02.03.2013 Views

alaturka müziğin yasaklanmasında atatürk

alaturka müziğin yasaklanmasında atatürk

alaturka müziğin yasaklanmasında atatürk

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Atatürk, yakın çevresindeki Cumhuriyetçi inkılapçıların aşırılıklarını dizginlemekte her<br />

zaman yeterince başarılı olamamış, hatta yer yer kendini yükselen dalgalara bırakmıştı...<br />

Diğer bir deyişle, kendi yarattığı bir akıntının sürüklediği en son yere kadar gittikten sonra,<br />

ortalığın bir nebze yatışmasını bekleyip, yeni inkılapçı nutuklarla başka dalgalar yaratıyor<br />

ve gidişata kendini bırakıyordu, diyebiliriz.<br />

Bu durumun her inkılap için geçerli olduğu elbette söylenemez; Gazi, “ilerici” saydığı<br />

inkılaplara karşı “gerici” bir halk direnciyle karşılaştığı noktada, devlete karşı gelenlere<br />

yönelik en sert yöntemlerle ve en süratli biçimde mukabelede bulunmuştur. Bu tavır ve<br />

yöntemle elde ettiği veya edeceğine güvendiği sonuçlar, fes yerine şapka giyilmesi, tekke,<br />

zaviye ve türbelerin kapatılması, Arap alfabesinin terki, Türkçe ibadet ve laiklik gibi<br />

konularda onu hayli yüreklendirmiş ve gözü-kapalı denebilecek kararlar almaya itmiş<br />

olmalıdır diyebilirim.<br />

Bu ne kadar böyle ise, Öz-Türkçecilik ile kökencilik hareketlerinin doğurduğu tuhaflıklara<br />

ve bilhassa “musıki inkılabı” konusunda (herhalde kendini yeterince rahat ifade<br />

edememekten ileri gelen) neredeyse her yöne çekiştirilebilir sözlerinin yarattığı karmaşaya<br />

hakim olamadığı ve kaotik süreçleri bir müddet kendi halinde seyretmeye bırakmayı<br />

yeğlediği söylenebilir. Hatta, sözkonusu alanları, devrimci beynini tatmin ve meşgul etmek<br />

üzere, “fikir jimnastiği” yapmakta kullandığı bile düşünülebilir.<br />

Atatürk’ün, radyolarda Alaturka’nın fevri olarak yasaklanmasına göz<br />

yumması sonucu karşılaştığı sessiz halk direnişine sonunda pes ederek<br />

mülayemet sergilemesi de, onun bazen atılganlık yerine “gerçekçi<br />

sorgulamacılığı ve yararcılığı” seçme noktasına gelebildiğini gösteriyor<br />

diyebilir miyiz?<br />

Sanırım evet...<br />

Düşüncelerimi toparlayıp son sözlerimi söylemek istiyorum...<br />

Mustafa Kemal Atatürk’ün, gerek Türk müzik çalgılarının eğitimine son verildiğinden,<br />

gerek radyolardan Türk Klasik/Sanat <strong>müziğin</strong>in kaldırıldığından – ne sonda, ne başta –<br />

habersiz olması veya bu yöndeki tasarrufların onun aleyhinde yapılmış olması ihtimal<br />

dışıdır. Bu tasarrufların Atatürk'ün bilgisi dahilinde, hatta zımni tasvibi ile<br />

gerçekleştiği ortadadır.<br />

Ancak, sonrasında, Gazi’nin radyolarda Enderun-Fasıl <strong>müziğin</strong>in <strong>yasaklanmasında</strong> aşırıya<br />

gittiğinin bilincine vardığı yahut Türk halkının yabancı radyolara yönelmek suretiyle<br />

gerçekleştirdiği sessiz direniş karşısında “suskun bir teslimiyet” sergilediği<br />

söylenebilecektir.<br />

Yine de, Atatürk, ne kadar tutkunu olursa olsun, Enderun-Fasıl <strong>müziğin</strong>in (diğer bir<br />

deyişle, Türk Klasik/Sanat <strong>müziğin</strong>in) “milli” olmadığı ile ilgili görüşünü ve<br />

inancını öldüğü güne kadar değiştirmemiş görünmektedir.<br />

*<br />

Bu yazının maksadı, Türk Makam <strong>müziğin</strong>in nev-i şahsına münhasır estetiğini<br />

meşrulaştırmakta Atatürk imgesinin biteviye istismar edilmesinin ne kadar yakışıksız<br />

durduğunu göstermek ve bu yöndeki meyillere karşı cansiparane çalışılmış bir mani<br />

sunabilmekti. Bunda başarılı olduğumu düşünüyorum.<br />

31

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!