imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit
imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit
imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Ömer sözlerini henüz bitirmiştir ki, o sırada herkesin<br />
duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: ‘Yâ<br />
Emire’l-Müminîn! Allah bana onun iki katını verdi.’<br />
(Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, II/218; İbn Asâkir, Târihu<br />
Dımeşk, XLV/450) Genç adam, takvalı ve iffetli yaşantısından<br />
dolayı Rabbinin katında mükâfatını fazlasıyla<br />
almıştır. Hiç şüphesiz yaşanan bu hâdise, keyfiyeti meçhul,<br />
sıra dışı, harikulâde bir hâdisedir ve Allah’ın rahmet<br />
ve lütfunun ne kadar sonsuz olduğuna bir işarettir.<br />
İffet Nedir, Afîf Kimdir?<br />
İşte bu bahtiyar insan, harama ve şehevanî duygulara<br />
karşı Rabbinin himayesi ve ona bahşettiği iffeti<br />
sayesinde kurtuluşa ermiştir. İffet ve afiflik nasıl bir<br />
hâldir ki, insanı böylesine yaman bir imtihanın eşiğinden<br />
çekip almaktadır. Lisan âlimleri iffeti, ‘haramdan<br />
uzak durmak, çirkin söz ve fiillerden sakınmak, hayâ<br />
ve edep dairesinde kalmak, ahlâkî değerlere bağlı bulunmak’<br />
şeklinde tarif ederler. Gündelik dilde ise yaygın<br />
olarak, ‘namuslu, şerefli ve ahlâklı olma hâli’ diye<br />
tanımlandığına şahit oluruz. İslâm ahlâkı yazarları ve<br />
felsefecileri ise, ahlâk nazariyesinin bir bahsi olması<br />
itibariyle iffeti, ‘insanın tabiî duygularından biri olan<br />
‘kuvve-i şeheviye’sinin mutedil işleyişinden hâsıl olan<br />
bir erdem’ diye tarif ederler.<br />
Müfredât yazarı Râgıb el-İsfahânî de, iffetliliğin<br />
iradeyle münasebetine temas ederek, âyet ve hadîslerde<br />
geçen ‘isti’fâf (اإلستعفاف)’ tabirini, “iffetli olmayı istemek,<br />
bu maksatla mümaresede bulunarak, belli bir<br />
disiplin uygulayarak ruhunda saklı bulunan bu fazileti<br />
geliştirmeye çalışmak” şeklinde açıklamaktadır. Dolayısıyla<br />
iffet, ‘beşerî şehvet duygusunun istikamet ve itidal<br />
üzere bulunması, meşru dairedeki zevk ve lezzetlere<br />
istekli olmakla birlikte gayr-i meşru arzu ve isteklere<br />
karşı iradî olarak karşı durma hâlidir.’ Dolayısıyla iffet<br />
erdemine, ancak şehevânî ve hayvanî zevkler karşısında<br />
nefsin arzularına gem vurarak erişilebilmektedir.<br />
(Râgıb el-İsfehânî, Müfredât, “İffet” mad)<br />
Kur’ân âyetleri ve hadîs-i şeriflerde işaret edilen<br />
mânâlar dikkate alındığında, iffet tabirinin iki farklı<br />
boyutta ele alındığı görülür. Bunlardan birincisi, ‘temelluk<br />
(dalkavukluk ) ve dilencilik yapmamak, başkalarının<br />
elinde avucundakine karşı müstağni olmak’; diğeri<br />
ise, ‘nefsin şehevânî isteklerine boyun eğmemek,<br />
harama meyleden uzuvları, eli-ayağı, dili-dudağı, gözü<br />
kulağı günahlardan korumaktır.’<br />
İstiğnâ Eksenli İffet<br />
Kur’ân-ı Kerîm’de, ihtiyaç sahibi oldukları hâlde<br />
bu hâllerini başkalarından gizleyerek kimseye el-avuç<br />
açmayan, yüzsuyu dökmeyen kimselerden iffet timsali<br />
kimseler olarak bahsedilir ve bunlar hakkında,<br />
“Halktan istemekten geri durmaları sebebiyle, onların<br />
gerçek hâllerini bilmeyen kimse, onları zengin sanır.<br />
Ey Resulüm, sen onları simalarından tanırsın. Onlar<br />
yüzsuyu dökerek halktan bir şey istemezler.” (Bakara,<br />
2/273; bk.Nisâ, 4/6) Bu âyetlerde iffetli olmak,<br />
mal-mülk ve yeme içme konularında ölçülü, itidalli<br />
ve kanaatkâr olmayı ifade etmektedir. İhtiyacı olduğu<br />
hâlde dilenmeyen ve şerefini muhafaza edebilmek<br />
için nefsinin arzularına boyun eğmeyen bu iffetli (afîf)<br />
kimseler takdirle yâd edilmiştir.<br />
Sadakaların kimlere verileceğinden bahseden bu<br />
âyet, ‘Ashab-ı Suffa’ diye bilinen fakir Muhacirler<br />
hakkında nazil olmuştur. Allah yolunun adanmış talebeleri<br />
olan, Mescid-i Nebî’de yatıp kalkan, zamanlarının<br />
büyük bir kısmını ibadetle, ilim tahsiliyle geçiren<br />
bu kimselerin iaşeleri, Allah Resûlü (aleyhissalâtü<br />
vesselâm) tarafından karşılanıyordu. Kendilerini ilim<br />
ve irfana vakfeden, mala-mülke değer vermedikleri<br />
için başka bir meslekte çalışmaya da vakit bulamayan<br />
bu tali’li insanlar, bu hâllerine rağmen iffetlerinden<br />
ötürü kimseye el-avuç açmıyor, dilencilik yapmıyorlardı.<br />
(M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II/227)<br />
Abdullah İbn Abbas’ın naklettiğine göre, Allah Resûlü<br />
(sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gün Ashab-ı Suffa’nın<br />
yanına gelip onların hâllerini gözden geçirmiş, fakirliklerini<br />
ve çektikleri sıkıntıları görmüş ve gönüllerini<br />
almak için de şöyle buyurmuştu: “Ey Suffa Ashabı!<br />
Müjdeler olsun size! Her kim sizler gibi (istiğnâ insanı)<br />
olur da, hâlinden şikâyetçi olmayıp rıza dairesinde<br />
kalarak bana kavuşursa, o kimse kıyamet günü benim<br />
refikim olur.”(Ali el-Muttakî, Kenzü’l-ummâl, VI/200).<br />
İşte bu müstağni insanlardır ki, kimseden karşılıksız<br />
bir şey kabul etmezler, izzet-i nefislerini korumayı<br />
açlığa tercih ederler, yoksulluğa katlanıp asla isteme<br />
zilletine düşmezler. Âyetin ifadesiyle, görenler bunları<br />
zengin zannederler; fakat dikkat edilse hâllerinde fakirlik<br />
emaresi fark edilir.<br />
Ebû Saîd el-Hudrî’nin (radıyallâhu anh) naklettiğine<br />
göre, Ensâr'dan bazı kimseler Resûlüllah'dan<br />
(sallallâhu aleyhi ve sellem) (ihtiyaçlarını karşılayacak<br />
kadar mal) istemişlerdi. Resûlüllah (sallallâhu aleyhi<br />
ve sellem) isteyen herkese muhakkak verirdi ve öyle<br />
de yaptı. Nihayet yanında infak edilecek hiçbir şey kalmayınca,<br />
onlara şöyle buyurdu: “Yanımda bulunan ne<br />
kadar mal varsa, onları sizden asla esirgemem. Şunu da<br />
iyi bilin ki, kim (istemeyip) iffetli kalmayı dilerse, Al-<br />
10