Hashimoto Tiroiditinde 25 Hidroksi D Vitamini Ve Paratiroid Hormon ...
Hashimoto Tiroiditinde 25 Hidroksi D Vitamini Ve Paratiroid Hormon ...
Hashimoto Tiroiditinde 25 Hidroksi D Vitamini Ve Paratiroid Hormon ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
T.C<br />
Sağlık Bakanlığı<br />
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />
II. Dahiliye Kliniği<br />
Şef: Prof. Dr. Aytekin Oğuz<br />
<strong>Hashimoto</strong> <strong>Tiroiditinde</strong> <strong>25</strong> <strong>Hidroksi</strong> D <strong>Vitamini</strong><br />
<strong>Ve</strong> <strong>Paratiroid</strong> <strong>Hormon</strong> Düzeyi<br />
DR. SAFĐYE ARIK<br />
( UZMANLIK TEZĐ)<br />
Đstanbul –2008
TEŞEKKÜR<br />
Uzmanlık eğitimim süresince değerli bilgi ve deneyimlerini paylaşan ve yetişmemde büyük<br />
emeği geçen klinik şefim Sayın Prof. Dr. Aytekin Oğuz’a ve klinik şef yardımcımız Sayın<br />
Dr. Süleyman Şeker’e,<br />
Sağladığı olanaklar ile uzmanlık eğitimimi başarıyla sürdürmemi sağlayan hastane<br />
başhekimimiz Prof. Dr. Hamit Okur ve bir önceki başhekimimiz Doç. Dr. Rafet Yiğitbaşı’na<br />
Tez danışmanım Uzm. Dr. Gonca Tamer’e,<br />
Dr. Damla Çoksert Kılıç’a,<br />
Birlikte büyük bir uyum ve zevkle çalıştığımız tüm uzman, asistan, hemşire arkadaşlarıma<br />
ve hastane çalışanlarına,<br />
Yoğun asistanlık eğitimim süresince desteğini yanımda hissettiğim aileme teşekkür ederim.<br />
Dr. Safiye Arık<br />
1
ĐÇĐNDEKĐLER<br />
GĐRĐŞ ve AMAÇ ……………………………………………………………….. 4<br />
GENEL BĐLGĐLER ……………………………………………………………. 5<br />
• Tiroid bezi ve fonksiyonları<br />
• <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi<br />
• <strong>Paratiroid</strong> hormonu<br />
• D vitamini-hormonu<br />
MATERYAL ve METOD ………………………………………………………32<br />
BULGULAR ………………………………………………………………….... 34<br />
TARTIŞMA ……………………………………………………………………. 39<br />
SONUÇ …………………………………………………………………………. 42<br />
ÖZET …………………………………………………………………………… 43<br />
KAYNAKLAR …………………………………………………………………. 45<br />
2
KISALTMALAR<br />
T4: Tiroksin 7DHC: 7 Dehidrokolesterol<br />
T3: Triiodotironin VDR: Vitamin D reseptörü<br />
TRH: Tirotropin salgılatıcı hormon<br />
VDYE: Vitamin D yanıt elemanı<br />
TSH: Tiroid stimülan hormon<br />
GZA: Güneş zirve açısı<br />
MIT: Monoiyodotirozin<br />
UV: Mor ötesi ışınlar<br />
DIT: Diiyodotirozin<br />
GTP: Guanozin tri fosfat<br />
ATP: Adenozin tri fosfat<br />
TNF-α: Tümör nekroze edici faktör alfa<br />
LDL: Düşük dansiteli lipoprotein<br />
BKĐ: Beden kütle indeksi<br />
HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein<br />
KAH: Koroner arter hastalığı<br />
VLDL: Çok düşük dansiteli lipoprotein<br />
IL: Đnterlökin<br />
IDL: Orta dansiteli lipoprotein<br />
GDP: Guanozin di fosfat<br />
INF-γ: Đnterferon gama<br />
CETP: Kolesterol ester transfer protein<br />
Tg: Tiroglobulin<br />
TPO: Tiroid peroksidaz<br />
GM-CSF: Granülosit makrofaj koloni stimülan faktör<br />
HLA: Đnsan lökosit antijen<br />
CTLA- 4: Sitotoksik T lenfosit antijen- 4<br />
AIRE 1: Otoimmun regülatör gen 1<br />
TĐĐAB: Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi<br />
HMG- Co A: <strong>Hidroksi</strong>metilglutaril koenzim A<br />
MHC: Majör histokompatibilite kompleksi<br />
APACED: Otoimmun poliendokrinopati-kandidiazis-ektodermal distrofi<br />
PTH: <strong>Paratiroid</strong> hormon<br />
PTHrP: <strong>Paratiroid</strong> hormon ile ilişkili peptid<br />
cAMP: Siklik adenozin monofosfat<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2D: 1,<strong>25</strong> Dihidroksi D vitamini, Kalsitriol<br />
<strong>25</strong>(OH)D: <strong>25</strong> <strong>Hidroksi</strong> D vitamini, Kalsidiol<br />
DBP: D vitamini bağlayıcı protein<br />
IGF-1: Đnsülin benzeri büyüme faktörü 1<br />
RANK: Reseptör aktivatör nükleer faktör Kb<br />
3
GĐRĐŞ VE AMAÇ<br />
D vitamini klasik vitaminlerden farklı olarak vücutta sentezlenmekte ve dolayısıyla hormon<br />
olarak adlandırılmaktadır. Uzun yıllar D vitamininin kalsiyum homeostazı ve kemik<br />
metabolizması üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Ancak, son 20-<strong>25</strong> yılda yapılan çalışmalar bize<br />
bu bilinen fonksiyonları dışında D vitamininin daha birçok fonksiyonu olduğunu göstermişti.<br />
Bugün, otoimmun hastalıklar, inflamatuar barsak hastalığı, romatoid artrit, multipl skleroz,<br />
diyabet, birçok kanser çeşidi ve kalp hastalıklarının oluşmasında D vitamini eksikliğinin rolü<br />
olduğu bilinmektedir (1, 2, 3-5).<br />
D vitamini reseptörlerinin (VDR) birçok dokuda keşfi bu çalışmaların yapılmasına öncülük<br />
etmiştir. D vitamini reseptörlerinin (VDR) aktif T ve B lenfositleri, aktif makrofajlar ve<br />
dentritik hücreler gibi özellikle antijen sunan hücreler başta olmak üzere hemen bütün immun<br />
sistem hücrelerinde tanımlanmış (6,7) olması D vitamininin immun regülasyonundaki rolüne<br />
dikkatleri çekmiştir. 1993’de S. Yang ve arkadaşları yüksek doz D vitamininin immunsupresif<br />
etkisinin olduğunu saptamışlardır. D vitaminin bu özelliği, otoimmun hastalıkların kontrolünde<br />
yeni kullanım olasılıkları olabileceğini düşündürmektedir.<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi toplumda en sık rastlanılan otoimmun tiroidittir. Tiroid bezi bu hastalıkta<br />
lenfositler tarafından infiltre edilmekte, sonrasında hormon üretimi bozulacak kadar hasar<br />
meydana gelmektedir (8). D vitamininin immun sistem üzerindeki etkilerinden yola çıkarak<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi patogenezinde D vitamininin rolü olabileceği öne sürülmüştür. Nitekim<br />
yapılan çalışmalarda D vitamini reseptör (VDR) polimorfizminin <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi sıklığını<br />
arttırdığı bulunmuştur (9).<br />
Bu araştırmada, <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hastalarımızda D vitamini eksikliğinin bulunup<br />
bulunmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır.<br />
4
GENEL BĐLGĐLER<br />
TĐROĐD BEZĐ VE FONKSĐYONLARI<br />
Tiroid <strong>Hormon</strong>larının Fizyolojisi:<br />
Tiroid bezi tipik olarak alt ön boyun bölgesinde, tiroid kartilajının alt tarafı ile 3. veya 4.<br />
trakeal kartilajın arasına yerleşmiş, isthmusla birbirine bağlanan iki loblu büyük bir endokrin<br />
organdır. Başlıca tiroksin (T4) ve triiodotiroinin (T3) hormonlarını salgılayarak organizmada<br />
çeşitli metabolik olaylara aracılık eder.<br />
Hipotalamustan tirotropin salgılatıcı hormon (TRH) ve hipofizden tiroid stimülan hormon<br />
(TSH) salgılanması tiroid bezi fonksiyonlarının düzenlenmesinde ilk basamakları oluştururlar.<br />
TSH hipofizin anteromedial bölgesinden pulsatil olarak diürnal varyasyon ile salgılanır (10).<br />
Tiroid bezinde hormon üretimi, tiroid bezine iyot alımı ve tiroid bezinin büyümesi TSH’nın<br />
tiroid bezi üzerindeki etkilerine bağlıdır. Dolaşımdaki tiroid hormon düzeylerindeki bir<br />
değişikliğe, hipofiz TSH salınımını azaltarak veya arttırarak yanıt verir. TSH reseptörleri tiroid<br />
folikül hücre membranında bulunur (10).<br />
Tiroid hormonlarının sentezinde ilk basamak iyodun plazmadan aktif transportla tiroid<br />
hücreleri içine alınmasıdır. Bu olayda tiroid hücre membranında bulunan “Na/I symporter”<br />
denilen bir protein görev yapar (8).<br />
Sentezin ikinci basamağı iyodun okside olmasıdır. Đyot, hücre içerisinde otokontrol<br />
mekanizmasıyla belli bir seviyeye ulaşıncaya kadar oksitlenir. Elementer iyot tirozin amino<br />
asidinin aromatik zincirine bağlanır. Bu olaya organifikasyon denir. Tirozine bir iyodun<br />
bağlanmasıyla monoiyodotirozin (MIT), iki iyodun bağlanmasıyla diiyodotirozin (DIT) oluşur.<br />
MIT ve DIT hormonal olarak inaktiftir (11).<br />
Sentezin üçüncü ve son basamağı eşleşmedir (coupling). MIT ve DIT molekülü birleşerek<br />
triiyodotironini (T3), iki tane DIT molekülü birleşerek tiroksini (T4) oluşturur (11).<br />
5
Dolaşımdaki T4’ün tamamı ve T3’ün %20’si tiroid bezinde üretilir. T3’ün büyük bir kısmı<br />
karaciğer ve böbrek gibi dokularda 5’-deiodinaz enzimi aracılığıyla T4’ün deiyodinasyonu<br />
sonucu ortaya çıkar. T3’ün tiroid hormon reseptörlerine olan etkisi T4’ten 4- 10 kat daha<br />
fazladır. Ayrıca tiroid hormonlarının biyolojik aktivitesinin büyük kısmı T3’ün nükleer<br />
reseptörlerine bağlanması ve sonrasında tiroid hormonuna yanıtlı gen dizilerinin<br />
ekspresyonunun düzenlemesi ile oluşur. Tiroid hormonlarının yarı ömrü T4 için 1 hafta, T3<br />
için 1- 3 gündür (8,12, 13).<br />
T3 ve T4 hormonlarının sentezi TSH uyarısı altında peroksidaz enzimlerine bağlıdır. Tiroid<br />
peroksidaz enzimleri foliküler hücrelerde iyodun oksidasyonu, organifikasyonu ve eşleşmesini<br />
katalizler. Peroksidaz enziminin eksikliği hipotiroidizme yol açar (14).<br />
Tiroid <strong>Hormon</strong>unun Genel Etkileri:<br />
1-Kalorijenik etki: Tiroid hormonları enerji üretiminin ve termogenezin temel modülatörüdür.<br />
T3 direkt olarak mitakondrial solunumu ve ATP (Adenozin trifosfat) sentezini arttırır.<br />
Hipertiroidide termogenez artarken hipotiroidide azalmaktadır (15,16)<br />
2-Sempatik sinir sistemine etkiler: Tiroid hormonları beta adrenerjik reseptör sayısını arttırır<br />
ve katekolaminlerin postreseptör etkilerini şiddetlendirir (8). Hipertiroidili hastalarda<br />
hiperadrenerjik durumdaki hastalara benzer klinik semptomlar gözlenirken, hipotiroidinin<br />
semptomları ise azalmış sempatik tonusu düşündürür (17). Birçok araştırmacı hipertiroidide<br />
katekolaminlere karşı artmış, hipotiroidide ise azalmış duyarlılık olduğunu öne sürmektedir<br />
(18).<br />
3-Pulmoner etkiler: Tiroid hormonları solunum merkezinde hipoksi ve hiperkapniye normal<br />
cevabın sürdürülmesini sağlar (8).<br />
4-Hematopoetik etkiler: Tiroid hormonları kemik iliğinin eritropoietik aktivitesini ve serum<br />
eritropoietin düzeyini arttırır. Ayrıca eritrosit 2,3 difosfogliserat miktarını arttırarak dokulara<br />
oksijen verilmesini kolaylaştırır. Hipertiroidide kemik iliği aktivitesi artıp eritrositoz<br />
görülürken, hipotiroidide anemi sıktır. Hipotiroidide demir emiliminin azalması ve menorajiye<br />
bağlı olarak mikrositik, B12 ve Folat malabsorbsiyonuna bağlı makrositik veya normositik<br />
6
anemi görülebilir. Pernisyöz anemi bu grupta genel popülasyona göre 20 kat daha sık görülür<br />
(19, 20, 21).<br />
5-Gastrointestinal etkiler: Tiroid hormonları gastrointestinal sistem motilitesini gerek direkt<br />
gerekse katekolaminler aracılığı ile indirekt olarak, intestinal kas hücre reseptörleri üzerinden<br />
etkiler. Bunun sonucunda hipertiroidide motilite artışına bağlı olarak diyare ve malabsorbsiyon<br />
ortaya çıkarken, hipotiroidide motilitenin azalmasına bağlı olarak konstipasyon, şişkinlik, gaz,<br />
ileus, atoni ve dilatasyon sık olarak görülür (22,23).<br />
6-Kemik metabolizmasına etkiler: Tiroid hormonları normal iskelet büyümesi ve kemik<br />
kütlesinin idamesi için gereklidir. Hipotiroidi büyümede gerileme ve kemik formasyonunda<br />
bozulmaya, hipertiroidi ise kemik kütlesinde azalma, kemik yaşında ilerleme, büyümede<br />
hızlanma ve osteoporotik fraktür riskinde artmaya neden olur (24).<br />
7-Nöromusküler etkiler: Tiroid hormonları fizyolojik konsantrasyonlarda protein sentez ve<br />
degradasyonunu arttırır. Ancak fizyolojik düzeyin üzerinde katabolizma daha belirgindir (<strong>25</strong>).<br />
Kas kontraksiyonu ve relaksasyonu hipertiroidide hızlanır, hipotiroidide yavaşlar. Tiroid<br />
hormonları sinir sisteminin normal gelişimi ve fonksiyonu için gereklidir. Fetal dönemde tiroid<br />
hormon yetersizliği mental retardasyona neden olur. Erişkinlerde hipertiroidi hiperaktiviteye,<br />
hipotiroidi hareketlerde yavaşlamaya yol açar (8).<br />
8- Karbonhidrat ve lipid metabolizmasına etkiler: Tiroid hormonları hepatik<br />
glukoneogenez, glikojenolizis ve intestinal glukoz emilimini arttırır (15). Tiroid hormonları<br />
çeşitli yollardan lipid metabolizmasını düzenler: a-) HMG-CoA (3-hydroxy- 3-methylglutarylcoenzym<br />
A) redüktaz üzerinden hepatik denovo kolesterol sentezini arttırır. Bu durum<br />
hipertiroidide intrasellüler kolesterol konsantrasyonunu arttırırken, hipotiroidide azaltır. b-)<br />
LDL kolesterol reseptör sayısını ve böylece LDL kolesterol katabolizmasını arttırır. c-) CETP<br />
(cholesteryl ester transfer protein)’ini stimüle eder. Bunun sonucunda kolesterol esterleri HDL2<br />
kolesterolden VLDL ve IDL kolesterole transfer edilir. d-) Lipoprotein lipazı aktive ederek<br />
trigliseridden zengin lipoproteinlerin hidrolizini sağlar. e-) Hepatik lipazı stimüle eder. Böylece<br />
HDL2 kolesterol HDL3 kolesterole, IDL kolesterol LDL kolesterole katabolize edilir. f-) LDL<br />
kolesterolün oksidasyonunu inhibe eder. Bütün bunların sonucunda hipotiroidide total<br />
kolesterol, LDL kolesterol, trigliserid ve lipoprotein(a) düzeyi artmış, HDL kolestrol normal<br />
7
veya artmıştır. Hipertiroidide ise total kolesterol, LDL kolesterol, HDL kolesterol,<br />
apolipoprotein B ve lipoprotein(a) düzeyi azalmıştır ( 26).<br />
9-Kardiyovasküler sistem üzerine etkiler: Tiroid hormonları kardiyovasküler sistemin<br />
önemli bir regülatörüdür. Fizyolojik aktif form olan triiodotironin (T3), nükleer reseptör<br />
proteinlerine bağlandıktan sonra birkaç önemli kardiyak genin ekspresyonuna aracılık eder.<br />
Ayrıca alfa miyozin ağır zincir ve sarkoplazmik retikulum ATPaz geninin transkripsiyonunu<br />
arttırırken, beta miyozin ağır zinciri ve fosfolamban geninin transkripsiyonunu azaltır. T3<br />
vasküler düz kasların gevşemesine yol açarak arteriyel direnci ve diyastolik kan basıncını<br />
azaltır. Hipertiroidide kardiyak kontraktilite ve kardiyak output artar, kardiyak hipertrofi<br />
gelişir, sistemik vasküler direnç düşer ve supraventriküler taşiaritmi (atriyal fibrilasyon) sıklığı<br />
artar. Hipotiroidide ise tam tersi durum söz konusudur (27).<br />
HASHĐMOTO TĐROĐDĐTĐ<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi otoimmun bir hastalık olup hipotiroidinin en sık sebebidir. Kronik<br />
lenfositik tiroidit veya otoimmun tiroidit olarak da isimlendirilen bu hastalık en sık orta yaş<br />
grubunda olmak üzere her yaş grubunda görülebilir. Genel populasyonun %2’sinden fazlasında<br />
görülen <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi kadınlarda erkeklerden daha sıktır (28- 30).<br />
Tablo-1 Otoimmun tiroidit tipleri (31)<br />
Otoimmun tiroidit tipleri Hastalığın seyri Görünüm<br />
Guatröz (<strong>Hashimoto</strong>) tiroidit Kronik Büyümüş guatr<br />
Lenfositik infiltrasyon<br />
Tiroid hücre hiperplazisi<br />
Atrofik tiroidit<br />
(Pr. Miksödem)<br />
Kronik<br />
Atrofi<br />
Fibrozis<br />
Juvenil tiroidit Kronik Lenfositik infiltrasyon<br />
Postpartum tiroidit<br />
Geçici<br />
Kronik tiroidite dönüşebilir<br />
Küçük guatr<br />
Lenfositik infiltrasyon<br />
Sessiz tiroidit Geçici Küçük guatr<br />
Lenfositik infiltrasyon<br />
Fokal tiroidit Đlerleyebilir Otopside %20 oranında<br />
8
Otoimmun tiroidit, <strong>Hashimoto</strong> hastalığından (guatrlı) atrofik lenfositik tiroidite kadar (guatrsız)<br />
uzanan geniş bir spektrumu içerir. Bu hastalıklar arasındaki farklılık değişik tipte antitiroid<br />
antikorların üretimine bağlıdır (32).<br />
T hücre aracılı otoimmunite ile oluşan <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde, birçok genetik ve çevresel faktör<br />
etiyolojide önemli rol oynar (33).<br />
Patolojik olarak hastalık tiroid bezinin lenfosit, plazma hücreleri ve nadiren multinükleer dev<br />
hücrelerin infiltrasyonu ile karakterizedir (34).<br />
Etiyopatogenez:<br />
Bütün otoimmun hastalıklarda olduğu gibi <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin oluşmasında internal<br />
(genetik) ve eksternal (çevresel) faktörlerin zararlı bir etkileşimi söz konusudur. Ancak genetik<br />
komponent bu kompleks hastalığın oluşmasında daha ağır basmaktadır (33).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde supressör T hücrelerindeki genetik defekt sonucunda hücresel<br />
immunitenin bozulması söz konusudur. Bu defekt sonucu supressör T lenfositleri, yardımcı T<br />
lenfositlerini suprese edemez. Aktive olmuş yardımcı T lenfositleri B lenfositleri ile ilişkiye<br />
girer ve interferon-gama (INF-γ)’yı da içeren birçok sitokin salgılarlar. Bu sitokinler tirositleri<br />
uyararak MHC-II yüzey antijenlerinin oluşmasını sağlar. Ayrıca aktive olmuş B lenfositleri<br />
tiroid antijenleri ile reaksiyona giren antikorlar oluşturur (35).<br />
Etiyolojide rol alması muhtemel çevresel faktörler arasında; diyetsel iyot alımı, bakteriyel ve<br />
viral enfeksiyonlar, sitokin tedavisi ve gebelik yer almaktadır (33).<br />
Diyetsel iyodun rolü birçok epidemiyolojik çalışmada ve hayvan modellerinde gösterilmiş olup<br />
en önemli çevresel faktör gibi görünmektedir (36- 40). Đyot fazlalığı tiroglobulin (Tg)<br />
moleküllerini direkt olarak etkiler ve yeni epitoplar yaratır. Yapılan çalışmalarda yüksek iyotlu<br />
Tg moleküllerinin düşük iyotlu olanlara göre daha iyi bir immunojen olduğu gösterilmiştir (41-<br />
43). Yüksek iyotlu Tg molekülü antijen uptake’ini uyarır. Ayrıca yüksek doz iyot direkt olarak<br />
makrofajları, dendritik hücreleri, B ve T lenfositlerini uyarır. Sonuçta makrofaj<br />
miyeloperoksidaz aktivitesinde artma, dendritik hücre maturasyonunda hızlanma,<br />
9
sirkülasyondaki T lenfositlerin sayısında ve B lenfositlerden immunglobulin üretiminde artma<br />
meydana gelir (38).<br />
Đmmun ve inflamatuar cevapların regülasyonunda esas rol oynayan sitokinlerin birçok<br />
çalışmada otoimmunitede, patojenik apoptotik proseslerde ve <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin<br />
gelişmesinde rolü olduğu gösterilmiştir (44, 45). GM-CSF ya da IL- 2 kullanımı geçici olarak<br />
tiroid otoantikorlarının gelişimini indükler ve hipotiroidi oluşturur. Bu bulgu hematopoetik<br />
büyüme faktörü ve sitokin kullanan hastaların hipotiroidi gelişimi açısından takibini gerektirir<br />
(33, 46, 47).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi etiyopatogenezinde rol alan diğer moleküler mekanizma apopitozistir.<br />
Apopitozis (programlanmış hücre ölümü) masif tirosit yıkımında majör rol oynar. Fas<br />
reseptörünün Fas-L ligandı ile birleşmesi apopitozisi başlatır. <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde<br />
tirositlerde apopitozise yol açan Fas ve Fas L ligandının aşırı üretimi söz konusudur (48).<br />
MHC (Major histocompatibility complex ) molekülleri <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ve otoimmun tiroid<br />
hastalıklarının gelişmesinde önemli rol oynar. Yapılan çalışmalarda <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ve<br />
Graves hastalarında tiroid epitelyal hücrelerinde HLA class II molekül ekspresyonunun arttığı<br />
saptandı (33). Genel populasyona göre bazı HLA tipleri örneğin HLA-DR5 <strong>Hashimoto</strong><br />
tiroiditinde daha sık görülür. Primer miks ödemi olan hastalarda HLA-DR3 prevalansı<br />
artmışken (49), hem Graves hastalığı hem de <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde HLA-AW30 prevalansı<br />
artmıştır (50).<br />
Sitotoksik T lenfosit antijen- 4 (CTLA- 4) geni; T hücre aracılı immun cevabı baskılayan ve<br />
periferal immunolojik self toleransın devamında esas rol oynayan bir kostimülatör molekül<br />
kodlar (51). CTLA- 4 geni <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi, Graves hastalığı ve tip1 diabetes mellitus gibi<br />
otoimmun hastalıkların patogenezinde kritik rol oynamaktadır (52).<br />
Autoimmun regulator gene ( AIRE 1)’nin; otoimmun poliendokrinopati- kandidiyazisektodermal<br />
distrofi (APACED)’nin patogenezine katkıda bulunduğu bilinmektedir. Nadiren<br />
tip1 diabetes mellitus, adrenal yetmezlik ve tiroid disfonksiyonu gibi otoimmun hastalıkların<br />
oluşmasında da rol alır (53).<br />
10
Patoloji:<br />
Patolojik olarak <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi, tiroid bezinin lenfosit ve plazma hücreleri tarafından<br />
infiltrasyonu, foliküler yıkım, fibrozis ve kolloid eksikliği ile karakterizedir. Bazı hastalarda ise<br />
sadece izole alanlarda lenfositik infiltrasyon olabilir ki buna fokal tiroidit denilir. Bu<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin erken evresini yansıtıyor olabilir. Çünkü lenfositik infiltrasyon derecesi<br />
ile serumdaki antikorlar korelasyon gösterir (54). Özellikle yetişkin <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli<br />
hastaların tiroid bezinde Hurtle ya da Askanazy hücreleri olarak bilinen karakteristik<br />
eozinofilik epitelyal hücreler bulunur (55).<br />
Klinik Belirtiler<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hastalar aşağıdakilerden biri veya birkaçı ile prezente olabilir (56):<br />
• Guatr veya tiroid nodülü<br />
• Hipotiroidi<br />
• Tirotoksikoz (Hashitoksikoz)<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde en sık bulgu tiroid büyümesidir. Hastaların %75’inde ötiroid guatr<br />
vardır. Hastalar doktora boyunda şişlik, rahatsızlık hissi yakınması ile başvurabilir ya da başka<br />
bir nedenle yapılan muayenede guatr saptanabilir. Tiroid bezi genelde diffüz olarak<br />
büyümüştür, orta sertlikte ve lastik kıvamındadır. Bazı hastalarda multinodüler guatr olabilir ya<br />
da çok nadiren tek nodül görülebilir Piramidal lop belirgin olarak büyümüştür. Çoğu hastada<br />
guatr asemptomatik olsa da nadiren ağrı ve hassasiyet olabilir (8,28).<br />
Tiroid bezinde ani büyüme ve ağrı varlığında tümör ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Otoimmun<br />
tiroiditin diffüz olması, hipotiroidi bulguları, piramidal lob büyümesi ayırım sağlamazsa ince<br />
iğne aspirasyon biyopsisi (TĐĐAB) yapılır. Patolojik olarak lenfoma ve küçük hücreli tiroid<br />
kanserleri <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ile karışabileceği gibi uzun sürede <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi lenfoma<br />
gelişimi için bir risk faktörüdür. <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde asimetrik bez büyümesi, ağrı, ses<br />
kısıklığı, lenf nodu gelişimi tiroid lenfomasını akla getirmelidir (8).<br />
Kliniğe ilk başvuran hastaların %20’sinde hipotiroidi semptom ve bulguları mevcuttur ya da<br />
yıllar içinde gelişir (8). Önceleri <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinden kaynaklanan hipotiroidizmin kalıcı<br />
11
olduğu düşünülürdü. Ancak yakın zamanda <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin geçici hipotiroidi<br />
yapabileceği yönünde kanıtlar vardır. Yaklaşık %20 hastada tiroid hormon replasmanı alırken<br />
spontan iyileşme sağlanmıştır (57).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde hastaların %5’inden azında tipik hipotiroidi gelişimi öncesi tirotoksikoz<br />
semptomları görülebilir (8).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi olan hastalarda ve bunların yakınlarında diğer otoimmun hastalık prevalansı<br />
artmıştır. Örneğin; Addison hastalığı, tip1 diabetes mellitus, pernisyöz anemi, romatoid artrit,<br />
myastenia gravis, multipl skleroz ve vitiligo <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde daha sık görülmektedir (28,<br />
33).<br />
Laboratuar Bulguları<br />
Hastaların büyük bir kısmı ilk değerlendirmede hipo ve ötiroittir. Ancak nadiren tirotoksikoz<br />
ile gelirler. Hipotiroid hastalarda serum T3, T4 düzeyi ve T3 uptake’i azalmış, TSH düzeyi<br />
artmıştır. Hipotiroidisi hafif olanlarda (subklinik hipotiroidi) ise sadece serum TSH<br />
konsantrasyonu artmıştır (58,59). Subklinik hipotiroididen aşikar hipotiroidiye geçiş yaklaşık<br />
%3- 5 oranında görülür (8).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin immunolojik teşhisi çeşitli yöntemlerle serumda anti mikrozomal (anti<br />
TPO) ve anti tiroglobulin (anti Tg) antikorlarının saptanması ile konulur. Anti tiroid peroksidaz<br />
(Anti TPO) antikor en yardımcı laboratuar testtir. Ancak antitiroid antikorlar düşük titrelerde<br />
diğer tiroid hastalıklarında ve hatta normal kişilerde de bulunabilir. Đnce iğne aspirasyon<br />
biyopsisi rutin olarak tanıda gerekli değildir. Ancak antikor negatif olan hastalarda teşhiste<br />
yardımcı olur. Ayrıca tek nodülü olan hastalarda malignitenin ekarte edilmesi için gereklidir<br />
(60).<br />
Diffüz guatrı veya hipotiroidisi olan pek çok hastada tiroid radyoaktif iyot uptake’i<br />
değerlendirmede şart değildir. Ancak hasta tek bir nodül ile başvurduğunda ve yapılan nükleer<br />
değerlendirmede soğuk nodülün tespiti malignensi için yüksek bir risk oluşturur ve biyopsi<br />
yapılmasını gerektirir (28).<br />
USG’ de <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde tiroid ekojenitesinde azalma ve psödonodüller gözlenir (56).<br />
12
Tedavi:<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde tedavi fizyolojik dozda (0,1-0,15mg/gün) tiroid hormon (levotiroksin)<br />
uygulamasıdır. Yaşlı hipotiroidililerde ve koroner arter hastalığı olanlarda başlangıç doz daha<br />
düşük olmalıdır (0,01<strong>25</strong>- 0,0<strong>25</strong>mg/gün).<br />
Guatrı olan ancak hipotiroidisi olmayan hastalarda otörler tiroid hormon replasmanını<br />
önermektedir. Çünkü tiroid hormon replasmanı guatrın büyümesini sınırlandırır. Ayrıca<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin seyrinde hipotiroidi sonradan gelişebileceğinden erken tiroid replasmanı<br />
mantıklı görünmektedir (61,62).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin nadir, atipik ve hızlı tiroid büyümesi olan formunda lokal semptomları<br />
geriletmek amacıyla tedavide kortikosteroidler kullanılabilir. 60-80mg/gün prednizon ile<br />
başlanıp 3-4 hafta içinde doz azaltılarak tedaviye devam edilir.<br />
Cerrahi tedavi <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde nadiren endikedir. Daha çok kortikosteroidlere cevapsız<br />
obstrüktif semptomları geriletmek için kullanılır (28).<br />
PARATĐROĐD HORMONU<br />
Yapı ve Biyosentez:<br />
Ekstrasellüler sıvıda kalsiyum konsantrasyonunun regülasyonunda esas rol oynayan paratiroid<br />
bezleri ilk kez 1880 yılında Sandström tarafından tanımlanmıştır.1896’da Vassale ve generali<br />
köpekte paratiroid bezlerinin tümüyle çıkarılmasının ciddi tetaniye neden olduğunu göstererek<br />
paratiroidler ile mineral metabolizması arasındaki ilişkiye ilk kez dikkati çekmiştir (63).<br />
<strong>Paratiroid</strong> bezler endodermal orjinlidir. Üst paratiroid bezleri 4. bronşial poştan, alt paratiroid<br />
bezleri ise 3. bronşial poştan gelişir. Genellikle çevre yağ dokusu içine gömülmüş halde<br />
bulunan paratiroid bezleri bazen tiroid içinde de bulunabilir. Bu durum intratiroidal gland<br />
olarak adlandırılır (11).<br />
<strong>Paratiroid</strong> bezinde ribozomlarda sentezlenen ilk ürün pre-pro-paratiroid hormondur ve 115<br />
aminoasitten oluşan tek zincirli polipeptiddir. Pre-pro PTH’ da <strong>25</strong> aminoasitli olan pre-peptid,<br />
13
pro-PTH’nın amino ucuna kovalan olarak bağlanmıştır. Pre peptidin ayrılmasıyla pro-PTH<br />
oluşur. Pro-PTH 90 aminoasitlidir.Pro parçası PTH’nın amino ucuna ekli 6 aminoasitten<br />
ibarettir. PTH’nın iki öncüsü pre-pro PTH ve pro-PTH spesifik proteazlarla ayrılır. Son ürün 84<br />
aminoasitten oluşan bir polipeptiddir. Pre-pro PTH ve pro-PTH paratiroid bezinden normalde<br />
salgılanmazlar, ancak bazı patolojik durumlarda salgılanırlar (11,64 ).<br />
PTH’ un biyolojik olarak aktif ucu amino ucudur. PTH’nın amino ucuna bağlı pre veya pro<br />
peptid prekürsörleri biyolojik olarak daha az aktiftir. 84 aminoasitli polipeptid halinde periferik<br />
dolaşıma sekrete edildiğinde hemen daima küçük fragmanlara ayrılır. Đlk bölünme 33 ve 34.<br />
aminoasitler arasında oluşarak amino terminal fragman salınır. PTH ve aktif fragmanlarının<br />
sadece birkaç dakikalık yarı ömrü mevcut iken, PTH’nın birçok fragmanının yarı ömrü birkaç<br />
saattir. Bu fragmanlar immunolojik aktiviteye sahiptir, fakat biyolojik aktiviteleri yoktur (64).<br />
Sekresyonun Kontrolü:<br />
PTH sekresyonu primer olarak ekstrasellüler kalsiyum konsantrasyonu ile kontrol edilir.<br />
Hipokalsemi paratiroid hücrelerinde sellüler adenil siklaz aktivitesini ve cAMP formasyon<br />
hızını arttırır, PTH sentez ve salınımını uyarır. Hiperkalsemi ise PTH sekresyonunu suprese<br />
eder (11).<br />
Magnezyum seviyesindeki akut değişimlerin in vitro (65) ve in vivo (66) olarak PTH<br />
sekresyonu üzerine kalsiyuma benzer etkisi olduğu gösterilmiştir. Yüksek magnezyum<br />
konsantrasyonlarında PTH salgılanması baskılanır. Magnezyum seviyesindeki kronik<br />
düşüşlerde ise PTH sentezi için gerekli olan magnezyum gerektiren adenil siklazın inhibisyonu<br />
ve cAMP’nin azalmış sentezi nedeniyle PTH salınımı durur.<br />
Serum inorganik fosfat seviyesinden PTH sekresyonu direkt olarak etkilenmemesine rağmen,<br />
artışı halinde ekstrasellüler sıvıdan kalsiyum iyonunun ayrılması ile kalsiyum<br />
konsantrasyonunda azalmaya neden olarak PTH salınımını arttırır.<br />
Epinefrin PTH sekresyonunu arttırır. Uzun süreli glukokortikoid tedavi alan hastalarda da<br />
serum PTH konsantrasyonunun arttığı gösterilmiştir (67). Alüminyum yüksekliğinde ise PTH<br />
sekresyonunun baskılandığı gösterilmiştir.<br />
14
Özellikle D vitamininin PTH sekresyonunu modüle edici etkisi önemlidir. D vitamini<br />
metabolitleri ile PTH arasında negatif feedback olduğu bilinmektedir. <strong>Paratiroid</strong> bezi<br />
hücrelerinde 1,<strong>25</strong>(OH)2D reseptörlerinin bulunması, bu metabolitin PTH salgılanmasında<br />
önemli bir işlevi olduğunu düşündürmektedir (11, 68, 69).<br />
PTH sekresyonu gece yarısı en yüksek seviyede olmak üzere diürnal bir ritm göstermektedir.<br />
PTH karaciğer Kuppfer hücrelerinde ve böbrekte metabolize edilmektedir (11, 70).<br />
Biyolojik Aktivitesi:<br />
PTH’nın başlıca görevi ekstrasellüler sıvıda kalsiyum konsantrasyonunu normal seviyede<br />
tutmaktır. <strong>Hormon</strong> kemik ve böbrek üzerine direkt ve 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini sentezi üzerinden<br />
barsakta indirekt etki göstererek serum kalsiyum konsantrasyonunu arttırır (11).<br />
a) Kemik üzerine etkisi:<br />
PTH’nın artmış düzeylerine günlerce devamlı olarak maruziyet osteoklast aracılı kemik<br />
rezorpsiyonunda artışa yol açar. Bu etkisi sonucunda kemikten kalsiyum ve fosfatın salınımı<br />
uyarılır. Ancak hayvanlarda veya osteoporotik hastalarda PTH’nın aralıklı olarak günlerce<br />
uygulanması kemik yıkımından çok kemik formasyonunda net bir uyarılmaya yol açar. Bu da<br />
osteoporoz tedavisinde düşük doz sentetik PTH kullanılmasına olanak sağlamıştır (11,71).<br />
PTH’nın östrojen ile kombine kullanımının özellikle omurga ve kalçada olmak üzere trabeküler<br />
kemikte önemli bir artışa yol açtığı gösterilmiştir (72).<br />
PTH reseptörleri olan osteoblastlar ve stromal hücre prekürsörleri PTH’nın kemik oluşturucu<br />
etkilerinde çok önemlidir. PTH reseptörleri olmayan osteoklastlar ise kemik yıkımında aracılık<br />
eder. Osteoklastların PTH aracılığı ile uyarılmasının indirekt olduğuna inanılır. Bu olay kısmen<br />
osteoblastların osteoklastları aktive etmek için salgıladıkları sitokinler (IGF-1, IL-6, GM-CSF<br />
vb) üzerinden gerçekleşir (11).<br />
b) Böbrek üzerine etkisi:<br />
15
<strong>Paratiroid</strong> hormonunun renal etkileri daha akuttur. Fosfatürik etkisi ilk kez 1929’da idiyopatik<br />
hipoparatiroidili çocuğa paratiroid ekstresi verilerek gösterilmiştir. PTH, proksimal renal<br />
tubulusta kalsiyum, sodyum, monohidrojen fosfatın reabsorbsiyonunu inhibe eder, distal renal<br />
tubulusta kalsiyum, magnezyum, sodyum ve hidrojen iyonu absorbsiyonunu arttırır. Bu etkiler<br />
monohidrojen fosfat, sodyum, potasyum ve bikarbonatın renal klirensinde artış, kalsiyum,<br />
magnezyum ve hidrojen iyonlarının renal klirensinde ise azalma sağlar (73,74). PTH’nın renal<br />
etkilerine cAMP aracılık eder. PTH’nın proksimal tubulustaki en önemli işlevlerinden biri 1-α<br />
hidroksilaz enzimini aktive ederek 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini sentezini arttırmasıdır (11).<br />
c) Đnce barsak üzerine etkisi:<br />
PTH, vitamin D metabolizması üzerine etkisiyle ince barsaktan kalsiyum ve fosfatın<br />
absorbsiyonunu stimüle eder. Đntestinal hücre düzeyinde PTH’nın direkt olarak kalsiyum<br />
trasportunu arttırıcı etkisi olduğunu savunan çalışmalar da mevcuttur (73).<br />
Sonuç olarak, PTH’nın kemik, barsak ve böbrek üzerindeki etkileri serum kalsiyum düzeyinde<br />
artışa neden olur. Kemikten fosfat mobilizasyonunun hızlanması ve barsaktan fosfat<br />
absorbsiyonunun artması teorik olarak plazma fosfat düzeyinde yükselmeye neden olması<br />
beklenirken PTH’nın fosfatürik etkisiyle fosfat kaybı serum fosfat konsantrasyonunda<br />
azalmayla sonuçlanır (11).<br />
Etki Mekanizması:<br />
<strong>Paratiroid</strong> hormon reseptörü hem PTH’yı hem de PTHrP (<strong>Paratiroid</strong> hormon ile ilişkili<br />
protein)’yı bağladığı için PTH/PTHrP reseptörü adını almaktadır. PTH/PTHrP reseptörünün<br />
geni 3. kromozomun kısa koluna lokalizedir. PTH/PTHrP reseptörü G- protein reseptörleri<br />
süper ailesindendir. Bu reseptörlerin intrasellüler bağlantılarını G- proteini sağlamaktadır. G-<br />
proteinleri heterodimerik yapıda olup α, β ve γ subünitelerinden meydana gelmektedir. Đnaktif<br />
durumdaki α subünitesine GDP bağlıdır. PTH’nın reseptöre bağlanması ile G proteini GDP<br />
yerine GTP bağlar. Sonra α subünitesi, βγ subünitelerinden ayrılarak Gsα stimüle olur veya Giα<br />
inhibisyonu gerçekleşir. Bundan sonra da adenil siklaz veya fosfolipaz C aktivasyonu başlar.<br />
Adenil siklaz stimülasyonu sonucunda oluşan cAMP böbrekte PTH’nın fosfatürik ve kalsiyum<br />
tutucu etkilerini aynen göstermektedir. Şu halde c AMP, PTH’nın 1-α hidroksilaz üzerine olan<br />
16
etkilerine aracılık eder. Bu arada α subünitesinin GTPaz aktivitesine sahip olması nedeniyle<br />
GTP tekrar GDP’ ye dönüşerek reseptörün aktivitesi sonlandırılır (11).<br />
D VĐTAMĐNĐ – HORMONU<br />
Tanım ve Önemi<br />
Đnsan organizması için vitaminlerin önemi tartışmasızdır. Vitaminler vücut için esansiyel olup,<br />
vücutta üretilemeyen ve gıdalarla alınması zorunlu olan maddelere verilen ortak isimdir. Bu<br />
vitaminler arasında en önemlilerinden biri de D vitaminidir(11).<br />
D vitamini klasik bir vitamin olmaktan çok, bir hormon olarak görev görmektedir. Çünkü D<br />
vitamini güneş ışınlarının etkisiyle ciltte üretilmektedir. Bu üretilen madde bir ön madde olup,<br />
karaciğer ve böbrekte iki defa transformasyona uğrayarak, biyolojik aktif madde şekline<br />
dönmektedir. Ayrıca D vitaminin aktif şeklinin kimyasal yapısı steroid hormonları ile benzerdir<br />
(11).<br />
Vitamin D, ilk kez 1919-1920’lerde vitamin olarak sınıflandırılmıştır. Sir Edward Mellanby,<br />
köpekler üzerinde yapmış olduğu bir çalışmada diyetteki bir vitamin eksikliğinden riketsin<br />
ortaya çıktığını gözlemlemiştir (75). 1923 ‘de Goldblatt ve Soames, deride vitamin D’nin bir<br />
prekürsörü olduğunu ve güneş ışığında yağda eriyen vitamin D’nin üretildiğini bulmuşlardır<br />
(76). Hess ve arkadaşları ise sıçanlarda güneş ışığı verildiğinde riketsin önlendiğini<br />
görmüşlerdir (77). 1930’da Windous ve arkadaşları Almanya’da yaptıkları araştırmada<br />
ergosterolün ve derideki 7-dehidrokolekalsiferolün ultraviyole ışınları ile vitaminD2 ve vitamin<br />
D3’e dönüştüğünü saptamışlardır (78).<br />
Vitamin D kemik, barsak, böbrek ve paratiroid bezler üzerine gösterdiği fizyolojik etkilerle<br />
kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenler (11).<br />
D vitamini yetmezliği çocuklarda riketse yol açarken, erişkinlerde ise osteoporozu agreve ve<br />
presipite eder ayrıca ağrılı bir kemik hastalığı olan osteomalaziye yol açmaktadır (1).<br />
17
D vitamini hormonu sağlıklı kemik gelişimi yanı sıra, birçok kanser tipinin, otoimmun,<br />
kardiyovasküler ve enfeksiyon hastalıkların önlenmesinde gerekli olduğu yapılan birçok<br />
çalışmada gösterilmiştir (1).<br />
D vitamini Sentez ve Metabolizması<br />
D vitamini; dört halkadan oluşup B halkası, 5 ile 6. ve 7 ile 8. karbonları arasında ikişer çift<br />
bağlı, 9 ile 10. karbonlar arasından açılmış, diğer A, C, D halkaları ise doymuş olan bir halka<br />
sistemi ile ve 8 ya da 9 karbonlu yan kolu bulunan bir sterol türevidir. Bunlardan en önemlileri<br />
diyet ile alınan bitkisel kökenli ergosterolden türeyen ergokalsiferol [D2 vitamini; <strong>25</strong>(OH)D2]<br />
ve hayvansal kökenli deride kolesterolün oksitlenme ürünü olan 7-dehidrokolesterolden<br />
(7DHC) türeyen kolekalsiferoldür [D3 vitamini; <strong>25</strong>(OH)D3]. Đnsan vücudunda sadece D3<br />
vitamini sentezlenir (Şekil 1). Bitkisel kökenli D2 vitamini (ergokalsiferol) morötesi ışınlar<br />
aracılığı ile yapraklarda sentezlenir. Her ikisi de hem diyetle alınır hem de sentetik olarak<br />
üretilebilir ( 2,79).<br />
Şekil 1. D vitamininin yapısı ve karbon moleküllerinin numaralandırılması (79).<br />
Đnsan vücudunda bulunan D vitamininin büyük bir kısmı güneş ışınlarındaki 290-315nm dalga<br />
boyundaki mor ötesi ışınlarının etkisi ile deride sentezlenir. Güneş ışığına maruz kalma<br />
engellenmedikçe vücudun tüm ihtiyacı deride sentez edilmek suretiyle karşılanabilir (8,11).<br />
Karaciğerde sentez edilen kolesterol burada 7-dehidrokolesterole (7-DHK) çevrildikten sonra<br />
periferik kana geçerek derinin Malpighi tabakasına gelir. Güneşle temas sürecinde yüksek<br />
enerjili mor ötesi ışınları (290-315nm) epidermisi geçer ve 7-DHC deki çift bağlar tarafından<br />
absorbe olur, bunun sonucunda, inaktif pro D3 vitamini (7-DHC) pre D3 vitaminine dönüşür.<br />
18
Biyolojik olarak inert bir madde olan pre D3 vitamini, termal izomerizasyon ile daha stabil bir<br />
izomere dönüşmektedir. Bu süreç 2-3 gün sürmektedir ve bunun için mor ötesi ışınlarına gerek<br />
yoktur. Deride yapılan D3 vitamini bir α-1 globülin olan DBP’ ye ( D vitamini Bağlayıcı<br />
Protein) bağlanarak karaciğere taşınır (8,11).<br />
Uzun süreli güneş ışığına maruz kalma sonucu, previtamin D3 alternatif iki inert izomer<br />
(lumisterol ve tachysterol) şekline veya yeniden 7DHC’e dönüşebilir. Bu nedenle D vitamin<br />
intoksikasyonu oluşmamaktadır. Oluşan izomerlerin, kalsiyum metabolizması üzerine çok az<br />
etkili olduğu düşünülmektedir (1,11).<br />
Hayvansal besinlerden alınan D3 vitamini veya bitkisel besinlerden alınan D2 vitamini ince<br />
barsaklardan absorbe edilir ve emilimi safra asitlerinin varlığını gerektirir (80).<br />
Gerek deride sentezlenen, gerek sindirim sisteminden emilen D vitamini karaciğere geldikten<br />
sonra metabolizmaları aynıdır. Karaciğere gelen D vitamini, hepatosit mitekondriyal ve/veya<br />
mikrozomlarında bulunan D vitamin <strong>25</strong>-hydroxylase enzimi (<strong>25</strong>-OHase; veya CYP27A1)<br />
aracılığı ile <strong>25</strong>-hidroksiergokalsiferole [<strong>25</strong>(OH)D2] veya <strong>25</strong> hidroksikolekalsiferole<br />
[<strong>25</strong>(OH)D3] dönüşür. Bu madde kalsidiol olarak da bilinir. D vitamininin karaciğerde <strong>25</strong>-<br />
hidroksilasyonu ürün feedback mekanizması ile düzenlenir (8,80).<br />
<strong>25</strong>(OH)D vitamini vücudun tüm D vitamini havuzu hakkında en iyi bilgi veren parametredir.<br />
Normal serum konsantrasyonu 8- 80 ng/ml (20- 200 nmol/L) arasında değişir. Serumdaki yarı<br />
ömrü 21 gündür (8,11).<br />
Kalsidiol, DBP(D <strong>Vitamini</strong> Bağlayıcı Protein)’nine bağlanarak kan yoluyla böbreğe gelir ve<br />
böbreklerde proksimal tubuler hücrelerin membranında bulunan megaline bağlanarak hücre<br />
içine geçmektedir. Hücre içinde serbestleşerek, mitokondride <strong>25</strong>-hydroxyvitamin D-1 –α<br />
hydroxylase [1α-OHase; veya CYP27B1) olarak da adlandırılan enzimi ile ikinci kez<br />
hidroksilasyona uğrayarak, 1,<strong>25</strong>-dihidroksikolekalsiferol’e [1,<strong>25</strong>(OH)2D] dönüşür. Kalsiyum<br />
ve fosfor homeostazında sorumlu D vitamininin biyolojik olarak en aktif şekli 1,<strong>25</strong>(OH)2D<br />
vitaminidir. Bu madde kalsitriol olarak da bilinir (1).<br />
Fizyolojik olarak <strong>25</strong>(OH)D vitamin hidroksilasyonunun büyük kısmının böbrek proksimal<br />
tubuluslarında olur. Plasenta en önemli ekstrarenal 1,<strong>25</strong>(OH)2D3 yapım yeridir (11,81).1α<br />
19
hidroksilaz enziminin en önemli regülatörü paratiroid hormonudur. Östrojen, prolaktin ve<br />
büyüme hormonu 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini üretimini arttıran diğer faktörledir. Bu enzimi<br />
sentezleyen CYP1 geni, 12q13 kromozom bölgesinde bulunur ve bu genin mutasyonları<br />
“vitamin D bağımlı raşitizm tip 1”den sorumludur. Đnsanda 1,<strong>25</strong>(OH)2D3 vitamini günde 1µg<br />
kadar üretilir ve plazmada 40- 60 pg/ml (16- 65 pmol/L) düzeyinde bulunur. Plazma yarılanma<br />
süresi 3- 6 saattir (8,11).<br />
D vitamini Fizyolojisi<br />
Böbrek ve plasenta tarafından üretilen 1,<strong>25</strong>(OH)2D, D vitamininin tek önemli metabolitidir ve<br />
diğer metabolitlerinin potansiyel rolleri belirlenememiştir (11).<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamini, DBP( D vitamini bağlayıcı Protein)’ye bağlanarak hedef dokulara<br />
taşınır. DBP ortalama 53 kDa ağırlığında bir globulin olup, DBP geni 4q11-13 kromozomu<br />
üzerinde bulunmaktadır. Plazma DBP miktarı, sirkülasyonda bulunan D vitamini ve<br />
metabolitleri miktarının 20 katıdır. Genelde DBP’ nin %5‘i D vitamini ve metabolitleri ile<br />
doymuş şekilde bulunmaktadır. <strong>25</strong>(OH)D veya 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini total miktarının yalnız<br />
%1’inin dolaşımda serbest bulunması, D vitaminin intoksikasyonuna karşı önemli bir koruyucu<br />
mekanizmadır (81).<br />
D vitamini aktif metabolitleri etkilerini, hedef hücrelerde sitoplazma ve nükleus içinde bulunan<br />
Vitamin D Reseptörleri (VDR) aracılığıyla göstermektedir. VDR steroid-retinoid-vitamin D<br />
transkripsiyon düzenleyici faktörler süper ailesindendir. VDR’lerin hormon bağlayıcı kısmı,<br />
DNA bağlayıcı bölgesi ve N-terminal bölgesi bulunur. 12q13-14 kromozomunda lokalize insan<br />
VDR geni, 427 aminoasitten oluşan 50 kD’luk bir proteindir. VDR’leri barsak, kemik, böbrek<br />
dışında cilt, meme, hipofiz, paratiroid bezi, pankreas beta hücreleri, gonadlar, beyin, iskelet<br />
kası, dolaşımdaki monositler ve aktive T ve B lenfositlerde de bulunmaktadır. VDR içeren bu<br />
dokular aynı zamanda 1,<strong>25</strong>(OH)2D3 üreten yerlerdir (11,68).<br />
D vitamini reseptöre bağlandıktan sonra sterol-reseptör kompleksi, retinoik asit X reseptörü ile<br />
ilişkiye girer. Ortaya çıkan heterodimerik kompleks, özgül DNA dizilerine bağlanır. Bu özgül<br />
dizilere D vitamini yanıt elementleri (VDYE) denir. VDYE’ler ile kurulan bu ilişki gen<br />
transkripsiyonunu değiştirir. Barsakta kalsiyum bağlayıcı protein sentezlenir, kemikte<br />
osteokalsin, osteopontin ve alkalen fosfataz üretilir.<br />
20
1,<strong>25</strong>(OH)2D’nin hedef dokular üzerinde nükleer reseptörler aracılığı ile olmayan etkileri de<br />
vardır: Kalsiyumun hücre dışından hücre içine taşınmasını arttırır, hücre içi kalsiyum<br />
havuzlarından kalsiyumu mobilize eder, fosfotidilinozitol metabolizmasını uyarır (8,11).<br />
D <strong>Vitamini</strong> Üretimini Etkileyen Faktörler<br />
Yağda eriyen bir vitamin olan D vitamini ihtiyacımızın çok az miktarı doğal gıdalardan<br />
karşılanırken, çok büyük bir kısmı ise vücudumuzun en büyük organı olan ciltte mor ötesi<br />
ışınlarının etkisiyle 7DHC’un fotoizomerizasyonu ile başlayan ve gelişen süreç sonucu<br />
karşılanmaktadır. <strong>25</strong>(OH)D vitamininin serumdaki seviyesi mor ötesi ışınlar ile artar, ancak<br />
endokrin sistem tarafından sıkıca kontrol edilen 1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamini ise mor ötesi ışınlardan<br />
etkilenmemektedir (11, 80).<br />
Mor ötesi ışınların cilde ulaşan miktarını veya ciltteki 7DHC miktarını etkileyen faktörler, aynı<br />
zamanda ciltte D vitamin yapımını da etkilemiş olur. Bu engeller dış veya kişisel etkenler<br />
olarak iki grupta toplanabilir. Dış etkenler olarak; enlem, deniz seviyesi, mevsim, günün saati<br />
(11.00-15.00 arası en etkili saatlerdir), atmosferdeki ozon miktarı, bulutlar, aerosoler ve albedo<br />
(yüzeyden ışınların yansıması) olarak sıralanabilir. Kişisel faktörlerden ise; cilt tipi, yaş, giyim,<br />
ciltte güneş koruyucuların kullanımı gibi nedenler sayılabilir (2, 82,83).<br />
Güneş Zirve Açısı (GZA, Solar Zenith Angle-SZA): Güneş ışınlarının yer yüzeyine geliş<br />
açısıdır ki dünyanın güneş ve kendi etrafında dönmesine bağlı olarak güneş ışınları ile yer<br />
yüzünün pozisyon değiştirmesi sonucu oluşmaktadır. Güneş gökte en yüksek noktada<br />
olduğunda GZA en düşük açı olup, güneş ışınları en kısa yoldan yeryüzüne ulaşarak, tüm ışın<br />
enerjisi küçük bir alana düşmektedir. Ancak güneş batış veya doğuş pozisyonunda olduğunda<br />
ışınlar daha uzun yoldan geçerek mor ötesi ışınların enerjisi yeryüzünde daha geniş bir alana<br />
yayılmaktadır. Dar GZA’sı yazın, öğlen vakti ve ekvatora yakın enlemde bulunurken, geniş<br />
GZA ise kışın, erken öğleden evvel, geç öğleden sonra ve yüksek enlemlerde bulunmaktadır.<br />
(11,83).<br />
Enlem ile mevsimsel değişiklikler: D vitamini kuzey yarımkürede yaz sonu en yüksek<br />
seviyelerde bulunurken, kış sonu en düşük seviyelerde bulunmaktadır. Ancak ekvatora<br />
yaklaştıkça daha fazla mor ötesi ışınları yeryüzüne ulaşmakta ve yıl içinde daha fazla D<br />
vitamin sentezlenmektedir (83).<br />
21
Atmosferin özellikleri: Bunlardan ozon tabakası en önemlisi olup, UVB dalgalarının en önemli<br />
emicisidir. Tropikal bölgelerde minimum seviyede bulunurken, kutuplarda maksimum<br />
miktarlarda bulunmaktadır. Ayrıca, ozon tabakası maksimum miktarda ilkbaharda bulunurken,<br />
sonbaharda en düşük seviyede bulunmaktadır. Atmosferdeki dinamikler, ozon tabakasının gün<br />
içinde %10-20’ye varan oranlarda değişimine neden olmaktadır (83).<br />
Bulutlardaki katmanlar ve bulut yüksekliği: Büyük oranda ışınların geçişini etkilemektedir.<br />
Havadaki aerosoller de önemli bir faktör teşkil etmektedir. Nitekim Avrupada endüstri devrimi<br />
döneminde raşitizmin %80-90 gibi oranlarda görülmesinin en önemli nedenidir (83,84).<br />
Melanin: Cildimizde bulunan melanin güneşe karşı ilk koruyucumuzdur. Melanin doğal bir<br />
filtre olup özellikle D3 vitamini sentezlettiren 290-315nm dalga boyundaki ultraviyole<br />
ışınlarını absorbe eder ve pro D3 vitamini ile güneş ışığı için yarışmaya girer. Ciltte melanin<br />
miktarı artıkça aynı doz ışınlama ile daha az miktarda previtamin D üretilmektedir.<br />
Yaşlanma: Yaşlanmada epidermiste 7-DHC konsantrasyonu azaldığı için vitamin D3 oluşumu<br />
azalmaktadır (85,86).<br />
Güneş gören cilt alanı: Giysiler, UV ışınları ile cilt arasında önemli bir bariyer teşkil<br />
etmektedir. Özellikle Arap ülkelerinde yapılan yayınlarda, güneşin bol olmasına karşın,<br />
geleneksel giysilerin güneşten yeterince yararlanmayı engelleyerek D vitamini eksikliğine<br />
neden olduğu bildirilmektedir (87).<br />
Güneş koruyucular: UVB ve son zamanlarda UVA (321–400nm) ışınlarını absorbe etmek için<br />
üretilen bu ürünler aynı zamanda cildin D vitamin yapımını engellemektedir. Mor ötesi<br />
ışınlarının D vitamin sentezi özelliğinden yararlanmak istiyorsak, kısa süreli olarak ve güneş<br />
koruyucusuz güneş ışınlarına maruz kalınmalı ancak sonrasında güneş koruyucu sürülmelidir<br />
(75, 83, 88).<br />
Obezite: Morbid obez kişilerde serum D vitamini düzeyi düşük bulunmuştur. Bunun sebebi<br />
olarak yağda eriyen bir vitamin olan D vitamininin yağlı dokuda birikmesi gösterilmektedir.<br />
Şişman yetişkinlerde karın yağlarında 4-400ng/gr D vitamin olduğu bildirilmektedir (89,90).<br />
22
D vitamini Đhtiyaçları:<br />
Yağda eriyen bir vitamin olan D vitamini, çok az miktarda doğal gıdalarda bulunurken ( yağlı<br />
balık, balık karaciğeri, yumurta sarısı gibi), vücut ihtiyacının büyük kısmı ciltte morötesi<br />
ışınlarının etkisi ile 7-DHC’den sentezlenerek karşılanmaktadır. Bu nedenle yıl içinde D<br />
vitamin üretiminin en uygun olduğu aylarda, düzenli ve bilinçli bir şekilde güneş ışılarına<br />
maruz kalmak ( eller ve yüzün haftada 2 saat etkili güneş ışığına maruz kalması çoğunlukla<br />
yeterlidir) her yaş için D vitamini eksikliğinden korunmada en etkili yoldur. Ancak değişik<br />
nedenlerle güneş ışınlarından yarar sağlanamadığında diyet ile destek yapılmalıdır.(11, 91, 92,<br />
93).<br />
Amerika Birleşik Devletleri’nde yenidoğan, çocuklar ve 50 yaşına kadar olan yetişkinlere 200<br />
ĐÜ/gün, 51- 70 yaş arasına 400 ĐÜ/gün ve 70 yaş üzeri olan yetişkinlere 600 ĐÜ/gün D vitamini<br />
önerilmektedir (11,94). Kanada Osteoporoz Cemiyeti ise 50 yaş üzeri kadın ve erkeklerde 800<br />
ĐÜ/gün D vitamin desteği öneriyor (95).<br />
Yukarıda önerilen dozlar genelde kemik sağlığını ve çocukları raşitizmden koruması için<br />
önerilen dozlardır. D vitamininin kemik sağlığı dışında etkiler göstermesi ve uzun vadeli<br />
hastalıklardan koruması için günlük optimal D vitamin ihtiyacının ne olduğu tartışılan bir<br />
konudur. Günlük verilecek D vitamin miktarı en az yan etki gösteren değer olarak kabul<br />
edilmekte olup, toksititeyi gösterecek kanıtlar da yeterli değildir. Günlük D vitamini ihtiyacı<br />
200 ĐÜ ile 4000 ĐÜ gibi geniş bir yelpaze içinde önerilmektedir (96).<br />
Gebelikte ve laktasyonda, optimal D vitamin ihtiyaçları bilinmemekle birlikte bugün önerilen<br />
200-400IU/gün olan referans değerlerinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Gebeliğin son<br />
trimesterinde 1000 ĐÜ/gün D vitamini desteği alan ve almayan gebeler arasında, almayan<br />
gebelerden doğan bebeklerde intrauterin büyüme geriliği daha fazla olduğu, bebekler bir<br />
yaşında görüldüğünde, daha az kilo aldıkları ve büyüme hızının daha düşük olduğunu<br />
bildirilmektedir (97). Hollis BW ve Wagner CL. Emziren annelere 2000 ve 4000ĐÜ/gün D<br />
vitamini verilmesi ile anne sütü alan bebeklerin D vitamin ihtiyaçlarının karşılanacağını ve süt<br />
çocuklarının D vitamin değerlerinin olumlu etkilendiğini bildirmektedirler (98).<br />
23
D vitamin eksikliğinin değerlendirmesinde klinik bulgular yanında biyokimyasal parametreler<br />
de kullanılmaktadır. Bugün D vitaminin serum değerini belirlemek için biyokimyasal olarak iki<br />
test bulunmaktadır: 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamin ve <strong>25</strong>(OH)D vitamini. Serum <strong>25</strong>(OH)D vitamin<br />
değerleri en uygun laboratuar test olarak kabul edilmekte olup, aylar öncesinden eksiklik<br />
durumunu göstermektedir (1). Bu ölçüm ile diyetle alınan veya güneş ışınların etkisi ile oluşan<br />
D vitamin kısımları ayırt edilememektedir. Serum <strong>25</strong>(OH)D vitamin seviyesi mor ötesi ışınlar<br />
ile artarken endokrin sistem tarafından sıkıca kontrol edilen 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamin değerleri<br />
etkilenmemektedir (79).<br />
Serum <strong>25</strong>-(OH) D vitamini düzeyinin; 150 >3<strong>25</strong> Zehirlenme<br />
D vitamini ihtiyacı ve optimal serum <strong>25</strong>(OH)D değerlerinin ne olması gerektiği bugün cevap<br />
arayan sorulardır. Değişik nedenlerden dolayı güneş ışınlarından yararlanılmadığında, diyet ile<br />
destek yapılmalıdır. Güneş ışınlarıyla gerçekleşen D vitamin yapımı, birçok faktörden<br />
etkilendiğinden her toplum ve kişi için farklı değerlerde oral D vitamin desteğine ihtiyaç vardır.<br />
24
D <strong>Vitamini</strong> – <strong>Hormon</strong>un Fonksiyonları<br />
a) Kalsiyum metabolizması ile ilgili fonksiyonları<br />
D vitamini, kalsiyum değerlerini normal sınırlarda tutmak için bağırsak, kemik ve böbreklerde<br />
üç farklı mekanizma ile etki eder:<br />
a1) Barsaklarda 1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamininin net etkisi; ince barsak lümeninden dolaşıma<br />
kalsiyum ve fosfor transportunu uyarmaktır.<br />
a2) 1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamininin kemik rezorpsiyonunu arttırıcı etkisi PTH ile sinerjistiktir. Matür<br />
osteoklastlarda ne PTH ne de 1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamini reseptörü bulunur. Hem PTH hem de<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamini osteoblastlar veya stromal fibroblastlar üzerindeki spesifik reseptörlerine<br />
bağlanarak osteoblast hücresinin yüzeyinde RANK (reseptör activator nucleus factor- Κb)<br />
ligandının üretimini uyarır. RANK ligandı immatür osteoklastların üzerinde bulunan RANK<br />
reseptörüne bağlanarak immatür osteoklast prekürsörlerinin matür osteoklastlara değişimini<br />
uyarır.<br />
a3) 1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamininin renal kalsiyum ve fosfor tutulumundaki rolü halen belli değildir<br />
(8,11).<br />
b) Kalsiyum metabolizması dışı fonksiyonları<br />
1980’li yılların başına kadar D vitamininin yalnızca kalsiyum, fosfor ve kemik mineralizasyonu<br />
ile ilgili araştırmaları yürütülmekte iken son 20-<strong>25</strong> yılda yapılan çalışmalarda kemik<br />
metabolizması dışında da fonksiyonları olduğu görülmüştür. Bugün D vitamininin optimal<br />
sağlık için gerekli olduğu bilinen bir gerçek olup, birçok hastalığın gelişmesini engellemekte<br />
veya bulguların hafiflemesine neden olduğu bildirilmektedir. Bunlardan otoimmun hastalıklar,<br />
inflamatuar barsak hastalığı, romatoid artrit, multipl skleroz, diyabet, birçok kanser çeşidi, kalp<br />
hastalıkları, osteoporoz, enfeksiyöz hastalıklar gibi birçok hastalıkta etkili olduğu yapılan<br />
çalışmalarla bildirilmektedir (1,3,5,79).<br />
Enterosit, osteoblast ve distal renal tubulusların hücre nukleusları dışında birçok dokuda<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitaminin lokal olarak yapımının olduğu ve bu dokularda VDR reseptörlerinin<br />
<strong>25</strong>
gösterilmesi en önemli buluşlardan birisidir (100). Tablo 1’de D vitaminin hedef olabileceği<br />
dokular görülmektedir.<br />
Tablo 3. 1,<strong>25</strong>(OH) D vitaminin hedef hücreleri (100)<br />
Kanıtlanmış<br />
Varsayılan<br />
1 Enterosit(bağırsak) Adacık hücreleri, pankreas<br />
132 Osteoblast Mide, endokrin hücreleri<br />
3 Distal renal tubulus Hipofiz hücreleri<br />
4 <strong>Paratiroid</strong> hücreler Over hücreleri<br />
5 Ciltteki keratinositler Plasenta<br />
6 Promiyelosit, Monosit Beyin (hipotalamus)<br />
7 Lenfosit Epididimis<br />
8 Kolon enterositleri Gelişimdeki miyoblast<br />
9 Shell gland Aortik endotelyal hücreler<br />
10 Tavuk korioalantoid membranı Cilt fibroblastları<br />
b1) Diyabet:<br />
D vitamini reseptörleri (VDR), aktif T ve B lenfositlerinde, aktif makrofajlar, dentritik hücreler<br />
gibi özellikle antijen sunan hücreler başta olmak üzere bütün immun sistem hücrelerinde ve<br />
yanı sıra pankreatik beta hücrelerinde tanımlanmıştır (6,7). Beta hücrelerinde D vitaminine<br />
bağlı kalsiyum bağlayıcı protein olan kalbindin de bulunur. Kalbindin ekspresyonunun beta<br />
hücrelerini sitokine bağlı hücre ölümünden koruduğu gösterilmiştir (101).<br />
Yapılan hayvan çalışmalarında yaşamın erken evrelerinde 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini desteği<br />
alınırsa tip 1 diyabet gelişiminin önlendiği gösterilmiştir (100,102). 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitaminin<br />
farmakolojik dozlarda uzun süreli kullanımının obez olmayan farelerde hem insülitisi hem de<br />
diyabeti azalttığı tespit edilmiştir. 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini ile tedavi edilenlerde insülitis<br />
sıklığının %80’den %50’ye, diyabet sıklığının ise %56’dan %8’e indiği bildirilmiştir<br />
(102,103).<br />
26
Hypponen ve ark, bir yaşından itibaren 2000 ĐÜ/gün D vitamini desteği almış olanlarda tip 1<br />
diyabet gelişme riskinin %80 azaldığını tespit etmişlerdir (104). Fuller ve ark, D vitamini<br />
desteği almayan çocuklarda, D vitamini desteği almış olanlara göre 15 yaşına geldiğinde<br />
diyabet gelişme riskini 3 kat fazla bulmuştur (105).<br />
Hayvan modellerinde 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini eksikliğinin pankreatik insülin sentez ve<br />
sekresyonunu etkilediği gösterilmiştir (106).<br />
Süt ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyum ve D vitamininin, vücut ağırlığı ve insülin direnci<br />
üzerine yaralı etkileri vardır (107). Pittas A. ve ark, 20 yıl takip edilen 83,779 yetişkin<br />
kadından 4843’de diyabet olgusunun geliştiğini saptamışlar. Daha yüksek değerlerde D vitamin<br />
ve Ca alan yetişkinler, daha düşük değerlerde D vitamin ve Ca alanlara göre, tip 2 diyabet<br />
gelişme riskinin %13 oranında daha az olduğu bildirilmektedirler. Burada D vitamini hangi<br />
mekanizma ile diyabet riskini artırdığı açık değildir. Ancak burada pankreas beta hücrelerin<br />
bozukluğu ile D vitamin arasında ilişki olabileceği belirtilmektedir (108).<br />
Tip 2 diyabet gelişiminde VDR polimorfizminin rol oynayabileceği öne sürülmüştür.<br />
Bangladeş’te yapılan bir çalışmada, VDR Tag1 polimorfizmi insülin salınımı ile ilişkili<br />
bulunmuştur (109). Amerikalı beyazlarda ise, VDR Apa1 polimorfizmi insülin direnci ve<br />
glukoz intoleransında suçlanmıştır (110).<br />
b2) Kanser:<br />
Laboratuar, deneysel ve epidemiyolojik çalışmalar D vitamininin en sık meme, prostat, kolon,<br />
deri ve pankreas kanseri olmak üzere yirmiye yakın kanser tipinden koruyucu etkisi olduğunu<br />
göstermektedir (111).<br />
b3) Enfeksiyon hastalıkları:<br />
Tüberküloz enfeksiyonu olan hastalarda D vitamin değerlerinin tespit edilemeyecek kadar<br />
düşük olduğu ve D vitamin eksikliğinin tüberküloz enfeksiyonu için bir risk oluşturduğu<br />
bildirilmektedir (112,113).<br />
Bunun yanında viral gribal enfeksiyon sıklığının D vitamin serum değerleri ile ilişkili olduğu,<br />
daha düşük serum değerlerinde viral gribal enfeksiyonların artığı bildirilmektedir (114).<br />
27
Çocuklukta pnömoni tanısı alan hastalarda %80 oranında D vitamini eksikliği olduğu<br />
bildirilirken, raşitik çocuklarda raşitik olmayanlara göre 13 kat daha fazla pnömoni gelişme<br />
riski olduğu görülmüştür (115,116).<br />
b4) Beyin gelişimi:<br />
Eyles ve ark, annelerinde şiddetli D vitamin eksikliği olan yavru farelerin beyinlerinde kalıcı<br />
hasar geliştiğini saptamışlardır (117). D vitamin eksikliği durumunda korteks anomalileri,<br />
lateral ventriküllerin genişlemesi ve beyinde daha fazla hücre proliferasyonu gözlenmiştir.<br />
Yetersiz D vitamini desteği gören erkek çocuklarda ileri yaşlarda şizofreni görülme riskinin<br />
arttığı bildirilmektedir. Yazın doğan hastalarda şizofreninin daha sık olduğu bunun da annenin<br />
güneş görmemesinden kaynaklandığı bildirilmektedir. Ayrıca temmuz-ağustos aylarında<br />
doğanlarda öğrenme güçlüğünün daha fazla olduğu görülmüştür (118,119).<br />
b5) Kalp hastalıkları:<br />
Yapılan çalışmalar gebe deney hayvanlarında D vitamininin iskelet, kardiyovasküler ve<br />
nörolojik gelişim üzerine önemini göstermektedir. Kardiyovasküler etkilerinden vasküler<br />
muskuler kontraksiyon fonksiyonlarını arttırdığı ve histolojik olarak ventrikül kas hücreleri<br />
arasındaki boşluğu arttırdığı görülmüştür (119,120).<br />
D vitamini değerleri daha yüksek olan hastalarda daha az kardiyovasküler hastalıklara bağlı<br />
mortalite görüldüğü bildirilmektedir. Kuzey ülkelerinde daha yüksek oranda kalp hastalıkları<br />
görüldüğü ve özellikle kalp krizinin kış aylarında %53 daha fazla geliştiği bildirilmektedir. Bu<br />
bulgular güneş ışınlarıyla D vitamin yapımına etkisinin olduğunu düşündürmektedir (121,122).<br />
b6) Transplantasyon:<br />
Transplantasyon sonrası doku kabulünde D vitamininin önemli yeri olduğu bildirilmektedir.<br />
Özellikle kalp, karaciğer, böbrek, pankreas, akciğer ve barsak transplantasyonunda önemli yeri<br />
olduğu ve deney farelerinde yeni dokunun yaşamasını %10–30 oranında arttırdığı<br />
bildirilmektedir (123).<br />
28
7) Kronik böbrek hastalığı:<br />
Önemli buluşlardan biri, VDR’nin paratiroid bezlerinde bulunmasıdır.1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini<br />
PTH üzerine inhibitör etki gösterir. Bu da PTH ile 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini arasındaki negatif geri<br />
denetim mekanizmasının varlığına delildir. Kronik böbrek hastalarında D vitamin yapımı<br />
yetersiz olduğundan hiperparatiroidi gelişmektedir. Burada paratiroid bezin hücre<br />
proliferasyonu VDR aracılığıyla meydana gelir. Diyaliz hastalarında gelişen renal<br />
osteodistrofinin D vitamini ve analogları ile tedavisinin paratiroidlerde bulunan VDR ile<br />
mümkün olduğu anlaşılmıştır (8,124).<br />
b8) Psöriazis:<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini keratinositlerin ve fibroblastların proliferasyonunu inhibe eder.<br />
Keratinositlerin terminal diferansiyasyonunu uyarır. D vitamininin bu özelliği deri hücrelerinin<br />
kontrolsüz çoğalması ile karakterize olan psöriaziste kullanım alanını doğurmuştur. Kalsitriol<br />
analoğu olan “ calsipotriol ” psöriazis tedavisinde kullanılmak üzere FDA tarafından onay<br />
almıştır (11).<br />
b9) Raşitizm, osteoporoz ve osteomalazi:<br />
D vitamini eksikliğinin klinik bulguları çocuklarda raşitizm olarak adlandırılırken,<br />
yetişkinlerde ise osteomalazi olarak karşımıza çıkmaktadır (11). Đskelet kaslarında 1,<strong>25</strong>(OH)2D<br />
vitamin için reseptörler bulunmaktadır. D vitamin eksikliğinde hastalar çoğu zaman kemik ve<br />
kaslarda ağrıdan şikayet etmektedir. Bu hastalar çoğu zaman fibromiyalji ve nonspesifik<br />
kollajen vasküler hastalıklar gibi yanlış tanı almaktadırlar. Fibromiyalji şikayetleri olan<br />
hastaların %40-60 oranında D vitamini eksikliği veya osteomalazi mevcuttur (1<strong>25</strong>).<br />
b10) Đmmun fonksiyonları ve otoimmun hastalıklar<br />
D vitamininin bilinen klasik fonksiyonu, kalsiyum homeostazını ve bunun sonucu olarak da<br />
kemik formasyonunu sağlamaktır. Ancak daha az bilinen bir fonksiyonu ise immun sistem<br />
üzerine etkisidir. Periferal kan mononükleer hücrelerinde D vitamin reseptörlerinin (VDR)<br />
tespitiyle, immun sistem regülasyonunda D vitamininin rolü olduğu bulunmuştur (126,127).<br />
29
Lenfositlerin önemli miktarda VDR içerdiği ilk defa Manolages ve ark. tarafınca gösterilmiştir<br />
(128). T hepler hücreler tüm antijen spesifik immün cevapta merkezi bir role sahiptir ve 2<br />
subtipi mevcuttur (Th1 ve Th2)(132). Th1 hücreler hücresel bağışık yanıtta esastır, tümör ve<br />
intrasellüler patojenlere karşı (örneğin; virüsler) yanıtta rol alırlar. Bu hücreler Đnterferon-gama<br />
(INF-γ), Đnterlökin-2 (IL-2) ve Tümör nekroze edici faktör-alfa (TNF-α) sekrete ederler.<br />
Otoimmun hastalıklarda Th1 hücreleri vücudun kendi proteinlerine karşı yönelirler. Multipl<br />
skleroz, tip1 DM ve inflamatuar barsak hastalıkları Th1hücreleri aracılığı ile oluşmaktadır. Th2<br />
hücreleri ise antikor aracılıklı bağışık yanıtta rol alırlar, Đnterlökin-4 (IL-4) ve Đnterlökin-5 (IL-<br />
5) sekrete ederler. Ekstrasellüler patojenlere (bakteri ve parazitle) konak yanıtında Th2<br />
hücreleri gerekir (130).<br />
Th1 ve Th2 hücreler 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamininin direkt hedefleridir. Sessiz CD4+T hücreler D<br />
vitamin reseptörü (VDR) eksprese ederler ancak bu düşük konsantrasyondadır. Aktivasyondan<br />
sonra bu konsantrasyon 5 kat artar. 1,<strong>25</strong>(OH)2D vitamini arıtılmış Th1 hücrelerinin<br />
proliferasyonunu, INF-γ, IL-2 ve IL-5 üretimini azaltırken, Th2 hücrelerinden ise IL-4<br />
üretimini arttırır (131). Đn vivo ortamda D vitamininin otoimmun hastalıkları baskılamasındaki<br />
rolünün IL-2 (132) ve IL-4 (133) sekresyonuna bağlı olduğu gösterilmiştir.<br />
D vitamininin uyarılmış B lenfositlerdeki etkisi ise, bu hücrelerde immunglobulin<br />
salgılanmasını baskılaması şeklindedir (11). Abe ve ark.(134) ile Tanaka ve ark. (135) D<br />
vitamininin promiyelositlerin proliferasyonunu baskıladığını ve bu hücrelerin monositlere<br />
dönüşmesine neden olduğunu göstermişlerdir.<br />
1993’da S. Yang ve ark, yüksek doz D vitamininin immunsupresif etkisinin olduğunu<br />
saptamışlar. D vitaminin bu özelliği, otoimmun hastalıkların kontrolünde yeni kullanım<br />
olasılıkları olabileceğini düşündürmektedir.<br />
Đnflamatuar basak hastalığının (ĐBH) tedavi ve korunmasında D vitamininin etkileri<br />
araştırılmış. ĐL-10 eksik (Knok out mice) farelerde 1,<strong>25</strong>(OH)2D3 eksikliğinde semptomların ve<br />
hastalığın şiddetin artmasına neden olmuş. ĐBH klinik bulguların 6-8 haftada geliştiği, ancak D<br />
vitamini ile yüksek Ca diyeti alanlarda ĐBH’nın gelişmesinin engellendiği gösterilmiş (100).<br />
Deney çalışmalarının yanında, insanlarda da birçok otoimmun hastalıkta D vitaminin yeri ve<br />
kullanım alanı araştırılmıştır. Đnsanlarda diyette D vitamin eksikliği otoimmun hastalıkların<br />
insidansını ve şiddetini artırdığı bilinmektedir. Multiple Skleroz, Sjögren sendromu, romatoid<br />
30
artrit, tiroidit ve Crohn hastalığının düşük vitamin D değerleri ile ilişkili olduğu bilinen bir<br />
gerçektir (100, 136,137).<br />
b11) <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi:<br />
D vitamini kalsiyum homeostazı, hücre proliferasyonu ve otoimmunitede rol almaktadır.<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamini, D vitaminin en aktif formu olup hayvan modellerinde otoimmun tiroidit<br />
gelişmesini etkili bir şekilde önlediği (138) ve endokrin hücrelerde HLA class II<br />
ekspresyonunu inhibe ettiği gösterilmiştir (139). Almanlarda yapılan bir çalışmada intron 6 da<br />
lokalize vit D 1α-hidroksilaz geninin C/T polimorfizminin <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ile ilişkili olduğu<br />
görüldü (140).Yine Tayvanlı Çinlilerde yapılan çalışmada exon 2’deki C/C homozigot VDR-<br />
Fok I gen polimorfizmi olanlarda <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi gelişme riskinin daha yüksek olduğu<br />
bulunmuştur (9).<br />
31
MATERYAL VE METOD<br />
Bu çalışma 01.01.2008- 01.06.2008 tarihleri arasında Đstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi Endokrinoloji ve Đç Hastalıkları Polikliniklerinde izlenen ve çalışmaya katılmayı<br />
kabul eden hastalarda gerçekleştirildi. Çalışmaya 70 <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hasta ve yaş- cinsiyet<br />
uyumlu 50 sağlıklı kişi olmak üzere 120 kişi alındı.<br />
A- Çalışmaya alınma kriterleri:<br />
• 18-50 yaş arası erkek veya menopoz öncesi kadın,<br />
• <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi tanısı konulup en az bir kez kontrole gelen,<br />
• Araştırmayı kabul ettiğine dair yazılı onayı bulunan hastalar,<br />
B- Çalışmaya alınmama kriterleri:<br />
• 50 yaş üstü olgular,<br />
• Menopozda olan kadınlar,<br />
• Böbrek ve karaciğer yetmezliği olanlar,<br />
• Diabetes mellitus veya bozulmuş açlık glukozu olanlar,<br />
• Kemik metabolizma bozukluğu(osteoporoz veya osteopeni) olanlar veya bununla ilgili<br />
ilaç kullananlar,<br />
• Primer hiperparatiroidisi olanlar,<br />
• Kronik inflamatuar hastalığı olanlar,<br />
• <strong>Hormon</strong> replasman tedavisi ve anti epileptik ilaç alanlar,<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi tanısı; anti TPO (Tiroid peroksidaz), anti Tg ( Tiroglobulin) düzeyi veya<br />
tiroid biyopsi sonucuna göre konuldu (28).<br />
D vitamini düzeyi < 20ng/ml= Eksiklik, 21- 31 ng/ml= Yetersizlik, >32ng/ml= Normal olarak<br />
kabul edildi.<br />
Çalışma için Hastane Yerel Etik Komitesinden onay alındı ( Tarih: 21.02.08 ve No: 44/E).<br />
Çalışmaya alınan hastaların demografik verileri kayıt edildi, ayrıntılı fizik muayeneleri yapıldı.<br />
Temel laboratuar bulguları hastaların dosyasından veya sağlık belgelerinden kayıt edildi (EK1).<br />
Hastalar çalışmaya dahil edilmeden çalışmayla ilgili bilgilendirilerek yazılı onayları alındı<br />
(EK2).<br />
32
Antropometrik ölçümler: : Hastalar en az 10 dakika istirahat ettikten sonra, tansiyonları supin<br />
pozisyonda, iki koldan uygun manşonlu, civalı tansiyon aletiyle aynı kişi tarafından Korotkoff<br />
faz I ve faz V sesleri baz alınarak ölçüldü. Đki ölçüm arasında en az 3 dakika olacak şekilde<br />
sistolik ve diyastolik kan basınçları kaydedildi. Vücut ağırlığı, bel çevresi, kalça çevresi ve boy<br />
oda giysileri ile açken ve ayakta standart ölçüm aletleri kullanılarak aynı kişi tarafından<br />
ölçüldü. Bel çevresi, arkus kostarium ile spina iliaka anterior superior arasındaki en dar çap,<br />
kalça çevresi ise arkada gluteus maksimusların ve önde simfizis pubisin üzerinden geçen en<br />
geniş çap olarak kabul edilerek ölçüldü. Beden kütle indeksi (BKĐ) Quetlet indeksi kullanılarak<br />
hastanın kilosunun, boyunun karesine bölünerek (ağırlık/boy²- kg/m²) hesaplandı.<br />
Biyokimyasal ölçümler: Araştırmaya katılan tüm hastalara randevu verilerek, randevuya 12<br />
saat açlık sonrası sabah gelmeleri söylendi. Glukoz, kreatinin, LDL, HDL, total kolesterol,<br />
trigliserid, AST, ALT, TSH, kalsiyum, fosfor, albümin, Anti Tg ve Anti TPO değerleri hastanın<br />
dosyasından kaydedildi. PTH ve <strong>25</strong>-hidroksi D vitamini için antekübital venden kan alınarak,<br />
kuru düz tüplere boşaltıldı. Kuru düz tüplere alınan kan örnekleri pıhtılaşma süresi<br />
beklendikten sonra 3000 devir/dakika santrifüj edilerek serumlara ayrıldı. Örnekler önceden<br />
belirlenmiş laboratuara gönderilene kadar -20 derecede muhafaza edildi.<br />
PTH ve <strong>25</strong>-hidroksi D vitamini; Elecsys 2010 cihazında, ECLIA( Elektrokemilüminesans<br />
immünolojik test) yöntemi ile çalışıldı.<br />
Đstatistiksel Yöntem:<br />
Bu çalışmada istatistiksel analizler SPSS 15.0 paket programı ile yapılmıştır.<br />
<strong>Ve</strong>rilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart sapma)<br />
yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, ikiden fazla grubun<br />
karşılaştırmasında Oneway ANOVA testi ve değişkenlerin birbirleri ile ilişkilerini belirlemede<br />
Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p
BULGULAR<br />
Çalışmaya 70 <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi( 35=hipotiroidi, 35=ötiroidi) ve 50 kontrol grubu olmak<br />
üzere toplam 120 kişi alındı. Gruplar arası yaş (p=0,557) ve cinsiyet (p=0,075) dağılımı<br />
benzerdi ( Tablo 4).<br />
Tablo 4 : Gruplar arası yaş ve cinsiyet dağılımı<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi<br />
Hipotiroidi Ötiroidi Kontrol p değeri<br />
CĐNSĐYET 0,075<br />
Kadın (n) 30 35 46<br />
Erkek (n) 5 0 4<br />
YAŞ (yıl) 37,6 35,8 35,8 0,557<br />
Tablo 5: Grupların demografik özellikleri<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi<br />
Hipotiroidi (n) Ötiroidi(n) Kontrol(n)<br />
p değeri<br />
DĐSLĐPĐDEMĐ ÖYKÜSÜ 0,386<br />
Var 7 4 5<br />
Yok 28 31 45<br />
KAH ÖYKÜSÜ 0,500<br />
Var 0 0 1<br />
Yok 35 35 49<br />
SĐGARA 0,858<br />
Đçmemiş 24 23 36<br />
Bırakmış 2 3 3<br />
Đçiyor 9 9 11<br />
ALKOL 0,211<br />
Kullanmıyor 30 34 48<br />
Ayda birden az 1 0 0<br />
Ayda bir-iki kez 2 0 1<br />
Haftada bir-iki kez 2 1 1<br />
EGZERSĐZ 0,453<br />
Yapmıyor 30 27 40<br />
Haftada birden az 2 0 1<br />
Haftada 1-3 kez 2 6 7<br />
Haftada dörtten fazla 1 2 2<br />
ANTĐHĐPERTANSĐF ĐLAÇ<br />
KULLANIMI 0,496<br />
Kullanıyor 2 5 5<br />
Kullanmıyor 33 30 45<br />
ANTĐLĐPĐDEMĐK ĐLAÇ KULLANIMI 0,<strong>25</strong>3<br />
Kullanıyor 1 2 0<br />
Kullanmıyor 34 33 50<br />
34
Grupların dislipidemi ve KAH (Koroner arter hastalığı) öyküsü, sigara, alkol, antihipertansif ve<br />
antihiperlipidemik ilaç kullanımı ve egzersiz yapma sıklığı benzerdi ( p>0.05)(Tablo 5).<br />
Tablo 6: Gruplar arası antropometrik ölçümlerin karşılaştırılması<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi<br />
Hipotiroidi Ötiroidi(n±SD) Kontrol(n±SD)<br />
(n±SD)<br />
p değeri<br />
SĐSTOLĐK (mmHg) KB 111,85±13,24 115,42±16,55 112,68±14,11 0,555<br />
DĐYASTOLĐK (mmHg) KB 76±9,21 74,28±8,46 74,6±8,62 0,681<br />
NABIZ (dk -1 ) 79,62±5,66 80,57±3,44 80,12±4,78 0,707<br />
BOY (cm) 161,88±7,59 159,94±5,0 160±7,28 0,379<br />
BEL ÇEVRESĐ (cm) 93,57±11,76 91,68±11,47 89,54±11,68 0,288<br />
KĐLO (kg) 74,<strong>25</strong>±15,98 73,14±14,60 73,1±13,40 0,926<br />
KALÇA ÇEVRESĐ (cm) 108,94±10,05 109,57±10,58 108,24±9,06 0,8<strong>25</strong><br />
BKĐ (kg/m 2 ) 28,23±5,30 28,65±5,93 29,08±5,93 0,794<br />
Grupların tansiyon, nabız, boy, kilo, bel çevresi, kalça çevresi ve BKĐ değerleri benzerdi (<br />
p>0.05) (Tablo 6).<br />
Tablo 7: Gruplar arası biyokimya parametrelerinin karşılaştırılması<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi<br />
Hipotiroidi (n±SD) Ötiroidi(n±SD) Kontrol(n±SD) p değeri<br />
Kreatinin (mg/dl) 0,84±0,14 0,79±0,09 0,80±0,14 0,244<br />
Açlık kan şekeri (mg/dl) 92,97±5,24 90,77±6,07 92,08±6,49 0,310<br />
Trigliserid (mg/dl) 116,51±61,11 113,11±78,64 101,96±45,12 0,512<br />
Total kolesterol(mg/dl) 193,6±31,88 194,77±30,04 188,08±36,88 0,612<br />
HDL(mg/dl) 46,<strong>25</strong>±9,46 55,8±12,59 52,58±11,15 0,0017<br />
LDL(mg/dl) 1<strong>25</strong>,85±<strong>25</strong>,33 127,11±23,64 119,7±28,12 0,368<br />
Non-HDL(mg/dl) 147,34±30,66 138,97±<strong>25</strong>,68 135,50±34,14 0,219<br />
AST (U/l) 21,05±5,29 19,85±4,52 19,94±5,52 0,543<br />
ALT (U/l) 19,88±6,65 17,02±5,32 19,54±6,04 0,092<br />
Düzeltilmiş Ca (mg/dl) 9,35±0,55 9,37±0,30 9,47±0,36 0,358<br />
P (mg/dl) 3,44±0,44 3,59±0,51 3,61±0,52 0,<strong>25</strong>0<br />
Albümin (gr/dl) 4,46±0,<strong>25</strong> 4,44±0,28 4,44±0,32 0,933<br />
FT4 (ng/ml) 1,03±0,33 1,16±0,33 1,16±0,19 0,076<br />
TSH (uIU/ml) <strong>25</strong>,21±31,41 2,39±0,94 1,74±0,94
Tablo 8: Gruplar arası HDL kolesterol değerinin karşılaştırılması<br />
Sayı<br />
Ortalama± SD p değeri<br />
Klinik hipotiroidi 15 43,4±10,05 0,002<br />
Subklinik hipotiroidi 20 48,40±8,62<br />
Ötiroid 35 55,8±12,59<br />
Kontrol 50 52,58±11,15<br />
Total 120 51,67±11,66<br />
HDL kolesterol klinik hipotiroidi grubunda anlamlı olarak daha düşük bulundu.(Klinik<br />
Hipotiroidi grubu= 43,4mg/dl, Subklinik hipotiroidi grubu=48,4 Ötiroidi grubu=55,8mg/dl,<br />
Kontrol grubu= 52,28mg/dl) (p=0.002) (Tablo 7, tablo 8).<br />
Grafik 1: Gruplar arası ortalama <strong>25</strong>(OH) D vitamini düzeyinin karşılaştırılması<br />
<strong>25</strong>(OH)D <strong>Vitamini</strong> düzeyleri<br />
(Ortalama)<br />
15<br />
10<br />
5<br />
6,88<br />
14,03<br />
11,73<br />
9,75<br />
0<br />
Klinik hipotiroidi<br />
Subklinik<br />
hipotiroidi<br />
Ötiroidi<br />
Kontrol grubu<br />
Tüm gruplarda D vitamini eksikliği tespit edildi ( Klinik hipotiroidi grubu= 6,88ng/ml,<br />
Subklinik hipotiroidi grubu= 14,03ng/ml, Ötiroidi grubu= 11,73ng/ml, Kontrol grubu=<br />
9,75ng/ml) ve ortalama D vitamini düzeyi klinik hipotiroidi grubunda anlamlı olarak daha<br />
düşüktü (p=0,015) ( Grafik 1).<br />
36
Grafik 2: <strong>25</strong>(OH) D vitamini düzeyine göre gruplar arası karşılaştırma<br />
D vitamini düzeyine göre gruplar arası karşılaştırma (n)<br />
50<br />
45<br />
40<br />
47<br />
35<br />
D vitamini eksikliği (
Tablo 11: PTH düzeyinin gruplar arası karşılaştırılması<br />
Sayı PTH (n±SD) p değeri<br />
Klinik hipotiroidi 15 50,62±16,43
TARTIŞMA<br />
Bu çalışmada <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi olgularında D vitamini düzeyi düşük ve paratiroid hormon<br />
düzeyi normal olarak ölçüldü. Ancak kontrol grubuna göre anlamlı olarak fark bulunmadı.<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi genetik ve çevresel faktörlerin birbirleri ile etkileşimi sonucu ortaya<br />
çıkmaktadır (33). Genetik faktörlerin rolü <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinin en çok araştırılan yönlerinden<br />
birisidir. D vitamini de bu faktörlerden birisidir.<br />
1,<strong>25</strong>(OH)2 D vitamini, D vitaminin en aktif formu olup hayvan modellerinde otoimmun tiroidit<br />
gelişmesini etkili bir şekilde önlediği gösterilmiştir ( 138).<br />
Lin ve arkadaşları, Tayvan’da yaptıkları çalışmada 109 <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hastada VDR<br />
polimorfizminin rolünü araştırmış. Bu çalışmanın sonucunda exon 2’de lokalize VDR- Fok I<br />
polimorfizminin C/C homozigot formunun taşıyan Çinlilerde <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi gelişme<br />
riskinin daha yüksek olduğunu tespit ettiler (9).<br />
Stefanic ve arkadaşları, 145 Hırvat <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hastada yaptıkları çalışmada VDR gen<br />
3’bölgesini içine alan haplotip varyantları ve allel dengesizliğinin patogenezde rolü<br />
olabileceğini gösterdiler (141).<br />
Yoshiyuki ve arkadaşları, VDR gen polimorfizminin tip1 diabetes melllitus ve multipl skleroz<br />
gibi otoimmun hastalıklar, osteoporoz ve primer hiperparatiroidizimdeki rolünden yola çıkarak<br />
VDR gen polimorfizminin <strong>Hashimoto</strong> tiroiditine olan yatkınlığını araştırmış. 130 <strong>Hashimoto</strong><br />
tiroiditli kadın hastada yaptıkları bu çalışmada VDR Fok I polimorfizminin <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi<br />
ile ilişkili olduğunun tespit etmişlerdir (142).<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde D vitamininin rolü olduğunun bu çalışmalarda tespitinden yola çıkarak<br />
biz bu çalışmada <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde D vitamini düzeyini araştırdık. Çalışmamız bu yönde<br />
yapılmış ilk çalışma olma özelliğini de taşımaktadır.<br />
39
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi grubunda ortalama D vitamini düzeyi 11,34ng/ml iken kontrol grubunda<br />
9,75ng/ml olup gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p=0,238) ve her iki grubun D<br />
vitamini düzeyi eksiklik düzeyindeydi. Katılımcıların çok büyük bir kısmında D vitamini<br />
eksikliğinin olması, D vitamini eksikliğinin ülkemizde hala ciddiye alınması gereken bir halk<br />
sağlığı problemi olduğunu da göstermektedir.<br />
D vitamini düzeyini etkileyen birçok kişisel ve çevresel faktör vardır. Bunlardan en<br />
önemlilerden birisi mevsimdir. D vitamini düzeyi yaz sonu en yüksek seviyelerde bulunurken,<br />
kış sonu en düşük seviyelerdedir (83). Katılımcıların büyük kısmının kış mevsiminde alınmış<br />
olması çalışmamızın en önemli kısıtlayıcı yönüydü ve D vitamini düzeyinin neden bu kadar<br />
düşük olduğu sebeplerinden biri olabilir. Bu nedenle çalışmanın yaz mevsiminde ve daha<br />
büyük bir katılımcı sayısıyla yapılması sonuçların daha farklı çıkmasına neden olabilir.<br />
D vitamini düzeyini etkileyen kişisel faktörlerden birisi de giyim tarzıdır. Giysiler, UV ışınları<br />
ile cilt arasında önemli bir bariyer teşkil etmektedir. Özellikle Arap ülkelerinde yapılan<br />
yayınlarda, güneşin bol olmasına karşın, geleneksel giysilerin güneşten yeterince yararlanmayı<br />
engelleyerek D vitamini eksikliğine neden olduğu bildirilmektedir (87). Bizim çalışmamıza<br />
katılanların büyük bir kısmının kapalı olması D vitamini düzeyinin bu kadar düşük olmasının<br />
başka bir nedeni olabilir.<br />
Ana gruplar arasında D vitamini düzeyi açısından fark olmamasına rağmen subgrup<br />
analizlerinde subklinik ve klinik hipotiroidi arasında anlamlı fark bulundu (P=0,001).D<br />
vitamini düzeyi klinik hipotiroidi grubunda 6,88ng/ml iken subklinik hipotiroidi grubunda<br />
14,03ng/ml olarak ölçüldü. Bu sonuç bize hipotiroidinin seyrinde D vitamininin etkili<br />
olabileceğinin gösterebilir.<br />
HDL kolesterol değeri klinik hipotiroidi grubunda anlamlı olarak daha düşük bulundu (Klinik<br />
hipotiroidi grubu= 43,4mg/dl, Subklinik hipotiroidi grubu=48,4 Ötiroidi grubu=55,8mg/dl,<br />
Kontrol grubu= 52,28mg/dl) (p=0.002) (Tablo 7, tablo 8). Bu da klinik hipotiroidide HDL<br />
kolesterol düzeyinin normal veya artmış olduğunu gösteren çalışmalarla uyumlu değildi (R).<br />
Ancak ülkemizdeki genel verilere bakıldığında bizim kontrol grubunun HDL değerinin Türkiye<br />
ortalamasının üstünde olduğu, çoğu kadın olan hastalarımızın HDL ortalamasının da Türkiye<br />
ortalamasından daha düşük olmadığı görülmektedir.(143,144)<br />
40
Morbid obez kişilerde serum D vitamini düzeyi düşük bulunmuştur. Bunun sebebi olarak yağda<br />
eriyen bir vitamin olan D vitamininin yağlı dokuda birikmesi gösterilmiştir. Şişman<br />
yetişkinlerde karın yağlarında 4-400ng/gr D vitamini olduğu bildirilmektedir (89,90). Bizim<br />
çalışmamızda da <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi grubunda <strong>25</strong>-OH D vitamini düzeyi bel çevresi (p=0.007)<br />
(Tablo 6) ve BMĐ (p=0,008)(Tablo 7) ile anlamlı olarak negatif koreleydi.<br />
Daha önce yapılan yayınlarda paratiroid bez hastalıklarının tiroid bezi patolojileri ile birlikte<br />
olabileceği bildirilmiştir. Nitekim klasik olarak bilinen multiple endokrin neoplazilerinde<br />
olduğu gibi aynı anda bulunabilir (145). Mellado ve arkadaşları hiperparatiroidizmin sık olarak<br />
benign ve malign tiroid bezi hastalıkları ile birlikte olabileceğini belittiler (146). Sidhu ve<br />
arkadaşlarının primer hiperparatiroidide tiroid patolojisini araştırdıkları boyun eksplorasyon<br />
çalışmasında 65 hastanın %40’ında tiroid patolojisi tespit edildi. Bunların %4’ünde <strong>Hashimoto</strong><br />
tiroiditine sekonder nodül, %15’inde orta dereceli multinodüler değişiklik, %11’inde<br />
tiroidektomi gerektirecek ağır dereceli multinodüler değişiklik saptandı (147). Savli ve<br />
arkadaşlarının yayınladığı bir olgu sunumunda <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ve papiller tiroid karsinomu<br />
olan bir hastada yapılan cerrahi girişim sırasında paratiroid hiperplazisinin de bulunduğunu<br />
belirtmişlerdir (148).<br />
Biz de bu verilerden yola çıkarak <strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde PTH düzeyine baktık. Ortalama PTH<br />
düzeyi tüm gruplarda normal olmasına rağmen gruplar arasında anlamlı fark bulundu ( Klinik<br />
hipotiroidi grubu= 50,62pg/ml, Subklinik hipotiroidi grubu=55,82pg/ml, Ötiroidi grubu=<br />
48,98pg/ml, Kontrol grubu= 39,15pg/ml) (p< 0.001) (Tablo 8). Yapılan subgrup analizlerinde<br />
PTH düzeyi yüksek olanların özellikle <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi grubunda olduğu görüldü. Ancak bu<br />
yüksekliğin primer mi yoksa D vitamini eksikliğine sekonder mi olduğununun bizim<br />
çalışmamızın tasarımı ile belirlenebilmesi mümkün değildi.<br />
Sonuç olarak bu çalışmada <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ile D vitamini eksikliği arasında bir ilişki<br />
bulunabileceği görüldü. Kontrol grubunda da D vitamini düzeylerinin eksik bulunmuş olması<br />
nedeniyle bu çalışmadaki bulgulara bakarak <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi ile D vitamini eksikliğinin<br />
korelasyonu ile ilgili net bir yorum getirilemez. Bizim çalışmamızın otoimmun tiroid<br />
hastalıkları ile D vitamini eksikliği arasındaki ilişkiyi daha kapsamlı araştıracak çalışmalar için<br />
bir öncü olmasının ummaktayız.<br />
41
SONUÇ<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditinde D vitamini ve PTH düzeyini araştırmak için yapılan bu çalışmanın<br />
sonuçlarına göre:<br />
• Tüm gruplarda D vitamini eksikliği tespit edildi ve ortalama D vitamini düzeyi klinik<br />
hipotiroidi grubunda anlamlı olarak daha düşüktü.<br />
• Gruplar arasında D vitamini düzeyleri benzerdi.<br />
• <strong>25</strong>-OH D vitamini düzeyi bel çevresi ile negatif olarak koreleydi ve anlamlı bulundu.<br />
• <strong>25</strong>-OH D vitamini düzeyi BMĐ ile negatif olarak koreleydi ve anlamlı bulundu.<br />
• PTH düzeyinde gruplar arasında anlamlı olarak fark bulundu. PTH düzeyi hipotiroidi<br />
grubunda anlamlı olarak daha yüksekti.<br />
• HDL kolesterol klinik hipotiroidi grubunda anlamlı olarak daha düşük bulundu.<br />
42
ÖZET<br />
D vitamini klasik vitaminlerden farklı olarak vücutta sentezlenmekte ve dolayısıyla hormon<br />
olarak kabul edilmektedir. Vitamin D reseptörlerinin (VDR) birçok dokuda keşfi ile D<br />
vitamininin kalsiyum homeostazı ve kemik metabolizması dışında da birçok fonksiyonu olduğu<br />
gösterilmiştir. Đmmun sistem üzerindeki etkileri en çok araştırılan konulardan birisi olup bugün<br />
bazı otoimmun hastalıkların oluşmasında D vitamininin rolü olduğu bilinmektedir.<br />
<strong>Hashimoto</strong> tiroiditi toplumda en sık rastlanılan otoimmun tiroidittir. D vitamininin immün<br />
sistem üzerindeki etkilerinden yola çıkarak <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi patogenezinde D vitamininin<br />
rolü olabileceği öne sürülmüştür. Nitekim yapılan çalışmalarda vitamin D reseptör (VDR)<br />
polimorfizminin <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi sıklığını arttırdığı bulunmuştur.<br />
Bu çalışmada <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hastalarda <strong>25</strong> OH D vitamini ve PTH düzeyi araştırılmıştır.<br />
Çalışma Ocak- Haziran 2008 tarihleri arasında Đstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />
Endokrinoloji ve Đç Hastalıkları Polikliniklerinde izlenen hastalarda gerçekleştirildi. Çalışmaya<br />
70 <strong>Hashimoto</strong> tiroiditli hasta ve yaş- cinsiyet uyumlu 50 sağlıklı kişi olmak üzere 120 kişi<br />
alındı.<br />
Bu çalışmanın sonucunda <strong>Hashimoto</strong> tiroiditi olgularında D vitamini düzeyi düşük ve<br />
paratiroid hormon düzeyi normal olarak ölçüldü. Ancak kontrol grubuna göre anlamlı olarak<br />
fark bulunmadı.<br />
43
SUMMARY<br />
Vitamin D, differently from other vitamins, is synthesized in vivo and so it is accepted as a<br />
hormone. By the definition of vitamin D receptors (VDR) in many tissues, many functions of<br />
vitamin D other than calcium homeostasis and bone metabolism were shown. The effect on<br />
immune system is one of the most investigated aspect, and now it is known that vitamin D has<br />
a role in some autoimmune diseases.<br />
<strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis is the most prevalent autoimmune thyroiditis in the population. A role<br />
for vitamin D is suggested in the pathogenesis of <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis because of the effects<br />
of vitamin D on the immune system. The studies showed that VDR polymorphism increased<br />
the frequency of <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis.<br />
In this study serum, <strong>25</strong> (OH) vitamin D and parathyroid hormone levels were detected in<br />
patients with <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis. The study was conducted in Istanbul Goztepe Teaching<br />
and Research Hospital between January 2008 and June 2008, among patients who were<br />
followed in Endocrinology and Internal Medicine outpatient clinics. A total of 120 persons,<br />
seventy patients with <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis and fifty age and sex matched control cases were<br />
included in the study.<br />
The results of this study showed the low serum vitamin D and normal parathyroid hormone<br />
levels in patients with <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis. However, these findings were not significantly<br />
different from the control group.<br />
44
KAYNAKLAR<br />
1) Hollick MF. Sunlight and vitamin D for bone health and prevention of autoimmune<br />
diseases, cancer and cardiovascular disease. Am J Clin Nutr 2004; 80 (6suppl): S1678- 88.<br />
2) Ward LM. Vitamin D deficiency in the 21st century: a persistent problem among<br />
Canadian infants and mothers. CMAJ 2005; 172:769- 70.<br />
3) Holick MF. The Vitamin D epidemic and its health consequences. J Nutr 2005; 135:<br />
2739- 48.<br />
4) Heaney RP. Long-latency deficiency disease: insights from calcium and vitamin D. Am<br />
J Clin Nutr 2003; 78: 912- 9.<br />
5) Holick MF. Vitamin D: important for prevention of osteoporosis, cardiovascular heart<br />
disease, type 1 diabetes, autoimmune diseases, and some cancers. South Med J 2005; 98:<br />
1024- 7.<br />
6) Mathieu C, Van Etten E, Decallonne B, Guilietti A, Gyseman C, Bouillon R et al.<br />
Vitamin D and 1,<strong>25</strong> dihydroxyvitamin D3 as modulators in immun system. J Steroid Biochem<br />
Mol Biol 2004; 89- 90: 449- 52.<br />
7) Mathieu C. Adorini L. The coming age of 1,<strong>25</strong> dihydroxyvitamin D3 analogs as<br />
immunomodulatory agents. Trends Mol Med 2002; 8: 174- 9.<br />
8) Đliçin G, Ünal S, Biberoğlu K, Akalın S, Süleymanlar G, Đç Hastalıkları cilt 2 2. Baskı<br />
Ankara: Güneş Kitapevi ISBN 975- 8531- 78- 6. S:2217- 2219.<br />
9) Lin WY, Wan L, Tsai CH, Chen RH, Lee CC, Tsai FC. Vitamin D receptor gene<br />
polymorphisms are associated with risk of <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis in Chinese patients in<br />
Taiwan. J Clin Lab Anal 2006; 20: 109- 12.<br />
10) Masters PA, Simons RJ. Clinical use of sensitive assays of thyroid stimulating<br />
hormone. J Gen Intern Med 1996; 11: 115- 27.<br />
11) Jameson JL, Weetman AP. Tiroid bezi hastalıkları. In: Braunwald E, Fauci AS, Kasper<br />
DL, Hauser SL, LongoDL, Jameson JL, editors. Çeviri editörü: Sağlıker Y. Harrison Đç<br />
Hastalıkları Prensipleri (15. Edisyon). Đstanbul: Nobel Matbaacılık; 2004. S.2060-2075<br />
12) Glass CK, Holloway JM. Regulation of gene expression by the thyroid hormone<br />
receptor. Biochem Biophys Acta 1990; 1032: 157- 76.<br />
13) Brent GA, Moore DD, Larsen PR. Thyroid hormone regulation of gene expression.<br />
Ann Rev Physiol 1991; 53: 17- 35.<br />
14) Falk SA. Thyroid disease. New York, Raven Pres 1990; 27- 35.<br />
45
15) Müller MJ, Seitz HJ. Thyroid hormone action on intermediary metabolism Part I:<br />
respiration, thermogenesis and carbonhydrate metabolism. Klin Wochenschr 1984; 62: 11- 8.<br />
16) Silvestri E, Schiavo L, Lombardi A. Thyroid hormones as molecular determinant of<br />
termogenesis. Acta Physiol Scand 2005; 184: 265- 83.<br />
17) Polihar R, Kennedy P, Zieglar M. Plasma norepinephrine kinetics, dopamine, beta<br />
hydroxylase and chromogranine-A5 in hypothyroid patients before and following replacement<br />
therapy. J Clin Endocrinol Metab 1990; 70: 277- 81.<br />
18) Level GS. Catecholamine sensitivity, thyroid hormone and the heart: A<br />
reevaluation. Am J Med 1971; 50: 413- 20.<br />
19) Das KC, Mukherjee M, Sarkar TK. Eryhtropoiesis and erythropoietin in hypo- and<br />
hyperthyroidism. J Clin Endocrinol Metab 1975; 40: 211- 20.<br />
20) Fein HG, Rivlin RS. Anemia in thyroid diseases. Med Clin North Am 1975; 59: 1133-<br />
45.<br />
21) Poliklinika Vizim, Beograd. Anemia in hypothyroidism. Med Pregl 1999; 52:136- 40.<br />
22) Pustorino S, Foti M, Calipari G. Thyroid – intestinal motility interactions summary.<br />
Minerva Gastroenterol Dietol 2004; 50: 305- 15.<br />
23) Kukolja K, Dvorscak D, Beer Z. Intestinal pseudoobstruction in hypothyroidism. Lijec<br />
Vjesn 1990; 112: 165- 7.<br />
24) Galliford TM, Murphy E, Williams AJ. Effect of thyroid hormone status on bone<br />
metabolism: a primary role for thyroid stimulating hormone or thyroid hormone? Minerva<br />
Endocrinol 2005; 30: 237- 46.<br />
<strong>25</strong>) Müler MJ, Seitz HJ. Thyroid hormone action on intermediary metabolism. Part III:<br />
Protein metabolism in hyper- and hyothyroidism. Klin Wochenschr 1984; 62: 97- 102.<br />
26) Liberopoulos EN, Elisaf MS. Dyslipidemia in patients with thyroid disorders.<br />
<strong>Hormon</strong>es 2002; 1: 218- 223.<br />
27) Fazio S, Palmieri AE, Lombardi G. Effect of thyroid hormone on the cardiovascular<br />
system. Recent Progress in <strong>Hormon</strong>e Reseach 2004; 59: 31- 50.<br />
28) Jackson IMD, Hennessey JV, Thyroiditis. In: Becker KL, editors. Principles and<br />
practice of endocrinology and metabolism. Third edition. Lippincott Williams& Wilkins. S.<br />
456-458.<br />
29) Wang C, Crapo LM. The epidemiology of thyroid disease and implications for<br />
screening. Endocrinol Metab Clin North Am 1997; 26: 189- 218.<br />
30) Tunbridge WM, Vanderpump MP. Population screening for autoimmune thyroid<br />
disease. Endocrinol Metab Clin North Am 2000; 29: 239- <strong>25</strong>3.<br />
46
31) Weetman PA, Section B: Causes of hypothyroidism, chronic autoimmune thyroiditis,<br />
In: Lewis E.B, Robert D.U,eds, Werner’s & Ingbar’s, The Thyroid, Philadelphia, Baltimore,<br />
New York. Lippincott Williams& Wilkins, 8.edition 2000; S. 731- 732.<br />
32) Drexhage H, Bottazzo G, Bitensky L. Thyroid growth- blocking antibodies in primary<br />
myxedema. Nature 1981; 289: 594.<br />
33) Chistiakov DA. Immunogenetics of <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis. J Autoimmune Dis 2005;<br />
2: 1.<br />
34) Devendra D, Eisenbarth GS. Immunological endocrine disorders. J Allergy Clin<br />
Immunol 2003; 111:624- 36.<br />
35) Volpe R. Autoimmune thyoiditis. In: Braverman LE, Utiger RD, editors. Werner and<br />
Ingbar’s the thyroid, 5th ed. Philadelphia: JB Lippincott, 1991: S. 921.<br />
36) Boukis MA, Koutras DA, Souvatzoglou A. Thyroid hormone and immunologic studies<br />
in endemic goitre. J Clin Endocrinol Metab 1983; 57: 859- 62.<br />
37) Harach HR, Eslacante DA, Onativia A. Thyroid carcinoma and thyroiditis in an<br />
endemic goitre region before and after iodine prophylaxis. Acta Endocrinol 1985; 108: 55- 60.<br />
38) Allen EM, Apel MC, Braverman LE. The effect of iodide ingestion on the development<br />
of spontaneous lympholytic thyroiditis in the diabetesprone BB/W rat. Endocrinology 1986;<br />
118:1977- 81.<br />
39) Rasooly L, Burek CL, Rose NR. Iodine- induced autoimmune thyroiditis in NOD-H-<br />
2h4 mice. Clin Immunol Immunopathol 1996; 81: 287- 92.<br />
40) Ruwhof C, Draxhage HA. Iodine and thyroid autoimmune disease in animal models.<br />
Thyroid 2001; 11: 427- 36.<br />
41) Champion BR, Page KR, Parish N. Identification of a thyroxine- containing selfepitope<br />
of thyroglobulin which triggers thyroid autoreactive T cell. J Exp Med 1991; 174: 363-<br />
70.<br />
42) Rasooly L, Rose NR, Saboori AM. Iodine is essential for human T cell recognition of<br />
human thyroglobulin. Autoimmunity 1998; 27: 213-19.<br />
43) Ebner SA, Lueprasitsakul W, Alex S. Iodine content of rat thyroglobuline affects its<br />
autogenicity in inducing lympholytic thyroiditis in the BB/Wor rat. Autoimmunity 1992; 13:<br />
209- 214.<br />
44) Bretz JD, Baker JR Jr. Apoptosis and autoimmune thyroid disease: following a trail to<br />
thyroid destruction? Clin Endocrinol 2001; 55: 1- 11.<br />
45) Rasmussen AK. Cytokine actions on the thyroid gland. Dan Med Bull 2000; 47: 94-<br />
114.<br />
47
46) Hoekmank K, von Blomberg- van Der Flier BM, Wagstaff J, Drexhage HA, Pinedo<br />
HM. Reversible thyroid dysfunction during treatment with GM-CSF. Lancet 1991; 338: 541-2.<br />
47) Atkins MB, Mier JW, Parkinson DR, Goul JA, Berkman EM, Kaplan MM.<br />
Hypothyroidism after treatment with interleukin- 2 and lymphokine- activated killer cell. N<br />
Eng J Med 1988; 318: 1557- 63.<br />
48) Limachi F, Basso S. Apoptosis: life trough planned cellular death regulating<br />
mechanisms, control systems, and relations with thyroid disease. Thyroid 2002; 12. 27- 34.<br />
49) Doniach D. <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis and primary myxedema viewed as separate entities.<br />
Eur J Clin Invest 1981; 11: 245- 9.<br />
50) Brown J, Solomon DH, Beall GN. Autoimmune thyoid disease: Graves and<br />
<strong>Hashimoto</strong>’s. Ann Intern Med 1978; 88: 379- 82.<br />
51) Ostrov DA, Shi W, Schwartz JC, Almo SC, Nathenson SG. Structure of murine CTLA-<br />
4 and its role in modulating T cell responsiveness. Science 2000; 290: 816- 9.<br />
52) Ueda H, Howson JM, Esposito L. Association of the T- cell regulatory gene CTLA- 4<br />
with susceptibility to autoimmune disease. Nature 2003; 423: 506- 511.<br />
53) Pearce SH, Cheetham T, Imrie H, Vaidya B, Barnes ND, Bilous RW, et al. A common<br />
and recurrent 13-bp deletion in the autoimmune regulatory gene in British kindreds with<br />
autoimmune polyendocrinopathy type I. Am J Hum Genet 1998; 63: 1675- 84.<br />
54) Yashida H, Amino N, Yagawa K, Uemura K, Satoh M, Miyai K, et al. Association of<br />
serum antithyroid antibodies and lymphocytic infiltration of the thyroid gland: studies of 70<br />
autopsied cases. J Clin Endocrinol Metab 1978; 46: 859- 62.<br />
55) Okamoto Y, Hamada N, Saito H, Ohno M, Noh J, Ito K, et al. Thyroid peroxidase<br />
activity- inhibiting immunglobulins in patients with autoimmune thyroid disease. J Clin<br />
Endocrinol Metab 1989; 68: 730- 4.<br />
56) Lorini R, Gastaldi R, Traggiai C, Perucchin PP, <strong>Hashimoto</strong>’s Thyroiditis. Pediatr<br />
Endocrinol Rev 2003; 1 Suppl 2: 205- 11.<br />
57) Takasu N, Komiya I, Asawa T, Nagasawa Y, Yamada T. Test for recovery from<br />
hypothyroidism during thyroxine therapy in <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis. Lancet 1990; 336: 1084-<br />
6.<br />
58) Baker JR Jr, Saunders NB, Wartofsky L, Tseng YC, Burman KD. Seronegative<br />
<strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis with thyroid autoantibody production lokalized to the thyroid. Ann<br />
Inter Med 1988; 108: 26- 30.<br />
59) Hueston WJ. Treatment of hypothyoidism. Am Fam Physician 2001; 64: 1717- 24.<br />
48
60) Pederson OM, Aordal NP, Larssen TB, Varhauq JE, Myking O, Vik-Mo H. The value<br />
of ultrosonography in predicting autoimmune thyroid disease. Thyroid 2000; 10: <strong>25</strong>1- 9.<br />
61) Hegedüs L, Hansen JM, Feldt- Rasmussen U, Hansen BM, Hoier-Madsen M. Influence<br />
of thyroxine treatment on thyroid size and antithyroid peroxidase antibodies in <strong>Hashimoto</strong>’s<br />
thyroiditis. Clin Endocrinol (Oxf) 1991; 35: 235- 8.<br />
62) Svensson J, Ericsson UB, Nilsson P, Olsson C, Jonsson B, Lindberg B, et al.<br />
Levothyroxine treatment reduce thyroid size in children and adolescents with chronic<br />
autoimmune thyroiditis. J Clin Endocrinol Metab. 2006;91: 1729- 34.<br />
63) Wernly M, Courvosier and Fischer JA: The parathyroids: Clinical Endocrinology, ed<br />
Labhart, Alexis, New York 1974.<br />
64) Nusynowitz ML, Klein MH. Pseudoidiopatic hypoparathyroidism with ineffective<br />
parathyroid hormones. Am J Med 1973; 55: 677- 86.<br />
65) Habener JF, Potts JT. Relative effectiveness of magnesium and calsium in the control of<br />
parathyroid hormone secretion and biosynthesis. Endocrinology 1976; 98: 209- 214.<br />
66) Buckle RM, Care AD, Cooper CW, Gitelman HJ. The influence of plasma magnesium<br />
concentration on parathyroid hormone secretion. Journal of Endoc 1968; 42, 529- 34.<br />
67) Fucik RF, Kureja SC, Hargis GK, Bowser EN, Henderson WJ, Williams GA. Effect of<br />
glucocorticoids on function of the parathyroid glands in man. J Clin Endocr Metab 1975; 40:<br />
152- 5.<br />
68) Kayaalp O, Rasyonel tedavi yönünden tıbbi farmakoloji. Feryal matbaacılık 2002.<br />
69) Avila E, Barrera D, Diaz L. Calciotropic actions of parathyroid hormone and vitamin- D<br />
endocrine system. Rev Invest Clin 2007; 59: 306- 17.<br />
70) Segre GV, Perkis AS, Witters LA, Potts J Jr. Metabolism of parathyroid hormone by<br />
isolated rat kuppfer cells and hepatocytes. J of Clin Inves 1981; 67: 449- 57.<br />
71) Reeve J, Hesp R, Williams S, Hulme P, Klenerman L, Zanelli JM, et al. Anabolic effect<br />
of low doses of human parathyroid hormone on the skeleton in postmenopausal osteoporosis.<br />
Lancet 1976; 1: 1035- 8.<br />
72) Naveh- Many T, Epstein E, Silver J. Oestrogen and calcium regulatory hormones:<br />
Potential implications for bone. Curr Opin Nephrol Hypertens.1995; 4(4): 319- 23.<br />
73) Root AW, Harrison HE. Recent advances in calcium metabolism. II. Disorders of<br />
calcium homeostasis. J Pediatr 1976; 88: 177- 99.<br />
74) Barzel US. Parathyroid hormone, blood phosphorus and acid base metabolism. Lancet<br />
1971; 1: 1329- 34.<br />
49
75) Hochberg Z. Requirements for vitamin D in an indoors culture. Highlights 2004; 12:<br />
19- 23.<br />
76) Goldblatt H, Soames KN. A study of rats on a normal diet irradiated daily by the<br />
mercury vapor quartz lamp or kept in darkness. Biochem J 1923; 17: 294- 7.<br />
77) Hess AF, Unger IJ, Pappenheimer AM. Experimental rickets in rats. The prevention of<br />
rickets in rats by exposure to sunlight. J Biol Chem 1922: 77- 81.<br />
78) Windaus A, Linsert O, Luttringhaus A, Weidlinch G. Über das krystallisierte Vitamin<br />
D2, LJ Ann Chem 1932; 492: 226.<br />
79) DeLuca HF. Overview of general physiologic features and functions of vitamin D. J J<br />
Clin Nutr 2004; 80: 1689- 96.<br />
80) Koo WWK, Tsang RC. Calcium and Magnesium Homeostasis. In: MacDonald MH,<br />
Seshia MMK, Mullet MD, editors. Avery’s Neonatology Pathophysiology &Management of<br />
the Newborn, 6th edition. Philadelphia: Lippincott W&W, 2005: p.847- 875.<br />
81) Barnett ED, Klein JO. Bacterial infections of the respiratory tract. In: Remington JS,<br />
Klein JO. Wilson CB, Baker C.J. eds. Infectious diseases of the fetus and newborn infant. 6th<br />
edition. Philadelphia: W.B. Saunders, 2006: p.297- 316.<br />
82) Webb AR. Who, what, where and when-influences on cutaneous vitamin D synthesis.<br />
Prog Biophys Mol Biol 2006; 92: 17- <strong>25</strong>.<br />
83) Engelsen O, Brustad M, Aksnes L. Daily duration of vitamin D synthesis in human skin<br />
with relation to latitude, total ozone, altitude, ground cover, aerosols and cloud thickness.<br />
Photochem Photobiol 2005; 81: 1287– 9.<br />
84) Stumpf WE, Sar M, Reid FA. Target cells for 1,<strong>25</strong>-dihydro Vitamin D3 in intestinal<br />
tract, stomach, kidney, skin, pituitary and parathyroid. Science 1979; 20: 1188- 90.<br />
85) Clemens TL, Henderson SL, Adams JS. Increased skin pigment reduces the capacity of<br />
skin to synthesise vitamin D3. Lancet 1982; 1: 74– 6.<br />
86) Holick MF, Matsuoka LY, Worstman J. Age, vitamin D and solar ultraviolet. Lancet<br />
1989; 2: 1104- 5.<br />
87) Dawodu A, Absood G, Patel M, Agarwal M, Ezimokhai M, Abdulrazzaq Y, et al<br />
Biosocial factors affecting vitamin D status of women of childbearing age in the United Arab<br />
Emirates. J Bios Sci 1998; 30: 431- 7.<br />
88) Matsuoka LY, Ide L, Wortsman J, MacLaughlin J, Holick MF. Sunscreens suppress<br />
cutaneous vitamin D3 synthesis. J Clin Endocrinol Metab 1987; 64: 1165– 8.<br />
89) Arunabh S, Pollack S, Yeh J. Body fat content and <strong>25</strong>-hydroxyvitamin D levels in<br />
healthy women. J Clin Endocrinol Metab 2003; 88: 157- 61.<br />
50
90) Mc Kinney K, Breitkopf CR, Berenson AB. Association of race, body fat, and season<br />
with vitamin D status among young women: A cross- sectional study. Clin Endocrinol(Oxf)<br />
2008 Mar 10.<br />
91) Lucas RM, Repacholi MH, McMichael AJ. Is the current public health message on UV<br />
exposure correct? Bull World Health Organ 2006; 84: 485- 91.<br />
92) Vieth R. What is the optimal vitamin D status for health? Prog Biophys Mol Biol 2006;<br />
92: 26- 32.<br />
93) Grant WB, Holick MF. Benefits and requirements of vitamin D for optimal health: a<br />
review. Altern Med Rev 2005; 10: 94- 111.<br />
94) Raiten DJ, Picciano MF. Vitamin D and health in the 21st century: bone and beyond.<br />
Executive summary. Am J Clin Nutr 2004; 80(6 Suppl): S1673- 7.<br />
95) Holick MF. Resurrection of vitamin D deficiency and rickets J Clin Invest 2006; 116:<br />
2062-72.<br />
96) Calvo MS, Whitting SJ. Overview of the proceeding from Experimental Biology 2004<br />
Symposium: vitamin D insufficiency: a significant risk factor in chronic diseases and potential<br />
disease-specific biomarkers of vitamin D sufficiency. J Nutr 2005; 135: 301- 3.<br />
97) Brooke OG, Brown IRF, Bone CDM. Vitamin D supplements in pregnant Asian<br />
women: effects on calcium status and fetal growth. Br Med J 1980; 1: 751– 4.<br />
98) Hollis BW, Wagner CL. Vitamin D requirements during lactation: high-dose maternal<br />
supplementation as therapy to prevent hypovitaminosis D for both the mother and the nursing<br />
infant. Am J Clin Nutr 2004; 80(6 suppl): S1752- 8.<br />
99) Holick MF. Vitamin D Status: Measurement, interpretation, and clinical application.<br />
Ann Epidemiol 2008 Mar 8.<br />
100) DeLuca HF, Cantorna MT. Vitamin D: its role and uses in immunology. FASEB J<br />
2001; 15: <strong>25</strong>79- 85.<br />
101) Sooy K, Schermerhorn T, Noda M. Calbindin-D(28k) control (Ca+132)(i) and insülin<br />
release. Evidence obtained from calbindin- D(28k) knockout mice beta cell lines. L Biol Chem<br />
1999; 274: 34343- 9.<br />
102) Gregory S, Giarratana N, Smiroldo S, Uskokovic M, Adorini L. 1 alpha, <strong>25</strong><br />
dihydroxyvitamin D3 anolog enhances regulatory T-cell and arrest autoimmune diabetes in<br />
NOD mice. Diabetes 2002; 52: 1367- 74.<br />
103) Mathiue C, Waer M, Laurey J, Rutgeers O, Bouillion R. Prevention of autoimmun<br />
diabetes in NOD mice by 1,<strong>25</strong> dihydroxyvitamin D3. Diabetologia 1994; 37: 552- 8.<br />
51
104) Hypponen E, Laara E, Reunanen A, Jarvelin MR, Virtanen SM. Đntake of vitamin D and<br />
risk of type 1 diabetes: a birth- cohort study. Lancet 2001; 358: 1500- 3.<br />
105) Vitamin D supplement in early childhood and risk for type 1( insulin- dependent)<br />
diabetes mellitus. The EURODIAB Substudy 2 Study Group. Diabetologia 1999; 42: 51- 4.<br />
106) Norman AW, Frankel JB, Heldt AM, Grodsky GM. Vitamin D deficiency inhibits<br />
pancreatic secretion of insulin. Science 1980; 209: 823- 5.<br />
107) Chiu KC, Chiu A, Go VL, Saad MF. Hypovitaminosis D is associated with insulin<br />
resistance and beta cell dysfunction. Am J Clin Nutr 2004; 79: 820- 5.<br />
108) Anastassios G. Pittas, Bess Dawson-Hughes, Tricia Li. Vitamin D and calcium intake in<br />
relation to type 2 diabetes in women. Diabetes Care 2006; 29: 650- 6.<br />
109) Ogunkolade BW, Boucher BJ, Prahl JM. Vitamin D receptor(VDR) mRNA and VDR<br />
protein levels in relation to vitamin D status, insulin secretion capacity and VDR Genotype in<br />
Bangladeshia Asians. Diabetes 2002; 51: 2294- 300.<br />
110) Oh J-Y, Berrett- Conner E. Association between vitamin D receptor polymorphism and<br />
type II diabetes or metabolic syndrome in community-dwelling older adults: the Rancho<br />
Bernardo Study. Metabolism 2002; 51: 356- 9.<br />
111) Holic MF. Vitamin D and Sunlight: Strategies for cancer prevention and other health<br />
benefits. Clin J Am Soc Nephrol 2008 Jun 11.<br />
112) Ustianowski A, Shaffer R, Collin S. Prevalence and associations of vitamin D<br />
deficiency in foreign-born persons with tuberculosis in London. J Infect 2005; 50: 432- 7.<br />
113) Wejse C, Olesen R, Rabna P. Serum <strong>25</strong>-hydroxyvitamin D in a West African population<br />
of tuberculosis patients and unmatched healthy controls. Am J Clin Nutr 2007; 86: 1376- 83.<br />
114) Norval M. The Effect of ultraviolet radiation on human viral infections. Photochem<br />
Photobiol 2006; 82: 1495- 504.<br />
115) Najada AS, Habashneh MS, Khader M. The frequency of nutritional rickets among<br />
hospitalized infants and its relation to respiratory diseases. J Trop Pediatr 2004; 50: 364- 8.<br />
116) Muhe L, Lulseged S, Mason KE & Simoes EAF: Case control study of the role of<br />
nutritional rickets in the risk of developing pneumonia in Ethiopian children. Lancet 1997;<br />
349: 1801- 4.<br />
117) Eyles D, Brown J, Mackay-Sim A, McGrath J, Feron F. Vitamin D3 and brain<br />
development. Neuroscience 2003; 118: 641- 53.<br />
118) McGrath JJ, Saha S, Lieberman DE. Season of birth is associated with anthropometric<br />
and neurocognitive outcomes during infancy and childhood in a general population birth<br />
cohort. Schizophr Res 2006; 81: 91- 100.<br />
52
119) Morris GS, Zhou Q, Hegsted M. Maternal consumption of a low vitamin D diet retards<br />
metabolic and contractile development in the neonatal rat heart. J Mol Cell Cardiol 1995; 27:<br />
1245– 50.<br />
120) Weishaar RE, Simpson RV. Vitamin D3 and cardiovascular function in rats. J Clin<br />
Invest 1987; 79: 1706– 12.<br />
121) Zittermann A. Vitamin D and disease prevention with special reference to<br />
cardiovascular disease. Prog Biophys Mol Biol. 2006; 92: 39- 48.<br />
122) Ortlepp JR, Krantz C, Kimmel M. Additive effects of the chemokine receptor 2, vitamin<br />
D receptor, interleukin- 6 polymorphisms and cardiovascular risk factors on the prevalence of<br />
myocardial infarction in patients below 65 years. Int J Cardiol 2005; 105: 90- 5.<br />
123) Hullett DA, Cantorna M, Redaelli C. Prolongation of allograft survival by 1,<strong>25</strong>-<br />
dihydroxyvitamin D3. Transplantation 1998; 66: 824- 8.<br />
124) LaClair RE, Hellman RN, Karp SL. Prevalence of calcidiol deficiency in CKD: a crosssectional<br />
study across latitudes in the United States. Am J Kidney Dis 2005; 45: 1026- 33.<br />
1<strong>25</strong>) Holick MF. Vitamin D: importance in the prevention of cancer, type 1 diabetes, heart<br />
disease and osteoporozis. Am J Clin Nutr 2004; 79: 362- 71.<br />
126) Bhalla AK, Amento EP, Clemens TL. Specific high-affinity receptors for 1,<strong>25</strong>-<br />
dihydroxyvitamin D3 in human peripheral blood mononuclear cells: presence in monocytes<br />
and induction in T lymphocytes following activation. J Clin Endocrinol Metab 1983; 57:1308-<br />
10.<br />
127) Provvedini DM, Tsoukas CD, Deftos LJ. 1,<strong>25</strong> Dihydroxyvitamin D3 receptors in<br />
human leukocytes. Science 1983; 221:1181- 3.<br />
128) Manolagas, SC, Werntz DA, Tsoukas CD, Proveddini DM, Vaughan JH. 1,<strong>25</strong>-<br />
Dihydroxyvitamin D3 receptors in lymphocytes from patients with rheumatoid arthritis. J Lab<br />
Clin Med 1986; 108: 595- 600.<br />
129) Coffman RL, Varkila K, Scott P. Role of cytokines in the differentiation of CD4+T-cell<br />
subsets in vivo. Đmmunol Rev 1991; 123: 189- 207.<br />
130) Cantorna MT, Zhu Y, Froicu M, Wittke A. Vitamin D status, 1,<strong>25</strong> dihydroxyvitamin<br />
D3, and the immune system. Am J Clin Nutri 2004; 80: 1717- 20.<br />
131) Mahon BD, Wittke A, Weaver V. The targets of vitamin D depend on the<br />
differentiation and activation status of CD4-positive T cell. J Cell Biochem 2003; 89: 922- 32.<br />
132) Bemiss CJ, Mahon BD, Henry A. Interleukin- 2 is one of the Targets of 1,<strong>25</strong>-<br />
dihydroxyvitamin D3 in the immune system. Arch Biochem Biophys 2002; 402: 249- 54.<br />
53
133) Cantorna MT, Humpal-Winter J, DeLuca HF. In vivo upregulation of interleukin- 4 is<br />
One mechanism underlying the immunoregulatory effects of 1,<strong>25</strong>-dihydroxyvitamin D3. Arch<br />
Biochem Biophys 2000; 377: 135- 8.<br />
134) Abe E, Miyaura C, Sakagami H. Differentiation of mouse myeloid leukemia cells<br />
induced by 1, <strong>25</strong>- dihydroxyvitamin D3. Proc Natl Acad Sci USA 1981; 78: 4990- 4.<br />
135) Tanaka H, Abe E, Miyaura C. 1-alpha, <strong>25</strong>- dihydroxycholecalciferol and a human<br />
myeloid leukaemia cell line (HL- 60). Biochem J 1982; 204: 713- 9.<br />
136) Cantorna MT. Vitamin D and its role in immunology: multiple sclerosis, and<br />
inflammatory bowel disease. Prog Biophys Mol Biol 2006; 92: 60- 4.<br />
137) Merlino LA, Curtis J, Mikuls TR, Cerhan JR, Criswell LA, Saaq KG, et al. Vitamin D<br />
intake is inversely associated with rheumatoid arthritis: results from the lowa Women’s Health<br />
Study. Arthritis Rheum2004; 50: 72- 7.<br />
138) Fournier C, Gepner P, Sadouk M. In vivo beneficial effects of cyclosporine A and 1,<strong>25</strong>-<br />
dihydroxyvitamin D3 on the induction of experimental autoimmune thyroiditis. Clin Immunol<br />
Immunopathol 1990; 54: 53- 63.<br />
139) Hahn HJ, Kuttler B, Mathieu C. 1,<strong>25</strong>- Dihydroxyvitamin D3 reduced MHC antigen<br />
expression on pancreatic beta-cell in vitro. Transplant Proc 1997; 26: 2156- 7.<br />
140) Pani MA, Regulla K, Segni M. Vitamin D 1 alpha-hydroxylase (CYP 1 alpha)<br />
polymorphism in Grave’s disease, <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis and type 1 diabetes mellitus. Eur J<br />
Endocrinol 2002; 146: 777- 81.<br />
141) Stefanic M, Papic S, Suver M. Association of vitamin D gene 3’- variants with<br />
<strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis in the Croatian population. Đnt J Đmmunogenet 2008; 35: 1<strong>25</strong>- 31.<br />
142) Youshiyuki Ban, Matsuo Taniyama, Yoshio Ban. Vitamin D receptor gene<br />
polymorphism in <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis. Thyroid 2002; 11(6): 607- 608.<br />
143) Kozan Ö, Oğuz A, Abacı A, ve ark. Türkiye Metabolik Sendrom Prevalans Çalışması<br />
(METSAR) Sonuçları. II. Metabolik Sendrom Sempozyumu. Đstanbul Mart 2005.<br />
144) Altan O, Ahmet K, Ali Metin E ve ark. Analysis of all- cause mortality and coronary<br />
events in the Turkish Adult risk factory survet 2005. Türk Kardiyol Dern Arş 2006; 34: 149-<br />
153.<br />
145) Beus KS, Stack BC Jr. Synchronous thyroid pathology in patient presenting with<br />
primary hyperparathyroidism. Am J Otolaryngol 2004; <strong>25</strong>: 308- 12.<br />
146) Mellado DM, Farias- Llamas OA, Olivares- Becerra JJ. Detection of thyroid patology<br />
during surgical exploration of the neck for primary hyperthyroidism. Cir Cir 2004; 72: 89-92.<br />
54
147) Sidhu S, Campbell P. Thyroid patology associated with primary hyperparathyroidism.<br />
Aust N Z J Surg 2000; 70: 285- 7.<br />
148) Savli H, Sevinc A, Sari R. Occult parathyroid carcinoma in a patient with papillary<br />
thyroid carcinoma and <strong>Hashimoto</strong>’s thyroiditis. J Endocrinol Đnvest 2001; 24: 42- 4.<br />
EK-1<br />
HASTA BĐLGĐ FORMU :<br />
Hastanın kimlik bilgileri : Hasta : Kontrol:<br />
Adı- soyadı : Cinsiyeti: K E<br />
Çalışmaya alınma tarihi:<br />
55
Protokol no:<br />
Doğum tarihi:<br />
Telefon no:<br />
Hastanın risk profili:<br />
Hipertansiyon: var<br />
Dislipidemi: var<br />
yok<br />
yok<br />
KAH: var<br />
yok<br />
Sigara: içmemiş bırakmış içiyor<br />
Alkol: kullanmıyor
Boy : c / cm Kilo: /kg<br />
Bel çevresi: /cm Kalça çevresi: /cm<br />
Biyokimyasal analiz:( Hastanın dosyasından kaydedilecektir)<br />
Açlık plazma glukozu: ........mg/dl<br />
Kreatinin: .........mg/dl<br />
Trigliserid: ........mg/dl<br />
Kolesterol: ........mg/dl<br />
HDL: ..........mg/dl<br />
LDL: ..........mg/dl<br />
AST( SGOT): .........U/L<br />
Kalsiyum: .......mg/dl<br />
Fosfor: ........mg/dl<br />
Albümin: .......gr/dl<br />
TSH: ........uIU/ml<br />
Anti TPO: .........IU/ml<br />
Anti Tg: ...... IU/ml<br />
ALT(SGPT): ..........U/L<br />
Çalışmada bakılacak olan özel tetkikler:<br />
PTH: .........pg/ml<br />
<strong>25</strong>-OH D vitamini: .........ng/ml<br />
EK-2<br />
BĐLGĐLENDĐRĐLMĐŞ HASTA OLUR FORMU<br />
Sayın katılımcımız;<br />
Sağlık Bakanlığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Đç Hastalıkları<br />
polikliniklerinde yürütülmesi planlanan bu çalışmada yer almanız isteğinize bağlıdır.<br />
57
Çalışmaya katılmayı reddetme ve çalışmanın herhangi bir aşamasında ayrılma hakkına<br />
sahipsiniz. Bu durum cezai bir yükümlülüğe veya daha sonraki tedaviniz için herhangi bir<br />
olumsuzluğa ve engele yol açmayacaktır.<br />
Daha önce yapılan çalışmalarda, patogenezinde inflamasyonun rol aldığı kanser, multıpl<br />
skleroz, romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı,<br />
metabolik sendrom ve diabetes mellitus gibi hastalıklarda Dvitamini yetersizliğinin sık olduğu<br />
görülmüştür. Bu çalışmada tiroidin en sık rastlanılan otoimmun hastalığı olan <strong>Hashimoto</strong><br />
tiroiditinde PTH ve D vitamini düzeyi araştırılacaktır.<br />
Çalışmamıza katılımınız halinde 1 kez kliniğe çağrılacaksınız. Çalışmaya katılmayı kabul<br />
eden hastalarımızın fizik muayenesinde sağ ve sol koldan kan basıncı, boy, kilo, bel çevresi ve<br />
dakika nabız sayısı ölçülecektir. Ayrıca biyokimya parametreleri, PTH ve <strong>25</strong>- <strong>Hidroksi</strong> D<br />
vitamini düzeyleri için kan örnekleri alınacaktır. Çalışmamızda hayatı tehdit edecek herhangi<br />
bir tehlike bulunmamaktadır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, kimliğiniz açıklanmadan<br />
sadece bilimsel amaçlarla yayınlanacaktır. Elde edilen test sonuçları hakkında<br />
bilgilendirilceksiniz. Bu olur formunun bir örneği size verildikten sonra çalışmaya<br />
başlanacaktır. Çalışmamız, hastane etik kurulundan izin alınarak gerçekleştirilecektir. Çalışma<br />
Prof.Dr. Aytekin Oğuz gözetiminde Asist. Dr. Safiye Arık tarafından yürütülecektir. Herhangi<br />
bir sebeple 055473155<strong>25</strong> numaralı telefonlara ulaşabilirsiniz. Katılımınız için teşkkür ederiz.<br />
58