02.03.2013 Views

alaturka müziğin yasaklanmasında atatürk

alaturka müziğin yasaklanmasında atatürk

alaturka müziğin yasaklanmasında atatürk

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Avrupai perdelerle yeni bir ulusal müzik varedilmesi ve “medeni” dünyanın repertuvarına<br />

yükselmesidir. Atatürk'ün rüyası ve “musıki inkılabından” beklentisi budur.<br />

Gazi’nin, ne Türk Makam <strong>müziğin</strong>e özgü karakteristik mikrotonal perdelerin bilincinde<br />

olduğunu, ne de Batı’nın oktavda on-iki eşit (yahut “eşitimsi”) perdeye dayalı temperaman<br />

kalıbıyla bazı özel nağmelerimizin doğru düzgün ifade edilemeyeceğini fark ettiğini<br />

söylemek, benim düşünceme göre, mümkün değildir. Seslerimizin mikrotonal oluşuyla<br />

ilgili “birşeyler hissetmiş olabileceği” iddia edilse dahi, Atatürk, Batı tekniklerinin ve<br />

o tekniklerle beraber gelen “ses ikliminin”, milli nağmelerimizi orkestral bir<br />

boyutta temsil etmeye muktedir kalacağına hep inanmış olmalıdır.<br />

Zaten, nihai amaç Batı repertuvarı olduktan sonra, Mustafa Kemal’in, “Garp kalıplarına<br />

milli hüviyet taşıyan sesleri koymaktan” kastının, Avrupai metropoliten müzik çevrelerinin<br />

aşina olduğu “genel ses ikliminden” bambaşka bir intiba uyandıran, Orta Doğu’ya ait<br />

mikrotonlar olması, son derece ihtimal dışıdır.<br />

Bununla birlikte, hemen kaydetmeliyim ki, Atatürk, “Batı’nın ses iklimini” olduğu gibi<br />

almanın, gerek Sanat <strong>müziğin</strong>deki, gerek Halk <strong>müziğin</strong>deki Uşşak, Hüseyni, Saba,<br />

Karcığar, Hüzzam gibi makamlarımızı tanınmaz hale getirecek derecede burkacağını ve<br />

dolayısıyla da bunlar üzerine kurulmuş Türk nağmelerinin doğasını bozacağını, hiç aklına<br />

getirmemiş olmalıdır.<br />

Getirmiş olsaydı, acaba Atatürk, döneminin çağdaşları olan Alois Haba, Ivan Vişnegradski<br />

ve Charles Ives gibi avant-garde bestecilerin “mikrotonal polifoni” çalışmalarından<br />

esinlenerek, bir milli makam polifonisi tekniği geliştirilmesi yönünde seferberlik<br />

işareti verir miydi? Kim bilir?!...<br />

Şu notu da kaydedelim: Tarihte yüzde yüz kesinlik elbette olmaz; lakin, kuvvetli tespitler<br />

ve bunlara dayalı sağlam tezler olur. Doğal olarak, burada aranan “mutlak doğru” değil,<br />

“verilerle en çok örtüşen açıklamadır”. Atatürk’ün müzik konusunda söylediği sözlerin<br />

tamamına, kronolojik ve analitik bir çerçevede bakmadan sağlıklı fikir sahibi olunması her<br />

halde mümkün değildir.<br />

Nitekim, bilim düsturuyla gözler önüne sermeye çalıştığım belgeler, Alaturka çalgıların<br />

talim ile tedrisatına son verilmesinin ve Alaturka yayınların radyolardan kaldırılmasının<br />

Atatürk'ün gıyabında gerçekleşmediğini bize, tartışmaya yer bırakmayacak kesinlikte,<br />

bildirir niteliktedir.<br />

Atatürk’ü yasaklardan soyutlamak gayesiyle ileri sürülen hikayelerdeki çeşitli mizah yüklü<br />

tutarsızlıklar ve gülünçlükler ortadadır. Atatürk'ün “musıki inkılabından” vazgeçtiği yahut<br />

“Türk <strong>müziğin</strong>i asla yasaklamadığı” yönündeki rivayetlerin – yer yer yaşanmışlıklardan<br />

kesitler barındırsalar bile – tarihsel seyre aykırı ve (mateessüf) uydurmaca olduğunu<br />

söylemekten başka bilim adabına ve namusuna yakışır bir sonuca varmak mümkün<br />

görünmemektedir.<br />

Dikkate getirdiğim bilgiler ışığında, “Atatürk yasaklardan haberdar değildi” veya “yasaklar<br />

onun hilafına olarak yürürlüğe konmuştur” yahut “Atatürk Alaturka’yı çok severdi,<br />

yasaklatmış olamaz” şeklinde konuşmak veya imada bulunmak, fevkalade uygunsuz<br />

kaçmaktadır.<br />

Bununla birlikte, belki şöyle bir değerlendirmede bulunulabilir:<br />

30

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!