Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Atatürk’ün son onbir yıllık yaşamında uşaklığını yapan Cemal Granda’ın anlattığına göre,<br />
Dolmabahçe sarayında bir gece Yunus Nadi’nin “Paşam, ne olur Alaturka<br />
şarkılardan bizi mahrum bırakmasınlar. Zevkimize, duygularımıza el atıldığı<br />
için çok üzülüyor ve inciniyoruz.” diye yakınmasına karşılık olarak, gelişmelerden<br />
tamamiyle haberdar olduğunu bir kez daha ihsas eden Mustafa Kemal, aşağıdaki sözleri<br />
söyler [Oransay 1984, s. 81-2]:<br />
“Alaturka şarkılardan ben de hoşlanıyorum. Fakat unutmamak gerekir ki, devrim<br />
yapan bu nesil, bazı fedakarlıklara katlanmasını bilmelidir. Ancak milli türkülere<br />
yer verilmelidir.”<br />
Sadi Yaver Ataman’ın aktardığı aynı hatırada, Yunus Nadi’nin “Alaturka şarkılar ve<br />
türkülerden bizi mahrum etmesinler...” dediği, Atatürk’ün de “...ancak milli kültürümüze<br />
kıymet verilmelidir.” şeklinde cevap verdiği geçiyor. Atatürk ve musıki ile ilgili hemen<br />
hiçbir olayı tarihlendirmeyen ve alıntılarının çoğunu “keyfemayeşa elden geçirdiği”<br />
izlenimini veren Ataman, bu aktarım üzerine, “Atatürk’ün bu sözü de, Türk musıkisinin<br />
topyekün yasaklanması, radyolardan kaldırılması demek olmadığını açıkça<br />
göstermektedir.” şeklinde – ileride bazılarının dört elle sarılacağı bir söylem haline gelecek<br />
– zorlamalı bir değerlendirmede bulunmuştur.<br />
Buna karşılık Atatürk, dil ve musıki alanındaki yeniliklerde, geri adım atmak şöyle dursun,<br />
var güçle çalışmalara devam edileceğini, 1 Kasım 1935 tarihli Meclis açış konuşmasında<br />
bildirir [TBMM 1958]:<br />
“Aydın saylavlar! Kültür kınavımızı, yeni ve modern esaslara göre,<br />
teşkilatlandırmaya durmadan devam ediyoruz. Türk tarih ve dil çalışmaları, büyük<br />
inanla beklenilen ışıklı verimlerini şimdiden göstermektedir.<br />
Ulusal musikimizi, modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına, bu yıl daha çok<br />
emek verilecektir.<br />
Ulusal kültür için pek lüzumlu olduğu gibi, arsıulusal ilgiler bakımından da yüksek<br />
değeri belli olan radiyo işine önem vermeniz çok yerinde olur.” (Devre V, cilt 6,<br />
içtima 1, s. 3)<br />
Nitekim, aynı yıl içinde, Ankara’da bir “Konservatuvar ve Temsil Akademisi” kurulması<br />
için Paul Hindemith, Carl Ebert ve Ernst Praetorius yetkilendirilirler [Laszlo 1982 ve<br />
Oransay 1984, s. 122-3].<br />
“Radyo işine önem vermekten” ne kastedildiği ilk bakışta meçhul duruyor. Burada ima<br />
edilen yürürlükteki Alaturka yasağı olabilir mi? Ama hayır. Daha sonraki gelişmelerden ve<br />
Atatürk’ün konuşmalarında 24 [TBMM 1958] görüleceği üzere, radyoların tamamen devlet<br />
eline geçmesine ve modernleştirilmesine vurgu yapılıyor.<br />
5 Şubat 1936 tarihli Akşam gazetesinde yayımlanan bir haber, farklı bir evreye girildiğinin<br />
işaretidir [Üstel 1999, s. 43]:<br />
15