11.01.2015 Views

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ANKARA UN İ VERS İ TES İ<br />

İ L 'AII İ YAT FAKÜLTESI YAYINLARI<br />

134<br />

HADIS TAR İ H İ<br />

Prof. Dr. Talât KOÇYİĞİT<br />

ANKARA-1977


ANKARA ÜN İ VERS İ TES İ<br />

İ LÂH İ YAT FAKÜLTESI YAYINLARI<br />

134<br />

P 4.-►-1 ı p,<br />

ıJ<br />

HADIS TARIHI<br />

Prof. Dr. Talit KOÇYİĞİT<br />

AN KARA-1 977


ANKARA UN İ VERS İ TES İ BASIMEV İ . ANKARA - 1977


ÖNSÖZ<br />

(11mu u şitli'l-lıadisin, yahut 'Dm ıı mu ştalabı'l-badisin, yahutta kısaca<br />


I. BÖLÜM<br />

HAZRETI PEYGAMBER VE ASHABI DEVR İNDE HADIS<br />

(I. Hicri Asır)<br />

A. Hadisin manşei, önemi ve tekamülü<br />

1- Hadisin lugat ve ıstılah manas ı 9<br />

2- Hadisin de ğeri 11<br />

3- Hadisin sahabe tarafından rivayeti 15<br />

B. Hadislerin yazılmas ı<br />

1- Hadis kitabetinin yasaklanmas ı 26<br />

2- Yasak karar ının sebepleri 27<br />

a) Yazı 27<br />

b) Kur'ânla karışma tehlikesi 29<br />

3- Yasa ğın kaldırılması 30<br />

4- İlk yazılı hadisler 32<br />

a) Hazreti Peygamberin diplomatik mektuplar ı 32<br />

h) Sadakat hadisleri 34<br />

i. `Amr İbn Ilazm'den rivayet edilen sadakat 34<br />

ii. Halife Ebü Bekr'den rivayet edilen sadakat 37<br />

iii. Halife 'Omer'den rivayet edilen sadakat 38<br />

5- Hadis sahifeleri 41<br />

a) Ebd Bekr ve 'Omer'in denemeleri 41<br />

b) 'Abdullah İbn sahifesi 44<br />

e) Cdbir İbn


D. Sahabe devrinde hadislerin yay ılması<br />

1- Islam ülkelerinin geni şlemesi 84<br />

2— Baz ı ilim merkezleri 89<br />

a) Medine 89<br />

b) Mekke 91<br />

Kfife 92<br />

d) Basra 93<br />

e) SEun 94<br />

f) Mışır 96<br />

3— Ilaclislerin yay ılması ve "er-Mile ft talebi'l-lıadtş" 97<br />

E. Hadiste yaz' hareketleri<br />

1—Mevzii< (uydurma) hadisin tarifi 103<br />

2—Hadis vaz


D. Hadisin te şrii değeri üzerinde münaka şalar<br />

1—Haber çe şitleri 181<br />

2—Hadislerin de ğeri üzerinde munaka şalar 189<br />

3—Mutezile ve hadis 193<br />

a) Vâsıliyye fırkası 193<br />

b) (Amriyye fırkası 195<br />

c) Huzeliyye fırkau 196<br />

d) Naiiâmiyye fırkas ı 197<br />

E. Hadislerin tedvin ve tasnifi<br />

1—Tedvin ne demektir 199<br />

2—Hadis tedvininin başlangıcı 200<br />

3—Hadislerin tasnifi 205<br />

4—İlk hadis eserleri 207<br />

a) Siyer ve magazi kitaplar ı 208<br />

b) Sunen kitaplar ı 210<br />

c) Câmi'ler 211<br />

d) Musannaflar 212<br />

e) Belirli bir konuya tahsis edilmi ş kitaplar 213<br />

Mâlik İbn Enes ve el-Mavattd ı 214<br />

III. BÖLÜM<br />

TASN İF İN ALTIN ÇAĞI: KUTUB-İ S İTTE BEVR İ<br />

(III. Hicri As ır)<br />

1— Tasnife hız veren âmiller 218<br />

a) Kelâm ilminin do ğuşu 218<br />

b) Iladisçllerin itham edilmeleri 222<br />

c) Halku'l-Kur'ân inanc ı ve mihnet 225<br />

d) Genel de ğerlendirme 229<br />

2— Hadis eserleri ve müellifleri 231<br />

a) Siyer ve ma ğaziler 232<br />

b) Musnedler 233<br />

Ahmed İbn Hanbel ve Musned'i 239<br />

c) Sunenler 242<br />

i. En-Nesül ve Sunen'i 244<br />

ü. Elıfi Dâviid ve Sunen'i 245<br />

Et-Tirmizi ve Sunen'i 247<br />

iiü. İbn Mâce ve Sunen'i 249<br />

d) Musannaflar 250<br />

e) Câmicler 250<br />

i. El-Buhüri ve el-Ctımicu'ş-Sab,iift'i 251<br />

ii. Muslim ve el-CCunicu'ş-Şalıi4'i 257<br />

f) Cüz'ler 260<br />

g) Belirli konulara tahsis edilmi ş kitaplar 262<br />

h) Mustahrecler 264<br />

1) Hadis ilminin çe şitli konularına tahsis edilmi ş kitaplar 265<br />

Bibliyografya 269<br />

indeks 273<br />

7


I. BÖLÜM<br />

HAZRETI PEYGAMBER VE ASHABI DEVR İNDE HADIS<br />

(L Hicri As ır)<br />

A. HADİSİN MENŞE İ ÖNEMI VE TEKAMIILÜ<br />

1. Hadısin lugat ve ıstılah mantıst<br />

Gerek lugat ve gerekse ıstılah yönünden hadis kelimesinin arzetti ği manâlar<br />

aras ında bir hayli farkl ıhklar mevcuttur. Lugat yönünden kadim (eski)<br />

in z ıdd ı cedid (yeni) manas ına gelen hadis, ayn ı zamanda haber manas ına da<br />

gelir ve bu kelimeden mü ştak baz ı fiiller, haber vermek, tebli ğ ve nakletmek<br />

gibi manâlarda kullan ılır. "Bu söze inanmayanlar ın ard ından üzülerek neredeyse<br />

kendini mahvedeceksin"1 meâlindeki Kur'an âyetinde gördü ğümüz<br />

"hadis" kelimesi, söz veya haber manas ında kullanılmış ve bununla Kur'an].<br />

Kerim kasdedilmi ştir2. Bir ba şka ayette ise, bu kelimenin mü ştakkı olan bir<br />

fiil, "haber ver", "tebli ğ et" manas ında kullanılmış t ır: "Rabb ının nimetlerini<br />

de tandis et (haber ver)" 3.<br />

Daha sonralar ı, kelimenin istimalinde baz ı inkişaflar görülmü ş, umumi<br />

manasında her hangi bir de ği şiklik olmamakla beraber, dini çevrelerde baz ı<br />

haber nevilerine ıtlak olunan hususi bir mana kazanm ışt ır. İbn Mes'ild'tarı<br />

nakledilen bir haberde bu manâ aç ıkça görülür: "Muhakkak ki sözün en güzeli<br />

Allah' ın Kitab ıdır" 4.<br />

Ist ılah yönünden hadis, umumiyet itibariyle Hazreti Peygamberin sözlerine<br />

ıtlak olunmakla beraber, İslam uleması aras ında yine aynı manâda kullanılan<br />

kelimenin ınedlülünü tarif bahis konusu oldu ğu zaman, baz ı farkl ı<br />

görüşler ortaya ç ıkmışt ır. Buna göre, baz ı usöl ulemasının tarifinde hadis,<br />

1 Kehf süresi, 6.<br />

2 Mesela bkz. Tefslru'l-Cekileyn, Il. 2.<br />

3 Zuhâ süresi, 11.<br />

4 EbBubarl, Şahiti, VIII. 139; Muslim, Şahiti, II. 592-593.<br />

9


Hazreti Peygamberin söz, fiil ve takrirlerine ıtlak olunmuştur; bu bakımdan<br />

kelime, ayn ı manâda kullan ılan sunnetsin müradifidir 6. Bazı hadis ulemas ı<br />

ise, hadis lafz ını, yalnız Hazreti Peygamberin sözlerine de ğil, sahabe ve tabiûndan<br />

nakledilen mevidıf ve malttfıc haberlere 7 de ıtlak etmi şlerdir; buna göre<br />

kelimenin ifade etti ği mana, haber kelimesiyle kasdolunan manân ın müradifidir8.<br />

Bu manâ içerisinde Hazreti Peygamberin, peygamberlikten önceki<br />

sözleri de mündemiçtir. Baz ıları da, hadisi yalnız Hazreti Peygamberin sözlerine<br />

tahsis etmi şler, ba şkalar ından gelen sözlere de haber demi şlerdir9. Bu<br />

takdirde hadisle haber aras ında belirli bir farkın mevcudiyeti kolayca anlaşıhr.<br />

Nitekim Hazreti Peygamberin hadisleriyle me şgul olanlara multaddiş<br />

denildiği halde, ba şkalarından gelen tarih, k ısas ve benzeri nak ıllerle uğraşanlara<br />

da ahbürf, denilmi ştir ıo.<br />

Diğer bazılar ı ise, haberle hadis aras ında umûm husûs mutlak bulunduğunu<br />

söyliyerek, her bir hadisin haber oldu ğunu, fakat her çe şit habere hadis<br />

denilemeyece ğini beyan etmi şlerdir. Bu görü şe göre, haber daha umumi<br />

bir manâ ta şımakta ve Hazreti Peygamberin sözleriyle birlikte sahabe ve<br />

tabi`ûndan yahutta ba şkalarından nakledilen sözler de bu manân ın şümûbine<br />

girmektedirn.<br />

Hadisin tarifiyle ilgili bu görü şler ne kadar de ğişik bir mahiyet arzederse<br />

etsinler, şuras ı muhakkakt ır ki, hadis denildi ği zaman, daima hazreti Peygamberden<br />

nakledilen bir söz, yahut bir fiil, yahutta bir takrir akla gelmi ştir. Bu<br />

bakımdan hadisin, söz, fiil ve takrirden ibaret olan sunnetin müradifi olmas ı<br />

keyfiyeti, bu konuda kuvvet kazanan ba şhca manâ olarak tezahür etmi ştir.<br />

Şurasını da hatırdan uzak tutmamak gerekir ki, hadisin, sunnetin müradifi<br />

olarak kazanmış olduğu bu manân ın tarihi, Hazreti Peygamberin hayatta<br />

bulunduğu devreye kadar iner. Mesela me şhur sahabi Ebü Hurayra taraf ından<br />

sorulan bir soruya Hazreti Peygamberin vermi ş olduğu cevapta geçen<br />

5 Sunnetin lugat manösı, yol gidiş, sirettir. Bu manda gidi ş hem iyi, hem de kötü olabilir.<br />

Istılahta ise, Hazreti Peygamberin söz, fül ve takririlerine denir.<br />

6 El-Rûsm ıl, .Icıveıcıdu't-tandi.2, s. 35-38; el-Ceza'iri, Tet ıcihu'n-nazar, s. 2.<br />

7 Hadis usûlünde, Hazreti Peygamberden rivayet olunan hadislere"merfû"ad ı verilmi ştir.<br />

Bu hadislerin isnadlar ı, hazan Hazreti Peygambere kadar ula şırlar') bir sahabi veya tabi'ide<br />

kalmış olsa bile, yine hükmen merfû say ılırlar. Fakat bir sahabiden rivayet olunan söz, gerçekten<br />

onun sözü ise, ve hiç bir surette Hazreti Peygamberden al ınmamış ise, sahabinin bu sözüne<br />

ıreevic4f denir Aynı şekilde bir tâbi'iden rivayet edilen söze de makul denilmiştir. Bu konuda daha<br />

geni ş bilgi için bkz İbn Hacer, Nubbetu'l-fiker şerhi, s. 72-78.<br />

8 Aym eser, s. 22.<br />

9 Aynı yer.<br />

10 Aynı yer.<br />

11 Aynı yer.<br />

10


hadis kelimesi, bunun en aç ık delilini te şkil eder. Ebu Hurayra bu sualinde<br />

şöyle demi ştir: "K ıyamet günü senin şefaatine nâil olacak en mes'isıd kimse<br />

kimdir, yâ Rasülallah". Hazreti Peygamber, Ebu Hurayra'n ın bu sualine şu<br />

cevab ı vermi ştir: "Senin hadise karşı olan iştiyaknu bildiğim için, bu hadis<br />

hakkında hiç kimsenin bana senden evvel sual sorm ıyaca ğını tahmin ediyordum.<br />

Kıyamet günü benim şefaatime nall olacak en mes'ad kimse Lci İlcihe<br />

illa'llah diyen kimsedir" 12.<br />

Hadis tarihinde, hadise kar şı büyük tutkusuyle şöhret kazanan Ebü<br />

\Hurayra' ılın bu tutkusu bizzat Hazreti Peygamber taraf ından teyid edilirken,<br />

dis lafz ımn her hangi bir izahtan uzak olarak• zikredilmesi, onun, Hazreti<br />

Peygambere has manay ı daha Islam' ın ilk günlerinde kazanm ış olduğunun<br />

en aç ık delilidir.<br />

Keza baz ı sahabenin Hazreti Peygambere ba şvurarak hadis yazmak için<br />

izin istemeleri", yahut i şittikleri hadisleri h ıfzedemediklerini söyliyerek hafızalarından<br />

şikayet eden baz ı sahabeye, Hazreti Peygamberin hadis yazmaları<br />

tavsiyesinde bulunmas ı" ile ilgili haberlerde, hadis lafzunn delâlet<br />

ettiği mana, biraz önce i şaret etti ğimiz manânın ayn ıdır; yani hadis, Hazreti<br />

Peygamberden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen sunnetin hiç bir tereddüde<br />

mahal b ırakmayacak kadar kusursuz, tam bir kar şıhğıdır. Bu bakımdan<br />

bizim, hadisin İslam Dinindeki yeri, sahabe aras ındaki rivayeti. yahut tedvini<br />

gibi ba şhklar alt ında hadisi ve hadisle ilgili meseleleri incelerken, kelimeyi,<br />

rivayet edilmiş sunnet" manas ında kullandığımızı belirtmemizde, konunun<br />

daha iyi anla şılmas ı yönünden büyük bir fayda bulundu ğuna şüphe yoktur.<br />

2. Hadisin değeri<br />

Hadisin sunnete müradif bir manâya sâhip olarak sahabe devrinde ve<br />

müteakip nesiller aras ında rivayet edildi ği kabul edilirse, İslam Dininde onun<br />

kazandığı ehenuıliyet derecesini ve Dinin tekemmülü ıade oynad ığı rolü tayin<br />

ve tesbit etmek çok daha kolaylaşmış olacakt ır. Çünkü İslam te şriinde sunnetin,<br />

Kitap (Kur'ân) dan sonra ilk kayna ğı te şkil etti ği, bu konuya eğilmiş<br />

olanlarca bilinen hususlardand ır. Bu bak ımdan, onun fıkıh ulemas ı yönünden<br />

İslam te şriindeki değeri, bir bak ıma, hadisin aynı sahada sahip olduğu de ğer<br />

manas ındadır. Bu de ğer, Hazreti Peygamberin risalet göreviyle birlikte ortaya<br />

ç ıkm ış ve yine bu görevin de ğeri nisbetinde yükseklik kazanm ıştır. Ha-<br />

12 Hadis için bkz. El-Buhrırt, Şaglt, I. 33.<br />

13 Bu konuda gelen haberler için bkz. El-Hatib s. 74-82.<br />

14 Aynı eser, s. 65-67.<br />

15 Bkz. Karfıcıdu't-tal.urfş , s. 35-38; el-CezWiri, Tevcil ıu'n-nazar, s. 2.


disin kazand ığı bu yüksek de ğeri tesbit edebilmek için, Hazreti. Peygamberin<br />

risalet görevini ve bu görevin ehemmiyet derecesini daima gözönünde bulundurmak<br />

laz ımd ır.<br />

Hazreti Peygamberin görevi, genel manâda ve Islam' ın koydu ğu prensipler<br />

çerçevesi içinde, insanlar ı tek Allah inanc ına davetten ibarettir. Bir<br />

bakıma bu görev, kendisinden önce gelmi ş geçmi ş peygamberlerin görevlerinden<br />

farkh de ğildir. Bununla beraber görevin ylixütülü şü yönünden diğerlerrinden<br />

ayr ılan pek çok noktalar ı bulunduğuna da şüphe yoktur. Bu ayr ılığın<br />

mühim bir kısmı, ona inzal olunan Kur'an cihetinden gelir. Filhakika Allah<br />

Ta'ala, Hazreti Peygamberi, Kur'ân ı Kerimi tebliğ etmekle görevlendirmi ş<br />

ve bu hususta ona şu emri vermi ştir:<br />

"Ey Peygamber, Rabb ından sana indirileni tebli ğ et; e ğer (bunu) yapmazsan<br />

O'nun peygamberli ğini yapmam ış olursun". Bu aç ık emirden anlaşıldığına<br />

göre, Hazreti Peygambere tevdi olunan tebli ğ görevinin taalluku,<br />

kendisine inzal olunan Kur'âm Kerimin insanlara duyurulmas ı veya ö ğretilmesi<br />

ve dolayısıyle onların, Kur'ân ın emir ve nehiylerine uymalar ının sağlanmas<br />

ıdır. Çünkü Kur'an dinin esas ıdır ve dinin hayatiyyeti, ancak, onun<br />

getirdi ği emir ve nehiylere ittiba etmek suretiyle gerçekle şir.<br />

Hazreti Peygamber Rabb ından aldığı emre uyarak, Kur'an! Kerimden<br />

kendisine inzal olunan ayetleri müslümanlara tebli ğ etmiş ve bu suretle peygamberlik<br />

görevini yerine getirmi ştir. Ancak, bu görevin mücerred tebli ğ<br />

görevine münhas ır kalmas ı halinde, müslümanlar ın büyük müşkillerle karşılaşm<br />

ış olacaklarını hatırdan uzak tutmamak gerekir. Çünkü Hazreti Peygamber<br />

tarafından tebliğ olunan ve tatbiki istenen baz ı ayetler, mücmel gayri<br />

mufassal, yahut mutlak gayri mukayyed olarak nazil olmu ştur. Mesela namaz<br />

kıhnmasım emreden ayetler mücmel olarak gelmi ş, fakat rik'atlartn ın adedi,<br />

şekli ve vakitleri Kur'ânda beyan edilmemi ştir. Keza zeka -t verilmesini emreden<br />

ayetler mutlak olarak gelmi ş, zekat ı gerektiren mal ın asgari haddi takyid<br />

ve tandid, miktar ı ve şartlar ı beyan edilmemi ştir. Kur'an Kerimde bunun<br />

gibi, şekli, şart ı ve erkan ı beyan edilmedikçe tatbiki mümkün olmayan daha<br />

bir çok hükiiınler vard ır ve bunlar ın beyan ı için yine Hazreti Peygambere<br />

başvurmaktan ba şka çare yoktur. Nitekim Allah Ta'ala da bu yönden Hazreti<br />

Peygambere ikinci bir görev vermi ş ve şöyle derni ştir:<br />

"Insanlara, kendilerine indirileni beyan edesin diye sana Zikr (Kur'ân)i<br />

indirdik. Ola ki onlar da dü şünürler" 17. Görülüyor ki, Hazreti Peygamber bir<br />

16 MEt'ide sûresi, 70.<br />

17 Nabl sûresi, 44.<br />

12


taraftan kendisine indirilenle ı i insanlara tebli ğ etmekle, di ğer taraftan da<br />

tebliğ ettikleri aras ında müslümanlar için anla şılmas ı ve tatbik edilmesi güç<br />

olanlar ı açıkla makla görevlendirilmiştir. Onun bu görevi, şu ayette daha aç ık<br />

bir şekilde görülür:<br />

"Allah, mü'minlere âyetlerini okuyan, onlar ı tezkiye eden, onlara Kitap<br />

ve Hikmeti ö ğreten kendi aralar ından bir Peygamber göndermekle lütufta<br />

bulunmu ştur; halbuki onlar önceden apaç ık sap ıklıkta idiler" 18.<br />

Bir çok islam ulemas ı, zikrettiğimiz bu ayette geçen Hikmet kelimesinin<br />

buradaki manas ı üzerinde durmu şlar ve Allah' ın isminden sonra Peygamberin<br />

zikredili şine ve Allah'a imandan sonra Peygambere imamn şart ko şuluşuna<br />

kıyasla, Kur'ândan. sonra Hikmetin zikre .dilişini gözönüncle tutarak<br />

bunun Sunnetten ba şka bir şey olmadığı görüşü üzerinde ittifak etmi şlerdir.<br />

Eş -şafig bu hususta şöyle demi ştir: Kur'ân ilmine viluf kimselerden i şittiğime<br />

göre, Hikmet, Hazreti Peygamberin Sunnetidir; çünkü, önce Kur'an zikredilmi<br />

ş, onu Hikmet takip etmi ştir. Allah, insanlara Kitap ve Hikmeti ö ğretmek<br />

suretiyle onlara yapt ığı büyük hit -Utan bahseder. Bu bakımdan Hikmetin<br />

Sunnetten ba şka bir şey olduğunu söylemek mümkin de ğildir. Zira Hikmet,<br />

Kitapla birlikte zikredilmi ştir. Aynı Zamanda Allah, Peygaberine itaat ı ve<br />

emirlerine ittiba ı farz kılmıştır. Peygamberine iman ı, kendisine iman ile birlikte<br />

farz k ıl ınan şeyin de Peygamberin Sunnetinden ba şka bir şey olmadığı<br />

anla şıhr° 9.<br />

Gerek yukar ıda zikretti ğimiz Kur'ân âyetinden ve gerekse e ş-şaficinin<br />

bu âyetle ilgili açıklamasından anla şılıyor ki, Hazreti Peygambere Kitapla<br />

birlikte Sunnetle ifade edebilece ğimiz bir de Hikmet verilmi ş ve müslümanlar,<br />

her ikisine de ittiba ile emrolunmu şlard ır. Çünkü Allah'a ittiba, bir bakıma<br />

O'nun Kitab ına ittibad ır; Peygamberine ittiba da, ona verilmi ş olan hem Kitaba<br />

ve hem de Hikmet veya Sunnete ittibadan ba şka bir şey de ğildir. Kur'an<br />

Kerimde de aç ıklandığı gibi Hazreti Peygamber: "Kendisine tabi olanlara<br />

mar -Un emreder, munkerden nehyeyler; temiz şeyleri helal, murdar şeyleri<br />

haram kılar; yüklerini indirir, a ğırlıkla= hafifletir"20. Hazreti Peygamberin<br />

bu ayet mealinde belirtilen görevlerinin kayna ğı Kitap (Kur'an) oldu ğu<br />

kadar Sunnet veya Hikmettir de. Nitekim bir hadisinde Hazreti Peygamber,<br />

kendisine Kitapla birlikte, ittiba yönünden Kitap ayar ında olan bir<br />

başka şeyin daha verildiğini açıklamıştır ki, bunun Sunnetten ba şka bir şey<br />

olması mümkin değildir2°.<br />

18 Al-i cImrün süresi, 164.<br />

19 E ş- Şlficrnin mezkiir ayetin tefsiri ile ilgili görü şü için bkz. er-Risöle, s. 78. ,<br />

20 Acrlif süresi, 156.<br />

21 Hadis için bkz. Ebü Drıvild, Sunen II. 505.<br />

13


Kendisine Kitapla birlikte bir de Sunnet verilmi ş olan Hazreti Peygambere<br />

itaat ı enıreden Kur'an ay-etlerinin say ısı pek çoktur. Biz, bunlardan bir<br />

kaçtın misal olarak zikretmeyi faydal ı buluyoruz: "Allah'a ve Peygambere<br />

itaat ediniz; ola ki rahmet olunursunuz" 22. "Kim Peygambere itaat ederse<br />

Allah'a itaat etmi ş olur"23. Ey Paygamber, de ki: E ğer Allah' ı seviyorsanız<br />

bana ittiba ediniz ki Allah da sizi sevsin ve günahlar ınızı affetsin"24. "Ey<br />

Peygamber, de ki: Allah'a ve Peygambere ittat ediniz; e ğer yüz çevirirseniz<br />

(biliniz ki) Allah kafirleri sevmez" 25. "Peygamber size neyi getirmi şse onu al ı-<br />

n ız; neden sizi nehyetmi şse ondan da sak ınınız" 26.<br />

Bir kaç ın ı misal olrak zikretti ğimiz bu ayetler Hazreti Peygambere itaat<br />

ın zorunlu olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktad ırlar. Bu, Islam ın ve<br />

imanm bir gere ğidir. Bu olmaks ızın ne İsla ından ve ne de imandan eser kalmaz.<br />

Hazreti Peygambere itaat ise, onun sunnetine ittibadan ba şka bir manâya<br />

gelmez. Binaanaleyh sunnete ittiba ın, İslarrım ve ima= bir gere ği<br />

olduğu anla şılır. İşte bu sebepledir ki, o henüz hayatta iken sahabe, Kur'an<br />

ahkam ımn tefsirinde, mü şkilinin beyanmda, aralar ında meydana gelen fikir<br />

ayrılıklarının ve husumetlerin hallinde ona ba şvurmayı dinin bir gere ği saymışlar;<br />

din işlerinde, onun "namaz ı benim kıldiğım gibi kılımz"" emrine uyarak<br />

namaz ın şeklini, vaktini, rikatlar ının adedini ondan almışlar; onun "haec<br />

menâsikini benden ahn ız" 28 emrine uyarak menâsildn şartlar ını ondan öğrenmi<br />

şler; keza sâhip olduklar ı maldan verecekleri zekat ı, onun tayin etti ği miktarlar<br />

üzerinden ödemi şlerdir. Bu bakımdan Hazreti Peygamber, en geni ş manasıyla<br />

kuvveti elinde bulunduran yegane otorite olarak kabul edilmi<br />

ştir. Kitap ve Sunnet ise, yukar ıda da belirtti ğimiz gibi bu te şriin iki kaynak.'<br />

olmuştur. Çünkü her hangi bir ihtilaf veya bir hadise, yahutta bir sual<br />

veya fetva talebiyle te şrii gerektiren bir şey zuhur etse, Allah Ta'ala, elçisine,<br />

hükmü bilinmek istenen mesele hakk ında hüküm getiren bir veya bir kaç<br />

ayet indirmi ş, Hazreti Peygamber de vahyedilen bu âyetleri uyulmas ı gerekli<br />

(vacib) bir kanun olarak müslümanlara tebli ğ etmi ştir. Eğer te şrii gerektiren<br />

bir hadise olmuş, fakat Allah Ta'ala bu hadise ile ilgili hükmü beyan edecek<br />

bir ayet vahyetmemi şse, Hazreti Peygamber, bu hükmün bilinmesi için ictihadda<br />

bulunmuş ve bu ictihad ın ona sa ğladığı netice ile hüküm vermi ş, yahut<br />

sual veya istiftaya icabet etmi ştir. İctihad eseri olarak ondan sad ır olan bu<br />

22 (Imrün süresi 132.<br />

23 Nisa' süresi, 80.<br />

24 cImrün süresi, 31.<br />

25 Aynı süre, 32.<br />

26 I-Jaşr süresi, 7.<br />

27 El-Bubürl, ŞabilJ, I. 155.<br />

28 Muslim, şabk, II. 943.<br />

14


hüküm veya cevap, ilahi valiye istinad eden hükümler gibi, uyulmas ı gereken<br />

bir kanun olmuştur 29 .<br />

Hazreti Peygamberin, dinin çe şitli meselelerine taalluk eden ietihadları,<br />

çok defa ilahi ilhamın bir neticesidir. Bu bakımdan bunlar ı ittiba yönünden<br />

Kur'ânla sâbit olmu ş diğer ahlçamdan ayırt etmek mümkin de ğildir.<br />

Her ne kadar kayna ğı ilahi ilham olmayan baz ı söz ve ictihadlar da mevcut<br />

idiyse de, Hazreti Peygamberin bunlardaki isabeti vahiy yolu ile teyid, bir<br />

be şer olmas ı hasebiyle hataya dü ştüğü noktalar olmu ş ise, yine vahiy yolu<br />

ile tashih edilmi ştir". Bu itibarla, ilham- ı ilakiden sad ır olmayan ictihad- ı<br />

nebevi hükmü ile ilham- ı ilahiden sad ır olan ictihad- ı nebevi hükmü aras ında<br />

tefrik yapma ğa mahal yoktur".<br />

İşte, ilk devirde söz, fiil ve takrir olarak Hazreti Peygamberden sad ır<br />

olan her şey, Kur'an]. Kerimin "(Peygamber) kendi hevasmdan konu şmaz;<br />

(o her ne söylemi şse) kendisine vahyolunan bir vahiydir" 32 ayetiyle de<br />

şehadette bulundu ğu gibi, yukarıda izalum verdi ğimiz şekilde kabul edilmiş<br />

ve sahabe, dini ve dünyevi ya şayışlarına düzen veren Sunneti büyük bir<br />

titizlikle muhafaza etme ğe koyulmuşlard ır. Sunnet ise, daha önceki bahiste<br />

de aç ıklad ığimız gibi, söz, fiil ve takrir olarak Hazreti Peygamberden rivayet<br />

edildiği müddetçe, badisin, isim yönünden bir ba şka ifade şekli olmu ştur.<br />

3. Hadisin sahabe tarafmdan rivayeti<br />

İnsan, yarat ılışı itibariyle kendisine de ğer kazand ıran ve toplum içerisinde<br />

yüksek mertebelere ula şt ıran şeylere kar şı sıkı bir ba ğlılık duyar. Bu<br />

29 Bu konuda daha geni ş bilgi için bkz. cAbdulvahhab Hallaz, İslam te şrii tarihi (türkçeye<br />

çeviren: Doç. Dr. Talat Koçyi ğit, Ilahiyat Fakültesi yay ınlarından) s. 13-14.<br />

30 Hazreti Peygamberin bir be şer olarak hazan hata yapabilece ği, bizzat kendisinden rivayet<br />

olunan hadislerle de sabittir. Muslim'in Şa611.ı'inde (IV. 1835) nakledilen bir hadisten anlaşıldığına<br />

göre Hazreti Peygamber şöyle buyurmu ştur: "Ben de bir be şerim. Size dininizden<br />

bir şeyi emrettiğim zaman onu alnuz. Fakat reyimle size bir şey emredersern, (biliniz ki) ben de<br />

bir be şerim". Bedr sava şında esir edilen mü şriklerin alribetleriyle ilgili olarak, Ebü Bekr ve<br />

cOmer ibnu'l-ljattabla isti şarede bulunan Hazreti Peygamber, kendi ictihadma istinaden esirlerden<br />

fidye alm ış ve sonra onlar ı serbest b ırakmıştı. Fakat bunu müteakip nazil olan bir ayet.<br />

Hazreti Peygamberin, ictihadmda hata yapt ığını ortaya koymu ş olduğu gibi, hatayı tashih etmiştir:<br />

"Peygambere, harbedip zafer kazanmad ıkça esir almak yara şmaz. Siz dünya malnu istiyorsunuz;<br />

Allah ise Ah ıreti istiyor" •<br />

Bir ba şka habere göre, Hazreti Peygamber, özür beyan ederek Tebilk gazvesine i ştirak etmek<br />

istemiyenlere izin vermi şti. Fakat nazil olan bir ayet, onun bu hareketini tashih etmi ştir:<br />

"Allah seni affetsin; do ğruyu söyleyenler sence belli olmadan, yalanc ıları bilmeden (seferden<br />

geri kalmak isteyenlere) niçin izin verdin"<br />

31 cAbdulvahhab Hallaf, İslam teşrii tarihi, s. 15.<br />

32 Necm süresi, 3.<br />

15


ağlılık, çok defa, a şır ı derecedeki tutkulara kadar var ır. Eğer bu tutkuyu,<br />

bir şeye kar şı sonsuz derecedeki ba ğhhk ve ona sahip olma duygusu manasına<br />

gelen "h ırs" kelimesiyle aç ıklayacak olursak, bu duygunun, insan ı bazan<br />

kötü, bazan da iyi ak ıbetlere sevketti ği müşahede olunur. Meselâ para ve mal<br />

mülk sevgisi, insan ın benliğini kaplar ve onlara sâhip olma arzusu "h ırs" dediğimiz<br />

dereceye yükselirse, bu arzunun insanda hasislik vasf ının belirmesi<br />

bir yana, hazan onu h ırs ız, hatta kaatil bile yapt ığı görülür. Bunun aksine,<br />

insanda iyilik etme arzusunun veya ilim ö ğerenme iste ğinin "hırs" haline geldiği<br />

de olur. Bu takdirde insan ın ne kadar yüksek mertebeler kazanabilece ğini<br />

tasavvur etmek güç de ğildir. Toplumlar da böyledir ve çok defa, onlar ı te şkil<br />

eden ferdlerin, çe şitli de ğer ölçüleri kar şısındaki temayüllerinin vasf ını<br />

taşırlar. Yukar ıda verdiğimiz misali toplum için de tatbik edecek olursak, diyebiliriz<br />

ki, ferdleri madde h ırs ıyle yan ıp tuta şan toplumlar, ne kadar maddeci<br />

olurlar ve onu elde etmek için nas ıl her türlü çareyi mubah sayarak bu çarelerin<br />

tatbikinde ustahk kazamrlarsa, ferdleri iyilik etme ve ilim ö ğrenme arzusunu<br />

"hırs" haline getirmi ş toplumlar da, bu sahalarda temayüz eder ve<br />

ba şarı sağlarlar.<br />

İslam öncesinde Arap kavmiyle islâm'dan sonraki müslüman toplulu ğu,<br />

mukayese edilecek olursa, ayn ı kaymin de ğişik devirlerinde birbirinden çok<br />

farkl ı, hattâ birbirine z ıt görünümler arzetti ği kolayca anla şılır.<br />

Kör bir dalâlet ve koyu bir cehalet içersinde yüzen câhiliye devri Arab<br />

ının en ınümeyyiz vasfı, kendi eliyle yapt ığı ta ş veya toprak putlara tap ınak<br />

idi. Fakirlik ve geçindirememek korkusu ile çevresi içinde ay ıplanmak ve<br />

şerefini yitirmek duygusu, onlar ı evi:adlar= öldürme ğe sevkedecek kadar<br />

şiddetli idi. Kuru ve sert iklim şartlar ı, geçimlerini topraktan sa ğlamalar ına<br />

imkan vermediği için, biribirlerinin ellerindeki mallar ı kapmak, çalmak veya<br />

gasbetmek adet haline gelmi ş ; bu maksatla düzenlenen bask ınlar, bilhassa kabileler<br />

aras ında şiddetli husumetlerin do ğmas ına sebep olmu ştu. Her halde<br />

bu husumetlerin neticesi olacakt ır ki, kabileler aras ında ortaya ç ıkan asabiyet<br />

mücadelesi, her bir Arab ın kalbinde derin izler b ırakmış ve her biri,<br />

kendisini diğerlerinin fevkinde görmü ştür. K ısacas ı, eâhiliye devri Araplar ı,<br />

büyük ölçüde yoklu ğunu hissettikleri maddenin esiri olmu şlar ve yaşayış -<br />

larım, onu elde etmek için "hırs" haline getirdikleri duygular ının ezici bask ısı<br />

alt ında tanzim etmek zorunda kalm ışlard ır.<br />

Hazreti Peygamberin yeni bir dini tebli ğ etmekle görevlendirilmesinden<br />

sonra Arap ya şayışında akla durgunluk veren bir de ğişme olmu ştur. Tek Allah<br />

inanc ına davetle ve gizli olarak ba şlayan yeni din, bidayette, Hazreti Peygamberin<br />

yak ınlarından bir kaç taraftar bulmu ş, fakat bu davetin alenili ğe<br />

geçmesinden sonra, kurtulu şların ı ve yükselişlerini Peygamberin kendilerine<br />

16


tebli ğ etti ği Kur'an" Kerimde ve onun beyan ı demek olan Sunnette gören<br />

Araplar, fevc fevc, yeni dine intisab etme ğe ba şlamışlard ır. Onların islam'ı<br />

kabullerinde her hangi bir tehdid veya zorlaman ın bulunabilece ğini düşünmek<br />

mümkin de ğildir. Aksine, Islam' ın sessiz, fakat süratle yay ılmas ında istikballerinin<br />

kötü alubetini gören mekkeli mü şrik reisleri bu geli şmeyi önlemek<br />

için her türlü hakaret ve i şkenceyi Peygamber ve ashab ına reva görmüşlerdir.<br />

Ne var ki bu zulüm, müslümanlar ın sayıca artmalar ına engel olamamış,<br />

fakat onlar ı, kuvvetli bir imanla ve sars ılmaz bir inançla Hazreti Peygamberin<br />

etrafında toplanmalar ına yard ım etmi ştir. Ana ve babalarla evladları<br />

aras ında görülen sevginin çok daha üstünde bir sevgiyle ona ba ğlanan<br />

müslümanlar, dinin ir şad ına uyarak Kur'an' Kerimden nazil olan âyetleri ve<br />

onların beyan ı mahiyetinde olan Hazreti Peygamberin sözlerini h ıfzetmeyi<br />

ihmal edilmez bir görev telakki etmi şlerdir. Mekke'den Medine'ye hicretleri,<br />

bu görevin ifas ında, onlara daha geni ş ve daha rahat imkanlar sa ğlamış ; bu<br />

suretle câhiliye devrinin koyu dalâleti, yerini, Islam' ın insanlar ı ilme teşvik<br />

eden ayd ınl ık yoluna terketmi ştir.<br />

Filhakika, Hazreti Peygambere ve onun tebli ğ ve beyan etti ği Kur'an:E<br />

Kerime büyük bir imanla ba ğlanmış olan ilk müslümanlar "de ki: Bilenlerle<br />

bilmeyenler e şit olur mu ” 33, "Allah, içinizden iman etmi ş olanlar ı ve kendilerine<br />

ilim verilenleri derece derece yüceltsin" 34, "Mü'minlerin hepsi birden<br />

sefere ç ıkacak de ğiller; fakat her fırkadan bir gurup bir araya gelseler dinde<br />

derinle şip, sefere ç ıkanlar geri dönüp geldiklerinde, kavimlerini uyarsalar..<br />

Böylece onlar da belki sak ınırlar' 35 ayetleriyle ifade edilmek istenen mana -yr'<br />

anlamakta güçlük çekmemi şler, dinle ilgili bilgilerini art ırmak ve onda derin<br />

le şmek için Hazreti Peygamberin etraf ında daha s ıkı bir ilim halkas ı vücuda<br />

getirmişlerdir. Onlar ın öğrenmek arzusunu bizzat Hazreti Peygamber de "her<br />

kim ilim elde edece ği bir yola girerse, Allah bununla, onu cennete götüren yolu<br />

kolayla ştırır' 36. "Allah, her kim hakk ında hayır murad ederse, onu dinde<br />

fakih kılar" 37 gibi sözleriyle te şvik ve tahrik etmi ştir.<br />

Hazreti Peygamberin, ashab ına öğretim yapaca ğı bir mederesesi veya bir<br />

okulu yoktu. Bununla beraber o, seferde hem ordusunun kumandan ı, hem<br />

öğretmeni idi. Vacz ve ir şadlanyla bir taraftan askerlerinin hamaset duygular<br />

ını harekete getirirken, di ğer taraftan cihad ın hükümlerini ve dindeki yerini<br />

33 Zumer süresi, 9.<br />

34 Mueûclele sûresi, 11.<br />

35 Tövbe sûresi, 123.<br />

36 El-BuVıri, Şahiti, I. 25; Ebû Drıvücl, Sunen, II. 285; et-Tirmigt, Sunen, V. 48-49;<br />

ibrı Mâce, Sunen, I. 79.<br />

37 El-Bubûrt, şala4, I. 25-26; Ibn 1Vİ .ce, Sunen, I. 95.<br />

17


onlara ö ğretiyordu. Hazarda ise, hem ev halk ının, hem de di ğer müslümanların<br />

imamı ve muallimi idi. Evde ve sokakta, ihtiyaç sahibi herkes onu durduruyor,<br />

soruyor ve ö ğreniyordu. Evinin biti şi ğinde olan mescid, hem be ş<br />

vakit namaz ın eda edildi ği ve hem de ilim meclislerinin akdedildi ği bir yerdi<br />

ve bu meclisler çok defa vakit namazlar ınm kıhnmas ından sonra akdediliyor;<br />

sahabe yorgunluk ve usanç hissetmeden Hazreti Peygamberi dinliyor;<br />

Hazreti Peygamber de ayn ı şekilde sahabenin suallerine cevap veriyordu.<br />

El-Buharrnin İbn Mescfid'tan nakletti ği bir haberden de ö ğrendiğimiz gibi.<br />

"Hazreti Peygamber, va'zlarla ashab ım usand ırmamak için uygun ve belirli<br />

günleri kolluyordu" 38 .<br />

Hicretten sonra Medine'de in şa edilen mescidin geri bir kö şesinde üstü<br />

örtülü bir gölgelik daha yap ılmıştı. Hazreti Peygamberin ashab ından bir<br />

çoğu ziraat veya ticaretle u ğra şırlar, gerek kendilerinin ve gerekse ailelerinin<br />

mai şetlerini kazarurlard ı. Fakat bunlar ın aras ında hayatlar ını ilim ve irfana<br />

vakfeden sahabiler de vard ı. Bunlar daima Hazreti Peygamberin refakatinde<br />

bulunurlar, onun ilminden istifade ederlerdi. Geçimlerini temin edecek her<br />

hangi bir i şleri de bulunmadığı için ashabın en fakir kimseleri idiler. İşte, mescidin<br />

geri bir kö şesine inşa edilen bu gölgelik bunlara tahsis edilmi şti. Bu sahabiler,<br />

" Şuffe" denilen bu yerde bar ınırlar ve diğer sahabilerin verdikleri<br />

yiyeceklerle geçinirlerdi. Hazreti Peygamber, el-Bubarrn ın bir rivayetinden<br />

öğrendiğimize göre, "iki ki şilik yiyece ği olan bir kimsenin (onlardan) üçüneüsünü,<br />

üç ki şilik yiyeceği olan kimsenin dördüncüsünü, be ş kişilik yiyece ği<br />

olan kimsenin de onlardan alt ınc ısım alıp evine götürmesini" emretmi ş 39 ;<br />

bir defas ında Ebu Bekr de Şuffe ehlinden üçünü, Hazreti Peygamber ise onunu<br />

alıp evlerine götürmü şler ve onlar ın karınlarmı doyurmu şlard ı40 .<br />

Şuffeyi, İslâmiyetin ilim tedris eden ilk üniveristesi olarak kabul etmek<br />

bile mümkindir. Çünkü Ahmed İbn 1.1anbel'e göre 70-80 ki şinin barındığı bu<br />

yerde 41, Hazreti Peygamber taraf ından tayin edilen hocalar vas ıtasıyle Kur'an'<br />

ilimleri, akaid, yaz ı ve kıraat ö ğretilirdi. `Abdullah İbn Sacid ibni'l-q ş burada<br />

yaz ı sanat ını öğreten bir hoca idi ve Hazreti Peygamber taraf ından bu<br />

i ş için görevlendirilmi şti 42 .<br />

Hazreti Peygamberin sohbetinden ve s ık sık akdetti ği ilim meclislerinden<br />

en çok mahrum olanlar, şüphesiz ki Medine d ışında oturanlard ı. Fakat bunlar<br />

38 El-ButAri, şablh, I. 25.<br />

39 Şabll.t, I. 149.<br />

40 Aynı yer.<br />

41 Musned, III. 371.<br />

42 Ibnu'l-E şir, Usdu'l-göbe, III. 175.<br />

18


da, gerek vukubulan bir hadisenin hükmünü ö ğrenmek ve gerekse dinle ilgili<br />

geli şmelerden haberdar olmak için, develerini Medine'ye ko şturmakta tereddüt<br />

göstermiyorlard ı. Nitekim İhab İbn cAzIz'in kızı ile evlenen `UU>a ibnu'l-<br />

Hariş, hem kendisinin ve hem de kar ıs ının bir kad ın tarafından emzirildiklerini<br />

ve süt karde şi olduklarını öğrenince devesine binip Mekke'den Medineye<br />

gelmi ş ve durumla ilgili hükmü Hazreti Peygamberden ö ğrendikten sonra<br />

da karısından ayr ılmıştı'''.<br />

Hazreti Peygamberi dinlemek ve dinin hükümlerini ö ğrenmek yaln ız<br />

erkeklere hâs bir i ş değildi. Kad ınlar da onun va(z ve irşadlarından istifade ediyorlar,<br />

lüzum hissettikleri zamanlarda mü şkillerinin hani için ona ba şvuruyorlard<br />

ı. Nitekim bir defas ında toplu olarak ona müracaat etmi şler ve erkeklerin<br />

kendilerine galip gelip daima onu me şgul ettiklerinden şikayetle, bir<br />

gününü de kadınlara armas ını istemişlerdi. Hazreti Peygamber onlara söz<br />

vermiş, tesbit edilen günlerde de va'z ve nasihatlarda bulunmu ştur".<br />

Islam, ilim elde etmek ve dinden bir şeyi öğrenmek bahis konusu oldu ğu<br />

zaman hayâ'a yer vermemi ştir. Bunu bilen müslüman kad ınlar, her hangi<br />

bir müşkille karşılaştıkları zaman, Hazreti Peygambere ba şvurmuşlar ve hiç<br />

çekinmeden müşkillerini ona arz etmi şlerdir. Filvaki, Ummu Suleym, bir gün<br />

"yâ Rasala'llah, Allah hakk ı açıklamaktan hay etmez. Acaba bir kad ın ihtilam<br />

olursa gusletmesi gerekir mi" diye sormu ş, Hazreti Peygamber de onun<br />

bu sualine şu cevabı vermiştir: "Suyu gördü ğün zaman (evet)"". Kad ınların<br />

Hazreti Peygambere yönelttikleri bu çe şit sualler pek çok olacakt ır ki, el-Bulsıarrnin<br />

talik etti ği bir haberden anla şıldığına göre Hazreti cki şe, Ensar<br />

kadınların medhetmi ş ve "ne güzel, onlar ın dini meselelerde derinle şmelerine<br />

hayâ engel olmuyor" demi ştir".<br />

43 El-Butu-iri' Şabitt, I. 30-31. Hazreti Peygamberin hayat ında başlayan bu türlü yolculuklar,<br />

onun vefat ından sonra da devam edecek ve hadis ö ğrenmek veya yazmak için, hadisçiler,<br />

şehirler ve ülkeler dola şacaklard ır. Mesela el-Buhar' (I. 27) tarafmdan nakledilen bir haberden<br />

ağrendiğimize göre Cabir İbn `Abdillah, 'Abdullah İbn Uneys'in elinde bulunan bir tek hadisi<br />

bizzat onun a ğzından duyabilmek kin bir ayh ıc bir yolu katetmek zorunda kalnb ştır. İbn


Yukarıdan beri birer misal vererek zikretti ğimiz bu açıklama, ilk müslümanların,<br />

bütün yaşayışlarında Hazreti Peygamberi örnek ald ıklar ını ve<br />

hayatlarını onun talimat ına uygun olarak düzenlediklerini gösterme ğe kafidir.<br />

Şüphesiz bu ya şayış, ona olan inançlar ımn bir neticesidir. Bu inanç<br />

olmaksız ın ona tâbi olmak, dini i şlerinde oldu ğu kadar dünyevi i şlerinde de<br />

onun direktiflerine göre hareket etmek mümkin de ğildir. İşte, gerek bu inanç<br />

ve gerekse bu inanc ın gere ği olan hayat tarz ı, sahabeyi, Hazreti Peygamberden<br />

görüp i şittikleri fiil ve sözleri, büyük bir titizlikle muhafaza etme ğe sevketmi<br />

ştir. Bu, aynı zamanda hadisin, Hazreti Peygamber devrinde ba şlamış<br />

olan toplanmas ı faaliyetinin en aç ık delilini te şkil eder.<br />

Ne var ki, hadis toplama ve onları muhafaza etme i şi, Hazreti Peygamber<br />

devrinde yaln ız hafızaya tevdi edilmi ş, bu hususta yaz ıdan istifade<br />

etmek mümkin olmamıştır. Çünki el-Bellizurrnin kayd ına göre 47, Islam'ın<br />

başlangıcında Kureyş kabilesinden okuma yazma bilen 17 ki şi müstesnâ diğer<br />

müslümanlar yaz ı bilmiyorlard ı. Bu bakımdan her hangi şifahi bir metnin<br />

muhafazas ı, ancak hafızanın yard ımıyle mümkin olabiliyordu. Maamafih<br />

yaz ıdan faydalamlmad ığı zamanlarda hıfzetme melekesinin büyük ölçüde<br />

geliştiği ve kuvvet kazand ığı gözönünde bulundurulursa, pek çok metnin<br />

bu yolla muhafaza edilmesinin imkan dahiline girmi ş olabileceğini kabul etmek<br />

gerekir. Nitekim neseblerini, menk ıbelerini, şiirlerini ve hutbelerini büyük<br />

bir titizlikle muhafaza ettikleri bilinen cahiliye devri Araplar ından Islam devrine<br />

büyük bir edebiyat intikal etmi ş bulunmaktad ır. Öyle bir edebiyat ki,<br />

içerisinde her kabiliye şeref kazand ıran neseb medhiyesiyle ilgili haberler yamnda,<br />

muarız kabileleri zemmeden haberler bile mühim ölçüde yer i şgal eder.<br />

Şifahi olarak rivayet edilen cahiliye edebiyat ının, üstün olu şu sebebiyledir ki,<br />

Islam'ın ba şlangıc ıyle nazil olma ğa ba şlayan Kur'an' Kerim, gerek ifade ve<br />

gerekse uslilb yönünden bir mucize olarak di ğerlerinin çok üstünde bir mevki<br />

almış bulunmaktad ır.<br />

İşte, cahiliye devrinde kazan ılmış olan hafıza ile ilgili olan bu meleke,<br />

Islam devrinin ba şında, Hazreti Peygamberden görülüp i şitilen fiil ve sözlerin<br />

güvenilir bir muhafaza vas ıtas ı olmuştur.<br />

Hazreti Peygamber hayatta oldu ğu müddetçe hadis, sahabe aras ında dolaşmış,<br />

müzakere ve münaka şa edilmi ştir. Hatta zaman ilerledikçe yeni yetişen<br />

genç sahabiler aras ında okuyup yazmayı öğrenenler ç ıkmış, yaz ı ile<br />

hafızalarındaki hadiseleri perçinleme gayretine giri şmişlerdir. Maamafih bu<br />

devirde, daha sonraki devirlerde ortaya ç ıkan çe şitli tehlikeler hadis için henüz<br />

bahis konusu de ğildir. Bir taraftan Hazreti Peygamberin hayatta olu şu, diğer<br />

47 Bkz. Futübu'l•buldtın, s. 457.<br />

20


taraftan vahyin devam edi şi, hadise musallat olabilecek tahrif, tashif ve yaz'<br />

(uydurma) gibi her çe şit tehlikeye kar şı en emin koruyuculuk görevi ifa etmiştir.<br />

Çünkü Hazreti Peygamberin hayatta olu şu, sahabilerin ondan i şitmiş<br />

oldukları hadisleri aralar ında müzakere ederken has ıl olan tereddütlerde ona<br />

başvurmak ve sözün do ğrusunu ö ğrenmek imkan ını sağlıyordu. Müzakere<br />

sıras ında her hangi bir sahabi, Hazreti Peygamberden i şittiğini söyledi ği bir<br />

hadisin naklinde her hangi bir hataya dü şmesi halinde, o hadisi bilen di ğer<br />

sahabilerin hemen itiraz ına u ğruyor, e ğer sözün do ğrusu üzerinde ittifak has ıl<br />

olmazsa Hazreti Peyganibere müracaat ediliyordu. Mesela Hi şam İbn klakim'ın<br />

Furkan sûresini de ği şik bir kıraatla okudu ğunu gören `Omer ibnul-ljattab,<br />

onu ete ğinden tutup Hazreti Peygambere götürmü ş ve ona "bu, senin bana<br />

okuduğundan ba şka bir şekilde okuyor" demi şti. Hazreti Peygamber, her ikisine<br />

de mezkûr süreyi okuttuktan sonra, her iki k ıraat ın da doğru olduğunu<br />

söylemi ş ve Kur'an]. Kerimin "yedi harf üzerine nazil oldu ğunu" sözlerine ilave<br />

etmi ştir 48. Sahabenin bu türlü davran ışı, aslında, Kur'an]. Kerimin "bir şeyde<br />

ihtilafa düştüğünüz zaman onu Allah'a ve Peygambere götürün (onlara ba ş -<br />

vurun)" 49, ayetindeki emre uymaktan ba şka bir manaya gelmez.<br />

Hazreti Peygamberin sa ğh ğında, hadisleri üzerinde koruyuculuk görevi<br />

yapt ığını yukarıda kaydetti ğimiz ikinci husus da vahyin devam edi şidir.<br />

Filhakika daha sonraki devrelerde görülen hadis metinleri üzerindeki tahrif<br />

ve tashiflere, yahut vaz'' hareketlerine, Hazreti Peygamberin hayatta bulunduğu<br />

devirlerde rastlanmaz. Esasen bu hareketleri, Peygambere inanm ış<br />

ve onun etrafında bir ilim halkas ı meydana getirmi ş olan sahabilerden ummak<br />

mümkin değildir. Bununla beraber, bu gibi hareketlere tevessül edebilecek<br />

kimselerin bulunabilece ği ve bunun da, say ılar ı fazla olmasa bile, müslümanları<br />

bir hayli üzüntüye sokmu ş olan münafıklar cihetinden gelece ği düşünülebilir.<br />

Fakat şuras ı muhakkakt ır ki bu münafıklar, müslümanlar tarafından<br />

ferden ferda tan ınm ış ve onların hadis alış veri şiyle ilgilenmelerine meydan<br />

verilmemi ştir. Esasen onlardan din ve toplum aleyhine sad ır olan veya olmas ı<br />

muhtemel bulunan her türlü hareket vahiy yolu ile te şhir edilmi ş ve münafıklar,<br />

daima korku ve endi şe içerisinde ya şamak zorunda kalm ışlard ır. Onların,<br />

bu haleti rühlye içinde iken hadise musallat olup ona yalan kar ıştırmaya<br />

ciiret ederaiyeeekleri mant ıki bir neticedir ve Kur'ân ı Kerimde onlarla<br />

ilgili olarak yer alan şu âyet de, bu neticenin en aç ık delilini te şkil eder:<br />

"Münafıklar, kalplerinde (gizledikleri) şeyi haber verecek bir sürenin indirilmesinden<br />

korkarlar" 50. İşte bu korkudur ki, münafıkların dini meselelere el<br />

48 El-Bubüri, Şabilı, VI. 100.<br />

49 Nis6 sûresi, 58.<br />

50 Tövbe sûresi, 65.<br />

21


atmalarına ve bilhassa Hazreti Peygamberin hadisleri üzerinde keyiflerince<br />

tasarrufta bulunmalar ına engel olmu ştur.<br />

Kur'an' Kerimden nâzil olan ayetlerde ve Hazreti Peygamberden sad ır<br />

olan hadislerde, zaman zaman "ilim" den, "fik ıh" veya "tefakkuh" tan bahsedilmesi,<br />

yukarıda da kaydetti ğimiz gibi, .sahabenin dini meselelerde bilgi<br />

sahibi ve hattâ kudretleri nisbetinde bu meselelerin inceliklerine vak ıf olma<br />

arzularını kamçılamış, bazıları mesâilerini Kur'a= muhkem ve müte şabih<br />

âyetlerini anlamaya hasrederken", di ğer bazılar ı da, yalnız sunnetle me şgul<br />

olmağa ve Hazreti Peygamberden görüp i şittikleri fiil ve sözleri toplama ğa<br />

gayret sarfetmi şlerdir 52. Bu devirde, her ne kadar, Hazreti Peygamberin hayatta<br />

olmas ı dolayısıyle, ayet ve hadislerden hüküm istihrac ı sahabeyi do ğrudan<br />

doğruya ilgilendiren bir husus olmasa bile, bunun yollar ını, usal ve kaidelerini<br />

ondan görüp ö ğzen ınişler, ileride onun yoklu ğu halinde toplum ihtiyaçlar ına<br />

cevap verebilecek bir seviyeye gelmi şlerdir. Sahabenin Kur'ân ve Sunnet<br />

üzerindeki bu çal ışması, Islam' ın bu iki kayna ğına dayah bir ilmin vücut bulmasına<br />

yol açmışt ır. Bu ilim, ba şlangıçta ne kadar basit bilgi k ırıntılarından<br />

ibaret olursa olsun, gelecek için geli şmeğe ve yükselme ğe müste ıd bir hüviyete<br />

sahip bulunuyordu ve bu da, onun gelecek nesillere sa ğlam ve sıhhatli bir şekilde<br />

intikal! ile mümkin olacakt ı. Kur'an! Kerimden bu konuda da nazil<br />

olan ayetler, mülüsmanlara dü şen görevi açıklıyor, ilmin başkalarına öğretilmesini<br />

tavsiye ve telkin ederken, onu gizleyenleri şiddetli bir dille lânetliyordu:<br />

"İndirdiğimiz apaç ık delilleri ve do ğru yolu göstereni, Kitapta insanlara<br />

açıklamamızdan sonra gizleyen kimseler, i şte onlara hem Allah lanet eder,<br />

hem de lânetçiler lanet eder"". Sahabe, bu ayetin ifade etti ği manâ içerisinde<br />

dinin ikinci kayna ğım te şkil eden Sunnetin de mündemiç bulundu ğunu anlamakta<br />

güçlük çekmemi ş, onu da bilmeyenlere ö ğretmeyi, ihmal edilmez bir<br />

vazife telâkki etmi ştir. Nitekim çok hadis rivayet etti ği için itiraza u ğrayan<br />

51 Meselâ 'Abdullah İbn Mescrıd, 'Alt !bn Ebi Talib, Ubeyy İbn Ka`b ve İbn `Abbas gibi<br />

baz ı sahabiler, Kur'ân ilmiyle me şgul olmuşlar ve bu konuda sahabenin ileri gelenlerinden say ılmışlardır.<br />

Es-Suyütruirı rivayetine göre, İbnu Meserıd Allah'a kasem ederek, Kur'an" Kerimden<br />

nâzil olan her âyetin kimin hakk ında ve nerede nâzil oldu ğunu bildiğini, her hangi bir kimsenin,<br />

Allah'ın Kitabını kendisinden daha iyi bildiğini haber alsa ondan ö ğrenmek için yanına<br />

gitmekten çekinmiyece ğini söylemiştir. Keza 'Ali bn Ebt Trılib de Ilmi Mescrıd'un sözüne benzer<br />

bir şey söylemi ş ve "hiç bir âyet yoktur ki, gece mi yoksa gündüz mü, da ğda mı yoksa düzlükte<br />

mi nâzil olduğunu bilmiş olmayayım" demiştir. Bkz. II. 187.<br />

52 Meselâ Ebü Ilurayra, Crıbir İbn `Abdillah, Ebü Sacid el-Hudri, (Abdullah İbn (Omer,<br />

(Abdullah İbn `Arar, İbn `Abbas, Enes İbn Malik gibi baz ı sahabiler, mesailerini daha çok hadis<br />

öğrenmeğe hasretmi şler, aym zamanda çok hadis rivayet eden sahabilerden olmu şlardır.<br />

53 Bakara süresi, 159. Ebü Davüd taraf ından rivayet edilen bir hadiste ise Hazreti Peygaıııber<br />

şöyle buyurmu ştur: "Bir kimseye ilimden bir şey sorular, o da gizler ve söylemekten imtina<br />

ederse, Allah, k ıyamet günü onun boynuna ate şten bir tasma takan" (Sunen. II. 288).<br />

22


Ebû Hurayra'nm, bu itirazlara cevaben "e ğer Kur'ânda şu iki ayet olmasayd ı<br />

hiç bir hadis rivayet etmezdird 54 demesi, sahabe aras ında Sunnetin nakliyle<br />

ilgili olarak yerle şmi ş olan kanaat ı aç ıklamas ı bakımından büyük bir ehemm5yet<br />

ta şır. Maamafih sahabeyi, Sunnetin nakline ve ba şkalarına da öğretilmesine<br />

sevkeden ba şka âmiller de vard ı ve bunların ba şında bizzat Hazreti<br />

Peygamberin kendisi ve sahabeyi hadis rivayetine te şviki gelir. Nitekim ondan<br />

rivayet olunan bir haberde şöyle denilmiştir:<br />

"Sahid olan gâib olana tebliğ etsin; olabilir ki, kendisine tebli ğ olunan<br />

onu i şitenden daha anlayışlıdır"55. Bir ba şka rivayette de, Hazreti Peygamber<br />

şöyle buyurmu ştur:<br />

"Allah, bizden bir hadis i şitipte onu hıfzeden, sonra da ba şkas ına tebliğ<br />

eden kimseyi giizelle ştirsin. Bazan ilim (fıkıh) sâhibi kimse, kendisinden daha<br />

alim olan kimseye onu nakletmi ş olur; hazan ilim (fıkıh) yüklü kimse alim<br />

(fakih) olmayabilir'" 6 .<br />

Hazreti Peygamberin, sahabeyi hadis rivayetine te şvik etmesi, gelecek<br />

nesillerin islam' ı kusursuz anlam alan gayesine matuftur. Nitekim hadisin<br />

değerini belirtirken de aç ıkladığımız gibi, Islam'ın ilk kaynağını te şkil eden<br />

Kur'ân ı Kerimden baz ı ayetleri, Hazreti Peygamberin izahat ı olmaks ızın anlamak<br />

mümkin de ğildir. Bu bak ımdan hadis veya sunnet, Kur'an' Kerimin<br />

tefsiri olduğu gibi", Hazreti Peygamber de ilk müfessir olarak kabul edilmi ş -<br />

tir.<br />

Ancak, Hazreti Peygamberin ashab ını hadis rivayetine te şvik etmesine<br />

rağmen, onun vefat ından sonra baz ı sahabilerin, çok hadis rivayet eden di ğer<br />

baz ı sahabileri rivayetten menetmeleri, yahut onlardan hadis riveyetini azaltmalann<br />

ı istemeleri, çeli şkili bir konu olarak kar şımıza ç ıkabilir. Filhakika Hazreti<br />

Peygamber vefat ettikten sonra, mesela `Ömer İbnu'l-Hattab, `Irak'a<br />

gitmek üzere yola ç ıkan Karaza İbn Kacb'a "gitti ği yerde hadis rivayet edip<br />

halkı Kur'an okumaktan alikoymamas ım" söylemiş58, fazla hadis rivayet<br />

54 El-Bubört, Sülii(e, I. 37-38.<br />

55 Aynı eser, I. 24; II. 191; Muslim, şaiıik III. 28; Ebü Düvüd, Sunnen, I. 294; İbn 3(1 - ce<br />

Sunen, I. 104.<br />

56 Ebü Dâviid, Sunen, II. 289; İbn Möce, Sunen, I. 102.<br />

57 Daha sonraki devirlerde mesela Yabyâ İbn Ebi Ke şir'in "Sunnet, Kur'an üzerine hakimdir;<br />

fakat Kur'ân sunnet üzerine hakim de ğildir" mahiyetindeki sözünü (ed-Dürimi, I 145),<br />

buna mukabil Ahmed İbn Uanbel'in bu sözü bahis konusu ederek "ben bunu söyleme ğe cesaret<br />

edemem; fakat Sunnet Kur'âmn tefsiridir" demesini, bu görü ş çerçevesi içinde de ğerlendirmek<br />

gerekir.<br />

58 Ebü ljötim İbn Ifibban, ve'l-mecnibin, 10 b; Ahmed İbn Ijaubel, Kit&<br />

bu'l-Vel, I. 62, 113; ez-Zehebi, Tezkiretu'i-lı uffii£, I. 6.<br />

t) 9


eden üç ki şinin, İbn Mes(fıd, Ebu'd-Derda) ve Ebu Zerr'in Medine d ışına ç ıkmalar<br />

ına da izin vermemi ştir". Ebii Hurayra ise, daha sonralar ı, cOmer<br />

devrini bahis konusu ederek "onun zaman ında bugünkü gibi hadis<br />

rivayet etseydim, `Ömer, k ılıcıyle boynumu uçururdu" 6° demi ştir.<br />

Hilafeti cOmer İbn ııi-Hattab'a tekaddüm eden Eb ıl Bekr e ş-S ıddik da,<br />

Hazreti Peygamberle sohbetinin çoklu ğuna ve ondan pek çok hadis i şitmiş<br />

olmasına ra ğmen az hadis rivayet edenlerdendi. Cennetle teb şir olunanlardan<br />

Sacid İbn Zeyd'in ise iki veya üç hadisten fazla rivayeti bilinmemektedirm.<br />

Bu konuda diğer baz ı sahabilerden gelen haberler de gözönünde bulundurularak,<br />

hadis rivayetinin azalt ılmas ı hakkında ortaya ç ıkan görü şün Hazreti<br />

Peygamberin rivayeti te şvik eden sözleriyle tenakuz te şkil etmedi ğini kabul<br />

etmek gerekir. Asl ında bu görü ş, rivayeti azaltmak ve ona engel olmak manas<br />

ında de ğil, hadisin de ğerine paralel alarak, fazla rivayet edilmesi halinde zuhur<br />

edebilecek hata veya kusurlar ı önlemek manas ında de ğerlendirilmelidir;<br />

bir ba şka ifade ile, henüz yaz ıyle de tesbit edilmemi ş olan ve hafizadan şifahi<br />

olarak rivayet edilen hadisi korumak arzusunun bir neticesidir. Nitekim Zeyd<br />

İbn Erkam'ın, hadis dinlemek için etrafına toplananlara "biz ihtiyarlard ık<br />

ve unuttuk; Rasülu'llahtan hadis rivayet etmek güçtür" 62, İbn cAbbas' ın "biz,<br />

önceleri ondan hadis rivayet ediyorduk; o zamanlar onun üzerine yalan söylenmiyordu.<br />

Fakat, ne zaman ki halk ın durumu de ği şti, biz de ondan rivayeti<br />

terkettik" 63 ve Mu(aviye'nin de D ımaşk minberinde halka hitap ederek "Rasalu'llahtan<br />

hadis rivayetini azalt ın ız. Siz, hiç yeri olmayan hadisleri rivayet<br />

ediyorsunuz. E ğer muhakkak rivayet etmek isterseniz, `Ömer ibm ıl-Hattab<br />

zaman ında dola şan hadisleri rivayet ediniz; çünkü o, halk ın içerisinde Allahtan<br />

en çok korkan kimse idi"" demeleri, hadisi korumak arzusunun e ıı<br />

açık delilini te şkil eder. Sahabenin Hazreti Peygamberden i şitmi ş olduklar ı<br />

"her kim bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine baz ırlansın" 65 hadisinin<br />

dehşet verici manas ım anlamam ış, hadis rivayet etmekle ne derece büyük<br />

bir mes'aliyet alt ına girdiklerini idrak etmemi ş olmalar ı mümkin de ğildir.<br />

Biraz önce zikretti ğimiz hadis gibi, "bir kimsenin, bütün i şittiklerini rivayet<br />

etmesi kizb için kafidir" 66 hadisi de, sahabeye hadis rivayetindeki mes'aliyet-<br />

59 Ebu 115tim İbn Elıbb5n, adı geçen eseri, 10b; İbn (Adi, I. 2b; Ahmed İbn 11anbel,<br />

Kittbu'l-( ılel, I. 62. Bazı rivayetlerde İbn Mescild, Elırı'd-Derda' ve Ebii Mes`fıd el-Ans5r1<br />

isimleri verilmi ştir.<br />

60 Ez-Zehebt, Tezkiretu'l-iftuffii.i, I. 7.<br />

61 Tercemesi hakk ında bkz. İbn Hacer, el-Iştibe, III. 96-97; Ihud/-Esir, Usdu'l-giirbe<br />

II. 306-307.<br />

62 Elni. 115tim İbn Ijıbb5n, Kitdbu't-dırill ve'l-mecriildn, 11 alı .<br />

63 Muslim, Şa13,14, I. 13.<br />

64 İbn Adi, el-Kamil, I. 2.b<br />

65 El-Buh5ri, Şalık, I. 35; Muslim, şaiıiiı , I. 10.<br />

66 Muslim, Şalif4, I. 10.<br />

24


lerini hat ırlatan bir ba şka örnektir. Filhakika insan çok şey i şitebilir; bunlar<br />

ne kadar do ğru olursa olsun, aralar ına girmi ş baz ı yanlış şeylerin bulunmas ından<br />

emin olunamaz. Hepsinin rivayeti ise, insan ı, istemese bile bazan yalanc ı<br />

mevkiine düşürebilir. Bu bakımdan i şitilen şeylerin rivayetinde ihtiyatl ı davranmak<br />

da, rivayet kadar önemli bir din görevidir.<br />

Sahabeye hadis rivayetini azaltmalar ın ı tavsiye eden ve hattâ bu konuda<br />

biraz da şiddet gösteren


vayetini menettikleri ve gelecek nesillerin onu ö ğrenmesine engel olduklar ı<br />

düşünülemez.<br />

1. Hadis kitabetinin yasaklanmas ı<br />

B. HAD İSLER İN YAZILMASI<br />

İlk devirde, Hazreti Peygamberden i ştilip muhafaza edilen hadislerin<br />

tedvin edilmedi ği, yani bir kitap halinde toplan ıp yazılmadığı bir gerçektir.<br />

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, bu devirde sahabenin yaz ı bilgisi,<br />

buna imkan vermiyecek derecede k ıttı. Maamafih ilk devirdeki yaz ı durumu,<br />

hadis tedvirıini engelleyen bir ama say ılmasa bile, nübüvvetin ba şlangıcından<br />

itibaren, Hazreti Peygamberin, dinin şerh ve izah" mahiyetinde olan bütün<br />

konu şmaların kağıt yerine kullan ılan hurma yapra ğı, deri, geni ş kemikler<br />

ve lavha halindeki ta şlar üzerine yazmamn, sonra da bunlar ı muhafaza etmenin<br />

güçlüğü, hadis tedvinini engelleyebilecek ilk âmillerden say ılmak icabeder.<br />

Bununla beraber, daha Hazreti Peygamber hayatta iken, hadis yazmağa<br />

te şebbüs eden ve iktidarlar ı nisbetinde sakifeler vücüda getiren sahabiler<br />

de yok de ğildir. İşin güçlüğüne rağmen bu sahifelerin meydana ç ıkarılmas<br />

ı bile, ilk devirde hadisin kazand ığı de ğeri göstermeğe yeter bir delil sayılmalıdır.<br />

Kaynaklar, Hazreti Peygamber hayatta iken ba şlayan hadis kitabetini<br />

iki devre içerisinde mütalâ ederler. Birincisi, hadis yazmak için kendisine<br />

müracaat eden sahabilere, Hazreti Peygamberin izin vermedi ği devredir İkinci<br />

devrede ise bu yasak ruhsata ink ılab etmi ş ve hadis yazmak isteyen sahabiler,<br />

biraz önce i şaret etti ğimiz sahifelerini yazma ğa başlam ışlard ır.<br />

Hadis yazmayı yasaklayan en me şhur hadis, Eb ıl Sacid el-Hudzi taraf ından<br />

rivayet edilmi ştir. Bu hatlisinde Hazreti Peygamber şöyle buyurmu ştur:<br />

"Benden (bir şey) yazmayımz. Kim benden Kur'ândan ba şka bir şey<br />

yazd ı ise onu imha etsin. Benden rivayet ediniz, bir beis yoktur. Kim<br />

benim üzerime kasden yalan söylerse cehennemdeki yerine haz ırlansm"".<br />

Yine Ebil Sacid el-kludri'den rivayet edilen bir haberden ö ğrenildiğine göre,<br />

bu sahabi "hadis yazmak için Hazreti Peygamberden izin istemi ş, fakat o,<br />

bu izni vermekten çekinmi ştir".<br />

Hazreti Peygamberin, hadislerin yaz ılmas ını iyi kars ılamadığım gösteren<br />

bir ba şka haber, Ebâ Hurayra'dan rivayet edilmi ştir: "Biz hadis yazarken<br />

Hazreti Peygamber yan ımıza geldi ve: Yazd ığınız şey nedir dedi.<br />

26<br />

70 Muslim, şabt1;, IV. 2298; keza bkz. Talcyfdu'l-`11m, s. 29<br />

71 EbtIatib, Takyld, s. 32.


Senden i şittiğimiz hadis' ler, dedik. Hazreti Peygamber: Allah' ın Kitab ından<br />

başka kitap m ı istiyorsunuz Sizden evvelki milletler Allah' ın Kitabı yanında<br />

başka kitaplar yazd ıklar ı için dalâlete dü ştüler, dedi" 72 .<br />

Kitabetle ilgili bu türlü yasak haberlerinin sahabe aras ında yayılmasından<br />

sonra, hadis yazmak isteyen baz ı sahabiler, arkada şları tarafından durdurulmu<br />

ş ve onlara Hazreti Peygamberin hadis yazma ğa izin vermediği hatırlatllnu<br />

şt ır. Zeyd İbn Sabit'in, bu yasa ğı hatırlatarak Mucaviye'yi hadis<br />

yazmaktan menetmesi, ayn ı konuda rivayet edilmi ş çe şitli haberlerden bir<br />

örnek te şkil eder73 .<br />

2. Yasak karar ının sebepleri<br />

a. Yaz ı<br />

Kaynaklarda hadis kitabetiyle ilgili bu yasa ğın sebepleri hakkında çeşitli<br />

görüşler ileri sürülmü ş, bu konuda gelen haberlerle kitabete izin verildiğini<br />

gösteren haberler ele al ınarak, aralar ı çe şitli yönlerden telif edilmeye<br />

çalışılmıştır. Mesela İbn Kuteybe'ye göre hadis yazma yasa ğı, iyi yazı bilmeyenlere<br />

mahsustur; çünkü bu devirde Arap yaz ısı henüz tam mananyle<br />

gelişmiş değildir. Diğer taraftan, az yaz ı bilenlerin de hatadan salim olarak<br />

yazacaklar ından emin olunamaz. Hazreti Peygamber bu gibi kimselere hadis<br />

yazmayı yasaklam ıştır . Izinle ilgili hadisler ise iyi yaz ı bilenler içindir. Hazreti<br />

Peygamber bu gibi kimselerin hadis yazmalar ına izin vermi ştir".<br />

Fiihakika, islamiyetin ba şlangıcında Arap yaz ısı, İbn Kuteybe'nin de<br />

belirttiği gibi, tam manas ıyle geli şmiş değildir. El-Belazurrnin, bu yaz ının<br />

ç ıkışı ve geli şmesiyle ilgili olarak, Muhammed İbn Sacid el-Kelbi'den naklettiği<br />

bir haberden anla şıldığına göre, Tayy kabilesine mensup üç şahıs Mekkede<br />

toplanarak hatt ı vazetmi şler ve kelimeleri de Süryani kelimelere göre<br />

düzenlemi şlerdir. El-Belazurrye göre bu, Arap yaz ıs ının ba şlangıcıdır ve şöyle<br />

yayılnuşt ır: Enbâr ahalisinden baz ı kimseler, yaz ıyı vazeden bu üç ki şiden<br />

öğrenmi şler, onlardan da Illreliler almışlard ır. Cendel vak'as ı kahramanlar ından<br />

Ekeydir İbn (Abdil-Melik'in karde şi Bi şr İbn `Abdi'l-Melik Hire'de kaldığı<br />

müddet zarfında yazıyı Iffirelilerden ö ğrenmiş, sonra da baz ı işleri dolayısıyle<br />

Mekke'ye gitmi ştir. Mekke'de Sufyan İbn Umeyye ve EVI Kays İbn<br />

`Abdi Menâf, Bişr'in yaz ı bildiğini görünce, kendilerine de ö ğretmesini istemişlerdir.<br />

Bi şr, onlara harfleri ve kelimeleri ö ğretmi ştir. Daha sonra bu üç<br />

şahıs (Bi şr, Sufyan ve Ebil Kays), ticaret maksad ıyle 'fa'if'e gelmi şlerdir.<br />

72 Aynı eser, s. 33<br />

73 Ay ın eser, s. 35.<br />

74 nın luteylıe, Te'vilu s. 365.<br />

27


Yolda kendilerine refakat eden Gaylân İbn Seleme es-Sakafl de onlardan<br />

yaz ıyı öğrenmi ştir. Bi şr, bilâhara ayr ılarak Muzar diyar ına geçmi ş, orada<br />

İbn Zurüre'ye yaz ıy ı öğretmi ştir.


El-Belazuri, islamiyet girdi ği zaman, Kurey şlilerden on yedi ki şinin<br />

yaz ı bildiğini söyler ve bunlar ın isimlerini verir: (Omer ibnul-tlattab, (Ali<br />

İbn Ebi Talib, (Osman İbn (Affan, Ebü (Ubeyde Ibnu'l-Cerrah, Talha, Yezid<br />

İbn EM Sufyan, Ebü Huzeyfe İbn (Utbe İbn Rabia, Suheyl İbn 'Amr'in kardeşi<br />

1-Iatıb İbn (Arar, Ebü Seleme İbn (Abdi'l-Esed el-Mabzüml, Eban İbn .<br />

Sdid ibni'l-q ş ve karde şi klalid İbn Sdid, (Abdullah İbn Sa(d İbn EM Serh,<br />

Huveytıb İbn (Abdi'l-(Uzza, Ebü Sufyan İbn Harb İbn Umeyye, Mdaviye<br />

İbn EM Sufyan, Cuheym ibrm' ş-Salt ve el-`Ala' İbnu'l- ljazrami 82 .<br />

Yine el-Belazurrye göre, kad ınlar içerisinde Hazreti Peygamberin zevcesi<br />

11afşa, Kerime Bint Mikilad yaz ı biliyorlard ı. `..A'işe ve Ummu Seleme ise okuyor<br />

fakat yazam ıyorlard ı83. Bunlardan ba şka Hazreti Peygamberin vahiy<br />

katipliğini yapan baz ı kimseler daha vard ı. El-Valgdi rivayetine göre Hazreti<br />

Peygamberin ilk katibi. Kurey şten (Abdullah İbn Sa(d İbn EM Serh idi; fakat<br />

sonradan irtidad etmi ştir. Hazreti Peygamberin Medine'ye geli şlerinde bu<br />

vazifeyi Ubeyy İbn Ka(b üzerine alm ıştır. Ubeyy bulunmadığı zamanlarda<br />

Hazreti Peygamber Zeyd İbn Sabit'i ça ğırır ve ona yazd ırırd ı84.<br />

Nakletti ğimiz bu haberlerden anla şıldığına göre, İslâmiyetin ilk devirlerinde<br />

yaz ı, tam amanas ıyle inki şaf etmemi şti ve yaz ı bilenlerin sayısı da<br />

son derece azd ı. Fakat Hazreti Peygamberin, ashab ım hadis yazmaktan menetmesi<br />

üzerinde, her halde yaz ı bilenlerin azlığından ziyade yaz ının tam olarak<br />

inkişaf etmemi ş ve yaz ı bilenlerin de hatadan salim olarak yazamam ış olmaları<br />

rol oynam ış olacakt ır. Bununla beraber, Hazreti Peygamberin yasaklama<br />

kararını, yalmzca yaz ının geli şmemi ş olmasına ba ğlamak ve yukar ıda zikrettiğimiz<br />

İbn Kuteybe'nin telifini gerçe ğe uygun kabul etmek bir hayli güçtür;<br />

zira yasakla ilgifi me şhur hadiste bu görü şü teyid edecek hiç bir husus<br />

mevcut de ğildir. Hazreti Peygamber, bu hadisinde iyi yaz ı bilmeyenleri kasdetmi<br />

ş olsaydı, onların Kur'an]. Kerimi de yazmalar ına izin vermezdi. İyi<br />

yaz ı bilmediklerinden dolay ı hadiseleri hatalı yazmalar ı ihtimaline kar şı<br />

hadis yazmay ı yasaklamak bir ihtiyat tedbiri ise, Hazreti Peygamberin, bu<br />

tedbiri hadisten önce Kur'ân için alabilece ğini düşünmemek mümkin değildir.<br />

Oysa ki o, mezkar hadisinde, kendisinden Kur'ândan ba şka bir şey yazılmamasnu<br />

istemi ştir. Bu bakımdan. hadis kitabetinden nehyin, yaz ının az geli ş-<br />

mi şliğinden ziyade bir ba şka sebebe dayand ığı anla şılmaktad ır.<br />

b. Kur'ânla kar ışma tehlikesi<br />

Hadis kitabetinin yasaklanmas ında en mühim sebeb, hadis sahifeleriyle<br />

Kur'ân sahifelerinin kar ışmas ı tehlikelidir.<br />

konuyle il-<br />

82 Futübu'/-bu/dCın, s. 457.<br />

83 Aynı eser, s. 458.<br />

84 Aynı yer<br />

29


gili olarak sahabe ve tabi'andan gelen kitabetin leh ve aleyhindeki haberleri<br />

s ıralad ıktan sonra, hadis yazman ın yasaklanmas ına, Araplar ın çoğunun fakih<br />

olmamalar ını, Kur'an ayetleriyle di ğer elfaz ı birbirinden ay ırt edemenderini,<br />

Kur'ana idhal edilecek her hangi bir lafz ı Allah kelâmı zannetmek tehlikesine<br />

maruz bulunmalar ını belli ba şlı sebepler olarak ileri sürer". El-tlatib'in bu<br />

görüşü, genellikle üzerinde ittifak edilen bir görü ş olarak tezahür eder.<br />

bitir-niyetin Araplar aras ında günden güne kuvvet kazanmas ı, Islam ülkesinin<br />

Mekke ve Medine hudutlar ım a şıp geni ş bir sahayı kaplamas ı, buna<br />

parelel olarak müslümanlar aras ında yaz ı bilenlerin ço ğalmas ı ve yaz ının<br />

inkişafı, çok kısa bir zamanda, bu günün insanlarm ı bile hayrete dü şürecek<br />

bir şekilde süxatlenmi şti. Kur'ândan nazil olan ayetler, vahiy U -tipleri tarafından<br />

muntazaman kaydediliyor, bununla da iktifa olunm ıyarak hafızlar<br />

tarafından hıfzediliyordu. Art ık Kur'ânın kaybolma tehlikesi, , yazılması ve<br />

hıfzedilmesiyle ortadan kalk ıyordu. Böyle bir durumda hadislerin de yaz ılmasında<br />

bir mahzur kalm ıyordu. Islâmiyetin inti şariyle birlikte daha geni ş<br />

bir dü şünce sahas ına kavu şan sahabe, her gün biraz daha geçmi ş günlerin cehaletinden<br />

kendisini kurtar ıyor, ayet ve hadisi birbirinden ay ırt edebilecek<br />

bir kültüre do ğru süratle ilerliyordu. İşte biz, bundan sonrad ır ki Hazreti Peygamberin<br />

hadis yazanlara mani olmad ığını, yazmak isteyenlere izin verdiğini,<br />

hadisleri h ıfzedemiyerılerin şikayetleri kar şısında yazmalar ını tavsiye ettiğini<br />

görüyoruz. Kaynaklarda bu konuyle ilgili pek çok haber bulmak mümkindir.<br />

3. Yasağm kaldırılması<br />

Hazreti Peygamberin, hadislerin yaz ılmasıyle ilgili müsadesi hakk ında<br />

çe şitli haberler vard ır. El-Bukari tarafından nakledilen bir haberden ö ğrendiğimize<br />

göre, 1-Juza`ahlar, Mekke'nin fethi s ırasında, daha önceleri öldürülen<br />

bir Huzacal ıya kar şılık Bena Ley ş'ten birini öldürmü şlerdi. Bu hadise Hazreti<br />

Peygambere haber verilince hayvan ına binmiş ve mekkelilere hitaben,<br />

Mekke şehrinde adam öldürmenin, hatta dikenini kesmenin, yitirilmi ş mahna<br />

el uzatmamn kendisi için bile haram k ılındığına dair bir hutbe irad etmi ştir.<br />

Hutbeyi dinleyenlerden Ebn Şah isminde bir Yemenli, Hazreti Peygambere<br />

başvurarak hutbenin kendisi için yaz ılmasım istemi ş, Hazreti Peygamber de<br />

""Ebü Şah için hutbeyi yaz ınız" demi ştir".<br />

Eba Hurayra'dan rivayet edilen bir habere göre, ismi aç ıklanmayan bir<br />

şahıs, Hazreti Peygambere haf ızas ından şikayet etmi ş, Hazreti Peygamber<br />

de onu "elinden yard ım iste", yani "yaz" den ıi ştir87.<br />

85 Talıyid, s. 57.<br />

86 şa414, I. 36; Eloü Dâvrıd, Sunen, II. 286-287.<br />

87 El-Ijati.b, Takyid, s. 65.<br />

30


ljadie de, hadis yazmak için Hazreti Peygamberden izin istek<br />

mi ş ve "yâ Restıla'llah, senden bir çok seyler i şitiyoruz; onlar ı yazalim m ı "<br />

demi ş, Hazreti Peygamber de "yaz ınız, bir beis yoktur" cevab ını vermiştir".<br />

Ebh Hurayra'mn,."Hazreti Peygamberin ashab ı içinde, (Abdullah İbn<br />

(Amr müstesnâ, benden daha çok hadise sâhip olan kimse yoktu.


izim Peygamberden ezberledi ğimiz gibi ezberleyin" diyerek" onun iste ğini<br />

reddetmesi; keza hadis yazmay ı kerih gören İbn cAbhâs' ın93, ölümünden sonra<br />

geriye bir yük kitap b ırakm ış olması, üzerinde ehemmiyetle durulmas ı gereken<br />

haberlerdendir. Bunun gibi, Hazreti Peygamberin kitabete izin vermesinden<br />

sonra, yalnız sahabe tabakas ında de ğil, daha sonraki tabakalarda bile hadis<br />

yazmayı kötü görenlerin bulunmas ı dikkat çekicidir94. Fakat kitabete kar şı<br />

oldukça yabanc ı kalmış bir kavınin kâfızas ı, zihinlere durgunluk verecek derecede<br />

inki şaf ederse, o kavmin, kitabete al ıştıktan sonra bile h ıfza kuvvetle<br />

itimad edece ğini, hattâ onu zaman zaman kitabetten üstün tutaca ğım kabul<br />

etmek gerekir. Nitekim sahabeyi takip eden nesil içerisinde h ıfzını kolayla ş-<br />

t ırmak için hadis yazan, h ıfzettikten sonra da yazd ıklarını imha eden kimseler<br />

görürüz 95. Hattâ bunlar aras ında kitaplar ını imha ettikleri için pi şmanlık<br />

duyanlar bile vard ır96. Hadis kitabetiyle ilgili bu farkl ı görü ş ve davram şların<br />

elbette bir veya belki de bir çok sebebi vard ı ve kanaat ımızca hepsi de, hadisin<br />

en iyi bir şekilde muhafaza edilmesine matuf bulunuyordu. İmam el-Evzâclnin<br />

şu sözü, bu gerçe ği ortaya koymas ı bakımından zikre şâyandır: "Bu ilim<br />

büyük bir şerefe sâhiptir. Ricalin lufz ında iken ağızdan ahn ır ve müzakere<br />

edilirdi Ne zaman ki kitaba girdi, nuru kayboldu, ehil olmayanlar ın eline<br />

düştü".<br />

4. İlk yazılı hadisler<br />

a. Hazreti Peygamberin diplomatik mektuplar ı<br />

Hangi maksatla olursa olsun, Hazreti Peygamber taraf ından yaz ılan veya<br />

yazd ırılan bir vesikar, hadisin kapsam ı içerisinde mütalâa etmek kadar<br />

tabii bir şey olmamak gerekir. Nas ıl ki huzurunda i şlenen bir fiil veya söylenen<br />

bir söz, onun tarafından tasvib gördüğü müddetçe takriri sunnetten sayılnu<br />

ş ve hadis olarak rivayet edilmi ştir", onun imzas ını taşıyan bir mektubu<br />

da, yaz ılı bir hadis vesikas ı olarak kabul etmemek için hiç bir sepeti yoktur.<br />

Hazreti Peygamberin, Bizans İmpratoruna, Acem Kisrâ's ına veya mısırlı<br />

Mukavlsış'a ve Habe ş Necâ şiye yazdığı mektuplar İslam tarihinde pek me ş-<br />

92 Talsyid, s. 36; Zemmu'l-keleim, I. 115a.<br />

93 Talcyid, s. 42. İbn cAblıtis'ul bir deve yükü kitap b ıraktığına dair gelen haberler için<br />

bkz. İbn Sacel, Tabalsöt, V. 216; ez-Zehebi, Tiirllıu'l-Isltım, IV. 48; İbn Hacer, Telt5ib, MIII. 433.<br />

94 Meselâ tâbnin tabakas ında hadis kitabetini kerih görenlerle ilgili haberler için bkz.<br />

ebljatib, Takyld, s. 45-48.<br />

95 Aynı eser, s. 58-60.<br />

96 Aynı yer.<br />

97 Ayn ı eser, s. 64.<br />

98 Bu konuda daha geni ş bilgi için bkz. İbn Hacer, N ıthbetu'l-fiher şerhi, s. 72-75.<br />

32


hurdur. Fakat bunlar ın dışında, yaz ılmış daha yüzlerce vesika vard ır ve bu<br />

vesikalarm yaz ılış sebepleri, yahut konular ı birbirinden farkl ıdır. Bu konular<br />

ı şöyle sıralamak mümkindir: 1. Yeni anla şmalar, veya daha önce yap ılmış<br />

anla şmaların yenilenmesi; 2. Islâm'a davet; 3. Memur tayinleri, vazifelerinin<br />

tesbiti ve bu vazifelerin ifas ında davran ış şekilleri; 4. Arazi ve bu arazilerin<br />

gelirlerinden at ıyyeler; 5. Eman ve tavsiye mektuplar ı; 6. Baz ı kimseler hakk<br />

ında istisna te şkil eden hükümlerin tesbiti; 7. Hazreti Peygamber taraf ından<br />

yaz ılan mektuplara gelmi ş cevaplarla ilgili baz ı müteferrildit°°.<br />

Bu vesikalardan büyük bir k ısmının Medine devrine ait oldu ğuna şüphe<br />

yoktur. Zira hicretten önceki devir, bir haz ırlık ve tecrübe devridir. Bu devirde<br />

müslümanlar ın bir devlet sahibi olduklar ı elbette ileri sürülemez; çünkü siyasi<br />

bir oluşa veya idari bir düzene sahip de ğildirler. Akabe bey'atlar ı dışında,<br />

müslüman toplulu ğun lıarici siyaset denebilecek hiç bir faaliyeti olmam ıştır.<br />

Bununla beraber, müslümanlar ın Medine halkıyle irtibat ın ı sağlayan ve onlara<br />

Hicret yolunu açan bu bey'atlar, ileride tesisi gerçekle ştirilecek olan İslam<br />

devletinin ilk temel ta şı olmuştur"°.<br />

Hazreti Peygamber Medine'ye hicret etti ği zaman, ilk i şi, orada bir hükûmet<br />

ve bir şehir devletinin temellerini atmak oldu. Muhtelif kabileler halinde<br />

yaşayan yahudiler de dahil olmak üzere mekkeli Muhacirleri, medineli Ensar ı<br />

ve henüz islâm'a girmemi ş olan diğer Araplar ı toplayarak onlarla mü şaverede<br />

bulundu ve kendi riyaseti alt ında federatif bir devlet kurdu. İdare edenlerle<br />

edilenlerin hak ve vecibelerini teferrüat ıyle aç ıklayan bir nizan ınâmeyi de,<br />

bu devletin ilk anayasas ı olarak ilân etti. Dünyada ilk yaz ılı anayasa olarak<br />

bilinen bu nizamnâme, şu ibarelerle ba şlıyordu:<br />

"Bu, (Allah' ın Rasidü) Peygamber Muhammed'in, Kurey şli mümin, ve<br />

müslimlerle, Yesrib (ehli), onlara tabi olanlar, iltihak edenler ve onlarla birlikte<br />

harbe girenler aras ında geçerli bir kitab ı (yaz ısı) dır".<br />

"Bunlar, di ğer insanlar d ışında, bir ümmet te şkil ederler..."° 1 .<br />

Anayasa mahiyetindeki bu nizamnâmenin yaz ılı olarak haz ırlanm ış olduğu,<br />

birinci maddeçle yer alan "bu, (Allah' ın Rasûlü) Peygamber Muhammed'in<br />

...bir kitab ı (yaz ısı) d ır" ibaresinden aç ıkça anla şılmaktadır. Keza<br />

nizamnâmenin 22, 37, 39, 42 ve 46 nc ı maddelerinde geçen "bu sahife ehli"<br />

ibaresiyle, 47 nci maddesinde geçen "bu kitap, zâlimleri, yahut günahkarlar ı<br />

himaye etmez" ibaresi de ayn ı hususu teyid ederm.<br />

99 Muhammed Hamtdullah, Mecmdatu'l- Ve şie s. yhit.<br />

100 `Akabe bey'atleri s ırasında Medfneli Ansarm dü şünce ve davranışları hakkındaki<br />

haberler için bkz. Muhammed 11amidullah, ad ı geçen eser, s. 5-9.<br />

101 Aynı eser, s. 15.<br />

102 Aynı eser, s. 18-21.<br />

33


Anayasanın 39 ncu maddesinde "Yesrib (Medine) in içi, bu sahi& ehline<br />

haramd ır" denilmi ştir 103. Bunu teyid eden di ğer bir yaz ılı vesikanın mevcudiyeti,<br />

sahabi Râfi İbn kİa.dic'ten gelen bir haber vas ıtasiyle ö ğrenilir Rafic<br />

şöyle demektedir: "Medine haramd ır; onu Rasillu'llah (S. A. S.) haram kilmıştır.<br />

Bu husus, havlabi (Yemen'de yap ılmış) bir deri üzerine yaz ılmış olup<br />

bizim yammızdad ır" 104.<br />

Müslümanların Medine'ye hieretleri ve orada İslam devletini kurmalar ı,<br />

Kureyş ile aralar ında yeni münâsebetlerin do ğmas ına yol açmış ve bu münâsebetler,<br />

Bedir, Uhud, Hendek ve kludeybiye isimleriyle şöyret kazanan yeni<br />

vak'aların zuhuru ve yeni muâhedelerin imzalanmas ıyle neticelenmi ş ve nihayet<br />

Mekke'nin fethiyle sona ermi ştir.<br />

Müslümanların Fürs ve Rumlarla ve bunlar ın idaresi alt ındaki emirliklerle<br />

münâsebetleri de, kludeybiye'den sonra ba şlam ış ve Hazreti Peygamber,<br />

her emir veya krala bizzat mektup yazarak onlar ı İslâm'a davet etmi ştir.<br />

Bunların bir kısm ı bu davete icabet edip felâh bulmu ş, bir kısmı da reddedip<br />

helâk olmu ştur"5 .<br />

İslam devletinin kurulu şundan sonra yo ğunlaşan diplomatik münâsebetler,<br />

tabii olarak geriye bir çok yaz ıh resmi vesika b ırakmışt ır. Her ne kadar<br />

bu vesIkalann as ıllar ı zaman ımıza kadar intikal etmemi şse de, muhtevaları,<br />

hadis ve tarih. kitaplar ında zikrolundu ğu gibi, Prof. M. klamidullah' ın<br />

himmetiyle Mecinfıcatu'l-veşdilds-siyiisiyye li'l-candi'n-nebevi ve'l-fitittfeti'rrCtşide<br />

(Kahire 1956/1376, ikinci tab ı) adlı kitapta biraraya getirilmi ştir<br />

b. Sadakat hadisleri<br />

ı. 'Anar İbn Hazm'den rivayet edilen şadakât<br />

Kaynaklar, Hazreti Peygamberin, sunneti ihtiva eden bir kitap yazarak<br />

cAnır İbn Hazm vasıtas ıyle Yemen'e gönderdi ğini ve `Arar İbn Hazm'in de<br />

bu kitabı Yemen ehalisine okudu ğunu zikrederler. Yine bu kaynaklara göre<br />

kitap, fera'iz, sunen ve diyet hükümlerini ihtiva etmektedir" 6. Kitab ın met-<br />

103 Aynı eser, s. 20.<br />

104 Ahmed Ibn Hanbel, Musned, IV. 141; Mecmrıcane/-vesd ık, s. 21.<br />

105 Mesela Hazreti Peygamberin Habe şistan kral ı Necrışl'ye, Rum Hirakl'a ve Iran<br />

hükümdarı Kisrirya yazdığı mektuplar ve bunlar ın cevaplar ı hakkında bkz. Meemacatu'l-veste ık,<br />

s. 43-49, 49-61, 76-78.<br />

106 El-Hakim en-Neysiibürt, Mustedrek, I. 395; !bn Ebi 1.15tirn, `Ilelu'l-badf,s., I. 222;<br />

Ebü cUbeyd Ibn Sellgn, s. 358; es-Suyüti, ed-Durru'l-mensür, I. 343;<br />

Tiirttıu Bağdttd, VIII. 228; en -Nevevt, Teh5fbu'l-esm', II. 26.<br />

34


nini tam olarak tesbit etmek imkan ını bulamıyoruz. Bununla beraber el-Hakim<br />

Ebü cAbdillah' ın el- Mustedrek'inde ve en-Nesa'rnin es-Sunen'inde naklettikleri<br />

k ısımlar, kitabın s ıhhat derecesi hakk ında bir fikir verecek, bilhassa<br />

bu rivayetlerin, sadakata ait gelen di ğer rivayetlerle kar şılaştırılmas ı, kitap<br />

hakkında has ıl olacak fikrin teyidine yard ım edecektir.<br />

Halife cOnıer İbn<br />

valilerine, kaybolmağa yüz tutan ilmi<br />

(hadisi) toplamalar ını ve kendisine yazmalar ını emreden mektuplar ım<br />

ileride bahis konusu edece ğiz. Bu mektuplardan birisi de, o sraralarda Medine<br />

emin bulunan 'An ın İbn Haz ın'in torunu Ebü Bekr İbn Muhammed ( İbn'Amr<br />

İbn klazm)e gelmi şti. Halife bu mektubunda, medine'de yegane kaza ilmine<br />

sahip olan DA. Bekr'e, halas ı cAmra Bint


Bu haberlerden anla şılıyor ki, Hazreti Peygamberin cAmr İbn IJazm'e<br />

gönderdiği kitap, bugün elimizde bulunan hadis eserlerine muhtelif yollarla<br />

girmiştir. Fakat, muhteviyat ın bu eserlerde de ğişik isnadlarla zikredilmesi,<br />

bu muhteviyat ın aslında her hangi bir de ğişikliğin meydana gelmesine yol<br />

açmam ıştır. Bu, hadis tarihi ve hadislerin s ıhhatinin tayini bakımından önemli<br />

bir noktad ır. Ancak, cAmr İbn Hazm'den rivayet edilen sadakat hadislerinin,<br />

rivayet zincirinde bulunan ve baz ı hadis imamlarmca zayıf<br />

addedilen, bu surette hadis üzerinde de şüphe uyand ıran bir râviden bahsetmek<br />

gerekmektedir. Bu rivi Suleymân İbn<br />

İbn Ebi<br />

babasından naklen bu şahıs hakkında verdiği bilgiye göre, baz ıları onu<br />

Suleymân İbn Erkam olarak isimlendirmi şlerdir. Erkam, lakab ı, Divid<br />

ise ismidir; diğer baz ılarına göre de, Suleymân İbn Diviid ed-Dımaşki,<br />

Yahyi İbn Hamza'n ın şeyhidir ve hadiste zay ıf bir kimse olarak tanmmaz.<br />

Bununla beraber kimliği kesinlikle bilinmez; ed-D ırna şki: oldu ğu da şiiphelidirm.<br />

İbn Hacer'in İbn Hıblıân'dan naklen verdiği bilgiye göre "Suleymân<br />

İbn Divid Dımaşk ehlindendir ve güvenilir bir kimsedir. Suleymân<br />

İbn Divid el-Yemimi ise bir şey de ğildir. Her ikisi de ez-Zuhri'den<br />

hadis rivayet etmi ştir. El-Beyhalsi, Ebü Zurcamn, Ebü cOsmin İbn<br />

Sacid ve huffâzdan bir çok kimsenin Suleymân İbn Divid'tan seni ile bahsettiklerini<br />

söyler"'". İbn Hacer bu nakli yapt ıktan sonra kendi görü şünü<br />

ileri sürerek şöyle der: "Suleymân İbn Div ıld el-Havlini, şüphe yok ki ş cıdalc<br />

bir kimsedir; fakat sadakat hadisine ait bu şüphe, Yahya İbn Hamza'dan<br />

hadisi rivayet eden el-Hakem İbn Müsi'mn yaptığı bir hata yüzünden ileri<br />

gelmiştir El-Hakem, Suleymin' ın babas ını Divid olarak zikretmi ştir. Hakikatta<br />

o, Suleymân İbn Erlsam'dır. Hadisi bu şekilde alanlar, bu sebepten<br />

onun s ıhhati üzerinde şüpheye dü şmüşlerdir. Nitekim Yahya İbn Flamza'n ın<br />

kitabında Suleymân İbn Erkam olarak geçmektedir. Şülih Cezre ve Ebü cAbdillah<br />

İbn Mende, mezkür kitapta, Yal ıyi'mn yazısıyle Suleymân İbn Erkam<br />

ismini okuduklarm ı zikretmi şlerdir. Hadisin s ıhhatine kail olanlar ise, hakikatte<br />

ismin Suleymân İbn Divid olduğunu kabul etmi şlerdir. Ayrıca hadis,<br />

ez-Zuhri'den Macmer ve Şucayb-Ebul-Yemin isnad ıyle mursel olarak da<br />

rivayet edilmi ş ve onlar ın görüşlerini kuvvetlendirmi ştir. Ebü Divid da Suleymân<br />

İbn Erkam'ın rivayetini, Suleymân İbn Divid rivayeti olarak göstermesi<br />

bak ımından bunu el-klakem'in bir vehmi olarak kabul etmi ş ve Muhammed<br />

İbn Bekkir'm Yabygı'dan rivayetinde Suleymân İbn Erkam ismini<br />

zikretti ğini ileri sürmüştür" 1".<br />

113 İbn Ebi 118tim, Kitiibu'l-c ılel, I. 222.<br />

114 İbn Hacer„ Tehzib, IV, 189-190.<br />

115 Aynı yer.<br />

36


İbn Hacer'in bu mütalaas ından anla şıldığma göre, sadakat hadisini ez-<br />

Zuhrrden Suleymân İbn Erkam rivayet etmi ştir. Fakat bu şahıs metrülcu'ltıadiştir.<br />

Yahya İbn Hamza, hadisi bu şah ıstan rivayet etti ği halde, Yahya<br />

İbn Hamza'dan rivayet eden el-Hakem İbn Musa, ismi değiştrimi ş ve Suleymân<br />

İbn Davud olarak zikretmi ştir.<br />

El- Hakem İbn Mı-Isa'nın böyle bir hataya dü şmesine sebep nedir Yahya<br />

İbn Hamza'n ın kitab ında Suleymân İbn Erkam ismini gördü ğü halde, bu ismi<br />

niçin de ği ştirmiştir Bu sualler kar şısında şu ihtimal akla gelmektedir: El- Hakem<br />

İbn Masa, İbn Erkam'ın metra oldu ğunu biliyordu ve ondan rivayeti<br />

halinde, zay ıf bir isnâda tâbi olman ın verece ği mahzuru da gözönünde bulunduruyordu.<br />

Bu mahzuru ortadan kald ırmak için ismi de ğiştirmi ş olabilir.<br />

Ancak bu ihtimal, el-Hakem İbn Musa aleyhinde bir puvan kayd ına sebep<br />

olur. Diğer bir ihtimal, İbn Ebi Hâtim'in babas ından nakletti ği görü ştür:<br />

Erkam, Suleymân İbn Davud'un lakab ıdır. Bu takdirde ortada bir şahıs<br />

vard ır: İbn Erkam veya İbn Davud, ayn ı şahis olarak Yahya İbn Hamza'n ın<br />

şeyhidir.<br />

Görüldüğü gibi, bu mütalâalar, bir ihtimalden ileri geçmemektedir. Kaynaklar,<br />

bize gerçe ğe uygun bir malûmat vermekten uzakt ır. Yahya İbn Matin,<br />

Suleymân İbn Davud'un meçhul, bu sebeple hadisin de zayıf olduğunu ileri<br />

sürüyor. Bir ba şka seferinde onun hakkında leyse bi- şey'in diyerek görü şünü<br />

izhar ediyor 116. Buna karşılık Ahmed İbn Hanbel, hadisin sahih oldu ğunu<br />

söylüyorn 7. En-Nesn Sunen'inde Suleymân İbn Davud rivayetini Yahya<br />

İbn Ha ınza'danns, Diyat bahsinde, Said İbn 'Abdi'l-cAziz'in ez-Zuhrrden<br />

rivayetini Mervân İbn Muhammed'den naklediyor" 9. Ayrıca metrak oldu ğunu<br />

söylemekle beraber Suleymân İbn Erkam'ın ve mursel olarak Yiinus'un ez-<br />

Zuhri'den rivayetini şâhid olarak zikrediyor 126.<br />

Bu de ğişik görü şler kar şıs ında ve bilhassa ravilerden birinin zay ıfhğına<br />

istinaden cAnır İbn Hazm'den rivayet edilen sadakat hadislerini reddetmek ve<br />

onların hiç bir asla dayanmadığını ileri sürmek mümkin de ğildir. Yap ılması<br />

gereken i ş, bu hadisleri teyid edecek ba şka rivayetlerin de bulunup bulunmad<br />

ığın ı araşt ırmakt ır; biz de bu yolu takip edece ğiz.<br />

ıı. Halife Ebu Bekr'den rivayet edilen Sadakat<br />

Hazreti Peygamber, hayta ının sonlarına do ğru kılıcının kim üzerine<br />

yazmış olduğu sadakat ahkâra ım valilerine göndermeden vefat etmi şti. Ebu<br />

116 İbn (Adi, Kii ınil, II. 3b; ez-Zehebt, Miziinu'l-ictidöl, II. 200.<br />

117 Es-Zehebt, ad ı geçen eseri, II. 200.<br />

118 Bkz. II. 252.<br />

119 II. 253.<br />

120 Ayn ı yer.<br />

37


Bekr'in hilafete geçmesi üzerine bu k ılıç ona intikal etmi ş, o da, Enes İbn<br />

Malik'i Bahreyn'e gönderdi ği zaman, k ılıç üzerinde yaz ılı sadakat ahkam ını<br />

yaz ıp ona vermi ş ve bu ahkam ile amel etmesini istemi ştir"". Ebn Bekr'in<br />

Enes İbn Malik'e yazd ığı bu ahkam, onun tarafından muhafaza edilmi ş , vefatından<br />

sonra da çocuklar ına kalm ışt ır. Bu itibarla hadis koleksiyonlarmda<br />

Ebn Bekr'den rivayet edilen Eadakk hadislerinin Enes'in torunu Sumame<br />

İbn (Abdillah vas ıtas ıyle nakledildi ği görülür. Mesela, Ebu' Daviid'un Mfisa<br />

İbn İsmacirden rivayet etti ği mezkûr hadisin ravisi, Hammad İbn Seleme<br />

şöyle demi ştir: "Sumame İbn (Abdillah İbn Enes İbn Malik'ten bir kitap aldım.<br />

Bu kitab ın, Ebü Bekr taraf ından Enes için yaz ıldığını ileri sürüyordu;<br />

onu musaddık olarak gönderdi ği ve onun için yazd ığı s ırada üzerinde Hazreti<br />

Peygamberin mühürü bulunuyordu... ,,I22.<br />

Yalıya İbn Matin, Sumame rivayetini sahih kabul etmemekle beraber' 23 ,<br />

el-Bulıari ve Sunen sahipleri kitaplar ında naklet ıni şlerdir 124. Ancak el-Bubari,<br />

'Abdullah ibnu'l-Musenna'n ın Sumame'den rivayetini alm ış, Hammad<br />

İbn Seleme rivayetini terketmi ştir125. kayd ına göre, Hammad' ın<br />

rivayeti, ibnu'l-Musenna'n ın rivayetinden daha sah ıhtir ve el-Bul ıari bu rivayetle<br />

teferrüd etmi ştiri 26 .<br />

Hammad, Sumame'den rivayetinde ahbarana veya haddesena gibi<br />

marûf tabirler yerine "bu kitab ı Sumame İbn `Abdillah İbn Enes İbn Malikten<br />

ald ım" ibaresini kullanm ışt ır 127. El-Beyhakrnin rivayetinde ise, Eyyüb,<br />

hadisi şu ibare ile Sumame'den alm ışt ır: "Suma ıne'nin elinde bir kitap gördüm.<br />

Bu kitab ı Ebu. Bekr, Enes'i sadaka amili olarak gönderdi ği zaman ona<br />

yaz ıp vermi şti. Üzerinde Rasillu'llah' ın mühürü bulunuyordu'''.<br />

ın. Halife cO ıner'den rivayet edilen Sadakat<br />

`Ömer ibnu'l-Hattab'tan rivayet edilen sadakat hadiseleri, Ebu. ' Bekrden<br />

rivayet edilen sadakat hadislerinden ayr ı bir şey de ğildir. Mevcut haberler,<br />

açık bir şekilde bunu teyid ederler Salim İbn cAbdillah İbn (Omer ibni'l-<br />

Hattab' ın, babas ı `Abdullah'tan rivayet etti ği bir haberden ö ğrendi ğimize<br />

121 Ebü Dâvfid, Sunen, I. 360; et-Tirmizi, Sunen, III. 17.<br />

122 Bkz. Sunen, I. 358<br />

123 Bkz. İbn `Adi, Kinnil, I. 197; ez-Zehebt, Mfilm, I. 372.<br />

124 Mesela el-Buhâri rivayeti için bkz. Sahili, II. 123.<br />

125 Aslında el-Bohârt Ilammad'tan hadis almanu ştir. Sadakatla ilg ıli halisi ondan nakletmesinin<br />

sebebi de budur<br />

126 Mustedrek, I. 391-392.<br />

127 Aynı yer; keza bkz. Ebü Davud, Sunen, I. 358,<br />

128 Sunen, IV. 87.<br />

38


göre, "Hazreti Peygamber, sadakat' yazd ıktan sonra vefat etmi şti. Sonradan<br />

bu kitap Ebü Bekr'e kalm ış ve onunla amel etmi ştir. Ebü Bekr'in vefat ından<br />

sonra da `Ömer ayn ı kitapla amel etti'" 29. Naficin 'Abdullah İbn


Sa`d'tan şu haberi nakletmi ştir: "Bu, sadaka kitab ıdır. Nafi


eddolunur. `Arar İbn Hazm'den gelen hadisin isnadmda, her ne kadar Sukyman<br />

İbn Erkam isminde baz ılarınca zayıf addedilen bir râvi varsa da, gerçekte,<br />

kaynaklar bu şahs ın asıl hüviyetini tam olarak tesbit edememi şlerdir. Sadakât<br />

hattisinin s ıhhatine inananlar, râviyi Suleyman İbn 'Ayad, zafiyetine<br />

inananlar ise, Suleyman İbn Erkam olarak kabul etmi şlerdir. Bu durum<br />

karşısında, râviyi medial kabul etmek ve râvisi mechal olan hadisi de ihtiyatla<br />

kar şılamak en do ğru yoldur. Fakat ayn ı hadisin ba şka isnâdlarla rivayet edildiğini<br />

gördükten sonra da haberlerden şüphe etmek için hiç bir sebep yoktur.<br />

Sadakat hadislerinin s ıhhatini kabul ettikten sonra, bu aç ıklamalardan,<br />

hadis kitabeti yönünden ç ıkart ılabilecek baz ı neticelere i şaret etmek faydadan<br />

hali olmayacakt ır:<br />

a. Hazreti Peygamber, daha ba şlangıçta, dini hükümlerin müslümanlar<br />

arasında ne şri için yaz ıya ba şvurmuştur. Bu husus, yaz ının hafızaya nisbetle<br />

çok daha emin bir muhafaza vas ıtas ı oluşunun, Hazreti Peygamber tarafından<br />

da teslim edildi ğini gösterir.<br />

b. Gerek (Anar İbn 1.ḻazm'den ve gerekse Eba Bekr ve cOmer'den gelen<br />

yaz ılı hadis vesikalar ı, hadislerin tedvin edildi ği devre kadar yine yaz ılı olarak<br />

nakledilmiştir. Bu husus da, onlar ın daha sağlam bir yolla hadis kitaplar ına<br />

girmiş olduklar ına delâlet eder. Bugün elde mevcut kaynaklarda, bu hadislerle<br />

ilgili fazla malamat bulnam ıyorsa, bunun sebebini, ilk müdevvenat ın zamanımıza<br />

kadar ula şmamış olmas ında aramak laz ımdır.<br />

e. Hazreti Peygamberin hadis kitabetine müsade etmi ş olmasına rağmen<br />

bunu ho ş kar şdamayanlar ın bulunduğu bir devirde, sadakat hadisleri yaz ılı<br />

olarak muhafaza edilmi ştir. Bu, hakl ı olarak şu suali akla getirmektedir:<br />

Acaba bu hadisler yamnda, sahabe taraf ından yaz ılmış ve yine yaz ılı bir<br />

şekilde muhafaza edilmi ş başka hadisler de var midir Kaynaklarda bu suale<br />

cevap te şkil edecek baz ı notlara rastlamak mümkindir.<br />

5. Hadis sahifeleri<br />

a. ELTI, Bekr ve (Omer'in denemeleri<br />

Eba Bekr ve cOmer İbnu'l-tiattab'm sunene ait hadisleri yazma ğa teşebbüs<br />

ettiklerini, hatta Eba Bekr'in 500 kadar hadisi bir kitapta toplad ığım,<br />

fakat sonradan, baz ı sebepler dolayısıyle bu kitabı imha ettiğini belirten haberler<br />

vard ırmi. Keza `Ömer İbnu'l-Hattüb da bir sunen yazmak için ashab<br />

ile isti şarede bulunmu ş ; çoğu onun bu düşüncesini iyi kar şılamış olmakla<br />

141 Eg-Zehebt, Tezkiretu'l -Iftuffli:z, I. 5.<br />

41


eraber, bir ay geçtikten ve istiharede bulundukta ıı sonra bu dü şünceden vazgeçmiştir<br />

ı 42 .<br />

Yine haberlerden ö ğrendiğimize göre, Eb ıl Bekr'in, yazm ış olduğu kitab ı<br />

imha etmesine sebep, hadislerin, kendisinden sonra ashna uygun olarak nakledilmemeleri<br />

korkusudur° 4s. cOmer ibnul-ljattab ise, sunan yazmaktan vazgeçmesi<br />

sebebini şöyle aç ıklamıştır: "Size bir sunen kitab ından bahsetmi ş -<br />

tim. Sonradan dü şündüm ki, sizden önceki ehli kitab, Kitabu'llahtan ba şka<br />

kitaplar yazm ışlar, o kitaplar üzerine dü şerek Allah' ın Kitab ını terketmi ş -<br />

lerdi. Ben, yemin ederim ki, Allah' ın Kitab ını hiç bir şeyle gölgelemem"" 4.<br />

cOmer İbnul-ljattab, Allah'a ve Rasfılüne iman bak ımından müslümanların<br />

en kuvvetlisi, Allah' ın, Rasülüne indirdiklerine, Peygamberin söz ve<br />

fiillerine ittiba yönünden en titizi idi. Bununla beraber o, mülün ıanlarm Kurândan<br />

başka şeylerle me şgul olup Kur'âm terketmelerinden korkuyordu. Nitekim<br />

Hazreti Peygamber, hayat ının sonlarına doğru hasta yatarken yan ında<br />

bulunanlardan ka ğıt kalem istemi ş, kendisinden sonra müslümanlar ın ihtilafa<br />

düşmemeleri için bir "kitap" yazaca ğım söylemişti. Fakat orada bulunan<br />

`Ömer ibnu'l-ljattab, "Rasülu'llah a ğırlaşt ı, yanımızda Kur'ân vard ır. O<br />

bize yeter" diyerek, böyle bir kitab ın yaz ılmas ına muhalefet etmi şti. cOmer'in<br />

bu muhalefeti üzerine ehli beyt münaka şaya giri şnıiş, orada bulunanlar ın bir<br />

kısmı kitabın yaz ılmas ını isterken, di ğer bir k ısmı (Omer'in fikrine i ştirak etmi<br />

şlerdir. Münaka şadan doğan gürültü Hazreti Peygamberi rahats ız edince<br />

yamndakileri d ışarıya ç ıkarmışt ırms. Hadiseyi nakleden İbn 'Abbas der ki:<br />

"Bütün felaketler, ihtilüflar ı yüzünden Hazreti Peygamberin bu kitab ı yazmamas<br />

ından ileri geldi. Bu, Allah' ın ona bir vahyi idi. E ğer yazmış olsayd ı, sonradan<br />

clalalete dü şmezlerdi' 46. Bununla beraber cOmer ibnul-Ijattab bu görüşünde<br />

ısrar etmi ş ve hayat ı boyunca bunu müslümanlara a şılamağa çalışmıştır.<br />

Onun bu konudaki davran ışını anlamak için, daha önce de i şaret etti ğimiz<br />

Karaza ile olan hikayesini hat ırlamak laz ımdır. Karaia İbn Kali ve arkada<br />

şlar ı 'Irak'a gitmek için yola ç ıkt ıklar ı zaman, (Omar ibnu'l-ljattab da<br />

bir müddet onlarla birlikte yürümü ş ve sonra onlara şöyle demiştir: "siz öyle<br />

bir beldeye gidiyorsunuz ki, ehalisi ar ı uğultusu gibi Kur'ân okur. Hadislerle<br />

142 İbn Sacd, Tabalsiit, III. 1, 206; el-Hatib, Takyl ılu'l-cılm, s. 50; İbn cAbdi'l-Berr, Camic<br />

beyCnn'i-c ı/m, I. 64; es-Suyilt1, TenvIru'l-4av(ilik Şerbu Muv ıty(t)l- İmam Malik (mukaddime),<br />

s. 6.<br />

143 Eg-Zehebt, Tezkiretu'/-buffiii, I. 5.<br />

144 Bkz. 142 No. lu dip notta zikri geçen kaynaklar.<br />

145 El-BulArt, Şahiti, I. 36-37; Muslim, Sahili, V. 76.<br />

146 El-Bulirt, .5.51.4, I. 37.<br />

42


onları me şgul etmeyiniz ve yollar ını sapt ırmayınız. Kur'ân ı iyi okuyunuz ve<br />

Hazreti Peygamberden rivayeti azaltunz"" 7.<br />

`Orrıer ib ıtul-Hattüb' ın hadis rivayetine kar şı gösterdiği bu şiddet, aslında<br />

Kitap nâm ına idi. Bununla birlikte diğer mühim bir sebebin de, rivayet<br />

edilen hadislerin, bir gün tebdil ve ta ğyir edilerek kötü maksatlar için kullanılması<br />

korkusu olduğu düşünülebilir. Aksi halde onun, Hazreti Peygamberden<br />

gelen ve rivayeti teeviz eden haberlerden habersiz olmas ı gerekir ki, bu mümkin<br />

değildir; Hazreti Peygamberin menetmedi ği bir şeyi


Bu durum gözönünde bulundurulursa, `Ömer ibnu'l-Hattöb'm bir sunen<br />

yazmaktan vazgeçmesine esef etmemek elden gelmez. Zira, ilk önce dü şündüğü<br />

gibi, zaman ına kadar Hazreti Peygamberden rivayet edilen hadisleri, ş âhidlerini<br />

de tesbit etmek suretiyle yazm ış ve kendisinden sonrakilere rivayet<br />

kap ısını kapamış olsa idi, belki hadislerin alabildi ğine çoğalmas ım ve kizbin<br />

artmas ını önleyebilirdi. Belki de bu suretle ihtilaflar ın önü de alınmış olabilirdi.<br />

Çünkü her ihtilaf, ortaya at ılan yeni hadislerle körükleniyordu. Maama-<br />

`Omer Ibnu'l-ljattöb'm yapmad ığı bu işi, diğer baz ı sahabe, kudretleri<br />

nisbetinde ve küçük çapta yapma ğa çalışm ışlard ır.<br />

b.


Hazreti Peygamberden rivayet etmi ş olmaktad ır ki, onun Hazreti Peygamberle<br />

sohbeti bulunmad ığına göre, isnâdda yine bir ink ıta vad ır; ancak bu<br />

inkıta sahabi tarafında olduğu için isnâd murseldirm. Şu var ki, yukar ıda da<br />

i şaret etti ğimiz gibi, Muhammed İbn cAbdillah, hadisle me şgul olduğu bilinen<br />

bir kimse değildir. Bu bakımdan ceddin ona atfedilmesi ihtimali zay ıft ır.<br />

Üzerinde durulmas ı gereken di ğer mühim bir nokta, Şdayb' ın, ceddi 'Abdullah'a<br />

mülâki olup olmad ığı meselesidir. El-Bulyari Ttırih'inde bir habere dayanarak<br />

Şdayb' ın `Abdullah' ı i şittiğini söylemi ştir"°. Keza Yahya İbn Mdin<br />

de bu görü şü ileri sürmü ş, ancak baz ılar ın ın, onun sahifeden rivayet etti ğini<br />

söylediklerine dikkati çekmi ştir' 62 .<br />

Bir ravinin rivayet etti ği hadisleri şeyhinden i şitip işitmediğinin ara ş-<br />

t ırılmas ı, hadis tarihinde, ehemmiyetli bir konu olarak kar şımıza çıkar. Şeyhini<br />

i şitmeyen, fakat sahifesinden veya kitab ından rivayet eden ravi, asl ında<br />

güvenilir bir kimse olsa bile, hadisçilerin tenkidine u ğrar ve kitaptan rivayet<br />

ettiği hadisler, çok defa reddedilirm. Bunun en güzel misali 'Anar İbn Şdaybt<br />

ır. Hiç bir hadisçinin cerhine maruz kalmam ış olmas ına rağmen, babası vas<br />

ıtas ıyle ceddi 'Abdullah İbn cArar'den rivayet etti ği hadiseler, `Abdullah' ın<br />

kendisine intikal eden sahifeden al ındığı gerekçesiyle itiraza u ğram ışlard ır.<br />

Ez-Zehebi'nin isim zikretmeksizin baz ı ulemadan naklen belirtti ği gibi° 64,<br />

(Abdullah İbn (Amr'in Hazreti Peygamberden yazd ığı bu sahifenin her şeyden<br />

esah olmas ı gerekir. O halde güvenilir bir kimse olan (Anar İbn Şdayb'm<br />

bu sahifeden rivayeti niçin kabüle sayan_ olmaz <br />

Ebü Zur`a'ya göre bunun sebebi, onun, babas ı vas ıtas ıyle ceddinden rivayeti<br />

ço ğaltmas ı, kolay hadisleri i şitip diğerlerini yan ında bulunan sahifeden<br />

rivayet etmesidirl". Şdayb, Ebil Zur (a'ya göre de güvenilir - bir kimsedir.<br />

Fakat ceddinden rivayeti ço ğaltmas ı, niçin itirazlara yol açm ışt ır<br />

160 İsnadında sahabi râvisi dü şmü ş olan hadislere mursel denildiği gibi, isnad da ayn ı adı<br />

alır.<br />

161 Bkz. Et-Tdrilıtı'l-kebir, II. 2, 219.<br />

162 İbn Hacer, Tehzib, VIII. 53.<br />

163 Mesela Ebii R ılabe kitaplarını Eyyab es-Selytiyant'ye vasiyet etmi ştir (Ez-Zehebl,<br />

tezkire, I. 88; el-Hatib, el-Kiftıye, s. 352). Bu yüzden Eyyüb'un bu ldtaplarda mevcut hadisleri<br />

Eba Kılabe'den işitip i şitmediği ihtilaf konusu olmuş; el-Ilatib de ayn ı konuda şu görü şü ileri<br />

sürmüştür: "Bir kimsenin kitaplar ını bir ba şka kimseye vasiyet etmesiyle, o kimsenin, asıl<br />

kitap sahibinin ölümünden sonra onun kitaplarını satın almas ı arasında fark yoktur. Bu itibarla<br />

böyle hadislerin rivayeti ancak victıde yolu ile caiz olur" (el-Kifiiye, s. 352). El-Hatilfin bu görüşü,<br />

sema kaydım ihtiva etmeyen hadislerin şüphe ile karşılandıgına delâlet eder; çünkü victide<br />

metodu, hadisçiler aras ında makbul olmayan bir tahammül yoludur.<br />

164 Bkz. IV. 286.<br />

165 Kit(tbu'l-Cerk ve't-tddil, III. 1, 239.<br />

47


Madem ki o, güvenilir bir kimsedir, itimada şayând ır, o halde sahifeden rivayet<br />

etse bile ancak onda mevcut hadisleri rivayet edece ği tabiidir. Aksi halde,<br />

munker hadisleri sahabeden olan ceddi `Abdullah İbn `Amx'a isnadla ondan<br />

rivayet etmesi, onun güvenilir olmas ıyle kaabili telif değildir. Bizce gerçek<br />

olan şudur ki, 'Ana İbn Şucayb ceddi `Abdullah'a mülâki olsa ve ondan hadis<br />

işitse bile elinde bulunan sahifenin tamam ını ondan i şitmemi ştir. Bir ba şka<br />

deyimle sahifenin tamam ı için aralar ında senıa yoktur. Ebü Zurca'n ın da<br />

i şaret etti ği gibi, İbn Lehica ve el-Musennâ İbn Şabbâli gibi baz ı zayıf râviler<br />

de (Amr İbn Şucayb'tan rivayetlerine bir tak ım munker hadis kar ıştırmış -<br />

lar° 66 ve böylece cArnr İbn Şucayb üzerinde bir tereddüt uyand ırmışlard ır.<br />

Hadis târihi bak ımından mühim olan husus, İbn Lehica ve benzerleri tarafından<br />

(Anar İbn Şdayb'm hadisleri aras ında dercedilen munker hadislerin<br />

tesbit edilip ay ıklanmasıdır. Bu mümkin olduğu takdirde `Abdullah ibn.<br />

(Amr'in Hazreti Peygamberin a ğzından yazdığı şahife şadıka'nın bir nüshasının<br />

elde edilebilece ği, kuvvetli bir ihtimal olarak kar şımıza çıkar. Ahmed<br />

İbn Hanbel'in 'Abdullah İbn 'Am" musnedinde 'Artır İbn şdayb can ebihi can<br />

ceddihi isnâd ıyle birbiri arkas ına yer alan rivayetler 167, böyle bir sahifenin<br />

tesbitinde musned eserlerden ne derecede yararlamlabilece ğini gösterme ğe<br />

yeterlidir.<br />

e. Ccibir İbn cAbdillah' ın sahtfesi<br />

Hazreti Peygamberin ashab ı aras ında fazla hadis rivayet etmekle şöhret<br />

kazananlardan birisi olan Câbir ibn. `Abdillah, Hicretin. 74 üncü senesinde<br />

vefat etmi ştir. Veki İhnu'l-Cerrâh' ın Hişâm İbn `Urva'dan nakletti ği bir<br />

haber, onun hadis sahas ında bir otorite oldu ğunu gösterir. Bu habere göre<br />

halk, Hazreti Peygamberin mescidinde Câbir'in etraf ında bir halka te şkil<br />

ederek oturur ve ondan hadis dinlerdi. 168.<br />

Kaynaklar, Câbir'e ait bir sahifenin mevcudiyetinden bahsederlerse de<br />

bu sahifenin kendisi taraf ından yaz ıldığına dair her hangi bir kayda rastlanmaz<br />

169.Ez-Zehebi Tezkiresinde ve Törilfinde Katüde'nin lufz ından bahsederken,<br />

ona Cc1bir'in şahifesinin bir defa okundu ğunu ve onu hemen h ıfzetti ğini kaydederi".<br />

Keza el-tlatib ve İbn Hacer de buna benzer bir haber verirlerm.<br />

166 Aym yer.<br />

167 Bkz. Musned, II. 178 vd.<br />

168 İbn Hacer, Tehz1b, II. 43.<br />

169 Bkz. İbn Sa`d, Tabaküt, VII. 2, 1, 2; İbn EM IWim, Takdimetu'l-Cerb, s. 46;<br />

el-Hatib, el-Kif(ıye, s. 354; ez-Zehebt, Tezkire, I. 116; Tiiribu'l-islöm, IV. 296; en-Nevevt,<br />

Tehzibu'l-es ıniP, II. 58; İhn Hacer, Telı zib, V. 27.<br />

170 Tezkire, I. 116; T(trilJu'l-İslam, IV. 296.<br />

171 El-Kifrtye, s. 354; Tehz1b, V. 27.<br />

48


Cabir'den hadis rivayet eden Ebü Sufyan Talha İbn Nafi`m, bu hadisleri<br />

bir salrifeden rivayet etti ği söylenir" 2.<br />

Kaynaklarda mezki:ir sahifeden Şahifetu Ccibir, yani Ctıbir'in Şahifesi<br />

olarak bahsedilmesine ra ğmen, baz ı haberlerin delâletiyle, onun Cabir tarafından<br />

yaz ılmadığını anlıyoruz. Mesela İbn Ebi Hâtim, Suleman İbn Kaya<br />

el-Ye şkurrnin tercemei halinden bahsederken, onun, Cabir ile uzun müddet<br />

beraber bulundu ğunu, ondan hadis dinledi ğini ve bir sahife yazd ığını kaydeder<br />

ve şöyle der: "Suleyman İbn Kays' ın vefat ından sonra bu sahife ailesinin<br />

yanında kalmıştır Ebu'z-Zubeyr, Ebfi Sufyan ve Sa (bi, Cabir'i dinlemi ş -<br />

ler ve ondan hadis rivayet etmi şlerdir; fakat rivayet ettikleri hadislerin ço ğu<br />

bu sahifedendir. Keza Katade de ayn ı sahifeden rivayet etmi ştir"" 3. El-Buhari.<br />

de, Ebil. Bi şr, Katade ve el-Ca`d EU. (Osnıân.' ın Suleyman İbn Kays' ın kitabından<br />

rivayet ettiklerini kaydeder 174. Diğer taraftan el-Hatib ve Ahmed İbn<br />

Hanbel şu haberi nakletmi şlerdir: "Suleyman el-Ye şkuri'nin anas ı bir kitap<br />

getirir. Bu kitap, Katade, Ebfi Bi şr, Hasan ve Sübit'e okunur. Hepsi de bu<br />

kitaptan rivayet ederler, fakat Sabit yaln ız bir hadis rivayet eder" 175. Aynı<br />

kitab ın Ebu'z-Zubeyr'in de elinde bulundu ğunu gösteren bir ba şka haber<br />

şöyledir: İsmi zikredilmeyen bir şahıs, Suleyman el-Ye şkuri'nin kitab ıyle birlikte<br />

Ebu'z-Zubeyr'e gelmi ş ve kitaptaki hadisler hakk ında ona sorma ğa ba ş -<br />

lamıştır. Ebu'z-Zubeyr bu şahsa "elindeki kitaba bak" diyerek h ıfz ından baz ı<br />

hadisler okumu ştur. Bu hadisler kitaptaki hadislerdir ve Ebü'z-Zubeyr onları<br />

aynen kitaptaki gibi okumu ştur 176. Ez-Zehebi tarafından nakledilen bu<br />

haber, yukar ıda zikrettiğimiz İbn Ebi Hatim'in "Ebu'z-Zubeyr, Ebü Sufyan<br />

ve Sa`bi dinlemi şler ve ondan hadis rivayet etmi şlerdir; fakat rivayet<br />

ettikleri hadislerin ço ğu bu sahifedendir" şeklinde gelen haberine uygundur<br />

ve her ikisi de Ebu'z-Zubeyr'in bu sahifeye sahip oldu ğuna delâlet eder.<br />

Yukar ıda zikretti ğimiz haberlerin hepsinde ad ı geçen sahifeden Şahifetu<br />

Ciibir diye bahsedilmesine ra ğmen, bu sahifenirı aslında Suleyman İbn<br />

Kays el-Ye şkuri tarafından yaz ıldığı anla şılmaktad ır. Ancak Suleymân İbn<br />

Kays' ın `Abdullah İbnu'z-Zubeyr zaman ında vukubulan. fitnede Cabir'den<br />

önce vefat etmesi." 7, sahifesinin şöhret kazanmas ına sebep olmu ş, ancak Cabir'in<br />

hadislerini ihtiva etmesi dolay ıs ıyle de ona isnâd edilmi ş ve Şahifetu<br />

CcIbir olarak tan ınmışt ır.<br />

172 El-Kifrıye, s. 355; Törffiu'i-iskim, V. 23.<br />

173 Kitribu'l-cerl.x ve't-tac ılil, II. 1, 136.<br />

174 Et-Törgıu'i-Kebir, II. 2, 354.<br />

175 s. 354; Kitilbu'/-c ı/e/ ve macrifeti'r-riciil, v. İ 06a.<br />

176 Ez-Zehebi, Ttırittu'l-İslam, V. 154.<br />

177 Ahmed İbn Hanbel, Kit(ıbu'l-c ılel, v. 106a; İbn Hacer, Tehz1b, IV. 215.<br />

49


Câbir'in sahifesi hadisçiler aras ında şöhret kazand ıktan sonra pek çok<br />

kimse bu sabâfeden rivayet etme ğe başlamıştır. Meselâ Ahmed İbn 1.1anbel,<br />

Ebu (Avâ ııe tariluyle Ebü Bi şr'in Suleymân İbn lays'tan rivayet etti ği bir<br />

hadis nakleder 178. Bu hadisin nihayetinde Ebü


mek yanh ş olmaz. Filhakika Eba Sufyan' ın hadisleri el-A(me ş, Ebii Bi şr, el-<br />

Mu§enna İbn Şabbah ve daha bir çok kimse taraf ından rivayet<br />

Biz burada bir misal olmak üzere yaln ız el-A(me ş'irı rivayetine k ısaca temas<br />

etmek istiyoruz. Bu suretle, me şktır sahabi Cabir İbn `Abdillah' ın Hazreti<br />

Peygamberden rivayet etti ği hadislerin, kitaplar ın tasnifi devrine kadar nas ıl<br />

bir yol takip ederek geldiklerini küçük bir örnekle göstermi ş olaca ğız.<br />

İbn (Adi, Ebu Sufyan' ın Cabir'den sâlih hadis'« rivayet etti ğini, ayn ı<br />

hadislerin de el-A(me ş tarafından Eba. Sufyan'dan nakledildi ğini söyledikten<br />

sonra "el-A (me ş'ten Ebii Sufyan' ın hadislerini nakledenlerin hepsi de güve<br />

nilir kimselerdir; keza Ebii Sufyiin da reddedilecek bir kimse de ğildir" der° 86.<br />

İbn Hacer ise, el-A (me ş'in Eba Sufyan' ın ravisi olduğunu 187, Ebü Bekr el-Bezzar'dan<br />

naklen onun Ebil Sufyan'dan rivayet etti ği yüz kadar hadisin bir<br />

sahifeden ibaret bulundu ğunu" 8 söyler. Görülüyor ki Suleyman İbn Kays' ın<br />

Cabir'den yazm ış olduğu sahife bir taraftan Ebfı Bişr - Ebii `Avan tarik ıyle<br />

nakledilirken, di ğer taraftan da Ebii Sufyar ı - el-Aeme ş taraikiyle nakledilmiştir.<br />

Şüphesiz, gerek Suleyman İbn Kays'tan ve gerekse Eba Sufyan'dan<br />

aynı sahifeyi rivayet eden ba şka kimseler de vard ır. Bizim verdiğimiz bir kaç<br />

misal, hadislerin nas ıl yaz ılı bir kayna ğa dayan ılarak rivayet edildiklerini<br />

gösterme ğe yeterlidir. Hadis tarihi bak ımından mühim olan husus budur.<br />

d. (Ah İbn sahifesi<br />

Hazreti Peygamberin amcazadesi ve ayn ı zamanda damad ı olan (Ali<br />

İbn EM. Talib'in elinde de sadakat ve diyet hükümlerini ihtiva eden bir sahifenin<br />

bulunduğu, muhtelif kaynaklar ın verdikleri haberlerden anla şdır 189 . Bu<br />

haberlerden birisinde İbn EM Talib şöyle demektedir: "Hazreti Peygamberden,<br />

Kur'ândan ve şu sahifedekilerden ba şka bir şey y-az ınad ık'". Bununla<br />

beraber, (Ali'nin bu sahifeden ba şka Kur'ân ile hadisleri de toplad ığını ve kıymetli<br />

bir kitap vüci`ıcla getirdiğini bize haber veren rivayetler gelmektedir.<br />

Ez-Zehebi'nin Muhammed İbn Sirin'den nakletti ği bir habere göre (Ali, Hazreti<br />

Peygamberin vefat etti ği s ıralarda, Kur'an' tenzil üzerine toplam ış bulunuyoxclu.<br />

Hatta kendisini bu i şe o kadar vermi şti ki, Hazreti Peygamberin vefat<br />

ı üzerine Hilafet makam ına geçen Ebil Bekr'e bey'at etmek f ırsat ını bile bula-<br />

186 F/-Kamil, II. 109a.<br />

187 İbn Hacer, Tehz1b, V. 26.<br />

188 Aynı eser, IV. 224.<br />

189 l'ılesern bkz. el-Bub*ri, şalı/b, I. 36; IV. 30; Ebii Davnd, Sunen, I. 469; Ahmed İbn<br />

Musned, I. 81, I. 81, 102, 118, 119, 126; eI-Zehebi, Tezkire, I 12; Tartbu'l-İslam, II.<br />

199; el-Herevi, Zemmu'l-keldm, I. 116a.<br />

190 Meseltı bkz. ez-Zehebt, Tezkire, I. 12.<br />

51


inan:usu. Yine Muhammed İbn. Sirin'e göre, 'Ali tarafından telif edilen bu<br />

kitap, onu elde edenler için büyük faydalar sa ğlayacak bir iliM ihtiva ediyordu19'.<br />

Muhammed İbn Sirin'in bu sözünden anla şıldığına göre (Ali İbn EM Talib,<br />

Kur'an ı toplaniakla iktifa etmemi ş, belki nüzül sebeplerini ve Hazreti<br />

Peygamberden gelen tefsizi de kitab ına dercetmi şti. Fakat bu hususta yeterli<br />

derecede bilgi elde edilememi ştir. Ancak, Ibnu'n-Nedim, Ebu Ya (la'nın elinde<br />

varaklaz ı düşmüş elyazmas ı biz mushaf gördüğünü ve bunun (Ali'nin elyaz ıs ı<br />

ile yaz ılmış olduğunu zikrederse de 192, Mustafa Şad ık er-Rafi(iye göre bu, şii<br />

haberlerden birisi olup şüyübulmam ışt ır193. Şuras ı muhakkakt ır ki, Muhammed<br />

ibn. Sirin'in bahis konusu etti ği kitapla, ibnu'n-Nedim'in gördü ğünü söylediği<br />

mushaf aras ında her hangi bir münasebet yoktur. Bu bak ımdan İbnu'n-<br />

Nedim'in haberi doğru olsa bile, mezkür mushafin, İbn Sirin'in bahsettiği kitaptan<br />

ibaret oldu ğunu ileri sürmek mümkin de ğildir.<br />

Kaynaklar, `Ali'den sahife rivayet eden bir , kaç isim zilçxederlerse de,<br />

rivayet olunan bu sahifenin mahiyeti hakk ında fazla bilgi vermezler. Mesela<br />

İbn Sdd'a göze (Ali, C1-1.1azisu'l-A(ver için pek çok "ilim" yazm ış 194, İbn Ebi<br />

Ratim de el-ljaris'in kitap sahibi oldu ğuna dair bir haber nakletmi ştir' 95 ;<br />

Bununla beraber, onun hakk ında ileri sürülen baz ı mütalaalar, bu haberlerden<br />

kesin bir netice ç ıkarmak imkan ını vermemektedir:<br />

Muğire'ye göre, el-Wrisu'l-A`ver (Ali'den rivayet etti ği hadislezde sad ık<br />

değildiz 196. Yahya İbn Matin ve en-Nesa'i, onun hak ında leyse 'bihi be'sun demişler'97,<br />

e ş - Şa(b1 ise, "el-Haris bana rivayet etti; fakat bir kezzâb<br />

bir rivayette de "ben şehadet ederim ki, o kezzablardan biridir"'" diyerek elitham<br />

etmi ştir. Ez-Zehebi, bu itirazlara ra ğmen el-Haris'in hadislerinin<br />

Sunen-i Erbgada yer ald ığını kaydettikten sonra, e ş - Şa(brnin onu tekzib<br />

etmesine temasla "bununla beraber ondan hadis rivayet etmi ştir. Bundan anlaşılıyor<br />

ki el-Haris sâir konu şraalar ında yalan söylese bile, hadis-i nebevide<br />

yalancı değildir" 200der. Filhakika Ahmed İbn klanbel'in Musned'i gözden geçirilecek<br />

olursa 20I, e ş- Şdbrnin, 'Ali'nin hadislerini el-Uaris vas ıtas ıyle rivayet<br />

191 Ez-Zehebt, rıirlhıt'l-İslam, II. 199.<br />

192 Bkz. Fihrist, s. 42-43.<br />

193 iccilzu'l-lurYtn ve'l-belSigtau' ıı-Nebeviyye, s. 32-33.<br />

194 Tabakat, VI. 116.<br />

195 Kirdbu'l-cer4 ve't-tddil, 1. 2, 78.<br />

196 Eg.-Zehebt, Mizttnu'l-ictidttl, I. 435.<br />

197 Aynı yer.<br />

198 Aynı yer<br />

199 bn EM 1:15.tim, Kittıbu'l-cerh ve't-tace111, I. 2, 78.<br />

200 Ez-Zehebl, Mizttn, I. 435.<br />

201 Bkz. I. 79, 83, 87, 93, 106, 107, 110, 121, 133, 150, 153, 158.<br />

52


ettiği görülür. Bu hadisler Musnedde mevsid isnadlarla nakledilmekle beraber,<br />

bir yerde e ş- Şa`bi, "Allah' ın Rasülü Muhammed (s. a. s.) riba yiyen kimseye<br />

lanet etti" diyerek şeyhinin ismini zikretmezse de, hadisi e ş- Şacbrden<br />

rivayet eden İbn (Ayrı. "bunu sana kim tandis etti" diye sordu ğu zaman, e ş -<br />

Şa`bi "el-Ilarisul-A`ver el-Hemdâni" cevab ını verir 2q2.<br />

Burada hadis tarihi bak ımından üzerinde durulmas ı gereken mühim bir<br />

haber vard ır. Şube ibnu'l-Haccüc'tan nakledilen bu habere göre, e ş - Şa(brnin<br />

cAlrden rivayet etti ği hadisler bir kitaptan ibarettir 203. E ş - Şa931'nin<br />

den rivayet etti ği bu kitab ı kimden aldığını kesin olarak tesbit etmek mümkin<br />

olamamıştır. Bununla beraber bu as ıl kitap sahibinin, e ş - Şa(brnin,<br />

nin hadislerini kendisi vas ıtas ıyle rivayet etti ği el-Haris olmas ı kuvvetle muhtemeldir.<br />

Çünkü, el-Würis'in kitap sâhibi oldu ğunu belirten haberler vard ır.<br />

Mesela el-Wıris'ten rivayet eden Ebü İshak es-Sebl'inin, asl ında onu i şitmediği,<br />

fakat onun kitab ından rivayet etti ği söylenir204. Ahmed İbn 1;lanbePden<br />

nakledilen bir ba şka habere göre, Ebü İshak el-Haris'in kar ısıyle evlenmi ş ve<br />

bu sûretle onun kitaplar ı Ebü islıak'a intikal etmi ştir295. Her halde e ş - Şacid<br />

de Ebü İshak gibi (Ali'nin hadislerini yaz ıh olarak alm ış olacakt<br />

ır. Fakat yukar ıda da kaydetti ğimiz gibi, bu hususta verilmi ş bilgiye rastlanmamıştır.<br />

Şu var ki, eş - Şacbrnin vefat ından sonra evinde ferâiz ve cerahâta<br />

dair baz ı yaz ılı kitaplar bulunmu ştur 20 6. Her ne kadar bu kitaplar ın ona el-Ilaris'ten<br />

geçtiğini gösteren bir delil mevcut de ğilse de, 'Ali tarafmdan yaz ılan<br />

sahifenin ferâiz ve cerahata ait hadisleri ihtiva etti ği, el-I-Jüris'in (Ali'den yine<br />

bu konularda bir sahife rivayet etti ği, keza e ş - Şa(br ıain de el-Haris'ten ayn ı<br />

konulardaki hadisleri ald ığı gözönünde bulundurulursa, e ş -Şdbr ınin vefat ından<br />

sonra evinde bulunan ferâiz ve cerahatla ilgili hadis sahifelerinin menşeini<br />

tayin etmek her halde güç olmasa gerektir.<br />

İbn Ebi ralib'ten sahife rivayet edenlerden biri de Ilda ş İbn 'Artır<br />

el-Heceri (Ö. 100 H. den önce) dir. Yal ıya İbn Sacid'e göre thla ş, aslında `Aliyi<br />

i şitmemi ştir; fakat ondan rivayet etti ği hadisler bir kitaptan ibarettir 207.<br />

Kezâ İbn Sa`d onun hakk ında "hadisi çok olan bir kimsedir; bir sahifesi vardir,<br />

ondan rivayet eder" demi ştir208. Ebü Ilâtim'e göre Ilda ş, "(Ali'nin sahi-<br />

202 I. 133.<br />

203 İbn Ebi Wıtim, Takdimetu'l-cedt, s. 130.<br />

204 Ez-Zehebt, MizCın, I. 435.<br />

205 Ez-Zehebt, Tririhu'l-İslam, V. 117.<br />

206 El-Ha ıibu'l-BağtUdt, T3riltu Bağd1d, XII. 232.<br />

207 İbn Hacer, Tekşib, III. 177.<br />

208 Aynı yer.<br />

53


fesini elde etmi ştir" 209; Ahmed İbn Hanbel de " (Ali'den rivayetinin bir kitaptan<br />

oldu ğunu" 210 ileri sürmüştür.<br />

11114'm bu sahifeyi ne şekilde elde etti ğini aç ıklayan her hangi bir habere<br />

rastlanmam ışsa da, Ahmed İbn Hanberin "Hılö ş' ın, el-Höri şu'l-A(verin<br />

sahifesinden rivayet etmesinden korkuyorlard ı" sözü211, bu hususta kuvvetli<br />

bir ihtimali ortaya koymaktan uzak de ğildir: Her halde H ılö ş da, e ş -<br />

şa`bi ve Ebii İshök gibi (Ali'nin hadislerini yaz ılı olarak el-Höris'ten alm ış<br />

olacakt ır.<br />

e. Semura İbn Cundeb'in sakfesi<br />

Hazreti Peygamberin ashab ı içerisinde hadis yazanlardan bizi de Semura<br />

İbn Cundeb (Ö. 58,60) tir. Hakk ında geni ş bilgi verilmezse de, onun bir<br />

hadis kitab ı olduğunu, Muhammed İbn "Semura'n ın oğullar ı için yazdığı<br />

risalede pek çok ilim vard ı" sözünden anhyoruz 212. Keza bu risalenin<br />

oğulları tarafından rivayet edildi ğini belirten haberler de, Muhammed İbn<br />

Sirin'in sözünü teyid eder. Ancak Semura'n ın risaleyi ne zaman yazd ığını<br />

kesin olarak tesbit edemiyoruz. Kendisi, Hazreti Peygamber zaman ında küçük<br />

olduğunu ve ondan hadis h ıfzettiğini söylemektedir 213 . Bu haber, risalenin<br />

Hazreti Peygamberin vefat ından sonra yaz ıldığı ihtimalini doğurur. Keza<br />

risalenin Semura tarafından o ğullarma yaz ılmas ı ve el-Buhöri'nin de nakletti<br />

ği gibi2 ı 4 “min Semura İbn Cundeb ila benihi" (Semura İbn Cundeb'ten<br />

oğullarına) ibaresiyle ba şlamas ı da bu ihtimali kuvvetlendirm.ektedir. Bu<br />

ihtimale göre Semura'nnn haf ızas ında bulunan hadislerle di ğer sahabilerden<br />

işittiği hadisleri toplad ığı anla şılmaktad ır.<br />

Yukar ıda bahis konusu edilen sahifeler gibi, Semura İbn Cundeb'in risalesi<br />

de o ğulları ve di ğer mustensihlar ı tarafından rivayet cdilmi ştix. İbn<br />

Hacer, Suleymön İbn Semura'n ın, babas ı Semura'dan büyük bir nüsha rivayet<br />

etti ğini haber verir 215 ki, bu nüshan ın bahis konusu edilen risale oldu ğuna<br />

şüphe yoktur. Ayn ı nüsha, Suleymön'dan o ğlu Hubeyb tarafından rivayet<br />

edilmi ştir2". Keza İbn Hacer ve İbn Ebi klötim'in verdikleri bilgiye göre,<br />

209 Eg-Zehebt, Mizgın, I. 658.<br />

210 İbn ljacer, Tehzlb, III. 177.<br />

211 Aynı yer.<br />

212 Ibnu'l-Esir, Usdu'l-gıibe, Il. 354; İbn Hacer, işabe, III. 130; Tehzi,b, IV. 236.<br />

213 Aynı yerler.<br />

214 Et-T5.rilıu'l-Kebtr, I. 1, 26.<br />

215 Telı;jh, IV. 198.<br />

216 Ayn ı eser, III. 135.<br />

54


nüsha, Hubeyb'ten amcas ının oğlu Ca


dan mühim olan husus, Semura İbn Cunden taraf ından yaz ılmış bir kitab ın<br />

mevcudiyeti ve diğer yaz ılı vesikalar gibi bu kitab ın da yine yaz ılı olarak<br />

rivayetidir.<br />

f. Ebri Hurayra'nın sahifesi<br />

Hazreti Peygamberden en fazla hadis rivayet etmekle şöhret kazanan<br />

Ebü Hurayra, hadis ö ğrenme ğe kar şı, "hırs" diyebilece ğimiz büyük arzu sahibi<br />

olan bir kimse idi. Bu arzu, tabii olarak onu Hazreti Peygamberin her<br />

sözünü dikkatle dinleme ğe, sonra da bu dinleyip ö ğrendiklerini ba şkalar ına<br />

nakletme ğe sevkediyordu. Hadis rivayetinden dolay ı bazan ashab ın itiraz ına<br />

maruz kaldığı da oluyordu; fakat bu itirazlar, onu tekzib etmekten ziyade,<br />

onun fazla hadis rivayetinden ileri geliyor, hataya dü ştüğünü ileri sürenlere<br />

kar şı da, rivayetini teyid edecek şahidler bulmaktan geri kalnuyordu. Bir<br />

defas ında -Hazreti Peygamberden "cenaze na maz ını kalanlar için büyük bir<br />

ecir, kılan ve cenazeyi takip edenler için de iki büyük ecir vard ır" hadisini<br />

rivayet etmi şti. 'Abdullah İbn (Omer ona itirazda bulunmu ş ve "ya Eba Hnrayra,<br />

sen çok hadis rivayet ediyorsun" diyerek onu (A.'i şe'ye götürmü ştii.<br />

`Abdullah . İbn (Omer'in itiraz ına ra ğmen Ebû Hurayra'yı tasdik etmek<br />

zorunda kald ı227 .<br />

Ebû Hurayra, bazan bir hadis rivayet ettikten sonra Ummul-mu'minin<br />

(_7ıi şe'ye döner ve "beni dinle beni dinle" derdi. Maksad ı cA'i şe'nin ikrar ı ile<br />

hadisini takviye etmekti. (k)işe ise onun bu hareketine sükûtla mukabelede<br />

bulunur, sözlerini inkar etmezdi. Ancak unutkanl ık sebebiyle hadisin yanlış<br />

öğrenilmesinden korkarak bir toplulukta fazla hadis rivayet etmesini isterue<br />

zdi 228 .<br />

Ebû Hurayra, çok hadis rivayet etti ğini söyleyenlere kar şı kendisini<br />

şöyle müdafa ediyordu: "Halk (itiraz mahiyetinde) diyor ki: El ıii Hurayra<br />

çok hadis rivayet ediyor. E ğer Allah' ın Kitabında şu iki ayet olmasayd ı<br />

bir tek hadis bile rivayet e tmezdim. (Eb ıl Hurayra bundan sonra Kur'a=<br />

ikinci sûresinde yer alan 159 ve 160 ınc ı ayetlexi okumu ştur. Bu ayetler<br />

meâlen şöyledir: İndirdiğimiz o aç ık ayetlerimizi ve do ğruyu - biz kitapta<br />

insanlara onu pek a şikar bir sûrette bildirdikten sonra - gizleyenler yok mu;<br />

i şte onlara hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler. Ancak tövbe edenler,<br />

hareketlerini düzeltenler ve hakikati gizlemeyip iyice aç ıklayanlar ba şka.<br />

Ben art ık onlar ın günahlar ından geçerim. Ben en çok tövbeyi kabul edenim;<br />

227 Ahmed bn Ijarıbel, Musned, II. 387; el-Bubiri, et-Tdrillu'l-Kebir, I. 2, 272. Burada<br />

hadisin muhtelif varyantlar ı, II. 1, 47 de de hadisin ( "ii.işe'den gelen bir rivayeti zikredilmi ştir.<br />

228 En-Nevevi, Şalıfitu Muslim bi şerlu)n-Nevevi, XVIII. 129.<br />

56


en çok csirgeyenim). Muhacir karde şlerimiz al ışverişle, Ensar çiftliklerinde<br />

ziraat ve bahçivanl ıkla me şgul olurlarken, Ebü Hurayra, mi ğdesinin istediğini<br />

düşünmeden (kar ın tokluğuna) Hazreti Peygamberin yan ında hadis<br />

topluyordu. Di ğerleri kendi i şleriyle me şgul iken o, Hazreti Peygamberle<br />

beraber bulunuyor ve di ğerlerinin bilmedikleri şeylere şâhid oluyordu" 229.<br />

Ebü Hurayra bu kadar çok hadis rivayet etmekle beraber, rivayet ettiği<br />

bu hadisleri yazm ış ve bir kitapta toplam ış mı idi Bu hususta gelen rivayetler,<br />

bizi kesin bir neticeye ula şt ırmaktan uzakt ır. Bununla beraber, bu<br />

rivayetleri gözden geçirmek ve bir netice ç ıkarmağa çalışmak elbette ki faydadan<br />

hali değildir.<br />

Fuayl İbn. Hasan İbn (Amr'in nakletti ği bir haberden ö ğ'rerı diğimize<br />

göre, babas ı Hasan İbn (Amr, Ebü Hurayra'ya bir hadis okumu ş, fakat Ebü<br />

Hurayra bu hadisi bilmediğini söylemi ştir. Hasan İbn (Amr'in "hadisi senden<br />

işittim" demesi üzerine de, onu kolundan tutmu ş ve "e ğer benden i şitti isen<br />

yazıhdır" diyerek evine götürmü ştür. Eb ıl. Hurayra ona bir çok kitap göstermiş<br />

ve o kedisi de bunlar aras ından bulup çıkarmişt ır23°.<br />

Sakih bir senedle rivayet edilen bir ba şka habere göre Ebü Hurayra<br />

"biz hadis yazarken Rasülu'llah (s. a. s.) yan ımıza geldi..." demektedir 23 ı .<br />

EV" Hurayra'n ın hadis yazd ığına delâlet eden bu iki haberden birincisi<br />

isnad bak ım ından zayıf addedilir232. İkinci haberin isnad ı sahih olsa bile,<br />

bizzat kendisinin hadis yazd ığını bu lıaberle tesbit etmek güçtür; çünkü Ebü<br />

Hurayra, haberinde ço ğul sigas ı kullanmakta ve "biz" demektedir. Onun bir<br />

başkas ına hadis yazd ırırken Hazreti Peygamberin yanlar ına gelmi ş olması<br />

muhtemeldir. Di ğer taraftan, Ebü Hurayra'n ın hadis yaz ınadığını gösteren<br />

daha sahih haberler vard ır ve bunlardan birisi, (Abdullah İbn (Amr' ile ilgili<br />

olarak evvelce zikretti ğimiz el-Buhari hadisidir. Bizzat kendisinden nakledilen<br />

bu hadisinde Ebü Hureyra "Hazreti Peygamberin hadislerini 'Abdullah<br />

İbn (Arar müstesna en iyi kendisinin bildi ğini, çünkü (Abdullah'ın yazdığını,<br />

kendisinin ise yazmadığım" söylüyordu233. Kendisi hakk ında bir ba şka haber<br />

yine kendisinden nakledilmi ştir: "Ebü Hurayra yazmaz ve gizlemez" 234.<br />

229 El-Bulffirt, Şahiti, I. 37-38.<br />

230 İbn `Abdi'l-Berr, beydni'l-cdm, I. 74; İbn Mater, Fetluı'l-bart, I. 174.<br />

231 El-Hagbu'l-Ba ğditdt, Taleyidu'/-c ı/m, s. 33, 34.<br />

232 İbn `Abdi'l-Berr, Cami( bepini'l-cdm, İ. 74.<br />

233 E1-Bn13&rt, şiig/), I. 36; Ahmed İbn IIanbel, Musned, jI. 403; Ilin cAbdi'l-Berr, Cdmi<<br />

beytıniV-cdm, I. 70; eg-Zehebt, Tezkire, I. 36.<br />

234 El-ljagbu'l-Ba ğda. cli, s. 42.<br />

57


İbn 'Adi tarafından nakledilen bir habere göre Ebu Hurayra Hazreti<br />

Peygambere, bir çok hadis i şittiğini, fakat sonradan bunlar ı unuttuğunu söylemi<br />

ş, o da "elinden yard ım istemesini" Ebii Hurayra'ya tavsiye etmi ştir2".<br />

Bu tavsiyenin ancak yaz ı bilen bir kimseye yöneltilebilece ği gözönünde<br />

bulundurulursa, Hazreti Peygamberin, yaz ı bildiğini bilerek Elini Hurayra'ya<br />

bu tavsiyede bulundu ğu ileri sürülebilirse de, gerçekte bu haberin yanl ış<br />

olarak nakledildiği anlaşılmaktad ır. Zira Eba Hurayra'dan gelen di ğer rivayetlerde<br />

"bir adam ın Hazreti Peygambere gelerek Infz ından şikayet etti ği<br />

ve Hazreti Peygamberin de ona elinden yard ım istemesi tavsiyesinde bulunduğu"<br />

belirtilmektedir 236. Her halde, İbn


arzedip etmedi ğini de söylememi ştir. Halbuki İbn Sa`d' ın verdiği haber,<br />

Be şifin Ebü Hurayra'yi i şittiğine delâlet eder: "Ebii Hurayra'ya ondan yazdığım<br />

bir kitapla geldim ve ona okuyarak, bunlar senden i şittiğim hadislerdir,<br />

dedim. Eb0 Hurayra peki, diye cevap verdi" 242. Zikrettiğimiz haber, muhtelif<br />

kaynaklarda ayn ı isnadla yer ald ığı gibi, hepsinin de aynı asla dayand ı-<br />

ğına şüphe yoktur. Bununla beraber, Be şir'in Ebn Hurayra'y ı işittiğine kesinlikle<br />

delâlet etmeyen Ahmed İbn klanbel haberinde bir noksanl ığın bulunmuş<br />

olmas ı ihtimali de vard ır. Nitekim el-Buhâri, Be şir'in Ebn Hurayra'y ı<br />

i şittiğim T4rilıinde zikretmi ştir243. Buna göre, et-Tirmizrnin el-Buhâri'ye atfettiği<br />

sözün asıl menşeini bulmak, kar şımıza hailedilmesi güç bir mesele olarak<br />

çıkar. Maamafih hadis tarihi bak ımından mühim olan husus, Ebü Hurayra<br />

hayatta iken hadislerini ihtiva eden bir sahifenin Be şir İbn Nuheyk tarafından<br />

yaz ılmış ve Ebü Hurayra'ya arzedilmek suretiyle -varsa e ğer- hatalarının<br />

tashih edilmi ş olmasıdır.<br />

Ebü Hurayra'n ın hayat ında yaz ılan ve büyük şöhret kazanan di ğer bir<br />

sahife de Heramânı İbn Munebbih'in sahifesidir. Berlin ve Şürn kütüphanelerinde<br />

iki yazma nüshas ı Profesör Muhammed 1-Jamidullah taraf ından bulunarak<br />

geni ş bir mukaddime ile ne şredilen bu sahife 244, hadis tarihi yönünden<br />

değerli bir vesika te şkil eder.<br />

Profesör Muhammed kla ınidullah bu sahife hakkında şu bilgiyi vermiş -<br />

tir: "Ebii Hurayra'n ın talebelerinden biri, bu eserin râvisi olan Hem ınârn İbn.<br />

Munebbih idi. Bu eser, bize kadar gelen eserlerin en eskisidir. İbn. Sa`cl'a<br />

göreus Ebü Hurayra, 59 H./677-8 senesinde ölmüştür; diğer kaynaklar, onun<br />

ölümünü bir sene daha evveline, yani 58 senesine al ırlar. Aslen yemenlidir;<br />

keza Hem.mânı da yemenlidir. Tahsil için Medine'ye geldi ği zaman, onan,<br />

kendisini mümtâz hem şehrisi Ebü Hurayra'ya takdim edece ği tabüdir. Ebn<br />

Hurayra, bu genç hem şehrisi için Hazreti Peygamberin hadislerinden 140<br />

kadarını seçmiştir. Bu hadisler, daha ziyade ahltıki tavr ve , hareketlerle ilgili<br />

olup, Ebü Hurayra bunlardan küçük bir risale te şkil etmi ş ve talebesine yazdırmışt<br />

ır. Bu olayın tarihi kesin olarak belli de ğildir; fakat Ebü Hurayra'n ın<br />

ölümünden önce olduğu muhakkakt ır. Daha sonraki baz ı kayıtlar bu risaleye<br />

eş-Şattlfe e ş-Şaltfha• denildiğini gösterir; ancak, Hen ımâm'ın onu muhafaza<br />

ve rivayet etmek için gösterdi ği gayretlerinden dolay ı, sonraki nesiller ona<br />

Şalgetu Hemmdm demişlerdir. Bu sahifenin tam isminin Ebii Hurayra'n ın<br />

Hemmdm İbn Munebbih için tasmim etti ği eş-Şalge es-Şahika olmas ı gerekirse<br />

242 Bkz. Tabaluit, 'VII. 1, 162.<br />

243 Bkz. et-Ttırku'l-Kebk, I. 2.<br />

244 Bu eser, tarofim ızdan türkçeye terceme edilmi ş ve Ilahiyat Fakültesi yayınları aras<br />

ında (1967) "Hemnuim İbn Munebbih'in Sahifesi" ad ı altında neşredil ıniştir.<br />

245 rabaVıt, V. 396.<br />

59


de, biz burada, her iki yazma nüsha üzerinde yer alan di ğer ismi muhafaza<br />

edece ğiz. Bu isim, akla daha yak ın gelmektedir; zira yukar ıda da görüldü ğü<br />

gibi, eğer Ebü Hurayra, hadis ilmiyle ilgili hususlarda her hangi bir kimseye<br />

imrenmiş olsayd ı, bu kimse eş-Şakife e ş -ştıchica adı alt ında bir telif b ırakmış<br />

olan `Abdullah İbn (Artır ibn'l-cA ş olurdu. Bu takdirde Ebü Hurayra'n ın<br />

cAbdullah' ı taklid ederek kendi koleksiyonuna eş-şattlfe es- Şahika ismini vermesi<br />

garib de ğildir."<br />

"Hicretin birinci asrmm ortalar ında meydana ç ıkan bu koleksiyon,<br />

tarihi de ğeri bakımından kıymetli bir vesika te şkil etmektedir. Hazreti Peygamberin<br />

hadislerinin, onun ölümünden iki veya üç yüz sene sonra yaz ılmağa<br />

başlandığını iddia eden kimseler vard ır; ve bu tahmine istinaden, İbn IIanbel,<br />

el-Bubari, Muslim ve et-Tirmizi gibi şahsiyetleri sahtekarl ıkla itham etmekte<br />

tereddüt göstermezler. Bunlar, delillerini daha ziyade Hazreti Peygamber<br />

veya ashab ı zamanında yaz ıh hadislerin bulunmadığı tahmini üzerine<br />

dayamışlardır. Dikkatle mukayese ve mukabele edildi ği zaman, İbn klanbel,<br />

el-Bubürl, Muslim gibi daha sonraki müellifler, Peygamberin hadislerinin umumi<br />

manas ı şöyle dursun, bir kelimesini ve hattâ bir harfini bile de ğiştirmemi<br />

şlerdir. Hemmdm' ın Şattifesinde yer alan her hadis, yaln ız Ebü Hurayranın<br />

rivayeti olarak alt ı sahih kitapta (S ılıah Sitta) kelimesi kelimesine bulunmakla<br />

kalmam ış, aynı zamanda Peygamberin bu sözlerinden her biri,<br />

mana itibariyle di ğer sahabilerden de rivayet edilmi ştir. Bu suretle onlar ın,<br />

Hazreti Peygambere isnadlarm ın ne hayali ve ne de as ıls ız, olmad ıklarına<br />

mükemmel bir delil te şkil etmişlerdir. Mesela Hemnıam'm mezkür koleksiyonundaki<br />

56 No.lu hadisin, el-Bulıarrnin Şaltibinde Enes tarafından, 124 No.lu<br />

hadisin, 'Abdullah İbn `Ömer tarafından rivayet edildi ğini görürüz. Keza 54<br />

No.lu hadis, yine el-But ıari tarafından Enes ve Sehl İbn Sacd es-Sac ıdrye istinaden<br />

nakledilmi ştir; diğerleri de bunun gibidir" 246.<br />

Hemma ın İbn Munebbih'in sabifesi, Hemmam'dan Macmer İbn Ra şid247<br />

ından rivayet edilmi ştir; ayr ıca Macmer sahifeyi Cürnic adli eserinde ay- taraf<br />

246 Hemmiim İbn Munebbih'in Sal ıffesi, s. 49-50.<br />

247 Prof. M. Ila ınİdullah, Macmer İbn Röşid hakkında şu bilgiyi vermiştir: "Ebü cUrve<br />

Macmer İbn Röşid (Ö. 153 H. /770) yalnız Hemmöm'm Safıffesini muhafaza etmekle kalmam ış,<br />

aynı zamanda el-Ciimi< isimli mühim bir hadis kitab ı da telif etmiştir. Eserin isminden anla şılacağı<br />

gibi, bir çok şeyhlerden i şitmi ş ve yazmış olduğu Hazreti Peygambere ait bütün<br />

hadisleri bu kitapta toplanu ştır. Eserin muhafazas ı ve son zamanlarda Türkiye'de ke ş-<br />

fedilmesi, ilim ad ına büyük bir talihtir. Bir nüshas ı <strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Dil-Tarih ve Co ğ-<br />

rafya Fakültesi Kütüphanesi (Ismail Saib Koleksiyonu No. 2164)nde bulunmaktad ır. Nüsha<br />

noksan olmakla beraber çok eskidir ve 364 H. /974 tarihlidir. Tuleytula (Toledo- İspanya) da istinsah<br />

edilmiştir. Aynı eserin diğer bir nüshası tamam olup Istanbul'da Feyzullah Ef. Kütüphanesi<br />

No. 541 de bulunmaktadır. Bu nüsha 606 H. /1209 tarihini ta şır. Dr. Fuat Sezgin "Musannaf<br />

isimli hadis eserlerinin menşe'i ve Mdmer İbn Riişid'in Cömici" ba şlığı altında mühim bir<br />

makale ne şretmiştir. (Türkiyat Mec. İstanbul 1955, XII. 115-34). Eserin muhtevas ı, rövilere<br />

göre de ğil mevzua göre tanzim edilmi ştir. <strong>Ankara</strong> nüshas ında süratli bir okumadan sonra sekiz<br />

on yerde Hem ınEun' ın Sahıfesine atıf yapıldığını gördüm...' (Ad ı geçen Sahife. s. 52 —dipnot).<br />

60


nen nakletmi ştir. Md ıner'in sahifeyi Ilem ınam'dan al ışı ile ilgili olarak gelen<br />

rivayete göre, Mdmer Hem ınam'a mülaki oldu ğu zaman, Hem ın.am ihtiyarlamış,<br />

göz kapaklar ı gözleri üzerine dü şmüştü; sahifeyi Mdme r'e okuyor,<br />

yorulduğu zaman da Mdmer ona okuyordu 248. Hemmam'ın sahifesi Mdmerden<br />

de (Abdurrazzak İbn Hemmam tarafından rivayet edilmi ştir. Buhari<br />

şarihı (AbdurrazzaV ın Mdmer'den onbin hadis dinledi ğini kaydeder 249.<br />

El-Buhari ve Muslim de salüfeden baz ı hadisleri, muhtelif bâblarda cAbdurrazzak<br />

yolu ile nakletmi şlerdir 250. Yazılı hadis nüshalar ın ı kitab ında nakletmesi<br />

bak ımından daima ön planda bulunan Ahmed İbn Hanbel ise, mezkür<br />

sahifenin tamam ını bir tek isnâd alt ında zikretmi ştir 251 . Sahifenin yazma<br />

nüshas ında bulunan hadislerle, Ahmed İbn Hanbel tarafından rivayet edilen<br />

Hemma ın' ın hadisleri, aras ında mukayese yapan Profesör Muhammed<br />

Hamidullah, belli ba şlı şu farklar ı tesbit etmi ştir:<br />

1. Hem ınam'm yazma niishas ıyle Ahmed İbn Hanbel'in Musned'inde<br />

basit bir takdim ve tehirden ibaret olan ve fakat sözleri de ği şmeden kalan 13,<br />

93, 126 ve 138 No.lu hadisler müstesna, di ğerlerinde muhteva bak ımından aynı<br />

sıra vard ır; istisna te şkil edenler müstensihe atfolunabilir.<br />

2. Ahmed İbn Hanbel'in Musnedinde be ş kelimelik kısa bir hadis vard<br />

ır ki, Hemma ın' ın yazmas ında eksiktir. Buna mukabil He ınmam' ın yazmas<br />

ında 5 No.lu hadis, İbn Hanbel'in Musnedine almmanu şt ır. Bütün bilgimiz,<br />

müteaddit bask ı hatalar ı bulunan Musnedin ilk edisyonuna dayanmaktad ır.<br />

3. Hemmam'a ait yazma nüsham ız, 29 ve 40 No.lu hadislerde, "Hazreti<br />

Peygamber, harbin hile (hud'a) oldu ğunu söyledi" ibaresini tekrarlar. İbn<br />

Hanbel'in Musnedinde ise ayn ı ibare sadece bir defa, o da 40 No.lu hadiste<br />

zikredilmi ş, 29 No.lu hadiste tekrarlanmam ışt ır.<br />

4. Hadisin asıl man:asma, her hangi bir surette tesir etmiyecek olan baz ı<br />

ehem ıniyetsiz teferrüatta tek tük okuma farklar ı görülür; mesela baz ısında<br />

"Allah" ismini "yüce olan O'dur", di ğer baz ılarında da "kuvvet , ve kudret<br />

sahibi O'dur" gibi hürmet ve tazim ifade eden sözler takip eder. Ayn ı şekilde,<br />

baz ılarında "Peygamber" kelimesi kullan ıldığı halde, diğer baz ısında "Rasülu'llah"<br />

veya künyesi "Ebul-Kas ım" kullan ılmışt ır. Bunlar ın hepsi de deği<br />

ştirilebilir, fakat manada her hangi bir de ğişiklik olmaz.<br />

248 Ez-Zehebt, Dirthu'l-İslam, V. 309; İbn Bacer, TehzR ı, XI. 67.<br />

249 Bkz. cUmdetu'l-Wari, I. 81.<br />

250 El-BulArl ve Muslim taraf ından rivayet edilen hadislerin bir kar şıla<br />

Ilem ınttm !bn Munebbih'in Sah ıfesi, s. 55-59.<br />

251 Musned, II. 312-319.<br />

ması için bkz.<br />

61


5. Bir kitab ın yazma ııüshalar ı içine girebilen baz ı ehemmiyetsiz varyantlar<br />

bulunabilir. Şam yazma nüshasryle Berlin yazma nüshas ı arasında<br />

böyle farklar, yazmalarla İbn Hanbel'in Musned'i arasındaki varyantlar<br />

gibidir. Eski metinlerin nâ şirleri, bunlara al ışıktırlar ve bu varyantlar, nerede<br />

olurlarsa olsunlar, manaya tesir etmezler 252.<br />

g.


ondan da diğer hadi şçilere geçmi ştir. Sahih isnadla gelen bir haberden ö ğrendiğimize<br />

göre Mağözi sahibi Müsa İbn (Ukbe (Ö. 141), Kurayb İbn Ebi Muslim<br />

(Ö. 98)in, İbn (Abbas' ın kitaplar ından bir deve yükii)(hımlu bair ev 'unu<br />

bair) getirip kendilerine emanet etti ğini söyle ıniştir259. İbn (Abbas'ın oğlu<br />

( Al!, bir kitaba ihtiyaç has ıl olduğu zamanlarda, Kurayb'a " şu kitab (salıife)<br />

bana gönder" diye yazar, Kurayb da onun istedi ği kitab ı istinsah ederek iki<br />

nüshadan birini (ya orijinali ya da kopyesini) ona gönderirdi 26°.<br />

İbn (Abbas' ın kendisi tarafından yaz ılm ış kitaplar yanında, onun imlaslyle<br />

talebeleri taraf ından yazılm ış kitap veya sahifeler de vard ır. Said İbn<br />

Cubeyr (Ö. 94), Mucalnd (Ö. 103) ve (Ikrime (Ö. 105), İbn cikbb&' ın en me ş-<br />

hur talebeleridir. Bunlardan Sacid İbn Cubeyr'in İbn (Abbas'tan hadis yazmas<br />

ı zikre şayandır. Said der ki: "Sahifemle İbn `Abbas'a gelir, imlâ ile ondan<br />

hadis yazard ım. Sahife doldu ğu zaman dahi İbn (Abbas imlâya devam<br />

ederse elbiseme, ayakkab ıma ve hatta avcuma yazd ığım olurdu" 2". Şüphesiz<br />

Sacid İbn Cubeyr evine döndükten sonra, bu yazd ıklarını temize çekmi ş olacakt<br />

ır; fakat bu hususta her hangi bir kayda rastlanmaz.<br />

Bize kadar gelen haberlerden, Said İbn Cubeyr'in Halife (Abdul-Melik<br />

(Ö. 86) için bir tefsir kitab ı yazdığın ı da ö ğreniyoruz. Ahmed İbn Şâlih, Sa(idten<br />

tefsir rivayet eden (Ata' İbn Dinar (Ö. 126) in, asl ında Sa(id'i i şit ın.ediğini<br />

ve rivayetinde de onu i şittiğini gösteren hiç bir delilin bulunmad ığını söyledikten<br />

sonra, bu rivayetin sadece Sacid'e ait bir sahifeden ibaret oldu ğunu ileri<br />

sürmü ştür262. Gerçekten, İbn Ebi Halim'in babas ından nakletti ği bir haber de<br />

bunu teyid eder. Bu habere göre, (Abdu'l-Melik İbn Mervan, Said İbn Cubeyrden<br />

bir Kur'an tefsiri yazmas ını istemi ş, Sa(id de bu tefsiri yazarak Halifeye<br />

göndermi ştir. (Ata İbn Dinar da bu tefsiri divanda bularak alm ış ve ondan<br />

rivayet et ıniştir263. Said İbn Cubeyr'in telif etti ği bu tefsir kitab ının, aslında<br />

İbn (Abbas'tan geldiğini söylemeğe elbette lüzam yoktur.. Nitekim tefsir filminde<br />

şöhret kazanm ış olan bu me şhur sahabinin, yine me şhur talebelerinden<br />

biri olan Mucahid (Ö. 103) de, İbn (Abbas'tan ald ığına şüphe bulunmayan<br />

sahih bir tefsir kitab ına sahip idias 4. İbn


Necilı (Ö. 131) el-Atme ş Suleyman İbn Mihran (Ö. -148) ve İbn Curayc


Eba Cdfer en-Nahhas tarafından verilmi ş tir: "Mışır'da tefsire ait bir sahife<br />

vard ır; bu sahifeyi İbn EM Talha rivayet etmi ştir. Bir kimse bu sahife<br />

için Mışır'a seyahat etmi ş olsa, me şakkati buna de ğer"272. Bir ba şka rivayette<br />

Ahmed İbn Hanbel şöyle demi ştir: "Mışır'da Mdaviye İbn Şalihten rivayet<br />

edilen Kikibu't-te'vil mevcuttur. Bir kimse M ışır'a giderek bu kitab ı yazıp<br />

dönse, o kimsenin seyahati benim nazar ımda bat ıl sayılmaz" 273. Keza el-<br />

Butrari şarihi İbn Hacer de Ahmed İbn lianberden gelen haberi naklettikten<br />

sonra, mezkar sahifenin, Mucaviye İbn Şalih'ten rivayet eden el-Ley ş'in kâtibi<br />

Eba Şalih' ın elinde bulundu ğunu ve ondan da el-Bubarrnin ŞalAtinde ekserisini<br />

nakletti ğini söyler 274.<br />

Ez-Zehebi'ye göre İbn Ebi Talha, İbn cAbbas' ın tefsirini Mucahid'ten<br />

almış, fakat İbn cAbbas'tan irsal etmi ştir; nitekim Duhaym da onun İbn 'Abbas"'<br />

i şitmedi ği görü şündedir 275 . Es-Suy ılti'llin görü şü de bundan farkl ı değildir<br />

ve `Ali İbn Ebi Talim, baz ı kimselerin de ileri sürdükleri gibi, tefsiri<br />

İbn


tır"277. Buna benzer bir ibareyi, İbn (Adi Mdaviye İbn Şalik'ten rivayet eden<br />

(Abdullah İbn Şahlı Katibu'l-Leys (173-222) hakk ında kullanır: "'Abdullah<br />

İbn Şalih' ın elinde Mdaviye İbn Şalili'ten gelen büyük bir nüsha vard ı' 278 .<br />

Aynı nüshan ın el-BuharVnin elinde bulundu ğuna dair İbn Hacer tarafından<br />

verilen haberi yukar ıda zikretmi ştik. El-Buhari, bu nüshadan yaln ız<br />

garib kelimelerin tefsirine ait kısımlar ı almakla iktifa etmi ş, fakat isnad kullanmaks<br />

ız ın ald ıklar ını İbn (Abbas'tan gelen ta(liklar aras ında zikretmi ştir.<br />

Et-Taberi ise, Tefsirinde bu nüshadan daha çok istifade etmi ş, ayn ı zamanda,<br />

rivayet zincirini de kullanmak suretiyle, garib kelimelerin tefsiri yan ında,<br />

ayet tefsirlerini de nakletmi ştir.<br />

h. 'Abdullah İbn `Ömer sakilesi<br />

Hazreti Peygamberin genç ashab ından biri olan (Abdullah İbn cOmer (Ö.<br />

74) in hadis yaz ıp yazmad ığını bilmiyoruz. Fakat elinde yaz ılı hadis vesikalarının<br />

bulundu ğuna ve kölesi Nafi'm ondan bir sahife rivayet etti ğine dair<br />

gelen haberler, onun da di ğerleri gibi hadis yazd ığına delâlet ederler. El-Buhari<br />

tarafından Nafi' vas ıtas ıyle nakledilen bir haberden ö ğrendiğimize göre,<br />

(Abdullah İbn (Omer "soka ğa ç ıkmadan önce kitaplar ına bakard ı" 279. Aynı<br />

haberi nakleden ez-Zehebi ise, "sokak" tabiri yerine "halk" (nas) tabirini kullanır280.<br />

Öyle anla şılıyor ki, İbn cOmer, kendisinden hadis dinlemek isteyenlerin<br />

huzuruna ç ıkmadan önce, kitaplar ını gözden geçiriyor ve bu suretle önceden<br />

h ıfzetmi ş olduğu hadisleri bir daha hat ırlamak imkan ın ı elde etmi ş<br />

oluyordu.<br />

`Abdullah İbn (Omer'in hadisleri, yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi, kölesi<br />

Nafi( (Ö. 117) 2" tarafından rivayet edilmi ştir. Ancak rivayet edilen bu<br />

hadislerin yaz ılı bir kaynağa dayanmas ı, İbn cOmer'in kitap sâhibi oldu ğunu<br />

gösteren yukar ıdaki haberleri de teyid eder. El-Vak ıdrnin isim zikretmeksizin<br />

bir cemaattan nakletti ği habere göre "Nafi< ın İbn (Onıer'den i şittiği kitap bir<br />

sahifeden ibaretti ve bu sahife, haberin ravisi olan cemaatin elinde de mevcuttu<br />

ve onu okuyorlard ı ,,282 .<br />

İbn Hacer'in, Halid İbn Ziyad' ın tercemesinden bahsederken 28', İbn<br />

Hıbban'dan naklen, "Nafi den sahili bir sahife ( Şabife mustakime) rivayet<br />

277 Mizü ğiu'l-i(tidtıl, III. 134.<br />

278 El-K(Intil, II. 141b.<br />

279 Et-Tiirllıu'l-kebir, I. 1, 325.<br />

280 Türilıu'/- İsröm, III. 180.<br />

281 Tercemesi için bkz. eg-Zehebt, Tezkire, I. 99.<br />

282 El-Zehebt, nirilju'l-Islam, V. 10-11.<br />

283 Bkz. TehzIb, III. 90.<br />

66


ettiğini", keza Muhammed 'bn `Abdirrahman İbn Ganac'm tercemesinde<br />

yine 'bn Hıbban'a dayanarak "Naficden sahili bir nüsha (nusha mustahlme)<br />

naklettiğini ,,284 söyelemesi, her ne kadar bu salifelerin maliyeti hakk ında<br />

bilgi verilmemi ş olsa bile, (Abdullah İbn (Omer'in yukar ıda bahis konusu ettiğimiz<br />

salifesinin Nafi( vasilas ıyle nas ıl rivayet edildi ğini gösteren açık birer<br />

delil te şkil eder.<br />

1. Sa`d İbn (Ubdde'nin sahifesi<br />

Cahiliye devri kâtiplerinden olan Sa`d İbn (Ubade (Ö. 15) nin Hazreti<br />

Peygamberden hadis yaz ıp yazmad ığını bilmiyoruz; daha do ğrusu, onun hadis<br />

yazdığını açıkça belirten bir habere rastlanmaz. Tercemei halinden bahseden<br />

kaynaklar, onun câhiliye devrinde arapça yazanlardan biri oldu ğunu kaydederler<br />

285. Bununla beraber, Sacd İbn cUbade'nin, Hazreti Peygamberin meclislerinde<br />

daima haz ır bulundu ğu, ondan Kur'an, ferâiz ve şeriat ahkam ı<br />

öğrendiği bilinen hususlardand ır286. Yaz ı bildiğine ve ö ğrenmeğe kar şı büyük<br />

bir arzusu bulunduğuna göre, her halde baz ı şeyler yazm ış olacakt ır. Nitekim<br />

onun torunlar ından biri olan İsmatil İbn 'Ana İbn R.ays İbn Sa`d İbn (Ubade'den<br />

(Ahmed İbn HanbePin naklettiği bir haber, bu hususu teyid edecek<br />

bir manâya sahiptir: İsmaciPin babas ı 'Arar, Sa`d İbn cUböde'nin kitab ında,<br />

Peygamberin bir şahid ve bir yemin ile hüküm verdi ğini gösteren bir hadis<br />

bulmu ştur 287. Ayn ı haber, isnad ındaki biraz daha de ğişik bir ifade ile et-<br />

Tirmizi tarafından da nakledilmi ştir 288 . El-Buharrnin haberinde ise, kitap,<br />

Sa`d İbn (Ubacle'nin oğlu Sacid'e isnad edilmi ştir289. Öyle anla şılıyor ki, ya şad<br />

ığı müddetçe, Hazreti Peygamberin meclislerini kaç ırmayan Sa`d İbn cUbade,<br />

ondan i şittiği hadisleri yazarak bir de kitap telif etmi ştir. Vefat ından sonra<br />

onun bu kitab ı, hadis yazan di ğer sahabilerde de gördü ğümüz gibi, torunlarma<br />

intikal etmi ş ve onlar tarafından rivayet olunmu ştur.<br />

Yukarıdan beri, hadis yazan baz ı sahabe ile onlar ın vücûda getirdikleri<br />

sahifeleri ve bu sahifelerin müteakip nesillere nas ıl intikal ettiklerini misalleriyle<br />

görmüş bulunuyoruz. Belki bu zikrettiklerimiz d ışında, hadislerini<br />

salifelerde toplayan daha ba şka sahabiler de vard ır. Mesela Hazreti Peygamberin<br />

kölesi Ebü Rafi` ve di ğer baz ı sahabenin, hadis yazmak için Peygamberden<br />

izin istedikleri bilinmekte, fakat bu izin verildikten sonra onlar ın hadis<br />

284 Aynı eser, IX. 300.<br />

285 İbn Sacd, Tabalccit, VII. 2, 115; İbn Hacer, İşrıbe, III. 80; Tehflb, III. 475.<br />

286 İbn Sa`d; Tabakta, V. 383.<br />

287 Bkz. Musned, IV. 285.<br />

288 Bkz. Sunen, III. 627.<br />

289 Bkz. et-Tttriku'l-keUr, II. 1, 456.<br />

67


yaz ıp yazmad ıkları hakk ında her hangi bir kayda rastlanmamaktad ır. Keza<br />

ashabtan Ebn Umöme el-Böhilrye kitöbetu'l-Slm hakk ındaki görü şü sorulduğu<br />

zaman, onun, bunda bir beis görmedi ği belirtilmekte, fakat hadis yaz ıp<br />

yazmad ığı hakkında her hangi bir bilgi verilmemektedir 290. Sahabeden Vösile<br />

ibnu'l-Eska`ın halka imla yolu ile hadis yazd ırdığına ve halkın onun önünde<br />

hadis yazd ığına dair haberler zikredilmektedir 291. Buna rağmen, Vasile'nin<br />

hıfzından m ı yoksa elinde bulunan bir kitaptan m ı yazdırd ığı, şimdilik bizim<br />

için meçhuldür. Bunun gibi, sahabi el-Bera' İbn (ikzib'in yanında kam ış kalemlerle<br />

hadis yaz ıldığı bildirilir292; fakat fazla bir malumat verilmez.<br />

Her ne kadar sahabeden gelen yaz ılı hadis vesikalarm ın daha sonraki<br />

nesillere nas ıl intikal ettiğini baz ı misallere dayanarak gözden geçirmi ş isek<br />

de, hadis tedvininin ba şlangıc ı kabul edilen birinci asrm sonu ile ikinci asr ın<br />

başlar ında hadis yazanlar ın, daha sonraki devirlerde hadis yazanlara nisbetle<br />

az bir yekün tuttu ğunu belirtme ğe elbette lüzfim yoktur. Fakat Islam' ın bidayetinden<br />

itibaren her gün geçtikçe hadis yazanlar ın sayısı çoğalm ış ve ikinci<br />

asırda hadis yazma i şi art ık bir mesele olmaktan ç ıkmış t ır. Bu sebepledir ki<br />

biz, biyografik kaynaklarda ravilerin hadis yaz ıp yazmad ıklarma dair her hangi<br />

bir kayda rastlamay ız; bununla beraber baz ı istisnai hallerde hadisçinin bir<br />

kitap veya sahife sahibi oldu ğunu ö ğrenebiliriz. Mesela Hicri 62 veya 63 senesinde<br />

vefat eden Mesrük ibnu'l-Ecdac ın hadis yaz ıp yazmad ığı biyografi<br />

yazar ı için önemli de ğildir; fakat bu yazar, onun şiir hakkındaki görü şünü<br />

sayam dikkat bulmu ş ve ondan "saltifesinde şiir görmekten holanmad ığın ı"<br />

bir haber olarak nakletmi ştir 293. Bu haber şiir yönünden bizi ilgilendirmese<br />

bile, hadis tarihi yönünden büyük bir ehemmiyeti haizdir ve bize Mesrük'un<br />

bir sahifesi oldu ğunu isbat etmektedir. Bu bak ımdan, sahabe de dahil olmak<br />

üzere daha sonraki nesillerden her hangi bir hadisçi hakk ında hadis yazd ığını<br />

belirten bir haber gelmemi şse, o hadisçinin mutlak surette hadis yazmad ığma<br />

hükmetmemek gerekir. Yukar ıda verdi ğimiz örenekler, Hazreti Peygamberin<br />

ilk günlerinden itibaren hadislerin yaz ılma ğa ba şland ığını ve hadis yazanlar ın<br />

giderek ço ğald ığını gösterme ğe yeterlidir.<br />

1. Sahabi kime denir<br />

C. HADIS İN İLK KAYNA Ğ I: SAHABE<br />

Hazreti Peygamber devrinde toplanan geni ş hadis külliyatm ın, daha sonraki<br />

nesillere naklinde ilk mühim rolü oynayan neslin sahabe oldu ğu elbette<br />

290 Eg-Zehebi, İslam, III, 313-315.<br />

291 ihn 'Adi, el-Kamil, I. 6b; e-Zehebl, Tetrilııı'bis/Cım, III. 311.<br />

292 Ed-Drıriml, Sunen, I. 125.<br />

293 El-ljapb, Ttırihu BağdCıd, XIII; 233; ez-Zehebi, Törihu'/-İslam, III. 76.<br />

68


ilinen bir husustur. Bununla beraber hadis tarihini incelerken bu nesle de<br />

kısaca temas etmek ve hakk ında genel de olsa biraz bilgi vermek faydadan<br />

hali olmayacakt ır.<br />

Sahabi, lugat yönünden sohbet kelimesinden mü ştak olup zaman veya<br />

mekan tandidi olmaks ız ın, bir kimse ile sohbeti bulunan bir ba şka kimseye<br />

nisbet edilen isimdir. Zaman ın tandid edilmemesi, sohbetin, bir saatlik bir<br />

müddetin küçük bir cüz'ünü oldu ğu kadar, bir çok senekri de Şamil olabileceğine<br />

delâlet eder ve mesela bir kimse için "bir saatlik sohbeti var" denildi ği<br />

gibi, senelerce sohbeti bulundu ğu da söylenebilir.<br />

Hadis ıst ılahl yönünden sahabi, Hazreti Peygamberi gören her müslümana<br />

denir; ancak bu tarifte baz ı görü ş ayrılıklar ı vard ır: El-Buharrye göre,<br />

Hazreti Peygamberle sohbeti bulunan, yahut onu gören her müslüman onun<br />

ashab ındand ır294. Ahmed İbn Hanbel, Bedir harbine i ştirak edenleri ve fazilet<br />

yönünden bunlar ı takip eden diğer sahabeyi zikrettikten sonra, Hazreti<br />

Peygamberle bir sene, yahut bir ay, yahut bir gün, yahut bir saat sohbet<br />

eden, yahutta onu gören her müslüman ın onun ashab ından olduğunu söyler295.<br />

Ebu'l-Muzaffer es-Sem'anrye göre hadisçiler, sahabe ismini, Hazreti Peygamberden<br />

bir hadis, yahut bir kelime rivayet eden, hatta bunu daha geni ş<br />

tutarak, Hazreti Peygamberin üstün mertebesi dolay ısıyle onu bir defa da<br />

olsa gören kimseye ıtlak etmi şlerdir 296.<br />

Tabi'an imamlar ından Sacid ibnu'l-Museyyeb'ten rivayet olundu ğuna<br />

göre, sahabi, Hazreti Peygamberle bir veya iki sene beraber bulunan, yahut<br />

onunla birlikte bir veya iki gazveye i ştirak eden kimsedir; bunun d ışındakiler<br />

sahabeden say ılmazlar297. Me şhur sahabi Enes İbn Malik'e " şu zamanda,<br />

Hazreti Peygamberin ashab ından senden ba şka bir kimse kalm ış mıd ır "<br />

denildiği zaman "onu gören baz ı acrab vard ır; fakat onunla sohbeti bulunan<br />

kimse, hayır" cevab ını vermi ştir298. Hafız İbn Kesir'e göre Enes İbn Malik<br />

bu sözü ile, Hazreti Peygamberle sohbeti bulunanlar ın art ık hayatta kalmadıkların<br />

ı belirtmi ş, fakat ekseriyetin ıstılahında mücerred görme fiilinin,<br />

sahabi olmaya kâfi gelmi ş olmas ı keyfiyetini nefyetmemi ştir; çünkü Hazreti<br />

Peygamberin şerefi ve kadrinin yüceli ği, onu görmenin hususiyetine delâlet<br />

eder299.<br />

294 Bkz. Şabk, IV. 188.<br />

295 El-Hatib, el-Kiföye, s. 51.<br />

296 ibnu's- ŞaMb, s. 263.<br />

297 El-Kif5ye, s. 50—A; cU/ ı7mu'/-hadis, s. 263; Ahmed M. Şakir, s. 203;<br />

es-Suyilg, Tedribu'r-rrıd, s. 398.<br />

298 cUlıimu'l-hadis, e. 264; el-B8'is ıt'/-Ims1.5, s. 203.<br />

299 Ayin yer.<br />

69


Es-Suyıltrnın, naklini el-Vâkıdrye isnad ve fakat şâz olarak tavsif ettiği<br />

bir görüşe göre de, akl ı bâliğ olarak Hazreti Peygamberi gören kimseye<br />

sahabi ismi ıtlak olunur". Bir ba şka görü ş, diğerlerinden daha farkl ıdır ve<br />

ınuhadramları301da tarifin içine idhal eder: Yabyâ İbn cOsmân 'bn Şâlih<br />

el-Mışri'den nakledildi ğine göre, Hazreti Peygamber devrini idrak eden her<br />

müslüman, onu görmese bile sahabi say ıhr"2 .<br />

Kanaat ımızca sahabinin tarifini en güzel ve en mükemmel şekilde yapan<br />

kimse, İbn Hacer el-cAskalânT olmu ştur. 'bn Hacer bu konuda şöyle der:<br />

"Sahabi, Hazreti Peygambere mü'min olarak mulâki olan, sahili görü şe göre,<br />

araya irtidad devri girmi ş olasa bile, müslüman olarak ölen kimseye denir.<br />

Mulâki olmaktan maksat, mucâleset (birarada oturmak), mumâ şât (beraber yürümek),<br />

birbiriyle konu şmasalar bile birinin di ğerine kavu şmas ı gibi tabirlerden<br />

daha umumi gelen bir kelimedir. Bu manân ın içine, ister yaln ız ba şına olsun,<br />

ister ba şkas ıyle birlikte olsun, birinin diğerini görmesi de girer. Bu bakımdan<br />

sahabinin tarifinde "mulâkât" tabirini kullanmak, baz ılar ının "sahabi Hazreti<br />

Peygamberi gören kimsedir" demelerinden daha iyidir; çünkü "görme"<br />

lafz ıyle yap ılan tarif, İbn Um,mi Mektüm ve bunun gibi âmâ olan kimseleri<br />

sahabi olmaktan ç ıkar ır; halbuki bunlar da tereddütsüz sahabeden say ılırlar.<br />

Tarifte geçen "mü'min olarak" sözünden maksat, kendileri için miilâkât has ıl<br />

olan, fakat kâfir olduklar ı halde Hazreti Peygambere mulâki olan kimseleri<br />

tarif d ışında b ırakan ayırdedici bir ibare olmas ıdır. Hazreti Peygambere delâlet<br />

etmek üzere tarifte zikredilen "ona" ibaresi ise, Hazreti Peygamberden<br />

ba şka peygamberlere inan ıpta ona mulâki olan kimseleri tarif d ışında b ırak ır.<br />

Ancak, Hazreti Peygambere onun peygamber olaca ğına inan ıpta peygamberlik<br />

devrine yeti şemiyenleri tarif d ışına ç ıkar ıp çıkarmıyaca ğı, üzerinde<br />

ayrıca durulmas ı gereken bir konudur. Tarifteki "müslüman olarak ölen"<br />

sözü de, bir ba şka ayırt edici ibaredir ve Hazreti Peygambere mü'min olarak<br />

mulâki olduktan sonra irtidad eden ve bu hal üzere ölen kimseleri tarif d ışına<br />

ç ıkarır. Meselâ cUbeydullah İbn Cab ş ve İbn Hatal bunlardand ır. "Araya irtidad<br />

devri girmiş olsa bile" sözü ile, Hazreti Peygambere mü'min olarak mulâki<br />

olmas ıyle Hazreti Peygamberin vefat ı aras ında irtidad edip sonradan tekrar<br />

müslüman olanlar kasdedilmi ştir. Bu gibi kimseler, ister Hazreti Peygamberin<br />

hayat ında islâm'a dönsünler, ister ikinci defa ona mulâki olsunlar, ister olmas<br />

ınlar, bunlar için sohbet ismi bâkiclir. "Sahih görü şe göre" sözü ise, bu me-<br />

300 Tedribu'r-Mvf, s. 399.<br />

301 Muhadram, Hazreti Peygamber devrini idrak etti ği halde Hazreti Peygamberi göremeyen<br />

kimselere denir.<br />

302 Tedribu'r-ravr, s. 399.<br />

70


seledeki ihtilafa i şaret olup 303, Egas İbn Kays' ın hikayesi bu görüşün doğluğuna<br />

delâlet eder. Bu zat, irtidad eden kimselerdendi. Eb ıl Bekr es-S ıddl'a<br />

esir olarak getirilmi ş ve onun eliyle İslâm'a dönmü ştü. Ebü Bekr de onun islam'a<br />

tekrar giri şini kabul ederek k ız karde şiyle evlendirdi. Bundan sonra<br />

hiç kimse onu sahabi olarak zikretmekten ve hadislerini musned ve di ğer eserhrde<br />

nakletmekten geri kalmad ı'"".<br />

2. Sahabenin dereceleri<br />

Sahabinin yukar ıda verilen tariflerinden de anla şılıyor ki, Hazreti Peygamberden<br />

bir hadis veya bir kelime rivayet eden, hattâ mevkiindeki yüceli ği<br />

gözönünde tutularak onu k ısa bir süre için gören kimse dahi sahabeden sayilmaktadır.<br />

Sahabilik, insana derece, mertebe ve yüksek şeref kazand ıran bir<br />

s ıfatt ır. Kur'âm Kerimden 'laza olan ayetlerle ve Hazreti Peygamberden sad ır<br />

olan hadislerle sahabenin faziletleri dile getirilmi ş ve bu neslin di ğer müslüman<br />

nesillere üstünlüğü aç ıkça belirtilmi ştir 305. Ancak şunu da unutmamak<br />

gerekir ki, her ne kadar yukar ıda verilen tariflerde, Hazreti Peygamberi k ısa<br />

bir süre için gören kimselere de sahabi ismi verilmi ş olsa bile, onu görenler aras<br />

ında diğerlerinden önce müslüman olanlar ve bütün ömürlerini onun yan ında<br />

geçirenler vard ır; onunla birlikte gazvelere i ştirak edenler vard ır; onunla birlikte<br />

Islam' ın yayılması, Allah isminin yüceltilmesi için çal ışanlar, mücadele<br />

edenler vard ır; onunla birlikte mür şikler tarafından tehdit edilenler, i şkenceye<br />

maruz kalanlar, ölümle kar şılaşanlar ve yurtlar ını, mallar ını, e ş ve çocuklarını<br />

terkedip ba şka yerlere hicret etmek zorunda kalanlar vard ır; nihayet şehid<br />

olanlar vard ır. Elbette bütün bunlar aras ında derece fark ı olması tabiidir ve<br />

Hazreti Peygamberi yaln ız bir saat içinde görüp ondan i şittiği tek bir hadisi<br />

rivayet eden sahabi ile, bütün ömrünü onun hizmetine vermi ş, yahut İslam<br />

için onunla birlikte mücadele etmi ş, yahutta bu yolda şehid olmuş sahabi<br />

aras ında bu derece ay ırımını yapmak gerekmektedir; k ısacas ı her sahabiyi<br />

fazilet bak ımından bir ve ayn ı mertebede saymak mümkin de ğildir. Aynı<br />

konuya temas eden İbn Hacer de şöyle demiştir: "Hazreti Peygamberle daima<br />

303 Müslüman olarak Hazreti Peygamberi gördükten sonra irtidad eden ve sonra tekrar<br />

müslüman olan kimselerin sahabi say ılıp sayılmayacaklar ı hakkındaki ihtilafa el-cIraki de i şaret<br />

eder ve e ş-Şafici ile Ebü Hanife'den "irtidadm amelleri yoketti ğine" dair kesin hüküm ve<br />

nass bulundu ğunu belirterek şöyle der: " Şüphesiz irtidad ilk sohbeti yokeder. Nitekim Kurra<br />

İbn Meysere ve el-Egas İbn Kays, bu şekilde sahabi vasıfim yitirmiş olan kimselerdendir. Fakat<br />

bir kimse, Hazreti Peygamberin hayat ında tekrar müslüman olursa, onun yine sahabi sayılmasmda<br />

hiç bir mahzur yoktur". Teddbu'r-rıl4 s. 396.<br />

304 Bkz. İbn Hacer, Nuljbetu'l-fiker şerhi (türkçe tercumesi: Talat Koçyi ğit), s. 75-76.<br />

305 Bu konuda gelen âyet ve hadislere, a şağıda "sahabenin adaleti" ba şlıkh konuda i şaret<br />

edilmiştir.<br />

71


eraber bulunan, onunla harplere giren veya sanca ğı altında şehid edilen sahabilerin,<br />

onunla daima beraber bulunmayan, onunla birlikte harplere i ştirak<br />

etmeyen, onunla az konu şan, az yürüyen, yahut onu uzaktan gören, yahutta<br />

sadece çocuklu ğunda gören sahabilere üstün olduklar ına şüphe yoktur.<br />

Her ne kadar sohbet şerefi hepsi için ve hattâ rivayet yönünden Hazreti Peygamberden<br />

hiç hadis i şitmeyen ve hadisleri mursel olan kimseler için has ıl<br />

olsa bile, birincileri diğerlerinden üstündür. Bununla beraber ru'yet (görme)<br />

şerefine nâil olmalar ı dolayısıyle hepsi de sahabeden say ıhr" 3°6.<br />

İşte, sahabe aras ında, tabii olmas ı gereken bu fark dolay ıs ıyle islam<br />

ulemas ı onlar ı tabakalara ay ırmışlard ır:<br />

Hafız İbn Kesir'e göre, Peygamberden sonra, belki de bütün insanlar ın<br />

efdali, Hazreti Peygamberin halifesi Ebü Bekr'dir. Herkesten önce Hazreti<br />

Peygamberi tasdik etti ği için kendisine şıddilc denilmiştir. Ebü Bekr e ş-S ıddiVtan.<br />

sonra `Ömer ibnu'l-ljattab, sonra 'Osman İbn `Affan, sonra da 'Ali<br />

İbn Ebi Talib gelir. Bu s ıra, ayn ı zamanda Muhacir ve Ensar ın da kabul ettiği<br />

bir s ıradır; çünkü (Omer 4513, kendisinden sonra yerine geçecek<br />

olan halife i şini alt ı kişilik bir şûraya havale etti ği ve i ş, (Osman ile 'Aliye<br />

münhas ır kaldığı zaman, 'Abdurrahman İbn (Avf, geceli gündüzlü olmak<br />

üzere üç gün sokaktaki adama, evdeki kad ına ve mektepteki çocu ğa sormuş ,<br />

hiç kimsenin (Alryi 'Osman'a takdim etti ğini görmemi ştir. Bu sebeple o da<br />


görü ş ayrılığı bulunduğunu bilmiyorum. Ancak görü ş ayrılığı, onun müslüman<br />

olduğu s ırada bülüğa ermi ş olup olmadığı meselesinde ç ıkmıştır. Fakat do ğru<br />

olan şudur ki, bâliğ olmuş rical aras ında ilk müslüman Elıtı Bekr'dir. Nitekim<br />

Hazreti Peygambere "bu i şte sana tâbi olalı kimdir " denildiği zaman "bir<br />

hür ve bir köle" cevab ını vermi ştir ki, o s ırada Ebu Bekr ve Bilâl onunla beraber<br />

bulunuyordu.<br />

2. Sahabenin ikinci tabakas ı Düru'n-Nedve ashab ıd ır. (Omer ibnu'lljattüb<br />

müslüman oldu ğu ve Islâm' ı izhar etti ği zaman, Düru'n-Nedve'ye<br />

Hazreti Peygamberin yan ına götürülmü ştü. Orada Mekke ehlinden baz ılar ı<br />

da Hazreti Peygambere bey'at etmi şlerdi.<br />

3. Habe şistana hicret eden sahabe.<br />

4. Sahabenin dördüncü tabakas ı, (Akabe'de Hazreti Peygambere bey'at<br />

edenlerdir. Nitekim "fulân (akabiy", "fulân `akabiy" denir.<br />

5. Be şinci tabaka ikinci (Akabe ashab ı olup çoğunu Ensar te şkil ediyordu.<br />

6. Altıncı tabaka, ilk Muhacirler olup Medine'ye girmeden önce Hazreti<br />

Peygamber Kubâ'da iken ona yeti şenlerdir. Burada bir de mescid in şa edilmi<br />

şti.<br />

7. Bedir gazvesine i ştirak edenlerdir ki, Hazreti Peygamber bunlar hakkında<br />

"Allah, elbette ehl-i Bedre muttali olmu ştur; diledi ğinizi yap ınız;<br />

Allah sizi mağfiret etti" buyurmu ştur.<br />

8. Bedir ile Efudeybiye aras ında hicret eden sahabiler.<br />

9. Dokuzuncu tabaka, R ızvân bey'atine kat ılanlar olup, Allah Ta'âlâ<br />

haklar ında "ağaç alt ında sana bey'at eden mü'minlerden Allah elbette raz ı<br />

oldu" âyetini inzal buyurmu ştur309. Rızvân bey'at ı, liudeybiye'de, Hazreti<br />

Peygamberin Kurey şli kâfirler tarafından umreden menolunmas ı üzerine vukubulmu<br />

ştur. Burada Hazreti Peygamber, gelecek sene umre yapmak için<br />

Kurey şlilerle bir de anla şma imzalam ıştı. I-Judeybiye bir kuyunun bulundu ğu<br />

yerin ismi idi ve bu kuyunun yak ınında bir de a ğaç vard ı. Bu ağaç sonradan<br />

kayb olmuştur.<br />

10. Onuncu tabaka, Hudeybiye ile Mekke'nin fethi aras ında hicret eden<br />

sahabilerdir. Bunlar aras ında 1-fülid<br />

(Anır ıbnu'l- (A ş, Ebu Hurayra<br />

ve daha bir çok kimse vard ı. Hazreti Peygamber Ilayber'i ald ığı zaman<br />

her taraftan muhacirler ak ın ediyorlar, o da klayber ganimetlerini bu muhaeirlere<br />

da ğıtıyordu.<br />

309 Fetb. siiresi, 18.<br />

73


11. Bu tabaka, Mekke'nin fethi üzerine müslüman olan Kurey şlilerden<br />

bir cemaatt ır. Bir k ısm ı Vaat üzere müslüman olmu ş, bir k ısm ı da kılıç korkusu<br />

ile islam'a girip zamanla al ışmışlard ı .<br />

12. Nihayet onikinci tabaka, Hazreti Peygamberi Mekke'nin fethi s ırasında<br />

ve veda hacc ında gören çocuklard ır. Es-Sü'ib İbn Yezid ve 'Abdullah<br />

İbn Sagebe bunlardand ır. Bu ikisi Hazreti Peygambere gelmi şler, o da onlar<br />

için ve isimleri uzayıp gidecek diğer kimseler için duâda bulunmu ştur. Ebu't-<br />

Tufey1 qmir İbn Vasile ve Ebü Cubeyfe Vehb İbn 'Abdillah da Hazreti Peygamberi<br />

tavaf esnas ında ve Zemzem yan ında görenlerdendi 3".<br />

3. Sahabenin say ısı ve hadis râvileri<br />

Hazreti Peygamberin vefat etti ği s ıralarda sahabilerin say ısı hakkında<br />

elimizde kesin bir rakkam yoktur. Bununla beraber, Islam'da ilk nüfüs sayımının<br />

yine Hazreti Peygamberin emriyle yap ıldığını unutmamak laz ımdır.<br />

El-Buhari. 311 ve Muslim3 i 2in Huzeyfe ibnu'l-Yeman'dan naklettikleri bir hadisten<br />

anla şıldığına göre, Hazreti Peygamber "bana müslümanl ığın sözü ile<br />

açıkhyanlar ı yazınız (sayınız)" buyurmuş ; bu emir üzerine 1500 ki şi (racul)<br />

sayılıp yaz ılnuştır 313.<br />

Bu nüfus say ım ının ne zaman yap ıldığı kesinlikle belli de ğildir. Baz ı<br />

müelliflere göre, Hazreti Peygamberin say ımla ilgili emri Uhud gazvesine<br />

çıkıldığı sıralarda (sene 3 /625), di ğer baz ılarına göre, Hendek kaz ıldığı s ıralarda<br />

(sene 5 /627), baz ılarına göre de Hudeybiye seferinde (sene 6/628) verilmiştir"<br />

4. Profesör Muhammed Hamidullah ise, el-Bubarrnin yukar ıda<br />

i şaret etti ğimiz hadisini ele alarak şöyle demi ştir: "Medine'ye hicretten hemen<br />

sonra, Hazreti Peygamber, müslümanlar ın nüfils sayımını yapm ışt ır. El-Bubari<br />

tarafından verilen 1500 rakam ı, erkek kad ın, ihtiyar herkesi Şamil gibi<br />

görünmektedir. Rivayette say ımın yaz ı ile tesbit edildiği de kesin olarak<br />

310 El-lIfıldm Ebü (Abdillab, Macrifet s. 22-24.<br />

311 Bkz. Sa1314, IV. 33-34.<br />

312 Bkz. Şahiti, I. 131-132.<br />

313 Aynı haberin rivayeti için bkz. Ahmed İbn ljanbel, Musned, V. 384; İbn Mce,<br />

Sunen, II. 492. Bu rivayetlerle, müslümanlar ın sayısı hakkında değişik rakkamlar gelmi ştir.<br />

El-Bubi-lif, yukarıda işaret etti ğimiz rivayetiyle 1500 ki şi vermiş olmakla beraber, bunu akabinde<br />

gelen bir rivayette 500, bir ba şka rivayette ise 600 ile 700 aras ında birer rakkam zikretmiştir.<br />

Muslim, Ahmed İbn Ilanbel ve İbn Mrıee de el-Bulffirrnin üçüncü rivayetine uygun olarak 600<br />

ile 700 aras ındaki rakam ı vermi şlerdir.<br />

314 Bkz. elsAynt, cUmdetu'14cdri, VII. 98; el-R.astalliini, İrşMu's-siirti, V. 175.<br />

74


elirtilmiştir. Ayrıca rakamlar, hâdisenin 1 /622 senesinde vukubuldu ğu inancını<br />

kuvvetlendirmektedir" 5.<br />

Oldukça erken bir devirde yap ılm ış olduğu anla şılan bu nüfus sayımr ile<br />

daha sonraki sahabi say ıs ını tayin veya tahmin etmek elbetteki mümkin<br />

değildir. Bununla beraber, islâm' ın ilk devirlerine ait sahabi say ısıyle ilgili<br />

olarak takribi baz ı rakamlar ileri sürülmü ştür. Meselâ ibnu' ş- Şalöh'ın naklettiği<br />

bir haberden ö ğrenildiğine göre, Hazreti Peygamberden hadis rivayet eden<br />

sahabi sayısı hakk ında bir suale muhatab olan Ebfı Zur'a er-Rözi "bunu kim<br />

zabtedecek Hazreti Peygamberle birlikte veda hacc ına 40 bin, Tebrik gazvesine<br />

ise 70 bin ki şi kat ılm ıştı" cevab ın ı vermi ştir 316. Bir ba şka rivayette,<br />

Hazreti Peygamberden yaln ız dört bin hadis rivayet olundu ğunu söyleyen<br />

bir kimseye şiddetle itiraz eden Ebrı. Zurca, bu sözün z ındıklara ait oldu ğunu<br />

ileri sürmü ş ve "Rasfılu'llahın hadislerini kim saym ış ki O kabzolundu ğu<br />

zaman onu görmü ş ve i şitmi ş 114 bin kişi vard ı" demiştir. Onun bu sözü üzerine<br />

"yö. Ebft Zurca, bu 114 bin ki şi nerede idiler ve Hazreti Peygamberden<br />

nerede i şittiler " denildiği zaman da şu cevabı vermi ştir: "Medine ile Mekke<br />

ahalisi ve bu iki yer aras ındakiler, a


kaçının i şitmi ş oldukları sözleri sonraki nesiller için saklam ış ve onlara rivayet<br />

edebilmi ş olmalar ıdır. Yukar ıda verilen rakamlara dayanarak ortalama<br />

100 bin sahabinin ya şadığını kabul etsek bile, bunlar ın hepsinin de hadis<br />

rivayet etti ğini düşünmek elbette mümkin de ğildir. Belki de ço ğunluğunu basdiye<br />

Arab ımn te şkil ettiği bu müslümanların, inanç ve iman yönünden mertebeleri<br />

ne derece yüksek olursa olsun, hadis ahz ve rivayetinde hepsinin de ayn ı<br />

bilgi ve kabiliyete sahip olduklar ı da ileri sürülemez. Her devirde ve her toplumda<br />

olduğu gibi, Islam' ın ilk devrinde ve sahabe toplumunla da, her ferd,<br />

yapabilece ği i şe yönelmi ş, kabiliyeti nisbetinde kendisini o i şin yürütülmesine<br />

hasretmi şti. Ebü Hurayra'n ın da söylediği gibi, Medine'ye toprak ve arazi<br />

sahibi olan Ensar tarlas ında ziraatla veya bahçivanl ıkla me şgul oluyordu. Mekke'den<br />

Medine'ye hicret etmi ş olan Muhacirler ise, çar şıda veya pazarda ticaret<br />

yaparak geçimlerini temin ediyorlard1 321. Bunlardan baz ıları da kendilerini<br />

ilme vermi şler, yine iktidarlar ı nisbetinde bir şeyler ö ğrenme ğe çalışmışlard<br />

ır. Bugün bile, nüfuslar ı milyonlarla ifade edilen toplumlar içerisinde,<br />

kendilerini ilme hasretmi ş insanların sayısı ne kadar azd ır!<br />

Sahabe devrinde de durum bundan farkl ı değildir. Aşa ğı yukar ı hadis<br />

rivayet etmi ş olan bütün sahabilerin hadislerini Musned adli eserinde naklettiği<br />

söylenen Ebü (Abdirrahman Bak ıy İbn Mabled322, hadis rivayet eden<br />

takriben 1300 sahabi ismi zikretmi ştir 323. Ibnul-Cevzrnin ayn ı kitaba istinaden<br />

verdi ği sahabi say ısı ise 1060 t ır324. Yine verilen rakamlara göre, bunlardan<br />

1000 kadar ının en fazla iki şer hadis rivayet etti ği gözönünde bulundurulursa325,<br />

geride kalan 300 sahabinin k ısmen hadis rivayetiyle me şgul oldukları<br />

söylenebilir. Fakat bu 300 ki şiden yalnız yedi ki şinin 1000 in, yalnız dört<br />

kişinin 500 ün, ve yaln ız yirmiyedi ki şinin de 100 ün üstünde hadis rivayet<br />

ettikleri dü şünülürse 326, 38 sahabinin 100 ün üstünde hadis ezberlemek suretiyle<br />

kendilerini gerçekten bu i şe vermi ş oldukları ileri sürülebilir. Ortalama<br />

100 bini bulan bir sahabi toplulu ğu içinde her biri 100 ün üstünde hadis rivayet<br />

eden 38 sahabi elbette ki büyük bir say ı değildir. Oysa ki, biraz önce<br />

de i şaret etti ğimiz gibi, bunlardan da yaln ız yedi sahabi 1000 in üstünde hadis<br />

rivayet etmi ş ve el-Muk şirün (çok rivayet edenler) ad ıyle andm ışlardır.<br />

321 El-Buhar ı, Sahili, I. 37-38.<br />

322 El-Birişu'l-basks, s. 210. Burada, Ahmed M. Şökir'in de belirtti ği gibi, ad ı geçen Musned,<br />

önemli bir hadis kayna ğı olmasına rağmen tam nüshas ı zamanımıza kadar intikal etmemi ş-<br />

tir.<br />

323 Aynı yer.<br />

324 M. Zubeyr Şıddiki tarafından Telkihu naldedilmiştir Bkz. Hadis<br />

Edebiyat ı Tarihi (türkçe tercümesi: Y. Ziya Kavakç ı), s. 41.<br />

325 Aynı yer.<br />

326 Aynı eserde verilen liste, s. 41-45.<br />

76


Verilen rakamlara göre, bu yedi ki şiden en çok hadis rivayet eden sahabi,<br />

5374 hadisiyle Ebn Hurayra'd ır327. El-Bulı ri ve Muslim, Sahiplerinde bu<br />

hadislerin 325 ini ittifakla nakletmi şler, el-BuMri 93, Muslim ise 189 unu<br />

nakletmekle infirad etm,i şlerdir328. Ahmed İbn Hanberin Musnedinde de<br />

3848 Ebii Hurayra hadisi yer alm ıştır329.<br />

Ebn Hurayra'dan sonra rivayet etti ği 2630 hadisle ikinci dereceyi i şgal<br />

eden sahabi 'Abdullah İbn `Ömer İbni'l-ljattb't ır. Ahmed İbn Hanbel onun<br />

2019 hadisini nakletmiş tir33°.<br />

`Abdullah İbn `Orner'den sonra en çok hadis rivayet eden sahabi Enes<br />

İbn Mffiik'tir ve 2286 hadis rivayet etmi ştir. Ahmed İbn Hanbel ise, Musnedinde<br />

Enes'in 2178 hadisini nakletmi ştir"'.<br />

Enes İbn Mrılik'i rivayet etti ği 2210 hadisle Ummu'l-mu'minin cAi şe<br />

takip eder 332.<br />

Unınıu'l-Mu'minin (Xişe'den sonra gelen sahabi `Abdullah İbn (Abb&-<br />

t ır. ibnu'l-Cevzi'ye göre 1660 hadis rivayet eden İbn (Abbâs'ın, Ahmed İbn<br />

HarıbePin Musned'inde 1969 hadisi yer alm ışt ır'".<br />

İbn


leri belirtilmi ştir 33t. Mülik'in Mm ıattii'ında 98, Ebâ Döviid et-Tayölisrnin<br />

Musnedinde 281, Ahmed İbn Hanberin Musnedinde ise 700 e yakın sahabiden<br />

hadis almmıştır336.<br />

Verilen bütün bu rakamlar, bugün elde mevcut hadislerin belirli say ı-<br />

da sahabiler taraf ından rivayet edildi ğini gösterme ğe yeterlidir. Kanaatimızca<br />

bu, bir bak ıma hadisin sıhhat yönünden garantisi olarak da kabul edilebilir.<br />

Çünkü daha önce de i şaret etti ğimiz gibi, insanoğlu daima hata yapabilir<br />

bir yarat ılışa sâhiptir. Bu yarat ılış onun her zaman en az hata yapabilece<br />

ği i şlere yönelmesine sebep olmu ştur. İhtisasla şmamn en ileri bir seviyeye<br />

ula ştığı asr ım ızda bu husus daha iyi görülüp anla şılmaktad ır. Hiç<br />

kimse yapamayaca ğı bir işin pe şine düşmemekte, hattâ ona ilgi bile duymamaktadır.<br />

İslâm'ın ilk devrinde de durum bundan farkl ı olmamıştır. Hazreti<br />

Peygamberin binlerce ashab ı, yeni bir dinin do ğuşunu ve yükseli şini , heyecanla<br />

takip ederken ve onun ilk ve son müjdecisine sevgi ve iman dolu bir<br />

kalb ile ba ğlamrken, dünyevi i şlerini de ihmal etmemi şler, bir kısm ı ziraat<br />

ve ticaretle me şgul olurken, di ğer bir kısm ı, kendilerini ba şka bir sahaya,<br />

ilim sahas ına vermi şlerdir. Bunlardan baz ıları, hadis ö ğrenip h ıfzet ıneyi gaye<br />

edinip, bu sahada ihtisas sâhibi olmay ı başarmış, baz ısı bu hadislerden hüküm<br />

istihracını öğrenirken, di ğer baz ısı de mesâilerini Kur'âna hasrederek âyetlerin<br />

zâlıir ve bât ın marıöları üzerinde ilim sâhibi olmu şlardır. Fakat binlerce sahabinin<br />

hepsi de, büyük şerefine ra ğmen bu sahada derinle şme hevesine kap ılmamış,<br />

her biri iktidar ve kabiliyetinin elverdi ği değişik sahalara yönelmi ş-<br />

tir. Bunu, bir kaç misalle şöyle aç ıklayabiliriz:<br />

Hazreti Peygamberin ashab ı içerisinde ismi 'Abdullah olan 220 ki şi bulunmas<br />

ına ra ğmen337, bunlardan yalnız dört ki şi,


Bunlar: (Omer İbnul-ljattüb, 'Ali 'bn Ebi Tülib, 'Abdullah İbn Mestüd,<br />

Abdullah İbn (Omer, (Abdullah İbn (Abbüs, Zeyd İbn Sübit ve Ummu'lmu'minin<br />

jr.işe'dir 339.<br />

Zikrettiğimiz bu misaller, her sahabinin ancak muktedir oldu ğu sahada<br />

temayüz etti ğini gösterme ğe yeterlidir. Bu bak ımdan, hadisle me şgul olanların<br />

da kabiliyetlerini bu sahada geli ştirmiş olduklarını kabul etmek gerekir.<br />

Bu ise, tabii olarak, yukar ıda da i şaret ettiğimiz gibi sahabi hadisçilerin,<br />

hadisin s ıhhati yönünden garanti olduklar ı neticesini do ğurur.<br />

4. Sahabenin adaleti<br />

Hazreti Peygamberden rivayet olunan hadislerin s ıhhatini garanti alt<br />

ında bulunduran diğer bir husus da, sahabilerin adalet vasf ına sahip olmalarıdır.<br />

Daha önce de aç ıkladığımız gibi, sahabiler, ilk vahyin geli şinden itibaren<br />

hudutsuz bir imanla Hazreti Peygamberin etraf ında toplanmağa ba -<br />

lanuşlar ve dinin emirlerini tam bir teslimiyetle yerine getirmi şlerdir. Onlar ı<br />

bu yola sevkeden bir tehdit, bir korku veya bir d ış bask ı mevcut de ğildir. Aksine,<br />

zaman ilerledikçe artan say ıları karşıs ında tedirgin olan, telâ ş ve korkuya<br />

kapılan kimseler mü şriklerdi ve onlar ı yeni dinden uzakla ştırmak için<br />

tehditlerini her gün biraz daha art ırıyorlar, hatta bu tehditlerin gere ği olan<br />

işkence veya öldürmeleri, zaman zaman, tatbik sahas ına ç ıkarmaktan bile<br />

geri kalm ıyorlard ı. Ancak sahabiler, İslâm' ın yayılması ve kuvvetlenmesi<br />

için her türlü i şkenceye katlan ıyor, ölümü göze al ıyor, malını mülkünü, e şini<br />

ve çocuğunu terkederek ba şka yerlere göçediyorlard ı. Bu türlü davran ışların,<br />

kalbi tamamiyle dolduran e şsiz bir imanm tezahüründen ve gere ğinden başka<br />

bir şey olmad ığı aşikürd ır. İşte bu imana Kur'ân ı Kerimde s ık s ık işaret edilmi<br />

ş ve Allah Ta'âlâ, hiç bir şüpheye mahal b ırakmayacak kadar aç ık bir ifade<br />

ile Hazreti Peygamberin ashab ından medh u senâ ile bahsetmi ştir:<br />

"Muhammed Allah'ın Raaülüdür; onunla beraber olanlar da, kafirlere<br />

karşı sert, kendi aralar ında ise merhametlidirler. Onlar ı rükfı'a var ırken, sesde<br />

ederken, Allah'tan lütuf ve ho şnudluk dilerken görürsün. Onlar ın alâmetleri,<br />

yüzlerindeki sesde eseridir. İşte bu, onlar ın Tevratta anlat ılan vasıflarıd<br />

ır. İncildeki vas ıfları da böyledir: Filizini çıkarm ış, onu kuvvetlendirmi ş,<br />

kaluda şmış, ziraatç ıların hoşlandığı ekin gibidirler. Allah bunlar ı böylece<br />

çoğalt ıp kuvvetlendirmekle küfirleri öfekelendirir. Allah, iman edenlere amel-i<br />

sâlihte bulunanlara büyük ecir vadetmi ştir" 340.<br />

Allah Ta'âlâ, bir ba şka âyette, Muhacirleri ve Ensar ı bahis konusu ederek<br />

şöyle buyurmu ştur:<br />

339 Aynı yer.<br />

340 Fettı siiresi, 29<br />

79


" İyilik yarışında öncelik kazanan Muhacirlerle Ensardan ve onlara bu<br />

yolda tabi olanlardan Allah raz ı olmuştur; onlar da Allah'tan raz ıdırlar. Allah,<br />

onlara alt ından nehirler akan, içinde ebedi kalacaklar ı cennetler haz ırlamışt<br />

ır; i şte en büyük kurtulu ş budur" 341 .<br />

Yine Muhacirler ve Ensar hakk ında şöyle buyurmu ştur:<br />

" İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihada ç ıkanlar ve bir<br />

de bu muhacirleri bar ındıranlar ve onlara yard ım edenler, i şte gerçekten mü'-<br />

min olanlar bunlard ır. Onlar için mağfiret ve bol bol verilmi ş rızıklar vard ır" 342.<br />

Keza muhacirler ve Ensar hakk ında nazil olmu ş üç ayeti kerimede şöyle<br />

buyurmu ştur:<br />

"(Allah'ın verdiği bu ganimet malları) yurtlar ından ve mallar ından edilmiş<br />

olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah' ın dinine ve Peygamberine<br />

yard ım eden Muhacir fakirler içindir. İşte do ğru olanlar bunlard ır. Daha önceden<br />

Medine'yi yurd edinmi ş ve gönüllerine iman ı yerle ştirmi ş olanlar, kendilerine<br />

hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler kar şısında içlerinde bir<br />

çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onlar ı<br />

kendilerinden önde tutarlar. Nefislerin tamahkarl ığından korunabilmi ş olanlar,<br />

i şte onlar saadete erenlerdir. Onlardan sonra gelenler, Rabb ınuz, bizi ve<br />

bizden önce inanmış olan karde şlerimizi ba ğışla; kalbimizde mü'minlere kar şı<br />

kin b ırakma; Rabb ımız, şüphesiz sen şefkatlisin, merhametlisin, derler' 343.<br />

Hudeybiye andla şmas ının yap ıldığı sıralarda R ıdvan bey'at ına kat ılan<br />

sahabilerin bahis konusu edildi ği bir ayeti kerimede de şöyle buyurmu ştur:<br />

"(Ey Muhammed) Allah, muhakkak a ğaç alt ında sana bey'at eden müminlerden<br />

ho şnud olmuştur. Kalplerinde olan ı bilmiş ve onlara güvenlik ve<br />

yakin bir zafer vermi ştir" 344.<br />

Kur'an' Kerinıden misal olarak zikretti ğimiz bu ayetler, ilk ayetin nüzölü<br />

ile ba şlayan Islami davetin bidayetinden Hudeybiye andla şmas ına kadar<br />

Hazreti Peygamberle beraber bulunan sahabenin faziletine, üstünlü ğüne<br />

veya e şsizliğine şehadet ederler. Allah Ta'ala hepsinden raz ı olmuş, geçmi ş<br />

günahlar ın mağfiretle onlara ebediyen kalacaklar ı altından ırmaklar akan<br />

cennetler vadetmi ştir. Kur'an]. Kerimin onlarla ilgili bu şehadeti, onlar ın<br />

adaleti hakkında da aç ık bir nass te şkil eder ve böyle bir Kur'an nass ı mev-<br />

341 Tövbe sûresi, 100 .<br />

342 Enfül sûresi, 74.<br />

343 Haşr süresi, 8-10.<br />

344 Fetb süresi, 18.<br />

80


cut olduktan sonra, her hangi bir kimsenin sahabeyi ta'dili, Kur'a ıun ta'diline<br />

ilaveten onlara hiç bir şey kazand ırmıyaca ğı gibi, bir kimsenin onları<br />

kötülemesi de, Kur'ân ın ta'dilinden sonra onlar ın derecesinden hiç bir şey<br />

eksiltmez.<br />

Kur'ân âyetleri yan ında sahabenin faziletine şehadet eden bir çok sahih<br />

hadis de vard ır. El-Bulıarrnin cImran İbn 1-Juşayn'dan 345, Muslim'in ise 'Abdullah<br />

İbn Mesciid'dan346 naklettikleri bir hadisi şerife göre Hazreti Peygamber,<br />

en hay ırlı ümmetin kendi asr (kara) ı, sonra onu takip eden as ır, sonra<br />

da onu takip eden as ır olduğunu beyan buyurmu ş ve bu suretle ba şta sahabiler<br />

olmak üzere, s ırasıyle, tabi'an ve etbâut tabi'ini İslam ümmetinin<br />

en hay ırlı nesilleri olarak tavsif etmi ştir.<br />

Bir ba şka hadisinde Hazreti Peygamber şöyle buyurmu ştur: "Ashab ıma<br />

sövmeyinz. Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz<br />

Ulıud dağı kadar altunu sadaka olarak da ğıtsa, (bunun sevab ı), sahabilerden<br />

birinin bir, avuçluk (hurma) sadakas ına eri şmez, (hatta) yar ısına bile ula ş -<br />

maz ,3 47.<br />

Hazreti Peygamberin bir hadisi de şöyledir: "...Y ıldızlar gökzüyünün<br />

emniyet kayna ğıd ır; onlar yokolup gittikleri zaman, gökyüzüne vadolunan<br />

şeyler gelir çatar. Ben de ashab ım için bir emniyet ve güven kayna ğıyım;<br />

ben gittiğim zaman, ashab ıma vadolunan (tehlikeli) şeyler gelip çatar. Ashab<br />

ım da ümmetim için bir emniyet kayna ğıdır; onlar gitti ği zaman ise, ümmetime<br />

vadolunan (fitne, fesad ve bid'at gibi) şeyler gelip çatar" 348 .<br />

Kur'an' Kerimden nazil olan ayetler ve Hazreti Peygamberden varid<br />

olan hadisler, sahabenin yerini kesin bir şekilde tesbit etmi ş, her hangi bir kimseye,<br />

onlar ı ta'dil etmek hususunda en küçük bir ihtiyaç b ırakmam ışt ır. Bu<br />

itibarla İslam ulemas ı, onlar ın adaletine taalluk eden hususlarda münaka şa<br />

kap ısının açılmas ını lüzumsuz, adaletinin isbat ı konusunda yap ılan gayretleri<br />

fuztili addetmi şlerdir; çünkü Kur'an ve hadis, bunu en mükemmel bir<br />

şekilde yapm ışlar, ba şkasına söyleyecek bir şey b ırakmam ışlard ır.<br />

Hal böyle olmakla beraber, Hazreti Peygamberin vefat ından sonraki<br />

günler ayn ı sulh ve sükan içerisinde geçmemi ş, müslümanlar aras ında zuhur<br />

eden ihtilâflar, zaman zaman kanl ı hadiselerin vukuuna da sebep olmu ştur.<br />

Ilerideki bahislerimizde üzerinde ayr ıca duraca ğım ız, İslam tarihinde "fitne"<br />

ad ıyle ınaraf olan bu hadisler, üçüncü Halife `Osman İbn cAffan' ın şehid edil-<br />

345 şabli), IV. 189.<br />

346 şal.ıllt, IV. 1963.<br />

347 Muslim şal:4, IV. 1967.<br />

348 Aynı eser, IV. 1961.<br />

81


mesiyle ba şlamış, bunu Hazreti Peygamberin sevgili e şi Ummul-mu'minIn<br />

gişe ile (Ali İbn Ebi Talib aras ında cereyan eden sava ş takip etmi ştir. Bu<br />

sava şta baz ı sahabiler şehid dü şmüş, Hazreti `di şe mağla olarak harp sahasından<br />

ayrdm ıştır. Daha sonra 'Ali ile Mucaviye aras ında ikinci bir sava ş<br />

ç ıkmış, bu ise, müslümanlar aras ında, şi'a ve havaric olmak üzere birbirini<br />

tekfir eden iki büyük fırkan ın ortaya ç ıkmasına sebep olmu ştur. Bidayette<br />

hilafet meselesine dayanmas ı dolayısıyle siyasi nitelik ta şıyan bu bölünmeler,<br />

Kur'ân ve hadis nasslarmdan da destek görmek ihtiyac ında bulunduklar ı<br />

için, zamanla itikadi sahaya da s ıçram ış, bu suretle, İslanı'a uysun veya uymasın,<br />

çe şitli akaidi müdâfa eden yeni farka ve mezbebler ortaya ç ıkm ışt ır.<br />

Bunlar aras ında ilk temayüz eden mezheb mutezile olmu ştur.<br />

İşte müslümanlar aras ındaki bu bölünmelerden sonrad ır ki, Allah Ta'alanın<br />

yukarıda bir kaçını misal olarak zikretti ğimiz ayetleriyle ve Hazreti Peygamberin<br />

yine örne ğini gördüğümüz hadisleriyle medh u sena edilen sahabe<br />

bu fırkalar tarafından kötülenme ğe başlamıştır. Sanki Allah Ta'ala onlardan<br />

raz ı olmamış ve onlara alt ından ırmaklar akan cennetler vadetmemi ş gibi,<br />

bu fırkaların mensupları sahabeyi tefkir etmi şler; sanki Hazreti Peygamber<br />

"ashab ıma sövmeyiniz" dememi ş gibi, onlar sahabeyi en galiz küfürlerle itham<br />

etmişlerdir. Mesela mutezilenin zuhur etti ği s ıralarda hariciler, Ummu'lmu'minIn<br />

(7ki şe ile onun tarafında yer alan Talha ve ez-Zubeyr'i, Cemel harbinde<br />

`Ali'ye karşı geldikleri için, cAlryi de, kendisi hak sahibi oldu ğu halde,<br />

Şıffin'de tahkimi kabul etti ği için tekfir etmi şlerdir. Ashnda, ehli sunnetin<br />

de kabul ettiği gibi, sahabe aras ındaki ihtiltiflar, ne derece şiddetli olursa olsun,<br />

hepsi de bir ictihad neticesi idi ve gayesi müslümanlar ın selâmetine matiif<br />

idi. Taraflardan birisi hatal ı olsa bile, ictihadda hata küfrü veya f ıskı gerektirmezdi;<br />

çünkü muctehid bazan hata yapar, bazan da isabet eder. Isabet<br />

ederse iki ecir kazan ır; hataya dü şerse yine de kazanc ı bir ecirdir 349.<br />

Hariciler sahabenin ileri gelenlerini bu şekilde tefkir ederlerken, mutezilenin<br />

ilk imamlar ından say ılan Va şıl İbn (Ata' daha de ğişik bir görü şle ortaya<br />

ç ıkmış, her iki gurubu da fâsik olarak ilan etmi ştir. Va şıl'a göre, Cemel<br />

harbine i ştirak edenlerden ve onu destekleyenlerden ya 'Ali, Hasan, Huseyn,<br />

İbn `Abbas, `Ammar İbn Yâsir, Eyyâb el-En şari ve diğer taraftarlar fasikt<br />

ırlar; yahutta gi şe, Talim ve ez-Zubeyr; çünkü fısk ın iki gurubtan hangisinde<br />

olduğu bilinemez. Bu itibarla iki gurubtan (Ali ve Talha veya `Ali ve<br />

ez-Zubeyr, şehadette bulunsalar, ikisinden birinin f ıskı dolayısıyle her ikisinin<br />

de şehadetleri kabul olunmaz 35°.<br />

349 İbn Ketstr, Ibaş& culrni7-1.tadt§, s. 205.<br />

350 El-Ba~i, el-Fark beyne'l-firalh s. 71-72<br />

82


Mutezile inıamlarındarı Vöşıl' ın arkada şı


onun ashab ı hakkında daha neler söyIeyebileceklerini tahmin etmek güç<br />

değildir. Ne var ki bu türlü görü şleriyle zihniyetlerini ve İslam dini kar şısındaki<br />

mevkilerini iyice belirlemi ş olan mutezilenin, sahabeyi ithamlar ı, Kuran<br />

ve hadisin onlar için tayin etti ği, fakat ba şkalar ı için eri şilmesi mümkin<br />

olmayan yüksek mertebeden hiç bir şey eksiltmez.<br />

D. SAHABE DEVR İNDE HADİSLER İN YAYILMASI<br />

1. İslam ülkelerinin geni şlemesi<br />

Hazreti Peygamber vefat etti ği zaman Arap Yar ımadas ı İslam Devleti<br />

hudutlan içine kâmilen girmi ş bulunuyordu. Fakat gaye Arap Yar ımadası<br />

davas ı değil, Islâm' ı yaymak ve hangi milletten olursa olsun, bütün insanları,<br />

tek bir kelime, tevhid kelimesi etrafında toplamak idi; çünkü islam'a<br />

davet peygamberli ğin ba şlıca görevi idi. Hazreti Peygamber 9 uncu Hicri<br />

senenin yaz ortalar ında Bizans hududuna kadar bir sefer yapm ış (Telcak)"°,<br />

11 inci senede ise, yeni bir sefer haz ırlığı için kumandanı Usame'ye gerekli<br />

talimatı vermişti36°. Ancak onun vefat ı, bu seferin ikmaline imkan vermedi.<br />

Hazreti Peygamberden sonra hilafet makamma geçen El ıa Bekr, onun arzusunu<br />

gerçekle ştirmekte gecikmedi ve yine Usame kumandas ındaki orduyu<br />

Şam'a doğru yola çıkarch362. Ancak dahildeki baz ı olaylar ve bilhassa ridde hareketleri<br />

fütilhat ın süratle geli şmesini engelliyordu. Bu sebeple Ebn Bekr'in<br />

ilk i şi, dahilde süldinu Sağlar sa ğlamaz kuvvetlerini d ışarıya sevketmek oldu.<br />

Ebn (Übeycle ibnu'l-Cerrah kumandas ında<br />

(Anır ibnu'l-q ş kumandas<br />

ında Filistin'e, Yezid İbn Ebi Sufyan kumandasmda D ımaşk'a, ŞurahM1<br />

İbn Hasene kumandas ında Ürdün'e dört koldan ilerleyen bu kuvvetler363,<br />

birbirlerine de yard ım ederek İslam devletinin hudutlarm ı kısa bir zaman,<br />

içerisinde geni şlettiler. Hicretin 13 iineü senesi sonlar ında D ımaşk364,<br />

17 inci senede ise Filistin, Ürdün, Safiye ve Lubnan dahil olmak üzere bütün<br />

Şam ülkesi müslümanlar tarafından fethedildi. Bunu, Iran (Faris) a yap ılan<br />

seferler takip etti. Ramahurrnuz, Sas, Tuster ayn ı sene içinde alind ı.365. 20 nci<br />

senede. Mısır fetheclilerek 366 Şimali Afrika'ya yap ılacak seferlerin ilk ad ımı<br />

360 Bkz. Tabert, Törk, II. 366. vd.<br />

361 Aynı eser, II. 429.<br />

362 Basan Basan, Ttırku'/- İslam, L 227.<br />

363 Tabert, Tiiılh, IL 585, 591; Basan Ibrithtm Basan, I. 240.<br />

364 Basan İ. Basan, Türü> u'l-isl ıiın, I. 245.<br />

365 Tabert, Ttırk, III. 179.<br />

366 Ayni eser, III. 195.<br />

84


at ılmış oldu. 22 nci senede Azerbeycan 367, 23 de Kirmân, Sicistân 368 ve (Aska-<br />

1âri369 müslümanlar ın eline geçti. Şarkta Çin'e do ğru ilerlemeler devam ederken<br />

Hiscretin 27 nei senesinde Afrika `Abdullah İbn Satd İbn Ebi Serli'in<br />

eliyle fethedildi 370. Stratejik ınevkii daha o zamanlar anla şılan K ıbrıs, bir<br />

görüşe göre ayn ı sene içinde, di ğer baz ı görüşlere göre 28 de veya 33 de 3"<br />

müslümanların bir ikmal merkezi haline geldi.<br />

48 senesinde Halife Mdâviye, karadan ve denizden Kustantiniyye ( İstanbul)<br />

nin fethini sa ğlamak için Sufyân İbn (Avf kumandas ında büyük bir<br />

ordu techiz etti. Kumandanla birlikte, (Abdullah İbn (Alibâs, 'Abdullah İbn<br />

`O ıner, 'Abdullah İbnu'z-Zubeyr ve Ebâ Eyyfib el-En şâri gibi sahabenin baz ı<br />

ileri gelenleri de bu sefere Jcat ılmışlard ı. Ordu, İstanbul önlerine kadar geldi;<br />

müslümanlarla rumlar aras ında şiddetli çarp ışmalar oldu. Ancak şehir surlar<br />

ın ın mukavim ve stratejik mevkiinin emin olmas ı dolayısıyle şehre girmek<br />

mümkin olmad ı. Muhasara esnas ında me şhur sahabi Ebii Eyyilb el-Enşâri<br />

şehid düştü; şehir dışında surlara yak ın bir yerde defenedildi. Müslümanlar<br />

asker ve gemi olarak büyük kay ıplar verdikleri için Şam'a geri dönmek<br />

zorunda kald ılar 372 .<br />

Tarihleriyle birlikte zikretti ğimiz bu fetih hareketleri, Hazreti Peygamberin<br />

parmakla say ılabilecek kadar az ashabiyle Mekke'den Medine'ye hicret<br />

edip orada ilk Şehir Devletini kurduktan sonra geçen 50 sene gibi k ısa bir<br />

zaman içerisinde islânı'm kazand ığı zaferlerin tarihe geçmi ş belgeleridir.<br />

Fetihler bundan sonra da devam etmi ş, Mâverâunnehr ve tlirizm'in fethi<br />

93 senesine kadar tamamlanm ış, 96 senesinde ise Çin hududuna gelinmi ştir.<br />

Garpta ise, 92 senesi Şaban ayından itibaren Târ ık kunı.andasırıdaki müslümanlar,<br />

Afrika sâhillerinden dört gemi ile İspanya fethi için harekete geçmi<br />

ş bulunuyorlard ı373.<br />

Hicretin birinci asr ı boyunca, Avrupa'n ın bat ıdaki en uzak noktas ından<br />

doğudaki Çin hududuna kadar bir şerit halinde uzanan topraklar ın büyük<br />

İslam Imparatorlu ğu hudutlar ı içerisine girmesinde dikkati çeken en mühim<br />

husus, bu fetih hareketlerinden büyük bir k ısm ının bilhassa genç sahabilerin<br />

çoğunlukla hayatta bulunduklar ı bir devirde gerçekle şmiş olmasıdır. Bu,<br />

tabii olarak, fetih için merkezden do ğuya, bat ıya ve kuzeye ç ıkart ılan sefer<br />

367 Aynı eser, III. 235.<br />

368 Aynı eser, III. 255-256.<br />

369 Aynı eser, III. 304.<br />

370 Aynı eser, III. 312.<br />

371 Aynı eser, III. 315.<br />

372 Hasan İ. Hasan, T(trihu'l- İslıjm, I. 302<br />

373 Ay ın eser, I. 337.<br />

85


heyetlerinin başında veya içinde, gerek kumandan olarak ve gerekse er olarak<br />

büyük say ıda sahabi guruplar ının da yer alm ış olduklar ı neticesini doğurur;<br />

zira bilgi, dikkat ve tecrübe isteyen harp hareketlerinde, Hazreti<br />

Peygamberle birlikte bir çok gazvelere i ştirak etmi ş ve onun strateji bilgisinden<br />

yararlan ıp tecrübe edinmi ş sahabilerden istifade etmemek elbette<br />

düşünülemezdi. Nitekim `Ulümu'l-badIşinde hadis ravilerinin "buldön" ve<br />

"evtö'n" ına bir fas ıl ayıran el-Höldm Ebn `Abdillah, Hazreti Peygamberin<br />

vefat ından sonra bir çok sahabilerinin Medine'den ayr ıld ıklarım ve muhtelif<br />

ülkelere yerle ştiklerini söyler 374 .<br />

El-klökim'in verdiği bilgiye göre, sahabeden İbn Ebi Tâlib, Sacd<br />

İbn Ebi Vakkö ş, Saqd İbn Zeyd İbn (Anır İbn Nufeyl,


lar ından da yararlanarak ayn ı konuda telif etti ği kitapta Mışız'a dahil olan<br />

300 ü a şkın sahabi ismi vermi ştir378 .<br />

Ebiz cUbeyde İbnul-Cerrah, Bilal İbn Rabab, cUbade İbnu' ş-Şamit,<br />

Mucaz İbn Cebel, Sacd İbn cUbade, Ebu'd-Derda), Şürahbll İbn Hasene, ljalid<br />

İbnu'l Velid, (Iyaz İbn Ganem, el-Fazl İbn 'Abbas İbn `Abdi'l-Muttalib (Ürdün'de<br />

medfiindur), Ebü Malik el-E şcari, cAvf İbn Malik el-E şcaci, Seyhan,<br />

Şedd ad İbn Evs, Fuzale n ın cUbeyd, cAmr İbn cAnbese, el- Hari ş İbn Hişam,<br />

Mucaviye ibn. Ebi Sufyan, Vasile İbnu'l-Eskac, `Busr İbn Ebi Ertat, Hubeyb<br />

İbn Meseleme, ez-Zakkak İbn Kays, Kuba ş İbn Eşyem, el-cIrbaz İbn Sariye,<br />

(Abdullah İbn Busr,


Hâlid ibnu'l-Velid gibi me şhur sahabilerin kumandas ındaki müslümanlar tarafından<br />

zabtedilince, yap ılan ilk iş, yine bir mescid yeri tesbit etmek olmu ştu.<br />

Bu tesbit i şini de ilk defa Ebü


kazanm ıştı. Ordusunu ve elinde bulunan mallar ı düşmana kar şı korumak<br />

için bir şehir kurulmas ını planladığı zaman, önce bir Daru'l-Smare ve bir de<br />

mescid in şa etmeyi unutmad ı. Ancak namaz kfianlar için oldukça dar gelen<br />

bu ınescidin geni şletilmesini halifeye yaz ımş, o da mescid civar ındaki arazinin<br />

sat ın alınarak geni şletilmesini emretmi ştir. Daha sonralar ı milteaddit defalar<br />

yenilenen ve geni şletilen bu mescid, bugün Tunus'ta Kayrevan Câmii olarak<br />

ıneşhurdur ve sahabi


Hadis ve fıkıh sahas ında şöhret kazanm ış pek çok sahabi Medine'de yaşadığı<br />

için, buras ı, Hazreti Peygamberi görmeyen, fakat onun hadislerini en<br />

yakın arkadaşlar ından işitip lııfzetmek isteyen hadisçilerin devaml ı ziyaret-<br />

Olu olmuş, t ıpkı bir ticaret merkezi gibi, hadis alma ğa gelenlerle dolup boşalmışt<br />

ır.<br />

Medine'de ya şayan ve hadis sahas ında otorite olan bu sahabilerin başında<br />

Ebii Bekr es- şıddik, (Omer ibnul-tiattab, halife olarak Kafe'ye intikalinden<br />

önce (Ali İbn Ebi Talib, Eba Hurayra, Ummu'l-mu'minin


. Mekke<br />

İlk vahiyle İslami davetin ba şlang ıç şerefine nâil olmas ına ra ğmen, halk ı ,<br />

Hazreti Peygambere ve etraf ındaki bir avuç müslümana reva gördükleri tehdit<br />

ve i şkencelerle onlar ın hicret etmelerine sebep olan bu şehir, ancak sekiz<br />

sene sonra, müslüman fethiyle tarihteki gerçek yerini alm ışt ır.<br />

Fetihten sonra Hazreti Peygamber Mucâz İbn Cebel'i Mekke'de b ırakm ış<br />

ve Mekke halk ına Kur'ân ve Sunnet ahkâm ını ve kıraat ı *etmesini ona emretmi<br />

şti. Mucâz, Hazreti Peygamberin genç ve âlim sahabilerinden biri idi<br />

ve onunla birlikte bütün gazvelere i ştirak etmi şti 398.<br />

Mu`âz İbn Cebel ile birlikte Mekke'de daha bir çok sahabi yerle şmi ş bulunuyordu.<br />

El-klikim en-Neysâbüri bunlardan baz ılarının isimlerini verir:<br />

Ebn Rabia el-Muliz ılmrnin oğullar ı (Ayyâ ş ve 'Abdullah, el-Hâri ş İbn Hişâm,<br />

(Ikrime İbn Ebi Cehl, 'Abdullah ibnu's-Sâ'ib el-MahzlimI ki K âri'u' ş - şalıabe<br />

olarak bilinir, (Attâb İbn Esid ki Hazreti Peygamberin Mekke'deki halifesi<br />

idi, karde şi Hâlid İbn Esid, el-Hakem İbn<br />

İbn (Anır ve diğerleri 399.<br />

ş, `Oşınân İbn Talha, (Ukbe<br />

Şeybe İbn (O şmân, Şafvân İbn Umeyye, Ebn Malizüre, Suheyl<br />

Fakat Mekke medresesi, as ıl (Abdullah İbn (Abbâs' ın Ba şra'dan dönü şünden<br />

sonra kuvvet kazanm ışt ır 400. Daha önce gerek tefsir sahas ındaki ınevkiine<br />

temas etti ğimiz ve gerekse rAbtıdile, ve fetva vermekle şöhret kazanm ış yedi<br />

sahabi aras ında zikrettiğimiz İbn `Abbâs, rivayet etti ği 1700 e yakın hadisle<br />

de en çok hadis rivayet eden yedi sahabi (muksirfin) den birisi olarak da<br />

biliniyordu4°°. İşte bu ilmi kapasite ile el-Beytu'l-Harânı'da oturan ve talebelerine<br />

tefsir, hadis, f ık ıh ve edeb ö ğreten İbn (Abbâs ile Mekke medresesi<br />

ilmi bir şöhret kazanm ış ve pek çok talebe yeti ştirmi ştir. Bu talebelerden bilhassa<br />

üçü, mevaliden olmakla beraber tefsir ve hadis sahalar ında ziyadesiyle<br />

meşhur olmu şlard ır. Bunlardan birisi, İbn (Abbâs' ın Kur'ân tefsiriyle ilgili<br />

akvalini rivayet etmekle şöhret kazanan Mucâhid İbn Cebr 402, birisi Mekke'nin<br />

zâhid ve fakihlerinden, ayn ı zamanda hacc menâsikini en iyi bilenlerden<br />

398 Tercemesi için bkz. İbn Hacer, lzdbe, VI. 106-107; Ibnu'l-E şir, Usdu'l-gdbe, IV.<br />

376-378.<br />

399 Bkz. Macrifet s. 192.<br />

400 Tercemesi için bkz. İbn Hacer, Iz ılbe, IV. 90-94; Ibnu'l-E şir, Usdu'/-gtıbe, III. 192—<br />

195.<br />

401 "Sahabenin sayısı ve hadis râvileri" ba şlıklı bahse bak ın ız.<br />

402 Tercemesi için bkz. Eb ıl Nucaym, 1:111ye, III. 279-310; ez-Zehebi, 1111zeinu'l-ictidül,<br />

III. 439-440; Tezkire, I. 92-93; bn Hacer, Tehzib, X. 42-44.<br />

91


olan `Ata' İbn Ebi Rabüh 403 ki Mescid-i Hargunda etrafinda toplananlara f ıkıh<br />

anlat ır, hadis riyayet eder ve dini meseleleri ö ğretirdi. Üçüncüsü ise, pek çok<br />

sahabiden ders alm ış, sonra İbn cAbbüs' ın talebesi olmu ş, Mekke'nin me şhur<br />

fakih ve müftilerinden say ılan Tavas İbn Keysün404 dir.<br />

Şurasuu da unutmamak lân ındır ki, Mekke, sonra da Medine, bir hacc ve<br />

ziyaret mahalli olmalar ı itibariyle her iki şehrin de İslâm âleminde ayr ı bir<br />

mevkii vard ır. Her sene buralara gelen binlerce ziyaretçi aras ında muhtelif<br />

ülkelerin fakih, müfessir ve muhaddislerinin de bulunmas ı, ilim hayat ının<br />

canlılığını muhafaza etmesini sa ğlayan başhca âmillerden birisi sayılmak icab<br />

eder; çünkü bu çe şit toplant ılarda cereyan eden müzakerelerin, bilhassa hadislerin<br />

teyid, takviye ve ne şri yönünden rolü çok büyüktür.<br />

c. Küfe<br />

Daha önce de i şaret etti ğimiz gibi Küfe, Şimale uzanan İslâm filtilhatı<br />

s ıras ında ordu kanirgühl olarak tesis edilmi ş bir şehirdi. Bununla beraber bu<br />

şehrin bulundu ğu ülke, yani cIrük, geçmi ş as ırlar ın medeniyet izlerini ta şıyan<br />

bir yer olup, Babillilerin, Asurlar ın, Keldanilerin, Fürs ve Rumlar ın hepsi<br />

burada birbirinden farkl ı devletler kurmu şlard ı. Müslümanlar (Oluer ibnu'l-<br />

Hattüb devrinde buralar ı istilâ edip Ba şra ve Küfe şehirlerini kurunca, Medüin'in<br />

liazineleri, Babil ve Iffire'nin medeniyeti buralara intikal enni ş 405, her<br />

iki şehir de kısa bir zamanda ilim dünyas ının iki büyük merkezi haline gelmiştir.<br />

Kiife, bidayette bir ordu karargühl olarak kuruldu ğu için, ordu içinde<br />

bulunan bir çok sahabi buraya gelmi ş bulunuyordu. Fakat `Ali İbn Ebi<br />

Medine'yi terkederek hilâfet merkezini Kilfe'ye nakletmesinden sonra şehir<br />

geçici bir karargülı merkezi olmaktan ç ıkm ış, her gün süratle geni şleyen büyük<br />

bir devletin makam olmu ştur. Bu sebepten pek çok sahabe buraya yerle<br />

şmi ş ve ömürlerinin sonuna kadar burada ya şanuşlard ır.<br />

Kilfe'ye yerle şmi ş olan sahabilerin ilim yönünden en me şhurları, şüphesiz<br />

`Ali İbn ELI Tülib ve


mas ı takip etmi şti. Fakat bu çat ışman ın ortaya ç ıkard ığı hariciler kadar hiç<br />

bir şey her halde onu me şgul etmemi ştir. Bütün bu me şgaleler, onun ilim için<br />

zaman ayırmas ına daima engel olmu ştur.<br />

`Abdullah İbn Mes


ese te şekkül etmi ştir. Basra'da kalan sahabilerin ilim yönünden en me şhurları<br />

şüphesiz Ebü Müsal-Egarl ve Enes İbn Malik idi. (Ali İbn Ebi Tülib'in.<br />

hilâfetinde (Abdullah İbn (Abbüs' ın da Ba şra'ya vali olarak tayin edildi ği<br />

malumdur418. Bu sahabiler yanında hadis rivayetleriyle tan ınan 'Imrün İbn<br />

kiuşaynals, Ma


c ın ikrar ından ibaret bir din de ğildir. Bu inanan yan ında, gerek ibadet yönünden<br />

ve gerekse halöl ve haram yönünden a ın.eli gerektiren bir tak ım mükellefiyetler<br />

de vard ır ki, bunların inançtan ayr ı mütallia edilmeleri mümkin<br />

değildi; çünkü hepsi de inancın zorunlu bir neticesi idi ve bunlar olmaks<br />

ız ın inanc ın varlığına hükmedilemezdi. Bu itibarla kim olursa olsun islâm'a<br />

giren bir kimsenin gerçekten müslüman olabilmesi için gerek bu ibadetleri<br />

ve gerekse lialöl ve haram ı en ince teferrüat ına kadar bilmesi ve tatbik etmesi<br />

gerekiyordu; bu ise sistemli bir e ğitim ve öğretime ihtiyaç gösteren bir i şti.<br />

Nitekim Hazreti Peygamber, bir kabilenin veya bir şehir halk ının islâm'ı<br />

kabul etmesi üzerine oraya hemen ibadet ahkömm ı, halâl, ve haramı öğretecek<br />

bir hoca göndermekte gecikmiyor, onlar ın İslam' ı tatbik etmelerini sa ğlayacak<br />

her türlü bilgiyi edinmelerine imkön haz ırlıyordu.<br />

Halifeleri devrinde fetihler süratlendi ği zaman Hazreti Peygamberin<br />

sunneti aynen tatbik edilmi ş ve fethedilen ülke halkına İslâm'ı öğretecek<br />

hocalar gönderilmi ştir. Söm da bu ülkelerden biridir. Fethi üzerine ordu kumandanlar<br />

ından Yezid İbn Ebi Sufyön, Halife (Omer tbnu'l-ljattöb'a şöm<br />

halkının, kendilerine Kur'ân ı öğretecek ve F ıkıhta derinle ştirecek kimselere<br />

ihtiyaçlar ı olduğunu yazm ış, (Omer de oraya Mucöz İbn Cebel'i, (Uböde ibnu'-<br />

ş-Sömit'i ve Ebu'd-Derdö' ı göndermiştir 432.<br />

Mucöz İbn Cebel, sahabenin halfd ve harama vak ıf ileri gelen tdimlerinden<br />

birisi idi. Hazreti Peygamber, hem islâm'a davet etmesi, hem de halöl<br />

ve haram ı öğretmesi için Yemen'e bir elçi göndermek lüzumunu hissetti ği<br />

zaman Mu


Diğer iki sahabi cUbade İbnu's-Samit ve Ebu'd-Derda'm da vücf ıduyle<br />

teşekkül eden Şam ınedresesi, (1.Tbade'nin klumus'ta, Ebu'd-Derda'm D ımaşkta<br />

ve Mucaz İbn Cebel'in de Filistin'deki e ğitim ve ö ğretim faaliyetleriyle,<br />

tabi(iindan pek çok ilim adamı yeti şmiştir. Ebü İdris el-tiavlani<br />

İbn<br />


`Abdullah İbn (Amr'dan başka Mısır'a gelmi ş ve oraya yerle şmiş daha<br />

pek çok sahabi vard ır. Yukar ıda es-Suyöti'ye istinaden 300 ü a şkın sahabinin<br />

Mısır'a geldi ğini kaydetmi ştik. Bunlar ın büyük bir k ıs ım devamlı olarak<br />

orada kalmam ış olsa bile, kalanlar ın himmetiyle bir medresenin te şekkül etmi<br />

ş ve pek çok töbicim ve etba` ı ulemasın ın yeti şmi ş olaca ğı tabiidir. Nitekim<br />

Mıs ır müfti ve muhaddisi Ebul-ljayr Mersed İbn cAbdillah 446, Yezid İbn IJbi<br />

Hubeyb 447, cOmer kis 448,


önünde bulundurmak gerekir. Ne var ki, biraz önce de i şaret etti ğimiz gibi,<br />

her sahabinin Hazreti Peygamberden i şitip gördüğü söz ve fiiller birbirinden<br />

farklı idi. Bunların aras ında, Hazreti Peygamber hayatta kald ığı müddetçe<br />

onun yan ından ayr ılmayanlar, bir ba şka ifade ile, onunla sohbeti uzun olanlar<br />

bulunduğu gibi, yan ında az kalanlar, yahut sohbeti k ısa sürenler de vard ı .<br />

Bu, tabii olarak Hazreti Peygambere ait söz ve fiillerden, bir sahabinin bildiğini<br />

diğer bir sahabinin bilememesi neticesini do ğurmuştu. Nitekim daha<br />

önce rakamlar vererek de aç ıkladığımız gibi, binin üzerinde hadis rivayet ettikleri<br />

için muk şirün denilen yedi sahabi aras ında bile hadis say ısı bakımından<br />

oldukça büyük farklar vard ır. En çok hadis rivayet eden Ebü Hurayra'n ın<br />

3800 ün üstünde hadisi var iken, ondan sonra gelen 'Abdullah İbn cOmer'in<br />

2600 küsür hadisi rivayet edilmi ştir. Bunun gibi, Enes İbn Mülik'in 2286,<br />

Ummul-mu'ıninin. qi şe'nin 2210, İbn cAbbüs' ın 1969, Cübir İbn `Abdillah' ın<br />

da 1540 hadisi vard ır. Muksiründan en az hadisi olan kimse ise, 1170 hadisle<br />

Ebü Sa(id el-ljudri'dir. Bu rakamlar gösteriyor ki, baz ı sahabenin i şittiklerimi<br />

diğer baz ıları i şitmemi şlerdir. Bu ise tabii olarak şu neticeyi do ğurmu ştur:<br />

Bir sahabi hangi ülkeye göçedip yerle şmi şse, o ülkede yaln ız o sahabi tarafından<br />

bilinen ve rivayet edilen hadisler tan ınmış, fakat o ülkeye u ğramayan sahabilerin<br />

hadisleri orada meçhul kalm ıştır. İşte hadis tarihinde zaman zaman<br />

rastlanan "cIrük ehlinin hadisi", yahut " Şam ehlinin hadisi", veya "M ısır ehlinin<br />

hadisi" tabirlerinin delâlet etti ği mana budur. E ğer bir hadis, Şüm'a<br />

yerle şmi ş bir sahabi tarafından rivayet edilmi ş, fakat o hadisi ba şka ülkelerdeki<br />

diğer sahabiler rivayet etmemi şlerse, yaln ız Şüm ahalisince maruf olan<br />

bu hadis için " Şüm ehlinin hadisi" demek kadar tabii bir şey olmamak gerekir.<br />

Değişik hadislerin de ği şik ülkelerde yay ılmas ı, te şrii görevin ifas ında<br />

farkl ı neticeler do ğurmu ştur. Bilindiği gibi sahabe devrinde te şriin başlıca<br />

üç kaynağı vard ı : Kur'ân ı Kerim, Sunnet veya hadis, sahabe ictihad ı. Burada<br />

şunu hemen belirtmek gerekir ki, ictihad, Hazreti Peygamber taraf ından sahabeye<br />

yüklenmi ş en mühim görevlerden birisi idi. Mu`üz İbn Cebel'i Yemen'e<br />

gönderdi ği zaman ona, ne ile hüküm verece ğini sormuş, Pilu'üz da "Allah' ın<br />

Kitab ı ile, onda bulamazsam Rasülu'llahm Sunneti ile, onda da bulamazsam<br />

ictihad ımla" demi şti. Hazreti Peygamber onun bu cevab ından memnun olmuş<br />

ve göğsüne vurarak "Allah' ın elçisinin elçisini, Allah' ın elçisini ho şnud<br />

edecek şekilde muvaffak k ılan Allah'a hamdolsun" diyerek bu memnuniyetini<br />

ifade etmi şti 454. Bu bakımdan ictihad, çe şitli hödiselerin zuhurunda, onların<br />

hani için her sahabinin başvurmas ı gereken te şrii görevlerden birisi sayıllyord<br />

ur.<br />

98<br />

454 İbn cAbdi'l-Berr, C ı5imic beytıni'l-cılın, II. 56.


Her ne kadar Eba Bekr ve `Ömer ibr ıu'l- İjattab' ın hilâfetlerinde, yani<br />

sahabenin henüz Medine d ışındaki ülkelere fazlas ıyle yayılmadıkları devirlerde<br />

ortaya ç ıkan mü şkillerin halli, çok defa ayn ı şehirde ya şayan sahabilerin<br />

görü şlerine ba şvurmak suretiyle hallediliyor ve mesele ile ilgili hüküm<br />

bir çe şit sahabe icma' ı olarak ortaya ç ıkıyor idiyse de, fetihlerin geni şlemesi ve<br />

sahabenin da ğılmas ıyle, onlara ba şvurmak ve herbirinin görü şünü almak imkanı<br />

ortadan kalkm ıştı Medine'de bulunan halifenin, hakk ında nass bulunmayan<br />

bir hâdise zuhur ettikçe, Kafe'de, Basra'da, Şam veya Mısır'daki sahabe<br />

ileri gelenlerini toplamas ı ve onlar ın hadise ile ilgili görü şlerini almas ı<br />

kolay de ğildi. Bu sebeple te şri salahiyetine sahip olan sahabiler, te şri görevlerini<br />

ya ferden, yahutta daha çok sahabenin bulundu ğu yerlerde cemaat<br />

halinde yapmak zorunda kald ılar. Bu suretle, müslüman ülkelerin her birinden,<br />

orada bulunan sahabi say ısı nisbetinde, hakk ında nass bulunmayan mese<br />

lelerle veya nasslar ın tefsir ve izah' ile ilgili fetvalar sad ır olma ğa başlad ı.<br />

Bunun neticesi olarak da, sahabe aras ında sad ır olan bu ahkam ile ilgili bir<br />

çok ihtilaf zuhur etti. Bu ihtilaflar ın muhtelif sebepleri vard ı :<br />

a. Kur'an ve Sunnet alikam ına ait nasslar ın çoğu, murad edilen manaya<br />

delâlet yönünden kat'î de ğil zanni idi. Nasşın bir manaya gelme ihtimali olduğu<br />

gibi, bir ba şka manaya gelme ihtimali de vard ı. Bunun sebebi, çok defa<br />

bir nassda lugat yönünden mü şterek yaz ılışta iki veya daha fazla manâya<br />

gelen lafızların bulunmas ı idi. Bazan tahsis ihtimali olan, fakat amm ı ifade<br />

eden, hazan takyid ihtimali olan, fakat mutlak ifade eden bir laf ız bulunuyordu.<br />

Her kanun yaz ı' sahabi, bunlar ı kendi nazar ında makbul olan karineler yardımıyle<br />

ve kendi aç ısından değerlendiriyor, veya manaland ınyordu. Sahabenin<br />

bir nass ı anlayışlar ındaki farkl ılık dolayıs ıyle eliz'i meselelerde aralar ında<br />

zuhur eden ihtilaf pek çoktur.<br />

b. Sahabenin ya şad ığı çevreler birbirinden farkli oldu ğu gibi, te şzie konu<br />

olan mesalih ve ihtiyaçlar ı da de ğişikti. Mesela Medine'de


den i şitti ği bir hadis nass ına istinaden hüküm vazedebilirken, (Irak'taki bir<br />

sahabi, o hadisi bilmedi ği için, aynı hadiseyi kendi ictihad ıyle halletmek zorunda<br />

kal ıyor ve bu suretle, iki ayr ı ülkede ayn ı hadise için birbirinden farkl ı<br />

hükümler ortaya ç ıkmış oluyordu.<br />

Bu üçüncü hal, her ne kadar ahkam hadislerine taalluk etse bile, muhakkak<br />

olan ve sahabe taraf ından da idrak edilen husus şu idi ki, Hazreti Peyrin<br />

hadisleri sahabilerin çe şitli ülkelere da ğılmalarıyle da ğılmış ve bir bütün<br />

olarak herkes taraf ından istenildi ği anda kaynak olarak kullan ılma in ıkann ı-<br />

dan mahrum kalm ışt ır. Keza sahabe tarafından iyice bilinen diğer bir husus<br />

da, ülkesinde maruf ve me şhur olmayan pek çok ilmin di ğer ülkelerde maruf<br />

ve me şhur olmas ıdır. Bir ba şka ifadeyle her sahabinin, di ğer ülkelerde ya şayan<br />

arkada şlarının Hazreti Peygamberden duyup ö ğrendikleri, fakat kendisinin<br />

bilmediği şeyleri bulunduklar ı yerlerde ö ğrettiklerini bilmesidir. İş te<br />

bu durum, sahabe aras ında önce küçük çapta da olsa, bir hareketin ba şlamasına<br />

yol açm ıştır. Bu hareket, bir ülkede ya şayan bir sahabinin, bilmed ıği<br />

yahut Hazreti Peygamberden i şitmedi ği bir hadisi, onu bilen ve fakat ba şka<br />

ülkede ya şayan bir ba şka sahabiden ö ğrenmek için onun yan ına seyahat etmek<br />

(r ıhlet) şeklinde ortaya ç ıkmışt ır.<br />

Aslında dine taalluk eden bir şeyi öğrenmek maksad ıyle günlerce ve<br />

hatta haftalarca süren seyahatlar ın ba şlangıcını Hazreti Peygamberin hayatta<br />

bulundu ğu devre kadar indirmek mümkindir Medlne'ye bir hayli uzak<br />

yerlerde oturan kabile mensuplar ının tek ba şlar ına veya heyetler halinde s ık<br />

s ık Hazreti Peygambere gelerek din hakk ında sualler sorduklar ı , ondan nasihat<br />

dinleyip tavsiyesini ald ıkları bilinen hususlardand ır. Hatta bu, o kadar<br />

me şhur olmu ştur ki, Enes Ilmi Malik bir hadisinin ba şında "Rasalu'llah (s. a. s.)<br />

a sual sormaktan nehyolunmu ştuk. Bundan dolay ı çöl ahalisinden ak ıllı bir<br />

kimsenin gelmesi ve bizler dinlerken Hazreti Peygambere sual sormas ı hoşumuza<br />

giderdi" demek suretiyle 456 bir şeyler ö ğrenmek maksad ıyle Hazreti<br />

Peygamberin yan ına gelmek için uzun seyahatlar ın göze alınd ığın ı ve bunun<br />

sık s ık tekerrür etti ğini açık bir şekilde ortaya koymu ştur. Yeni bir dinin vazolunduğu<br />

s ırada, bu dine intisab edenlerin onun gere ğini yapmak için bir çok<br />

şeyleri ö ğrenmek zorunda kalacaklar ını ve bunun için de en sa ğlam yolun o<br />

dini vazedene ba şvurmak oldu ğunu tabii kar şılamak icabeder. Hatta Hazreti<br />

Peygamberin vefat ından sonra bile dini en iyi bildiklerine şüphe olmayan onun<br />

en yak ın arkada şlar ına danışmak maksad ıyle bu seyahatlar ın devam etmi ş olaca<br />

ğı da tabiidir. Filhakika, ister dine taaluk eden bir şeyi öğrenmek için olsun,<br />

ister Hazreti Peygamberin bir hadisini i şitmek için olsun, er-rıltle fi talebi'l-<br />

456 Muslim, Şahiti, I. 41.<br />

100


ltadiş ad ıyle şöhret kazanan bu seyahatlar, sahabe aras ında olduğu gibi daha<br />

sonraki tabakalarda giderek artm ış ve hadis toplaman ın başta gelen şartlar ından<br />

biri olmu ştur.<br />

Bir sahabinin bilmedi ği veya Hazreti Peygamberden duymad ığı bir hadisi<br />

öğrenmek, yahut bildi ği halde sonradan tereddüde dü ştüğü bir kaç kelimesini<br />

yeniden i şiterek ondan emin olmak için her türlü yolculuk me şakkat ım<br />

göze alarak uzak bir ülkede ya şayan bir ba şka sahabinin yan ına gitti ğini gösteren<br />

enteresan haberler vard ır.<br />

cAtü) İbn Ebi Rabâb.'tan nakledildi ğine göre, MedIne'de bulunan Ebii<br />

Eyyiib el-En şüri, Hazreti Peygamberden i şittiği bir hadisi Mışır'da bulunan<br />

(Ukbe İbn (Arnir'e sormak için hayvan ına binip yola ç ıkm ıştır; zira bu hadisi<br />

Hazreti Peygamberden i şiten kendisiyle (Ulbe'dan ba şka kimse kalmamıştır.<br />

Elif'. Eyyüb Mışır'a geldiği zaman, o s ırada Mışır emin olan Mesleme<br />

İbn Matıled'in evine u ğramış ve kendisini Ukbe'nın evine götürecek bir rehber<br />

alarak cl4be'ya gelmi ştir. Ona "her kim dünyada bir mü'minin ay ıbım<br />

örterse, Allah da k ıyamet günü onun ay ıbım örter" hadisini sormu ş ve "bu<br />

hadisi Hazreti Peygamberden i şiten senden ve benden ba şka kimse kalmad ı"<br />

demiştin. (Ukbe' ınn, hadisi Hazreti Peygamberden i şittiği şekilde tekrarlamas<br />

ı üzerine yine hayvan ına binerek Medine'ye geri dönüm. ştür 457.<br />

Öyle anla şılıyor ki Ebü Eyyüli, bu hadisten baz ı şeyleri unuttu ğu korkusuna<br />

kap ılmış, onu hüfızas ında tazelemek için, Hazreti Peygamberden i şitmiş<br />

kendisinden sonra tek ki şi kalan (UlFlie İbn mir'i arama ğa koyulmu ştur.<br />

Bunun için Medine'den M ışır'a, bir kom şu evine gider gibi, yola ç ıkmış, cUkbe<br />

dan hadisi dinledikten sonra tekrar memleketine dönmü ştür.<br />

El-Bulıürl tarafından da bâb ba şlığı olarak zikredilen bir ba şka haberden<br />

ö ğrendiğimize göre, Câbir İbn `Abdillah, sahabi cAbdillah İbn Uneys'in<br />

Hazreti Peygamberden rivayet etti ği bir hadisi bizzat onun a ğzından i şitmek<br />

için bir ay süren bir yolculu ğa ç ıkmışt ır 4". O s ırada Şiim.'da bulunan<br />

`Abdullah İbn Uneys'in yan ına gelen Cabir, ona: "Hazreti Peygamberden<br />

i şitmediğim bir hadisi rivayet etti ğini öğrendim. Onu i şitmeden ikimizden<br />

birinin ölmesinden korktum ve sana geldim" diyerek hadisi ondan dinlemi ş<br />

ve Medine'ye dönmü ştür 459.<br />

Tek bir hadis için dahi olsa sahabe aras ında görülen bu türlü seyahatlar,<br />

tâbi(iin neslinin yeti şmesinden sonra şüphesiz daha çok artm ışt ır ve ha-<br />

457 El-15£1kim Ebû cAbdillah, Macrifet s. 7; İbn cAbdi'l-Berr, Cdmic bey<br />

ıti'l-cılm, I. 94.<br />

458 Bkz. Şcıli,[4, L 27.<br />

459 İbn cAbdi'l-Berr, beyiıni'l-(tl ın, I. 93.<br />

101


disle me şgul olan bir çok tabi% ilk kaynak olan ve muhtelif ülkelere da ğılmış<br />

bulunan sahabileri teker teker ziyaret ederek onlar ın Hazreti Peygamberden<br />

i şitip rivayet ettikleri hadiseleri toplama ğa ba şlamışlardır. Sacid İbnu'l-<br />

Museyyib'in "gerektiği zaman bir tek hadis için günlerce yürüdü ğünü"<br />

söylemesi 46°, Mesrök İbnul-Eeddın "bir harf için de olsa yolculuk etti ğini"<br />

belirtmesi 46', hadislerin toplanmas ı için sarfedilen gayret ve titizli ği gösteren<br />

delillerdendir. Bu seyahatlar ın yalnız ilim ve din için yap ılmış olması da, bundaki<br />

samimiyetin bir ba şka delilini te şkil eder. `Abdullah İbn Mescöd'un "Allah'ın<br />

Kitabın ı benden daha iyi bilen bir kimsenin bulunduğunu öğrensem<br />

ona giderdim" 462 sözü ile `tamir e ş -Sacbi'nin "bir kimse hikmetle ilgili bir kelime<br />

işitmek için Sâm'ın bir ucundan Yemen'in öbür ucuna kadar sefere ç ıkmış<br />

olsa, onun bu seferi zâyi olmu ş sayılmaz" sözü 463 bu konudaki niyet ve samimiyeti<br />

aç ıkça gösterir.<br />

İbn Mâce tarafından nakledilen bir hadisin râvisi Kesir İbn Kays, şöyle<br />

anlatmaktad ır: "D ıma şk mescidinde Ebu'd-Derdâ'm yan ında oturuyordum.<br />

Bir adam geldi ve: Yâ Eba'd-Derdö ) ! Senin rivayet etti ğini işittiğim bir hadis<br />

için Rasûlu'llah (s. a. s.) ın şehri Medine'den geliyorum, dedi. Ebu'd-Derdö.<br />

ona: Ticaret yahut ba şka bir i ş için gelmedin mi diye sordu. Adam hayır,<br />

deyince Ebu'd-Derdâ ona şu cevab ı verdi: Hazreti Peygamberin şöyle dediğini<br />

i şittim: Her kim ilim elde etmek için bir yola sülük ederse, Allah da ona<br />

cennet yolunu kolayla şt ır ır. Melekler ilim pe şinde giden kimseden ho şnud<br />

olarak kanadlar ını eğerler. Göktekiler ve yerdekiler, hattâ denizdeki bal ıklar<br />

bile onun için ma ğfiret dilerler Âlimin âbide üstünlü ğü, ayın sâir yıldızlara<br />

üstünlü ğü gibidir. :klimler peygamberlerin vârisleridir. Ne var ki Peygamberler<br />

ne dinar ne de dirhem b ızakırlar; onlar ın bıraktıklar ı yalnız ilimdir;<br />

onu alan da büyük bir ho şnudlukla ahr" 464.<br />

Hazreti Peygamberden rivayet edilen bu çe şit hadislerle de teyid ve<br />

te şvik edilen seyahatlar, bir taraftan hadisin daha geni ş ülkelere yayılmas ını<br />

sağladığı gibi, diğer taraftan bir hadis metninin de ğişik rivayet şekillerinin de<br />

ortaya ç ıkmasına vesile olmu ştur; çünkü bir hadisçi, hazan ya şadığı şehirde<br />

kendi şeyhinden i şittiği bir hadisi, bir ba şka yerde ve bir ba şka şeyhten daha<br />

değişik bir şekilde i şitmi ş olabiliyordu. Bu ise, bir taraftan hadisçiler aras ında<br />

hadisle ilgili müzakere kap ısını açarken, bir taraftan da "fulan kimse hadisi<br />

bu şekilde rivayet etti; fulan kimse de şu şekil..." ifadesinin tabii bir neticesi<br />

olarak isnad fikrinin yerle şip gelişmesinde ba şıca âmillerden birisi olmu ştur.<br />

460 Aynı eser, I. 94.<br />

461 Aynı yer.<br />

462 EI-Ijatibu'l-BağdAdi, el-Kiföye, s. 402.<br />

463 İbn cAbdil-Berr, Cami cbeyöni'l-`11m, I. 95.<br />

464 Bkz. Sunen, I. 97-98.<br />

102


Ilerde daha geni ş bir şekilde üzerinde durma imkan ını bulaca ğımız bu<br />

konu ile sahabe devrine son verirken, şu hususu bir defa daha belirtmekte<br />

fayda vard ır ki, vahyin ba şlangıc ı ile Islam' ın iki dayanağından birisi olduğu<br />

anlaşılan hadis, Hazreti Peygamberin en yak ın arkada ş ve yard ımc ılar ı olan<br />

sahabe tarafından tam bir titizlikle korunmu ş, bazan hafıza ve hazan da yaz ı<br />

yard ımıyle müteakip nesle nakledilmi ştir. Ne var ki sahabeden sonra yine de<br />

hayırla yadedilmesi gereken ve Kur'an ve hadis ba şta olmak üzere Islami<br />

ilimler sahas ında alimleri sayılamıyacak kadar çok olan bu nesil, belki de Hazreti<br />

Peygamberi görmemenin ve onun devrine bir ku şak da olsa uzak bulunmanın<br />

bir neticesi olarak, aralar ına fesad unsurlar ın s ızmasma ve tevhid kelimesinin<br />

geni ş çapta zedelenmesine engel ola ınamışt ır. Bu zedelenmenin en<br />

büyük tesiri ise, hadis üzerinde görülmü ştür. Bunu müteakip babislerimizde<br />

inceleme ğe çalış aca ğız.<br />

E. HADISTE VAZc HAREKETLERI<br />

1. Mevzii< (uydurma) hadisin tarifi<br />

Ba şta Islam dinine kasdedenler olmak üzere, mensub olduklar ı siyasi<br />

fırka ve hizibleri, f ıkhi mezhebleri, kabilelerini, cinsiyetlerini, dillerini, peşinden<br />

gittikleri imam veya hükümdarlar ı medhetmek, halife ve emirlerin<br />

nezdinde yüksek mertebeler kazanmak, cami ve mescidlerde va`zettilderi cemaatin<br />

teveccühüne JIâil olmak, halk ın dini emir ve nehiyelere kar şı rağbetini<br />

art ırmak maksad ıyle din düşmanlar ının, yalancıların ve calillerinuydurduklar ı,<br />

sonra da bu uydurulan şeylere, derecelerini yükseltmek için tan ınmış hadis<br />

ravilerinden düzdükleri isnadlar ekleyerek hadismi ş gibi Hazreti Peygambere<br />

iftira ile isnâd ettikleri sözlere mevzin` (uydurma) hadis ad ı verilmiştir 465.<br />

Hazreti Peygamber "her kim benim üzerime kasden yalan söylerse, cehennemdeki<br />

yerine haz ırlans ın" 466 demi ş olmakla beraber, esefle belirtmek<br />

gerekir ki, Islam' ın çok erken bir devrinde, çe şitli sebeplerle pek çok hadis<br />

uydurulmuş ve Hazreti Peygamberin ismine izafeten sahib hadiseler meyanında<br />

rivayet edilmi ştir. Hadis vaz' ının çe şitli sebepleri vard ır. Bu sebepler<br />

üzerinde durmadan önce, tarihi kesinlikle tesbit edilemese bile, hadis yazının<br />

ba şlang ıc ına, yahut mevzii` hadislerin zuhur etme ğe ba şladığı devre kısaca<br />

i şaret etmek faydal ı olacakt ır.<br />

465 Talat Koçyiğit, Hadis usulü, s. 132.<br />

466 Hadisçilerin ittifakla mütevatir olarak kabul ettikleri bu hadis bütün hadis kitaplarmda<br />

nakledilmi ştir. Varyantlar ından birisi için mesela', bkz. Muslim, şagb, IV. 2298.<br />

103


2. Hadis vaz`mm ba şlangıcı<br />

Hadis, İslam toplum hayat ındaki yerini ve de ğerini incelerken de bebelirttiğimiz<br />

gibi, hem Kur'a/un tefsiri, hem de te şriin Kur'ândan sonraki<br />

ilk kayna ğı olmas ı bakımından, Hazreti Peygamberin hayat ında gerçek değerini<br />

bulmuş ve sahabe aras ında aranan, müzakere edilen ve büyük bir titizlikle<br />

korunan mukaddes bir emanet olmu ştur. Gerçek bu olunca, hadis<br />

vaz'ının başlangıç devrini ara şt ırırken, ilk akla gelen sualin, hadisin de ğer<br />

kazand ığı bu ilk devirle ilgili olmas ı ve "yaz' hareketinin Hazreti Peygamberin<br />

hayat ında görülüp görülemiyece ği" istifhammın belirmesi tabii bir netice<br />

olarak ortaya ç ıkabilir. Ancak şunu hemen belirtmek gerekir ki, böyle bir istifham<br />

ın hadis tarihi bak ımından hiç bir mesnedi ve hiç bir de ğeri yoktur. Bu<br />

hükmü teyid bab ında ileri sürülebilecek basit, basit oldu ğu kadar da münaka şa<br />

götürmez ilk delil, hadis tarihi ile ilgili kaynaklarda, Hazreti Peygamber<br />

hayatta iken hadis vaz' ına te şebbüs edildi ğini, yahut bir ki şi dahi olsa, onun<br />

bu derece şefi bir fiile cüret etti ğini gösterecek tek bir habere rastlanmamaktad<br />

ır. Eğer böyle bir hareket olsayd ı, daha sonraki devirlerde bu i şe te şebbüs<br />

edip de hadisçiler tarafından en a ğır dille te şhir edilenler gibi, bu hareketin<br />

fiili veya failleri de, ya bizzat Hazreti Peygamber, yahutta onun ashab ı tarafından<br />

aynı tarzda te şhir edilir ve Iânetlenir, bununla ilgili haberler de bize<br />

kadar intikal ederdi. Nitekim ilk as ır içerisinde hadislerin hususi bir kitapta<br />

toplanmayıp, yalmz hafızaya itimad edilmesinden, ayn ı zamanda vahyin ba ş -<br />

langıcından vefata kadar geçen 23 sene içinde Hazreti Peygamberin söylediklerine<br />

ve yapt ıklarına hasretmenin güçlüğünden dolay ı baz ı kimselerin hadis<br />

yaz ( ve Hazreti Peygambere nisbet etmeyi mubah sayd ıklarını ileri süren Fecru'l-i-slöm<br />

müellifi Ahmed Emin 467, yaz( i şinin Hazreti Peygamberin hayat ında<br />

zuhur etti ğini ve bu sebeple onun "her kim benim üzerime kasden yalan söylerse,<br />

cehennemdeki yerine haz ırlansm" hadisini söylemek zorunda kaldığını<br />

iddia etmi ş, fakat bu iddias ını teyid edecek mü şahhas bir delil ortaya koymaktan<br />

fıciz kalmıştır. Oysa ki düşüncesi, vazc hareketinin Peygamber devrinde<br />

ba şladığı görü şüne mütemayil olan bir müellifin, bu kadar ciddi bir konuda<br />

dü şüncesini teyid edecek bir iki misal göstermesi ve hadis vaz< eden<br />

bir iki isim zikretmesi gerekirdi. Maamafih onun böyle bir delil ileri sürmekten<br />

aciz kalmas ı ve iddiasını sadece Hazreti Peygamberin ne ınaksatla söylediği<br />

sibakından aç ıkça anla şılan mezkör hadisin vliraduna dayand ırmas ı ,<br />

kaynaklarda hadis vaz' ının Hazreti Peygamber devrinde ba şladığını gösteren<br />

tek bir haberin bulunmad ığına dair yukar ıda i şaret etti ğimiz görü şümüzü<br />

teyid eder.<br />

467 Bkz. ad ı geçen eser. s. 210-211.<br />

104


Hadis vazenun Hazreti Peygamber devrinde ba şlamış olamayaca ğını!'<br />

diğer bir delili, aksine varid olacak iddiamn ak ıl ve mant ıktan uzak olu şudur.<br />

Çünkü Peygamber devrinde İslâm'ın inti şar ı, ona kar şı duyulan büyük<br />

bir inanç içerisinde cereyan etmi ş, müslümanlar üstün bir imanla onun etrafında<br />

topland ıkları için din, süratle yay ılmışt ır. Böyle bir imamn, sahibini<br />

Hazreti Peygambere yalan isnad etme ğe götürebilece ğini kabul etmek mümkin<br />

de ğildir. Tarih, sahabenin adaletine hiç bir şüphe ve tereddüde mahal<br />

bırakmayacak şekilde şehadet etmi ştir.<br />

Her hangi bir sahabinin hadis uydurup onu Hazreti Peygambere isnad<br />

etmiyece ği kesin olmakla beraber, Peygamber devrinde ya şamış, süreta müslüman<br />

olmu ş, fakat içlerinde inançs ızliklarmı gizlemi ş "mün -afık" denilen<br />

bazı kimselerin hadis vaz`ma te şebbüs gidebilecekleri dü şünülebilirse de, sahabe<br />

tarafından çok iyi tamnan bu gibi kimselerin hadis naklinde hiç bir değerleri<br />

bulunmad ığını da hatırdan uzak tutmamak gerekir. Daha önce bir<br />

vesile ile de temas etti ğimiz gibi, Kur'ân ı Kerimden zaman zaman nâzil olan<br />

ayetler, bunlar ın içlerinde gizledikleri nifak alâmetlerini aç ığa çıkarmış ve<br />

onların her hangi şefi bir fülde bulunmalar ına fırsat vermemi ştir. Bu<br />

bakımdan, Kur'ân ı Kerimin de aç ıkça belirttiği gibi "münafıklar, kalplerinde<br />

bulunan kötülükleri haber veren ayetlerin nazil olmas ından şiddetle çekiniyorlard<br />

ı" 468.<br />

Hazreti Peygemberin vefat ından sonra devlet idaresini eline alan iki<br />

halife Ebü Bekr e ş- ŞıddilF ve


Biz, yine kaynaklardan edindi ğimiz intiba ile, Hazreti Peygamber ve<br />

onun halifeleri devrinde hadis vaz`ma te şebbüs edilmediği görüşüne sahip<br />

olmamıza rağmen, bu i şin yine de çok erken bir devirde ba şladığını söylemek<br />

zorundayız. Çünkü İslam alemi, yar ım asırlık bir devri henüz tamamlamadan<br />

büyük bir bâdireye sürüklenmi ş ve bu bâdirede üçüncü halife 'Osman İbn<br />

`Affan şehid edilmiştir Onun şehadetiyle Islam' ın binası sarsılmış, inanç ve<br />

iman duvarlar ında tamiri gayri kaabil çatlaklar meydana gelmi ştir. `Osman' ın<br />

katlinden sonra müslümanlar 'Ali İbn EM. Talib'e bey'at etmi ş olmakla beraber,<br />

vukubulan yeni hâdisler, anla şmazl ıklar ı bir kat daha art ırmıştır. Çünkü<br />

bir taraftan 'Ali'ye bey'at edilirken, di ğer taraftan `Osman' ın ölümünden<br />

mes'ul olduğu gerekçesiyle yine 'All'den onun "dem"i talebedilmi ştir. Bu olaylar,<br />

müslüman saflar ında büyük bölünmelere sebep olmu ş, bir taraftan Hicaz<br />

ve e ve haderiyye bid'atlar ı vukubuldu. Tabican asrının başlarında, Emevi<br />

hilâfetinin sonlar ına do ğru cehmiyye ve mu şebbihe mumessile bid'atlar ı zuhur<br />

etti. Sahabe devrinde bunlar ın hiç biri olmamışt ı" 4".<br />

Ez-Zehebi tarafından özetlenen bu ihtilâflarm zuhurunda ve geli şip büyümesinde,<br />

İslam'ın Arap Yarımadası'', aşıp şarkta ve garpte çok geni ş ülkelere<br />

yay ılmasın ın tesiri büyük olmu ştur. Çünkü bu ülkelerde müslümanlar,<br />

de ği şik din ve mezheblerde bir çok de ğişik milletlerle kar şılaşmışlar ve<br />

onların büyük derecede tesiri alt ında kalmışlardır. Kur'âm Kerimde, yahudiler,<br />

nasraniler, sabi'iler, medisiler ve mü şrikler olarak isimleri geçen"' bu<br />

değişik din mensuplar ından bir ço ğu, islam' ı kabul etmiş olmakla beraber<br />

zihinlerinden ilk dinlerinin baz ı inanç kal ıntılar ım atamamışlar ve islam' ı<br />

470 Bkz. el-Munteka min ci's-sunne, s. 386.<br />

471 Bkz. Hacc s ılresi, 17.<br />

106


u inançlar ın tesiri alt ında anlamak zorunda kalm ışlard ır. Bunlardan bir<br />

kısm ı ise, çe şitli sebeplerle islam' ı zoraki kabul etmi şler, fakat hükümranl ıklarına<br />

son veren bu dine kar şı içlerindeki devaml ı kin hissinden kendilerini<br />

sıyıramamışlar, fırsat buldukça onu inanç ve itikad yönünden y ıkma gayretlerine<br />

giri şmi şlerdir. Nitekim Halife (Osman İbn `Affan' ın öldürülmesiyle<br />

başlayan ihtilaflar ın çıkışında aslen yahudi olan (Abdullah İbn Sebe'in büyük<br />

rol oynadığı tarihi bir gerçektir. Et-Taberrnin kaydetti ğine göre İbn Sebe',<br />

şada' ehlinden olup, anas ı siyah bir köle idi. `Osman zaman ında müslüman<br />

olmuş, müslümanlar aras ına girerek onlar ı sap ıklaştırmağa çalışmışt ır. I şe<br />

önce, Hicaz'dan ba şlayan İbn Sebe', oradan Ba şra'ya, sonra da Şam'a gelerek<br />

faaliyetine devam etmi ştir. Ancak buralarda emellerini tam manas ıyle gerçekle<br />

ştiremeyip Mu(aviye tarafından Şam'dan ç ıkarıhnca Mıs ır'a gelmi ştir.<br />

Burada, (Isa'mn bir gün yeryüzüne tekrar dönece ğinin iddia edildiği, halbuki<br />

Muhammed'in son peygamber oldu ğu ve 'Isa'ya nisbetle onun yer yüzüne<br />

dönme ğe daha çok hakk ı bulunduğu; her peygamberin bir vasisi olduğu,<br />

Muhammed'in vasisinin de (Ali'den ba şkas ın ın olamayaca ğı gibi fikirleri<br />

yaymağa başlamış lir 472.<br />

İbn Sebe', İslam itikaduu yıkmak için ona tamamiyle z ıt fikirler yaymağa<br />

çalışırken, siyasi havay ı da buland ırmayı ihmal etmemi ş ve esasen<br />

böyle bir hava içerisinde kendi fikirlerinin daha kolay yay ılabilece ğine büyük<br />

bir imanla bağlanm ıştır. Ona göre, madem ki 'Ali Peygamberin vasisidir; o<br />

halde Peygamberden sonra imamet, hilafet veya devlet reisli ği herkesten<br />

ziyade (Ali'nin hakkıdır; (Osman bu hakkı ondan gaspetmi ştir. Binaanaleyh<br />

müslümanlar ın hemen harekete geçip bu hakk ı sahibine iade etmeleri gerekir<br />

Böyle bir hareket el-emru ve'n-nehyu


cak dereceye gelebilece ğini kabul etmek gerçekten güçtür. Nitekim (Osman<br />

İbn (Affan da, muar ızlannın bu konudaki iddialar ını reddetmek için "ben,<br />

Rasalu'llah (s.a.s.) ın, kendi kabilesinden ve kendi cinsinden vazifelendirdiği<br />

kimselerden başkas ına vazife vermedim" demi ştir 474. EMi Bekr ve (Omer<br />

ibnu'l-tiatfab da ayn ı yolu tutmuşlardır. Ebu Bekr, Şam'ın fethinde Yezid<br />

İbn Ebi Sufyan'ı oraya vali olarak tayin etmi ş, `Ömer ise, onu yine ayn ı yerde<br />

bir müddet tutmu ş, sonra onun karde şi Mucaviye İbn Ebi Sufyan' ı görevlendirmi<br />

ştir. Bu tayinler, Emevi sülâlesinin devlet i şlerinde vazife almalarının<br />

bir mahzuru bulunmadığını gösterir. Akrabalar ın tayin edilmesi i şine<br />

gelince, bunda da her hangi bir garabet olmamas ı gerekir. E ğer 'Osman' ın<br />

öldürülmesindeki sebep bu olsayd ı, ondan sonra hilafet makam ına geçen<br />

`Ali İbn Ebi Talib'in ayn ı siyaseti takip etmemesi, yani kendi akrabalar ına<br />

devlet işlerinde vazife vermemesi gerekirdi. Fakat görüyoruz ki


`Osman' ın katilleri cezaland ır ılmad ıkça bey'at etmiyece ğini aç ıklamış ve<br />

(Ali'ye kar şı cephe almakta ısrar etmi ştir. Bu ısrar ise, (Ali ile Mu'aviye kuvvetlerinin<br />

Şıffin mevkiinde kar şı kar şıya gelmelerine yol açm ıştır (H. 37).<br />

Tahkim hadisesiyle neticelenen Şıffin harbi de, bilindi ği gibi, (Ali'nin hilafet<br />

makamından hal'i ve Mucaviye'nin nasb ı ile sonuçlanm ış ; fakat daha mühimmi,<br />

Kur'âm Kerim yerine insanlar ı hakem olarak kabul etti ğinden dolayı<br />

`All'yi şiddetle suçlayan kendi taraftarlar ından büyük bir gurubun (Ali'den<br />

ayrılmalarına ve lıcıviiric ad ı altında hilafet makam ın daima me şgul eden<br />

korkunç bir kuvvet olarak tarih sahnesine ç ıkmalar ına yol açm ışt ır 476 .<br />

Ijavaric fırkas ı bu suretle ortaya ç ıkarken, Mucaviye'nin hilafetini tan ı-<br />

mayan ve (Ali'ye sad ık kalan şi'a fırkası, 'Ali'nin bir hârici tarafından öldürülmesinden<br />

sonra (H. 40) da o ğlu Hasan'a bey'at etmi ş, hatta Hasan' ın bir<br />

müddet sonra hilafetten vazgeçip bütün i şleri Mucaviye'ye devretmesi bile,<br />

onların 'Irak'a hâkim bir kuvvet olarak hayatiyetlerini devam ettirmelerine<br />

engel olmamıştır.<br />

İşte, kısaca özetleme ğe çalıştığımız bu siyasi ihtilâflar ve bu ihtilaflar ın<br />

neticesi olarak ortaya ç ıkan şi'a ve havaric fırkalar ı, hadis vaz' ının başlamasında<br />

ba şlıca âmil olmuşlard ır; çünkü her fırka, kendi siyasi görü şlerinin doğruluğuna<br />

halkı inandırabilmek için bu görü şleri teyid edecek dini nasslara<br />

şiddetle ihtiyaç duymu şlardır. Ne var ki bu nasslar ı Kur'ân içinde ve sahib<br />

hadisler aras ında bulamadıkları zaman, yeni hadisler imal etmekten ba şka<br />

ç ıkar yol görememi şlerd.:r. Ancak şunu hemen belirtmek gerekir ki, hariciler<br />

hadis vaz' ında şi'iler kadar ileri gitmemi şlerdir; çünkü itikadlar ınca murtekibu'l-kebire<br />

(büyük günah sahibi) kâfirdir; yalan söylemek kebiredendir;<br />

binâanaleyh yalanc ı kâfir say ılır 477. Bu itikad ın onları hadis uydurmaktan<br />

alıkoyaca ğına hiç şüphe yoktur. Filhakika hâricilerin hadis uydurduklar ını<br />

gösteren aç ık bir delil bulunmad ığı gibi, lehlerinde vaki olan şehadetler de<br />

onları bu konuda temize ç ıkartmaktad ır. Mesela İbn Teymiye, şica ile havariç<br />

arasında bir mukayese yapar ve şöyle der: "Cerh ve ta'dil kitaplar ını gözden<br />

geçirenler, en fazla yalan uyduranlar ın şiiler olduklarını açıkça görürler.<br />

Hariciler ise, dinden uzakla şmış olmalarına ra ğmen, halk aras ında en sad ık<br />

kimselerdir ve hatta l ıadislerinin en sahih hadisler oldu ğu bile söylenir" 475.<br />

Yine İbn Teymiye'nin bir rafıziye kar şı ileri sürdü ğü itirazda şöyle dediğini<br />

görürüz: "Biz biliyoruz ki havaric sizden daha şerdir; bununla beraber on-<br />

476 Bu konuda daha geni ş bilgi için bkz. Talât Koçyiğit, Hadisçilerle keldıncliar arasındaki<br />

miinaka şalar, s. 31,35 vd.<br />

477 Aynı eser, s. 38-39.<br />

478 E5-Zehebi, el-Muntekii min s. 22.<br />

109


lara yalanc ılık isnad etme ğe dilimiz varmaz. Onlar ı tecrübe ettik ve do ğruyu<br />

arayan kimseler olduklar ını gördük" 479.<br />

Şicaya gelince, İslam tarihinde ilk defa ortaya ç ıkan büyük siyasi bir<br />

fırka olmas ı dolayısiyle, yalnız


fezâ'il ile ilgili yalan hadislerin asla şica cihetinden gelmi ş tir. Onlar ı hadis<br />

vaz` ına sevkeden âmil, has ımlar ının düşmanlığı idi... Ne zaman ki Bekriyye<br />

şi`an ın bu faaliyetini gördü, onlar da kendi imamlar ı hakk ında şican ın<br />

hadislerine mukabil ba şka hadisler vazettiler" 482.<br />

Şica, hadis vaz (ım bir meslek haline getirdikten sonra, merkez ittihaz<br />

ettikleri (Irak' ın, uydurma hadislerin be şiği haline gelmi ş olaca ğını tahmin<br />

etmek güç de ğildir. Nitekim medineliler, bu sebepten İrakl ıların rivayet ettikleri<br />

hadisleri ihtiyatla kar şılam ışlar, daha doğrusu onlardan "tevakki"<br />

etmi şlerdir 483. Yine bu sebepten, me şhur imam Malik İbn Enes, 'Irak ehlinin<br />

hadislerini ehl-i kitab ın hadisleri ayar ında görmü ş, "onları tasdik de etmeyiniz<br />

tekzib de" diyerek bu ülkede rivayet edilen hadislerden korunmak gerektiğini<br />

hat ırlatmışt ır 484. Aynı İmam ın nazar ında 'Irak bir "daru'z-arb"<br />

idi; para basar gibi burada hadis imal ediliyor ve piyasaya sürülüyordu.<br />

İbn Enes bunu ifade etmek için " İrakl ılar gece basarlar, gündüz harcarlar"<br />

demi ştir 4".<br />

Şi'a taraf ından vazedilen hadislerin büyük bir k ısm ı, 'Ali'nin menak ıbi<br />

ile ilgili oldu ğu gibi, baz ıları da Mu'aviye ve Emevi sülâlesini, (Ali'ye tekaddüm<br />

eden di ğer üç halifeyi ve baz ı sahabileri zemmetmek gayesini güdüyordu.<br />

Fakat her şeyden önce üzerinde durduklar ı husus, Hazreti Peygamberin<br />

kendisinden sonra hilafeti `Ali İbn Ebi Talib'e vasiyyet etti ğini isbat edebilmekti.<br />

Bu konuda pek çok hadis uydurmu şlard ır. Misal olmak üzere bunlardan<br />

baz ılar ını zikretmekte fayda vard ır.<br />

"Selman'dan rivayet edilmi ştir: Hazreti Peygambere vasisinin kim olduğunu<br />

sordum. Buyurdu ki: Vasim, s ırda şım, ehlim içinde halifem ve kendimden<br />

sonra b ırakt ığım en hayırl ı insan (Ali<br />

"Eba Burayde babas ından rivayet etmi ştir: Her nebinin bir vasisi vard<br />

ır. Benim vasim ve varisim de `Ali'dir" 487 .<br />

"Enes İbn Malik'ten rivayet HazretiPeygamber devrinde bir<br />

y ıldız kaym ıştı. Allah' ın elçisi buyurdu ki: Şu yıld ıza bakın; kimin evine düşerse,<br />

o, benden sonraki halifedir. Bakt ık: Yıld ı z `Ali İbn Ebi Talib'in evine<br />

düştü...' 4"<br />

482 Bkz. Şerbu Nehei'l-beltığa, III, 26-27.<br />

483 Ez-Zehebi, el-Muntek'd min Minh ıki's-Sunne, s. 88.<br />

484 Aynı yer.<br />

485 Aynı yer.<br />

486 Es-Suyüti, fi'l-al.trukşi'l-ınevg ılca, I. 358.<br />

487 Aynı eser, I. 359.<br />

488 Aynı eser, I. 357.<br />

111


II. BÖLÜM<br />

HADIS İLM İNİN TEŞEKKÜLÜ VE BUNU<br />

HAZIRLAYAN SEBEPLER<br />

(II. Hicri As ır)<br />

A. TOPLUM HAYATINA GENEL BAKI Ş<br />

1. Siyasi durum<br />

Seçimle i şbaşına gelmiş ilk dört halifenin devri, emevilerin babadan<br />

oğula intikal eden halifelik idaresiyle sona erince, İslam devleti, yeni bir idari<br />

sistemle kar şı kar şıya gelmi ş bulunuyordu. Ancak halifeye istibdad ruhunu<br />

telkin eden bu veraset sistemi, çe şitli unsurlar ın idareye kar şı giri ştikleri şiddetli<br />

mücadele neticesinde el de ği ştirerek emevilerden abbasilere geçti. Bu<br />

neticeyi sa ğlayan unsurlar ın başında, daha önce temas etti ğimiz şi'a ve havaric<br />

fırkalar ının Emevi idaresine kar şı besledikleri şiddetli husumet geliyordu.<br />

Sica, imamet ve hilâfette ehl-i beytin ve dolay ısiyle `Ali ve evladunn emevilerce<br />

gasbedilmi ş haklarını müdafa ediyor ve her ne şekilde olursa olsun<br />

bu hakkı ele geçirme ğe çalışıyordu. Hariciler ise, bugünün ifadesiyle cumhuriyetçi<br />

idiler ve halifenin, hiç bir kabile ve sülâle gözetmeksizin, müslümanlar<br />

aras ından layık olan birisinin seçilmek suretiyle i şbaşına getirilmesi gerektiğini<br />

ileri sürüyorlard ı .<br />

şi(a ve havaricin hilafet meselesinden dolay ı emevilere kar şı giri ştikleri<br />

bu mücadeleye Emevi idaresinin takip etti ği koyu ırkç ılık siyasetinden bezmi<br />

ş olan kabilelerin, İslâm'a girmi ş Fürs, Rum vs. unsurlar ın düşmanlığı da<br />

inzimam edince, Emevi idaresi, bir asr ı bile dolduramadan hayat sahnesinden<br />

silindi (132 /750).<br />

Emevi devletinin y ıkılmas ından sonra, es-Saffah unvan ıyle tan ınan Ebu'l-<br />


fah' ın hilafet makam ındaki ömrü uzun sürmedi. 136 senesinde vefat etmesiyle,<br />

daha önce veliand tayin etti ği karde şi Ebu Cdfer el-Man şür (136-158) a<br />

bey'at edildi 494. Ebu Cdfer, şiddet, ciddiyet, uyan ıklık ve ra ıyyenin<br />

masalihine ihtimam bak ımından Abbasi halifelerinin en büyü ğü sayılmış ,<br />

devletin temellerini sa ğlam ve kuvvetli esaslar üzerine oturtmas ı dolayısiyle,<br />

onun ilk kurucusu olarak kabul edilmi ştir. Ebu Cdfer el-Man şfir devrinin<br />

mühim ve devlet için tehlikeli olabilecek siyasi olaylar ı aras ında, ileriden<br />

beri hilâfette hak iddialar ın ı sürdürmekte olan


Er-Re şid devri (170-193), imparatorlu ğun en parlak devri say ılır. Bununla<br />

beraber, Afrika'da tiorâsân ve Suriye'de meydana gelen ayaklanmalar<br />

eksik olmamıştır. Afrika'da, berber" ayaklanmas ı önce Herseme İbn Acyun50°,<br />

sonra İbrühlm Ibnu'l-Ağlebs°' tarafından bast ırılmış, Suriye'de adnânilerle<br />

yemeniler aras ındaki ihtilâflar harbe dönü şünce Halifenin müdahalesiyle<br />

halledilmi ş, Ijorâslinda ise, vâli 'Ali İbn cisâ'n ın sebep oldu ğu ho şnudsuzluk,<br />

onun azli ile bertaraf edilmi ştir" 2 .<br />

Er-Re şid'ten sonra yerine o ğlu el-Emin geçmi ştir. El-Emin devri (193—<br />

198) çe şitli hâdisler ve devletin temellerini sarsan fitnelerle dolu olarak görülür.<br />

Önce, Suriye'de Mu


Halife el-Me'mün devrinin en mühim olayı, Halifenin mutezile akaidini<br />

benimsemesi ve bu akaidin en belirli özelli ğini ta şıyan lıcıllcu'l-Kur'an inanc ını<br />

halka ve bilhassa aralar ında Ahmed İbn Hanbel gibi muhaddis ve fakihlerin<br />

bulunduğu ulemaya kabul ettirme ğe çalışmasıdır. Milme tabir edilen ve üçüncü<br />

as ırda hadis tarihiyle ilgili babislerirnizde ayr ıca incelenecek olan bu hadiseler,<br />

el-Me'man'dan sonra yerine geçen karde şi el-Mucta şım (218-227)<br />

ve onun o ğlu el-Va§ik (227-232) devirlerinde şiddetini art ırarak devam etmi ş<br />

ve bir çok hadisçi, halkul-Kur'an inanc ına karşı geldikleri için büyük i şkencelere<br />

maruz b ırakıhnışlardır. Burada şuna da işaret edelim ki, el-Va şik'm<br />

ölümü ile Abbasi devletinin alt ın devri sona ermi ş bulunmaktad ır.<br />

K ısa notlar halinde özetleme ğe çalıştığım ız İlk abbasiler devri, siyaset<br />

bakımından İslam tarihinin en muhte şem, en istikrarl ı ve en uzun süren bir<br />

bölümünü te şkil etmekle beraber, bir imparatorluk içinde görülmesi mümkin<br />

olan ve fakat bu imparatorlu ğun kaderinde mühim rol oynayan, hatta onun<br />

parçalanmas ına kadar yol açan baz ı faktörleri de bünyesinde ta şıdığına şüphe<br />

yoktur. Bu faktörlerden ikisi ve en mühimleri, hemen bütün halifeler devrinde<br />

görülen alevi ayaklanmas ı ve devletin bir Arap devleti olmas ına rağmen,<br />

idari ve askeri te şkilatta mevaliden olan ve ekseriyetini fürsler te şkil eden<br />

yabancı unsurlara araplardan çok itimad edilmesi ve yer verilmesidir.<br />

Abbasi devletinin, Emevi devletinin çöküntüsü üzerinde kuruldu ğu malumdur.<br />

Emevilerin `Ali taraftarlar ı veya aleviler nezdindeki hükmü de me ş -<br />

hurdur ve bu hüküm, ilk Emevi halifesi Mdaviye'nin hilafeti 'Ali'nin elinden<br />

aldığı zaman verilmi ştir. Binâanaleyh emeviler, aleviler nazar ında gas ıbtırlar<br />

ve her ne bahas ına olursa olsun, gasbedilen bu şeyi onlar ın elinden almak<br />

laz ımd ır. Aleviler, Emevi idaresi süresince bu gayenin tahakkukuku için<br />

çalıştılar, hem öldürdüler hem öldüler.<br />

Alevilerle amca çocuklar ı olan abbasiler de ortaya ç ıktıkları zaman bu<br />

gaye ad ına konu ştular: Hilafeti ve imameti gas ıbların elinden almak ve as ıl<br />

sahiplerine yani Mulıammed'e iade etmek. Bu gayeyi gerçekle ştirmek<br />

için, işe, şiciliğin merkezi olan Kafe ve tlorasan halk ını davetle ba şladılar.<br />

Çünkü buralarda ya şayan fürslerin islam'a girdikten sonra örf ve adetlerine<br />

sıkı benzerli ği dolayısiyle şi9 görüşü benimsediklerini, yahut daha do ğrusu,<br />

kendi, örf, adet ve inançlanyle bu görü şü bizzat onlar ın meydana getirdiklerini<br />

ve onu her fırsatta müdafa ederek gasbedilen hakk ın Muhammed ailesine<br />

veya `Ali oğullarına iadesi için mücadele ettiklerini biliyorlar; al-I Muhammed<br />

ad ına yapılacak bir davete ilk ko şacak olanlar ın yine fürsler olacağına<br />

inanıyorlard ı.<br />

Fürsler ise, bu davete icabette kendileri için iki büyük fayda bulunduğunu<br />

mülahaza ediyorlar ve her ne babas ına olursa olsun, bunlar ı elden ka-<br />

116


ç ırmak istemiyorlard ı. Bu iki faydadan birisi, emevilerin koyu milliyetçilik<br />

politikas ı dolayısiyle Araptan gayri milletlere hayat hakk ı tan ımayan zâlim<br />

idaresinden kurtulmak, di ğeri ise, abbasilere yazd ım etmek suretiyle islâm' ın<br />

ellerinden ald ığı nüffiz ve sultayı bir nebze de olsa yeniden ele geçirmek ve<br />

devlet idaresinde sözleri dinlenen kimseler olarak hayatiyetlerini muhafaza<br />

etmekti. Ve filhakika, Horâsâ'nl ı Eb ıl Muslim'in ve adamlarının bütük yardımıyle<br />

Emevî devleti yık ıl ıp yerine Abbasi devleti kuruldu ğu zaman, fürsler,<br />

emellerini büyük ölçüde gerçekle ştirmi ş oldular. Halifeler, fürsleri kendileri<br />

için muhafız seçtiler; saraylar ında vezirlik ta şrifatç ılık ve kâtiplik gibi mevkiler<br />

ihdas ettiler ve bu mevkileri fürslere verdiler. Bu suretle devlet nizam ı,<br />

fürslerin idaresinde eski Sasani devleti nizam ının bir kopyas ı haline geldi.<br />

Abbasi devletinin kurulu şu ile fürsler kendi emellerini gereçke ştirmiş<br />

olmakla beraber, (Ali oğulları, bidayette Muhammed ad ına yap ılan davetin<br />

kendilerini aldatmak için ba şvurulmu ş bir oyun oldu ğunu anlamakta<br />

gecikmediler; çünkü hilâfet kendi haklar ı olduğu halde yine elden ç ıkmış ve<br />

başkalar ın ın malı olmu ştu. İşte bu sebeple mücadelelerine yine devam etmeğe<br />

ba şlad ılar; fakat bu sefer daha zay ıf ve daha kuvvetten dü şmüş olarak...<br />

Netice itibariyle, ilk abbasi devri, mevali olarak Islâm'a girmi ş olan<br />

fürslerin siyasi alanda hakimiyet kazand ıkları, nüftiz ve sultalar ını araplar<br />

üzerine hakim k ıldıklar ı, buna kar şılık, kendi adlar ına mücadeleye giri şilen<br />

ve Arap olan `Ali o ğullarımn durumunda bir de ği şikliğin olmadığı ve mücadelelerinden<br />

yine ma ğlub çıkt ıkları bir devil- olarak görülür.<br />

2. İlhad hareketleri<br />

a. Zındıklar<br />

Abbsiler, takip ettikleri siyaset dolay ısiyle çe şitli din ve inançlara sâhip<br />

milletlerin, islâm'a girmi ş olsalar bile, islâm d ışı davranışlarını sürdürmelerine<br />

ve bu davran ışlar ın hem din, hem devlet için büyük tehlike te şkil etmesine<br />

tam bir ba şanyle engel olamamıslard ır. Bilhassa fürslere tan ıd ıkları<br />

geni ş imtiyazlar, ba şta ordu olmak üzere devletin bir çok kurulu şlarında verdikleri<br />

yüksek mevkiler, islâm'a z ıt dü şen inançlar ın geniş çapta ve süratle<br />

yayılmas ında ba şlıca âmil olmu ştur. Zaten kuvvet kazan ıp geni ş ülkelerde<br />

yayılmağa başladığı ilk devirlerden itibaren dü şmanlar ının kin ve gayızlarını<br />

üzerine çeken ve intikam arzular ını her geçen gün biraz daha ate şlendiren<br />

Islam, ba şta z ındıklar olmak üzere bir çok rnülhıdin taarruzuna maruz kalm ış<br />

ve bu taarruz bilhassa abbasiler devrinde bütün aç ıkhğlyle su yüzüne çıkmışt<br />

ır.<br />

117


Zındık tabiri , umumiyetle, zâhiren müslüman olan, fakat içinde küfrü<br />

gizleyen kimseye ıtlak olunmuştur. Z ındıklar, daha ziyade mecüsi dinine<br />

mensub olan, yahut Mani ve Senevi akaidini benimseyen, iki ilaha ibadet<br />

eden kimselerdir. Abbasi devrinde itikadi bozuklu ğun yaygınla şmas ı ve dinsizliğin<br />

açığa vurulmas ı dolayısiyle ulühiyyeti inkar eden herkese z ındık ad ı<br />

verilmi ştir.<br />

El-Gazali "Küfr"iin bir hukm-i şer'i olduğunu ve nass veya k ıyasla bilinebilece<br />

ğiııi açıklarken, yahudi ve hristiyanlar hakk ında nass vârid olduğunu,<br />

brahman, senevi ve dehrilerin bitarikil evlâ bunlara iltihak edece ğini<br />

belirtmek suretiyle z ındıkları seneviye ve dehriye cümlesinden olarak zikretmişmi,<br />

bir ba şka yerde ise, "kainatm tedbirli, alim ve muktedir bir yarat ıc ısı<br />

bulunduğunu inkar eden, onun eskiden beri kendili ğinden böylece mevcut<br />

olduğunu, hayvanın nutfeden, nutfenin de hayvandan meydana geldi ğini,<br />

eskiden beri böyle oldu ğunu ve ilelebed de böyle olaca ğım ileri süren" dehrilerden<br />

bahsederken de "i şte z ındıklar bunlard ır" demek suretiyle 5i 2, dehriye<br />

ve zandakay ı, yahut z ındık ve dehriyi müradif iki isim olarak kullanm ıştır.<br />

Zındıklarm İslam tarihinde zuhuru, Emevi idaresinin sonlar ına rastlar.<br />

Halife el-Velid ibn. Yeild İbn (Abdi'l-Melik'in mürebbii (Abdu' ş-Samed İbn<br />

(Abdi'l-Acla'nuı zındık olduğu söylenir5". Keza son Em.evi halifesi Mervan<br />

İbn Muhammed (127-132) in mürebbii Caccl. Ibn Dirhem, İbnu'n-Nedim'in<br />

ifadesine göre bir z ındık idi514. Halifeye Mervan el-Cacdi lakab ının verilmesine<br />

sebep olan Ca (c1.5", müslümanlar aras ında cebr, tatil ve halku'l-Kur'an akidelerini<br />

yayrnakla da şöhret kazanm ışt ım 6. Nitekim bu faaliyetlerini Halife<br />

Hişam İbn tAbdi'l-Melik zaman ında (105-125) daha çok art ırdığı için, Haliferlin<br />

'Irak'taki valisi Ijalid İbn (Abdillah el-Ka şri tarafından bir Kurban<br />

Bayramı sabahı hutbeyi müteakib bo ğazlanarak öldürülmii ştür 5".<br />

Abbasiler devrinde z ındıkların faaliyeti daha çok yayg ınlaşmış ve bilhassa<br />

Küfe, bu faaliyetlerin merkezi haline gelmi ştir. (Irak' ın Zerdüşt, Mani<br />

ve Mezdek dinlerine mensub fürslerin ya şad ıkları bir belde olduğu ve bilhassa<br />

Marırnin, mensuplar ına 1 /10 (u şr) zekat ı, gece ve gündüz dört namaz ı ve<br />

duâayı farz kıldığı düşünüliirse5", z ınd ıkların bu bölgede inti şar etmelerinin<br />

sebebi kolayca anla şılır.<br />

511 El-Gaz'ai, Faysalu't-tefrika beyne'l-İslam ve'z-zandaha, s. 134-135.<br />

512 Bkz. el-Munh ı zu s. 143-144.<br />

513 El-Isfahüni, el-A ğrınf, VI. 132.<br />

514 Bkz. el-Fıhrist, s. 486.<br />

515 Aynı yer; el-R.s ııni, Tdritıu'l-Cehmiyye, s. 27.<br />

516 İbn Teyndye, Risitletu'l-furk ıin (Meenıdatu'r-resnl I. 137).<br />

517 ilınu'n-Nedttn, s. 486. Ibnıfl-E şir, IV. 205.<br />

518 Fş-Şehristni, el-Milel ve'n-nihal, I. 248.<br />

118


İbnu'n-Nedim, z ınd ıklığı içlerinde gizleyip izhar eden baz ı kelam<br />

ehlinin ve z ındıklıkla itham edilen baz ı "mülük ve ruesamn" isimlerini<br />

verir ki, bunlar, z ınd ıkhğın nerelere kadar s ızdığını göstermek bakımından<br />

şayam dikkatt ır. Ibnu'n-Nedinı'in belirtti ğine göre, Abbasi devletinin me ş-<br />

hur vezirleri Bermekiler ve el-Mehdi'nin kâtibi Muhammed İbn cUbeydillah<br />

z ındık idiler ve hatta bu mezheb mensablarm ın yaz ılarında okunduğuna göre<br />

Halife el-Me'mün bile onlardand ı".<br />

Z ınd ıklarla ilk defa mücadele eden halife el-Mehdi (158-169) olmu ştur.<br />

Bunun için önce bir divan kurmu ş ve ba şına cOmer el-Kelvazryi getirmi ş-<br />

tir520. "541bU'Z'Zalldlla" unvan ı verilen bu zat ın vazifesi, z ındıklar ı takip<br />

etmek ve onların faaliyetlerine son vermekti. Hicri 168 de ad ı geçen " şababu'<br />

z-zanad ıka" vefat etmi ş ve onun yerine Muhammed İbn `Isa tayin olunmu ş -<br />

tur. Yine ayn ı sene içinde el-Mehdi Ba ğdad z ındıklarını kâmilen öldürmü ş -<br />

El-Mehdrnin ölümünden sonra yerine geçen o ğlu Masa el-Hadi (168—<br />

170) babas ının vasiyyetine uyarak z ınd ıklara kar şı aynı şiddetle mücadele<br />

etmi ştir. Et-Taberrnin anlatt ığına göre el-Mehdi, bir gün kendisine getirilen<br />

bir z ındığa tövbe etmesini söylemi ş, fakat onun tövbeden çekilmesi üzerine<br />

boynunu vurarak as ılmas ın' emretmi ş, sonra da o ğlu el-Hadrye şöyle demi ş -<br />

lir: "Ey o ğul, i ş ba şına geldiğin zaman bu Mani ehline dikkat et. Bunlar halkı<br />

dünyada zühd, ah ıret için amel ve kötülüklerden sak ınma gibi zahiren<br />

güzel olan şeylere davet ederler. Sonra eti, temiz suya dokunmay ı ve hastaliklı<br />

devenin öldürülmesini haram k ılmaya var ırlar. Daha sonra da, birisi nur,<br />

diğeri zulmet olan iki şeye ibadet edilmesini isterler. Bundan sonra, karde ş-<br />

ler, kızlar aras ında evlenmeyi, bevl ile yıkanmayı, yoldaki çocuklar ı zulmetin<br />

dalâletinden kurtar ıp, nurun hidayetine sevketmek için çalmay ı mubah sa-<br />

519 Bkz. el- Fihrist, s. 487.<br />

520 Et-Taberi, Tiirlh, VI. 390. Hicri 167 senesi olaylar ı içinde, et-Taberi, el-Mehdrnin<br />

zındıklara karşı amansız bir mücadeleye giri ştiğini ve onları her tarafta takip etti ğini kaydeder<br />

(VI. 389). Me şhur şâir Be şşür İbn Burd'un de bu s ırada Halife tarafından kırbaçlanarak öldürüldüğüne<br />

şüphe yoktur. Zira Be şşür'a atfetdilen bir şiirde "arzın karanl ık, ate şin ise parlak olduğu<br />

ve ate şin ate ş olduğu günden beri kendisine ibadet edildi ği" açıklanmış ve şair bu yüzden<br />

zındıklıkla itham edilmi ştir (Bkz. İbn Hallikün, Vafeyiit, I. 247). Her ne kadar İbn<br />

Be şşür'm kitaplar ının tetkik edildiğine ve z ındıklığma delâlet eden bir şey bulunmad ığına dair<br />

zayıf bir haber nakleder ve et-Taberrye isnaden (bkz. Pirik, VI. 401) Be şşür'ın, Halffenin veziri<br />

Yagsfib İbn Düvüd'u hicvetmesi dolay ısıyle öldürüldü ğünü kaydederse de, şürlerinde umumiyetle<br />

kad ın ve gilman sevgisini terennüm etmesi, sefihane bir hayat sürmesi, aslen fürisi bir köle<br />

olması ve nihayet Röfızadan Könüliyye fırkasına mensub bulunması (bkz. el-Bağdüdi, el-Fark<br />

beyne'l-firak, s. 35; keza bkz. İslam Ansiklopedisi: Be şşar), onun z ındık olabileceğini gösteren<br />

bir kaç delildir.<br />

521 Et-Taberi, Tdrih , VI. 391.<br />

119


yarlar. Bu i ş için kılıc ı s ıyır ve şeriki olmayan Allah'a, bunlar ı tenkil etmekle<br />

yakla ş ,,522. El-Hadi, babas ının bu vasiyyeti üzerine bir çok z ındık öldürmüş ,<br />

hilâfetinin onuncu ay ı da geçtikten sonra şöyle demi ştir: "Allah'a yemin<br />

ederim ki, e ğer ya şarsam bu fırkayı kâmilen öldürece ğim; öyle ki, bunlardan<br />

kırpan tek bir göz b ırakm ıyaca ğım'" 23 .<br />

Zınd ıklara kar şı mezkûr halifeler ne derece şiddetli davran ırlarsa davrans<br />

ınlar, bunları tamamiyle ortadan kald ıramamışlard ır. Hârün er-Re şid'den<br />

sonra ve bilhassa el-Mucta şım devrinde Mâni dinine mensub me şhur kumandan<br />

el-cAfşin'in gölgesinde, bunların, faaliyetlerini daha çok art ırm ış olacaklarına<br />

şüphe yoktur.<br />

b. Rtıvendiyye<br />

Abbasi devletinin kurulu şunda büyük faaliyet gösteren Hornl ı Elif]<br />

Muslim'in Ebn Cafer el-Man şür tarafından öldürülmesinden sonra ortaya<br />

çıkan en mühim ilhad hareketlerinden biri de Râvendiyye hareketidir. Bu hareket,<br />

Ebü Muslim'in intikamm ı almak için Halifeye kar şı yöneltilmiş siyasi<br />

bir ayaklanma gibi görülürse de 524, ayaklananlar ın, İslam dışı baz ı dini görüş<br />

ve inançlar ı ta şımaları ve bunların dâiliğini yapmalar ı, hareketin, intikam<br />

arzusunun kamç ıladığı basit bir siyasi olay olmad ığını gösterir. Nitekim Ebü<br />

Muslim'in, Halife el-Man şilr'un huzuruna giripte orada öldürüldü ğü sırada<br />

salona gelen ve Ebü Muslim'i öldürülmü ş gören (İsa İbn 'Ali'nin, Halifeye<br />

tevcih etti ği "onu öldürdün mü Ya askerlerini ne yapacaks ın Zira onlar<br />

onu Rab ittihaz etmi şlerdi" sözü, bu konuda büyük bir gerçe ği ortaya koymaktad<br />

ır525 .<br />

Ebu'l-Hasan el-E şcari'nin aç ıkladığına göre, râf4a 526 dan olan Keysâniyyes"<br />

fırkas ının bir kolu Elif' Ha şim İbn Muhammed İbni'l-Hanefiyye-<br />

522 Aynı eser, VI. 433-434.<br />

523 Aynı yer.<br />

524 Bkz. Ebü Hanife ed-Dineveri, el-Alıburıem ıvü/, s. 384. Burada, Ebü Ca


den sonra imametin Muhammed İbn (Ali İbn cAbdillah İbn cAbbas'a geçtiğini<br />

ileri sürmü ştür; çünkü Ebü Ha şim Şam'dan ayr ılırken bunu vasiyyet<br />

etmiştir. Muhammed İbn oğlu Ibrahim'e, İbrahim de ilk Abbasi halifesi<br />

Ebu'l-cAbbas es-Saffalı'a vasiyyet etmi ş ve bu suretle hilafet vasiyyet yolu<br />

ile Ebü Cdfer el-Man şfma'a kadar gelmi ştir. Ancak bu görü şe sahip olan Keysaniyye<br />

kolundan baz ıları sonradan bu görüşü terketmi şler; Hazreti Peygamberin<br />

im.ameti 'Abbas İbn (Abdi'l-Muttalib'e onun da o ğlu cAbdullah'a vas ıyyet<br />

ettiklerini ve böylece hilafetin ayn ı yolla Ebıl. Cacfe el-Man şür'a kadar<br />

geldiğini ileri sürmüşlerdir. İşte bu görü şe sahip olanlar, Ravendiye denilen<br />

fırkayı te şkil ederler. Bu fırka, Ebü Muslim'in öldürülmesi işinde ihtilafa düş -<br />

müş, Rizamiyye denilen bir gurup EMIL* Muslim'in öldürüldüğünü kabul ederken"'<br />

Muslimiyye adı verilen diğer bir gurup, onun ölmedi ğini iddia etmi ş-<br />

tir"°.<br />

El-Eşcari tarafından verilen bu bilgi, Ebü Muslim'in öldürüldüğü sırada<br />

halifeye yöneltilen "ya askerlerini ne yapacaks ın Onlar Ebü Muslim'i Rab<br />

ittihaz etmi şlerdi" sözünün manas ım açık bir şekilde ortaya koymaktad ır.<br />

Filhakika et-Taberi'nin aç ıkladığı gibi, Ravendiyye, Ebü görü şüne<br />

sahip olan horasanl ılardır. Bunlar ruhlar ın tenasuhuna inan ırlar. Iddialar ına<br />

göre kendilerine yiyecelderini ve içeceklerini veren rablar ı Ebü Cdfer el-Manşür'dur.<br />

Halife, Küfe civar ındaki Haşimiye'ye geldiği s ıralarda, bunlar, Halifenin<br />

saray ını sarmışlar ve "bu bizim rabb ımı z ın sarayıdır" diyerek onu<br />

tavaf etme ğe başlamışlardır. Bunlar ı ortadan kald ırmad ıkça din ve devletin<br />

büyük bir tehlike içinde kalaca ğını bilen Halife, Ravendiyyenin ileri gelenlerinden<br />

200 ki şiyi hapsettirmi ştir. Ne var ki geride kalanlar, arkada şlarının hapsedilmesinden<br />

galeyana gelerek hapishaneye hücum etmi şler ve onlar ı kurtarmışlard<br />

ır. Onlarla dövüşmekten ba şka çare olmad ığını gören Halife, saray ından<br />

yaya olarak ç ıkmış ve 600 ki şiyi bulan ravendilerin üzerine yürümü ştür.<br />

Burada öldürülmek tehlikesiyle kar şı kar şıya gelmiş, ancak, abbasilere kar şı<br />

dövüşmüş Emevi kumandanlar ından Macn. İbn Wide'nin yard ımıyle bu<br />

badireden kurtulabilmi ştir"°.<br />

Ravendiyye, yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi, Ebü Muslim'in adamlar ı<br />

idiler ve eski Fürs devletini ihya etme gayesi pe şinde koştukları için, onları<br />

hilafetin ba şta gelen siyasi dü şmanlar ından biri saymak mümkindir Di ğer<br />

528 El-Eşcarl, Malceiltıt, I. 19. E ş-Şehristönt'ye göre Rizömiyye, Rizöm adl ı bir şahsa izafe<br />

edilmiştir. Ebü Muslim zaman ında Ijorösön'da zuhur eden bu firka, Ebu. Muslim'in imametini<br />

ve hublliyeden olması dolayısıyla de ilüh ruhunun Ebü Muslina'e hulul etti ğini ileri sürmüştür.<br />

Bkz. El-Milel ve'n-niltal, I. 154.<br />

529 El-Eş'arl, Maliöltıt, I. 19-20.<br />

530 Daha geni ş bilgi için bkz. et-Tabert, Ttırilı, VI. 147 vd. (141 inci sene olaylar ı).<br />

121


taraftan, sahip olduklar ı dini inançlar dolayısiyle ve mec'üsi, yahut onun kollarından<br />

olan Zerdü şt, Mani veya Mezdek akaidini ta şıdıkları için zındıklar<br />

zümresine mensub bulunuyorlard ı. Bu sebeple Halife el-Man şür onlarla şiddetli<br />

mücadeleye giri şmi ş ve pek çok Ravendi öldürmüştür. Ancak onun bu<br />

mücadelesinde kesin bir ba şarı elde etti ğini söylemek mümkin değildir. Nitekim<br />

Ravendiyye hareketinin benzerleri daha sonraki devirlerde Mulg ınnac<br />

Babek gibi isimlerin alt ında yeniden ortaya ç ıkmışlard ır.<br />

e. MuIsannaciyye<br />

llorasan'da zuhur eden (Ata. (veya Hakim) el-Mukannd, Merv'li olup<br />

Riza ıniyyeye mensub idi ve ruhlar ın tenasuhuna inamrd ı; sonralar ı ilâh olduğunu<br />

iddia etmi ştirs". Kendisine tâbi olan taraftarlar ına şöyle demişti:<br />

Allah, Adem süretine bürünmü ş ve meleklerine ona secde etmelerini emretmi<br />

ştir. Iblis müstesna bütün melekler ona secde etmi şlerdir. Sonra peygamberlerin,<br />

`Ali ve evladlaniun, daha sonra da Ebü Muslim el-H, orasanrn ın süretlerine<br />

bürünn ıüştür. Ebü Muslim'in ölümünden sonra ise ulühiyet kendisine<br />

intikal etmi ştir. Mukannacın bu iddialarına inanan bir çok kimse ona<br />

ibadet etme ğe ba şlamış ve onun ad ına dövüşerek bir çok müslüman öldürınüştür<br />

532.<br />

Mulsanna


Mukannacm, kar ılarmı ve kendisini zehirleyip öldürmeleri üzerine dü şmüştür.<br />

Müslümanlar kaleye girdikten sonra içeride bulunan bütün taraftarlar ı<br />

öldürmüşler, Mulpımacın, ba şını da keserek Halife el-Mehdi'ye göndermi şlerdir<br />

536 . Ancak Mulanna` taraftarlar ımn kökü tam manâs ıyle kurutulamamış ,<br />

çe şitli şekil ve isimlerle tarih sahnesinde zaman zaman. görünmü şlerdir.<br />

d. Hurramiyye<br />

El-Ba ğclâdrnin verdi ği bilgiye göre 537 , ljurramiyye iki guruba ayr ılır<br />

Birincisi, islâm'dan önce, Sasaniler devrinde ortaya ç ıkan ve Mezdekiyye<br />

gibi haram şeyleri mubah sayan, mal ve kad ınlarda ortaklık iddias ında bulunan<br />

ve hükümdar Adil Enu şirvan devrine kadar fitnesi devam eden urramiyye;<br />

diğeri ise islâm'da, Azarbeycan civar ında zuhur eden ve Bâbek elljurrami'ye<br />

mensub olan Ilurramiyyedir ki, Rövendiyye ve Mukannac ıyye<br />

hareketlerinin bir devam ı olarak Abbasi halifeleri el-Me'mân ve el-Mucta şım'ı<br />

bir hayli me şgul etmi ştir.<br />

Ed-Dineveri, Bâbek'in el-Me'miln devrinin sonlar ına doğru harekete<br />

geçtiğini, nesebi ve mezhebi hakk ında de ği şik görüşler ileri sürüldü ğünü kaydettikten<br />

sonra "bizim için sâbit olan şudur ki, Bâbek, Ebü Muslim'in k ızı<br />

Fâtıma'nın torunlarındand ır ve ljurramiyyeden olan Fât ımiler, Hazreti<br />

Peygamberin kız ı Pât ıma'ya de ğil, bu kadına müntesibtirler"der 539. Ancak<br />

Ibnu'n-Nedim'in verdiği haber bundan farkl ıdır ve ona göre Bâbek'in babas ı<br />

Medâyinli bir yağ tüccarı olup Azarbeycan' ın Bilâlâbaz köyünde yerle şmiş<br />

ve Bâbek'in anas ı olan kör bir kad ınla evlenmiştir539. Bâbek, on ya şına kadar,<br />

ücretle süt anneli ği yapan anas ının yan ında kalm ış, sonra da evden ayrılarak<br />

çobanlık yapmağa başlamıştır. On sekiz ya şlarında anasının yanına döndüğü<br />

bir s ırada klurramilerin reisi Câvidânla tan ışmış, Câvidân' ın onda gördüğü<br />

kabiliyet dolay ısiyle anasından istemesinden sonra da, Câvidânia birlikte<br />

gitmi ştir. İşte Böbek'in hayat ı bundan sonra çok çabuk de ğişmiştir.<br />

Önce Câvidan' ın karısıyle a şk oyunlarına ba şlamış, Crıvidan'ın bir müddet<br />

sonra ölmesi üzerine de, onun ruhunun Bübek'e geçti ğini ileri süren kar ısının<br />

536 Aynı eser, VI. 374; Ibn Hallikön, Vafeyüt, II. 426. El-Bağdödi, Mukanndm kendisini<br />

kalede bulunan bir fırında yaktığını, bu sebeple ne cüssesinin, ne de küllerfiM ı bulunabildiğini<br />

kaydeder. Yine bu sebepledir ki ashab ı, onun semaya yükseldi ğini iddia etmi şlerdir. Mukannda<br />

bağlı kimselerin, halen ya şadıkları yerlerde bir mescidleri bulundu ğunu, fakat namaz kılmadıkla=<br />

söyleyen el-Ba ğdödt, ölü ve domuz etini helal sayd ıklaruu, birbirlerinin kardar ından faylandıklarnu,<br />

müslümanlardan nefret ettiklerini ve bunlardan birisini yakalad ıkları zaman öldürüp<br />

cesedini gizlediklerini zikretder. Bkz. el-Fark beyne'l-firah, s. 156.<br />

537 Aynı eser, s. 160.<br />

538 El-Alıbtıru'Hıv/, s. 402.<br />

539 Bkz. el- Fihrist, s. 494.<br />

123


yalanlarıyle Hurremilerin reisi olmu ş, aynı zamanda Cüvidün' ın kar ısıyle<br />

evlenmi ştir54°.<br />

Bübek'in önderli ği altında kısa bir zamanda kuvvetlenen ljurramiler,<br />

civardaki müslüman halka sald ırmağa, mallarını gasba, kad ın çocuk gözetmeksizin<br />

önlerine ç ıkanı ö!dürmeğe ba şlamışlardır. Halife el-Me'mün'un onları<br />

tenkil etmek maksad ıyle Ermenistan ve Azarbeycan'a gönderdi ği kumandan<br />

ve völilerin ba şarıs ızlıkları541, ljurramilerirı cüretlerini daha çok art ırmış ,<br />

akla gelmeyen cinayetler i şlemi şlerdir. El-Makdisi, i şin bidayetinden itibaren<br />

bu cinayetleri şöyle anlatır: "Bübek, adamlarma k ılıç ve hançerler verip köylerine<br />

ve evlerine dönmelerini ve gece yar ıs ını beklemelerini emrederdi. Bu<br />

vakit gelince evlerinden ç ıkarlar uzakta olsun, yak ında olsun, kesilmedik ve<br />

öldürülmedik erkek, kadın, çocuk bırakmazlard ı. Bu suretle belde halk ı, Hurremilerin<br />

eliyle öldürülmü ş oluyordu. Bu emri kimin verdi ğini ve ne sebeple<br />

verdiğini bilmiyorlardı. Halkın içine büyük bir korku ve deh şet dü şmüştü.<br />

Uzak yerde bulunanlara Bübek'in emri henüz ula şmış oluyordu ki, hiç vakit<br />

kaybetmeden, büyük, küçük müslim, =mi, hangi s ımftan olursa olsun rastladıklarını<br />

öldürüyorlard ı. Kendilerine bütün yol kesenler, itler, u ğursuzlar<br />

ve sap ık inançlılar da kat ılmış olduğu için, yalnız süvarilerin sayısı 20 bini<br />

bulmuştu. Bir çok şehir ve kasabalara sahip olmu şlard ı. Sultanın bir çok<br />

ordusunu hezimete u ğratm ış, bir çoklar ını da öldürmü şlerdi"542.<br />

El-Mucta şım devrinde Azarbeycün. Bübek'in eline geçmi ş, Bağdüd halkının<br />

içini de büyük bir endi şe kaplamıştı. Nihayet Halife, el-Afşin kumandasında<br />

kuvvetli bir orduyu, hergün külliyath miktarda para, erzak ve techizatla<br />

takviye etmek suretiyle Bübek'in bulundu ğu dağlık bölgede bir seneye yak ın<br />

bir zaman tutma ğa muvaffak olmu ştur. Bübek, hezimetin mukadder oldu ğunu<br />

anlay ınca, kendisi için muhkem bir kale durumunda olan Bezz şehrine<br />

çekilmiş, ancak orada da s ıkışt ırıhnca kıyafet de ğiştirip Ermenistan'a kaçmağa<br />

te şebbüs etmi ştir. Yolda Sehl İbn Sunbüt adlı bir ermeni tarafından<br />

te şhis, sonra da el-Afşin'e teslim edilen Bübek, bir bayram havas ı içinde Halife<br />

el-Mucta şım'ın bulunduğu Samarrü'ya getirilmi ş, önce el ve ayaklar ı,<br />

sonra da ba şı kesilmek suretiyle öldürülmü ştür543.<br />

,540 Aynı eser, s. 495-496. Keza bkz. et-Taberi, Tarih, VII. 141. Burada, 202 senesi olayları<br />

cümlesinden olarak Bübek el-Ilurremt' ılin harekete geçerek envidün' ın rühunun kendisine<br />

hulul ettiği iddisıyle fesad ç ıkarmağa başladığı kaydedilir<br />

541 Mesela IL 205 senesinde (Isii İbn Muhammed İbn Ebt Iiâlid, Bübek muharebesi için<br />

Ermeniyye ve Azerbeycan'a tayin olunmu ştur (et-Tabert, VII. 159). H. 209 da önce Zurays ad ıyle<br />

maruf Şadaka İbn (Alt, sonra Ahmed İbnul-Cuneyd, daha sonra da İbrahim İbnu'l-Leyş (aynı<br />

eser, VII. 174), H. 214 de de (Abdullah İbn Tühir ve (Ali İbn Higun (aynı eser, VII. 189) tayin<br />

olunmuşlardır.<br />

542 El-Bed' ve't-tarih, VI. 116.<br />

543 El-Mescrıdi, Murücu'g-geheb, IV. 55-58; el-Makdist, el-Bed' ve,t-ttlrilj, VI. 117-118<br />

124


Abbasi devri tarihinde mühim rol oynayan tiurramilerin gaye ve inançlar<br />

ına burada k ısaca temas etmek, konumuz bak ımından faydal ı olacakt ır;<br />

çünkü bu gayenin gerçekle ştirilmesine parelel olarak yürütülen din propagandalar<br />

ının, Islam fikir hayat ında hat ırı sayılır tesirler icra eyledi ğine şüphe<br />

yoktur.<br />

Islam, Sasani hükümdarl ığına son vermi ş ve fürsleri kendi bünyesinde<br />

zahiren eritmi ş olmakla beraber, onlar ın örf ve adetlerini, Zerdü şt, Mezdek<br />

ve Mani gibi mecasili ğin çe şitli görünü şleri alt ında içlerine sinmi ş din ve inançlarını<br />

kalplerinden tamamen söküp atamam ıştı. Bu sebeple fürsler, her fırsatta<br />

eski hükümranhk devri özlemlerini aç ığa vuruyorlar ve hattâ bu hükümranlığı<br />

müslümanların elinden al ıp ınecasiliği hakim 'olmak istiyorlard ı.<br />

Daha önce zikretti ğimiz Ravendi ve Mukanna` gibi Hurremi hareketi de, ayn ı<br />

gayenin gerçekle ştirilmesine yönelmi ş hareketlerdi. Nitekim el-Makdisi bu<br />

görü şü teyiden şöyle der: "Hurramiler, hükümranl ığı Araplardan Acemlere<br />

geçirmek için çal ışt ılar. Câhiller için bu görü şü süsleyip kuvvetlendirdiler<br />

ve halkı bu görü şe davet ettiler. Bunun neticesi tatil ve ilhad ortaya ç ıkt ı'" 44.<br />

Akidelerinin ba şında tenasuh geliyordu. Nitekim Cavidan' ın ölümü üzerine<br />

adamlar ı, karısının evinde toplanm ışlar ve Cavidan' ın ruhunun Babek'e<br />

geçtiği inanc ı içinde ve yeni kesilmi ş bir sığır derisi üzerinde şarab içip "ey<br />

Babek'in ruhu! Cavidan' ın ruhuna iman etti ğimiz gibi sana da iman ettik"<br />

diyerek Babek'e bey'at etmi şlerdir"5.<br />

El-Makdisi'nin açıkladığına göre Hurramiyye, muhtelif fırka ve s ın ıflardan<br />

ibarettir; bununla beraber "ric`a" görü şünde ittifak ederler ve ismin<br />

ve cismin de ği ştiğini söylerler (bir ba şka ifade ile tenasuha inan ırlar). Iddialarına<br />

göre bütün Peygamberler, şeriatlar ı ve dinleri ayr ı olsa bile, bir tek<br />

ruh ile gelmi şlerdir. Vahiy hiç bir zaman kesilmez. Her din sahibi, sevab ı<br />

ümid ettiği ve ıkabtan korktuğu müddetçe do ğru yoldad ır; mezheblerine<br />

zarar vermedikçe onun tahkir ve tezyifine raz ı olmazlar. Ebü tazim,<br />

onu öldüren Ebil Cacfer el-Man şür'a lanet ederler. Firüz, en çok duâ ettikleri<br />

kimsedir; çünkü Fiili Muslim'in kızı Fatma'nın oğludur. Ahkâm için müracaat<br />

ettikleri imamlar ı, "Feri şdegan" ad ım verdikleri aralar ında dola şan<br />

Peygamberleri vard ır. Şarab ve içki kadar hiç bir şeyi mubarek saymazlar.<br />

Dinlerinin asl ı "nur" ve "zulmet" inanc ıdır. Kad ınları ve nefse lezzet veren<br />

her şeyi mubah sayarlar 546.<br />

544 El-Bed' v. 134.<br />

545 Ibırdn-n-Nedim, el-Fihrist, s. 496.<br />

546 El-Bed' ve't-t&lh, IV. 30-31.<br />

125 '


3. İtikadi mezhebler<br />

a. Cebriyye<br />

islam'dan önce muhtelif din sâliklerini fazlas ıyle me şgul eden ve büyük<br />

münaka şalara sebep olan cebr ve kader meselesi, bu konu ile ilgili olarak<br />

Kur'an]. Kerinade gelen ayetler ve Hazreti Peygamberden rivayet edilen hadislerle,<br />

insano ğluna, idrak edebilece ği kadar dar bir çerçeve içinde aç ıklanmış<br />

olmakla beraber, müslümanlar aras ındaki siyasi ihtilaflar ın artt ığı ve akaide<br />

intikal etti ği s ıralarda yeniden su yüzüne ç ıkmış ve yeniden şiddetli münakaşalar<br />

ın kayna ğı olmu ştur.<br />

Cebr ve kader meselesinde meydana gelen münaka şalar, birbirine z ıd<br />

iki gurubun ortaya ç ıkmas ına sebep olmu ştur. Bunlardan birincisi, kaderin<br />

isbat ında ifrata varan ve kuldan fiili nefiyle Allah'a izafe edenlerdir. Bunlara<br />

göre insan "hiç bir şeyi yapmağa kadir de ğildir; istitaatla tavsif olunamaz;<br />

fiillerinde mecburdur; çünkü hiç bir kudreti, iradesi ve ihtiyar ı yoktur. Allah<br />

sair cemadattaki harekat ı yaratt ığı gibi insanın eralini de yarat ır. Ancak bu<br />

fiillerin insana nisbeti mecazidir. Cemadatta oldu ğu gibi, nas ıl a ğaç meyve<br />

verdi, su akt ı, güneş doğdu veya batt ı, hava bulutlandı ve yağdı, yer sars ıldı<br />

veya ye şerdi denirse, insan ın fiilleri de böyledir. Bütün fiiller cebri oldu ğu<br />

gibi sevab ve ıkab da cebridir" 547.<br />

Kaynaklardan ö ğrenildiğine göre, bu görü şleri müslümanlar aras ında<br />

ilk defa yayma ğa ba şlayan şahıs Cacd İbn Dirhem ad ındaki bir köledir 548 .<br />

Bu şahıs Benli Hakim'in mevalisinden olup Şam'da ikamet ediyors 49 ve cebr<br />

akidesini burada yayma ğa çalışıyordu. Ne var ki görü şlerinin halkı ifsad edici<br />

olduğu anla şıhnca Şam'dan tardedilmi ştir 4".<br />

Son Emevi Halifesi Marvan İbn Muhammed'in mürebbii olan ve ona<br />

Mervan lakab ını da kazand ıran Cacel İbn Dirhemss ı , cebr akidesi<br />

yanında, s ıfatlar ın nefyi (tactil) ve halku'l-Kur'an akidelerinin de claili ğini<br />

yapmakla tarımmıştır'52.<br />

İbn Teymiye'nin verdiği bilgiye göre, Cacd İbn Dirhem, I-Jalku'l-Kur'an<br />

akidesini Eban İbn Senışan'dan almıştır; Eban, Lebid İbn Atşam' ın yeğeni<br />

Talat'tan, o da Lebld'ten ö ğrenmi ştir. Lebid ise, Hazreti Peygamber° sihir<br />

547 Es- Şehrist6nt, el-Milel ve'n-nihttl, I. 85. .<br />

548 İbn Teymiye, (Mecnıfıcatu'r-ressil), I. 137; Risttletu'l-ljamaviyye<br />

(aynı mecmua), I. 425.<br />

549 El-R.lisunt, Ttırihu'/-Cehmiyye, s. 27.<br />

550 Aynı yer.<br />

551 Aynı yer ve İbnu'n-Nedtm, el-Fihrist, s. 486; Ibnu'l-Estr, el-KtImil, IV. 332.<br />

552 İbn Teymiye, Risdletu'l-Fur4iin, I. 137.<br />

126


yapan büyliciidürs". Buna benzer bir haber de, ibnu'l-EsIr tarafından şöyle<br />

nakledilmiştir: "Halku'l-Kur'an akidesini müslümanlar aras ında ilk defa<br />

ne şreden Yahudi Lebid İbn A(şam'd ır. Bu şahıs daha önce Tevrat' ın mahluk<br />

olduğunu söylüyordu. Ayn ı akideyi, Lebid'ten kız karde şinin oğlu Talüt almış<br />

ve Kur'ân ın mahluk olduğuna dair bir de kitap telif etmi ştir. Islam'da<br />

bu i şi ilk defa yapan şahıst ır"554.<br />

Yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi, faaliyetine Şam'da ba şlayan, fakat<br />

oradan tardedilen. Ca (d İbn Dirhem Kiife'ye gelmi ş ve aynı faaliyete devam<br />

etmiştir. Bu arada Cehm İbn Safiran (Ö. 128) ile kar şılaşmış ve görüşlerini<br />

ona da aşılam ıştır. Ne var ki, burada da farkedilen Cdd, Halife Hi şam'ın emri<br />

ile cIrak Valisi Halid İbn (Abdillah el-Kasri tarafından öldürülmüştür555.<br />

Cebriyye, baz ı taraftarlar ı bulunmakla beraber bunun z ıddr olan ve kaderin<br />

reddi ile insan iradesinin hürriyetini isbat eden kaderiyye kadar şöhret<br />

kazan ınamıştır. Maamafih Ca`d İbn Dirhem'in yayd ığı diğer iki akide yani<br />

s ıfatlar ın nefyi ile 4alku'l-Kur'an akideleri, Cehm İbn Safvan'ın aracılığı ile,<br />

aynı sıralarda tarih sahnesine ç ıkacak olan mutezileye intikal edecek ve bu<br />

mezhebin kelâmi görü şleri aras ında kuvvetle müdafaas ı yap ılacakt ır. Aynı<br />

zamanda mutezile, bu görü şlerden dolay ı cehmiyye ad ıyla de şöhret kazanacakt<br />

ır.<br />

b. Kaderiyye<br />

Cebr ve kader meselesinde meydana gelen münaka şalarda cebriyyenin<br />

görüşüne z ıd olan ve insanın fiil ve hareketlerinde hür bir iradeye sâhip bulunduğunu<br />

isbat etme ğe çalışan mezhebin müdafikrine kaderiyye ad ı verilmiştir.<br />

Bunlar di ğederinin aksine kaderi reddederler ve insan ın, kendi fülinin<br />

tam bir irade ile yarat ıcısı olduğunu ileri süreder.<br />

El-Makrizi'nin aç ıkladığına göre "Islam'da kader meselesini ilk defa<br />

ortaya atan şalus, Macbed İbn Halid<br />

El-Hasan<br />

meclisine devam edenlerdendi. Basra'da bu görü şü yayma ğa başladığı zaman<br />

(Anır İbn cUbeyd de ona intisab etmi ş, bunu gören Basra halk ı da onun pe şinden<br />

gitmiştir. Macbed el-Cuheni, kader görü şünü Ebü Yünus Sinseveyh adh<br />

bir süvariden al ınışt ır""6.<br />

553 El-Ahltletu'l-Hamaviyye, I. 425. Felak ve Nds sürelerinin bu sihir üzerine nazil oldu ğu<br />

bilinmektedir. Bu konu ile ilgili olarak mesela bkz. Tefsfru'l-Celiileyn, II. 277.<br />

554 El-Kiımil fi't-tdrItt, V. 294.<br />

555 Ibnu'n-Nedim, el- Fihrist, s. 486; Ibnu'l-Esir, el-K ılmil, IV. 255, 332.<br />

556 El-krıtıtt, IV. 181.<br />

127


Muslim'de yer alan bir hadisin rivayetinde de şöyle denilmektedir:<br />

"Yahya ibn. Yac ıner anlat ır• Basra'da kader (in nefyi) hakk ında konuşan<br />

kimselerin ilki Ma`bed el-Cuheni idi..." 5"<br />

Kaderin nefyi ile ilgili bu görü şü yaymak için giriştiği faaliyet, halk arasında<br />

büyük bir nifakın ç ıkmas ına yol açmak üzere iken, Ma'bed, Halife


takip etti ğini, birinci asr ın siyasi olaylar ı aras ında zikretmi ş ; bu sava şların<br />

neticesinde iki büyük fırkanın, Şica ve Havaricin, ortaya ç ıktığını anlatmış -<br />

t ık. İmamet ve hilafet meselesinin sebep oldu ğu bu ihtilâflar, bidayette, siyasi<br />

bir mahiyet arzediyor idiyse de, f ırkalar ın ham dini nasslara dayanarak<br />

görü şlerini teyid etme ğe çal ışmaları, itikadi konulara taalluk eden baz ı meselelerinde<br />

de yeni ihtilâflara yol açm ışt ır. Bu ihtilaflar ın en mühimmi iman ve<br />

küfür meselesiyle ilgili olanıd ır.<br />

Şıffin sava şın ın hakem usülü ile neticelenmesinden sonra, (Ali Kuvvetleri<br />

aras ında 12 bin ki şiye varan bir gurubun, neticeden memnun olm ıyarak<br />

ayr ıldığını ve bunlar ın Iiavaric denilen fırkayı meydana getirdiklerini biliyoruz.<br />

Haricilere göre Ebil Bekr ve (Omer ibrıu'l-ljattab' ın hilâfetleriyle<br />

(Osman İbn (Affân' ın hilâfetinin ilk yar ısı sahihtir; fakat ikinci yar ısında<br />

öldürülmesine sebep olan büyük hatalar i şlemi ştir.


terketmek gerekti ğini ileri sürerek564 Murci'e adıyle şöhret kazanan mezhebi<br />

meydana getirmi şlerdir. Bunlar ın mücadeleci guruplar hakk ında ileri sürdükleri<br />

bu görü şten anla şıldığına göre, murtekibul-kebire, yani büyük günah<br />

sâhibi insan, tekfir edilemese bile hakk ında hüküm vermek de mümkin de ğildir;<br />

o halde bu hükmü tehir etmek ve Allah'a b ırakmak en do ğru yoldur.<br />

Birbirini tekfir eden muhaliflerin durumlar ını tekir manas ına gelen "irca"a<br />

nisbetle bu görü şe sahip olanlara murci'e denilmi ştir 5".<br />

İman ve küfürle ilgili hükmün Allah'a terki görü şü, tabii olarak, bu iki<br />

kavram ın manas ı üzerinde murci'nin sâhip oldu ğu inanç ve kanaat ın bir neticesi<br />

olarak ortaya ç ıkmıştır: İman ve küfür nedir Mu'min ve kâfir kime denir<br />

Murci'enin ileri sürdü ğüne göre iman, Allah' ı ve Peygamberlerini bilmekten<br />

ibarettir. Her kim ALLAH'tan ba şka ILÂH olmad ığını ve MU-<br />

HAMMED'in O'nun RASUL'ü olduğunu bilirse, o kimse mü'mindir. Murcienin<br />

imanla ilgili bu tarifi, bir bak ıma onun tandidi manas ındad ır ve ayn ı<br />

zamanda hem havaricin hem de şicanın iman hakkındaki görü şlerine reddiye<br />

mahiyetindedir; çünkü haricilere göre iman, Allah' ı ve Peygamberlerini bilmek,<br />

tarzlar ı eda etmek ve kebâirden sak ınmakt ır. Her kim Allah' ı ve Peygamberlerini<br />

bilir, fakat farzlar ı terk ve kebâirden bir şey irtikab ederse, bu<br />

kimse, hariciler nazar ında kafir, murci'e nazar ında ise mü'mindir. Sitaya<br />

göre ise, imam ı bilmek ve ona itaat etmek de imamn bir cüz'üdür 566.<br />

İleri sürülen bu görü şlerden de anla şılmaktad ır ki, murci'enin temel<br />

akidesi imana taalluk etmekte ve bir kimse islam'a ba ğlı kald ığı, iki şehadeti,<br />

yani Allah'tan ba şka ilah olmad ığını ve Muhammed'in O'nun Bas-Mü<br />

olduğunu ikrar etti ği müddetçe, farzlar ı ifa etmese ve büyük günah<br />

sâhibi olsa bile, küfre nisbet edilemiyece ğidir. Murci'e bu akide ile, baz ı<br />

hususlarda ehli sunnete yakla şmış olsa bile, "iman eksilmez ve artmaz" görüşü<br />

ile Kur'a= emretti ği ve dinin temeli olarak vas ıfland ırdığı ameli tarzlar<br />

ı küçümseme ğe yol açt ığı gibi, "imanla birlikte ma's ıyet zarar vermez"<br />

görü şü ile de, Kur'ân ın şiddetle nehyetti ği fiillere ayn ı derecede kap ı arab.-<br />

mışt ır567.<br />

d. Mutezile<br />

Biraz önce üzerinde durdu ğumuz iman-küfür meselesi ile ilgili münaka.-<br />

şalarm, birinci Hicri asr ın sonlar ında ve ikinci Hicri asr ın ba şlar ında daha<br />

564 Bkz. Ahmed Emin, Fecru'l-isliim, s. 279.<br />

565 Aynı yer.<br />

566 Murci'e hakk ında daha geni ş bilgi için bkz. E ş- ŞehrisUnl, el-Milel, I. 139-146; el-<br />

Bagc1, el- Fark, s. 122-125; el-E ş


çok yoğunluk kazand ığı anla şılmaktad ır. Zira 80 senesinde dünyaya gelen<br />

Vâsil İb ıı (Ata' ınn, 110 senesinde vefat eden el-Hasan meclisinden<br />

ayr ılmas ına ve Basra'da ayr ı bir ilim halkas ı te şkil etmesine, murtekibu'lkebire<br />

üzerinde ç ıkan münaka şalar ı sebep olmu ştur. Vasfi, bu münaka şada<br />

el-Hasan el-Ba şrrye muhalefet ederek murtekibu'l-kebire için menzile beyne<br />

menzileteyn formülünü ileri sürmü ş ve büyük günah sahibinin ne mü'nrin ne<br />

de kafir oldu ğunu, fakat iki menzile aras ındaki bir yerde bulundu ğunu söylemi<br />

ştir"g.<br />

Va şıl İbn 'kW= murtekibu'l-kebire hakk ında ileri sürdüğü bu formül,<br />

müeerred bir görü ş veya hocas ı el-Hasan el-Ba şri'ye alâlade bir muhalefet<br />

olarak kalmam ış, tatbik sahas ında di ğer görü şlerle birlikte neticesi de görülmüştür.<br />

Hariciler, (Osman İbn (Affan'', (Ali ile mücadeleye giri şen Ummulmu'minin<br />

`di şe ve taraftarlar ını, tahkimi kabul eden `Alryi ve hilafeti onun<br />

elinden haks ız yere alan Mdaviye ve adamlar ını günahlarından dolay ı tekfir<br />

ederken, murci'iler, imanla birlikte büyük günah ın zarar vermiyece ğini ileri<br />

sürerek gerçek hükmü Allah'a b ırakırken, Va şıl İbn (Ata', mezkûr formüle<br />

dayanarak, kar şılıklı harbeden iki fırkadan birinin hatal ı olduğunu, fakat<br />

bu hatan ın hangi tarafta oldu ğunu kesinlikle tesbit etmek imkanının bulunmadığını,<br />

her iki tarafın da hatal ı olmas ı ihtimali bulundu ğundan bunlara<br />

mu' ınin de kafir de denilemiyece ğini, dolayısiyle her iki tarafın da şehadetlerinin<br />

bat ıl sayılaca ğını ileri sürmü ştür 569 .<br />

İşte, Basra Câmiinde Va şil İbn `Ata tarafından ortaya at ılan bu görü ş,<br />

etrafında toplanan ve bir ilim halkas ı te şkil ederek Mutezile ad ıyle anılan<br />

mezhebin temel ta şı olmu ştur57°.<br />

Zaman ilerledikçe ve yeni mutezili imamlar yeti ştikçe mezhebin akidesinde<br />

de geli şmeler olmu ş ve nihayet be ş as ıl ile bu geli şme son safhas ına gelmi<br />

ştir. Mutezilenin, üzerine bina k ılındığı bu be ş as ıl s ıras ıyle şöyledir:<br />

`adi, menzile beyne menzileteyn, emx bil mdrfif nehy canil munker.<br />

TevItid, mutezilenin birinci asl ıdır. Bu as ıl, Allah Tdalânın her türlü<br />

s ıfattan tenzihi maksad ıyle ortaya konmu ştur. Mutezileye göre Allah Ta(ala<br />

e şyadan hiç bir şeye benzemez. Cisim de ğildir; unsur de ğildir; cüz, cevher,<br />

araz de ğildir; fakat O, cismin, araz ın, unsurun, cüz ve cevherin hal ıkıdır. Havastan<br />

hiç biri O'nu dünya ve ab ırette idrak edemez. Zaman ve mekan ile<br />

568 El-BağcMiii, el-Fark, s. 70.<br />

569 Aynı eser, s. 72.<br />

570 Mutezilenin ba şlangıcıyle ilgili me şhur olan tarih, genellikle Va' şıl Bin cAWnın elklasanu'l-Ba<br />

şri meclisinden itizaline dayanır. İbn R.utcybe, Vü şıl yerine onun yakın arkada şı<br />

`Anar İbn (Ubeyd'i verir. Bkz. KMibu'/-macCirif, s. 212.<br />

131


mahsur de ğildir. Haddi ve nihayeti yoktur. Kadimdir; O'ndan ba şka he şey<br />

muhdestir" 1 .<br />

Mutezilenin ikinci aslı cadrdir. Buna göre, Allah Tacala fesad ı sevmez;<br />

insanlara zulmetmez. Onlara daima iyi ve güzel olan yolu gösterir. Kullar ın<br />

fiillerini yaratmaz; fakat insan, kendisine emr ve nehyolunan şeyleri, Allah' ın<br />

verdiği kudretle yapar. O, murad etti ği şeyi emr, kerib gördüğü şeyden de<br />

nehyeder. Kullan ım takatlar ı ve kudretleri d ışında hiç bir şey teklif etmez.<br />

Mezheb akaidinde tevhidden sonra en mühim yeri i şgal eden bu as ıl ile mutezile,<br />

insan iradesinin hiirriyetini ileri Sürerek kaderi kâmilen reddetmi ş ve<br />

kaderiyye ad ıyle de şöhret kazanm ıştır.<br />

Üçünü as ıl vacid3dir. Allah Tdala murtekibu'l-kebireyi, tövbeden ba şka<br />

hiç bir yolla affetmez. O, vdd ve vdidinde sa ılıkt ır; hiç bir suretle vacd ve<br />

vdidinden dönmez.<br />

Dördüncü as ıl, menzile beyne menzileteyndir. Daha önce de i şaret etti ğimiz<br />

gibi, murtekibu'l-kebire (büyük günah sahibi), mu'min de de ğildir, kâfir<br />

de; fakat iman ile küfür aras ındaki bir mertebededir ve bu kimseye fâsik denir.<br />

Be şinci asıl, emr bil macruf nehy 'ana munker olup, her müslümana, kudreti<br />

nisbetinde mdrafu emr ve munkerden nehyetmek vacibtir. K ılıcla da<br />

olsa kafir ve fas ıkla dövüşmenin, sair cihaddan fark ı yoktur.<br />

K ısaca i şaret etti ğimiz bu be ş as ıl, mutezile kelarıum te şkil ettiği gibi,<br />

bu as ıllardan her hangi birini reddeden kimse de mutezili olmak vasf ını kaybeder<br />

572 .<br />

Mutezile, zuhurundan itibaren z ındıklarla ve sair din mensuplar ıyle münazara<br />

ve mücadeleyi gaye edinmi şlerdir. Telif ettikleri kitaplar ın büyük<br />

bir kısmını bunlara ve mecasilerin çe şitli fırklarına reddiye olarak tahsis etmi<br />

şlerdir. İlk imamlarından say ılan Va şıl İbn (Ata', kar ısından rivayet edilen<br />

bir haberden ö ğrenildiğine göre, gece namaza ba şladığı zaman, önünde daima<br />

bir kalem ve ka ğıt bulundurur, namazda okudu ğu ayetler aras ında muhaliflerine<br />

kar şı delil olarak ileri sürebilece ği bir ayet gelirse, hemen onu kaydedercli<br />

573. Mani dinine mensup olanlara kar şı telif etti ği bir reddiye, bin<br />

meseleyi ihtiva ediyordu 574 . Arkada şı (Anır İbn (Ubeyd'in ifadesine göre,<br />

havaric, zandaka, dehriye ve murci'e kelanum Va şıl'clan daha iyi bilen bir<br />

kimse yoktur"5.<br />

571 Daha geni ş bilgi için bkz. Ebul-Hasan el-E ş'ari, Makaitıt, I. 148.<br />

572 El-Dayy5t, Kitrıbu'l-intiş r, s. 126.<br />

573 ibılu'l-Murtaz'a, Tabalditu'l-muctezile, s. 32.<br />

574 Aynı eser, s. 35.<br />

575 Aynı eser, s. 29-30.<br />

132


Mutezile imamlar ını muhaliflerine kar şı ba şarılı kılan âmil, hiç şüphesiz,<br />

eski Yunan felsefesiyle me şgul olmalar ıdır. ,Zira, M. IV. as ırda süryaniler<br />

eliyle ba şlayan terceme faaliyeti, daha sonraki devirlerde arapçaya pek<br />

çok felsefi eser kazand ırmıştırs". Mutezile imamlar ı, bu eserlerden geni ş çapta<br />

istifade etmi şler ve has ımlarına kar şı akli delilleri ba şarıyle kullanmışlard ır.<br />

Ancak şuna hemen i şaret etmek laz ımd ır ki, bidayette felsefe, İslam akaidini<br />

müdafa etmek için bir araç olarak kullan ılmış olmakla beraber, zaman ilerledikçe<br />

araç olmaktan ç ıkmış ve gaye haline gelmi ş ; bu suretle mutezile felsefeyi<br />

lizatihi ö ğrenme ğe ve onda derinle şmeğe ba şlamışlardır. Bunun neticesi,<br />

bir taraftan İslam akaidini ve onun müdafaas ını bir tarafa iterken, di ğer<br />

taraftan, Yunan feylosoflar ını nübüvvete yak ın bir kudsiyetle büyütmü şler<br />

ve sözlerinin do ğrulu ğuna kat' ıyetle inanm ışlard ır. Kelâmlar ını Yunan felsefesi<br />

esaslar ına göre tesbit ederek, dini nasslar ı bu esaslar ın ışığı alt ında aç ıklamağa<br />

çalışmışlard ır. Bu sebepledir ki, felsefelerine ayk ırı düşen bir çok<br />

Kur'an ayeti, tevilleriyle manâ de ğiştirmi ş, bir çok sahih hâdis ise, yalan olduğu<br />

gerekçesiyle reddedilmi ştir. Ru'yetin, yani Allah Tacalân ın ahırette<br />

mü'minler tarafından görülmesinin nefyi, insan iradesinin hür olu şu inanc ıyle<br />

kaderin reddi ve Kur'ân ı Kerimin mahltsık olduğu iddias ı bu felsefenin hem<br />

kaderiyye hem cehmiyye adlar ıyle de tan ınan mutezileye kazand ırdığı akaid<br />

içerisinde yer alan görü şlerdendir. Ileride, bu konular üzerinde daha geni ş<br />

bir şekilde durma imkan ını bulacağımız için, biz burada, mutezile tarihine<br />

kısaca temas etmeyi faydal ı buluyoruz.<br />

Daha önce de aç ıkladığı= gibi, kaynaklar, umumiyetle, mutezilenin<br />

Va şıl İbn (At' ile ba şladığını zikrederler. Bu ba şlangıç, Emevi idaresinin sonuna<br />

yakla şıldığı bir devirdir. Bununla beraber, Halife (Abdu'l-Melik İbn Mervan<br />

(65--86) ın, kaderiyyenin ilk mümesillerinden olan Ma(bed el-Cuheni (Ö. 80)<br />

yi577, Hi şam İbn (Abdi'l-Melik (Ö. 105-125) in de halku'l-Kur'an inanc ın ı<br />

yayma gayretine dü şen Ca`d İbn Dirhem'i öldürtmeleris", ayn ı görüşleri<br />

benimseyen ve müdafa eden mutezile için korku verici birer örnek te şkil<br />

eder. Ancak mutezile, bu örneklerden ibret almas ını bilmi ş ; görü şlerini daha<br />

rahat bir şekilde yayabilmek için mümkin oldu ğu kadar halifelere yana şmayı<br />

ve onlar ın teveccühünü kazanmay ı yegane ç ıkar yol olarak görmü şlerdir.<br />

Halife Yezid İbnu'l- Velid (H. 126) bir kaderi ve bir mutezili oldu ğu için",<br />

Mervan İbn Muhammed (127-132) ise, halku'l-Kur'ân inanc ını yaydığından<br />

Hi şam İbn `Abdi'l-Melik tarafından öldürüldü ğünü biraz önce kaydetti-<br />

576 De Boer, s. 25.<br />

577 E1-Malg121, el-Ijıtat, IV. 181.<br />

578 Ibnu'l-Egr, el-Kamil, IV. 332; İbnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 486.<br />

579 Et-Tabert, V. 596; el-Mesci-idi, Muraeu'z-zeheb, II. 190.<br />

133


ğimiz Ca`d İbn Dirhem'in yeti ştirmesi olduğu için"° mutezile, bu iki halifenin<br />

himayesinde geli şip büyümesine devam etmi ştir.<br />

Abbasiler devrinde, baz ı duraklamalar istisna edilirse, mezheb daha çok<br />

geli şme imkanı bulmuştur. Ebii Cacfer el-Man şür (136-158), mutezile imamlarından<br />

(Anar İbn (Ubeyd'in yakın dostu oldu ğu için mutezile, bu halifeden<br />

büyük yard ım görmü ş, ancak z ındıklara kar şı sert davranan ve onlar ı temizlemek<br />

için büyük gayret sarfeden Ebu Ca (fer'in o ğlu el-Mehdi (158-169) ve<br />

onu takip eden el-Hadi (169-170) devirlerinde sinmek zorunda kalm ışsa da,<br />

Haran er-Re şid (170-193) in hilâfetinde daha rahat nefes alm ıştır. Bu devirde<br />

kaderiyyeden olduklar ı bilinen baz ı kimselere devlet i şlerinde mühim vazifeler<br />

bile verilmi ştir. Mesela D ımaşk kad ılığına getirilen Yahya. İbn Hamza<br />

el-Hazrami (Ö. 183) bunlardan birisidirs 81 .<br />

Harün er-Re şid'ten sonra yerine geçen o ğlu el-Emin (193-198) zaman ında<br />

mutezile bir daha sinmek zorunda kalm ıştır. Çünkü el-Emin, z ındıklara<br />

ve bilhassa cehmiyyeye karg ı çok sert davranan bir halife idi.<br />

Mutezilenin en parlak y ıldızı el-Emin'in öldürülmesinden sonra yerine<br />

geçen karde şi el-Me'man (198-218) devrinde do ğmuştur. Daha önce de i şaret<br />

ettiğimiz gibi el-Me'man, alevilere kar şı da yakınlık duyan, Abbasi alâmeti<br />

siyah rengi terkederek Alevi alâmeti ye şili alan ve Ali er-Rıza'yı veliand ilan<br />

eden bir halife idi. Mutezili fikirlere ve felsefeye karg ı büyük bir dü şkünlüğü<br />

vard ı. Bu dü şkünlük, onu, mutezile mezhebini devletin resmi mezhebi olarak<br />

kabul ve ilan etmesini sa ğlad ı. Halkı da mezheb umdelerini kabule zorlayan<br />

el-Me'mün, bilhassa halkul-Kur'an inanc ında açt ığı kampanya ile şöhret<br />

kazand ı. Bu kampanyada hadisçilerin ve fukahan ın ileri gelenlerini<br />

Kur'am ikrara ve halk ı da bu inanca davet etme ğe zorlad ı. Karde şi el-Mdta<br />

şım (218-227) ve onun o ğlu el-Vasik (227-232) devirlerinde de devam eden<br />

bu zorlama, mutezileye hiç bir fayda sa ğlamad ı. Çünkü hiç bir hadisçi ve<br />

hiç bir fakih, tatbik edilen i şkencelere ra ğmen bu inanc ı itiraf etmemi şti.<br />

Bunun aksine, mutezileye kar şı halk aras ında şiddetli bir tepki ba şgöstermi ş ,<br />

nihayet el-Mutevekkil'in hilafete geçmesiyle mutezilenin sultas ı da sona ermi<br />

ştir. Halife, önce Kur'an üzerinde cidal ve münaka şaları kat'i surette yasaklamış<br />

582, bunu, el-Vasık tarafından muhtelif ülkelerde hapsedilen müslümanlar<br />

ın serbest b ırak ılmalar ı takip etmi ştir. 234 senesinde muhaddisler ve<br />

580 Ibnu'n-Nedim, el-Firhtist, s. 486; İbnu'l-E ştr, el-Kamil, IV. 332. Cdd, Merv ıı İbn<br />

Muhammed'in miirebbii idi ve ona kaderin nefyi ile halku'l-Kur'an inançlar ını telkin etmi şti.<br />

Bu sebeple ona Mervün lakab ı verilmiştir.<br />

581 Bkz. eg-Zehebt, Mizatnu'l-ictidatl, IV. 369.<br />

582 Ilmu'l-E ştr, el-Kamil, V. 291; el-Yackfıbi, III. 209.<br />

134


fukaha hediyyelerle taltif edilmi şler, cami ve mescidlerde ilim halkalar ı te şkil<br />

edip hadis rivayet etmeleri istenmi ştir583. 237 senesinde ise mutezileye kar şı<br />

aç ıkça harp ilân edilmi ş, daha önceleri muhtelif vazifelere getirilen mutezililer,<br />

bu vazifelerden azl ve baz ıları hapsedilmi şlerdir584. Fakat mutezile için<br />

en büyük darbe, el-Cubbn'nin dizi dibinde yeti şmi ş ve büyük bir mutezile<br />

imamı olarak şöhret kazanm ış olan Ebu'l-Hasan el-E şcad (260-330) nin, bu<br />

mezhebten ayr ılarak ehli sunnete intisab ı olmuştur. Bundan sonra şi'llerin<br />

hakim oldukları yerlerde bir müddet daha hayatiyetlerini devam ettirme ğe<br />

çalışan mutezililer, zamanla silinip yok olmu şlard ır.<br />

B. HADIS VAZeINDA GELI ŞMELER VE SEBEPLERI<br />

1. Siyasi ihtilâflar<br />

Birinci Hicri asr ın ilk yar ıs ında, Halife `Osmân İbn


Bunlara ilâveten, İbn


El-Hakem İbn `Umeyr'den rivayet edilen bir ba şka hadise göre, Hazreti<br />

Peygamber, Ebü Bekr, `Ömer, `Osman ve `Ali'nin hilâfetlerinden ho şnud<br />

olarak hepsinin kendi yolu üzerinde olduklar ını ve Allah' ın onların amellerini<br />

göreceğini söylemiş, Mucaviye hakkında ise "sen kötüyü ve çirkini, iyi ve<br />

güzel ittihaz ettin; öyle ki, küçükler bununla büyür, büyükler bununla ihtiyarlar,<br />

Ecelin yak ın, zulmün azindir" demi ştir59°.<br />

Ebü Bereze'den rivayet edilmi ştir: Hazreti Peygamberin yan ında bulunuyorduk.<br />

Dışarıda bir şarkı sesi duyuldu. Bu nedir, gidip bak ın dedi. Çıkt<br />

ım, bakt ım. Mucaviye ve `Anar İbnu'l-q ş şarkı söylüyorlard ı. Döndüm ve<br />

Hazreti Peygembere haber verdim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Allah ım,<br />

her ikisine de fitne ver; Allalum, her ikisini de ate şte bırak"" ı .<br />

Emeviler, dü şmanları tarafından uydurulup Hazreti Peygambere isnad<br />

edilen bu türlü hadislerle zemmedilirken, onlar ın taraftarlar ı da boş durmanuşlar,<br />

Mu'aviye'yi korumağa ve uydurduklar ı hadislerle onun kadr u k ıymetini<br />

art ırmağa ve faziletlerini dile getirme ğe çahşmışlardır. Mesela, dü ş-<br />

manlar ı tarafından rivayet edilen "Mucaviye'yi benim bu minberimde hutbe<br />

okurken gördü ğünüz vakit öldürün" sözü, Mucaviye taraftarlar ı aras ında<br />

"Mdaviye'yi benim bu minberimde hutbe okurken gördü ğünüz vakit kabul<br />

edin" şeklinde rivayet edilmi ştir592. Diğer baz ı taraftarlar ise, dü şmanlar ı<br />

tarafından "onu öldürün" manas ında gelen hadisin sahih olmas ı ihtimali<br />

kar şısında, ismi geçen Mucaviye'nin, Halife İbn Ebi Sufyan de ğil, Mucaviye<br />

İbnu't-Tabüt oldu ğunu isbatlama gayretine dü şmüşlerdir593 .<br />

590 Aynı eser, II. 28.<br />

591 Aynı yer. ibnu'l-Cevzi, hadisin sahih olmad ığını belirttikten sonra, isnadmda bulunan<br />

Yezid İbn Ebi yaşhhğı dolay ısyle telkine maruz kalan râvilerden biri oldu ğunu<br />

söylemiş, Yahya İbn Macin'in, Ibnu'l-Mubrırek'in ve İbn `Adrııin bu rövi hakkındaki cerhle<br />

ilgili görüşlerini nakletmiştir. Bununla beraber es-Suyüti, telkinin hadis vaz'uu gerektirmiyeceğini<br />

ileri sürerek Ebü Yaclü'nin Musned'inden ve şüllid olarak et-Tabarünt'nin Kebtr'inden<br />

hadisin bir ba şka varyantuu nakl etmi ştir. Bu hadiste, şarkı söyleyen şahısların Emevi halifesi<br />

Muckiviye ve cAmr Ibnu'l-cAs değil, Mucüviye İbn Rüfic ve cAmr !bn Ruraca !bn Tübüt oldukları<br />

belirtilmektedir. Es-Say -ü -tl, bu hadisi naklettikten sonra şöyle deıniştir: Bu rivayet mü şkili<br />

izale etmiştir. Birinci rivayette tek bir laf ızda vehim yük! olmu ştur. Bu lafız da Ibnu'l-c.A ş'tır;<br />

doğrusu İbn Ruftica olmak gerekir. Mucüviye ise, münaf ıklardan biri olan Mucüviye İbn Rüficdir.<br />

Bkz. el-Le'41i'l-ma şnrıca, I. 427-428. Es-Soy:4min bu aç ıklaması doğru olsa bile, birinci<br />

rivayet, hadisin Emevi dü şmanları tarafından nas ıl tahrif edilerek aleyhlerine kullan ıldığmı<br />

gösterme ğe yeterildir. 'Am !bn Rufaca' ıun cAmr Ibnu'l-cAs şekilinde tahrif edilmesi halinde,<br />

Muctıyiye'nin, Emevi halifesi Mucüviye İbn Ebu Sufyün'dan ba şkasına delâlet etmiyece ği ve<br />

ilk anda onun hatırlanaca ğı açıkça anla şılmaktadır.<br />

592 Ibnui-Cevzt, II. 27; çünkü "onu öldürün" manösma gelen faktulühu ibaresindeki t<br />

harfinin b ile yazılması halinde (falibulithu), "onu kabul edin" manös ı ortaya ç ıkar.<br />

593 Aynı yer.<br />

137


Mu


itina gösteriyorlar ve bunun için, tabii olarak, ona, abbasller hakk ında söylemedi<br />

ği sözleri isnad ediyorlard ı. Meselâ bu hadislerden birisinde, şicanın<br />

`Ali ad ına uydurduklar ı hadisin mukabili olarak şöyle deniliyordu: "Hazreti<br />

Peygamberin yan ında bulunuyorduk ki (AbbEıs İbn cAbdi'l-Muttalib ç ıkageldi.<br />

Hazreti Peygamber onu görünce: Bu, cAbbr ıs İbn<br />

benim hem babam, hem amcam, hem de vasim ve vârisimdir, dedi'" 99.<br />

Bir başka hadiste, 'Abbüs' ın cennetteki yerine i şaret olunmu ş ve şöyle<br />

denilmi ştir: "Allah İbrahim (a.s.)i Ijalil ittihaz etti ği gibi beni de Ijalil ittihaz<br />

etti. K ıyamet günü cennette benim ve ibrâhim'in evi kar şılıklı olacak, (Abbâs<br />

da aram ızda, iki Halil aras ında, emin bulunacakt ır"


yacaklar ım tahmin etmek güç değildir. Nitekim bunlardan birisi Sevban'a<br />

isnad ile rivayet edilmi ştir. Hazreti Peygamber Abbasi dü şmanlar ının ağızlar<br />

ı ile şöyle demi ştir: "'Abbas o ğullarının kötülük edip siyah elbise giydirdikleri<br />

ümmetime yaz ık. Allah da onlara ate şten elbise giydirsin. Onlar ın<br />

helâki, şunun ehli beytinden olan bir adam yüzünden olacakt ır. Hazreti Peygamber<br />

bunu söylerken Ummu Habibe'yi i şaret ediyordu" 604.<br />

İşte, müslümanlar aras ında hilafet ve iktidar meselesinde siyasi ihtilafların<br />

sebep oldu ğu hadis vaz' ı bu şekilde geli şip büyürken, birinci asr ın sonlarında<br />

ortaya ç ıkma ğa ba şlayan itikadi mezhebler, fıkıh mezhebleri ve bunlara<br />

paralel olarak faaliyetini daha çok art ıran zındıklik ve ilhad hareketleri<br />

de, hadis vaz' ının yaygınlaşmas ında ayr ı birer âmil olmu ştur. Biz bunlar ı<br />

ayrı ayrı incelemeğe girişmeden önce, hadis vaz' ının emevilere taalluk eden<br />

kısmıyle ilgili olarak, me şhur müste şrıklardan Ignaz Goldziher'in ileri sürdüğü<br />

bir görü şe kısaca temas etmek istiyoruz.<br />

Ignaz Goldziher. Islami ara ştırmalar ıyle şöhret kazanm ış, bu konuda<br />

bir çok eser yazmış ve 1921 senesinde vefat etmi ş Yahudi as ıllı bir Macard ır.<br />

Muhammedanische Studien adlı iki cildlik kitabının ikinci cildini hadise tahsis<br />

etmi ş6°5 olan müste şr ık, baz ı sahih hadislerin mevcudiyetini kabul eder<br />

görünürse de, ekseriyetinin, dinin geli şmeğe başladığı daha sonraki devirlere<br />

ait oldu ğunu, yani uydurulduğunu ileri sürer. Bu bak ımdan hadisler, Goldziher'e<br />

göre, dinin inki şafını sağlayan uydurulmu ş sözlerden ibarettir 6°6.<br />

Goldziher, hadislerle ilgili bu görü şünü teyid etmek maksad ıyle, şi'iler<br />

tarafından emeviler aleyhine i şletilen hadis vaz' ını, emevi idaresine muhalif<br />

din adam ı ilahiyatçllar ın bir marifeti olarak göstermekle yetinmemi ş, bizzat<br />

emevi halifelerini de, muhaliflerini susturmak ve kendi görü şlerinin desteklenmesini<br />

sa ğlamak maksad ıyle taraftarlar ını hadis uydurmağa te şvilde<br />

itham etmi ştir 6°7.<br />

Goldziher'in, bu iddias ını isbat etmek için ileri sürdü ğü delil şudur: Mu..<br />

caviye, Mağ'ire İbn Şucbe'yi Küfe'ye vali olarak tayin etti ği zaman ona şu emri<br />

vermi ştir: "cAN'yi, şetm ve zemmetmekten, `Osman'a rahmet ve ma ğfiret<br />

dilemekten, (Ali ashab ını ayıplamaktan, onlardan uzakla şmaktan ve onlara<br />

kulak asma maktan, `Osman taraftarlar ını medhetmekten, onlara yakla şmaktan<br />

ve onları dinlemekten çekinme" .<br />

604 Aynı eser, II. 39.<br />

605 Bu cild, Leon Bercher taraf ından Etudes sur la tradition Islamique adıyle franc ıcaya<br />

terceme edilmi ş ve 1952 senesinde Paris'te ne şredilmi ştir.<br />

606 Leon Bercher, ad ı geçen eser, 6.<br />

607 Ad ı geçen eser, s. 43.<br />

140


Goldziher'in delil olarak ele ald ığı bu sözler et-Taberi tarafından zikredilmi<br />

ştir608. Ne var ki bu me şhur müste şrık, mezkür sözleri e t-Taberrden naklederken<br />

onlarda tahrifat yapmaktan çekinmemi ş ve onlara "'Ali taraftarlar ından<br />

uzak dur; onlar ı hadis kaynaklar ı olarak dinleme (yani onlardan hadis<br />

alma); 'Osman taraftarlar ına yakınlık göster; onları hadis kaynaklar ı olarak<br />

dinle (yani onlardan hadis al)" manas ı vermi ştir 609 .<br />

Yukar ıda et-Taberi'den nakletti ğimiz haber, her ne kadar 'Ali'ye şetrnetmek<br />

hususunda Mu`aviye'nin bir emrini göstermekte ise de, bu emirde<br />

`Ali ve taraftarlar ından hadis almamak hususunda hiç bir i şaretin mevcut<br />

olmadığı açıkça anla şılmaktad ır. Bununla beraber müsteşrık, zihninde tasarladığı<br />

bir oyunu sahneye koyabilmek için böyle bir tahxifi zaruri görmü ş ,<br />

sonra da bu tahrif üzerine şu mütalaay ı ileri sürmüştür: "Burada, 'Ali aleyhindeki<br />

hadislerin tasni ve ne şrini te şvik, onun lehindeki hadisleri de bertaraf<br />

etme ğe matuf resmi bir emir vard ır. Emeviler ve onlar ın siyasi taraftarları<br />

kas ıdl ı yalanlarını mukaddes bir hava içinde ne şretmekten endi şe duyarak<br />

kimseler de ğillerdi. Mesele, bu yalanlar', isimleri hücânıa maruz kalmayacak<br />

dindar kimseler vas ıtasıyle yaymaktan ibaret kahyordu. Bu i şi yapacak<br />

kimseler de her devirde bulunuyordu"".<br />

Goldziher tarafından ileri sürülen bu mütalaa ile sahnelenmek istenen<br />

oyunun henüz sona ermedi ği anlaşılmaktadır. Zira bu sözlerde, emeviler tarafından<br />

uydurulan hadislerin, isimleri hüciima maruz kalmayacak dindar<br />

kimseler vas ıtas ıyle yayılmağa ihtiyaç bulundu ğu aç ıklandığına göre, Goldziher'in<br />

bu dindar kimselerin kimler oldu ğunu da aç ıklamas ı gerekmektedir.<br />

Filhakika müste şrık, böyle bir isim bulmakta da güçlük çekmemi ş ve me şhur<br />

hadis imamlarından İbn Şihab ez-Zuhri (Ö. 124) yi, emevilerin yalan hadis<br />

yaymak hususundaki âmaline hizmet eden bir kimse olarak takdim etmek<br />

cür'etini göstermi ştir. Goldziher, bu husustaki delilini de şi`a tarihçilerinden<br />

el-Yackabi'den nakletti ği bir haberden alm ıştır.<br />

El-Ya`kübPnin aç ıkladığına göre, Hicaz'da 'Abdullah İbnu'z-Zubeyr,<br />

Emevi idaresine kar şı ayaklanıp bu bölgeyi ele geçirince, Şam'da bulunan<br />

Halife `Abdu'l-Melik İbn Mervan (65-86), Safiye halk ını hace için. Hicaz'a<br />

gitmekten menetmi ş ve Kudüs'te R.ubbetu' ş - Şalira'y ı inşa ederek, halk ın<br />

orada haccetmelerini istemi ştir. Bunu isterken de, ez-Zuhri taraf ından rivayet<br />

edilen "binekler, yaln ız üç mescide do ğru koşturulur: Mescid-i Haram,<br />

benim mescidim ve bir de Beytu'l-Makdis mescidi" hadisine i şaretle "i şte İbn<br />

608 Bkz. Törgı, IV. 188.<br />

609 Leon Bercher, ad ı geçen eser, s. 43.<br />

610 Aynı yer.<br />

141


şihab ez-ZuhrT Hazreti Peygamberden size bu hadisi rivayet ediyor" demi ş -<br />

tirs ıı .<br />

GOldziher, yaln ız şi`a tarihçisi el-Yackabi tarafından verilen bu haberi<br />

ele alarak, hiç bir tenkide tâbi tutmadan, haberde zikri geçen hadisin, Halife<br />

cAbdu'l-Melik'in emriyle ez-Zuhri taraf ından uydurulduğunu ileri sürmü ş-<br />

tür; çünkü Goldziher'e göre Kudüs'te de hacc farizasm ın ifa edilebilece ğine<br />

halkı inand ırmak için Halifenin böyle bir hadise ihtiyac ı vard ır. Her ne kadar<br />

bu hikayeyi anlatan el-Ydkabi, hadisin ez-Zului taraf ından uyduruldu ğuna<br />

dair her hangi bir söz söylememi ş ise de, Goldziher, böyle bir iftiray ı da ortaya<br />

atmaktan çekinmemi ş ve bu suretle, hadisler hakk ındaki görüşünü, kendi<br />

kafas ında imal ettiği bir yalanlar zincirine ba ğlamak zorunda kalm ışt ır. Asl<br />

ında, islam'daki ibadetin ve ibadet yerlerinin kudsiyyeti üzerinde biraz durmak<br />

lüzumunu hissetseydi, veya kafas ında İslam aleyhine oyunlar düzmek<br />

yerine biraz tarafs ız bir ilim adam ı hüviyetine sahip bulunsayd ı, zühd, takva<br />

ve ibadetle şöhret kazanm ış olan Halife cAbdu'l-Melik 612in Kdbe'den ba şka<br />

bir yeri hacc mahalli olarak ilan etmiyece ğini bilir, bir Emevi Halifesi<br />

hakkında bu çe şit haberlere yer veren el-Ya`kabi'ye de bir şi`a tarihçisi<br />

olması dolayısiyle tam bir güvenle bağlanmazd ı .<br />

Diğer taraftan Goldziher, üç mescidle ilgili olarak ez-Zuhri taraf ından<br />

rivayet edilen hadisi tetkik etmek lüzamunu da hissetmemi ş, yahutta onun<br />

Hazreti Peygamberden de ği şik isnadlarla rivayet edildi ğini613 bilmezlikten<br />

gelmi ştir. Aslında Hazreti Peygamber bu hadisiyle üç mescidin kudsiyyetine<br />

i şaretle oralarda yap ılacak ibadetlerin di ğer mescidlerde yap ılacak ibadetlerden<br />

üstün olduğunu belirtmek istemi ş, fakat Ka`be d ışında diğer iki mescidde<br />

de hacc farizasm ın ifa edilebilece ğini kasdetmemi ştir. Nitekim bir ba şka<br />

hadisinde de şöyle buyurmu ştur: "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz,<br />

Mescid-i Haram müstesna, di ğer mecsidlerde k ıhnan bin namazdan hayırlıdır"<br />

614. Bu hadisin ifade etti ği mana ile, ez-Zuhri tarafından rivayet edilen<br />

611 Goldziher'in nakletti ği bu haber için bkz. ad ı geçen eser, s. 44; haberin yer ald ığı<br />

asıl kaynak olarak bkz. el-Yackubt, III. 7.<br />

612 Halife cAbdul-Melik'in, Allah' ın emir ve yasaklar ı karşısındaki titizliğini gösteren<br />

bir sözü için bkz. Hasan İbrahim Hasan, Türque/- İslam, I. 323. 'Abdul-Melik, bir gün halka<br />

şöyle hitabetnıiştır: "Ey nas! Allah bir takım hadler ve farzlar koymu ştur. Eğer günah izlemekte<br />

devam eder ve onu art ırırsanız, biz de sizinle k ılıç ba şında biraraya gelecek kadar bunun cezas ını<br />

artımız".<br />

613 El-Buhrui, Şahiti, II. 56; burada hadisi Hazreti Peygamberden Ebu. Hurayra rivayet<br />

etmiştir. II. 58; burada bir ba şka hadisin sonuna ekli olarak Ebü Said el -Ijudd tarafından rivayet<br />

edilmi ştir. II. 219-220; burada yine Eki Said rivayeti yer ahmştır. II. 249—<br />

250; burada da Ebü Said'den gelen bir rivayet nakledilmi ştir. Muslim, Sahili, II. 975-976 da<br />

Ebü Said, II. 1014-1015 de Ebü Hurayra'mn rivayetleri yer alm ıştır.<br />

614 El-Buhört, Şahiti, II. 57.<br />

142


"binekler yaln ız üç mescide do ğru ko şturulur..." hadisinin ifade etti ği mana<br />

aras ında hiç bir fark yoktur ve bunlar ın hacc farizasm ın ifas ı ile uzaktan<br />

yakından hiç bir ilgisi bulunmamaktad ır615.<br />

Netice itibariyle Goldziher, siyasi ihtilaflar ın yol açtığı hadis vaz`mın,<br />

Emevi halifelerinin te şvikiyle ba şladığını baz ı haberleri tahrif ederek isbat<br />

etme ğe çal ışmışsa da, bunun gerçekle bir ilgisi bulunmad ığı aşikard ır. Daha<br />

önceki bahislerimizde de aç ıkladığımız gibi nas ıl aşırı derecedeki `Ali taraftarlar<br />

ı hadis vaz' ını başlatmışlarsa ve 'Ali ile evradm ın yaz' i şinde her hangi<br />

bir tahrik ve te şvikleri olmam ışsa, emeviler ve abbasiler ad ına giri şilen yaz'<br />

hareketinde de, halifelerin her hangi bir rolleri olmam ıştır. Keza gerçek hadisçileri<br />

ve bilhassa ez-Zuhri gibi hadis imamlarm ı bu i şe kar şt ırmak da, bir<br />

iftiradan ve Islam' ın mühim bir temelini yıkmak arzusundan ba şka bir mantıy<br />

a gelmez.<br />

2. itikadi ihtilaflar<br />

Birinci as ırda şica eliyle başlayan yaz' hareketi, bu asr ın sonunda ve<br />

ikinci asrm ba şlarında belirme ğe, başlayan itikadi ihtilaflarla ve bu ihtilaflar ın<br />

neticesinde ortaya ç ıkan akaid mezhebleriyle süratini art ırmış; bidayette<br />

siyasi mahiyet ta şıyan mevzi' (uydurmd) hadislere, birinci asr ın sonlarından<br />

itibaren çe şitli mezheplerin akaide müteall ık görüşlerini aksettiren hadisler<br />

de eklenme ğe ba şlamıştır. Siyasi mezheblerde oldu ğu gibi, itikadi mezheblerde<br />

de as ıl kaynak dini nasslar oldu ğu için, bu mezhebler, hayatiyetlerini<br />

ancak bu çe şit nasslara sahip olduklar ı takdirde devam ettirebilmi şler, aksi<br />

halde bir varl ık göstermeden yokolup gitmi şlerdir. Ancak şuras ını da hat ırdan<br />

uzak tutmamak gerekir ki, bu çe şit mezheblerin ço ğu, itikadi konularda<br />

çıkan görü ş ayr ılıklarının bir neticesi olarak ne şet etmi ştir. Oysa ki islam<br />

dini, bilhassa itikadi konularda, her meseleyi, hiç bir şüphe ve tereddüde mahal<br />

bırakmayacak şekilde ikmal etmi ş ve bu konularda münaka şa yolunu<br />

kapalı tutmu ştur. Bununla beraber, yine de ihtilaflar ın ç ıkışı ve bir takım mezheblerin<br />

do ğuşu, göstermektedir ki, çe şitli mezheb taraftarlar ı, müdafas ım<br />

yapt ıkları konularda, Islam d ışı görü şlerin tesirinden kurtulamam ışlar ve<br />

Islam akaidini bu görü şlerin ışığı altında aç ıklamak zorunda kalnuşlard ır.<br />

Fakat bu aç ıklamalar, ne derece islami bir boya ile ileri sii ıiilmüş olursa olsunlar,<br />

alt ındaki aykırılık, taraftarlar ın gözünden kaçmam ış, bu aykırıliğı<br />

izale etmek, yahut hiç olmazsa mümkün oldu ğu nisbette hafifletmek için<br />

yeni nasslar aramak zorunda kalm ışlardır. Aslında yeni nass tabirini kullanmak,<br />

Hazreti Peygamberin hayatta kald ığı müddet içinde nasslar ı varid ol-<br />

615 Goldziher ve görü şleri hakkında daha geni ş bilgi için bkz. Talat Koçyi ğit, I. Goldziher'in<br />

hadisle ilgili görüşlerinin tahlil ve tenkidi, (ilahiyat Fakültesi Dergisi 1967) cilt XV. 43-55.<br />

143


muş ve ikmal edilmi ş bir din için garib kar şılanmak icabeder; fakat bu, Kuran<br />

hakkında doğrudur; çünkü nasslar ı belirli süre içinde vahiy yolu ile vârid<br />

olmu ş, kusursuz tesbit ve müslümanlar ın her an miiracaat edebilecekleri bir<br />

mushaf olarak ellerine teslim edilmi ştir. Bu bakımdan hicretin ikinci asr ında<br />

Kur'ândan yeni bir nass bulma keyfiyeti elbetteki bahis konusu edilemez.<br />

Fakat hadisler için durum ayn ı değildir. Hazreti Peygamberin hayat ında,<br />

Kur'an âyetleri gibi, muntazam tesbit edilmedikleri için, belirli hacimde bir<br />

ınecrımas ı yoktur. Daha önceki bahislerimizde de aç ıkladığımız gibi, sahabilerin<br />

k ısa zamanda geni şleyen İslam ülkelerine da ğılmaları ile hadisler de<br />

dağılmış ; bu ise, bir ülkede bilinen bir hadisin di ğer ülkelerde bilinmemesi<br />

gibi bir netice do ğurmuştur. İşte bu durum, mevzil hadislerin yay ılmas ını<br />

kolayla ştıran âmillerin ba şında yer alm ışt ır; çünkü bir ülkede ortaya at ılan<br />

hadise benzer bir söz, di ğer ülkelerde rivayet edilen hadisler cümlesinden biri<br />

ve dolayısiyle yeni bir nass olarak müslümanlar aras ında kabul görmü ştür.<br />

itikadi mezheplerin bu çe şit nasslara ihtiyac ı, müdafas ını yapt ıkları<br />

görüşlerin islam'a ayk ırıhğı nisbetinde artm ış ve artan bu ihtiyaçlar kar şısında<br />

görüşlerini teyid edecek yeni hadisler vazetme ğe yönelmi şlerdir. Mesela,<br />

birinci asr ın ikinci yar ıs ında ortaya ç ıktığını belirttiğimiz murci'e, murtekibu'l-kebEre<br />

hakkında "te'hir" veya "irea" hükmünü verirken, imanla ilgili<br />

olarak sâhip oldukları görüşü teyid edebilmek için, hadis uydurmak zorunda<br />

kalmışlar ve Hazreti Peygamberden sad ır olmuş bir nass gibi bu hadisleri<br />

halk aras ında yayma ğa çalışmışlard ır. Daha önce de i şaret ettiğimiz gibi,<br />

murci'eye göre iman, Allah'a ve Peygamberini bilmek (marifet) ten ibarettir;<br />

amel olmasa veya kebairden bir şey irtikâb edilse bile, bu, im.ana zarar vermez;<br />

bu bakımdan imanda artma veya eskilme bahis konusu de ğildir. Murci'e,<br />

iman hakk ında ileri sürdükleri bu görü şü Hazreti Peygamberin a ğzından<br />

teyid, yahut onun hadis nass ına dayand ığını isbat edebilmek için, muhtelif<br />

hadisler vazetmi şlerdir.<br />

Bu cümleden olarak, Ebü Sdid el-ljudri'ye varan bir isnadla ileri sürdüklerine<br />

göre, Hazreti Peygamber şöyle demiştir: "Her kim iman ın art ıp<br />

eksildiğini iddia ederse, (bilsin ki), artmas ı nifak, eksilmesi ise küfürdür.<br />

Böyle kimseler, e ğer tövbe ederlerse (ne ala); aksi halde boyunlar ını kılıçla<br />

vurunuz. Bunlar Rahman (olan Allah' ın) düşmanlar ıdır. Allah' ın dinini parçalam<br />

ışlar, küfre intisab etmi şler, Allah'a muhas ım olmuşlard ır. Allah, yeryüzünü<br />

bunlardan temizlesin. Haberiniz olsun ki, bunlar ın namazlar ı da,<br />

oruclar ı da, zektut ve hacclar ı da makbul de ğildir. Haberiniz olsun ki, bunlar ın<br />

dini de yoktur. Rasalullah (s.a.s.) onlardan uzakt ır; onlar da Rasulullahtan".<br />

Bu haberi nakleden İbnu'l-Cevzi "hadis uydurmad ır ve onu rivayet eden<br />

Muhammed ibnu'l-Kas ım e t-TalkanPnin mevza'at ındand ır" dedikten sonra,<br />

144


Ebü (Abdillah'tan şu sözleri nakletmi ştir: "Muhammed ibrıu'l-<br />

K.âs ım et-Talkönif murci'e reislerindendi ve mezhebleri ad ına hadis vazederdi,,616<br />

.<br />

İmam Ebü Hanife'nin ashab ından, re'y ve ilim sâhibi olmakla beraber<br />

hadis zabt ı yönünden şiddetle tenkid edilen Ebü Mutic el-Hakem İbn cAbdillah<br />

Hammüd İbn Seleme - Ebu'l-Muhezzim - Ebü Hurayra tarikıyle<br />

şu haberi nakletmi ştir: "Sekif heyeti Hazreti Peygambere gelip imanm<br />

art ıp eksilmesi hakkında bir sual sormu ş, Hazreti Peygamber de onlara, hayır<br />

(yani ne artar ne de eksilir); artmas ı da eksilmesi de küfürdür, demi ştir" 618 .<br />

Ebü Hâtim İbn Hıbbün' ın ifadesine göre, hadisin ravisi Ebü Mutic el-Hakem<br />

İbn cAbdillah, Sunene düşman, murci'e reislerinden "kezzâb" (yalanc ı) bir<br />

kimsedir619. Aynı hadisi, cOsmân İbn cAbdillah, Ebü Mutrden çalarak Hammad<br />

İbn Seleme'den rivayet etmi ştir. Bu `Osmân, güvenilir kimselerden<br />

mevzil hadis rivayet eden bir kimse idi 62°.<br />

Ez-Zehebl, Ahmed İbn (Abdillah İbn Hâlid el-Cuveybârrnin tercemesinden<br />

bahsederken şu bilgiyi verir: İbn tAdi'nin aç ıkladığına göre el-Cuveybüri,<br />

Kerrânnyye reislerinden Muhammed İbn Kerrâm' ın iste ği üzerine hadis vazeder,<br />

İbn Kerrâm da kitaplar ında bu hadisleri naklederdi. Bu hadislerden<br />

birisi, Ebü Hanife hakk ında idi ve Enes İbn Mâlik'e varan bir isnadla şöyle<br />

deniliyordu: "Ummetim içinden Ebü Hanife denilen bir kimse ç ıkacak ve<br />

Allah, onun eliyle sunnetimi tecdid edecek". İbn Hıbbün, el-Cuveybürryi<br />

"deccâl", en-Nesâ 3.1 ve ed-Dârakutni de "kezzâb" isimleriyle tavsif etmi şler;<br />

el-lJükim ise, onun hakk ında şunlar ı söylemi ştir: Bu kezzab, habis, amellerin<br />

faziletleri hakk ında da bir çok hadis uydurmu ştur. El-Hasan (el-Ba şri)nın<br />

Ebü Hurayra'dan hadis i şitip i şitmediği el-Cuveybziri'nin önünde zikredildiği<br />

zaman, bu şahıs, hemen Hazreti Peygambere varan bir isnadla şu sözü<br />

nakletmi ştir: "El-Hasan, Ebn Hurayra'dan<br />

İşte hakk ında k ısaca bilgi verdi ğimiz bu el-CuveybürPnin Muhammed<br />

İbn Kerrâm için uydurdu ğu hadislerden birisi de murerenin imanla ilgili<br />

görüşlerini destekler mahiyettedir ve bu mevzil hadiste, Hazreti Peygamberin<br />

ağzından şöyle denilmi ştir. " İman kavildir; amel onun şerâr ıdır; artmaz ve<br />

616 Ibnu'l-Cevzt, el-Mevz ı7


eksilmez" 622. Eğer Kerrömiyyenin de iman ı ikrardan ibaret gördü ğü ve irtidad<br />

olmad ıkça bu ikrar ın ilelebed iman olarak kalaca ğı görü şü gözönünde<br />

bulundurulursa 6", yukar ıda adı geçen el-Cuveybörrnin İbn Kerröm için<br />

uydurduğu hadislerin hikmetini anlamakta güçlük çekilmez.<br />

Baz ı murci'enin "sirk ile birlikte amelin fayda vermedi ği gibi, iman ile<br />

birlikte ma's ıyetin de zarar vermiyece ği görüşünün bile 624, Hazreti Peygambere<br />

isnad edilen bir hadisle teyid edilme ğe çalışıldığı görülür.


İbn Muhammed İbn Harb olup, İbn 'Adi ve İbn Hıbbarı onun yalanc ı olduğunu<br />

ve hadis vazetti ğini söylemi şlerdir. İkinci afet ise, İbn Humeyd olup, Eb ıl.<br />

Zurca, İbn Vare ve di ğerleri onu yalanc ılıkla itham etrni şler ılir 63°.<br />

Murci'eye kar şı ileri sürülen diğer bir hadis, sahabi Vasile ibnu'l-Eskd ın<br />

kölesi Ma(rilf İbn (Abdillah el-I-Jayy4 tarafından Vasile'den rivayet edilmi<br />

ştir. Bu hadise göre Hazreti Peygamberin şöyle dedi ği ileri sürülür: " İman<br />

kavl ve ameldir; artar ve eksilir" 63i. İbn `Adi, hadisin mevzft munker ve afetinin.<br />

de Macraf İbn cAbdillah olduğunu, onun tarafından rivayet edilen hadislerden<br />

hiç birinin mutabi' ı bulunmadığını söylemiştir 632. Ez-Zehebi ise,<br />

Macraf İbn (Abdillah'tan gelen mevzficat ın as ıl beliyyesinin `Ömer İbn Hafş<br />

cihetinden geldi ğini , zira bu şahs ın, Macriif adına pek çok hadis vazetti ğini<br />

ileri sürmüştür633. Yine ez-Zehebrye göre Macrurun rivayet etti ği hadis sayısı<br />

azd ır ve ço ğu da, efendisi Vasile'nin hayat hikayesiyle ilgilidir 634. Maamafih<br />

Maşrüf İbn (Abdillah'tan rivayet edilen şu hadis de dikkati çekicidir:<br />

"Bir murci'i, yahut bir kaderi ölüp de defnedilse, üç gün sonra kabirleri<br />

açıldığında k ıble cihetinden dönmü ş olduklar ı görülür" 635 .<br />

Bu hadiste iman hakk ındaki görüşlerinden dolayı murci'eye ve ayn ı derecede,<br />

kaderi reddeden kaderiyyeye kar şı sert bir tepkinin Hazreti Peygamberin<br />

a ğzından dile getirilmek istendi ği açıkça görülmektedir.<br />

Murei'eyi zemmeden buna benzer ba şka hadisler de uydurulmu ştur. İbn<br />

(Abbas'a varan ve içinde Ahmed İbn İbrahim İbn Milsa ile, Suleyman İbn<br />

Ebi Kerime'nin de bulundu ğu bir isnadla rivayet edilen şu hadiste, Hazreti<br />

Peygamberin şöyle dediği ileri sürülmü ştür: "Her ümmetin yahudileri vard<br />

ır. Benim ümmetimin yahudileri de murei'edir" 636 .<br />

Muhammed İbn<br />

İbn cAbbas'a varan bir isnadla rivayet etti ği<br />

bir ba şka hadiste, yine murci'e Hazreti Peygamberin a ğzıyle zemmedilmi ş -<br />

630 İbnu'l-Cevzt, I. 130. Ahmed İbn Muhammed İbn Harb hakkında daha geni ş bilgi<br />

için bkz. ez-Zehebi, Mfziin, I. 134.<br />

631 ibrıu'l-Cevıt, I. 130; es-Suyiiti, 1. 37; ez-Zehebt, 1{1 ./z‹-ın, IV. 144. Es-Surâti ve et-<br />

Zehebt rivayetlerinde hadis, "iman kavl ve ameldir; artar ve eksilir. Üzerinize Sunnet vâeibtir;<br />

ona bağlı kalın" şeklinde yer almıştır<br />

632 İbnu'l-Cevzt, I. 130.<br />

633 Bkz. III. 190.<br />

634 Aynı eser, IV. 145.<br />

635 Aynı yer.<br />

636 İbmıl-Cevzt, I. 276; es-Sâyğıi, I. 262. Keza aynı hadis ve râvisi Suleymlin İbn Ebt<br />

Kerime hakk ında bkz. ez-Zehebt, Mtz ın, II. 221; diğer râvisi Ahmed İbn İbrahim İbn Müsa<br />

hakkında bkz. M/ilin, I. 80.<br />

147


tir: "Rasalullah (s.a.s.) a murci'e hakk ında soruldu ğu zaman şu cevab ı verdi:<br />

Allah murci'eye lanet etsin. Bunlar öyle bir kavimdir ki amelsiz iman üzerinde<br />

konu şurlar; salât, zekât ve hacc ı farz saymazlar; bunlar yap ılırsa iyidir,<br />

yap ılmazsa bir şey laz ım gelmez, derler" 637 .<br />

Hazreti Peygambere isnad edilen di ğer bir hadiste de, murci'e ile birlikte<br />

diğer üç fırkan ın daha zemmedilmi ş olmas ı dikkat çekicidir; zira bütün bu<br />

fırkalar, Hazreti Peygamberin vefat ından çok daha sonralar ı tarih sahnesine<br />

ç ıkmışlard ır. Muhammed İbn 'Isa tarafından Elıa Said el-tludri'ye varan<br />

bir isnadla rivayet edilen bu hadiste şöyle denilmektedir: "Allah, dört f ırkaya<br />

yetmi ş nebiy diliyle lanet etmi ştir. Bunlar kimdir, yâ Rasffiallah diye sorduk,<br />

Şöyle cevap verdi: Kaderiyye, Cehmiyye, Murci'e ve Raf ıza. Hazreti<br />

Peygamber, sonra da bu f ırkalar ı şöyle tarif etmi ştir: Kaderiyye, hayr ın Allah'tan,<br />

şerrin de iblisten oldu ğunu söylerler. Biliniz ki, hay ır da şen. de Allah'tand<br />

ır. Kim bunun aksini söylerse, Allah' ın lâneti üzerine olsun. Cehmiyye,<br />

Kur'ân ın mahlûk olduğunu söyleyenlerdir. Biliniz ki, Kur'an gayri mah-<br />

Rıktur. Her kim bundan ba şka bir şey söylerse Allah' ın laneti üzerine olsun.<br />

Murci'e, amel olmaks ızın imanın kavl olduğunu söyleyenlerdir. Ravaf ız ise,<br />

Eba Bekr ve `Onıer'e şetmedenlerdir. Haberiniz olsun ki, her kim onlara bu ğ-<br />

zederse, Allah' ın lâneti üzerine olsun" 638 .<br />

itikadi mezheblerin zuhurundan sonra giderek artan hadis vaz' ı, elbette<br />

yalnız murci'eye veya muhaliflerine münhas ır kalmam ıştır. Kaderiyye ve<br />

cehmiyye gibi mezhebler de uydurduklar ı hadislerle kendi mezheblerinin<br />

dailiğini, yahut propagandas ını yaparlarken, İslam' ı bunlara kar şı koruma<br />

gayretine giri şen baz ı cahil müslümanlar da, yine ayn ı yola, yani hadis vazına<br />

başvurarak bu mezhebleri reddetmeyi büyük bir fazilet saym ışlard ır.<br />

Ileride temas etmek imkan ını bulaca ğım ız halku'l-Kur'an meselesi, hadîsçilerle<br />

kelamc ılar ı aras ında şiddetli münaka şalara sebep olmu ş ,<br />

Abbasi halifesi el-Me'mün'un mutezile mezhebini devletin resmi mezhebi<br />

olarak kabul ve ilân ından sonra, hadis imamlar ı, hallu'l-Kur'an inanc ını<br />

ikrara zorlannu ş, ikrar etmeyenler ise hapsedilmi ş ve şiddetli i şkencelere maruz<br />

b ırakılmışlard ır.<br />

637 ibnu'l-Cevzi ., I. 276-277; es-Suyüti, II. 262. Keza Mezkur hadis ve râvisi Muhammed<br />

İbn Sacld el-Ezrak hakk ında bkz. ez-Zehebt, Miziin, III. 565. Bu ş ahıs, İbn `Adi tarafından "hadis<br />

vazeden bir kezzab" olarak tavsif edilmi ştir<br />

638 İbnu'l-Cevz ı, I. 275-276; es-Suyüti, I. 262. ib ıau'l-Cevzi, hadisin şüphesiz mevzi"' ve<br />

râvisi Muhammed İbn 'İ s ıii ile şeyhi Muhammed İbn Ahmed İbn Man şür<br />

mechtıl<br />

olduklarını söylemi ştir. Keza bu râvilerle ilgili olarak ez-Zehebrnin sözü hakk ında bkz.<br />

III. 464.<br />

148


Aslında islânı, halku'l-Kur'ân inanc ı diye bir inanç getirmemi ştir. itikadi<br />

mezheblerin zuhuruna kadar müslümanlar, bizzat Kur'ânda da s ık s ık<br />

tekrar edildi ği gibi, Kur'ân ın Keltımu'llah (Allah Kelâm ı) olduğuna inanm ışlar,<br />

bunun d ışında, onun mahlük veya gayri mahlük oldu ğu görü şüyle zihinlerini<br />

me şgul etmemi şlerdir. Fakat cehmiyye ve mutezile gibi mezheblerin<br />

zuhuru ile, Allah' ın Kur'ân ı Kerimde bahis konusu edilen s ıfatlar ının ve bu<br />

arada Kelâm s ıfat ının nefyi, Kelamu'llah olan Kur'ân ın mahlük olduğu inanc<br />

ını doğurmuş ve bu inanç, ad ı geçen mezhebler tarafından İslami bir akide<br />

gibi müdafa edilmi ş ve halka da zorla kabul ettirilme ğe çalışılmıştır. Ancak<br />

burada şunu hemen belirtmek gerekir ki, halku'l-Kur'ân inanc ının mucidi ve<br />

müdafii olan cehmiyye veya mutezile yönünden bu inanc ın teyidine yard ım<br />

edecek mevzü hadislerin gelmemi ş olması garib kar şılanmamak gerekir; çünkü<br />

bu mezhebler, sahih olan hadisleri bile delil olarak kabul etmemi şler, onları<br />

külliyyen reddetmi şlerdir. Hadisi kabul etmeyen kimselerin, görü şlerini<br />

teyid etmek için hadis uydurma ğa te şebbüs etmeyecekleri - kesin olmasa<br />

bile - tabii olmak icabeder. Bu sebepledir ki, mevzû'ât kitaplarmda Kur'ân ın<br />

mahlûk oldu ğunu ifade eden hadislere pek rastlanmaz.<br />

Bununla beraber cehmiyye ve mutezilenin, Kur'â ınn mahlük olduğu<br />

görü şünü İslâmi bir akide olarak ortaya atmas ı, müslümanlar aras ında şiddetli<br />

bir tepki ile kar şılanmış, bir taraftan bu mezhebler sert bir dille kötülenirken<br />

diğer taraftan görü şleri çe şitli yönlerden çürütülme ğe çalışılmıştır.<br />

Bu arada baz ı gayretke şler de tıalku'l-Kur'ân inanc ını, uydurup Hazreti<br />

Peygambere isnad ettikleri hadislerle reddetme yolunu tutmu şlard ır. Aslında<br />

gerçek hadisçiler de cehmiyye ve mutezilenin kar şıs ında yer alm ışlardır; fakat<br />

hadis vaz' ını, bu mezheblerin ika edecekleri zarardan çok daha tehlikeli<br />

gördükleri için, kendi görü şlerini destekler mahiyette de olsa, uydurulmu ş<br />

hadisleri tesbit ve uyduranlar ı en şiddetli dille tenkid etmekte tereddüt göstermemi<br />

şlerdir. Bu konuda da baz ı örnekler verebiliriz:<br />

Muhammed İbn cAbd İbn mir es-Sem.e4andPnin, Câbir İbn cAbdillah'a<br />

varan bir isnadla rivayet etti ği hadise göre, Hazreti Peygamberin şöyle dediği<br />

ileri sürülmüştür: "Her kim Kur'ân ın mahlük olduğunu söylerse kâfir olur" 639<br />

Hadisin râvisi Muhammed 'bn `Abd, ez-Zehebi'nin ifadesine göre, hadis<br />

vazc ıyle tan ınm ış bir kimsedir. Keza ed-Dârakutni de, onun yalan söyledi ğini<br />

ve hadis uydurdu ğunu söylemi ştir64°.<br />

Muhammed İbn Yabyâ İbn Razin tarik ıyle Enes İbn Mâlik'ten rivayet<br />

edilen bir ba şka hadiste şöyle denilmi ştir. "Göklerde ve gökle yer aras ında<br />

639 ibnu'l-Cevz1, I. 107.<br />

640 Tercemesi ve mezkûr hadisle ilgili olarak Cacfer Ibnu'l-IjaceEıe'm bir hikayesi hakkında<br />

bkz. ez-Zehebl, Miziin, III. 633-634.<br />

149


-Allah ve Kur'an müstesna- her şey mahlüktur. Kur'ân O'nun kelâm ıd ır;<br />

her şey onunla ba şlamış ve O'na dönecektir. Ümmetimden baz ı kimseler<br />

ç ıkıp Kur'a= mahlük oldu ğunu söyleyeceklerdir. Her kim bunu söylerse<br />

Allah'a küfretmi ş olur. Böyle söyleyen kimseyi kar ıs ının hemen bo şaması<br />

laz ımdır; çünkü mü'min olan bir kad ının kâfir bir erke ğin taht ı nikalunda<br />

bulunmas ı caiz de ğildir; me ğer ki kad ın, ayn ı sözü kocas ından evvel söylememi<br />

ş olsun" 641. Hadisin râvisi olan Muhammed İbn Yahya İbn Razin, onu<br />

uydurmakla itham edilmi ştir. İbn Hıbban, bu şah ıs hakkında "hadis vazeden<br />

bir deccal" tabirini kullan ımştır642.<br />

Ahmed İbn Muhammed İbn Harb'in Ebü Hurayra'ya varan bir isnadla<br />

rivayet etti ği diğer bir hadiste de şöyle denilmi ştir: "Kur'an Allah' ın kelâm ı-<br />

d ır. Halik da de ğildir, mahliik da. Kim bundan ba şka bir şey söylerse, o kafirdir"643<br />

İmanın artıp eksilmesiyle ilgili hadisi uydurmakla şöhret kazanan<br />

Ahmed İbn Muhammed İbn Harb 644, bu hadisin de vaz ıcıdır. İbn cAdi'nin<br />

ifadesine göre, teammüden yalan söyleyen ve hadis vazeden bir kimsedir 645.<br />

Keza İbn Hıbban da onun hakkında "hadis vazeden bir kezzab idi" demi ş -<br />

tir646 .<br />

Zikrettiğimiz bu misaller, Kur'a= mahlilk olduğunu ileri süren cehmiyye<br />

ve mutezileye kar şı gösterilen şiddetli tepkinin en aç ık örne ğini te şkil<br />

ederler. Ne var ki bu tepkiyi gösterenler, Hazreti Peygambere kas ıdh olarak<br />

yalan isnad etmekle islam'a çok daha büyük kötülük yapt ıklarının anlayışaldığı<br />

içinde kalm ışlard ır. Bu suretle, bir taraftan, ortaya ç ıkan yeni yeni<br />

itikadi mezheblerin görü şlerini aksettiren, di ğer taraftan, bu görü şlere karg ı<br />

çıkan fakat gerçe ği aksettirdi ği ileri sürülen İslam akaidine ait bir çok uydurma<br />

hadis, müslümanlar aras ında yayılmış ve her ferd, inanç yönünden sahip<br />

olduğu görü şü, ister istemez, bu hadisler aras ında kolayca bulabildi ği bir<br />

delil ile müdafaa etme ğe çalışmıştır.<br />

3. İslam dü şmanlığı<br />

Siyasi ve itikadi ihtilaflar ın sebep oldu ğu hadis yaz'', ikinci as ırda büyük<br />

bir süratle geli şirken, baz ı çevrelerde İslaın'a kar şı beslenen kin ve nefret<br />

duyguları da, onu yıkmağa matuf bir tak ım sinsi faaliyetlerin giderek yo ğun-<br />

641 Ibnu'l-Cevzt, I. 107.<br />

642 E-Zehebi M -Izi -in, IV. 63.<br />

643 Ibnu'l-Cevzi, I. 107-108<br />

644 630 No.lu dipnota bakımı .<br />

645 Bkz. ez-Zehebt, Mizten, I. 134.<br />

646 ibnu'l-Cevzi, I. 108.<br />

150


laştırılmasına sebep olmuştur. Bu faaliyetlerde yine hadis yaz (' birinci planda<br />

yer alıyordu.<br />

Daha Hazreti Peygamber hayatta iken bütün 'Arap Yar ımadas ı İslam<br />

Devletinin hudutlar ı içine girmi şti. Halifeleri devrinde ise, bu devletin hudutları,<br />

bir taraftan (Ir -ak ve Suriye'yi de içine alarak M ısır ve Simali Afrika'ya,<br />

diğer taraftan Iran ve Ermenistan dahil Hindistan'a kadar uzanm ıştı. Islam'ın<br />

bu yayılmas ı, şüphesiz, bir çok imparatorluklar ın, krall ıkların veya<br />

prensliklerin y ıkılmas ı pahas ına olmu ş ; yayıldığı ülkelerde, müsamahas ı, adaleti<br />

ve getirdi ği rahat hayat şartlar ıyle, halk ı, dalgalar halinde kendisine<br />

cezbetmi ş olsa bile, iktidarlar ına son verdi ği kudretli ki şilerin ve onlar ın yardımcılarının<br />

kalplerinde kin ve intikam ate şlerinin alevlenmesine engel olamamışt<br />

ır. Ancak bu intikam ın, gün geçtikçe kuvvetlenen İslam ordusuna<br />

kar şı silâhh bir mücadele vererek al ınmasını imkans ız gören bu yabanc ı unsurlar,<br />

kinlerini içlerinde gizleyerek islam'a girdiler ve onu içten y ıkmak için<br />

her fırsattan istifade etme gayretine dü ştüler. Daha önceki bahislerimizde<br />

üzerinde durdu ğumuz undtk ve müllud denilen bu türlü kimseler, islam'a<br />

olan inançs ızlıklarını, kin ve nefretlerini içlerinde gizleyerek bazan zühd ve<br />

takva, bazan 'Ali ve evlad ı hayranlığı, bazan da felsefe-hikmet örtüsüne bürünmüşler,<br />

fakat her şeyden önce Islam akaidini ifsad etmeyi ve müslümanların<br />

kalplerinde bu akaide kar şı şüphe ve tereddütler uyand ırmayı ba şlıca<br />

gaye edinmi şlerdir. Bu maksatla, akla hayale gelmeyen ve Hazreti Peygamberin<br />

a ğzından çıkmas ına imkân olmayan binlerce söz uydurup yaym ışlard ır647.<br />

Bunların ileri gelenlerinden sayılan (Abdul- Kerim İbn Ebi'l- (Avea', Basra<br />

emiri Muhammed İbn Suleyman tarafından öldürülürken şu itirafta bulunmuştur:<br />

"Vallahi hakk ınızda dört bin hadis vazettim ve bunlarla helal ı<br />

haram, harama helal k ıldım. Oruclu gününüzde size oruc bozdurup, iftar gününüzde<br />

oruc tutturdun'"". Halife el-Mehdrni ıı huzuruna götürülen bir ba ş-<br />

ka z ınd ık da, dört yüz hadis uydurdu ğunu, halen bu hadislerin halk dilinde<br />

dolaştığını itiraf etmekten çekinmemi ştir6".<br />

Zındıklar ın hadis yaz (' yönünden islam'a yapt ıkları kötülük, diğerleri<br />

yanında çok daha büyük ve tehlikeli olmu ştur. Ne var ki gerek halifelerin<br />

bunlara karşı ald ıkları sert tedbirler, bu meyanda ele geçirdiklerini öldürmeleri<br />

ve gerekse hadisçilerin bunlar taraf ından vazedilen hadisleri tesbit<br />

edip tesirsiz hale getirmeleri, İslam akaidini z ındıkların şerrinden koruyan<br />

başhea âmiller olmu ştur.<br />

647 El-tlatib el-Ba ğdğdi, s. 431; es-Suyfrti, Tedrbu'r-rılvt, s. 186.<br />

648 bınu'l-Cevzr el-MevOciit, I. 37; es-Suyi-41, el-Le'rıli'l-maşnrıca, II. 468 ve Teddbu'rr(ıııI,<br />

s. 186.<br />

649 Ibnu'l- Cevzi, I. 37-38; el- 1-ja-gb el- Ba ğdtdi, el-Kiftıye, e. 431; es-Suyüg,<br />

el-Le'Cıli'l- maşniica, II. 468.<br />

151


Tabakat kitaplar ında z ınd ık ve mülhıd olarak tavsif edilen baz ı isimlere<br />

temasla, bunlardan gelen rivayetlere bir kaç örnek vermek, z ındıkların ne<br />

tür uydurma hadislerle İslam inanc ını karışt ırma ğa çalıştıklarını göstermek<br />

bakımından faydal ı olacakt ır.<br />

İbn Iiıbban' ın z ınd ık olarak isimlendirdi ği Eyyılb İbn (Abdi's-Selam,<br />

Ebrı Bekre tarik ıyle İbn Mestad'tan şu haberi nakletmi ştir: "Allah gazab ettiği<br />

zaman


kimseye, bu i şin nas ıl yap ıldığını göstermek için, elini hayvan ın derisi ile eti<br />

aras ına sokmu ş ve deriyi yüzmü ştür. Bu arada eline ve elbisesine kan ve baz ı<br />

et parçalar ı bula şmış olduğu halde bunlar ı yıkamadan halk ile namaz Unust<br />

ır.<br />

Yalanc ılığı ve hadis vazcındaki faaliyeti bütün hadisçiler taraf ından<br />

takip ve teslim edilen Muhammed İbn Sa(Id, en-NesâTnin ifadesine göre bu<br />

sahada en çok şöhret kazananlardan birisi olmu ştur. En-Nesâ'i, bu konu ile<br />

ilgili olarak şöyle der: "Hadis vaz


ir kavim olarak tavsif edilmi şler, Islam' ın zuhurundan sonra ise, Kur'ân ve<br />

Sunnetle ilgili bilgilerini gö ğüslerinde muhafaza etme ğe çah şmışlardır; çünkü<br />

tedvin ve tasnif gibi, ilimlerin muhafazas ında ve geli şmesinde ilk mühim rolü<br />

oynayan vas ıtalar, ummilikten ziyade sanat ve medeniyetin ba şta gelen<br />

unsurlar ındandı. Bu sebeple ilimlerin tedvin ve tasnifi devrine girilmesi, Islam'<br />

ın Arap olmayan kavimler aras ında yay ılmas ından sonra sürat kazanmışt<br />

ır.<br />

Tabi


— Medine fukahas ı kimlerdir <br />

— Zeyd İbn Eslem, Muhammed ibnu'l-Munkedir, Nöfic, İbn Ebi Necik.<br />

— Bunlar nedir<br />

— Mevali. Rengi de ğişti ve tekrar sordu:<br />

— Kubâ ehlinin en fakiki kimdir<br />

- Rab1(atu'r-Re'y ve İbn Ebi'z-Zinöd.<br />

— Bunlar nedir<br />

— Mevaliden. Yüzü kar ıştı ve sordu:<br />

— Yemen fakiki kimdir<br />

— Tâvns, oğlu ve İbn Munebbih.<br />

— Bunlar kim<br />

— Mevali. Boyun damarlar ı şi şti, aya ğa kalkarak sorma ğa devam etti:<br />

— Ijorösön fakiki kimdir<br />

— cAtgı' İbn CAbdillah el-Ijorösöni.<br />

— Bu cAtö' ne <br />

— Mevlâ. Yüzü daha çok kar ışt ı, siyahlaştı ; o kadar ki korktum. Sordu:<br />

— Söm fakiki kim<br />

—<br />

— Bu Mekköl ne<br />

— Mevlö. Yorgun ve bitkin bir halde nefes alma ğa ba şlad ı :<br />

— Kiife fakiki kim<br />

Eğer korkmasayd ım el-Hakem İbn (Uteybe ve cAmmör İbn Ebi Suleymön<br />

diyecektim. Fakat i şin kötüye varaca ğını düşünerek İbröhim en-Nakdi<br />

ve e ş-Sacbi dedim. O yine sordu:<br />

— Bunlar ne<br />

— Arap. Bunu i şitince "Allahu Ekber" dedi ve sükiin buldu 656.<br />

Zikrettiğimiz bu misal, islâm' ın Arap olmayan milletler aras ındaki yayılmas<br />

ından sonra ilmi hayata ve ilim adamlar ına ışık tutacak bir mahiyet<br />

arzeder. Yukar ıda ismi geçen zevat ın, Arap olmasalar bile, ilim ve faziletleriyle<br />

islâm'a yapt ıkları hizmetin büyüklüğü, elbetteki her türlü şüphenin<br />

üstündedix. Fakat bu misal, bize şunu da göstermektedir ki, islöm bayra ğı<br />

alt ında toplanm ış Arap ve Arap olmayan milletlerin muhtelif meslek ve mezheblerdeki<br />

tabakalar ı aras ında ırk ve cinsiyet yönünden, zaman zaman, şid-<br />

656 İbn cAbd Rabbih, el-Ilcdu'l-ferld, III. 415-416.<br />

155


detli münaka şalara varan fikir ayril ıklarımn ç ıkma ihtimali fazlas ıyle mevcuttur<br />

ve nitekim bu ihtilaf ın çıktığı da görülmüştür. Ancak, ne çe şit fikir<br />

olursa olsun, dini nasslarla teyid edildi ği zaman de ğer kazanabilece ği filmle=<br />

hakim olduğu bir devirde, ırk ve cinsiyet üstünlü ğü ile ilgili münaka şalarda<br />

da bu çe şit nasslara ihtiyaç has ıl olaca ğını hat ırdan uzak tutmamak<br />

gerekir. İşte bu ihtiyaç, üzerinde durdu ğumuz sair konularda oldu ğu gibi,<br />

hem Arap kabileleri aras ındaki riyaset ve tefahuru, hem de Araplarla di ğer<br />

ırklara mensup milletler aras ındaki üstünlük yarışını hedef tutan yeni tür<br />

hadislerin vaz`ma yol açm ışt ır. Bir taraftan Araplar, bu çe şit hadislerle, kendilerinin<br />

diğer milletere üstünlülderini isbat etme ğe çalışırlarken, diğer taraftan,<br />

Arap olmayanlar da, bazan dil, bazan da şehir ve kasabalar ıyle . Araplara<br />

üstünlüklerini, yine kendi vazettikleri hadislerle ortaya koyma gayretine<br />

giri şmi şlerdir.<br />

Araplar ın faziletini en bariz bir şekilde ortaya koyan şu hadis, mevzuat<br />

kitaplar ında konu ile ilgili olarak yer alan tipik bir örnek te şkil eder: cAll'derı<br />

gelen ve isnad ında (Anbese İbn cAbdi'r-Rahman ad ında bir râvisi bulunan<br />

bu hadiste şöyle denilmi ştir: " İnsanlar ın hayırhs ı Araplard ır. Araplarm hayırhsı<br />

Kureyş, Kurey ş'in hayırhs ı da Benü Ha şim'dir. Acem (Arap olmayan)in<br />

hayırlısı Fâris, siyahilerin hay ırhs ı N -C.113e, renklerin hay ırlıs ı sar ı, malın<br />

hayırlısı saray, boyalar ın hayırlısı ise kınad ır"657.<br />

Yalıya İbn Yezid'in İbn `Abbas'a varan bir isnadla rivayet etti ği bir<br />

ba şka hadiste de şöyle denilmi ştir: "Üç sebepten dolay ı Araplar ı seviniz: Ben<br />

bir Arab ım; Kur'ân arapçad ır; ve cennet ehlinin kelann da arapçad ır"6".<br />

Siyahi (zenci) lerle ilgili olarak ileri sürülen bir hadiste, onlarla dostluk<br />

kurulması tavsiye edilmi ş ve "çünkü aralar ında cennet ehlinin efendilerinden<br />

üç ki şi vardır: Lukman en-Neca şi ve Bilal" denilmi ş659, bir<br />

başka hadiste ise, "siyahilerde hay ır olmad ığı, bunların aç iken hırs ızlık yaptıkları,<br />

karınları doyduğu zaman da zina i şledikleri" ileri sürülmü ştür66°.<br />

Baz ı şehirlerin faziletleri, di ğer baz ılarının da zemmi hakk ında uydurulan<br />

hadislerin de, bu ırk taassubunun birer tezahürü oldu ğuna şüphe yoktur.<br />

657 İbn


Ebü Hurayra'dan merf0 olarak rivayet edilen bir hadiste, dünyadaki dört<br />

şehir cennet, dört şehir de cehennem şehri olarak ilan edilmi ştir: "Dünyadaki<br />

dört şehir cennet şehirlerindendir. Bunlar: Mekke, Medine, Bey tu'l-Makdis<br />

(Kudüs) ve D ımaşk't ır. Dünyadaki dört şehir de cehennem şehirleridir. Bunlar<br />

da: El-Kustantlmyye ( İstanbul), et-Taberiyye, yanan Antalya ve Sadadır.<br />

Tatl ı suların ve ya ğmur getiren rüzgar ın kayna ğı, Beytul-Makdis kayas<br />

ın ırı alt ıdır" 661.<br />

(Abdul-Melik İbn (Antere'nin, babas ı ve ceddi vas ıtas ıyle (Ali'den rivayet<br />

etti ği bir hadiste de şöyle denilmi ştir: "Cennet kap ılarından dünyada<br />

açılmış dört kap ı vard ır. Bunlardan birincisi İskenderiyye'dir. Sonra (Askaln<br />

ve Kazvin gelir; fakat Cudde'nin bunlara üstünlü ğü, Beytu'l-Haram'm<br />

diğer evlere üstünlü ğü gibidir" 662.<br />

cAskalan, İskenderiyye ve Kazvin'in beraberce medhini tazammun eden<br />

hadisler yan ında, her biri için ayr ı ayrı uydurulmu ş hadisler de vard ır. Mesela<br />

Kazvin hakk ında Enes İbn Malik'ten geldiği ileri sürülen bir hadiste şöyle<br />

denilmiştir: "Sizin için ufuklar aç ılacak ve Kazvin denilen bir şehir fethedilecektir.<br />

Bu şehirde kırk gün veya k ırk gece kalan kimseye, üzerinde ye şil<br />

zümrüt, onun da üzerinde k ırmız ı yakuttan kubbe bulunan bir sütun verilir.<br />

Bu kubbenin altundan yap ılmış 70 bin kap ı kanad ı vard ır. Her kanatta lifır-i<br />


Bunlar aras ında bilhassa Ba ğdad' ın ve Mısır' ın zemmiyle ilgili uydurma hadislerin<br />

de yer alm ış olmas ı dikkat çekicidir. Fakat bu şehirler, ister medhedilmiş<br />

olsun, ister zemmedilmi ş olsun, bunlara delâlet eden hadislerin hepsinin<br />

de ırk ve ülke taassubu neticesinde uydurulduklar ına şüphe yoktur. Ancak<br />

yaz sebepleri kolayl ıkla izah edilemiyen bir gurup hadis vard ır ki, bunlar<br />

haftan ın günleriyle ilgili olup, Kur'an' Kerimdeki baz ı ayetlerin tefisiri için<br />

israiliyyatta ıı al ınmış olmalar ı muhtemeldir.<br />

Ebn Hurayra'ya varan ve zay ıf ve meçhul ravilerden müte şekkil bir isnadla<br />

ileri sürülen bir hadiste şöyle denilmi ştir: "Cumartesi günü hile ve desise<br />

günüdür; çünkü Kurey ş, bu günde hile yapmak istemi ş ve Allah Tacala<br />

da onlar hakkında "kafirler sana hile yapmak isterler" 664 âyetini<br />

Pazar günü bina yapmak ve a ğaç dikmek günüdür; çünkü cennet, bu günde<br />

nebatlanm ış ve bu günde a ğaçland ırılmıştır. Pazartesi günü, sefer ve ticaret<br />

günüdür. Sal ı günü kan günüdür; çünkü Adem o ğlu, karde şini bu günde öldürmüştür.<br />

Çar şamba günü u ğursuzluk günüdür; çünkü Allah, `Ad kavmi<br />

üzerine fırt ınayı bu günde göndermi ştir. Firavun bu gün do ğmuş, ila olduğunu<br />

bu gün iddia etmi ş ve Allah onu bu gün hela etmi ştir. Per şembe günü<br />

sultamn huzuruna girme ve ihtiyaçlar ı görme günüdür; çünkü İbrahim (a.s.)<br />

in Mıs ır hükümdar ının yanına girdiği, kans ım ona geri verdi ği ve ihtiyaçlar ını<br />

gördüğü gündür. Cuma günü de, k ız isteme ve nikâh günüdür; çünkü Peygamberler,<br />

Cuma gününün bereketi dolay ısiyle bu günde evlenirler" 665 .<br />

İkinci as ırda ortaya ç ıkan baz ı fıkıh mezheblerinin yahut mezheb imamlarının<br />

medih veya zem mini istihdaf eden hadis va z` ını da, cahil mezheb taraftarların<br />

ın a şırı derecedeki taassubuna ba ğlamak mümkündür. Asl ında bu<br />

imamlar, biribirlerini saym ış, biribirlerinin görü şlerine sayg ı göstermi ş ve<br />

hattâ biribirlerinden ilim alm ış olsalar bile, onlar ın baz ı taraftarlar ı, cehaletin<br />

kazand ırd ığı taassupla kar şısında olduklar ı imamı kötülemeyi veya ba ğlı<br />

bulundukları mezheb imam ını medhetmeyi mezheblerine hizmet telakki<br />

etmişler ve bu hizmeti ifa ederken Hazreti Peygambere yalan isnad etmenin<br />

ağır vebalini de yüklenmi ş olduklar ını idrak edememi şlerdir. Mesela Ebü<br />

Hurayra'dan rivayet edilen bir hadiste Hanefi mezhebinin imam ı Ebü Hanife<br />

medhedilmi ş ve şöyle denilmi ştir: "ümmetim içinden ismi en-Nucman,<br />

künyesi Ebü Hanife olan bir adam ç ıkacak; bu, ümmetimin ışığı olaeakt ır" 666.<br />

664 Enfül süresi, 30.<br />

665 İbnu'l-Cevzi, II. 71-72; es-Suyüti, I. 481.<br />

666 Bu hadisi zikreden ihnu'l-Cevz ı (II. 48), el-tlatIb'in şu sözünü de naldetmi ştir: "Hadis<br />

ınevzûclur ve rivayetiyle teferrüd etmi ştir. El-IRkinı'den bana nakledildi ğine göre,<br />

Ebü `Abdillah<br />

şika olan kimselerden pek çok menakir vazetmi ştir. En a şırı derecede<br />

olanı da Ebil Hanife ile ilgili olan hadistir".<br />

158


Ebıl Hanife ile ilgili olan bu hadis, Horasan taraflar ında bu şekilde<br />

yayılmış , (Irak'ta ise, ona bir de şu söz eklenmi ştir: "Ümmetim içinden<br />

Muhammed İbn Idris (e ş-Safici) denilen bir adam daha ç ıkacak; bunun<br />

fitnesi, ümmetime iblisten daha zararl ı olacak" 667.<br />

Ebü Hanife hakk ında Enes İbn Malik'e varan de ği şik bir isnadla şu hadis<br />

de uydurulmu ştur: "Benden sonra, ismi en-Ndman İbn Sabit olan ve<br />

Ebu Hanife diye künyelenen bir adam gelecek; bu, Allah' ın dinini ve sunnetimi<br />

ihya edecek" 668. Bu hadis de di ğeri gibi bat ıl ve mevzüdur İsnad ında<br />

bulunan râvilerden Muhammed İbn Yezid, metrük 669, Suleyman İbn Kays<br />

ve Ebu'l-Mdalla İbnul-Muhacir, mechuldür; Eban ise, yalanc ılıkla itham<br />

edilmi ştir".<br />

5. Hikâyeeiler ve va' ızler<br />

Hulefâ-i Ra şidin devrinin sonlarına do ğru ortaya ç ıkan ve "ku şşaş"<br />

(hikaye anlatanlar) denilen baz ı kimseler, cami ve mescidlerde oturmay ı ve<br />

çevrelerinde halka te şkil eden cemaata vacz ve nasihatta bulunmay ı adet<br />

haline getirmi şlerdi. Ancak bunlar ın bir kısmını, vacz ve nasihattan ziyade,<br />

halkın nazar ında kazanacaklar ı yüksek mertebe ve şöhret ilgilendiziyor ve<br />

v dzlann ı, kendilerini bu gayeye ula şt ıracak bir şekilde haz ırlıyorlard ı. Bunlar,<br />

şöhrete giden yolun, halk ın dini hislerini galeyana getirmek suretiyle<br />

tutulabilece ğini bildikleri için, onları co şturacak şekilde vdzediyorlar, bazan<br />

da hazin konu şmalarla onlar ı uzun uzun a ğlatıyorlard ı. Halk üzerinde en<br />

çok tesir eden vdzlar, cennet ve cehennem tasvirleriyle, buralarm sonsuz<br />

nimetlerini veya azablar ını ihtiva eden konu şmalard ı. Her ne kadar Kur'ân ı<br />

Kerimde ve Hazreti Peygamberden rivayet edilen sal ıih hadislerde, cennet<br />

ve cehennem hakkında bir müslümana yetecek kadar bilgi verilmi ş ise de,<br />

bu vacızler, bunlarla iktifa etmiyorlar, halk ı daha çok ümidle ne şelendirmek,<br />

yahut onlara daha çok hüzün ve korku verip a ğalatmak için daha bol ve deği<br />

şik malzemeye ihtiyaç duyuyorlad ı. Bu ihtiyac ı gidermek için hadis, inand<br />

ırıc ı olmak yönünden de e şsiz bir hazine te şkil ediyordu. Ancak mevcut<br />

olan sahih hadisler i şlenmiş ve halk tarafından art ık öğrenilmiş olduğu için,<br />

tesirlerini de yitirmi şlerdi. Bu sebeple vaSzler, yeni hadisler uydurmay ı,<br />

mesleklerinde ba şarıl ı olmanın ba şlıca çaresi olarak gördüler; zaten vazc<br />

kap ısı geniş ölçüde aç ılm ış ve bir çok kimse, gayelerini gerçekle ştirmek için<br />

667 Aynı yer.<br />

668 Ayni yer.<br />

669 Bkz. ez-Zehebt, Mizön, III. 459-Muhammed İbn Ahmed İbn Yeztd es-Sulemt.<br />

670 İbnu' ı-Cevzt, II. 49.<br />

159


u kap ıdan girmeğe başlamıştı. Vacaler için de ayn ı yönde ad ım atmay ı engelleyecek<br />

Allah ve Peygamber korkusundan ba şka hiç bir engel yoktu; esasen<br />

onlar ın kaiplerine böyle bir korku da yerle şmi ş değildi6".<br />

İşte cami ve mescidlere musallat olan bu "ku şşaş" eliyle ve s ırf şöhret<br />

hırsı için pek çok hadis uydurulmu ş ve Hazreti Peygamberin ad ı altında halk<br />

aras ında yayılmışt ır<br />

(Ali İbn Ebi Talib'e varan bir isnadla ortaya at ılmış böyle bir hadisi, bu<br />

rada misal olarak zikredebiliriz. Bu hadiste şöyle denilmiştir: "Cennette öyle bir<br />

ağaç vard ır ki, üstünden elbiseler, alt ından da alaca bir at ç ıkar. E ğeri altundan,<br />

gemi inci ve yakuttan olan bu at, kanatl ı olup, ne i şer ne de hacet görür.<br />

Allah' ın evliyas ı onun kanatları üzerine otururlar ve diledikleri yere uçarlar.<br />

Onlardan daha a şağıda olanlar: Bize insaf ediniz. Ya Rab, onlar ı, bu mertebeye<br />

getiren şey nedir ki derler. Allah Ta


itirdikten sonra kendisine verilen hediyeleri al ır ve geride kalanlar ı almak<br />

için oturur, bekleme ğe ba şlar. Yahya. İbn Macin eliyle i şaret ederek adam ı<br />

yanına çağırır. Kassas, hediye alacağı umudiyle ko şarak yanlar ına gelir.<br />

Yahya sorar: Bu hadisi sana kim rivayet etti Kassas: Ahmed İbn Hanbel<br />

ve Yahya İbn Ma


6. Terğib ve terhib<br />

Daha önce de aç ıkladığımız gibi, siyasi ve itikadi ihtilaflar ın müslümanlar<br />

aras ında sebep oldu ğu husumet, gün geçtikçe şiddetini art ırm ış ve bölünmeler<br />

daha da ço ğalmıştır. Bu durum, şüphesiz, Islam' ın tesisine çalıştığı<br />

birlik inanc ına ayk ırı idi ve bundan hem din zarar görüyor, hem de müslümanlar,<br />

bütün kin ve gay ızlar ını Islâm'a kar şı yöneltmi ş olan iç ve d ış dü şmanlar<br />

kar şısında son derece za'fa dü şüyorlard ı. Samimi müslümanların bu durumdan<br />

endi şeye düşmemeleri elbetteki mümkün de ğildi. Bu endi şe, tabii<br />

olarak onlar ı bozulmuş olan birliğin yeniden tesisi için gayret sarfetme ğe ve<br />

bir takım tedbirler alma ğa yöneltti. Bu tedbirlerin ba şında, İslam dininin<br />

ibadet ve itikad gibi çe şitli konulardaki görü şünün, Hazreti Peygamber devrindeki<br />

saf şekliyle halka ö ğretilmesi prerısibi geliyordu. Bu ö ğretimin temel<br />

kayna ğı da elbette Kur'ân ve Hadislerdi. Müslümanlar ın bu iki kayna ğı en<br />

iyi bir şekilde bilmeleri ve onlar vas ıtas ıyle gelen emir ve nehiyleri en kusursuz<br />

biçimde tatbik etmeleri, k ısacas ı Allah'a ve Peygamberine iman noktasında<br />

birle şmeleri, ilk devirde görülen vandetin yeniden tesisini sa ğlayacakt ı ;<br />

bunda hiç kimsenin şüphesi yoktu.<br />

Ashnda bu dü şünce, Islam' ın özüne muvafıkt ır ve ilk devirden itibaren<br />

bütün müslümanlar üzerinde hakim bulunmaktad ır. Bu sebeple, bilhassa<br />

Islam' ın emir ve nehiylerine uymak hususunda, gerek Kur'ân ı Kerimde yer<br />

alan ayetler ve gerekse Hazreti Peygamberden sahih olarak gelen hadisler<br />

üzerinde titizlikle durulmu ş, va'z ve nasihatlarda bunlar müslümanlara s ık<br />

sık tekrarlanarak, onlar ın em.irlere uymalar ı, nehiylerden salunmalar ı sağlanmağa<br />

çalışılmışt ır<br />

Ihtilaflar ın veya husumetlerin geni ş bölünmelere yol açt ığı ikinci Hicri<br />

as ırda, baz ı müslümanlar, bütün zühd ve takvalar ına rağmen, cehaletin pençesine<br />

dü şmekten kendilerini kurtaramam ışlar; halk ı, Islam' ın emirlerine<br />

ıs ınd ırmak, nehiylerinden sak ınd ırmak için, Kur'an ve sahih hadisler içerisinde<br />

yer alan hükümlerle iktifa etmiyerek yeni hadisler va zetmi şlerdir. Bu<br />

davranışın z ımrunda, Hazreti Peygambere yalan isnad etmek d ışında, İslam<br />

dinini noksan ve kusurlu görmek gibi a ğır bir ithamın da yer aldığnu, farkedememi<br />

şlerdir. Zira bu kimseler, hadis -yaz (' ile şunu demek istemi şlerdir:<br />

"Islam dini noksand ır ve tamamlanma ğa muhtaçt ır; biz bu hadislerle onu<br />

tamamlama ğa çal ıştık"676.<br />

Müslümanlar ı hayra yöneltmek ve şerrden uzakla şt ırmak gayesiyle hadis<br />

uyduran bu gibi kimseler, ba şta ibadetler olmak üzere İslam dini içerisin-<br />

676 Bkz. es-Suyüti, el-Le'rıli'l-maşıefıca, II. 469.<br />

162


de yer alan her çe şit konuya girmi şler ve o konuyle ilgili bir çok hadis uydurmuşlard<br />

ır. Mesela bu konulardan birisi, Kur'ân ı Kerimin süre süre faziletleriyle<br />

ilgilidir. Bu cümleden olarak Ubeyy İbn Kdb'tan şöyle bir hadis rivayet<br />

edilmi ştir: "Rasülullah. (s.a.s.) öldü ğü sene Kur'an' bana iki defa okudu ve<br />

Cibril (a.s.) in, kendisine, bana okumas ı için emretti ğini söyliyerek onun selamını<br />

nakletti. Ben de Hazreti Peygambere, Kur'ân ın sevab ı hakkında Allahin<br />

kendisine ö ğrettiği bilgilerden bana da tahsis edilen bir şey bulunup bulunmadığını<br />

sordum. Rasülullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Evet, ey Ubeyy; bir<br />

müslüman Fatiha süresini okudu ğu zaman, ona, sanki Kur'ân ın üçte birini<br />

okumu ş gibi sevab yaz ıhr. Her kim Bakara süresini okursa, kad ın ve erkek<br />

bütün mü' ıninlere tasaddukta bulunmu ş gibi ecir kazan ır. Her kim (Imrn'<br />

ı okursa, o kimseye, sürenin her bir ayeti için cehennem köprüsür ıden<br />

geçiş emam verilir. Her kim Nisa süresini okursa, ona, miras b ırakmış kimselere<br />

tasaddukta bulunmu ş gibi ecir verilir. Her kim Ma'ide süresini okursa,<br />

onun için on hasenat yaz ıhr, on seyyiat silinir; ayn ı zamanda, yer yüzünde<br />

ya şamakta olan bütün Yahudi ve Hristiyanlarm say ısınca on derece yükseltilir.<br />

Her kim Edam süresini okursa, yetmi ş bin melek ona duâ eder... Bu<br />

şekilde Kur'ân ın sonuna kadar bütün sürelerin sevab ı zikredilmiştir" 677.<br />

Bu hadisi Mevzü'dt ında nakleden İbnu'l-Cevzi, onun hakk ında şu bilgiyi<br />

vermi ş tir: "Ebü İshak es-Sdlebi, Tefstrinde hadisi bölmü ş ve her k ısm ı ,<br />

ilgili olduğu sürenin ba şında zikretmi ştir. El-Valudi de ona tâbi olarak ayn ı<br />

i şi yapmışt ır. Onlar ın bu hadisi nakletn ıelerine hayret etmem; çünkü hadis<br />

ashab ından de ğillerdir. Fakat as ıl hayret etti ğim şey, Ebü Bekr İbn Ebi Davud'un,<br />

hadisin muhal oldu ğunu bildi ği halde, Kur'ân ın faziletleriyle ilgili<br />

olarak tasnif etti ği kitab ında onu bölerek nakletmesidir. Fakat daha kötüsü<br />

ekser hadisçiler yönünden gelmektedir; çünkü bunlar ın adeti, bat ıl da olsa,<br />

hadislerini tervic etmeleridir. Bu, onlar yönünden gelen büyük bir kötülüktür;<br />

zira Hazreti Peygamberden sahih olarak şu hadis varid olmu ştur: "Bir<br />

kimse benden bir hadis rivayet eder ve o hadisin yalan oldu ğunu da bilirse, o<br />

kimse yalanc ılard an biri olur" 678 .<br />

"Kur'an sürelerinin faziletleriyle ilgili olan bu hadisin uydurma olduğuna<br />

şüphe yoktur. İsnad ında bulunan Mahled İbn<br />

İbn 1-.11bban'<br />

ın aç ıkladığına göre munkerul-hadis olan bir kimsedir ve sika (güvenilir)<br />

olan kimselerin hadislerine benzemeyen menakir rivayetiyle teferrüd etmi ş-<br />

tir, ,679.<br />

677 İbnu'l-Cevzi, I. 239-240.<br />

678 Bu hadis için bkz. Muslim, Şaitiiı, I. 9 (mukaddime).<br />

679 ibnu'l-Cevzi, I. 239-240. Ad ı geçen râvi hakkında daha geni ş bilgi için bkz. -Zehebt,<br />

Miziin, IV. 83. Burada -Zehebi, mezkûr hadisi bahis konusu ederek "e ğer bu hadis Mahled'in<br />

bir iftiras ı değilse onu kimin vazetti ğini bilmiyorum" demiştir.<br />

163


"Hadisin bizzat kendi metni de uydurma oldu ğuna delâlet eder; zira<br />

bütün süreler, istisnas ız, kendilerine sevab yönünden uygun olan bir şekilde<br />

ve Hazreti Peygambere yak ışmayan bir zafiyetle zikredilmi ştir...Sürelerin<br />

faziletleri hakk ındaki hadisi Meysere İbn (Abd Rabbih de rivayet etmi ştir.<br />

Bu şahıs hadis vazetmekle tan ınm ış bir ki şi olup, bizzat kendisi de bunu itiraf<br />

etmi ştir. 'Abdurrahman İbn Mehdi ona: " şu süreyi okuyan kimseye şu<br />

sevab verilir, hadisini nereden getirdin" dedi ği zaman Meysere: "Halk ın<br />

Kur'ân kıraat ına rağbetini art ırmak için ben vazettim" cevab ını vermi ştir686.<br />

Hayırlı olan şeye halk ın rağbetini art ırmak için hadis uyduruldu ğu gibi,<br />

kötü olan şeyden onlar ı uzakla şt ırmak ve korkutraak için de çe şitli konularda<br />

bir çok hadis uydurulmu ştur. Meselâ insana sarho şluk veren alkollü içkiler,<br />

gerek Kur'ân ı Kerimde yer alan âyetlerle ve gerekse Hazreti Peygamberden<br />

rivayet edilen sahih hadislerle haram k ılınmıştır. Bununla beraber bu aç ık<br />

ve kesin nehiylerle iktifa etmeyen baz ı kimseler, müslümanlar ı içkiden uzakla ş -<br />

t ırmak için ba şka hadisler vazetmek ihtiyac ım duymu şlardır. Bu cümleden<br />

olarak, `Abdullah İbn cAmr'a varan bir isnadla şu hadis rivayet<br />

"Her kim hamr ( şarab) içerse, bu mi ğdesinde iken onun yedi vakit namaz ı<br />

kabul olunmaz; ve bu halde ölürse, kâfir olarak ölü_ r. Eğer aklını farzlardan<br />

uzakla ştırırsa, k ırk günlük namaz ı kabul olunmaz ve bu halde iken ölürse,<br />

kâfir olarak ölür" 6".<br />

`Abdullah İbn cOmer'e de şu hadis isnad edilmi ştir: " Şarab içenlerle birarada<br />

oturmaynnz; hastalar ını ziyaret etmeyiniz; cenazelerinde haz ır bulunmayuuz;<br />

zira şarab içen, k ıyamet günü, yüzü kararm ış, dili göğsüne sarkmış,<br />

salyaları akar ve görenler'i tiksindirir bir şekilde dirilir" 682 .<br />

Ba ğclâcl'ın ileri gelen zâhidlerinden Ahmed İbn Muhammed Gulâm İja-<br />

M ((O. 275), ilim sahibi bir kimse olarak da tan ım/list'. Öldüğü zaman Ba ğdâd<br />

sokaklar ı kalabal ıktan t ıkanm ış ; tabutu Ba şra'ya ta şınmış ve mezar ı üzerine<br />

bir de kubbe yapt ırılin ıştı683. Bununla beraber hadis ulemas ı, onun durumunu<br />

680 ibnu'l-Cevzi, I. 40, 240-241. Meysere ile ilgili haberler hakk ında daha geni ş bilgi için<br />

bkz. ez-Zehebt, MIziin, IV. 230-232. Mucemmirden de şöyle bir haber nakledilmi ştir: "Ubeyy İbn<br />

Ka9ıtan rivayet edilen Kur'an sürelerinin faziletleriyle ilgili hadisi bir şeyh bana rivayet etti.<br />

Ona bu şeyhin kim oldu ğunu sordum. Medayin'de, halen hayatta olan bir adam, dedi. Medayin'e<br />

gidip o adamı buldum ve hadisi rivayet edeni sordum. Vasit'da bir şeyh, dedi. Vasit'a gittim,<br />

onu da buldum. O, Basra'da, Basra'daki de Ba ğdad'da ya şayan bir şeyi i tarif etti. Bu şeyhe hadisi<br />

kimin rivayet ettiğini sorduğum zaman şu cevab ı verdi: Hiç kimse. Fakat görüyoruz ki halk<br />

Kur'ân'dan uzakla şıyor; onlar ı Kur'ân'a yöneltmek için bu hadisi biz vazettik". il ınu'l-Cevzi,<br />

I. 241.<br />

681 İbnu'l-Cevzt, III. 41.<br />

682 Aynı eser, III. 42.<br />

683 Ez-Zehebt, Miztın, I. 141.<br />

164


açıldamaktan çekinraemi ş ve ondan hadis al ınmayaca ğını kesinlikle belirtmişlerdir.<br />

İşte zühdü ve ihniyle tan ınmış olan bu şahıs, kendisine, rivayet<br />

ettiği hadislerin mahiyetini soran Eb ıl (Abdillab en-Nihövendi'ye "halk ın<br />

kalbini düzeltmek için uydurduklar ını" söyleyebilimi ştir 6". Onun, uydurduğunu<br />

itiraf etti ği hadiderden birisi Ebü Sacid el-Ijudri'ye isnad edilmi ştir;<br />

bu hadiste şöyle denilir: "Her kim bir o ğlanı şehvetle öperse, Allah o kimseye<br />

lanet eder; şehvetle musafaha ederse namaz ı kabul olunmaz; şehvetle<br />

kucaklarsa k ıyamet günü ate şten bir lurbaçla dövülür. E ğer onunla fısk i ş-<br />

lerse, Allah onu cehenneme gokar" 686 .<br />

Abid ve zâhid oldu ğu halde hadis vazeden kimseler, di ğerlerine nisbetle<br />

daha çok tehlikeli olmu şlard ır; çünkü bunlar, ya şayışları itibariyle halk üzerinde<br />

emniyet telkin etmi şler ve sözlerine güvenilen 'kimseler olarak tamnm<br />

ışlardır. Bu sebeple hiç kimse, böyle kimseler taraf ından rivayet edilen<br />

bir hadisin mevzâ olabilece ği ihtimalini düşünmemi ş, belki de onu, güvenilir<br />

bir kimsenin en sahih hadisi olarak kabul etmek durumunda kalm ıştır.<br />

Maamafih hadis imamlar ı böyle kimseleri de tenkid süzgecinden geçirmeyi<br />

ve hadis rivayetindeki durumlar ını tesbit etmeyi ihmal etmemi şlerdir. Me ş-<br />

hur imamlardan Yahya İbn Sacid el-Ka tfön' ın bu konuda söyledi ği şu söz,<br />

çok dikkata şayandır: "Hiç kimsede, hayr ve zühde nisbet edilenlerde gördiiğürnden<br />

daha çok yalan görmedim" 686.<br />

Ikinci asr ın başından itibaren bütün süratiyle geli şmeğe başlayan hadis<br />

vaz`mın çe şitli sebeplerini baz ı örnelderiyle birlikte, bir kaç madde içerisinde<br />

açıklamağa çalıştık. Bu sebepler yan ında, daha önce zikrettiklerimiz kadar<br />

yaygın olmamakla beraber, yine de baz ı örnekleri görülen ba şka sebepler de<br />

vardır. Mesela halife veya erairlere yakla şmak ve onlardan hediye veya câizeler<br />

elde etmek, yahut ani kızgınlık hallerinde, bir kimseyi zemmetmek ve<br />

gerilmi ş sinirleri sakinle ştirmek için hadis vazedildi ği görülmütür. Meselâ<br />

Halife el-Mehdi'nin Mukâtil İbn Suleymön hakk ında söyle ği şu söz dikkat<br />

çekicidir: "Mukötil'in bana ne söyledi ğini görüyor musun E ğer dilersen<br />

`Abbas hakk ında senin için hadis vazedeyim, diyor. Ona, benim buna ihtiyacım<br />

olmadığını söyledim" 687. Mukötil'in (Abbas hakk ında hadis uydurmak<br />

için ehMehdl.'ye yapt ığı bu teklifin, halifeye yakla şmak ve onun gözüne girmek<br />

gayesine matuf , olduğuna şüphe yoktur6 88 .<br />

684 Ayni yer ve ibnu'l-Cevzi, I. 40.<br />

685 İbnu'l-Cevzi, III. 113; ez-Zehebt, Mizön, I. 142.<br />

686 Ibnu'l-Cevzt, I. 41.<br />

687 Es—Suyiiti, Tedribu'r-riid, s. 187; Ahmed M. Şakir, s. 94.<br />

688 H. 150 senesinde vefat eden Mukötil İbn Suleymön tefsir sahas ında şöhret kazanm ış<br />

bir kimse idi. Bu sebeple e ş-Şöfig, halkın tefsirde Mukötil'e muhtaç oldu ğunu söylemiştir. Bununla<br />

beraber bu şahıs, hadis sahas ında yalane ıhkla itham edilmiş ve hakkında «kezzilb" denilraiştir.<br />

Daha geni ş bilgi için bkz. ez-Zehebt, Miztın, IV. 173-175.<br />

165


Yine Halife el-Mehdi ile ilgili bir ba şka hikaye, G ıyas İbn. İbrahim en-<br />

Natıacii ad ındaki bir ravinin, ayn ı gaye ile Halifenin huzurunda nas ıl hadis<br />

uydurma ğa te şebbüs ettiğini gösterir. Anlat ıldığına göre, Halife el-Mehdi,<br />

güvercin beslemekten ve onlar ı bir takım müsabakalara sokmaktan ho şlanan<br />

bir kimsedir; fakat İslam dini yönünden böyle bir tutkunun baz ı mesuliyetler<br />

getirece ği endi şesini de içinden atamamaktad ır. İşte bu endi şenin<br />

Halifeyi daima rahats ız ettiğini her nas ılsa farkeden Gıyas İbn İbrahim, onun<br />

huzurunda ve güvercinlerle me şgul olduğu bir s ırada isnadiyle şu hadisi rivayet<br />

etmi ştir: "Müsabakalar, yaln ız pençeli, t ırnakl ı veya kanatl ı hayvanlarla<br />

yap ılır". Aslında bu hadis, "müsabakalar, yaln ız pençeli veya t ırnaklı<br />

hayvanlarla yap ılır" şekliyle sahih olan bir hadistir" 9; yani, güvercin gibi<br />

kanath hayvanlar ın da müsabakalar için yeti ştirilebilece ğine delâlet edecek<br />

"yahut kanath" ibaresini ihtiva etmemektedir. Fakat G ıyas İbn Ibrahim,<br />

Halifenin gözüne girmek ve muhtemelen hediye almak için -"yahut kanadı"<br />

ibaresini uydurup sahih bir hadisin sonuna eklemekten çekinmemi ştir. Nitekim<br />

Halife el-Mehdi de, onun bu açıkgözlülüğünü farketmekte gecikmemi ş<br />

ve Gıya ş'a "görüyorum ki kafan, Hazreti Peygambere yalan isnad eden , bir<br />

kezzCıbın kafas ı" diyerek onu kovalam ış ve bir hadisin tabxifine sebep olan<br />

güverci ıılerini de kestirmi ştir69°.<br />

Ani kızgınlık hallerinde, buna sebep olan şeyleri kötülemek ve süküna<br />

kavuşmak için hadis uydurarıların da bulunmas ı, hadis vaz< ımn ilgi çekici<br />

ayrı bir tarafını gösterir. Okulunda ö ğretmeni tarafından dövüldüğü için<br />

a ğlayarak eve gelen ve babas ına hocasını şikayette bulunan bir çocu ğun hikayesi,<br />

bunun güzel bir örne ğini te şkil eder. Çocuk, babas ı Sacd İbn Tarife<br />

hocas ı tarafından dövüldüğünü söyleyince, gazaba gelen Sacd "vallahi, onlar ı<br />

rezil ederim" demi ş ve hemen orac ıkta İbn (Abbas'a varan bir isnadla şu hadisi<br />

uydurmuştur: "Çocuklar ımz ın hocalar ı, sizin en şer olanlar ınızd ır" 691 .<br />

Hicretin ikinci asr ında, yukarıdan beri örnekleriyle birlikte çe şitli sebeplerini<br />

zikretti ğimiz hadis vazcı, Islam' ın ikinci te şrici kayna ğı olan Sunnet<br />

için, ortaya ç ıkabilecek tehlikelerin en büyü ğü olmuştur. Bununla beraber,<br />

gerçek hadisçiler, hadis vazc ının daha ba şlangıcından itibaren bu tenlikeyi<br />

689 Bkz. Ebü 135vıld, IL 28; et-Tir ınizi, IV. 205; en-Nesn, VI. 226-227; İbn M5ce, II.<br />

205-206.<br />

690 İbnu'l-Cevzi, I. 42; es-Suyüti, el-Le'itli'l-maşnrıca, II. 470; Tedribu'r-riid, s. 187; Ahmed<br />

M. Şakir, s. 94. GlyEıs İbn İbrahim en-Nalıacrnin kezz5b ve hadis vazeden<br />

bir kimse olduğunu söyleyen hadis imandarm ın görüşleri hakk ında bkz. ez-Zehebi, Miztın, III.<br />

337.<br />

691 Ib ınfl-Cevzi, I. 42; es-Suyr4i, el-LeY ıli'l-maşnii`a, II. 470. Sacd İbn Taririn yalanc ı<br />

ve dilediği anda hadis uyduran bir kimse oldu ğu hakkında daha geni ş bilgi için bkz. ez-Zehebi,<br />

Mizün, II. 122-124.<br />

166


farkederek cerh ve ta`dil ilmini geli ştirmekte gecikmemi şler ve ortaya koyduklar<br />

ı baz ı kaideler ve sert tedbirler sayesinde onu bertaraf etmesini bilmi<br />

şlerdir.<br />

C. CERH VE TA9AL HAREKETININ DO ĞUŞU<br />

1. Cerh ve ta'dile yol açan âmiller<br />

a. Hadis vazc ı<br />

Daha önce de i şaret etti ğimiz gibi, Hazreti Peygamber devrinde ve onun<br />

vefat ından sonra sahabiler, hadis rivayetinde birbirlerinden şüphe etmiyorlar,<br />

ufak tefek baz ı itirazlar müstesna, biribirlerinin rivayet ettikleri hadisleri<br />

yalanlam ıyorlard ı. Keza tübi'findan olan hadisçiler de, sahabeden i şittikleri<br />

hadislerin kabulünde tereddüt göstermiyorlar, daha do ğrusu, Hazreti<br />

Peygambere ve onun Sunnetine olan inançlar ı dolayısiyle, hadisin her türlü<br />

yalandan, tahrif ve tashiften sâlim bir şekilde nakledildiğin.e samimi bir kalple<br />

inanıyorlard ı. Fakat bu inanç uzun müddet devam etmedi. Halife (Osmân<br />

İbn (Affân' ın öldürülmesiyle ba şlayan ve birbirini takip eden olaylar, müslümanlar<br />

ın huzur ve sükünunu bozdu ğu gibi, hadisle me şgul olan kimselerin<br />

biraz önce i şaret etti ğimiz samimi inançlar ını da yıkmakta gecikmedi; çünkü<br />

kendi aralar ında alıp verdikleri hadisler aras ına, hiç kimsenin bilmedi ği bir<br />

tak ım sözler S1Z1111 Ş , hadis ad ı alt ında, halk aras ında dola şmağa ba şlam ıştı .<br />

Hadisin ve dolayısiyle islâm'ın büyük bir tehlike ile karşı karşıya geldiğini<br />

anlamakta gecikmeyen sahabe ve tübi'f ınun ileri gelenleri, hadis naklinde<br />

ve kabulünde ihtiyat ı elden b ırakmamak ve çok titiz davranarak râvileri<br />

ve isnadları bilinen hadisleri almak gerekti ğine inanmışlar ve bu Manem<br />

gere ği olarak hadis rivayet eden kimseleri büyük bir titizlikle ara şt ırmağa<br />

ba şlamışlard ır. Râvilerle ilgili bu ara ştırmanın küçük sahabiler devrinde,<br />

yani 'Ali ile Mucâviye aras ında cereyan eden ve bir tak ım fırkalarm zuhuruna<br />

sebep olan mücadeleleri ve bu fırkalarm ç ıkışını gören ve daha bir müddet<br />

ya şayan sahabe zaman ında ba şladığma şüphe yoktur; çünkü ınevzü hadislerin<br />

zuhuru ile ilgili bahislerimizde de aç ıklamağa çalıştığımız gibi, hadis<br />

"fitne" tabir edilen bu dahili kar ışıklıklardan sonra ba şlam ıştır. Binaanaleyh<br />

hadis râvileriyle ilgili ilk ara ştırmalar ın hadiste yaz( hareketinin zuhuru<br />

ile ba şlamış olması da tabiidir Elimizde bu hususu teyid eden muhtelif<br />

haberler vard ır ve bu haberlerin biri, ayn ı zamanda, hadiste isnad tatbikat ı-<br />

nın ba şlangıcıyle de ilgilidir. Muslim'in, şalatı'in mukaddimesinde nakletti ği<br />

bu haberden ö ğrendiğimize göre, İbn Sirin (33-110 H) "önceden isnad hakkında<br />

sormuyorlard ı; fakat fitne vaki olunca râvilerinizin isimlerini bize söyleyin,<br />

deme ğe ba şlad ılar. Bu suretle, sunnet ehlinden olanlara bak ıhr ve on-<br />

167


ların hadisleri al ınır, bid'at ehlinden olanlara bak ılır ve onlar ın hadisleri de<br />

alınmaz oldu" demi ştir692. İbn Sirin'in bu sözü, râvilerle ilgili ara ştırmalar ın,<br />

müslümanlar aras ında ortaya ç ıkan fitne ile ba şladığını açık bir şekilde göstermektedir<br />

693. Bir ba şka haber yine Muslim tarafından nakledilmiştir. Bu<br />

habere göre, Bu şeyr el-


. Be şeri zafiyetler<br />

Cerh ve ta


mayan kimseler bu sahaya el atmışlar, niyetlerinde samimi olsalar bile, gaf-<br />

!etleri ve ehliyetsizlikleri dolay ısiyle, keridilerine sahib olarak gelen hadislerde<br />

yapt ıklar ı talıxif ve tashifierle onlar ı bozmuşlard ır.<br />

Ellil olmayanlar ın hadis sahas ına kolayca s ızdıklarını ve orada tahribkar<br />

bir rol oynad ıklarını ortaya koymas ı bakımından el-Evzacrnin şu sözü<br />

dikkata şayand ır: "Bu ilim büyük bir şerefe sahipti. Ricalin h ıfzında iken<br />

ağızdan al ınır ve müzakere edilirdi Fakat ne zaman ki kitaba girdi, nuru<br />

kayboldu, ehil olmayanlar ın eline düştü"698. Bu sözlerde büyük bir hakikat<br />

payının bulunduğuna şüphe yoktur. Filhakika, hadisin muhafazas ının kitaba<br />

tevdi edilmesinden önceki devirlerde, bu i ş hafıza ile yürütülmü ş ve onun<br />

hafızada canl ı olarak kalmas ını sağlamak için müzakere kap ıs ı daima aç ık<br />

tutulmuştur. Bu suretle, hataya dü şüldüğü noktalarda, bu hatan ın tashihi<br />

de müzakere s ıras ında mümkin olabilmi ştir. Ancak, hadisle me şgul olmak,<br />

bu me şguliyeti meslek haline getirerek binlerce hadisi isnadlar ıyle birlikte<br />

hıfzetmek ve müzakere esnas ında her isnad ı ait olduğu metne, veya her metni<br />

ait olduğu isnada bağlamak, kudretli bir hafıza ve yüksek bir kaabiliyet i şi<br />

olmas ı dolayısiyle, her insan ın kolayca nüfüz edebilece ği bir saha olmam ış<br />

ve yalnız ehil olanların elinde kalm ışt ır. Hadis kitabetinin yayg ınlaştığı ve<br />

hafızanın ikinci plana dü ştüğü devirlerde ise, bu güçlük ortadan kalm ış ve<br />

ehil olmayan bir çok kimse, hafızaya dayanmaks ızın yazıp rivayet ettikleri<br />

hadislerle bu ilmin şerefinden nasiblerini almak istemi şlerdir. Ne var ki, ehliyetsizliğin<br />

neticesi olarak çe şitli kusurlar ın, rivayet ettikleri hadislere intikalini<br />

önleyemedikleri gibi, kendilerini hadis tenkidçilerinin sert ve sert oldu ğu<br />

kadar da ac ı dillerine dü şmekten kurtaramam ışlard ır.<br />

Daha sonralar ı tedvin edilme ğe başlayan usül kitaplar ı gözden geçirilecek<br />

olursa, bu gibi kismelerin ba şhca iki yönden tenkide tabi tutulduldar ı<br />

görülecektir. Birincisi, hadis rivayet eden kimsenin adaleti; ikincisi de, zabt ı,<br />

yani hadis tahammül ve rivayetindeki dirayetidir. Adalatten maksat, ravinin<br />

takva ve mürüvvet sahibi olmas ını sağlayan bir melekedir ki, tamamiyle<br />

onun diyanetine taalluk eder. Adil kimse, i şlerinde istikameti tam olan, f ısk<br />

ve fücürdan uzak bulunan kimsedir 699.<br />

Adalet yönünden zayıf olan râvilerde umumiyet itibariyle be ş hal görülür<br />

ve bu haller, onlar ın rivayet ettikleri hadislerden şiddetle sak ınmayı gerektirir.<br />

Adil olmayan bir ravide görülen bu hallerden birincisi, Hazreti Peygamberin<br />

hadisinde yalan söylemek, yahut hadis uydurmakt ır ki, hadis vazc ı<br />

698 El-ljatib el-Bağadi, Takyklu'l-c ılm, s. 58.<br />

699 ibn Hacer, Hadis ıstilahları hakk ında Nulıbetu'l-fiker şerhi (terceme: Talt Koçyi ğit),<br />

s. 34, 57.<br />

170


ile ilgili bahislerimizde Ininun çe şitli sebepleri üzerinde durulmu ştur. İkinci<br />

râvinin hadis uydurraasa bile, uydurulmu ş hadisleri rivayet etmesi ve<br />

toplum içerisinde yalan söyleyen bir kimse olarak tan ınmas ıdır. Bu hal, râvinin<br />

Hazreti Peygamberin hadislerinde de yalan söyleyebilecek bir kimse<br />

olarak itham edilmesine ve dolay ısiyle rivayet etti ği hadislerden sak ııııılmasına<br />

sebep olur. Üçüncü hal, râvinin, islâm' ın şiddetle haram kıldığı bazı<br />

ağır günahlar' irtikâb eden kimselerden olmas ıdır ki, bu gibi kimselere fâs ık<br />

denilmiştir. Fâs ık, fıskından dolay ı hadis imamları tarafından cerhedilmi ş<br />

ve rivayeti makbul say ılmamıştır. Dördüncü hal, râvinin bid'at sahibi olması<br />

ve çok defa bideatuu destekler mahiyette hadisler rivayet etmekle şöhret<br />

kazanmas ıdır. Bidcat, lugat yönünden bir şeye başlamak, onu ihdas ve in şa<br />

eylernek manâsma gelir. Ist ılahta ise, dinin ikmalinden sonra ihdas olunan<br />

ve dine izafe edilen inanç ve amellerdir. Hadis imamlar ı, bid'at ehlinden olanları,<br />

bid'atlar ı dolayısiyle tenkide tabi tutmu şlar ve rivayetlerini kabul etmemi<br />

şlerdir700. Râvinin cerh veya tenkid edilmesine sebep olan be şinci hal<br />

de, onun mechul olmas ı, yani adalet ve zabt yönünden durumunun bilinmemesidir.<br />

Bir râvi, umumiyet itibariyle, ya çok az hadis rivayet etti ği için hadisçikr<br />

aras ında şöhret kazanmaz; yahutta isnad içinde, hadisçiler aras ında<br />

maruf olmayan bir isim, künye, lakab veya s ıfatla zikredilir. Her iki halde<br />

de hakkında cerh veya tacclil vaki olmad ığı cihetle mechul kalan böyle bir<br />

râvinin hadisi, bir ihtiyat tedbiri olarak kabul edilmezm.<br />

Zikrettiğimiz bu be ş hal, râvinin adaletine veya diyanetine taaluk eder;<br />

aynı zamanda cerh ve tacdil faaliyetinin zuhuruna yol açan âmillerden say ı-<br />

lır. Fakat yukarıda da i şaret etti ğimiz gibi râviler adalet yönünden olduğu<br />

kadar zabt veya dirayet yönünden de tenkide tabi tutulmu şlard ır. Çünkü<br />

zabt ı zayıf olan bir râVide, yine bir evvelkinde olduğu gibi, umumiyetle be ş<br />

hal görülür. Ya hatas ı çoktur, ya gâfildir; yahutta vehm üzere rivayet eder.<br />

Vehim, çok defa, râvinin, muttas ıl olan bir hadisi munkat ı olarak, yahut<br />

bunun aksine, munkat ı veya mursel olan bir hadisi muttas ıl olarak rivayet<br />

etmesine yol açar. Bazan da râvi, yine vehmi dolay ısiyle bir hadisi di ğer bir<br />

700 Bidat, hazan iyi, güzel ve faydal ı olduğu gibi, hazan da kötü ve zararl ı olur. Bu<br />

itibarla bidcat, dini yönden iki kısma ayr ılmış, birincisine 'bidcrıt-ı hasene", ikincisine de "bidat-ı<br />

seyyie" denilmiştir Ancak hadis ıstılahnıda bid'at bahis konusu oldu ğu zaman, daima kötü<br />

ve zararlı olan, yani islâm'a ayk ırı düşen inanç ve itikadlar kasdedihni ştir. Meselâ şica, havaric,<br />

kaderiyye, cehmiyye, mutezile ve benzeri mezheblere mensilp olup bu mezheblerin görü şlerini<br />

müdafaa edenlere "mubtedica" veya "bidcat ehli" denilmi ştir. Hadis imamlar ı, umumiyetle bidat<br />

ehlinden olanların rivayetlerini kabul etmemi şlerdir. Bununla beraber baz ıları, mezhebinin dâiliğini<br />

yapmayan ve sözüne güvenilir olan baz ı mübtedi'amn rivayetlerini kabule taraftard ırlar.<br />

701 Râvilerin adalete taalluk eden bu be ş halden dolayı tenkid edilmeleriyle ilgili daha<br />

geni ş bilgi için bkz. İbn Hacer, Hadis ıst ılahlart hakkında Nubbetu'l-fiker şerhi,s. 57 vd.<br />

171


hadise idhal eder. Ravinin, hadisin isnad ına veya metnine idrac etti ği baz ı<br />

isim veya sözlerle, güvenilir ravilerin rivayetlerine muhalefet etmesi de ayr ı<br />

bir cerh amili say ılır. Bazan muhalefet, ya râvi isimlerinin de ğişmesiyle, yani<br />

baba isminin o ğul, oğul isminin de baba yerine geçmesiyle, hazan da hadis<br />

metnindeki ibarelerin takdim ve tehiriyle vukubulur. Bir diğer cerh sebebi<br />

de, raviye, ya ya şhliğı dolayısiyle, ya gözlerinin görmemesiyle, yahutta daima<br />

müracaat etti ği kitaplar ının yanmas ı veya zayi olmas ı dolayısıyle ar ız<br />

olan sui hıfzd ır702.<br />

İşte, yukarıdan beri zikretti ğimiz bu haller, umumiyetle insanlar ın maruz<br />

bulundukları zafiyetlerdendir. Baz ı sahalarda bunlar, bir insan için büyük<br />

bir kusur sayılmasa bile, dinin temelini te şkil eden hadis bahis konusu<br />

olduğu zaman, bu zayifetlerin müsamaha ile kar şılanmas ı düşünülemez. Çünkü<br />

her hadis, dini bir hükmün kayna ğı olabilecek bir de ğere sahiptir. Bir hadiste,<br />

yukar ıda zikretti ğimiz zafiyetlerden her hangi birisinin sebep olaca ğı<br />

bir de ği şiklik, o hadisten, farkl ı bir hükmün istihrac ına yol açar, bu ise, dinin<br />

geni ş çapta zedelenmesi neticesini do ğurur. İşte bu sebepler dolay ısıyledir<br />

ki, siyasi fırkalar ın zuhuru ile ba şlayan vazo hareketi, hadis imamlar ı için ilk<br />

mühim uyarı olmuş, bir taraftan hadis uyduranlar tesbit edilma ğe çalışılırken,<br />

diğer taraftan, rivayet sahas ına at ılan ve değişik derecelerde ehliyet<br />

noksanl ıklar' gösteren raviler ara ştırılmağa ve bu ravilerin hadislerde sebep<br />

oldukları kusurlar aç ıklanma ğa ba şlannuşt ır.<br />

Ravilerin hadis rivayetine tesir eden zay ıf halleri incelenirken, rivayeti<br />

kabuk sayan olan kimselerin tesbiti ve bu kimselerde göze çarpan mü şterek<br />

hallerin tayini de tabii olmak gerekir; çünkü bir ravide aran ılan şart ın bulunmamas<br />

ı, çok defa, o şart ın yerini tutan zay ıf bir halin bulunmas ına yol<br />

açar. Diyanet yönünden, iman vasf ına sahip olmayan bir kimsede göze çarpacak<br />

ilk hal, elbetteki imans ızlık halidir. Keza dirayet yönünden iyi bir<br />

hafızaya sahip olmayan kimsenin hali de sui h ıfzd ır.<br />

Hicretin ikinci asr ında ya şamış ve üçüncü asrın hemen başında vefat<br />

etmi ş olan me şhur imam e ş - Şafig (Ö. 204), hadisi kabul edilen raviyi şu sözlerle<br />

tavsif etmi ştir:<br />

"Hadis rivayet eden ravi dininde sika hadisinde s ıdk ile maruf; rivayet<br />

ettiği şeyi bilir (akıl), hadisin malı:as ıllı bozacak lafza vak ıf (alim), hadisi<br />

i şittiği şekildeki harfleriyle rivayet , eder, mana üzere rivayet etmez (mana<br />

üzere rivayet eder ve manay ı bozacak lafz ı da anlayamazsa belal ı haram veya<br />

haramı helal yapabilir), lufz ından veya kitab ından rivayet ederse hafız, bir<br />

hadisin rivayetinde diğer hafizlarla birle şirse rivayet etti ği hadis diğerlerinin<br />

702 Daha geni ş bilgi için bkı. aynı yer.<br />

172


hadisine uyar, mülâki oldu ğu şeyhlerden i şitmediği ve sikâtın Hazreti Peygamberden<br />

rivayet ettikleri hadislere muhalif hadisi rivayet etmez ve nihayet,<br />

hadisi Hazreti Peygambere kadar muttas ıl olur ise, böyle bir râvinin<br />

hadisi kabul edilir""3.<br />

Eş - Şâfi(I'den nakledilen ve bir râvinin ta'dili için zaruri görülen bu haller,<br />

asl ında, bizim yukar ıda bahis konusu etti ğimiz cerhe sebep te şkil eden<br />

hallerin mukabili olan hallerdir. Bu bak ımdan, e ş- Şâfi


evsaftaki bu hadislerin en do ğrusunu bulup ç ıkarmak, ancak, tayin edilmesi<br />

gerekli olan bu ölçüler sayesinde mümkin olur. O halde bu ölçülerin ba şında<br />

sahib denilen hadisin evsafı gelir. Bir hadiste hangi s ıfatlar biraraya gelirse<br />

o hadis sahih olur Bu sual, ister istemez, kar şımıza sahili denilen hadisin<br />

tarifini ç ıkarmaktad ır. Sahihin tarifi, çok daha sonraki devirlerde tedvin<br />

edilme ğe başlanan ıst ılah kitaplar ında görülmü ş olsa bile, onun, cerh ve tadil<br />

faaliyetinin daha sistemli bir şekilde yürütülme ğe başladığı birinci hicri<br />

asrın sonlarından itibaren hadisçiler aras ında formüle edilmi ş olabilece ğini<br />

düşünmek herhalde hatal ı olmaz. Zira yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi, ravilerin<br />

cerh ve tacdili ile, sahih hadisin di ğerlerinden ay ırt edilmesi gaye edinilmiş<br />

ise, bu gayenin, sahihin ne oldu ğunu bilmeden gerçekle ştirilmesi mümkin<br />

görülemez. O halde sahih hadis nedir ve nas ıl olmalıdır<br />

Cerh ve tacdil hareketinin do ğusunda ba şlıca rol oynayan iki âmilden<br />

birincisi, yani hadis -yaz (' bir tarafa b ırakıhrsa - asl ında uydurulmu ş sözleri<br />

hadis ad ı alt ında zikretmemek laz ımdır - diğer âmil olan be şeri zafiyetlerin,<br />

umumiyetle iki gurupta topland ığını ve bunlar ın, ravinin adaletine ve zabtına<br />

taalluk etti ğini bir önceki bahsimizde aç ıklamıştık. Eğer bir hadis, ray-ilerden<br />

birinin veya birkaç ımn adalet ve zabt ındaki zafiyetten dolay ı s ıhhat<br />

vasfını kaybediyorsa, bu takdirde sahih hadisin iki vasfı, veya iki şart ı belirlenmi<br />

ş olmaktad ır. Bu iki, vas ıf, râvilerin adil ve zab ıt olmalar ıd ır. Buna göre<br />

sahibi, ravileri Mil ve zab ıt olan hadis olarak tarif etmek mümkindir. Ancak<br />

bu tarif henüz tam bir tarif de ğildir ve daha sonra da üzerinde duraca ğımız<br />

gibi, isnadın birinci asr ın ikinci yar ıs ında kullan ılmağa başlandığı gözönünde<br />

bulundurulur ve hadisçilerin ikinci as ırda kesiksiz bir isnad ı ara şt ırmalar ı<br />

tabi görülürse, isnaddaki ittisalin de sahihin tarifinde yer almas ı gereken ü-<br />

çüncü şart olduğunu kabul etmek gerekir. Bu şart ı da alarak sahihin tarifini<br />

yapmak gerekirse, râvileri Mil ve zab ıt, isnad ı muttas ıl olan hadistir, diyebiliriz.<br />

Filhakika bu tarifi, muhtemelen sahibi ilk defa formüle eden el-Ilaç-<br />

-tabi (Ö. 388)nin sözünde görmek mün ıkindir. Ebu Davud'un Sunen'ine yazd<br />

ığı Me(tılimu's-Sunen adlı şerhinin mukaddimesinde "sahil, senedi muttasıl,<br />

ta`dil edilmi ş hadistir" demi ştir705. Daha sonraki usal kitaplarmda<br />

"sahih hadis, ravileri adil ve zab ıt, senedi muttas ıl; şaz olmayan ve ılleti bulunmayan<br />

hadis" olarak tarif edilmi ş ve sahihin saz ve ılletten salim olmas ı<br />

şart ko şullmuş ise de706, bu iki şart ın, el-tlatta.bi tarafından yap ılan tarifin<br />

manası içinde yer ald ığı ve bu manay ı vuzuha kavu şturmak için daha sonraki<br />

tarife ilave edildi ği ileri sürülmütür 707. Nitekim el-cIraki (Ö. 806) yukar ı-<br />

da zikretti ğimiz el-liattabl'nin tarifine "râvinin zabt ını, hadisin şaz ve ılletten<br />

selâmetini şart ko şmadığı" için itirazda bulunmu ş ve "şüphe yoktur ki<br />

705 Bkz. I. 6.<br />

174


zabt şartt ır; çünkü hadisinde hatas ı çok olan ve a şırı dereceye varan kimse<br />

terke müstehak olur" demi şse de, es-Suyilti, müdafa ederek<br />

tarifinde bu şartlar ın yer aldığını, zira "ravileri tacdil edilmi ş" ibaresini kulland<br />

ığını ve bu ibare ile "ravileri adil" demek aras ında fark bulundu ğunu<br />

ileri sürmüştür70S. Filhakika bir râvinin adil oldu ğunu söylemekle, ta'dil edildiğini<br />

söylemek aras ında belirli bir fark vard ır. 'Adil diyanet yönünden güvenilir<br />

bir kimseye delâlet ederse de, zabt yönünden mutlak surette kusursuzluğunu<br />

göstermez; fakat I-ayinin ta`dil edildi ği söylendiği zaman, hem adalet<br />

ve hem de zabt yönünden kusursuzlu ğu belirtilmi ş olur. Bu aç ıklama gözönünde<br />

bulundurulursa, el-HattabFnin tarifini, kusursuz formüle edilmi ş<br />

bir tarif olarak kabul etmek mümkindir.<br />

Sahih hadisin tesbiti için, hadislerin gerek rical yönünden ve gerekse<br />

isnadlar ındaki ittisal yönünden tetkike tabi tutulmas ı, hadisçilerin kar şısına<br />

yeni meseleler ç ıkarmıştır. Çünkü bu tetkik neticesinde görülmü ştür ki, her<br />

ravi, gerek adalet ve gerekse zabt yönünden zay ıf sayılmıyacak bir derecede<br />

bulunursa bile, bir ba şka ravi, diğerinden çok daha üstün bir derecede olabilmektedir.<br />

Zayıf sayılmayan, fakat adalet ve zabt yönünden birbirinden farkl ı<br />

olan bir çok ravinin hadisleri de sahih olmakla beraber, bunlar ın sıhhat dereedeni<br />

aras ında da belirli bir fark ın bulunmas ı tabiidir; çünkü kuvvet yönünden<br />

s ıhhat ı gerektiren adalet ve zabt derecelerinin farkl ı oluşu, zorunlu olarak,<br />

birbirinden farkl ı sahil" derecelerinin ortaya ç ıkmasına yol açar. İşte bu<br />

sebepledir ki, hadisçiler aras ında, adalet ve zabt yönünden en üstün derecede<br />

bulunan ravilerin hadisleri, en sahih hadisler olarak kabul edilmi ştir Daha<br />

sonralar ı tedvin edilme ğe ba şlayan usûl kitaplar ında gördüğümüz sahih lizâtihi<br />

ve sahih ligayrihi, et-Tirmizi (Ö. 279) nin ilk defa formüle etme ğe çalıştığı<br />

hasen hadisin 709 lizâtihi ve ligayrihi çe şitleri, sahihin birbirinden farkl ı<br />

derecelerine verilmi ş isimlerden ba şka bir şey değildir. Bu, ayn ı zamanda<br />

cerh ve tacdil hareketinin sahih hadislerin s ınıfland ır ılmas ında ula ştığı ilk<br />

mühim neticedir.<br />

Bazal' bir râvi, ne kadar güvenilir olursa olsun, yapt ığı bir hata dolay ısıyle<br />

hadisini di ğer ravilerin rivayetine muhalif bir şekilde rivayet edebilir ve<br />

bu rivayetinde tek kalabilir; yani o hadisi, o şekliyle ondan ba şka hiç kimse<br />

rivayet etmez. Bu takdirde o ravinin hadisine sahih vasf ını ıtlak etmek elbette<br />

mümkin de ğildir. E ş-Safi% (Ö. 204) nin şclz adını verdiği bu hadis çe şidinde<br />

olduğu gibi, diğer çe şitli kusurlar sebebiyle zayıf rivayet gurubu içinde yer<br />

706 Meseld bkz. s. 10.<br />

707 Bkz. es-Suyüti, s. 23.<br />

708 Ayni yer.<br />

709 Bkz. (el-CCtmitin sonunda). V. 758.<br />

175


alan hadisleri, benzer rivayet guruplar ı içinde toplamak ve bunlar ı birbirinden<br />

ay ırdedebilmek için her birine ayr ı bir isim vermek, hadislerin ve hadis<br />

râvilerinin tetkik ve tesbiti, yahut, bir ba şka ifade ile cerh ve ta'dili neticesinde<br />

mümkin olmu ştur.<br />

Ileride de bahis konusu edece ğimiz isnadın, birinci asr ın sonlarından<br />

itibaren s ıkı bir şekilde sorulma ğa ba şlandığı gözönünde buhındurulursa,<br />

hadislerin, ikinci as ırda, râvileri aras ındaki ittisal yönünden de tetkike tâbi<br />

tutulmu ş olaca ğını garib kar şılamamak gerekir. Ashnda bu as ır, sahabeyi<br />

gören ve onlardan hadis i şiten tabi'lln ile tab'ilna yeti şen ve onlardan hadis<br />

alan etba'lar ı ve nihayet bunlar ı takip edenlerin asr ıd ır. Bir tabi'inin bazan<br />

hadisini irsal ederek, yani as ıl işittiği sahabiyf atlayarak do ğrudan do ğruya<br />

Hazreti Peygamberden rivayeti görüldü ğü gibi, etba'larından birinin de bazan<br />

şeyhi olan tabi'iyi, yahut tabn ile birlikte sahabiyi atlay ıp hadis rivayet<br />

ettiği görülen hususlardand ır. Hadislerin tetkiki s ıras ında, isnadlarında görülen<br />

bu çe şit inkıta veya ittisal bozuklu ğu, hadisçilerin gözünden kaçm ıyacak<br />

kadar bariz olan rivayet kusurlarmdand ır ve bu kusurlar ı ihtiva eden<br />

hadislerin zay ıf hadis gurubu içine sokulmas ında herhangi bir tereddüt gösterilmedi<br />

ği gibi, benzer kusurlarla ılletli olanlar ın bir isim alt ında toplamak<br />

da ihmal edilmemi ştir. Nitekim isnad ında sahabisi atlanmış rivayetlerin mursel,<br />

sahabeden sonraki tabakalarda bir veya bir kaç ravinin atlan ınasma göre<br />

municat ı` veya muczal isimleri alt ında toplandığını, usül kitaplar ında kolaylıkla<br />

görmek mümkindir.<br />

I şte, sahili ve zay ıf hadis çe şitleriyle ilgili olarak aç ıklamağa çalıştığımız<br />

bu bir kaç misal göstermektedir ki, ikinci asr ın başlarından itibaren sistemli<br />

bir şekle giren cerh ve tacdil hareketi, bir taraftan hadislerin ve hadis ravilerinin<br />

s ıbhat ve güvenilir olmalar ı yönünden snufland ırılmas ını sağlarken,<br />

diğer taraftan, tedvini biraz daha geçikmi ş olsa bile, bu harketin temel prensip<br />

ve kaidelerini, tabir ve ıstılahlar ını içinde toplayan, bunlar ı inceleyen ve<br />

münakaşas ım yapan mu ştalalıdl-hadis veya uşfılu'l-hadis Bininin doğuşunu<br />

hazırlamıştır.<br />

3. Hadiste isnad tatbiki<br />

Hadis vaz`ma kar şı cerh ve tacclil hareketiyle birlikte ba şladığma şüphe<br />

bulunmayan isnad, islarn'a hâs olan ve râvi isimlerini zikretmek suretiyle<br />

haberin ilk kayna ğına kadar inmek imkan ını veren bir rivayet sistemidir.<br />

Isnadm başlangıcı ile ilgili olarak bize oldukça aç ık ve kesin bir tarih veren<br />

Muhammed İbn Sirin'in sözlerini burada tekrar zikret ınekte fayda vard ır.<br />

Hicretin 110 senesinde vefat eden bu tan ınmış tabi(i imamdan, hadis ravi<br />

176


lerinin sorulup, güvenilir olanlar ından hadis al ındığını belirten şu sözler nakledilmiştir:<br />

" İlk zamanlar isnad sormuyorlard ı; ne zaman ki fitne zuhur etti;<br />

bize kendilerinden rivayet etti ğiniz kimselerin isimlerini söyleyin, deme ğe<br />

ba şladılar. Bu suretle ehl-i sunnetten olanlara bak ıyorlar ve hadislerini al ı-<br />

yorlar; ehl-i bidattan olanlara bak ıyorlar, onların hadislerini de terkediyorlard<br />

ı"710. İbn SirIn'in bu sözünü k ısa bir cümle ile özetlemek gerekirse diyebiliriz<br />

ki, "isnad, fitne zuhur ettikten sonra kullan ılmağa ba şlamışt ır".<br />

Muhammed İbn Sirin, 110 senesinde vefat etti ğine ve fitneden sonra ba şlayan<br />

isnad tatbikine şâhid olduğuna göre, yukar ıda verilen haberde İbn<br />

bahis konusu etti ği "ilk zamanlar" sözünden, fitneden önceki devri anlamak<br />

güç de ğildir. Ancak İbn Sirin, sözünü ettiği fitneyi aç ıklamamış, onun hangi<br />

fitne olduğunu belirtmemi ştir: Eğer İslam tarihinde onun gördüğü, yahut<br />

bilgi sahibi olduğu tek bir fitne ç ıkmış olsayd ı, her halde bir mü şkil kalmaz<br />

ve kasdettiği fitneyi anlamak güç olmazd ı. Halbuki üçüncü Halife (Oşman<br />

İbn (Affan' ın öldürülmesini takip eden olaylar - ki bunlardan biri


Mu


cOmer İbn (Abdi'l- (Aziz'in emriyle hadisleri ilk tedvin eden bir kimse olarak<br />

da tan ınmıştır. İb ıl Sihab ez-Zuhri, hicretin 124 üncü senesinde vefat etmi ş -<br />

t h.713 .<br />

İş te Muhammed İbn Sirin ile ayn ı devirde ya şamış olan bu me şhur hadis<br />

imam ı, Malik İbn Enes'in aç ıklad ığına göre, hadis rivayetinde isnad ı ilk<br />

kullanan kimsedir74. Burada şimu hemen belirtmek gerekir ki, isnad ın ilk<br />

defa ez-Zuhri taraf ından kullanıld ığının söylermi ş olmas ı, her halde onun bu<br />

konuda gösterdi ği şiddetli titizlikten kinaye olsa gerekir; yoksa evveliyetin<br />

ona atfedilmesinden, ez-Zuhri'ye kadar isnad ın Araplar aras ında bilinmedi ği<br />

manasın ı çıkarmamak laz ımdır. Zira ez-ZuhrI'den önce sahabe de, hadisi<br />

biribirlerinden ald ıkları veya Hazreti Peygamberden i şittikleri zaman onu<br />

kimden ald ıklarını belirtiyorlard ı. Fakat o zamanlar aralar ında yalan câri<br />

olmadığı için bu konuda fazla titizlik göstermiyorlard ı. Nitekim Bu şeyr eltAdevl,<br />

İbn (Abbs'a gelipte kile Rasülu'llah (s.a.s.) diye hadis rivayet etme<br />

ğe başlay ınca, İbn `Abbas onu dinlememi şti de Buşeyr, ne oluyor ki, ben<br />

sana Rasidu'llalitan hadis söylüyorum da sen dinlemiyorsun deyince İbn<br />

`Abbas ona şu cevab ı vermi şti: "Bizler bir kere (yalanc ılığın zuhur etmesinden<br />

önce) bir kimseyi, Rasâlullah buyurdu ki, derken duyduk mu gözlerimizi<br />

süratle ona çevirir ve kulaklar ımız ı ona verir dinlerdik. İnsanlar sacb (h ırçın)<br />

ve zeki' (uysal) deveye bindikleri (yani medh ve zemm edilen her mesle ğe<br />

yöneldikleri) zaman art ık tanıdığımız şeylerden ba şkas ını almaz olduk" 7".<br />

Ez-ZuhrPnin isnad tatbiki üzerinde gösterdi ği titizliği, isnad ı ihmal eden<br />

kimseleri ikaz etmesinden anlamak mümkindir: Medine'de İshak İbn cAbdillah,<br />

ez-ZuhrPnin meclisinde oturmu ş "Rastilullah (s.a.s.) buyurdu ki"<br />

diyerek hadis rivayet etme ğe ba şlamışt ı. Ez-Zuhri onu hemen durdurmu ş<br />

ve "sana ne oluyor Allah seni katletsin, yâ İbn Ebi Ferve! Allah'a kar şı bu<br />

cür'etin nedir Hadisini isnad et! Bize ipi ve halkas ı olmayan hadisleri rivayet<br />

ediyorsun" diyerek azarlam ışt ır 716 . Ez-Zuhri'nin, bu çe şit ihtar ve ikazlar<br />

ı, isnad zikretmeden hadis nakleden herkese yöneltti ği anlaşılmaktad ır.<br />

El-Velid İbn Muhammed aynı konuda şöyle der: "Ez-Zuhri ile birlikte Ebü<br />

Hazim'e uğramıştık. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu, diyerek hadis nakletme<br />

ğe ba şlayınca, ez-Zuhri ona şöyle dedi: Ne o, ipi ve halkas ı olmayan<br />

hadisler görüyorum" 7.<br />

713 Ez-Zuhri'nin tereemesi hakk ında daha geni ş bilgi için bkz. Talüt Koçyi ğit, İbn Şiheb<br />

ez-Zuhrt (D5hiyat Fakültesi Dergisi. Cilt: XXI, s. 51-74)<br />

714 İbn Ebi ve't-tddtl, IV. 1, 74.<br />

715 Muslim, Şabilı (mukaddime), I. 13.<br />

716 El-Hakim Ebü `Abdillah, Mdrifet cutümi'l-hadis, s. 6; Ebü Ndaym, ljtlye, III. 365.<br />

717 Ebü Ndaym, fidye, III. 365; İbn Ke şir, el-Bidiiye, IX. 345.<br />

179


Ez-Zuhrrnin isnada verdi ği ehemmiyeti gösteren haberlerin en dikkat<br />

çekici olan ı, isnadı Şâm hadisçileri aras ında yaynıas ı ve onun ciddi bir şekilde<br />

hadis rivayetinde kullan ılmas ını sağlamış olmas ıyle ilgili olan haberdir.<br />

El-Velld İbn Muslim'in nakletti ğine göre " Şâm halk ı, Rasfılullah şöyle buyurdu,<br />

diyerek hadis rivayet ederdi. Ez-Zuhri onlara: Ya . ehle'ş- Şâm! Ne<br />

oluyor ki hadislerinizi ipsiz ve halkas ız görüyorum diye hitap ettikten sonra<br />

herkes isnad kullanma ğa başladı"718. Bu haber, Şânı'da muntazam bir isnad<br />

tatbikinin, ez-Zuhri'nin ikaz ve ihtarlar ı neticesinde ba şladığını gösterme ğe<br />

yeterlidir. Bununla beraber, ayn ı haberden ç ıkartabilece ğimiz bizce çok daha<br />

önemli bir netice, Medine'den Şâm'a müteaddit defalar gidip gelen ez-Zuhrinin,<br />

Medine'de isnadı ihmal eden baz ı şahıslar ı ikaz etmesine ra ğmen, diğer<br />

tarafta, bütün Şâm halkına ayn ı ikazı yöneltmi ş olmasıdır. Bu husus aç ıkça<br />

göstermektedir ki, islâm' ın be şiği ve hadisin kayna ğı olan, aynı zamanda<br />

Dâru's-Sunne ad ıyle an ılan Medine'de isnad umumiyetle bilindi ği halde, bu<br />

merkezden bir hayli uzak olan Şam'da bilinmemektedir; yahut hiç olmazsa<br />

Medine'deki kadar yayg ın de ğildir; fakat ez-Zuhri, ikazlar ı ile Şâm ehli aras<br />

ında da isnad kullan ılmas ını sağlam ıştır7'9.<br />

Hadiste muntazam bir isnad tatbikinin mevzii hadislerin zuhurundan<br />

sonra ba şladığını, Muhammed İbn Sirin'in bu konudaki sözünü de gözönünde<br />

bulundurarak yukar ıda aç ıklamışt ık. Ez-Zuhrrnin isnad üzerinde bu kadar<br />

titizlik göstermesine sebep olan âmilin de, yine hadis vazc ı olduğuna<br />

şüphe yoktur. Ez-ZuhrI de di ğer hadis imamlar ı gibi hadis vazcın ın İslam<br />

için arzettiği büyük tehlikenin farkında ve buna kar şı tedbirler alman ın gerekli<br />

olduğuna inanmaktad ır. Nitekim bu tehlikeye kar şı hadisleri yazılı olarak<br />

toplamayı bir tedbir çaresi olarak görmü ş ve "eğer Şark tarafından bilmedi<br />

ğimiz ve kabul etmedi ğimiz bir takım hadisler gelmemi ş olsayd ı, ne bir<br />

hadis yazard ım, ne de yaz ılmas ına izin verirdim" demi ştir720.<br />

718 Eş-Zehebt, rdrilju'l-İslam, V. 148.<br />

719 Burada bir hususu hat ırlatmakta fayda vardır: Arapçada, hazan, umuma delâtet eden<br />

ibareler kıllanıldığı halde, bunlarla husus kasdedilir ve e ğer bu mana anla şılmazsa yanlış neticelere<br />

varil'''. Bu bak ımdan ez-Zuhrt'nin yrı elde'ş-Şâm (ey Şâm halkı) sözünden bütün Şâtrı<br />

halkını anlamamak lâz ımdır. E ğer bu mana anla şıhrsa, ez-Zuhrrnin, Şam halkı arasında isnad<br />

kullanılmasmı sağlamasının güçlüğü ileri sürülerek konuyla ilgili haber üzerine şüpheye dü şülebilir.<br />

Halbuki mezkür haberde zikredilen ehlu'ş-Şâm veya Şâm halk ı'ndan maksat, sadece Şâmda<br />

hadisle meşgul olan ve hadis rivayet eden kimselerdir Bunlar ın sayıca çok olmad ıklarını tahmin<br />

etmek güç de ğildir. Medtne'den gelmi ş, halifeler nezdinde ilmiyle büyük itibar kazanm ış<br />

ez-Zulul gibi bir hadis imanunın, Dımaş1F meseidinin bir köşesinde, Şâm hadisçilerinin te şkil<br />

ettiği bir halkada, onlara isnad ın ehemmiyetini anlatmas ı ve bu suretle hadis rivayetinde isnad<br />

kullanılmasını sağlamış olması her halde güç bir i ş olmasa gerektir.<br />

720 El-Hatib el-Ba ğdrult, s. 107-108.<br />

180


Ez-Zuhrrnin sözünde "bilinmeyen ve kabul edilmeyen hadislerin geldiği<br />

Şark tarafı" olarak ifade edilen yerin


mesinden has ıl olur. Yahut, ortada yarat ılmış bir şey varsa, mutlaka onun<br />

bir de yarat ıc ısı vard ır; yarat ıc ı olmadan yarat ılmış bir şeyin olmas ı mümkin.<br />

değildir. Bunlar, akl ın insana kazand ırdığı bilgilerdendir. Di ğer baz ı şeyler<br />

ise, duyu (his) organlar ı vas ıtas ıyle bilinir. Mesela insamn söyledi ği bir sözü,<br />

yahut yapt ığı bir hareketi bilmek bu yolla olur. Söylenen sözün bilinmesi,<br />

onu kulakla i şitmeğe, yap ılan bir fiilin bilinmesi ise, onu gözle görme ğe ba ğ-<br />

lıd ır. Bazan da söylenen bir sözü i şitmeyen, yahut yap ılan bir fiili görmeyen<br />

kimse, onlar ı i şiten veya gören kimsenin haberi sayesinde bilebilir. İşte bu<br />

gibi hallerde söylenen sözü veya yap ılan fiili haber veren her şahs ın sözünde<br />

sad ık olmamas ı dolayısiyle, haberin de do ğru veya yalan olmas ı ihtimali<br />

vard ır. Haberin doğruluğu, ya onu haber verenlerin çoklu ğu dolayısıyle yakinen<br />

bilinir; yahutta di ğer baz ı karineler yard ım ı ile onun do ğruluğu üzerinde<br />

zanna dayanan bir kanaat has ıl olur. Hazreti Peygamberin hadisleri de<br />

onun söz ve fiillerinden ibaret oldu ğuna göre, bunlar ın bilinip öğrenilmesi<br />

de ancak haber yolu ile mümkin olur, ve bu bilgi, biraz önce i şaret olundu ğu<br />

gibi, onlar ı haber verenlerin durumuna göre ya kesindir, yahutta kesinlikten<br />

ziyade zannidir. İşte, daha sonraki as ırlarda tedvin edilme ğe ba şlayan usal<br />

kitaplarında Hazreti Peygamberin söz ve fiilleriyle ilgili haberler, vazedilmi ş<br />

bazı kaidelerin yard ım ı ile bu yönden de ğerlendirilmi ş ve ortaya ç ıkan haber<br />

çe şitleri verilerek bunlar ın tarifleri yap ılmışt ır<br />

Haberlerin bize geli şi itibariyle do ğruluklar ı hakkında kesin kanaata<br />

varılanlarla, do ğru olup olmadıkları baz ı karineler yard ımı ile tesbit olunanlar,<br />

usal kitaplar ında iki gurupta mütalaa edilmi ş, birincisine mutevatir ikincisine<br />

ise ahad haberler denilmi ştir.<br />

Hakkında haber verilen söz veya fiili bizzat i şitip gören ve sonra da onu<br />

işitme veya görme imkan ını bulamayan kimselere haber verenlerin say ı bakımından<br />

çok olmas ı halinde bu haber mutevatir olur. E ğer haberin müteakip<br />

nesillerde a ğızdan ağıza nakli bahis konusu olursa, yine mezkar çokluk<br />

mutevatirin şart ı olarak hali kahr; aksi halde, yani çoklu ğun sayıca azalması<br />

halinde, haber mutevatir olmaktan ç ıkar.<br />

Mutevatirin şart ı olan bu çokluğun sayıca belirlenmesi hususunda usal<br />

müellifleri her hangi bir zorlama ğa gitmemi şlerdir. Bununla beraber mezkar<br />

çokluğu yine de tarif ve tavsif ederek, onun, kasden veya gayri kasdi olarak<br />

bir yalan üzerinde ittifak edemeyecek bir çokluk olmas ı gerektiğini ileri sürmüşlerdir723.<br />

Bu şartlar ı muhtevi olarak gelen mutevatir haber, onu i şitenler<br />

için ılm-i yakin ifade eder. Bir ba şka deyi şle o haberin do ğruluğu hakkında<br />

kesin ve reddi mümkin olmayan bir inanç veya kanaat has ıl olur724.<br />

723 Mesel3 bkz. Hadis ıst ılahları hakk ında Nuhbetu'l-fiker şerhi, e. 22-23.<br />

724 Aynı yer.<br />

182


Mutevatir haber, bizâtihi kesinlik ifade etmesi dolay ısiyle hadis ilminin<br />

ara ştırma konusu içine alınmamıştır; çünkü ara ştırmadan maksat, badisin<br />

sahih olan ını sakim veya zay ıf olanından ayırmaktır. Sahih olan ı tesbit edildikten<br />

sonra onunla amel edilir. Halbuki mutevatir haber geli şi itibariyle<br />

sahihtir; s ıhhati kesindil.; ara ştırmaya tâbi tutulmaks ızın onunla amel edilmesi<br />

gerekir.<br />

Mute -vatir olmayan ikinci gurup haberlere gelince, bunlara âhâd denildiğini<br />

yukarıda zikretmi ştik. Usid kitaplarında âhâd haberler geli ş yollarına<br />

göre, üç gurupta mütalâa edilmi şlerdir. Bu haberler ya bir ki şi vas ıtasıyle<br />

gelmiştir ki bunlara garib veya ferd ad ı verilmi ştir. Yahut iki ki şi vasıtas ıyle<br />

gelmi ştir ve (aziz denilmiştir. Yahutta üç veya üçün üstünde bir kalabal ık<br />

vas ıtas ıyle gelmi ştir; bunlara da me şhür ad ı verilmi ştir. Ancak bu sonuncuda<br />

bahis konusu edilen üçün üstündeki kalabal ık, haberi mutevatir yapan kalabalık<br />

değildir.<br />

Adıd kelimesi, lugat yönünden völnd veya ahad (bir ki şi) in çoğuludur.<br />

Bu manda haber-i vethi,d'e "bir ki şinin haberi" demek gerekir. Ancak biraz<br />

önce de aç ıkladığı= gibi, hadisle ilgili usûl kitaplar ında lıaberu'l-viiind veya<br />

ahbCtru'l-âhâd terkibi, ıstılühi bir manâ kazanm ış ve genellikle mutevatirin<br />

d ışında kalan (me şhilr, aziz ve garib gibi) haberlere tahsis edilen bir tabir<br />

olmuştur.<br />

Hadis ihninin konusu, sahih olduğu kadar zay ıf olma ihtimali de bulunan<br />

âhâd haberlerdir. Bu bak ımdan hadis ulemas ı, mutevatir haberlerin<br />

aksine, âhâddan olan her haberi, gerek râvileri yönünden ve gerekse senedinin<br />

ittisali yönünden tetkike tâbi tutmu şlar ve sahihini zay ıf ve sakim olamndan<br />

ayırmayı gaye edinmi şlerdir. Daha önce i şaret etti ğimiz ve tarifini<br />

verdiğimiz sahi& hadisle, hasen ve zay ıf hadisler, âhüd ın s ıhhat yönünden<br />

yapılm ış üç ayr ı bölümüne delâlet eder.<br />

Usul kitaplar ında mutevatir haberin ilm-i yak ın ifade' ettiği, islâm ulemas<br />

ının ittifaka yakın bir kanaati olarak belirtildi ği halde, haber-i vâlud<br />

hakkında de ği şik görü şler ileri sürülmüştür: Baz ılarına göre haber-i vâh ıd<br />

zan, baz ılarına göre de ilim ifade eder. Onun zan ifade etmesi, râvisinde yan<br />

ılma ihtimalinin bulunmas ı dolayısiyledir. İbn Hazm'e göre bu görü şte<br />

olanlar, hanefiler, şâficiler; mülikilerin ço ğunluğu, mutezile ve havarictir 725.<br />

Maamafih âhâd haberler üzerindeki bu türlü miinaka şalarm, tamamiyle ıst<br />

ılaha münhas ır kaldığı, mutezile ve havaric d ışındaki mezheblerin hiç birinin,<br />

âhâd yolla sâbit olan sunnetin dinde huccet olarak kullan ılmasını hiç bir<br />

zaman reddetmedi ği ve hattâ onunla amel etmenin vücilbu üzerinde birle ş -<br />

tiği görülmektedir.<br />

725 Bkz. el-Ilık ılm, I. 119.<br />

183


Bizim, yukarıdan beri haberler ve onlar ın kısımları hakkında özet olarak<br />

verme ğe çalıştığımız bilgi, dördüncü as ırdan itibaren tedvin edilme ğe<br />

ba şlayan usül kitaplar ına istinad etmektedir Halbuki üzerinde durdu ğumuz<br />

ikinci as ırda, haberlerin taksimiyle ilgili ıstılahlann yukar ıda açıkladığı=<br />

şekliyle yerle şmiş olduğunu gösteren her hangi bir kayda rastlanmaz. Her<br />

ne kadar ikinci as ırda ya şamış ve üçüncü asr ın başında vefat etmi ş olan e ş -<br />

Şafici (Ö. 204), haber-i vah ıd tabirini kullanmış ve bu haberin, baz ı şartların<br />

tahakkuku ile huccet olduğu görüşünü şiddetle savunmu ş ise de, onun anladığı<br />

haber-i vahıd, daha sonrakilerin anlad ığı m.anada 'aziz ve me şhür denilen<br />

çe şitlerini de içine alan haber de ğil, fakat yaln ız bir ki şinin yine bir<br />

kişiden rivayet etti ği haberdir. E ş- Şafici buna haber-i Iıiişşa da demi ştir. Nitekim<br />

er-Risüle adlı meşhur eserinde, en az ından huccet olabilecek haberin<br />

tarifini yapmas ını isteyen kimseye bu haberi şöyle tarif etmi ştir: "Hazreti<br />

Peygambere, yahut ondan sonraki bir şahsa müntehi olana kadar bir ki şinin<br />

bir kişiden rivayet etti ği haberdir" 72°. Ancak e ş -Şafi


aziz ve garib çe şitlerini içine alan ıst ılah manas ı değil, delâlet etti ği lugat<br />

manas ıdır; yani onun, Hazreti Peygambere mevsül olarak müntehi olana<br />

kadar yaln ız bir ki şinin bir ki şiden rivayet etti ği haberdir.<br />

Eş-SaficVnin haber-i vah ıdle kasdetti ği bu manayı görüşünü isbat etmek<br />

için ileri sürdüğü delillerinde de aç ıkça görmek mümkindir. Haber-i vah ıdin<br />

tesbitinde kendisinden bir haber, yahut bir delâlet, yabutta bir imâ nass ı<br />

zikretmesini isteyen kimseye, e ş-Safi% şu delilleri ileri sürmü ştür:<br />

1) "Hazreti Peygamber buyurmu ştur ki: Benim sözümü dinleyip ezberleyen<br />

ve olduğu gibi başkasına duyuran kimse (cabd)nin yüzünü Allah a ğartsın.<br />

Bazan fıluh hâmili fakih olmayana, bazan da kendisinden daha fakih<br />

olana nakleder. Üç şey vard ır ki, müslümanın kalbi hiç bir zaman onlara kapalı<br />

kalmaz: i şlediğini sırf Allah için ihlâsla yapmak, müslümanlara nasihat<br />

etmek ve müslüman cemaat ından ayrılmamak; zira duaları onları arkalar ından<br />

çepe çevre ku şatmıştır".<br />

Bu hadisinde Hazreti Peygamber, sözünün dinlenip ezberlenmesini ve<br />

olduğu gibi bir ba şkas ına duyurulmas ını emrettiği zaman, bu emrin muhatab<br />

ı olan kişi ((abd), tek bir ki şidir. Bu, Hazreti Peygamberin, ancak, sözünün<br />

kendisine duyurulan ki şi için huccet olabilecek bir kimseye duyurmay ı<br />

emretti ğine delâlet eder 728 .<br />

2) Bir adam, oruclu oldu ğu halde kar ısını öper; fakat sonradan bu hareketinden<br />

büyük bir endi şeye düşerek kar ısını mesele hakkında sormas ı için<br />

Hazreti Petgamberin evine gönderir. Kad ın Ummul-mu'minin Umm Seleme'nin<br />

yanına girer ve hadiseyi ona anlat ır. Umm Seleme, Hazreti Peygamberin<br />

de oruclu iken öptü ğünü haber verir. Kad ın evine döner ve kocas ına<br />

Umm Seleme'nin sözünü nakleder. Ne ver ki adam, biz Peygamber gibi de ğiliz;<br />

Allah dilediği şeyi Peygamberine helal k ılar, diyerek meseleyi büyütür.<br />

Kadın tekrar Umm Seleme'ye gider. Bu sefer yan ında Hazreti Peygamberi<br />

de bulur. Rasalu'llah (s.a.s.) meseleyi ö ğrenince Umm Seleme'ye "benim de<br />

aynı şeyi yaptığımı bildirmedin mi" der. Umm Seleme "bildirdim; fakat<br />

kocas ı, biz Allah'ın Rasülü gibi değiliz, diyerek meseleyi büyütmü ş" cevab ını<br />

verince, Hazreti Peygamber sinirlenir ve "Allah'a yemin ederim ki, ben sizin<br />

en çok mütteki olan ımz ve Allah' ın hududunu en iyi bileninizim" buyurur.<br />

E ş-Safi% bu habere istinaden der ki: Hazreti Peygamberin Umm Selemeye<br />

"bu işi benim de yaptığınu haber vermedin mi" sözünde, Umm Selemenin<br />

kendisinden naklettiği haberin, kabulü caiz olan haberlerden oldu ğuna<br />

728 Aynı eser, s. 401-403.<br />

185


delâlet vard ır; çünkü Hazreti Peygamber, Umm Seleme'ye kendisinden haber<br />

vermesini emretti ği zaman, ancak, onun haberinde, haber verdi ği kimse<br />

için huccet olan şeyi emretmi ştir729. Bir ba şka ifade ile, Hazreti Peygamber,<br />

kendisinden naklen Umm Seleme'nin verece ği haberin i şiten kimse için huccet<br />

olduğunu bilerek zevcesine "benim de ayn ı şeyi yaptığım ı o kad ına haber<br />

vermedin mi" demi ştir. Bu, Hazreti Peygamber nazar ında s ıdk ehlinden<br />

olan zevcesinin, yani tek bir ki şinin haberidir.<br />

3) İbn (Omer'den rivayet olundu ğuna göre Kuba'da sabah namaz ı kılımrken<br />

bir haberci gelir ve Hazreti Peygambere Kur'an (dan bir ayet) inzal<br />

olunduğunu ve kıbleye dönülmesinin emredildi ğini haber verir. Önceden yönleri<br />

Şam ciheti (Kudüs) ne dönüktü; haberden sonra Ka


duğunu biliyoruz. Hele Allah' ın Rasülünü görelim; yahutta haber-i âmme<br />

(mutevatir haber) bize gelsin, (sonra şarab ı terkederiz)" demediler. Onlar<br />

helal olan bir şeyi dökmenin israf oldu ğunu bildikleri için bunu yapmazlard ı ;<br />

israfçı değillerdi. Yapt ıkları şeyi Hazreti Peygambere haber vermeyi ihmal<br />

etmedikleri gibi, haber-i valud kabul edilir bir şey olmasayd ı, Hazreti Peygamber<br />

de onun kabulünden onlar ı nehyetmekten geri kalmazd ı73 °.<br />

5) Hazreti Peygamber Mucaz İbn Cebel'i Yemen'e göndermi ş ve kendisine<br />

itaat edenlerin etmeyenlerle sava şmasmı, Allah' ın üzerlerine farz k ıldığı<br />

şeyleri onlara ö ğretmesini, vacib olan sadakay ı onlardan almas ını emretmi<br />

şti. Hazreti Peygamberin Mu (az İbn Cebel'i seçmesi, yemenlilerin onu tanımaları,<br />

mevkiine ve doğrulu ğuna güvenmeleri dolars ıyle idim. Böyle bir<br />

kimsenin haberi onu i şitenler için huccet olmasa idi, Hazreti Peygamber Mucaz<br />

ile birlikte haberleri huccet olabilecek bir kalabal ığı Yemen'e göndermekten<br />

geri kalmazd ı.<br />

6) cOmer İbnu'l-ljattab cenin hakk ında Hazreti Peygamberden her hangi<br />

bir haber bulunup bulunmad ığını ara şt ırırken, Hamd İbn Malik iburn-<br />

Nübiğa çıkmış ve ona şu haberi nakletmi ştir: Bir gün iki kar ımdan biri hamile<br />

olan diğerine sopa ile vurdu ve karnmdaki ceninin ölü olarak do ğmas ına sebep<br />

oldu. Bu hadise üzerine Allah' ın Ilasfilü gurra ile; yani vuran ın ötekine<br />

bir köle veya cariye vermesi ile hükmetti. cOmer İbnu'l-tlattab bu haberi<br />

duyunca şöyle demi ştir: E ğer bunu i şitmemi ş olsaydım ba şka bir hüküm<br />

-di ğer bir rivayete göre, nerede ise kendi re'yimizle hüküm-verecektikm.<br />

7) cOmer ibnu'l-ljattab şöyle diyordu: "Diyet akl ı baliğ olan kadın içindir.<br />

Kad ın kocas ının diyetinden hiç bir şeye varis olmaz". Fakat e-Zal ılrük<br />

İbn Sufyün ç ıkıp da Hazreti Peygamberin, kendisine "E şyem e-Z ıbabl'nin<br />

diyetinden karısııu varis k ılmas ını yazdığım" haber verince, (Omer ibnu'ltlattab<br />

kendi görü şünden rücü etmi ştir734 .<br />

E ş Safi% bu son iki habere ilitilqu'ül-tıadis adlı eserinde de temas etmi ş<br />

ve şöyle demi ştir: "Bu haberler, haber-i valudin, onu haber verenin s ıdkına<br />

güvenildiği zaman kabul edilmesi gerekti ğine delalet ederler. E ğer böyle bir<br />

haberi her hangi bir hal dolars ıyle reddetmek icabetseydi, her şeyden önce<br />

(Omer ibnu'l-Igattab bunu yapar ve mesela ez-Zahlrük'e "sen Necid ehlinden<br />

birisin" ve Hamel İbn MMik'e de "sen Tihüme ehlinden birisin. Her ikiniz de .<br />

Hazreti Peygamberi görmediniz; yahut onunla sohbetiniz çok az. Ben ve<br />

731 Aynı eser, s. 409-410.<br />

732 Aynı eser, s. 416.<br />

733 Aynı eser, s. 427<br />

734 Aynı eser. s. 426<br />

187


muhacirön ile ansardan bir çok kimse onunla beraberlik. Ondan nakletti ğiniz<br />

bu haberler nas ıl bizim meçhulümüz kald ı da siz ö ğrendiniz Her ikiniz<br />

de rivayet etti ğiniz haberde teksiniz. Onlar ı sizlerden ba şka rivayet eden<br />

olmad ı. Yanılmanız veya unutman ız mümkindir" diyebilirdi. Fakat bunlar ı<br />

söylememi ş ve kad ının kocasının diyetine vâris k ılmması ile düşük cenin hakkında<br />

kendi görü şünü terkederek rivayet edilen bu haberlere tabi olmu ştur.<br />

(Omer'in dü şük cenin hakkındaki görü şü, e ğer cenin canl ı düşerse diyeti yüz<br />

deve, idi; ölü düşerse hiç bir şey laz ım gelmez, diyordu. Allah, elçisi dili ile<br />

dilede ği şeye mahlakat ın ibadet ve ittibanu zaruri k ılar. Hiç kimse, Hazreti<br />

Peygamberden gelen bir haber için kendi görü şüne dayanarak niçin ve nas ıl<br />

suallerini s ıralama ğa ve sözüne güvendi ği kimsenin haberini -bu haber yaln ız<br />

bir ki şi tarafından rivayet edilmi ş olsa bile- reddetme ğe mezün de ğildir"735.<br />

E ş-Saficrnin, haber-i vah ıdin huccet olarak tesbitinde ileri sürdü ğü delilleri<br />

daha da ço ğaltmak mümkindir. Bu delillerin hepsi, onun, haber-i vahıdi<br />

tek bir ki şinin haberi olarak anlad ığını gösterir. Nitekim bu husus, k ıblenin<br />

tahvili ile ilgili haber hakk ında e ş-Saficruin "e ğer haber-i vah ıdle huccet<br />

sabit olmasa idi, Hazreti Peygamber onlara şöyle derdi: Siz bir k ıbleye yönelmi<br />

ştiniz. Benden bizzat i şitmedikçe, yahut âmmenin, yahutta bir ki şiden<br />

fazla kimselerin getirecekleri haberle sizin için huccet kaim olmad ıkça bu<br />

kıbleyi terketmemeniz gerekirdi" meâlindeki sözlerinde aç ıkça görülmektedir.<br />

Eş-Safi% bu sözde, haber-i valud yan ında haber-i amme dedi ği mutevatir<br />

haberle, bir ki şiden fazla kimselerin naklettikleri haberi de zikretmi ş ve bir<br />

ki şinin haberiyle huccetin sâbit oldu ğu, bunun için haber-i ammenin veya<br />

bir ki şiden fazla kimselerin haberinin şart olmadığı görüşünü savunmuştur.<br />

E ş-Safi(rnin haber-i vah ıd hakkındaki bu görü şü, birbirinden çok az<br />

fasılalarla vefat etmi ş olan diğer mezheb ima ınlarm ın da görü şleridir; yani<br />

hepsi de haber-i valudi huccet olarak kabul etmi şler ve mezheblerinin tesisinde<br />

bu haberleri kullanm ışlard ır. Ancak yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi,<br />

haber-i vah ıdle huccet, râvinin adalet ve zabt ı gibi baz ı şartlar ın vüc ıldu ile<br />

sabit olur. Bu konuda, elbette ki, her imanun kendine hâs baz ı şartlar ı vardır<br />

ve bu şartlar biraraya gelmedikçe haberin kabulü mümkin olmaz. Bu<br />

bakımdan bir imamın kabul etti ği haber, diğer bir imam tarafından kabul<br />

edilmemi ş ise, bu, hiç şüphesiz şarta müteall ık ihtilâflar yüzündendir.<br />

İkinci hicri as ırda haber-i valudle ilgili genel kanaat bu olunca, haberlerin<br />

mutevatir, me şhur, aziz ve garib olarak çe şitli kısımlarda mütalaa edilmelerinin,<br />

bunlardan hangilerinin ılm-i yakin veya zan ifade ettikleri, yahut<br />

735 Bkz. (Kitabui-Umnfun VII. cildinde), VII. 20-21; keza bkz.<br />

a. 429 (1 No. lu dipnot).<br />

188


hangilerinin yaln ız amell hangilerinin de hem ameli hem itikadi sahalarda<br />

huccet olma ğa sâlih bulunduklar ı hususunda daha sonraki devirlerde şiddetini<br />

art ıran münaka şaların bir neticesi oldu ğuna kolayca hükmedilebilir. Filhakika<br />

sonralar ı ortaya ç ıkan ve haber-i ahad ın itikadi konularda huccet<br />

olarak kabul edilemiyece ği görüşüne meyleden baz ı kanaatlara ra ğmen, habir<br />

azab ı, munker nekir, havz, şefaat, muvahhıdlerin bir müddet sonra cehennem<br />

ate şinden kurtar ılmaları ve ru'yetu'llah gibi itikadi konular, ehl-i<br />

sunnet mezheblerinin iman edilmesi gereken akaid konular ı içinde yer alm ış -<br />

t ır ki, bu konular ın hepsi de âhâd yolla gelmi ş hadislerden al ınmıştır.<br />

2. Hadislerin değeri üzerinde münaka şalar<br />

İmamet ve hilâfet meselesinin müslümanlar aras ında sebep olduğu anlaşmazlık,<br />

oldukça erken bir devirden itibaren silahl ı çatışmaya dönü şmüş ,<br />

bu çat ışma ise, daha önce de aç ıklad ığımız gibi, kendi görü şlerinde hakl ı olduklarını<br />

iddia eden ve bu görü şlerini dini nasslarla teyid etme ğe çalışan birbirine<br />

düşman fırkaların doğmasına yol açm ışt ır. Dini nassa dayanma ihtiyac<br />

ı, bazan kendisini o kadar şiddetle hissettirmi ştir ki, bu fırkalar, nass bulamad<br />

ıklar ı zaman onlar ı düzmek veya uydurmak zorunde kalm ışlar ve çok<br />

iyi bildiğimiz gibi, mevzû hadisler böyle bir faaliyetin neticesi olarak birden<br />

bire ortaya ç ıkmış ve kısa zaman içinde say ılar ı bir hayli kabarm ıştır.<br />

Hadisin Islam dinindeki yeri ve de ğeri malûmdur. Kur'ân ı Kerimden<br />

sonra te şriirı ikinci kaynağı oluşu, kitabımız ın baştaraflar ında da i şaret ettiğimiz<br />

gibi, muhtelif Kur'ân âyetleriyle kat' ıyyet kazanmıştır. Onun bu değerini<br />

isbat etmek için ba şka delillere elbette ihtiyaç yoktur. Nitekim ikinci<br />

as ırdan itibaren ortaya ç ıkmağa ba şlayan fıkıh mezheblerinin te şekkülünde<br />

hadislerin oynad ığı rol de bunun bir ba şka delilidir. Fakat mevzû hadiskrin<br />

zuhurundan ve geni ş çapta yay ılmas ından istihrac edebilece ğimiz bir de ğer<br />

hükmü daha vardır ki, biz bunu, garib kar şılanmaması gereken bir espri içinde<br />

belirtmek istiyoruz. Bu da hadisin de ğerine paralel olarak hadis vazcnun<br />

gelişmiş olmasıyle ilgilidir. Gerçekten, bir şey ne kadar değerli ise, ona sahip<br />

olma arzusu da o kadar şiddetli olur. E ğer bu kaideyi, imamet ve hilafet kavgalarının<br />

ortaya ç ıkardığı fırkalar ın dini bir nass olarak hadise duyduklar ı<br />

ihtiyaç yönünden ele alacak olursak, diyebiliriz ki, e ğer hadis müslümanlar<br />

aras ında bu derece kesin bir de ğer ifade etmemi ş olsaydı, ne bu fırkalar hadis<br />

vaz(ma nuıkabil Islam' ın kebireden sayd ık.' yalanc ılığı yüldenmek lüzûmunu<br />

hissederlerdi; ne de onlar ın dışmdakiler kendi gayeleri için ayn ı gabaveti<br />

işlerlerdi. Oysa ki onlar, hadis vazc ını yegane kurtar ıcı bir çare olarak görmü ş-<br />

ler ve her şeye ra ğmen bu i şi gerçelde ştirmi şlerdir. Bu da, hadisin şüphe götürmez<br />

üstünlü ğünü gösteren bir delildir. Maamafih vazettikleri hadisler,<br />

189


gerçekte, onlara bir kurtulu ş yolu sağlayamanu şsa, bu elbette, Allah' ın doğrulara<br />

yard ımı ve as ıl hadisçilerin onlar ın oyunlarını bozmalar ı sayesinde<br />

olmuştur.<br />

Hadisin kısaca i şaret etti ğimiz bu üstün de ğeri müslümanlar aras ında<br />

yaygın bir şekilde kabul edilmi ş olmakla beraber, ikinci as ırda hadise kar şı<br />

yeni bir cereyan ın başlat ıld ığı anla şılmaktadır. Bu cereyan kısmen veya tamamen,<br />

hadisin İslam te şriindeki asliyyetini inkâr esas ına dayanmış ; bu suretle<br />

hadis, yalanc ıların uydurduklar ı sözlerle onu ifsad etme ğe çalışanların<br />

yanında, bir de inkarc ılarm tasallutuna maruz kalm ışt ır.<br />

Hadisi kısmen veya tamamen inkâr edenleri, bize, e ş - Şafi`i haber vermek-,<br />

tedir. Hadisin yilmaz müdafilerinden biri olan bu büyük imam, el-Umm adlı<br />

eserinde üç taifeden bahsetmi ş ve bunlarla yapt ığı münaka şaları özetlemi ş-<br />

tir736. E ş - Şafi(rnin verdi ği bilgiye göre, bu üç taifeden biri, Kur'ân ın hadise<br />

muhtaç olmad ığı ve esasen hadis ravilerinin, hata, unutkanl ık ve yalandan<br />

sâlim bulunmad ıkları cihetle, hadisin İslam teşriinin as ıllarından biri olamayacağı<br />

görü şünü ileri sürerek onu tamamen inkâr etmi ştir. Di ğer bir taife, hadisin<br />

Kur'âna zâid bir hüküm getiremiyece ğini ve ancak onu beyan edebilece<br />

ğini ve dolayısiyle Kur'anda as ıllar ı bulunan ve beyan mahiyetinde vârid<br />

olan hadislerin al ınabilece ğini ileri sürerek onlar ı kısmen reddetmi ştir. Üçüncü<br />

taife ise, râvileri adalet ve zabt yönünden ne derece güvenilir olurlarsa<br />

olsunlar, âhâd yolla gelen hadislere itimad edilmeyece ğini, bu sebeple yaln ız<br />

mutevatir olan hadislerin alınabilece ğini iddia ve dolay ısiyle hadislerin tamam<br />

ına yakın bir kısm ını inkâr etmi ştir.<br />

E ş - Şafi`i, hadisleri tamamen reddeden tâifeden bahsederken şöyle der:<br />

"Ashab ının mezhebine göre ilim ehline mensup birisi bana dedi ki: Sen bir<br />

Arabs ın. Kur'an senin mensup oldu ğun milletin dili ile nazil oldu. Sen Kur'an ı<br />

iyi bilirsin. Bu kitapta Allah' ın inzal ettiği farzlar vard ır. Birisi bunlardan<br />

şüphe etse, yahut Kur'ânda iltibasa dü şse, onu hemen tövbeye davet edersin;<br />

tövbe etmese öldürürsün. Allah Ta'ala Kur'an hakk ında "onu her şeyi beyan<br />

için indirdik" buyurur. Allah' ın farz kıldığı bir şey hakk ında, senin, yahut<br />

bir ba şkas ının, bir defa bu farz ammd ır; bir ba şka defa da hast ır, yahut bir<br />

defa o şeydeki emir farzd ır, bir ba şka defa da delâlettir, demeniz nas ıl caiz<br />

olur Aralar ında böyle ayırımlar yapt ığın pek çok şey vard ır Elinde bir, iki,<br />

yahut, üç hadis var; birisinden rivayet ediyorsun; o bir ba şkas ından, o da bir<br />

başkas ından; böylece isnad ı Hazreti Peygambere kadar ula şıyor Bununla<br />

beraber sen ve senin mezhebinde olanlar, kar şıla şt ığımz, hatta s ıdk ve hafıza<br />

yönünden ba şkalar ının üstünde tuttu ğunuz kimselerden hiç birini, yine de<br />

736 Bkz. VII. 250.<br />

190


galattan, unutkanl ıktan ve hatadan tebriye etmiyorsunuz. Ve hatta görüyorum<br />

ki, bir çok kimseler hakk ında, fulan şu hadiste, fulan da bu hadiste hata<br />

etti, diyorsunuz. Birisi, kendisiyle helal veya haram k ıldığınız ılm-i hassa<br />

(haber-i vah ıd) dan bir hadis hakk ında "Hazreti Peygamber bunu söylemedi;<br />

siz yahut onu size rivayet eden hataya dü ştünüz; veya siz yahut onu size<br />

rivayet eden yalan söylediniz" dese, onu tövbeye davet etmiyorsunuz; ona<br />

"bu söyledi ğin ne kadar kötü bir söz" demekten öte bir şey de söylemiyorsunuz.<br />

Hiç Kur'ân ahkam ı ile, durumların ı aç ıkladığınız böyle bir kimsenin<br />

haberi aras ında tefrik yapmamak caiz olur mu Siz böyle kimselerin haberlerini<br />

Allah' ın kitab ı yerine koyuyor, onlarla verip, onlarla menediyorsunuz...'<br />

,73 7 .<br />

Görüldüğü gibi, e ş-Safi`i'ye hadisin de ğeri hakkında bu sözleri söyleyen<br />

şahıs, Kur'ândan ba şka bir şey kabul etmemekte ve râvileri, yalandan, hatadan<br />

ve nisyandan beri olmayan hadisin Kur'ân mertebesine yükseltilmesine<br />

ve onunla Kur'an âyetlerinin tahsis, takyid veya tafsil yolu ile beyan<br />

edilmesine kar şı koymaktad ır. Oysa ki e ş-Safi% yukar ıda bir k ısmını naklettiğimiz<br />

bu münaka şada, muhatab ına verdiği cevapta, Allah Ta'alân ın, Hazreti<br />

Peygamberin emrine tâbi olmay ı üzerimize farz k ıldığını ve "Rasfıl'iin<br />

size getirdiğini alın, nehyettiği şeyden de sabrım" buyurduğunu belirtmi ş ,<br />

Hazreti Peygamberin devrine yeti şmeyen ve onu görmeyen kimselerin, onun<br />

emrine tâbi olmak hususundaki farz ı edâ edebilmelerinin de ancak haber<br />

yolu ile mümkin olabilece ğini söylemi ştir738. Keza e ş-Safiq'nin aç ıkladığına<br />

göre, namaz, zekat ve hacc gibi mücmel olarak zikredilen farzlar ın, hadisin<br />

beyan ı olmaks ız ın anlaşılıp edâ edilmesi de mümkin de ğildir739 .<br />

E ş-Sfi(T, hadisleri tamamen reddeden mezhebe \ mensup bir şahısla yaptığı<br />

bu münaka şa s ıras ında, hakkında Kur'an nass ı bulunan şeylerle ilgili<br />

hadislerin kabul edilebilec ğini, fakat bunun d ışındaki haberlerin kabul edilmemesi<br />

gerekti ğini ileri süren taifeyi de zikreder 74° ve bunlar ın da, hakkında<br />

Kur'an nass ı bulumadıkça hiç kimse üzerine her hangi bir farz ın terettüb<br />

etmiyeceğine dair birinci taifenin sahip oldu ğu görü şe yakın görüşler ileri<br />

sürdüklerini aç ıklar. E ş-Saficrye göre bu görü ş de, nâsih ve mensilhun, hâs<br />

ve amm ın bilinmesine imkan vermez 741 .<br />

E ş-Saficrnin haber-i hassa dedi ği haber-i vahıdi reddeden üçüncü taife<br />

hakkında verdi ği bilgi de şöyledir: "Bir taife de, haberleri tesbit etmenin<br />

737 Ayni eser, VII. 250.<br />

738 Aynı eser, VII. 251.<br />

739 Aynı eser, VII. 252.<br />

740 Aynı yer.<br />

741 Aynı yer.<br />

191


ümmet için lüzumlu olduğu hususunda bize muvafakat etti. Benim, sunneti<br />

reddedenlere kar şı huccet olarak kulland ıklarını, onlar da sunnetin huccet<br />

olduğunu isbat için yeterli görüyorlar ve buna muhalefet edenleri şiddetle<br />

s ıkıştırıyorlar. Onlardan bir gurup toplu olarak ve münferid halde benimle<br />

konuştular. Onların münferiden ve toplu olarak benimle ne konu ştuklarını<br />

ve benim onlara ne cevap verdi ğini nakletmek için aynen bellemi ş değilim.<br />

Onlar ın delillerini çürütme ğe gayret ettim. Söyledi ğim bazı şeyleri ve kimlere<br />

söyledi ğimi, onları ilzam edece ğini bilerek zikrediyorum. Allah'tan beni<br />

korumas ını ve muvaffak k ılmas ını dilerim. Onların söyledikleri şeylerden<br />

bir kısmı şöyledir: Hakim olsun müfti olsun, ancak ihata ettikleri cihetle<br />

hükmedip fetva verebilirler. İhata, zâhirde ve bât ında hak olan ve Allah indinde<br />

kendisiyle şehadet olunan ilimdir. Bu ise, Kitapla, üzerinde ic ına has ıl<br />

olan sunnetle ve insanlar ın hakkında birle şip ayrılığa düşmemeleriyle has ıl<br />

olur. Bu takdirde hüküm daima birdir. İşte böyle oldu ğu zaman onlar ı kabul<br />

etmemiz lazım gelir. Mesela öğle namazı dört rik'att ır; çünkü üzerinde niza<br />

yoktur; hiç bir müslüman ona kar şı gelmemi ştir. Hiç kimsenin ondan şüphe<br />

etmesi ~kin de ğildir..." 742 .<br />

Görüldüğü gibi bu taife de, hadislerin mühim bir k ısmını reddederken,<br />

kabul edilebilecek hadis cinsini tavsif etmi ş ve bunun, müslümanların topluca<br />

üzerinde ittifak ettikleri, şüphe ve tereddüde mahal olmaktan uzak haber<br />

cinsinden olmas ı gerekti ğini ileri sürmü şlerdir. Onlar ın bu görü şünden<br />

anla şıldığma göre, bir veya bir kaç ki şi tarafından rivayet edilen hadis ki<br />

daha sonralar ı usideüler bunlara ahad ad ını vermi şlerdir; râvileri ne derece<br />

adil ve zab ıt olurlarsa olsunlar, hataya dü şmekten ve nisyan illetine maruz<br />

kalmaktan masiin bulunmad ıklar ı cihetle kabule şayan de ğildir. Buna mukabil<br />

müslümanlar ın kabulünde ittifak ettikleri hadisler ise âmme taraf ından<br />

yine ittifakla nakledildikleri için bunlar üzerinde hiç kimsenin şüphe ve tereddüdü<br />

olamaz. Bu taifenin hadislerle ilgili bu görü şü kısaca özetlenmek gerekirse,<br />

diyebiliriz ki, âhâd yolla gelen hadisler kabule şayan de ğildir ve dinde<br />

huccet olarak kullan ılamaz. Kabule sayan olan hadisler ise, yaln ız âmmenin<br />

rivayeti olan ve mutevatir denilen hadislerdir.<br />

E ş-Safici, bu üç taifenin iddialer ını, bahis konusu ettiği münakaşa s ıras<br />

ında kısaca cevapland ırmıştır. Fakat bunlara kar şı onun asıl cevab ı er-Riside<br />

adli me şhur eserinde yer alm ıştır. Bu cevaplar, hadisi kısmen veya tamamen<br />

inkâr etmekte muannid olmayan her akl- ı selim sâhibini ikna edecek<br />

mahiyettedir.<br />

E ş-Safi% hadisi kısmen veya tamamen reddeden bu üç f ırkayı, yahut<br />

münaka şa etti ği fırka mensuplar ım zikretmemi ş, onların kimler olduğunu<br />

742 Ayn ı eser, VII. 254-255.<br />

192


aç ıklamamıştır. Bununla beraber Ttırllıu-t-te şrl` müellifi Şeyh elkluzari,<br />

hadisleri külliyyen reddeden taifeyi bahis konusu ederek şu görüşü<br />

ileri sürmü ştür: "E ş - Şâfi% bu görü şe sahip olan kimsenin şahsiyyetini aç ıklamam<br />

ıştır; tarih hakk ında da bize aç ıklayıc ı hiç bir bilgi vermemi ştir. Ancak<br />

müteâkıp bahiste hebr-i hâssay ı reddeden kimselerle yapt ığı münaka şa s ırasında,<br />

hadisleri külliyyen reddeden mezheb sahibinin Ba şra'ya mensup olduğunu<br />

tasrilı etmiştir. Bu s ıralarda Ba şra, kelâmi ilimlerin hareket merkezi<br />

idi ve mutezile mezhebi burada ne ş'et etmi ş, ileri gelenleri ve yazarlar ı burada<br />

yeti şmi şti. Bunlar hadis ehline kar şı husumetleriyle de marüf idiler.<br />

Her halde hadisleri reddeden görü ş sahipleri bunlardan olacakt ı. Bu zan,<br />

bende, Ebu Muhammed Abdullah İbn Muslim İbn Kuteybe (Ö. 276) nin Te'-<br />

vilu mulıtelifi'l-hadis adlı kitab ını gördükten sonra daha da kuvvetlendi. İbn<br />

Kuteybe, bu kitab ın baş tarafında "Allah seni taatlyle s ıyanetiyle<br />

muhafaza ve hak yolda rahmetiyle muvaffak edip kendi ehlinden k ıls ın. Bana<br />

kelâm ehlinin hadis ehline küfrettiklerini, onlar ı imtihana çektiklerini ve<br />

kitaplarında bol bol onlar ı zemmederek yalane ıhkla ve mütenakız hâdis rivayet<br />

etmekle suçlad ıklar ını yazıyorsun" dedikten sonra, en-Naiiâm ve el-<br />

Câhıi gibi mutezilenin ileri gelen kelâmedarm ın hadis ehline nas ıl hücâm<br />

ettiklerini anlatm ıst ır"743 .<br />

El-Huzarrnin, hadisleri külliyyen reddeden bu taifenin kimler oldu ğu<br />

hakkındaki tahmininde bir hakikat payının bulunduğuna şüphe yoktur. Zira<br />

mutezilenin bütün ileri gelen imamlar ı haber-i âhâd ı kabul etmedikleri gibi,<br />

mutevatir haberlerin de bazan yalan oldu ğunu ileri sürerek onlar ın delil olarak<br />

al ınamayaca ğını iddia eden mutezili imamlar vard ır. Bunu anlamak için<br />

mutezileden söz eden baz ı kaynaklara göz atmak yeterlidir.<br />

3. Mutezile ve hadis<br />

a. Vö şıliyye f ırkası<br />

İlk mutezile imamlar ından Vâ şıl İbn `At7ya nisbetle onun görü şünde<br />

olanlar ın te şkil ettiği fırkaya Vâ şıliyye denilmi ştir.<br />

Müslümanlar aras ında zuhur eden siyasi mücadelenin, tesiri akaid üzerinde<br />

de görülen fikir ayr ılıklarına sebep olduğunu ve bunun neticesinde bir<br />

takım itikadi mezhablerin ortaya ç ıktığını daha önceki bahislerimizde incelemi<br />

ştik. Mutezilenin do ğusundan bahsederken de, `Osmân İbn cAffân' ın öldürülmesinden<br />

ve `Ali ile Mucâviye aras ında çıkan sava ştan sonra müslümanlar<br />

aras ında yoğunla şan iman-küfür münaka şalar ına temas etmi ş ve bu sıra-<br />

743 El-Ijuzarrnin bu görü şleri için bkz. TCırflıu't-teşriS s. 185-86.<br />

193


larda el-Hasan el-Ba şri (Ö. 110) nin talebesinden biri olan Va şıl İbn


Görüldüğü gibi, mutezilenin ilk imandar ından say ılan Vaşıl İbn


kasem ederim ki, içinizden biri veya bir kimse, cehennem ehlinin amelini i ş -<br />

ler; öyle ki cehenneme girmesine bir kulaçhk mesafe kal ır; fakat kitap (kader)<br />

öne geçer ve o kimse cennet ehline yara şır bir i ş i şleyerek cennete girer. Bir<br />

başkas ı cennet ehlinin i şini i şler; cennete girmesine bir iki kulaçl ık mesafe<br />

kalır; fakat kitap öne geçer ve o kimse cehennem ehline yara şır bir i ş işleyerek<br />

cehenne ırıe girer" 746 hadisini i şittiği zaman şöyle demi ştir: "E ğer bu<br />

hadisi (onun ravilerinden olan) el-A (me ş söylerken i şitseydim ona yalanc ı olduğunu<br />

söylerdim. Zeyd İbn Vehb söylerken i şitseydim cevap vermezdim.<br />

(Abdullah İbn Mes(fid söylerken i şitseydim kabul etmezdim. Peygamber<br />

söylerken i şitseydim reddederdim. Allah böyle söyleseydi O'na da derdim<br />

ki: Sen bu esas üzere bizden misak almadm” 747 .<br />

Bu haber, bir kaderiyye imam,' olan (Amr İbn `Ubeyd'in, kaderi isbat<br />

eden ve Hazreti Peygamberden bir çok sahabi taraf ından rivayct edilen748<br />

sahih bir hadisi, inanc<br />

ına aykır ı düştüğü için hangi yollarla reddeti ğini aç ık<br />

bir şekilde göstermektedir.<br />

c. Huzeliyye f ırkası<br />

Ebu'l-Huzey1 Muhammed İbnu'l-Huzey1 el- (Allâf (Ö. 227 veya 235) a<br />

nisbetle onun görü şünde olan mutezileye Huzeliyye ad ı verilmiştir. Mutezile<br />

Va şıl İbn (Ata' ve (Anar ibn. `Ubeyd ile tarih sahnesine ç ıkmış olmakla beraber,<br />

sistemli bir mezheb olma hüviyetini Ebu'l-Huzey1 sayesinde kazanm ış -<br />

tır. İslâm'a ayk ır ı bir çok görü şleri yüzünden şiddetli hücumlara maruz kaldığı<br />

gibi, tekfir de edilmi ştir. Hattâ onu tekfir edenler aras ında kendi mezhebine<br />

mensup olan imamlar bile vard ır. El-BağelüdPnirı bildirdiğine göre 749, el-<br />

Murdar ad ıyle maruf me şhur mutezile imam ı, Ebu'l-Huzeyl'in fezayih ı ve<br />

kendine has dalâletleri sebebiyle tekfiri hakk ında büyük bir kitap telif etmiştir.<br />

Keza me şhur mutezili el-Cubba'I'nin de Ebu'l-HuzeyPe reddiye mahiyetinde<br />

ve onu tekfir eden bir kitab ı vard ır.<br />

Eb ıl Manşiir el-Ba ğdadl, Ebu'l-Huzeyl'in alt ınc ı fezayih ı olarak bize<br />

şu bilgiyi vermi ştir: Ebu'l-Huzeyl'e göre Peygamberler ve di ğerleri hakk ında,<br />

art ık havastan uzak kalmış şeylerin ahbar yolu ile bilinmesi, aralar ında cennet<br />

ehlinden bir veya daha fazla kimselerin bulunmas ı şart ı ile en az yirmi ki şi<br />

ile mümkin olur. Aralar ında cennet ehlinden birisi bulunmad ıkça, yalan üzerinde<br />

birle şmeleri mümkin olmayan tavatür say ıs ına baliğ olsalar bile, kafir<br />

746 Iladis için bkz. el-Buhürt, Şahiti, VII. 210; Muslim, Şahiti, IV. 2038.<br />

747 EI-Iiatib'in bu haberi için bkz. rıirflıu Bagdiid, XII. 172.<br />

748 İbn Hacer, FetI3,u'/-bari, XI. 384.<br />

749 Bkz. el-Fark beyne'l-firalf, s. 73.<br />

196


fasik olanlar ın haberiyle huccet kaim olmaz. Dört ki şinin altındakilerin haberi<br />

hiç bir hüküm ifade etmez. Dördün üstünde ve yirmiye kadar olan ki şilerin<br />

haberiyle filmin vukuu muhtemeldir; fakat bazan da bu ilim vukubulmaz.<br />

Bununla beraber haberi yirmi ki şi rivayet eder, aralar ında da cennet<br />

dilinden birisi bulunursa, bu haber mutlak surette ilim ifade eder.<br />

El-Bağdadi, Ebu'l-Huzeyl'in haberler hakk ındaki bu görü şünü naklettikten<br />

sonra, şu açıklamay ı yapmak lüzumunu hissetmi ştir: Ebu'l-Huzeyl'in,<br />

aralar ında cennet ehlinden birisinin bulundu ğu yirmi kişinin haberinin huccet<br />

olaca ğı yolundaki iddias ı , Şer'i ahkâmla ilgili haberleri faydas ız hale getirmek<br />

gayesini güder; çünkü o, aralar ında bulunmas ını şart ko ştuğu cennet<br />

dilinden birisi ile, itizal, kader, ve Allah' ın makdürat ım yok etmek hususunda<br />

kendi bidatına mensup olan kimseyi kasdetmektedir. Çünkü bu görü şte<br />

olmayan kimse, onun itikad ınca, mü'min olmad ığı gibi cennet ehlinden de<br />

de ğildir. Ebu'l-Huzeyrden önce hiç kimse böyle bir bidat ı, yani yirmi ki şinin<br />

rivayeti şartını ileri sürmemi ştir75°.<br />

Görüldüğü gibi Ebu'l-Huzeyl, Hazreti Peygamberden dine müteall ık<br />

bir hadisin huccet olarak kullandabilmesi için, onun en az yirmi ki şi tarafından<br />

rivayet edilmesini ve bu yirmi ki şi aras ında bir veya daha fazla mutezili görü ş-<br />

lü kimsenin bulunmas ın ı şart ko şmuştur. Bu şart ı ihtiva etmeyen bir hadis,<br />

onun nazar ında makbul de ğildir. E ğer el-Bubari, Muslim ve di ğer tanınmış<br />

hadis imamlarnun, mezheblerinin da'ili ğini yapan bid'at ehlinden ve dolay ı-<br />

sıyle mutazile görü şünde olanlardan hadis nakletmedikleri gözönünde bulundurulursa,<br />

bugün elimize bulunan bütün hadis kitaplar ının ihtiva ettikleri<br />

hadisleri Ebu'l-Huzeyl'in şartına uymad ığı için bir kalemde çizip atmak<br />

gerekmektedir. Çünkü bu hadisleri rivayet edenler aras ında, Ebu'l-Huzeyre<br />

göre cennet ehlinden olan tek bir mutezili yoktur.<br />

d. Na iiiimiyye fırkast<br />

Ebu'l-Huzeyl'in kız karde şinin oğlu olan ve en-NaZiam ad ıyle tan ınan<br />

Ebü İshak Ilin Seyyar (Ö. 231), kendi görü şüne bağlı olan mutezililerle NaZ-<br />

Zamiyye fırkas ını meydana getirmi ştir. Basra'da ya şayan en-Naiiam, daha<br />

çocuklu ğundan itibaren seneviyye ve semeniyye dinlerine mensup baz ı kimselerle<br />

temas etmi ş, daha sonralar ı felsefe ile me şgul olarak bu sahada kendine<br />

has baz ı görüşler ileri sürmü ştür751 . Devamlı olarak zınd ıklarla temas ı,<br />

Islam' ın aslına ve fer'ine müteall ık bir çok meselede tahrib edici bir görü şü<br />

benimsemesine vesile olmu ştur. Mesela Kur'ân ı Kerimin i'caz ını reddetmiş,<br />

750 Aynı eser, s. 77.<br />

751 Aynı eser, s. 79.<br />

197


uslüp ve tertibindeki güzelli ğin bir mucize olmad ığını, insanların da onun<br />

gibisini ve hattâ ondan daha güzelini telif edebileceklerini ileri sürmü ştür752 .<br />

Ümmetin her as ırda re'y ve istidlül yönünden hataya dü şebilece ğini<br />

iddia eden en-NaiZâm, k ıyas ve icma'a te şriin as ıllar ı olarak da reddetmi ş -<br />

tir. Daha mühimmi, mutevatir haber nak ılcilerinin, say ı itibariyle ne kadar<br />

çok olurlarsa olsunlar, her birinin de ği şik gaye ve maksatlar ı bulunduğu için,<br />

yalan üzerinde ittifak etmelerinin mümkin oldu ğunu ileri sürerek bu çe şit<br />

haberlerin de kesinlik ifade edemiyece ği iddiasında bulunmu ştur753 .<br />

En-NaiZâm' ın sahabe ve hadisçiler hakk ındaki çirkin sözleri, kendisi<br />

gibi bir mutezile imam ı olan el-Câbli tarafından da nakledilmi ştir. Ebu Maus&<br />

el-Ba ğdâdrnin, Kitdbu'i-Ma (drif'inden nakletti ğine göre en-<br />

Nazzüm, hadis ashab ını ve Ebü Hurayra'dan rivayetlerini ay ıplannşt ır; çünkü<br />

ona göre Ebü Hurayra insanlar ın en yalanc ısıdır754. En-Naiiüm, (Omer<br />

ibnu'l- İjattâb'a da dil uzatm ış ve onun hem 1:ludeybiyye'de, hem de Hazreti<br />

Peygamberin vefat ı s ıras ında şüpheye dü ştüğünü, Fütıma'r dövüp ona miras<br />

vermedi ğini, hacc mut (asun nehyetti ğini, mevalilerin Arap kad ınlanyle<br />

evlenmelerini haram k ıldığını, teravih namaz ım bir bid'at olarak ihdas ettiğini<br />

ileri sürmüş, diğer baz ı tasarruflar ından dolayı onu kötülemi ştir. Keza<br />

(Osmân İbn (Affân'a baz ı azil ve tayinleri, (Abdullah İbn Mes(iid'a kader ve<br />

in şikâkul-kamer hadislerini rivayeti dolay ısiyle ta'netmi ş, re'y ve ictihadlarından<br />

dolayı kötülemedi ği hiç bir sahabi b ırakmam ışt ır755 .<br />

Görüldüğü gibi en-NaZiâm, bir taraftan mutevatir ve dolarsiyle âhüd<br />

haberleri reddedip ba şta sahabe olmak üzere bu haberlerin râvilerini kötüleyerek,<br />

diğer taraftan k ıyas ve icmac ı reddederek İslâm te şriinin bütün kaynaklar<br />

ını kurutma yolunu tutmu ş, Kur'ân ı Kerime de dil uzatmak suretiyle<br />

dini temelinden yıkmak istemi ştir.<br />

Hicretin ikinci asrmda ya şayan ve ya şıyışlarnu üçüncü asrm ba şlar ında<br />

da devam ettiren baz ı mutezile imamlarm ın, Hazreti Peygamberin hadisleri<br />

ve hadis ashab ı hakkındaki kanaatlar ını öğrendikten sonra, e ş - Şâfi'l ile haberlerin<br />

de ğeri üzerinde münaka şa eden fırka mensuplar ının kimler oldu ğunu<br />

tahmin etmekte ve bu tahmini kuvvetli bir kanaat olarak aç ıklayan el-ljuzarrye<br />

hak vermekte her halde güçlük çekilmeyecektir. Mutezile, bir taraftan<br />

felsefi inançlar ı, diğer taraftan hadis ve hadisçiler hakk ındaki menfi kanaat-<br />

752 Aynı eser, s. 87.<br />

753 Aynı yer.<br />

754 Aynı eser, s. 89.<br />

755 Aynı yer.<br />

198


larıyle İslam tarihinde büyük bir fitnenin ilk ate şleyicileri olmu şlard ır. Üçüncü<br />

asr ın ba şlarında, halkul-Kur'ön inanc ı ile ilgili olarak açt ıkları kampanyada,<br />

zaman ın hadis ve fıkıh imamlar ını, bu inancın kabulüne zorlam ışlar,<br />

aklın kabul edemiyece ği i şkenceleri, bu inanc ı kabul etmeyen imamlara reva<br />

görmüşlerdir.<br />

E. HAD İSLER İN TEDVİN VE TASN İFİ<br />

1. Tedvin ne demektir<br />

Tedvin, lugatta cemetmek, toplamak manös ına gelir. Yaz ılı sahifeleri<br />

biraraya getirerek iki kapak aras ında bir kitap yapmak, bu manâda tedvinin<br />

tam kar şılığıdır756. Sahifelerin, kitab ı vücuda getiren, yahut ba şka bir ifade<br />

ile, tedvini yapan kimse taraf ından yaz ılmış olması şart de ğildir. Bununla<br />

beraber, kendi yazd ığı sahifelerle bir kitap vücuda getirebilece ği gibi, ba şkaları<br />

tarafından yaz ılmış sahifeleri de biraraya getirebilir, yani tedvin edebilir.<br />

Hazreti Peygamberin hayat ında baz ı sahabilerin onun hadislerini yazarak<br />

" şakife" ad ı verilen küçük çapta kitaplar vücuda getirdiklerini görmü ş-<br />

tük. (Abdullah ibn (Am"<br />

"Şcichlsa" ad ın ı verdi ği hadis sahifesi, yahut<br />

Hemınöm İbn Munebbih'in Ebü Hurayra'dan yazd ığı ve "Sal4a" adını<br />

verdiği bir başka sahife, bunların aras ında en çok şöhret kazananlar ı idi.<br />

Ancak biz, kitab ım ızın baştarafında bu sahifelerden ve onlar ın yaz ılışından<br />

bahsederken "tedvin" tabirini kullanmam ış, daha çok, yazma i şine delâlet<br />

etmek üzere "kitöbet" lafz ını tekrarlam ıştık. Filhakika konu ile ilgili kaynaklarda,<br />

"kitöbet" ile "tedvin" in, hattâ daha sonra bahis konusu edece<br />

ğimiz "ta şnirin, ayrı ayr ı zamanlarda hadis toplama i şine delâlet etmek<br />

üzere birbirinden farkl ı manölarda kullanılmış oldukları görülür. Kitabet,<br />

Hazreti Peygamber ve sahabe devrindeki hadis yazma i şine delâlet etmektedir.<br />

Tedvin, toplamak manös ına geldiğine göre, Hazreti Peygamber ve sahabe<br />

devrinde böyle bir faaliyetin mevcut oldu ğunu gösterecek hiç bir delile sahip<br />

değiliz. Sadece, baz ı sahabiler, Hazreti Peygamberden bizzat i şittikleri hadisleri<br />

yazmışlar, fakat bu sahabilerden hiç biri, kendi i şittiği hadisler yan ında,<br />

diğer sahabi arkada şlarının işittikleri hadisleri de toplay ıp yazmayı düşünmemi<br />

ş, yahut dü şünmü ş olsa bile böyle bir i şe te şebbüs etmemi ştir. Nitekim<br />

en me şhur sahife sâhibi (Abdullah İbn cAmr, "Süd ıka" adını verdiği sahifesine<br />

bakmak isteyen Mucöhid'e "bu, benim Rasülu'llah (s.a.s.) tan i şittiğim<br />

eş-Şabffe eş-Seıdılscı'd ır ve benimle Rastılu'llah (s.a.s.) aras ında bu hadisleri<br />

756 Kelimenin inanâsi için bkz. n ın Maniür, Tiicu'l-carits, IX. 204.<br />

199


ana nakleden hiç kimse yoktur" derken 757, sahifeyi, Hazreti Peygamberden<br />

yalnız kendisinin i şittiği hadislerden meydana getirdi ğini açık bir şekilde<br />

belirtmiştir. Keza Hemmam İbn Munebbih'in sahifesi de, yaln ız Ebü Hurayra'nın<br />

Hazreti Peygamberden nakletti ği hadislerden müte şekkildir. Bu da<br />

gösteriyor ki, sahabe devrinde toplama faaliyeti yok, fakat baz ı sahabilerin,<br />

yazabildikleri nisbette, Hazreti Peygamberden i şittikleri hadisleri yazma<br />

faaliyetleri vard ır ve hadis tarihinde bu faaliyete kitübetu'l-badis denilmi ştir.<br />

Tedvin, muhtelif sahabiler taraf ından yaz ılm ış olan sahifeleri birarada<br />

toplayarak bir kitap meydana getirmek man:asma gelebilece ği gibi, yine muhtelif<br />

sahabilerin rivayet etmi ş oldukları hadisleri yaz ıp bir kitapta toplamak<br />

ma/tasma da gelir. Buna göre tedvinin kitabete nazaran çok daha geni ş ve<br />

sistemli bir toplama faaliyetinden ibaret oldu ğu ve bu faaliyetin hadis tarihinde<br />

kitabetten sonra ba şladığı anla şılmaktad ır.<br />

Tasnif kelimesi ise, diğerlerinden daha farkl ı bir manaya sahiptir. E ğer<br />

hadisleri tedvin eden kimse (mudevvin), kitab ını meydana getirirken, onlar ı<br />

konularına göre snufland ırır ve mesela salâtla ilgili olanlar ım bir bölümde,<br />

zekatla ilgili olanlar ın' ayr ı bir bölümde zikrederse, "mu şannaf" denilen bir<br />

eser vücuda getirmi ş olur ki, onun yapmış olduğu bu i ş, hadisleri konular ına<br />

göre "ta şnlf" etmekten ibarettir. Hadis tarihinde tasnif de tedvinden sonra<br />

başlam ıştır.<br />

Görüldüğü gibi, kitabet olsun, tedvin veya tasnif olsun, her üçü de, bir<br />

bakıma hadis toplayıp yazmak man:asma gelse bile, gerek zaman bak ımından<br />

ve gerekse sistem ve şiimâl bakımından birbirinden ayr ılmakta ve de ği şik<br />

toplama ve tertip faaliyetlerine delâlet etmektedir.<br />

2. Hadis tedvininin ba şlangıcı<br />

Hazreti Peygamber ve ashab ı devrinde baz ı sahabilerin hadis yazd ıklarını<br />

ve bir takım sahifeler vücuda getirdiklerini biliyoruz. Ancak yukar ıda<br />

açıkladığı= manada sistemli bir toplama faaliyetinin, sahabe devrinden<br />

sonra, yani birinci asr ın sonlar ıyle ikinci asr ın ba şlarında ba şladığı anlaşılmaktad<br />

ır. Şuras ı muhakkakt ır ki, böyle konuda rakkamla tesbit edilmi ş kesin<br />

bir tarih ileri sürmek elbette mümkin de ğildir. Bununla beraber, tedvinin<br />

başlangıcı ile ilgili olarak gelen baz ı haberler, konuya ışık tutacak bir mahiyettedir.<br />

Bu haberlerin bir k ısmı, hadis rivayetinde isnad tatbikinden bahsederken<br />

ismi üzerinde durdu ğumuz İbn Şilıab ez-Zuhri ile ilgilidir. Ez-Zuhri<br />

(50-124) bu haberlerde "hadisleri ilk tedvin eden kimse" olarak görülür. Bu<br />

konuda Malik İbn Enes'in şu sözü bilhassa çok şöhret kazanm ışt ır: "Evvela<br />

757 İbn Sacd, Tabalcit, VII. 2, 189; ez-Zehebl, nriltd/-İslam, III. 38.<br />

200


men devvenel-hadIse İbn Sihabin" (hadisi ilk tedvin eden kimse İbn Sillabt<br />

ır) 758. Malik'in bu sözünü teyid eden bir ba şka haber de, ez-Zuhri'nin bizzat<br />

kendisinden nakledilir. Ez-Zuhri şöyle demektedir: "Bu ilmi benim tedvinimden<br />

önce hiç kimse tedvin etmemi ştir"7".<br />

İbn Sihab ez-ZuhrPnin hadis toplamak ve toplad ığı hadisleri yazmak<br />

hususunda büyük gayret sarfetti ğini gösteren çe şitli haberler gelir. Bu haberlerden<br />

birisinde, onun takbu'l-(ılm yolundaki refiki Salih İbn Keysan şöyle<br />

demektedir: "Ben ve ez-Zuhri, talebu'l- (dm için biraraya geldik ve suneni<br />

yazal ım dedik. Hazreti Peygamberden gelenleri yazd ık. Sonra ez-Zuhri, sahabeden<br />

gelenleri de yazal ım; onlar da sunnettendir, dedi. Ben, de ğildir,<br />

dedim. O yazd ı, ben yazmad ım; o muvaffak oldu, ben kaybettim" 760. Ebu'z-<br />

Zinad


derece büyük olursa olsun, hazan insan ın, fıtrat ı icab ı hata yapmaktan sâlim<br />

olmadığı da bir gerçektir. İşte bu sebepledir ki, ilk devirlerde hadisini yazan<br />

fakat iyi bellemeyen kimseler, i şin kolay tarafına yöneldikleri ve hadise gere ği<br />

gibi ihtimam göstermedikleri için ho ş karşılanmam ışlardır. Bu ho şnutsuziuk<br />

ise, tabii olarak, kolaylığa vas ıta olan kitabete de yönelmi ş ve bir çok hadisçi,<br />

hadis hıfzını bir gelenek haline getirebilmek gayreti ile kitabeti herih görme ğe<br />

devam etmi şlerdir. Hattâ bunlar aras ında, kitabeti herih görmelerine ra ğmen,<br />

hafızalar ı için yine de ondan faydalanmak yolunu tutanlar vard ır. Baz ıları ,<br />

i şittikleri hadisleri daha kolay h ıfzedebilmek için yazm ışlar, sonla imha etmişlerdir765.<br />

Baz ıları, yazd ıkların ı imha ettikleri için sonradan pi şmanlık duymuşlar766;<br />

baz ıları, 61/türlerinin bir k ısmında veya bütün ömür boyunca hiç<br />

yazmadıkları için nâdim olmuşlar767; baz ıları da, ya ömiirlerinin sonunda yazdıkları<br />

bütün kitaplar ı yakmışlar, yahutta ölümlerinden sonra yak ılmas ını<br />

vas ıyyet etmi şlerdir768. Bütün bunlar, hadisi, bu i şe ehil olmayanlar ın tasallutundan<br />

korumak için ba şvurulan bir takım tedbirlerden ibaretti. Bu itibarla,<br />

yukar ıda bahis konusu etti ğimiz İbn Şihab ez-Zuhri'nin hadis kitabetiyle<br />

ilgili olarak birbirine z ıt haberler görülürse, bunu, haberlerin mevsaiyyetini<br />

hedef alan bir şüphe ile izah etme ğe çalışmak, bizi yanlış neticelere<br />

sevkeder. Filhakika ez-Zuhri hakk ında bu çe şit mütenak ız haberler gelmiştir.<br />

Mesela yukarıda da zikretti ğimiz Şablı İbn Keysan ile Ebu'z-Zinad' ın<br />

haberlerinden, ez-Zuhri'nin, i şittiği her şeyi yazd ığını öğreniyoruz. Bunlara<br />

ilaveten bir ba şka haberde, ez-ZuhrPnin kar ısının, onun kitaplar ından şikayet<br />

etti ğini ve ona "bunlar, üzerime getirece ğin üç e şten daha çekilmez"<br />

dediğini görüyoruz 769. Buna kar şılık diğer baz ı haberler, ez-Zuhrrnin kitap<br />

sâhibi olmadığına delâlet ederler. Kurra İbn Şuveyl'in açıkladığına göre, ez-<br />

ZuhrPnin elinde kavminin nesebi ile ilgili kitaptan ba şka yazılı hiç bir şey<br />

yoktur770. Başka bir haberde ise, Yanus İbn Yezid, ez-Zuhri'ye kitaplar ını çıkarmas<br />

ını istemi ş, ez-Zuhri de onu elinden tutup odas ına götürmü ş ve cariyesinden<br />

kitaplar ını getirmesini istemi ştir. Ez-Zuhri şiir yazdı bazı sahifeler ç ı-<br />

kararak "bende bunlardan ba şka bir şey yok" demi ştir771. Malik İbn Enes'e<br />

göre de, ne Sacid İbnu'l-Museyyib'in, ne el-Kas ım'ın, ne (Urva'nm ve ne de<br />

ez-Zuhrrnin öldükleri zaman hiç bir kitablar ı yoktur772.<br />

765 Bu konuda gelen haberler için bkz. ayn ı eser, s. 58-60.<br />

766 Aynı yer.<br />

767 Aynı yer.<br />

768 Aynı eser, s. 61-63.<br />

769 İbn Vafeyatii'l-acyiin, III. 317; ibnu'l-cInnl.d, ŞezerCau'z-zeheb, I. 162.<br />

770 Ez-Zehebl, V. 143; Tezkiretu'l-Ituffiii, I. 111.<br />

771 Ez-Zehebt, TrırIhu'l-İslam, V. 145.<br />

772 Ez-Zehebl, Tezkiretu'l4uffii£, I. 111.<br />

202


Her halde z ıt görünüşlü bu haberler dolayısıyle olacakt ır ki ez-Zehebi,<br />

yukarıda zikretti ğimiz ,aç ıklamayı yapmış ve "ez-Zuhri, yaz ıya ihtiyaç duymayacak<br />

kadar hafız idi. Her halde o yaz ıyor, yazdıklar ını hıfzediyor, sonra<br />

da onlar ı imha ediyordu" demi ştir. Fakat bu hususta gelen haberlerin mahiyeti<br />

ne olursa olsun, i şin gerçek olan yönü şudur ki, ez-Zuhri, talebul. cılme<br />

ba şladığı küçük ya şından itibaren Hazreti Peygamberden ve ashab ından<br />

gelen haberleri yazm ış, yazd ıklarını da lufzetmeyi ihmal etmemi ştir. Nitekim<br />

bu geniş çaptaki faaliyeti dolay ısıyle hadisçiler aras ında ilk müdevvin olarak<br />

tanınmıştır.<br />

Ez-ZuhrPnin tedvin faaliyetine, Emevi halifesi cOmer İbn (Abdi'l-cAzlz<br />

(99-101) resmi bir hüviyet kazand ırmıştır. İslam ülkesinin geni şlemesi, hadis<br />

bilenlerin bu ülkenin birbirinden uzak muhtelif şehir ve kasabalarma da-<br />

'Olması, daha kötüsü, şica, ralıza havaric gibi siyasi, murci'e kaderiyye mutezile<br />

gibi iktidi mezheblerin zuhuru ile müslümanlar ın çe şitli fırka ve hiziblere<br />

bölünmesi, nihayet bunlara paralel olarak hadiste vazo (uydurma) hareketinin<br />

ba şlamas ı, ta'at yönünden Kur'anla e şit derecede kıymeti haiz olan<br />

hadis (sunnet) in kar şısına, e şine rastlanmaz bir tehlike olarak dikilmi ş, bu<br />

tehlikenin bertaraf edilmemesi halinde hadislerin tamamen yokolaca ğı, İs-<br />

Pandın gelece ğini düşünen her müslüman tarafından kolayca idrak edilir hale<br />

gelmiştir. İşte bu durumda hadisçiler, cerh ve ta'dil faaliyetini ba şlatarak,<br />

hadis rivayet edenleri gözalt ında tutma ğa ve s ıkı bir tenkid süzgecinden geçirdikten<br />

sonra güvenilir olanlar ı olmayanlardan ayırmağa, her birinin rivayet<br />

ettiği hadisleri s ıhhat veya zafiyet yönünden derecelendirme ğe yönelmişlerdir.<br />

Hadisçiler bu faaliyeti sürdürürken, f ıkhı, ilmi ve takvas ı yanında<br />

çok hadis rivayetiyle de tan ınan ve imam olarak kabul edilen Halife tOmer<br />

'bn (Abdi'l-c.A.z1z 773de, sahih hadislerin ancak bir kitapta toplanmas ı halinde<br />

korunabilece ği inancı içinde, Medine'de amili olan Ebü Bekr İbn Muhammed<br />

İbn cAmr İbn I1aznı774e şu emri göndermi ştir: "Hazreti Peygamberin hadis-<br />

'erini, sunnetlerini, cAmra Bint


ivayetlerden Halifenin, ayn ı emri, idaresi alt ında bulunan diğer valilere ve<br />

hadisle me şgul olan baz ı ulemaya da gönderdi ği anla şılmaktad ır. Nitekim<br />

el-Hatib'in bir rivayetinde, Halifenin, bu emri "Medine ehline" (ila eh]i'l-<br />

Medine)776, es-Suyütrnin Ebü Ndaym'den naklen verdi ği haberde de "her<br />

tarafa" (ilal-afak) yazd ığı"' belirtilmi ştir. Esasen Halifenin, tedvin i şini<br />

ciddi surette gerçekle ştirmeğe niyet etti ği düşünülecek olursa, tedvinle ilgili<br />

emrini, yaln ız Ebü Bekr İbn Hazm'e de ğil, fakat bu i şi yapmağa ehil olanların<br />

bulunduğu her tarafa göndermi ş olması akla daha yak ın gelmektedir. Nitekim<br />

bu emri alanlar ından birisi de, yukar ıda ismini ilk mudevvin olarak zikrettiğimiz<br />

İbn Sihab ez-Zuhri idi. Kendisinden nakledilen bir haberden ö ğ-<br />

rendiğimize göre ez-Zuhri şöyle demektedir: "`Ömer İbn cAlıdi'l-cAziz bize<br />

sunenin toplanmasını emretti. Ona defter defter yazd ık. O da idaresi alt ında<br />

bulunan her yere bu defterlerden birer nüsha gönderdi" 778 .<br />

`Ömer İbn cAbdi'l-cAziz'in tedvinle ilgili emrini ilk gerçekle ştiren ve topladığı<br />

hadisleri Halifeye gönderen kimse yine ez-Zuhri olmu ştur. Zira ayn ı<br />

emri alan Ebü Bekr İbn Hazm, işi nihayete erdirip yazd ığı kitaplar ı gönderemeden<br />

Halife vefat etmi ş, topladığı hadisler de kendi elinde kalm ıştır779. Malik<br />

İbn Enes'in, sonradan, "bu kitaplar ın ne olduğunu Ebü Bekr İbn klazm'in<br />

oğlu (Abdullah'a sordum; kayboldu ğunu söyledi" demesi dem, konu ile<br />

olarak zikretti ğimiz diğer haberlerin do ğruluğunu teyid eder.<br />

Mezldır haberler, tedvin faaliyetinin ez-Zuhri ile ba şladığını ve Halife<br />

cOmer İbn (Abdi'l-cAziz'in bu husustaki emri ile resmen te şvik ve takip edildiğini<br />

göstermektedir. Ancak burada dikkat edilmesi ve yanl ış anlaşılmamas ı<br />

gereken bir husussa i şaret etmekte fayda vard ır: Her ne kadar ez-Zuhri ilk<br />

mudevvin olarak kabul edilmi ş ise de, bu, onun muasular ı aras ında ondan<br />

başka hadis toplayan kimselerin bulunmad ığı manasında anla şılmamalıdır.<br />

Hadis kitabetinin daha Hazreti Peygamber hayatta iken ba şladığı ve giderek<br />

yaygınlaştığı gözönünde bulundurulursa, ez-Zuhri'den daha ya şlı tabran<br />

aras ında, kitabeti kerih gören baz ı kimseler bulunsa bile, muhtelif sahabilerden<br />

i şittikleri hadisleri yazan kimselerin de bulundu ğu inkar edilemez.<br />

Onların bu faaliyetini de hadis tedvini içinde mütalaa etmemek için hiç bir sebep<br />

yoktur. Bununla beraber ez-Zuhrrnin ilk mudevvin olarak tan ınması, bu<br />

sahadaki faaliyetinin çok daha geni ş ve semereli olması sebebiyledir. Mdmer<br />

İbn Ra şid'in "biz, ez-Zuhri'den pek çok hadis ö ğrendiğimizi zannederdik; fa-<br />

776 Bkz. Talcyrdu'l-cılm, s. 106.<br />

777 Bkz. (mukaddime), s. 6.<br />

778 İbn cAbdi'l-Berr, Ctunic beyani'l-


kat Halife el-Velid İbn Yezid öldürülüp de (126) hazinelerinden Mervar ı ailesi<br />

için ez-Zuhri'den yaz ılan filmin kitaplar halinde hayvan s ırt ında ta şındığını<br />

görünce, ondan ö ğrendiklerimizin ne kadar az oldu ğunu anladık" sözüm,<br />

ez-Zuhrl'nin bu sahadaki faaliyetinin büyüklü ğüne delâlet etti ği gibi, o devirde<br />

ez-Zuhri'den ba şka her hangi bir hadisçi hakk ında da söylenmemi ştir.<br />

3. Hadislerin tasnifi<br />

Birinci hicri asr ın sonu ile ikinci hicri asr ın ba şı, hadis tedvininin ba şlang<br />

ıc ı olarak kabul edilmekle beraber, as ıl hadis eserlerinin ortaya ç ıkışı, ikinci<br />

asrın ilk yar ıs ından sonraki devreye rastlar. Ez-Zuhri'nin tedvin faaliyetiyle<br />

ilgili olarak Salih İbn Keysan'dan naklen yukar ıda zikretti ğimiz haber hat<br />

ırlanacak olursa, ez-Zuhri'nin Hazreti Peygamberden gelen sunen yan ında,<br />

sunnetten oldu ğu görü şü ile sahabeden gelen haberleri de toplay ıp yazdığı<br />

görülecektir. Hatta Ebu'z-Zinad'm ayn ı manda söylediği "biz, helal ve haramla<br />

ilgili haberleri yazard ık. İbıı Şilıab ez-Zuhri ise i şittiği her şeyi yaz ıyordu"<br />

sözü, ez-Zuhrrnin, Hazreti Peygamberin hadislerinden ba şka diğer bir<br />

çok söz ve haberleri de toplad ığını göstermektedir. İşte bu durum, ez-Zuhri<br />

ile ba şlayan tedvin faaliyetinin ilk devredeki genel görünü şünün bir yanını<br />

te şkil eder. Bu görünü şün diğer yan ı ise, t ıpkı Hazreti Peygamberin hayatta<br />

bulunduğu s ıralarda baz ı sahabilerin ondan i şittikleri baz ı sözleri, birbiri arkasına<br />

yazd ıklar ı gibi, tedvin devrinin ba şlang ıcında da, toplanan haberlerin<br />

aynı şekilde ve basit bir s ıra ile yaz ılm ış olmas ıd ır. Bu tarzda meydana getirilen<br />

bir kitab ın, aran ılan bir hadisi içinde bulmak yönünden ne kadar güç ve<br />

kullanışsız olduğu kolayca anla şıl ır. İşte bu güçlük, tedvin devrinin ba şlang<br />

ıc ından çok k ısa bir zaman sonra hadisçiler taraf ından da farkedilmi ş ; gerek<br />

mümkin olduğu kadar Hazreti Peygamberin hadislerini toplayan kitaplar<br />

meydana getirmek ve gerekse bu kitaplar ın daha kolay bir şekilde kullan ılmalar<br />

ını sağlamak için, hadislerin geli şi güzel s ıralanmas ı yerine konular ına<br />

göre tertib ve tasnif olunmas ı cihetine gidilmi ştir. Bu suretle meydana getirilen<br />

kitaplarda her hadis konusu ile ilgili bölümde yer al ıyor ve mesela salâtla<br />

ilgili olanını salât, yahut zekatla ilgili olan ını da zeka -t bölümünde aray ıp<br />

bulmak kolayla şt ır ılmış oluyordu. "Mu şannaf" denilen bu çe şit eserler yanında,<br />

hadisleri sahabi ravilerinin isimleri alt ında biraraya getiren bir ba şka tasnif<br />

şekli daha vard ı ve bu kitaplara da "musned" ad ı verilmi şti. Ancak musned<br />

eserlerin ç ıkışı, musannaf denilen di ğer eserlerden çok k ısa bir zaman sonraya<br />

rastlar.<br />

781 Ebil INdaym, Ijılye, III. 361; bn Ke şir, ve'n-niltitye, IX. 344; e-Zehebt,<br />

Tc-trihu'l-islCım, V. 141.<br />

205


Mustalabul-hadise dair ilk tedvin edilen eserin ıniiellifi olan er-Flamahurmuzi<br />

(Ö. 360), ilk musann ıflar hakk ında bize şu bilgiyi vermiştir: "Bildiğime<br />

göre hadisleri ilk defa tasnif edip bâblara ay ıran kimse, Ba şra'da er-<br />

Rebi< İbn Subeylı (Ö. 160), Sacid İbn Ebi


ayr ı ayr ı faaliyetlerden ibarettir. Bu itibarla tedvin ile tasnifi birbirinden ay ırmak<br />

ve her ikisinin ba şlangıç tarihlerini birbiriyle kar ıştırmamak löz ımdır.<br />

Bununla beraber, meselâ musteşrık I. Goldziher, ikisi aras ındaki farkı idrak<br />

edememi ş ve her ikisinin ba şlangıcı hakkında verilen ayr ı ayrı tarihler arasında<br />

bir tenakuz bulundu ğunu iddia ederek tedvinin ba şlangıç tarihini çok<br />

daha sonralara götürme ğe çahşmıştır784. Goldziher'in tarihi gerçeklere ayk ırı<br />

düşen bu iddias ını bahis konusu eden Fuat Sezgin şöyle der: "Hadislerin Şubife<br />

adlı bir tak ım yazılı vesikalara dayand ığını göstermek hususunda selefi<br />

Sprenger'in mesaisini devam ettiren Goldziher, aksine islâmi kaynaklar tarafından<br />

gösterilen ilk tedvin ça ğını takriben bir as ır kadar geç ba şlatmak ve<br />

bu devri Zuhri'den ilk musned hadis kitaplar ının meydana geldiği üçüncü asır<br />

başlarına kadar indirmek istiyor. Bu tedvin i şinin başlangıcına, kitab ında<br />

ay ırmış olduğu kısım ehemmiyetli bir yer i şgal eder (Muh. Stud. 208-211).<br />

Hadislerin tedvin devrini de ğiştirmek veya bir as ır kadar tekir etmek için,<br />

takip etti ği yol oldukça çetrefildir ve tezadlar ı bizzat kitab ında mevcuttur.<br />

Nedense bir defa tasavvur etmi ş olduğu neticeye varmak için baz ı garib izahları<br />

vardır. Bunun münaka şasına girişmeden evvel kaydedeilim ki, Goldziher'in<br />

tezad olarak tasavvur etti ği ve dolayıslyle ortadan kald ırmağa çah ş-<br />

tığı iki ayr ı menşe vard ır. Bunlardan biri hadislerin tedvini, di ğeri ise, hadislerin<br />

tasnifidir. Islami kaynaklar ın bu ikisi için ileri sürmü ş olduklar ı tarif<br />

bâriz şekilde birbirinden ayr ıdır. Birincisi için evvelu men devvene'14adis,<br />

ikincisi için evvelu men sannefe'l-kutub tabirini kullan ırlar. Birincisiyle hadislerin<br />

kitaplarda toplanmas ını, ikincisiyle mudevven hadislerin ırmayyen bâblara<br />

göre tasnifini kasdederler. İşte kaynaklar ın bu iki mebde için mevzu bahsetti<br />

ği tarih ayrıdır ve şüphesiz ki tedvin tasniften evveldir. Nas ılsa Goldziher<br />

bu farka dikkat etmemi ş, yani tedvin ıle tasnif devrini birbirinden arrmamış<br />

ve dolars ıyle islami kaynakların bu ikisi için farkl ı olarak gösterdi ği<br />

iki tarih aras ında bir tezad ın mevcut olduğunu farzetmiş, birini ortadan kald<br />

ırmağa çalışarak, tedvine ait haberleri ve kaynaklar ını zayıf addederek bu<br />

neticeye ula şmışt ır..." 785 .<br />

4. İlk hadis eserleri<br />

Hadis ıst ılahlarına dair ilk eseri telif etmekle şöhret kazanan er-RâmahurmuzPnin,<br />

ilk musanmflardan verdi ği baz ı isimleri yukarıda zikretmi ştik.<br />

İkinci asırda kitap tasnif edenlerin hepsi, şüphesiz ki, bu isimlerden ibaret<br />

değildir. Bununla beraber bu isimler, ço ğunun eserleri zaman ımıza kadar<br />

784 Bkz. Etudes sur la tradition Islamique, s. 265-267.<br />

785 Fuat Sezgin'in bu tenkidi için bkz. Buhari'nin kaynakları Hakk ında Araştırmalar,<br />

s. 11-12.<br />

207


intikal etmemi ş olsa bile, tasnif faaliyetinin, islâm' ın çok erken bir devrinde<br />

başladığını göstermek bak ımından büyük ehemmiyeti haizdir. Konumuzun<br />

a ğırliğım hadis tarihi te şkil ettiğine göre, ikinci as ırda ortaya ç ıkan hadis<br />

eserlerine ve müelliflerine i şaret etmek elbette ki faydal ı olacakt ır.<br />

İkinci as ırda telif ve tasnif edilen hadis eserlerini ba şlıca be ş gurupta<br />

toplamak mümkindir: a) Siyer ve ma ğazi kitaplar ı; b) Sunen kitaplar ı; c)<br />

Câmi'ler; d) Musannaflar; e) Belirli bir konuya tahsis edilmi ş kitaplar.<br />

a. Siyer ve mağazi kitapları<br />

islâm'ın başlangıcından itibaren müslümanların, Hazreti Peygamberin<br />

hadisine büyük ilgi duyduklar ı, onları sahifeler veya büyük hacimde kitaplar<br />

halinde yaz ıp toplad ıkları mahımdur. Bu hadisler aras ında onun ibâdât, muamelât<br />

ve ukubâta ait sözleri bulundu ğu gibi, ahlâkma, şemailine, Mekke ve<br />

Medine hayat ına ve gazvelerine ait haberler de yer al ıyordu. Tedvin devri<br />

ba şladığı zaman, baz ı müellifler, Hazreti Peygamberin dinle ilgili hadislerini<br />

toplarken, baz ılar ı da, Mekke ve Medine'deki ya şayışı, Peygamberlikten önce<br />

ve sonraki şahsi hayat ı, fiil ve davran ışları, ahlâkı, kısacas ı sireti ve gazveleri<br />

ile ilgili haberleri de toplamay ı ihmal etmediler. Bu haberler, müslümanlar<br />

ın alışık oldukları hadis görünümünde nakledildi ği için, daima onları<br />

nakledenlerin isimlerini ihtiva eden birer isnad zincirine ba ğlanmış ve mevsükıyetleri<br />

de, umumiyetle, bu isnadlarda yer alan nak ılcilerin güvenilir olup olmamaları<br />

ile tesbit edilmi ştir<br />

Hazreti Peygamberin siret ve ma ğazisine tahsis ve hadis usûlü ilminin<br />

kaidelerine uygun bir şekilde tasnif edilen bu kitaplar, daha sonraki devirlerde<br />

ortaya ç ıkacak olan büyük hacimdeki tarihi eserlerin ilk denemeleri<br />

sayılabilir Nitekim bu eserlerde de rivayet usûlü terkedilmemi ş ve her tarihi<br />

haber, hadislerde görüldüğü gibi, bir isnad zincirine ba ğlı olarak nakledilmiştir<br />

Bu bak ımdan islâm'da tarih bilimi, hadis ilminin içinden ç ıkan<br />

ve onun tenkid ve tevsik metodlarmdan yararlanarak geli şen bir bran ş olarak<br />

görülür.<br />

Siyer ve mağazi ile ilgili ilk kitaplar, birinci asrm sonlar ına doğru tasnif<br />

edilmeğe başlamışt ır. Kaynaklardan ö ğrendiğimize göre, ilk Mağdzi tasnif<br />

edenler, Medine'nin tan ınmış âlim ve fakihlerinden `URVA İBNU'Z-ZUBEYR<br />

ibni'l-cAvvâm el-Esedi (O. 94) 7 B6, Ebü 'A= 'kırık İbn Şerâhil E Ş-ŞA


103) 787, Ebü Bekr Muhammed İbn Muslim İbn cUbeydillah İbn cAbdillah İbn<br />

Sihüb EZ-ZUHRI (Ö. 124) 788 , MeS7k. İBN (UKBE İbn Ebi cAyy-4 el-Esedi<br />

(Ö. 141) 789. ELI (Abdillah Muhammed İBN İSHAK İbn Ye4r (Ö. 150) 799,<br />

MA(MER İBN RA- ŞU) Ebn (Urva el-Ezdi (Ö. 153) 791 , EB1D- MAcŞER Naclh<br />

İbn (Abdirrahman es-Sindi (Ö. 170) 792, , IV. 2, 152-153; İbnu'n-Nedtm, el-Fihrist, s. 332; eg.-Zehebt,<br />

Tezkire, I. 302-304; Mizör ı, IV. 347-348; İbn Hacer, Tehzib, XI. 151-155; İbnu'l-chn ıld, şezerirıt,<br />

I. 344; Fuat Sezgin, GAS, I. 293.<br />

209


telif edildi ği söylenir797. Keza Ibnu'n-Nedim'in i şaret etti ğine göre, MağCızi,<br />

sahibi İbn İshak (Ö. 150)in da bir Kitc-ıbu's-Slre'si vard ır7".<br />

b. Sunen kitapları<br />

Fıkıh bablar ına göre tasnif edilmi ş ahkam hadislerini mhutevi kitaplara<br />

Sunen adı verilmi ştir. Bu kitaplarda yer alan hadisler, Hazreti Peygamberin<br />

söz, fiil ve takrirlerinden ibaret olan ve merfö say ılan haberlerdir. Bu bakımdan<br />

sunenlerde mevkfıf ve makta olan, yani sahabe ve tabi'anun kendilerine<br />

ait bulunan söz veya fiillerine rastlanmaz. Ahkam hadisleri, umumiyetle, insanlar<br />

ın Allah'a kar şı olan kulluk görevleriyle, kendi aralar ında biribirlerine<br />

kar şı olan insanlık görevlerini ve biribirleriyle münasebetlerini düzenleyen<br />

hükümleri muhtevi nasslard ır. Bu bak ımdan, bir sunen kitab ında yer alan<br />

hadisleri, ibadat, muâmelat ve ukabâta ait olmalar ı itibariyle üç gurupta toplamak<br />

mümkindir. Buna göre, bir sunenin muhtevas ı incelenecek olursa,<br />

umumiyetle, şu konulardaki hadislerin tasnife tabi tutulduklar ı görülür:<br />

Taharet, şalat, zekat, hacc, şavm, nikah, talak, cihad, va şiyyet, feraiz, harac,<br />

cenaze, yemin ve nezir, buyfic, akziye, e şribe, at' ıme, tıb, libas, fiten, melahım,<br />

hudrıd, diyat sunne, edeb. Bu konular ın her biri "kitab" ba şlığı alt ında<br />

zikredilir (Kitabu't-tahare, Kitabu' ş- şalat, Kitabu'z-zekat gibi) ve her kitab,<br />

konusunun geni şliğine göre muhtelif say ıda "bab"lara ayr ılır.<br />

İkinci asrın ba şlarında tedvin ve tasnif faaliyetinin ba şlamas ı ile ortaya<br />

ç ıkan ilk hadis eserleri "Sunen" denilen bu çe şit koleksiyonlar olmu ştur.<br />

Bu as ırda Sunen tasnif eden hadisçiler şunlard ır:<br />

MEKHÜL İbn Ebi Muslim ES-Sk- M1 (Ö. 112) 799, Ebu'l-Velid (Ebü Iialid)<br />

(Abdu'l-Melik İbn `Abdi'l-(Aziz İBN CUREYC (Ö. 150) 2°°, SAcID İBN<br />

EBI 'ARÜBE Mihran el-(Adevi el-Ba şri (Ö. 156)" 1, Ebu'l-Haris Muhammed<br />

797 Bkz. el-Ketfant, el-Mustatrafa, s. 79.<br />

798 Bkz. el- Fihrist, s. 142.<br />

799 Bkz. İbn Sactl, Tabakta, VII. 2, 160-161; el-BubAri, Tarih, IV. 2, 21; İbnu'n-Nedim,<br />

el- Fihrist, s. 332; Elyü Nu'aym, klaye, V. 177; 193; ez-Zehebi, Tezkire, I. 107-108; Mizcin, IV.<br />

177-178; İbn Hacer, Tehzib, X. 289-293; Fuat Sezgin, GAS, I. 404.<br />

800 Bkz. İbn SaM, Tabakta, V. 361-362; el-Buhri, Ttiritt, III. 1, 422-423; İbn Ebi klitim,<br />

KitCıbu'/-cerlı, II. 2, 356-358; İbnu'n-Nedim, el- Fihrist, s. 330; el-Hatib el-Ba ğclacH, Tarih u Bağdttd,<br />

X. 400-407; İbn Hallikân, Vafeyett, II. 338; ez-Zehebi, Tezkire, I. 169-171; Mktın, II. 659;<br />

İbn Hacer, Tehzib, VI. 402-406. Fuat Sezgin, GAS, I. 91.<br />

801 Bkz. İbn. Sa`cl, Tabakta, VII. 2, 33; el-Butıhrt, Tarih, II. 1, 462; İbnu'n-Nedim, el-<br />

Fihrist, s. 331; ez-Zehebi, Tezkire, I. 177-178; MIilın, II. 151-153; İbn Hacer, Tehzib, IV. 63-66;<br />

Fuat Sezgin, GAS, I. 91.<br />

210


İbn 'Abdirralıman İbni'l-Muğire<br />

İBN EBI Z İ'B el-Kura şi (Ö.<br />

159) 802, İBRA.HIM İBN TAHMA.N İbn Şdbe el-Horasanl (Ö. 163) 803, Eba<br />

Seleme HAMM/ID İBN SELEME İbn Dinar (Ö. 167) 8°4, cABDULLAH İB-<br />

NU'L-MUB "AREK İbn Yazılı et-Temimi (Ö. 181) 805, Ebn Said<br />

Yalıya İbn Zekeriyya İBN EBI Z ı1' İDE el-Vadici el-Kafi (Ö. 183) 806, Eb ıl<br />

Mucaviye HUŞEYM İBN BE ŞIR ibn. Kas ım el-Sulemi (O. 183) 807, Ebu'l-<br />

'Abbas El-VELID İBN MUSLIM el-Umevi ed-D ıma şki (Ö. 195) 808, Eb ıl cAbdirralıman<br />

MUHAMMED İBN FUZAYL İbn Gazvan ez-Zabbi (Ö. 195)8°9 .<br />

c .<br />

İkinci as ırda tasnif edilen baz ı hadis kitaplar ına da Crımic adı verilmiş -<br />

tir. Câmicler de Sunenler gibi ibâdât, muâmelât ve ukabâta ait bâblara göre<br />

tasnif edilmi ş hadisleri ihtiva ederler; ancak Camilerin ihtiva ettikleri hadisler,<br />

sadece bu konularla ilgili hadislerden ibaret de ğildir. Bunlara ilaveten,<br />

Camigerde, çok daha de ğişik konulardaki hadislere de yer verilmi ştir. Mesela<br />

Cami`lerde bulunan Kur'âmn faziletleri, tefsiri, yarat ılışın ba şlangıc ı, geçmi ş<br />

peygamberler, menak ıb, Hazreti Peygamberin sireti ve ma ğazisi, halifeleri<br />

ve ashab ının faziletleri, iman, tevhid ve bunun gibi di ğer baz ı konulara ait ha-<br />

802 Bkz. İbn Kuteybe, el-Macttrif, s. 213; İbn Ebi ILatim, Kitatu'l-cerh, III. 2, 313-314;<br />

el-Mesci-1dt, Muriteu' z- zeheb, III. 333; Ilınu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 329; İbn Ilalliktın, Vafeyilt,<br />

III. 323; ez-Zehebt, Tezkire, I. 191-193; Mizitrt, III. 620; İbn Hacer, Tehzib, IX. 303-307.<br />

803 Bkz. el-BubW, Tarih, I. 1, 294; İbn EM Wtim, Kitau'l-Cerb, I. 1, 107-108; Ibnu'n-<br />

Nedim, el-Fihrist, s. 338; el-Hatib<br />

Tet-rffitt Ba ğdeid, VI. 105-111; ez-Zehebl, Tezkire,<br />

I. 213; MizCın, I. 38; İbn Hacer, TehzUt, I. 129-131; Fuat Sezgin, GAS, L 92-93.<br />

804 Bkz. el-Bubürt, Tarih, II. 1, 21-22; İbn Kuteybe, s. 220; tim EM<br />

KitFtb ıt'l-cerh, I. 2, 140-142; Ibnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 331; ez-Zehebt, Tezkire, I. 202-203;<br />

Miliin, I. 590-595; Ebü Nucaym, Ijılye, VI. 249-257; İbn Hacer, Tehzib, III. 11-16; el-Kett'ant,<br />

el-Mustatrafa, s. 31.<br />

805 Bkz. el-BulArt, Titrib, III. 1, 212; İbn Ruteybe, s. 223; İbn Ebi<br />

Talsdimetu'l-cerb, s. 262-281: EM' Nucaym, İiı/ye, VIII. 162-190; el-Hatib el-Ba ğdk11, Tdribu<br />

Bağdr-tıl, X. 152-169; İbn HallikSu, Vafeyüt, II. 237-239; ez-Zehebt, Tezkire, I. 274-282; el-Mescin%<br />

Muri-teu'z-zeheb, III. 350; ibnu'b


dislere Sunenlerde rastlanmaz. Bu bak ımdan Câmieler, ismin de deIalet etti ği<br />

gibi, akla gelebilecek her konudaki mü şkilin halli için ba şvurulabilecek en<br />

mufassal hadis koleksiyonlar ı sayılır.<br />

İkinci as ırda Gimic ad ı verilen bu tip eserlerin ilk musann ıfı MA(MER<br />

İbn RYIS İD el-Ezdi (Ö. 153)mdir. İki yazma nüshas ı zaman ımıza kadar intikal<br />

eden' ve (Abdurrazzük İbn Hemmiim' ın Mu şannaf adlı eserinin sonunda<br />

ne şredilen bu kitap hadis tarihi yönünden büyük bir ehemmiyeti haizdir 812 .<br />

El-Ciimicu'l-Keldr ve el-CCımicu' ş-Sağir adlı iki eseriyle Ebü cAbdillah SUF-<br />

Yik N İbn Mesrük es-SEVRI el-KMI (Ö. 161) 813, REBIc İBN HABIB el-B ışıl<br />

(Ö. 170) 814 , 'ABDULLAH İBN VEHB İbn Muslim el-Fihri el-Kura şi (0.197r<br />

ve SUFYN İBN `UYEYNE İbn Meymün (Ö. 198) 816, yine bu as ırda<br />

Câmic tasnif eden hadisçilerdir.<br />

d. Musannaflar<br />

İkinci as ırda ortaya ç ıkan ve Musannaf denilen baz ı hadis kitaplar ı vardır<br />

ki, bunlar, Sunen denilen hadis kitaplar ından ayr ı bir özellik ta şımazlar.<br />

Muhtemelen bu eserlerde de fıkıh ahküm ına muteall ık hadisler tasnife tâbi<br />

tutulduklar ı için, yap ılan i şe delâlet etmek üzere, mu şannaf tabiri kullanılmış -<br />

810 Bkz. 791 No.lu dipnot.<br />

811 Bkz. Fuat Sezgin, Hadis Musannafattnin mebdei ve Ma`mer İbn Rit şitrin Ciititi`i, Türkiyat<br />

Mecmuas ı 12 /1955, s. 215-234.<br />

812 Aynı makale.<br />

813 Bkz. Ibn Saccl, Tabakta, VI. 257-260; el-Buhört, Törih, II. 2, 93-94; İbnu'n-Nedim,<br />

el-Fihrist, s. 328-329; Ibn Ebi liötim, Takdimetu'l-cerk, s. 55-126; Kitdbu'l-terk, II. 1, 222-227;<br />

el-Hatib el-Bagdödi, Tdriku Bakitıd, IX. 151-174; Ebü Ndaym,H ılye, VI.356-393; VII. 3-144;<br />

'bn Hallikön, Vafeyiit, II. 127-128; ez-Zehebi, Tezkire, I. 203-207; MrzFin, II. 169; İbn Hacer,<br />

Tehzib, IV. 111-115; Fuat Sezgin, GAS, I. 518-519.<br />

814 Bkz. el-Buhört, Tdrik, II. 1, 277; İbn Ebi ljötim, Kitdbu'l-cerk, I. 2, 457; İbn<br />

Tehzib, III. 241; Fuat Sezgin, GAS, I. 93.<br />

815 Ctni'inin bir kısmı papirüsler üzerinde bulunmu ş olup, halen Döru'l-Kutub el-M ış -<br />

rıyye'de bulunmaktad ır ve 1942 senesinde Dawid-Weil taraf ından ne şredilmi ştir. 1,..1-<br />

yömet'le ilgili bölümünü dinlerken üzerine gelen bir bayg ınlık, 'Abdullah Ibn Vehb'in ölüm sebebi<br />

olarak zikredilir. Tercemesi hakk ında bkz. İbn Sacd, Tabakta, VII. 2, 518; el-Buhört, Tdritt,<br />

III. 1, 218; İbn Ebi Ilötim, Kittıbu'/-cerlı, II. 2, 189-190; İbn Hallikön, Vafeyta, II. 240-242;<br />

ez-Zehebi, Tezkire, I. 304-306; Miziin, II. 521-523; İbn Hacer, Tehzib, VI. 71-74; Fuat Sezgin,<br />

GAS, I. 466.<br />

816 Bkz. el-Buhörl, II. 2, 95; İbn IÇuteybe, el-Macttrif, s. 221; İbn Ebi ljötim, Takdimetu'l-cerk,<br />

s. 32-54; Kitiibu'l-cerk, II. 1, 225-227; Ibnu'n-.Nedim, el-Fihrist, s. 330; Ebü Ndaym,<br />

If ılye, VII. 270-318; el-ljatib el-Bagdödi, Tttrilıu Bağditd, IX. 174-184; İbn Hallikân, Vafey,:ıt,<br />

II. 129-130; ez-Zehebt, Tezkire, I. 262-265; MIzifin, II. 170-171; İbn Hacer, Tehz ib, IV. 117-122;<br />

Fuat Sezgin, GAS, I. 96.<br />

212


t ır. Bununla beraber şuna da i şaret edebiliriz ki, Mu şannaf`lar, Cami` denilen<br />

eserler gibi her konudaki hadisleri ihtiva etmeseler bile, Sunen'lerden farklı<br />

olarak, Ginıi(lerde yer alan konulardan baz ılar ıyle ilgili hadislere de yer vermişlerdir.<br />

Bu bak ımdan Mu şannaf'ları, ihtiva ettikleri konular yönünden,<br />

Sunen'ler ile Ciimiler aras ında mütalaa etmek mümkindir.<br />

İkinci as ırda Mu şannaf denilen eserleriyle şöhret kazanm ış imamlar,<br />

HAMMAD İBN SELEME İbn Dinar (Ö. 167) 817 ve VERI' İBNU'L-CER-<br />

RA11 İbn Muleylı (Melih) er-Ru's1 (Ö. 197) 818 dir. Ancak ibnu'n-Nedim,<br />

Fihrist'inde (s. 331) her iki Mu şannaf' ı da KitCtbu's-Sunen adı alt ında zikretmiştir<br />

ki, bu, bizim Sunen'ler ile Musannaf 'lar aras ında büyük bir fark bulunmadığına<br />

dair biraz önce i şaret etti ğimiz görü şü do ğrular.<br />

e. Belirli bir konuya tahsis edilmi ş kitaplar<br />

İkinci asırda telif edilen hadis kitaplar ından bir kısmının da, CCani(lere<br />

vücut veren çe şitli konulardan birine tahsis edildikleri görülür. Sunen olsun<br />

Cami` olsun ınusannaf eserlerde bu konular, umumiyetle "kitab" ad ı altında<br />

zikredildikleri için, belirli bir konuya tahsis edilmi ş müstekıl eserlere de umumiyetle<br />

"kiUib" ad ı verilmi ştir.<br />

SUFYAN İbn Mesrüls. tim Said ES-SEVR/ el-Kafi (Ö. 161) 8 Ş 9nin<br />

FerCt'iz ve Kittıbu't-Tefslr'i; Ebu' ş- Şalt ZA' İDE İBN KUDAME es-Selp.f<br />

I el-Kafi (Ö. 161)"nin Kit "cibu'l- Mendlab, KitCtbu'z-Zuhd ve Kitcibu't-Tefsir'i;<br />

İBRAHIM İBN TAHMAN İbn Şu`be el-HorAs"âni (Ö. 163) 821 ııin KitCtbu'l-Me<br />

nöktb, KitCibu'l-ciydeyn ve Kitilbu't-tTefslr'i; (ABDULLAH İBNU'L-MU-<br />

BAREK İbn<br />

et-Temlmi (Ö. 181) 822 nin Kittıbu'z-Zuhd ve'r-<br />

Rak ırik, KitCtbu'l- Birr ve' ş-Stla, Kikibu't-Tefsir,<br />

Ebii Mu-<br />

(U'viye HU ŞEYM İBN BE Ş IR İbn Kasım es-Suleml (0. 183) 82' nin KitCtbu't-<br />

817. Bkz. 804 Nolu dipnot.<br />

818 Bkz. İbn Sacd, Tabolsiu, VI. 394; el-Bublri, Tarih, IV. 2, 179; İbn Isuteybe, el-Matörif,<br />

s. 221; İbn Ebi Hetim , Takdimetu'l-cerit, s. 219-232; ibnu'n-Nedim, el- Fihrist, s. 331; Ebii Nu-<br />

(aynı, Iit/ye, VIII. 368-380; el-Hatib el-Bagdrıdt, Törlhu Bağdöd, XIII. 496-512; el-Zehebt,<br />

Tezkire, I. 306-309; Mlz ı7n, IV. 335-336; İbn Hacer, Tehzib, XI. 123-131; Fuat Sezgin, GAS,<br />

I. 96-97.<br />

819 Bkz. 813 No.lu dipnot.<br />

820 Bkz. İbn Sa`d, Taba/süt, VI. 263; el-Bubftrt, Tarih, II. 1, 395; İbn Ebi Wıtim, Kitöbu'l-cerk,<br />

I. 2, 613; ibnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 330; ez-Zehebi, Tezkire, I. 215-216; İbn Hacer,<br />

Tehzib, III. 306-307.<br />

821 Bkz. 803 No.lu dipnot.<br />

822 Bkz. 805 No.lu dipnot.<br />

923 Bkz. 807 Noju dipnot.<br />

213


Tefsir'i; Ebü Bi şr İSM:A(IL İBN (ULEYYE el-Esedi (Ö. 193) 824nin Kitiibut-<br />

Tandre, Kitöbu'ş-SalCıt, Kitdbu'l-Menrisik ve Kitdbu't-Tefs'ir'i, Ebil. Muhammed<br />

İSHAK İBN YfTSUF İbn MirdAs el-Kura şi EL-EZRAK (Ö.<br />

195) 825 ın Kitc-ıbu'ş-Salcit, Kitabu'l-Menrısik ve Kitöbu'l-1( ırrı'Cıt'ı ; MUHAM-<br />

MED İBN FUZAYL İbn Gazvân İbn Cerir e-abbi (Ö. 195) 826 nin Kitcibu'd-<br />

Du'd, Kitdbu'z-Zuhd, Kitc -ıbu'ş-StyCım ve Kitrıbu't-tefslr'i; VEK İ' İBNU'l-<br />

CERRJUJ İbn Muleyh er-Ru'asi (Ö. 197) 827 nin Kitrıbu'z-Zuhd ve Kittıbdt-<br />

Tefsir'i.<br />

Burada, musannaf hadis eserlerinden olmakla beraber, Sunen veya Cdmi`lerden<br />

farkl ı olarak de ği şik bir isimle zikredilen ve ikinci asr ın ortalar ında<br />

hadis tarihine girmi ş bulunan bir kitap ve onun musann ıfı üzerinde ayr ıca<br />

durmak istiyoruz. Bu kitap el-Muvattc-ı' ad ıyle şöhret kazanm ışt ır ve musannıfı<br />

da, kitab ı kadar şöbrete ula şmış olan büyük imam MşkLİK İBN ENES<br />

(Ö. 179) tir.<br />

Malik Ibn Enes ve el-Muvattrft<br />

Kendi ad ı alt ında kurulmu ş olan fıkıh mezhebi Mâlikiyye'nin me şhur<br />

imamı, ayn ı zamanda, Hazreti Peygamberle birlikte bir çok gazvelere i ştirak<br />

etmi ş olan sahabi Ebü qmir'in torunu Mâlik İbn Enes İbn Mâlik İbn Ebi<br />

mir el-A şbahi, 93 senesinde Medine'de dünyaya gelmi ş ve uzun müddet<br />

yanından ayr ılmadığı (Abdurrahman İbn Hürmüz ba şta olmak üzere Medinenin<br />

di ğer âlimlerinden ilim alm ıştır. Hadis i şittiği me şhur imamlar aras ında<br />

İbn (Omer'in kölesi Nâfi`, Muhammed İbnu'l-Munkedir, Ebu'z-Zubeyr, İbn<br />

Sihâb ez-Zuhri, (.Amir İbn (Abdillah, (Abdullah İbn Dinar bulunur. Kendisinden<br />

riveyet eden imamlardan baz ılar ı ise, kendi şeyhlerinden olan Yahyâ<br />

İbn Sdid el-Ansâri, ez-Zuhri, İbn Cureyc, Yezid İbn (Abdullah, el-Evzâei,<br />

Sufyân es-Sevri, Sufyân İbn (Uyeyne, Şube, (Abdullah ibnu'l-Mubârek,<br />

e ş-S .a. fici, İbn `Uleyye, Ebu Hanife'nin talebelerinden Muhammed e ş-Seybâni<br />

ve daha bir çok kimsedir.<br />

Mâlik İbn Enes, hadis ilminde, râvi tenkidinde (cerh ve ta(dil), Kitap<br />

ve Sunnetten hüküm istihrac ında büyük şöhret kazanm ış ve onun bu sahalardaki<br />

üstünlü ğü, akranlar ı ve asr ının ileri gelen imamlar ı tarafından da<br />

824 Bkz. el-Bu İAri, Tt-trih, I. 1, 342; İbn. Kuteybe, el-Macürif, s. 221; İbnu'n-Nedtm, el-<br />

Fihrist, s. 331; İbn Ebi Hâtim, Kitiibu'l-cerh, I. 1, 153-155; ez-Zehebt, Mtzün, I. 216-220; İbn<br />

Hacer, Tehzib, I. 275-279.<br />

825 Bkz. Tiirth, I. 1, 406; İbn Ebi Hâtim, Kitrıbu'l-cerh, I. 1, 238; ibnu'n-Nedim,<br />

el-Fihrist, s. 333; -Zehebt, Tezkire, I. 330; İbn Hacer, Tehb, I. 257-258.<br />

826 Bkz. 809 No.lu dipnot.<br />

827 Bkz. 818 No.lu dipnot.<br />

214


teslim edilmi ştir. Hazreti Peygambere kar şı olan sevğisi ve hurmeti, Sunnete<br />

ve dolay ısiyle hadise olan büyük ba ğhlığın ın ba şlıca amili olarak görülür.<br />

İleri ya şına ve vücutça çok zay ıf olmas ına ra ğmen, Medine'de her hangi bir<br />

hayvana binmez "burada Allah' ın Rasülü medfün bulunurken binmem"<br />

derdi. Hadis rivayetine ba şlamadan önce de abdest al ır, yata ğının ba şına<br />

vakar ve heybetle oturur, sonra rivayet ederdi. Bu suretle Hazreti Peygamberin<br />

hadisini yüceltmi ş olurdu. Hadis aldığı kimseler üzerinde de titizlikle<br />

durur; onlar ın güvenilir (sika), zühd ve takva sâhibi olmalar ı yanında hadis<br />

ehlinden olmalarını da şart ko şard ı .<br />

Malik İbn Enes, 147 senesi civar ında bir mihnete maruz kalm ış ve Halife<br />

el-Man şiir'un valisi tarafından kırbaçla dövülmü ştiix. Bu hadisenin sebebi<br />

hakkında çe şitli görüşler ileri sürülür. Baz ılarına göre Malik, Halifenin kaza<br />

teklifini reddetti ği için bu muameleye maruz kalm ıştır; çünkü bu teklifi reddetmekle<br />

Abbasi hükümdarlarma, i şlerinde yard ım etmekten kaçmm ış oluyordu.<br />

Diğer baz ılarına göre de Malik, Medine'de Halifeye kar şı ayaklanmış<br />

olan Muhammed en-Nefsu'z-Zekiyye lehinde fetva vermi ş olduğu için dovülmüştür.<br />

Di ğer baz ılar ı ise, Halifenin ikrah ile talakın sahih olmad ığına<br />

dair gelen hadisi rivayetten menetmesine ra ğmen, Malik'in mezkür hadisi<br />

rivayet etmesini mihnetin sebebi olarak ileri sürmü şlerdir; çünkü Halifeye<br />

kar şı ayaklananlar, bey'at ın ikrah ile vukubuldu ğunu ileri sürüyorlar ve bunu,<br />

ikrah ile talakın sahih olmadığını belirten hadise k ıyasla, hilâfetin de<br />

sahih olmayaca ğını iddia ediyorlard ı. Maamafih, bir hacc mevsiminde Hicaz'a<br />

gelen Halife Ebü Ca (fer el-Man şür, vukubulan hadiseden haberi bulunmad ı-<br />

ğın ı beyan ederek Malik'ten özür dilemi ş ve hatta baz ı haberlerden anla şddığma<br />

göre, Hazreti Peygamberin hadislerini biraraya getiren bir de kitap<br />

telif etmesini istemi ştir. Malik, Halifeden gelen bu istek üzerine el-Muvatt(ı'<br />

ad ın ı verdi ği me şhur kitab ını tasnif etmi ştir.<br />

İbn Hacer, el-I'Vluvattcr ın tasnifine tekaddüm eden devri de tavsif ederek<br />

şöyle der: "Hazreti Peygamberin asari, ashab ı ve kibar- ı tabicin devrinde<br />

iki sebepten dolay ı camilerde müdevven ve müretteb de ğildi. Birincisi, Muslim'in<br />

şalıilı'inde de sâbit oldu ğu gibi, Kur'ân ı Kerimle kar ışma korkusundan<br />

dolayı sahabenin tedvinden menedilmeleri; ikincisi ise, haf ızalarm ın geni ş -<br />

liği ve zihinlerinin ak ıcılığı idi. Ço ğu yaz ı bilmiyordu. Fakat tabi'ün devrinin<br />

sonlar ına do ğru uleman ın muhtelif şehirlere da ğılması, havaric, rafıza ve<br />

kader münkirleri gibi bidat ehlinin ortaya ç ıkmas ı üzerine, asar ın tedvini<br />

ve bâblara göre tertibi ba şlad ı. Bu i şe ilk defa giri şenlerin ba şında er-Rebic<br />

nın Subeyh, Sacid İbn Ebi cArübe ve di ğerleri vard ı. Bunlar, üçüncü tabaka<br />

gelinceye kadar her hain ayr ı ayrı tasnif ediyorlard ı . İmam Malik el-Muvagcr<br />

ad ın ı verdi ği kitab ını tasnif etti. Bu kitapta, Hicaz ehlinin hadisini toplam ış ,<br />

215


sahabenin sözlerini tâbi'an ve daha sonrakilern ı fetvalar ını da mezcederek<br />

onu telif etmi şti" 828<br />

Hazreti Peygamberin hadisleri yan ında sahabenin söz ve fetvalar ına da<br />

yer verilerek telif edilen bu kitab ı, İmam Mülik, şeyhlerine arzetmi ş, onların<br />

muvafakatlar ım bildirmelerinden sonra da ona el-Muvattir ad ını vermi ştir829.<br />

İmam el-Evzü`rnin, kitab ı Mülik'e kırk günde okuyup arzetmesi üzerine<br />

onun, "benim kırk senede telif etti ğimi siz benden k ırk günde ald ınız" demesi<br />

83°, kitab ın telifinde gösterilen gayret ve titizli ğe delâlet eder.<br />

Yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi Mülik, Muvagg ı ile ilk musann ıflardan<br />

oldu ğu gibi, rivayet olunan hadislerin kabulünde ihtiyat ı elden bırakmayan<br />

ve onlar ı metin ve isnad yönünden şiddetle tenkid eden imamlar ın da<br />

başında gelir. Bu bak ımdan, kesinlikle bilinmese bile, hadis ilminin cerh ve<br />

ta'dile ait kaidelerinden mühim bir k ısmının Mülik İbn Enes tarafından ortaya<br />

konuldu ğu ileri sürülebilir.<br />

İmam Mülik'in, hadislerin kabulünde gösterdi ği bu ihtiyat ve hadis râvileri<br />

hakk ında giri ştiği şiddetli cerh dolayısiyle Muvatt


şu görüşü nakletmi ştir: "Malik'in kitab ı,kendi nazarmda ve mursel munkat ı c<br />

ve bunun gibi baz ı zayıf hadislerle ihticac etmenin gerekli oldu ğu hususunda<br />

kendisine tâbi olanlar ın nazar ında sahihtir. Fakat el-Butiari'nin kitab ındaki<br />

munkat ı< hadislerle Muvagö'daki munkat ı


III. BÖLÜM<br />

TASNİFİN ALTIN ÇAĞI: KUTUB- İ SİTTE DEVRI<br />

1. Tasnife hız veren âmiller<br />

a. Kad ın ilmi nin doğu şu<br />

(III. Hicri As ır)<br />

Birinci hicri as ırda, müslümanlar aras ında ortaya ç ıkan siyasi ihtilâflarm<br />

giderek itikada dönü ştüğü ve İslami inanç üzerinde, yahut hiç olmazsa,<br />

ilk müslümanların akaidini te şkil eden bir tak ım meselelerde cidal ve münakaşalara<br />

sebep oldu ğu, önceki bahislerimizde yeterince aç ıklanm ış ; bu cidal<br />

ve münkaka şaların ise, zamanla, mürci'e, mutezile, kaderiyye, cebriyye<br />

gibi çe şitli akaid mezheblerinin do ğmas ına yol açt ığı gösterilerek bunlar hakkında<br />

lüzumlu bilgi verilmişti. İşte bu akaid mezheplerinin do ğuşuna sebep<br />

olan cidal ve münaka şalar, aynı zamanda, "Kelâm" ad ı verilen yeni bir ilmin<br />

de başlıca kayna ğı olmuştur. Filhakika daha sonraki devirlerde, baz ı müellifler<br />

tarafından verilen "Kelâm" ile ilgili tarifler, bu görü şümüzü kesinlikle<br />

teyid eder. Meselâ el-Fürübi (Ö. 339) ye göre "Kelâm sanat ı, şeriat koyucusunun<br />

tasrih etti ği baz ı mandut amel ve itikadlar ın müdafaas ında ve onlara<br />

muhalif çe şitli söylentilerin temizlenip at ılmas ında, insanın sâhip olduğu<br />

kudrettir. Bu, amel ve ittikadlara göre ikiye ayr ılır. Ancak kelâm sanat ı, "fıkıh"tan<br />

ayr ıdır; zira "fıkıh", şeriat koyucusunun aç ıkça ortaya koydu ğu<br />

amel ve akideleri al ır; onlar ı asıl kabul eder ve sonra bu as ıllardan, gerekli<br />

olan diğer amel ve itikadlar ı istinbat eder. Buna göre mutekellim (kelâmc ı),<br />

"fakih"in istinbattan önce as ıl olarak kullandığı delillerin müdafiidir" 837.<br />

El-nraliPrıin bu tarifinden aç ıkça anla şılıyor ki, "Kelâm" ın aslı, ister<br />

Allah Ta'ala olsun, ister O'nun Rasülü olsun, Şâric ( şeriat koyucusu) taraf ından<br />

vazolunan dini as ıllarm müdafaas ından ibarettir.<br />

El-GazülI (Ö. 505) de, kelâm hakk ında şu görüşü ileri sürmüştür: "Ehl-i<br />

sunnet akidesini, ehl-i bid


dir. Allah, kullarma Rasülünün dilinde, din ve dünyalarm ın selâmeti bak ı-<br />

mından hak olan bir akide vermi ştir. Sonra da şeytan, nıiibtedianın kalbine,<br />

sunnete muhalif şeyler ilka etmi ştir. Onlar, şeytanın bu telkinleriyle hak olan<br />

akideyi te şviş etmek üzere iken, Allah, mutekellimün taifesini vücuda getirip<br />

davalarını sunnetin zaferi için, ehl-i bid'at ın telbisat ım çıkarıp atacak ınüretteb<br />

bir kelâm ile harekete geçirmi ştir. Bunun neticesinde de Kelâm ilmi ve<br />

ehli ortaya ç ıkın ıştır" 838.<br />

El-Gazâli'nin bu görü şü de, kelümm, İslâm akaidinin müdafaas ını ve ona<br />

ayk ırı düşen sap ık görüşlere kar şı korunmas ını gaye edinen bir ilim olarak<br />

ortaya ç ıkmas ı yönünden, el-Fârübi"nin tarifiyle uyu şur.<br />

"Kelâm ilmi, delil irad ı ve şüphenin izalesiyle akaid-i diniyyenin isbatıdır"<br />

derken el- tel (Ö. 756) 839, diniyyeyi yakinen has ıl olan delil,.<br />

lerle bilmektedir. Mevzuu bu akaidin isbat ıdır" derken de et-Teftüzâni.<br />

792) 840, gerek el-FürübI'den ve gerekse el-Gazülrden farkl ı bir şey söylemiş<br />

değillerdir.<br />

Kelâm, İslâm akaidinin isbat ını ve onun yabanc ı fikirlere kar şı korunmas<br />

ını gaye edinen bir ilim oldu ğuna göre, bu ilmin temelinde, cidal ve münakaşadan<br />

oluşan bir ta şın yattığını anlamamak mümkin de ğildir. Bu bakımdan,<br />

konunun ba şında da i şaret etti ğimiz gibi, müslümanlar aras ında siyasi ihtilâflardan<br />

sonra ba şlayan akaide müteall ık münaka şalar, Kelâm ilminin do ğuşunu<br />

haz ırlayan ba şlıca âmiller olmu ştu.<br />

Ancak, şurasou da gözden uzak tutmamak gerekir ki, akaidle ilgili sistemli<br />

münaka şalar, ilk defa ortaya ç ıkışı hakkında daha önce yeterli bilgi<br />

verdiğimiz mutezile mezhebi taraf ından ba şlatılmış; bu mezhebin bilhassa<br />

kadim Yunan felsefesi ile me şguliyeti ve akl ı, nakle dayanan dini nasslara<br />

takdimi, kendine has mutezile kelümm ın doğmasına vesile oldu ğu gibi, ileride,<br />

mutezile de dahil olmak üzere "bidat ehli" aras ında say ılan di ğer mezheb<br />

kelâme ılarma kar şı mücadeleye giri şecek olan ehl-i sunnet kelânumn do ğ-<br />

masına da öncülük etmi ştir. Bu bakımdan Kelâm ilminin doğuşunu, mutezilenin<br />

doğuşu ile bir mütalaa etmekte her hangi bir mahzur yoktur. Bununla<br />

beraber, mutezile ile birlikte bid'at ehlinden say ılan diğer mezhebler kelümm ın,<br />

Kelâm ilminden sarhp sarlanuyaca ğı konusu, müteahh ırün aras ında münakaşa<br />

konusu edilmi ştir; çünkü bunlara göre "kelâm ın konusu, Muhammed'in<br />

dinine müteallık akaidin isbat ıdır. Bu da akideye konu te şkil eden meselenin<br />

teslimiyetle kabul edilip sonra akla istinad eden bürhan ile takviyesidir.<br />

838 El-Munlp.z minez-zaleıl, s. 132 vd.<br />

839 Bkz. Aiudıfd-Din Şerh,u'l-Mevölf. ıf, I. 14-15.<br />

840 Şerbu'l-Malciişul, I. 5.<br />

219


Kelâmda şercın akıl ile teyidi ve akidenin Kitap ve Sunnette varid olan meselelerden<br />

olmas ı şartt ır. Bu iki saman birisinin bulunmamas ı halinde, kelâm<br />

asla kelâm olmaz" 84°. Bidat ehlinin kelânunda ise, Islam şeriat ına uymayan,<br />

hattâ ona ayk ır ı düşen bir çok mesele akaid içerisinde mütalaa edilmi ş ve onların<br />

akıl yolu ile iSbat ve müdafaas ı yap ılmağa çalışılmıştır. Bu ise, tabii<br />

olarak, sunnete ba ğl ı müslümanlar aras ında tepki ile kar şılanm ıştır. Nitekim<br />

yukarıda kelâmla ilgili sözlerini nakletti ğimiz el-Gazöli ve el-Ici"de bu hususu<br />

açıkça müşahede etmek mümkindir. El-Gazali, "kelâm ilminin gayesi, ehl-i<br />

sunnet akidesini, ehl-i bid (at ın te şvi şinden muhafaza etmektedir... Onlar,<br />

şeytamn telkinleriyle hak olan akideyi te şvi ş etmek üzere iken, Allah mütekellimön<br />

tâifesini vücöda getirip davalar ını sunnetin zaferi için ehl-i bidcat ın<br />

telbistam ç ıkarıp atacak müretteb bir kelâm ile harekete geçirmi ştir" derken,<br />

kelâm ın konusunun Kitap ve Sunnete dayanan akaid oldu ğuna i şaret etmi ş ;<br />

ehl-i bidcat kelâm ım kelâmdan saymad ığım da, mütekellimön taifesinin sunnetin<br />

zaferi için yarat ıldığını söylemekte aç ıklamışt ır. El-Id ise, Kela ın ilmini,<br />

"delil irad ı ve şüphenin izalesiyle akaid-i diniyyenin isbat ıdır" sözü ile<br />

tarif ederken, mezkör akaidin İslam dininden alınması gerekti ği görü şünde<br />

tâbi olmu ş, fakat tarifine ekledi ği "has ım her ne kadar bizim nazarım<br />

ızda hatalı da olsa, onu yine kelâm ulemas ından addederiz" sözü ile 842,<br />

bidcat ehlinin kelâm ı görü şünde el-Gazöli'den ayr ılmıştır. Maamafih ehl-i<br />

bicicat kelâm ı hakkında ortaya ç ıkan münaka şaların mahiyeti ne olursa olsun,<br />

i şin gerçek olan yönü, yukarıda da i şaret etti ğimiz gibi, kelâm ın mutezeile<br />

ile birlikte tarih sahnesine ç ıkmış olmas ıd ır.<br />

Mutezilenin ehl-i sunnete muhalif kald ığı bir çok akaid meselesinden<br />

bilhassa iki tanesi, usöl-i dinde çok büyük ehemmiyeti haizdir. Bunlardan<br />

birincisi insanın fiilen (efcâlu'l-Sböd) ile ilgilidir. Mutezileye göre fiillerin gerçek<br />

hâlikı (yarat ıcısı), Allah de ğil, insandır. Bu sebepledir ki insan, sevab ve<br />

ıkaba müstahak olur. Mutezile, bu görü şü ile kaderi red, Hazreti Peygamberden<br />

rivayet edilen kaderle ilgili hadisleri inkâr ve ba şta sahabe olmak üzere<br />

bu hadislerin râvilerini yalanc ılıkla itham etmi ştir. Halbuki ehl-i sunnete göre<br />

insanın füllerini Allah yarat ır. Bu yaratmada insan ın kesb ve ihtiyarının hiç<br />

bir rolü yoktur. Her şey Allah' ın takdiri içerisinde cereyan eder. Hazreti Peygamberden<br />

bu konuda rivayet edilen ve muteber kitaplarda yer alan hadisler<br />

sahihtir; bu hadisleri geldi ği şekliyle kabul etmek lâz ımd ır<br />

Mutezilenin ehl-i sunnete muhalif kald ığı ikinci konu, Allah Ta'âlân ın<br />

s ıfatlar ı ile ilgilidir. Mutezileye göre Allah, sem ( (işitme), ba şar (görme), ilim,<br />

hayat, kudret ve kelâm gibi zât ı ile kaim s ıfatlardan münezzehtir; çünkü bu<br />

841 Ta şköprüzade, Mevzü


s ıfatlar isbat edildi ği takdirde kadimin teaddüdü gerekir. Ehl-i sunnet ise,<br />

bu s ıfatlar ın, Allah Tacâlân ın zât ının ne aynı ne de gar'', fakat zât ı ile kaim,<br />

kadim olduğu görüşündedir.<br />

Mutezilenin sıfatlarla ilgili bu ta'til görü şü, fer'i bir meselede ciddi sonuçlar<br />

veren yeni bir ih.tilüf konusu ortaya ç ıkarmıştır. Bu konu, Allah Ta'alâmn<br />

kelâmından ibaret olan Kur'ân ı Kerimle ilgilidir: Kur'an, Allah' ın kelâmı<br />

olduğuna göre, kadim midir yoksa hâdis ve mahlük mudur Mutezile, Allah' ın<br />

zât ı ile kaim, s ıfatlar ını ve dolayısıyle kelâm s ıfat ını reddetti ği için, O'nun<br />

kelâmı olan Kur'a= da muhdes ve mahlük oldu ğunu, ihtiyaç ânında harflerin<br />

ve seslerin yine mahlük olân bir cisim üzerinde yarat ıldığını, Peygamberin<br />

de bu sesleri i şittiğini ileri sürmü ştür. Ehl-i sunnet ise, Allah' ın zât ı ile<br />

kaim kadim s ıfatlar ım isbat etti ği için, kelâmının da kadim oldu ğunu ve<br />

dolayıs ıyle Kur'ân ı Kerimin mahlük olamayaca ğını kabul etmi ştir.<br />

Ancak, ehl-i sunnet veya ilk devirlerde onlar ın temsilcileri olan hadisçiler,<br />

s ıfatlar hakk ında veya Kur'ân ı Kerim hakkında, yukar ıda zikretti ğimiz<br />

görüşü benimsemi ştir, derken, onlar ın, Hazreti Peygamberden ve onun<br />

ashab ından gerek haber olarak ve gerekse genel inanç olarak, kendilerine ulaşan<br />

bilgi dışında her hangi bir görü ş veya kanaata sahip olmad ıklarını da<br />

belirtmek isteriz. İslam akaidi ile ilgili olarak bildikleri ve inand ıkları her şey,<br />

sadece Hazreti Peygamberden ashab ı vasıtas ıyle gelen haberlerin ve Kur'ân ı<br />

Kerim ayetlerinin ö ğrettiklerinden ibarettir. Kur'an:L Kerim, Allah' ın s ıfatlarmdan<br />

bahisle onlar ı isbat ediyordu. Keza Hazreti Peygamberden nakledilen<br />

sahih haberler de Kur'ân ı Kerimi teyid ediyordu. Kader meselesinde de<br />

durum ayn ı idi. Hazreti Peygamber çe şitli sözleriyle, insanın iyi veya kötü<br />

davranışlarına göre üzerine tereddüb edecek sevab ve ıkab ı gösterirken kaderi<br />

reddetmiyor, aksine isbat ediyor ve ona inanmay ı islâm' ın şartlar ı içinde zikre<br />

diyordu.<br />

Kur'âm Kerimin, Allah' ın kelâm ı olmas ı dışında, mahlük veya gayr-i<br />

mahlük olduğu hakkında Hazreti Peygamberden tek bir söz nakledilmemi ş ,<br />

müslümanlar aras ında da bu konuda müsbet veya menfi hiç bir inanç teşekkül<br />

etmemi şti. O halde mesele bir akide meselesi de ğildi.<br />

Mutezilenin zuhuru ve Yunan felsefesi ile me şgul olmağa ba şlamas ı, daha<br />

İslâm dinini bu felsefenin ışığı altında izah etme ğe kalkışmas ı, o zamana<br />

kadar hakim olan İslâm akaidini ters yüz etti. İnanılmas ı gereken hususular<br />

saf d ışı edilirken, yeni inançlar ihdas edildi. Hadisçaer de bu inançlar ı benimsesinler<br />

diye tehdit edildiler, i şkenceye tâbi tutuldular. Kur'ân ı Kerime ve<br />

Hazreti Peygamberden naklettikleri haberlere dayanan inançlar ını terketsinler<br />

diye de haberleri yalanland ı; kendileri yalanc ıhkla itham edildi.<br />

Bunlara dair elimizde pek çok örnekler vard ır.<br />

221


U. Hadisçilerin itham edilmeleri<br />

Mutezilenin, ba şta sahabe olmak üzere hadisle me şgul olan ve onu s ırf<br />

dinin bir kayna ğı olduğu için nakleden hadisçileri, hiç bir kayda tabi olmadan<br />

itham etmeleri, prensiplerine ve felsefe ile terbiye ettikleri ak ıllarına ayk ırı<br />

düşen hadislerin yalan oldu ğunu iddia edebilemek için ba şvurulmu ş bir çare<br />

olarak görülür. Nitekim bu husus, Ahmed Emin tarafından da tesbit edilmi ş<br />

ve şöyle denilrai ştir: "Bu mezhebin mutezilenin akla tan ım ış olduğu tam<br />

hakimiyetten ne şet eden bir yan ı da, prensiplerini vazedip onlara gerçek bir<br />

imanla ba ğland ıktan sonra, bu prensiplere ayk ırı düşen âyetleri tevil, liadisleri<br />

ise inkar etmeleri ve bunlar ı büyük bir cür'et ve sarahatla yapmalar<br />

ıd ır. Bu sebeple onlar ın hadis kar şıs ındaki mevkileri, çok defa, onun s ıhhatinden<br />

şüphe, bazan da inkar edenlerin mevkiidir. Çünkü onlar, ak ıl üzerinde<br />

hadisin de ğil, hadis üzerinde akl ın hükmünü kabul ederler'"".<br />

Mutezilenin hadisler kar şısındaki bu tutumunu, me şhur mutezile imamlarmdan<br />

el-Cabli' ın, kendisi gibi bir mutezile imam,' olan en-Naiiam hakk ındaki<br />

şu sözleri de teyid eder: "E ğer en-NaZiam' ın aklı, hadisle rivayet olunan<br />

hakikati kabul etmezse, hadisi garip bir şiddetle inkâr eder. Mesela kedilerin<br />

medhi, köpeklerin de zemmi hakk ında ve birincisini ikincisine tafdil eden<br />

bir çok hadis nakledilmi ştir. Islam'da kedi sevilir; art ığı temizdir. Köpek ise<br />

mekrûhtur; art ığı da ,pistir. Bununla beraber en-Naiiam, akl ına dayan ır;<br />

hadisçilere hitap ederek şöyle der: Kediyi köpe ğe tercih edip Peygamberden<br />

köpe ğin öldürülmesi, kedilerin ise bakılıp terbiye edilmesiyle ilgili hadisler<br />

rivayet ettiniz. Bununla beraber kedinin bütün faydas ı fareleri yemesinden<br />

ibaret. Halbuki o, sesi ve güzelli ği için beslediğiniz kuşlarmızı da yer. Evinizdeki<br />

zararlar ından dolay ı affınıza mazhar olsa bile, kom şunuzun evindeki zararlar<br />

ından dolayı onu affedemezsiniz. Bunlara ilaveten kedi, akrep, y ılan,<br />

çe şitli pis böcek ve ha şaratla bir çok zehirli şeyleri yedi ği halde, siz kalk ıp<br />

kedinin art ığı temiz, köpe ğinki ise pis diyorsunuz. Köpe ğin faydalar ı sayılamayacak<br />

kadar çok oldu ğu halde, bununla yetinmeyip söylediklerinizi Peygamberinize<br />

izafe ediyorsunuz 844.<br />

El-Câkni' ın bu sözlerinden aç ıkça anla şılıyor ki, en-NaZiam' ın aklı, kedi<br />

ile köpe ği sadece menfeat yönünden mukayese ettikten ve köpe ğin kediye nisbetle<br />

daha çok faydal ı olduğu kanaatma vard ıktan sonra, Hazreti Peygamberden<br />

nakledilen ve sahih olduklar ında şüphe bulunmayan kadislerin845 şeriat<br />

843 ulta'l-İslam, III. 85.<br />

844 Ayın eser, III. 116-117.<br />

845 Mesela köpekelerin a ğız sokup yalayarak kirlettikleri kaplar ın yedi defa y ıkanmas ıyle<br />

ilgili emirler için bkz. el-Bubart, Şahiti, I. 51; Muslim, .54/4, I. 234-235. Aynı hadisler dört Sunen<br />

tarafından da nakledilmiştir. Köpeklerin öldürülmesi, sonra da av ve çoban köpeklerine müsade<br />

edilmesi hakk ındaki hadisler için bkz. Şahiti, IV. 99; Muslim, Şahiti, III. 1200—<br />

1204. Kedi art ığımn necis olmadığını ifade eden hadisler için bkz. Ebü Davhd, Sunen, I. 18;<br />

Sunen, I. 153-155; en-Nesa'I, Sunen, I. 55; İbn MEıce, Sunen, I. 149-150.<br />

222


yönünden sebeb-i vüradundaki hikmetini ara ştırmak lüzumunu hissetmeden<br />

reddetmi ş, sonra da hadisçilere hitaben "söylediklerinizi Peygamberinize izafe<br />

ediyorsunuz" diyerek onlar ı yalanc ıhkla itham etmi ştir. Bugün bile sokaklarda<br />

ba şıbo ş dola şan kedilerden çok köpeklerin toplan ıp öldürüldüğü düşünülürse,<br />

asırlarca önce Hazreti Peygamberin köpekler hakk ında söylediği<br />

sözleri, mutezile imami en-NaZiam' ın hangi Ali, muhakeme ile reddetti ğini<br />

araşt ırmak, her halde lüzumsuz bir i ş olmasa gerektir.<br />

Mutezile kelâmc ılarının, prensiplerine ayk ırı düşen hadisleri reddetmek<br />

için râvileri kötülemelerini ve yalanc ıhkla itham etmelerini, asl ında, daha<br />

önce de aç ıkladığımız gibi, Cemel vak'as ına karışmış bazı sahabileri nas ıl<br />

fâsik olmakla itham ettiklerini gördükten sonra, a şırı bir cür'et saymamak<br />

gerekir. Hatta me şhur bir mutezile imam ı olan Sumame İbnul-Esras' ın Cuma<br />

günü namaza giden müslümanlar ı i şaret ederek "bak şu öküzlere, bak şu e şeklere"<br />

demesi, sonra da Hazreti Peygamberi kasdederek "bu Arab halk ı ne<br />

hale sokut" diye ilave etmesi yamnda 846, hadisçilerin yalanc ıhkla itham edilmeleri<br />

çok daha hafif kalmaktad ır. Bütün bunlar, mutezilenin, sahih olduğunu<br />

bilseler bile, Hazreti Peygamberden gelen bir hadise tâbi olmayacak kadar<br />

dini kay ıddan uzak, buna mukabil kendi umdelerine s ıkı s ıkıya ba ğlı bir<br />

mezheb oldu ğunu gösterir.<br />

İbn Kuteybe, mutezilenin hadisçileri itham etmeleriyle ilgili olarak baz ı<br />

sözlerini nakleder. Bu nakle göre mutezile der ki: "Hadisçilerin garib olan hallerinden<br />

biri de, Yahya İbn Macin, Ibnu'l-Medini ve benzeri i ınamlar ın<br />

cerhine 'uyarak yalanc ı olduğunu kabul ettikleri bir şeyhten maraf olan hadisleri<br />

yazmamalar ıdır. Halbuki yine bunlar, hiç bir sahabinin muvafakat etmedi<br />

ği, cOmer, (Osman ve ( İı'i " şe' ılin yalancı olarak ilan ettikleri Ebu Hurayra'n<br />

ın hadislerini rivayet ederler ve delil olarak kullan ılar. Keza


terden en az haz alanlar ıd ır İlmin şekli, hadisin ismiyle kanaat etmi şlerdir.<br />

Fulan kimse rivayet yollar ını iyi bilir, hadis râvisidir, derler de, yazd ığını iyi<br />

bilir veya bildi ği ile âmildir, demeyi terketmi şlerdir. Bunlardan elli sene boyunca<br />

kendisine hayvan s ırt ında gelinip hadis al ınan birine, bir kuyuya dü şen<br />

fareden sual sorulsa, kuyunun temiz oldu ğunu söyler. Bir ba şkasına Allah<br />

Tacâlân ın "rihun fihâ şırr" sözü hakk ında sorulsa, şiddetli so ğuk manâsma<br />

gelen " şırr" kelimesini, çok defa geceleri sesi duyulan bir ha şereye atfeder.<br />

Bir ba şkas ı "seWatin" ve "selo (ine"den rivayet eder; fakat bunlar ın Şube ve<br />

Sufyân oldu ğunu anlam a z" 8 47.<br />

Mutezile kelâme ıları, İbn Kuteybe'den naklen zikretti ğimiz bu sözlerinden<br />

de anla şıld ığı gibi, aralar ında hiç bir ay ırım yapmaks ızın bütün hadisçileri<br />

kötülemi şler, sonra da bu kötüledikleri kimseler taraf ından rivayet olunan<br />

hadislerin dinde delil olarak kullandannyaca ğını ileri sürüp daha önceki<br />

bahislerimizde de aç ıkland ığı gibi, onlar ı kısmen veya tamamen reddetmi ş-<br />

lerdir.<br />

Asl ında bir hadisçinin kötülenmesi, daha do ğrusu, hadis ilmindeki kendine<br />

has tabiri ile zay ıf ve kusurlu taraflar ının ortaya konulmak suretiyle cerh<br />

edilmesi, garib kar şılanmamas ı gereken bir husustur. Hadisçilerin bizzat<br />

kendileri de bu konu üzerinde titizlikle durmu şlar ve kendi meslekta şlarını<br />

hiç çekinmeden cerhetmi şlerdir. Bu faaliyetin bir neticesi olarak meydana<br />

getirilen rical kitaplar ı ve bilhassa bu kitaplar ın zu'afâya tahsis olunanlar ı,<br />

bunun en aç ık delillerinden birini te şkil eder. Ancak, hadisçilerin kendi meslekta<br />

şlar ın' cerhetmeleriyle mutezile kelâmcdarm ın hadisçileri kötülemeleri<br />

aras ında gaye ve maksad yönünden belirli bir fark vard ır ve bu fark, amel<br />

ve itikad ın meydana getirdi ği İslam şeriat ın ın temelini te şkil eden sunnetin<br />

özüne müteall ık bir anlayıştan ileri gelir. Hadisçiler, daha önce de aç ıklad ı-<br />

ğı= gibi, sabih olan sunneti tesbit etmek, zay ıf ve uydurma olan ından ay ırmak<br />

gayesiyle râvileri ıı cerhini zaruri görmü ş ve bununla ilgili usül ve kaideleri<br />

geli ştirme gayretine giri şmi ş iken, mutezile kelânıc ıları, me şgul olma ğa<br />

ba şlad ıkları felsefenin ışığı alt ında, İslâm akaidine ba şka bir yön verme arzusuna<br />

kap ılmış ; bu arzunun gerçekle ştirilmesi i şinde sunnet veya hadisin<br />

lüzumsuzluğunu ve hattâ onun kendi prensiplerine çok defa ayk ır ı düştüğünü<br />

görerek onu bertaraf etme çarelerine ba şvurmu şlard ır. Nitekim bu çareler de,<br />

bazan haber-i âhâd ın ve hattâ mutevatirin delil olma keyfiyetini reddetmek,<br />

hazan da, bütün hadisçileri kütülemek ve yalanc ıl ıkla itham etmek şeklinde<br />

t ezahür etmi ştir.<br />

847 Bu iki isim, noktasız yazıldığı zaman "yedi" ve "yetmi ş" mandlar ında "seb`a" ve "sebcii"<br />

şeklinde de okunabilir. Ayn ı eser, s. 10.<br />

224


Hazreti Peygmaberden, Allah Ta'alân ın sıfatlar ını isbat eden say ısız<br />

hadis nakledilmi ş olmasına ve bu hadislerin Kur'an' Kerimde yer alan s ıfat<br />

ayetlerini teyid ve tafsil edici bir mahiyeti bulunmas ına rağmen, mutezile<br />

kelamcdar ı, aynı çarelere ba şvurarak bu hadisleri reddetmi ş, Kur'an ayetlerini<br />

ise, kendi felsefi görü şleri do ğrultusunda tevil etme cihetine gitmi şlerdir.<br />

Keza kaderle ilgili olarak ve kaderi isbat eden bir çok hadis ayn ı şekilde reddedilmi<br />

ş, kaderin nefyi bab ında Hazreti Peygamberden tek bir hadis nakledilmemiş<br />

olmas ına rağmen, mutezile kelâme ılar ı, felsefi görü şlerine uygun olarak<br />

kaderi inkar etmekte tereddüt göstermemi şlerdir 848.<br />

Allah Ta'alânın ahırette mü'minler tarafından görülece ği, muhtelif hadislerde<br />

aç ık bir dille ifade edilmi ş, buna kar şılık görülmesinin imkansız olduğuna<br />

delâlet eden tek bir hadis varid olmam ış iken, mutezile kelamc ıları,<br />

,prensiplerine ayk ırı olduğu için, ru'yet hadislerini red, Kur'ân ayetler -ini de<br />

garib bir biçimde tevil etmi şler ve ru'yetin imkans ız olduğunu ileri sürmü ş -<br />

lerdir 849. Buna benzer daha pek çok örneklerinin gösterilmesi mümkin olan<br />

mutezili faaliyetlerin en dikkat çekici olan ı, halku'l-Kur'an inanc ında takip<br />

ettikleri yoldur. Daha önce de i şaret etti ğimiz gibi, Kuran]. Kerimin rnahla<br />

veya gayri mahlnk oldu ğunu gösteren hiç bir dini nass ve müslümanlar aras<br />

ında bu konuda yerle şmi ş her hangi bir inanç mevcild de ğilken, mutezile<br />

kelamcıları, halku'l-Kur'ân ı bir akide konusu yapm ışlar ve müslümanlar ı bu<br />

ak deyi ikrar etme ğe zorlanu şlard ır. Bu hadise, muhatab ın hadisçiler olmas ı<br />

yönünden hadis tarihinde ve İslam fikir hayat ında önemli bir yer i şgal eder.<br />

c. ljallcu'l-Kur'an inancı ve milu ıet<br />

1-lalku'l-Kur'an inanc ı, Allah Tacalân ın s ıfatlar ının ve bilhassa kelâm<br />

s ıfat ının nefyi neticesinde ortaya ç ıkmış bir görü ştür. Daha önce de i şaret<br />

ettiğimiz gibi, gerek Kur'ân ı Kerimde ve gerekse Hazreti Peygamberin hadislerinde<br />

zikredilen s ıfatlar, müslümanlar aras ında, tanıtıldıkları şekiliyle kabul<br />

edilmiş, onlar ın, Allah' ın zatı ile kaim kadim s ıfatlar oldu ğuna inan ılmıştır.<br />

Bunun ötesinde hiç kimse, cidal ve münaka şaya varacak bir görü şe sahip<br />

olmamışt ır Ancak, mutezile mezhebi ııin zuhurundan sonra s ıfatlar meselesi,<br />

Kur'ân ve hadisin çizdi ği çerçeve d ışında münaka şa edilen bir konu haline<br />

gelmiş, bu iki kaynak tarafından aç ıklanmadığı için, insanın bilmesine imkan<br />

olmayan bir takım meseleler, sanki kabul edilmesi gereken birer akide imi ş<br />

gibi, müslümanlara telkin edilme ğe ba şlanmışt ır. Kelâm s ıfat ının nefyi neticesinde<br />

ortaya ç ıkan halku'l-Kur'ân inanc ı bunlardan birini te şkil eder.<br />

848 Daha geni ş bilgi için bkz. Talât Koçyiğit, Hadisçilerle keleime ılar arasındaki münakakaşalar.<br />

849 Bu konuda daha geni ş bilgi için bkz. Talât Koçyi ğit, Kur'an ve Hadiste ru'yet meselesi.<br />

225


Kur'an]. Kerimin bir çok âyetlerinde, Allah Tacâlân ın konuşma s ıfat ına<br />

i şaret edildi ği, baz ı peygamberlerle arada hiç bir vas ıta olmadan do ğrudan<br />

doğruya konu ştuğu, onlara hitap etti ği, açık ve tereddüde yer vermeyecek bir<br />

uslüb içinde görülür. Bu bak ımdan Allah Tacölö "Mutekellim" dir ve O'nun<br />

bu s ıfatı, zötı ile birlikte ezelden beri mevcuttur; bir ba şka ifade ile kadimdir.<br />

Kur'ân ı Kerim de O'nun kelâmından ba şka bir şey değildir. Mutezile kelâmc<br />

ıları, bu görü şün aksine, Allah Ta'âlân ın diğer s ıfatlar ı gibi kelâm s ıfat ını<br />

da reddetmi ş, ancak kelânu ihtiyaç ân ında bir cisim üzerinde yartt ığını, dolayısıyle<br />

Kur'ân ın da yarat ılm ış olduğunu ileri sürmü şlerdir.<br />

Aslında s ıfatlarm tactili ve Kur'amn mahlük oldu ğu görü şü İslam türihinde<br />

ilk defa Cacd İbn Dirhem tarafından ortaya at ılmıştır. İkinci asr ın<br />

başlarında, son Emevi halifesi Mervön İbn Muhammed (1227-132) in mürebii<br />

olan Cacd, muhtemelen Şöm hristiyanlar ından ald ığı bu güşü, müslümanlar<br />

aras ında yaymağa başlayınca, Şöni'dan tardedilmi ştir. Bundan sonra Kiife'ye<br />

gelmiş ve orada kar şılaştığı Cehm İbn Şafvön (Ö. 128) a da ayn ı görü şü telkin<br />

etmiştir. Ne var ki halk ın akidesini ifsad eden faaliyetleriyle dikkat ı çeken<br />

Ca'd İbn Dirhem, Halife Hi şö ın İbn


larda mutezile imamlar ına a şırı derecede yak ınlık gösteren bir halife idi. Bu<br />

imamlardan bilhassa Sumame Ibnul-E şras, Ebu'l-Huzey1 el- (Allaf ve Bi şr<br />

İbn Gıyas' ın Halife üzerindeki tesirleri pek büyük olmu ştur 853. Nitekim Halife<br />

ile mutezile imamlar ı aras ındaki bu yakınlığın neticesinde, el-Me'mün,<br />

lıalkul-Kur'an inanc ını devletin resmi akidesi olarak ilan etmekten çekinmemi<br />

ş ; 218 senesinde Bizans seferine ç ıktığı bir s ırada, Ba ğelad'taki nâibi<br />

İshak İbn Ibrahim'e ilk mektubunu yazarak, Kur'ân ın mahlük oldu ğu görüşünde<br />

hadisçilerin ikrar ve itiraflar ını almas ını emretmiştir. Bunu takip<br />

eden ikinci mektubunda, hadisçilerden yedi ki şinin seçilip kendisine gönderilmesini<br />

istemi ş, bunların ikrarlar ın ı bizzat alaca ğını bildirmiştir. Naib, tan ınmış<br />

imamlardan Yahya İbn Ma`in (Ö. 233) ba şta olmak üzere, Tabaldıt müellifi<br />

İbn Sa`d (Ö. 230), Ahmed İbn İbrahim ed-Devraki (Ö. 246), Zuheyr İbn<br />

Harb (Ö. 234) ve di ğer üç ki şiyi Halifenin karargah ına göndermi ştir. 13a ğdadta<br />

iken naibin huzurunda lıalku'l-Kur'am ikrar etmeyen bu hadisçiler, Halifenin<br />

karargah ında ve ölüm tehdidi kar şısında ikrar etmek zorunda kalm ışlar<br />

ve Bağdad'z geri gönderilmi şlerdir.<br />

Halifenin üçüncü ve dürdüncü mektuplar ı, başka hadisçilerin ikrara davet<br />

edilmeleri, ikrar etmeyenlerin ikrarlar ının sa ğlanmas ı için Halifenin karargahına<br />

gönderilmeleri ile ilgili emirleri ihtiva ediyordu. Nâib bu emirler gereğince<br />

aralar ında Ahmed İbn Hanbel'in de bulunduğu bir çok hadisçiyi toplamış<br />

ve bunlara Halifenin mektuplar ını okuyarak halku'l-Kur'an ı ikrar etmelerini<br />

istemi ştir. Tehdit kar şısında bir çoklar ı ikrar etmi ş, Ahmed İbn Hanbel<br />

ve Muhammed İbn Nalı ikrar etmedikleri için zincire vurularak Tarsüs'a<br />

doğru yola ç ıkarılmışlard ır. Onlar yolda ikn Halifenin ölüm haberi gelmi ş ,<br />

bu arada me şakkate dayanamaya ıı Muhammed İbn Nalı da vefat etti ği için,<br />

Ahmed İbn Hanbel tek ba şına Ba ğdad'a geri getirilmi ştir.<br />

Halife el-Me'man'un ölümü, hadisçiler yönünden hiç bir rahatl ık sa ğlamann<br />

ş, aksine çok daha ac ı günlerin gelmesine sebep olmu ştur. Çünkü yerine<br />

geçen karde şi el-Mdta şım (218-227), el-Me'mfin'un vasiyetine uyarak balku'l<br />

Kur'an inanc ının telkini i şindeki faaliyetini devam ettirmi ştir. Her<br />

şeyden önce, Ba ğdad' ın büyük imam ı Ahmed İbn Hanbel'in ikrar ında büyük<br />

fayda mülâhaza eden yeni Halife, önce onu 14 ay gibi uzun bir süre hapis<br />

tuttuktan sonra saray ına getirtmi ş ve ikrar ını alma ğa çalışnu şt ır. Ancak Ahmed<br />

İbn Hanberin a ğz ından Kur'ân ın Kelâmu'llah oldu ğunu beyan eden<br />

söz dışında hiç bir cevap alamam ış, bayıhncaya ve vücüdunda yaralar aç ı-<br />

l ıncaya kadar k ırbaçlanmas ı da ikrar ın ı sa ğlamadığı için nihayet onu evine<br />

iade etmi ştir.<br />

853 E1-Bağd3c11, el-Fark beyne'l-firak, s. 104; İbn Keeir, el-Bidrıye, X. 275, 279.<br />

227


Halife el-Mdta şım' ın Ahmed İbn Hanbel'i serbest b ırakmas ında, içine<br />

düştüğü büyük bir korkunun rol oynad ığına şüphe yoktur. Zira sarayda i ş-<br />

kencenin devam etti ği sıralarda, Bağdâd halkının Ahmed İbn Hanbel'in s ıhhatinden<br />

endi şeye düşerek saray etraf ında toplanmas ı ve büyük hâdiselerin<br />

çıkmas ı ihtimali, Halifeyi korkutmu ş ; önce yaralar ını tedavi ettirerek bedence<br />

s ıhhatte oldu ğunu halka gösterip isbatlamış, sonra da ailesine teslim<br />

etmi ştir.<br />

Halifenin içine dü ştüğü bu korku, halku'l-Kur'kı inanc ından imtina ına<br />

ve hatta vâlilerine de bu i şten el çekmelezi için emir vermesine bile sebep olmuştur.<br />

Bu bak ımdan, Ahmed İbn 11anbel'in serbest b ırakıldığı 219 senesinden<br />

itibaren bu mesele bir müddet unutulmu ştur. Ne var ki yerine geçen<br />

el-Vâs ık (227-232), mutezile imamlar ının te şvik ve telkinleriyle bu i şi yeniden<br />

ba şlatmıştır. Musned adlı hadis eserlerinin ilk müelliflerinden say ılan<br />

Nu'aym İbn klam.mâ'd, halku'l-Rur'ân ı ikrar etmedi ği için. Samarrâ'da hapsedilmiş,<br />

228 senesinde hapiste iken vefat etmi ştir854. İmam e ş-WicVnin talebesi<br />

Ebız Yachrıb el-Buveyti de ayn ı sebepten hapsedilmi ş ve 231 senesinde<br />

vefat edinceye kadar hapis kalm ıştır 855 . E ş - ŞafiTnin ashab ından olan er-<br />

RebI` İbn Suleymân, el-BuveyWyi bir hayvan üzerinde, ayak bile ğinden ve<br />

boynumdan bir ucunda 40 r ıtlı (bir r ıtl 12 okkad ır) a ğırlığında tûba bulunan<br />

bir zincire vurulmu ş olarak gördüğünü ve onun şöyle dediğini anlat ır: "Allah,<br />

mahlakat ı kun. (ol) kelâm ı ile yaratmıştır. E ğer "kun" mahltik olursa, mahlûku<br />

bir mahlük yaratmış demektir. Allah'a kasem ederim ki, ben bu demirlerin<br />

alt ında ölece ğim; ta ki benden sonra gelenler, bu u ğurda demirler alt ında<br />

ölenlerin de bulunduğunu bilsinler" 856.<br />

Halife el-Vâsik tarafından öldürülen hadisçilerden birisi de Ahmed İbn<br />

Nasr el-ljuzâci idi. Onun ad ı, halku'l-Kur'ân ın sebep olduğu mihnete son vermek<br />

için Halife ile onun te şvikçisi baz ı mutezile şeyhlerine kar şı hazırlanmas<br />

ı düşünülen bir tertibe de kar ışmıştı. Ancak bu tertip ba şarıya ula şmadan<br />

Halife tarafından haber al ınmış ve Ahmed İbn Na şr yakalanarak halku'llur'ân<br />

ı ikrara davet edilmi ştir. Ehl-i sunnet akidesine şiddetli ba ğlılığı ile<br />

tanınan Ahmed, bu davete icabet etm.eyince, boynu bir ipe ba ğlanarak gerdirilmi<br />

ş, sonra da bizzat Halifenin bir k ılıç darbesi ile ba şı gövdesinden ayrılmıştır.<br />

Bu ba ş, önce Şarki Ba ğdâd'ta, sonra da Garbi Ba ğdâd'ta halka te ş-<br />

hir edilmi ştir. Te şhir esnas ında ba şın bir kula ğına as ılmış olan ve el-Yas ık<br />

tarafından yaz ılan bir k4ıtta şu ibareler bulunuyordu: "Bu bag, Allah' ın<br />

854 Es-Zehebt, Tezkire, I. 418.<br />

855 İbn tiallikan, VafeyCit, V. 62.<br />

856 Ibnu'l-Cevzt, Meniikzbu'l- ıındm Ahmed, s. 398.<br />

228


Emiru'l-mu'minin eliyle katletti ği kâfir, mü şrik, dal' Ahmed İbn Na şr'ın<br />

ba şıd ır. Kur'ân ın mahlöklyeti ve te şbihin nefyi hakkında deliller getirilerek<br />

tövbe etmesi ve hakka dönmesi istenmi ş, fakat inad ı yüzünden buna yana ş-<br />

mam ıştır. Onun cehenneme girmesini ve elim alubetine kavu şmas ını kolayla<br />

şt ıran Allah'a hamdolsun. Emirul-mu'minin bu mesele hakk ında ona sorduğu<br />

halde, o te şbihi ikrar etmi ş ve küfür ile konu şmuştur. Bu sebeple onun<br />

kanını ve lânetlenmesini helal k ılmışt ır" 857.<br />

El-Vasik' ın, Ahmed İbn Nasr'ı öldürdükten sonra yapt ığı i şten nedamet<br />

duyduğu ve hattâ kendisini buna te şvik eden mutezile şeyhlerinden İbn Ebi<br />

Du'ad' ı azaladığı söylenir 858. Gerçek olan şudur ki, mutezile imandan ile yukar<br />

ıda adlar ı verilen baz ı Abbasi halifeleri taraf ından halku'l-Kur'an yüzünden<br />

hadisçilerin ba şına açılan mihnet, arzu ettikleri netice yönünden ba şarıya<br />

ulaşmamış ; Halife el-Vasik tuttu ğu yoldan nâdim olsa da olmasa da, kendisinden<br />

sonra yerine geçen el-Mutevekkil (232-247), hilâfetinin ikinci senesinden<br />

itibaren bu devri tamamen kapam ıştır. Önce, Kur'ân hakk ındaki cidal ve<br />

münaka şaları yasaklamış, sonra da lıalku'l-Kur'ân inanc ıııın izhannı kesinlikle<br />

menetmi ştir 859. Ayn ı zamanda, Mu ş(ab ez-Zubeyri, İshak İbn Ebi<br />

İbrahim İbn `Abdillah el-Herevi, (Abdullah İbn Ebi Şeybe ve karde şi (Osman<br />

İbn Ebi Şeybe gibi baz ı hadisçileri toplayarak onlara hediyeler da ğıtmış,<br />

cami ve mescidlerde yeniden hadis rivayet etmelerini emretmi ştir860. Bu<br />

bakımdan, el-Mutevekkil devri sunnetin bidcata kar şı kesin zafer kazand ığı<br />

bir devir olarak bilinir. Bundan sonra mutezilenin y ıldızı art ık sönme ğe ba ş -<br />

lamış, baz ı halife ve hükümdarları zoraki gayretleriyle zaman zaman parladığı<br />

görülmüş olsa bile, bu parlakl ık onu kısa bir zaman sonra tamamiyle<br />

yok olmaktan kurtaramam ışt ır.<br />

d. Genel değerlendirme<br />

İkinci asr ın ilk yar ı sı ortalar ında zuhur eden ve giderek geli ştikten sonra,<br />

üçüncü asr ın yine ilk yar ısında tamamiyle kuvvetten dü şen mutezile ile, onun<br />

eliyle ortaya ç ıkan Kelâm ilmi hakkında özet halinde verme ğe çalıştığımız<br />

bilgi, bize şu gerçe ği göstermi ştir ki, mezheb, kurulu ş gayesi itibariyle hadisi<br />

ve hadisçileri hedef olarak seçmemi ş olsa bile, müdafaa etme ğe çalıştığı prensipler<br />

yönünden, hadis ve hadisçilerle ters dü şmüş ; bunun neticesinde, iki<br />

taraf aras ında ithamlara varan sert tart ışmalar ç ıkmış, hatta mezhep men-<br />

857 E-Tabert, VII. 326-330; es-Subkt, Telbakdtu' ş-Ş fictyye, I. 215; el-Yagplbi II. 589;<br />

el-Kamil, VII. 15.<br />

858 El-Ba ğelcli, el-Fark, s. 104.<br />

859 Es-Subld, TabaWıtu'ş-şrıfictyye, I. 215.<br />

860 ilınu'l:Cevzi, Mendk ılm'1-1-mdm Akmed, s. 357.<br />

229


suplarının Halife el-Me'miin vas ıtas ıyle sultayı ele geçirmelerinden sonra,<br />

karşı tarafın tehdit ve i şkencelerle imha edilmesi cihetine bile gidilmi ştir.<br />

Mutezile imamlar ı, iyi veya kötü davran ışlar ını, akli ve felsefi görü ş -<br />

lerini halka telkin edebilmek gayesiyle plânlarken, hadisçilerin de sunnete<br />

dayalı inançlarını yaymak için gayret göstermi ş olmalarını tabii kar şılamak<br />

gerekir. Asl ında hadisçilerin dini konularda sahip olduklar ı inanç, mutezileden<br />

farklı olarak, Kur'ân ve hadiste bulduklar ı nasslarm ifade ettikleri manadir;<br />

çünkü nass ın s ıhhati onlar için sabit olduktan sonra, o nass mutlak<br />

surette inanç Nas ıl eder. Bu bakımdan hadisçiler için yap ılması gereken ilk<br />

i ş, her biri bir amel veya bir inanc ı gerektiren hadis metinlerinin rivayeti ve<br />

daha kolay istifade edilmesi için kitaplarda biraraya getirilmesidir. Halbuki<br />

mutezileye göre durum farkl ıd ır. Onlar için nass ın sıhhati, manasm ın prensiplerine<br />

uygun olarak gelmesi halinde de ğer ifade eder. Aksi halde nass ın<br />

s ıhhatini ve dolayısiyle nass ı inkar etmekte tereddüt göstermezler.<br />

İşte, ikinci as ırda hadisçilerle mutezile kelâme ılan aras ında ortaya ç ı-<br />

kan ve üçüncü asr ın ba şında en şiddetli şeklini alan bu görüş ayrılığı, hadisçilerin,<br />

Hazreti Peygamberin sunnetine dayal ı amel ve itikad ı, kelamc ılann eski<br />

Yunan felsefesi ile terbiye edip geli ştirdikleri akli muhakemelerinden ve onun<br />

tahripkar tesirlerinden korumak için yo ğun bir tedvin ve tasnif faaliyetine<br />

girişmelerine vesile olmu ştur. Bu suretle meydana getirilen kitaplarda, s ıhhatleri<br />

tesbit edilmi ş, gerek mutezilenin ve gerekse di ğer mezheplerin görü ş -<br />

lerini çürütecek hadislerin biraraya getirilmesine bilhassa dikkat edilmi ştir.<br />

Nitekim bu asırda telif edilen ve s ıhhati ile ün salan şabttıu'/-Buttari'deki<br />

iman, tevhid, kader, Kitap ve Sunnete sar ılma, haber-i al:M gibi bölümler<br />

ve bu bölümler içinde yer alan hadisler, kitab ın, kesinlikle İslam dinini mutezile<br />

ve benzeri mezheblerin tasallutundan korumak maksad ıyle hazırland ığım<br />

isbat eder. Buna benzer bölümleri Muslim'in Şalıf4'inde de görmek mümkindir.<br />

Kutub-i Sitte musaıııııflar ı aras ında bulunan İbn Mace'nin bu konuda<br />

takip etti ği yol çok daha aç ık ve kesindir. Sunen adlı eserine, sunnete tâbi<br />

olmanın gerekli olduğunu gösteren hadisleri - biraraya getirmekle ba şlamış ,<br />

bunu s ırasıyle, hadisin ehemmiyeti, hadiste kasden yalan söylemenin kötülüğü,<br />

Hulafa-i Ra şidinin sunnetine ittiba, bidat ve cidalden, keyfi rey ve kryastan<br />

sak ınma, iman, kader, ashab ın faziletleri, havaric, cehmiyye (mutezile)nin<br />

inkar etti ği hususlar, iyi ve kötü olan sunnet (yol) i takip edenler,<br />

sunneti ihya edenler ve diğer bâblar takip etmi ştir. İbn Mace, bu bâblarda<br />

zikrettiği hadislerle, mutezile ve benzeri mezheblere Hazreti Peygamberin<br />

ağzından cevap vermek ve onlar ın İslam dışı görüşlerini çürüt ınek gayesi<br />

gütmüştür.<br />

230


Kutub-i Sitte'nin zuhuru dolayısiyle hicretin üçüncü asr ını, hadis tasnifinin<br />

altın ça ğı olarak tavsif ederken, bu as ırda tasnife hız veren âmillerin<br />

başında, mutezile ve benzeri mezheblerin zuhurun.u, Kelâm ilminin do ğuşunu<br />

ve kelâmellarla hadisçiler aras ında ortaya ç ıkan mücadeleyi zikretmi ş<br />

bulunuyoruz. Ancak şunu hat ırdan uzak tutmamak gerekir ki, tasnife h ız veren<br />

âmiller sadece bunlardan ibaret de ğildir. Daha önce çe şitli vesilelerle üzerinde<br />

durduğumuz hadis yaz(' da, tedvin ve tasnife h ız veren âmillerin ba şında<br />

hat ırlanmas ı gereken hususlardan biridir. Çünkü sahih hadislerin belirli kitaplarda<br />

toplanmas ı halinde, bu kitaplar d ışında kalan hadislere itibar ın<br />

azalaca ğı tabiidir. Her ne kadar hiç bir hadis toplay ıcısı, kitab ında bütün<br />

sahih hadisleri toplamayı gaye edinmemi ş ise de, hiç olmazsa topladığı hadisler<br />

aras ına mevzi"' olanlar ın karıştırmamağa dikkat sarfetti ği için, viiciida<br />

gelen kitaplara güven içinde müracaat etmek imkan ı has ıl olmuştur. Bu bakımdan<br />

hicretin üçüncü asr ı, sahîh hadis kitaplar ının viicild bulduğu, mütea<br />

k-ıb as ırlara bu konuda art ık yap ılmas ı gerekli fazlaca bir i şin b ırakılmadığı<br />

bir devir olarak görülür. Hadis haf ızı büyük imamlar ın çoğunluğu bu asırda<br />

yaşam ış; hadislerin isnadlar ına, isnadlar ın illetlerine, ricalin cerh ve tadil<br />

yönünden mertebelerine vak ıf me şhur üstadlar yine bu as ırda yeti şmiş ve<br />

sahih hadis mecmualar ı bu asırda onların eliyle vücüd bulmuştur. Bu asrı<br />

takip eden devirlerde her ne kadar baz ı müstakil hadis eserlerinin telif edildiği<br />

görülürse de, as ıl telif faaliyeti, üçüncü as ırda ortaya ç ıkmış olan eserlerdeki<br />

hadislerin bir kitap içinde cem'ine, yahut isnadlarm ın hazfedilmek suretiyle<br />

ihtisar ına, yahutta mustedrek veya mustahreclerinin yap ılmas ına<br />

hasredilmiştir. Keza müteak ıb as ırlarda telif edilen rical tarihi ile ilgili eserlerin<br />

bilgi yönünden kayna ğı, üçüncü as ır müellifleri olduğu gibi, ricalin cerh<br />

ve tadili hakkında ileri sürülen görü şlerin as ıl sahipleri de, yine bu as ır imamlarıdır.<br />

İşte, üçüncü asr ın hadis ilmi yönünden bu üstün özellikleri dolay ısiyledir<br />

ki onu alt ın ça ğı olarak vas ıfland ırmayı uygun gördük.<br />

2. Hadis eserleri ve müellifleri<br />

Birinci asrın sonlarına doğru önce tedvin daha sonra tasnif faaliyetinin<br />

başlamas ı üzerine telif edilen ve ikinci as ır boyunca telifi devam eden hadis<br />

eserlerini, siyex ve ma ğazi, sunan, cami`, musannaf ve belirli konulara tahsis<br />

edilenler olmak üzere be ş guruba ayırarak zikretmi ştik. Üçüncü as ırda ise bu<br />

faaliyet daha çok süratlenmi ş ve vildula getirilen eserlerle bu as ır, hadis tarihinin<br />

en parlak devri olmu ştur. Bir taraftan yukar ıda zikrettiğimiz be ş<br />

gurupla ilgili yeni ve daha güvenilir eserler tasnif edilirken, di ğer taraftan,<br />

bu guruplar d ışında yeni tasnif şekilleri ortaya ç ıkmış ve hadis ilminin çeşitli<br />

konular ında ve bilhassa usüle mütealhk kitaplar telif edilme ğe ba şlamıştır.<br />

El-Buliari, Muslim, en-Nesal, Ebn Da'vücl, et-Tirmizi ve İbn Mace gibi imam-<br />

231


lar Cami` ve Sunenlerini bu as ırda tasnif ederek Kutub-i Sitte ad ıyle maruf<br />

olan ve Kur'an' Kerimden sonra Islam' ııı en mühim kayna ğı sayılan alt ı sahih<br />

kitaba viicild vermi şlerdir.<br />

Biz, daha önce yapt ığımız gibi, burada da, hadis eserlerine, tasnif şekillerine<br />

göre guruplara ay ırarak müellifleriyle birlikte i şaret edece ğiz. Bu kitapların<br />

çoğu zamamm ıza kadar intikal etmemi ş olsa bile, zikredece ğimiz isimler,<br />

müslümanlar ın hadise ne derece ehemmiyet verdiklerini gösterme ğe yetecektir.<br />

Burada bir hususa daha i şaret etmekte fayda vard ır: Muhtelif şekillerde<br />

tasnif edilmi ş hadis eserlerini, önceki bölümde yapt ığımız gibi, müelliflerinin<br />

vefat tarihlerine göre bir s ıraya koyarak zikretme ğe çah şacağız. Bir as ıxlık<br />

zaman ı, Hicri 100 senenin ba şlangıç ve bitimine göre ald ığımız için, üçüncü<br />

asrın ilk senelerinde vefat etmi ş olan bir musann ıf, üçüncü as ır musannıfları<br />

arasında yer almıştır. Oysa ki bu musanmf, ömrünün en uzun zaman ım ikinci<br />

asırda geçirmi ştir; belki kitab ını da yine ikinci as ırda tasnif etmi ştir. Bu bakımdan<br />

onu ikinci as ır musann ıfları aras ında zikretmek elbette ki daha do ğru<br />

olurdu. Ancak böyle yap ıldığı takdirde, asırlar aras ında belirli bir hudud<br />

tesbit etmek imkan ı kalmaz, iki as ır aras ında ya şamış olan bir musanmfın<br />

asrım belirtmek güçle şmi ş olurdu. Biz, sadece as ırlar aras ında bir hudud tesbit<br />

etmek maksad ıyle, kusurlu da olsa, di ğer yolu tercih ettik. Her musann ı-<br />

fın vefat tarihi verildi ğine göre, onun ya şadığı asr ı tayin etmek elbette güç<br />

olmayacakt ır.<br />

a. Siyer ve ma ğaziler<br />

İslam tarihinin ilk ve temel kayna ğını te şkil eden ve birinci asr ın ikinci<br />

yarıs ından itibaren telifine ba şlanan siyer ve mağaziler, üçüncü as ırda da<br />

ehemmiyetini muhafaza etmi ştir. Bu asr ın başlarında vefat eden Ebü<br />

lah Muhammed İbn (Omer EL-VAKIDI (Ö. 207) 861 , Şam, Mısır, (Irak ve<br />

Afrika gibi çe şitli ülkelerin fethi ile ilgili olarak telif etti ği eserler yan ında,<br />

Kikibu'l-Mağaza ve Kitiibu's-Sire adh eserleriyle de şöhret kazanm ış ve bu<br />

sahanın büyük üstadlarmdan biri say ılm ıştır. Muhammed İbn İshah' ın Maihtisar<br />

ederek, yeni ilavelerle ona ayr ı bir değer kazand ıran Ebü<br />

Muhammed cAbdu'l-Melik İBN HİŞ AM 'bn Eyyüb el-H ımyerI (Ö. 218) 862<br />

ise,<br />

Slret İbn HiStm denilen eseriyle şöhret kazanm ıştır. Bugün bu eser, kendi<br />

sahas ında ba şvurulan en mühim kaynaklardan biri say ılır.<br />

861 Bkz. İbn Said, Tab ıthitt, VII. 2. 77; İbn Kuteybe, el-Macgtrif, s. 226; İbnu'n-Nedim,<br />

el- Fihrist, s. 150-151; el-Mesciidi, Murücts' z-zeheb, IV. 33; ibnu'l-cI ıncl, Sezerga, II. 18; el-Batib<br />

el-Bağdüdt, TitrIhu Bağditd, III. 3-21; İbn Hallikân, Vafeygtt, III. 470-473; İbn Hacer, Tehzib,<br />

IX. 363-368; İbn Ke şir, el-Bidaye, X. 261; el-Kettünt, el-Mustatrafa, s. 81-82; Fuat Sezgin,<br />

GAS, I. 294-297.<br />

862 İbn Ballik'an, Vafeygtt II. 349-350; Ibnu'l-cImFıd, Sezerga, II. 45.<br />

232


Ebâ Ahmed (Elin<br />

MUHAMMED İBN c.L=V İZ İbn Ahmed el-<br />

Kura şi (Ö. 233) 868 nin Kittıbu'l-Mağiizrsi de üçüncü as ırda telif edilen eserler<br />

aras ında yer al ır.<br />

b. Musnedler<br />

Üçüncü as ırda ortaya ç ıkan ve hadisleri, di ğer hadis eserlerinden farkl ı<br />

bir şekilde tasnife tâbi tutan kitaplar, Musnedlerdir. Sunen, musannaf ve<br />

cami' ad ı verilen eserlerde hadislerin konular ına göre tasnif edildi ğini, her<br />

müstakıl konuya "kitab" denildi ğini ve "kitab" ın da, konunun geni şliğine<br />

göre muhtelif say ıda "bâb"lara ayr ıldığını önceki bölümde zikretmi ştik. İlk<br />

defa üçüncü as ırda ortaya ç ıkan ve Musned denilen hadis eserlerinde ise, biraz<br />

önce de i şaret etti ğimiz gibi, farklı bir tasnif yolu takip edilmi ştir. Bu<br />

eserlerde, hadislerin konular ı nazara dikkata al ınmamış, fakat, kitaba al ınması<br />

düşünülen hadisler, ya onlar ı rivayet eden sabah'', yahutta sahabiden<br />

sonraki ravilerden birinin ismi alt ında biraraya getirilmi ştir. Bu suretle, mesela,<br />

Eba. Hurayra'n ın Hazreti Peygamberden rivayet etti ği hadisler, konuları<br />

ne olursa olsun, Ebu Hurayra ismi alt ında, İbn (Abbas' ın rivayet etti ği<br />

hadisler de, keza İbn


senin o olduğu ileri sürülmü ştür. Ancak klüci: ijalife'ye göre, bugün Musnedu't-Tayrdist<br />

ad ıyle şöhret kazanan bu eser, gerçekten Ebü Düviid et-Tayü<br />

lisi tarafından tasnif edilmi ş olsa idi, onun, diğer musned musann ıflar ına<br />

tekaddümü dolay ısiyle, Musned'i de ilk tasnif edilen musned olurdu. Oysa<br />

bu Musned, Yünus İbn 1Iabib'in Ebü Düvüd'tan rivayet etti ği hadisleri<br />

bir kitapta toplayan baz ı horasanl ı hâfızlar tarafından meydana getirilmi ş -<br />

tir. Bu bakımdan, kitaptaki hadisler, Ebü Düvüd'un rivayet etti ği hadisler<br />

olsa bile, kitab ın telif tarihi daha sonraki devirlere aittir. Nitekim Ebü Düvi-1d<br />

tarafından rivayet edilmi ş daha pek çok hadis vard ır ki, bunlar, Musned'de<br />

yer almamıştır865 .<br />

Ebü Düvüd'dan sonra daha pek çok kimse Musned tasnif etmi ştir: Ebü<br />

cAbdillah Muhammed İbn Yüsuf İbn Vükıd İbn (O şmün ez-Zabbi. EL-F İR-<br />

YABI (Ö. 212) 8°6; ESED İBN MÜSA İbn ibrühim el-Umevi (Ö. 212) 867; Ebü<br />

Muhammed cUBEYDULLAH İBN MÜSA. EL-


Ebü Zekeriyy' YAHYA İBN cABD İLHAMID EL-HIMMAS İ el-K0fi (Ö.<br />

228) 874; Ebü Cdfer 'ABDULLAH IBN MUHAMMED İbn cAbdillah<br />

el-BuhürI EL-MUSNED İ (O. 229) 875 ; Ebu'l-Hasan `AL İ İBNU'L-CAcD İbn<br />

(Ubeyd el-Ha şimi el-Cevheri (Ö. 230) 876; EB -G HAYSEME Zuheyr İbn Harb<br />

ibn Şedd en-Nes'a'l (Ö. 234) 877; EB13- BEKR İBN EBI ŞEYBE `Abdullah<br />

İbn Muhammed İbn İbrahim İbn `Osman el-cAbsI el-KMI (Ö. 235) 878; Ebıl.<br />

Yackfib İSHAK İbn Mahled İBN RAILÜYE el-Mervezi (Ö. 238) 879 ;<br />

Ebul-Hasan `OSMAN İBN EBI ŞEYBE el-KUI (Ö. 239) 880; Ebü `Abdillah<br />

AHMED İbn Muhammed IBN HANBEL İbn Hilal İbn Esed ez-Zuhll e ş - ŞeybünI<br />

(Ö. 241) 881 ; Ebu'l-Hasan MUHAMMED İBN ESLEM İbn Salim İbn<br />

874 İbn Sa`d, Tabak ın, VI. 287; el-Bubgırt, Ttlrlh, IV. 2, 291; 'bn Wıtim, Kittibu'lcerb,<br />

IV. 2, 168-170; ez-Zehebt, Tezkire, I. 423; Mizttn, IV. 392-393; İbn Hacer, Tehzlb, X.I.<br />

243-249; ibnu'l-cImgıd, Sezer ın, II. 67; el-Kettünt, el-Mustatrafa, s. 47.<br />

875 Bkz. İbn Ebt Hâtim, Kitdbu'kerk, II. 2. 162; ez-Zehebt, Tezkire, I. 492-493; İbn<br />

Hacer, TehzIb, VI. 9-10; İbnu'l-cImdd, Şezerta, II. 67; el-Kettiini, el-Mustatrafa, s. 47-48.<br />

876 Bkz. İbn Sacit, Tabakin, VII. 2, 80; el-Buhdrt Tarih, III. 2, 266; İbn Kuteybe, el-<br />

Macttrif, s. 229; İbn Ebi Hatim, Kitttbu'l-cerb, III. 1, 178; el-Rabb el-BagtIddi, Tttrfl,tu Ba ğdttd,<br />

XI. 360-366; ez-Zehebt, Tezkire, I. 399-400; .1111zdn, III. 116-117; !bn Hacer, Tehdb, VII. 289—<br />

293; ibnu'l-cImrtd, Sezercit, II. 68; el-Kettfınt, el-Mustatrafa, z. 68; Fuat Sezgin, GAS, I. 105.<br />

877 Bkz. el-BubW, Tarih, II. 1, 429; ibn Ebi Iİ5tim, Kitiibu'l-cerb, I. 2, 591; ibnu'n-<br />

Nedim, el-Fihrist, s. 335; el-Hatib el-Bagd5dt, TttrIbu Ba ğdttd, VIII. 482-484; ez-Zehebt,<br />

Tezkire, I. 437; İbn Hacer, Tehzib, III. 342-344; ibnu'l 'Imdd, Sezerin, II. 80; el-Kett5nt,<br />

el-Mustatrafa , s. 47; Fuat Sezgin, GAS, I. 107.<br />

878 Bkz. İbn Sacci, Tabakiit, VI. 288; İbn Ebi 115tim, Kittıbu'/-cerk, II. 2, 160; ibnu'n-Nedtm,<br />

el-Fihrist, s. 334; el-tlagb el-Ba ğddcbt, Törlhu Bağdttd, X. 66-71; ez-Zehebt, Tezkire, I.<br />

432-433; Mizan, II. 490; İbn Hacer, Tehzib, VI. 2-4; ibnu'l-cIm5d, Şezeriit, II. 8.); İbn Kesti,<br />

el-Biditye, X. 315; Tanribirdt, en-Nucilm, II. 282; el-Kettdnt, el-Mustatrafa, s. 31, 34, 50; Fuat<br />

Sezgin, GAS, I. 108-109.<br />

879 Bkz. Ttırib, I. 1, 379-380; İbn Ebt Wıtim, Kitttbu'l-cerb, I. 1, 209-210;<br />

ibrıu'n-Nedtrn, el-Fihrist, s. 335; Ebü Nucaym, 1111ye, IX. 234-238; el-tlatib, TttrIbu Ba ğdttd,<br />

VI. 345-355; İbn Ebi yacld, Tabakinu'l-klaniibile, I. 109; !bn Hallikân, Vafeydt, I. 179-180;<br />

ez-Zehebt, Tezkire, I. 433-435; Mizdn, I. 182-183; İbn Hacer, Tehzi,b, I. 216-219; Ibnu'l- cImad,<br />

Sezerin. II. 89; el-Kettdnt, el-Mustatrafa, s. 49; Fuat Sezgin, GAS, I. 109-110.<br />

880 İbn Sacd, Tabakta, VI. 288; bn Ebi Hâtim, Knübu'l-cerb, III. 1, 166-167; ilınu'n-<br />

Nedim, el-Fihrist, s. 334; el-Hatib el-Ba ğdddi, TörlItu Ba ğekid, XI. 283-288; ez-Zehebt, Tezkire,<br />

I. 444; MIziin, III. 35-39; İbn Hacer, Tehzib, VII. 149-151 ilınu'l-`Inıdd, Sezerin, II. 92; İbn<br />

Kestr, el-Bidttye X. 318; el-Kettant, el-Mustatrafa, s. 50-97.<br />

881 Bkz. el-Bub5rt, Tarih, I. 2, 5; İbn Ebi Hâtim, Takdimetu'l-cerb, s. 292-313; Kitrıbu'lcer4,<br />

I. 1, 68-70; Ebü Ndaym, Ifilye, IX. 161-233; el-Hatib el-Ba ğdddi, T fırqu ı Bağılttd, IV.<br />

412-423; İbn Hallikân, Vafeyin, I. 47-49; İbn Ebi Yaqd, Tabakinu'l-liantıbile, I. 4-20; Ebu'l-<br />

Ferec tbnu'l-Cevzi, Mencik ıbu'l- İmam Ahmed (Mısır 1349); ez-Zehebt, Tezkire, I. 431-432;<br />

Tiirllıu'l-İslam, I. 58-131 (Ahmed M. Şakir'in Musned neşri mukaddimesi); İbn Hacer, Tehzib<br />

I. 72-76; es-Subkt, Tabakatu'ş-Şdfic ıyye, I. 199-221; İbn Kestr, el-Bidtiye, X. 325-343; Tanribirdi,<br />

en-Nucin, II. 304-306; Ibnu'l-cIm5d, Şezeriit, II. 96-98; Ebü Zehre, Ahmed İbn Hanbel<br />

(Kahire 1949); el-Kettiim, el-Mustatrafa, s. H, 24, 34, 46, 60, 90, 111; Fuat Sezgin, GAS, I. 502-<br />

509.<br />

235


Yezid el-Kindi ET-TU- S/ (Ö. 242) 882 ;. Ebfi (Abdillah Muhammed İbn Yahyfi<br />

İBN EB İ


HÂRi el-Cdfi (Ö. 256) 893 ; Ebü (Abdillalı MUIJAMMED İbn tAbdillah İBN<br />

SENCER el-Cureüni (Ö. 258) 894; Ebü Meseüd AHMED İBNU'L-FUR ıkT İbn<br />

Halid e -Zabbi er-Rüzi (Ö. 258) 895; Ebü Cdfer AUMED İBN S İN3IN İbn<br />

Esed İbn Ijıbbün el-Vüsrti (Ö. 259) 896 ; Ebu'l-Huseyn MUSLIM ibnul-1-.1aeeüe<br />

el-Ku şeyrİ en-Neysübüri (Ö. 261) 897; Ebü. Yüsuf YA(KtIB İBN ŞEYBE<br />

ibni's- Şalt İbn cUsfür es-Sedüsi (Ö. 262) 898; EB İ-J ZURcA cUbeydullah İbn<br />

cAbdi'l-Kerim İbn Yezid ER-RA Z' (Ö. 264 899); Ebü Bekr AkIMED İBN MAN-<br />

SÜR İbn Seyyür ER-RAMADI (Ö. 265) 9°°; Ebü Yüsir `AMMAI İ İBN<br />

et-Ta ğlebi (Ö. 267) 9°'; Ebü Cdfer AUMED İbn Mehdi İBN RUSTEM el-Isbahüni<br />

(Ö. 272) 902; EBÜ UMEYYE Muhammed İbn İbrahim İbn Muslim<br />

el-ljuzüci ET-TARSISI(Ö.273) 9° 3; Ebü(Abdirrahman BAKIY İBN MAHLED<br />

İbn Yezid el-Kurtubi (Ö. 276) 9° 4; Ebü


İBN EBI US;kME lAhir, ET-TEMIMI el-Ba ğeUdi (Ö. 282) 9°8 ; İSM7k1L İBN<br />

İSH -A- K. el-MA (Ö. 282) 9°9; Ebu'l-Hasan `AL İ İBN (ABD İ'L-(AZIZ İbni'l-<br />

MerzulAn İbn Sübfir EL-BAGAVI (Ö. 287) 9"; Ebü (Ali el-Huseyn İbn Muhammed<br />

İbn ZiyM el- (Abdi en-Neys5l ıfıri EL-RABILINI (Ö. 289) 911 ; Ebü İs-<br />

114 İBRMIIM İBN İSHAK. ET-TESI (Ö. 290 dan önce)9 12; Ebü


Ahmed İbn Hanbel ve Musned'i<br />

Büyük hafız, fakih, kendi ad ı altında kurulmu ş olan fıkıh mezhebinin<br />

imamı, muhaddis Elya (Abdillah Ahmed İbn Muhammed İbn Hanbel İbn<br />

Esed ez-Zuhti e ş- Şeybani el-Mervezi el-Ba ğdadi, 164 sebesinde Ba ğdad'da<br />

doğmuştur920. Henüz küçük ya şında iken Eba Hanife'nin talebesi Eba Ynsuf'un<br />

fıkıhla ilgili derslerin devam etmi ş ise de, bu fıkhın daha ziyade re'-<br />

ye müstenid olmas ı dolayısıyle Ahmed İbn Hanbel'i cezbetmemi ş ve bir müddet<br />

sonra Eba Yusuf'un derslerini terketmi ş, ondan yazd ığı re'yle ilgili kitaplara<br />

da bir daha iltifat etmemi ştir921 .<br />

Ahmed İbn Hanbel, Eba Yasuftan ayr ıldıktan sonra, hadis imamlar ından<br />

Hu şeym İbn Be şir el-Vas ıti (Ö. 183) ile kar şılaşmış ve onun vefat ına kadar<br />

dört sene müddetle ondan hadis dinlemi ş, muhtemelen Sunen'inin baz ı<br />

bölümlerini de yazm ışt ır.<br />

186 senesine kadar Ba ğdad'tan ayr ılmayan Ahmed İbn Hanbel, bu<br />

seneden sonra Kafe, Basra, Hicaz ve Yemen'e seyahat etmi ş ve oralarda bulunan<br />

alimlerden hadis almışt ır. Bu arada dört defa da hacc farizas ını ifa etmiştir.<br />

Hacc için yapt ığı seferlerin ilkinde İmam e ş - Şafi`i ile kar şıla şmış ve<br />

ondan Rurey ş ensab ı ile baz ı hadislerini yaznu şt ır922.<br />

Ahmed İbn Hanbel, 40 ya şına kadar hadis ö ğrenmek ve ilmini art ırmak<br />

için çalışmış, seyahat etmi ş, fakat bu müddet zarfında hadis rivayet etmekten,<br />

yahut ders vermekten şiddetle kaç ınmıştır. Hazreti Peygambere sevgisi<br />

ve onun sunnetine bağlılığı, onu bu şekilde hareket etme ğe sevketmi ştir;<br />

çünkü örnek aldığı büyük insanın peygamberli ği de bu ya şta başlamışt ı.<br />

Ahmed İbn Hanbel, 40 yaşından sonra hadis rivayet etme ğe ve ders<br />

verme ğe başladığı zaman, ilminin en yüksek mertebesine .erişmiş, hadisle<br />

meselelere vukufu, şeyhleri ve akranlar ı aras ında büyük bir şöhrete kavu ş-<br />

muş bulunuyordu. Şeyhi


Ahmed İbn İJanbel'in fıkıh sahas ındaki bilgisinin büyük bir k ısmı , sahabeden<br />

gelen kavil ve fetvalara dayan ır. Bunlar Kitap ve Sunnetten sonra<br />

dinin en mühim kayna ğını te şkil ederler. Çünkü sahabiler, Hazreti Peygamberle<br />

birlikte ya şamış, onun söz, fiil ve takrirlerine tam manas ıyle vakıf olmuş<br />

kimselerdir. Kavilleri ve fetvalar ı, Kur'ânın nasslar ına, yahut Hazreti<br />

Peygamberin ictihadlar ına ba şkalarınınkinden daha yak ın ve gerçe ğe daha<br />

uygundur. Bu sebeple, sahabeden gelen her eser, Hazreti Peygamberin hadisi<br />

mertebesinde olmasa bile, hadisten sonra ba şvurulmas ı gereken en kuvvetli<br />

delildir. İşte Ahmed İbn Hanbel bu görü şe bağlı kalarak, mecbur olmad ıkça<br />

fetva vermemi ş, veya kendi re'yi ile hüküm istinbat ve istihrac ında bulunmamıştır.<br />

Küçüklüğünde Ebu Yusuf'un derslerini terketmesine ve re'y f ıkhına<br />

iltifat etmemesine sebep olan ba şlıca âmil de, her halde bu görü ş olacakt ır.<br />

Yeti ştiği çevre onu bu şekilde haz ırlam ışt ır.<br />

Ahmed İbn Hanbel'in hadis ve sunnet sevgisi, Kuteybe İbn Sacid (Ö.<br />

240) in şu sözlerinde en aç ık ifadesini bulmuştur: "Ahmed'i seven bir kimse<br />

gördüğün vakit, bil ki o, sunneti seven bir kimsedir" 924. Onun bu hadis ve sunnet<br />

sevgisi, Halife el-Me'mün, mutezilenin direktifleri alt ında ba şlatt ığı halku'l-<br />

Kur'anla ilgili mihnet olaylar ında da sars ılmamış ve Ahmed İbn 1.1anbel, 14<br />

ay hapis yatmas ına ve bay ılıncaya kadar k ırbaçlanmas ına rağmen, sunnete<br />

aykırı bulduğu halku'l-Kur'ân inanc ını ikrar etmemi ştir. Ahmed İbn Hanbel,<br />

241 senesinde yine Ba ğdad'ta vefat etmi ştir.<br />

Ahmed İbn 13anbel, telif etti ği Musned adli eseriyle de büyük şöhret<br />

kazanm ışt ır. Bir müslüman ın dini konularda ihtiyaç duydu ğu her meselenin<br />

çözümünde ba şvurabilece ği hadisleri ihtiva etmesi bak ımından büyük ehemmiyeti<br />

haiz olan bu kitap, bütün hadis imamlar ının takdirini kazanm ış ve<br />

hadiste daima ba şvurulan bir kaynak olmu ştur. Musned de, Ahmed İbn klanbel'in<br />

ya ş ad ığı as ırda telif edilen di ğer Musnedler gibi sahabi isimlerine göre<br />

tertip edilmi ş ve her hadis konusu nazar ı dikkata al ınmaks ız ın, onu Hazreti<br />

Peygamberden rivayet eden sahabinin ismi alt ında zikredilmek suretiyle birer<br />

sahabi musnedi meydana getirilmi ştir. Ebü Bekr e ş-Sddik'm musnediyle<br />

başlayan eserde, önce Ebu Bekr taraf ından rivayet edilen hadisler biraraya<br />

getirilmiş, bunu s ıras ıyle Hulefa-i Ra şidinin ve diğer sahabilerin musnedleri<br />

takip etmi ştir.<br />

Ahmed İbn kianbel, Musnedini, 700 binin üzerinde toplad ığı hadisler<br />

arasından seçtikleriyle meydana getirmi ştir. Musnedde mevcut hadislerin kesin<br />

bir sayımı yap ılmamış olmakla beraber, mükerrerlerle birlikte 40 bine, müker-<br />

924 Eg-Zehebt, (Musned'ten).<br />

240


erler hariç 30 bine yak ın hadis bulundu ğu söylenir925. Bununla beraber kitab<br />

ın, bütün sahih hadisleri içine ald ığı elbette ki ileri sürülemez. Nitekim İbn<br />

Kesir de bu hususa i şaret ederek, pek çok hadisin Musnedin d ışında kaldığını,<br />

hatta ileri sürüldü ğüne göre, şab ılıcinda hadisleri bulunan 200 kadar sahabinin<br />

Musnedde yer almad ığını söylemiştir926 .<br />

Musned, Ahmed İbn 11anbel'in hayat ında iki o ğlu Salih ve (Abdullah ile,<br />

karde şinin o ğlu Hanbel tarafından Ahmed'ten i şitilmi ş ve rivayet edilmi ştir.<br />

Bu bak ımdan Musned'i bu üç kişi dışında Ahmed İbn HanbeFden i şiten olmamışt<br />

ır927. Ne var ki bugünkü IVIusned nüshası, (Abdullah İbn Ahmed'in<br />

babas ından rivayet etti ği nüsha olmakla beraber, bu nüshaya, `Abdullah' ın<br />

başkalar ından i şittiği hadislerle nüshay ı (Abdullah'tan rivayet eden Eb ıl Bekr<br />

el-Kati(rnin baz ı hadisleri de ilave edilmi ş ; bu ilaveler fazla bir yekün tutmasa<br />

bile, bizzat Ahmed İbn HanbePin telifi olan Musned'e baz ı gölgeler dilşürmü<br />

ştür.<br />

Musned'de yer alan hadislerin s ıhhat derecesi hakk ında de ği şik görüş -<br />

ler ileri sürülmü ştür. Baz ılarına göre, Musned'de bulunan hadisler huccettir.<br />

Bu görü şte olanlar ın istinad ettikleri en mühim delil, Hanbel İbn. İshak'm,<br />

amcas ı Ahmed İbn Hanberden nakletti ği sözlerdir. Hanbel şöyle der: "Amcam,<br />

beni, oğulları Salih ve (Abdullah' ı toplad ı . Musned'i bize okudu. Bu sebeble<br />

bizden ba şka onu tam olarak amcamdan i şiten yoktur. Sonra bize dedi ki:<br />

Bu kitab ı ben, toplad ığım 750 bin hadis içinden titizlikle telif ettim. Müslümanlar<br />

Hazreti Peygamberin bir hadisinde ihtilafa dü ştükleri zaman buna<br />

müracaat etsinler. Bu kitapta bulduklar ı her hadis bir huccettir" 928. Eba<br />

Masa el-Medini de bu görü şe uygun olarak şöyle der: "Bu kitap hadisçiler için<br />

büyük bir as ıl, güvenilir bir kaynakt ır. İşitilmiş pek çok hadis aras ından seçilip<br />

telif edilmi ş ve onu, mutemed bir imam, ihtilaf halinde müracaat edilen<br />

bir kaynak k ılmışt ır"929 .<br />

Musned'in hadisleri hakk ında ileri sürülen di ğer bir görü ş, aralar ında<br />

zay ıf ve hatta mevza (uydurma) olanlar ın da bulunduğunu göstermektedir.<br />

Bu görü şün temsilcilerinden olan el-graki, yukar ıda ismi geçen Ebu Masa<br />

el-Medini'ye ve onun Ahmed İbn Hanbel'den nakletti ği "hadis e ğer Musned-<br />

925 Elıfı Miis ı el-Medi/d, liaşii'işu'/-Musned (Ahmed M. Şakir tarafından Musned mukaddimesinde<br />

nakledilmi ştir) I. 23; keza bkz. es-Suya -tl, Teddbu'r-rtivi, s. 101.<br />

926 Bkz. DıtisCtruculitmi'l-hadis maca şerhıhi s. 33-34; es-Suyüti,<br />

s. 101.<br />

927 Ibınfl-Cezer ı, el-Muscadu'l-Ahmed fi hatmi Musnedil- İmam Ahmed, (Ahmed M.<br />

Şakir tarafından Musned ne şrinde nakledilmi ştir, I. 29).<br />

928 Ebfı Müs5 el-Medbıl, Ifaşttisu'l-Musned (Musned, I. 21).<br />

929 Aynı yer.<br />

241


de yoksa huccet de ğildir" sözüne itirazda bulunarak şöyle der: "Bu söz aç ık<br />

de ğildir. E ğer bununla, Musned'de bulunan her hadisin huccet oldu ğu, bulunmayanlar<br />

ın da huccet olmad ığı kasdedilmi ş ise, Sabiluin'da yer alan baz ı<br />

hadislere Musned'de rastlanmamaktad ır. Zayıf hadislerin mevcudiyeti ise muhakkakt<br />

ır. Hattâ mevzâ hadisler bile vard ır ve ben bunlar ı bir cüzde toplam ı§<br />

bulunuyorum. Ahmed İbn Hanbel'in oğlu 'Abdullah tarafından Musned'e<br />

ilave edilmi ş hadisler aras ında zayıf ve mevzâ olanlar da vard ır"9".<br />

Maa ınafih İbn Hacer, el-ctrakrnin bir cüzde toplad ığını söylediği Musned'in<br />

ınevzû hadislerini - bunlar ın sayısı sadece dokuzdur - ele alm ış, bunlara<br />

ibnu'l-Cevzi'nin Mevzdöt' ında zikrettiği diğer baz ı Musned hadislerini de ilave<br />

ederek, her birinin as ılları bulunduğunu gösterme ğe ve mevza oldukları iddiasım<br />

çürütme ğe çali ştruşt ır931. Nitekim es-Sup-41'nin de nakletti ği gibi İbn<br />

Hacer, Musned'in hadisleri hakkında şöyle demi ştir: "Musned'de üç veya dört<br />

hadis müstesna ash bulunmayan hiç bir hadis yoktur. Bu üç veya dört hadis<br />

ise, ya üzeri çizilmesi emredildi ği halde unutulan, yahutta çizildikten sonra<br />

üzerinden tekrar yaz ılan hadislerden ibarettir" 932 .<br />

Netice itibariyle Ahmed İbn Hanbel'in Musned'i, müslümanlar aras ında<br />

büyük itibar görmü ş bir hadis mecmuas ıdır. Içerisinde yer alan bir kaç şüpheli<br />

hadis, mevcut hadislerin çoklu ğuna nisbetle mecmuan ın bütününe gölge düşürecek<br />

mahiyette de ğildir ve bunlar da Ahmed İbn Hanbel'in rivayetinden<br />

olmayıp oğlu


`ABDU'L-VAHHAS İbn `Ata' EL-HAFKF (Ö. 204) 933; Ebü Catter<br />

Muhammed ibnu's-Sabb5.13 ED-DCLASI el-Ba ğdkli el-Bezz5x (el-<br />

Bezzz) (Ö. 227) 934; Ebü cOsm5.11 SAc İD İBN MANSÜR İbn Şube el-Mervezi<br />

(Ö. 227) 9"; Ebü cAmr SEHL İBN EB İ SEHL ZENCELE er-<br />

Rüzi el-Hayyüt el-Ester (Ö. 240) 936; Ebü Muhammed el-Hasan İbn `Ali el-<br />

HalM1 EL-HULVA.NI (Ö. 242) 937; Ebü Muhammed 'Abdullah İbn cAbdirrahman<br />

İbn Behram İbn cAbdi's- Şamed et-Temimi ED-DAR İMI<br />

es-SemerkandI (Ö. 255) 93%; Ebn Bekr Ahmed İbn Muhammed İbn Miii' etel-BağdMi<br />

EL-E ŞREM (Ö. 261) 939; Ebü `Abdillah Muhammed İbn Yezid<br />

İBN RALE el-lazvinI (Ö. 273) 940; EBİ-J D.WC- D Suleymn ibnul-Egas<br />

İbn İshak el-Ezdi es-Sicist1 (Ö. 275) 941 ; Ebü '14 Muhammed İbn ` İsa İbn<br />

Seyre es-Sulemi ET-T İRMİZ İ (Ö. 279)942; Ebü İshak<br />

İbn İshak İbn<br />

İsmücil el-CehzUmI EL-EZD İ (Ö. 282) 94'; Ebü Muslim İbrahim İbn cAbdillah<br />

İbn Muslim İbn 11W= el-Basri EL-KECC İ (0. 292) 9"; Ebü Muhammed<br />

Yusuf İbn Yackfib İbn HammM İbn Zeyd İbn Dirhem EL-EZDI (Ö. 297) 945 ;<br />

933 İbn Said, Tabalg7t, VII. 2. 76; İbn EM Wıtim, Kitiibul-cerb, III. 1, 72; Ibnu'n-Nedim,<br />

el- Fihrist, s. 333; eg-Zehebt, Miran, II. 681; İbn Hacer, Tehzlb, VI. 450-453.<br />

934 Bkz. eg-Zehebt, Tezkire, I. 441-443; Miztın, III. 584; el-Kettant, el-Mustwafa, s. 27.<br />

935 Bkz. el-Bul/art, Tiirlb, II. 1 516; İbn EM ljatim, Kitabu'i-cerb, II. 1, 68; eg-Zehebt,<br />

Tezkire, I, 416-417; Mlzân, II. 159; İbn Hacer, Tehzlb, IV. 89-90; İbn Kesir, el-Bidtlye, I. 299;<br />

el-Kettünt, el-Mustatrafa, s. 27; Fuat Sezgin, GAS, I. 104.<br />

936 Bkz. İbn EM Ij'atim, KittIbu'l-cerh, II. 1, 198; eg-Zehebt, Tezkire, I. 452; İbn Hacer,<br />

Tehzlb, IV. 251-252; el-Ketrant, el-Mustatrafa, s. 28.<br />

937 Bkz. İbn Ebt ljatim, Kitöbu'l-cerb, I. 2, 21; el-Hatlb el-Bağdadt, Tttrku Ba ğdiid,<br />

VII. 365-366; eg-Zehebt, Tezkire, I. 522-523; İbn Hacer, Tehg/lı, II. 302-303; il ıu'l-cimad,<br />

Sezer-at, II. 100; el-Kettant, el-Mustalrafa, s. 27-28.<br />

938 Bkz. İbn EM Ij'atim, KittIbu'l-cerb, II. 2, 99; el-Ijatib el-Ba ğdgıdt, Târihtı Bağddd,<br />

X. 29-32; eg-Zehebt, Tezkire, I. 534-536; İbn Hacer, Tehzlb, zib, V. 294-29b; Tanribirdt, en-Nuctim,<br />

III. 22-23; Ibnu'l-cImiid, Sezertit, II. 130; es-Suyiiti,<br />

s. 101-102; el-Kettant,<br />

el-Mustcarafa, s. 25; Fuat Sezgin, GAS, I. 114-115.<br />

939 Bkz. İbnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 334-335; el-Hatib el-Ba ğdrıdt, TarIbu Ba ğdttd,<br />

V. 110-112; İbn Ebt Yacla, TabaktItu'l-Ijanttbile, I. 66-74; eg-ZeheM, Tezkire, I. 570-572; İbn<br />

Hacer, Tehzlb, I. 78-79; İbn Kestr, ed-Bidaye, XI. 108; ılınu'l-cIm'ad, Şezereit, IL 141-142; el-<br />

Kettrınt, el-Mustatrafa, s. 60, 111. Fuat Sezgin, GAS, I. 509-510.<br />

940 Tercemesi ileride ayr ıca verilecektir.<br />

941 Tercemesi ileride ayr ıca verilecektir.<br />

942 Tercemesi ileride ayr ıca verilecektir.<br />

943 Bkz. 909 No.lu dipnot.<br />

944 Bkz. Ibnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 338; el-Hatib el-Ba ğcradt, TitrIO Ba ğddd, VI. 120 —<br />

124; eg-Zehebt, Tezkire, I. 620-621; ibnu'l-qm -ad, şezeriit, II. 210; el-Kettrınt, el-Mustazrafa,<br />

s. 27; Fuat Sezgin, GAS, I. 162.<br />

945 Bkz. şezertit, II. 227; el-Kettant, el-Mustcarafa, s. 28.<br />

243


Eb ıl (Abdirrahman Ahmed İbn Sdayb<br />

râsâni EN-NESA.'i (Ö. 303)946.<br />

İbn Sinân İbn Bahr el-tio-<br />

Yukar ıda da i şaret etti ğimiz gibi, bu isimler aras ında İbn Mâce, Ebâ<br />

Dâvüd, et-Tirmizi ve en-Nesâ'i, en çok şöhret kazanan kimseler olmu ştur.<br />

Bu dört hadis imam ının Sunen'leri de, ihtiva ettikleri hadisler yönünden,<br />

diğer Sunen'lere nisbetle daha sahih addedilmi ş ve Kutub-i Sitte içerisinde<br />

Sunen-i Erbaca ad ıyle tanınmıştır. Bu dört Sunen'i kendi aralar ında da de<br />

recelendirmeye tabi tutan hadisçiler, en-Nesâ'inin Sunen'inin, di ğerlerinden<br />

daha sahih olduğunu ve onu, s ıras ıyle, Ebâ Dâvnd, et-Tirmizi ve İbn Mâce'nin<br />

Sunedlerinin takip etti ğini söylemişlerdir. Burada ad ı geçen imamlarm<br />

tercemeleri ve Sunen'leri hakk ında özet bilgi vermeyi faydal ı buluyoruz.<br />

i. En-NesCt'i ve Sunen'i<br />

Ebıl 'Abdirralıman Ahmed İbn Sdayb İbn `Ali İbn Bahr İbn Sinân İbn<br />

Dinâr en-Nesâ'i, 215 senesinde Horâsân' ın Nisâ' kasabas ında do ğmuştur947 .<br />

Onbe ş yaşında iken Kuteybe İbn Sdid el-Belkırye seyahat etmi ş, ondört ay<br />

yanında kalarak ondan hadis i şitmiştir. Bundan sonra bütün 1.-Jorâsân' ı,<br />

Suriye ve M ısır' ı dola şarak oralarda bulunan hadisçilerden hadis<br />

toplamıştır. Onun hadis aldığı kimseler aras ında islıâk İbn Râhılye, ishök<br />

İbn Habib, Ebn Dâvıld Suleymân İbnu'l-E ş(a.ş, ishük İbn Manşfır el-Kevsec,<br />

Kuteybe İbn islıük İbn Mâsâ, İbrahim İbn Sdid, İbrahim İbn Ydkılb,<br />

`Ali İbn Hucr ve daha pek çok kimse vard ır.<br />

En-Nesâ'i hadis ilminde ve bilhassa râvilerin cerh ve tddilinde, za ınanının<br />

başvurulan ve görü şü alınan imamlar ından biri olmu ştur. Et-Tâc es-Subkinin,<br />

babas ı imam es-Subki'den ve hafız ez-Zehebi'den nakletti ğine göre, en-<br />

Nesa'i, şaltilt sahibi Muslim ibnu'l-Haccâc'tan daha hâf ızd ır ve Sunen'i de<br />

şalulıân'dan sonra zay ıf hadisi en az bulunan bir kitapt ır. Hattâ baz ılar ı ,<br />

İslâm'da onun musannafı gibi bir kitab ın vazolunmad ığını ve onun diğer musannaflar<br />

ın en üstünü oldu ğunu ileri sürmü şlerdir. İbnu's-Subki, İbn Mende,<br />

Ebu


az ı hadislerin malül oldu ğunu, bu sebeple hepsinin sahih sarlam ıyaca ğım<br />

söylemiştir. Kendisinden zay ıf hadislerin ay ıklanmas ı istenince, bu kitab ı<br />

ihtisar etmi ş ve el-Muctebn- ad ını verdiği ikinci Sunen'i meydana getirmi ştir.<br />

İşte, diğerlerine nisbetle daha küçük hacimde olan bu muhtasar, hadisçiler<br />

aras ında s ıhhati ile şöhret kazanm ış, aynı zamanda, Kutub-i Sitte aras ında Sabfltöin'dan<br />

sonraki mertebeyi alm ıştır. Bu bakımdan, bir hadisin en-Nesn tarafından<br />

rivayet edildi ği söylendi ği zaman, bu hadisin, el-Muctebü'da yer aldığı<br />

anla şılır.<br />

Sunen'in Ebü Düv ıld ve et-Tirmiz'nin Sunen'lerine tekaddüm etmesi,<br />

en-NesüTnin, hadislerin tetkik ve seçiminde çok daha titiz, bu hususta ortaya<br />

koyduğu şartlar ın çok daha sert olmas ı sebebiyledir. Nitekim el-Hakim en-<br />

Neysübüri ve el-ljatib el-Ba ğdüdi, en-Nesü'inin rical ile ilgili olarak ortaya<br />

koyduğu şartlar ın, Muslim'in şartlar ından da şiddetli oldu ğunu ileri sürmü ş -<br />

lerdir. Söylendi ğine göre, en-NesüTnin şartı, terki üzerinde ittifak edilmemi ş<br />

kimselerin, irsal ve inlutadan sâlim, muttas ıl isnadla sahih olan hadislerini<br />

nakletmektir. Bununla beraber Ebü Düvfid ve et-Tirmizrnin hadis ald ığı pek<br />

çok kimseden, en-Nesü'l hadis nakletmedi ği gibi, şalttilıdn'ın baz ı ricalinden<br />

de hadis almaktan çekinmi ştir. Bu sebepledir ki en-NesüTnin, el-Buhüri ve<br />

ve Muslim'in şartlar ından çok daha şiddetli şartlar ı bulunduğu ileri sürülnaii ş-<br />

tür9 48 .<br />

En-Nesāl' hayat ının mühim bir kısmını Mısır'da geçirmi ş ve eserlerini<br />

orada tasnif etmi ştir. Ölümünden bir sene önce M ışu'dan ayr ılıp Şam'a geldiği<br />

zaman, baz ı kimseler, ona Mucüviye'nin üstünlü ğüne delâlet eden hadisler<br />

rivayet etmesini istemi şlerdir. En-Nesü'i bunlara "Mu`üviye'nin üstün<br />

olduğunu ve baz ı faziletleri bulundu ğunu bilmiyorum" cevab ım verince üzerine<br />

yürümü şler ve husyelerine vurduklan tekmelerle onu mescidden d ışarı<br />

atmışlard ır. Bu hâdiseden sonra Filistin'in Remle kasabas ına gelen en-Nesn,<br />

çok geçmeden, 303 senesinde vefat etmi ştir949.<br />

ii. Ebü Diiviid ve Sunen'i<br />

Ebü Düvfıd Suleymün ibnu'l-E şcas ibn İshak el-Ezdi es-Sicistüni, 202<br />

senesinde Sicistün'da do ğmuş, küçük ya şından itibaren hadis toplamak için<br />

seyahata ç ıkarak, Horasan, `Irük, Suriye, M ısır ve I-Jicüz hadisçilerinden<br />

hadis yazm ıştır. Bu hadisçiler aras ında el-Buhüri, Muslim'in şeyhlerindeu<br />

948 Iltıziyetu's-Sindi al(ı Sunen en-Nesdt (mukaddime), I. 3.<br />

949 En-Nes'aTnin tercemesi için bkz. İbn Hallikün Vafeydt, I. 59-60; ez-Zehebi, Tezkire,<br />

I. 698-701; İbn. Hacer, Tehzi,b, I. 36-39; es-Subki, Tabaktıtu'ş-Silfice, Il. 83-84; İbn Ke şir<br />

el-Biddye, XI. 123-124; ibnu'l- (Im'ad, Segerüt, II. 239; Fuat Sezgin, GAS, I. 167-169.<br />

245


Ahmed İbn Hanbel, cOsmân İbn EM Şeybe, Kuteybe İbn Sacid, Muslim İbn<br />

ibrülilm, Suleymân İbn Harb, Ebu'l-Velid et-Tayâlisl, 'Abdullah İbn Mesleme<br />

el-Ka`nabi, Musedded, Yabyâ İbn Maşin ve daha pek çok kimse vard ır.<br />

Ebü Dâvfl, gerek muas ırlan ve gerekse daha sonrakiler taraf ından pek<br />

çok ınedhedilmi ştir. Milsâ İbn Wariin'a göre o, dünyada hadis için, âh ırette<br />

ise cennet için yarat ılmıştır. Ebü Bekr es-S4âni ve İbrâhim el-Harbi de<br />

"nas ıl demir, Dâv ıld (aleyhisselâm) için yumu şat ılm ış ise, hadis de Ebü Dâvi-1d<br />

için .ayın şekilde kolayla şt ırdmıştır" demi şlerdir. Rivayet olundu ğuna<br />

göre Sehl İbn cAbdillah et-Tusteri, Ebü Dâvild'u ziyaret etmi ş ve Hazreti<br />

Peygamberin pek çok sahih hadisini rivayet etti ği için, Ebü Dâvild'un dilinden<br />

öpmüştiir.<br />

Ebü Dâvfıd, kendisinden rivayet olunan bir haberden ö ğrenildi ğine göre<br />

500 bin hadis yazm ış, bunlardan yaln ız ahkâmla ilgili olmak üzere 4800 hadis<br />

seçerek me şhur Sunen'ini meydana getirmi ştir. Bu bak ımdan kitab ı, fıkıh<br />

bâblar ını ve bu bâblarla ilgili hadisleri en mükemmel bir şekilde cemeden<br />

bir eser say ılır. Onun tan ınmış şârihlerinden biri olan Ebü Suleymân<br />

tâbr, şerhinin mukaddimesinde şöyle der: "Din ilminde Ebü Dâvâd'un Sunen'i<br />

gibi şerefi büyük bir kitap tasnif edilmemi ştir. Halk aras ında büyük kabul<br />

görmü ş, tabakalar ının ve mezheblerinin farkbl ığına ra ğmen ulemâ ve fukahâ<br />

aras ında hakem, '11.4, M ı s ır, Ma ğrib ve di ğer ülkelerin bir çok şehirlerinde<br />

hadis musann ıflar ına örnek olmu ştur. Her ne kadar Horâsân ehli aras ında<br />

el-Buhâri ve Muslim'in Sattily'leri itibar görmü ş ve sahih tasnifinde onlar ın<br />

şart ı gözönünde tutulup örnek almm ıslarsa da, Ebü Dâvâd'un Sunen'i, daha<br />

çok fıkıh ahkâm ın ı ihtiva etmesi yönünden di ğerlerinden üstün addedilmi ş -<br />

tir". Yine el-Hattâbi, ibnu'l- (Arabi'nin "bir kimsenin elinde ilim olarak Allah'<br />

ın Kitab ı ve bir de Ebü Dâvild'un Sunen'i bulunsa, o kimse ba şka hiç bir<br />

şeye muhtac olmaz" sözüne i şaretle şöyle der: " Şüphesiz bu böyledir. Allah<br />

Ta(âlâ dinle ilgili her şeyi Kitab ında zikretmi ş, ancak bunlardan baz ısmın<br />

beyanın ı Peygamberine b ırakmışt ır. Bu bak ımdan Hazreti Peygamberin<br />

Sunneti, Kur'ân ın beyan ıdır. Ebü Dâvâd, Sunnet ve fıkıh ahkâm ı ile ilgili<br />

hadisleri toplamak suretiyle kendinden öncekilerin ve sonrakilerin yapmad<br />

ıklar ı bir i şi yapmış, Kur'ân ve kendi Sunen'inden ba şka bir şeye ihtiyaç<br />

b ırakmamıştır".<br />

Ebü Dâvüd ,<br />

Sunen'de nakletti ği 4800 hadisi s ıhhat yönünden üç guruha<br />

ay ırm ıştır: Sahih olanlar, sahih görünenler ve sahihe yak ın olanlar. Bu-.<br />

nunla beraber ona göre yaln ız dört hadis bile bir insana dini için kâfi gelir.<br />

Bu hadisler şunlard ır: "Ameller niyetlere göre de ğerlendirilir". "Malâyâniyi<br />

terketmek lri şinin İslâm ın ın güzelliğindendir". "Mü'min, kendisi için r ıza gös-<br />

246


terdiğine karde şi için de r ıza göstermedikçe tam mü'min olamaz". "Helal<br />

açıktır; haram da aç ıktır; bunlar ın aras ında müte şabilıat vard ır".<br />

Ebn Davıld kitab ında, sahih olan, sahihe benzeyen ve sahihe yak ın olan<br />

hadisleri nakletmi ştir. Bununla beraber, nakletti ği hadisler aras ında zay ıf<br />

olanlar bulunduğu zaman, bunlar ın zayıf olduklar ını aç ıklamayı da ihmal<br />

etmemi ştir. Ebu Davild'un zapfl ığına işaret etmedi ği hadisler ise, onun nazarından<br />

salih olan hadislerdir ve bunlar ın da baz ısı baz ıs ından daha sahihtir.<br />

Buna göre, kitab ında yer alan böyle bir hadis, e ğer Sahi tiin'dan birisinde<br />

nakledilmemiş ve sahih ve hasen hadisleri birbirinden ay ırt edebilen bir imam<br />

tarafından da sahih veya zay ıf olduğu belirtilmemiş ise bu takdirde o hadis,<br />

Ebu Davud nazar ında "hasen" olan bir hadistir; bunun d ışındakiler ise sahih<br />

olanlard ır. Ebu Davild'un zay ıf oldu ğuna i şaret etti ği halde, yine de kitab ında<br />

nakletti ği hadisler, o bâbda sahih veya hasen hadis bulamad ığı durumlarda<br />

nakletmek zorunda kald ığı hadislerdir; zira ona göre zay ıf hadis, re'yden<br />

daha kuvvetlidir.<br />

EMIL Davfid Sunen dışında daha pek çok kitap tasnif etmi ştir. Hayat ının<br />

son senlerini, sonradan yerle şmiş olduğu Basra'da geçirmi ş ve 275 senesinde<br />

vefat etmi ştir9".<br />

iii. Et-Tirmi5I ve Sunen'i<br />

Ebn (Isa Muhammed İbn cisa İbn Sevre es-Sulemi et-Tirmiii, 209 senesinde<br />

Tirmiz'de do ğmu ştur. Her hadis imam ı gibi o da küçük ya şından itibaren<br />

hadis toplama ğa başlamış, bu maksatla yapt ığı seyhatlarda pek çok hadisçi<br />

ile kar şda şmıştır. İmam el-Buharl'ye tilmiz oldu ğu gibi, Ruteybe İbn<br />

Sacid, İshak İbn Müsa, Muhammed İbn. Gaylan, Sacid İbn `Abdirrahman, Muhammed<br />

İbn Be şşar, 'Ali İbn Huer, Ahmed İbn Munic, Muhammed İbnu'l-<br />

Musenna, Sufyan İbn Vekic ve daha bir çok kimseden hadis almıştır. Bir çok<br />

şeyhin de ğer verdikleri tilmizleri için yapt ıkları gibi, el-Bulyari de, et-Tirmizi'den<br />

bir hadis nakletmek suretiyle onun haf ıza, ilim ve takvadaki üstünlüğüne<br />

şehadet etmi ştir.<br />

Hadis imamlarnun et-Tirmizi hakkında söylenmi ş pek çok sitayi şkar<br />

sözleri vard ır. `Abdurrahman İbn Muhammed el- İdrisPnin ifadesine göre<br />

et-Tirmizi, "hadis ilminde kendisine iktida olunan imamlardan biridir. 01-<br />

950 Bkz. İbn Ebt Hâtim , Kititbu'l-cerk, II. 1, 101-102; el-ljatib Tttriltu<br />

Bağrlidd, IX. 55-59; İbn Ebi Ya98, Tabalsiitu7-1JanCzbi/e, I. 159-162; İbn Halfikân, Vafeyia,<br />

II. 138-140; ez-Zehebi, Tezkire, I. 591-593; İbn. Hacer, Tehzib, IV. 169-173; es-Subkt, Tabahiitu'ş-<br />

Şıifictyye, II. 48; İbn Kegr, el-Bidiiye, XI. 54-56; ibnu'bUrab.d, Sezeritt, II. 167; Fuat<br />

Sezgin, GAS, I. 149-152.<br />

247


mis, Tarih ve cIlel kitaplarım tasnif etmi ş, hafızas ı örnek gösterilen bir imamdı.<br />

Kendisinden rivayet olundu ğuna göre, bir şeyhe ait iki cüz hadis yazm ış ,<br />

fakat bu hadisleri şeyhten i şitmemi şti. Bir gün Mekke yolunda bu şeyhle<br />

kar şılaşır. İki tüzün yan ında olduğunu düşünerek hadisleri i şitmek için ondan<br />

izin ister. Şeyh kabul edince, bine ğinden iki cüz ç ıkarır; fakat bu s ırada şeyh<br />

de hadisleri okuma ğa ba şlamıştır. Ne var ki et-Tirmizi, eline ald ığı cüzlerin<br />

boş olduğunu görür ve as ıl yaz ılı cüzleri yan ına almamış olduğunu anlar.<br />

Şeyh, hafizas ından hadisleri okuma i şini bitirince, et-Tirmizrye sonra da<br />

elindeki cüzlere bakar ve bo ş olduklarını görür. Bunun üzerine et-Tirmizrye<br />

"benden utanm ıyor musun" diyerek onu azarlar. Et-Tirmizi durumu<br />

ona anlat ır ve hadislerini ezbere bildi ğini ve dilerse kendisine tekrar edebilece<br />

ğini söyler. Ancak şeyh, buraya gelmeden önce haz ırlanmış olabileceğini<br />

söyliyerek kabul etmez. Et-Tir ınizi., şeyhten ba şka hadisler °kurmas ını ister;<br />

o da hafizas ından kırk hadis okur. Et-Tirmizi de bunlar ı tek bir harf de ğişikliği<br />

yapmadan aynen tekrar eder. Şeyh onun bu hafıza kudreti kar şıs ında<br />

hayretini gizleyemez ve senin gibisini görmedim, der".<br />

Et-TirmizTnin fikıh bablarma göre tasnif etti ği Sunen kitab ı, değişik<br />

konulardaki bablar ı da ihtiva ettiği için el-Ccimi


Et-Tirmizrnin kitab ı, en-Nesa'i ve Eba Davad'un kitaplar ına nisbetle<br />

üçüncü derecede yer alm ıştır. Hadis ilminin usale müteallık bazı meselelerinde<br />

bu kitap bir asil kabul edilse ve sonunda bir de "Kitabu'l- (1111" adını ta şıyan<br />

bir bölümü bulunsa bile, et-Tirmizi'nin, en-Nasari ve Ebii Davad<br />

tarafından zayıf addedilen baz ı ravilerden hadis nakletmesi, derecesini di ğer<br />

iki kitab ın alt ına dü şürmü ştür. Bununla beraber onu Kutub-i Sitte'nin üçün- -<br />

cü sıras ında zikredenler de vard ır. Mesela Haci Halife, Ke şfu'i-Zunan'unda<br />

şöyle der: "Kutub-i Sitte'nin üçüncüsüdür. Müellifine nisbetle şöhret kazanm ış<br />

ve Ciimicu't-Tirmizi, denilmi ştir Ona Sunen de denir; fakat birinci isim daha<br />

meşhurdur". İmam Ebö. İsma(11 (Abdullah İbn Muhammed el-An şari ise,<br />

et-Tirmizrnin kitab ım, el-Buhar -I ve Muslim'in kitaplarına tercih eder. Zira<br />

ona göre, el-BuharT ve Muslim'in kitaplar ından yaln ız alimler istifade eder;<br />

et-Tirmizrnin kitab ı ise halkın her ferdi için faydal ıdır.<br />

Et-Tirmizi, 279 senesinde do ğduğu yer olan Tirmiz'de vefat<br />

iiii. İbn Miice ve Sunen'i<br />

Eba (Abdillah Muhammed İbn Yezid İbn (Abdillah İbn Mace<br />

219 senesinde dünyaya gelmi ş, hadis yazmak için Rey, Basra, Knfe, Ba ğdad,<br />

Şam, Mısır ve Hicaz'a seyahat etmi ştir. Hadis aldığı kimseler aras ında Eba<br />

Bekr İbn Ebi Şeybe, el-Ley ş İbn Sa`d, İbrahim İbnu'l-Munzir, 'Abdullah<br />

İbn Mu(aviye, Hi şam İbn (Ammar ve bunlar ın tabakas ından daha bir çok<br />

kimse vard ır.<br />

İbn Mace, hafıza ve itkan bak ımından hadis imamlar ının senas ına mazhar<br />

olmuş, kendisinin silFa (güvenilir) ve huccet oldu ğu üzerinde ittifak edilmi<br />

ştir. Eba Ya% el-tialflrye göre, hadis sahas ında alim, Târih ve Sunen<br />

gibi eserlerin musann ıfı, (Irak, Mısır ve Suriye'ye seyahat etmi ş bir kimsedir.<br />

İbn Kegir ise, tasnif etti ği Sunen'in, bu sahadaki ihnine, ameline, ihtisas ına,<br />

usill ve füradaki sunnete ba ğhlığına delâlet etti ğini söyler.<br />

İbn Mace, fıkıh bablarma göre tasnif etti ği Sunen kitabı ile şöhret kazanm<br />

ıştır. Ancak bu kitap, alt ıncı asrın ba şına kadar Kutub-i Sitte arasında yer<br />

almamıştı; daha doğrusu, b ır zaman zarfında, hadisçfier nazar ında asil olan<br />

be ş hadis kitab ı bulunuyordu. Bunlar el-But ıari ve Muslim'in Şa/ıfit'leri ile<br />

en-Nesa7I, Eba Davad ve et-Tirraizi'nin Sunen'leriydi. Ebu'l-Fazl İbn Tahir<br />

el-Mallisi (Ö. 507) nin bu be ş kitab (Uşiil-i hamse) a tahsis etti ği Atrâf'a İbn<br />

Mace'nin Sunen'ini de eklemesinden ve "Alt ı İmamın Şartlar ı" (şurutu'l-e'<br />

951 Bkz. İbnu'n-Nedtm, el-Fihrist, s. 339; İbn Hallikân, Vafey(ıt, III. 407; ez-Zehebt,<br />

Tezkire, I. 633-635; Miztın, II. 678; İbn Bacer, Tehzlb, IX. 387-389; İbn Kegtr, el-Bidtlye, XI.<br />

66-67; Ibnu'l-chnrıd, Sezertıt, II. 174-175; Fuat Sezgin, GAS, I. 154-159;.<br />

249


immeti's-sitte) adl ı kitab ını telif etmesinden sonra, İbn Mace'nin Sunen'i de<br />

muteber kitaplar aras ında zikredilme ğe başlamıştır. Bununla beraber onun,<br />

yalanc ılık ve hadis hırs ızlığı ile itham olunmu ş bazı râvilerden gelen hadislere<br />

de kitab ında yer vermi ş olması, bazı hadislerin Sunen'in altıncı kitap<br />

olarak kabul edilmesine muhalif kalmalar ına sebep olmu ştur. Bu hadisçilerden<br />

bir kısm ı, daha az zayıf ravileri ve daha şâzz ve munker hadisleri bulunan<br />

ed-Darinienin Sunen'ini alt ınc ı kitap olmağa layık görürken, diğer baz ıları,<br />

Malik İbn Enes'in el-Muvatpr adlı kitab ın ı İbn Mace'nin Sunen'i yerine teklif<br />

etmi şlerdir. Maamafih Sunen, sayıca fazla olmayan zayıf ve hatta mevzi'''.<br />

sayılan baz ı hadislerine ra ğmen, bilhassa fıkıh halıları yönünden büyük faydası<br />

dolayısiyle, altıncı kitap olarak kabul görmü ş ve şöhret kazanmıştır.<br />

Ez-Zehebi'ye göre Sunen, 32 kitap ve 1500 bâbdan müte şekkil olup, bütün<br />

hâblarda, muhtelif say ılarda taksim edilmi ş 4000 hadis vard ır.<br />

İbn Mace, 273 senesinde vefat et ınistir9".<br />

d. Mu şannaflar<br />

İkinci as ırda Mu şannaf adı alt ında ortaya ç ıkan kitaplara işaret etmi ş<br />

v e bunların Sunen'lere nisbetle büyük bir farkl ılık arzetmediklerini<br />

ik. Üçüncü as ırda da, çok sayıda olmasa bile, bu ismi ta şıyan kitaplar tasnif<br />

edilmi ştir. Bunlar, Ebü Bekr (ABDURRAZZAK İbn Hemma ın İbn Nafi'<br />

el-Iiımyeri (Ö. 211) 953. EBU'R-REBIc Suleyman İbn Davud el-Ezdi EZ-<br />

ZEHR:t4ıSi el-cAteki (Ö. 234) 954, EBÜ BEKR İBN EBI ŞEYBE 'Abdullah<br />

İbn Muhammed İbn İbrahim İbn (Osman el-cAbsi el-Küfl. (Ö. 235) 955, Ebü<br />

`Abdirrahman BAKIY İBN MAIILED İbn Yezid el-Kurtubi (Ö. 276) 956nin<br />

Mu şannaf'lar ıd ır.<br />

e. Unniger<br />

Fıkıh konuları yanında di ğer konular ı da içine alan CCni`ler, üçüncü<br />

asırda da tasnif edilmi ş; bilhassa el-Buhari ve Muslim'in Ctunigeri ile bu as ır,<br />

hadis tarihinin alt ın çağı olmu ştur.<br />

952 Bkz. İbn Hallikan, Vafeyüt, III. 407-408; ez-Zehebi, Tezkire, I. 636-637; !bn Hacer,<br />

Tehzib, IX. 530-532; İbn Kesti., el-Bithiye, XI. 52; Tanribirdi, en-Nucfn, III. 70; İbnu'l-qmrid,<br />

Şezeritt, II. 164; Fuat Sezgin, GAS, I. 147-148.<br />

953 Bkz. İbn Sacd, Tabakta, V. 399; İbn Rmteybe, s. 226; İbn Ebi Wıtirn, Kit&bu'l-cerk,<br />

III. 1, 38-39; İlınu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 332; İbn Hallikan, Vafeyiit, II. 385; eg-<br />

Zehebt, Tezkire, I. 364; Mizah, II. 609-614; ibnu'l-cInı&I, şezerca, II. 27; İbn Hacer, Tehzib,<br />

VI. 310-315; İbn Keşir, el-Bidtiye, X. 265; el-Kettkil, el-Mustatrafa, s. 31; Fuat Sezgin, GAS,<br />

I. 99.<br />

954 Bkz. Ttırk, II. 2, 12; İbn Ebt Hâtim, Kiteibu'l-cerh, II. 1, 113; ez-Zehebt,<br />

Tezkire, I. 468-469; !bn Hacer, Tehzib, IV. 190-191; el-Kettrini, el-Must ıqrafa, s. 31.<br />

955 Bkz. 878 No.lu dipnot.<br />

956 Bkz. 904 No.lu dipnot.<br />

250


Ebü Bekr (ABDURRAZZAK İbn Hemnı üm İbn Nafi` el-H ımyeri (Ö.<br />

211)957nin, Ebü


Ola ğan üstü bir hafızaya sâhip olan el-Buhar ı, hadis toplama ğa ba şladığı<br />

küçük ya şından itibaren i şittiği bütün hadisleri isnadlar ıyle birlikte hıfzediyordu.<br />

1.1a şid İbn ismacil anlat ır: Eb ıl `Abdillah Muhammed İbn İsmacil<br />

bizimle birlikte Basra şeyhlerini dola şırd ı. O s ıralarda henüz çocuk denecek<br />

bir ya şta bulunuyordu. Ancak o, hadis i şittiğimiz şeyhlerden i şittiği hadisleri<br />

yazmazd ı ve biz ona yazmamasm ın sebebini sorar durard ık. Aradan on alt ı<br />

gün geçmi şti ki, bize: Art ık çok oldunuz; siz yazd ıklarınızı getirip gösterin<br />

bakal ım, dedi. Ona yazd ıklar ımız ı okuduk. O bize on be ş bin fazlas ıyle hepsini<br />

hafızas ından tekrarlay ıverdi. O zaman anlad ık ki o, hiç kimsenin önüne<br />

geçemeyece ği bir insand ır.<br />

El-Buharryi imtihan etmek ve onun haf ıza kudretini ölçmek maksad ıyle<br />

Ba ğdad muhaddis ve fukahas ın ın tertip etti ği bir meclisin hikayesi de çok<br />

şöhret kazanmıştır. El-ljatib el-Ba ğclad ı'nin de nakletti ği gibi, Ba ğdad muhaddisleri,<br />

el-Bukar ı'nin Ba ğdad'a geldi ğini haber ahnca, yüz hadis seçerler<br />

ve bunlar ın metin ve isnadlar ım deği ştirerek bir metnin isnad ını diğer bir<br />

bir metne, bu metnin isnad ını da bir ba şka metne eklerler ve bu suretle metin<br />

ve isnadları maklab yüz hadis meydana getirirler. Sonra bu hadisleri onar onar<br />

on kişiye da ğıt ırlar ve bir mecliste el-Bul ıarIye bunlar ı sormalarını tenbih ederler.<br />

Meclis toplan ır; on ki şiden birisi, elinde bulunan on hadi ı i birer birer el-<br />

Buhari'ye sormağa başlar. El-Buhar', her hadisin sorulmas ından sonra daima<br />

"bilmiyorum" cevab ını verir. On hadis tamamland ıktan sonra, mecliste haz ır<br />

bulunan muhaddislerden baz ıları birbirlerine bakarak el-Bulıari'nin aciz,<br />

kusurlu ve anlay ışının ku olduğuna hükmederler. Bundan sonra ikinci şahıs<br />

elindeki on hadisi sorar; el-Buhar ı bunlar hakk ında da ayn ı şekilde "bilmiyorum"<br />

cevab ını verir. Böylece on ki şi tarafından yüz maktab hadisin sorulmas<br />

ı tamam olur. El-Buhar ı soru i şinin bittiğini anlayınca, ilk soran şahsa<br />

döner ve "senin birinci hadisin şöyle, ikinci hadisin şöyle; üçüncü dördüncü<br />

ve onuncu hadisin de şöyle olacak" diyerek, her metni ait oldu ğu isnada, her<br />

isnad ı da ait oldu ğu metne ba ğlar. Sonra ikinci şahsın on hadisini ve s ıras ıyle<br />

diğer şahısların hadislerini düzeltir. Böylece Ba ğdad muhaddislerinin önünde<br />

hadis bilgisini ve hafıza kudretini isbat eder.<br />

El-Buhar', gerek akranlar ının ve gerekse şeyhlerinin hudutsuz senalarma<br />

mazhar olmu ştur. Ahmed İbn 11anbel, llorasan' ın, onun gibi birisini<br />

yeti ştirmedi ğini söylemi ş ; 'Ali İbnu'l-Medinı de "el-Buhar ı, kendisi gibi birisini<br />

görmemi ştir" demi ştir. Ahmet İbn Hamdiin ise, İmam Muslim'in el-<br />

Buharrye gelip aln ından öptüğünü, sonra da ona şöyle dediğini ileri sürmüştür:<br />

"B ırak da ayaklar ını öpeyim, ey üstadlar ın üstad ı, muhaddislerin efendisi,<br />

hadis ıPletlerinin tabibi". Bundan sonra Muslim bir hadis hakk ında sual<br />

sormu ş, cevab ını ald ıktan sonra da ona şöyle demi ştir: "Sana, yaln ız hased<br />

edenler dü şman olur; şehadet ederim ki, dünyada senin bir e şin daha yoktur".<br />

252


El-Buhari, fıkıh sahas ında ve sunen ve âsârdan hüküm istanbatmda<br />

müctehid imamlardandi. Bu konuda, "ne olursa olsun, ihtiyaç has ıl olupta<br />

Kitap ve Sunnette ash bulunmayacak bir şey bilmiyorum" derdi. Esasen<br />

teceme (hah ba şdığı) lerinde bunu kolayca tesbit<br />

etmek mümkindir.<br />

El-Buhari, zuhd ve takva sahibi, dünya mahna k ıymet vermeyen, emir<br />

ve sultanlar ın heves ve arzular ına cevap vermeyecek kadar ilim haysiyetine<br />

düşkün bir kimse idi. Her halde bu üstün yarat ılışının bir neticesi olacakt ır<br />

ki, hayat ının ileri devrelerinde, baz ı üzüntü verici hadislerle kar şılaşmış ve<br />

bir hayli sarsılmıştır Rivayet olundu ğuna göre, el-BuharI Nisabür'a döndükten<br />

sonra, onun şöhretini bilen halk, etraf ını sarm ış ve derslerini, yahut ilim<br />

meclislerini devamlı olarak takip etme ğe ba şlamıştır. Halkın ona teveccühü,<br />

Nisabiir'un ileri gelen imamlar ından Muhammed İbn Yahya ez-ZuhlPnin<br />

unutulmasına ve dolayısiyle hased damarlar ının kabarmas ına yol açmıştır.<br />

İşte bundan sonrad ır ki el-BuharPnin, Kur'ân lafz ımn mahluk olduğu görüşüne<br />

sahip bulundu ğu iddias ı ortaya at ılır ve Muhammed İbn Yahya, halk ı<br />

el-Buharrnin meclislerine devam etmekten meneder. Bu hadiseden sonra<br />

Nisabar'da daha fazla kalamayaca ğını anlayan el-Buhari, do ğum yeri olan<br />

Buhara'ya gelir. Buhara'da ise, oran ın valisi Emir tialid İbn Ahmed ez-<br />

Zuhli, baz ı adamlar ıyle ona haber gönderir ve Ctımic, T ıTırilı ve diğer kitaplar ını<br />

alıp saraya gelmesini, onlar ı kendisinden i şitmek istediğini bildirir. El-Buhari<br />

ise valiye şu cevab ı gönderir: "Ben, ilmi halk ın kapısına götürüp zelil<br />

etmem. E ğer senin bu ilimden bir şeye ihtiyacın varsa mescidimde, yahut<br />

evimde haz ır bulun. Bu da ho şuna gitmezse, beni kürsüde ders vermekten<br />

menedersin; çünkü sultan sensin. Ancak bu, k ıyamet günü Allah kat ında<br />

benim için bir mazeret olur. Oysa ki ben, Hazreti Peygamberin "her kim bir<br />

ilimden sorulur, o da ,,onu gizlerse, kıyamet günü ate şten bir gem vurulur"<br />

b.adisi gere ğince ilmi gizleyemem". İşte bu hâdise, el-Buhari ile valinin aras ı-<br />

nın açılmas ına sebep olur ve vali, baz ı adamlarının da yard ım ı ile, el-Butıari<br />

hakkında NIsabiir'da ileri sürülen halku'l-Kur'anla ilgili ithamlar ı yeniden<br />

ortaya atarak onun şehirden ç ıkarılmas ını emreder. El-Buharl, Semerkand' ın<br />

bir kasabası olan Hartenk'e gelir ve orada oturan baz ı akrabalar ının yanına<br />

iner. Fakat burada ancak bir ay kadar kal ır; 256 senesinin Ramazan bayramı<br />

gecesi hastalanarak vefat eder.<br />

El-BuharI, tedvin ve tasnifin alt ın çağı diyebilece ğimiz bir devri idrak<br />

etmiş olmas ı dolay ısiyle, hadis ilimindeki geni ş bilgisinin, metin ve isnadlardaki<br />

ılletlere, ricalin cerh ve tadil yönünden de ğişik hallerine derin vukufunun<br />

ve nihayet sahih hadisi sakim olan ından ay ırmak hususunda gösterdi ği son<br />

derece titiz davran ışının sayesinde, mükemmel bir hadis eseri tasnif etmeyi<br />

253


aşarmış ve bu eser, İslâm dünyas ında, Kur'ânı Kerimden sonra dinin and<br />

kayna ğı olmak vasfını kazanm ıştır.<br />

Kendisinden nakledilen haberlerden anla şıldığına göre el-Celmi cu'ş-Şalıftt'i,<br />

toplam ı§ olduğu 600 bin hadis içinden titizlikle seçip ay ırdığı sabih hadislerden<br />

meydana getirmi ştir. Yine kendisi, 100 bin sahib, 200 bin de ılletli<br />

veya zay ıf hadisi hıfzetti ğini söylemektedir. El-Cvimi (u'ş-Şaftitete naklettiği<br />

hadis say ısı ise, mutallak, mutâbi` şâhid ve mevkiif olanlar d ışında, mükerrerlerle<br />

birlikte 7397 dir. Mdallak, mutâbic şâhid ve mevkiif olanlar da dâhil<br />

edilirse, bu say ı, 9000 i bulmaktad ır. Bu rakkam, toplam ı§ olduğu 600 bin,<br />

veya hıfzettiği 100 bin hadise nisbetle çok cüz'î bir miktara delâlet eder. Bu,<br />

bize şu gerçe ği açık bir şekilde göstermektedir ki, el-Bubüri, baz ılarının iddiası<br />

hilâfma, bütün sahib hadisleri kitab ında toplamay ı gaye edinmemi ştir ve<br />

buna da lüzum görmemi ştir. Nitekim bu husus, bizzat kendisi taraf ından da<br />

ifade edilmi ş ve "bu kitab ıma yaln ız sahib olan hadisleri ald ım ve uzamas ından<br />

korktu ğum için de bir miktar sahibi kitab ın dışında bıraktım" demi ş -<br />

tir.<br />

El-Bubâri, sahib hadisleri toplayarak onlar ı fıkıh bâblarma göre tasnif<br />

eden ilk hadisçilerden sayılır. Nitekim daha sonralar ı telif edilen usill kitaplarında<br />

evvelu men ellefe fi' ş-şal4i'l-mucerred huve'l-Buheıri (mucerred sahih<br />

konusunda ilk kitap telif eden kimse el-Bubürl"dir) ba şhğı alt ında bu konuya<br />

ayrı bir yer verilmesi buna delâlet eder. Filvâki, biraz önce de i şaret etti ğimiz<br />

gibi, el-Bubâıl, tedvin ve tasnifin alt ın çağın idrak etmi ş bir müelliftir ve<br />

onun devrine gelinceye kadar bir çok hadis kitab ının tedvin ve tasnif edildiği<br />

bilinmektedir. Bu musannafat ı, musanmflar ının isimleriyle birlikte ilk devirden<br />

itibaren zikrettik. Fakat şunu unutmamak gerekir ki, el-Bu/V.1d devrine<br />

kadar ~Ida getirilen eserler, sahili hadisleri oldu ğu kadar, hasen ve zay ıf<br />

hadisleri, yahut mevkilf ve maktu haberleri de ihtiva ettikleri için, bunlara<br />

mücerred sahib konusunda telif edilmi ş kitaplar olarak bakmak mümkin<br />

olmuyordu. Her arzu eden kimse hadislerin esrar ına vakıf olmadıkça, bu eserlerden<br />

gerekti ği şekilde istifade edemiyor, daha do ğrusu, sahil olan hadisleri<br />

diğerlerinden ay ırdedebilecek bir imkân bulam ıyordu. Yahutta şeriate müteallık<br />

her hangi bir konuda ihtiyac ı olan sahil hadisleri birarada göremiyordu.<br />

Bu eserler, geli şi güzel s ıralanm ış hadislerin ezberlenmesini kolayla ştırmaktan,<br />

veya rivayet esnas ında müracaat edebilmekten ba şka bir i şe yaramıyordu<br />

Halbuki islânı'm çizdiği yoldan inhiraf etmi ş çe şitli firkalarm saçtığı<br />

fesad tohumlar ının süratle filiz verme ğe ba şladığı, bidat ın alabildiğine<br />

yayıldığı bir devirde, sahib hadislerden kolayca istifade edilmesini sa ğlayacak,<br />

254


onların mıulrızİara karşı birer delil ve buccet olarak kullan ılmas ına imkan<br />

verecek mevzular ına göre tertip ve tanzim edilmi ş sahih kitaplara ihtiyaç<br />

vardı. İşte bu ihtiyaç, büyük imam muhaddis el-Butıjırryi harekete geçirdi.<br />

İsnadları sahil, metinleri her türlü ılletten salim binlerce hadis aras ından<br />

seçip ayırdıkların ı, fıkıh, siyer, tefsir vs. konular alt ında tertip ve tanzim<br />

ederek el-Ccimi`u' ş-Sabib'ini meydana getirdi. Yaln ız bu esere ömrünün onalt ı<br />

senesini ayırmışt ı. Gelen rivayetlerden ö ğrendiğimize göre, eserin tasnifinde<br />

el-ButıarPnin şeyhi hadis imam ı İshak Ibn Ralgiye'nin de rolü olmu ştur. Bir<br />

gün el-Bubari'ye "Hazreti Peygamberin sahih sunnetini muhtasaran cemeden<br />

bir kitap telif etmesi" tavsiyesinde bulunmu ş, o da bu kitabı telif etmi ş-<br />

tir.<br />

El-Butxi, kitab ına aldığı hadislerin seçiminde tesbit etti ği şartlar ı aç ıklamamıştır.<br />

Bununla beraber, kitaba verdiği el-Ciimicu' ş-Sallibu'l-Musnedu'l-<br />

Mulıtaşar min (s.a.s.) ve Eyyöntih adı, şartlarının neler<br />

olduğu hakkında fikir verebilecek bir manaya sahiptir. Önce kitab ına el-<br />

Gind ad ım vermi ştir. Buna göre el-Bubüri, hadislerini belli bir s ınıf veya<br />

babtan seçmemi ş, aksine feza'il, geçmi ş ve gelecekle ilgili hâdisler, 5,cUb, re-<br />

Wik gibi çok çe şitli konulardan seçmi ştir. Bilindi ği gibi, yalnız fıkıh konularına<br />

ait hadisleri ihtiva eden kitaplara Sunen adı verildiği halde, çok daha<br />

değişik konulardaki hadisleri muhtevi kitaplara Câmi ( denilmi ştir. Bu bakımdan,<br />

el-Butıarrnin, kitab ına verdiği Câmic ismi, hadislerin seçiminde takip<br />

etti ği usille uygundur. Cami` ismini takip eden Şahiti sözü, el-Butıarrnin, kikitab<br />

ına yalnız sahil olan hadisleri ald ığına delâlet eder. Nitekim daha önce<br />

de zikrettiğimiz gibi, bizzat kendisi "yaln ız sahib hadisleri ald ığın ı, kitab ı<br />

uzatmamak için de bir miktar sahihi teketti ğini" açıklamıştır. Kitabın isminde<br />

yer alan Musned sözü, el-BuharPnin, yaln ız isnad ı muttas ıl olan hadisleri<br />

kitab ına aldığım gösterir. Bunun d ışındaki hadisler şekil itibariyle ister<br />

mursel olsun, ister nrunkat ı veya muallak olsun, kitapta as ıl olarak zikredilmemişlerdir.<br />

İsimde yer alan Mulıta şar tabiri ise, daha önce de i şaret etti ğimiz<br />

gibi, bütün sahih hadisleri kitapta toplamak gayesinin güdülmedi ğine<br />

let eder. Bu bakımdan hiç kimse, el-Butıarrnin kitab ında bulunmayan bir<br />

hadisin, mücerred bulunmayışından dolayı sahil olmadığını iddia edemez.<br />

Görüldüğü gibi, el-CCımica' ş-Sabfilu'l-Musnedul-Mul ıtaşar adı, el-Butıarrnin<br />

bu ad altında tasnif etti ği kitab ın mahiyetini ve gayesini ortaya koyabilecek<br />

bir açıklığa sahiptir.<br />

El-Cdmicu' ş-Saltib'te hadisleri nakledilen ravilerin seçiminde gösterilen<br />

titizlik de ayr ıca zikre de ğer. Bu râviler, el-Buhri nazar ında adalet ve zabt<br />

şartlar ını haiz olan, yani sika denilen kimselerdir. Bu evsaftaki ravilerin biribirleriyle<br />

olan ittisallerine ve biribirlerinden hadis i şittiklerine aç ık bir şekil-<br />

255


de delâlet eden semi`tu, haddeşent ve ahbereni tabirleriyle rivayet edilmi ş hadisler,<br />

kitapta birinci dereceyi i şgal ederler. Keza 'an ve Ictıle gibi ibarelerle<br />

nakledilen hadisler dahi, râvilerin hadis ald ıkları şeyhlerine likalar ı el-Buhâri<br />

tarafından tesbit edildikten sonra ayn ı derecede zikredilmi ştir. Fakat<br />

likalar ı şüpheli olan veya müdellis olduklar ı bilinen kimselerden hadis nakletmek<br />

zarureti has ıl olmuşsa -bu gibi hadislerin say ıları çok az olsa bilebunlar,<br />

ancak mutâbi ve şâhid olarak nakledilmi ştir.<br />

El-Buhâri, kitab ını çe şitli bâblara ayırmış ve her baba, o bâb içinde yer<br />

alan hadislerin konular ına uygun düşen bir isim vermi ştir. Terceme ad ı verilen<br />

ve "bâb unvan ı" manâsma gelen bu ba şlıklarda, bazan Kur'ân ı Kerimden<br />

bir âyet zikredilmi ş, bazan da, el-Buhârrnin bâb konusu ile ilgili görü ş -<br />

lerini aksettiren ifadeler yer alm ıştır. Fıkhi değeri olan bu ifadeler dolay ısiyledir<br />

ki .fılshu'l-Bulıüri fi teriicimih (el-Buhârrnin fıkh ı tercemelerindedir)<br />

denilıni ştir.<br />

El-Buhârrnin tercemelerinde görülen bir hususiyeti de, tercemeleri takip<br />

eden hadislerin, her bâbta de ğişik sayıda bulunmas ı ve hatta baz ı bâblarda<br />

tek bir hadisin dahi zikredilmemesi, yahut yaln ız taliklara yer verilmi<br />

ş olmas ıd ır. Baz ı bâblar ise unvans ız b ırakılmıştır.<br />

El-Buhârrnin baz ı bâblarda hiç bir şey zikretmemesi çe şitli tefsirlere<br />

yol açm ıştır. Baz ıları, onun bunu kasden yapt ığını ve bununla o bâbta şart<br />

ına uygun hadis bulamad ığını belirtmek istedi ğini ileri sürmüşlerdir. Bu<br />

sebepledir ki baz ı Sahib nüshalar ında, hiç hadisi zikredil ı:neyen bir bâbm,<br />

bâbı zikredilmeyen hadise eklendi ği görülmü ştür. Bunun sebebini aç ıklayan<br />

Ebu'l-Velid el-Bâci, Ebü İsh4 el-Mustemlrden şu haberi nakletmiştir: "El-<br />

Buhârrnin kitab ını kendi aslından istinsah ettik; bu as ıl, Muhammed İbn<br />

Yusuf el-Firabri'de bulunuyordu. O zaman gördük ki, kitapta tama ırdnamamış,<br />

beyaz b ırak ılmış yerler, kendisinden sonra hiç bir şeyi tesbit edilmemi ş<br />

tercerıder, tercemesi zikredilmemi ş hadisler vard ı. Biz bunların hepsini birle<br />

ştirerek yazd ık" (El-Cezâ'irl, Tevciltu'n'naiar, s. 89). Ebu'l-Verld el-Bücr,<br />

bu haberin do ğruluğuna, kitab ın muhtelif nüshalar ımn delâlet etti ğini söyliyerek<br />

şöyle der: "Filb.akika Ebü. İsh4 el-Mustemirnin, Ebü Muhammed<br />

es-Serahsrnin ve Ebü Zeyd el-Mervezi'nin rivayetleri, takdim ve tehir yönünden<br />

birbirinden farkhd ır; halbuki bunlar ın hepsi de tek bir asıldan istinsah<br />

etmi şlerdir. Bundan anla şılıyor ki, müstensihlerden her biri, bu gibi yerlerdeki<br />

meseleleri kendi anlayışlarına göre uygun gördükleri yerlere izafe<br />

etmi şler ve bu suretle aralar ında görülen takdim ve tehir farklar ı, veya aralar<br />

ında hiç hadis bulunmayan muttas ıl terceme şekilleri ortaya ç ıkmıştır.<br />

Bununla beraber, el-Ccimitu' ş-Şalti,Yte bu gibi yerlerin çok az oldu ğu da bir<br />

gerçektir" (ayn ı yer).<br />

256


Bu açıklamadan anla şıld ığına göre, el-BuharI, çe şitli şekillerde zikretmi<br />

ş olduğu hah tercemelerinde, o bâba ve kendi şartlar ına uygun hadis bulmuşsa,<br />

o hadisi kitab ı için ıst ılah olarak tesbit etti ği lıaddeşenc1 ve benzeri tabirlerle<br />

veya bu tabirlerin yerini tutabilecek şartlar ı haiz (ancane ve benzeri<br />

ibarelerle o hah içerisinde zikretmi ştir. E ğer kendi şartlar ına uygun hadis<br />

bulamamış, bununla beraber, huccet olarak kullan ılabilecek evsafa sâhip bir<br />

hadis ele geçirmi ş ise, şart ına uygun hadislerin zikrinde kulland ığı usülü değiştirerek,<br />

bu gibi hadisleri daha ba şka şekillerde nakletmi ştir. Mesela talik<br />

ettiği hadislerin çoğu bunlardand ır. Gerek kendi şart ına ve gerekse ba şkalarının<br />

şart ına uygun hiç bir sahih bulamam ışsa, o zaman halk aras ında şöhret<br />

kazanm ış ve kıyas olmak üzere kullan ılan bir hadisi, ya lafzen veya manen<br />

almış ve onu bâb tercemesi olarak nakletmi ştir; sonra da bu haberin manas<br />

ına şehadet edecek bir ayet veya onu teyid edecek bir hadis zikretmi ştir (ayn ı<br />

eser, s. 90).<br />

Ancak bu zikredilenler, el-Ciimicu's-Saltil ı'in telif ve tasnifinde el-Buharrnin<br />

takip etti ği metodla ilgili tahminlerden öte geçmemektedir. El-Buhari,<br />

kendi metodunu tasrih etmedi ği için bu konuda ileri sürülen görü şlere<br />

tahmin diyoruz. Bununla beraber akla yak ın olan görü şlere olabilir nazar ı<br />

ile bakman ın en do ğru yol olduğuna şüphe yoktur96°.<br />

ii. Muslim ve el-Ctımicu'Sabtill'i<br />

Telif etti ği büyük hadis eseriyle Kutub-i Sitte'nin viicad bulmas ında en<br />

mühim hisseye sahip olanlardan birisi de Ebu'l-kluseyn Muslim İbnul-klaccac<br />

el-Ku şeyri en-Neysabüri'dir. Muslim, 204 senesinde Nisabür'da dünyaya<br />

gelmiş, 218 senesinden itibaren, yani henüz 14 ya şında iken, hadis toplama ğa<br />

ve bu maksatla 'Irak, IJicaz, Safiye ve M ışır gibi çe şitli ülkeleri dolaşmağa<br />

ba şlamıştır. En fazla hadis ald ığı şeyhleri aras ında Yalıya İbn Yahya et-Temimi,<br />

el-Ka


Ebiz Zurca ve Kb -ii Hatim'in sahih bilgisinde kendi devirlerinde ya şamış<br />

bütün şeyhlerden üstün gördükleri Muslim İbnu'l-Haccac, İmam el-Buhariye<br />

ba ğl ılığı ile de tan ınmışt ır. Bir rivayetten ö ğrendiğimize göre, el-Butıârrnin<br />

ahnından öperek ona : "B ırak da ayaklarını öpeyim, ey üstadlar ın üstad ı,<br />

muhaddislerin efendisi, hadis ılletlerinin tabibi! Sana yaln ız hased edenler<br />

düşman olur. Şehadet ederim ki, dünyada senin bir e şin yoktur" demi ştir.<br />

Muslim'in el-Buhari'ye olan bu ba ğlıhğı, Nisabfir'da cereyan eden baz ı hadiseler<br />

kar şıs ında onu müdafaa etmesinde de aç ıkça görülür. El-BuharPnin tercemesinden<br />

bahsederken de belirtti ğimiz gibi, bu büyük imam, Nisabilr'a<br />

yerle ştikten sonra, halk ın onun etrafında toplanmas ı, baz ı imamlar ın, bu arada<br />

bilhassa Muhammed İbn Yahya ez-Zuhlrnin hased damarlar ının kabarmas ına<br />

sebep olmu ş, bundan sonra da el-Buharl, Kur'an lafz ının mahlük olduğu görü<br />

şüne sahip bulunmakla itham edilerek halk ın kendisiyle temas ı yasaklanmışt<br />

ı. Buna ra ğmen Muslim, el-Buharryi müdafaa etmi ş, onun Nisabrır'dan<br />

ayrılmasından sonra bile, onunla irtibat ıın kesmemiş, ziyaretlerini devam ettirmi<br />

ştir. Muhammed İbn Yahya'ya, Muslim'in de el-Buharrnin mezhebine<br />

mensup olduğunun, hattâ bu yüzden Hicaz ve `Irak'ta azarland ığının, onun<br />

yine de bu görü şten rücû etmedi ğinin söylenmesi üzerine, Muhammed İbn<br />

Yahya', akdetti ği bir hadis meclisinin sonunda "her kim bu görü şe sâhip ise,<br />

ona bizim meclisimizde yer yoktur" demi ş ; Muslim de ridas ını başının üzerine<br />

atarak meclisi terketmi ş ve Muhammed İbn Yalıya'dan yazd ığı her şeyi<br />

bir hamalm s ırtına vurarak onun evine göndermi ştir. Bu suretle el-Buharl.<br />

gibi Muslim'in de Muhammed İbn Yahya ile olan irtibat' kesilmi ş ve bir daha<br />

ondan hadis rivayet etmemi ştir.<br />

Muslim, arkas ında, hadis konusunda tasnif edilmi ş bir çok eser b ırakarak<br />

261 senesinde Nisabur'da vefat etmi ştir. Onun b ıraktığı eserler aras ında<br />

üzerinde durulmas ı ve kısa da olsa hakk ında ayd ınlat ıc ı bilgi verilmesi gereken<br />

eser, hiç şüphesiz, el-Buharrnin el-Câmicu' ş-SöNlı'inden sonraki ilk mertebeyi<br />

i şgal eden ve Kutub-i Sitte'yi tamamlayan el-Ciimicu' ş-Sahib adlı musannaft<br />

ır. Muslim bu eserinde, mükerrerler d ışında 3000 den fazla hadisi biraraya<br />

getirmi ş ve her hadisin, konusu ile ilgili oldu ğu baba yerle ştirilmesine ayr ı<br />

bir itina göstermi ştir. Ayrıca, her hadisin de ğişik ve kendi nazar ında sahih<br />

olan isnadlar ına ve bu de ğişik isnadlarla gelen metin farklar ına yapt ığı i şaretlerle<br />

rivayetini de ğerlendirmi ş ve bunlara verdi ği tertip güzelli ğiyle kitabın<br />

kolay ve rahat kullan ılmas ını sağlamışt ır.<br />

Muslim, ,94/1."'inde ayn ı hadisin tekrar ından şiddetle kaç ınmıştır. Bununla<br />

beraber, baz ı sebepler dolay ısıyle tekrar ında fayda mülahaza etmi şse,<br />

o hadisi tekrar vermekten çekinmemi ştir. Nitekim kendisi, kitab ın mukaddimesinde<br />

buna i şaret etmi ş ve Hazreti Peygamberden senediyle gelen hadisleri<br />

258


tekrars ız olarak vermeyi gaye edindi ğini belirttikten sonra şöyle demiştir:<br />

"Ancak kendisinde fazla mana bulunan hadisin tekrar ından müsta ğni kalmamayan<br />

bir yerin gelmesi, yahutta orada bulunan bir ıllet dolayıs ıyle ba şka bir<br />

isnad ın yan ında vaki olan bir isnad olmas ı halinde bu tekrar zaruridir; çünkü<br />

hadiste kendisine ihtiyaç duyulan fazla bir mana, tam bir hadis hükmündedir.<br />

Bundan dolay ı, kendisinde vasfetti ğimiz ziyadelik mevcud olan hadisin tekrar<br />

edilmesi, yahut mümkin ise, kısa olduğu için bu mana= hadisin tamam ından<br />

ayırt edilmesi gerekir. Fakat hazan onu bütününden ay ırmak güç olur. Bu<br />

zorluk mevcud oldu ğu zaman hadisi kendi heyeti ile tekrar etmek daha sabr ın<br />

yoldur. Amma bizden, kendisine bir ihtiyaç yok iken bütün ile tekrarmda<br />

zaruret görmediğimiz hadisi inşallah tekrar ına yana şmayaca ğız" (Şahiti mu-<br />

Isaddimesi, I. 4-5).<br />

Muslim, hazreti Peygamberden senedle gelen hadisleri, keza bu hadislerin<br />

râvilerir üç k ısma ay ırm ış ve kitab ını telif ederken bu üç k ısmı daima gözönünde<br />

bulundurmu ştur. Onun bu taksimine göre, birinci k ısmında, her türlü<br />

ayıb ve kusurdan salim, en temiz ve en mükemmel hadis yer al ır. Keza birinci<br />

kısımda yer alan râviler de, bu çe şit hadislerin râvileri olup, hepsi de istikamet<br />

ebli, naklettikleri şeyleri iyi bilen ve sağlam bir şekilde muhafaza eden,<br />

rivayetleri aras ında şiddetli ihtilaf ve ihtilat bulunmayan kimselerdir. Muslim,<br />

kitab ın ı hangi bölüm veya bab ında olursa olsun, önce bu derecedeki<br />

hadisleri nakletmi ştir.<br />

Muslim'in taksiminde ikinci k ısmı te şkil eden hadisler, birinci kısımdaki<br />

hadislerin sendelerinde yer alan ravilerin derecesinde olmayan, h ıfz ve itkan<br />

ile vas ıfland ırılmamış kimselerin rivayet ettikleri hadislerdir. Ancak bu çe şit<br />

hadislerin râvileri, her ne kadar birinci k ısım ravilerinin derecesine eri şmemiş<br />

olsalar bile, do ğruluk, dürüstlük, ilim al ış veri şi, bunları da ~Ur. K ısacas ı<br />

ikinci kıs ım râvileri, lııfz ve itkan yönünden mutavass ıt olan kimselerdir. İşte<br />

Muslim, kitab ında, önce birinci kısımda bulunan hadislere yer vermi ş, sonra<br />

bu ikinci kısım hadisleri almıştır.<br />

Üçüncü kısım hadisleri ise, hadis ehli nazar ında, yahut hadisçilerin ço ğu<br />

nazar ında töhmetli olan, hadislerinin ço ğu munker ve yanl ış bulunan, yahut<br />

yalan söyleyen ve hadis uyduran kimselerin rivayet ettikleri hadislerdir. Muslim<br />

bu gibi kimslerin hadislerine kitab ında yer vermemi ştir. (aynı yer).<br />

El-BuharI ve Muslim'in el-Cd ıni


en-Neysiibarrden rivayet edilen, yeryüzünde Muslina'in kitab ında!' daha sahih<br />

bir kitap yoktur, sözü ile baz ı Mağrib imamlarm ın Muslim'in kitabını el-<br />

Buhârrnin kitab ından üstün sayan görü şleri, sadece, Muslim'in uslabu ile,<br />

yaz ve tertibindeki güzelli ğe raci hususlar dolay ıslyledir... Zira el-Buharrnin<br />

kitab ında s ıhhatin istinad etti ği s ıfatlar, Muslim'in kitab ında istinad edilen<br />

sıfatlardan daha mükemmel ve daha şiddetlidir; el-Buharrnin s ıhhat için<br />

ortaya koydu ğu şartlar, daha kuvvetli ve daha ser ttir."<br />

"El-Buharrnin ittisal yönünden üstünlü ğü, ravinin hadis ald ığı kimse ile<br />

millakat ının bir defa da olsa sabit olmas ını şart ko şması dolayısıyledir. Halbuki<br />

Muslim, sadece muasaratla, yani râvi ile şeyhinin ayn ı as ırda ya şamış<br />

olmalarlyle iktifa etmi ştir."<br />

"Sahib-i Buha.rrinin adalet ve zabt yönünden üstünlü ğüne gelince, Muslim'in<br />

ricali aras ında cerh edilenlerin say ısı, el-Buharrnin ricalinden cerh<br />

edilenlerin sayıs ına nisbetle daha çoktur. Buna ilaveten el-Buhari, bu cerh<br />

edilenlerin hadislerinden fazla say ıda nakletmemi ştir. Bunlar ın ço ğu, Muslimin<br />

hilafina, kendilerinden ald ığı ve hadislerine kar şı alışkanlık kazand ığı kendi<br />

şeyhlerindendir."<br />

Buharrnin şâzz ve ılletten salim olmas ı yönünden üstünlüğüne<br />

gelince, el-Buharrde tenkide u ğrayan hadis say ıs ı, Muslim'in tenkide u ğrayan<br />

hadis sayısından daha azd ır. Buna ilaveten ulemâ, ilim yönünden el-Buharinin<br />

Muslim'den daha üstün ve hadis sanat ı yönünden daha bilgili oldu ğunda<br />

ittifak etmi şlerdir. Muslim onun tilmizi olup dizi dibinde yeti şmi ş, ondan<br />

istifade etmi ş, onun eserlerine tâbi olmu ştur. Bu sebepledir ki, ed-Daralp ıtni,<br />

eğer el-Buhari olmasayd ı, hadis ilminde Muslim ortaya ç ıkmaz ve bu mertebeye<br />

ula şmazdı, demi ştir" (Nulıbet ıt'l-fiker şerhi, s. 37-38).<br />

İşte, yukarıda zikredilen bu sebepler dolay ıs ıyle el-Buhârrnin el-Cümi`u' ş -<br />

Şahih'i, başta Muslim olmak üzere di ğer bütün hadis imamlarm ın tasnif<br />

etmiş oldukları kitaplara tercih edilmi ş ve daha önce de i şaret etti ğimiz gibi,<br />

Kur'an Kerimden sonra, İslam dininin en mühim kayna ğı sayılım şt ır 96'.<br />

f. Cüz'ler<br />

Cüz, tek bir sahabinin veya daha sonrakilerden bir hadisçinin hadislerini<br />

toplayan kitaplard ır. Bazan, belirli bir konuya tahsis edilmi ş hadisleri ihtiva<br />

eden mecmualara da cüz denilmi ştir. Cüz'ler daha ziyade üçüncü as ırdan iti-<br />

961 Bkz. Ibnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 336; el-Hatib el-BagdMi, T ı7r[hu BağdM, XIII.<br />

100-104; İbn Eb# YacM, Tabalcrıtu'l-ljanübne, I. 337; İbn I allikân, Vafeyiit, IV. 280-282; eg-<br />

Zehebt, Tezkire, I. 588-590; İbn Hacer, Tehgtb, X. 126-128; Tanribirdi, en-N ıteam, III. 33;<br />

şezeriit, II. 144-145; Fuat Sezgin, GAS, I. 136-143.<br />

260


aren ortaya ç ıkmağa başlamış ve binlerce cüz telif edilmi ştir. Ez-Zehebrnin<br />

nakletti ğine göre, Nisâbilr'un tan ınmış muhaddislerinden Inifız Ebn 14zim<br />

cOmer İbn Ahmed el-(Abdevi (Ö. 417) "kendi elimle, her bir şeyhten bin cüz<br />

olmak üzere on şeyhten 10 bin cüz yazd ım" demi ştir962ki, bu sözden, tahmin<br />

edilemeyecek kadar çok say ıda cüz telif edildi ğini anlamak mümkindir Biz<br />

binada üçüncü asra ait baz ı cüz sâhiplerinin isimlerine i şaret etmekle yetineceğiz.<br />

EBÛ A ŞIM EN-NEBIL eg-Zahlıük İbn Mahled e ş - ŞeybânI (Ö. 212) 963 ;<br />

Ebü


Ebu'l-cAbbös Ahmed İbn İbn Muslim EL-EBBIR (Ö. 290) 973; EM'. Muslim<br />

ibröhim İbn (Abdillah İbn Muslim İbn Möcız el-Ba şri EL-KECCI (Ö.<br />

292) 974; Ebü Bekr Muhammed İbn Mihrön en-Neysüböri EL- İSM k`ILI (Ö.<br />

295) 975; Ebu'l-(Abbös AHMED İbn Muhammed İbn Mesrük ET-TÜSI el-<br />

Ba ğelödi (Ö. 299) 976.<br />

g. Belirli konulara tahsis edilmiş kitaplar<br />

adh eserlerin de ğişik konular ından birine tahsis edilmi ş kitapların<br />

ikinci as ırda telif edilme ğe ba şland ığını zikretrui ş ve bunlar ın isimlerini müellifleri<br />

ile birlikte vermi ştik. Bu çe şit telif faaliyeti üçüncü as ırda da devam<br />

etmi ş ve giderek artm ışt ır. Müelliflerinin vefat tarihlerine göre, bu as ırda telif<br />

edilen kitaplar ı<br />

şöyle s ıralayabiliriz:<br />

(ABDURRAZZA"K İbn Hemmö ın (Ö. 211) 977ın Kitc-tbu'ş-şaliit'a; El3fT<br />

c7kŞIM EN-NEBIL e -Zalılıük İbn Mahled e ş - Şeyböni (Ö. 212) 978nin Kitiibu'-<br />

s-Sunne'si; Ebü Ndaym EL-FAZL İBN DUKEYN (Ö. 219) 979in Kitiibu' ş-<br />

şaliit ve KitCtbu'l-Meniisik'i; İTWEM İBN İYAS el-cAskalönl (Ö. 220) 980nin<br />

Kitt-tbu şerCtbi'l-Acmc-tri; Ebü cAbdillah NU (AYM İBN HAMM7ı.D el-ljuzüci<br />

(Ö. 228) 9"nin Fiten'i; Ebn Ilayseme ZUHEYR İBN HARB (Ö. 234) 982<br />

Kitrıbu'l-cilm'i; Ebu'l-Hasan (ALI İbn (Abdillah İbn Cdfer EL-MEDINI in<br />

(Ö. 234) 983 nin Kitöbu'l-Eşribe'si; Ebü Bekr İBN EBI ŞEYBE (Ö. 235) 984 nin<br />

973 Bkz. Trtrilju Bağrltıd, IV. 306-307; Tezkire, I. 639-640; Sezerüt, II. 265.<br />

974 Bkz. 944 No.lu dipnot.<br />

975 Bkz. ez-Zehebl, Tezkire, I. 682-683; İbnu'l-clm'ad, şezer ılt, II. 221.<br />

976 Bkz. el- İjattb el-Bagd'adt, Ttırilıu BağrItıd, V. 100-103.<br />

977 Bkz. 953 No.lu dipnot.<br />

978 Bkz. 963 No.lu dipnot.<br />

979 Bkz. İbn Sacd, Tabalpit, VI, 279-280; el-Bub..ri, Teırlh, IV. 1, 118; İbn R.uteybe<br />

el-Mactırif, s. 229; İbn Ebi Hâtim, Kitrıbu'l-cerh, III. 2, 61-62; İbnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 331;<br />

el-Hatib el-Bagel'adt, Tdrilıu Bağıldd, XII. 346-357; ez-Zehebi, Tezkire, I. 372-373; Miz ıltı,<br />

III. 350-351; İbn Hacer, Tehzib, VIII. 270-276; el-Ketrani, el-Mustalrafa, s. 35; Fuat Sezgin,<br />

GAS, I. 101.<br />

980 Bkz. el-Bubrızt, Ttırlh, I. 2, 39; İbn Ebi Hâtim, Kitiibu'l-cerh, I. 1, 268; el-tlatib el-<br />

Bağdâd#, Tdrihu Bağdrıd, VII. 27-30; ez-Zeheb1, Tezkire, I. 409; İbn Hacer, Tehzib, I. 196;<br />

Fuat Sezgin, GAS, I. 102.<br />

981 Bkz. 873 No.lu dipnot.<br />

982 Bkz. 877 No.lu dipnot.<br />

983 Bkz. İbn Said, Tabalcrıt, VII. 2, 58; el-Bulfari, Törffi, III. 2, 284; İbn Ebi 121Atim,<br />

Tandimetu7-cerb, s. 319-320; Kitiibu'/-cerh, III. 1, 193-194; ibnu'n-Nedim, el-Fihrist, s. 336;<br />

en-Neysa'biiri, Macrifet s. 71-72; el-tlatib Tartihu BağdM,<br />

XI. 458-473; eg-Zehebt, Tezkire, L 428-429; M İzdn, III. 138-141; es-Subk ı, rabakritu'ş-Ştıfic ıyye,<br />

I. 366-368; Tanribirdi, en-Nuciim, II. 277; İbn Hacer, Tehzib, VII. 349-357; İbnu'l-chnjıd.<br />

Segerdt, II. 81; Fuat Sezgin, GAS, I. 108.<br />

984 Bkz. 878 No.lu dipnot.<br />

262


Kitdbu'l-Edeb ve Kitdbu't-Tefslr'i; AUMED İBN Muhammed<br />

İBN HANBEL (Ö. 241) 985in Kitdbu's-Sunne, Kiteibu't-Tefsir, KitC ıbu'z-Zuhd,<br />

Kitab ı-171- FercV4, KitCıbu'l-Mencisik, Kitdbu(1- İmCın, Kittıbu'l-Eşribe, Kitc-ibu<br />

Tacati'r-Rasül, Kitrıbu'r-Redd'ale'l-Cehmiyye'si; Ebü cAbdillah Muhammed İbn<br />

Yahy5. İBN Ebi EL-cADENI ED-DARAVERDI (Ö. 243) 986 nin Kitcrıbu'l-lınCın'ı<br />

; IIANNA- D İBN SER İY İbn Mus'ab<br />

(Ö. 243) 987nin<br />

Kitdbu'z-Zuhd'u; Ebü (Abdillah el-Uuseyn İBNU'L-IJASAN İBN HARB<br />

el-Mervezi (Ö. 246) 988nin Kitcibu'l-Birr ve' ş -Şıla'sı ; Ebu'l-Ferec cABDUR-<br />

RAIIMAN İBN (ÖMER EL-ISBA1171.NT "RUSTE" (Ö. 246, 250) 989nin KitCıbu'l-<br />

İmcin' ı ; Ebü Ahmed HUMEYD İBN MAHLED İBN ZENCEVEYH<br />

el-Ezdi (Ö. 251) 99Önin Kitclbu'l-Adabi'n-Nebeviyye ve Kitclbu't-Tergib ve't-Terhlb'i;<br />

Ebü (Abdillah Muhammed İbn ism . .'11 EL-BUTASI el-Cucfi (Ö. 256) 991-<br />

nin Kitclbu Ref c ı'l-Yedeyn ş-Şakit, Kitdbu'l- E ş-<br />

ribe, Kitdbu'l-Edebi'l-Mufred, KitCıbu 1,1" , alta Ef`Cıli'l-(1bc-id'ı;Eb'ıl<br />

`Ali EL-UASAN İBN cAREFE İbn Yezid el-`Abdi el-Ba ğdMi (Ö. 257) 992nin<br />

Ebu'l-Uuseyn MUSLIM İbnu'1-Uae4e el-Kuseyri (Ö. 261) 993-<br />

nin KitCıbu'l-İntila cUbeydullah İbn (Abdil-Kerim İbn<br />

Yezid EB İJ" ZUWA ER-RAZ İ (Ö. 264) 994nin Kitöbu'z-Zuhd'u; EB C `AL İ<br />

UANBEL İbn ish4 İBN UANBEL es- Şeybâni (Ö. 273) 995nin Kiffibu's-Sunne'si;<br />

EKI BEKR Ahmed İbn Muhammed İbn Hani et-Tn EL-ESREM<br />

(Ö. 273) 996in Kitdbu's-Sunne'si; EBÜ DA.VeD Suleym.'n Ibnu'l-Egas<br />

es-Sicist1 (Ö. 275) 997 nin Kitdbu'z-Zuhd, Kitc -ıbu'lKader, KitCıbu Acicimi'n-<br />

Nubuvve ve Kitdbu's-Sunne'si; EBIJ HAT İM Muhammed İbn İdris İbni'l-<br />

985 Bkz. 881 No.lu dipnot.<br />

986 Bkz. 883 No.lu dipnot.<br />

987 Bkz. Törrh, IV. 2, 248; ez-Zehebt, Tezkire, I. 507-508; İbn Hacer, Tehzib,<br />

XI. 70-71; İbnu'l-cIm.d, Şezeröt, II. 104; Fuat Sezgin, GAS, I. 111.<br />

988 Bkz. İbn Ebi Hâtim, Kitöbu'l-cerit, I. 2, 49; Ibnu'l-qmkl, şezertıt, III. 111.<br />

989 Bkz. İbn Ebt Ilâtim, Kitöbu'l-cerk II. 2, 263; ez-Zeliebt, Mizön, II. 579; İbn Hacer,<br />

Tehzib, VI. 234-235; el-Kettrıni, el-Mustatrafa, s. 34.<br />

990 Bkz. İbn Eb# I-Dtim, Kitöhu'/-cerb, I. 2, 223; el-Hatib Tc-iri/en Bağdöd,<br />

VII. 160-162; ez-Zehebi, Tezkire, I. 550-551; İbn Hacer, Tehzib, III. 48-49; ibnu'l-qu ı -ad,<br />

Şezeröt, II. 124; Fuat Sezgin, GAS, I. 113.<br />

991 Bkz. 960 No.lu dipnot.<br />

992 Bkz. 966 No.lu dipnot.<br />

993 Bkz. 961 No.lu dipnot.<br />

994 Bkz. 899 No.lu dipnot.<br />

995 Bkz. İbn Ebi Ij&tim, Kitetbu'l.cer4, I. 2, 320; el-Hatib el-BagdZıdi, Törilıu Bağelöd, VIII.<br />

286-287; İbn Eb# Ya


Munzir ER-RAZ İ (Ö. 277) 998nin Kitdbu'z-Zuhd'u; Ebn


ikinci isnad, şüphesiz, o hadisi Mustahrec sahibine ula şt ıran isnaddır. Bu suretle<br />

mustahric, şabib sahibi ile, onun şeyhinde, yahut daha üstündeki bir<br />

şeyhte hattâ bazan sahabide birle şir. Eğer hadis mustahrice ual şmam ışsa,<br />

yahut ula şmış olsa bile isnad ı zayıf ise, mustahric, ya o hadisi terkeder, yahutta<br />

Sahili sahibinin isnadı ile nakleder.<br />

Mutahrecler umumiyetle dördüncü as ırdan itibaren ço ğalma ğa ba şlam ış -<br />

t ır. Bununla beraber ez-Zehebi'nin belirtti ğine göre"", Ebü Bekr Muhammed<br />

İbn Muhammed İbn Reca' el- İsfera'ini (Ö. 286)""nin ve Ebu'l-Fail Ahmed<br />

İbn Seleme en-Neysaburi el-Bezzaz (Ö. 286)"" ın Muslim'in şalfillı'i üzerine<br />

yapılmış birer Mustalıreeleri vard ır.<br />

t. Hadis ilminin çeşitli konularına tahsis edilmi ş kitaplar<br />

Daha önce de muhtelif vesilelerle i şaret etti ğimiz gibi, hadis ilminin veya<br />

usillünün bütün konularını içine alan müstakil kitaplar, ancak dördüncü asrın<br />

ilk yar ısından itibaren telif edilme ğe başlanm ıştır. Ancak bu gecikmeyi,<br />

hadis ilmi ile ilgili ıst ılahların, kaide veya tariflerin, daha önceki as ırlarda hadisçiler<br />

aras ında maruf ve müstamel olmad ığı, yahut bunlar ın yerle şip kökleşmediği<br />

manasında anlamamak gerekir. Asl ında bunlar çok daha önceleri<br />

hadisçiler aras ında biliniyor ve kullan ılıyordu. Bununla beraber ilk devirlerde,<br />

hadisçileri daha çok hadis metinlerinin toplanmas ı ve konularına veya ravilerine<br />

göre tasnifi me şgul ettiği için usülle ilgili telif çalışmalar ına vakit ay ı-<br />

ram ıyorlard ı. Belki birincisi, onlar için daha tatl ı ve hay ırlı geliyordu. Ancak<br />

bu, onların usülle hiç me şgul olmad ıkları manasına gelmez. E ğer ba şka türlü<br />

olsayd ı, en sahih eserlerinin onlar ın devirinde telif edilmemi ş olması gerekirdi.<br />

Hadis ilminin çe şitli 1141 ve kaidelerinin, ikinci ve üçüncü as ır hadisçileri<br />

arasında bilindiğini gösteren deliller, bizzat kendilerinden nakledilen ve<br />

daha sonraki usul kitaplarmda yer alan haberlerdir. El-Buhari ve Muslim'in<br />

yalnız hadis metinlerine tahsis ettikleri Sabiblerinde bile taha mmul ve rivayet<br />

kaidelerine, yahut hadis ricaline ait yer verdikleri görü şleri, bunun bir<br />

başka delilini te şkil eder. Hatta el-Buhari ve Muslim'den önce gelmi ş<br />

İmam Muhammed İbn İdris e ş-Safici (Ö. 204)""nin er-Risttle adlı eseri, belki<br />

fıkıh usiilünden ziyade hadis usiilü ile ilgili bir kitapt ır. Keza, yine e ş-Saficrnin<br />

Kitetbu'l-Umm'u içinde yer alan çe şitli hadis meseleleri ile ilgili görü şleri<br />

ve bilhassa Kitiibu<br />

hadis ilmi içerisinde mütalaa edilmesi<br />

gereken konulardand ır.<br />

1007 Bkz. Tezkire, I. 637, 686.<br />

1008 Bkz. ez-Zehebt, Tezkire, I. 686; Ibnul-cImild, ŞezerW, II. 193-194.<br />

1009 Bkz. İbn Ebt 1-Utirn, Kitılbu'l-cerl>, L 1, 54; e1-1j41b, Tiirku Bağdad, IV. 186-187;<br />

ez-Zehebt, Tezkire, I. 637; Ibnu'l-Inı"d, Şexerta, II. 192.<br />

265


Aynı konuya tahsis edilmi ş Ebü Muhammed 'Abdullah İbn Muslim İBN<br />

KUTEYBE ed-DineverI (Ö. 276)""nin Te'vilu Muljtelifi'l-ljadi ş, halen bu<br />

konuda telif edilmi ş en mühim kitap olarak bilinir.<br />

Hadis ilminin konularından bir diğeri, garibu'l-bLidlş'tir. Bu konuda ilk<br />

kitap tasnif edenler, En-Nazr İbn şumey1 (Ö. 203, 204) 1°12ve Ebü 'Ubeyde<br />

Mu'ammer İimul-Muşennü (Ü. 210)" 3 dir. Bu bakımdan garibu'l-hadig konusunda<br />

ilk kitab ın Kitübu Garibi'l-ljacliş ve'l-A şür adı alt ında Ebü `Ubeyd<br />

EL-1ASIM İBN SELLAM el-Ba ğdüdi (Ö. 224) 1°14 tarafından telif edildiği<br />

söylenir ismini biraz önce zikretti ğimiz İbn Rnteybe ed-Dineveri, Ebü (Ubeyd'in<br />

bu kitabına Zeylu yazm ş ; Ebü İshük İBRA-<br />

HIM İbn ish4 EL-HARBI el-Ba ğdödi (Ö. 285) 1015 de ayn ı konuda Kitübu<br />

Garibi'l-ljacli,ş'ini telif etmi ştir.<br />

Hadis ilmi içerisinde yer alan bir ba şka konu nösih ve mensüh hadisler<br />

konusudur. Bu konuda AHMED İbn Muhammed İBN HANBEL e ş - şeybünI<br />

(Ö. 241) 1°16nin, Ebü Bekr EL-ESREM (Ö. 261) 1° 17in (Kititbu Nüsit,d1-1.1ave'l-Mensült)<br />

ve EBe DAVUD Suleymün ibnul-E ş


Üçüncü as ırda, başta sababe olmak üzere hadis rivayet eden ricale tahsis<br />

edilmi ş tarih, tabakat, isim ve künye kitaplar ıyle cerh ve tddil kitaplar ı<br />

da telif edilmi ştir. 'Ali ibnu'l-Mediini (Ö. 234)nin, Ebü Bekr Ahmed İbn


lah Muhammed İBN SAcD İbn el-Haşimi (Ö. 230) ı ° 37nin ef-Tabaktıtu'l-<br />

Kubrirs ı ; Ebii`Amr IJALIFE İBN IJAYYAT İbn Halife e ş-Seybiini (Ö.240)""<br />

nin ve Ebul-Uuseyn MUSLIM ibnu'l-Uaccüc el-lu şeyri (Ö. 261)" 39 nin<br />

Kitc-ıbu'f-Tabal ıettlan; ERO RAT İM Muhahammed ibni'l-Munzir<br />

ER-RAZ İ (Ö. 275)""nin Tabakeıtu't-Töbicin'i; baz ı şehirlerin tarihine tahsis<br />

edilmi ş olmakla beraber, o şehirde ya şamış veya o şehre uğramış hadis<br />

ricalinin tercemelerini toplayan kitaplardan EBU'L-VEL İD Ahmed İbn Muhammed<br />

ibni'l-Velid EL-EZRAKI (Ö. 223) 1041nin Tiirilıu Mekke'si; Ebü 'Ahdillah<br />

EZ-ZUBEYR İBN BEKKAR İbn `Abdillah el-Rura şI (Ö. 256)""ve<br />

Ebü Zeyd


BİBLİYOĞRAFYA<br />

Ahmed Emin, Fecru'/-İslam (Kahire 1374 /1955)<br />

Ahmed Emin, Zulta'/- İslam (Kahire 1357 /1938).<br />

Ahmed İbn Hanbel, Kitrıbu'l-cılel ve macrifeti'r-rierd (<strong>Ankara</strong> 1963, ilâhiyat<br />

Fakültesi Yay ınlar ından, cild I.).<br />

Ahmed ibn. 1.1anbel, el-Musned (Mısır 1375 /1956, Ahmed M. Şakir nesri ve<br />

Mısır 1313 bas ıkısı).<br />

Ahmed Muhammed Şakir,<br />

şerlıu ilıti şCcri cUlfcmi'l-Imdi ş (Mıs<br />

ır)<br />

flmidı Seyfu'd-Din Ebu'1-11asan `Ali İbn Muhammed, el-ligedm fi u ştidi'lalıkdm<br />

(Mıs ır 1332 /1914).<br />

`Ayni Mahmüd İbn Ahmed İbn Müsü, cUmdetu'l-Igörl ( İst. 1308).<br />

Bağdüdl Ebü Mansür `Abdul-Kühir İbn Tahir, el-Fark beyne'l-firals (Mısır<br />

1367<br />

Belüzuri Ebu'l-tAbbüs Ahmed İbn Yahya İbıı Cübir, Futültu'l-bulddn (Mıs ır<br />

1350 /1932).<br />

Buhüri Ebü `Abdillah Muhammed İbn İsmail, el-CcImitu's-Sahib ( İst. 1315)<br />

Buhüri Ebü (Abdillah Muhammed İbn İsmail, et-Törl4u'l-Kebir (I3aydarübüd<br />

1360).<br />

Cezü'iri Tahir İbn Ahmed, Tevelhu'n-nazar ila uşidi'l-eser (Mıs ır 1328 /1910)<br />

Dürimi Ebü Muhammed 'Abdullah İbn (Abdirrahman, es-Sunen (D ımask 1349)<br />

De Boer, Trırilıu'l-felsefe (kahire 1377 /1957).<br />

Ebü Cacfer en-Nahhüs Ahmed İbn Muhammed, en-Ncisidı ve'l-mensith,<br />

(Mısır 1323)<br />

Ebü Davud Suleymün ibnu'l-Escas es-Sicistk ıi, es-Sunen (M ısır 1371 /1952)<br />

Ebü Hanife ed-Dineveri Ahmed İbn Davud, el-Al ıbciru't-tıvill, (Kahire 1960)<br />

Ebü Wıtim İbn 11ıbbün<br />

ve'l-meerrıkin (yazma, İst. Ayasofya<br />

496)<br />

Ebn Nucaym el-Isbahk ıl Ahmed İbn (Abdillah, Ifilyetu'l-evliya' (Mısır 1352 /<br />

1933)<br />

Ebii Tbeyd el-Kas ım İbn Sellüm, Kitübu'l-en ıvtd (Kahire 1353)<br />

Egari Ebu'l-klasan, Malsedcitu'l-isidmiyyln ( İst. 1929)<br />

269


Farabi, İlt.gru-tu/gm (Mısır 1949)<br />

Fuat Sezgin, Buharinin kaynakları hakk ında araştırmalar (İst. 1956)<br />

Fuat Sezgin, GAS - Geschichte des Arabischen Schrifttums (Leiden 1967)<br />

Goldziher, Muh. Stud, frans ızcas ı : Leon Bercher, Etudes sur la tradition Islamique<br />

(Paris 1952)<br />

Gazali Ebü Hamid Muhammed İbn Muhammed, Fayşalu't-tefrika beyne'l-<br />

İsldm ve'z-zandalca (1381 /1961)<br />

Gazali Ebü Hamid, el-Munk ızu (Mısır 1962)<br />

Haci Halife, Ke şfu'i-iundn (İst. 1941-1943)<br />

Hakim Ebü (Abdillah en-Neysabüri, Mdrifet culdmi'l-badiş (Kahire 1937)<br />

Hakim Ebü (Abdillah en-Neysabüri, el-Mustedrek (Haydarabad 1335)<br />

tlallaf 'Abdul-Vahhab, Islam teşrii tarihi (<strong>Ankara</strong> 1970, türkçesi: Talat Koçyiğit,<br />

Ilahiyat Fakültesi Yay ınlarından)<br />

Hamidullah Muhammed, Mecmdatu'i-ve şCıilds-siyösiyye (Kahire 1376/1956)<br />

Hamidullah Muhammed, Hemmdu ı İbn Munebbih'in Sahifesi (<strong>Ankara</strong> 1976,<br />

türkçesi: Talat Koçyi ğit, Ilahiyat Fakültesi Yay ınlarından)<br />

Hasan İbrahim Hasan, Tdrilıu'l- İslam (Mısır 1953)<br />

tlatib Bağdadi, el-Kifdye fi (ılmi'r-rivdye (thydarabad 1357)<br />

Hatib Bağdadi, Talcylducl- ılm(D ımaşl 1949)<br />

Ijatib Ba ğdadi, Tdrilıu Bağıldd (Mıs ır 1349 /1931)<br />

tlattabi Ebü Suleyman Hamd İbn Muhammed, Macdlimu's-Sunen (Haleb<br />

1352 /1933)<br />

tlayyat Ebu'l-Huseyn `Abdurralıim İbn Muhammed, Kitdbu'l- İntişdr (Kahire<br />

1344 /1925)<br />

Herevi Ebü İsmail (Abdullah İbn Muhammed, Zemmu'l-keldm (yazma, Ilahiyat<br />

Fakültesi Ktb.)<br />

t-Ilgar' Muhammed, Tdrilıu't-teşric el- İsld ıni, (Kahire 1358 /1939)<br />

İbn cAbdil-Berr Ebü `Orner Yüsuf en-Nemeri, Cami ( beydni'l-c ılm (Mısır)<br />

İbn


İbn Ebi Hatim er-Razi, (Ilelu'l-hadiş (Kahire 1343)<br />

İbn Ebi Yacla Ebu'l-Huseyn Muhammed, Tabakütu'l-I,Ianübile (Kahire<br />

1371 /1952)<br />

Ebu'l-Hasan el-Kamil fi't-t-tarih (Mısır 1357)<br />

ibnu'l-Esir Ebu'l-Hasan, Usdu'l-gübe (1280)<br />

İbn Hacer el-cAskalani Ebu'1-Fa4 Şihabu'd-Din Ahmed, Fethu'l-büri bi şerht<br />

Sahilıt'l- İmam el-Bultüri, (Mısır 1319)<br />

İbn Hacer el-(Askalani, Hedyu's-sürl mukaddimet Fetht'l-bürl, (Mısır 1347)<br />

İbn Hacer el-cAskalani, Nuhbetu'l-fiker şerhi (türkçesi: Talat Koçyi ğit, Ilahiyat<br />

Fakültesi Yayınlarından, <strong>Ankara</strong> 1971)<br />

İbn Hacer el-Işübe fi temyizi' ş-şahübe (Mısır 1325/1907)<br />

İbn Hacer Telı zibu't-tehzib (Flaydarabad 1925)<br />

İbn Haldun (Abdurrahman İbn Muhammed, Mukaddime (Mısır 1284)<br />

İbn Hallikan Ebu'l- (Abbas Şemsu'd-Din, Vafeyütu'l-acyün ve enbtru ebnü'i'zzamün<br />

(Kahire 1367/1948)<br />

ibnu-(1mAel Ebu'l-Felah qbdu'l-Hayy, Sezerütu' zeheb alıbüru men zeheb<br />

(Kahire 1350)<br />

İbn Ke şir Ebu'l-Fida"Imadu'd-Din, Ihti şüru cUlümi'l-hadis ve şerhuhu<br />

(Mısır)<br />

ibn. Ke şir Ebu'l-Fida', el-Bitkiye ve'n-nihüye fi't-tarih (Mısır)<br />

İbn Kuteybe ed-Dineveri Ebu Muhammed 'Abdullah İbn Muslim, el-M ıt(c-trif<br />

(Mısır)<br />

İbn Kuteybe ed-Dineveri, el-Imüme ve's-siyüse (Mısır 1356/1957)<br />

İbn Kuteybe ed-Dineverl, Te'vllu (Mısır 1326)<br />

İbn Mac:e Muhammed İbn Yezid el-KazvIni, es-Sunen (Mısır 1349)<br />

ibnu'1-Murta4 Ahmed İbn Yahya, Tabalcittu'l-Mdtezile (Beyrut 1380/1961)<br />

ibnu'n-Nedim, el- Fihrist (Kahire)<br />

İbn Sa`d, Kitübu't-Tabaltüti'l-kebir (Leiden 1904-1940)<br />

ibnu's-Salah Ebü 'Anar (O şman e ş - Şehruziihri", (Haleb 1386 /<br />

1966)<br />

İbn Teymiyye Ebu'l- (Abbas Talpyyu'd-Din, el-(Akidetu'l-ljamaviyye (Mecmacatu'r-resa'ili'l-kubra,<br />

M ısır 1323)<br />

Tel 'Abdurrahman ibn. Ahmed, el-Mevülc ıf ve şerhuh ( İst. 1292)<br />

Kasıml Cemülu'd-Din, Kavdtdu't-tandiş, (D ımaşk 1949)<br />

Kâsınil Cemalu'd-Din, Türilıu'l-Cehmiyye ve'l-Muctezile (Mısır 1331)<br />

Kastallard<br />

irşüdu's-srtri li şerh Sahatt'l-Bulıürl (Kahire)<br />

Kettani Muhammed, er-Risületu'l-Mustatrafa (Beyrut 1332)<br />

Koçyi ğit Talat, Hadisçilerle keleimalar arastndaki münakaşalar (Ilahiyat Fakültesi<br />

Yayınlarından, <strong>Ankara</strong> 1969)<br />

Koçyi ğit Talat, I. Goldziher'in hadisle ilgili bazt görüşlerinin tahlil ve tenkidi,<br />

(Ilahiyat Fakültesi Dergisi, <strong>Ankara</strong> 1967, c. XVII)<br />

271


Koçyiğit Talat, Hadis usillü, (Ilahiyat Fakültesi Yayınlarından, <strong>Ankara</strong> 1975)<br />

Koçyiğit Talat, İbn Şihüb ez-Zuhri (Ilahiyat Fakültesi Dergisi, <strong>Ankara</strong> 1976)<br />

Makdisi Ebü Nasr Mutahhar İbn Tahir, el-Bed' ve't-tarih (Paris 1899-1919)<br />

Makrizi Talpyyu'd-Din Ahmed, Kitübu'l-Ijıtat ve'l-üşür (Mısır 1324)<br />

Malik İbn Enes, el-Muvattü' (Kahire 1370 /1951, M. Fuad 'Abdul-Baki ne şri)<br />

Mesfüdi `Ali ibnu'l-I-Juseyn. Man:ku' (Mısır 1346)<br />

Muslim ibnu'l-11accac el-Kuseyri, el-aimicu'ş- Şahiti (Mısır 1373 /1955)<br />

Mustafa Sadık er-Rafici, İccüzu'l-Kur'an (Kahire 1375/1956)<br />

Nevevi Muhyiddin, Teluibu'l-esm ır ve'l-lugüt (Mısır)<br />

Okiç M. Tayyib, Baz ı hadis meseleleri üzerinde tetkikler ( İst. 1959)<br />

Okiç M. Tayyib, iskimiyette ilk nüfus say ım (Ilahiyat Fakültesi Dergisi 1958—<br />

1959, s. 11-20)<br />

Ramahurmuzi Ebü Muhammed el-Hasan İbn cAbdirrahman, el-Muhaddişu'lfâşıl<br />

(Beyrut 1391/1971)<br />

Schacht Joseph, The Origins of Muhammadan Jurisprudence (Oxford 1950)<br />

Suyüti IJusnu'l-muh4ara (M ıs ır 1321)<br />

Suyati Celalu'd-Din, el-ithün fi culümi'l-Kur'an (Kahire 1368)<br />

Suyüti Celalu'd-Din, fi'l-ahtıclişi'l-mevzfıca (Mısır 1352)<br />

SuyütT Tedribu'r-rövi fi şerhı Tahribi'n-Nevevi (Mısır 1379)<br />

Suyüti<br />

Tefsiru'l-Celüleyn (Kahire)<br />

Suyüti Ceralu'd-Din, Tenviru'l-havülik şerhu MuvattCı'l- İmam Malik (Kahire)<br />

Şan.% Ebü (Abdillah Muhammed İbn İdris, (Bulak 1321)<br />

Şafi% Ebn (Abdillah Muhammed İbn İdris, er-Risüle (Mısır 1358 /1940)<br />

Şehristani Ebu'l-Feth Muhammed İbn


INDEKS<br />

1. Yer, Şahıs ve Tabirler<br />

A<br />

(AlAdile 78, 91<br />

(AlıMd İbn `Abdi's-Şamed 135, 136<br />

(AbbAs 165<br />

(AblAs İbn (Abdil-Muttalib 121, 139, 140<br />

el-(Abba's Ibnu'l-VelId İbn (Abdi'l-Melik 157<br />


105, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113,<br />

114, 116, 117, 120, 128, 129, 131, 135,<br />

136, 137, 139, 140, 141, 143, 151, 152,<br />

157, 160, 167, 177, 178, 181, 193, 194,<br />

195, 223<br />

`Ali İbn Hi şam 124<br />

İbn Hucr 244, 247<br />

`Ali İbn 'Isa 115<br />

Ibnu'l-Cdd İbn cUbeyd el-Cevheri 235<br />

`Ali Ibnu'l-Hasan ez-Zuhli el-Eftas 236<br />

`Ali ibnul-Huseyn 160<br />

`Ali İbnu'l-ljuseyn İbn 'Ali İbn Ebi Talip<br />

154<br />

`Ali ibnul-Medini 50, 55, 233, 252, 262, 266,<br />

267, 268<br />

Al-i 'İmran süresi 13, 14, 163<br />

`Alkame 154<br />

`Alkame İbn Rays 93<br />

el-Acnıe ş (Suleyman İbn Mihran) 51, 64, 196<br />

el-Amidi 25<br />

qmir İbn 'AbdiRah 214<br />

qmir İbn Şerahil e ş-Şdbi (keza bkz. e ş-5db»<br />

93, 102, 208<br />

`Arın İbn Abtab 86<br />

`Artır Tbn 'Anbese 87<br />

(Anır İbn Fa'id 232<br />

`Arar İbn Hazm 34, 35, 36, 37, 39, 40, 41<br />

`Anar İbn Herim 35<br />

`Anar İbn Rufaca İbn Tabüt 137<br />

`Anar İbn Selam 257<br />

`Ama İbn Şdayb (İbn Muhammed İbn `Ahdillah<br />

İbn `Anar ibni'l-q ş) 46, 47, 48<br />

`Arar Ibılu'l-q ş 44, 84, 86, 87, 96, 137<br />

`Amr İbn cUbeyd 83, 127, 131, 132, 134, 195,<br />

196, 223<br />

`Aınr İbn Zurare 28<br />

`Ammar İbn Ebi Suleyman 155<br />

`Ammar İbn Mutarrıf 146<br />

`Ammar İbn Reca' et-Ta ğlebi 237<br />

`Ammar İbn Yasir 82, 86, 194<br />

`Atma Bint 'Abdirrahman 35, 203<br />

`Aınriyye 195<br />

`Anbese İbn 'Abdirralıman 156<br />

Antakya 157<br />

Antalya 157<br />

Acraf süresi 13<br />

`Arefe 75<br />

`Askalan 157<br />

`Aşere-i Mube şşere 72<br />

`Ata' 156<br />

`Ata' (Hakim) el-Mukannd 122<br />

`Ata' İbn 'Abdullah el-Horasan' 155<br />

`Ata' İbn Dinar 63<br />

`Ata' İbn Ebi Rabalı 92, 101, 154<br />

`Attab İbn Esid 91<br />

`Avf İbn Malik el-E şcdi 87<br />

Ayetu'l-Kursi 138<br />

`Ayni 61, 74<br />

`Ayya ş (İbn Ebi Rabia el-Mailzfımi) 91<br />

Azerbeycan 85, 123, 124<br />

`Azudu'd-Din el-Tel 219, 220<br />

B<br />

Babek 122<br />

Babek el-Hurrami 123, 124, 125<br />

Babil 92<br />

Babilon 88<br />

Bağdad 115, 153, 158, 164, 227, 228, 239,<br />

240, 249, 252<br />

el-13ağdadi 82, 83, 119, 122, 123, 129, 130,<br />

131, 146, 194, 196, 197, 198, 227, 229<br />

Bahreyn 38<br />

Bakara süresi 22, 163<br />

Balpy İbn Mahled İbn Yezid el-Ra ırtubi 76,<br />

237, 250<br />

Ba şra 86, 88, 91, 92, 93, 94, 97, 99, 107, 108,<br />

120, 127, 128, 131, 151, 154, 157, 164,<br />

193, 197, 206, 239, 249, 251, 252<br />

Bedir 28, 34, 69, 72, 73<br />

Bekriyye 111<br />

el-Belazuri 20, 27, 28, 29<br />

Benü Fihr 154<br />

Benü Hakim 126<br />

Benü Ha şim. 156<br />

Benü Ley ş 30<br />

Benü Mabziim 154<br />

Benü Valibe 154<br />

el-Bera' İbn (.1"zib 68, 86<br />

Berlin 59, 62<br />

Bermek' 119<br />

Be şir İbn Nuheyk 58, 59<br />

Beşşar İbn Burd 119<br />

el-Beyhaki 36, 38<br />

Beytu'l-Haram 157<br />

Beytu'l-Makclis 141, 157<br />

Bezz 124<br />

275


Bid`at 171<br />

Bidcat ehli 171<br />

hasene 171<br />

Bidcat-z seyyie 171<br />

BilsI 19, 73, 156<br />

Bilâl İbn Rabrıll 87<br />

Bilffiribaz 123<br />

Bişr İbn cAbdi'l-Melik 27, 28<br />

Bişr İbn Gıyüş 227<br />

Buhârâ 251, 253<br />

el-BuhrirI Ebü `Abdillah Muhammed İbn<br />

İsmdil İbn İbrâhim ibni'l-Muğire el-<br />

Cucfl 9, 11, 14, 17, 18, 19, 21, 23, 24,<br />

30, 31, 35, 38, 42, 44, 47, 49, 50, 51,<br />

54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 65, 66, 67,<br />

69, 74, 76, 77, 81, 83, 90, 94, 95, 97,<br />

101, 142, 156, 196, 197, 203, 208, 209,<br />

210, 211, 212, 213, 214, 216, 217, 222,<br />

230, 231, 233, 234, 235, 236, 243, 245,<br />

246, 247, 249, 250, 251, 252, 253, 254,<br />

255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262,<br />

263, 264, 265, 266, 267, 268<br />

Burayde İbn klu şayb el-Esleml 87<br />

Busr İbn Ebi ErUt 87<br />

Bu şeyr el-cAdevI 168, 179<br />

eabir el-Cdfl 223<br />

CCıbir İbn `Abdillah 19, 22, 48, 49, 50, 51, 77,<br />

98, 101, 149, 169<br />

Ciıbir İbn Semura 86<br />

el-Cdd Ebn (Oşmün 49<br />

Cacd İbn Dirhem 118, 126, 127, 133, 134,<br />

226<br />

Cdde (İbn Ummi Hani) 108<br />

Cdfer İbn klace5.e 149<br />

Cacfer İbn Sacd İbn Semura ( İbn Cundeb)<br />

55<br />

e1-Câh ız 83, 195, 198, 222<br />

Crımicu cAmr 88<br />

el-C:du'l-`Atik 88<br />

avidAn 123, 124, 125<br />

Cebrgı'll ibn Yahy. 122<br />

Cehm İbn Safv5u 127, 226<br />

Cemel 82, 83, 108, 128, 177, 194, 195, 223<br />

Cendel 27<br />

Cerlr İbn `Abdi'l-XIamld 206<br />

Cerir İbn cAbdillah el-Beceli 86<br />

el-CezdirI 10, 11, 256<br />

Cezire 87, 251<br />

el-Cubbdi 135, 196<br />

Cudde 157<br />

Cuheym İbnu' ş-Şalt 29<br />

Çin 85<br />

Ç<br />

D<br />

ed-D'abili 251<br />

ed-Dürakulni. 149, 244, 260<br />

ed-l:Mrinal 23, 35, 68, 203, 250<br />

lEı ru'l-Hiere 89<br />

IMru'n-Nedve 73<br />

IMru's-Sunne 180<br />

D'avfld (a.s.) 246<br />

Dâvnd ibnu'l-Muhabber 157<br />

Dawid-Weil 212<br />

De Boer 133<br />

Deybil 89<br />

Dimaşk 24, 36, 84, 87, 96, 102, 105, 128, 134,<br />

157, 180<br />

Duhaym 65<br />

E<br />

Ebiin 159<br />

EbEin İbn Sacid Ibni'l-q ş 29<br />

Eb ıa İbn Sem%n 126<br />

Ebü cAbdillah el-Biiraki 158<br />

Ebü


Ebü Bekre 86, 152<br />

Ebn Bekr el-Bezz.r 51<br />

Ebü Bekr el-Ebhuri 217<br />

Ebü Bekr el-E şrem 266<br />

Ebü Bekr el-Rati.% 241, 242<br />

Ebn Bekr es-Sa ğgıni 246<br />

Ebü Bekr e ş-ŞıddilF 15, 18, 24, 25, 37, 38, 39,<br />

40, 41, 42, 51, 71, 72, 73, 83, 84, 90, 99,<br />

105, 108, 120, 129, 136, 137, 138, 154,<br />

240<br />

Ebü Bekr İbn Ebi 1.Myfıd 163<br />

Ebü Bekr İbn EM Şeybe .Abdullah İbn Muhammed<br />

235, 249, 250, 262<br />

Ebü Bekr İbn Muhammed İbn<br />

İbn<br />

Hazm 35, 203, 204<br />

Ebü Bekr tim `Ubeydillah İbn `Abdillah İbn<br />

cOmer 40<br />

Ebü Bereze el-Eslemi 86, 87, 137<br />

Ebn Bişr 49, 50, 51<br />

Ebü B ıirayde 111<br />

Ebü Burde İbn Ebi Müsâ 94<br />

Ebü C -ad 28<br />

Ebü Cdfer el-Maus& 114, 120, 121, 122, 125,<br />

134, 139, 152<br />

Ebü Cdfer en-Nahh -as 65<br />

Ebn Cuheyfe Vehb İbn `Abdillah 74<br />

Ebü EMyfıd (Suley~ ibnu'l-E şcaş İbn<br />

İshEık el-Ezdi es-Sicistüni) 13, 17, 22,<br />

23, 30, 31, 36, 38, 39, 51, 55, 116, 174,<br />

231, 232, 243, 244, 245, 246, 247, 249,<br />

263, 266<br />

Ebü 135.viid et-Tayalisi 78, 233, 234<br />

Ebu'd-Derda' 24, 87, 95, 96, 97, 102<br />

Ebü Eyyüb 19, 82, 85, 101, 194<br />

Ebull-Faz1 İbn Tahir el-Makdisi 249<br />

Ebü Gasskı en-Nehdi 251<br />

Ebü Halife 161<br />

Ebü 11(ımid İbnu' ş-Şarki 257<br />

Ebn H5mid Ahmed İbn Hamd -an el-A`meşi<br />

257<br />

Ebü Hanife en-Nd ınffil İbn Ş8bit 71, 93,<br />

145, 158, 159, 214, 233, 239<br />

Ebü Hanife ed-Dineveri 94, 120, 123<br />

Ebull-Hasan Ahmed İbn `Abdillah<br />

268<br />

Ebu'-Hasan el-E şcari 120, 121, 130, 132,<br />

135, 146<br />

Ebü Haşim tim Muhammed ibnill-lianefiyye<br />

120, 121<br />

Ebü H5tim İbn klıbb'an 23, 24, 36, 43, 46,<br />

53, 64, 65, 66, 67, 145, 147, 150, 152,<br />

156, 161, 163, 258<br />

Ebü Halim Muhammed İbn Idris er-Riızi<br />

263, 267, 268<br />

Ebu'l-Hayr Mersed İbn `Abdillah 97<br />

Ebü Hay şeme Zuheyr İbn Harb en-Nesn<br />

235<br />

Ebü Hazim 179<br />

Ebü 11fızim cOmer İbn Ahmed el-"Abdeyi<br />

261<br />

Ebü Hurayra 10, 11, 22, 23, 24, 26, 30, 31,<br />

44, 56, 57, 58, 59, 60<br />

Ebn İluzeyfe İbn cUıbe İbn Rebica 29<br />

Ebu'-Huzey1 Muhammed ibnull-Huzey1<br />

el-cAlW 196, 197, 227<br />

Ebü İdris el-Havini<br />

İbn `Abdillah)<br />

96<br />

Ebü İsh -ak el-Mustemli 256<br />

Ebü İslı4 İbı him İbn İslaük es-Sddi el-<br />

Cfızec ııi 268<br />

Ebn İslAk ibrnıim<br />

el-Mutavici<br />

234<br />

Ebü İslıAls e ş-Sdlebi 163<br />

Ebü İshâk es-Sebici. 53, 54<br />

Ebü 'Abdullah İbn Muhammed el-<br />

Anşlri 249<br />

Ebü Kabil 45<br />

Ebü la.tüde İbn RiVi 86<br />

Ebü lays İbn `Abdi Merı f 27<br />

Ebü IÇılfılıe 47<br />

Ebü lurra Müsâ İbn Türık 206<br />

Ebü Mahzilre 91<br />

Ebü Malik el-Eşcari 87<br />

Ebü Mdşer es-Sindi 209<br />

Ebü Mescad el-An ş -ari 24, 86<br />

Ebu'l-MucalM. ibnu'l-MulAcir 159<br />

Ebü Muhammed es-Serahsi 256<br />

Ebu'l-Muhezzim 145<br />

Ebn Mfıs5. el-Egari 43, 86, 94, 97, 105<br />

Ebn Mfısfi. el-Medini 241<br />

Ebü Mushir 'Abdu'1-A c15. İbn Mushir el-Gassffill<br />

261<br />

Ebü Muslim el-Hor -as -ani 114, 117, 120, 121,<br />

122, 123, 125<br />

Ebü Mutic el-Hakem İbncAbdillah el-Belki 145<br />

Ebu'-Muiaffer es-Sem'ani 69<br />

Ebü Nazra 31<br />

277


Ebü Ndaym 90, 91, 92, 94, 96, 146, 179,<br />

201, 204, 205, 208, 209, 210, 212; 213,<br />

235, 266<br />

Ebü Nucaym el-Fail İbn Dukeyn 251<br />

Ebü Rabia el-Mahzümi 91<br />

Ebü Rrific 62, 67<br />

Ebü Rüsid el-Bubrüni 45<br />

Ebu'r-Rebic Suleymün İbn Düvüd el-Ezdi ez-<br />

Zehrâni el-cAtekl 250<br />

Ebü Sacd el-tlayr 86<br />

Ebü SaCid el-ljudri 22, 26, 31, 43, 77, 90, 98,<br />

105, 112, 136, 142, 144, 148, 165<br />

Ebü Sülilt 50<br />

Ebü Seleme İbn cAbdi'l-Esed el-Mabzünal 29<br />

Ebü Seleme İbn (Abdirralunan İbn cAvf 178<br />

Ebü Sufyrın İbn Harb İbn Umeyye 29<br />

Ebü Sufyiin Talha İbn Nüfic 49, 50, 51<br />

Ebü Suleymrin el-Dürüni 96<br />

Ebü şrilı 30<br />

Ebu's-şacsü' Crıbir İbn Zeyd 94<br />

Ebü Talim 186<br />

Ebu't-Tufey1 cÂmir İbn Vüsile 74, 223<br />

Ebü `Ubeyd el-Küsun İbn Sellüm 34, 35, 39,<br />

40, 266<br />

Ebü `Ubeyde İbuu'l-Cerrrıb. 29, 84, 87, 88, 186<br />

Ebü `Ubeyde Mdammer İbnu'l-Musennü 266<br />

Ebu'l-Velid Ahmed İbn Muhammed Ibni'l-<br />

• Velld el-Ezraki 268<br />

Ebu'l-Velid el-Büel 256<br />

Ebu'l-Velid et-Tayülisi 246<br />

Ebü Umüme el-Bühill 68<br />

Ebü Umeyye Muhammed İbn Ibrühim İbn<br />

Muslim et-Tarsüsi 237<br />

Ebü Ydkilb el-Buveyti 228<br />

Ebü Ydirt 52, 137<br />

Ebn Yaclü el-ljallii 249<br />

Ebul-Yemün 36<br />

Ebü Yünus Sinseveyh 127<br />

Ebü Yfisuf 239<br />

Ebü Zehre 235<br />

Ebü Zerr 24<br />

Ebü Zeyd el-Ensüri 86<br />

Eb -ü Zeyd el-Mervezi 256<br />

Ebu'z-Zinrtd `Abdullah İbn Zekvün 201, 202,<br />

205<br />

Ebu'z-Zubeyr Muhammed İbn Tedrus 49, 154,<br />

214, 251<br />

Ebü Zurca er-Rüzi cUbeydullah İbn c.Abdi'l-<br />

Kerim 36, 47, 48, 75, 147, 169, 237, 258,<br />

263<br />

Ekeydir İbn `Abdil-Melik 27<br />

el-Endelusi 128<br />

Enes İbn Mülik 22, 38, 40, 60, 69, 77. 86, 94,<br />

97, 98, 111, 135, 137, 138, 145, 149, 157,<br />

159, 160, 169, 186, 195<br />

E/1%m süresi 163<br />

Enbür 27<br />

Eıafül sûresi 80, 158<br />

el-Emin 115, 134<br />

Erivün 161<br />

Ermenistan 124, 151<br />

Esed İbn Müsrt el-Umevi 234<br />

el-Esved İbn Yezid 93<br />

Es'as İbn Kaya 71, 86<br />

Esyem ez-Zibrıbl 187<br />

Eyyüb 38<br />

Eyyüb İbn `Abdi' s-Selüm 152<br />

Eyyüb es-Sehtiyünl 47<br />

el-Evzüri 32, 96, 128, 170, 214, 216<br />

Ezrırika 194<br />

F<br />

Fal} 114<br />

el-Fürrıbi 218, 219<br />

Frıtıma 123, 125, 198<br />

Fütuna Bint Kays 223<br />

el-Fazl İbn `Abbüs İbn `Abdi'l-Muttalib 87<br />

Felak sûresi 127<br />

Ferisclegrın 125<br />

Feth süresi 73, 79, 80<br />

Feyzullah Ef. Kütüphanesi 60<br />

Filistin 84, 96, 245<br />

el-Firyrıbi Elyü. cAbdillah Muhammed İbn Yüsuf<br />

234<br />

Fuat Sezgin 60, 207, 209, 210, 111, 212, 213,<br />

232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 243,<br />

245, 247, 249, 250, 257, 260, 261, 262,<br />

263, 264, 266, 267, 268<br />

Furkün sûresi 21<br />

Fuzüle İbn cUbeyd 87<br />

Fuzayl. Dm Basan İbn CAnır 57<br />

G<br />

Gaylrın ed-Dunaski 128, 223<br />

Gaylrın İbn Seleme es-Sakafl 28<br />

278


el-Gazûll 118, 218, 219, 220<br />

Giyû ş İbn İbrahim en-Nalıa


Hubeyb İbn Mesleme 87<br />

Ilubeyb (İbn Suleyman İbn Semura İbn<br />

Cundeb) 54, 55<br />

Iludeybiye 34, 72, 73, 74, 80, 83<br />

Humeyd İbn Mahled İbn Zenceveyh<br />

263<br />

Ijmnu ş 84, 96<br />

ljurramiyye 123, 124, 125<br />

Huseyn (İbn 'AH İbn Ebi rabb) 108, 114; 194<br />

el-Huseyn İbn "Suneyd" 234<br />

el-Huseyn İbn Muhammed İbn Ziya- d el-`Abdi<br />

el-labbnI 238<br />

el-Huseyn Ibrufl-Hasan İbn Harb el-Mervezi<br />

263<br />

Huşeym İbn Be şir 206, 211, 213, 239<br />

Huni 28<br />

Iluveyb İbn `Abdi'l-clizza 29<br />

Huvyüz 28<br />

Ijuzca 30<br />

el-IjuzarI 193, 198<br />

Huzeliyye 196<br />

Iluzeyfe İbn Esid el-Gı&ri 86<br />

Huzeyfe Ibnu'l-Yeman 74, 86, 88<br />

c1bazıy-ye 194<br />

Ignaz Goldziher 140, 141, 142, 143, 203<br />

cIkrime 63, 65, 154<br />

cIkrime İbn Ebi Cehl 91<br />

(Ikrime İbn Ijalid 40<br />

(Imr.n İbn Iju şayn 81, 86<br />

`Irāh 23, 42, 88, 92, 98,<br />

118, 127, 151, 159,<br />

246, 249, 257, 258<br />

el-cIrahi 174, 241, 242<br />

100, 109, 110, 111,<br />

181, 226, 244, 245,<br />

el-cIrbaz İbn Slriye 87<br />

(a.$) 107<br />

İbn 'Ali 120<br />

cisa İbn Muhammed 'bn Ebi Ijalid 124<br />

`İsa İbn Mlis'a 154<br />

cIyaz İbn Ganem 87<br />

1<br />

İbn `Abbas (`Abdullah) 19, 22, 24, 28, 32, 42,<br />

İbn `Abdi'l-Berr 19, 25, 42, 57, 98, 101, 102,<br />

201, 204, 217<br />

İbn (Abd 11abbih 155<br />

İbn `Adi 24, 37, 38, 51, 58, 66, 68, 136, 137,<br />

147, 148, 150, 157<br />

İbn cArr -ak 156, 157<br />

İbn `Asakir 157<br />

İbn `Ayrı 53, 55<br />

İbn Curayc (cAbdu'l-Melik İbn `Abdi'l-cAziz)<br />

35, 64, 206, 210, 214, 216<br />

İbn EM Du'ad 229<br />

İbn Ebi Ferve 179<br />

İbn Ebi Leyla 154<br />

İbn Ebi Hatim 34, 36, 37, 48, 49, 52, 53, 54,<br />

63, 64, 90, 92, 94, 96, 97, 177, 179, 209,<br />

210, 211, 212, 213, 214, 217, 233, 234,<br />

235, 236, 237, 238, 243, 247, 250, 257,<br />

261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268,<br />

İbn Ebil-ljadId 110, 112<br />

Ibm EM Neclh 155, 223<br />

İbn Ebi Yacla 234, 235, 236, 237, 243, 247,<br />

257, 260, 261, 263, 264, 266, 267<br />

İbn Ebi Za'ide 206, 211<br />

İbn Ebi Zi'b 211, 223<br />

İbn Ebi'z-Zinad 155<br />

İbn Fuzayl 206<br />

İbn Hacer 10, 24, 32, 35, 36, 37, 40, 44, 47, 48,<br />

50, 51, 53, 54, 55, 57, 61, 62, 63, 64, 65,<br />

66, 67, 70, 71, 90, 91, 93, 94, 95, 96, 97,<br />

170, 171, 201, 203, 204, 206, 208, 209,<br />

210, 211, 212, 213, 214, 216, 217, 232,<br />

233, 234, 235, 236, 237, 238, 242, 243,<br />

245, 247, 249, 250, 257, 259, 260, 261,<br />

262, 263, 264, 266, 267, 268<br />

İbn Haldun 28<br />

İbn Hallikan 90, 92, 93, 96, 119, 122, 123, 202,<br />

208, 209, 210, 211, 212, 217, 228, 232,<br />

235, 245, 247, 249, 250, 257, 260, 266,<br />

267, 268<br />

İbn Hata! 70<br />

İbn Ijayşeme 72<br />

İbn Hazm 183<br />

İbn Hişam Ebli Muhammed 'Abdul-Melik 232<br />

İbn Humeyd 146, 147<br />

İbn ljuzeyme 72, 257<br />

İbn İshak 209, 210, 216, 232<br />

İbn Ke şir 62, 69, 72, 82, 93, 94, 96, 115, 177,<br />

179, 201, 205, 209, 216, 217, 226, 227,<br />

232, 233, 235, 237, 238, 239, 241, 243,<br />

245, 247, 249, 250, 261, 264, 266, 268<br />

İbn Ruteybe 27, 83, 128, 131, 193, 208, 209,<br />

280


211, 212, 213, 214, 217, 223, 224, 232,<br />

234, 235, 250, 262, 266<br />

tim Müce Ebü `Abdillah Muhammed tbn Yezid<br />

İbn `Abdillah el-Kazvini 17, 23, 39, 55,<br />

74, 102, 157, 166, 222, 230, 231, 243,<br />

244, 249, 250, 268<br />

İbn Mani& 199<br />

İbn Mesfüd 9, 18<br />

Ibn Munebbih 155<br />

Ibn Sacd 28, 32, 35, 42, 44, 48, 52, 53, 55, 58,<br />

59, 62, 63, 67, 90, 96, 200, 203, 208, 209,<br />

210, 212, 213, 227, 232, 233, 234, 235,<br />

243, 250, 261, 262, 266, 267, 268<br />

Ibn Şilaftb e ş-Zırhı.' 90, 141, 142, 143, 157,<br />

178, 179, 180, 181, 200, 201, 202, 203,<br />

204, 205, 206, 207, 209, 210, 214<br />

İbn Teymiye 109, 112, 118, 126<br />

Ibnu'l-(Arabi 246<br />

Ibnu'l-Cevzi 76, 135, 136, 137, 144, 145, 146,<br />

147, 148, 149, 150, 151, 153, 156, 157,<br />

158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165,<br />

166, 228, 235, 239<br />

ıbnu'l-Cezerl 241<br />

tbnu'l-E şir 18, 24, 44, 54, 91, 93, 94, 95, 96,<br />

126, 127, 133, 134, 229<br />

ıimu'l-Eşcaş 177<br />

Ilınu'l-qmrid 96, 202, 209, 211, 232, 233, 234,<br />

236, 237, 238, 243, 245, 247, 249,<br />

250, 257, 260, 261, 262, 263, 264, 265,<br />

266, 267, 268<br />

Ibnu'l-Murta şü. 132<br />

Ibnu Urami Mektüm 70<br />

İlmu.'n-Nedim 28, 52, 118, 119, 123, 126, 127,<br />

133, 134, 209, 210, 211, 212, 213, 214,<br />

217, 232, 234, 235, 238, 243, 249, 250,<br />

257, 260, 261, 262, 264, 266, 267, 268<br />

Ibnu' ş-Salüh 69, 72, 75, 78, 169, 175, 216<br />

Ilin Vüre 147<br />

İbrahim 251<br />

İbrahim (a s ) 139<br />

Ibrühlii . el-Harbi. 246<br />

İbrahim en-Nabaci 93, 154, 155<br />

İbrahim İbn (Abdillah el-Herevl 229<br />

Ibrühhu İbn (Abdillah Don Muslim İbn Mfıciz<br />

el-Başri el-Keed 243, 262<br />

İbrahim İbn Ebi Talib 257<br />

ıbrühlm. İbn İshak el-Harfi el-Ba ğdridi 264,<br />

266<br />

İbrahim İbn İshak et-Tüsi 238<br />

Ibrühlm İbn Mackıl Ibui'l-Haceüe en-Nesefi<br />

238<br />

ibrühlm (İbn Muhammed İbn `Ali) 121<br />

Ibrühhu tbn Muhammed bn Sufyiin 257<br />

İbrahim İbn Sacd el-Cevheri et-Taberl el-Ba ğ-<br />

&Idi 236<br />

ibrühlm !bn Sachl 244<br />

Ibrühim Ibn Tahmin el-Iforrisfıni 211, 213<br />

Ibrühlm /bnul-A ğleb 115<br />

ibrühim Ibriu'l-Ley ş 124<br />

İbrahim tbnu'l-Mehdi 115<br />

ibrühlm Ibnu'l-Munzir 249<br />

İbrahim İbn Yackfib 244<br />

İhitb tbn 'Aziz 19<br />

Incil 79<br />

Iran 34, 84, 151<br />

el-Isfahibil 118<br />

Isirülswye 152<br />

İshak Ibn `Abdillah 179<br />

İshak bn Behlül İbn Hassfın et-Tenühi el-<br />

Enşiiri 236<br />

ishüls İbn Ebi Isrgı'll 229<br />

İshak İbn Habil 244<br />

İshak tbn Ibrühim 227<br />

1414 tbn Muhammed en-Nahaci el-Ahmer<br />

152<br />

ishüls tbn Mahl , ed tbn Rühüye 235, 244<br />

Ishüls tbn Man şiir tim Behram el-Kevser el-<br />

Mervezi 236<br />

İshak İbn Müsü 244, 247<br />

Ishüls İbn Rühflye 255<br />

ishüls İbn Yüsuf el-Ezrak 214<br />

İskenderiyye 157<br />

İbn `Anar İbn Kays Ibn Sactl. Ibn<br />

de 67<br />

İbn Ebi Uveys 257<br />

isınüril İbn cUleyye 214<br />

Ibn İshak İbn IsmEn1 el-Cehşami el-<br />

Ezdi 238, 243, 261<br />

ismü91 Süib 60<br />

İspanya 60, 85<br />

İstanbul 45, 85, 157<br />

Joseph Schacht 168<br />

Kacb İbn cIygiş 87<br />

Ka.93 İbn Murra 87<br />

K<br />

281


Kabişa İbn Zu'eyb 96<br />

Kiihire 34<br />

Kümil Huseyn 64<br />

Kümiliyye 119<br />

el-Kdnebi 257<br />

Karaia İbn Kdb 23, 42<br />

el-Küsun 202<br />

Küstm İbn Ebi Bezze 64, 65<br />

Küsun İbn Muhammed İbn Ebi Bekr 35, 90,<br />

178<br />

el-Küsimi 10, 11, 118, 126<br />

el-Kastallibıl 74<br />

Katüde İbn Ditüme 48, 49, 94, 160<br />

Kayrevün 89<br />

Kayrevün Câmici 89<br />

Kays İbn Hubeyre 87<br />

gyrtz 39<br />

Kazvin 157<br />

Kehf sûresi 9<br />

Kelemün 28<br />

Kerime Bint Mikdüd 29<br />

Kerrümiyye 145, 146<br />

Ke şir İbn Kays 102<br />

Ke ş 122<br />

Keşmir 89<br />

el-Kettünl 201, 204, 209, 210, 211, 232, 233,<br />

234, 235, 236, 237, 238, 243, 250, 261,<br />

262, 263, 266, 267, 268<br />

Keysün 120<br />

Keystmiyye 120, 121<br />

Kılım 85<br />

Kirmün 85<br />

Kisrü 32, 34<br />

Kitrıbetu'l-hadis 200<br />

Kubü 73, 87, 155<br />

Kubüş İbn Eşyem 87<br />

Kubbetu' ş-Sahra 141<br />

Kudüs 141, 142, 157, 186<br />

Küfe 72, 86, 88, 90, 92, 93, 97, 99, 107, 108,<br />

110, 116, 121, 127, 140, 141, 154, 155,<br />

181, 206, 226, 239, 249, 251<br />

Kurayb İbn Ebi Muslim 63<br />

I ıırey ş 20, 29, 34, 156<br />

Kurisüt 28<br />

Kurra İbn İyüs el-Muzeni 86<br />

Kurra İbn Meysere 71<br />

Kurra İbn Suveyl 202<br />

Ku şem İbnu'l-cAbbüs 87, 108<br />

Kustantintyye 45, 85, 157<br />

Kuteybe İbn Sdid el-Belki 244, 246, 247<br />

Lebid İbn Ac şam 126, 127<br />

Le'on Bercher 140, 141<br />

Ley ş (mevlü Cebrü'il İbn Yallyü) 122 •<br />

el-Ley ş İbn Saccl 39, 40, 65, 97, 249<br />

Lubnün 84<br />

Lukmün el-Hakim 156<br />

L<br />

M<br />

Mdbed İbn Hülid el-Cuheni 127, 128, 133,<br />

223<br />

Mahled İbn cAbdi'l-Vülnd 163<br />

Mahmiye İbn Cez' 86<br />

Mü'ide sûresi 12, 129, 163<br />

el-Makdisi 124, 125<br />

İbn Mukarrin 86<br />

Mackd İbn Yesür 86, 94<br />

el-Makrizi 127, 133, 226<br />

Maktû` 10<br />

Mülik İbn Enes 39, 40, 78, 111, 179, 181, 200,<br />

201, 202, 204, 206, 214, 215, 216, 217,<br />

250<br />

Mdmer İbn Rüşid 36, 60, 61, 160, 181, 204,<br />

206, 212<br />

Maria İbn Wide 121<br />

Müni 118, 119, 120, 122, 125, 132<br />

el-Manşür Ebü Cdfer 215<br />

Mdrüf İbn cAbdillah el-Hayyüt 147<br />

Müvertiunnehr 85<br />

Medü'in 88, 92, 123, 152, 164<br />

Medine 17, 18, 19, 24, 29, 30, 33, 34, 35, 59,<br />

73, 74, 75, 76, 80, 85, 87, 89, 90, 92,<br />

93, 97, 99, 100, 101, 102, 114, 136, 153,<br />

155, 157, 178, 179, 180, 181, 203, 204,<br />

208, 214, 215, 217<br />

Medyen 28<br />

el-Mehdi 114, 119, 122, 123, 134, 139, 151, 165,<br />

166<br />

Mekhül e ş-Sümi 155, 210<br />

Mekhül İbn Ebi Muslim 96<br />

Mekke 17, 19, 27, 30, 34, 50, 72, 73, 74, 75,<br />

76, 85, 87, 89, 91, 92, 93, 95, 96, 97,<br />

108, 114, 154, 157, 206, 208, 248<br />

Mekki İbn İbrühlm el-Belki 251<br />

282


el-Me'mün 115, 116, 119, 123, 124, 134; 226,<br />

227, 230, 240<br />

Merv 87, 115, 122, 206<br />

Mervün el-Ca`cli 118, 126, 134<br />

Mervün İbn Muhammed 37, 118, 126, 133,<br />

134, 226<br />

Mescid-i ljarüm 141, 142<br />

Mescid-i Nebevi 87, 90<br />

Mesleme İbn Mahled 101<br />

Mesrük İbmıl-Ecdac 68, 93, 102<br />

el-Mes`iidi 124, 133, 211, 217, 232<br />

Mevküf 10<br />

Meysere İbn `Abd Rabbih 164<br />

Mezdek 118, 122, 125<br />

Mezdekiyye 123<br />

Mısır 19, 65, 84, 86, 87, 88, 96, 97, 98, 99, 101,<br />

106, 107, 151, 158, 244, 245, 246, 249,<br />

251, 257<br />

Mihcen İbnul-Edra` 86<br />

el-Mikolüm İbn MacdI Kerib 87<br />

Mihne 116<br />

Minü 13 .<br />

Mucammer 83, 195<br />

Mu'aviye ( İbn Ebi Sufyün) 24, 27, 29, 43, 82,<br />

85, 87, 88, 92, 96, 99, 105, 106, 107, 108,<br />

109, 111, 115, 116, 128, 129, 136, 137,<br />

138, 140, 141, 167, 177, 178, 193, 245<br />

Mucüviye İbn Ijayede 86<br />

Mu(11viye İbn ljudeyc 86<br />

Mucüviye İbn Ilgi' 137<br />

Mucüviye İbn .9E11 65, 66<br />

Mucilviye İbınft-Tübfıt 137<br />

Murüz İbn Cebel 87, 91, 95, 96, 97, 98, 146, 187<br />

Mu`üz İbn Muslim 122<br />

Mubtedica 171<br />

Mueüdele süresi 17<br />

Mucühid ( İbn Cebr) 44, 63, 64, 65, 91, 154,<br />

199<br />

Mucülid (İbn Mestüd) 86<br />

Mucitsic İbn Mes`üd 86<br />

Mdemmil 164<br />

Muğire 52<br />

el-Muğire İbn Sucbe 25, 86, 105, 140<br />

Muhaddis 10<br />

Muhadram 70<br />

Muhammed (s.a.s.) 33, 79, 80, 107, 116, 117,<br />

130 219<br />

Muhammed Fu'üd 'Abdul-134i 64<br />

Muhammed ljamidullah 33, 34, 59, 74<br />

Muhammed İbn 'AM İbn qmir es-Semerkand'<br />

149<br />

Muhammed İbn `Abdillah el-AnsürI 251<br />

Muhammed İbn `Abdillah İbn `Abdirralıim el-<br />

Berki 268<br />

Muhammed İbn 'Abdillah İbn `Amx İbni'1 `Aş<br />

46, 47<br />

Muhammed İbn `Abdillah İbni'l-Musennü el-<br />

Ansüri 261<br />

Muhammed İbn `Abdillah İbn Sencer el-Curcürli<br />

237<br />

Muhammed İbn `Abdillah İbn Suleymün el-<br />

1jazrami Mmayyen 238<br />

Muhammed Ibm `Abdirralıman 35<br />

Muhammed İbn 91bdirrahman İbn Günae 67<br />

Muhammed İbn Ahmed İbn Mansür<br />

148<br />

Muhammed bn Ahmed tim Yezid es-Sulemi<br />

159<br />

Muhammed İbn q'ig 233<br />

Muhammed İbn (Ali İbn `Abdillah İbn 'Ah-<br />

Us 121<br />

Muhammed İbn qısım es-Sekafi el- İsfahrıni<br />

261<br />

Muhammed İbn Bekkfir 36<br />

Muhammed İbn Bessür 247<br />

Muhammed İbn Ebi Sehl 152<br />

Muhammed İbn Eslem e ..-Tüsi 235<br />

Muhammed İbn Fuzayl 211, 214<br />

Muhammed İbn Ceylan 247<br />

Muhammed İbnu'l-kIanefiyye 120<br />

Muhammed İbn ljassün 152<br />

Muhammed İbn Risüm 35<br />

Muhammed İbn Hisüm İbn Sebib es-SedfisI<br />

236<br />

Muhammed ibnu'l-ljuseyn el-Küfi 237<br />

Muhammed İbn İbrühlm (İbn Ijubeyh İbn<br />

Suleymün İbn Semura) 55<br />

Muhammed İbn (isü 119, 148<br />

Muhammed ibnu'l-Küs ım 89<br />

Muhammed ibnu'l-Küs ım ejralk ıll 144, 145<br />

Muhammed İbn Kentim 145, 146<br />

Muhammed İbn Mervün es-Suddi 160<br />

Muhammed İbnul-Mervez1 264<br />

Muhammed İbn Mesleme 25, 105<br />

Muhammed İbn Mihrürı en-Neysübild el-ismücill<br />

262<br />

283


Muhammed İbn Muhammed İbn Recrı'el- İsferû'ini<br />

265<br />

Muhammed İbnu'l-Munkedir 155, 214, 223<br />

Muhammed İbnu'l-Musennû 247<br />

Muhammed İbn Muslim et-Trı'ifi 157<br />

Muhammed İbn Nasr el-Mervezi es- Şûfi


`Omer İbn klafş 147<br />

`Ömer ibnu'l-klIri ş 97<br />

`Omer ibnu'l-lja(tab 15, 21, 23, 24, 25, 29,<br />

38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 62, 72, 73, 79,<br />

83, 88, 90, 92, 93, 95, 99, 105, 108, 120,<br />

129, 136, 137, 146, 187, 188, 198, 223<br />

'Omer İbn Şebbe İbn (Abide en-Numeyri 268<br />

`Ömer el-Kelvazi 119<br />

`Osman İbn `Abdillah 145<br />

`Oşman İbn 'Affan 29, 35, 43, 72, 81, 106, 107,<br />

108,109,128,129, 131, 135,137, 140,141,<br />

167, 177, 193, 198, 223<br />

`O şman İbn Ebi Şeybe 229, 235, 246<br />

`Oşman İbn Muhammed İbn Ebi Şeybe el-<br />

KfıfI 267<br />

`Oşman İbn Said 36<br />

`O şna'arı İbn Said İbn Halid es-Sicistani ed-<br />

Darimi 237<br />

`Oşman İbn Talba 91<br />

Paris 140<br />

P<br />

R.<br />

Rab!` atu'r-Re'y 155<br />

Rafic İbn Hadic 31, 34<br />

er-Rafici 75<br />

Rafıza 120<br />

Rakka 161<br />

Ramahurmuz 84<br />

er-Ramahurmuzi 206, 207<br />

Ravendiyye 120, 121, 122, 123, 125<br />

Rebi( İbn Habib 212<br />

er-Rebic İbn Şubeyh 206, 215<br />

er-Rebic İbn Suleyman 228<br />

Reca' İbn tlayve 96<br />

Remle 245<br />

Rey' 206, 249<br />

er-R ılftle fi !alebi'l-hadis 100<br />

Rızvan 72, 73, 80<br />

Rizamiyye 122<br />

Rümiyye 45<br />

s<br />

Sabit 49<br />

Sabit İbn Zeyd 86<br />

Sacd İbn Ebi Vakka ş 72, 86, 88<br />

Sacel İbn Tarif 160, 166<br />

Sacd İbn `Ubacle 67, 87<br />

Sadaka İbn 'Ali 124<br />

es-Saffah Ebu'l- cAbbas 'Abdullah İbn Muhammed<br />

İbn İbn `Abdillah İbn `Abdi'l-<br />

Muttalib 113, 114, 121, 139<br />

Şafiyye 154<br />

Şafvan İbn Umeyye 91<br />

Sa'gai 28<br />

Şalaıbu'z-Zanadika 119<br />

es-Sa'ib İbn Yezid 74<br />

Said İbn `Abdi'l-cAziz 37<br />

Said İbn `Abdirrahman 247<br />

Sdid İbn 'Anar el-Itara şi 122<br />

Sacid İbn Cubeyr 63, 65, 93, 154<br />

Sdid İbn Ebi `Arrıbe 206, 210, 223<br />

Said İbn Man şür 257<br />

Sacit' İbn Manfır İbn Şube el-Mervezi el-<br />

Bekit 243<br />

Sdid İbnu'l-Museyyib 69, 90, 102, 154, 178,<br />

202<br />

Said İbn Sacd İbn cUbade 67<br />

Said İbn Zeyd 24, 72<br />

Şacid İbn Zeyd İbn (Anar İbn Nufeyl 86<br />

Şahlı Cezre 36<br />

Şâlih (İbn Ahmed İbn Itanbel) 241<br />

Şâlih İbn Keysan 201, 202, 205<br />

Salim tbn


Sprenger 207<br />

es-Subki 229, 235, 238, 244, 245, 247, 257, 262,<br />

266<br />

Şuffe 18<br />

Şufriyye 194<br />

Sufyön 251<br />

Sufyön İbn `Avf 85<br />

Sufyön tbn Umeyye 27<br />

Sufyön İbn cUyeyne 50, 206, 212, 214<br />

Sufyön İbn Vekic 247<br />

Sufyön e ş-Sevri 72, 206, 212, 213, 214<br />

Suheyl İbn `Ama 29<br />

Suleymön İbn Dövüd 36, 37, 41<br />

Suleymön tbn Dövüd ed-D ıma şki 36<br />

Suleymön tim Dövüd el-kiavlöni 36<br />

Suleymön tbn Dövild el-Yemömi 36<br />

Suleymön İbn Ebi Kerime 147<br />

Suleymön tim Erkam 36, 37, 41<br />

Suleymön İbn 1.1arb 246, 251<br />

Suleymön İbn Kays el-Ye şkuri 49, 50, 51, 159<br />

Suleymön İbn Semura 54, 55<br />

Suleymön İbn Yesör 154, 178<br />

Sumöme İbn `Abbös 108<br />

Sumöme tbn cAbdillah ( İbn Enes İbn M5lik)<br />

38<br />

Şumüme İbnu'l-E şras 83, 223, 227<br />

Sunnet 10, 13, 14, 15<br />

Suriye 28, 115, 151, 244, 245, 249, 251, 257<br />

Süs 84<br />

es-Suyüg 22, 34, 42, 62, 63, 65, 69, 70, 75, 77,<br />

78, 86, 87, 97, 137, 145, 146, 147, 148,<br />

151, 156, 157, 162, 165, 166, 175, 204,<br />

216, 217, 241, 242, 243<br />

e ş - şdbi 49, 52, 53, 54, 155<br />

eş-şöfici 13, 25, 71, 75, 159, 165,<br />

184, 185, 187, 188, 190,<br />

172,<br />

191,<br />

173,<br />

192,<br />

198, 214, 216, 228, 233, 239, 265<br />

Şüm 19, 28, 59, 62, 84, 85, 87, 94, 95, 96,<br />

98, 99, 101, 102, 106, 107, 108, 121,<br />

127, 128, 141, 153, 155, 178, 180,<br />

206, 226, 245, 249<br />

eş-şözküni 239<br />

şeddöd İbn Evs 87<br />

eş- Şehristüni 83, 118, 120, 126, 130<br />

Şeybe İbn `O şmön 91<br />

şdayb 36<br />

175,<br />

193,<br />

97,<br />

126,<br />

186,<br />

şdayb (İbn Muhammed tim `Abdillah İbn<br />

cAmr İbni'l-ckş) 46, 47<br />

Şube İbnu'l-ljaceöe 50, 53, 214<br />

şurahbil İbn Dasene 84, 87<br />

şurayh 154<br />

şurayh ibnu'l-ljöri ş 93<br />

T<br />

et-Taberüni 137<br />

et-Taberi 66, 84, 87, 107, 114, 119, 121, 122,<br />

124, 133, 130, 141, 229<br />

et-Taberiyye 157<br />

et-Tüc es-Subki 244<br />

Tü'if 27<br />

Talât Koçyiğit 15, 71, 75, 99, 103, 109, 143,<br />

170, 179, 225<br />

Talebu'l-ctint 201<br />

Talha 29, 72, 82, 108, 194<br />

Töliit 126, 127<br />

Tanribirdi 93, 235, 237, 238, 243, 250, 260,<br />

261, 262, 263, 266, 267, 268<br />

Türık 85<br />

Tarsiis 227<br />

Ta şköprüzade 220<br />

Tâvris ( İbn Keysön) 46, 92, 155<br />

Tayy 27<br />

M. Tayyib Okiç 75<br />

Tebrik 15, 75, 84, 169<br />

et-Teftözöni 219<br />

Temim İbn Muhammed İbu Mu`öviye et-Tüsi<br />

238<br />

Tevrat 79, 96, 127<br />

Tihrtme 187<br />

Tirmiz 249<br />

et-Tirmizi Ebü cisö Muhammed İbn `Isö tim<br />

Seyre es-Sulemi 17, 39, 58, 59, 60, 67,<br />

166, 175, 222, 231, 243, 244, 245, 247,<br />

248, 249, 257 264, 266<br />

Toledo (Tuleytula) 60<br />

Tövbe süresi 17, 21, 80<br />

Tünus 89<br />

Tuster 84<br />

Türkiye 60<br />

U<br />

`Uböde ibuu' ş-şnmit 87, 95, 96, 97<br />

`Ubeyde İbn 'Anar es-Selmüni 93<br />

286


clibeyde ibnul-Cerr5h 72<br />

`Ubeydullah İbn cAbb5s 108<br />

`Ubeydullah İbn cAbdillah İbn (Utbe İbn Mesci-1d<br />

178<br />

`Ubeydullah İbn Cahs 70<br />

`Ubeydullah İbn Miis5 el-cAbsI el-K5fi 234,<br />

251<br />

`Ubeydullah İbn `Uthe İbn Medild 90<br />

Ubeyy İbn Kacb 22, 29, 62, 163, 164, 186<br />

Uhud 34, 72, 74, 81<br />

el-cUlsayli 156<br />

`Uhbe İbn 'Arar el-Cuheni 86, 101<br />

`Uhbe ibnu'l-ljğris 19, 91<br />

`Uhbe İbn Muslim 122<br />

`Uhbe İbn MB` 88, 89<br />

Umeyye Camii 88<br />

Umm 'jubile 140<br />

Umm Mini' 108<br />

Umm Seleme 29, 185<br />

Umm Suleym 19<br />

Urdun 84, 97<br />

`Urva İbn Muzarris 86, 90, 178, 202,<br />

208<br />

`Utbe "bn `Abdi's-Sulemi. 87<br />

`Utbe İbn Gazv5/1 86<br />

Usüme 84<br />

V5bisa 'bn Macbed el-Esedi 87<br />

el-V5indi. 163<br />

el-V5huti Ebu cAbdillah Muhammed İbn cOmer<br />

29, 66, 70, 153, 232<br />

e1-V5sils 116, 134, 228, 229<br />

V-411 İbn 'AV"' 82, 83, 131, 132, 133, 193, 194,<br />

195, 196<br />

V5sdiyye 193<br />

Vğsile ibnu'l-Eshac 68, 87, 147<br />

V5sit 164, 206<br />

Velsic ibnul-Cerr51,1 48, 50, 72, 209, 213, 214,<br />

251<br />

el-Velid İbn cAbdi'l-Melik 88, 89<br />

el-Velid "bn Muhammed 179<br />

el-Velid 'bn Muhammed el-MuvalsharI 157<br />

el-Velid bn Muslim 180, 206, 209, 211<br />

el-Velid İbn `Ukbe 87<br />

el-Velid İbn Yezid ( İbn `Abdi'l-Melik) 118,<br />

168, 205<br />

V/et-1de 46, 47<br />

Y<br />

Yahy5 İbn e1-İlimm5nI 235<br />

Yahy5 İbn Bureyd 156<br />

Yahy5 İbn Ebi Keslr 23<br />

Yahy5 İbn Hamza 36, 37<br />

Yahy5 İbn Hamza el-Hazrami 134<br />

Yahy5 İbn Mdiir 37, 38, 47, 52, 137, 157,<br />

160, 161, 223, 227, 239, 246, 267<br />

Yahy5 tim Mende 152<br />

Yahy5 İbn `Osman İbn Ş5lih el-MısrI 70<br />

Yahy5 İbn Sdid 53, 55, 64<br />

Yahy5 İbn Sdid el-Ans5rI 214<br />

Yahy5 İbn Said e1-Katt5n 64, 165<br />

Yahy5 İbn Sdid İbn Eb5n el-Umevi 209<br />

Yahy5 İbn Yahy5 et-Temimi 257<br />

Yahy5 İbn Yacmer 128<br />

Yahy5 İbnul-Yemiin 146<br />

Yaby5. İbn Yezid 156<br />

el-Yagsfibi 134, 135, 141, 142, 229<br />

Yachfib İbn 135v5d 119<br />

İbn ibrühIm İbn Kesir ed-Devraki 236<br />

Yaasüb İbn Şeybe İbnu' ş-Şalt es-SedfisI 237<br />

Yemen 34, 33, 40, 95, 102, 155, 157, 187, 206,<br />

239<br />

Yesrib 33, 34<br />

Yezid 136<br />

Yezid İbn `Abdillah 214<br />

Yezid İbn Ebi I1ubeyb 97<br />

Yezid İbn Ebl Sufy5/1 29, 84, 95, 108<br />

Yezid İbn Ebi Z;y .5d 137<br />

Yezid ibnu'l-Velld 133<br />

Yunus 37<br />

Yunus İbn Habib 234<br />

Yunus İbn Yezid 202<br />

Yfisuf İbn Yachilb İbn klamm5d İbn Zeyd<br />

el-Ezdi 243<br />

Yusuf Ziya Kavakç ı 76<br />

ez-Zahhiik İbn Kays 87<br />

ez-ahlags İbn Sufyrın 187<br />

n'ide İbn Kucl5me 213<br />

es-Zellebi 23, 24, 32, 37, 38, 41, 42, 43, 44, 45,<br />

47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 57, 58, 61,<br />

63, 65, 66, 68, 90, 91, 92, 93, 94, 96, 97,<br />

105, 106, 108, 109, 111, 112, 134, 136,<br />

145, 146, 147, 148, 149, 150, 152, 156,<br />

287


157, 159, 163, 164, 165, 166, 180, Ziylid ibnul-I-Jüri ş 86<br />

181, 200, 201, 202, 203, 205, 208, 209, ez-Zubeyr 72, 82, 108, 194<br />

210, 211, 212, 213, 214, 217, 228, 232, Zubeyr İbn `Adiy 251<br />

234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 243, ez-Zubeyr İbn Bekkûr İbn `Abdillah el-Kura-<br />

244, 245, 247, 249, 250, 257, 260, 261, ŞI 268<br />

262, 263, 265, 266, 267, 268 Zubeyr şıddik.1 76, 78<br />

Zerdu şt 118, 122, 125 Zuhû. süresi 9<br />

Zeyd İbn Erkam 24 Zuheyr İbn Harb Ebii ljays,eme 227, 262<br />

Zeyd İbn Eslem 155 ez-Zuhri (Keza bkz. İbn şihûb) 35, 36, 37, 39,<br />

Zeyd İbn şûbit 27, 29, 79, 90, 154 Zumer sûresi 17<br />

Zeyd İbn Vehb 196 ez-Zurkûni 39<br />

288


2. KITAPLAR<br />

A<br />

(el-isfaMnI) 118<br />

el-Akb(iru't-p ıvrıl (Ebil Hanife ed-Dlneveri) 94,<br />

120, 123<br />

Ahmed İbn ganbel (EM!. Zehre) 235<br />

Airâf (el-Makdisi) 249<br />

B<br />

el-Bifisu'l-ha şiş (Ahmed M. SEddr) 69, 72, 75,<br />

76, 77, 78, 94, 165, 166<br />

el-Bed' ve't-tarih (el-Makdisi) 124, 125<br />

el-Bicklye ve'n-nilbre (İbn Kesir) 62, 93, 94,<br />

96, 115, 177, 179, 201, 205, 209, 217,<br />

226, 227, 232, 233, 235, 237, 238, 239,<br />

243, 245, 247, 249, 250, 261, 264, 266,<br />

268<br />

Buhari'nin kaynakları hakk ında araşt ırmalar<br />

(Fuat Sezgin) 207<br />

Ciiıııi` (`Abdullah İbn Vehb) 212<br />

Cdmic (`Abbdurrazzrds İbn Ilemm5m) 251<br />

uş-Şalıtik (el-Buh5s1) 9, 11, 14, 17, 18,<br />

19, 21, 23, 24, 30, 31, 35, 38, 42, 44, 50,<br />

51, 55, 57, 60, 65, 69, 74, 76, 77, 81, 95,<br />

101, 142, 196, 203, 216, 222, 230, 246,<br />

249, 250, 251, 253, 254, 255, 256, 257,<br />

258, 259, 260, 264, 265<br />

beykıi'l-cılm (İbn `Abdil-Berr) 19, 25,<br />

42, 57, 98, 101, 102, 201, 204<br />

Cami` (Mdmer İbn 11.5.şid) 60, 212<br />

el-CCunicus-Şahilı (Muslim) 9, 14, 15, 23, 24,<br />

25, 26, 42, 74, 77, 81, 95, 100, 103, 105,<br />

128, 142, 163, 167, 168, 177, 179, 196,<br />

206, 215, 216, 222, 230, 244, 246, 249,<br />

250, 257, 258, 259, 264, 265<br />

Ctımic (Rebic İbn Habib) 212<br />

Cı7mic (Sufyiın 'bn cUyeyne) 212<br />

el-Cilmicu'l-kebir (Sufy&n es-Sevri) 212<br />

el-Cürniu)s- Şagir (Sufy e ş-Sevil) 212<br />

el-Ctni cu' ş-Şahih (et-TirmizI) 248, 249<br />

Cuz' (Ahmed İbnu'l-Fura) 261<br />

Cuz' (Ahmed et-Tusi) 262<br />

Cuz' (cAII İbn `Abdi'l-cAziz el-Bagavi) 261<br />

Cuz' (el-Cahzami) 261<br />

Cuz' (el-EblAr) 262<br />

Cuz' (EVI. `t1sim eb-Nebil) 261<br />

Cuz' (Ebii Mushir) 261<br />

Cuz' (Hasan İbn `Arefe) 261<br />

Cuz' ( İbn Ebi tlayseme) 261<br />

Cuz' (el- İsm5cilI) 262<br />

Cuz' (el-Keeei) 262<br />

Cuz' (Muhammed İbn `Abdillah ibrdl-Musennü)<br />

261<br />

Cuz' (Muhammed İbn cıisım es-Selsaft) 261<br />

Cuz' (Muhammed İbn Valry5 e3-ZublI) 261<br />

D<br />

ed-Durru'l-mensiir (es-Suyfrti) 34<br />

Durru's-sehabe 17 men dekale M ısra mine's-şa-<br />

!dibe (es-Suyati) 87<br />

E<br />

Etudes sur la traılition Islamique (L6on Bercher)<br />

140, 207<br />

F<br />

el-Fark beyne'l-firalp (el-Bagadi), 82 83, 119,<br />

122, 123, 129, 130, 131, 146, 194, 196,<br />

227, 229<br />

Fayşalu't-tefrika beyne'l- İsl(tm ve'z-zandaka (el-<br />

Gazidi) 118<br />

289


Fecru'l-İslöm (Ahmed Emin) 92, 104, 110, 130<br />

Fethu'l-börl (İbn Hacer) 57, 65, 203<br />

el-Fihrist (Ibmin-Nedlm) 28, 52, 118, 119,<br />

123, 126, 127, 133, 134, 209, 210, 211,<br />

212, 213, 214, 232, 234, 235, 238, 243,<br />

249, 250, 257, 260, 261, 262, 264, 266,<br />

267, 268<br />

(el-Belazuri) 20, 28, 29<br />

G<br />

GAS = Geschichte des Arabischen Schrifttums<br />

(Fuat Sezgin) 209, 210, 211, 212, 213,<br />

232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 243,<br />

245, 247, 249, 250, 257, 260, 261, 262,<br />

263, 264, 266, 267, 268<br />

Goldviher'in hadisle ilgili görüşlerinin tahlil ve<br />

tenkidi (Talat Koçyi ğit) 143<br />

H<br />

Hadis edebiyat ı tarihi (M, Zubeyr şuldilıi) 76,<br />

78<br />

Hadis usulü (Talat Koçyiğit) 103<br />

Hadis musannafatının mebdei ve Macmer İbn<br />

Raşid'in Camii (Fuat Sezgin) 209, 212<br />

Hadisşilerle kelamc ılar arasındaki münaka şalar<br />

(Talat Koçyiğit) 109, 225<br />

Haşırişu'l-Musned (Ebia Masa el-Medi/il) 241<br />

Haşiye cala Sunen en-Nesa'i (es-Sindi) 245<br />

Hedyu's-söri (İbn Hacer) 206, 216<br />

Hemmam İbn Munebbih'in Sakfesi (M. Hamidullah)<br />

75<br />

Ililyetu'l-evliya' (EM.' Ndaym) 90, 91, 92, 94,<br />

96, 146, 179, 201, 205, 208, 209, 210,<br />

212, 213, 217, 235, 266<br />

(el-Makrizi) 127, 133, 226<br />

İfusnu'l-muhaara fi ahbari Mışra ve'l-Kahire<br />

(es-Suyati) 87<br />

t<br />

İbn Şihöb ez-Zuhri (Talat Koçyiğit) 179<br />

İccazu'l-Kur'an ve'l-belögatu'n-Nebeviyye (Mu ş-<br />

%afa Sadık er-Rafici) 52<br />

el- İlıka ın (e1-.2imidi) 25<br />

el-İhköm ( İbn Hazm) 183<br />

ılış ,i'n't-cutam " (el-Farabi) 218<br />

(e ş- Şafici) 187, 188, 265<br />

İhti şaru cUlami'l-hadiş (İbn Kegr) 82, 216,<br />

(İbn 'Abdi Rabbih) 128, 155<br />

( İbn Ebi Hatim) 34, 36<br />

İrşadu's-sarf (el-Kastallani) 74<br />

el-Işabe (İbn Hacer) 24, 32, 40, 44, 54, 62, 67,<br />

91, 93, 95, 96<br />

İslam Ansiklopedisi 28, 119<br />

Islam te şrii tarihi (`Abdu'l-Vahhab Hallaf)<br />

15, 99<br />

İslamiyette ilk nüfus say ım ı (M. Tayyib Okk)<br />

75<br />

el- İt han f ur' an (es-Surat» 22, 62, 63<br />

K<br />

fi şuccıfdi'r-rical (bn 'Adi) 24, 37,<br />

38, 51, 58, 66, 68,<br />

el-Kamil fi't-tarih (İbnu'l-Esir) 126, 127, 133,<br />

134, 229<br />

Içavacıdu't-talıdis (el-Kas ımi) 10,<br />

el-Kaolu'l-musedded<br />

cani'l-Musned<br />

(İbn Hacer) 242<br />

Keblr (et-Tabarani) 137<br />

Ke şfu'i-ittnün (Haci Halife) 234,<br />

el-Kiföye (el-klatib el-Ba ğdadi) 39, 47, 48, 49,<br />

50, 58, 69, 102, 105, 151, 173, 177<br />

Kitabu ackimi'n-Nubuvve (Elıa Davad) 263<br />

Kitabu'l-adabi'n-Nebeviyye (Humeyd İbn Mahled<br />

İbn Zenceveyh) 263<br />

Kitabu'l-


Kitiibu'l-edebi'l- ınufred (el-Buhürl) 263<br />

(İbn Ebl Şeybe) 263<br />

Kitöbu'l-e şribe (Ahmed İbn Hanbel) 263<br />

Kittıbu'l-eşribe (`Ali ilinu'l-Medlid) 262<br />

Kiffibu'l-e şribe (el-Bulj'arl) 263<br />

(Ibn Ebi'd-Duny) 264<br />

Kiffibu'l-ferg iz (Ahmed İbn hanbel) 263<br />

(Sufyn es- Şevri) 213<br />

Kittıbun ft1h zikru halk ı Adem (Muhammed<br />

İbn `Osmli'n İbn EbI Şeybe) 264<br />

(Nucaym İbn hamm ıkl) 262<br />

Kitâbu garlbi'l-hadis (Ebli Tbeyd el-<br />

RSım İbn SellAm) 266<br />

(EbucUbeyde Mucammer<br />

Ilinu'l-Muşenn) 266<br />

Kiteibu (İbrāhim el-Harb!) 266<br />

Kitdbu garü,i'l-hadis (en-Nazr İbn Şuıney1) 266<br />

Kittıbu Halkı (el-BuhrırI) 263<br />

(el-Hasan İbn cArefe) 263<br />

Kit6bu'l-hibe (el-BuİAri) 263<br />

Kitöbu'i-c ı/e/ (Ahmed İbn hanbel) 23, 24, 43,<br />

49, 55, 58, 63, 177, 242, 266<br />

(`Ali ibnu'l-Medini) 266<br />

-(el-Bt ıttri) 266<br />

(Ebli Bekr el-E şrem) 266<br />

KiWılıu'l-cılel (Muslim) 266<br />

(et-Tirmisi) 175, 248, 249, 266<br />

Kiti-dıu'rı/m (Zuheyr İbn harb) 262<br />

KitCıbu'l-cıydeyn (İbn Ebi'd-Duny) 264<br />

(İbrhim ibn Tahmün) 213<br />

(İbn Ebi'd-Duny) 264<br />

Kittibu'l-indın (`Abdurrahmn İbn (Omer el-isbahrıni<br />

"Ruste") 263<br />

Kiabu'l-inıı7n (Ahmed İbn Hanbel) 263<br />

Kitabu'l-imün (ed-Darver ıll) 263<br />

Kittıbu'l-im ıln (İbn EbI Şeybe) 263<br />

KitCıbu'l-intifrı `bi-culüdi's-sibd (Muslim) 263<br />

Kittdou'l-inti şitr (el-hayyfıt) 232<br />

Kitdbu ittibd ı'l-emvitt (İbrahim el-Harb!) 264<br />

(Ebli D(ıviid) 263<br />

Kitlbu'l-kunit (Ahmed İbn Hanbel) 268<br />

Kitlibu'l-kunCı (`Ali ibnu'l-Medini) 268<br />

Kitübu'l-kuntı (el-Butiü.'rl) 268<br />

Kitlibu'l-kunii (Muslim) 268<br />

(el-ButıAri) 263<br />

Kit ıibu'l-k ırir (IslAk İbn Ylisuf el-Ezrak)<br />

214<br />

Kitdbu kxydmi'l-deyl (el-Mervezi) 264<br />

Kitdbu k ıymi Ramaz6n (el-Mervezi) 264<br />

Kittibu'l-mactırif (İbn Iuteybe) 128, 131, 208,<br />

209, 211, 212, 213, 214, 217, 232, 234,<br />

235, 250, 262<br />

Kitâbu nzacrifeti'ş-şaVıbe (`Abdullah İbn Muhammed<br />

el-Mervezi) 267<br />

Kitdbu macrifeti' ş-şabrıbe (Ahmed İbn `Abdullah<br />

el-Berki) 267<br />

Kitdbu macrifeti' ş-şaltabe ibnu'l-Medlıd)<br />

267<br />

Kitabu'l-men0pb (İbrühim Ibn Tahmün) 213<br />

Kittibu'l-mentilc ıb İbn r‘ucliime) 213<br />

Kitetbu'l-mendsik (Ahmed İbn hanbel) 263<br />

Kitiibu'l-nıenrısik (el-Fazl İbn Dukeyn) 262<br />

Kittıbu'l-menfısik (ish4 İbn Ylisuf el-Ezrak)<br />

214<br />

(isnıdil İbn Tleyye) 214<br />

Kittıbu ntısilıı'l-hadis ve'l-mensülı (Ahmed İbn<br />

hanbel) 266<br />

KitCibu nösilıı'l-hadis yel-menet-4 (Ebii Bekr el-<br />

Eşrem) 266<br />

Kitdbu<br />

ve'l-mensfıh (Ebli DAvlid)<br />

266<br />

Kitrıbu'n-niyye (İbn Ebrd-Dunyli) 264<br />

Kititbu'r-redd cale'l-Cembiyye (Ahmed İbn hanbel)<br />

263<br />

Kitâbu rerel-yedeyn fi' ş-şalCıt (el-Buhrul) 263<br />

(`Abdurrazz4 İbn Ilemmm)<br />

262<br />

Kitübu' ş-şaltit İbn Dukeyn) 262<br />

Kittıb ıı's-sakit (İslffik İbn Ylisuf el-Ezrak) 214<br />

Kiffıbu'ş-şalCıt (İsmEıc11 İbn Tleyye) 214<br />

(el-Mervezi) 264<br />

cale'nNebiyy (el-Bezzrır) 264<br />

Kitdbu secediiti'l-Kur'tın (İbrü.him el-harbI) 264<br />

KitCıbu (Adem İbn iys) 262<br />

Kittıbu'ş-şıyiim (Muhammed 'İbn Fuz'âle) 214<br />

Kittibu's-sunne (`Abdullah İbn Ahmed İbn<br />

hanbel) 264<br />

Kit6bu's-sunne (Ahmed İbn Ilanbel) 263<br />

Kittibu's-sunne (Mili `Asım en-Nebil) 262<br />

Kitt-ıbu's-sunne (Ebli Bekr el-E şrem) 263<br />

Kitdbu's-sunne (Ebli D'nvıld) 263<br />

Kittılnes-sunne (Hanbel İbn İshlik) 263<br />

Kit6bu'ş7şemtril (et-TirmizI) 264<br />

Kitdbu Cı`cıti'r-Rasfıl (Ahmed İbn Hanbel) 263<br />

Kittibu'Habakiit (halife !bn hayyit) 268<br />

Kitfıbu't-tabaltüt (Muslim) 268<br />

291


Kitabu't-tahcire (Ismacil İbn cUleyye) 214<br />

Kittıb ıt't-t&lb ve'l-mecrühin (Ebü ljatim İbn<br />

Ilibbiin) 23, 24, 43, 46<br />

Kitiibu't-tefsir (`Abdullah ibnul-Muliarek) 213<br />

Kitidt't-tefslr (Ahmed İbn Hanbel) 263<br />

Kidtbdt-tefslr (Huşeym İbn Be şir) 213<br />

Kittıbu't-tefilr (İbn Ebi Şeybe) 263<br />

Kittıbu't-tefsir (İbrahim İbn Tahman) 213<br />

Kittıb ıet-tefsir ( İsmcil İbn cUleyye) 214<br />

Kittıbu't-tefsk (Muhammed İbn Fuzayl) 214<br />

Kitdbu't-tefsir (Sufyan e ş-Seyri) 213<br />

Kitiibu't-tefsb. (Vekic Ibnu'l-Cerrah) 214<br />

Kitübu't tefsir (Zl'ide İbn Kuclame) 213<br />

Kit ıibu't teheccud (İbn Ebi'd-Dunya) 264<br />

Kit(tb ıet-terğib ve't-terhib (Humeyd İbn Malıled<br />

İbn Zenceveyh) 263<br />

(`Ali İbn Ebi Talha) 65<br />

Kitdbu'l-umm (eş-Safi%) 188, 190, 265<br />

Kitrıbu'l-varif (Ebü Bekr el-Mervezi) 264<br />

Kitiibu'l-var (el-Mervezi) 264<br />

Kitttbu'l-vitr (el-Mervezi) 264<br />

Kittıbu'ziucafır (el-Bubari) 268<br />

Kitiibu'z-zucafr (Muhammed İbn cAbdirra-<br />

Ilim el-Berki) 268<br />

Kitgıbu'z-zubd ve'r-ra lctt'ib (Abdullah İbnu'l-<br />

Mubarek) 213<br />

Kitiibu'z-zuhd (Ahmed Ilin Hanbel) 263<br />

Kiteibu'z-zuhd (Ebü Davad.) 263<br />

Kitau'z-zuhd (Ebü I;Utim er-Razi)<br />

Kitrıbu'z-zuhd (Ebü Zurca<br />

Kitdbu'z-zuhd (Hannad İbn Seriy)<br />

Kittıbu'z-zuhd (Muhammed İbn Fuzayl) 214<br />

Kitiibu'z-zuhd (Vekic Ihnu'l-Cerrah) 214<br />

Kitbu'z-zuhd (Zride İbn Kudame)<br />

Kur'an ve hadiste ru'yet meselesi (Talat Koçyiğit)<br />

225<br />

L<br />

fi'l-abttdIşi'l-mevzit'a (es-<br />

Suyati) 111, 137, 145, 146, 151, 156,<br />

157, 162, 166<br />

M<br />

Maciilimu's-Sunen (el-Hattabi) 174<br />

el-Mati-0V (el-Calni) 83, 198<br />

Mağazi (`Abdu'l-Melik İbn Muhammed İbn<br />

Ebi Bekr İbn Hazin) 209<br />

Mağal. (Ebü Md şer) 209<br />

Mağdzi (İbn İshak) 209, 232<br />

Mağazi (Mdmer İbn Riişid) 209<br />

Mağöld (Muhammed İbn q'iz) 233<br />

Mağitzl, (Masa İbn Ukbe) 63, 209<br />

Mağdzi (Mdtemir İbn Suleyman) 209<br />

Mağdzi (e ş-5db» 208<br />

Mağdzi. (cUrva ibnu'z-Zubeyr) 208<br />

Mağrtzl (el-Vakıdi) 232<br />

Mağdzi (el-Velid İbn Muslim)'209<br />

Möğtızi (Yalıya İbn Sdid İbn Eban el-Umevi)<br />

209<br />

Mağ -Caf (ez-Zuhri) 209<br />

Malstıltıt (Ebu'l-Hasan el-Egari) 120, 121, 130,<br />

132, 146<br />

Macrifet `ulfımi'l-badls (el-Hakim en-Neysabilrl)<br />

74, 86, 87, 91, 101, 105, 179, 262<br />

el-Mascadu'l-Abmed fi hatmi<br />

Ahmed (ibnu'l-Cezeri) 241<br />

Mecmfıcatu'l-veşttibt's-siyiisiyye (Muhammed<br />

Hamdidullah) 33, 34<br />

Mentıbtbu'l-Im ılm Ahmed İbn Hanbel (Ibnu'l-<br />

Cevzi) 135, 228, 235, 239<br />

(İbnu'l-Ceyzi) 136, 145, 151, 153,<br />

156, 157, 162, 242<br />

Mevziı`iitu'/-culiim (Taşkörpüzade) 220<br />

el-Milel (e ş-Şehristani) 83, 118, 120,<br />

121, 126, 130<br />

(ez-Zehebi) 37, 38, 52, 53, 54,<br />

58, 65, 66, 91, 134, 136, 145, 146, 147,<br />

148, 149, 150, 152, 156, 157, 159, 163,<br />

164, 165, 166, 209, 210, 211, 212, 213,<br />

214, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 243,<br />

249, 250, 261, 262, 263, 264, 267, 268<br />

Mdcem garibi'l-Kur'an (M. Fu'ad.<br />

Baki) 64<br />

el-MuctebCt (en-Nesri) 245<br />

el-Multaddişu'l-ftıstl beyne'r-rıbıl ve'l-rıtt` (erlitimahurmuzi)<br />

206<br />

Muhammedanische Studien (I. Goldziher) 140,<br />

207<br />

Mukaddime (İbn ljaldiin) 28<br />

el-Munlpzu mitte'5-ablil (el-Gazali) 118, 219<br />

el-Muntekd min Minhdci's-Sunne (ez-Zehebi)<br />

106, 108, 109, 111, 112, 181<br />

Murücu'z-zeheb (el-Mesciidi) 124, 133, 211,<br />

217, 232<br />

Muşannaf (cAbdurrazz5k İbn Hemmam) 212,<br />

250<br />

292


Musannaf (Baki), İbn Malıled) 250<br />

Muşannaf (Ebü Bekr İbn Ebi Şeybe) 250<br />

Mu şannaf (Ebu'r-Rebic ez-Zehrüni) 250<br />

Mu şannaf (İlammüd Un. Seleme) 213<br />

Mu şannaf (Veki` ibnu'I-Cerrüh) 213<br />

Musned (`Abd İbn Hamid) 236<br />

Musned ((Abdullah İbn Muhammed el-Musnedi)<br />

235<br />

Musned ((Abdurrahman İbn Muhammed) 238<br />

Musned (Ahmed İbn el-Mervezi) 238<br />

Musned (Ahmed İbnul-Furiıt) 237 ,<br />

Musned (Ahmed İbn İlanbel) 18, 31, 34, 45,<br />

48, 50, 51, 52, 53, 56, 57, 61, 62, 67, 74,<br />

77, 78,<br />

Musned (Ahmed İbn İbrühlm ed-Devraki) 236<br />

Musned (Ahmed İbn Mansür er-RamüdI) 237<br />

Musned (Ahmed İbn Munl() 236<br />

Musned (Ahmed İbn Rustem) 237<br />

Musned (Ahmed İbn Sinün) 237<br />

Musned ((Ali el-Bağavi) 238<br />

Musned (Ali İbnul-Cdcl) 235 -<br />

Musned (`Am~ İbn Recrı') 237<br />

Musned (Bakıy İbn Mahled) 237<br />

Musned (el-Bezzür) 238<br />

Musned (el-Bubüri) 236<br />

Musned (ed-Dürfini) 237<br />

Musned (Ebii Bekr İbn Ebi Şeybe) 235<br />

Musned (Ebu Düvüd et-Tayülisi) 78, 233, 234<br />

Musned (Eb ırı Hanife) 233<br />

Musned (Ebri Rayşeme Zuheyr İbn Harb) 235<br />

Musned (Ebii İslıük es-Siirini) 234<br />

Musned (Ehrı Umeyye et-Tarsüsi) 237<br />

Musned (Ebü. Ya%) 137<br />

Musned (Ebil Zur`a. er-ltüzi) 237<br />

Musned (el-Eftas) 236<br />

Musned (Esed İbn Müsü) 234<br />

Musned (el-Firynd.) 234<br />

Musned (el-İlumeydi) 234<br />

Musned (el-11useyn İbn Düviid "Suneyd") 234<br />

Musned (İbn Ebi


S<br />

Sabife (`Abdullah İbn 'Arar tbni'l-c ıig) 44, 45,<br />

46, 47<br />

Salı* (`Abdullah İbn 'Diner) 66, 67<br />

Sabife (`Ali İbn Ebi Talim) 64, 65<br />

Sakfe ((Ali İbn Ebi T5lib) 51, 52, 53, 54<br />

SaWe (C5bir İbn 'Abdullah) 48, 49, 50, 51<br />

ŞahVe (Ebü Hurayra) 56<br />

SabTe (Hemm5m İbn Munebbih) 59, 60, 61,<br />

62<br />

Sabife (İbn 6Abb5s) 62, 63<br />

Şalıffe (Sa'd İbn Ub5de) 67<br />

SalıTe (Seınura İbn Cundeb) 54, 55<br />

Salge ŞCultica (`Abdullah İbn cAnn) 44, 48,<br />

60, 96, 199<br />

SallTe Şahika (Hemnaffin İbn Munebbib) 59,<br />

60, 199<br />

Şahihu Muslim bi-Serb ı'n-Nevevl 56<br />

Sfret (İbn Hig5m) 232<br />

Suret (İbn İstı5k) 210<br />

Siret (İbn Şih5b ez-Zuhri) 209<br />

Suret (el-V5kıdi) 232<br />

Sunen (`Abdullah ibnu'l-Mub5rek) 211<br />

Sunen (`Abdul-Vahh5b el-Haff5f) 243<br />

Sunen (el-Beyhalsi) 38<br />

Sunen (ed-D5rimi) 35, 68, 203, 243, 250<br />

Sunen (ed-Dfil5M) 243<br />

Sunen (E135 D5vfid) 13, 17, 22, 23, 30, 31,<br />

38, 39, 51, 55, 174, 222, 245, 246, 247, 249<br />

Sunen (el-Egrem)243<br />

Sunen (el-Ezdi) 243<br />

Sunen (Hamm5d. İbn Seleme) 211<br />

Sunen (e1-1July5nD 243<br />

Sunen (Huşeym İbn Be şir) 211<br />

Sunen Cureye) 210<br />

Sunen (İbn 1VI5ce) 17, 23, 39, 55, 74, 102, 157,<br />

222, 230, 243, 249, 250<br />

Sunen (İbn Ebi Zü'ide) 211<br />

Sunen (İbn Ebi Zi'b) 211<br />

Sunen (ibrühim İbn Tahm5n) 211<br />

Sunen (el-Kecci) 243<br />

Sunen (Mekhül e ş- Ş5m1) 210<br />

Sunen (Muhammed İbn Fuşayl) 211<br />

Sunen (en-Nes5'i) 35, 37, 222, 244, 245, 249<br />

Sunen (Sdid İbn Ebi cArübe) 210<br />

Sunen (Sdid İbn Mang5r) 243<br />

Sunen (Sehl İbn Ebi Sehl Zencele) 243<br />

Sunen (et-Tirmizt) 17, 39, 67, 222, 243, 245,<br />

247, 248, 249<br />

Sunen İbn Muslim) 211<br />

es-Sunen (en-Nes5'D 244<br />

ş<br />

Serbu'l-Makfışıd (et-Teft5z5ni) 219<br />

Serbu'l-Mevii k ıf (el-tel) 219, 220<br />

Serhu'l-Muvag ıTı' (ez-Zurlsrıni) 39<br />

Şerhu Nehci'l-belüğa (İbn Ebi'l-Hadid) 111, 112<br />

Sezer ıltu'z-zeheb (İbnu'l-qm5d) 96, 202, 209,<br />

211, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238,<br />

243, 245, 247, 249, 250, 257, 260, 261,<br />

262, 263, 264, 265, 266, 267, 268<br />

Suriitu'l-e'immeti's-siue (el-Malsdisi) 249<br />

T<br />

( İbn Ebi Ydla) 234, 235,<br />

236, 237, 243, 247, 257, 260, 261, 263,<br />

264, 266, 267<br />

et-Tabakiitu'l-kubrii (İbn Sacd) 28, 32, 35, 42,<br />

44, 48, 52, 55, 58, 59, 62, 63, 67, 90, 96,<br />

200, 203, 208, 209, 210, 212, 213, 227,<br />

232, 233, 234, 235, 243, 250, 261, 262,<br />

266, 267, 268<br />

Tabalstıtu'l-Muctezile (ibnu'l-Murtaz5) 132<br />

rabalcıltu'ş-Siifictyye (es-Subld) 229, 235, 238,<br />

245, 247, 257, 262, 266<br />

Taba4iitu't-tCıbicın (Ebfi H5tim er-R5z1) 268<br />

Ttıeu'/-carüs (İbn Maniür) 199<br />

Talc ılimetu'l-terk (İbn Ebi Ii5tim) 48, 50, 53,<br />

64, 96, 209, 212, 213, 217, 235, 237, 262,<br />

264, 267<br />

Tahyf ıtu'/-c ı/m (el-Hatib el-Bağd5c1I) 11, 26,<br />

30, 31, 32, 42, 57, 58, 170, 180, 201, 203,<br />

204<br />

Tdril> (et-Taberi) 84, 87, 107, 114, 119, 121,<br />

122, 124, 141<br />

Türk (et-Tirmizi) 248<br />

Türihu Bağcltıd (el-fiatib el-Ba ğd5t1I) 34, 53,<br />

68, 93, 94, 196, 209, 210, 211, 212, 213,<br />

232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 243,<br />

247, 257, 260, 261, 262, 263, 264, 265,<br />

266, 267, 268<br />

Ttırlh,u'l-Cehmiyye (el-K5stml) 118, 126<br />

7Wrilju'l-felsefe (De Boer) 133<br />

Trtribu'l-iskim (Hasan İbrahim Hasan) 84, 85,<br />

294


Tarilju41-1.s/cim (ez-Zehebi) 32, 44, 45, 47, 48,<br />

49, 50, 51, 52, 53, 58, 61, 63, 66, 68, 90,<br />

97, 180, 181, 200, 201, 202, 205, 209,<br />

235,239, 240<br />

Türr,ku Kazan (İbn Mace) 249, 268<br />

et-TfIrriku'l-keblr (el-Buhfui) 47, 49, 50, 54,<br />

55, 56, 59, 66, 67, 90, 94, 97, 208, 209,<br />

210, 211, 212, 213, 214, 217, 233, 234,<br />

235, 236; 243, 250, 251, 253, 261, 262,<br />

263, 267, 268<br />

(cOmer İbn Şebbe) 268<br />

Tdriku'l-Medine (ez-Zubeyr İbn Bekkar) 268<br />

Tilri.ku Mekke (Ebul-Velid el-Ezraki) 268<br />

Tdriku'r-ricgd (`Abdullah İbn Muhammed el-<br />

Haşimi) 267<br />

Türl.ku'r-rieCd (Ahmed ibn cAbdi'llah el-ci eli) 267<br />

(el-Bubari) 267<br />

Ttır'iku'r-ricgd (Eba Zurca) 267<br />

(Halife İbn Bayyat) 267<br />

(Hanbel İbn İshak) 267<br />

Türiku'r-riedl (İbn Ebi Haygeme) 267<br />

Taril>dr-ricıi/ (bn Sacd) 267<br />

Türlhu'r-rictil (cOgman İbn Ebi Şeybe) 267<br />

Türiku'r-ricia (Yahya bn Macin) 267<br />

(el-ljuzarD 193<br />

Tedribu'r-rtıvi (es-Suyati) 69, 70, 71, 75, 77,<br />

78, 151, 165, 166, 175, 217, 241, 242<br />

Tefsir (Eba İshak eg-Saclebi) 163<br />

Tefsir (et-Taberi) 66<br />

(es-Suyati ve el-Mahalli) 9,<br />

127<br />

Teh ziku'l-esnur (en-Nevevi) 34, 48, 209<br />

Tehzibu't-teh şfb (İbn Hacer) 32, 35, 36, 47,<br />

48, 49, 50, 51, 53, 54, 55, 61, 63, 66, 67,<br />

90, 91, 93, 94, 96, 9^4, 201, 203, 204, 208,<br />

209, 210, 211, 212, 213, 214, 217, 232,<br />

233, 234, 235, 236, 237, 238, 243, 245,<br />

247, 249, 250, 257, 260, 261, 262, 263,<br />

264, 266, 267, 268<br />

Tel fuhami'l-iiştar 76<br />

Tendru'l-kav ıllik şerhu Muva! şir 1-İmam Millik<br />

(es-Suya -tl) 42, 204, 216, 243,<br />

Tenzilıu'ş-Şericati'l-merfü`a (İbn cArrak) 156,<br />

157<br />

TeveIhu'n-nazar (el-Caza'iri) 10, 11, 256<br />

Te'vilu muktelifi'l-hadis (İbn luteybe) 27, 83,<br />

193, 223, 266<br />

Te şkiretu'l-kuffCd (ez-ZehebI) 23, 24, 41, 42,<br />

43, 47, 48, 51, 57, 66, 90, 91, 92, 93, 94,<br />

96, 97, 105, 201, 202, 208, 209, 210,<br />

211, 212, 213, 214, 217, 228, 233, 234,<br />

235, 236, 237, 238, 243, 245, 247, 249,<br />

250, 257, 260, 261, 262 263, 264, 265,<br />

266, 267, 268<br />

U<br />

`Uliımu'l-hadis (ibnu'ş-Şalah) 69, 72, 75, 78,<br />

169, 175, 216<br />

`Umdetu'l-krıri (el-`Ayni) 61, 74<br />

(ibnu'l-Esir) 18, 24, 44, 54, 91,<br />

93, 94, 95, 96<br />

Vafeyütu'i-gyan (İbn Hallikan) 90, 92, 93<br />

96, 119, 122, 123, 202, 208, 209, 210,<br />

211, 212, 217, 228, 232, 235, 245, 247,<br />

249, 250, 257, 260, 266, 267, 268<br />

Z<br />

Zemmu'l-kel ılm (el-Herevl) 31, 32, 51, 203<br />

(Ahmed Emin) 222<br />

Zeylu kitiibi (tim luteybe) 266<br />

295

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!