmek adına bir anlamda<br />
da velilik yapmakta. Kurucu üyelerden olup<br />
derneğin 14 yıl başkanlığını yapmış Mimar<br />
Mete Fırıncıoğlu ile birlikte halen Nejat<br />
Kalaycı dernek başkanlığındaki yönetim<br />
kurulu üyeleri de bu birlik ve beraberliğin<br />
devamı için böylesi gün ve geceler düzenlemeye<br />
özen göstermekte.<br />
İşte bu birlikteliklerden biri de Fenerbahçe<br />
Khalkedon’da yapılan bir kahvaltı aracılığında<br />
gerçekleşti. Oldukça geniş bir katılım<br />
ile düzenlenen bu toplantıda İstanbul’daki<br />
Bartın’lılar Derneği’ni bir araya getiren olgu<br />
ise çok belirgin; yıllara rağmen aralarında hiç<br />
eksilmemiş olan “Bartın sevgisi birlikteliği”.<br />
mutluluğu şöyle ifade etmekte: “1957-1962<br />
yılları arasında çocukluğumun en güzel<br />
dönemlerini geçirdiğim Bartın ile, rahmetli<br />
babam Dr. Lütfü Kayserilioğlu’nun Bartın<br />
Göğüs Hastalıkları Hastanesi Başhekimliği<br />
görevine İstanbul’dan tayinimiz nedeniyle<br />
tanışmıştım. Bu yıllar arasında, önce<br />
Cumhuriyet İlkokulu ve sonrasında da Bartın<br />
Ortaokulu’nda yaşadığım anılar, şimdilerde<br />
bir masal aleminde geçirilmiş büyük hazlar<br />
tadında olup hayal perdelerimi süslemekte.<br />
Bize; bayrak, vatan, Cumhuriyet ve Atatürk<br />
sevgisini en üst düzeyde aşılamış Hilmi<br />
Erdem öğretmenimli Cumhuriyet İlkokulu<br />
tahta sıralarında, bir türlü sevemediğim<br />
‘Amerikan yardımı süt tozu’ içişlerimden,<br />
Cumartesi öğlen saat 12’de belediye<br />
hoparlörlerinden kasabaya yayılan İstiklal<br />
Marşı’nı, başımdaki ortaokul şapkasının<br />
kasketinde bir asker selamıyla ‘hazırol’da<br />
karşılama aşkı içinde bekleyişlerime, yemyeşil<br />
çayırlarında ‘altıda haftayım onikide<br />
biter’li gazozuna maçlarımızdan, Amasra’nın<br />
Demir-Çelik Kampı karşısında besberrak<br />
denizi ortasındaki rafta yaptığımız<br />
yüzme yarışlarına, okul çantalarımızın en<br />
güzel kızak da olduğunu keşfedip yukardan<br />
aşağıya karlarında kaydığımız Kırtepe’lerinden,<br />
mavnalarında ‘yağlı direk’ yarışları<br />
eşliğinde Hıdrellezi kutladığımız Kanlı<br />
Irmak’ına değin hiçbir anısını unutmadığım<br />
bu şirin kasabada yaşadıklarım, bana<br />
şimdilerde kaybettiklerimizin sadece değer<br />
yargılarımız olmadığını da göstermekte.<br />
Ne kötü...<br />
Bizler önce Bartın, sonrasında İstanbul<br />
sevdalılarıyız. Güzel kasaba dönemlerindeki<br />
Bartın’ımızın en güzel yıllarını yaşadığımız o<br />
günlerden bugünlere değin geçirdiği evreleri<br />
yeniden yaşıyormuşçasına hatırlayıp yad<br />
etmek, bizlere farklı ve de ortak bir haz vermekte.<br />
Evet… Birlikte olmanın hazzına, bu<br />
defa bir tatlı huzur aldığımız Kalamış’ın Fenerbahçe’sinde<br />
vardık. Daha nice uzun yıllar<br />
ve fakat ki yine aynı hazda ve daha kalabalık<br />
birlikteliklerde buluşmak umudumuzla...”<br />
Grubun üyelerinden olup ve halen <strong>Kadıköy</strong><br />
<strong>Life</strong> mecmuası Yayın Kurulu Üyesi, Koleksiyoner<br />
ve Araştırmacı/Yazar Dr. R. Sertaç<br />
Kayserilioğlu, bu birlikteliklerden duyduğu<br />
Bartın Cumhuriyet İlkokulu, 1958 (R.Sertaç Kayserilioğlu arşivi)....<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 137
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
BU MASADA KUTLAMA VAR<br />
By Esat Balıkçısı’nda bir kutlama yemeğine tanık olduk. Turizm<br />
ve turizm değerleri adına ses getirecek bir anlaşmanın kutlaması<br />
olduğunu öğrenebildik, ancak detaylara ulaşamadık. Fakat<br />
bir müddet sonra TOURMAG Turizm Dergisi sayfalarında paylaşma<br />
sözü verdiler. Berna Metingü, Melis Ertem, Hande Alagöz,<br />
Sencer Alagöz, Fırat Ertem ve Faruk Eneş.<br />
TURAN SÜRÜCÜ,<br />
BY ESAT BALIKÇISI’NDA<br />
“Yaşam Duayeni” unvanıyla gönüllerde taht kuran Turan Sürücü,<br />
dostlarıyla birlikte By Esat Balıkçısı’nda objektiflerimize takıldı.<br />
Tokatlı olduğunu bildiğimiz Sürücü; “By Esat yönetimi Tokatlı<br />
hemşehrimiz. Başka bir yerde olmayı elbette düşünmeyiz” yorumunda<br />
bulundu.<br />
KALAMARIA’DA<br />
DÜĞÜN YEMEĞİ<br />
Finans sektörünün iki ismi, hayat yolunda da birleşti. TEB<br />
<strong>Kadıköy</strong> Çarşı Şubesi Müdürü Eray Öztürk ile Silvan Dış Ticaret<br />
Finans Bölümü yöneticilerinden Nurten Tatar, Maltepe Nikâh<br />
Dairesi’nde birbirlerine ‘evet’ dedikten sonra Kalamış Kalamaria’da<br />
harika bir ziyafet ile mutluluklarını taçlandırdılar.<br />
LEVENT KABASAKAL’IN<br />
ÇATANA RANDEVUSU<br />
Halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda görev<br />
yapan Prof. Dr. Levent Kabasakal’a, dostları Prof. Dr. Sedat Koca ve<br />
Av. Namdar Bilginer ile birlikte Çatana’da rastladık. Ancak tam fotoğraf<br />
çekileceği sırada Sedat Hoca’nın telefonu çaldı ve konuşması<br />
uzayınca bu kare içinde yer alamadı.<br />
CALIPSO’DA BULUŞTULAR<br />
Calipso’nun müdavimleri arasında yer alan üçlü, mayıs ayının<br />
ilk buluşması için yine “Calipso Fish Gurme” dedi. Yalçın Aktaş,<br />
Yeşim Ergenç ve Serkan Özçelik.<br />
ÇATANA’NIN<br />
MÜDAVİMLERİNE RASTLADIK<br />
Suadiye sahilinin özel lezzet noktalarından biri olan Çatana Balık’ta<br />
uzun yıllardır mekânın müdavimleri arasında yer alan konuklar,<br />
bir kez daha dergimiz sayfalarına konuk oldu. Murat Daryal,<br />
Hüsamettin Perçin, İlknur Perçin, Sedef Özkın, Engin Özkın.<br />
138 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
PARK ADANA,<br />
ARGUVANLILARI AĞIRLADI<br />
Ataşehir’in en nezih mekânlarından Park Adana, Arguvan ve<br />
Köyleri Eğitim Kültür Vakfı üyelerini ağırladı. Malatya ili özelinde<br />
yöresel bir vakıf olan Arguvan Vakfı, Yeditepe Üniversitesi’nde<br />
gerçekleştirdikleri müzik yarışmasının ardından soluğu Park Adana’da<br />
aldı. Başkan Hasan Aydın, dergimize yaptığı açıklamada<br />
“Vakıf olarak yöresel müziklerimizi seslendiren kişiler arasında<br />
bir yarışma düzenliyoruz. Bu yarışma ile hem ülkemizdeki güzel<br />
seslere destek oluyor, hem de ezgilerimizin yeni nesillere aktarılmasını<br />
sağlıyoruz” dedi.<br />
FEDON’DAN İSTANBUL’A<br />
VEDA, BODRUM’A MERHABA<br />
Her cuma günü Asteri by Theo’da sahne alan Fedon,<br />
hayranlarının yoğun ilgi gösterdiği programlarını başarıyla<br />
bitirdi, ailesi ve dostlarıyla Çatana Balık’ta keyif yaptı. Sanatçı,<br />
Bodrum’a gitmeden önce Çatana’nın lezzetli deniz ürünlerini<br />
tatmak istediğini ve bu spesiyalleri çok özleyeceğini belirtti.<br />
ESKİER ÇİFTİ ATAŞEHİR’DEN<br />
KONUK AĞIRLADI<br />
Bu haber kesinlikle redaksiyon servisimizden geri dönecek ama<br />
yine de yazıyoruz. Zira ‘Eskier’ soyadını taşıyan, hem erkek hem<br />
de kadın için kullanılan Deniz’ler kafa karışıklığı yaratacak. Onların<br />
konukları ise Ataşehir’de oturan Sema & Tuncay Yıldırım çiftiydi.
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
Ünlü futbol yorumcusu Ahmet Çakar da açılışta<br />
hazır bulundu. Mehmet Erözcan ve Ali Akhan ile<br />
birlikte TV’ye verdikleri röportajlarda, markanın<br />
özel lezzetlerini anlattılar.<br />
Açılışa iş, spor ve magazin çevrelerinden çok sayıda davetli katıldı.<br />
Ünlü magazinci Salih Keçeci de bu isimler arasındaydı. Tabi yanından<br />
hiç ayırmadığı mankenleri de onunla birlikteydi.<br />
ÇENGELKÖY KOKOREÇÇİSİ,<br />
BAĞDAT CADDESİ’NDE!<br />
“Hopppp ne oluyor, bu da nereden çıktı şimdi?” dediğinizi<br />
duyar gibiyiz. Fakat hiç de öyle düşünmeyin… İstanbul’da<br />
en iyi kokoreç yapan yerlerin başında gelen “Meşhur Çengelköy<br />
Kokoreççisi”, Bağdat Caddesi’ne geldi.<br />
Nam-ı diğer “Yediren Adam” olarak bilinen Mehmet Erözcan’ın<br />
Bağdat Caddesi’ne kazandırdığı mekân, Suadiye’de<br />
kapılarını açarak faaliyete başladı. 10 yılı aşkın süredir<br />
Halk Caddesi üzerindeki Üsküdar mekânları arasında yer<br />
alan Çengelköy Kokoreççisi, İstanbul’un her bölgesinden<br />
özel olarak gelen konuklarını ağırlamaktaydı.<br />
CADDE’DE FARKLI KONSEPT<br />
Bağdat Caddesi’nde farklı bir konsept ile cadde<br />
sakinlerine hizmet vereceği bilgisini aldığımız Mehmet<br />
Erözcan; “Bağdat Caddesi’ne gelmemiz, dünyada<br />
tek olmak hedefimizin ilk basamaklarından biridir.<br />
Çengelköy Kokoreççisi zaten iyi bir markaydı, ‘Yediren<br />
Adam’ enerjisi ona da ruhunu katmaya başladı. Yediren<br />
Adam’ın renkli kişiliğini Bağdat Caddesi üzerinden<br />
dünyaya açmak istiyoruz” açıklamasında bulundu.<br />
<strong>Kadıköy</strong> Belediyesi Meclis Üyesi Fahri Tekeşin, açılışın konuklarındandı.<br />
Mehmet Erözcan’ın yakın dostu Tekeşin, davetlilere ev sahipliği de yaptı.<br />
Açılışa katılanlar<br />
arasında bölgenin<br />
ünlü gayrimenkul<br />
danışmanlarından<br />
Recai Tanıtkan da<br />
vardı.<br />
Bağdat Caddesi’nin Suadiye bölümünde kapılarını açan Çengelköy<br />
Kokoreççisi, açılış nedeniyle caddeden geçenlere lezzetlerinden ikram<br />
ederek “merhaba” dedi.<br />
Kokoreçin ayrılmaz bir parçası olan motorcular grubu<br />
da motorlarıyla birlikte Çengelköy Kokoreççisi açılışını<br />
renklendirdiler.<br />
140 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Her lezzet kendi adresinden.<br />
Zengin iftar menüsüyle Ramazan<br />
Kalbur’da bir başka güzel.<br />
Ailenizle birlikte iftar keyfini yaşamak için değerli rezervasyonlarınızı bekleriz.<br />
Fix Menü 120 TL KDV Dahil<br />
0216 341 36 36<br />
Tüm iftariyelik ürünlerimiz, kendi adresinden ve taze olarak size sunulmaktadır.<br />
Seçkin malzemelerimiz ustalarımızın hünerli ellerinde benzersiz lezzetlere dönüşmektedir.<br />
İftarda buluşmak üzere...
Tatlısu Mah. Şahin Cad. Şeyma Sok. No: 70 Dudullu-Ümraniye/İstanbul<br />
Tel: 0216 317 71 75 • 466 43 00 | Faks: 0216 317 27 73 | info@akpack.com.tr
Ali Asker Ataş, Kadir Toprakkaya, Canan<br />
Toprakkaya ve Recai Ayçiçek…<br />
RECAI AYÇIÇEK’IN MEKÂNINA<br />
MUTLAKA UĞRAYIN<br />
Tüm zamanların en iyi balık mekânları arasında yer alan Çapari,<br />
Vino Surf&Turf ve Marea’nın işletme müdürlüğünü yapan ünlü<br />
Şef Recai Ayçiçek, “Artık yeter” diyerek kendi yerini açtı. Kozyatağı<br />
Can Sokak üzerinde hizmete giren küçük, bir o kadar da<br />
sevimli ve tam bir lezzet noktası olan mekânın adı, Marina Balık.<br />
Mutlaka uğrayın, biz gittik ve çok beğendik.<br />
KRAIVECH AILESI BY ESAT<br />
BALIKÇISI’NDA<br />
Geçtiğimiz Şubat ayında dünya boks konseyi süper orta<br />
sıklet unvan maçında hakemlerin tartışmalı kararları ile<br />
Amerikalı Anthony Dirrell’e mağlup olan Türk boksör Avni<br />
Yıldırım’ın ekibinde yer alan Kraviech Ailesi, sık sık geldikleri<br />
Türkiye’de By Esat Balıkçısı’na da konuk oluyorlar. Kraivech’ler<br />
o buluşmalardan birinde objektiflerimize takıldılar.<br />
Tango, Melis, Monika, Janosch ve Jullian Kraivech…
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
HAYATİ DEMİR’E<br />
BİR TEŞEKKÜR DAHA<br />
Compass Danışmanlık kurucularından Bahri Yağımlı, dostlarıyla<br />
birlikte aldığı ziyafet sonrası Hayati Demir’e teşekkürlerini<br />
ilettiler. Özge Serin, Mahir Yağımlı, Figen Kızıltaş, Bahri Yağımlı,<br />
Nergiz Kara ve Ayşe Kandemir…<br />
MÜJDE YAŞAROĞLU HAYATİ<br />
OCAKBAŞI’NDA<br />
TETHEVA, ‘Kozmik Şifa Frekansları’ alanında ilk 3 seviyeyi geçerek<br />
usta unvanına ulaşan Müjde Yaşaroğlu, ailesi ve dostları ile birlikte<br />
Hayati Ocakbaşı’nın konukları arasındaydı. Müjde Yaşaroğlu,<br />
Şule Yaşaroğlu, Emre Yaşaroğlu, Sinan Tan, Banu Öznalbant ve<br />
Ada Öznalbant…<br />
KADIKÖY LIFE SAYFALARINDA<br />
BULUŞACAKLAR<br />
Aynı zamanda İstanbul Çocuk ve Ergen Psikanalitik Psikoterapi<br />
Derneği üyeleri arasında da yer alan Göztepeli iki psikolog,<br />
Hayati Ocakbaşı’nın konukları arasındaydı. Gülnihal Salgın ve<br />
Buse Özyalçın ikilisi, zaman zaman <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> sayfalarında<br />
bilgilendirme yazıları da yazma sözü verdiler.<br />
DİNÇER ÖZYILMAZ’IN<br />
HAFTASONU RANDEVUSU<br />
1990’lı yılların en hızlı borsacıları arasında yer alan, son yıllarda ise<br />
dünyanın önde gelen ağaç işleme makinaları üreticisi İtalyan Biesse’nin<br />
Türkiye Bölge Satış Müdürü olan Dinçer Özyılmaz’a, sevgili eşi<br />
Elif Hanım ile birlikte Hayati Ocakbaşı’nda rastladık. Konukları ise<br />
çiftin yakın dostu olan Barış & Hilal Açıkgöz çiftiydi…<br />
FURKAN ALBAYRAK<br />
SAMSUN’DAN KONUK AĞIRLADI<br />
<strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Ailesi’nin yakın dostları arasında yer alan Furkan Albayrak’ın,<br />
memleketi Samsun’dan konukları vardı. Türkiye’nin önde<br />
gelen perde sistemleri üreticisi Akper’in sahiplerinden Hakan & Yeşim<br />
Akdemir çiftini Hayati Ocakbaşı’nda ağırlayan Albayrak’a, oğlu Emre,<br />
dostları Kürşat ve Çağatay Kehribar kardeşler eşlik ettiler.<br />
NİCE 10 YILLARA<br />
Hayati Ocakbaşı’nda gecenin en neşeli masası, Tunalı Çifti’nin<br />
masası olarak dikkat çekti. Nissan Bayi olan Serdar Tunalı, eşi Ece<br />
Tunalı ile birlikte kutlamaya hazırlandıkları 10’ncu evlilik yıldönümü<br />
kutlamasının planlarını da yaptılar. Bağdat Caddesi’nin yeni<br />
ve çağdaş diş kliniği Dentisland’ın işletme müdürü de olan Ece<br />
Tunalı ile yapacağımız söyleşiyi yakında <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> sayfalarında<br />
okuyacaksınız.
Cemiyet | Yaşayan <strong>Kadıköy</strong><br />
ERKEK KUAFÖRÜ CAHIT<br />
YENI YERINDE<br />
Bağdat Caddesi ve Erenköy bölgesinde ‘Salon Cahit’ adıyla<br />
bilinen ünlü erkek kuaförü Cahit Yazır, yeni yerine taşındı.<br />
Erenköy’de Ethemefendi Caddesi üzerindeki Yasemin Apartmanı<br />
altında yeni salonunun açılışını dostlarıyla kutlayan<br />
Yazır, “Bu mesleğe 17 yaşında Ankara’da başladım. Bu yıl<br />
40’ncı yılı geride bıraktım. Müşterilerim aynı zamanda çok iyi<br />
dostlarım oldu” dedi.<br />
YENİLENMEK<br />
MUTLAKA OLMALI<br />
Mesleğe Ankara’nın ünlü<br />
Elhamra Oteli bünyesinde<br />
bulunan Elhamra Berberi’nde<br />
başladığı bilgisini aktaran<br />
Cahit Yazır, “İstanbul’a<br />
yerleşmeye karar verdiğimde<br />
ilk dükkanımı Tüccarbaşı’nda<br />
açtım. Sonra her 5 yılda bir<br />
fazla uzaklara gitmeden yer<br />
değiştirdim. Bu benim beşinci<br />
dükkânım. Yeni bir dükkân;<br />
yeni bir başlangıç, yeni bir<br />
heyecan anlamı taşıyor benim<br />
için. Yenilenmek mutlaka<br />
olmalı” yorumunda bulundu.<br />
AKADEMI KOROSU’NDAN<br />
BAHAR KONSERI<br />
Şef Caner Bakır yönetimindeki Akademi Klasik Türk Sanat Müziği<br />
Korosu, <strong>2019</strong> yılının ilk konserini verdi. İş Bankası’nın Kalamış<br />
Sosyal Tesisleri’nde “Bahar Konseri” başlığı altında gerçekleşen<br />
konsere yaklaşık 150 davetli katıldı.<br />
Sunumunu Nejat Haksal’ın yaptığı iki bölüm halinde gerçekleşen<br />
konserin ilk bölümü, Tatyos Efendi’nin Süznak Peşrev’i ile başladı.<br />
İkinci bölümde ise, Alaaddin Yavaşça’nın bestesi olan ‘Gülen gözlerinin<br />
manası derin’ adlı şarkıyı koristlerden Ahmet Öziş seslendirdi. Geceyi<br />
en fazla renklendiren şarkı ise, İnci Tanış ve Nejat Haksal’ın birlikte seslendirdikleri<br />
Yusuf Nalkesen’in bestesi ‘Söyle naz mı bu kaş çatış’ oldu.<br />
Akademi Korosu’nun Bahar Konseri’ni izlemeye gelenler arasında<br />
Recai & Melahat Tanıtkan çifti de vardı.<br />
GALATASARAYLILAR<br />
FENERBAHÇE’DE BULUŞTU<br />
Aralarında Fiba Bank Altıyol Şubesi Müdürü Berk Erölçer’in de<br />
bulunduğu Galatasaraylı bankacılar, Kalamış By Esat Balıkçısı’nda<br />
buluşarak haftanın iş yoğunluğundan kaynaklanan yorgunluklarını<br />
mekânın özel lezzetleriyle gidermeye çalıştılar. Deniz Tunç, Ayşegül<br />
Başaran, M. Ali Başaran, Berk Erölçer ve Seçil Erölçer...<br />
Cahit Yazar’ın 25 yıldan beri birlikte yürüdüğü çalışma arkadaşları<br />
Serkan ve Gökhan Turgut kardeşler de yenilenmeden olumlu yönde<br />
etkilendiklerini dile getiriyorlar.<br />
146 : kadikoylife.com <strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong>
Yaşayan <strong>Kadıköy</strong> | Cemiyet<br />
UDF, DELLA MILES’I KALBUR’DA AĞIRLADI<br />
Uluslararası Down Sendromu Federasyonu (UDF), Ataşehir<br />
Sheraton Otel’de düzenlenen önemli bir etkinliğe imza attı.<br />
Yaklaşık iki yıldan beri üzerinde çalıştığı DOWN MAKE-UP<br />
Cilt Bakımı Mesleki Eğitim ve İstihdam Projesi’nin tanıtımını<br />
gerçekleştirdi.<br />
Bu organizasyonda ünlü isimlerle birlikte oldukça kalabalık<br />
bir davetli grubu da vardı. Elbette başarıyla sonuçlanmış olsa<br />
da yöneticileri için hayli yorucu ve stresli günler yaşandı.<br />
İşte bütün bunların yorgunluğunu güzel bir ziyafetle gidermeye<br />
çalışan UDF Genel Başkanı Muhammed Abdulllah<br />
Tuncay, soluğu Kalbur’da aldı. Yanında sevgili eşi Aydan<br />
Hanım ve ABD’li ses sanatçısı, UDF’nin Dünya tanıtım yüzü<br />
Della Miles da vardı.<br />
Ziyaretin aynı zamanda yakın bir zamanda Müslüman<br />
olan misafirimizi Kalbur’un özel lezzetleri ile tanıştırma<br />
misyonu da taşıdığına değinen Başkan Tuncay, “Della<br />
Miles’in yorumu olağanüstü şeklinde oldu” dedi. Özellikle<br />
mekânın sahibi Metin Akdemir’in bizzat hazırlayarak<br />
sunduğu katmeri çok beğendiğini açıklayan Miles, “Bu<br />
lezzet karşısında hiç bir irade durmaz” diyerek, beğenisini<br />
ortaya koydu.<br />
SKAL MARMARA VAN KAHVALTISI’NDA<br />
SKAL Marmara Kulübü üyelerinin Nisan ayı etkinliği, “Van Kahvaltısı Buluşması”<br />
ile gerçekleşti. Ümraniye Mercure Otel’de gerçekleşen buluşmaya kulüp<br />
üyeleri ile birlikte, iki Young Skal Üye Adayı da katıldı.<br />
ENGELLİ SANDALYESİ KAMPANYASI’NA KATKI<br />
SKAL Marmara’nın bu buluşmasında katılımcıların kahvaltı ücreti olarak ödedikleri<br />
paranın bir bölümü Engelli Sandalyesi Kampanyası’na aktarıldı. Daha önce<br />
de bu tür kampanyalar düzenleyen kulüp yönetimi, “Bu buluşmadan elde edilen<br />
gelir ile 5 engelli sandalyesi kazandırdık” açıklamasında bulundular.<br />
Konuklar kahvaltı organizasyonunun<br />
düzenlenmesinde büyük emekleri geçen SKAL<br />
Marmara Kulübü Başkanı Mert Okan ve Genel<br />
Sekreteri Merih Kırlı’ya teşekkür ettiler.<br />
Geçtiğimiz yıl dünyanın en çok katılımlı<br />
kahvaltısı olarak 55 bin kişi ile Guiness<br />
Rekorlar Kitabına giren Van Kahvaltısı’na<br />
Mercure Ümraniye Hotel direktörü ve<br />
otistik çocuklara yardım eden ‘Değer Otizm<br />
Yardımlaşma Derneği” kurucu üyesi Şule<br />
Gökırmak ev sahipliği yaptı.<br />
<strong>Mayıs</strong> & <strong>Haziran</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 147