22.09.2021 Views

Voyant 3.Sayı

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

VOYANT<br />

YIL: 1 SAYI: З<br />

Temmuz2021<br />

Jawline<br />

dolgusu<br />

trendi<br />

Yaz için<br />

5 saç<br />

bakım<br />

tüyosu<br />

Annelik<br />

estetiği<br />

Pandemide<br />

iyi gelecek cilt<br />

ve vücut<br />

önerileri<br />

DOLGU<br />

UYGULAMALARINDA<br />

holistik<br />

YAKLAŞIM


EditörV<br />

VOYANT<br />

İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

Unico Dijital İletişim Ltd. Şti. adına<br />

Meryem Bilici<br />

Danışma Kurulu<br />

Op. Dr. Altuğhan Cahit Vural<br />

(Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı)<br />

Dr. Banu Özge Öztürk<br />

(Dermatolog)<br />

Dr. Deniz Koral<br />

(Dermatolog)<br />

Prof. Dr. Murat Türegün<br />

(Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı)<br />

Dr. Seran Göçer<br />

(Medikal Estetik Hekimi)<br />

Dr. Yasemin Savaş<br />

(Medikal Estetik Hekimi)<br />

Vedat Günyol Cd.<br />

Defne Sk. No: 1<br />

Flora Rezidans Kat: 1 D. 109<br />

Ataşehir 34750 İstanbul<br />

T +90 216 255 5336<br />

Reklam ve iletişim<br />

info@unicodijital.com.tr<br />

Yapım<br />

Narrator Ajans<br />

Yayın Yönetmeni<br />

Dilek Girgin<br />

dilek@narratorajans.com<br />

Görsel Yönetmen<br />

Engin Perol<br />

Editör<br />

Elif G. Bayramçavuş<br />

İpek Itır Can<br />

Melek Yazıcı<br />

Acıbadem Mh. Betül Sk.<br />

Basın Sitesi G/18<br />

Kadıköy-İstanbul<br />

T +90 216 340 0307<br />

www.narratorajans.com<br />

Baskı<br />

Erk Ofset<br />

Maltepe Mh. Litros Yolu Sk.<br />

A No: 2 -4A İç Kapı No: 412<br />

Zeytinburnu-İstanbul<br />

T +90 532 227 9764<br />

Baskı Yeri ve Tarihi<br />

İstanbul, Temmuz 2021<br />

Yerel süreli yayındır.<br />

Üç ayda bir yayınlanır.<br />

8.000 adet basılıp dağıtılmıştır.<br />

Ücretsizdir.<br />

Geçmişi özümseyip<br />

geleceği hayal ederken<br />

bugünün kıymetini bilmek<br />

çok önemli. Mutlu olmanın<br />

en önemli anahtarı belki<br />

de bu. Bir başkası ise<br />

iyi hissetmek ve aynı<br />

zamanda iyi görünmek<br />

olabilir mi?<br />

Mutlu<br />

olmanın<br />

anahtarı<br />

Bence hayat öylesine belirli bir<br />

standartta ilerliyor ki! Bilmiyorum, siz<br />

de aynı fikirde misiniz? Nedir dünyaya<br />

geldikten sonra bizi bekleyenler?<br />

Yürümemiz, konuşmamız, anaokuluna<br />

ve ardından ilköğretime devam etmemiz,<br />

belki üniversiteye gitmemiz, sonrasında<br />

evlenmemiz ve çocuk sahibi olmamız.<br />

Daha sonrasında ise kariyerimizi büyük<br />

bir gayretle ilerletmeye çalışmamız,<br />

mücadelemiz. Bu arada da ev bark<br />

sahibi olmamız. Mümkünse hayatı<br />

seyahat ederek, bilgi birikimimizi<br />

artırarak, deneyimlerimizi çoğaltarak<br />

renklendirmemiz. Çoğumuzun önüne<br />

konulmuş bir kılavuz varmışçasına ilerlemesi bu şekilde.<br />

Olabilir tabii ki. Oluyor da. Olmalı belki de. Bambaşka bir yolda<br />

ilerleyenlere saygıyla birlikte.<br />

Bu standart (veya standart olmayanları seçenler için de) süreçte her<br />

noktanın anlamı azımsanmamalı. Tüm kişisel gelişim uzmanlarının söylediği<br />

gibi yaşanan anda kalmak ve şimdiyi önemsemek, yani geçmişin acılarını<br />

ve mutluluklarını özümseyerek geleceği hayal ederken bugünün kıymetini<br />

bilmek çok önemli. Mutlu olmanın en önemli anahtarı belki de bu.<br />

Bir başka anahtar da sürekli iyi hissetmek ve aynı zamanda iyi görünmek<br />

olabilir mi? Kişisel olarak yaş almaktan hiçbir sıkıntı duymuyorum. Tam<br />

tersine yaş almanın bana kattıklarıyla, deneyimlerle, bilgiyle daha<br />

zenginleştiğimi, dünyayla daha uyumlu hale geldiğimi, sonunda<br />

pek çok şeyi daha iyi anladığımı düşünüyorum. Fiziksel olarak<br />

ise kendimin en iyisi olmayı arzuluyorum. Bu doğaya meydan<br />

okumak değil, var olan müthiş medikal ve teknolojik<br />

gelişmelere uyumlanmak sadece. Ama tek tip olmaya itibar<br />

etmeden, birileri gibi olmak istemeden tabii ki.<br />

Çünkü her birimiz tekiz, biriciğiz ve çok özeliz.<br />

Bunun kıymetini bilmemiz ve yepyeni güzelliklerde<br />

buluşmamız dileğiyle…<br />

Dilek Girgin<br />

TEMMUZ 2021<br />

3


VİÇİNDEKİLER<br />

Temmuz2021<br />

32 RÖPORTAJ<br />

“Jawline dolgusu önemli<br />

bir trend oldu”<br />

Yüz güzelliğinde hatırı sayılır bir etkisi<br />

olan çene hattı, jawline uygulamasıyla<br />

çok daha belirgin ve estetik bir hale<br />

getiriliyor. Medikal Estetik Uzmanı Dr.<br />

Yasin Çobanoğlu, jawline dolgusuna<br />

dair bilgiler veriyor.<br />

6 İLK BAKIŞ<br />

Estetik dünyasından<br />

Hamilelerin güvenle kullanabileceği çatlak<br />

bakım yağı: Bio-Oil Natural; en doğal<br />

koruma için Incia Vücut Koruyucu Losyon;<br />

The Body Shop’tan yaza özel yepyeni<br />

bir seri; Polaar ile cildinizi güneşe karşı<br />

koruyun ve renklendirin; Direct Message<br />

ile çabasız güzellik; Hydryalix Ultra Deep ile<br />

güzel yaş alın.<br />

10 GÜZELLİK<br />

Yaz için 5 saç bakım<br />

tüyosu<br />

Saçlarımız yazdan etkileniyor,<br />

yıpranıp yoruluyor, matlaşıp<br />

canlılığını kaybediyor. Peki, ne yapsak<br />

da saçlarımızın güzelliğinden ve<br />

canlılığından ödün vermesek?<br />

12 TREND<br />

Yaz aylarında<br />

aşırı terlemenin<br />

çözümü: Botoks<br />

Medikal Estetik Uzmanı<br />

Dr. Kemali Güneş, yaz<br />

aylarındaki aşırı terlemenin<br />

önlenmesinde botoksun<br />

en etkili seçenek olduğunu<br />

söylüyor.<br />

14 RÖPORTAJ<br />

“Yüz germe ameliyatı için<br />

50-60 yaşını beklemek<br />

gerekmiyor”<br />

Yeterince tecrübeli bir hekim<br />

tarafından, uygun tekniklerle<br />

gerçekleştirilen yüz<br />

germe ameliyatının<br />

çok doğal bir<br />

gençleşme<br />

sağladığını<br />

söyleyen Prof. Dr.<br />

Özcan Çakmak,<br />

bu ameliyat<br />

için 50-60 yaşını<br />

beklemenin tıbbi bir<br />

gereklilik olmadığını<br />

belirtiyor.<br />

18 RÖPORTAJ<br />

“Annelik estetiğiyle daha<br />

dolgun ve daha kadınsı<br />

hatlar yaratıyoruz”<br />

Kadınlar, doğum sonrasında meme,<br />

karın, basen ve vajinal bölgelerinde<br />

deformasyonlar yaşayabiliyor. Plastik,<br />

Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

Dr. Semra Nergiz, annelik estetiğiyle<br />

deformasyonların toparlanmasının<br />

mümkün olduğunu söylüyor.<br />

22 GÜNDEM<br />

Estetiğin üç güzeli<br />

Kıvrımlı bir popo, pürüzsüz bir göz çevresi<br />

ve gıdısız bir çene. Daha özgüvenli, neşeli,<br />

keyifli olmak için üç sebep. Peki, bunlara<br />

ulaşabilmek için hangi yöntemleri tercih<br />

edebilirsiniz?<br />

26 İPUCU<br />

Dolgu<br />

uygulamalarıyla<br />

altın orana<br />

ulaşmak<br />

mümkün<br />

Charlize Theron, Jessica<br />

Alba, Rihanna ve Adriana<br />

Lima gibi ünlülerde<br />

bulunan altın orana<br />

ulaşmak imkânsız<br />

değil. Medikal Estetik Uzmanı Dr. Buket<br />

Şenkaya, altın orana sahip olmak için yeni<br />

nesil dolgulardan faydalanılabileceğini<br />

belirtiyor.<br />

28 KAPAK KONUSU<br />

“Dolgu uygulamalarında<br />

holistik yaklaşımdan<br />

yanayım”<br />

Dolgu uygulamaları, yüzümüzdeki volüm<br />

kayıplarını yerine koymak ve yüzümüzü<br />

yeniden şekillendirmek için kullandığımız<br />

vazgeçilmez yöntemlerden biri. Ama<br />

bir yeri düzeltirken yüzün genel hatları<br />

bozulabilir mi? Dermatoloji Uzmanı Dr.<br />

Songül Bulca anlatıyor.<br />

36 MAKALE<br />

Ozon terapisinin 50 yıllık bir<br />

geçmişi var<br />

Ozon terapisi veya daha spesifik olarak<br />

majör ozonlu otohemoterapi (O3-AHT),<br />

yaklaşık 50 yıldır kullanılıyor. Kandaki<br />

oksijen seviyesini uzun periyotlar boyunca<br />

yükselten ozon terapisiyle ilgili bilgileri<br />

Medikal Estetik Uzmanı Dr. Özgür Sabah<br />

anlatıyor.<br />

38 PSİKOLOJİ<br />

Depresyonun tedavisi<br />

TMS ile mümkün<br />

Psikiyatr Burak Toprak, TMS cihazlarının<br />

beynin depresyonla ilgili belirli bölgelerine<br />

güçlü manyetik alanlar uygulayarak<br />

merkezi sinir sistemi aktivitesini<br />

etkilediğini belirtiyor.<br />

40 DİYET<br />

Ödem ve şişkinlikten<br />

kurtulun!<br />

Uzman Diyetisyen Ezel Kavadar, <strong>Voyant</strong><br />

için kaleme aldığı makalesinde sıcak<br />

havalarda daha çok görülen ödemden<br />

kurtulmanın yollarını anlattı.<br />

46 ZOOM<br />

Rahat ve<br />

kaliteli uyku<br />

için 20 önemli<br />

bilgi<br />

Sağlıklı, genç ve güzel<br />

kalmanın sırrı iyi bir uyku<br />

çekmek. Ancak pandemi döneminde<br />

uykuyla ilgili sorunlar yaşıyorsanız Yrd.<br />

Doç. Dr. Gamze Şenbursa’nın önerilerine<br />

kulak verebilirsiniz.<br />

48 SEYAHAT<br />

Bu adaları keşfetmek lazım!<br />

Gerek doğal yaşamın hükmünde<br />

ilerlemeleri gerekse ilginçlikleriyle dikkat<br />

çeken bazı cazip adalar, kaçıp gitme veya<br />

deneyimleme ihtiyaçlarınıza karşılık<br />

verecek özelliklere sahip.<br />

52 KÜLTÜR SANAT<br />

Derin anlamlar taşıyan<br />

zamane heykelleri<br />

Teknolojiyle ve yenilikçi bakış açılarıyla<br />

vücut bulan, anlamlı hikâyelere de sahip<br />

olan modern zaman heykellerinden küçük<br />

bir seçkiyi <strong>Voyant</strong> sayfalarında konuk<br />

ediyoruz.<br />

42 MAKALE<br />

Pandemide iyi gelecek cilt ve<br />

vücut önerileri<br />

Medikal Estetik Uzmanı Dr. Pınar Yozgatlı<br />

Karagülle, bir yılı aşkın bir süredir<br />

yaşadığımız pandemi döneminde bizlere iyi<br />

gelecek cilt ve vücut önerilerini aktarıyor.<br />

56 MEDİKAL TEKNOLOJİ<br />

Giyilebilir teknolojilerle daha<br />

sağlıklı bir hayat<br />

Yapay zekâyla desteklenen ve gelişmiş<br />

sensörlerle donatılan giyilebilir teknoloji<br />

ürünleri, hayatımızın tam da içinde.<br />

Bu ürünler, sağlığımızla ilgili pek çok<br />

veri sunuyor ve gerekli durumlarda<br />

bildirimlerde bulunuyor.<br />

4 TEMMUZ 2021 TEMMUZ 2021 5


V<br />

İLK BAKIŞ<br />

Hamilelerin güvenle<br />

kullanabileceği<br />

çatlak bakım yağı:<br />

BIO-OIL<br />

NATURAL<br />

Hamilelik döneminde yaşanan hormonal değişimler<br />

cildi de doğrudan etkiliyor. Lekelenme, deri döküntüleri,<br />

alerjiler gibi cilt problemlerinin yanı sıra çatlaklar<br />

da sıkça görülüyor. En çok bacak, kalça ve karın<br />

bölgesinde görülen çatlaklar, ani kilo değişikliklerinde<br />

ve hamilelik gibi cildin hızla değiştiği dönemlerde ortaya<br />

çıkabiliyor. Cilt bu ani değişimlere uyum sağlayacak<br />

kadar elastik olmadığında daha derin katmanları yırtıp<br />

açığa çıkarıyor. Bu katmanlar ise ciltte dalgalı, çizgi<br />

halinde bir görüntü oluşturuyor. Hamilelik döneminde<br />

anne adayları çatlak oluşumunu önlemek ya da mevcut<br />

çatlakların görüntüsünü azaltmak için farklı yöntemler<br />

deniyor. Bio-Oil Natural, bu dönemde doğal ve aynı<br />

zamanda etkili çatlak bakım ürünü arayışına giren anne<br />

adaylarına çözüm sunuyor.<br />

En doğal<br />

koruma için<br />

Incia Vücut<br />

Koruyucu<br />

Losyon<br />

The Body Shop’tan<br />

yaza özel<br />

yepyeni bir seri<br />

Incia Doğal Koruyucu Vücut<br />

Losyonu, içeriğinde yer alan<br />

tamamen doğal mikrokapsül<br />

limon okaliptüsü sayesinde<br />

sizi ve sevdiklerinizi çevresel<br />

olumsuzluklara karşı koruyor.<br />

İçerdiği bitkisel gliserin, sorbitol<br />

ve skualen ile cildin beslenmesine,<br />

yoğun bir şekilde nemlenmesine<br />

ve yumuşamasına yardımcı oluyor.<br />

Hızlı bir şekilde emilen ürün,<br />

ciltte yağlı bir his bırakmıyor.<br />

Incia Doğal Koruyucu Vücut<br />

Losyonu, güçlü bir antioksidan<br />

olarak bilinen E vitamini sayesinde<br />

cildi serbest radikallere karşı<br />

korumaya da destek olurken,<br />

iki aydan itibaren bebeklerin<br />

hassas cildinde dahi güvenle<br />

kullanılabiliyor.<br />

Doğadan aldığı ilhamla<br />

cilt florasıyla dost ürünlerini<br />

kullanıcılarıyla buluşturan<br />

Incıa’nın ürünleri, %100 doğal<br />

içerikleriyle dış etkenlere karşı tam<br />

ve güvenilir bir koruma sağlıyor.<br />

The Body Shop, ahududuyu andıran kokusuyla hayran<br />

bırakan Fresh Raspberry ile tazecik ve havalı çiçek<br />

kokularını deneyimleyebileceğiniz Cool Daisy serileri<br />

aracılığıyla yaz güneşine özel bir seri hazırladı.<br />

l Fresh Raspberry Body Butter, sıcak havalarda<br />

kuruyan ciltlerdeki susuzluğu giderirken, 72 saat besleyici<br />

özelliğiyle ciltte anında daha yumuşak, daha pürüzsüz ve<br />

kusursuz bir his sağlıyor.<br />

l Fresh Raspberry Hydrating Body Mist, eşsiz ahududu<br />

kokusunun yanı sıra hafif yapısı ve hızlı emilme özelliğiyle<br />

ciltte serin ve tazelenmiş bir his bırakıyor.<br />

l Fresh Raspberry Shower Gel, köpüklü yapısıyla<br />

cildinizdeki temizliği ve ferahlığı sonuna kadar hissettiriyor,<br />

teninize unutulmaz bir yaz tazeliği sunuyor.<br />

l Fresh Raspberry Exfoliating Body Scrub, ahududuyla<br />

zenginleştirilmiş tohumlar ve ceviz kabukları sayesinde<br />

eşsiz bir peeling etkisi yaratarak cildinizi tazeliyor.<br />

l Cool Daisy Body Yogurt, hemen emilme özelliğiyle<br />

vücutta 48 saate kadar nem sağlayarak, cildi daha<br />

yumuşak ve pürüzsüz hale getiriyor.<br />

l Cool Daisy Shower Gel, duşta papatya kokularına<br />

bürünmenizi sağlıyor. Ürün, normal ve kuru ciltlerin<br />

kullanımına uygun.<br />

l Cool Daisy Hydrating Body Mist, cildinizi rahatlatarak<br />

çok daha sağlıklı ve parlak bir görünüme kavuşmanıza<br />

yardımcı oluyor.<br />

6 TEMMUZ 2021<br />

14 BİTKİ ÖZÜNE SAHİP DOĞAL İÇERİK<br />

ISO 16 128 sertifikasına sahip olan ve<br />

%100 doğal ve organik olan Bio-Oil Natural’ı<br />

anne adayları hamileliklerinin ilk gününden<br />

itibaren güvenle kullanabilirler. Vegan bir ürün<br />

olan Bio-Oil Natural’ın içeriğinde soya yağı, aspir<br />

tohumu yağı, jojoba yağı, chia tohumu yağı,<br />

nar çekirdeği yağı, kalendula özütü, lavanta<br />

yağı gibi bitkisel yağlar, doğal antioksidanlar,<br />

bitki özleri ve vitaminler yer alıyor. Etkisi klinik<br />

çalışmalarla kanıtlanan Bio-Oil Natural, karın,<br />

göğüs, bel, kalça, bacak gibi çatlak oluşumuna<br />

yatkın bölgelere günde iki kez masaj yapılarak<br />

uygulandığında çatlak oluşumunu önlüyor,<br />

mevcut çatlakların görünümünü de azaltıyor.<br />

Almanya’da yapılan klinik çalışmalarda<br />

Bio-Oil Natural kullananların iki hafta sonunda<br />

%71’inde, sekiz hafta sonunda ise %97’sinde<br />

çatlak görünümünde iyileşme görüldü.<br />

TEMMUZ 2021 7


V<br />

İLK BAKIŞ<br />

Polaar ile cildinizi<br />

güneşe karşı<br />

koruyun ve<br />

renklendirin<br />

Sadece Kuzey Kutbu’nda yetişen<br />

bitkilerden üretilen Polaar’ın Polaar Sun<br />

serisinde yer alan Very High Proctetion Sun<br />

Cream Tinted SPF 50+, yaz aylarında cildinizi<br />

güneşin olumsuz etkilerine karşı korurken<br />

aynı zamanda cildinizi renklendiriyor.<br />

Polaar Sun Very High Proctetion Sun<br />

Cream Tinted SPF 50+, UVA ve UVB<br />

ışınlarına karşı etkili doğal ve organik filtrelere<br />

sahip. Cildi harika bir şekilde nemlendiriyor,<br />

ayrıca hem koruma hem de canlı bir görünüm<br />

sağlıyor. İçeriğinde E vitamini, shea yağı,<br />

keçiboynuzu bulunan ve suya dayanıklı olan<br />

ürün, yağlı olmayan yapısıyla cilt tarafından<br />

kolayca emiliyor, kusursuz bir görünüm<br />

kazanılmasına yardımcı oluyor.<br />

Doğaya ve cilde büyük hassasiyet<br />

duyan Polaar, paraben, mineral yağ ve alkol<br />

içermeyen formüller sunuyor, ürünlerini<br />

hayvanlar üzerinde test etmiyor. Polaar, her<br />

şeyi borçlu olduğumuz doğaya saygı duymaya<br />

özen gösteriyor, doğanın saflığının ve<br />

kırılganlığın bilincinde olarak korunması için<br />

bilimsel kuruluşlarla birlikte çalışıyor.<br />

Direct Message ile<br />

çabasız güzellik<br />

Mayo ve bikini modelleriyle<br />

plajların vazgeçilmezleri<br />

arasında yer alan Direct<br />

Message, şimdi de yeni nesil<br />

saç bakım serisiyle doğal<br />

ve kolay bakımın adresi<br />

oluyor. Saç bakım maskesi,<br />

saç şekillendirici krem,<br />

elektriklenme karşıtı spreyin<br />

yer aldığı “Direct Message<br />

Saç Bakım Serisi” ile saçlar en<br />

kısa zamanda özgürlüğüne ve<br />

güzelliğine kavuşuyor.<br />

Moda ve stil danışmanı<br />

Deniz Marşan’ın markası<br />

olan ve kısa zamanda etkili<br />

sonuçlara ulaşmak isteyenler<br />

için tasarlanan Direct<br />

Message Saç Bakım Serisi,<br />

güzel saçlara kavuşmak için<br />

harcanan zamana karşı bir tavır<br />

sergiliyor. Zamandan tasarruf<br />

sağlayarak saçların çabasız ve<br />

doğal güzelliğini gözler önüne<br />

seriyor.<br />

Direct Message Saç<br />

Bakım Serisi; yıpranmış<br />

ve yavaş uzayan saçları<br />

yeniden yapılandırmada etkili<br />

olan saç bakım maskesi,<br />

ağırlaştırmadan saçınıza<br />

şekil vermenize yardımcı olan<br />

çok yönlü saç şekillendirici<br />

krem, elektriklenme karşıtı<br />

formülüyle saçı anında<br />

kusursuzlaştıran ve UV<br />

koruması sayesinde güneşin<br />

zararlarından da koruyan<br />

saç spreyiyle saçlarınızın<br />

özgürlüğünü yeniden<br />

tanımlıyor.<br />

Hydryalix Ultra Deep<br />

ile güzel yaş alın!<br />

Dermal bir dolgu olan Hydryalix Ultra Deep, ciltteki<br />

derin kırışıklıkların, nasolabial kıvrımların ve yüz<br />

bölgesinde oluşan çukurların yeniden şekillenmesinde ve<br />

düzetilmesinde kullanılıyor.<br />

Hydryalix Ultra Deep, cilde yerleşmeye başlayan derin<br />

ve güçlü kırışıklıklara etki etmesinin yanı sıra cildin<br />

su seviyesinin artmasına, hacmini ve elastikiyetini geri<br />

kazanmasına, pürüzsüz ve doğal cildin yeniden elde<br />

edilmesine yardımcı oluyor, ciltte uzun süreli hacim<br />

kazandırıcı dolgu etkisi yaratıyor.<br />

Ürün, HA (hyalüronik asit) moleküllerinin çapraz<br />

bağlama özelliğiyle daha uzun ömürlü. Ayrıca içeriğindeki<br />

lidokain sayesinde uygulama sırasında hastaya minimal<br />

seviyede rahatsızlık veriyor. Enjekte edilen bölgede kolayca<br />

şekillenme sağlayan Hybrid MoBİTM teknolojisiyle üretilen<br />

Hydryalix Ultra Deep, hayvansal kökenli olmayan güvenli<br />

aktif bileşenlerden elde ediliyor.<br />

Hydryalix Ultra Deep, hangi bölgelerde kullanılıyor?<br />

n Cilde yerleşen derin kırışıklık ve kıvrımların giderilmesinde<br />

n Ciltte meydana gelen derin çukurların doldurulmasında<br />

n Ağız çevresinde meydana gelen derin hasarların onarılmasında<br />

n Dudak üzerinde oluşan barkod çizgilerinin düzeltilmesinde<br />

n Ciltte güçlü hidrasyon etkisi sağlanmasında<br />

n Cilt yaşlanmasının yavaşlatılmasında<br />

8 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 9


V<br />

GÜZELLİK<br />

Yaz için<br />

5 SAÇ BAKIM<br />

tüyosu<br />

Yazın ortasına geldik bile. Pandemi nedeniyle deniz, havuz ve güneşle<br />

buluşmamız daha kısıtlı olsa da saçlarımız her durumda yazdan<br />

etkileniyor, yıpranıp yoruluyor, matlaşıp canlılığını kaybediyor. Peki, ne<br />

yapsak da saçlarımızın güzelliğinden ve canlılığından ödün vermesek?<br />

Güneşi vücudumuzda hissetmemiz,<br />

kendimizi denizin ve havuzun kollarına<br />

bırakmamız, tüm yıl boyunca beklediğimiz<br />

yaz aylarının tadını sonuna kadar<br />

çıkarmaya çalışmamız son derece doğal.<br />

Böylesine çok sevdiğimiz güneşin, denizin<br />

ve havuzun saçlarımızı her zamankinden<br />

daha fazla yıprattığı, kuruttuğu ve<br />

soldurduğu ise bir gerçek. Ama kader mi?<br />

Kesinlikle değil. Çünkü uygulaması çok<br />

kolay ipuçları aracılığıyla güzelliğimizin<br />

nişanesi saçlarımızı koruma altına<br />

alabiliriz.<br />

1Denizden ve havuzdan<br />

çıktıktan sonra saçlarımızı<br />

hemen durulamalıyız. Bu<br />

tedbir çok basit ama ne yazık<br />

ki her zaman uygulamıyoruz.<br />

Aslında deniz suyunun saç derimizdeki ölü<br />

hücreleri temizleme gibi bir becerisi var.<br />

Bununla birlikte denizden çıkıp hemen<br />

güneşlenmeye başladığımızda denizin<br />

bu olumlu etkisi yok oluyor. Nedeniyse<br />

güneşin saçımızın hem melanin hem<br />

protein yapısında tahribat oluşturması,<br />

saçımızı zayıflatıp kurutması. Havuz<br />

suyundaki klor ise başlı başına bir<br />

problem. Dolayısıyla deniz ve havuzdan<br />

sonra saçların durulanması, mümkünse<br />

güneş koruyucu ürünlerle yıkanması bir<br />

seçenek değil, gereklilik olarak ortaya<br />

çıkıyor.<br />

2Tatile gitmeden hemen<br />

önce saçımıza röfle, balyaj,<br />

boya ve perma gibi kimyasal<br />

işlemler yaptırmamalıyız.<br />

Çünkü söz konusu işlemlerin<br />

hepsi güneş ışınlarının zararlı etkilerini<br />

daha da artırıyor ve saçımızı daha fazla<br />

yıpratıyor. Bu seçeneği uygulamak<br />

mümkün değilse o zaman güneşlenirken<br />

saçımızı korumalıyız; örneğin, şapka<br />

takmalı veya şemsiyenin altından<br />

çıkmamalıyız. Havuza girerken bone takma<br />

seçeneğini de tercih edebiliriz. Yaz boyunca<br />

fön gibi işlemlerden uzak durmamız ve<br />

saçımızı biraz olsun rahat bırakmamız da<br />

son derece önemli.<br />

3Güneş ışınlarının zararlı<br />

etkisini azaltıcı saç bakım<br />

ürünleri kullanmalıyız. Güneş<br />

koruyucu etkisi olan şampuanlar,<br />

nemlendirici ve koruyucu<br />

spreyler, yaz boyunca yanımızda olması<br />

gerekenlerden. Söz konusu spreyler, denize<br />

ve havuza girmeden önce uygulandığında<br />

saçlarımızı tuzlu sudan ve klordan azami<br />

ölçüde koruyabiliyor. Bununla da kalmayıp<br />

deniz ve havuz sonrasında saçımızdaki<br />

nemi artırıyor, güneş ışınlarının neden<br />

olduğu kuruluğu gideriyor. Ancak bu tür<br />

ürünleri seçerken SLES, SLS, paraben ve tuz<br />

gibi sağlığa zararlı maddeler içermemesine,<br />

yani doğal olmasına da dikkat etmemiz<br />

gerekiyor.<br />

4Saç bakım yağlarının<br />

gücünden yararlanmalıyız.<br />

Argan yağı gibi doğal yağların da<br />

yaz aylarındaki bakım rutinimizde<br />

yerini almasında fayda var. Argan<br />

yağı, bir yandan saçın elektriklenmesini<br />

engellerken, öte yandan saçı güneşin<br />

olumsuz etkilerinden koruyor. Çam<br />

terebentin ve badem yağı gibi ürünlerle<br />

hazırlanan saç bakım maskelerinin<br />

etkisini de azımsamamamız lazım.<br />

5Doğru beslenmenin saç<br />

sağlığımız üzerindeki<br />

etkilerini göz ardı<br />

etmemeliyiz. Yaz aylarında<br />

saçımızın sağlığını da<br />

destekleyecek bir beslenme düzeni<br />

için B6, B12, C, E vitaminleri, bakır, demir,<br />

çinko, kalsiyum ve magnezyum<br />

mineralleri açısından zengin olan ürünleri<br />

tercih etmeliyiz. Multi vitaminlerin<br />

desteğini de arkamıza alırsak kesinlikle<br />

iyi olacaktır. Yaz aylarında saçlarımız<br />

direkt olarak güneş, deniz ve havuzla<br />

buluşmasa dahi saç yıkama sıklığımızı<br />

azaltmamız ve içtiğimiz su miktarını<br />

artırmamız gerekiyor. Bunun<br />

nedeniyse saç yağının korunmasını<br />

ve saç köklerinin susuz kalmamasını<br />

sağlamak.<br />

Yaz bitiminde de<br />

yapılacaklar var<br />

Saçımızı korumak için yaz aylarının<br />

bitiminde, sonbahara uzandığımız<br />

günlerde de yapmamız gerekenler<br />

olduğunu unutmamalıyız. Çevresel<br />

etkilerle azalmış olan keratini (saçın<br />

yapı taşı) yerine koymak için keratin<br />

bakımı yaptırmak, keratin içerikli saç<br />

bakım ürünleri kullanmak, mümkünse<br />

bir süreliğine saçımızı balyaj, röfle,<br />

boya, perma gibi işlemlerden uzak<br />

tutmak, fön gibi saçımızı yoğun ısıya<br />

maruz bırakan düzleştirici işlemleri<br />

azaltmak ve saçlarımızdaki kırıkları<br />

aldırmak basit ama önemli tedbirler<br />

arasında yer alıyor.<br />

10 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 11


V<br />

TREND<br />

Yaz aylarında<br />

aşırı terlemenin<br />

çözümü:<br />

BOTOKS<br />

Esasen herhangi<br />

bir sağlıksız yönü<br />

bulunmayan terleme, aşırı<br />

düzeyde gerçekleştiğinde<br />

yaşam kalitesinde ve<br />

sosyal hayatta çeşitli<br />

sorunlara yol açabiliyor.<br />

Medikal Estetik Uzmanı<br />

Dr. Kemali Güneş,<br />

yaz aylarındaki aşırı<br />

terlemenin önlenmesinde<br />

botoksun en etkili seçenek<br />

olduğunu söylüyor.<br />

Terleme, günlük yaşamın koşturmacası<br />

içinde, özellikle de yaz aylarındaki aşırı<br />

sıcaklıklarda hepimizin en çok şikâyet ettiği<br />

durumlar arasında ilk sıralarda. Bunun yanı<br />

sıra terleme, Medikal Estetik Uzmanı<br />

Dr. Kemali Güneş’in belirttiği gibi heyecan,<br />

efor ve korku gibi durumlarında doğal bir<br />

reaksiyon olarak ortaya çıkabiliyor. Bazı<br />

kişilerde ise vücudun terleme mekanizması<br />

ortada hiçbir sebep yokken fazla çalışıyor<br />

ve kişinin normalin üzerinde terlemesine<br />

yol açabiliyor. “Hiperhidroz” (aşırı terleme)<br />

olarak tanımlanan bu rahatsızlıktan dünya<br />

nüfusunun %7’sinin mustarip olduğu<br />

tahmin ediliyor.<br />

Aşırı terleme, başka bir sağlık<br />

sorununa işaret etmemekle birlikte hem<br />

bu soruna sahip olan kişilerde hem<br />

de karşısındakilerde sıkıntı ve endişe<br />

duyguları yaratabiliyor. Aşırı terlemenin en<br />

çok etki ettiği bölgeler ise kol altları, avuç<br />

içleri ve ayak tabanları.<br />

TEK SORUN TER KOKUSU DEĞİL!<br />

Kol altları aşırı terleyen insanların en<br />

sık karşılaştığı sorunların başında doğal<br />

olarak ter kokusu geliyor. Kişinin kol<br />

altlarından çevreye yayılan kötü koku,<br />

sosyal rahatsızlıkların yaşanmasına neden<br />

olabiliyor. Islaklık duygusunun verdiği<br />

fiziksel rahatsızlık da cabası. Kol altlarının<br />

aşırı terlemesi, kıyafet seçimlerini de<br />

sınırlandırabiliyor. Örneğin, gri tona<br />

sahip giysiler ve bazı kumaş türleri<br />

terlemeyi daha fazla belli ediyor, giysinin<br />

kol altı bölgesinde kötü bir görüntünün<br />

oluşmasına sebebiyet verebiliyor.<br />

Aşırı terleyen ayaklar da<br />

rahatsızlık yaratıyor, çünkü<br />

kötü bir kokuya neden<br />

oluyor ve bu durum ayaklar<br />

defalarca yıkansa bile kolay<br />

ortadan kalkmıyor.<br />

Avuç içi aşırı terleyen ve her<br />

daim ıslak olan kişiler ise diğer insanlarla<br />

tokalaşmadan önce ellerini kurulama<br />

ihtiyacı hissediyor. Zaten aksi bir durum<br />

karşısındaki kişide yoğun bir rahatsızlık<br />

yaratabiliyor. Üstelik bu ve benzeri sosyal<br />

sorunlar, stres etkisiyle kişideki aşırı<br />

terlemeyi daha da artırarak kısır bir döngü<br />

oluşmasına neden oluyor.<br />

NEDEN BOTOKS?<br />

Aşırı terleme tedavisine başlanmadan<br />

önce terlemenin nedenlerinin araştırılması<br />

gerekiyor. Aşırı terleme ciddi sıkıntılar<br />

yaratsa da tedavi seçeneklerinin oldukça<br />

sınırlı olduğu da bir gerçek.<br />

Tedavi amacıyla uygulanan kremler,<br />

pudralar ya da spreyler aşırı terlemeyi<br />

tamamen ortadan kaldırma özelliğine<br />

sahip değil, ancak kısa süreli olarak<br />

geciktirebiliyor. Oysa kol altları, avuç içleri<br />

ve ayak tabanlarına uygulanan botoksla<br />

çok etkili ve uzun süreli kalıcılık sağlamak<br />

mümkün. Yaklaşık 30 yıldır güvenli bir<br />

şekilde tercih edilen botoks, “clostridium<br />

botulinum” adı verilen bakterinin<br />

salgıladığı bir toksin olarak tanımlanıyor.<br />

Sinir lifleri ter bezlerini aktive ettiği için<br />

botokstaki proteinle, ter bezleri ile sinir<br />

uçları arasındaki iletim de durdurularak ter<br />

bezlerinin çalışması azaltılabiliyor.<br />

HEM HIZLI<br />

HEM GÜVENLİ<br />

l Terleme için en iyi tedavi seçeneği<br />

olan botoks, basit ve hızlı bir çare<br />

olup birkaç gün içinde umut verici<br />

sonuçlar doğuruyor. Kol altları,<br />

avuç içleri ve ayak tabanı terlemesi<br />

tedavisindeki etkinliği dışında<br />

botoksu seçmenin bir başka nedeni<br />

de güvenliği.<br />

l Botoks tedavisi, yarım saat gibi<br />

kısa bir sürede gerçekleştirilebiliyor.<br />

Kol altları uygulaması, avuç içleri ve<br />

ayak tabanları uygulamasına göre<br />

daha kolay ve çok az ağrılı. Avuç<br />

içleri ve ayak tabanları uygulaması<br />

ağrılı olduğundan genellikle<br />

kısa süreli anestezi kullanılması<br />

gerekiyor.<br />

l Botoks uygulaması sırasında<br />

ciltte morarma son derece az oluyor<br />

ve hasta iki üç saat sonra normal<br />

aktivitelerine dönebiliyor. Tüm tıbbi<br />

prosedürlerin bir dereceye kadar<br />

riski olduğu ve komplikasyonlar<br />

yaratabileceğinin de unutulmaması<br />

gerekiyor.<br />

12 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 13


V<br />

RÖPORTAJ<br />

“Yüz germe<br />

ameliyatı için<br />

50-60 yaşını<br />

beklemek<br />

gerekmiyor”<br />

14 TEMMUZ 2021<br />

Prof. Dr. Özcan Çakmak,<br />

yüz germe ameliyatlarını<br />

detaylı olarak anlattığı bir<br />

röportajla <strong>Voyant</strong>’a konuk<br />

oldu. Yeterince tecrübeli<br />

bir hekim tarafından,<br />

uygun tekniklerle<br />

gerçekleştirilen yüz germe<br />

ameliyatının çok doğal<br />

bir gençleşme sağladığını<br />

söyleyen Prof. Dr. Özcan<br />

Çakmak, bu ameliyat için<br />

50-60 yaşını beklemenin<br />

tıbbi bir gereklilik<br />

olmadığını belirtiyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

Yüz germe ameliyatı nedir?<br />

Yüz germe ameliyatı, alt yüz boyunda<br />

oluşan yaşlanma belirtilerini ve sarkıklıkları<br />

ortadan kaldırmak için yapılan cerrahi<br />

bir girişimdir. Yüz germe ameliyatları<br />

kulak etrafından yapılan bir kesi ile<br />

girilerek gerçekleştiriliyor. Yüz germe<br />

kesisi kulak konturları etrafında gizli<br />

kalacak şekilde gerçekleştirildiğinden<br />

iyileştiğinde neredeyse hiç iz kalmıyor. Kesi<br />

favori bölgesindeki saçlı derinin hemen<br />

altından başlayıp kulağın önündeki doğal<br />

kıvrımlar takip edilerek ve tragal kıkırdağın<br />

arkasından geçecek şekilde aşağıya doğru<br />

devam ettiriliyor, kulak memesinin<br />

etrafında döndürülüp kulak kepçesinin<br />

arkasında kalacak şekilde yukarı doğru<br />

uzatılıyor. Sonra arkaya, saçlı deriye doğru<br />

ilerletilip ense saçlarının ön sınırı boyunca<br />

aşağı doğru uzatılarak sonlandırılıyor.<br />

Erkeklerde kesi doğal sakal çizgilerini<br />

takip edecek şekilde düzenleniyor. Yüz<br />

germe ameliyatlarının yapılan diseksiyonun<br />

genişliğiyle ilişkili olarak klasik yüz germe<br />

(SMAS lift), derin plan yüz germe gibi<br />

çeşitleri vardır.<br />

Bu yöntemleri biraz açıklayabilir misiniz?<br />

Klasik yüz germe ameliyatları yüz<br />

1/3 alt kısmı ve boyundaki sarkıklıkları<br />

başarıyla düzeltiyor, ancak orta yüz<br />

bölgesindeki tutucu bağlara müdahale<br />

edilmediğinden orta yüzdeki yağ<br />

dokularındaki sarkmalar, nazolabial<br />

oluklardaki derinleşmeler düzeltilemiyor.<br />

Derin plan yüz germe ameliyatlarında,<br />

klasik yüz germe ameliyatlarında sağlanan<br />

faydaların yanı sıra, orta yüzdeki sarkmış<br />

dokular da serbestleştirilerek eski yerlerine<br />

taşınıyor, böylelikle orta, alt yüz ve<br />

boyundaki tüm sarkıklıklar uyum içinde<br />

topyekûn gideriliyor.<br />

“DERİN PLAN YÜZ GERME<br />

AMELİYATINI TERCİH EDİYORUM”<br />

Yüz germe ameliyatlarında yüzde ifade<br />

değişikliği oluyor mu?<br />

En çok uygulanan klasik yüz<br />

germe ameliyatlarının orta yüze<br />

etkisi olmadığından, bu bölgelere bol<br />

miktarda yağ enjeksiyonları yapılması<br />

suretiyle hacim verilerek sarkıklıklar<br />

düzeltilmeye çalışılıyor. Yüz alt tarafı ve<br />

boyun çokça çekiliyor ama orta yüzde<br />

“YÜZ GERME AMELİYATI YAPTIĞIM EN GENÇ HASTA 29 YAŞINDAYDI”<br />

l “Yüzündeki yaşlanma değişikliklerinden şikayetçi olan<br />

bir hastama ameliyatı detaylarıyla anlattığımda, isteklerini<br />

tam olarak yerine getirebileceğim konusunda hemfikirsek<br />

yaşını önemsemiyor, ameliyat ediyorum. Yüz germe ameliyatı<br />

yaptığım en genç hasta 29 yaşındaydı; elde edilecek sonucu<br />

çok iyi anlayarak ameliyata girdi ve çok da memnun kaldı. Yaşı<br />

çok genç olan hastalarda daha seçici davranıyor, psikolojisinin<br />

ameliyata uygun olduğundan emin olmaya çalışıyorum.<br />

l Genç hastalarda esas olarak orta yüz bölgesinde<br />

düzelme olmadığı gibi rahatsız edici bir<br />

hacim artışı gözleniyor. Bu şekilde hep<br />

birbirine benzeyen, orta yüz bölgesi şişmiş<br />

sonuçlar gören hastalar da yüz germe<br />

ameliyatlarından çekinebiliyor. Halbuki<br />

derin plan yüz germe ameliyatı yüzün<br />

bütün bölgelerinde boyun altına kadar<br />

dengeli bir iyileşme imkânı sağlıyor, yüze<br />

ek hacim vermeden gençleştirme mümkün<br />

oluyor. Ben daha doğal sonuçlar elde<br />

edilebildiğini düşündüğüm için derin plan<br />

yüz germe ameliyatını uygulamayı tercih<br />

ediyorum.<br />

O halde neden herkes derin plan yüz<br />

germe ameliyatını uygulamıyor, riski daha<br />

mı yüksek?<br />

Birçok cerrah bu ameliyatın daha riskli<br />

olduğunu düşünüyor. Oysa bu konuda<br />

kendilerini geliştirmiş cerrahlar için diğer<br />

ameliyat tekniklerinden daha yüksek<br />

bir risk söz konusu değil. Nitekim son<br />

zamanlarda yapılan çalışmalarda, derin<br />

plan yüz germenin klasik yüz germe<br />

tekniklerinden daha yüksek komplikasyon<br />

oranlarına sahip olmadığı bilimsel olarak da<br />

ortaya konuldu.<br />

Ameliyat sonrasında iz kalması nasıl<br />

önleniyor?<br />

İz kalmaması için öncelikle kesinin<br />

kulak etrafındaki doğal kıvrımlardan<br />

geçecek ve saç çizgileriyle kamufle<br />

edilecek şekilde doğru yerlerden yapılması<br />

gerekiyor. Ayrıca çekmenin esas olarak<br />

derin dokulara uygulanması, kapama<br />

esnasında cilde hiç gerginlik uygulanmadan<br />

dikilmesi izi azaltacak önemli faktörlerden.<br />

Uygun teknikler ile yapılan bir ameliyattan<br />

sonra, hastaya ait bir iyileşme problemi<br />

mevcut değilse kesilerin altı ay ila bir yıl<br />

içinde neredeyse hiç iz kalmadan iyileşmiş<br />

olması beklenir.<br />

Boyun germeyi daha çok tek olarak mı<br />

yapıyorsunuz, yoksa yüz germeyle birlikte<br />

mi?<br />

Birçok hasta sadece boyun germe<br />

ameliyatı için geliyor, ama aslında çoğu<br />

sadece boyun germeyi korkusundan dolayı<br />

istiyor. Hastaya çenesinin etrafındaki<br />

sarkıklıkları, dudaklarının kenarındaki<br />

derin olukları da gidebileceğimizi,<br />

iyileşme sürecinin benzer olduğunu<br />

anlattığım zaman genelde hepsinin birden<br />

düzeltilmesini istiyorlar. Daha genç<br />

yaşlanma, nazolabial bölgede sarkmaya bağlı hacim artışı<br />

varsa tamamen şakak bölgesindeki saçlar arasından yapılan bir<br />

kesiyle ameliyat uygulanabiliyor. Endoskopik orta yüz germe<br />

denilen bu ameliyat, alt yüz ve boyundaki değişiklikler henüz<br />

yoğunlaşmamış, özellikle 35-50 yaş aralığındaki hastalar için<br />

iyi bir alternatif olabiliyor. Orta yüz germe de yüz germe gibi bir<br />

ameliyat sonuçta ama kesilerin saçlı deri içerisine yapılması,<br />

kulak etrafında kesi olmaması nedeniyle özellikle genç hastalar<br />

tarafından tercih edilebiliyor.”<br />

TEMMUZ 2021 15


V<br />

RÖPORTAJ<br />

memnuniyet oranları yönünden cinsler<br />

arası bir fark olmuyor.<br />

PROF. DR. ÖZCAN<br />

ÇAKMAK, AVRUPA YÜZ<br />

PLASTİK CERRAHİSİ<br />

AKADEMİSİ’NİN YAŞLI<br />

YÜZ CERRAHİSİ GRUBU<br />

BAŞKANI<br />

“Yüz germe ameliyatları,<br />

dünyada genelde iki farklı branş<br />

tarafından yapılıyor. Bunlardan<br />

birincisi bütün vücudun plastik<br />

cerrahisiyle uğraşan plastik<br />

cerrahlar. Kulak Burun Boğaz<br />

(KBB) cerrahisi dediğimiz branşın<br />

uzmanları da kendi alanlarının<br />

(yüz, baş-boyun bölgesinin) tüm<br />

tedavilerinin yanı sıra estetik<br />

işlemlerini-ameliyatlarını da<br />

yapabiliyor. Amerika Birleşik<br />

Devletleri‘nde KBB branşı, 40-<br />

50 yıldır alt dallara ayrılmış<br />

vaziyette: Otoloji, rinoloji, yüz<br />

plastik cerrahisi, çocuk KBB, başboyun<br />

cerrahisi gibi yan dalları<br />

var. Bunların hiç biri bizde resmen<br />

oluşmadı. 20 yılı aşkın süredir<br />

sadece kendi uzmanlık alanımın<br />

estetik işlemlerini yapıyorum. Son<br />

yıllarda da neredeyse sadece yaşlı<br />

yüz gençleştirme ameliyatları<br />

yapmaktayım. Sekiz yıldır Avrupa‘da<br />

KBB‘nin yüz plastik cerrahisi yan<br />

dalını temsil eden Avrupa Yüz Plastik<br />

Cerrahi Akademisi’nin Yaşlı Yüz<br />

Cerrahisi Grubu Başkanıyım. Yüz<br />

plastik cerrahisinde uluslararası<br />

ve Avrupa yeterlilik belgesine<br />

sahibiyim, Avrupa Yüz Plastik<br />

Cerrahisi Akademisi‘nin uzmanlık<br />

sonrası eğitimi veren (fellowship<br />

program) direktörlerden biriyim<br />

ve Avrupa Yüz Plastik Cerrahisi<br />

Yeterlilik Sınavı Değerlendirme<br />

Komisyonu’nda Başkan<br />

Yardımcısıyım.”<br />

hastalara sadece boyna yapılan müdahaleler<br />

yeterli geliyor ama yaşı ileri olanlar genelde<br />

yüz ile birlikte düzeltilmesinden daha<br />

mutlu oluyor.<br />

Hastada doğal bir görünüm yaratmak<br />

için bir hekimin nelere dikkat etmesi<br />

gerekiyor?<br />

Ameliyat yeterince tecrübeli bir<br />

hekim tarafından uygun şekilde<br />

gerçekleştirilmişse, derindeki sarkmış<br />

dokulara yeterli çekme işlemi doğru<br />

yapılıp, cilde aşırı germe uygulanmadan,<br />

cilt altı yağ dokularına yeterince korumacı<br />

davranılarak, yüze aşırı hacim verilmeden<br />

yapılmışsa bu ameliyatla gerçekten çok<br />

doğal bir gençleşme sağlanıyor. Zaten amaç<br />

esas olarak sarkmış dokuları eski yerlerine<br />

çekmek ve kişiyi 10-15 sene öncesine<br />

taşımak. Bu şekilde yapılan bir müdahaleyi<br />

herhangi birinin anlaması ise mümkün<br />

değil, hastaya sadece iyi gözüktüğü<br />

söylenebilir.<br />

“BİR YAŞ SINIRI YOK”<br />

Yüz germe ameliyatı için bir yaş sınırı var<br />

mı?<br />

Bu ameliyat sarkık dokularından<br />

şikâyetçi olan herkese yapılabilir, bir<br />

yaş sınırı yok. Bazı hastalarda erken<br />

yaşlarda sarkıklıklar oluşabiliyor veya yağ<br />

dokuları belli bölgelerde yoğunlaşmış<br />

olabiliyor. Yüz germe ameliyatı için 50-60<br />

yaşına gelmeyi beklemek gerekmiyor. 70<br />

yaşındaki hasta da 50 yaşındaki hasta da<br />

bu ameliyat sonucunda ortalama 10-15<br />

sene gençleşebiliyor, elbette sonuç 50<br />

yaşındakinde daha etkileyici oluyor. Yani<br />

mutlaka 50-60 yaş beklenmeli demek<br />

tıbben anlamlı değil.<br />

Ameliyatın yaşlanma sürecine etkisi<br />

nedir?<br />

Ameliyatta hasta kaç yaş gençleştiyse<br />

oradan itibaren yaş alma sürecine devam<br />

ediyor. Yani yaşlanma sürecini durduran<br />

bir işlem değil, ama ciddi bir gençleşme<br />

sağlıyor. Bu arada, hasta arzu ederse 10-15<br />

sene sonra tekrar aynı ameliyatı olabiliyor.<br />

Tabii ki hastanın yumuşak dokularında<br />

sarkmalarla birlikte cildinde de yaşlanma<br />

belirtileri oluşuyor. Bu nedenle ameliyat<br />

esnasında hastanın cildinin daha genç<br />

görünmesine yönelik kimyasal veya lazerle<br />

cilt soyma gibi işlemler de yapılarak<br />

hasta memnuniyetini artırmak mümkün<br />

olabiliyor.<br />

Erkekler de kadınlar kadar ilgi gösteriyor<br />

mu bu ameliyata?<br />

Kadın hastaların ilgisi daha fazla<br />

olmasına rağmen hastalarımızın önemli bir<br />

kısmını da erkekler oluşturuyor. Erkekler<br />

için doğal bir sonuç alma isteği çok daha<br />

ön planda oluyor. Ameliyatlardan sonra<br />

“YÜZ GERME AMELİYATLARININ<br />

RİSKLERİ DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDEN<br />

ÇOK DAHA AZ“<br />

Olası komplikasyonları anlatabilir<br />

misiniz?<br />

Ehil bir cerrah tarafından<br />

gerçekleştirilen yüz germe ameliyatlarının<br />

riskleri düşünüldüğünden çok daha az.<br />

Hastaların en çok korktuğu komplikasyon,<br />

yüz sinirlerinin felç olması. Bize gülme,<br />

göz açıp kapatma gibi hareketleri yaptıran<br />

yüz sinirleri, ameliyat sahasına yakın<br />

komşulukta. Ama anatomiyi biliyorsanız<br />

dokuları güvenli bir şekilde kaldırabilir,<br />

tutucu bağları başarıyla ayırabilir ve<br />

bunları yüz sinirlerinden uzak kalarak<br />

yapabilirsiniz. Cerrah yeterince tecrübeliyle<br />

bu sinirlerle ilgili kalıcı risk ihtimali<br />

neredeyse yok. Ama ameliyat sonrasında<br />

kısa sürede iyileşen geçici kuvvetsizlikler<br />

nadir de olsa ihtimal dahilinde.<br />

Ameliyat sahasında tüm ameliyatlarda<br />

karşılaşabilecek türden enfeksiyonlar veya<br />

kan birikmeleri oluşabilirse de uygun<br />

tedaviyle sorunsuz iyileşir. Kısaca ameliyat<br />

sonrasında hastaları genelde gayet sorunsuz<br />

bir iyileşme dönemi bekliyor.<br />

Yüz germe ameliyatı kaç saat sürüyor?<br />

Ortalama olarak derin plan yüz ve<br />

boyun germe ameliyatı üç-dört saat kadar<br />

sürüyor. Ameliyat tercihen genel anestezi<br />

altında gerçekleştiriliyor. Hastalar ameliyat<br />

sonrası bir gece hastanede kalıp ertesi gün<br />

taburcu oluyor.<br />

Ameliyattan sonra hastayı nasıl bir süreç<br />

bekliyor?<br />

Ameliyattan sonra hastanın sargısı<br />

ve ameliyat sahasında kan birikmesini<br />

engellemek için konulan direni oluyor.<br />

Bunlar ertesi gün ağrısız şekilde alınıyor ve<br />

hasta taburcu ediliyor. Ağrılı bir ameliyat<br />

değil; yüz ve boyunda 7-8 günde azalarak<br />

kaybolan hafif bir gerginlik hissedilebiliyor,<br />

kulaklar etrafında birkaç ay içinde düzelen<br />

geçici hissizlik olabiliyor. Hasta birkaç<br />

gün sonra günlük aktivitelerine, 7-10 gün<br />

kadar sonra işine dönebiliyor, ancak 10-15<br />

gün kadar ağır egzersizden kaçınmasını<br />

öneriyoruz.<br />

Bu ameliyat hastanın psikolojisini nasıl<br />

etkiliyor?<br />

Gençleşmek isteyen bir kişiye başarılı<br />

ameliyat yapıyorsanız bundan çok olumlu<br />

etkileniyor. Hastanın beklentileriyle<br />

doktorun yapabileceklerinin tam olarak<br />

uyuşması halinde memnun hastalar<br />

oluşuyor. Hastanın isteklerinin gerçekçi<br />

olması, ameliyatın doğal görünümde<br />

ve istenilen değişiklikler elde edilerek<br />

sonuçlanması hasta mutluluğunu belirleyen<br />

en önemli faktörler.<br />

16 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 17


V<br />

RÖPORTAJ<br />

“Annelik<br />

estetiğiyle<br />

daha dolgun<br />

ve daha<br />

kadınsı<br />

hatlar<br />

yaratıyoruz”<br />

Kadınlar, doğum sonrasında meme, karın, basen ve vajinal bölgelerinde çeşitli deformasyonlar<br />

yaşayabiliyor. Kombine bir ameliyat olan annelik estetiğiyle ise bu deformasyonların toparlanması<br />

mümkün. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Semra Nergiz, “estetik” başlığı altında<br />

yer aldığından dolayı kimi zaman hafife alınan bu ameliyatın aslında emek gerektiren bir süreç olduğuna<br />

dikkat çekiyor. Sonucunsa daha kadınsı hatlarla birlikte daha özgüvenli, daha iyi hisseden, hayata daha<br />

pozitif bakan, daha mutlu kadınlar olduğunu söylüyor.<br />

Hamilelik döneminde vücutta ne gibi<br />

değişimler oluyor?<br />

Hamilelik, kadınlar için çok özel bir<br />

dönem ancak tabii ki vücutta pek çok<br />

değişim meydana gelebiliyor. Bunların<br />

başında da ödemler var. Meme, karın ve<br />

hatta yüz bölgesinde, doğum sonrasında<br />

gerilese de ciddi ödemler oluşuyor. Basenler<br />

genişliyor. Karın çok büyüdüğü için karın<br />

kaslarında ayrılmalar ve çatlaklar kendini<br />

gösteriyor. Çatlaklar, hamilelik döneminde<br />

büyüyen memelerde de görülebiliyor,<br />

özellikle iri memeli olanlarda. Karın<br />

ve vücudun üst bölgesinde de bölgesel<br />

yağlanma artabiliyor.<br />

“TÜRK KADINLARI<br />

DEFORMASYONU DAHA ÇOK<br />

YAŞAMA EĞİLİMİNE SAHİP”<br />

Tüm bu değişimler doğum sonrasında ne<br />

gibi deformasyonlara sebebiyet veriyor?<br />

Hamilelik ve emzirme döneminde<br />

büyüyen memeler, sonrasında içi<br />

boşaldığından sönmüş bir balon gibi<br />

sarkabiliyor. Dolayısıyla doğum sonrasında<br />

meme konusunda çok sıkıntı yaşanıyor,<br />

görsellik ise rahatsız edici boyutlara<br />

ulaşabiliyor. Bölgesel yağlanmanın<br />

gerçekleştiği bölgelerde, özellikle alt karın<br />

bölgesinde ciddi sarkmalar oluyor. Üst<br />

tarafta da kadınların “midem çıktı” şeklinde<br />

ifade ettikleri bir görüntü beliriyor. Ne<br />

yazık ki herkes çok şanslı değil bu konuda.<br />

Avrupalı kadınlar, doğum yaptıktan<br />

sonra çabucak eski hallerine dönebiliyor.<br />

Türk kadınları ise vücut yapıları gereği<br />

deformasyonu daha çok yaşama eğilimine<br />

sahip. Bu nedenle de emzirme bittikten<br />

altı ay sonra meme, karın, bel simidi ve<br />

sırtlarında bir toparlanma istiyorlar.<br />

Kadınlar vajinal bölgelerinde de<br />

deformasyonlar yaşayabiliyor, değil mi?<br />

Aslında sezaryen doğumlarda<br />

kadınların vajinal bölgelerinde çok ciddi<br />

deformasyonlar görmüyoruz. Ancak normal<br />

doğumlarda vajinal bölgede genişleme<br />

olabiliyor, bu da kadınların dürtülerini ve<br />

cinsel hayatlarını önemli ölçüde etkiliyor.<br />

Dolayısıyla bu deformasyonu gidermek için<br />

vajinayı daraltma operasyonu yapıyoruz.<br />

Bazı kadınlarda da iç dudaklarda büyüme,<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

uzama ve kendini salma problemleri<br />

meydana geliyor. Biz de iç dudakları<br />

küçültmeye, daha kibar görünüm vermeye<br />

çalışıyoruz, çünkü bu durum hijyen<br />

probleminin yanı sıra görsel bir problem<br />

yaratıyor ve özgüven kaybına neden oluyor.<br />

Vajina bölgesinde oluşan kararmalar<br />

da bir başka sorun; bunu gidermek<br />

için çeşitli lazer ve renk açma tedavileri<br />

uygulayabiliyoruz.<br />

“ANNELİK ESTETİĞİ, BİRÇOK<br />

AMELİYATIN BİR ARADA<br />

YAPILMASIDIR”<br />

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz<br />

annelik estetiğinin tam olarak ne olduğunu<br />

anlatabilir misiniz?<br />

Bu tabir, birçok ameliyatın bir arada,<br />

yani kombine bir şekilde yapılması<br />

anlamına geliyor. Ameliyatı doğumdan<br />

sonra belli bir süre geçtiğinde, kadının<br />

kilosu sabitlendiğinde ve tabii ki sağlık<br />

durumu uygunsa yapıyoruz. Bölgesel<br />

fazlalıklarını gideriyor, sarkan yerlerini<br />

toparlıyor, karın germe ve liposuction<br />

yapıyor, meme küçültme veya toparlama<br />

operasyonu gerçekleştiriyoruz. Ancak<br />

meme çok boşalmışsa dikleştirmeyi ve<br />

toparlamayı silikonla destekliyoruz. Hatta<br />

bazen popoya da müdahale ediyoruz,<br />

çünkü o bölgede de çeşitli yağ kayıpları<br />

meydana gelebiliyor. Öyle olunca<br />

karından aldığımız yağları popoya enjekte<br />

ediyor, hatta basen dahi yapabiliyoruz.<br />

Sonuç olarak ise daha dolgun ve daha<br />

kadınsı hatlar yaratıyor, vücudu yeniden<br />

şekillendiriyoruz.<br />

Doğum sonrasında estetik operasyon<br />

yaptırmak için ne kadar beklenmesi<br />

gerekiyor?<br />

Vücut, doğum sonrasında ancak bir<br />

yılda toparlanabiliyor; ödemler atılıyor,<br />

rahim bölgesi eski haline dönüyor,<br />

kilo verme süreci de devam ediyor.<br />

Bu nedenle bir estetik operasyon için<br />

doğumun üzerinden en az bir yıl geçmesi<br />

gerekiyor. Ben eğer hastamın kilo vermesi<br />

durmuşsa, diyet ve spor yapsa da bölgesel<br />

fazlalıklardan kurtulamıyorsa ameliyat<br />

yapıyorum. Bunlar vazgeçilmez kriterlerim.<br />

Meme estetiği yapmak içinse emzirme<br />

sürecinin bitişinin üzerinden en az altı ay<br />

geçmesi gerekiyor.<br />

“SÜRECİ EN GERÇEKÇİ ŞEKLİYLE<br />

ANLATMAKTAN YANAYIM”<br />

Ameliyat öncesinde hasta ve doktor<br />

arasındaki iletişim nasıl ilerliyor?<br />

Ben hastalara olumlu ve olumsuz<br />

yanlarıyla tüm süreci en gerçekçi şekliyle<br />

anlatmaktan yana olan bir hekimim.<br />

Annelik estetiği, çok özgüven artıran,<br />

kadını vücuduyla barışık hale getiren ve<br />

çok mutlu eden bir ameliyat olsa da hasta<br />

her şeyi bilmek zorunda. Adı “estetik”<br />

olduğu için bu kombine ameliyat bazen<br />

çok hafife alınabiliyor. Bu nedenle hastayla<br />

ön görüşmenin uzun tutulması, hastaya ne<br />

yaşayacağının iyice anlatılması ve ameliyat<br />

süreciyle ilgili tüm detayların çok iyi<br />

“Güzellik içeriden gelen bir şey”<br />

l “İnsanın içindeki enerjinin dışarıya yansıdığına inanıyorum. Enerjinizi ve yaşama<br />

sevincinizi kaybettiğinizde istediğiniz her işlemi yaptırsanız dahi fayda etmeyecektir.<br />

Bazen kendimizi çok çirkin hissederiz; fön çektiririz veya makyaj yaptırırız ama o his<br />

geçmez; içimizdeki boşluk hissidir o çirkinliği hissettiren. Öncelikle ruhumuzu beslememiz<br />

lazım çünkü. Eğer iç huzurumuz ve iç barışımız varsa dışarıdan yaptığımız veya<br />

yaptırdığımız her şey beş misli etki eder.<br />

l Medikal estetik uygulamalarını zamanlı yaptırmak, 28-30 yaşından itibaren koruyucu<br />

tedavilere başlamak, 30 yaşından itibaren yani kırışıklıklar oturmadan botoks uygulatmak,<br />

dolguları yüz aşağı doğru inmeden önce gerçekleştirmek son derece önemli. Ben gençlere<br />

her zaman kapatıcıları ve fondötenleri bırakmalarını öneriyorum, çünkü onların kendi<br />

ışığı yeter. Biz sadece cilt altında eksilenleri küçük desteklerle yerine koyalım ki 35 yaşına<br />

geldiğimizde çökmeyelim. O yüzden gençlere koruyucu tedavilere başlamalarını, adım<br />

adım ve abartmadan ilerlemelerini, doğallıktan yana olmalarını öneriyorum.”<br />

18 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021<br />

19


V<br />

RÖPORTAJ<br />

belirtilmesi gerekiyor. Tüm hassasiyetime<br />

ve bilgilendirmeme rağmen, bazen hastalar<br />

beni çok şaşırtıyor; örneğin, sürecin<br />

bu kadar çileli olacağını bilmediklerini<br />

söylüyorlar. Oysa bu bir sivilce sıkmak<br />

değil, tam tersine kocaman bir ameliyat.<br />

Sonrasında da birkaç gün devam eden<br />

zorlu bir süreç var. Biz destek tedavilerle<br />

ameliyat sonrasındaki günleri olabildiğince<br />

kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Yine de hem<br />

doktorun hem de hastanın bu günlerde<br />

yaşananları iyi yönetmesi lazım. Ameliyat<br />

sonrasındaki ödem süreci de önemli.<br />

Hastanın bir ay veya üç ay sonra çok daha<br />

iyi bir görüntüye ulaşacağını bilmesi ve o<br />

sabırla gitmesi lazım.<br />

Ameliyatın herhangi bir komplikasyon<br />

riski var mı?<br />

Yağ ile uğraştığınız her şey bir risk<br />

teşkil eder. Ben zaten pimpirikli bir<br />

hekimim. Bütün önlemleri almaya çok<br />

önem veririm ve hastanın risk faktörlerini<br />

değerlendiririm. Hastanın sigara içmemesi,<br />

kilolu olmaması, ekstra hastalığının<br />

olmaması, genç olması riskleri çok azaltan<br />

faktörler. Bu saydığım risk faktörleri varsa<br />

ameliyatı “annelik estetiği” adı altında<br />

tek bir paket yerine karın ve meme gibi<br />

bölümlere ayırarak, ayrıca hastaya sigarayı<br />

bıraktırdıktan, kilo verdirdikten sonra<br />

yapmayı tercih ediyorum.<br />

“HASTA, 15 GÜN SONRA<br />

AKTİVİTELERE BAŞLAYABİLİR”<br />

Operasyondan sonra hastayı neler<br />

bekliyor?<br />

Annelik estetiği ameliyatından sonra<br />

içeride kanama birikmemesi için direnler<br />

koyuyoruz. Bu direnleri ertesi gün ya<br />

da gerekli durumlarda birkaç gün sonra<br />

çekiyoruz. Ayrıca hastanın yaklaşık üç<br />

hafta boyunca medikal sutyen ve korse<br />

kullanması lazım. Hasta, eğer bir sıkıntı<br />

olmazsa ameliyattan 15 gün sonra<br />

yürüyüşlere, günlük aktivitelere ve işlerine<br />

başlayabilir. Ancak bir ay kadar ağır spor<br />

ve çok gergin hareketler yapmaması, ağır<br />

kaldırmaması gerekiyor.<br />

Annelik estetiği için cerrahi operasyon<br />

dışında yapılabilecek medikal estetik<br />

uygulamaları da var mı?<br />

Doğumdan sonra uykusuzluğa ve<br />

hormonal değişikliklere bağlı olarak yüz<br />

bölgesinde çökme ve aşağı inme, gözaltında<br />

ise boşalma ve morarma olabiliyor. Yaş<br />

faktörünün de önemi var, çünkü yaş<br />

ilerledikçe yüzümüzdeki yumuşak dokular<br />

azalıyor. Bu nedenle botoks, dolgu ve<br />

mezoterapi gibi tedavilerle hastanın<br />

kaybettikleri yerine konulabilir, yüzü iyice<br />

sarkmadan ve kırışmadan toparlanabilir.<br />

“Kadınlar, annelik estetiği<br />

sonrasında özgüven<br />

patlaması yaşıyor”<br />

l “Herkes manken gibi olacak diye bir şey<br />

yok tabii ki ama hamilelik sürecinde çok<br />

ciddi fiziksel değişim yaşayan kadınlar,<br />

doğum sonrasında travma yaşayabiliyor.<br />

O nedenle bir kadının doğum sonrasında<br />

eski fiziki görüntüsünü tekrar kazanmak<br />

istemesi çok normal. Kadın mutlu olmazsa<br />

hakikaten insanlık mutlu olmaz. Bir kadın<br />

mutlu olacak ki eşi, çocuğu, çevresi<br />

mutlu olsun. Kadınlar da en çok kendini<br />

sevdiğinde mutlu oluyor.<br />

l Ama kadın annelik estetiğini eşi veya<br />

çevresi için değil, kendi için yaptırmalı.<br />

Bizim toplumumuzda güzellik, doğruluk,<br />

dürüstlük, namus gibi pek çok kavram<br />

kadın üzerinden yürüdüğünden kadınlarda<br />

ciddi bir toplumsal baskı da söz konusu<br />

olabiliyor. Örneğin kadınlara, “Sen şimdi bir<br />

annesin, çocuğun var, görüntünün artık<br />

önemi yok” tarzı mobbing uygulanabiliyor.<br />

Aynı şekilde eşleri de kadınlara doğumdan<br />

sonra kendini saldığı yönünde eleştiride<br />

bulunabiliyor ve kadın kendini baskı altında<br />

hissediyor. Eşlerinin diretmesiyle annelik<br />

estetiği yaptırmaya gelen hastalarım<br />

da var. Onlara her zaman “kendin için<br />

yaptıracaksan yaptır” diyorum.<br />

l Tüm bunlarla birlikte annelik estetiği<br />

yaptıran kadınlar özgüven patlaması<br />

yaşıyor. Bizim de amacımız kadını standart<br />

ölçülerine getirebilmek. Belki 20 yaşındaki<br />

gibi olmayacak ama konturları düzelecek.”<br />

20 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 21


V<br />

GÜNDEM<br />

MUHTEŞEM KIVRIMLAR İÇİN BREZİLYA POPOSU ESTETİĞİ<br />

Geçtiğimiz yüzyılın aksine günümüz<br />

dünyasında ideal estetik vücut yapısı,<br />

sıfır bedenden daha kıvrımlı hatlara sahip<br />

olma yönünde değişmiş bulunuyor. Bu<br />

kıvrımların bir kısmını BBL (Brazilian<br />

Butt Lifting) yani Türkçede bilinen adıyla<br />

Brezilya poposu estetiği ameliyatıyla elde<br />

etmek mümkün. Plastik, Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Furkan<br />

Certel’in verdiği bilgilerin ışığında Brezilya<br />

poposu estetiğiyle ilgili merak edilenleri bir<br />

araya getirdik.<br />

BBL ameliyatı aslında bir liposuction<br />

ve yağ enjeksiyonu kombinasyonu, total<br />

vücut şekillendirme ameliyatı olarak da<br />

isimlendirilebiliyor. Bu ameliyatı sadece<br />

popo büyütme olarak düşünmek doğru<br />

değil. BBL ameliyatında tüm gövde,<br />

hatta bunun yanında arzulanırsa kollar<br />

ve bacaklar, yağ alma ve yağ verme<br />

yöntemleriyle şekillendirilerek arzu edilen<br />

atletik, sportif ve aynı zamanda kıvrımlı bir<br />

şekle kavuşturulabiliyor.<br />

BBL ameliyatının temel prensibi<br />

istenmeyen yerlerdeki yağları alarak<br />

bunların bir kısmını istenilen yerlere<br />

transfer etmek, yani bir nevi liposuction<br />

(yağ emme) ve yağ enjeksiyonu<br />

ameliyatlarının kombinasyonu. Fakat<br />

bu yağ alma ve verme işleminin mutlaka<br />

estetik ve sanatçı bir gözle yapılması<br />

gerekiyor.<br />

NASIL YAPILIYOR?<br />

BBL ameliyatı genel anestezi altında<br />

ve hastane ortamında yapılıyor. Ortalama<br />

üç saat kadar sürüyor. Hasta bir gece<br />

hastanede yatırılıyor. Liposuction esnasında<br />

dokuya verilen sıvıları ve sonradan<br />

oluşacak ödemleri vücut dışına çekmesi<br />

için ilk 24 saat drenler kullanılıyor.<br />

Böylece uzun vadede oluşacak ödem ve<br />

şişkinliğin büyük ölçüde önüne geçiliyor.<br />

Ameliyattan sonra bir iki haftalık istirahatin<br />

ardından günlük yaşama dönülebiliyor.<br />

Ancak hastaların ortalama dört ila altı<br />

hafta korse kullanmaları gerekiyor. Bu süre<br />

zarfında enjekte edilen yağların hacim<br />

kaybetmemesi için baskıdan korunması son<br />

derece önemli.<br />

Ameliyat sonrası altı hafta poponun<br />

üzerine oturmak uygun olmadığından<br />

hastalara özel bir yastık kullanarak<br />

oturmaları öneriliyor. Her ne kadar<br />

ameliyat sonunda bile sonuçlar farkedilir<br />

halde olsa da ödemlerin tamamen inmesi,<br />

cildin tekrar yerine oturması ve nihai<br />

vücut şeklinin ortaya çıkması için üç ila<br />

altı aylık bir süre gerekiyor. Ameliyat<br />

sonrası dönemde hastaların ağrı seviyesi,<br />

yapılan liposuction işleminin genişliğine ve<br />

kişilerin ağrı toleransına göre değişkenlik<br />

göstermekle birlikte genellikle “orta seviye”<br />

olarak nitelendiriliyor.<br />

Ameliyat sırasında liposuction yapılan<br />

bölgelerdeki yağ hücrelerinin sayısı kalıcı<br />

olarak azaltıldığından hastalar kilo alsa bile<br />

bu bölgeler tekrar kalınlaşmaya dirençli<br />

oluyor. Bununla birlikte hacim arzu<br />

edilen bölgelere enjekte edilen yağların<br />

yaşamak için kan dolaşımına ihtiyacı var.<br />

İlk haftalarda çevre dokulardan difüzyon<br />

yoluyla beslenen yeni yağ hücreleri,<br />

salgıladıkları büyüme faktörleriyle<br />

ilerleyen günlerde kendi kan damarlarını<br />

oluşturuyor. Fakat bu süre zarfında bir<br />

kısım yağ hücreleri de beslenemedikleri<br />

için ölüyor ve vücut tarafından eritiliyor.<br />

Uygun teknikle yapıldığı zaman sağ kalım<br />

oranı yaklaşık %60. Bu süreç ameliyat<br />

sonrası ikinci ayda tamamlanıyor ve<br />

hastalar ikinci aydan sonra muhafaza<br />

ettikleri hacmin keyfini kalıcı olarak ömür<br />

boyu sürüyor.<br />

Estetiğin<br />

üç güzeli<br />

Kıvrımlı bir popo, pürüzsüz bir göz çevresi ve gıdısız bir çene.<br />

Daha özgüvenli, neşeli, keyifli olmak için üç sebep. Peki, bunlara<br />

ulaşabilmek için hangi yöntemleri tercih edebilirsiniz? Bu sorunun<br />

cevabı ve daha fazlası için size yazımızı okumaya davet ediyoruz.<br />

Melek Yazıcı<br />

BBL AMELİYATI<br />

kimler için uygun?<br />

l Yağ alma ve yağ verme<br />

prensiplerine dayanarak vücut<br />

şekillendirilen bu ameliyat,<br />

teorik olarak herkese<br />

yapılabiliyor, fakat pratikte<br />

cerrahların bazı kısıtlamaları<br />

söz konusu: Aşırı kilolu<br />

hastalar, genel sağlık durumu<br />

ameliyata uygun olmayanlar,<br />

ameliyat öncesi ve sonrasında<br />

verilecek önerilere uyum<br />

sağlayamayacak kişiler bu<br />

ameliyat için uygun değil.<br />

l Zayıf ve cilt altında fazla yağ<br />

dokusu olmayanlar genelde bu<br />

ameliyatı yaptıramayacağını<br />

düşünüyor. Oysa hasta çok<br />

aşırı zayıf değilse liposuction<br />

alanları genişletilebiliyor ve<br />

çok başarılı BBL sonuçları<br />

alınabiliyor. “Skinny<br />

BBL ameliyatı” olarak<br />

nitelendirilen bu işlemin<br />

sonuçları yüz<br />

güldürücü oluyor.<br />

22 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 23


V<br />

GÜNDEM<br />

GIDISIZ HAYAT,<br />

OH NE RAHAT!<br />

GÖZ ÇEVRESİ<br />

SORUNLARINDAN<br />

KURTULMAK<br />

HİÇ DE<br />

ZOR DEĞİL<br />

Yüzümüzün en hassas bölgelerinden<br />

olan göz çevresi, genç ve güzel görünüm<br />

konusunda da belirleyici bir role<br />

sahip. Yüzümüzün doğal hareketleri ve<br />

mimiklerine çevresel faktörler de eklenince<br />

bu bölgede, diğer cilt bölgelerine göre<br />

daha hızlı yaşlanma gerçekleşiyor. Göz<br />

altı torbaları, göz kapağı düşüklüğü, göz<br />

kapağı sarkmaları, göz çevresi kırışıklıkları<br />

ve lekeleri gibi çok sık karşılaşılan göz<br />

çevresi sorunları için artık yeni bir çözüm<br />

var: Nucleofill Eyes. Plastik, Rekonstrüktif<br />

ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr.<br />

Reha Yavuzer’in göz çevresi için özel<br />

olarak geliştirilen Nucleofill Eyes’a dair<br />

anlattıklarından derlediğimiz bilgileri<br />

sizinle paylaşmak istiyoruz.<br />

Göz çevresi gibi hassas bir bölgenin<br />

tedavisinde kullanılan pek çok ürün var,<br />

ancak bu ürünler temelde başka amaçlarla<br />

üretiliyor ve çoğu zaman göz çevresinde<br />

kullanım için uyarlanmaya çalışılıyor. Bu da<br />

göz çevresi sorunlarının istenilen düzeyde<br />

ortadan kalkmamasına neden olabiliyor.<br />

Cildimizi gençleştirmek, sağlığını korumak<br />

ve iyileştirmek konusunda uzun süredir<br />

başarıyla uygulanan DNA ışıltısı, sadece göz<br />

çevresi sorunlarına özel yeni bir formülle<br />

karşımızda.<br />

DNA ışıltısının göz çevresine özel<br />

geliştirilen yenilikçi ürünü Nucleofill<br />

Eyes, alerji riski olmadan göz çevresindeki<br />

cildin yapısını ve rengini düzenlerken<br />

kırışıklıkları düzeltiyor, bir yandan da<br />

sağlıklı ve aydınlık bir cilt oluşturma<br />

imkânı veriyor. Cilt nemlendirmesine de<br />

katkı veren bu yeni ürünle artık hastaların<br />

göz çevresi için doğala en yakın yöntemle<br />

çözümler sağlanabiliyor.<br />

Göz çevresi için özel üretilen DNA<br />

ışıltısı Nucleofill Eyes, 15 günlük aralıklarla<br />

cilt ihtiyacı ve tipine bağlı olarak iki ya da<br />

üç seans uygulanıyor. Uygulama sırasında<br />

kanül ya da papül tekniğiyle işlem yapılıyor<br />

ve hemen sonrasında normal günlük<br />

yaşama devam edilebiliyor.<br />

Uygulama ilk etkisini yaklaşık<br />

üç gün sonra göstermeye başlıyor ve<br />

seanslar tamamlandığında öncesi ve<br />

sonrası arasındaki fark net şekilde ortaya<br />

çıkıyor.<br />

Çene altında yağ birikmesiyle oluşan<br />

gıdı, pek çok insan için önemli bir estetik<br />

problem. Gıdının oluşumunda genetik<br />

faktörlerin etkisi var. Bir başka etkili<br />

faktör ise yaşın ilerlemesi, üstelik bu<br />

durumda gıdı problemine sarkmalar da<br />

eşlik ediyor ve kişinin olduğundan daha<br />

yaşlı görünmesine sebebiyet verebiliyor.<br />

Gıdı, gençlerde ve kilosu az olanlarda da<br />

görülebiliyor.<br />

Eskiden gıdıyı ortadan kaldırmak için<br />

estetik ameliyat yöntemi kullanılıyordu.<br />

Oysa günümüzde bunun yanı sıra lipoliz,<br />

ultrason, radyofrekans, lazer, ip ve dolgu<br />

gibi pek çok medikal estetik uygulama var.<br />

Enjeksiyonla uygulanan lipoliz<br />

yöntemiyle gıdı bölgesindeki yağ hücreleri<br />

parçalanarak yok ediliyor, bu işlem<br />

ciltte gevşemeye yol açmıyor. Hastadaki<br />

problemin büyüklüğüne göre genel olarak<br />

üç ila altı seans olarak uygulanabiliyor.<br />

İlk seansın sonuçları ise yaklaşık bir ay<br />

sonra görülmeye başlanıyor, çünkü lipoliz<br />

etkili olmakla birlikte yavaş bir erime<br />

süreci sunuyor. Uygulama sonrasında yağ<br />

hücrelerinin geçirgenliği ve akışkanlığı<br />

artıyor. Böylelikle yağlar kolaylıkla hücre<br />

dışına çıkıyor ve ardından doğal bir süreçte<br />

vücuttan atılıyor. Uygulama sırasında<br />

ve sonrasında acı ya da ağrı oluşmuyor,<br />

kızarıklık veya küçük morarmalar<br />

görülebiliyor.<br />

Enjeksiyonla uygulanan bir başka<br />

yöntem ise Celluform Plus. Aktif bileşeni<br />

deoksikolik asit olan Celluform Plus,<br />

gıdı bölgesindeki yağ hücrelerini yok<br />

ederek çenenin çok daha zarif bir forma<br />

girmesine yardımcı oluyor. Seanslar bir<br />

ay arayla yapılıyor ve en fazla altı seans<br />

uygulanabiliyor.<br />

Gıdıyı, yağ hücrelerine dondurucu<br />

soğuk uygulayarak eritmek de mümkün.<br />

CoolMini adlı uygulama aracılığıyla aşırı<br />

soğukla karşı karşıya kalan yağ hücreleri<br />

fonksiyonlarını yitirip parçalanıyor. İşlemin<br />

tek seansında gıda bölgesindeki yağ<br />

hücrelerinin %35 kadarı yok edilebiliyor,<br />

hastanın ihtiyacına göre seans sayısı<br />

belirleniyor. Sonuçlarsa altı ila yedi<br />

haftadan itibaren görülebiliyor.<br />

24 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 25


V<br />

İPUCU<br />

Dolgu<br />

uygulamalarıyla<br />

ALTIN ORANA<br />

ulaşmak mümkün<br />

Charlize Theron, Jessica Alba, Rihanna ve Adriana Lima gibi ünlülerde<br />

bulunan altın orana ulaşmak hiç de imkânsız değil. Medikal Estetik Uzmanı<br />

Dr. Buket Şenkaya, güzelliğin evrenselliği olarak nitelendirilen altın orana<br />

sahip olmak için yeni nesil dolgulardan faydalanılabileceğini belirtiyor.<br />

Yüzü altın orana sahip olan insanları<br />

daha çok beğeniyor, daha çekici buluyoruz.<br />

Ama altın oran pek az kişinin doğuştan<br />

sahip olduğu bir özellik. Bu noktada<br />

devreye medikal estetik uygulamaları<br />

giriyor. Medikal Estetik Uzmanı Dr. Buket<br />

Şenkaya, doğru bölgeye yapılacak küçük<br />

dokunuşlarla mükemmel yüz hatlarına<br />

sahip olmanın mümkün olduğunu<br />

belirtiyor ve altın orana ulaşmak için<br />

yapılması gereken dolgu uygulamalarıyla<br />

ilgili şu bilgileri veriyor:<br />

DUDAK DOLGUSU: Anatomik olarak<br />

üst dudak alt dudağın 1-2 mm önündedir<br />

ve alt dudak üst dudağa göre daha kalındır.<br />

Simetrik ve doğal dudaklara sahip olmak<br />

için 1.000 kata kadar su tutma özelliğine<br />

sahip hyalüronik asit (HA) içeren yeni<br />

nesil dolgulardan yararlanabilirsiniz. Bu<br />

sayede %20 oranında kalıcılık sağlayan<br />

yeni nesil dolgularla ideal dudaklara sahip<br />

olabilirsiniz.<br />

JAWLINE-ÇENE DOLGUSU:<br />

V görüntüsünde bir yüze sahip olabilmek<br />

için çene dolgusundan yararlanabilirsiniz.<br />

Gıdı problemi olan yüzlerde çene<br />

dolgusu gıdıyı gizlemek için idealdir.<br />

Çene ucuna uygulanan dolgu;<br />

Hollywood çenesi, Angelina Jolie çenesi,<br />

Nefertiti çenesi olarak da adlandırılıyor.<br />

Kulak bitiminden başlayarak uygulanan<br />

jawline dolguyla güçlü bir ifadeye<br />

sahip olurken, yaşlanmaya bağlı<br />

sarkmalardan da kurtulabilirsiniz.<br />

Yaş ve cinsiyet ayrımı olmaksızın uygulanan<br />

jawline dolgu ile altın orana kavuşmak<br />

mümkün.<br />

YANAK DOLGUSU: Yanak bölgesi,<br />

yüzün önemli noktalarından biridir.<br />

Genç ve sağlıklı bir görünüm elde<br />

etmek için yanak dolgusu uygulanabilir.<br />

Yanaklarda ortaya çıkan hacim kaybı yanak<br />

dolgusuyla diriliğine kavuşurken, yüzdeki<br />

deformasyonlar onarılır.<br />

Göz altında oluşan yorgun görünüm, yan<br />

çene kısmında sarkan deri, gülme çizgisi<br />

ve burnun önde olması gibi yüzde asimetri<br />

oluşturan unsurlar giderilebilir.<br />

Charlize Theron<br />

Altın oran nedir?<br />

Altın oran tanımı, eski Yunan, Roma<br />

ve Mısır medeniyetlerinden bugüne<br />

matematik, astronomi, mimari ve sanatta<br />

kullanılıyor. Mükemmelliği ifade eden altın<br />

oran için çok genel olarak büyüğün küçüğe<br />

oranı denilebilir. Yüz güzelliğinde altın oran<br />

Jessica Alba<br />

Rihanna<br />

ise yüzdeki organların birbirine oranını ve<br />

uyumunu anlatıyor. Bu noktada buruna<br />

ayrı bir önem atfediliyor, çünkü burnun<br />

yüzdeki konumuyla birlikte alına, gözlere,<br />

dudaklara, kulaklara olan uzaklığı ve oranı<br />

son derece önem taşıyor.<br />

Adriana Lima<br />

Altın orana göre örneğin, burun ve<br />

kulaklar hem paralel hem aynı uzunlukta,<br />

burnun eni ile kanadı ise eşit olmalı. Altın<br />

orana sahip olmak için alın, burun ve çene<br />

bölgelerinin de yüzün 1/3’ü oranında olması<br />

gerekiyor.<br />

26 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 27


V<br />

KAPAK KONUSU<br />

“Dolgu<br />

uygulamalarında<br />

holistik<br />

yaklaşımdan<br />

yanayım”<br />

Dolgu uygulamaları, yüzümüzdeki volüm kayıplarını yerine<br />

koymak ve yüzümüzü yeniden şekillendirmek için kullandığımız<br />

vazgeçilmez yöntemlerden biri. Ama bir yeri düzeltirken yüzün genel<br />

hatlarını bozmak gibi bir handikapla karşılaşılabilir mi? Dermatoloji<br />

Uzmanı Dr. Songül Bulca, bu konuya özellikle dikkat çekiyor ve<br />

“Yüzü bir bütün olarak ele alıyorum, yani holistik yaklaşarak<br />

değerlendiriyorum. Tek bir bölgeden yaş almadığımız için dolgu<br />

planlarken bakış açımızı tek bir bölgeyle sınırlamamalıyız. Bu<br />

bağlamda tek bir alana dolgu yapmamak gerektiğini düşünüyorum”<br />

açıklamasında bulunuyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

Dolgu uygulamaları estetik açıdan hangi<br />

ihtiyaçlarımızı karşılıyor?<br />

Dolgu uygulamasının iki işlevi var;<br />

birincisi kaybımızı yerine koymak,<br />

ikincisi ise yeniden şekillendirmek.<br />

Yüzümüze şeklini veren, özelliklerimizi<br />

ve hatlarımızı belirleyen yağ yastıklarımız<br />

yaşla beraber küçülmeye başlar. Bu da<br />

daha yorgun, daha üzgün, daha mutsuz<br />

görünmemize sebep olabilir. Dolgu<br />

uygulamasının birinci endikasyonunu<br />

küçülmeye başlayan yağ yastıklarındaki<br />

eksikleri tamamlayarak üzgün, yorgun<br />

ya da mutsuz görüntümüzü düzeltmek<br />

ve zamanı geriye sarmak için kullanırız.<br />

Yüzümüzde beğenmediğimiz ya da diğer<br />

yüz kısımları ile uyumlu olmadığını<br />

düşündüğümüz noktaları ise dolgunun<br />

ikinci işleviyle yeniden şekillendirebiliriz.<br />

Örneğin, ince bir dudağınız var ama daha<br />

şekilli ve daha kalın bir dudağınız olmasını<br />

istiyorsunuz ya da uzun ve aşağıya doğru<br />

inik bir burnunuz var ama daha kalkık bir<br />

burun arzu ediyorsunuz veya çenenizin<br />

yüzünüze göre daha küçük olduğunu<br />

düşünüyorsunuz ve daha keskin hatların<br />

yüzünüzü daha iyi gösterebileceğini<br />

düşünüyorsunuz… Tüm bu istekleri dolgu<br />

aracılığıyla karşılayabiliriz.<br />

Dolgu uygulamaları en çok hangi<br />

bölgelere yapılıyor?<br />

Nazolabial çizgi, çene, burun ucu,<br />

dudak ve gözaltı, dolgu uygulamasını<br />

en çok yaptığımız bölgeler. Çok yorgun<br />

göründüğü şikâyetiyle başvuran bir hastada<br />

yüzün orta kısmına yaptığımız dolgu,<br />

gözyaşı oluğunun oluşmasını engelleyip<br />

yüzün daha taze ve daha dinlenmiş<br />

gözükmesini sağlayabiliyor. Örneğin,<br />

bir genç kız çok güzel bir buruna ve<br />

çeneye sahip ama incecik dudakları var;<br />

anatomisine uygun bir dudak dolgusu daha<br />

çekici bir görünüm kazanmasına yardımcı<br />

olabiliyor. Kişinin ihtiyacını ve beklentisini<br />

28 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 29


V<br />

KAPAK KONUSU<br />

“KOMPLİKASYONU BELİRLEYEN ŞEY ANATOMİDİR”<br />

l “Uygulama sırasında komplikasyon meydana gelme olasılığı tabii ki var.<br />

Sonuçta üç boyutlu bir alanda derinliği görmeden, öngörerek bir işlem<br />

yapıyorsunuz. Ön görmede kılavuzunuz ise alanın anatomisini iyi bilmektir.<br />

Ancak kontrollü giderseniz sorunla karşılaşmazsınız.<br />

l Aslında komplikasyonu belirleyen şey anatomidir. Doğru alana doğru<br />

ürünü kullanırsanız, nereye ne yapacağınızı bilirseniz komplikasyon<br />

yaşama ihtimaliniz minimaldir. Damara yakın bölgelerde, özellikle<br />

hyalüronik asit içeren dolgularla normal hacminden fazla uygulama<br />

yapılması damara bası riskini artırabilir. Bu da dokunun beslenmesini<br />

bozabilir, hatta doku ölümüne neden olabilir.<br />

l Travma riskini kanül kullanarak, damar basısına bağlı komplikasyonları<br />

ise uygun dolguyu yavaş enjeksiyon yaparak önleyebiliriz.<br />

l En kontrol edemediğimiz ve en sık gördüğümüz komplikasyonun<br />

morarma olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle işlem sonrasında<br />

oluşabilecek morarmayı çabuk iyileştirebilecek kremler kullanıyor ve<br />

soğuk uygulamalar yapıyoruz. Tabii ki her sorunun bir panzehri ya da<br />

sağaltımı var, önemli olan ne yaptığını ve geri dönüşünün nasıl olacağını<br />

bilmek.”<br />

doğru değerlendirip, bununla orantılı<br />

olarak uygulama yapabilmek çok önemli.<br />

Başka hangi bölgelerde kullanılıyor?<br />

Dolguyu şakak bölgesine de<br />

uygulayabiliyoruz, bu şekilde yaşla<br />

beraber oluşan volüm kaybını ve buna<br />

bağlı kaş düşüklüğünü giderebiliyoruz.<br />

Son zamanlarda çok moda olan badem<br />

göz, yukarı kalkık kaşlar ve daha bombeli<br />

bir alın elde etmek için de dolguları<br />

kullanabiliyoruz. Gülme kasımızın<br />

olduğu alanlarda akordeon çizgileri<br />

dediğimiz birbirine paralel dik çizgiler<br />

zamanla oluşabiliyor, bunları da yine<br />

dolgu aracılığıyla tedavi edebiliyoruz.<br />

Benzer şekilde boyun çizgilerinde ve<br />

boyunda lifting etkisi için de dolgudan<br />

yararlanıyoruz.<br />

Dolguların etki süresi nedir, süreci uzatıp<br />

kısaltabilecek etkenler var mı?<br />

Dolgunun etki süresini ve kalıcılığını<br />

belirleyen önemli faktörlerden birisi<br />

kullandığımız ürünün özellikleri, diğeri de<br />

bana göre uygulama bölgesi. Örneğin, göz<br />

altında 18-24 ay gibi uzun bir süre etkisi<br />

devam ederken, dudak bölgesinde bu süre<br />

6-9 aydır.<br />

“ISI, DOLGUNUN ÖMRÜNÜ<br />

KISALTAN FAKTÖRLERDEN BİR<br />

TANESİ”<br />

Kişinin metabolizması da dolgunun<br />

ömrünü etkiliyor mu?<br />

Tabii ki etkiliyor. Hyalüronik asit<br />

içeren dolgular hyaluronidaz dediğimiz<br />

bir enzimle parçalanarak vücuttan<br />

uzaklaştırılıyor. Diğer bütün enzim<br />

sistemleri gibi hyaluronidaz enziminin hızı<br />

da kişiye özgüdür. Dolguların ömründen<br />

bahsedilirken bir süre aralığı vermemizin<br />

sebebi budur. Isı da dolgunun ömrünü<br />

kısaltan faktörlerden bir tanesi. Uzun süre<br />

güneşte kalıyor ya da lazer tarzı işlemler<br />

yaptırıyorsanız dolgunuzun ömrünü<br />

de etkiliyorsunuz demektir. Bu nedenle<br />

lazer tarzı işlemler ile dolgu uygulamaları<br />

arasında belirli bir süre aralık bırakırız<br />

ya da dolgu uygulamalarının hemen<br />

sonrasında bol güneşli tatillerin yapılmasını<br />

pek istemeyiz.<br />

Dolgularda ağırlıklı olarak hangi içerikler<br />

bulunuyor?<br />

Kliniğimde kullandığım iki dolgu<br />

var; biri hyalüronik asit, diğeri de<br />

kalsiyum hidroksiapatit içeriyor. Eğer<br />

volüm vermek istiyorsam hyalüronik<br />

asit içeren dolguyu tercih ediyorum,<br />

çünkü ağırlığının yaklaşık 1.000 katı<br />

kadar su tutabiliyor. Volüm ihtiyacının ön<br />

planda olduğu orta yanak ve dudak gibi<br />

bölgelerde hyalüronik asit içeren dolgu<br />

kullanıyorum. Yüzü şekillendirmek ve yüz<br />

hatlarını belirginleştirmek için de kalsiyum<br />

hidroksiapatit içerikli dolgu uyguluyorum;<br />

hem ömrü uzun olduğu hem de kolajen<br />

üretimini tetiklediği için etkisi geçse bile<br />

derideki sıkılık ve elastikiyet devam ediyor<br />

ve kişi kaldığı yerden yaş alıyor, geriye<br />

düşmüyor, öncesi daha iyi miydi diye<br />

düşünmüyor.<br />

YÜZÜ BİR BÜTÜN OLARAK ELE<br />

ALMAK ÖNEMLİ<br />

Bu tarz uygulamalarda yüze bütünsel<br />

yaklaşmak hangi açılardan önemli?<br />

Dolgu uygulamalarında holistik<br />

(bütünsel) yaklaşımdan yanayım. Yüzü<br />

bir bütün olarak ele alırım, çünkü yüzün<br />

tüm kısımlarından yaş alırız. Sadece bazı<br />

alanlar daha hızlı yaş alır ve bu bazı alanlar<br />

kişiden kişiye göre değişir. Bu bağlamda<br />

tek bir alana dolgu yapmamak gerektiğini<br />

ve herkese aynı tip uygulama yapmamak<br />

gerektiğini düşünüyorum. Bu ne demek?<br />

Nazolabial kıvrım şikâyetiyle başvuran<br />

hastanın yanağının orta kısmındaki yağ<br />

yastıklarında küçülme vardır, yanaklarda<br />

buna bağlı gevşeme olduğu için nazolabial<br />

oluklanması söz konusudur. O zaman<br />

önce kaybını yerine koymalı ve sonrasında<br />

nazolabial oluğunu değerlendirmeliyim.<br />

Başka bir hastada yüz orta kısımdaki<br />

gevşeme ve nazolabial oluğun sebebi,<br />

yüzün dış 1/5 ilk alanındaki kayıp olabilir.<br />

Bu durumda da önceliğim dış 1/5 ilk alanın<br />

kaybını telafi etmek olmalıdır.<br />

Bir hasta dudak dolgusu talebiyle<br />

gelebilir. Evet, dudağı gerçekten ince<br />

ama bu arada çenesi de çok küçüktür.<br />

Eğer bu hastaya sadece dudak dolgusu<br />

yaparsam çenesi daha geri planda kalıp<br />

olduğundan daha da küçük görünebilir.<br />

Bu nedenle dudağının yanı sıra çenesini<br />

de ele almalıyım. Bütünsel yaklaşım tanımı<br />

bunu kapsıyor. Ama bu işin bütçesel bir<br />

yanı olduğunu da unutmamak lazım.<br />

Yüzün dolguya en çok ihtiyaç duyulan<br />

bölgesinden en azına doğru bir sıralama<br />

yapılması, ardından da belirli bir zaman<br />

dilimine göre planlama oluşturulması<br />

gerektiğini düşünüyorum.<br />

Dolgu uygulamalarının öncesi ve<br />

sonrasında nelere dikkat edilmesi<br />

gerekiyor?<br />

Dolgu yapmadan önce hastanın tıbbi<br />

öyküsünü öğrenmeye bir hekim olarak<br />

önem veriyorum. Ne tür ilaçlar kullandığı,<br />

bir hastalık geçirip geçirmediği, daha önce<br />

dolgu yaptırıp yaptırmadığı gibi konularla<br />

ilgili bilgi alıyorum. Dolgu yapıldıktan<br />

sonraysa hastanın özellikle ilk hafta<br />

mutlaka güneşten korunması gerekiyor;<br />

dolgu ömrünün uzunluğu açısından bu<br />

son derece önemli. Ayrıca işlem öncesinde<br />

ve sonrasındaki bir iki gün içinde alkol<br />

alınmamalı. Dikkat edilmesi gereken bir<br />

başka konu ise hijyen. Enjeksiyon yapılan<br />

bölgelere en az bir gün süreyle makyaj<br />

yapılmamalı ve yüz temizliğine dikkat<br />

edilmeli.<br />

Bu uygulama kaç yaşından itibaren<br />

yapılabiliyor?<br />

Pek çok uygulama gibi dolgu<br />

uygulamalarının da 18 yaş itibariyle<br />

yapılmasını öneriyoruz.<br />

Peki, bu uygulama kimlere<br />

yapılmamalı?<br />

Dolgu uygulaması medikal<br />

hastalıkları olanlara yapılmamalı. Bunun<br />

dışında kendi bedeninden memnun<br />

olmayan kişilere kesinlikle dolgu işlemi<br />

uygulanmamalı. Beden algı bozukluğu<br />

olarak tanımladığımız bu durumda zaten<br />

kişi kendiyle mutlu değil, hali hazırda<br />

elindekinden memnun olmayan kişiyi siz<br />

de mutlu edemezsiniz.<br />

“YAŞ ALMA SÜRECİNİ<br />

KONTROL EDİYORUZ”<br />

l “Uygulama yapmadan önce<br />

özenle ilerlettiğimiz prosedürlerimiz<br />

var. Örneğin, hasta olgun yaştaysa<br />

ilk olarak yaş alma sürecini kontrol<br />

ediyoruz, çünkü her hasta aynı<br />

yerden yaş almıyor.<br />

l Beyaz tenli hastalar kırışıklıklarla<br />

yani deriden yaş almaya başlıyor,<br />

beslenme bozukluğu yaşayanların<br />

ise yağ yastıklarındaki fizyolojik<br />

kayıplar hızlı oluyor. Bazı hastaların<br />

yağ yastıkları duruyor ama yumuşak<br />

dokuyu taşıyan alttaki kemik<br />

dokusu küçülüyor, sonuç olarak<br />

sarkmalar meydana geliyor. O<br />

yüzden öncelikle hastanın neye<br />

ihtiyacı olduğunu belirlemek ve ona<br />

göre bir planlama yapmak gerekiyor.<br />

l Kemik kaybı ve sarkmaları olan<br />

bir hasta için ne yapabilirim? Volüm<br />

koyabilirim ve bunu yaparken kemik<br />

dokunun yerini alabilecek bir dolgu<br />

tercih edebilirim. Bunu ya hyalüronik<br />

asitle ya da kalsiyum hidroksiapatit<br />

ile yapabilirim.<br />

l Bazen de hasta hem yumuşak<br />

dokudan hem kemik dokudan hem<br />

de deriden yaş almaya başlamış<br />

olabiliyor. Böyle bir durumda daha<br />

az ürünle daha iyi sonuç elde etmek<br />

için hem hyalüronik asit hem de<br />

kalsiyum hidroksiapatit içeren<br />

dolguları kombine kullanmak<br />

şeklinde bir planlama yapmak daha<br />

mantıklı olacaktır. Sonuç olarak<br />

ihtiyaçları tüm bu inceleme ve<br />

planlama süreciyle karşılamaya,<br />

yaptığımız program doğrultusunda<br />

hastanın yaş alma sürecini geriye<br />

çekmeye çalışıyoruz.<br />

l Hekimin anatomiyi iyi bilmesi<br />

ve kendi estetik görüşüne sahip<br />

olması gerektiğini düşünüyorum.<br />

Ben de kendi yaş alma sürecimi<br />

yaşıyorum, dolayısıyla bu süreçte<br />

kendi yaşadığım tecrübeler daha iyi<br />

gözlemleme ve planlama yapmamda<br />

avantaj sağlıyor. Süreci ne kadar iyi<br />

bilirseniz o kadar iyi yönetebilirsiniz.”<br />

30 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 31


V<br />

RÖPORTAJ<br />

“Jawline<br />

dolgusu<br />

önemli<br />

bir trend<br />

oldu”<br />

Yüz güzelliğinde hatırı sayılır<br />

bir etkisi olan çene hattı,<br />

jawline uygulamasıyla<br />

çok daha belirgin ve<br />

estetik bir hale getiriliyor.<br />

Medikal Estetik Uzmanı<br />

Dr. Yasin Çobanoğlu,<br />

jawline dolgusuna gösterilen<br />

ilginin sosyal medyanın<br />

etkisiyle arttığını belirterek,<br />

“İnsanlar filtrelerle çene<br />

hattını düzelterek çok güzel<br />

fotoğraflar elde edebiliyordu.<br />

Sonrasında bunun gerçek<br />

hayatta da yapılabildiğini<br />

gördüler ve talep etmeye<br />

başladılar” diyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

Jawline (çene hattı) dolgusu deyince<br />

akla gelen ilk isim şüphesiz ki oyuncu<br />

Angelina Jolie. Dünya güzeli Angelina Jolie,<br />

bu uygulama sonrasında çok daha net,<br />

hatta keskin bir çene hattına sahip oldu.<br />

Yüz güzelliğinde çok önemli bir etkisi<br />

olan çene hattını daha estetik kılmak için<br />

jawline dolgusu yaptıranlar arasında Nicole<br />

Kidman, Demi Moore, Katy Perry, Fahriye<br />

Evcen ve Hadise gibi isimler de bulunuyor.<br />

Uzun yıllardır kullanılan jawline<br />

dolgusunun son dönemde iyice popüler<br />

olduğu ise bir gerçek. <strong>Voyant</strong> olarak biz de<br />

bu konuyla ilgili detaylı bilgi almak üzere<br />

Almina Poliklinik’in kurucusu, Medikal<br />

Estetik Uzmanı Dr. Yasin Çobanoğlu ile<br />

bir araya geldik ve kendisine jawline<br />

dolgusuyla ilgili merak ettiklerimizi sorduk.<br />

Jawline dolgusu nedir ve bu dolgu nasıl<br />

uygulanıyor?<br />

Yüzün yeniden şekillendirilmesinde<br />

en önemli alanın yanak bölgesi<br />

olduğunu söyleyebilirim. İkinci en<br />

önemli alan ise çene hattıdır. Jawline<br />

dolgu uygulamasında yüz güzelliğine<br />

önemli bir değer katan bu bölge üzerine<br />

yoğunlaşıyoruz. Yaptığımız dolguyla yüzün<br />

alt kısmını, boyun ve gıdı bölgesini çok<br />

iyi bir şekilde toparlayabiliyoruz. Jawline<br />

uygulamasını ya hyalüronik asit ya da<br />

kalsiyum hidroksiapatit içeren ürünlerle<br />

gerçekleştiriyoruz. Dolguyu mandibula<br />

kemiği boyunca yani çenenin ucundan<br />

kulağın alt kısmına kadar uzanan bölgeye<br />

uyguluyoruz. Bu şekilde çene hattında<br />

belirginleşme, netleşme ve daha estetik bir<br />

görünüm sağlıyoruz.<br />

ERKEKLER DE ÇOK TERCİH<br />

EDİYOR<br />

Bu dolgu çene hattında nasıl bir değişim<br />

yaratıyor? Kadınlarda ve erkeklerde farklı<br />

efektler söz konusu sanırım, değil mi?<br />

Kadınların ve erkeklerin kemik yapısı<br />

da yağları ve dokularıyla yüz yapısı da<br />

farklıdır. Bu nedenle jawline dolgusunu<br />

erkeklere uygularken, onların maskülen<br />

ifadelerini koruyarak işlem yapmaya<br />

“Bizim için kişiye özel yaklaşım esas”<br />

l “Almina Poliklinik olarak tüm uygulamalarda belirli standartlarımızın<br />

olduğunu özellikle söylemeliyim. Elbette belirli noktaları daha ön plana<br />

çıkarıyoruz ama kişiye özel yaklaşım bizim için esas. Kırışıklık ve sarkma<br />

dahil yüz tedavilerinde veya filtre görünümü elde etmede kombine<br />

tedaviden yanayız.<br />

l Bazen hastalarımız beğendikleri bir oyuncunun ya da sosyal medyadan<br />

takip ettikleri bir ünlünün fotoğrafıyla bize geliyor ve onun gibi olmak<br />

istediğini belirtiyor. Biz ise o kişiye benzetmeyi değil, hastaya en uygun<br />

olacak uygulamayı öneriyoruz. Böylesi durumlarda hastaları uzun süre<br />

ikna etmeye çalıştığım da oluyor. Jawline uygulamasının yanı sıra dudak<br />

ve yanak bölgesi uygulamalarında yaşadığımız zorluklardan biri bu.<br />

l Ben genellikle hastalarımdan sekiz on yıl önceki fotoğraflarını<br />

getirmelerini istiyorum. Kendisinin en iyisi olmasının daha iyi ve daha<br />

doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Üstelik bu yaklaşım<br />

doğallıktan da çıkarmıyor, zaten bizim önceliğimiz doğal bir sonuç elde<br />

etmek. Hastanın kendi hatlarını ön plana çıkartmaya ve sorunlarını küçük<br />

dokunuşlarla gidermeye çalışıyoruz. Talep çok olsa da tek tipe karşıyız.”<br />

özen gösteriyoruz, çene köşelerini<br />

belirginleştiriyor ve gerekiyorsa genişleterek<br />

çene hattını vurguluyoruz. Kadınlarda ise<br />

maskülen bir ifade olmaksızın çene hattını<br />

daha belirginleştirmeye ve çene ile gıdının<br />

birleşim noktasını netleştirmeye çalışıyoruz.<br />

Bu nedenle kadınlarda ve erkeklerde farklı<br />

noktalara uygulama yapıyoruz. Jawline<br />

dolgusu, erkek hastalarımızın yoğun ilgi<br />

gösterdiği bir uygulama. Hastalarımızın<br />

yüzde 60’ını kadınlar, yüzde 40’ını ise<br />

erkekler oluşturuyor.<br />

Sizce jawline dolgusunun bu kadar trend<br />

olmasının sebebi nedir?<br />

Öncelikle belirtmek isterim ki dolguları<br />

sadece yüze hacim vermek için değil, yüzün<br />

hatlarını tekrar ortaya çıkarmak ve belirli<br />

oranda lifting yapmak için kullanıyoruz.<br />

Bundan 10 yıl önce hastalarımız sadece<br />

nazolabial (burun kanatlarından ağız<br />

kenarlarına kadar uzanan oluk) dolgu<br />

veya dudak dolgusu isterdi. Günümüzde<br />

ise sosyal medyanın da etkisiyle beraber<br />

dolgu kullanımının detayları ve etkisi<br />

-dolgunun lifting yapması ve yüzü<br />

şekillendirmesi vs- daha çok kişi tarafından<br />

bilinmeye başladı. Dolayısıyla dolguyla<br />

ilgili talepler de çeşitlendi. Jawline dolgusu<br />

da son zamanlarda en çok tercih edilen<br />

uygulamalardan biri oldu. Biliyorsunuz,<br />

selfie çekmek ve bunu sosyal medya<br />

mecralarında yayınlamak artık pek çok kişi<br />

için çok önemli. İnsanlar filtrelerle çene<br />

hattını düzelterek çok güzel fotoğraflar elde<br />

edebiliyordu. Sonrasında bunun gerçek<br />

hayatta da yapılabildiğini gördüler ve talep<br />

etmeye başladılar. Bu nedenle jawline dolgu<br />

uygulaması önemli bir trend oldu.<br />

JAWLINE DOLGUSU ÖZGÜVENİ<br />

ARTIRIYOR<br />

Jawline dolgusunun avantajları nelerdir?<br />

Bu uygulamanın dezavantajı var mı?<br />

Bu uygulamayla çene hattı ve gıdı<br />

bölgesindeki sorunlar gideriliyor. Daha<br />

belirgin ve daha karakteristik bir çene<br />

hattına sahip olan hastalar çok daha<br />

özgüvenli oluyor. Örneğin, fotoğraf<br />

çekerken filtre kullanmayı bırakıyorlar!<br />

Gıdının varlığı, belirginleşmesi ve sarkması<br />

ise özellikle belirli bir yaşın üzerindeki<br />

kadınlarda ciddi bir sorun teşkil edebiliyor.<br />

Jawline bölgesine dolgu uyguladığımızda,<br />

direkt bir işlem yapmadığımız halde gıdı<br />

bölgesinde de düzelme sağlayabiliyoruz.<br />

Jawline uygulamasının herhangi dezavantajı<br />

yok diyebilirim. Çene hattında yanlış yere<br />

uygulama yapmak ve asimetriye sebebiyet<br />

vermek gibi sorunlar oluşabilir elbette,<br />

ancak hekimler bu uygulamayla ilgili ciddi<br />

eğitimler alıyor, dolayısıyla oluşabilecek<br />

32 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021<br />

33


V<br />

RÖPORTAJ<br />

dezavantajlar ortadan kalkıyor. Hastalar<br />

eğitimli, deneyimli hekimlere ve sorumlu<br />

yerlerde bu işlemleri yaptırdıkça, yani<br />

merdiven altı diye tabir ettiğimiz yerlere<br />

gitmedikçe jawline uygulamasının bir<br />

dezavantajı olmuyor.<br />

Herkese uygulanabiliyor mu, bir yaş sınırı<br />

var mı?<br />

Jawline dolgusu herkese<br />

uygulanabilecek bir işlemdir. Ancak<br />

çok ağır sorunları olan yüzlerde jawline<br />

dolgusunun yanı sıra başka tedavilerin de<br />

uygulamaya alınması gerekebiliyor. Bunun<br />

yanı sıra sadece jawline dolgusunda değil,<br />

tüm dolgu işlemlerinde 18 yaş sınırımız<br />

olduğunu belirtmeliyim. Şu da bir gerçek<br />

ki pek çok genç, dudak dolgusuyla<br />

birlikte jawline uygulamasını da talep<br />

etmeye başladı. Annesini ve babasını<br />

ikna ederek kliniğimize gelen 15-16<br />

yaşında hastalarımız var ama biz yaş sınırı<br />

kuralımızı uyguluyoruz.<br />

DOLGUNUN ETKİSİ 24 AYDAN<br />

FAZLA SÜRÜYOR<br />

Jawline dolgusunun etkisi ne kadar devam<br />

ediyor?<br />

Bu uygulamanın etki süresi dolgunun<br />

içeriğine göre değişiyor. Hyalüronik asit<br />

içerikli dolgular, 12-16 ay civarında etkisini<br />

sürdürüyor. Jawline hattında kullanmayı<br />

daha çok tercih ettiğim kalsiyum<br />

hidroksiapatit içerikli dolguların etkisi ise<br />

24 aydan fazla sürüyor. Tabii ki kalıcılık<br />

oranı artıkça hastalarımızın memnuniyeti<br />

de artıyor.<br />

Jawline bölgesine uygulama yapılırken<br />

daha yüksek oranda dolgu içeriği<br />

kullanıldığını söyleniyor, bu doğru mu<br />

acaba?<br />

Jawline dediğimiz bölge çene hattının<br />

tamamını kapsadığı için daha fazla ürün<br />

kullanımına ihtiyaç duyulabiliyor. Ama<br />

herkese aynı uygulamayı yapmıyoruz ve<br />

“standart jawline uygulamamız şudur”<br />

diye bir kuralımız da yok. Biz kişiye<br />

özel tedaviler uyguluyoruz. Bununla<br />

birlikte iyi ve arzu edilen bir jawline hattı<br />

için normalden biraz daha fazla ürün<br />

kullanılabildiğini de belirtmem gerek.<br />

Uygulama sırasında herhangi bir<br />

komplikasyon söz konusu mu?<br />

Uygulamalar sırasında kullandığımız<br />

hyalüronik asit ve kalsiyum hidroksiapatit<br />

içeren ürünler hem T.C. Sağlık<br />

Bakanlığı’ndan hem dünyaca kabul görmüş<br />

kurumlardan gerekli onaylara sahip.<br />

Dolayısıyla bir yan etkileri olmadığı gibi<br />

güvenlikle ilgili hiçbir sıkıntıları da yok.<br />

Ayrıca çene hattı belki de yüz bölgesinde en<br />

rahat uygulama yaptığımız alanlardan biri,<br />

çünkü damar ve sinir traseleri (çizgileri) çok<br />

net. İyi eğitim almış bir hekim, uygulama<br />

sırasında damar ve sinirlerle ilgili tehlikeli<br />

bölgelerden kaçınabiliyor, böylelikle<br />

hiçbir sıkıntı olmuyor. İşlem öncesinde<br />

hastaya bir miktar anestezi uyguluyoruz.<br />

Kullandığımız ürünlerin içerisinde bulunan<br />

lidokain (lokal anestezik) maddesi de ağrı<br />

etkisini azaltıyor. Çene hattında morluk<br />

ve şişlik oluşma riski de orta yüze göre<br />

çok daha az. İşlemden sonra hasta normal<br />

hayatına devam edebiliyor. İğneyle işlem<br />

yaptığımızdan herhangi bir enfeksiyon<br />

riskine karşı hastalarımıza bir gün<br />

süreyle duş almamasını öneriyoruz. İşlem<br />

sonrasında dikkat edilmesi gereken başka<br />

bir konu yok.<br />

Uygulamadan<br />

önce hastayı nasıl<br />

bir süreç bekliyor?<br />

“Biz öncelikle<br />

danışanlarımıza yüzlerindeki<br />

problemleri önyargısız bir<br />

şekilde göstermek istiyoruz.<br />

Hastamızla ilk görüşmemiz<br />

yaklaşık olarak 20-25 dakika<br />

sürüyor. Diyelim ki hasta<br />

jawline dolgusu için geliyor. İlk<br />

olarak yüzünün fotoğraflarını<br />

çekiyoruz, sonrasında da<br />

bunları bilgisayara aktarıp<br />

birlikte inceliyoruz.<br />

Ayrıca hastanın yüzünü<br />

ayna karşısında, yine hastayla<br />

beraber değerlendiriyoruz.<br />

Ardından var olan sorunların<br />

nasıl giderilebileceğini<br />

konuşuyor ve çözüm yollarını<br />

onlara gösteriyoruz. Hastanın<br />

yüzünde sarkma da yoğunsa<br />

jawline ile birlikte orta yüz<br />

uygulaması da yapmayı<br />

öneriyoruz.<br />

Çünkü orta yüzü biraz<br />

yukarıya almadan jawline<br />

uygulamasının yarattığı efekti<br />

çok iyi göremeyebiliyorsunuz.<br />

Bu şekilde toparlanma çok<br />

daha net oluyor.”<br />

34 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 35


V MAKALE<br />

Ozon terapisinin<br />

50 yıllık<br />

bir geçmişi var<br />

HANGİ DURUMLARDA<br />

KULLANILMALIDIR?<br />

l Arteriyal dolaşım problemleri, immün<br />

yetmezlik ve immün dengesizlikler<br />

n Karsinom hastalarında ek tedavi<br />

n Virüs kaynaklı hastalıklar (özellikle hepatit<br />

C), inflamatuar durumlar<br />

n Romatizmal hastalıklar, eksternal ülserler ve<br />

cilt lezyonları, diş hekimliği<br />

l Majör otohemoterapi arteryel dolaşım<br />

hastalıkları<br />

n İmmunomodülasyon romatid artrit ve ilişki<br />

problemler<br />

l Rektal insuflasyon, proktit kolit majör<br />

otohemoterapi için olan tüm endikasyonlar<br />

l Minör otohemoterapi alerjiler, akne, fronkül,<br />

kanser destek terapisi<br />

l Lokal ozon terapisi<br />

n Dekübit ülserler, kötü iyileşen yaralar,<br />

diabetik kangren, yanıklar<br />

l İntraartiküler enjeksiyon<br />

n Gonartroz, diğer eklemlerin artrozu<br />

n Romatoid artritde destek tedavisi<br />

l Subkutan, intrakutan ve intramusküler<br />

enjeksiyon<br />

n İntraartiküler enjeksiyon<br />

n Miyotravmatik sendromu<br />

n Miyojelozis<br />

Ozon terapisi veya daha spesifik<br />

olarak majör ozonlu otohemoterapi<br />

(O3-AHT), yaklaşık 50 yıldır<br />

kullanılıyor. Ozon terapisi, kandaki<br />

oksijen seviyesini uzun periyotlar<br />

boyunca yükseltiyor.<br />

Dr. Özgür Sabah<br />

Medikal Estetik Hekimi<br />

İki yüz yıl kadar önce keşfi yapılan,<br />

en fazla atmosferin stratosfer tabakasında<br />

olduğu ve zararlı ultraviyole ışınları önlediği<br />

anlaşılan ozon, tek doğal dezenfektan olarak<br />

tanımlanmıştır. Ozonun tedavide kullanımı<br />

uzun süre Almanya, İtalya, Rusya ve<br />

Küba’yla sınırlı kalmıştır. 2010’da İspanya’da<br />

yapılan uluslararası bir toplantı sonucunda<br />

“Ozon Tedavisinde Madrid Deklarasyonu”<br />

yayımlanmıştır. Bu deklarasyonda; ozon<br />

tedavisinde terapötik gerekçe, temel ilkeler,<br />

önerilen ve önerilmeyen uygulama yöntemleri,<br />

hayvan çalışmalarında uygulamalar,<br />

endikasyonlar ve tedavinin genel zemini<br />

konularında öneriler ortaya konmuştur.<br />

O yıldan beri yıllık toplantılar düzenleyen<br />

Uluslararası Ozon Birliği’nin iki ayda bir<br />

yayımlanan bir dergisi de (Ozone) bulunup,<br />

2012’de tedavi rehberleri ve stratejileri<br />

yayımlanmıştır. 2014’te Resmi Gazetede<br />

yayımlanarak yürürlüğe giren Sağlık Bakanlığı<br />

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları<br />

Yönetmeliği’yle ozon uygulamasının<br />

sertifikalı hekimlerce yapabilmesinin yolu<br />

açılmıştır. Bu yönetmeliğe göre, bir ozon<br />

jeneratörü ve sensörü aracılığıyla ozon-oksijen<br />

karışımının sistemik veya lokal uygulaması<br />

yapılabilmektedir.<br />

Oksijen kokusuz, renksiz ve tatsız bir<br />

gazdır. Yaşamı sağlar. Yanıcı değildir, fakat aktif<br />

olarak yanıcı materyallerin yanmasını sağlar.<br />

Havada yanmayan bazı materyaller oksijende<br />

yanar. Non-likit gaz olarak 2000 psig ve üzeri<br />

basınçlarda taşınmaktadır. Oksijen, kömürden<br />

sentez gazı üretiminde, resüsitasyon için ve<br />

inhalant olarak kullanılmaktadır.<br />

Ozon ise oksijenin triatomik (üç atomlu),<br />

kararsız bir formudur. Kimyasal ve endüstriyel<br />

kullanım için üretilen güçlü bir oksitleyicidir.<br />

Ozonun 2 ppm’den az konsantrasyonlarda<br />

karakteristik bir kokusu vardır. Ozon; hava<br />

ve suyun dezenfekte edilmesinde, soğuk hava<br />

depolarındaki küf ve bakterinin önlenmesinde,<br />

kimyasal reaksiyonların hızlandırılmasında,<br />

mumun, tekstilin ve yağların beyazlatılmasında,<br />

ansatüre yağlı asitlerin pelarjonik ve diğer<br />

asitlere ozonolizisinde, mürekkebin yapımında,<br />

suyun tat ve kokusunun düzeltilmesinde<br />

kullanılmıştır.<br />

OZON TERAPİSİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ<br />

Ozon terapisi veya daha spesifik olarak<br />

majör ozonlu otohemoterapi (O3-AHT),<br />

yaklaşık 50 yıldır kullanılmaktadır. Alman<br />

kimyager Christian Friedrich Schönbein, ozon<br />

terapisinin babası olarak kabul edilmektedir<br />

(1840). Elektrik akımını sudan geçirdiğinde<br />

değişik bir koku ortaya çıkmıştır ve eski Greek<br />

(Yunan) kelimesi ozein’den esinlenerek ozon<br />

adını vermiştir. Edward Fisch, 1950’de ozonu<br />

kullanan ilk diş hekimidir. Ozonu Avusturyalı<br />

cerrah Ernst Mayr tedavi amacıyla kullanmış ve<br />

sağlık hizmetlerinde kullanımı için araştırma<br />

yolunu açmıştır.<br />

Ozon resistant materyallerin 1950’de<br />

bulunmasına kadar geçen dönemde<br />

naylon, dacron ve teflon gibi ozon-resistant<br />

materyallerin olmaması nedeniyle ozon<br />

kullanımı sınırlı ve zordu. O dönemde Alman<br />

fizikçi ve hekim Joachim Hansler ve diğer bir<br />

Alman hekim Hans Wolff, ilk ozon jeneratörünü<br />

geliştirmiştir. Onların dizaynı modern cihazlara<br />

temel olmaya devam etmektedir. 1974’te ilk<br />

ozon terapisi Wolff tarafından yayımlanmıştır.<br />

Ozon terapisi, tüm dünyada şimdi kullanılıyor<br />

olsa da Ortodoks tıbbı olarak tüm ülkelerde<br />

kabul edilmemiştir.<br />

ETKİ MEKANİZMALARI<br />

Ozon terapi için önerilen temel etki<br />

mekanizmaları, Mandhare ve arkadaşları<br />

tarafından şu şekilde özetlenmiştir.<br />

l Ozon terapisi, beyaz kan hücrelerinin<br />

üretimini stimüle etmektedir. Bu hücreler<br />

vücudu virüslerden, bakterilerden,<br />

mantarlardan ve kanserden korumaktadır. Eğer<br />

bu hücreler oksijenden mahrum kalırsa işlev<br />

gösteremez. Etkenleri elimine etmede ve hatta<br />

normal, sağlıklı hücrelere saldırmada (alerjik<br />

reaksiyonlar) başarısız olurlar. Uygulama<br />

sonrasında ozon, anlamlı olarak kandaki<br />

oksijen seviyesini uzun periyotlar boyunca<br />

yükseltmektedir; sonuç olarak alerjilerin<br />

desensitize olma eğilimi vardır.<br />

l İnterferon seviyelerinin anlamı artmıştır.<br />

Viral replikasyonu azaltan interferonlar, globular<br />

proteinlerdir.<br />

l Ozon terapisi, Tümör Nekroze Edici (TNF)<br />

faktörün üretimini stimüle (teşvik) eder. TNF,<br />

bir tümör büyürken vücut tarafından üretilir.<br />

Ozon, immün sistemin köşe taşlarından biri<br />

olan İnterlökin-2 (İL2) sekresyonunu stimüle<br />

eder. T-helper’lar tarafından salgılanır. T-helper,<br />

daha fazla İL-2 üretimine sebep olur. Ozonun<br />

asıl görevi daha fazla T-helper, T-supressor,<br />

sitotoksik T, T-delayed ve T-bellek hücresi<br />

görülmesine neden olacak şekilde lenfositlerin<br />

farklılaşmasını ve çoğalmasını indüklemektir.<br />

l Ozon terapisi, düşük konstrasyonda çoğu<br />

bakteriyi öldürür.<br />

l Ozan; sistemik candida albicans, atlet ayağı,<br />

küfler, maya ve hatta mantarlar da dahil olmak<br />

üzere tüm mantar türlerine karşı etkilidir.<br />

l Virüslerle farklı yollarla savaşır. Ayrıca viral<br />

partiküllere direkt olarak gider.<br />

l Anti-neoplastiktir. Bu, ozonun yeni doku<br />

büyümesini inhibe ettiği anlamına gelir, çünkü<br />

hızla büyüyen hücreler önceliklerini kendilerini<br />

ozondan koruyan enzimlerin üretimi alanına<br />

değiştirir. Kanser hücreleri hızlı bölünen<br />

hücrelerdir ve ozon tarafından inhibe edilir.<br />

l Arteriyal plağı okside eder. Hem<br />

arteriosklerozisdeki hem de arthrosklerozisdeki<br />

plağı yıkar. Bu, ozonun geniş ve hatta küçük<br />

damarlardaki tıkanmaları temizleme eğilimde<br />

olduğu anlamına gelir. Bu yetmezlik olan<br />

organlarda daha iyi doku oksijenasyonuna izin<br />

verir.<br />

l Kırmızı kan hücrelerinin fleksibilitesini ve<br />

elastikiyetini artırır.<br />

l Sitrik asit siklusunu hızlandırır. Krebs siklusu<br />

ya da TCA siklusu olarak da bilinmektedir.<br />

Bu, karbonhidratların glikolizi için önemli bir<br />

adımdır.<br />

l Antioksidant enzim sistemini daha etkili<br />

yapar.<br />

HANGİ DURUMLARDA<br />

KULLANILMAMALIDIR?<br />

l Hamilelik<br />

l Glukoz-6-fosfat-dehidrogenaz eksikliği (favism)<br />

l Hipertriodizm<br />

l Ağır anemi<br />

l Ağır miyasteni<br />

l Akut alkol intoksikasyonu<br />

l Yakın miyokord iskemisi<br />

l Herhangi bir organda hemoraji<br />

l Ozon alerjisi<br />

NASIL UYGULANIR?<br />

l Direk IV infüzyonu-Ozon bir ana damara<br />

yavaşça uygulanır.<br />

l Majör otohemoterapi-Antikoagule, kan ozonla<br />

karıştırılmıştır ve bir damara infüze edilir.<br />

l Rektal/vajinal insuflasyon-Nemlendirilmiş<br />

ozon kateterle uygulanır.<br />

l Minör otohemoterapi-Kanla karıştırılmış ozon,<br />

intramusküler olarak injekte edilir.<br />

l Uzuv ya da vücut kaplama-Vücut ya da uzvun<br />

bir kısmı nemlendirilmiş ozonda banyo edilir.<br />

l Ozonlu su<br />

l Salinde ozon-Topikal ya da IV verilir.<br />

l İntraartiküler uygulama<br />

l Prolo/skleroterapi<br />

l Ozonlu zeytinyağı<br />

l İnhalasyon<br />

l Subkonjunktival enjeksiyon-Keratitis sicca ve<br />

ülserler için<br />

l Gingival ve diş apeks enjeksiyonu<br />

l Üriner mesane insuflasyon-Kronik<br />

inflamasyon için<br />

l Disk taşmaları-Proloterapi, interspinous<br />

boşluğa ve fasetlerin etrafına enjekte edilebilir,<br />

eklemleri stabilize edip ve iyileşmeyi hızlandırır.<br />

l Auricular<br />

36 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021<br />

37


V PSİKOLOJİ<br />

????????V<br />

Depresyonun tedavisi<br />

TMS ile mümkün<br />

Transkraniyal manyetik stimülasyon<br />

veya TMS, beyin stimülasyonunun<br />

invazif olmayan bir şeklidir. TMS<br />

cihazları, vücudun tamamen dışında<br />

çalışır ve beynin depresyonla ilgili<br />

olduğunu bildiğimiz belirli bölgelerine<br />

güçlü manyetik alanlar uygulayarak<br />

merkezi sinir sistemi aktivitesini<br />

etkiler.<br />

Uzm. Dr. Burak Toprak<br />

Psikiyatr<br />

Depresyon tedavi edilmesi gereken ciddi<br />

bir beyin hastalığıdır. Dünyada en fazla iş<br />

gücü kaybı ve yeti yitimi yapan hastalıklar<br />

arasında birinci sıradadır. Tedavi edilmezse<br />

kronikleşebilir, en önemli ve en kötü<br />

sonucu intihardır. Depresyon tedavisinde<br />

antidepresanlar ve psikoterapi gibi birinci<br />

basamak yaklaşımlar herkes için işe yaramaz.<br />

Depresyonu olan insanların yaklaşık<br />

yarısında denenen ilk antidepresandan sonra<br />

yeterli iyileşme görülmez. İki aylık tedaviden<br />

sonra bu kişiler için en azından bazı<br />

semptomlar kalacaktır ve denenen her ilacın<br />

aslında bir öncekine göre “daha az yardımcı<br />

olma” olasılığı vardır.<br />

Depresyonlu kişiler birinci basamak<br />

tedavilere yanıt vermedikleri zaman ne<br />

yapabilir? Son on yıla kadar elektro konvülsif<br />

terapi (EKT veya şok tedavisi), tedaviye<br />

dirençli depresyon için altın standarttı. Hâlâ<br />

en güçlü ve etkili tedavi olarak kabul edilip<br />

kullanılmaya devam edilse de depresyonu<br />

olan birçok kişi için hafıza ve biliş üzerindeki<br />

yan etkileri nedeniyle EKT’yi tolere etmek<br />

çok zor olabilir. Tek başına ilaçlara ve<br />

tedaviye yetersiz yanıt veren bu kişiler<br />

ve diğerleri için transkraniyal manyetik<br />

stimülasyon (TMS) adı verilen daha yeni bir<br />

tedavi seçeneği var.<br />

TRANSKRANIYAL MANYETİK<br />

UYARIM NEDIR?<br />

Transkraniyal manyetik stimülasyon<br />

(uyarım) veya TMS, beyin stimülasyonunun<br />

invazif (cerrahi işlem gerektirmeyen)<br />

olmayan bir şeklidir. TMS cihazları,<br />

vücudun tamamen dışında çalışır ve beynin<br />

depresyonla ilgili olduğunu bildiğimiz<br />

belirli bölgelerine güçlü manyetik alanlar<br />

uygulayarak merkezi sinir sistemi aktivitesini<br />

etkiler. Beyinde hedeflenen alanda “nöronal<br />

deporizasyon” denilen değişim oluşur, yani<br />

beyindeki hücrelerin elektriksel iletisine<br />

müdahale edilir. Beynin elektriksel ve<br />

kimyasal iletiyle çalıştığı düşünülürse beynin<br />

yeterli çalışmayan doğal süreçlerini harekete<br />

geçirici etkisi vardır. Dışarıdan elektrik akımı<br />

vermeden, güçlü ama kısa bir manyetik<br />

alan yaratarak tedavi etkisini oluşturur.<br />

Sistem temel olarak beyindeki doğal elektrik<br />

süreçlerini harekete geçirir.<br />

TMS anestezi gerektirmez, genellikle<br />

ilaçlar ve EKT ile görülen yan etkilere kıyasla<br />

son derece iyi tolere edilir. En yaygın yan<br />

etki, tedavi sırasında veya sonrasındaki baş<br />

ağrısıdır. Çok nadiren görülen bir diğer yan<br />

etkisiyse nöbetlerdir. TMS hemen herkese<br />

uygulanmakla birlikte kafa derisinde metal<br />

implant olan, kafa travmasına veya diğer<br />

ciddi nörolojik sorunlara sahip yüksek risk<br />

altındaki kişiler için uygun olmayabilir.<br />

DEPRESYONDA %60’A KADAR<br />

ETKİLİ<br />

İlaçlardan fayda sağlamayı deneyen ve<br />

alamayan depresyonlu kişilerin yaklaşık %50<br />

ila %60’ı TMS ile klinik olarak anlamlı bir<br />

iyileşme yaşar.<br />

TMS ile psikiyatriye ek olarak<br />

nörolojik bozukluklar, ağrı yönetimi ve<br />

fiziksel rehabilitasyon için yeni tedavilere<br />

dönüşeceği umuduyla kapsamlı bir<br />

şekilde çalışılmaktadır. TMS, 2008 yılında<br />

depresyon, 2019 yılında obsesif kompulsif<br />

bozukluk tedavisi için ABD Gıda ve İlaç<br />

Dairesi (FDA) tarafından ruhsat almıştır.<br />

Ayrıca klinik araştırmalarda etkili<br />

bulunduğu için ABD ve Avrupa’da anksiyete<br />

bozuklukları, panik bozukluk, travma<br />

sonrası stres bozukluğu, alkol ve kokain<br />

bağımlılığı, Parkinson, demans, epilepsi,<br />

kronik ağrı bozukluğu, fibromiyalji ve<br />

kulak çınlaması tedavisi gibi birçok alanda<br />

güvenle kullanılmaktadır. Klinik çalışmalar<br />

tekrarlayan manyetik uyarım tedavisinin<br />

güvenli ve etkili olduğunu göstermiştir.<br />

Doktorum neden TMS’nin benim için doğru<br />

olduğuna karar verdi?<br />

Bilimsel çalışmalarda ve dünyanın önde<br />

gelen birçok kliniğinde depresyon tedavisi<br />

için adım adım bir yaklaşım önerilmektedir.<br />

Antidepresan ilaçlar ve psikoterapi,<br />

majör depresyonda birinci basamak<br />

tedavilerdir. Ancak bu tedaviler tüm<br />

değerlendirilebilir:<br />

hastalar için işe yaramayabilir.<br />

Ayrıca depresyonu olanların %30-40 1 düzelme sağlamıyorsa,<br />

kadarı ilaçları iyi tolere edemeyebilir ya da İlaçları yan etkileri nedeniyle<br />

verilen ilaç tedavisi hastalığın tamamen 2<br />

iyileşmesine neden olacak kadar yeterli istemiyorsanız,<br />

etki gösteremeyebilir.<br />

Bu gibi durumlarda TMS, alternatif З<br />

tedavi olarak ya da antidepresan ilaç ve<br />

psikoterapiyi güçlendirilmesi amacıyla<br />

kullanılabilir. Antidepresanlar ve diğer<br />

nöropsikiyatrik ilaçlardan yeterli yanıt<br />

elde etmede başarısız olmuş, tekrar eden<br />

semptomları olan veya ilaçları tolere<br />

edemeyen hastalar için TMS uygun bir<br />

tedavi seçeneği olabilir.<br />

TMS, şu durumlarda bir seçenek olarak<br />

İlaç ve psikoterapi şikayetlerinizde yeterli<br />

kullanamıyorsanız ya da ilaç kullanmak<br />

Ayrıca ilaç kullanımının kısıtlandığı<br />

durumlarda, örneğin gebelikte, emziren<br />

annelerde, yaşlılarda ve kalp hastalarında<br />

rahatlıkla kullanılabilir. Bu yönüyle hasta ve<br />

hekime büyük kolaylık sağlar.<br />

TMS tedavisi<br />

nasıldır?<br />

l TMS, birkaç hafta boyunca<br />

haftada beş altı gün seans<br />

gerektiren yoğun bir tedavi<br />

seçeneğidir. Her seans, kullanılan<br />

cihaza ve klinik protokole bağlı<br />

olarak 15-30 dakika arasında<br />

sürebilir.<br />

l TMS nispeten kısa, invazif<br />

olmayan, ayakta tedavi yöntemidir.<br />

Bu, ameliyat içermediği, anestezi<br />

veya sedasyon gerektirmediği<br />

ve sonrasında dinlenmeye gerek<br />

olmadığı anlamına gelir. Tedavi<br />

boyunca uyanık ve tetikte kalırsınız.<br />

l TMS tedavisi sistemik değildir,<br />

yani antidepresanların yapabileceği<br />

gibi vücudunuzun diğer bölgeleri<br />

üzerinde hiçbir etkisi yoktur.<br />

l Hastalar geldiğinde kısa bir<br />

süre bir teknisyen veya doktora<br />

danışabilir ve ardından stimülasyon<br />

sürecine başlayabilir. Teknisyen,<br />

beyinde motor korteks adı verilen bir<br />

“dönüm noktası”ndan yararlanarak<br />

ideal stimülasyon yoğunluğunu ve<br />

anatomik hedefi belirleyecektir.<br />

l Ekip, öncelikle beynin bu<br />

bölümünü hedefleyerek,<br />

uyarma bobinini en iyi nerede<br />

konumlandıracağını ve yeterli<br />

uyarımı elde etmek için ne kadar<br />

yoğun bir şekilde “ateşlemesi”<br />

gerektiğini saptayabilir. Daha sonra<br />

bu verileri dorsolateral prefrontal<br />

korteksi bulmaya doğru çevirmek<br />

için hesaplamalar yapılır.<br />

l Beynin uyarılma düzeyini<br />

değiştirmek için bir seans yeterli<br />

olsa da genellikle tedavinin üçüncü,<br />

dördüncü, beşinci ve hatta altıncı<br />

haftasına kadar rahatlama fark<br />

edilmez.<br />

38 TEMMUZ 2021 TEMMUZ 2021 39


V<br />

DİYET<br />

Ödem ve<br />

şişkinlikten kurtulun!<br />

Vücudun aşırı su tutması sonucu<br />

şişkinlik ve buna bağlı ödem oluşur.<br />

Havaların ısınmasıyla birlikte<br />

vücuttaki ödem şikayetleri daha<br />

da artar. Çünkü sıcak havalarda<br />

damarlar genişler ve kan akışı<br />

yavaşlar. Yani, daha ince görünmek<br />

için ödemden kurtulmak gerekiyor.<br />

Ödemden kurtulmanın en kolay yolu<br />

ise ödem atıcı besinleri hayatınıza<br />

dahil etmek.<br />

Ezel Kavadar<br />

Uzman Diyetisyen<br />

ÖDEMİN SEBEPLERİ NELERDİR?<br />

Ödemin birçok sebebi olabilir. Ayrıca bu sebepler bir hastalık veya tedavi sonrasında<br />

da ortaya çıkabilir. İşte en çok bilinen ödem sebepleri:<br />

l Tuz tüketiminin normalden fazla olması l Ağır yanıklar<br />

l Karbonhidrat içeren besinlerin aşırı l Yaralanma<br />

tüketilmesi<br />

l Enfeksiyonlar<br />

l Yetersiz su içmek<br />

l Gıda alerjisi<br />

l Regl dönemleri<br />

l İlaç tedavisi<br />

l Hareketsizlik<br />

l Ameliyatlar<br />

l Değişen beslenme alışkanlıkları l Karaciğer hastalıkları<br />

l Kilo almak<br />

l Hamilelik<br />

ÖDEMİN BELİRTİLERİ NELERDİR?<br />

l Karın bölgesinde aşırı büyüme<br />

l Parlak ve gergin cilt<br />

l Şiş olan bölgeye baskı yapıldığında<br />

çukurlar oluşması<br />

Ödem, özellikle kol ve bacaklarda, el ve<br />

ayaklarda, göbek çevresinde gözle görülür<br />

şekilde kendini belli eder.<br />

ÖDEM ATMAYA YARDIMCI<br />

BESİNLER<br />

Hafif ödem sorunu yaşıyorsanız o<br />

zaman doğru besinler tüketerek şişkinlikten<br />

kurtulmanız mümkün. Hayatınızdan tuzlu<br />

ve yağlı besinleri çıkararak ilk adımı atabilir<br />

ve doğru besinlerle destekleyerek ödem<br />

sorunlarına elveda diyebilirsiniz.<br />

l MUZ: Yüksek potasyum kaynağı<br />

olmasının yanında ödem atmaya da<br />

yardımcı oluyor.<br />

l NAR: Hem güçlü bir antioksidan<br />

kaynağı hem de içeriğindeki enzimler<br />

sayesinde ödem atmak için iyi bir tercih.<br />

l ANANAS: Ananasın bu konuda ne<br />

kadar başarılı olduğunu sanırım hepimiz<br />

biliyoruz. İçerdiği yüksek lif sayesinde<br />

ödem atmak isteyenlerin ilk tercihi<br />

oluyor.<br />

l YEŞİL ÇAY: Şişkinlikten kurtulmanın<br />

etkili diğer seçeceği de yeşil çay<br />

içmek. Hem ödem söktürüyor hem<br />

de içeriğindeki kafein ve kateşin<br />

sayesinde yağ yakımını destekliyor. Yine<br />

de önerilen günlük miktarın üzerine<br />

çıkmamak gerekiyor.<br />

l MAYDANOZ: İster öğünlerinize<br />

ekleyerek isterseniz de yarım demet<br />

maydanoz ve limonu blenderdan geçirip<br />

kür haline getirerek şişkinlik hissini<br />

azaltmanız mümkün.<br />

l SALATALIK: Yüksek su oranı ve<br />

neredeyse yok sayılacak kalorisiyle<br />

salatalık tüketmek de ödem atmak<br />

isteyenlerin tercihleri arasındaki yerini<br />

alıyor. Mideyi rahatlatma özelliğinden<br />

dolayı gün içinde tüketeceğiniz suyun<br />

içine 1 küçük salatalık ile 2-3 adet nane<br />

ve 1 çubuk tarçını ilave ederek ödem<br />

atımını destekleyip su tüketiminizi<br />

artırabilirsiniz.<br />

l YOĞURT: İçeriğindeki probiyotik<br />

etki sayesinde ödemin en büyük<br />

savaşçısı diyebiliriz. Özellikle yağsız<br />

yoğurt şişkinlik sorununu çözerken<br />

kilo vermeniz için de harika bir seçim<br />

olabilir.<br />

ÖDEMDEN KURTULMANIN<br />

6 PRATİK YOLU<br />

Tuzlu, şekerli veya abur cubur gıdaları<br />

1 tüketmeyin: Pakete giren hazır gıdaların<br />

tamamını beslenmenizden çıkarmalısınız.<br />

Hazır ürünlerin içindeki koruyucu ve katkı<br />

maddeler, maalesef kan şekerini bozarak<br />

hızlı kilo alımına neden oluyor. Aldığınız<br />

paketli ürün tatlı bile olsa içinde koruyucu<br />

olarak bir miktar tuz bulunduruyor ve<br />

sizin fazladan tuz tüketmenizi sağlayarak<br />

şişkinlik yaratıyor. Dolayısıyla paketli<br />

ürünleri hayatınızdan çıkarmak tuz<br />

tüketimini de ciddi ölçüde azaltıyor.<br />

Salamura, konserve ve şarküteri<br />

ürünleri tüketmeyin: Marketlerden<br />

2<br />

aldığınız şarküteri ürünlerinin tamamı,<br />

salamuralar ve konserveler tüketildiğinde<br />

vücudunuz su tutmaya başlar. Böylece<br />

gün içinde şişkin hissedersiniz. Mümkün<br />

olduğunca uzak durmakta fayda var.<br />

Şalgam, soda, limonata ve turşu<br />

3 tüketimini azaltın: Bu besinleri<br />

tüketirken biraz daha dikkatli olmakta<br />

fayda var. Özellikle turşu gibi yüksek ödem<br />

yapıcı besinleri her gün tüketmek devamlı<br />

şişkinlik hali yaratacaktır. Kalorisi düşük<br />

ama ödem etkisi yüksek olan turşuya biraz<br />

temkinli yaklaşılabilir. İçeceklerden kalori<br />

almak istemeyenler ise tercihlerini sık sık<br />

sodadan yana kullanabiliyorlar. Durum<br />

böyle olunca da günlük soda tüketimi 3-4<br />

adedi bulabiliyor. Fakat sodanın içinde<br />

sodyum olduğu için vücutta su tutumu<br />

sağlayarak ödem hissi oluşturabiliyor.<br />

Glüten içeren besinleri azaltın: Aslında<br />

4 en çok dikkat edilmesi gereken besin<br />

grubu bu grup. Yani makarna, pilav, ekmek,<br />

hamur işi gibi glüten içeren bütün besinler.<br />

Çünkü glüten yapısı gereği bağırsaklara<br />

ulaştığında su çekiyor ve vücudumuz<br />

hemen su tutmaya başlıyor. Glüteni ne<br />

kadar artırırsanız şişliğiniz de bir o kadar<br />

artar. Özellikle karın bölgesinde normalin<br />

üzerinde şişlik meydana gelir. Benim<br />

tavsiyem glütenin minimum seviyelerde<br />

tutulması yönünde. Vücudunuza<br />

aldığınız glüteni azaltmanız halinde<br />

bağırsaklarınızda oluşan şişlik azalmaya<br />

başlayacaktır. Ödem yapan ve ödem atan<br />

besinleri konuştuk. Ödem yapan besinleri<br />

hayatımızda kısıtladık ve ödem atan<br />

besinlerin tüketimini artırdık. Şimdi sıra<br />

geldi ödem atarken bize en büyük desteği<br />

sağlayacak olan iki maddeye.<br />

Bol bol su için: Ödem oluşmasını<br />

5 sağlayan nedenlerden biri yetersiz su<br />

tüketimidir. Sistem aynen şu şekilde işliyor;<br />

vücutta yeterli sıvı alımı olmuyor ve beynimiz<br />

bunu yeterli sıvı yok diye algılayarak olan<br />

sıvıyı dokularda tutmaya çalışıyor ve<br />

savunma mekanizması geliştirerek kendini<br />

güvene alıyor. Fakat olması gereken yeterli<br />

sıvı alımı ve düzenli tuvalet ihtiyacının<br />

karşılanması, bu döngü içinde vücuttaki<br />

ödem ile toksinlerin atılması.<br />

Maydanoz sapı, kiraz sapı, mısır<br />

6 püskülü çayı tüketin: Ara ara<br />

vücudunuzdan ödemi uzaklaştıran<br />

çaylardan destek alın. Bu hem hafiflemenizi<br />

sağlayacak hem de motivasyonunuzu<br />

yükseltecek. 1 litre suya 2-3 yemek kaşığı<br />

mısır püskülü ve kiraz sapı ekleyerek 5-6<br />

dakika kadar kaynatın. İsterseniz içine<br />

limon dilimleri de ilave edebilirsiniz.<br />

Yaptığınız bu çayı gün içinde yavaş yavaş<br />

tüketin. Hem su alımınızı artıracak hem de<br />

ödem atımınızı hızlandıracaktır. Maydanoz<br />

sapını denemek isterseniz de 1 litre suyun<br />

içine 1 demet maydanoz ve bir limon<br />

atarak 10-12 dakika kadar kaynatıp gün<br />

içinde tüketebilirsiniz.<br />

40 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 41


V<br />

MAKALE<br />

Pandemide iyi gelecek<br />

cilt ve vücut<br />

önerileri<br />

Bir yılı aşkın süredir bildiğimiz<br />

ezberler bozuldu, doğru bildiklerimizi<br />

rafa kaldırdık ve hayatımızın<br />

önceliklerini değiştirdik. Daha<br />

önceleri filmlerde gördüğümüz<br />

Uzakdoğu’da takılan maskeler<br />

hayatımızın en önemli aktörü haline<br />

geldi ve büyük bir bölümümüz,<br />

özellikle kurumlarda çalışanlar<br />

işlerini de evlerine sığdırdı. Bu yeni<br />

dönemin aktörlerinin bir an önce<br />

hayatımızdan kalıcı olarak çıkması<br />

dileğiyle pandemide iyi gelecek cilt ve<br />

vücut önerilerimi sizlere aktarmak<br />

istiyorum.<br />

42 TEMMUZ 2021<br />

Dr. Pınar Yozgatlı Karagülle<br />

Medikal Estetik Hekimi<br />

Yaşlanmanın hafiften çok ciddi kusurlara kadar giden sürekli bir süreç<br />

olduğu gerçeğini hastalarıma anlatmaya çalışıyorum. Hızlanmış yaş<br />

alma dertleriyle başa çıkmak yerine medikal estetik alanında kullanılan<br />

lazer gibi cihazlar ile enjeksiyon uygulamaları, peeling ve cilt bakımlarını<br />

kombine uygulamak, şahane bir müzik eserini pek çok enstrümandan<br />

oluşmuş bir senfoni orkestrasından dinlemek gibi.<br />

Hepimizin hayatında artık bir<br />

gerçek var: “maske”. Eski normalde<br />

mimiklerimizle anlattıklarımızı ne<br />

yazık ki şimdi sadece gözlerimizle<br />

anlatabiliyor ve duygularımızı gözlerimizle<br />

aktarabiliyoruz. Uzun saatler çevrimiçi<br />

olarak gerçekleştirdiğimiz toplantılardan<br />

dolayı bilgisayar ekranları da ayna vazifesini<br />

üstlenerek yüzümüzü incelediğimiz,<br />

yüzümüzde belki daha önceleri fark<br />

etmediğimiz detayları görmemize sebep<br />

oluyor. Belki de hayatımız boyunca<br />

kendimize hiç bu kadar çok bakmamıştık<br />

ve kendimizi bu kadar yakından<br />

incelemeye vaktimiz olmamıştı.<br />

İşte bu yüzden bu pandemik yüzleşme<br />

kadınlarda ve hatta erkeklerde medikal<br />

estetiğe olan ilgiyi ve talebi artırdı.<br />

KOMBİNE TEDAVİLER TERCİH<br />

EDİLİYOR<br />

Dünya üzerinde yapılan araştırmalar<br />

gösteriyor ki öncelikli olarak göz çevresini<br />

iyileştiren uygulamalar ve yine kliniklerde<br />

çok vakit geçirmeden yaptırılabilecek,<br />

iyileşme süresi olmayan ameliyatsız yüz<br />

gençleştirme uygulamaları son bir yılda<br />

en çok tercih edilen uygulamalar oldu.<br />

Bununla birlikte hayatımızın bir gerçeği de<br />

pandemi kiloları oldu diyebiliriz.<br />

Yazımda hem cilt için bu dönemde sıkça<br />

uygulanan protokollerden söz etmek hem<br />

de eğer varsa pandemi kilolarına çözüm<br />

sağlayacak, Amerika’da son dönemde<br />

popüler olan cihazlı zayıflama ve sıkılaşma<br />

uygulamasına yer vermek istiyorum.<br />

Kombine tedavilerin daha da tercih edilir<br />

hale geldiğini belirtmek istiyorum.<br />

Hızlanmış yaşlanma meydana gelmeden<br />

önce konuyu yatırım diye düşünmek ve<br />

yapılabilecek uygulamaları buna göre<br />

planlamak gerekiyor. Hasta memnuniyeti<br />

yaratmak için bu yaklaşımı yıllardır çok<br />

önemsiyorum. Pandemide uzun süre<br />

gelememiş olan hastalarım bugüne kadar<br />

uyguladığımız bu yolun keyfini sürdüler,<br />

yaşlanma hızları artmadı. Bunun çok<br />

önemli bir kazanç olduğunu düşünüyorum.<br />

PANDEMİDE NELER TALEP EDİLİR<br />

HALE GELDİ?<br />

Maskeyle kamufle ettiğimiz yüzümüzün<br />

tek görünür organı gözler olunca göz<br />

çevresini aydınlatacak tazelenmiş uygulamalar<br />

PANDEMİDE<br />

ALDIĞINIZ KİLOLARLA<br />

VEDALAŞMAK<br />

İÇİN EVOLVE’Yİ<br />

DENEYEBİLİRSİNİZ<br />

Can sıkıntısından yemekler yapılması,<br />

spor salonlarının kapalı olması, sokağa<br />

çıkma kısıtlamaları ve dolayısıyla hareket<br />

alanımızın azalmasıyla birlikte büyük<br />

çoğunluğumuz pandemi dönemini<br />

artı yazılan kilolarla ve artan bölgesel<br />

fazlalıklarla tamamladı. Tabii ki bu<br />

kilolardan kurtulmak için ilk önerim<br />

her zaman beslenmenin düzenlenmesi.<br />

Beslenme programındaki değişikliklere<br />

sporun da eklenmesini istiyorum elbette.<br />

Ancak bu kilolar bölgesel alanlara<br />

yığılmışsa klinikte seansı sadece 30<br />

dakika süren ve 4-6 seans arası devam<br />

edildiğinde çok etkin sonuç aldığımız,<br />

bölgesel yağlardan kurtulup kas<br />

yapmayı sağladığımız bir cihaz önerim<br />

olacak. Pandemide aldığınız kilolarınızla<br />

vedalaşmak için Evolve’yi deneyebilirsiniz.<br />

l Evolve; cildin kaybettiği kolajen yapıyı<br />

onaran, fazla yağları yok eden, kas<br />

görünümünü ortaya çıkaran, cilt, kas ve<br />

yağ unsurlarını hedef alan ve bütünsel<br />

mantıkta çalışan tek vücut şekillendirme<br />

teknolojisi.<br />

l Cildin yeniden modellenmesini, yağ<br />

dokusunun tedavi edilmesini ve kasların<br />

şekillenmesini sağlayan bir teknolojiye<br />

sahip olan cihaz; fazla yağları yok ediyor,<br />

elastikiyetini kaybetmiş cilt tabakasını<br />

onarıyor ve kasların şekillenmesini<br />

sağlıyor.<br />

l Tüm dünyada ünlü simaların tercihi<br />

olan bu cihaz; karın, bel, basen, kol,<br />

sırt ve bacak bölgelerinde rahatça<br />

uygulanabiliyor. Kas yapmak için uygulama<br />

yapıldığında 30 dakikada 50.000 mekik<br />

çekilmiş gibi oluyor. Bunun yanı sıra<br />

-özellikle popoyu sıkılaştıran- squat<br />

yapmış gibi gösteren sonuçlar elde ediliyor.<br />

Kol ve iç bacakta da oldukça etkin sonuçlar<br />

alınıyor.<br />

l Evolve uygulaması başladığında hafif<br />

bir ısınmanın ardından kasılma hissediliyor.<br />

Yoğunluk yavaşça arttıkça ısı ve kas<br />

kasılması da artıyor ancak acı vermiyor,<br />

ağrı hissedilmiyor. Protokol, 4-6 seans<br />

olmak üzere kişinin ihtiyacına göre<br />

planlanıyor.<br />

l Tabii ki teknolojiye yine mezoterapi ve<br />

masajları ekliyoruz, çünkü amaç istenilen<br />

sonuca ulaşmak. Özel geliştirilmiş lipolitik<br />

özellikler içeren ürünleri kullanıyorum.<br />

Forma sokma etkisi oldukça başarılı<br />

Michelangelo ürünü bu konuda büyük<br />

destek sağlıyor. Genel lenfatik akışı<br />

hızlandırmak ve selülitli görüntüyü<br />

düzeltmek konusunda bize yine destek<br />

oluyor.<br />

l Medikal estetik alanında her yolu kombin<br />

hale getirmek bizi başarıya götürüyor.<br />

TEMMUZ 2021 43


V<br />

MAKALE<br />

ve kaz ayağı çizgilerinin iyileştirilmesi için<br />

botoksa olan talep arttı. Bununla birlikte<br />

maskenin altında kalan alt yüz için de maske<br />

takmanın uzun vadede oluşturacağı etkileri<br />

başta yakalayıp en aza indirmek amacıyla<br />

cilde nefes aldıracak medikal cilt bakımları da<br />

oldukça fazla uygulanır oldu.<br />

Maskeden sonra bir gerçeğimiz de<br />

çevrimiçi toplantılar. Uzun yıllardır<br />

tanıdığım, ancak son bir yılda işlerini<br />

eve sığdıran danışanlarımın dile getirdiği<br />

bazı memnuniyetsizleri ilk kez pandemi<br />

ile birlikte duymaya başladım. Çünkü<br />

hepsi artık ekranda kendilerini daha fazla<br />

görüyor ve inceliyor. Pandemi estetiği<br />

olarak nitelendirebileceğimiz uygulamalar<br />

önem kazanıyor.<br />

YAŞ GRUPLARI ÖNEMLİ<br />

Bu konuda yapılacak uygulamalara<br />

danışanın yaş grubuna göre karar<br />

veriyoruz. Eğer zaten düzenli gelen bir<br />

44 TEMMUZ 2021<br />

danışan ise sunulacak ve uygulanacak<br />

yöntem ve protokoller daha hızlı sonuç<br />

alacağımız uygulamaları içeriyor. Medikal<br />

estetikte yaş almanın etkilerini en çok<br />

hızlandıran durumlar ya vaktinden önce ya<br />

da vaktinden sonra yapılan müdahaleler.<br />

Burada da yine yaş grubuna göre ince<br />

çizgilerin iyileştirilmesi için botoksu<br />

tercih ediyor, danışan 30’lu yaşlarında ise<br />

radyofrekans-nem aşısı kombinasyonlarıyla<br />

cildi nemlendirirken yüz ovalini<br />

toparlıyoruz.<br />

Ancak bir kademe sonrasında, yani<br />

40’lı yaşlardan sonra artık botoks ve nem<br />

aşıları yeterli gelmeyebiliyor. Ameliyatsız<br />

yüz liftingi olarak nitelendirdiğimiz ve<br />

uygulama sonrasında hemen sonuçları<br />

görülen mikrofokuslu ultrason<br />

uygulamaları ile yer çekiminin etkisiyle<br />

ortaya çıkan sarkmaları toparlamak, yine<br />

derin doku kaybının önüne geçmek için<br />

kristal bazlı dolgu uygulamalarını da<br />

PANDEMİNİN SİZİ YÖNETMESİNE İZİN VERMEYİN!<br />

Pandeminin bir başka etkisi de bozulan uyku saatleri ve beslenme düzenleri. Sonuç<br />

ise pandemi kiloları. Cildin iyi halinin devam etmesi ve kendini koruması için bozulan uyku<br />

saatlerini ve beslenme düzenini eski rutinine döndürmek çok önemli bir konu. Yaş almanın<br />

etkilerini azaltmak için mümkün olduğu kadar düzenli bir hayat sürmeliyiz. Genetik<br />

faktörler kadar içsel ve dışsal sebeplerin yaş almanın etkilerini artırdığı aşikâr. Ciltte<br />

domino etkisi yaratacak alışkanlıklardan vazgeçmek ve düzensizlikleri yoluna koymak<br />

danışanlarıma verdiğim bir ev ödevi. Uygulanan protokolden azamide fayda sağlamak için<br />

pandemi düzeninin sizi yönetmesine izin vermeyin.<br />

danışanlarımın ihtiyaçlarına göre protokole<br />

dahil edebiliyorum. Bu yaş grubunda<br />

yine dudakta hacim kaybı da görülmeye<br />

başlandığı için dudak konturunu<br />

belirlemek ve hacim kazandırmak<br />

için hyalüronik asit bazlı dolguları da<br />

öneriyorum.<br />

Alt yüz bölgesinde yerçekimine bağlı<br />

sarkmalarda protokollerimize kristal<br />

içerikli dolgular eklendi. Kendimde ve<br />

hastalarımda kullanmayı çok sevdiğim bir<br />

ürün oldu. Yüze dolgu efekti verdiği gibi<br />

kolajen stimülasyonu da yapıyor.<br />

BOYUN VE DEKOLTE DE DANIŞAN<br />

PROTOKOLÜNE EKLENMELİ<br />

Burada değinmek istediğim bir başka<br />

konu da sadece yüz bölgesinin değil, boyun<br />

ve dekolte bölgelerinin de muhakkak<br />

danışan protokolüne eklenmesinin<br />

gerekliliği. Genelde sadece yüz bölgesine<br />

işlem yapılırken boyun ve dekolte ihmal<br />

ediliyor. Bu iki bölge de yaş almanın<br />

izlerinden daha az etkilenmesi için mutlaka<br />

rutin protokole eklenmelidir.<br />

Kristal içerikli dolgunun bir güzel<br />

tarafı, sulandırma sayesinde mezoterapi<br />

ürünü gibi davranması; bunu özellikle<br />

boyun ve dekoltede kullanıyorum. Boyun<br />

elastikiyetinde kayıplar olduğunda<br />

radyofrekans cihazıyla birlikte Tiziano<br />

ürünü elimi çok güçlendirdi. Böylece sıkı<br />

ve pürüzsüz bir boyun elde edebiliyoruz.<br />

Cildinizi<br />

nemlendirmek ve<br />

kırışıklıkları engellemek için<br />

doğal bir yol mu<br />

arıyorsunuz?<br />

Cilt için bir sıfırlama düğmesi olan<br />

Renaissance Yaşlılık Karşıtı Maske,<br />

çift moleküllü özel Hyaluronik Asit<br />

yapısı sayesinde nemi cildinize hapsederek<br />

dolgu etkisi yaratır. Böylece cildinizin<br />

daha canlı, sıkı ve parlak görünmesine<br />

yardımcı olur.


V<br />

ZOOM<br />

Rahat ve kaliteli uyku için<br />

20 önemli<br />

bilgi<br />

Sağlıklı, genç ve güzel kalmanın sırrı iyi bir uyku çekmek. Ancak<br />

pandemi günlerinde uyku saati bozuklukları, uykuya dalamama veya<br />

çok uzun saatler uyuma gibi vücudumuzun alışkın olmadığı durumlar<br />

bizi içten içe depresif hale getirmeye başladı. Eğer siz de bu tür sorunlar<br />

yaşıyorsanız Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa’nın önerilerine ve uykuya<br />

dair paylaştığı bilgilere kulak verebilirsiniz.<br />

1Uyku için sadece yatağınızı kullanın ve<br />

yatağınız dışında uyumayın.<br />

Her gün aynı saatte uyumaya ve<br />

2 uyanmaya çalışın. Düzenli bir uykuuyanıklık<br />

döngüsü oluşturun.<br />

Uykuya daha rahat dalmak, derin ve<br />

3 dinlendirici uyumak için gün içerisinde<br />

fiziksel olarak aktif olun.<br />

Yatmadan önce ağır fiziksel aktivite<br />

4 gerektiren işler ve spor yapmamaya<br />

özen gösterin.<br />

Yatağa ne kadar yorgun girerseniz<br />

5 uykuya dalmanızın o kadar zorlaştığını<br />

unutmayın.<br />

Uykudan en az 4 saat önce kafein,<br />

çikolata ve nikotin gibi uyarıcılar<br />

6<br />

tüketmeyi kesin.<br />

Alkol başlangıçta uykulu hissetmenize<br />

7 neden olabilir, ancak gecenin ilerleyen<br />

saatlerinde dinlenmenizi engeller.<br />

İnsanların uyku düzenini bozan en<br />

8 önemli faktörlerden biri 24 saat internet<br />

erişimi. Bu nedenle bilgisayar, tablet ve<br />

cep telefonu gibi cihazları yatak odanızdan<br />

uzak tutun.<br />

Mavi ışığın uyku üzerinde olumsuz<br />

9 etkisi olduğunu göz ardı etmeyin.<br />

Çevresel koşullar sizi rahatsız ediyor<br />

10 olabilir, bu durumlarda göz bandı ve<br />

kulak tıkacı kullanın.<br />

Vücut sıcaklığımız, uyku<br />

düzenimizle yakından ilişkilidir.<br />

11<br />

İdeal ortam sıcaklığının 18-20°C olmasına<br />

dikkat edin.<br />

Her 18 ayda bir yastık değiştirmeyi,<br />

12 her 6 ayda bir yastığınızı yıkamayı<br />

unutmayın.<br />

Yastık koruyucuları iyi bir bariyer<br />

13 olabilir, ancak yastıklarda hâlâ küf<br />

ve toz akarları gibi birçok alerji tetikleyici<br />

bulunur.<br />

Her 7 yılda bir yatağınızı<br />

14 değiştirin.<br />

Bel ağrısı olan insanların ortopedik<br />

15 yataklar kullanması gereklidir. Son<br />

zamanlardaki araştırmalar, sert şilteler<br />

kullananların en zayıf uykuya sahip<br />

olabileceğini göstermiştir.<br />

Yastığınız başınızı ve<br />

16 boynunuzu tutmalı<br />

ve omurganızın üst kısmını<br />

desteklemelidir. Ne yaparsanız<br />

yapın, yastığınızı omuzlarınızın<br />

altına koymayın.<br />

Omurganızın rahatlaması<br />

17 için germe hareketleri yapın.<br />

Yatak odanıza<br />

18 koyabileceğiniz paşa<br />

kılıcı bitkisi, tam bir oksijen<br />

makinesidir; gece boyunca<br />

karbondioksit depolayıp oksijen<br />

açığa çıkarır.<br />

Farklı akupunktur<br />

noktalarına uygulama<br />

19<br />

yapmanız da iyi bir çözümdür.<br />

Eller, yüz ve bütün vücutta<br />

bulunan bu noktalarda uykuya özel<br />

çalışmalar gerçekleştirebilirsiniz.<br />

Bu bölgelere günün belirli<br />

saatlerinde vereceğiniz 40 ila 60<br />

saniyelik uyarılar bir müddet sonra<br />

hormonun düzenlenmesinde etkili<br />

olacaktır.<br />

Okul çağındaki çocuklar<br />

20 (6-13 yaş) 9-11 saat,<br />

gençler (14-17 yaş) 8-10 saat,<br />

genç yetişkinler (18-25 yaş) ve<br />

yetişkinler (26-64 yaş) 7-9 saat,<br />

yaşlı yetişkinler (65+ yaş) 7-8 saat<br />

uyumalıdır.<br />

Koronasomnia’ya dikkat!<br />

Depresyondan kaygı bozukluğuna,<br />

obeziteden kalp ve dolaşım sistemi<br />

rahatsızlıklarına kadar birçok sağlık sorununa<br />

sebep olan uykusuzluk, pandemi döneminde<br />

tüm dünyada önemli ölçüde arttı. Southampton<br />

Üniversitesi’nde (Birleşik Krallık) yapılan bir<br />

araştırmaya göre uyku sorunu yaşayanların<br />

sayısı altıda birden dörtte bire çıktı. Bu duruma<br />

uykusuzluk anlamına gelen insomnia ile<br />

koronavirüs kelimelerinin birleştirilmesiyle bir<br />

isim de konuldu: koronasomnia.<br />

Günlük rutinlerin değişmesi, çalışma<br />

ortamlarının iş yerlerinden evlere taşınması,<br />

hareketsizliğin çoğalması, gün ışığından daha<br />

az yararlanılması, bilgisayar ve televizyonun<br />

kullanım sürelerinin artması, sosyal ortamdan<br />

uzak kalmanın ve belirsizliğin yarattığı stres<br />

koronasommina’nın nedenleri arasında yer<br />

alıyor.<br />

46 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 47


V<br />

SEYAHAT<br />

48 TEMMUZ 2021<br />

BU ADALARI<br />

KEŞFETMEK<br />

LAZIM!<br />

“Gidelim buralardan” dediğiniz noktada belki de<br />

hedefinize bu ilginç adalar girebilir. Gerek doğal yaşamın<br />

hükmünde ilerlemeleri gerekse ilginçlikleriyle dikkat çeken<br />

bu adalar, kaçıp gitme veya deneyimleme ihtiyaçlarınıza<br />

karşılık verecek özelliklere sahip.<br />

İpek Itır Can<br />

PRENS PHILIP’IN TANRI<br />

OLDUĞU SANILAN ADA<br />

Tanna<br />

Vanuatu Cumhuriyeti, Büyük<br />

Okyanus’ta, Avustralya’nın 1.750 kilometre<br />

doğusunda yer alan bir ülke. İrili ufaklı<br />

83 adadan oluşuyor, nüfusu ise 250.000<br />

civarında. Vanuatu Cumhuriyeti, sık sık<br />

deprem ve tsunami etkisinde kalsa da<br />

dünyanın en yoksul ülkelerinden biri<br />

olsa da “mutlu insanların ülkesi” diye<br />

tanımlanıyor. Gelişigüzel ortaya atılmış<br />

bir tanımlama değil bu; insanların ömür<br />

beklentisine, hayat memnuniyetine ve<br />

ekolojik ayak izine bakılarak, yani verilere<br />

dayanılarak yapılmış.<br />

İşte bu fakir ama mutlu ülkenin 83<br />

adasından biri de Tanna Adası. Halen aktif<br />

olan ve yerli halkın “ruh anası” dediği Yasur<br />

Yanardağı ise Tanna’nın en çok ilgi gören<br />

yeri. Yanardağdaki küçük patlamalar havai<br />

fişek gösterisine benziyor, turistler de bu<br />

gösteriyi büyük bir keyifle izliyor. Yerli halk<br />

adalarına gelenleri tava, tencere ve baltalar<br />

eşliğinde yaptıkları geleneksel danslarıyla<br />

karşılıyor. Toplamda 550 kilometrekarelik<br />

bu adanın diğer artıları ise yaban hayatı,<br />

yemyeşil doğası, bol balığı ve Tanna<br />

kahvesi.<br />

Tanna’yı dünyanın en ilginç adalarından<br />

biri yapan unsura gelince… Adada yaşayan<br />

Yaohnanen kabilesi, İngiltere Kraliçesi II.<br />

Elizabeth’in eşi, kısa bir süre önce vefat<br />

eden Edinburg Dükü Prens Philip’in<br />

tanrıları olduğuna inanıyor. Kraliçe ve<br />

Prens, 1974 yılında adayı ziyaret etmiş;<br />

Yaohnanen kabilesi de “güçlü bir kadınla<br />

evlenen soluk tenli adamın adaya geleceği”<br />

şeklindeki inanışlarının gerçek olduğuna<br />

ikna olmuş ve Prens Philip’e tapmaya<br />

başlamış. Açıkçası Prens Philip de bu<br />

duruma hiç itiraz etmemiş. Adanın her<br />

yerinde Prens Philip’in fotoğrafları var,<br />

hatta bunların bir kısmı kendisi tarafından<br />

yollanmış.<br />

Vanuatu Cumhuriyeti’nin İstanbul’da<br />

bir fahri konsolosu olduğunu ve Türklerin<br />

ülkeye vizesiz girebildiklerini de belirtelim.<br />

TEMMUZ 2021 49


V<br />

SEYAHAT<br />

GIZEMLI VE LANETLI ADA<br />

Gaiola<br />

Gaiola Adası, İtalya’nın Napoli şehrinin<br />

yakınlarında yer alıyor. Kıyıya sadece 30 metre<br />

uzaklıkta olan Gaiola, bir köprüyle birbirine<br />

bağlanan iki adacıktan oluşuyor. Roma<br />

döneminden bazı kalıntıların yer aldığı adada<br />

19. yüzyılın başlarında “büyücü” lakaplı bir<br />

keşiş yaşıyormuş, yüzyılın sonlarına doğruysa<br />

Sherlock Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur<br />

Conan Doyle’un kayınbiraderi Nelson Foley,<br />

burada bir villa yaptırmış.<br />

İşin gizem ve lanet kısmıysa 1920’lerden<br />

itibaren ortaya çıkmış, çünkü adada ikamet<br />

eden herkesin başına kötü olaylar gelmiş.<br />

Adanın ilk sakini olan İsviçreli Hans Braun’un<br />

cesedi bir halıya sarılı bulunmuş, birkaç ay<br />

sonra da eşi boğulmuş. Adayı sonraki yıllarda<br />

değişik milliyetlerden soylu ve başarılı insanlar<br />

satın almış; kimi kalp krizi geçirmiş kimi tüm<br />

ailesini kaybetmiş kimi iflas etmiş, torunu<br />

kaçırılan ve cinayetle suçlanan bile olmuş.<br />

Sonunda da adanın lanetli olduğuna kanaat<br />

getirilmiş.<br />

Bu küçük ada, günümüzde “lanet”in<br />

cazibesine kapılan pek çok turist tarafından<br />

ziyaret ediliyor.<br />

YALNIZLIĞIN<br />

CISIMLEŞTIĞI ADA<br />

Jura<br />

Jura Adası, İskoçya’nın güneybatı kıyısında<br />

yer alıyor ve halen vahşi yaşamın sürdüğü bir<br />

yer olmasıyla dikkat çekiyor. Bu adayı stressiz bir<br />

yaşamın can bulduğu yer olarak tanımlamak hiç<br />

de yanlış olmaz. Jura Adası’nda sadece 200 kişi<br />

yaşıyor. Geyik nüfusu ise oldukça fazla; 5.000<br />

kadar. Foklar ve su samurları da adanın olmazsa<br />

olmazlarından.<br />

Yaban hayatı, yalnız olma hissi, çarpıcı<br />

manzaralar, dağlar ve tepeler, yeşilin her tonu<br />

bu adayı ziyaret edecekleri bekleyenlerden<br />

birkaçı, Viking ruhu da öyle. Feribot ve özel<br />

su taksileriyle ulaşılan adada bir viski damıtma<br />

tesisi de bulunuyor; viskisi oldukça ünlü. Nüfusu<br />

az ama her yılın eylül ayında Jura Adası’nda<br />

mini bir müzik festivali bile düzenleniyor. MÖ<br />

8000’lerden bu yana yerleşimin olduğu Hebridler<br />

Adaları’nın bir parçası olan Jura’daki bazı yapılar,<br />

MÖ 3000’lere kadar tarihlenebiliyor.<br />

Ada, “1984” romanının yazıldığı yer olmasıyla<br />

da ünlü. İngiliz yazar Geogre Orwell, 1946’dan<br />

ölüm yılı olan 1950’ye kadar aralıklarla adada<br />

yaşamış, kendisinden bile ünlü romanını etrafı<br />

çalılıklarla kaplı bir çiftlik evinde yazmış.<br />

ÜZERINDE DAIMA<br />

BULUT OLAN ADA<br />

Litla Dimun<br />

Litla Dimun Adası’nın görüntüsü<br />

öyle büyüleyici ve şiirsel ki! Denizin<br />

ortasında bir ada ve adanın üzerinden<br />

hiç ayrılmayan pamuk gibi bir bulut.<br />

Gerçekten de Litla Dimun Adası’nın<br />

üzerinde mevsim ne olursa olsun mutlaka<br />

bulutlar var. Bulutlar bazen adayı<br />

tamamen sararak görünmez kılıyor ama<br />

genelde bembeyaz bir şapka gibi adanın<br />

üzerinde duruyor. Bu ilginç doğa olayına<br />

hava akımının neden olduğu sanılıyor.<br />

Özel mi özel Litla Dimun,<br />

Danimarka’daki 18 adadan oluşan Faroe<br />

Adaları’nın en küçüğü ve en ıssız olanı.<br />

Burada yerleşim yok; sadece Faroe<br />

koyunları, bir de deniz kuşları yaşıyor.<br />

Faroe koyunlarının yüzlerce yıldır adada<br />

varlıklarını sürdürdüğü biliniyor, hatta<br />

bu koyunlardan bazı destanlarda da söz<br />

ediliyor. Ada, deniz kuşları için önemli bir<br />

üreme alanı aynı zamanda.<br />

Keskin kayalıklarla çevrili 250<br />

dönümlük adayı ziyaret edenler,<br />

uçurumlara yerleştirilen halatlara<br />

tutunarak tırmanış yapabiliyor.<br />

50 TEMMUZ 2021<br />

BIYOÇEŞITLILIĞIN<br />

CENNETI OLAN ADA<br />

Palawan<br />

Beyaz kumsallar, inanılmaz mavilikteki<br />

deniz, saklı koylar ve mağaralar, milli parklar,<br />

çarpıcı lagünler ve tüm bunlarla birlikte son<br />

derece lüks resortlar, Filipinler’in en gözde<br />

turizm destinasyonlarından biri olan Palawan<br />

Adası’nı tanımlamaya yardımcı ama kesinlikle<br />

yeterli değil. Burada doğa ve vahşi yaşam<br />

öylesine ön planda ki yıllar önce Palawan<br />

Adası’nın National Geographic Traveler<br />

dergisince Doğu ve Güneydoğu Asya’nın<br />

en çekici ve dünyanın en güzel 13. adası<br />

seçilmesi hiç de şaşırtıcı gelmiyor kulağa.<br />

Palawan, 14.650 kilometrekarelik<br />

yüzölçümüyle Filipinler’in en büyük<br />

adası, nüfusu ise 430.000 civarında. Ada,<br />

biyoçeşitlilik açısından bir cennet olarak<br />

tanımlanıyor. Burada adanın adıyla anılan<br />

memeli, kuş, sürüngen, tatlı su balığı gibi<br />

pek çok endemik tür mevcut. Örneğin,<br />

adadaki 25 memeli türünün 11’i endemik.<br />

Palawan Adası, sualtı turizmi konusunda da<br />

kesinlikle ilginç seçeneklere sahip. Ancak<br />

doğayı korumak adına Palawan’a sadece<br />

belirli dönemlerde turistlerin gelmesine izin<br />

veriliyor.<br />

TEMMUZ 2021 51


V<br />

KÜLTÜR SANAT<br />

DERİN<br />

ANLAMLAR<br />

TAŞIYAN<br />

ZAMANE<br />

HEYKELLERİ<br />

“Gezginler” içimizdeki eksikliklere dikkat çekiyor<br />

Hepimiz hayat yolunda birer yolcuyuz<br />

ve bu yolda umutlarımızı, heyecanlarımızı,<br />

sevinçlerimizi, aşklarımızı, sevgilerimizi<br />

ve tabii ki acılarımızı bırakarak, bırakmak<br />

zorunda kalarak ilerliyoruz; eksiliyoruz! İşte<br />

Fransız heykeltıraş Bruno Catalano’nun<br />

“Gezginler-Les Voyageurs” isimli heykel<br />

serisi, hayatın bu kaçınılmaz gerçeğine vurgu<br />

yapıyor. Sanatçının Fransa’nın Marsilya<br />

şehrindeki çeşitli bölgelere yerleştirilmiş olan<br />

heykelleri, özellikle “eksik” oluşlarıyla dikkat<br />

çekiyor.<br />

Eksik olma hali, Bruno Catalano’nun hayat<br />

hikâyesine kısaca bakıldığında anlamını<br />

buluyor. Aslen Sicilyalı olan ama Fas’ta doğan<br />

ve sonrasında ailesiyle birlikte Marsilya’ya<br />

yerleşen Bruno Catalano için tüm bu süreç<br />

biraz parçalı bulutlu, galiba da hep biraz<br />

eksik olmuş. Onu eksik heykeller yapmaya<br />

yöneltenin bu olduğunu söylemek mümkün.<br />

Sanatçı, sürrealist heykelleriyle insanda<br />

var olan eksikliklere dikkat çekmeye çalışıyor.<br />

Bazılarının iş ve eğlence bazılarınınsa kendisini<br />

aramak üzere yola koyulduğuna dikkat<br />

çekerek, heykellerinin kaçınılmaz yolculuklara<br />

çıkmış insanları anlattığını belirtiyor. Bu<br />

yolcuları, evleri valizleri olan özgür ve gururlu<br />

ruhlar olarak tanımlıyor. Ona göre her biri<br />

kendisini gerçekleştirmeye ve tamamlamaya<br />

çalışan “eksik” insanlar. Sonuç olarak Bruno<br />

Catalano’nun heykellerinin içindeki boşluklar,<br />

gezginlerin her yerde bir parça bırakmalarını<br />

ve eksik kalışlarını ifade ediyor.<br />

Tabii ki bu derin anlamların bir de<br />

fiziksel ortama dönüştürülmesi sorunu<br />

var. Sanatçı bunu da gezginlerinin eline bir<br />

bavul tutuşturarak çözmüş ve heykellerinin<br />

dengede kalabilmesini sağlamış.<br />

Teknolojiyle ve yenilikçi bakış açılarıyla vücut bulan<br />

modern zaman heykellerinden küçük bir seçkiyi<br />

<strong>Voyant</strong> sayfalarında konuk ediyoruz. Hepsinin çok anlamlı<br />

bir hikâyesi olduğunu da belirtmek istiyoruz.<br />

İpek Itır Can<br />

52 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 53


V<br />

KÜLTÜR SANAT<br />

“Kurtuluş Yolu Anıtı”<br />

yılda bir gün<br />

Atatürk silueti oluşturuyor<br />

Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un iki yıl gözlem<br />

yaparak tasarladığı Kurtuluş Yolu Anıtı, İzmir’in<br />

Selçuk ilçesinde yer alıyor. Bu eserin en önemli<br />

özelliği yılda bir gün gölgesinde Atatürk silueti<br />

oluşturması: 26 Ağustos’ta, saat 12.30’da. 26<br />

Ağustos 1922, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli safhası<br />

olan Büyük Taarruz’un başladığı tarih, 12.30 ise<br />

taarruzun başladığı saat.<br />

Tahmin edilebileceği gibi Mehmet Aksoy,<br />

Kurtuluş Yolu Anıtı’nı Kurtuluş Savaşı günlerinin<br />

acısını, cesaretini, kararlılığını, fedakârlığını ve<br />

tabii ki önderini anlatmak amacıyla hayata geçirdi.<br />

Önce 2 buçuk metre eninde ve 8 metre boyunda<br />

bir platform oluşturdu. Ardından iki yıl boyunca<br />

mayıstan ekime kadar güneş ışığının açılarını izledi,<br />

gerekli düzeltmeleri yaptı, platforma düşen gölgenin<br />

Atatürk’e benzemesi için çalıştı. Böylelikle ortaya<br />

dünya üzerinde eşine az rastlanır bir sanat eseri<br />

yaratmayı başardı.<br />

Bir yüzünde Nazım Hikmet’in “Kuvayi Milliye<br />

Destanı”nın yer aldığı anıtla ilgili olarak Mehmet<br />

Aksoy, “Dünya yerinde durduğu sürece bu gölge<br />

buraya düşecektir ve Atatürk’ün Cumhuriyeti<br />

böylece yaşayacaktır” diyor.<br />

“Nello ve<br />

Patrasche”<br />

heykeli izleyenleri<br />

hüzne boğuyor<br />

Belçika’nın Antwerp şehrinde yer alan<br />

görkemli Lady Antwerp Katedrali’nin önündeki<br />

“Nello ve Patrasche” heykeli, görenleri hüzne<br />

boğuyor. Bu çok normal, çünkü heykele konu<br />

olan hikâye gerçekten hüzünlü. Kaldırım<br />

taşlarının bir battaniye gibi yumuşakça<br />

sarmaladığı çocuk ve köpek figürü, İngiliz yazar<br />

Ouida’nın 1872’de yayınlanan “A Dog of Flanders-<br />

Bir Flaman Köpeği” romanının ana karakterleri<br />

küçük Nello ve köpeği Patrasche’yi temsil ediyor.<br />

Birçok çizgi filme de konu olan romanda,<br />

son derece fakir olan yetim Nello ve terk edilmiş<br />

köpek Patrasche, birbirlerine sığınıp koşulsuz bir<br />

dostluk kuruyor. Her gün şehri geziyor, bu arada<br />

Rubens’in eserleriyle ayrı bir değer taşıyan Lady<br />

Antwerp Katedrali’nde de sıklıkla vakit geçiriyor.<br />

Hayatın hiçbir şans tanımadığı bu ikili, soğuk bir<br />

gecede birbirlerine sarılarak donuyor ve böylelikle<br />

ölüme de yine birlikte yürüyor.<br />

Heykeltıraş Batist Vermeulen ise tam da<br />

katedralin önüne konumlandırdığı heykeliyle<br />

onları bir kez daha ölümsüzleştiriyor.<br />

“Erkek ve Kadın”<br />

her gün aynı saatte<br />

birbirine kavuşuyor<br />

Gürcistan’ın Batum şehrindeki “Erkek<br />

ve Kadın” heykeli, hüzünlü bir hikâyenin<br />

teknoloji ve sanatla birleştirilmesiyle ortaya<br />

çıktı. Seyrine doyum olmayan 8 metre<br />

yüksekliğindeki heykelin iki figürü, her gün<br />

saat 19.00’da hareket etmeye başlıyor, yavaş<br />

yavaş ilerleyip birbirini kucaklıyor. Bu hareket<br />

10 dakikada tamamlanıyor, ardından figürler<br />

birbirinden ayrılıyor.<br />

Tiflisli heykeltıraş Tamara Kvesitadze,<br />

modern teknolojiden yararlanarak<br />

oluşturduğu ve çelikten yaptığı heykelini<br />

Kurban Said’in (Levi Nissenbaum) 1937’de<br />

yazdığı “Ali ve Nino” isimli romanındaki trajik<br />

aşk hikâyesinden ilham alarak hayata geçirdi.<br />

Bugüne kadar 30’dan fazla dile çevrilen<br />

roman, Azeri ve Müslüman Ali ile Gürcü<br />

ve Ortodoks Nino’nun imkânsız sevdasını,<br />

tüm zorluklara rağmen evlenip çocuk sahibi<br />

olmalarını, Sovyet istilası nedeniyle başka<br />

coğrafyalara sürüklenmelerini ve Ali’nin<br />

savaşta ölümüyle sonsuza kadar ayrılmalarını<br />

anlatıyor. Motorlu bir mekanizmayla çalışan<br />

heykel, Ali ve Nino’nun aşkını her gün bir kez<br />

daha ölümsüzleştiriyor.<br />

54 TEMMUZ 2021<br />

“Maman”<br />

annelerin koruyucu<br />

gücüne atıfta bulunuyor<br />

Fransız heykeltıraş Louise Bourgeois, son<br />

derece ilginç bir sanatçıydı. Soyut, gerçeküstü<br />

ve feminizm odaklı eserler vermesinin yanı<br />

sıra bilinçaltını yansıtmaya çalışmayı severdi.<br />

Örümcekler ise ilgi alanıydı, hatta bu nedenle<br />

“Spiderwomen” (örümcek kadın) olarak<br />

tanımlanırdı. Zaten esas olarak ününü de<br />

Londra’daki Tate Modern’in bahçesinde<br />

sergilenen “Maman” (anne) isimli devasa<br />

örümcek heykeliyle kazandı.<br />

Örümceklerin ağ örmesi ile aile olgusu<br />

arasında bağ kuran ve eserlerinde metaforları<br />

sıklıkla kullanan sanatçı, “Maman” heykelinde<br />

hayranlık duyduğu annesine, onun koruyucu<br />

gücüne, yaratıcılığına ve yardımseverliğine<br />

atıfta bulundu. 9 metre 27 santimetre<br />

yüksekliğindeki “Maman”, dünyanın en büyük<br />

heykellerinden biri olarak tanınıyor. Paslanmaz<br />

çelik ve mermerden yapılan örümceğin başı<br />

ile vücudu, keskin uçları olan 8 adet bacak<br />

üzerinde duruyor; kesesinde ise 26 adet<br />

mermer yumurta yer alıyor. Heykelin Tate<br />

Modern’deki orijinalinin yanı sıra altı adet<br />

kopyası bulunuyor ve bunlar farklı müzelerde<br />

kalıcı veya geçici olarak sergileniyor.<br />

TEMMUZ 2021 55


V<br />

MEDİKAL TEKNOLOJİ<br />

Giyilebilir<br />

teknolojilerle<br />

DAHA<br />

SAĞLIKLI<br />

bir hayat<br />

Honor’un giyilebilir ürünleri<br />

hayatı kolaylaştırıyor<br />

Honor; aralarında Honor Watch GS Pro, Honor Magic<br />

Watch 2 ve Honor Band 5’in de yer aldığı akıllı giyilebilir<br />

ürünleriyle günün yoğun temposuna ayak uydurmak<br />

isteyenlerin en büyük yardımcısı olmaya devam ediyor.<br />

Honor Watch GS Pro, ayda bir şarj edilen, 14 farklı askeri<br />

testten geçerek dayanıklılığı onaylanan ve birbirinden farklı<br />

özelliklere sahip olan bir akıllı saat. 100’den fazla farklı spor<br />

takibi, kalp ritmi takibi, SpO2 takibi, uyku ve stres takibi<br />

gibi sağlık konusunda kapsamlı yetenekleri bulunuyor.<br />

Honor Magic Watch 2, kapsamlı sağlık ve spor takibi<br />

yapıyor. İki akıllı saat, 100’den fazla egzersiz modu, kalp<br />

ritim takibi, SpO2 takibi, uyku ve stres takibi özelliklerini<br />

bir arada sunuyor. Ayrıca gelen aramaları cevaplama,<br />

bildirimleri görüntüleme, telefonu bulma ve uzaktan<br />

deklanşör gibi farklı yetenekleriyle de günlük hayatı<br />

kolaylaştırıyor.<br />

Honor Band 5 ise 7/24 kalp ritim takibi, SpO2 kandaki<br />

oksijen takibi, uyku takibi gibi sağlık özelliklerinin yanında<br />

10’a yakın egzersiz takibi de sağlıyor. 50 metreye kadar suya<br />

dayanıklı olan ürün, dört farklı yüzme stilini algılayarak<br />

yüzme hızınızı, mesafenizi, kalorinizi ve swolf skorunuzu<br />

kaydediyor.<br />

Yapay zekâyla desteklenen ve<br />

gelişmiş sensörlerle donatılan<br />

giyilebilir teknoloji ürünleri,<br />

hayatımızın tam da içinde. Bu<br />

ürünler, sağlığımızla ilgili pek<br />

çok veri sunuyor ve gerekli<br />

durumlarda bildirimlerde<br />

bulunuyor.<br />

Elif G. Bayramçavuş<br />

Apple Watch 6,<br />

sağlık durumuyla<br />

ilgili takip yapıyor<br />

Apple Watch 6, bir saatten çok<br />

daha fazlası. Kandaki oksijen değerini<br />

ölçmesi, bu akıllı saatin en önemli<br />

özelliklerinden biri. Apple Watch<br />

6, bu seviyede bir düşüş olursa<br />

kullanıcıyı uyarıyor. Akıllı saat, bunun<br />

yanı sıra uyku durumunu izleme ve<br />

koşu, yüzme, bisiklete binme gibi<br />

aktivitelerin takibini yapma gibi<br />

özelliklere de sahip.<br />

Apple Watch 6’nın korona<br />

belirtilerini önceden tespit<br />

edebilmesiyle ilgili çalışmalar da<br />

yürütülüyor. Apple’ın ABD’deki<br />

Washington Üniversitesi’yle<br />

ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar<br />

kapsamında akıllı saatteki oksijen ve<br />

kalp atışı sensörlerinin verileri takip<br />

ediliyor, korona gibi solunum yolu<br />

hastalıklarının belirtileri aranıyor.<br />

Apple, koronanın yanı sıra kalp<br />

yetmezliğinin ve astım krizinin de<br />

erken teşhisini sağlayacak çözümlere<br />

odaklanıyor. Sonuç olarak Apple<br />

Watch 6, tabii ki koronayı teşhis<br />

etmeyecek ancak belirtileri tanımlayıp<br />

uyarıda bulunacak gibi görünüyor.<br />

56 TEMMUZ 2021<br />

TEMMUZ 2021 57


V<br />

MEDİKAL TEKNOLOJİ<br />

YEREL GELENEK VE İŞÇİLİĞİN BULUŞTUĞU YENİ NESİL ATÖLYE<br />

Dünyanın en küçük<br />

hava temizleyicisi<br />

Tüm dünyada yaşanan pandemi, temiz bir hava<br />

solumanın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha ortaya<br />

çıkardı, havayı temizleme özelliğine sahip ürünlerin önemi de<br />

arttı. Bu noktada size teknoloji şirketi ible Technology Inc.’in<br />

ödüllü ürünü olan Airvida’dan söz etmek istiyoruz.<br />

Boyun bölgesine takılarak kullanılan, kendisi küçük ama<br />

gücü büyük Airvida, giyilebilir bir hava temizleyicisi. Zarif<br />

tasarımı ve kalitesiyle dikkat çeken Airvida, profesyonel<br />

laboratuvarlara sahip olan İsviçreli denetim firması SGS’nin,<br />

Japon İyon Araştırmaları Derneği ile Uzak Kızılötesi<br />

Derneği’nin onayını almış bir ürün. Dünyanın en küçük<br />

hava temizleyicisi olarak tanımlanıyor ve hem ozon hem de<br />

radyasyon güvenliği kapsamındaki CE standartlarına uyumlu.<br />

Airvida, negatif iyon teknolojisini kullanıyor, havalandırma<br />

delikleriyle bir saniyede iki milyon<br />

negatif iyon üreterek görünmez<br />

bir maske oluşturuyor. Ürünü<br />

geliştiren ible Technology<br />

Inc., ABD, Avrupa,<br />

Japonya ve Çin’de<br />

patent başvurusunda<br />

bulunmuş durumda.<br />

58 TEMMUZ 2021<br />

Şimdiye kadar<br />

yapılmış en akıllı<br />

maske: Project Hazel<br />

Razer firmasının bu yıl dijital olarak<br />

gerçekleştirilen tüketici elektroniği fuarı<br />

CES’te tanıttığı Project Hazel, koronovirüs<br />

başta olmak üzere sağlıkla ilgili pek çok<br />

tehdide karşı geliştirilmiş olan ve en yüksek<br />

güvenliği sunan akıllı bir maske. Razer, bu<br />

maskeyi, “Şimdiye kadar yapılmış en akıllı<br />

maske” olarak tanıtıyor.<br />

Maske, yüksek bakteriyel filtrasyona<br />

ve büyük damlacıklara karşı da koruyan<br />

bir sıvı direncine sahip. Ürünün çıkarılabilir<br />

vantilatörü hava akışını düzenleme ve<br />

havadaki partikülleri %95 oranında filtreleme<br />

yeteneğiyle donatılmış.<br />

Etkileyici tasarımıyla dikkat çeken Project<br />

Hazel, şeffaf yapısıyla sorunsuz bir sosyal<br />

etkileşim olanağı sunuyor, mikrofon ve<br />

amplifikatör kombinasyonuyla konuşmaların<br />

karşı tarafça duyulmasına yardımcı oluyor.<br />

Akıllı maskenin içi karanlık olduğunda<br />

otomatik olarak aydınlanıyor.<br />

Kendini temizleyebiliyor, su geçirmiyor<br />

ve ayrıca çizilmelere karşı da son derece<br />

dayanıklı. Project Hazel, geri<br />

dönüştürülebilir plastikten<br />

yapılmasıyla sürdürülebilirliğe de<br />

katkıda bulunuyor.<br />

Atölye / Workshop: Bab-ı Ali Cad. Bab-ı Ali Çarşısı No:12 Kat:3 D:56 Cağaloğlu İstanbul<br />

E-mail: atolye4d@outlook.com<br />

www.atolye4d.com.tr<br />

Instagram: atolye4d<br />

handcrafted & custommade jewellery

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!