19.09.2015 Views

bizi do ru yola ilet - IGMG

bizi do ru yola ilet - IGMG

bizi do ru yola ilet - IGMG

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Ya Rabbi! <strong>bizi</strong> <strong>do</strong><strong>ru</strong> <strong>yola</strong> <strong>ilet</strong>; Do<strong>ru</strong> yolda,<br />

<strong>do</strong><strong>ru</strong> mekanlarda, <strong>do</strong><strong>ru</strong> insanlarla bulutur!<br />

Do<strong>ru</strong> yolun eklini kitabımız Kur'an’da<br />

bildiriyorsun; o kitabı <strong>do</strong><strong>ru</strong> bir ekilde<br />

anlamayı nasib et! Bu kitap, muhataplarını hem<br />

<strong>do</strong>s<strong>do</strong><strong>ru</strong> <strong>yola</strong> götürecek bilginin pınarına <strong>ilet</strong>ir,<br />

hem de bir hayat ve hidayet kitabı olarak<br />

karımızda du<strong>ru</strong>r...<br />

Ya Rabbi, "Allah'tan en çok bilinler korkar"<br />

buyu<strong>ru</strong>yorsun, "Hakkında bilgin olmayan<br />

eyin ardına düme" buy<strong>ru</strong>unla da bizleri<br />

uyarıyorsun!... Bizlere böyle olmayı nasib eyle!...<br />

Ya Rabbi! nsalıa gönderdiin dinlerin<br />

onaylayıcısı ve sonuncusu olan slâm, yücelik ve<br />

güzelliktir... Köklü bir silkinme ve arınmadır..<br />

Ya Rabbi! yice arınanlardan eyle!<br />

Ya Rabbi! Bizi <strong>do</strong><strong>ru</strong> bilgiye ulatır ki; <strong>do</strong><strong>ru</strong><br />

bilgi, <strong>bizi</strong> <strong>do</strong><strong>ru</strong> bilince; <strong>do</strong><strong>ru</strong> bilinç, <strong>do</strong><strong>ru</strong><br />

inanca; <strong>do</strong><strong>ru</strong> inanç da <strong>do</strong><strong>ru</strong> yaayıa<br />

götürsün.<br />

Yüce Kitab'ında, imtihanı ve hesabı herkes için<br />

var etmi ve ahireti herkese va'detmi<br />

bulunuyorsun.<br />

Ya Rabbi! Bizleri imtihanını ve hesabını<br />

hakkıyle verenlerden eyle!..<br />

Ya Rabbi! Her alanda sılıkların, beeni<br />

kısırlıının, etik ve estetik yoksulluunun,<br />

düzeysizliin hüküm sürdüü kekeme ve<br />

kırılgan bir zaman diliminde yaıyo<strong>ru</strong>z.<br />

Düünsel kabalık ve duygusal körlükle<br />

çevrelenmi yorgun, yalnız ve hafızasız bireyler,<br />

dükün, dirençsiz ve unutkan bir toplum haline<br />

gelen ümmete salih amel ilemeyi ve öüt<br />

vermeyi nasib eyle!...<br />

Ya Rabbi! lahî destu<strong>ru</strong>nu özümsemeyi, nasip<br />

eyle.. Zihinde ve yürekte güzellemenin adı olan<br />

salih amellerle, bizleri güzelletir.<br />

Ya Rabbi! Bizi <strong>do</strong><strong>ru</strong> <strong>yola</strong> <strong>ilet</strong>!<br />

Ve sonsuz hamd ü sena<br />

Rabb'imiz olan Yüceler Yücesi’ne!...<br />

1<br />

• Mehmet DO⁄AN


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Baflkan› Mehmet S. Erbakan’›n<br />

Kurban Bayram› Mesaj›<br />

Bir mübarek Kurban Bayramına<br />

daha eritiren Yüce Rabbimize<br />

hamd ve verdii nimetleri için de<br />

sonsuz teekkür ediyo<strong>ru</strong>z.<br />

Mübarek Kurban Bayramı günlerini<br />

slam alemi için anlamlı ve<br />

önemli kılan, HAC ibadetinin bu<br />

günlerde yerine getirilmi olmasıdır.<br />

Milyonlarca müslüman bu<br />

günlerde Allah’ın evi Kabe’yi ziyaret<br />

ediyor; ilk insan Adem aleyhisselam’ın<br />

Havva validemizle bir araya<br />

geldii Arafat’ta hazır bulunuyor.<br />

Böylece çeitli ırk, renk ve dillere<br />

mensup insanların itirak<br />

ettii, yeryüzünün katılımı en büyük<br />

toplantısı gerçekletiriliyor. Bu<br />

vesile ile tüm hacıların haccını,<br />

mensuplarımızın ve slam aleminin<br />

Kurban Bayramlarını tebrik<br />

ediyor ve insanlık adına barı ve<br />

huzur getirmesini diliyo<strong>ru</strong>m.<br />

Kelime manası itibarı ile ‘yakınlamak’<br />

anlamına gelen ‘kurban’,<br />

aynı zamanda, mal feda etmek<br />

suretiyle Allah Teala’ya yakın<br />

olmak maksadıyla, biz müslümanların<br />

yaptıı bir ibadettir.<br />

Varlık aleminin yaratıcısı Allah<br />

Teala, kullarından kendisini tanımalarını<br />

ve iman etmelerini istemi,<br />

uyarıcı olarak gönderdii Peygamberlerine<br />

de insanlıa örnek<br />

olmalarını ve yol göstericilik yapma<br />

so<strong>ru</strong>mluluunu yüklemitir.<br />

Bu seçilmi insanlardan biri de,<br />

her biri ayrı bir güzel insan olan<br />

Peygamberlerden brahim aleyhisselam’dır.<br />

O, Allah’a karı sadakatinin<br />

zirve örneini, olu smail’i<br />

Allah için feda edebilecek<br />

ekilde göstermitir. smail aleyhisselam<br />

da babasının bu fedakarlıına<br />

karılık, tam bir teslimiyet<br />

göstererek, ‘her ey Allah<br />

içindir ve hepimiz O’na döndürüleceiz’<br />

(Bakara 156) anlayı-<br />

ıyla karılık vermi; bunun üzerine<br />

baarılı bir sadakat ve teslimiyet<br />

örnei ortaya koyan Hz. brahim’e<br />

Rabbimiz tarafından azametli bir<br />

kurbanlık hediye edilmitir. Saffat<br />

suresinin 107-111. ayetlerinde belirtildii<br />

gibi: ‘Biz, oluna bedel<br />

olarak ona büyük bir kurban<br />

verdik. Geriden gelecekler<br />

arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:<br />

brahim’e selam dedik.<br />

Biz iyileri böyle mükafatlandırırız.<br />

Çünkü o, <strong>bizi</strong>m<br />

mümin kullarımızdandır.’<br />

Böyle büyük bir nefs imtihanını kazanan<br />

brahim (a.s.)’a Rabbimizin<br />

yaptıı bu iltifatından anlıyo<strong>ru</strong>z ki,<br />

Hakk’a teslim olanlara ve sadakat<br />

gösterenlere ilahi merhamet ve<br />

mükafat vardır. Allah’ın rızasını<br />

kazanmak için gayret gösterenlere<br />

2<br />

honutsuzluk yoktur; Allah onlarla<br />

beraberdir.<br />

Gösteriten uzak ibadet ve derin<br />

bir samimiyet, kullukta zirveye<br />

tırmanıtır. Bundan <strong>do</strong>layı Allah<br />

Teala, kullarının ibadet anlayılarında<br />

ihlas ve samimiyetin ön planda<br />

olmasını gerekli görmütür. Bu<br />

hususta En’am suresinin 161. ayetinde<br />

öyle buyu<strong>ru</strong>luyor. ‘Deki:<br />

üphesiz benim namazım,<br />

kurbanım, hayatım ve ölümüm<br />

hepsi alemlerin Rabbi<br />

Allah içindir’.<br />

Hac Suresinin 37. ayetinde de<br />

Rabbimiz, yalnız kendisi için yapılan<br />

ibadetleri kabul edeceini ilan<br />

ediyor ve buyu<strong>ru</strong>yor: ‘Onların ne<br />

etleri ne de kanları Allah’a<br />

ulaır; fakat O’na sadece sizin<br />

takvanız ulaır. Sizi hidayete<br />

erdirdiinden <strong>do</strong>layı Allah’ı<br />

büyük tanıyasınız diye O, bu<br />

hayvanları böylece sizin istifadenize<br />

verdi. (Ey Muhammed!)<br />

Güzel davrananları<br />

müjdele!’<br />

Rabbimize sonsuz ükürler olsun<br />

ki, bir çok cihetten hikmetlerle<br />

<strong>do</strong>lu olan kurban ibadeti, yıllardır,<br />

tekilatımız tarafından <strong>ru</strong>huna<br />

uygun bir ekilde organize ediliyor.<br />

Her yıl artan bir oranda onbinlerce<br />

kurban, 60 küsur ülkede din, dil ve


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

ırk farkı gözetilmeksizin madur ve<br />

muhtaçlara ulatırılıyor, insani dayanımanın<br />

en güzel örnekleri veriliyor.<br />

Kesilen kurban sayısına göre<br />

hesapladıımızda, bu güzel hizmetten,<br />

milyona varan bir kitle istifade<br />

ediyor. Böylece sevgi ve kardelik<br />

baları kuvvetleniyor.<br />

Bizim peygamberimiz komuluk<br />

ilikilerine çok büyük deer<br />

vermitir. Bundan <strong>do</strong>layı tüm kardelerimiz<br />

bu ibadeti yerine getirirken<br />

bulundukları ülkelerde birlikte<br />

yaadıkları insanlara bayramlarımızı<br />

ve dinimizi tanıtmak gayesi ile<br />

ikramda bulunmalıdırlar; sofralarını<br />

onlara açmalı yediklerine onları<br />

ortak etmelidirler. Bu tür gayretlere<br />

son derece önem vermeliyiz.<br />

Çünkü so<strong>ru</strong>mluluumuz büyüktür<br />

ve bu so<strong>ru</strong>mluluumuz dinimizin<br />

esaslarından kaynaklanmaktadır.<br />

Son zamanlarda bu so<strong>ru</strong>mluluumuz<br />

daha da artmıtır.<br />

11 Eylül terör olayı sebeb gösterilerek<br />

korkular yayılmak istenmitir.<br />

Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.<br />

slam’ı yeni düman olarak<br />

sunmak tarihi bir hata olur.<br />

Biz müslümanlar, insanı yaratılmıların<br />

en ereflisi olarak tanımlayan<br />

Allah’a iman etmekteyiz.<br />

Ki Yüce Rabbimiz Allah Teala,<br />

Kur’an-ı Kerim’in et-Tin suresinin<br />

4. ayetinde ‘Biz insanı, en güzel<br />

bir biçimde yarattık’ buyurarak<br />

insanın kıymetli bir varlık olduuna<br />

iaret etmi ve biz kullarından<br />

yaratılı hikmetine uygun davranılar<br />

sergilememizi istemitir. Ancak<br />

ne var ki, ilahi ölçülere uymak<br />

istemeyen insanolu, bazen ölçü<br />

3<br />

tanımamakta ve yanlılıklara sapmaktadır.<br />

nsanlık tarihi boyunca<br />

karanlık dönemlerin yaanmasının<br />

temelinde hep bu ölçü tanımamazlık<br />

vardır. Bundan <strong>do</strong>layı temelde<br />

dinler, insanı <strong>do</strong><strong>ru</strong>ya, güzele ve<br />

iyiliklere uymaları istikametinde<br />

terbiye eden ku<strong>ru</strong>mlardır. slam’a<br />

balı olan bizler de kendimizi, bu<br />

terbiyeye tabi tutan fertler olarak<br />

görüyor, insanlık dıı davranılarla<br />

müslümanlıı badatıranların büyük<br />

bir yanlılık içinde olduklarını<br />

özellikle belirtiyo<strong>ru</strong>z.<br />

Bu mesajımızda aynı zamanda<br />

camiamıza mensup bir üyemizin<br />

haklı mücadelesi neticesinde açılan<br />

davada Almanya Anayasa<br />

Mahkemesinin hayvan kesimi ile<br />

ilgili verdii karara dikkat çekmek<br />

istiyo<strong>ru</strong>z. Takdirle karıladıımız<br />

bu kararla, Almanya’daki müslümanlar,<br />

‘bayıltmaksızın’ islami<br />

usullere göre kurbanlarını kesecekler;<br />

ancak bu belli kurallara göre<br />

gerçekleebilecektir. Bundan <strong>do</strong>layı<br />

tekilat olarak so<strong>ru</strong>mluluumuzun<br />

icabı, müslüman kardelerimizin<br />

uygun olmayan artlarda kurban<br />

kesimi yapmamaları gereini<br />

hatırlatmakta fayda görüyo<strong>ru</strong>z.<br />

Hatırlatmakta fayda gördüümüz<br />

bir dier husus ta, bu yılın Almanya’da<br />

seçim yılı olma<br />

hususudur. Yapılacak seçimlerle<br />

önümüzdeki dönem için yöneticilerimizi<br />

seçeceiz. Yaptıımız aratırmalardan<br />

anlıyo<strong>ru</strong>z ki, mensuplarımızdan<br />

önemli bir kitle Alman<br />

vatandalıına geçmi du<strong>ru</strong>mdadır.<br />

Bir oy dahi seçimlerde çok<br />

önemlidir. Mensuplarımız bulundukları<br />

yerlerde, demokrasi, insan<br />

hakları ve özgürlükler yönünden<br />

samimi buldukları adayları desteklemelidirler.<br />

Anayasadan kaynaklanan<br />

hakları taleb etme noktasında<br />

vatandalık haklarından yararlanmalıyız.<br />

Biz müslümanlar kendimizi,<br />

dini hayatı güvence altına<br />

alan anayasal bir düzende<br />

yaamanın emniyeti içinde hissetmekteyiz;<br />

ancak ne var ki, katedilmesi<br />

gerekli bir hayli mesafe vardır.<br />

Örnein, slam Dindersinin Alman<br />

okul sistemi içinde okutulması<br />

gibi Anayasal bazı hakların<br />

verilmesinde halen yeterli gelimeler<br />

salanabilmi deildir.<br />

Umarız bu seçim döneminde<br />

yabancılar seçim malzemesi olarak<br />

kullanılmaz ve siyasi partiler müslümanların<br />

anayasal haklarının<br />

temini yolunda önemli adımlar<br />

atarlar ve gerekli kararlar alırlar.<br />

Bu duygu, düünceler ve nice<br />

güzellikler temennisi ile, idrak<br />

ettiimiz Kurban Bayramının slam<br />

alemine ve insanlıa huzur<br />

ve barı getirmesini diliyor, tüm<br />

kardelerimizin bayramlarını<br />

tebrik ediyo<strong>ru</strong>m.


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Kurban’›n dinî hükmü<br />

ve<br />

Kurban çeflitleri<br />

Sözlükte “yaklamak, Allah’a<br />

yakınlık salamaya vesile<br />

olan ey” anlamına gelen kurban,<br />

dînî bir terim olarak,<br />

“badet maksadıyla belirli bir<br />

vakitte belirli artları taıyan<br />

hayvanı usulünce boazlamak,<br />

ya da bu ekilde boazlanan<br />

hayvan” demektir. Arapça’da<br />

bu ekilde kesilen hayvana udhiyye<br />

denilir.<br />

nsanlık tarihi boyunca hemen<br />

bütün dinlerde Kurban<br />

uygulaması mevcut olmakla<br />

birlikte ekil ve amaç yönüyle<br />

aralarında farklılıklar bulunur.<br />

Kur’an’da Hz. Âdem’in iki<br />

olunun Allah’a kurban takdim<br />

ettiklerinden söz edilir<br />

(el-Mâide 5/27); bir baka<br />

âyette de ilâhî dinlerin hepsinde<br />

kurban hükmünün konulduuna<br />

iaret edilir (el-Hac<br />

22/34). Ancak Yahudilik ve<br />

Hıristiyanlık’ta Kurban telakkisi<br />

bir hayli deiiklie uramıtır.<br />

slâm’da Kurbanın dinî<br />

hükmüyle ilgili olarak<br />

4<br />

Kur’an’da, Hz. Peygamber’in<br />

sünnetinde önemli açıklamalar<br />

yer almı, bu çerçevede<br />

oluan fıkıh kültüründe de konu<br />

hakkında ayrıntılı bilgi ve<br />

hükümler derlenmitir.<br />

Kurban gerek fert gerekse<br />

toplum açısından çeitli yararlar<br />

taıyan malî bir ibadettir.<br />

Kii Kurban kesmekle Allah’ın<br />

emrine boyun emi ve kulluk<br />

bilincini ko<strong>ru</strong>duunu canlı bir<br />

biçimde ortaya koymu olur.<br />

Müminler her kurban kesiminde<br />

Hz. brahim ile olu smail’in<br />

Cenâb-ı Hakk’ın buy<strong>ru</strong>una<br />

mutlak itaat konusunda<br />

verdikleri baarılı sınavın<br />

hâtırasını tazelemi ve kendilerinin<br />

de benzeri bir itaate hazır<br />

olduunu simgesel davranıla<br />

göstermi olmaktadır.<br />

Kurban, toplumda kardelik,<br />

yardımlama ve dayanıma<br />

<strong>ru</strong>hunu canlı tutar, sosyal<br />

adaletin gerçeklemesine katkıda<br />

bulunur, özellikle et satın<br />

alma imkânı hiç bulunmayan<br />

veya çok sınırlı olan yoksulların<br />

bulunduu ortamlarda<br />

onun bu rolünü daha belirgin<br />

biçimde görmek mümkündür.<br />

Zengine malını Allah’ın rızâsı,<br />

yardımlama ve bakalarıyla<br />

paylama yolunda harcama<br />

zevk ve alıkanlıını verir, onu<br />

cimrilik hastalıından, dünya<br />

malına tutkunluktan kurtarır.<br />

Fakirin de varlıklı kullar aracılııyla<br />

Allah’a ükretmesine,<br />

dünya nimetinin yeryüzündeki<br />

daılımı konusunda karamsarlık<br />

ve dümanlıktan kendini<br />

kurtarmasına ve kendini<br />

toplumunun bir üyesi olarak<br />

hissetmesine vesile olur.<br />

Kurbanın Dinî Hükmü ve<br />

Kurban Çeitleri<br />

lmihal dilinde kurban ve<br />

kurban kesiminin dinî hükmü<br />

denilince, aksine bir kayıt bulunmadıı<br />

sürece, Kurban<br />

bayramında kesilen kurban ve<br />

bunun hükmü anlaılır.<br />

Kurban kesmenin fıkhî açıdan<br />

deerlendirilmesi husu-


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

sunda fakînler arasında<br />

görü farklılıkları<br />

vardır. Dinen<br />

aranan artları taıyan<br />

kimselerin kurban<br />

kesmeleri Hanefî<br />

mezhebinde<br />

aırlıklı görüe ve<br />

bazı müctehid<br />

imamlara göre vacip,<br />

fakihlerin ço-<br />

unluuna göre müekked<br />

sünnettir. Hanefîler,<br />

Kur’an’da<br />

Hz. Peygamber’e hitaben<br />

“Rabbin için<br />

namaz kıl, kurban kes” (el-<br />

Kevser 108/2) buy<strong>ru</strong>lmasının<br />

ümmeti de kapsadıı ve gereklilik<br />

bildirdii görüündedir.<br />

Ayrıca Hz. Peygamber’in birçok<br />

hadisinde hali vakti yerinde<br />

olanların kurban kesmesi<br />

emredilmi veya tavsiye edilmi,<br />

hatta “Kim imkânı oldu-<br />

u halde kurban kesmezse <strong>bizi</strong>m<br />

mescidimize yaklamasın”<br />

(bn Mâce, “Edâhî”, 2-,<br />

Müsned, II, 321), “Ey nsanlar,<br />

her sene, her ev halkına<br />

kurban kesmek vaciptir” (Tirmizî,<br />

“Edâhî”, 18; bn Mâce,<br />

“Edâhî”, 2) gibi ifadelerle bu<br />

gereklilik önemle vurgulanmıtır.<br />

Öte yandan kurban<br />

kesmeyi Hz. Peygamber hiç<br />

terketmemitir. Bu ve benzeri<br />

delillerden hareket eden fakihler<br />

gerekli artları taıyanların<br />

kurban bayramında kurban<br />

kesmesini vacip görürler. Kurban’ın<br />

sünnet olduunu ileri<br />

sürenler ise, Kur’an’da bu konuda<br />

açık bir emrin bulunmayıından,<br />

Hz. Peygamber’in<br />

devamlı yapmı olmasının<br />

Hz. Peygamber (s.a.v.) kurban kesmeyi hiç<br />

terketmemitir. Bu ve benzeri delillerden<br />

hareket eden fakihler gerekli artları taıyanların<br />

kurban bayramında kurban kesmesini<br />

vacip görürler. Kurban’ın sünnet<br />

olduunu ileri sürenler ise, Kur’an’da bu<br />

konuda açık bir emrin bulunmayıından,<br />

Hz. Peygamber’in devamlı yapmı olmasının<br />

kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabilecei<br />

noktasından hareket ederler.<br />

kurbanın sünnet olmasıyla da<br />

açıklanabilecei noktasından<br />

hareket ederler.<br />

Kurban bayramında kesilen<br />

kurbandan ayrı olarak yine<br />

ibadet niyetiyle kesilen baka<br />

kurban çeitleri de vardır.<br />

Buna göre kurban çeitleri<br />

öylece sıralanabilir:<br />

1- Kurban bayramında kesilen<br />

kurban,<br />

2- Adak kurbanı, 3- Akîka<br />

kurbanı,<br />

4-Kıran ve temettü haccı<br />

yapanların kestikleri ve hedy<br />

adı verilen kurban,<br />

5- hacda yasakların ihlâli<br />

halinde gereken ceza ve kefaret<br />

kurbanı.<br />

5<br />

Bu kurban çeitlerinin ortak<br />

ve farklı hükümleri vardır.<br />

Vasiyetinin veya adaının<br />

bulunması halinde ölmü kimse<br />

için kurban kesilmesi gerekir<br />

ve kesilen kurbanın etinin<br />

tamamı fakirlere daıtılır. Vasiyet<br />

veya adak olmasa bile,<br />

âfıîler hariç fakihlerin çounluuna<br />

göre, sevabı<br />

ölüye baılanmak<br />

üzere onun adına<br />

kurban kesilebilir.<br />

Kurban Kesme<br />

Yükümlülüü<br />

Bir kimsenin kurban<br />

kesmekle yükümlü<br />

sayılması için<br />

bulunması gereken<br />

artlara kurbanın<br />

vücûb artları denilir.<br />

Kurban kesmenin<br />

sünnet olduunu<br />

söyleyenlere göre ise bunlar<br />

sünnet oluun artlarıdır.<br />

Bir kimsenin kurban kesmekle<br />

yükümlü olabilmesi için<br />

dört art aranır:<br />

1. Müslüman olmak.<br />

2. Akıllı ve bulûa ermi olmak.<br />

3. Yolcu olmamak, yani mukim<br />

olmak.<br />

4. Belirli bir mâlî güce sahip<br />

bulunmak.<br />

Gayri müslimler öncelikli<br />

olarak imanla mükellef olup<br />

ancak iman ettikten sonra ibadetleri<br />

ifa etmeye ehil sayılırlar.<br />

Bu sebeple, bir kimsenin<br />

kurban kesmekle yükümlü tutulabilmesi,<br />

daha <strong>do</strong><strong>ru</strong>su<br />

böyle bir ibadeti ifaya ehil sayılabilmesi<br />

için müslüınan olması<br />

gerekir. Bu kural bütün<br />

ibadetler için geçerlidir.<br />

Hanefîler’den Ebû Hanîfe ve<br />

Ebû Yûsuf ile Mâlikî ve Hanbelî<br />

mezheplerine göre kurbanla yükümlü<br />

sayılmak için akıl ve bulû<br />

art olmayıp gerekli malî güce sa-


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

hip olan küçük çocuklar ve akıl<br />

hastaları adına kanunî temsilcileri<br />

tarafından kurban kesilmesi<br />

gerekir. Bu fakihler kurbanın<br />

mâlî bir ibadet oluu ve bata fakirler<br />

olmak üzere üçüncü ahısların<br />

hakkının gözetilmesi hususunu<br />

ön planda tutmulardır.<br />

Hanefî fakihlerinden mam<br />

Muhammed’e ve âfiîler’e göre<br />

kurban mükellefiyeti için<br />

akıl ve bulû arttır. Hanefî<br />

mezhebinde bu konuda fetva<br />

mam Muhammed’in görüüne<br />

göre verilmi ve tatbikatta<br />

bu görü aırlık kazanmıtır.<br />

Bu son görüün ilk bakıta,<br />

üçüncü ahısların yani kurban<br />

etinden yararlanacak ihtiyaç<br />

sahiplerinin haklarını göz ardı<br />

ettii ileri sürülebilirse de, ehliyetsiz<br />

ve eksik ehliyetli kimselerin<br />

mal varlıının ko<strong>ru</strong>nması<br />

ve gerekli tedbirler alınarak<br />

onlara daha güvenli bir gelecek<br />

hazırlanması açısından<br />

isabetli olduu da söylenebilir.<br />

Çünkü çocuk ve akıl hastasının<br />

haklarının istikbale matuf olarak<br />

ko<strong>ru</strong>nması, kanunî temsilciler<br />

için hukukî ve dinî bir so<strong>ru</strong>mluluktur.<br />

Böyle bir kaygının<br />

söz konusu olmadıı du<strong>ru</strong>mlarda<br />

kanunî temsilcilerinin<br />

zengin çocuklar ve ehliyetsizler<br />

adına kurban kesmesi<br />

güzel bir davranı olur.<br />

Dinen yolcu hükmünde<br />

olan kimse kurban kesmekle<br />

yükümlü deildir. Ancak yolcu<br />

hükmünde bulunan kimsenin<br />

tek baına veya mukimlerle<br />

birlikte kurban kesmesine bir<br />

engel de yoktur. Dier mezheplere<br />

göre kurban mükellefiyeti<br />

açısından yolcu olanla<br />

mukim olan arasında, kurban<br />

kesmenin onlara göre sünnet<br />

olması sebebiyle, zaten bir<br />

farklılık yoktur. Hanefîler’in<br />

yolcu için böyle bîr <strong>ru</strong>hsattan<br />

söz etmeleri, ibadetlerde külfeti<br />

kaldırmaya ve kurbandan<br />

gözetilen hikmetlerin gerçeklemesine<br />

öncelik vermeleri<br />

sebebiyledir. öyle ki; yolculuk<br />

halinde bulunan kimse gerek<br />

kurbanlık temin etme ve kurbanı<br />

kesme, gerekse kesilen<br />

kurbanın etini deerlendirme<br />

ve daıtma açısından o bölge<br />

halkının (mukim kimseler) sahip<br />

olduu bilgi ve imkâna sahip<br />

deildir. Ayrıca yolculuk<br />

hali zengin olan yolcunun bile<br />

elindeki parayı daha tedbirli<br />

harcamasını gerektirir. Böyle<br />

olunca kurban bayramı süresince<br />

i ve görev gerei yolda<br />

olan veya bulunduu bölgede<br />

yolcu konumunda olan kimselerin<br />

bu <strong>ru</strong>hsattan yararlanması<br />

mâkuldür. sterlerse kurban<br />

kesmeyebilirler. Bu kimselere<br />

kurban mükellefiyeti<br />

yüklemek maddî yönden ziyade<br />

ibadetin ifası yönünden<br />

aır bir külfet tekil edebilir.<br />

Ancak, klasik fıkıh kültüründe<br />

konu böyle ele alınmı<br />

olmakla birlikte, günümüzde<br />

yolculuk imkân ve artları büyük<br />

ölçüde deimitir. Bayram<br />

tatilini fırsat bilerek yurt<br />

içi veya yurt dıı geziye çıkan,<br />

yazlıa giden, memleketine<br />

ana-ata ocaına giden kimsenin<br />

du<strong>ru</strong>mu farklıdır. Bu du<strong>ru</strong>mdaki<br />

kimselerin söz konusu<br />

<strong>ru</strong>hsattan yararlanma yerine<br />

ya önceden gerekli tedbirleri<br />

alarak vekâleten kurbanını<br />

kestirmesi ya da bulunduu<br />

yerde kurban kesmesi daha<br />

isabetlidir. Çünkü kurbanın<br />

namaz, o<strong>ru</strong>ç gibi bireyin niyetiyle<br />

ve iç dünyasıyla alâkalı<br />

yönü bulunduu gibi onlara<br />

ilâveten toplumda sosyal adaleti<br />

salayan ve üçüncü ahısların<br />

haklarını ilgilendiren yönü<br />

de mevcuttur. Bu sebeple<br />

de, yolcunun yolculuk sebebiyle<br />

namazı kısaltma, cem etme<br />

ya da o<strong>ru</strong>ç tutmama <strong>ru</strong>hsatından<br />

yararlanması daha bireysel<br />

bir karar iken, kurbanda<br />

du<strong>ru</strong>m farklıdır. Böyle olunca,<br />

bu ibadetin sosyal amaçlarının<br />

göz önünde bulundu<strong>ru</strong>lması,<br />

savunulabilir bir gerekçe, sıkıntı<br />

veya mazeret bulunmadı-<br />

ı sürece kurban ibadetinin<br />

yerine getirilmesi gerekir.<br />

Kurban kesme mükellefiyeti<br />

için dördüncü art, malî imkânın<br />

bulunmasıdır. Hanefî mezhebine<br />

göre, kurban kesmeyi<br />

vacip kılan zenginliin ölçüsü,<br />

zekâtta ve fıtır sadakasında aranan<br />

zenginlik ölçüsüyle aynı<br />

olup kiinin borçları ve aslî ihtiyaçları<br />

dıında 20 miskal (85<br />

gr.) altına, ya da buna denk bir<br />

paraya veya mala sahip olmasıdır.<br />

Bu miktar bir mala sahip<br />

olan kimsenin kurban kesme<br />

imkânının mevcut olduu dü-<br />

ünülmütür. Böyle olunca ücretli,<br />

memur gibi sabit gelirli<br />

kimselerin, kendi bütçe imkânları<br />

içinde sıkıntı çekmeden<br />

kurban ücretini ödeyip ödeyemeyeceini<br />

göz önünüde bulundurması<br />

ve ona göre karar<br />

vermesi gerekir. Pratik bir çözüm<br />

olması itibariyle, bu konuda<br />

Hanefîler’in yukarıda zikre-<br />

6


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Fıtır sadakasının Ramazan o<strong>ru</strong>cuyla irtibatlandırılarak<br />

Ramazan bayramına getirilmesi,<br />

Kurban kesmenin ise adını bu iten alan<br />

öteki dinî bayramla birlemesi tesadüfi olmayıp<br />

bu günlerin yeme, içme ve elenme<br />

günleri oluuyla ilgilidir. Böyle bayram günlerinde<br />

herkes yiyip içerken fakirlerin mahzun<br />

kalmamasını salamak Müslümanlık<br />

gerei olmak bir yana, toplumsal bütünleme<br />

ve kaynamayı salamanın da hem etkili<br />

bir yolu hem de gereidir.<br />

dilen ölçüsü esas alınabilir.<br />

Bu takdirde, sabit<br />

gelirlilerin aslî ihtiyaç<br />

harcamalarını çıktıktan<br />

sonra yıllık gelirinden<br />

artakalan miktar 85 gr.<br />

altın deerine ulaıyorsa<br />

kurban kesmeleri gerekir.<br />

Zekât, sadaka-i fıtır<br />

ve kurban gibi malî yönü<br />

bulunan ödevlerle<br />

yükümlülük, dinimizde<br />

belli bir asgari zenginlik<br />

ölçüsüne ulamı olmaya<br />

balanmıtır. Dinen asgari<br />

zenginlik ölçüsü olarak belirlenen<br />

bu miktara nisâb denir. Bu<br />

üç malî mükellefiyet için aranan<br />

asgari zenginlik ölçüsü kural<br />

olarak aynıdır. Fakat, zekât<br />

verme yükümlülüünün mükellefe<br />

fiilen yönelmesi için, di-<br />

er ikisinden farklı olarak, öngörülen<br />

bu nisabın üzerinden<br />

tam bir yılın geçmi olması art<br />

görülmütür. Bu art bir bakıma,<br />

ulaılmı olan bu asgari<br />

zenginlik seviyesinin ne kadar<br />

sürecei belli olmayan bir ihtiyaçsızlık<br />

(istina) hali mi, yoksa<br />

oturmu istikrar bulmu bîr<br />

zenginlik (gına) hali mi olduunun<br />

test edilmesi amacına yöneliktir.<br />

Fıtır sadakasının Ramazan<br />

o<strong>ru</strong>cuyla irtibatlandırılarak<br />

Ramazan bayramına getirilmesi,<br />

Kurban kesmenin ise<br />

adını bu iten alan öteki dinî<br />

bayramla birlemesi tesadüfi<br />

olmayıp bu günlerin yeme, içme<br />

ve elenme günleri oluuyla<br />

ilgilidir. Böyle bayram günlerinde<br />

herkes yiyip içerken fakirlerin<br />

mahzun kalmamasını<br />

salamak Müslümanlık gerei<br />

olmak bir yana, toplumsal bütünleme<br />

ve kaynamayı salamanın<br />

da hem etkili bir yolu<br />

hem de gereidir. Böylesi bir<br />

günde harcama yapmak için<br />

oturmu zenginlik (nisâb-ı ına)<br />

aranmamı, o an için var<br />

olan ihtiyaçsızlık du<strong>ru</strong>mu (nisâb-ı<br />

istina) yeterli görülmütür.<br />

Böyle kimse kurban kesmekle,<br />

fitre vermekle mükellef<br />

olup zekât ve fitre de alamaz.<br />

Kiinin bu tür zenginliinde<br />

Kurban Bayramı süresindeki<br />

du<strong>ru</strong>mu ölçü alınır. Böyle bir<br />

malî imkâna sahip her müslümanın,<br />

akıllı ve bali (ergen)<br />

olması kaydıyla kurban kesmesi<br />

gerekir. Bu du<strong>ru</strong>mdaki kadın<br />

ve yetikin çocuklar bizzat mükellef<br />

olmakla birlikte kocası<br />

veya babası bunlar adına -hibe<br />

yoluyla- kurban keserse o da<br />

yeterli olur. Klasik fıkıh kitaplarında<br />

kurban mükellefiyeti için<br />

sayılan “hür olma” artı, o dönemde<br />

sosyal bir vakıa olarak<br />

mevcut bulunan kölelerin mülkiyet<br />

sahibi olamayıından kaynaklanır.<br />

Dier mezhepler kurban<br />

kesmeyi sünnet saydıklarından,<br />

kurban mükellefiyeti<br />

için aynca bir zenginlik ölçüsü<br />

7<br />

tesbit etmemilerdir.<br />

Uygun olan, kurban<br />

alma imkânı bulunmayan<br />

kimselerin, kurban<br />

kesmek için kendini<br />

zorlamamasıdır. Hatta<br />

bazı Hanefî fakihlerine<br />

göre, böyle kimselerin<br />

kendilerine vacip olmayan<br />

ibadeti vacip hale<br />

getirmesi, böylece kesilen<br />

kurbanın adak kurbanı<br />

hükmünü alması<br />

bile ihtimal dahilindedir.<br />

Fakir kimsenin aldı-<br />

ı kurbanlık hayvanın kaybolması<br />

halinde ikinci bir kurbanlık<br />

almasının gerekmesi, bu<br />

arada birincinin de bulunması<br />

du<strong>ru</strong>munda iki hayvanı da kesmesi<br />

gerektii hükmü bu ihtimale<br />

dayanır. Ancak fetvada<br />

tercih edilmeyen bu görü hakiki<br />

mânasından ziyade maddî<br />

imkânı olmadıı halde sosyal<br />

baskı sebebiyle veya ibadetin<br />

ecrini kaçırmama gayesiyle<br />

kendini kurban kesmeye zorlayan<br />

kimseleri uyarı, böyle bir<br />

mükellefiyetin bulunmadıına<br />

vurgu ve bunu örneklendirme<br />

eklinde anlaılmalıdır. Zaten<br />

Hanefî mezhebinde fetvaya<br />

esas olan aırlıklı görü, fakir<br />

kimsenin kestii kurbanın, özel<br />

olarak onu adamadıı sürece,<br />

adak kurbanı hükmünü almayacaı,<br />

zengin kimsenin kestii<br />

kurbanla aynı hükme tâbi olduu,<br />

hatta kurbanın etini<br />

daıtma mükellefiyetinin en<br />

aza indii yönündedir.<br />

Prof. Dr. Ali BARDAKO⁄LU,<br />

‹lmihal<br />

- ‹slâm ve Toplum bölümü,<br />

‹SAM yay›n›, ‹stanbul 1999.


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Kurban kesim ve da¤›t›m görevlileri toplant›s›<br />

Mazlum ve ma¤durlarla elele...<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Kampanyas› devam ediyor<br />

malar programlandı.<br />

Toplantıya <strong>IGMG</strong> Genel Bakanı<br />

Mehmet S. Erbakan ile bir-<br />

8<br />

slam Toplumu Milli Görü’ün<br />

uzun yıllardan beri baarıyla<br />

sürdürdüü Kurban Kampanyası<br />

devam ediyor.<br />

Dünyanın 65 ülke ve bölgesinde<br />

ihtiyaç sahiplerine ulaatırılmak<br />

üzere düzenlenen Kurban<br />

Kampanyası için bütün çalımalar<br />

tamamlandı.<br />

Öte yandan, kurban kesim<br />

görevlileri de çeitli ülke ve bölgelere<br />

hareket ettiler.<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Merkezi’nde yapılan<br />

toplantıda bir araya gelen<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Kesim görevlileri<br />

gidecekleri ülke ve bölgelerle ilgili<br />

olarak bilgilendirildiler.<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Komisyonu Bakanı<br />

Sadettin Erkılıç’ın<br />

yönettii toplantıda bir araya<br />

gelen kesim görevlilerine, bununla<br />

birlikte yapılacak olan<br />

çalımalarla ilgili olarak da geni<br />

bir bilgi sunuldu ve gerekli ön çalılikte,<br />

<strong>IGMG</strong> Tanıtma Bakanı Ali<br />

Bozkurt, Tanıtıma Bakan Yardımcısı<br />

lhan Bilgü ve nsan<br />

Hakları Masası So<strong>ru</strong>mlusu Mehmet<br />

Doan da katıldı.<br />

Erbakan, Kurban Kampanyası’nın,<br />

ümmetin önemli bir<br />

parçası olan Av<strong>ru</strong>pa müslümanlarının<br />

dier müslümanlar ile<br />

mazlum ve madurlarla olan<br />

dayanımasının bir göstergesi<br />

olduunu; bu yüzden de, bir<br />

ibadeti yerine getirmenin yanı<br />

sıra kardeliin, dayanımanın<br />

ve hogörünün de sembolü haline<br />

geldiini belirtti. Erbakan,<br />

görevlileri yaptıkları fedakarlıktan<br />

<strong>do</strong>layı tebrik etti.<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Komisyonu<br />

Bakanı Sadettin Erkılıç<br />

da, hem ibadet ve hem de<br />

evrensel so<strong>ru</strong>mluluu olan<br />

bu Kampanya’ya itirak eden<br />

herkese teekkür etti.


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Toplumsal<br />

dayan›flma<br />

ve infak<br />

Allah için vermek<br />

9<br />

Allah yolunda harcamak anlamına<br />

gelen infak, mükemmel<br />

dinimizin biz müslümanlara<br />

örettii dayanıma ahlakının<br />

en önemli unsurlarından biridir.<br />

nfak, kulun, Allah’ın lutfettii<br />

nimetlerden, severek ve Allah’ın<br />

rızasını umarak bakasına<br />

vermesidir.<br />

Rabbimiz, brahim suresinin<br />

32 ve 33. ayetlerinde, bütün<br />

varlık alemindeki hereyi<br />

insanın faydasına sunduunu<br />

öyle anlatıyor: ‘(O öyle lütufkar)<br />

Allah’tır ki, gökleri ve yeri yarattı,<br />

gökten suyu indirip<br />

onunla rızık olarak size türlü<br />

türlü meyveler çıkardı; izni ile<br />

denizde yüzüp gitmeleri için<br />

gemileri emrinize verdi; nehirleri<br />

de sizin (yararlanmanız)<br />

için akıttı. Düzenli seyreden<br />

günei ve ayı size faydalı kıldı;<br />

geceyi ve gündüzü de istifadenize<br />

verdi.’<br />

nsanolu, hereyi ile hazır bir<br />

alemde yaanabilir bir dünyaya getirilmi<br />

ve kendisine üstün kaabiliyetler<br />

verilmitir; buna karılık insandan,<br />

iki önemli görev beklenmitir.<br />

nsanın birinci görevi, yaratılı<br />

hikmetini kavraması, bou bouna<br />

yaratılmadıını idrak etmesi, bütün<br />

mevcudatın yegane yaratıcısı Allah’ı<br />

tanıması, ona teslim ve emirlerine<br />

tabi olmasıdır.<br />

nsanın ikinci temel görevi de<br />

canlı-cansız bütün varlıklara efkat<br />

etmesi ve kendine verilen nimetlere<br />

ükretmesidir.<br />

Kendisini inkar edenlere dahi<br />

hayat ve nimetler veren Yüce Rabbimiz’e<br />

iman eden bir mü’minin katı<br />

kalbli olması ve cimrilik yapması<br />

düünülemez.<br />

Yeryüzünde ilahi rahmetle emrine<br />

verilen hayvanların her birinden<br />

türlü ekilde istifade eden bir insan,<br />

daha güzel bir ekilde ikram edemiyor<br />

ve infakta bulunamıyorsa, böyle<br />

bir insan için, en hafif tabirle, nankörlük<br />

ediyor demek mümkündür.<br />

Bir insan hem mü’min, hem<br />

cimri olamaz. Hep kendisini düünüp,<br />

komusunu ve din kardeini<br />

unutamaz. Mü’min, maddi olarak<br />

verecek bir ey bulunamasa bile,<br />

kalbinden iyilik düüncesi, gönlünden<br />

hayır duası, dilinden samimi selamı<br />

ve yüzünden sıcak tebessümü<br />

eksik etmemelidir.<br />

Sevgili Peygamberimiz ‘Canımı<br />

elinde tutan Allah’a yemin ederim<br />

ki, bir kul kendisi için istedii<br />

hayırları din kardei için<br />

de istemedikçe, hakiki iman etmi<br />

sayılmaz.’ buyu<strong>ru</strong>yor.<br />

Dinimizin bizleri so<strong>ru</strong>mlu tuttu-<br />

u ahlaka göre mü’min, kardeine<br />

kendi nefsi gibi sahip çıkmak ve<br />

onunla elindekini paylamak zo<strong>ru</strong>ndadır.<br />

Zekat, sadaka, hediyelemek<br />

gibi Allah rızasını kazanmaya müteallik<br />

harcamalar, her mü’minin yapabilecei<br />

cömertliklerdir.<br />

Kendi nefsi için sevdii hayırları<br />

dier kardei için de istemesi, bir<br />

mü’minin ulaacaı ileri bir ahlaktır.<br />

Böyle bir ahlaki seviye bugünün<br />

maddeci anlayıı için hayaldir; kendini<br />

slam terbiyesi ile gelitiren insan<br />

için ise bir hayat tarzıdır. Ashab-ı<br />

Kiram’da bunun en güzel örnekleri<br />

yaanmı olmakla birlikte,<br />

her dönemde bu zirve ahlaki olgunlua<br />

erien mü’minler ola gelmitir.<br />

Kaldı ki, her mü’minin hedefi ve gayesi<br />

bu kemale erimek olmalıdır.<br />

Bir de kendisi ihtiyac içinde iken,<br />

önce kardeinin ihtiyacını karılamak<br />

mertebesi vardır. Bu,<br />

Sevgili Peygamberimizin<br />

ahlakıdır ve Ashab bu ahlaki<br />

seviyeye ulamıtır.<br />

Yüce Rabbimiz Har suresinin<br />

9. ayetinde bu ahlaka<br />

sahip olanları öyle övüyor:<br />

‘Onlar, kendileri<br />

ihtiyaç içinde olsalar<br />

bile bakalarını kendilerine<br />

tercih ederler’<br />

Evet, onlar kendileri<br />

muhtaç iken dier mü’min<br />

kardelerini tercih ediyorlar,<br />

sıkıntılarını gideriyorlardı. Peygamber<br />

efendimizin u hadisi onlar<br />

için yol göstericiydi. ‘Kim bir müminin<br />

dünya sıkıntırından birini<br />

giderirse, Allah da onun<br />

kıyamet günündeki sıkıntılarından<br />

birini giderir. Kim, mümin<br />

kardeinin ayıbını örterse,<br />

Allah da onun dünya ve ahirette<br />

ayıbını örter. Bir kul din<br />

kardeinin yardımında bulunduu<br />

sürece, Allah da ona yardım<br />

eder.’<br />

Dünyada açlıkla karı karıya<br />

bulunan insanlara el uzatmaya, Allah<br />

için harcamaya, yani infak’a en<br />

müsait bir mevsimde bulunuyo<strong>ru</strong>z.<br />

Kurban Bayramı yaklaıyor. Bunu<br />

fırsat bilerek, yıllardan beri tekilatımız,<br />

çok güzel bir hayra yol<br />

gösteriyor ve Kurban Kampanyası<br />

yapıyor. Tekilatımız, organize ettii<br />

bu hizmeti ile, bizlerin bizzat gidemeyeceimiz<br />

diyarlara ulaarak,<br />

bizlerin kurbanlarından oralardaki<br />

muhtaç kardelerimizi istifade ettiriyor.<br />

Böyle bir hayra itirak etme<br />

imkanını deerlendirmenizi en samimi<br />

duygularımızla tevik ediyo<strong>ru</strong>z.<br />

Bu tür cömertliklerin yok olması<br />

ile insanlık büyük kayıplara ma<strong>ru</strong>z<br />

kalacaktır. nsanlıın hayal ettii<br />

güzelliklere ve huzura kavuması,<br />

ancak so<strong>ru</strong>mluluklarını hatırlaması<br />

ve slam ahlakının hayata geçmesiyle<br />

mümkün olacaktır.<br />

• Abdullah MÜEZZ‹NO⁄LU


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Hac›lar›m›z› u¤urlad›k<br />

slam Toplumu Milil Görü<br />

Hac Organizasyonu’nun bu sene<br />

düzenledii Hac seferleri tamamlandı.<br />

Av<strong>ru</strong>pa’dan binlerce müslümanın<br />

kutsal beldelere giderek<br />

Hac ibadetini yerine getirmelerine<br />

yardımcı olan Milli Görü<br />

Hac Kafilesinin ilki 25 Ocak tarihinde<br />

hareket ederken, en son<br />

kafileler de 14 ubat tarihinde,<br />

Düssel<strong>do</strong>rf ve Brükselden 15 ubat<br />

tarihinde ise Hamburg ve<br />

Frankfurt’tan hareket etti.<br />

Yakınları ve sevenleri tarafından<br />

dualarla ve sevinç gözyaları<br />

ile uurlanan hacı adayları<br />

ömürleri boyunca özlemini çektikleri<br />

topraklardaki nura yakın<br />

olmanın heyecanıyla cotular:<br />

“Lebbeyk Allahümme Lebbeyk...”<br />

nidalarıyla yolculuklarına<br />

balayan hacı adaylarının bir<br />

bölümü, Cidde havaalanına indikten<br />

sonra Peygamber efendimizin<br />

Mescidi’nin bulunduu<br />

Medine-i Münevvere’ye hareket<br />

ettiler. Mekke’deki ibadet ve ziyaretlerini<br />

tamamladıktan sonra<br />

ise Kurban bayramına yakın<br />

günlerde Mekke’ye geçerek Hac<br />

ibadetini yerine getirecekler.<br />

Kafilelerin bir bölümü ise<br />

Cidde’den sonra <strong>do</strong><strong>ru</strong>dan Mekke’ye<br />

geçtiler.<br />

Mekke’ye geçen bu kafileler,<br />

bayramı müteakiben, cemre ve<br />

veda ziyaretlerinin tamamlanmasından<br />

sonra ise Medine’ye<br />

geçecekler.<br />

Cidde’den Mekke’ye geçen<br />

kafileler ise bayram sonrasında<br />

dönü ilemlerine balayacak.<br />

Tecrübeli bir hizmet ekibine<br />

sahip olan Milli Görü Hac Orga-<br />

Hac› adaylar› oldu¤u kadaryak›nlar› ve <strong>do</strong>stlar› da heyecanl›yd›<br />

10


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

nizasyonu hacıların salık problemlerinin<br />

çözümü için her sene<br />

olduu gibi bu sene de bir ekip<br />

kurdu. Salık ekibi, hem otellerde<br />

ve hem de Arafat’ta hizmetlerine<br />

devam edecek.<br />

Pek çok özel hediyenin yanı<br />

sıra otellerde Türk mutfaının<br />

seçkin örneklerinin sunulduu<br />

lokanta hizmetlerine de önem<br />

veren Milli Görü Hac Organizasyonu,<br />

döviz bozdurma hizmetlerini<br />

bu sene de sürdürüyor.<br />

Döviz bozdurma hizmetlerinin<br />

yanı sıra deerli eya ve kıymetlerin<br />

muhafaza altına alınacaı Emanet<br />

hizmetlerini de sunuyor.<br />

Önceki yıllarda balatılan<br />

Otel-Kabe arasındaki otobüs<br />

servislerini bu sene yine hizmete<br />

sunan Milli Görü hac Organizasyonu<br />

Mekke ve Medine’de çe-<br />

itli ziyaret yerleri için de program<br />

yaptı.<br />

Stuttgart ve Rhein-Saar kafileleri<br />

ilk dönecek olan kafileler.<br />

dönü tarihi: 25 ubat. En son<br />

dönecek olan Düssel<strong>do</strong>rf 14, Belçika<br />

15, Hamburg ise 16 Mart’ta<br />

dönecek.<br />

Hac›lar›m›z dualarla u¤urland›: Allah herkese nasib etsin!<br />

11


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Genel Sekreterlik’deki görev de¤iflikli¤i <strong>IGMG</strong> Bölge Baflkanlar› toplant›s›nda aç›kland›...<br />

O¤uz Üçünçü, Genel Sekreter vekili oldu<br />

Genel Sekreterlikte görev de¤iflimi<br />

Bölge Baflkanlar› toplant›s› yap›ld›<br />

slam Toplumu Milli Görü<br />

(<strong>IGMG</strong>) Bölge Bakanları ubat ayı<br />

toplantısını Genel Merkez’de yaptı.<br />

Bölge Bakanları toplantısında, Genel<br />

Sekreterlik’de gerçekletirilen<br />

Önceki Genel Sekreter Ali K›z›lkaya,<br />

Islamrat Baflkanl›¤› görevine bafllam›flt›.<br />

görev deiiklii de açıklandı.<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Sekreteri Ali Kızılkaya,<br />

Federal Almanya slam Konseyi<br />

(Islamrat für die Bundesrepublik<br />

Deutschland) Bakanlıına seçilmesi<br />

üzerine bu görevinden ayrılmıtı.<br />

Ali Kızılkaya’dan boalan Genel<br />

Sekreterlik görevine de, yapılan isti-<br />

areler sonucunda vekaleten Ouz<br />

Üçüncü’nün getirildii açıklandı.<br />

Ouz Üçüncü, uzun süreden beri<br />

Gençlik Tekilatı Yürütme Ku<strong>ru</strong>lun’da<br />

görev yapmaktaydı.<br />

Bölge Bakanları ile birlikte, Bölge<br />

Sosyal Hizmetler Bakanları ve<br />

kurban kesim ve daıtım görevlilerinin<br />

ortak toplantısı da gerçekletirildi.<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Bakanı Mehmet<br />

Sabri Erbakan, ortak toplantıda bir<br />

deerlendirme konuması yaptı ve<br />

Av<strong>ru</strong>pa’da müslümanların problemlerinin<br />

çözümünde ve gelecee bakılarında<br />

<strong>IGMG</strong>’nin so<strong>ru</strong>mluluklarına<br />

deindi.<br />

Erbakan, Islamrat Bakanlıına<br />

seçilen Ali Kızılkaya’ya,<br />

12<br />

<strong>IGMG</strong>’de yaptıı hizmetlerden <strong>do</strong>layı<br />

teekkür etti ve yeni görevinde<br />

baarılar diledi. Erbakan, Ouz<br />

Üçüncü’nün de bu görevi hakkıyla<br />

yerine getireceinden emin<br />

olduunu söyledi.<br />

Genel Sekreter’lik görevine bafllayan O¤uz<br />

Üçüncü, Gençlik Teflkilat› MYK üyesiydi.


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Yar›flmaya kat›lan ör¤enciler<br />

Hessen’de Kur’an-› Kerim Yar›flmas›<br />

13<br />

slam Toplumu Milli Görü<br />

(<strong>IGMG</strong>) tarafından 12 seneden<br />

beri yapılan Av<strong>ru</strong>pa Kur’an-ı Kerim<br />

Tilavet Yarımasının Hessen<br />

Bölgesi ubelerarası Elemeleri<br />

Offenbach Mevlana Camiinde<br />

cokulu bir cemaat topluluunun<br />

katılımıyla yapıldı.<br />

Hessen Bölgesi Tanıtma Bakanlıı<br />

tarafından organize edilen<br />

program Kur’an-ı Kerim<br />

okunmasıyla baladı. Programın<br />

sunuculuunu BYK Üyesi Mustafa<br />

Yücel yaptı.<br />

Daha sonra söz alan Hessen<br />

Bölgesi Tanıtma Bakanı Sinan<br />

Aktürk katılımcılara Hessen Bölgesi<br />

adına hogeldiniz dedi ve<br />

“Almanya’da böyle güzel bir yarımanın<br />

yapılmasından <strong>do</strong>layı<br />

Cenab-ı Allah’a ne kadar ükredersek<br />

azdır” diyerek sözlerini<br />

noktaladı.<br />

<strong>IGMG</strong> Hessen Bölge Bakanı<br />

brahim Gümüolu da talebeleri<br />

yetitiren hocalara teekkür<br />

ettikten sonra yarıma jürisi tanıtıldı.<br />

Yarıma jürisi, Bölge<br />

Bakanı brahim Gümüolu,<br />

Muzaffer Kurnaz Hocaefendi ve<br />

Adem Bark hocaefendiden olu-<br />

uyordu.<br />

lk önce 8-12 yag<strong>ru</strong>bunda<br />

yarıacak talebeler sırayla kürsüye<br />

gelerek birinci olarak ezberden<br />

ve devamında da yüzünden okuyarak<br />

imtihan edildiler. Çok ho<br />

görüntülerin yaandıı bu ilk<br />

safhadan sonra; ikindi namazı<br />

beraberce eda edildi.<br />

Daha sonra 13-20 yag<strong>ru</strong>bunun<br />

yarımasına geçildi.<br />

Bu g<strong>ru</strong>b da ilk önce ezber ve<br />

devamında yüzünden okumadan<br />

imtihan edildiler.<br />

Bazı talebelerin oldukça heyecanlı<br />

oldukları gözlendi. Tabii<br />

yarımaya çocuklarıyla beraber<br />

gelen babalar da onlardan daha<br />

da heyecanlı idi.<br />

Yarımacıların puanlaması 4<br />

katagoride yapıldı: 1- Ezber 2-<br />

Yüzünden Okuma 3- Hu<strong>ru</strong>fat 4-<br />

Makam. Her puanlama g<strong>ru</strong>bu 25<br />

puan Üzerinden deerlendirildi.<br />

Yarıma sonunda jüri heyetinin<br />

deerlendirme yapması için<br />

programa kısa bir ara verildi. Bu<br />

arada Yerel sanatçılarımızdan ve<br />

yarımacılardan birinin de babası<br />

olan Ekrem Türker’in hocaefendilerin<br />

de eliinde okuduu<br />

ilahilerden sonra da jüri bakanı<br />

Adem Bark Hocaefendi iki g<strong>ru</strong>bunda<br />

derecelerini açıkladı.<br />

Adem Bark Hoca ilk üç derecenin<br />

dıındakilerin hepsini dördüncü<br />

ilan ederek Üç deiik kitaptan<br />

oluan hediyelerini vermek<br />

için Bölge Hac ve Umre So<strong>ru</strong>mlusu<br />

Abdullah Salba ve Offenbach<br />

Cemiyet Bakanı Hasan<br />

Akdemir’i davet etti.<br />

Daha sonra ilk üçe girenlerin<br />

hediyelerinin daıtımına geçildi.<br />

8-12 ya g<strong>ru</strong>bunda 286 puanla<br />

Hanau Cemiyetinden brahim<br />

Yavuz; 273 puanla Lollar Cemiyetinden<br />

Yahya Fırat ikinci; ve<br />

271 puanla Offenbach Cemiyetinden<br />

Muhammed Canpolat<br />

üçüncü oldu.<br />

Daha sonra 13-20 ya g<strong>ru</strong>bunun<br />

hediyelerinin daıtımına geçildi.<br />

13-20 ya g<strong>ru</strong>bunda 292 puanla<br />

Herborn Cemiyetinden<br />

Bünyamin Akda birinci; 275<br />

puanla Offenbach Cemiyetinden<br />

Ha<strong>ru</strong>n Balıkçı ikinci; 273 puanla<br />

olan Rüsselsheim Cemiyetinden<br />

Muhammed Yerlikaya üçüncü<br />

oldu. Bu yarımacılara da hediyeleri<br />

takdim edildi.<br />

Hediyelerin daıtımından<br />

sonra bütün katılımcıların itirakiyle<br />

topluca resim çektirildi.<br />

Kuran-ı Kerim Tilavet Yarıması,<br />

13-20 yag<strong>ru</strong>bu birincisi<br />

Herborn Cemiyetinden Bünyamin<br />

Akda’ın okuduu<br />

Kur’an-ı Kerimle sona erdi.


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

“Müminler ancak,<br />

Allah anıldıı<br />

zaman kalpleri titrer.<br />

Kendilerine Allah’ın<br />

ayetleri<br />

okunduu zaman<br />

imanlar artar ve<br />

yalnız Rablerine<br />

dayanıp güvenirler”.<br />

(Enfal. 2)<br />

“lerinizde orta<br />

yolu tutunuz. Amellerinizi<br />

olgunlua<br />

yaklatırınız. Sabah-<br />

Akam ve bir<br />

parçada gece çalıınız, ibadet<br />

ediniz. Ölçülü olmaktan ayrılmayınız<br />

ki hedefe ulaanız”. (R. Salihin<br />

Terc. C.1/177)<br />

nsanlar bazen yaadıkları zaman<br />

ve mekandan baka zaman ve<br />

mekanlarda yaamayı hayal ederler.<br />

Biz müslümanlar da Peygamberimiz<br />

(sav)’in devrinde yaamak istemiizdir.<br />

Kim istemez ki, O’nunla<br />

diz dize otursun, O’nun terbiyesinden<br />

geçsin, O’nunla birlikte dünya<br />

ve ahiret mutluluuna erisin…<br />

Müslüman gönlün bu hayalini,<br />

Yüce önderimiz (sav)’e balılık ve<br />

muhabbet olarak açıklayabiliriz.<br />

Ancak bu tür hayaller bizleri yaadı-<br />

ımız zaman ve mekandan kopartmamalıdır.<br />

Allah Teala, yaadıımız<br />

bu zaman diliminde; son üç asırdır<br />

dünyanın gidiatında etkin rol oynayan,<br />

müslüman dünya görüünden<br />

farklı bir medeniyete sahip olan<br />

Av<strong>ru</strong>pa’da bizleri yaatmayı takdir<br />

etmitir. Müslüman, bu zamanda ve<br />

mekanda yaamayı bir yanlılık olarak<br />

deerlendiremez. Bizim sınavımız<br />

bu artlarda olacaktır. Takdir<br />

edilende hayır ve güzellikler vardır.<br />

Sevgili peygamberimiz aramızdan<br />

ayrılırken bizlere iki emanet bırakmıtır.<br />

Onlara tabi olduumuzda<br />

‹nanmak<br />

ve<br />

Yaflamak<br />

14<br />

hangi devirde olursak olalım mutluluu<br />

yakalayacaız. Bu iki emanet;<br />

Allah’ın kitabı ve Muhammed<br />

(a.s)’ın yoludur. Bu emanetlere riayet<br />

edenler dünyada ve ahirette<br />

emniyette olurlar. Ancak gerek bireysel,<br />

gerekse toplumsal ve ümmet<br />

hayatımıza baktıımızda maalesef<br />

bu iki kaynaktan yeterince beslenmediimiz<br />

görülücektir.<br />

Mümin, ehli tevhiddir. O, hayatı<br />

ölümden, bedeni <strong>ru</strong>htan, dünyayı<br />

ahireten, çalımayı ahlaktan, ameli<br />

imandan ayırmaz ve ayrı düünmez.<br />

Mesela iman-amel ilikisi hakkında<br />

bazı alimler “iman, söz ve amelden<br />

ibarettir”, bazıları “iman, kalpte marifet<br />

(bilmektir)”demiler, bazıları<br />

da “iman, dille ikrar (söyleme),<br />

kalple tasdik (<strong>do</strong><strong>ru</strong>lama), erkanınca<br />

amel (gerei gibi yaamak)tır”<br />

demilerdir. mam-ı Azam bu görütedir.<br />

ncelediinde bu üçüncü<br />

görüün daha kapsayıcı olduu anlaılmaktadır.<br />

Kur’an-ı Kerimde imanın gerei<br />

olan amelin de iman kelimesiyle<br />

isimlendirildii görülmektedir. Bu<br />

isimlendirilme Kur’an-ı Kerim namaz<br />

için kullanılmıtır: “Bu ekilde<br />

kıblenin (Kudüs’ten Kabe’ye) çevirilmesi,<br />

Allah’ın yol gösterdii kimselerden<br />

bakasına<br />

aır gelir. Allah sizin<br />

imanınızı asla zayi<br />

edecek deildir. üphesiz<br />

Allah insanlara<br />

efkatli ve merhametlidir”.<br />

Ayette geçen<br />

“iman” kelimesinin,<br />

namaz hakkında<br />

kullanıldıı açıktır.<br />

Çünkü kelime, kıble<br />

deiikliinde bahseden<br />

bir ayette geçmektedir.<br />

Ibni Abbas<br />

gibi bazı sahabiler. “Buradaki<br />

iman kelimesi namaz için kullanılmıtır”<br />

demilerdir.<br />

Ayrıca iman, amellerin dayandı-<br />

ı temel dayanaktır. Yine namazın<br />

iman ile isimlendirilmesinin bir di-<br />

er sebebi, onun imanın ubelerinden<br />

biri olmasıdır.<br />

Kur’an-ı Kerim, Muhammed<br />

(sav) ümmetini ölçülü, seçkin ve orta<br />

bir ümmet olarak deerlendirirken<br />

müslümanların kafa ve kalpleriyle,<br />

<strong>ru</strong>h ve vicdanlarıyla, dünya ve<br />

ahiret ilerini dengelemeleriyle insanlara<br />

adalet örnei ve hak ahitleri<br />

olmalarını tavsiye etmitir. Peygamberimiz<br />

(sav) ise bütün düünce,<br />

inanç ve davranılarda dengeli<br />

ve ölçülü olması gereken bu ümmete<br />

u tavsiyede bulunmutur. “lerinizde<br />

orta yolu tutunuz. Amellerinizi<br />

olgunlua yaklatırınız. Sabah,<br />

akam ve bir parça da gece çalıınız,<br />

ibadet ediniz. Ölçülü olmaktan<br />

ayrılmayınız ki hedefe ulaanız.”<br />

Gerçek bir iman insanı mutlaka<br />

iyi iler ilemeye yöneltir. Kur’an-ı<br />

Kerim, deiik ayetlerde mümin ki-<br />

inin niteleklerine dair bilgiler verir<br />

ve gerçek bir imanın kiiyi iyiliklere<br />

sürüklediini belirtir. “Müminler<br />

ancak, Allah anıldıı zaman kalple-


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

ri titrer. Kendilerine Allah’ın ayetleri<br />

okunduu zaman imanları artar<br />

ve yalnız Rablerine dayanıp güvenirler.<br />

Onlar, namazlarını <strong>do</strong>s<strong>do</strong><strong>ru</strong><br />

kılar ve kendilerine rızık olarak<br />

verdiimizden infak ederler. te<br />

onlar gerçek müminlerdir. Onlar<br />

için Rableri katında dereceler, ba-<br />

ılama ve tükenmez bir rızık vardır”.<br />

man ettikten sonra her ey bitmi<br />

deildir. Bu imanın ko<strong>ru</strong>nması<br />

ve devam ettirlimesi gerekir. Çünkü<br />

imandan çıkıp küfre gitme tehlikesi<br />

herkes için, her zaman için mevcuttur.<br />

O halde mümin sürekli kendini<br />

kontrol edecek ve imanını ko<strong>ru</strong>yup<br />

yaatacak amellerde bulunacaktır.<br />

Geçen yaklaık iki asır slam<br />

ümmeti için maduriyetler içinde<br />

geçmitir. Bu maduriyetlerin ortadan<br />

kalkması için hepimize görevler<br />

dümektedir. Ancak müminler önce<br />

kendi yanlılarını düzeltmelidirler.<br />

Bizim mümin oluumuz, kendimizi<br />

kurtarmalıdır öncelikle. Bizim mümin<br />

oluumuz, ailemizin ve akrabalarımızın<br />

kurtuluuna vesile olmalıdır.<br />

Bizim mümin oluumuz, insanlıın<br />

sıkıntılarına deva olabilmelidir.<br />

Bizim mümin oluumuz, Hz. Osman<br />

(r.a)’nın ifadesiyle <strong>bizi</strong> öldürmeye<br />

gelen dümanı dahi diriltmelidir.<br />

O halde müminler olarak insanlıın<br />

üzerimizdeki haklarının gere-<br />

ini yerine getirmeliyiz. Allah’tan<br />

bakasına kulluk etmeyerek Allah’ın<br />

hakkını, yolunu harfiyyen takip ederek<br />

Resülünün hakkını, elimizdeki<br />

imkanlara ükür edip onları unutmıyarak<br />

madur müslümanların<br />

haklarını, cemiyet ve organizasyonları<br />

destekleyip onlarla birlikte<br />

çalıacak tüm insanlıın haklarını<br />

ödemeye gayret etemeliyiz ki; Rabbimiz<br />

rızasını kazanalım.<br />

• Ahmet ASLAN<br />

Ziyarette ö¤rencilerin problemleri ve istekleri de¤erlendirildi<br />

<strong>IGMG</strong> heyeti, Chateau-<br />

Chinon ‹lahiyat<br />

Fakültesi’nde okuyan<br />

gençleri ziyaret etti<br />

<strong>IGMG</strong> heyeti, Fransa’nın Chateau-Chinon<br />

kentinde ku<strong>ru</strong>lu bulunan<br />

lahiyat Fakültesi’nde okuyan<br />

örencileri ziyaret etti.<br />

Genel Merkez Bakanlık Divanı<br />

üyeleri Tekilatlanma Bakanı<br />

Yavuz Çelik Karahan, Tanıtma<br />

Bakanı Ali Bozkurt ve r-<br />

ad Bakanı Mustafa Mullaolu<br />

15<br />

ile Kadın Kolları Tekilatlanma<br />

Bakanı Hatice Karahan’ın bulunduu<br />

heyet, örenciler ile görütü.<br />

Heyet, örencilerin dilek ve<br />

temennilerini deerlendirdi.<br />

<strong>IGMG</strong>, Chateau-Chinon<br />

lahiyat Fakültesinde okuyan<br />

örencilere yardımcı oluyor.<br />

Chateau-Chinon’da okuyan gençler


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Lyon ve Annecy Bölge Toplant›s› yap›ld›<br />

Toplant›ya; Bölge ve fiube Teflkilatlanma, Tan›tma ve<br />

‹rflad Baflkanlar› ile Hocalar kat›ld›<br />

<strong>IGMG</strong> Lyon ve Annecy Gen<strong>ilet</strong>ilmi<br />

Bölge ve ube Tekilatlanma,<br />

Tanıtma, rad Bakanları<br />

ve Hocalar toplantısı yapıldı.<br />

Toplantıya Lyon Bölge Bakanı<br />

Hamza Mor ve Annecy Bölge<br />

Bakanı Emir Demirta’ın yanı<br />

sıra Genel Merkez Bakanlık<br />

Divanı üyeleri Tekilatlanma<br />

Bakanı Yavuz Çelik Karahan,<br />

Tanıtma Bakanı Ali Bozkurt ve<br />

rad Bakanı Mustafa Mullaolu<br />

katıldılar. Ali Bozkurt’un verdii<br />

“Teiklat<br />

Modelimiz ve<br />

Temel Esaslarımız”<br />

seminerinden<br />

sonra ayrı<br />

ayrı birim çalımalarına<br />

geçildi.<br />

Tekilatlanma<br />

Bakanı Yavuz<br />

Çelik Karahan,<br />

Bölge ve<br />

Cemiyet Tekilatlanma<br />

Bakanları<br />

ile; Tanıtma Bakanı Ali<br />

Bozkurt Bölge ve Cemiyet Tanıtma<br />

Bakanları ile birim çalımalarını<br />

yürütürken, rad Bakanı<br />

Mustafa Mullaolu da Bölge ve<br />

Cemiyet rad Bakanları ve Hocalar<br />

ile birim çalımalarını gerçekletirdiler.<br />

Yavuz Çelik Karahan “deal<br />

bir Tekilat Çalıması nasıl olmalıdır?”<br />

konusunda açıklamalar<br />

yaptı.<br />

Ali Bozkurt ise tekilatın hizmet<br />

ve faaliyetlerinin tanıtımına<br />

verilmesi gereken öneme iaret<br />

etti ve her cemiyetin açık cami<br />

günleri yapabilecek kapasiteye<br />

gelmesini istedi.<br />

Mustafa Mullaolu ise,<br />

<strong>IGMG</strong>’nin yeni rad hamlesi ile<br />

ilgili açıklamalarda bulundu.<br />

Toplantı, Tekilatlanma Bakanı<br />

Yavuz Çelik Karahan’ın<br />

“darecilerin Görev ve So<strong>ru</strong>mlulukları”<br />

konulu semineri ile sona<br />

erdi.<br />

Lyon ve Annecy Bölge toplant›s›na Yavuz Çelik Karahan, Ali Bozkurt ve Mustafa Mullao¤lu da kat›ld›.<br />

16


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Bölge Kad›n Kollar› ve Gençlik<br />

Teflkilat› Baflkanlar› bir araya geldi<br />

<strong>IGMG</strong> Bölge Kadın Kolları ve<br />

Gençlik Tekilatı Bakanları Genel<br />

Merkez’de bir araya geldi. ki birimin<br />

ortak toplantısına Genel Bakan<br />

Mehmet Sabri Erbakan da katıldı.<br />

Erbakan toplantıda hem Kadın<br />

Kolları’nın ve hem de Gençlik Tekilatı’nın<br />

yaptıı hizmetleri deerlendirdi.<br />

Genel Bakan Erbakan konumasının<br />

baında, Bölge Gençlik Tekilatları<br />

ve Kadın Kolları bakanlarının<br />

fevkalade hayırlı hizmetler ifa ettiine<br />

dikkat çekti ve öyle dedi:<br />

“Sizler çok önemli hizmetler ifa<br />

ettiinizden <strong>do</strong>layı<br />

bahtiyar insanlarsınız.<br />

Çünkü Allah<br />

Teala Kur’an’da,<br />

Hakk’a davet eden<br />

mü’minleri hayırlı<br />

bir topluluk olarak<br />

nitelendiriyor. Bu<br />

çalımalar bir bayrak<br />

yarıı eklinde<br />

devam etmektedir.<br />

Ve bugün böyle<br />

bir bayrak yarı-<br />

ının bir nöbet deiimine daha<br />

ahit oluyo<strong>ru</strong>z. Gençlik tekilatımızın<br />

bakanlıını baarıyla<br />

yapan ve bundan böyle tekilatımızın<br />

dier bölümlerinde hizmete<br />

devam edecek olan Mehmet<br />

enel kardeimiz, bu hayırlı<br />

yarıta yerini Süleyman Yılmaz<br />

kardeimize devretti. Mehmet<br />

enel kardeimize ve görevi<br />

devralan Süleyman Yılmaz kardeimize<br />

çalımalarından <strong>do</strong>layı<br />

teekkür ediyor ve bundan<br />

sonraki hizmetlerinde üstün<br />

baarılar diliyo<strong>ru</strong>m.’<br />

‘Bir sivil dini ku<strong>ru</strong>lu olan<br />

tekilatımız, herkesin gıpta ile<br />

baktıı bir ku<strong>ru</strong>lutur,’diyen Erbakan,<br />

bakanlara, emr-i bil ma’<strong>ru</strong>f<br />

ve nehy-i anil münker (iyilii tavsiye,<br />

kötülüklerden uzaklatırma) görevlerinin<br />

önemini de hatırlattı.<br />

Erbakan öyle dedi: ‘Gençliimizin<br />

ve hanım kardelerimizin<br />

so<strong>ru</strong>mlusu olan siz bakan<br />

kardelerimiz, mensuplarımızın<br />

daha iyiye ve güzele yönlendirme<br />

vazifesi yapıyorsunuz.<br />

Kendi rızasına uygun yapılan<br />

her ite Allah, kullarını baarıya<br />

ulatırıcaına<br />

dair müjde<br />

vermektedir.<br />

Biz de bu<br />

uurda<br />

bütün samimiyetimizle<br />

gayretimize<br />

devam<br />

edeceiz.’<br />

Mehmet Erbakan, Kad›n Kollar› ile Gençlik Teflkilat› mensuplar›na teflekkür etti.<br />

17


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

ORTA SAYFA<br />

EUZÜ BLLAHMNEEYTANRRACM<br />

18


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

ORTA SAYFA<br />

EUZÜ BLLAHMNEEYTANRRACM<br />

19


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Din adamlar› Assisi’de<br />

bar›fl için dua ettiler<br />

Papa 2. John Paul’un çarısı<br />

üzerine talya’nın Assisi kentinde<br />

bir araya gelen din adamları<br />

barı için dua ettiler.<br />

Assisi’deki Fransiskan Katedralinde<br />

bir araya gelen din<br />

adamları arasında 29 müslüman<br />

lider de yer aldı.<br />

Protestan, Orto<strong>do</strong>ks gibi çe-<br />

itli hristiyan mezheplerini temsilen<br />

din adamlarının katıldıı<br />

barı duası toplantısında, dünyanın<br />

her tarafından gelen Hahamlar<br />

ile<br />

birlikte, Budist,<br />

Hindu,<br />

Sih gibi farklı<br />

dinlere<br />

mensup din<br />

adamları da<br />

Papa: “Kimse Allah ad›na kötülük yapmas›n.”<br />

yer aldı.<br />

Her din mensubu, kendi ibadet<br />

usulüne göre dua yaptı ve ret ettiler.<br />

birliinin alması gerektiine ia-<br />

dünyanın artık savalara tahammülü<br />

kalmadıı belirtilerek, sadaki<br />

gelir adaletsizliinin gide-<br />

Barı duası töreninde dünlavaların<br />

yerinin dayanıma ve irilmesi<br />

de istendi.<br />

Bütün dünyadan din adamlar› Assisi Fransiskan Katedralinde bir araya geldiler. Müslümanlar camaatle namaz k›ld›lar<br />

20


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Hatemi Orto<strong>do</strong>ks Kilisesis Patri¤i Bartelomeus ile ibirlikte<br />

Hatemî: “Dünya art›k bar›fla susad›”<br />

Son gelimeler, "Medeniyetlerarası<br />

Diyalog" sürecinin daha epey yol<br />

alması gerektiine iaret ederken, bu<br />

diyalog sürecinin barıın, <strong>do</strong>stluunve<br />

dayanımanın pekimesi sürecine<br />

<strong>do</strong><strong>ru</strong> adım atması za<strong>ru</strong>retini de ortaya<br />

koyuyor.<br />

ran Cumhurbakanı Seyyid Muhammed<br />

Hatemî, Suriye'nin bakenti<br />

am'da düzenlenen "Medeniyetlerarası<br />

Diyalog Nasıl Yürütülmelidir?"<br />

konferansına gönderdii mesajda bu<br />

konuya dikkat çekti. "Artık dünyada<br />

kitleler barı, adalet, <strong>do</strong>stluk ve insan<br />

hakları istiyor", diyen Hatemî, barı-<br />

ın, adaletin, <strong>do</strong>stluun ve insan haklarının,<br />

savaların hakim olduu, özgürlüklerin<br />

baskı altında tutulduu,<br />

insanlar ve kültürlerarasında ayırımcılık<br />

yapıldıı ve diktatörlüklerin geçerli<br />

olduu bir ortamda söz konusu<br />

olamayacaını belirtti.<br />

"Böyle bir ortamda, savalarla bile<br />

elde edilmi olsa bile barıı kormak<br />

mümkün olmayacaktır" eklinde<br />

açıklamasını sürdüren Hatemî'nin<br />

dier görüleri de öyle:<br />

"Müslüman entellektüellerin,<br />

am'da bu konu üzerinde düüncelerini<br />

ortaya koyması önemlidir. Zira<br />

diyalog, insanla birlikte <strong>do</strong>mu ve<br />

hayatı boyunca da hep insanla birlikte<br />

olmu olan bir sanat olduu kadar,<br />

bir bilim dalıdır da. nsanın ebediyete<br />

bakıını da etkileyen diyalog, bata<br />

slam olmak üzere çeitli inançların<br />

yapılarına da girmitir. Çünkü, kelimelirin<br />

ortaya çıkardıı mucizeler<br />

her iki tarafın da hayrına olmaktadır.<br />

slam, tarih boyunca mükemmeliyeti<br />

arama yolunda çeitli din,<br />

fırka ve medeniyetlerle diyalou<br />

21<br />

sürdürmekle kalmamı, bu medeniyetlerin<br />

temsilcilerine kollarını<br />

da açmıtır. Örnein , Yunan felsefesi<br />

gibi hiç bir Tevhidî özellii olmayan<br />

düünce yapıları, skenderiye'den<br />

slam dünyasına <strong>do</strong><strong>ru</strong><br />

yayılmıtır.<br />

Bugün çok zor bir tarihi dönemeçten<br />

geçiyo<strong>ru</strong>z. Bu dönemeçte<br />

sava ve terörizm atei ile birlikte<br />

ayırımcılık ve baskı atei de etrafımızı<br />

sarmıtır. Ama, dünyada insanlar,<br />

savalardan uzak, barıın<br />

egemen olduu ve yaanılabilir bir<br />

dünya olmasını istiyorlar. Görüyo<strong>ru</strong>z<br />

ki bazı kimseler, slam'ın adını<br />

kullanarak teröre ve diktatörlüe<br />

onay çıkarıyorlar. Bu ne kadar yanlısa,<br />

slam'ı terör ile, baskı ile e anlamlı<br />

tutarak dünya politikalarını<br />

yönlendirmek de o kadar yanlıtır.”


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Çocuk olmak Afganistan’da,<br />

nasıldır, bilir misiniz!!!???<br />

Bilemezsiniz! Çünkü siz,<br />

çocuk olmadınız<br />

Afganistan’da... Yaamadınız<br />

22<br />

hep savaları. Siz sava<br />

oyunları oynadınız; Afganlı<br />

çocuklar o savaı ta içinden<br />

yaadılar, yaıyorlar... Ölümü<br />

siz hayal bile edemezsiniz;<br />

onlar ölümle her gün yüz<br />

yüze<br />

geliyorlar...<br />

Bilir misiniz,<br />

Afganlı<br />

çocuklar okul<br />

da bilmiyorlar;<br />

çünkü onların<br />

okulları,<br />

gürleyen<br />

bombaların,<br />

patlayan


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

silahların dehetinten yıkılıp<br />

gitti... Onlar ev de<br />

bilmiyorlar nedir diye; çünkü<br />

onların evleri hep çadır<br />

olmu, uçsuz bucaksız<br />

bozkırlarda...<br />

Siz souu veya sıcaı bilir<br />

misiniz, nasıldır diye?!!<br />

Hayır bilemezsiniz; çünkü<br />

Afganlı çocuklar souu ve<br />

sıcaı iliklerinin<br />

derinliklerinde yaıyorlar.<br />

Siz açlıı bilemezsiniz;<br />

tokluu ise hiç<br />

anlamazsınız...<br />

çocukların ise göz yaları hiç<br />

dinmiyor ki...<br />

Afganlı çocuklar hiç<br />

büyümeyecekler.... Çünkü 25<br />

sene önce de, 25 sonra da<br />

Afganlı çocuklar, hep<br />

savaların, bombaların<br />

içinde büyüdü. Onlar çektiler<br />

çileyi, döktüler göz yaını....<br />

Ve yine onlar hakkında<br />

kararı, dünyanın<br />

büyümüleri verdi.<br />

Zaman zaman a verdiler; ve<br />

çou zaman da bomba...<br />

Ama Afganlı<br />

çocuklar, açlıın<br />

ne olduunu,<br />

çok iyi<br />

biliyorlarlar.<br />

Siz göz yaının<br />

ne olduunu<br />

bilir misiniz?<br />

Afganlı<br />

23


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Almanya Anayasa Mahkemesi<br />

‹slâmî usüllere göre<br />

hayvan kesimine izin verdi<br />

Almanya Federal Anayasa Mahkemesi,<br />

slâmî usüllere göre hayvan<br />

kesimine izin verdi.<br />

Hessen Eyaleti’ne balı Wetzlar’da<br />

kasaplık yapan, ancak 1995 yılında,<br />

kesim <strong>ru</strong>hsatı yenilenmeyen Rüstem<br />

Altınküpe’nin müracaatı üzerine ko-<br />

Alt›nküpe: “Anayasal haklar›m› kulanmama<br />

izin verilmesini istedim”<br />

nuyu görüen Federal Anayasa Mahkemesi,<br />

müslümanların da Hayvanları<br />

Ko<strong>ru</strong>ma Kanunu ile getirilen hayvan<br />

kesimindeki bazı artlardan muaf<br />

tutulması gerektiine karar verdi.<br />

Rüstem Altınküpe, mahkeme ile<br />

ilgili süreci dergimize deerlendirirken,<br />

her eyden önce<br />

anayasal haklarının<br />

kullanılmasına müsade<br />

edilmesini istediini<br />

belirtti.<br />

“Hessen Eyalet Çalıma<br />

ve Sosyal düzen<br />

Bakanlıı, 1988 yılından<br />

beri her sene verdii<br />

istisna <strong>ru</strong>hsatını<br />

1995 yılında yenilemedi,”<br />

diyen Altınküpe,<br />

böylece mesleini de<br />

yapamaz hale geldiini<br />

bildirerek bu haksızlı-<br />

ın giderilmesi için Bakanlık<br />

aleyhine Giessen<br />

Eyalet Mahkemesinde<br />

dava açtı.<br />

Giessen Eyalet<br />

Mahkemesi konu ile ilgili<br />

olarak Hamburg<br />

Eyalet Mahkemesinin<br />

de bir kararı bulundu-<br />

unu; bu kararın gerekçesinde<br />

de, slam<br />

dinine göre hayvanların<br />

elektrik oku verilerek<br />

veya kafalarına<br />

ku<strong>ru</strong>n sıkılarak kesilmesinde<br />

bir sakınca<br />

bulunmadıına dair,<br />

Türkiye Diyanet leri<br />

Bakanlıı ile Ezher<br />

24<br />

Üniversitesi’nin rapo<strong>ru</strong> olduunu belirterek,<br />

<strong>ru</strong>hsatın yenilenmesine ihtiyaç<br />

kalmadıı kararını aldı.<br />

Rüstem Altınküpe, Giessen Eyalet<br />

Mahkemesi’nin kararını ise Kassel’deki<br />

Eyalet Yüksek Mahkemesin’de<br />

temyiz etti. Ancak Kassel ‘deki Yüksek<br />

Mahkeme de, bakanlıın <strong>ru</strong>hsatı yenilememe<br />

kararını yerinde buldu.<br />

Rüstem Altınküpe mesleini de icra<br />

edemez hale geldii bu kararla birlikte,<br />

Federal Anayasa Mahkemesi’ne<br />

müracaat ederek, Almanya’da uygulanmakta<br />

olan haksızlıın giderilmesini<br />

istedi.<br />

Altınküpe, Federal Anayasa Mahkemesi’ne<br />

müracaatında üç nokta<br />

üzerinde durdu:<br />

1- slamî usullere göre kesim yapan<br />

kasaplık mesleini icra edemeyerek<br />

maddi ve manevî zarara uradıı,<br />

2- slâmî kasaplık mesleinin, aynı<br />

zamanda <strong>do</strong><strong>ru</strong>dan dinî inançlarıyla<br />

da alakalı olduu için, bu ekilde,<br />

sadece kasaplık mesleini icra etmekten<br />

deil aynı zamanda dinî inançlarına<br />

göre hayatını idame ettirmekten de<br />

alınkonulmu olduunu, böylece,<br />

Anayasa’da verilen ve kullanımı<br />

garanti altına alınan dinî hürriyetlerinin<br />

kısıtlanmı hale geldii,<br />

3- Anayasaya göre bütün insanlar<br />

yasaların önünde eit olduunu; hayvan<br />

kesimi konusunda dier dinî cemaatlere<br />

tanınan istisnaî müsadelerin,<br />

aynı ekilde müslümanlara da verilmesini<br />

<strong>do</strong>layısıyla, kanun önünde<br />

insanların dinî inanç ve etnik köken<br />

farkı olmaksızın eit olması gerektii.<br />

Federal Anayasa Mahkemesi bu istekleri<br />

görümek üzere Rüstem Altın-


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Alt›nküpe’yi deseteklemek üzere Mahekemede bulunan<br />

heyet daha sonra <strong>IGMG</strong> Karls<strong>ru</strong>he cemiyetinde<br />

kahvalt› yapt›. Heyette, <strong>IGMG</strong> insan Haklar› Masas›<br />

So<strong>ru</strong>mlusu Mehmet Do¤an, Stuttgart Bölge Baflkan›<br />

Sami Ganio¤lu, Zentral Baflkan› Dr. Nadim Elyas ve<br />

Karls<strong>ru</strong>he Cemiyet baflkan› bulunuyordu.<br />

küpe’den, dinî inançlarına göre<br />

hayvan kesimi ekil ve usüllerinin<br />

özelliklerini belirten ve<br />

bu usul ve ekillerin, mensubu<br />

bulunduu slâmî ku<strong>ru</strong>lu tarafından<br />

böylece kabul edilip<br />

uygulanması gerektiini isteyen<br />

bir rapor sunmasını istedi.<br />

Altınküpe, mahkemeye,<br />

Almanya’da yaayan müslümanlar<br />

olarak, dinî inançlar<br />

konusunda görüü alınması<br />

gereken ku<strong>ru</strong>luların baında<br />

Islamrat für die Bundesrepublik<br />

ve Zentralrat der Muslime<br />

geldiini, bu iki ku<strong>ru</strong>lu-<br />

un da dinî görülerinin kendi<br />

görülerini desteklediini, Almanya<br />

dıında verilen dinî kararların, oradaki<br />

çok istisnaî hallere göre verilmi bir<br />

karar olduunu, <strong>do</strong>layısıyla Almanya’daki<br />

slamî ku<strong>ru</strong>luların kararının<br />

geçerli olması gerektiini bildirdi.<br />

Bunun üzerine Federal Anayasa<br />

Mahkemesi Altınküpe’yi ve Zentralrat<br />

der Muslime in Deutschland Baakan’ı<br />

Nadim Elyas ve Genel Sekreter<br />

Eyup Köhler’i sözlü du<strong>ru</strong>maya davet<br />

ettiler. Elyas ve Köhler, slam dininde<br />

bayıltma ile hayvan kesmenin sadece<br />

zarûrî hallerde caiz olduunu, normal<br />

hallerde ise bayıltmadan kesim yapılması<br />

gerektiini bildirdiler.<br />

Bunun dinî gerekçesi olarak da<br />

unları gösterdiler: A- Bayıltılan hayvanların<br />

kanlarının yeterince akmayacaından<br />

süphe ediliyor. Çünkü slam’a<br />

göre kan yemek haram maddeler<br />

arasında yer alıyor.<br />

B- Bayıltılma, profesyonel yapılamadıı<br />

takdirde, hayvanın ölümüne<br />

sebeb olacaı için tereddütte kalınıyor.<br />

slam’a göre hayvanların usûle<br />

göre kesilmeden ölmü olması ve bu<br />

ekilde etlerinin yenmesi haram kabul<br />

ediliyor.<br />

Bu iki gerekçeden hareket eden<br />

Federal Anayasa Mahkemesi, hayvanların<br />

kesimi ile ilgili olarak,<br />

hayvanları ko<strong>ru</strong>ma kanununda bazı<br />

dinî g<strong>ru</strong>plara getirilen istisnaî <strong>ru</strong>hsatların<br />

müslümanlar tarafından<br />

da kullanılması gerektiine karar<br />

verdi. Ancak <strong>ru</strong>hsat aaıdaki artlarda<br />

kullanılabilecek:<br />

1- slam’a göre kesim yapmak istyen<br />

kii, slam dininde böyle bir zo<strong>ru</strong>nluluk<br />

olduunu, Almanya’da müslümanları<br />

temsil eden dinî bir ku<strong>ru</strong>lutan<br />

aldıı karar ile<br />

belgeleyecek.<br />

2- Bu kiinin, slam’a<br />

göre kesim yapabileceini<br />

belgeledikten<br />

sonra, bu konuda<br />

mesleki olarak da ke-<br />

25<br />

sim yapabileceini<br />

gösteren bir ustalık<br />

belgesine sahip olması<br />

gerekiyor.<br />

3- Kesim yapılan<br />

yerin, hayvanlara eziyet<br />

etmeden kesim du<strong>ru</strong>muna<br />

getirebilecek<br />

teknik <strong>do</strong>nanıma sahip<br />

olması gerekiyor.<br />

Bu kararı yo<strong>ru</strong>mlayan<br />

ilgililer müslümanların<br />

u hususlara<br />

dikkat etmesi gerekti-<br />

ine iaret ediyorlar:<br />

1- Özel kiiler kesim<br />

yapamayacak.<br />

2- Kesimler, kesim<br />

izni olmayan<br />

mezbahanelerde yapılamayacak.<br />

3- Kesim yapacak<br />

olan kiinin müslüman<br />

ve kasaplık ustası<br />

belgesi bulunması<br />

gerekiyor.<br />

slâmî Kesim Komisyonu<br />

Federal Anayasa Mahkemesi’nin<br />

kararından sonra bir araya<br />

gelen Islamrat für die Bundesrepublik<br />

Deutschland ve<br />

Zentralrat der Muslime in Deutschland<br />

“slâmî Kesim<br />

Komisyonu” kurdular.<br />

Konuyla ilgilenenler daha<br />

geni bilgiyi komisyondan alabirler.<br />

Komission für islamisches<br />

Schlachten (KIS)<br />

C/o ZMD<br />

Indestrasse 93<br />

ESCHWEILER<br />

Tel.: 02403-702075<br />

Fax: 02403-702076<br />

e-mail: KIS@zentralrat.de<br />

Alt›nküpe: “‹nançlar›mdan <strong>do</strong>lay›, mesle¤imi<br />

de yapamaz hale gelmifltim.”


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Tolerans m›? Sayg› m›?<br />

Günümüz çok kültürlü toplumların<br />

“egemen güçleri” farklı<br />

bir kültüre ve bu kültürün mensuplarına<br />

tolerans gösterilmesini<br />

isterler.<br />

Du<strong>ru</strong>m öylesine normal hale<br />

getirilmitir ki, bu farklı kültürün<br />

mensupları da kendilerine<br />

“tolerans” gösterilme eiliminden<br />

<strong>do</strong>layı, sevinir; mutlu olur.<br />

Ancak konuyu derinlemesine<br />

incelersek, kendilerinden bakalarına<br />

tolerans göstermesi beklenenler,<br />

bunu bir lutûf ve baılama<br />

gösterisine dönütürüyorlar.<br />

Av<strong>ru</strong>pa ve Amerika’da müslümanların<br />

konumu ve du<strong>ru</strong>munu<br />

ele alarak konuya bir göz attıımızda,<br />

müslümanların bu “tolerans<br />

gösterisi” altında ezilmek<br />

istendiine ahit oluyo<strong>ru</strong>z.<br />

Özellikle kamu imkanlarından<br />

yararlanma ve inancına göre<br />

bir hayatı sürdürme istei gündeme<br />

geldiinde müslümanların<br />

“tolerans” ile aralarının “iyi olmadıı”,<br />

<strong>do</strong>layısıyla da toleransı<br />

hak etmedikleri gündeme getiriliyor.<br />

Tarihsel süreç, ters yüz<br />

edilerek müslümanlar, kendilerinin<br />

hiç ilemedii, ilemelerine<br />

26<br />

de inandıkları dinin “cevaz vermedii”<br />

hayali bir suçtan <strong>do</strong>layı,<br />

toplum içinde ve kamu alanında<br />

mahkum edilmek isteniyor.<br />

Tolerans deerlendirmesinin<br />

bu yüzden pek çok boyutu bulunuyor.<br />

Bu boyutları ele aldıımızda,<br />

ortaya çıkan sonucu imdiden söylemekte<br />

fayda vardır: Müslümanların<br />

baskı altında tutularak, çeitli<br />

dinî ayrıcalıklardan yararlanmasının<br />

önlenmesini mazur ve hatta<br />

hukukî göstermek.<br />

Yazının baında da deindimiz<br />

gibi, toleransdan bahsedenler,<br />

karısındaki insanların ta<br />

batan yanlı yaptıını, <strong>do</strong>layısıyla<br />

da bu yanlılarının, toleransla,<br />

hogörü ile karılanması<br />

gerektiini empoze ediyorlar.<br />

Hogörüye muhatap olacak<br />

olan kitlenin büyük oranda<br />

müslümanlar olduuna baktımızda,<br />

müslümanların kendilerini<br />

batan suçlu olarak kabul<br />

etmeleri yönünde bir baskı ile<br />

karı karıya kaldıını görüyo<strong>ru</strong>z.<br />

Müslümanlar, “ne yaptı da<br />

yanlı yaptılar?”, ki dier insanların<br />

toleranslarını/hogörülerini<br />

beklesinler?<br />

Kelimelerin sihirli güzelliinde,<br />

ön bir yargı ve toplumsal<br />

baskı ile, ilenilmeyen bir suçun<br />

yüklenilmesi anlamına gelen bu<br />

du<strong>ru</strong>mdan kurtulmanın yolu,<br />

müslümanlara karı toleranslı<br />

olduunu idda edenleri “saygı”ya<br />

davet etmektir.<br />

Saygı, karısındakinin fikrine,<br />

davranılarına, inançlarına<br />

ve yaam biçimine katılmasanız,<br />

hatta onlara karı bile çıksanız,<br />

itiraz etmemenizdir. Yani, onun<br />

hayatını nasıl düzenleyecei yönünde<br />

sizin baskınızın olmaması<br />

demektir.<br />

Tolerans, yani hogörüye gelince...<br />

te burada du<strong>ru</strong>m kelimenin<br />

sihirli güzelliine sinmi du<strong>ru</strong>mdadır.<br />

Müslümanlara karı toleranslı<br />

olduunu iddia edenler, müslümanları,<br />

peinen suçlu olduklarına<br />

inandırıyorlar. Kendileri<br />

toleranslı/hogörülü davrandı<br />

için de büyük bir insanlık lütfunda<br />

bulunduklarını ima ediyorlar.<br />

Bu davranıların aslına bakarsanız,<br />

tolerans kelimesi ile enin-


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Günümüzde, bir saygı<br />

ve hogörü kültürü<br />

olumaktadır. En azından,<br />

aynı zamanda bir<br />

toplumsal sözleme da<br />

olan Anayasalar ve yasalar,<br />

bu konuda olutu<strong>ru</strong>lmu<br />

ve gelitirilmeye<br />

devam edilen belgeler<br />

ve hareket kaynakları<br />

olarak karımıza<br />

çıkmaktadır.<br />

de sonunda hogörüsüzlüü<br />

haklı çıkarmaya çalıtıklarını<br />

görürsünüz.<br />

Hogörü gerçekten de bir lütûf<br />

baılamasıdır. Hogörünün<br />

yeri ve ortamı, hogörüyü gösterenin,<br />

yani üstünlüü elinde tutanın<br />

mekanıdır.<br />

Hogörüye muhatap olan kesimin<br />

yeri ise, ilenilen suçun,<br />

ayıbın mahcubiyeti içerisinde<br />

kabulünden ve af dilenmesinden<br />

baka birey deildir.<br />

Bata müslümanlar olmak<br />

üzere, hiç kimse böyle bir aaılanmayı<br />

kabul edemez.<br />

Bu ifadelerimizden, toleranssızlıı,<br />

yani hogörüsüzlüü tevik<br />

ettiimiz, <strong>do</strong><strong>ru</strong>dan da, toleransa<br />

karı çıktıımız anlaılmalıdır.<br />

Çok kültürlü toplumlarda -aslında<br />

mono-kültürlü de olsa her<br />

topluda- esas olan “saygı” olmalıdır.<br />

Saygı göstermeyi öenmeden,<br />

öretmeden ve toplumsal<br />

ilikileri bu esasa o<strong>ru</strong>tmadan toleransdan<br />

bahsetmek pek de anlamlı<br />

deildir. Zira, tolerans adı<br />

altında, hor görülen bir kültür<br />

g<strong>ru</strong>bu, suçlu muamelesi görmektedir.<br />

Tolerans/hogörü gerçekten<br />

de üstün bir insanî faz<strong>ilet</strong>tir.<br />

Saygı göstermeyi örenip, bunu,<br />

toplumsal iliki, muamele ve<br />

davranı kültürü haline getirebildiimizde,<br />

toleransın bir anlamı<br />

olacaktır.<br />

Yoksa, farklı inançlara, hayat<br />

ekillerine saygı göstermeyi akledemeyenler,<br />

bakalarını ezmek<br />

için “tolerans” kelimesini kullanmaya<br />

devam edeceklerdir.<br />

Tolerans, hereye ramen bazı<br />

konularda hata edenlere, yanlı<br />

yapanlara, ayıp ileyenlere<br />

karı gösterilecek bir üstün davranı<br />

olduuna göre, müslümanların<br />

bakalarından veya bakalarının<br />

da müslümanlardan öncelikle<br />

saygı beklemeleri daha<br />

tabiî bir hak olarak görülmelidir.<br />

Toleransın tarihî köklerine<br />

baktıımızda da, müslümanlar<br />

saygıda olduu kadar tolerans da<br />

da önde gelen inanç g<strong>ru</strong>bu arasında<br />

yer almaktadır.<br />

Bununla birlikte günümüz<br />

dünyasının gerçeklerini bir tarafa<br />

iterek, sadece tarihî köklerden<br />

hareketle saygı/tolerans gereklilii<br />

üzerinde durmak <strong>do</strong><strong>ru</strong> bir<br />

ey deildir.<br />

Bütün toplumsal gelimelerde<br />

olduu gibi, bir inanç olayı<br />

olan dinde de, farklı algılamalar,<br />

anlayılar ve uygulamalar olacaktır.<br />

Yani, insanların inandıkları<br />

dinleri/inançları yo<strong>ru</strong>mlama<br />

artları ve ekilleri zamanla de-<br />

iebilmektedir.<br />

Bu yüzdendir ki tarihte saygısızlıı/hogörüsüzlüü<br />

ile tanınan<br />

dinî g<strong>ru</strong>pların veya toplumların<br />

bugünkü hali, <strong>bizi</strong>m için birinci de-<br />

erlendirme noktası olmalıdır.<br />

Eer tarihî gerçeklerden hareketle,<br />

27<br />

bir suçlama söz konusu oluyorsa o<br />

zaman, karımızdakinin “cemaziyel<br />

evveli”ni gündeme getirme<br />

hakkımız olacaktır.<br />

Günümüzde, bir saygı ve hogörü<br />

kültürü olumaktadır. En<br />

azından, aynı zamanda bir toplumsal<br />

sözleme da olan Anayasalar<br />

ve yasalar, bu konuda olutu<strong>ru</strong>lmu<br />

ve gelitirilmeye devam<br />

edilen belgeler ve hareket<br />

kaynakları olarak karımıza çıkmaktadır.<br />

Bu gerçeklerden hareketle,<br />

saygı göstermeyi, saygı duymayı<br />

bir davranı biçimi haline getirmek,<br />

eninde sonunda toleransı<br />

da gündeme getirecektir.<br />

Saygı göstermeyi örenenler,<br />

bakalarının hatasını affedebilmeyi,<br />

ayıplarını örtebilmeyi ve<br />

yanlılardan dönmelerine yardımcı<br />

olmayı da otomatik olarak<br />

örenebilecektir.<br />

Bugün müslümanların en<br />

önemli problemi aslında, ikide<br />

bir “tolerans”a muhatap olmalarıdır.<br />

1- Müslümanların, yanlı<br />

ve hata yapmadıkları halde tolerans<br />

gördükleri kanaati yaygınlatırılıyor,<br />

2- Müslümanların da<br />

tolerans göstermeleri gerektii<br />

iddia ediliyor, 3- Müslümanların,<br />

toleransı hakedecek ekilde<br />

davranmaları isteniyor.<br />

Bunun üçü de yanlı. Çounluu<br />

göçmen olan müslümanlara,<br />

hem saygı ve hem de tolerans<br />

gösterilmelidir.<br />

Zira müslümanlar, anayasaların<br />

ve kanunlrın kendilerine<br />

tanıdıkları en <strong>do</strong>al hakları dahi<br />

kullanabilme imkanına çou zaman<br />

sahip deillerdir.<br />

Yine de, hiç kimseden, tolerans<br />

bekleme lüksüne de dümemek<br />

gerekiyor; ama herkesten<br />

saygı beklemek de hakkımız.<br />

Saygı göstermek te görevimizdir.<br />

• ‹lhan B‹LGÜ


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban-Aktion verstärkt<br />

Zusammenleben der Gläubigen<br />

Die Ereignisse des 11. September<br />

belegten, was für Menschen mit<br />

fairem Blick für die Verhältnisse<br />

zwischen Christen und Muslimen<br />

schon länger klar war: Um diese<br />

Welt sicherer und fairer zumachen,<br />

muss das Zusammenleben der<br />

Gläubigen aktiv gestaltet werden.<br />

Es kann nicht reichen, in der<br />

wirtschaftlichen Globalisie<strong>ru</strong>ng die<br />

Lösung für alles und jedes zu sehen.<br />

Mehr und neue Bemühungen<br />

derjenigen, die die Differenzen<br />

zwischen den Kulturkreisen nicht<br />

eskalieren lassen sondern gestalten<br />

wollen sind da nötig. Es ist zu<br />

begrüßen, dass das Auswärtige<br />

Amt, somit die Bundesregie<strong>ru</strong>ng<br />

ein Sonderprogramm "Dialog mit<br />

der islamisch geprägten Welt<br />

gestartet hat und ähnliche Initiativen<br />

von anderen Bundesorganen<br />

angegangen wurden. Wir begrüßen<br />

auch die Erklä<strong>ru</strong>ng der Budestagsfraktion<br />

Der GRÜNEN, "Interreligiöser<br />

Dialog wichtiger denn je".<br />

Auch die <strong>IGMG</strong> ist bemüht,<br />

diese neuen Wege mit zu entwerfen<br />

und mit zu gehen: Kurban & Dialog<br />

wird im Jahr 2002 dafür eine besondere<br />

Möglichkeit bieten. Der<br />

Menschenrechtsbeauftragte der<br />

<strong>IGMG</strong> und andere Interessierte haben<br />

mit einer Reihe christlicher<br />

und nicht-religiöser Organisationen<br />

Gespräche geführt, um die<br />

Ausreise unserer Delegationen in<br />

viele Länder der Welt auch zu<br />

Ereignissen zu machen, die der Völkerverständigung<br />

und dem Dialog<br />

der Religionen international dienen.<br />

In den Tschad, den Südsudan<br />

28<br />

und Uganda, eventuell auch andere<br />

Länder, werden die Vertreter der<br />

<strong>IGMG</strong> und befreundeter muslimischer<br />

Organisationen vor allem<br />

zusammen mit Repräsentanten<br />

christlicher Friedensorganisationen<br />

und Menschenrechtsvereinen<br />

reisen. In zwei Länder<br />

werden auch Vertreter christlicher<br />

Medien mitreisen. Schon in der<br />

Vorbereitungszeit wird es mehrere<br />

Treffen geben, um das Auftreten<br />

vor Ort zu diskutieren, gemeinsame<br />

G<strong>ru</strong>ndwerte, vielleicht aber auch<br />

heikle Punkt, über die später ausführlicher<br />

zu sprechen ist.<br />

Vor Ort soll das gemeinsame<br />

Auftreten die stärken, die sich lokal<br />

und regional für eine gleichberechtigte<br />

Kooperation zwischen<br />

den Religionen und die Menschenrechte<br />

einsetzen. Die gemischten<br />

Delegationen werden in den ausgewählten<br />

Ländern werden auch Projekte<br />

besuchen, speziell solche<br />

deutscher Organisationen, die direkt<br />

der Förde<strong>ru</strong>ng des Friedens dienen.<br />

In mehreren Bundesländern haben<br />

sich St<strong>ru</strong>kturen entwickelt, wo<br />

Vertreter unserer Organisation<br />

oder z.B. des "Bündnis islamischer<br />

Gemeinden (Norddeutschland) mit<br />

christlichen Vertretern eine längerfristig<br />

angelegte Diskussion über<br />

Fragen der Menschenrechte und<br />

des internationalen christlich-muslimischen<br />

Dialogs diskutiert wird.<br />

Wir fordern alle unsere<br />

Vertreter die mit unserem Kurban<br />

in die Welt reisen werden<br />

auf, gerade in der erhitzten<br />

Situation nach dem 11. September,<br />

sowohl für Gerechtigkeit<br />

zwischen den Völkern als auch<br />

für die Suche nach friedlichen<br />

Wegen und dabei speziell die<br />

geschwisterliche Zusammmenarbeit<br />

mit christlichen Institutionen<br />

einzutreten. Sie sollen vor<br />

Ort den Kontakt mit diesen religiösen<br />

Führern suchen und<br />

ihnen den G<strong>ru</strong>ß der Muslime in<br />

Deutschland überbringen. Hierbei<br />

ist auch die Möglichkeit umzusetzen,<br />

einen Teil des Kurban<br />

für bedürftige anderen Glaubens<br />

zu übergeben.<br />

Vorbild für diese Aktivitäten ist<br />

der Kurban der <strong>IGMG</strong> in Uganda,<br />

der einen sehr positiven Einfluß auf<br />

die Entwicklung von St<strong>ru</strong>kturen<br />

des christlich-muslimischen<br />

Dialogs in diesem Land hatte,<br />

indem er auf über mehrere Jahre<br />

immer wieder verschiedene religiöse<br />

Vertreter vor Ort zusammen<br />

brachte. Hier wurde erfolgreich die<br />

Diskussion über das Gemeinsame<br />

von Christentum und Islam<br />

gepflegt. •Erhard BRUNN


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Christen und Muslime in Ingolstadt<br />

treffen sich zum Friedensgebet<br />

Einen neuen Weg suchten<br />

die Lehrer und Schüler der<br />

Hauptschule an der<br />

Herschelstraße in Ingolstadt.<br />

Die Religionslehrer wollten<br />

zeigen, dass die Schülerinnen<br />

und Schüler den Frieden<br />

zwischen den Religionen bereits<br />

täglich leben und erleben.<br />

Bisher trafen sich die christlichen<br />

Schülerinnen und Schüler<br />

in einer der Kirchen zum<br />

gemeinsamen Gottesdienst.<br />

Muslimische Kinder und Andersgläubige<br />

wurden in einem<br />

Klassenzimmer beaufsichtigt.<br />

In diesem Jahr versammelten<br />

sich alle Kinder in der Aula<br />

der Schule. Ein katholischer<br />

und ein evangelischer Geistlicher<br />

sowie ein muslimischer<br />

Hodscha gestalteten gemeinsam<br />

die Gebetsstunde. Der<br />

Hodscha rezitierte aus dem Koran<br />

die Sure von der Geburt des<br />

Propheten Isa (Jesus). Anschließend<br />

hielt er eine Predigt<br />

über den Auftrag der Schöpfung.<br />

Allah verlange, dass seine<br />

Geschöpfe entsprechend der<br />

Schöpfung leben und ein gottgefälliges<br />

Leben führen sollen.<br />

Die Erde biete genügend Platz<br />

für alle Menschen, erstrebenswert<br />

sei ein friedliches Zusammenleben<br />

aller Menschen und<br />

ein wetteifern in guten Dingen.<br />

Der katholische Pfarrer<br />

sprach in seiner Rede von der<br />

Botschaft der Menschwerdung<br />

Jesu.<br />

Der evangelische Pastor<br />

erklärte Gott habe durch Jesus<br />

allen Menschen die Botschaft<br />

des Friedens verkündet.<br />

Sein Auftrag<br />

sei das friedliche<br />

miteinander der<br />

Menschen gewesen.<br />

Am Ende sprach<br />

der Hodscha ein<br />

Bittgebet dem die<br />

muslimischen<br />

Kinder mit "AMIN"<br />

zustimmten.<br />

Die kirchlichen<br />

vertreten t<strong>ru</strong>gen<br />

"Vater unser" vor<br />

29<br />

und sprachen das Segensgebet.<br />

In seiner Abschlussrede<br />

forderte der Schulleiter alle Kinder<br />

auf, diesen Frieden im Leben<br />

täglich zu praktizieren. Nur<br />

gemeinsam könne man an einer<br />

besseren Welt arbeiten. Er hoffe,<br />

dass das Friedensgebet auch an<br />

anderen Schulen praktiziert wird.


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Neonazis verprügeln<br />

muslimische Frau<br />

– Ausländer sollen bestimmte Bezirke Berlins meiden<br />

Berlin – 31. Januar - Während<br />

des Be<strong>ru</strong>fsverkehrs am Mittwoch<br />

haben jugendliche Neonazis drei<br />

libanesische Frauen und ein Kind<br />

angegriffen. Dabei wurden zwei<br />

Frauen verletzt, eine davon<br />

schwer. Wie die Polizei und eines<br />

der Opfer sagten, haben zahlreiche<br />

Zeugen tatenlos zugesehen.<br />

Der Angriff ereignete sich im<br />

belebten Zent<strong>ru</strong>m von Hellers<strong>do</strong>rf,<br />

nahe des Geschäfts- und Einkaufszent<strong>ru</strong>ms<br />

"Helle Mitte". Die<br />

Frauen waren auf dem Heimweg<br />

und warteten an der Straßenbahnhaltestelle<br />

auf die Straßenbahn.<br />

Außer ihnen stiegen an der<br />

Haltestelle auch vier Jugendliche<br />

in die Straßenbahn. Sie setzten<br />

sich hinter die drei Frauen und<br />

das Kind und fingen an, die Libanesinnen<br />

anzupöbeln. Sie<br />

beleidigten sie und riefen "Ausländer<br />

raus".<br />

Nur zwei Zeugen halfen<br />

Als die Frauen nicht reagierten,<br />

erhielt die ältere der beiden<br />

Damen einen Faustschlag an den<br />

Kopf und einen Fußtritt in den<br />

Rücken. Eine Haltestelle später<br />

wollten die Frauen aussteigen.<br />

"Dabei riss ein Jugendlicher der<br />

26-Jährigen das Kopftuch he<strong>ru</strong>nter<br />

und zerrte sie an den Haaren<br />

aus der Bahn", sagte ein Polizeisprecher.<br />

"An der Haltestelle<br />

gab es dann weitere Schläge."Die<br />

Straßenbahn war voller Leute und<br />

auch an der Haltestelle warteten<br />

viele Menschen", sagte eines der<br />

Opfer gestern Abend im Krankenhaus.<br />

Die einzigen, die ihr geholfen<br />

hätten, seien je<strong>do</strong>ch der Straßenbahnfahrer<br />

und ein 20-<br />

jähriger Fahrgast gewesen.<br />

Wie die Polizei bestätigte, vertrieben<br />

diese die Schläger. Die<br />

Beamten selbst waren von einer<br />

der schwerverletzten Damen<br />

alarmiert worden. Die 26-Jährige<br />

hatte noch in der Straßenbahn<br />

übers Handy bei der Polizei ange<strong>ru</strong>fen.<br />

Die Beamten konnten die<br />

vier Täter nach der Tat festnehmen.<br />

Sie sind zwischen 16 und 21<br />

Jahren alt. Drei der vier Jugendlichen<br />

rechnet die Polizei der<br />

rechten Szene zu. Zwei der Festgenommenen<br />

haben inzwischen ihre<br />

Tat gestanden. Sie gaben als Motiv<br />

ihre rechtsextremistische<br />

G<strong>ru</strong>ndeinstellung, Fremdenfeindlichkeit<br />

und Ausländerhass an.<br />

Nach den Vernehmungen wurden<br />

sie wieder freigelassen. Nach der<br />

Tat meldete sich die Ausländerbeauftragte<br />

Barbara John zu Wort<br />

und riet Ausländern, die östlichen<br />

Außenbezirke Berlins abends und<br />

nachts nicht zu besuchen. "Ich<br />

kann nicht das Gegenteil sagen,<br />

das könnte ich nicht verantworten,<br />

wenn etwas passiert", sagte<br />

die Ausländerbeauftragte. Die<br />

Ausländerbeauftragte hatte ein<br />

Opfer der Attacke vom Mittwoch<br />

im Krankenhaus besucht.<br />

Nach Berichten des Berliner<br />

Tagesspiegel wurden 2001 in Berlin<br />

und Brandenburg deutlich<br />

mehr rechtsextreme Straftaten<br />

registriert als im Jahr zuvor. Allerdings<br />

wird seit 2001 nach neuen<br />

Kriterien gezählt, so dass unklar<br />

ist, ob die Zahl der Delikte tatsächlich<br />

gestiegen ist.<br />

Muslima wegen<br />

Kopftuch im<br />

Restaurant<br />

beleidigt<br />

BIEDENKOPF – 21. Januar - Weil<br />

die junge Frau in einem Restaurant<br />

der 14 000-Einwohner-Stadt aus religiösen<br />

Gründen ein Kopftuch getragen<br />

hat, soll sie vom Gastwirt beleidigt<br />

worden sein. "Ich will hier keine mit<br />

Kopftuch sehen" habe der Wirt in ihrer<br />

Hörweite zu einer Angestellten gesagt,<br />

berichtet die 19-jährige Zeynep Karabalci.<br />

Sie habe mit ihrer Freundin im<br />

vergangenen November nur einen<br />

heißen Kakao in der Gaststätte trinken<br />

wollen, erzählt Karabalci. "Aber dann<br />

hat der Wirt diesen Satz gesagt - ich<br />

dachte eigentlich, dass die Leute in einem<br />

demokratischen Land gegenüber<br />

Moslems toleranter sind." Daher habe<br />

sie vor einigen Tagen einen Leserbrief<br />

an eine Zeitung geschrieben, um den<br />

Vorfall publik zu machen.<br />

Mit einer Entschuldigung des<br />

Wirts ist es für Karabalci nicht getan:<br />

"Das reicht nicht aus, er würde dann<br />

bestimmt trotzdem weitermachen.<br />

Und dann sind auch andere davon betroffen."<br />

Der Wirt selbst will sich zu<br />

dem Fall nicht mehr äußern. "Ich lasse<br />

das auf sich be<strong>ru</strong>hen."<br />

Für den Bürgermeister von<br />

Biedenkopf, Karl-Hermann Boll<strong>do</strong>rf<br />

(CDU), ist die Äuße<strong>ru</strong>ng des Gastwirts<br />

eine "Ungeschicklichkeit". "Ich kann<br />

nicht von einem ausländerfeindlichen<br />

Hinterg<strong>ru</strong>nd ausgehen, schließlich ist<br />

er selbst mit einer Ausländerin verheiratet",<br />

sagte Boll<strong>do</strong>rf. Offenbar habe<br />

der Wirt die Brisanz der Angelegenheit<br />

nicht erkannt. Weil das Ereignis<br />

bereits zwei Monate zurück liege, sehe<br />

er die Aufregung in Biedenkopf als<br />

"konst<strong>ru</strong>iert" an und "der Sache nicht<br />

angemessen".<br />

"Ich halte den Satz für eine bornierte<br />

Intoleranz und für völlig inakzeptabel",<br />

schimpft dagegen der Vorsitzende<br />

des SPD-Stadtverbands,<br />

Klaus-Uwe Koch.<br />

30


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Grüne in<br />

Bayern<br />

wollen<br />

islamische<br />

Bräuche<br />

gesetzlich<br />

schützen<br />

München - 18.Januar –<br />

Nach dem neuen Integrationsgesetz<br />

der GRÜNEN sollen<br />

künftig auch islamische<br />

Feiertage in Bayern gesetzlich<br />

geschützt werden – etwa das<br />

Neujahrs- und das Opferfest<br />

oder das Fastenbrechen am<br />

Ende des Ramadan. Muslime<br />

hätten dann beispielsweise<br />

das Recht, an diesen Tagen<br />

frei zu nehmen. Im öffentlichen<br />

Dienst wollen die<br />

Grünen eine Quote für Bürger<br />

mit "Migrationshinterg<strong>ru</strong>nd"<br />

einführen, ferner<br />

soll das Landeserziehungsgeld<br />

auch Ausländern ausbezahlt<br />

werden.<br />

Die CSU und die SPD lehnen<br />

die Vorschläge ab. "Was<br />

die Grünen vorschlagen,<br />

geht weit über das vernünftige<br />

Maß hinaus", sagt SPD-<br />

Fraktionschef Franz Maget.<br />

CSU Fraktionschef Glück<br />

meint: "Die Grünen propagieren<br />

damit eine Gesellschaft<br />

multikultureller<br />

Beliebigkeit und fördern im<br />

Ergebnis nicht Integration,<br />

sondern die Bildung von<br />

Parallelgesellschaften."<br />

Urteil zu Rasterfahndung<br />

erregt Streit bei Rot-Rot<br />

Hamburg – 23.Januar - Die<br />

Abschlussklausuren stehen vor<br />

der Tür und dann dies. Vor zehn<br />

Tagen flatterte Majid ein Brief<br />

der Kriminalpolizei (Kripo) ins<br />

Haus, er sei ins Raster gefallen<br />

und solle ins Präsidium kommen.<br />

"Ich war nur genervt und<br />

wollte das schnell hinter mich<br />

bringen", erinnert sich der Student.<br />

Weil er dachte, er hätte<br />

nichts zu verbergen, ging er<br />

vorige Woche ohne Anwalt zur<br />

Polizei.<br />

"Im Nachhinein habe ich das<br />

Gefühl, ich hab zuviel gesagt",<br />

denkt der junge Mann. Seine<br />

Mappe mit privaten Unterlagen<br />

und Briefen sei ihm einfach aus<br />

der Hand genommen worden.<br />

"Die haben kopiert, was sie<br />

wollten." Über "alles" sei er<br />

Berlin - 23. Januar - Nachdem<br />

das Berliner Landgericht<br />

die Rasterfahndung gegen ausländische<br />

Studenten für unzulässig<br />

erklärt hat, bahnt sich<br />

Streit zwischen den Koalitionspartnern<br />

SPD und PDS an. Die<br />

innenpolitische Sprecherin der<br />

PDS, Marion Seelig, fordert den<br />

generellen Stopp des umfassenden<br />

Datenabgleichs. Andernfalls<br />

könne man betroffenen Studenten<br />

nur raten, auch zu klagen.<br />

Innensenator Ehrhart Körting<br />

(SPD) bezeichnete das<br />

Urteil dagegen erneut als falsch.<br />

Bis zum nächstinstanzlichen Urteil<br />

werde an der Rasterfahndung<br />

festgehalten - ausgenommen<br />

würden nur die drei vor Gericht<br />

erfolgreichen Studenten.<br />

Ex-Justizsenator Wolfgang<br />

Wieland (Grüne) nannte Körtings<br />

Haltung "höchst befremdlich".<br />

Körting müsse sich daran gewöhnen,<br />

dass Gerichtsurteile auch für<br />

ihn verbindlich seien. Auch die Gewerkschaft<br />

Erziehung und Wissenschaft<br />

forderte den Senat auf,<br />

die Rasterfahndung umgehend zu<br />

stoppen und die Daten der knapp<br />

1000 betroffenen Studenten zu<br />

löschen. Die PDS-Bundestagsabgeordnete<br />

Ulla Jelpe forderte:<br />

"Rasterfahndung einstellen, bundesweit<br />

und sofort." Von der Bundesregie<strong>ru</strong>ng<br />

verlangte sie einen<br />

detaillierten Bericht über das Ausmaß<br />

und die Ergebnisse der<br />

umstrittenen Fahndungsmethode.<br />

Muslimische Studenten weiterhin gerastert<br />

gefragt worden: ob er eine<br />

Freundin hat, wo sie wohnt, ob<br />

er betet und zur Moschee geht?<br />

Ob er in Vereinen oder politisch<br />

aktiv ist? Letzteres trifft zu. Der<br />

gebürtige Marokkaner hat kürzlich<br />

eine Veranstaltung zu Palästina<br />

organisiert und ist als<br />

Studentenvertreter aktiv. Zudem<br />

studiert er kein technisches<br />

Fach, sondern Volkswirtschaft<br />

an der Hochschule<br />

für Wirtschaft und Politik<br />

(HWP). "Ich passe nicht mal in<br />

das Raster", resümiert er. "Ich<br />

bin kein ,Schläfer', sondern<br />

ziemlich wach."<br />

Doch zum Scherzen ist ihm<br />

nicht zu Mute. "Es reicht, dass<br />

du Muslime bist und du landest<br />

beim Kriminalamt. Das finde<br />

ich beleidigend."<br />

31


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Morden und Foltern<br />

im Namen der Terrorbekämpfung<br />

Von westlichen Regie<strong>ru</strong>ngschef<br />

nach dem 11. September faktisch<br />

mit einem Freifahrtsschein versehen,<br />

wüten die Einheiten von Verteidigungs-<br />

und Innenministerium<br />

sowie dem Inlandsgeheimdienst<br />

FSB in der kleinen Kaukasusrepublik<br />

so schlimm wie zu Beginn des<br />

zweiten Tschetschenienkrieges vor<br />

mehr als zwei Jahren.<br />

Die Gräueltaten belegen unter anderen<br />

die Berichte der von Friedensnobelpreisträger<br />

Andrej Sacharow<br />

mitgegründeten Menschenrechtsorganisation<br />

Memorial. Der 36 Jahre<br />

alte Idriss Sakrijew etwa starb zusammen<br />

mit seinem Nachbarn Musa Ismailow.<br />

Russische Soldaten holten<br />

Sakrijew am Morgen des 30. Dezember<br />

aus seinem Haus in Zozin-Jurt,<br />

einem Dorf in der Nähe der Hauptstadt<br />

Grosny. Die Soldaten zerrten<br />

Sakrijew und Ismailow auf einen<br />

Schützenpanzer mit der Nummer A-<br />

611 und fuhren weiter zum Haus des<br />

70 Jahre alten Letschi Idrissow. Dort<br />

hatten sich drei vor den Russen geflohene<br />

Rebellen im Hof verschanzt. Die<br />

Russen benutzten die gefangenen<br />

Dörfler als lebende Schutzschilde und<br />

stürmten den Hof. Nach dem Tod der<br />

Rebellen waren Sakrijew und Ismailow<br />

nach Zeugenaussagen gegenüber<br />

Memorial noch am Leben.<br />

Später hätten die Soldaten die beiden<br />

Männer gefoltert, erschossen und ihnen<br />

die Ohren abgeschnitten.<br />

Am 3. Januar beendeten die Russen<br />

ihre "Säube<strong>ru</strong>ng" in Zozin-Jurt.<br />

Da fanden die Dorfbewohner nicht<br />

nur die Leichen von Sakrijew, Ismailow<br />

und Idrissow, sondern auch die<br />

vier weiterer Männer, zum Teil mit<br />

abgeschnittenen Gliedern und<br />

Köpfen. "Eine erfolgreiche Operation"<br />

nennt der Tschetscheniensprecher<br />

des Kreml, Sergej Jasterschembskij,<br />

diese "Säube<strong>ru</strong>ng". Er<br />

be<strong>ru</strong>ft sich auf Generalleutnant Wladimir<br />

Moltenskoj. Der Oberkommandeur<br />

der <strong>ru</strong>ssischen Tschetschenient<strong>ru</strong>ppen<br />

beaufsichtigte die Aktion<br />

nach eigener Aussage vom<br />

Hubschrauber aus und tut die von<br />

Memorial gesammelten Aussagen als<br />

"fantastische Erfindungen" ab.<br />

Die Menschenrechtsorganisation<br />

bleibt aber dabei: Russische Einheiten<br />

hätten nicht nur die Lizenz<br />

zum straflosen Töten, sondern auch<br />

zum Plündern. In Zozin-Jurt etwa<br />

stahlen die Soldaten dem Schreiner<br />

Kasbek Chasmagoma<strong>do</strong>w Schleifund<br />

Bohrmaschinen und beschlagnahmten<br />

zwei Niva-Jeeps. Die fand<br />

der Schreiner später ausgebrannt am<br />

Dorfrand wieder. Im Haus von Abdulchalid<br />

Mutajew auf der "Straße<br />

des Friedens" stahlen die Soldaten<br />

3000 Rubel (<strong>ru</strong>nd 115 Euro). Auf der<br />

Lenin-Straße 22 stießen sie nach Aussage<br />

der Dorfbewohner die beinlose<br />

Invalidin Bagajewa aus dem<br />

Rollstuhl und raubten ihre Ersparnisse<br />

von 10 000 Rubel. Einige Frauen<br />

wurden offenbar vergewaltigt, <strong>ru</strong>nd<br />

80 festgenommene Männer in einem<br />

"Filtrationspunkt" am Dorfrand teils<br />

tagelang geschlagen und gefoltert.<br />

Die Morde und Plünde<strong>ru</strong>ngen<br />

von Zozin-Jurt sind kein Einzelfall.<br />

Eine kleine Auswahl der von Memorial<br />

<strong>do</strong>kumentierten "Säube<strong>ru</strong>ngen":<br />

Mitte Oktober traf es das Dorf Alchasurowo,<br />

Anfang November das<br />

Städtchen Argun. Im Dezember war<br />

erst das Dorf Awturij an der Reihe,<br />

dann Alchan-Jurt, gefolgt von<br />

Tschetschen-Aul und Starije Atagi.<br />

Oft waren die Soldaten maskiert, die<br />

Nummernschilder der Schützenpanzer<br />

oder Lastwagen meist - vermutlich<br />

absichtlich - mit Schlamm überzogen.<br />

Auch das neue Jahr begann, wie<br />

das alte geendet hat: Die Kleinstadt<br />

Argun wurde vom 3. bis zum 7. Januar<br />

"gesäubert". Drei Männer sind<br />

seitdem verschwunden. "Allein nach<br />

den uns bekannten ,Säube<strong>ru</strong>ngen' im<br />

Dezember und Januar sind mehr als<br />

40 Männer verschwunden und etliche<br />

ermordet worden", sagt Memorial-<br />

32<br />

Direktor Oleg Orlow. Er ist überzeugt,<br />

dass <strong>ru</strong>ssische "Todesschwadronen"<br />

Tschetschenen auf Befehl oder zumindest<br />

mit Billigung ihrer Offiziere gefangen<br />

nehmen und ermorden oder in illegalen<br />

Filtrationslagern festhalten.<br />

Belege dafür gibt es. Doch nur selten<br />

tauchen illegal Festgenommene<br />

wieder auf.<br />

Als Anfang Dezember bei einer<br />

"Säube<strong>ru</strong>ng" im Dorf Awturij 20<br />

Männer verschwanden, informierte<br />

Memorial Tschetscheniens <strong>ru</strong>ssischen<br />

Oberstaatsanwalt Wsjewolod<br />

Tschernow. Der fand die Festgenommenen<br />

beim Dorf Regiti, wo T<strong>ru</strong>ppen<br />

des Innenministeriums die Männer<br />

illegal in Kellern und Ruinen gefangen<br />

hielten und folterten. "Die Männer<br />

kamen frei", berichtet Orlow. Es<br />

sei der einzige ihm bekannte Fall. Er<br />

erfuhr aber auch: "Die schuldigen<br />

Soldaten und ihre Offiziere blieben<br />

straffrei. Als ich Staatsanwalt Tschernow<br />

fragte, wa<strong>ru</strong>m, murmelte er nur:<br />

,Es gibt Schwierigkeiten'." Orlow meint<br />

zu wissen, was dahinter steckt: "Wenn<br />

die Kommandeure nicht wollen, lassen<br />

sie weder Ermittler auf ihr Gelände,<br />

noch liefern sie Soldaten aus."<br />

Für westliche Regie<strong>ru</strong>ngschefs ist<br />

Tschetschenien kein Thema. Nur die<br />

Parlamentarische Versammlung des<br />

Europarates kritisierte Russland am<br />

23. Januar wegen fortgesetzter<br />

Menschenrechtsverletzungen und<br />

forderte abermals eine politische<br />

Lösung. Von Sanktionen wie dem<br />

Entzug des Stimmrechts für Russland<br />

sahen die Parlamentarier<br />

freilich ab. In einem Interview mit<br />

der Tageszeitung Gaseta maß Kreml-<br />

Sprecher Jasterschembskij der Kritik<br />

der Parlamentarier keine große<br />

Bedeutung bei. Stattdessen freute er<br />

sich, dass "nach dem 11. September<br />

eine Korrektur der Position des Westens<br />

und seiner Führer stattgefunden<br />

hat gegenüber dem, was in<br />

Tschetschenien passiert".<br />

Aus der Frankfurter Runschau, 02.02.2002


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Islamrat wählt Kizilkaya zum Vorsitzenden<br />

Bonn – 27. Januar - Auf der<br />

Mitgliederversammlung des Islamrates<br />

vom 26. Januar 2002 wurde<br />

Herr Ali Kizilkaya zum Ratsvorsitzenden<br />

gewählt. Der neue Ratsvorsitzende<br />

hat für seine zukünftige<br />

Arbeit folgende Schwerpunkte gesetzt<br />

und kündete verstärkte Bemühungen<br />

an, die weitverbreiteten<br />

anti-muslimischen Vo<strong>ru</strong>rteile abzubauen<br />

und verstärkt für den<br />

Dialog der Religionen und die<br />

Etablie<strong>ru</strong>ng islamischen Religionsunterrichts<br />

an deutschen<br />

Schulen einzutreten. Er sagte: "Das<br />

Ausmaß der Unkenntnis über den<br />

Islam in Deutschland ist erschreckend,<br />

es muss dringend über den<br />

Islam informiert und aufgeklärt<br />

werden. Der Islam ist weder undemokratisch<br />

noch unmodern, sondern<br />

eine Weltreligion, die eine<br />

große Kultur hervorgebracht hat,<br />

von deren Er<strong>ru</strong>ngenschaften Europa<br />

bis heute profitiert. Das 21. Jahrhundert<br />

wird für die Menschheit<br />

entscheidend sein. Die drängenden<br />

globalen Probleme bedürfen dringender<br />

Lösungen. Die Religionen<br />

können und müssen ihren Beitrag<br />

ISLAMRAT-Publikation - Islam im Schulbuch<br />

zur Gestaltung der Zukunft leisten.<br />

Der Islam in Deutschland hat eine<br />

lange, 270-jährige Tradition, die<br />

je<strong>do</strong>ch der Öffentlichkeit kaum<br />

bekannt ist. Dass der Islam keine<br />

Bedrohung und kein Fremdkörper<br />

ist, muss der Gesellschaft nachhaltig<br />

vermittelt werden. Eines der<br />

dringendsten Anliegen ist die<br />

Etablie<strong>ru</strong>ng von deutschsprachigem<br />

islamischen Religionsunterricht als<br />

Wahlpflichtfach an öffentlichen<br />

Schulen. Das Konzept für einen<br />

solchen Unterricht sollte – gemäß<br />

der Verfassung - ein unter staatlicher<br />

Aufsicht erteilter und von den<br />

Religionsgemeinschaften<br />

gestalteter Unterricht sein."<br />

Bonn – 21. Januar - Der größte<br />

Dachverband in Deutschland lebender<br />

Muslime veröffentlichte die<br />

Ergebnisse der Fachtagung "Das<br />

Bild des Islam in deutschen Schulbüchern"<br />

jetzt als Buch. Die angemessene<br />

Vermittlung des Islam<br />

werde nach Ansicht des Islamrats<br />

auch durch Missverständnisse und<br />

Klischees in deutschen Schulbüchern<br />

verhindern.<br />

Die von den AutorInnen angeführten<br />

Negativbeispiele aus<br />

Geschichts- und Religionsbüchern<br />

reichen von falschen Koranzitaten<br />

über taktlose bildliche Darstellungen<br />

des Propheten Mohammed, die<br />

gegen das islamische Bildnisverbot<br />

verstoßen, bis zu deutlich antiislamischen<br />

Passagen.<br />

Akademie der<br />

Weltreligionen<br />

Hamburg – 21. Januar – Die Uni<br />

Hamburg plant eine Akademie für<br />

Weltreligionen. Die Einrichtung soll<br />

auch ein Lehrstuhl für islamische<br />

Theologie beherbergen. Schon im kommenden<br />

Jahr soll nach dem Willen der<br />

Initiatoren um den Pädagogikprofessor<br />

Wolfram Weisse an der Universität<br />

Hamburg eine "Akademie der Weltreligionen"<br />

entstehen, an der neben jüdischen<br />

und buddhistischen auch islamische<br />

Geistliche ausgebildet würden.<br />

Als "Meilenstein auf dem Weg zur Errichtung<br />

der Akademie" bezeichnete<br />

Weisse ein Symposium, das am Donnerstag<br />

zu Ende ging. Daran hatten<br />

auch Vertreter dieser drei Glaubensgemeinschaften<br />

teilgenommen.<br />

"Die Akademie wäre zukunftsweisend,<br />

innovativ und einmalig in Europa",<br />

sagte Sammy Jossifoff von der<br />

Jüdischen Gemeinde Hamburg auf der<br />

abschließenden Podiumsdiskussion.<br />

Mustafa Yoldasch, Vertreter der Schura,<br />

eines Bündnisses von 48 islamischen<br />

Gemeinden der Hansestadt,<br />

erhofft sich von der Akademie "die Entwicklung<br />

einer neuen, eigenständigen<br />

Form des Islam in Deutschland". Oliver<br />

Petersen von buddhistischen Zent<strong>ru</strong>m<br />

sprach von einem "Hoffnungszeichen<br />

für den interreligiösen Dialog".<br />

Die Akademie hätte vor allem für<br />

die in Deutschland lebenden Muslime<br />

Auswirkungen weit über Hamburg<br />

hinaus. Denn anders als im Falle der jüdischen<br />

oder buddhistischen Gemeinde<br />

werden bis heute nirgendwo in<br />

Deutschland islamische Geistliche ausgebildet.<br />

Die Vorbeter und Koranlehrer<br />

in den etwa 3.000 deutschen<br />

Moscheegemeinden stammen fast alle<br />

aus der Türkei oder arabischen Ländern<br />

und sind mit der Lebenswirklichkeit der<br />

Muslime hier nur wenig vertraut.<br />

Auch theologisch brisante Fragen<br />

bleiben zu klären, beispielsweise die,<br />

welcher Richtung innerhalb des Islam<br />

ein Professor für islamische Theologie<br />

angehören sollte. Zwar stellte Präsident<br />

Lüthje klar, dass an der Be<strong>ru</strong>fung "keine<br />

islamische Rechtsschule mitwirken<br />

würde". Zugleich aber forderten<br />

Schura-Vertreter Yoldasch und Ibrahim<br />

Renklicay von der alewitischen<br />

Gemeinde ein Beratungsrecht.<br />

33<br />

Verfassungsschutz Baden<br />

Württemberg sucht 15<br />

Islamexperten<br />

Stuttgart – 22. Januar - "Wir<br />

suchen", sagt ein Sprecher des Verfassungsschutzes,<br />

"die Stellen sind noch<br />

nicht besetzt." Das größte Problem<br />

seien die Sprachkenntnisse. Türkisch<br />

und Arabisch sollen die Bewerber<br />

sprechen, wenn möglich auch noch arabische<br />

Dialekte. "Solche Leute sind innerhalb<br />

der Verwaltung und auch in<br />

den Universitäten nur schwer zu finden",<br />

offenbart der Sprecher. Deshalb<br />

würden persönliche Kontakte vor Ort<br />

geknüpft. "Vielversprechende Bewerbungen"<br />

lägen vor, demnächst könnten<br />

wohl die ersten der 15 Stellen besetzt<br />

werden, hofft das Landesamt.<br />

Dass die Islamwissenschaftler dem<br />

Verfassungsschutz die Türen einrennen,<br />

wird bezweifelt. "Die meisten haben<br />

andere Be<strong>ru</strong>fsziele", sagt ein Uni-<br />

Experte, der zumindest eine gute Nachricht<br />

für Helmut Rannacher - dem<br />

Leiter des Landesverfassungsschutzes -<br />

hat: "Eine Studienanfängerin hat im<br />

Herbst erklärt, sie wolle Agentin werden."<br />

Jetzt muss sie nur noch ihr<br />

Studium abschließen - in fünf bis sechs<br />

Jahren ist sie soweit.


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Massivste Menschenrechtsverletzungen<br />

in Ostturkestan<br />

- 5. Jahrestag des Massakers von Gulja<br />

Massivste Menschenrechtsverletzungen<br />

in Ostturkestan - 5. Jahrestag<br />

des Massakers von Gulja<br />

Kerpen - Durch einen Bericht, den<br />

die chinesische Regie<strong>ru</strong>ng vor Anfang<br />

Januar nach einer Konferenz der<br />

Schanghaier Kooperationsg<strong>ru</strong>ppe,<br />

veröffentlichte, soll die Weltöffentlichkeit<br />

davon überzeugt werden, dass<br />

der Widerstand der Uiguren, des (islamischen<br />

und turksprachigen) Mehrheitsvolks<br />

von Xinjiang, in den Zusammenhang<br />

des internationalen Terrorismus<br />

gehört. Zugleich rechtfertigt es das<br />

härtere Vorgehen als Maßnahmen zur<br />

Bewah<strong>ru</strong>ng der nationalen Einheit, also<br />

als innere Angelegenheit Chinas.<br />

Der Bericht weist den Begriff "Ost-<br />

Turkestan", der bis zur Mitte des vorigen<br />

Jahrhunderts allgemein üblich war<br />

und das heutige Xinjiang bezeichnete,<br />

als unhistorisch und politisch zurück.<br />

Die Kolonialmächte hätten den Begriff<br />

erfunden, um China zu zerschlagen.<br />

Xinjiang gehöre seit 60 vor Christus zu<br />

China. Damals hatte die Han-Dynastie<br />

ihre Macht bis Zentralasien ausgedehnt,<br />

danach aber mehrere Jahrhunderte<br />

lang keine Kontrolle über die Region<br />

ausüben können. Heute, erklärt der Bericht,<br />

stehe "Ost-Turkestan" für separatistische<br />

Bestrebungen verschiedener<br />

terroristischer G<strong>ru</strong>ppen.<br />

Es ist allgemein bekannt, dass die<br />

Muslime in Ostturkestan seit Jahrzehnten<br />

von den Chinesen massivst unterdrückt<br />

werden. Vor allem nach dem<br />

11. September haben die Unterdrückungsmaßnahmen<br />

stark zugenommen.<br />

Beobachter berichten, dass<br />

der 11. September als Vorwand für<br />

Menschenrechtsverletzungen ausgenutzt<br />

wird. Folter, Zwangsumsiedlungen<br />

und willkürliche Todesurteile<br />

sind an der Tagsordnung.<br />

Der jüngste bekannte Opfer ist der<br />

Uigure Abdulhelil Abdumijit, der am 17.<br />

Oktober im Gefängnis Chapchal Su in<br />

der Region Xinjiang im Nordwesten<br />

Chinas zu Tode gefoltert wurde. Der 31-<br />

Jährige war Anführer einer der größten<br />

Aufstände gegen die chinesische Regie<strong>ru</strong>ng<br />

und hatte 1997 die Proteste der<br />

muslimischen Uiguren organisiert.<br />

Kurz nach den Demonstrationen wurde<br />

er festgenommen. Zwei Tage vor<br />

seinem Tode wurden 5 andere uigurische<br />

Menschenrechtler wegen "staatsfeindlicher,<br />

separatistischer Straftaten"<br />

zum Tode ve<strong>ru</strong>rteilt. Die Urteile sind am<br />

15. Oktober vollstreckt worden.<br />

Nach einem Bericht der Gesellschaft<br />

für bedrohte Völker (GfbV) seien allein<br />

in der Provinzhauptstadt U<strong>ru</strong>mtschi im<br />

November und Dezember vergangenen<br />

Jahres 526 Uiguren und im Süden der<br />

Region <strong>ru</strong>nd 300 Uiguren aus politischen<br />

Gründen verhaftet worden,<br />

nachdem <strong>do</strong>rt 40.000 Soldaten<br />

stationiert worden waren.<br />

"Mit dem Kampf gegen den Terror<br />

von Extremisten kann nicht gerechtfertigt<br />

werden, dass muslimische Geistliche<br />

nun zur Teilnahme an Umerziehungskursen<br />

der Partei gezwungen<br />

werden und dass muslimischen<br />

Schülern während des Ramadan im November<br />

das Fasten verboten wurde",<br />

kritisierte der Asienreferent der GfbV<br />

Delius. Die Kommunistische Partei in<br />

Hotan, einer der größten Städte im<br />

Süden Ostturkistans, habe am 5. Januar<br />

2002 sogar zu einer "Säube<strong>ru</strong>ng" und<br />

"Reorganisation der Schulen" aufge<strong>ru</strong>fen.<br />

Vor fünf Jahren waren in Gulja am<br />

5. Feb<strong>ru</strong>ar, dem Tag nach der Heiligen<br />

Nacht des Ramadan, schwere Un<strong>ru</strong>hen<br />

ausgebrochen, als Angehörige und<br />

Freunde die Freilassung Hunderter junger<br />

muslimischer Gläubiger forderten,<br />

die beim gemeinsamen Gebet verhaftet<br />

worden waren. Bis zu hundert<br />

Menschen wurden bei der blutigen<br />

Niederschlagung der Proteste getötet,<br />

Hunderte wurden verletzt und mindestens<br />

4.000 Uiguren verhaftet. Zeitweilig<br />

befand sich in Gulja jeder dritte<br />

uigurische Mann in Haft.<br />

"Die Repression richtet sich kollektiv<br />

gegen die uigurische Zivilbevölke<strong>ru</strong>ng",<br />

sagte der Vorsitzende des Ostturkistanischen<br />

Nationalkongresses, Enver<br />

Can (München). In Gulja (chinesisch:<br />

Yili) sei das von chinesischen Behörden<br />

und Sicherheitskräften verbreitete<br />

Klima der Gewalt noch unerträglicher<br />

geworden, ergänzte Delius. Die <strong>do</strong>rtige<br />

Provinzpräfektur habe in einem Erlass<br />

am 3. Januar 2002 angeordnet, dass<br />

islamische Feste, Hochzeiten und<br />

Beerdigungen besonders überwacht und<br />

"feudale Riten" abgeschafft werden<br />

müssten. Aufg<strong>ru</strong>nd ihrer mutmaßlichen<br />

Beteiligung an den Un<strong>ru</strong>hen vor fünf<br />

Jahren seien mindestens 65 Uiguren<br />

zum Tode ve<strong>ru</strong>rteilt und hingerichtet<br />

worden.<br />

Rechts<strong>ru</strong>ck<br />

in Dänemark<br />

Kopenhagen - 17. Januar - Mit einer<br />

drastischen Verschärfung der Asyl- und<br />

Einwande<strong>ru</strong>ngsgesetze setzt die dänische<br />

Regie<strong>ru</strong>ng nun um, was sie im<br />

Wahlkampf angekündigt hat. Künftig<br />

muss man wie der Partner zumindest<br />

24 Jahre alt sein, wenn man einen Ausländer<br />

oder eine Ausländerin heiraten<br />

und nach Dänemark bringen will. Diese<br />

Gesetzesände<strong>ru</strong>ng soll die auf D<strong>ru</strong>ck der<br />

Familien eingegangenen Zwangsehen<br />

erschweren, sagte Haarder. Insbesondere<br />

gelte es für einen Türken, der eine<br />

Frau aus der alten Heimat holen möchte.<br />

Zudem müssen Heiratswillige auch<br />

noch eine Kreditgarantie von umgerechnet<br />

fast 7000 Euro stellen, ehe ihr<br />

Partner nach Dänemark darf. Die Eltern<br />

nachzuholen, wird auch unmöglich.<br />

Bisher gab es ein Recht auf Zusammenfüh<strong>ru</strong>ng<br />

mit Eltern über 60 Jahren. Das<br />

wird gestrichen. Sozialdemokratische<br />

Politiker nannten mehrere der<br />

34<br />

Vorschläge "direkt unmenschlich". Einwanderer,<br />

die trotz aller Hindernisse<br />

nach Dänemark kommen, sollen sich<br />

selbst versorgen. Das Recht auf volle<br />

Sozialleistungen gibt es erst nach sieben<br />

Jahren. Bis dahin erhalten Erwerbslose<br />

nur die halbe Sozialhilfe, was die Regie<strong>ru</strong>ng<br />

"Ansporn zur Arbeit" nennt.<br />

Kritisiert wird unter anderem, dass ausländische<br />

Ehepartner, die innerhalb<br />

von sieben Jahren geschieden werden,<br />

ausgewiesen werden können. Dies<br />

zwinge Frauen, bei gewalttätigen Männern<br />

zu bleiben.


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Islamische Gemeinschaft<br />

will Religionsunterricht<br />

einklagen<br />

Wiesbaden - Die Islamische Religionsgemeinschaft<br />

Hessen (IRH)<br />

hat die Einfüh<strong>ru</strong>ng des islamischen<br />

Religionsunterrichtes in Hessen<br />

beim Verwaltungsgericht eingeklagt.<br />

Ein Sprecher des Verwaltungsgerichts<br />

Wiesbaden bestätigte am<br />

Mittwoch den Eingang der Klage. Im<br />

September 2001 hatte das Ministerium<br />

ein Unterrichtsangebot der Religionsgemeinschaft<br />

für die <strong>ru</strong>nd<br />

60.000 muslimischen Schulkinder<br />

in Hessen abgelehnt. Es hatte sich<br />

dabei auf mehrere Gutachten be<strong>ru</strong>fen,<br />

die die Gemeinschaft als «dezidiert<br />

traditionalistisch» charakterisierten.<br />

Das Land will stattdessen<br />

Ethik-Unterricht unter staatlicher<br />

Regie mit Islam-Schwerpunkt anbieten.<br />

Kultussprecher Ralf Hörnig sagte,<br />

die IRH-Klage komme nicht<br />

überraschend, sondern sei von den<br />

IRH-Vertretern lange angekündigt<br />

worden. Das Ministerium sehe dem<br />

Verfahren «sehr gelassen» entgegen.<br />

Ministerin Karin Wolff (CDU) habe<br />

ausführlich dargelegt, wieso eine<br />

Vergabe des Unterrichts an die IRH<br />

nicht in Frage komme.<br />

Annemarie<br />

Schimmel wird geehrt<br />

Bonn - 3. Feb<strong>ru</strong>ar - Die Bonner<br />

Orientalistin und Religionswissenschaftlerin<br />

Professor Annemarie<br />

Schimmel soll sich in<br />

das Goldene Buch der Stadt<br />

Bonn eintragen. Anlass ist der<br />

80. Geburtstag der Wis-<br />

senschaftlerin am 7. April.<br />

Annemarie Schimmel war<br />

von 1961 bis 1966 Professorin<br />

für Arabistik und Islamkunde<br />

in Bonn, von 1967 bis 1992 Professorin<br />

für in<strong>do</strong>muslimische<br />

Kultur in Harvard. Seit 1990<br />

lehrt sie als Honorar-Professorin<br />

wieder an der Universität<br />

Bonn.<br />

Die 79-Jährige, die als eine<br />

der bedeutendsten Islamwissenschaftlerinnen<br />

der Welt gilt,<br />

hat zahlreiche Auszeichnungen<br />

erhalten, da<strong>ru</strong>nter die Ehren<strong>do</strong>ktorwürden<br />

der Universitäten<br />

Islamabad, Peshawar,<br />

Uppsala und Teheran. 1995<br />

wurde sie für ihr Lebenswerk<br />

mit dem Friedenspreis des<br />

Deutschen Buchhandels ausgezeichnet.<br />

Erziehungsgeld<br />

auch für Türken in<br />

Bayern<br />

KASSEL - 29. Januar – Nach dem<br />

Urteil des Bundessozialgerichts darf<br />

Bayern bei der Vergabe von Landeserziehungsgeld<br />

türkische Staatsangehörige<br />

nicht diskriminieren.<br />

Dies geht aus einer Entscheidung des<br />

Bundessozialgerichts (BSG) in Kassel<br />

hervor. Danach können auch Türken,<br />

die bisher in Bayern kein Landeserziehungsgeld<br />

bekamen, entsprechende<br />

Zahlungen beansp<strong>ru</strong>chen. Die<br />

Kasseler Richter stützten sich bei ihrem<br />

Urteil auf europarechtliche<br />

Vorschriften sowie auf Entscheidungen<br />

des Europäischen Gerichtshofes,<br />

wonach türkische Staatsangehörige<br />

nicht anders behandelt werden dürfen<br />

als Deutsche und andere Angehörige<br />

von EU-Mitgliedstaaten.<br />

Mit ihrem Urteil (Aktenzeichen: B<br />

10 EG 2/01 R) gaben die Richter in<br />

letzter Instanz einer türkischen Klägerin<br />

Recht, die für Ihren Sohn Lan-<br />

deserziehungsgeld beantragt hatte.<br />

Das war ihr je<strong>do</strong>ch nicht gewährt<br />

worden - mit der Begründung, dass<br />

das bayerische Landeserziehungsgeldgesetz<br />

kein Erziehungsgeld für<br />

Türken vorsehe. Das allerdings<br />

verstoße gegen das EU-rechtliche<br />

Diskriminie<strong>ru</strong>ngsverbot, befanden<br />

die Richter. Der Freistaat Bayern war<br />

bereits in beiden Vorinstanzen<br />

gescheitert.<br />

Landeserziehungsgeld wird in<br />

den Bundesländern Bayern, Thüringen,<br />

Sachsen, und Baden-Württemberg<br />

gezahlt, und zwar im Anschluss<br />

an das Bundeserziehungsgeld. Die<br />

Zahlung ist unabhängig vom Einkommen<br />

und kann bis zu 255 Euro<br />

pro Monat betragen.<br />

Publikation von Ozan Ceyhun gestoppt<br />

Islamische Föderation<br />

im neuen<br />

Verfassungsschutzbericht<br />

nicht mehr<br />

erwähnt<br />

Berlin – 01. Feb<strong>ru</strong>ar - Nach<br />

dem Bericht des Tagesspiegels<br />

wird die Islamische Föderation<br />

Berlin (IFB) im nächsten<br />

Verfassungsschutzbericht der<br />

Landesregie<strong>ru</strong>ng nicht mehr<br />

auftauchen.<br />

Rüsselsheim – 29. Januar -<br />

Die Islamische Föderation in<br />

Berlin hat vor Gericht eine einstweilige<br />

Verfügung erwirkt, wonach<br />

seine Broschüre "Politik im<br />

Namen Allahs", die sich mit den<br />

Islamischen Organisation befasst,<br />

derzeit nicht mehr<br />

vertrieben werden darf.<br />

Ceyhun könne in seiner<br />

Broschüre angeblich einen Bezug<br />

zu Sicherheitsgefährdenden und<br />

extremistischen Bestrebungen<br />

von Ausländern nachweisen.<br />

35


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Wenn sich die<br />

Moscheen öffnen<br />

»Was nützt es uns, wenn wir<br />

unsere Türen öffnen und niemand<br />

wagt sich hinein? Was nützt es uns,<br />

wenn Besucher kommen und wir<br />

nicht in der Lage sind, mit ihnen zu<br />

sprechen?«<br />

Der Islamwissenschaftler Ali-Özgür<br />

Özdil, geb. 1969 in Iskende<strong>ru</strong>n,<br />

hat neun Jahre lang mit zahlreichen<br />

Besucherg<strong>ru</strong>ppen Moscheefüh<strong>ru</strong>ngen<br />

organisiert und durchgeführt.<br />

Hier sind nicht nur seine persönlichen<br />

Erfah<strong>ru</strong>ngen dazu niedergeschrieben,<br />

sondern es ist ein<br />

umfassendes Handbuch mit vielen<br />

praktischen Hinweisen für muslimische<br />

Moscheeführer und ein<br />

äußerst informatives Werk für die Besucher<br />

der Moscheen<br />

entstanden.<br />

Zu den häufigsten<br />

Moscheebesuchern<br />

gehören Schulklassen.<br />

Wie kann in den Schulen<br />

ein Moscheebesuch<br />

vorbereitet, wie<br />

der Islam im schulischen<br />

Unterricht behandelt<br />

werden? Anhand häufig<br />

gestellter Fragen zu Fundamentalismus<br />

und der Frau im Islam,<br />

vermittelt Özdil die G<strong>ru</strong>ndlagen des<br />

Islam. Dabei geht es ihm vor allem<br />

da<strong>ru</strong>m, verschiedene religiöse, kulturelle<br />

und historische Phänomene,<br />

die mit dem Islam in Verbindung<br />

gebracht werden, differenziert zu<br />

betrachten und verständlich zu vermitteln.<br />

Dieses Buch ist nicht nur für muslimische<br />

Studenten und Studentinnen,<br />

die Moschee<strong>ru</strong>ndgänge organisieren,<br />

unverzichtbar, sondern es ist<br />

auch eine nützliche Unterrichtshilfe<br />

für Lehrerinnen und Lehrer, die den<br />

Islam im Unterricht behandeln.<br />

Gleichzeitig liefert der Autor einen<br />

Erfah<strong>ru</strong>ngsbericht zum interreligiösen<br />

und interkulturellen Dialog in<br />

Deutschland. Ein Verzeichnis<br />

bekannter islamischer Zentren und<br />

Dachverbände in Deutschland<br />

beschließt diesen Band.<br />

Der Islam<br />

Im 3. Jahrtausend - Eine Religion im Aufb<strong>ru</strong>ch<br />

von Dr. Murad Hofmann<br />

Kurzbeschreibung: Der Autor<br />

stellt die Probleme der westlichen<br />

Moderne kritisch dar, in der Absicht,<br />

Symptome wie Irreligiosität, Sittenverfall<br />

und Orientie<strong>ru</strong>ngslosigkeit<br />

bewusst zu machen.<br />

Dabei bedient er sich vier fiktiver<br />

Studenten, denen er seine eigenen<br />

Gedanken in den Mund legt. Zuerst<br />

schildert er den "Aufb<strong>ru</strong>ch in den<br />

Westen", der von zwei höchst unterschiedlichen,<br />

jungen Muslimen<br />

gewagt wird. Während der integrationsfreudige<br />

Student, vom Autor<br />

Kultur-Muslim genannt, sich nach<br />

amerikanischer Fortschrittlichkeit<br />

sehnt und anpasst, sieht der andere,<br />

der überzeugte kritische Muslim nur<br />

die Schattenseiten und kommt zu einem<br />

vernichtenden Urteil über die<br />

westliche Kultur.<br />

Mittels des vierten Studenten<br />

dankt er Gott dafür, dass er Muslim<br />

wurde, bevor er die muslimische<br />

Welt kennen lernte. So habe er sich<br />

die maßgebliche islamische Theorie<br />

nicht durch eine fragwürdige Praxis<br />

verdunkeln lassen. Die muslimische<br />

Welt wirkt auf diesen Studenten in<br />

erster Linie als Entwicklungsland...<br />

Autorenporträt :<br />

Murad Wilfried Hofmann, geboren<br />

1931, promovierter Jurist, arbeitete<br />

33 Jahre im diplomatischen Dienst,<br />

zuletzt als deutscher Botschafter<br />

in Algerien und Marokko. Heute<br />

36<br />

bereist er als vielgefragter Vortragender<br />

vor allem Westeuropa, die<br />

USA und muslimische Staaten.<br />

Dr.Hofmann konvertierte 1980<br />

zum Islam und veröffentlichte seither<br />

zahlreiche Aufsätze und Bücher<br />

über interkulturelle und -religiöse<br />

Themen.


M‹LLÎ GÖRÜfi•PERSPEKTIVE • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Bundesverfassungsgericht<br />

urteilt konsequent<br />

Das Urteil des Bundesverfassungsgerichts<br />

vom 15. Januar ist ein sehr<br />

wichtiger Schritt zur Integration des<br />

Islams. Wie Juden, dürfen nunmehr<br />

auch Muslime, Tiere nach ihren religiösen<br />

Vorschriften schlachten. Damit<br />

hat das Gericht die Benachteiligung<br />

der muslimischen Gemeinschaft in<br />

Deutschland gegenüber der jüdischen<br />

Glaubensgemeinschaft aufgehoben<br />

und die Neutralität des Rechts gewahrt.<br />

Der jüdischen Gemeinschaft war<br />

das Schächten als Schlachtmethode<br />

nach ihrem religiösen Ritus seit Anfang<br />

des 20. Jahrhunderts weithin erlaubt.<br />

Die einschlägigen Regelungen<br />

sahen dafür überwiegend Ausnahmen<br />

vom prinzipiellen Verbot des Schlachtens<br />

ohne Betäubung vor. Nachdem<br />

der Nationalsozialismus im<br />

Deutschen Reich an die Macht<br />

gekommen war, gingen immer mehr<br />

Länder dazu über, das Schächten zu<br />

verbieten. Deutschlandweit wurde der<br />

Zwang, warmblütige Tiere vor der<br />

Schlachtung zu betäuben, durch das<br />

Gesetz über das Schlachten von Tieren<br />

vom 21. April 1933 eingeführt, das<br />

nach den Feststellungen des Bundesgerichtshofs<br />

das Ziel verfolgte, den<br />

jüdischen Teil der Bevölke<strong>ru</strong>ng in seinen<br />

religiösen Empfindungen und<br />

Gebräuchen zu verletzen. Nach dem<br />

Ende des Zweiten Weltkriegs wurde<br />

das Schächten, soweit es nicht durch<br />

landesrechtliche Vorschriften ausdrücklich<br />

wieder zugelassen worden<br />

war, meist stillschweigend geduldet.<br />

Eine bundesweite Regelung zum religiös<br />

motivierten betäubungslosen<br />

Schlachten wurde aber erst mit der<br />

Aufnahme des Schlachtrechts in das<br />

Tierschutzgesetz getroffen. Seit dem<br />

In-Kraft-Treten des Ersten Gesetzes<br />

zur Ände<strong>ru</strong>ng des Tierschutzgesetzes<br />

vom 12. August 1986 enthält § 4 a<br />

TierSchG in Absatz 1 das g<strong>ru</strong>ndsätzliche<br />

Verbot, warmblütige Tiere ohne<br />

vorherige Betäubung zu schlachten.<br />

Absatz 2 Nr. 2 sieht je<strong>do</strong>ch die<br />

Möglichkeit vor, aus religiösen Gründen<br />

Ausnahmegenehmigungen zu<br />

erteilen. Dabei wurde die Regelung<br />

der zweiten Alternative im Gesetzgebungsverfahren<br />

im Zusammenhang<br />

mit Speisevorschriften sowohl der<br />

jüdischen wie auch der islamischen<br />

Glaubenswelt gesehen (vgl. BT-<br />

D<strong>ru</strong>cks 10/5259, S. 38). Den Muslimen<br />

war das Schlachten ohne Betäubung<br />

bis zur Entscheidung des<br />

Bundesverfassungsgerichts aber nicht<br />

erlaubt, da man davon ausging, dass<br />

der Islam das Schächten nicht zwingend<br />

vorschreibt oder den Genuss von<br />

Fleisch nicht geschächteter Tiere untersagt.<br />

So entschied auch das Bundesverwaltungsgerichts<br />

am 15. Juni<br />

1995. In der Begründung der<br />

Entscheidung hieß es, Muslime „seien<br />

weder rechtlich noch tatsächlich gezwungen,<br />

entgegen ihrer religiösen<br />

Überzeugung Fleisch nicht geschächteter<br />

Tiere zu verzehren. Mit dem<br />

Schächtungsverbot werde nicht der<br />

Verzehr des Fleischs geschächteter<br />

Tiere verboten. Sie könnten sowohl<br />

auf Nah<strong>ru</strong>ngsmittel pflanzlichen<br />

Ursp<strong>ru</strong>ngs und auf Fisch ausweichen<br />

als auch auf Fleischimporte aus anderen<br />

Ländern zurückgreifen“. Damit<br />

hatte das Bundesverwaltungsgericht<br />

die Ausnahmeregelung des Gesetzes<br />

aber zu eng ausgelegt. Da es innerhalb<br />

des Islam verschiedene Ausrichtungen<br />

gebe, dürfe die Frage nach der<br />

zwingenden Vorschrift des Schächtens<br />

nicht mit Blick auf den Islam<br />

insgesamt beantwortet werden.<br />

Vielmehr müsse die konkrete<br />

Glaubensrichtung beurteilt werden.<br />

Werde nachvollziehbar dargelegt,<br />

dass der Glaube das Schächten zwingend<br />

vorschreibe, hätten die Gerichte<br />

dieses Selbstverständnis der Religionsgemeinschaft<br />

zu beachten, sagte<br />

das Bundesverfassungsgericht.<br />

Das Urteil war nicht nur konsequent,<br />

sie kam auch zur rechten Zeit.<br />

Die Richter stellten klar, dass Muslime,<br />

die nach dem 11. September in der<br />

öffentlichen Wahrnehmung als potenzielles<br />

Sicherheitsrisiko gelten, auch<br />

Inhaber von G<strong>ru</strong>ndrechten sind.<br />

Zudem zeigten die Richter auch, dass<br />

sie entgegen vieler Politiker nicht<br />

gewillt sind, die Integration des Islams<br />

in Deutschland zu verhindern.<br />

Bezeichnend war wieder mal die<br />

Haltung der Unionspolitiker. Jürgen<br />

Rüttgers, der Landesvorsitzender der<br />

CDU in NRW hielt das Urteil „für<br />

normale Menschen unverständlich.“<br />

Wer in Deutschland lebe, müsse<br />

schließlich die hier geltenden G<strong>ru</strong>ndwerte<br />

anerkennen – und denen laufe<br />

das Schächten völlig zuwider“. Der<br />

CDU-Bundestagsabgeordnete Hohmann<br />

ging mit seiner Polemik weiter.<br />

Empört fragte er „Wann werden in<br />

Deutschland mit dem Segen des Bundesverfassungsgerichts<br />

Diebe amputiert<br />

und Ehebrecherinnen gesteinigt,<br />

weil Religion und Sitte der Muslime es<br />

eben erfordern?“ Die Welt-Zeitung<br />

sprach von der „geschächteten Verfassung“<br />

oder dem „Sp<strong>ru</strong>ng zurück ins<br />

Mittelalter“.<br />

Was man von der Verfassung und<br />

deren „Hütern“ hält, wenn die<br />

Entscheidung nicht der eigenen<br />

Gedankenwelt passt, zeigen diese<br />

Stimmen. Sie sind dazu geeignet,<br />

antijüdische und anti-islamische<br />

Ressentiments zu schüren. Der Großteil<br />

der konservativen Kräfte in<br />

Deutschland versteht unter Integration<br />

nach wie vor die Anpassung,<br />

sprich Assimilation und erwartet von<br />

den Muslimen, dass sie ihre kulturellen<br />

Werte aufgeben. Dass eine solche<br />

Haltung nicht in der Lage sein wird,<br />

das Vertrauen der Muslime zu gewinnen<br />

und der Integration des Islams<br />

den Weg zu ebnen, ist offensichtlich.<br />

• Mustafa Yenero¤lu<br />

37


M‹LLÎ GÖRÜfi • fiubat / Feb<strong>ru</strong>ar 2002<br />

Millî Görüfl&PERSPEKTIVE<br />

<strong>IGMG</strong> AYLIK YAYINORGANI<br />

http://www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />

fiUBAT/FEBRUAR 2002<br />

Y›l/Jg.: 8, Say›/Nr.: 86<br />

Herausgeber:<br />

• Islamische Gemeinschaft Milli Görüfl - <strong>IGMG</strong><br />

Genel Yay›n Yönetmeni (Chef Redakteur):<br />

• ‹lhan B‹LGÜ<br />

Yay›n Ku<strong>ru</strong>lu: (Redaktion):<br />

• Ali BOZKURT<br />

• Abdurrahman D‹ZMAN<br />

• Mehmet DO⁄AN<br />

D‹ZG‹-LAYOUT: M‹LL‹ GÖRÜfi BASKI (D<strong>ru</strong>ck): YAVUZSÖHNE-DUISBURG<br />

Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />

so<strong>ru</strong>mluluklar› yazarlar›na aittir.<br />

Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />

Meinungen binden die Autoren, nicht die <strong>IGMG</strong>.<br />

Adres:<br />

Milli Görüfl Dergisi<br />

Boschstr. 61-65,<br />

D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0<br />

Fax: 0221/ 656 555<br />

‹lan ve Reklam Al›n›r.<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir.<br />

Y›ll›k abone ücreti: 59,-D<br />

Jahresabonnement: 59,-D<br />

SEB-Bank Köln.<br />

Kontonr.: 162 888 56 00 BLZ 370 101 11<br />

BU SAYIDA<br />

“Ya Rabi! <strong>bizi</strong> <strong>do</strong>¤u <strong>yola</strong> <strong>ilet</strong>” • Mehmet DO⁄AN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Baflkan› Mehmet Sabri Erbakan’›n Kurban Bayram› mesaj› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .2-3<br />

Kurban’›n dinî hükmü ve Kurban çeflitleri • Prof. Dr. Ali BARDAKO⁄LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4-7<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Kampanyas› devam ediyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8<br />

Toplumsal dayan›flma ve infak • Abdullah MÜEZZ‹NO⁄LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9<br />

Hac›lar›m›z› u¤urlad›k . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .10-11<br />

Genel Sekreterlik’te görev de¤iflimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12<br />

Hessen’de Kur’an-› Kerim Yar›flmas› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13<br />

‹nanmak ve yaflamak • Ahmet ASLAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14-15<br />

Lyon ve Annecy Bölge Toplant›s› yap›ld› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .16<br />

Bölge Kad›n Kollar› ve Gençlik Teflkilat› Baflkanlar› topland› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17<br />

Din adamlar› Assisi’de bar›fl için dua ettiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .20<br />

Hatemî: “Dünya art›k bar›fla susad›” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .21<br />

Afganistan’da çocuk olmak... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .22-23<br />

Anayasa Mahkemesi ‹slâmî usüllere göre hayvan kesimine izin verdi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .24-25<br />

Tolerans m›? Sayg› m›? • ‹lhan B‹LGÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .26-27<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban-Aktion verstärkt Zusammenleben der Gläubigen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28<br />

Christen und Muslime in Ingolstadt treffen sich zum Friedensgebet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .29<br />

Neonazis verprügeln muslimische Frau . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30<br />

Muslima wegen Kopftuch im Restaurant beleidigt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30<br />

Grüne in Bayern wollen islamische Bräuche gesetzlich schützen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .31<br />

Morden und Foltern im Namen der Terrorbekämpfung . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .32<br />

Islamrat wählt Kizilkaya zum Vorsitzenden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .33<br />

Massivste Menschenrechtsverletzungen in Ostturkestan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .34<br />

Islamische Föderation im neuen Verfassungsschutzbericht nicht mehr erwähnt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .35<br />

Bundesverfassungsgericht urteilt konsequent • Mustafa YENERO⁄LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37


Islamische Gemeinschaft Milli Görüfl • ‹slam Toplumu Milli Görüfl • Islamic Community of Milli Görüfl • Communauté Islamique du Milli Görüfl<br />

KURBAN KOM‹SYONU<br />

Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen Tel: 02237/656-293 · Fax: 02237/656-555<br />

www.igmg.de •E-Mail: kurban@igmg.de<br />

HESAP NUMARASI: ‹SLAM TOPLUMU M‹LL‹ GÖRÜfi<br />

SEB BANK AG-KÖLN • Konto Nr.: 162 888 56 04 • BLZ: 370 101 11 - Verwendungszweck: Kurban<br />

NOT: Almanya d›fl›ndan, banka havale masraflar›n›n yüksekli¤i nedeniyle elden teslim edilmesi daha uygundur.


YIL/JAHRGANG: 8 • SAYI/NR.: 86 • ŞUBAT / FEBRUAR 2002<br />

Kurban Bayramınız<br />

mübarek olsun!

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!