kimi sökebildiği kadar çiniyi, kimi de şamdanları, kısacası kim ne bulduysaalıp götürmüş. Şimdi birçok Avrupa müzelerinde bu eşsiz çinilersergilenmekte. Yetkilileri uyarıyorum, âcilen koruma altına alınmazsa, kısazamanda caminin duvarlarındaki çinilerin yerinde, hatta caminin yerindeyeller esecek...Caminin bu eşsiz tarihî özelliği yanında, yapılışı da çok enteresan;enteresan olduğu kadar da ibretli... Bu yapılış hikâyesi, sebeplereyapışarak yapılan tevekkülün, Allaha sığınmanın, Ona samimî olarakyapılan niyazın insanı nelere kavuşturacağını bir kere daha ortayakoyuyor... İnsan yeter ki istemesini bilsin, yeter ki isteğinin verileceğindenşüphe etmesin. Fakat bu kolay bir hâdise değildir. Çok az insana nasip olurböyle temiz kalblilik...Şimdi gelelim caminin yapılış hikâyesine:Topkapı’da mütevazı bir hayat süren Takkeci İbrahim Çavuş, ördüğütakkeleri satıp zar zor geçinen kalbi tertemiz bir gönül eri. Bütün derdi, bircami inşa edip, Allahü teâlânın rızasına erişebilmek...Hep bunun hayali ile yaşıyor, her konuşmasında hep bunu dilegetiriyor. Fakat kimse inanmıyor. Alaylı bir şekilde hangi parayla camiyaptıracağını soran kimselere ise Takkeci İbrahim daima şu cevabı veriyor:“İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa!”Gel zaman git zaman, İbrahim Ağa bir mübarek gece ibâdetle meşgulolurken uykuya yenik düşer. Fakat bir süre sonra kan ter içinde uyanır.Rüyasında nur yüzlü mübarek bir zat der ki: “Bağdat’a git, orada ikisalkım üzüm rızkın var, onu ye ve dön!”Hemen o gün Bağdat’a gitmek üzere yola koyulur. Hikmetini, üzümübulup bulamayacağını düşünmez bile... Aylar süren, bin bir türlü zahmetliyolculuktan sonra nihayet Bağdat’a varır ve bir hana yerleşir. Yorgun, bitkinama ümidinden birşey kaybetmiş değildir.Heybesindeki kurumuş ekmeği çıkarıp yemek için, hancıdan biraz suister. Bu sırada çardaktaki asma ve asmadaki dökülmekte olan yapraklararasındaki iki salkım üzüm gözüne takılır. Hancı su ile beraber kendisineacıyıp asmadaki iki salkım üzümü kopararak ekmeğine katık yapması içinönüne koyar.İki salkım üzüm bitince, uzun yolculuğun yorgunluğunun bir andaüzerinden kalktığını hisseder. Emri yerine getirmenin verdiği gönül rahatlığıile geriye dönebilirdi artık...Bu sırada hancı yanına gelip nereden gelip nereye gittiğini sorar.Takkeci İbrahim de saf bir şekilde anlatır rüyasını... Daha rüyası bitmedenhancı basar kahkahayı:- Be akılsız adam, bir rüyaya bağlanıp bunca zahmete girilir, buncamasraf yapılır mı? Bana kaç defadır rüyamda; “İstanbul’daTopkapı’daTakkeci İbrahim Çavuş’un evinin bahçesindeki kuyununyanındaki büyük taşın altında bir küp altın gömülüdür, git altınları al”derler. Ben de, “Bu rüyadır” derim, hiç üstünde durmam. Sen ise iki salkımüzüm yemek için İstanbul’dan Bağdat’a gelmişsin. Allah akıl, fikir versin!
Takkeci İbrahim Çavuş mesajını almıştır artık... Hemen İstanbul’adöner ve bahçesindeki altın dolu küpü çıkarır topraktan. Kendi kendine de,“İşte derya tutuştu!” diye mırıldanır...Bugün hâlâ “Takkeci Camii” olarak anılan tarihî şaheseri inşa eder.Mütevazı kabri de caminin kıble istikametinde müezzin evininbahçesindedir.Söyleyin şimdi, pikniği mi, yoksa böyle bir ziyareti mi tercih edersiniz?“Altta kalanın canı çıksın!..”6 Haziran <strong>1998</strong> CUMARTESİMaddeci Batı’nın düşünce yapısını şu söz çok güzel yansıtır: “Alttakalanın canı çıksın!..” Bizde de bu düşünce yaygınlaştığı için,yardımlaşma unutulmuş; ferdiyetçilik ön plâna çıkmış durumdadır. Adamınbir evi varsa, hemen ikinci, üçüncü evin ve yazlığın peşine düşmekte...Otomobili varsa, hanımına, çocuklarına da alma telâşına kapılmakta...Akrabalarının, komşularının yiyecek ekmek bulamaması bile onu hiçmi hiç ilgilendirmemekte... “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”düsturu çoktan unutuldu.Eskiden de saray, yalı sahibi zengin Müslüman ağalar, paşalar vardı.Fakat her biri neredeyse bir mahaleye bakardı. Çaresizlerin ümitkapısıydılar. Eskiler, cenâb-ı Hakkın verdiği nimetleri paylaşmasını bilirlerdi.Sahip oldukları dünyalıkları şan, şöhret için kullanmazlardı. Yaptıklarıyardımları başkaları değil, yardım yapılan kimseler bile çoğu zamanbilmezdi. Şimdi ise yapılan yardımlar bile, reklâm için yapılmakta; gösteriş,övünme hep ön plâna çıkmaktadır.Yapılan iş, kazanılan para ölümden sonrası için bir faydası olacak isebir kıymet ifade eder. Yoksa mal, mülk onun dünyasını da, âhiretini dekarartır...Hedef sadece zenginlik olunca, mal, mülk hırsı öylesine gözleriköreltiyor ki, yakınlarını, çevresini göremiyor insanoğlu... Gördüklerinden,yaşadıklarından ibret alamaz hâle geliyor. Dünyalıklar vasıta olmaktançıkıyor, mabudu hâline dönüşüyor. Zamanımızın en tehlikeli hastalığıbudur. Manevî hastalıkların mütehassısları bu hastalığın tedavi şekliniasırlar önce bildirmişler. İşte size bu hastalığın tedavi şekline bir örnek:Birgün, eshâb-ı kiramın büyüklerinden Ebüdderdâ hazretlerine bir kişigelerek dedi ki:- Benim kalbimde mala, mülke karşı aşırı sevgi var. Çevremdekimuhtaçların, çaresizlerin perişanlığı bana tesir etmiyor. Onlara merhametedip yardımda bulunmak içimden gelmiyor. Ayrıca kıldığım namazlardan vediğer ibâdetlerimden de bir tat, lezzet alamıyorum. Bana ne tavsiyeedersiniz?- Sana tavsiyem şu: Sen tehlikeli bir hastalığa yakalanmışsın.Bunu, hemen tedavi etmelisin! Yoksa, Allah korusun imanını dakaybedebilirsin!...- Ya Ebüdderdâ, ne olur beni bu hastalıktan kurtar!Ebüdderdâ hazretleri bu kişiye şu nasihatı yaptı:
- Page 1 and 2: GÖNÜL BAHÇESİ 1998 MAKALELERİD
- Page 3 and 4: Mübarek eli ve yüzü kan içindey
- Page 5: Ticaret yapmayan ve ancak ibâdet i
- Page 9 and 10: yüksek mahkeme başkanlığını k
- Page 11 and 12: Bütün odalarım tıklım tıklım
- Page 13 and 14: Bu da akıl kârı değildir. “Bi
- Page 15 and 16: görmüyor!” sözü üzerine, “
- Page 17 and 18: Bazı kimseler Hz. Ali’ye gelip s
- Page 19 and 20: 3- İkramların birçoğu çöpe at
- Page 21 and 22: “Bundan sonra biz karar verdik, a
- Page 23 and 24: kadınlar çıkmış Batı’da...
- Page 25 and 26: Hâlbuki, dinimiz her şeyin çares
- Page 27 and 28: urayı seyrederek, eğlencelerine d
- Page 29 and 30: Geçenlerde memleketinden dönen ko
- Page 31 and 32: Acaba ne olacaktı?... Evden endiş
- Page 33 and 34: Halid Turhan Bey hatıralarında, K
- Page 35 and 36: Dinimizin emirlerine uyan kim olurs
- Page 37 and 38: Dünya nimetlerinde gözü olmayan
- Page 39 and 40: kimseye ben iyilik ettikçe, o da k
- Page 41 and 42: Peygamberimiz zamanında, zorbalık
- Page 43 and 44: ediyoruz. Bugün beden sağlığı
- Page 45 and 46: Düşündüm, dediği doğru... Ser
- Page 47 and 48: Dinimiz, dünya lezzetlerini yasak
- Page 49 and 50: Bu da ancak; tecrübeli kimselerin
- Page 51 and 52: “Sultanım güzel bir rüya görm
- Page 53 and 54: - Biz tüccar kimseleriz. Alış ve
- Page 55 and 56: herkes en küçük bir yanlışlık
- Page 57 and 58:
Bunun içindir ki, çocuklarımıza
- Page 59 and 60:
“Allahü teâlânın, bir kuluna
- Page 61 and 62:
araştırmada, erkeklerin % 46’s
- Page 63 and 64:
Almanya’dan yeni gelen bir arkada