Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Sanat</strong><br />
Araflt›rmalar›<br />
Merkezi<br />
SAM<br />
Protesto<br />
Yön: Matthieu Kassovitz, 2000, ABD, 80’<br />
Konuşmacı: Yücel Bulut<br />
8 Mart 2006<br />
De¤erlendirme: Betül Gültemiz<br />
Uzay boşluğunda dünyaya yaklaşmakta olan ateş<br />
kütlesi <strong>ve</strong> gökdelenden düşmekte olan adamın kendini<br />
teselli etmek için her katta söylediği “Çok uzak<br />
çok iyi, çok uzak çok iyi” sözcükleri. Kütle dünyaya<br />
çarpar, patlama olur <strong>ve</strong> ekranı alevler kaplar. Önemli<br />
olan nasıl düştüğün değil yere nasıl indiğindir.<br />
Filmin yapıtaşını oluşturan bu karelerin ardından,<br />
saatin kronometresi yirmi dört saat için üç gencin<br />
perspektifine tanıklık eder; Paris banliyölerinde kısıtlanmış<br />
yaşam devinimine. Siyah-beyaz çekilen<br />
filmde ara renklerin olmayışı çeşitliliğin elekten geçirilerek<br />
iki uçta konumlanmasını destekler bir atmosfer<br />
yaratır. Argoyla örülü konuşma üslubu, giyim<br />
tarzı, dinlenilen müzik filmin temasıyla bir bütünlük<br />
oluşturur. Vince Musevî, Said Arap, Hubert<br />
Afrikalıdır. Farklı etnik kökenlerine rağmen kendilerine<br />
biçilen öteki kimliği altında buluşurlar. Eğitimsiz,<br />
fakir, gürültücü, işsiz, fırsat bulduklarında<br />
küçük suçlar işlemekten çekinmeyen <strong>ve</strong> polise ellerinde<br />
sopalar <strong>ve</strong> taşlarla karşılık <strong>ve</strong>ren sorunlu<br />
gençliğin birer parçasıdırlar. Vatandaşı oldukları<br />
ancak aitlik hissetmedikleri bir ülkede, süre giden<br />
toplumsal hayattan görünmez duvarlarla ayrışmış<br />
bir mekânda amaçsız, zeminsiz <strong>ve</strong> nedensiz bir hayat<br />
sürdürürler. Şiddet dürtüsünün ön plana çıktığı<br />
Vince <strong>ve</strong> umursamaz Said karakterine karşın Hubert<br />
karakteri, amacı olan, döngünün dışına çıkmayı<br />
arzulayan bir duruşa sahiptir. Yaşam alanlarına<br />
sıkıştırılmış bu gençlerin toplumda yer edinebilmeleri<br />
<strong>ve</strong> var olabilmeleri için iki alternatifi vardır: Müzik<br />
<strong>ve</strong> spor. Böylece kalın sınıf çizgilerini atlama<br />
şansı elde edebiliyorlar. Karakterlerin kentteki zamana<br />
teğet geçtiği kareler, hareket halindeki bir<br />
tren camının ardından akan görüntülerle ya da uyku<br />
halindeki boş <strong>ve</strong> karanlık kente tanık olmakla sınırlıdır.<br />
Sisteme nüfuz edilen her noktada ise çatışma<br />
meydana gelir <strong>ve</strong> sınırdan dışarı itilirler.<br />
Polisin kayıp silahını taşıyan Vince, gözaltındayken<br />
maruz kaldığı işkence sonucu yoğun bakımda bulunan<br />
arkadaşı Abdel ölürse bir polis vurarak kendileri<br />
adına intikam alacaktır. Filmde polis, görünmez<br />
sınırların keskinleşerek sert biçimde görünür<br />
olmasının <strong>ve</strong> sistemin bu kitleye olan tahammül sınırının<br />
göstergesidir. Polise duyulan gü<strong>ve</strong>nsizlik,<br />
nefret, sistemin gü<strong>ve</strong>nlik kurumunun sınır dışında<br />
farklı bir anlam karşılığı olduğunu gösterir. Polisin<br />
kendi inisiyatifinde olan keyfî uygulamaları, bunu<br />
frenleyen <strong>ve</strong> sınırlayan denge unsurunun olmayışı<br />
dikkat çeker. Yoğun bakımdaki arkadaşlarını ziyarete<br />
gittiklerinde polis tarafından engellenirler, içeri<br />
sokulmazlar <strong>ve</strong> tekrar bir çatışma yaşayarak hastaneden<br />
atılırlar.<br />
Farklı bir çevresel süreçten geçme imkânı bulamamış,<br />
sosyal politikaların kapsam dışı bıraktığı, giderek<br />
şiddete <strong>ve</strong> suça meyleden azınlıklardan oluşan<br />
alt kültüre karşı medyanın taraflı tutumu, toplum<br />
nezdinde tehdit unsuru oluşturan tehlikeli <strong>ve</strong> meçhul<br />
yığınlar algısı oluşturur. “İktidar bizatihi siyasal<br />
toplulukların var oluşuna içkin olduğundan hiçbir<br />
haklılaştırmaya ihtiyaç duymaz ama yaptığı şey<br />
meşrulaştırılmaya muhtaçtır. Kimse meşru müdafaa<br />
amacıyla gerçekleştirildiğinde şiddeti sorgulamaz.”<br />
(Hannah Arendt, Şiddet Üzerine, çev. Bülent<br />
32