21.07.2015 Views

küreselleşme ve ülkelere etkisi - BİLGİ DERGİ | Sosyal Bilimler Dergisi

küreselleşme ve ülkelere etkisi - BİLGİ DERGİ | Sosyal Bilimler Dergisi

küreselleşme ve ülkelere etkisi - BİLGİ DERGİ | Sosyal Bilimler Dergisi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bilgi (11), 2005 / 2 : 1-22Madalyonun İki Yüzü:Alttan <strong>ve</strong> Üstten KüreselleşmeMuhittin Ataman *Cengizhan Yıldırım **Özet: Bu çalışma üç ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, küreselleşmekavramı üzerinde durulmuştur. Farklı bakış açılarından kaynaklananfarklı tanımlamalar <strong>ve</strong> yorumlar yapılmıştır. İkinci bölümde, iki ayrıküreselleşme süreci <strong>ve</strong> değerlendirilmesi ele alınmaktadır. Sistemdekihâkim güçlerin dünyanın geri kalan kısmını kontrollerine alma çabası olaraktanımlanabilecek üstten küreselleşme dünyayı tekdüzeleştirmeye çalışmaktadır.Alttan küreselleşme ise her ne kadar karşı gibi görünse deüstten küreselleşmeye alternatif bir harekettir. Mutlak kazanç kavramıyladeğerlendirildiğinde küreselleşme bütün toplumlara faydalı olmuş,ancak göreceli olarak bazı ülkelerin aleyhine gelişmiştir. Üçüncü <strong>ve</strong> sonbölümde ise alttan <strong>ve</strong> üstten küreselleşmenin mali, ekonomik, siyasi, sosyal<strong>ve</strong> kültürel alanlardaki etkileri incelenmiştir.Anahtar Kelimeler: Üstten Küreselleşme, Alttan Küreselleşme, Mutlak<strong>ve</strong> Göreceli Kazanç, Küreselleşmenin Etkileri.1. Giriş<strong>Sosyal</strong> bilimlerde son zamanların en çok işlenen kavramlarından biri küreselleşmedir.Çünkü sosyal bilimlerin hemen her disiplini bir şekilde bu süreçtenetkilenmiştir. Etkilediği geniş yelpazeye paralel olarak da bu kavramüzerinde farklı yorumlar <strong>ve</strong> tanımlamalar yapılmıştır. Küreselleşmenin neolduğu <strong>ve</strong> etkilerinin boyutları konusunda bir konsensüs olmamakla bera-* Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üni<strong>ve</strong>rsitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü.** Arş. Gör., Abant İzzet Baysal Üni<strong>ve</strong>rsitesi İktisat Bölümü.


2 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımber kimileri küreselleşmeyi neredeyse “piyasaların gelişimi” olarak tanımlayaraktamamen materyalist <strong>ve</strong> iktisadi bir yaklaşım sergilerken (Ohmae,1990), kimileri de piyasayı yalnızca küreselleşmenin bir parçası saymakta,sosyal <strong>ve</strong> kültürel değişime daha çok yer <strong>ve</strong>rerek sosyolojik bir tavır ortayakoymaktadırlar (Falk, 1993).Küreselleşme üzerine geliştirilen teoriler bu karmaşık süreci farklı bakışaçılarıyla ele alıyorlar. Amerikan fonksiyonel sosyal bilim anlayışına göreküreselleşme evrensellik, laiklik, bireycilik <strong>ve</strong> rasyonalizmden beslenen birsüreçtir. Bu anlayış sanayileşme sonucunda toplumların doğal olarak birbirinebenzeyeceğini öngörmektedir. Neticede, ulus-devlet modelinin artıkbeklentilere cevap <strong>ve</strong>remeyip tarihe karışacağını iddia eden bu yaklaşımagöre, küreselleşme süreci mutlak olarak faydalıdır. Uluslararası ilişkiler disiplininingeleneksel görüşe sahip uzmanları bile ulus-devletlerin hala uluslararasıpolitikanın asıl aktörleri olduğunu vurgulamakla beraber temel ilgiodağının uluslar-aşırı ilişkilerin (transnational relations) oluşturmaya başladığıbir döneme girildiğini kabul etmektedirler. Örneğin, neorealist yaklaşımınönde gelen temsilcilerinden Gilpin (1987), küreselleşmeyi kapitalizminilerlemesi <strong>ve</strong> küresel hegemonyanın süper güçlerin denetiminde devametmesi olarak değerlendirmektedir. Giddens (1990) küreselleşmeyi, yereldeolanların millerce uzaklıktaki gelişmelerin neticesi kılacak <strong>ve</strong> uzakta olanlarında yerel gelişmeklerden kaynaklanacak şekilde uzak coğrafyaları birbirinebağlayan sosyal işlemlerin <strong>ve</strong> ilişkilerin dünya çapında yoğunlaşmasıolarak tanımlamaktadır. Kegley <strong>ve</strong> Wittkopf (1997: 249) bu kavramdan siyasi,ekonomik, sosyal <strong>ve</strong> kültürel alanlarda ulus-devletlerden kaynaklanmayansınır-ötesi ilişkilerin yoğunlaşması anlamını çıkarmaktadır. Yani küreselleşmesürecini, sınırların ortadan kalkması olarak nitelendirmektedir.Marksist gelenek, küreselleşmeyi dünya kapitalizminin nihai dönemeciolarak kabul eder. Bu geleneğin en önemli temsilcilerinden Wallerstein’e(1974) göre, “dünya sistemi modeli” teorik yaklaşımı çerçe<strong>ve</strong>sinde küreselleşmeneticesinde modern dünyada ülkeler gelişmiş, az gelişmiş <strong>ve</strong> gelişmekteolan olmak üzere üç ayrı kümeye ayrılmaktadır. Buna göre, gelişmişülkeleri oluşturan gelişmiş Batı ülkeleri diğer iki grup ülkeyi hep sömürdü<strong>ve</strong> kapitalist dünya sistemi devam ettiği sürece de sömürmeye devam edecektir.Küreselleşmeyi çok-uluslu şirketlerin hizmetinde “hiper-kapitalizm”


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 3adında bir ideoloji olarak gören Waters’a (1995) göre ise küreselleşme,coğrafyanın sınırlayıcılığının sosyal <strong>ve</strong> kültürel düzenlemeler üzerindeki<strong>etkisi</strong>nin azaldığı <strong>ve</strong> halkın giderek bunun farkına vardığı bir sosyal süreçtir.Daha çok eleştirel ekolden ilham alan post-modern yaklaşımlar ise iletişim,medya, kültür <strong>ve</strong> ulaşım açısından küreselleşme üzerinde durmaktadırlar.Küreselleşme ile birlikte farklılıkların bir arada yaşandığı <strong>ve</strong> bu farklılıklarınbaşkaları tarafından bilindiği, kabul gördüğü <strong>ve</strong> dolayısıyla bu farklılığınyok edilmesi için çalışılmadığı bir dönem olarak bakmaktadırlar.Ohmae (1990) küreselleşmeyi sadece Japonya, Avrupa <strong>ve</strong> ABD’nin hâkimiyetinipekiştirmesi olarak kabul ediyor. Uzmanlar bunu değişik şekillerdeformüle etmişler: JENA (Japan, Europe, North America) <strong>ve</strong> Triad gibi.Dolayısıyla küreselleşmenin, Avrupa kültürünün yayılmasının, kapitalistkalkınmanın <strong>ve</strong> sosyal <strong>ve</strong> siyasi düzenlemelerin ülkesizleştirilmesinin birneticesi olan Batılı bir süreç olduğu vurgulanıyor (Waters, 1995). Gerçektende, sermayenin serbest dolaşımı derken daha çok bu üç blok arasındakiserbestlikten bahsedilir. Yoksa az gelişmiş ülkelerin bu üç merkezle tam birküreselleşme süreci yaşadıkları pek doğru değildir. Bu durum, sömürgeciliksürecinin şekil değiştirerek devam ettiğine bir çağrışım yapmaktadır.Küreselleşme çok-uluslu şirketlerin gelişen teknoloji ışığında yeni stratejilerbelirleyerek piyasada daha çok pay kapma mücadelesi olarak da değerlendirilebilir(Walters and Blake, 1994: 103-104). Bu çerçe<strong>ve</strong>de, küreselleşme“think globally, act locally” (global düşün, yerel hareket et) ilkesindeanlamını bulur. Bunun neticesinde, küreselleşme dünyayı ulusal şirketlerfederasyonu gibi bir oluşuma götürür. Şirketler dünyanın her tarafında faaliyettebulunur, fakat bazı ilkeleri evrensel ilke diye her tarafta yaymaya çalışmazlar.Görünürde bunların tabiiyetleri yok, dolayısıyla da dünyanın heryerinde rahatça hareket etme <strong>ve</strong> yatırım yapma imkânına sahipler. Rahathareket etmek maksadıyla, gittikleri her ülkenin kanunlarına <strong>ve</strong> kültürüneuyumlu çalışma prensibini benimserler. Bundan yola çıkarak, çok-ulusluşirketlerin az gelişmiş ülkelerde yanlış kalkınmaya neden oldukları <strong>ve</strong> bundandolayı da emperyalizmin aracıları oldukları iddia edilmektedir (Eden,1991: 197-224 <strong>ve</strong> 203). Önceki dönemden farkı, sömürü araçlarının nitelik<strong>ve</strong> şekil değiştirmeleridir. Ancak, çok-uluslu şirketlerin kendi ulusal devletlerineolan bağımlılığının giderek azalması ile birlikte daha bağımsız hare-


4 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımket edecekleri <strong>ve</strong> dolayısıyla ulusal çıkar peşinde değil, şirket çıkarları doğrultusundapolitika belirlemeleri beklenir.Falk (1993: 48-49), küreselleşme ile ilgili ilginç bir mukayese yapıyor.Günümüz dünyasında küreselleşme sürecinde sermaye sahibi olmak oy hakkınasahip olmak demek oldu <strong>ve</strong>ya olacak. Dolayısıyla sermayeye/paraya sahipolmayan Batı dışındaki toplumların küresel politikalar <strong>ve</strong> dünyanın geleceğihakkında söz hakkı yoktur. Bu anlamda küreselleşme, siyasi katılımcılıkdemektir, fakat sadece zenginler için. Birleşmiş Milletler Gü<strong>ve</strong>nlik Konseyi,IMF <strong>ve</strong> G-8 gibi uluslararası örgütlenmelerdeki yapısal dengesizlik bu farklılığınen çarpıcı örnekleridir. Bu anlamda, küreselleşme siyasi katılımcılıklaeşdeğerdir, ancak karar mekanizmasında etkin olanlar belli bir gruptur. Örneğin,Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) ülkelerin bu kuruluşa <strong>ve</strong>rdiği parayladoğru orantılı olarak kotalara (oy gücüne) sahiptirler. Tabii ki yüzde 18,2ile en fazla oy gücüne sahip olan devlet ABD’dir. IMF’de kotası en yüksek11 üye ülkenin kotaları toplamının IMF toplam kotasına oranı yüzde 56,9 gibiyüksek bir rakamdır. Ayrıca kurumun merkezi, en yüksek kotası olan ülkeninbaşkentinde bulunur (Karluk, 1998: 303-304). Kısacası, küreselleşme“kimileri için özgürlük, açıklık <strong>ve</strong> karşılıklı etkileşim temelinde yeni <strong>ve</strong> dahaiyi bir dünyanın kurulmasında anahtar bir süreç,” kimileri için ise “eşitsizlik,sömürü <strong>ve</strong> gelişmişlerle azgelişmişler arasındaki uçurumun daha da açıldığıbir dünya”nın oluşumuna yol açan bir süreçtir (Acar, 2002).Yukarıdaki tanımlamalardan da anlaşıldığı üzere küreselleşme sürecinin,tek taraflı olmaktan ziyade iki taraflı olarak geliştiği görünmektedir. Hem savunulanhem de karşı çıkılan “küreselleşme,” aslında küreselleşmenin sadecebir boyutudur. Küreselleşme derken akla daha çok uluslararası hâkim güçlerin<strong>ve</strong> sistemden büyük pay alanların (büyük <strong>ve</strong> gelişmiş ulusal devletler ilebu ülkelerden dünyaya yayılan çok-uluslu şirketler) desteklediği anlam <strong>ve</strong> süreçgelmektedir. Hâlbuki bunun yanında, uluslararası sistemden pay alamayan,mağdurların <strong>ve</strong> mahrumların geliştirmeye çalıştığı başka bir küreselleşmeboyutu daha vardır. Çok geniş <strong>ve</strong> dağınık bir cephe oluşturmasına rağmenbir tepki olarak doğan <strong>ve</strong> giderek güç <strong>ve</strong> anlam kazanan bir küreselleşme boyutudikkat çekmektedir. Bu iki farklı küreselleşme boyutunu en uygun ifadeyle,ilk defa Falk (1993) tarafından kullanılan kavramlar olan “üstten küreselleşme”(globalization-from-abo<strong>ve</strong>) <strong>ve</strong> “alttan küreselleşme” (globaliza-


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 5tion-from-below) şeklinde adlandırılması bir gerekliliktir. Böylece, küreselleşmekonusunda madalyonun iki tarafı da açıklığa kavuşmuş olacaktır.1.1. Üstten KüreselleşmeÜstten küreselleşme, dünyadaki hâkim unsurların, sanayileşme sonrası kapitalisttoplumların çıkarlarını korumayı <strong>ve</strong> onların lehine olan mevcut durumundevamını sağlamaya çalışır. 1 Emperyal bir bakış açısına sahiptir; tabiattan<strong>ve</strong> yerel toplumlardan topladığı kaynakları zengin <strong>ve</strong> güçlü dünyanınrefahını <strong>ve</strong> gücünü artırmak için kullanır (İnsel, 2001). Üstten küreselleşme,Soğuk Savaş’ın taraflarından biri olan Sovyetler Birliği’nin tarihsahnesinden silinmesiyle bütün dünyaya demokrasi <strong>ve</strong> ekonomik özgürlükgötürme vaadinde bulunmuş <strong>ve</strong> Amerika Birleşik Devletleri başta olmaküzere Batılı dünyanın hâkimiyetini, Birleşmiş Milletler başta olmak üzereuluslararası örgütler şemsiyesi altında garantiye almayı amaçlamaktadır.Temel aktörleri ise çok-uluslu şirketler olan üstten küreselleşmenin temelhareket noktası sermayenin büyümesi <strong>ve</strong> kâr güdüsüdür. Çok-uluslu şirketlerdünyanın en güçlü aktörleri olmaya başladılar. Günümüzde üstten küreselleşmeKuzey ile Güney, fakir ile zengin arasındaki mesafeyi artırmaktadır.Az gelişmiş ülkeler, daha çok Batılı ülkelerin hammadde <strong>ve</strong> tarım ihtiyaçlarınısağlayan ülkeler olarak kabul görüyorlar (Brecher and Costello, 1994).Her ne kadar demokratikleşme adına hareket ediliyor görünse de üstten küreselleşme,Batının menfaatine olması durumunda az gelişmiş ülkelerde demokratikhareketlerin filizlenmesini bile engelleyebilmektedir. Genel manada,az gelişmiş ülkelere <strong>ve</strong> gezegene büyük hasarlar <strong>ve</strong>rir. Küresel kaynaklarıgelişmiş dünya adına kullanır <strong>ve</strong> tabiatın, çevrenin, diğer dünya toplumlarınınbundan olumsuz etkilenip etkilenmemeleri ile pek ilgilenmezler, çünkübunların varlık gerekçesi daha çok kar etmek <strong>ve</strong> sermaye toplamaktır (Barry,2002). Az gelişmiş ülkeler, zengin Batılıların ya turizm merkezleri oldu ya da1 Bazı gözlemciler, genellikle sol gelenekten gelenler, “üstten küreselleşme” kavramı yerine“liberal küreselleşme” kavramını kullanmayı yeğlemektedir (Bkz. Christophe Aguiton,“Dünya Bizimdir: Bir Başka Küreselleşmenin Aktörleri,” Birikim, Ağustos 2001: 45-49;Naomi Klein, “Müşterek Olanı Yeniden Ele Geçirmek,” Birikim, Ağustos 2001: 50-55;François Houtart, “Direnişlerin Küreselleşmesi <strong>ve</strong> Neo-Liberalizme Karşı Mücadeleler,”Birikim, Ağustos 2001: 60-63).


6 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımçevreye zararlı yeni üretim merkezlerine dönüştürüldü (Brecher, 1993). Çevreye<strong>ve</strong> doğaya zarar <strong>ve</strong>ren sektörler daha çok az gelişmiş ülkelere kaydırılmıştır.Üstelik özelleştirme sayesinde bunu çok da ucuza getirmişlerdir.Üstten küreselleşmenin felsefi arka planında modernizm vardır (Kömeçoğlu,2002). Modernitenin bir ürünü olan dünyayı tekdüzeleştirme <strong>ve</strong> küreselbenzeşme amacına tepki olarak radikal dini <strong>ve</strong> milliyetçi akımların ortayaçıkmasına neden olmaktadır. Üstten küreselleşme, kendi toplumlarınıkontrol etmekte zorlanan ulus-devletlerin gücünde de bir erozyona yol açmaktadır.Buna rağmen, en güçlü devletler bile çok-uluslu şirketlerin kendiülkelerinde yatırım yapmaları için bir birleriyle yarışıyorlar. Çünkü yoğunlaşanküreselleşme sürecinde ulus-devletler, dünyaya kapanarak <strong>ve</strong> sadecekendi imkânlarıyla yeterli kalkınma hızını yakalayamamaktadırlar. Her şeyerağmen, gücü <strong>ve</strong> teknolojiyi elinde bulunduran Batılı ülkeler dünya düzenineyön <strong>ve</strong>rmekte <strong>ve</strong> bu düzeni az gelişmiş ülkelere dikte etmektedir.Üstten küreselleşme daha çok ekonomik alanda kendini göstermektedir.Çok uluslu şirketlerin temel güdüleri kar <strong>ve</strong> daha çok zenginlik olduğundanbütün dünyayı bir pazar olarak telakki ederler. Ekonomik kavramlar <strong>ve</strong> değerlerlegelişmeler ele alınır. Bütün gelişmişlik kriterleri <strong>ve</strong> insani kriterlerancak parayla alınabilen kriterlerdir. Dünyadaki siyasal <strong>ve</strong> toplumsal kurumlarında zengin devletlerin çıkarlarını korumaya matuf mevcut ekonomik sistemindevamı için gerekli şekle büründürülmesi sürecidir. Bir zamanlarhammadde <strong>ve</strong> pazar bulma endişesiyle başlayan <strong>ve</strong> gelişen üstten küreselleşmesüreci, bugün daha çok “mikro enformatik, iletişim, genetik, uzay teknolojileri”(Laçiner, 2001) <strong>ve</strong> bunların kullanılmasıyla elde edilen bilgi temellisektörlerin hâkim olduğu bir aşamadadır. İktisadi açıdan gelişmiş dünyayabağımlı olan az gelişmiş ülkelerin küresel gelişmeler çok daha fazla <strong>ve</strong>daha hızlı bir şekilde etkilenirler. Örneğin, dünyanın gelişmiş bir bölgesindeortaya çıkan bir ekonomik kriz tüm ülke ekonomilerini, özellikle tehlikeleredaha açık olan ülkeleri, olumsuz olarak etkileyebilir. Küçük <strong>ve</strong> zayıf devletlerdışarıdan müdahalelerle çökertilebilir bir konuma düşerler (Acar, 2002).Üstten küreselleşmenin en önemli argümanlarından birisi “evrensel” olmaiddiasıdır. Öne sürdüğü evrensel kuralların yerel kurallarla çatışmasıdurumunda yerel olanlara yaşam hakkı <strong>ve</strong>rilmez. Hatta orta yol (uzlaşma)için pazarlık bile edilmez. Her ne kadar kendilerine uyulması zorunlu olan


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 7norm <strong>ve</strong> standartların hepsinin ne kadar evrensel oldukları tartışılsa da ulusdevletler bu kurallara uymaya zorlanırlar. 21.2. Alttan KüreselleşmeAlttan küreselleşme, her ne kadar hem kendileri hem de başkaları tarafındanküreselleşme karşıtı olarak nitelendirilse de üstten küreselleşmeye alternatifbir harekettir. Kapitalist sermayedarlara <strong>ve</strong> onların çıkarlarını savunanüstten küreselleşmeye karşı oldukları için “anti” olarak nitelendirilirler(Laçiner, 2001). 3 Ancak bu gruplar yerel kurumlar üzerinde etkin <strong>ve</strong> yaptırımgücüne sahip küresel kurumlar önermektedirler. Alttan küreselleşmecoğrafi dağılım <strong>ve</strong> hedef belirleme açısından üstten küreselleşmeye alternatifbir küresel harekettir. Dünya çapındaki mahrumların <strong>ve</strong> mağdurların birarada hareket ettiği küresel bir koalisyon oluşturan bu grup genellikle sistemdenpay alamayan <strong>ve</strong> hoşnut olmayan toplumların, ideolojilerin <strong>ve</strong> devletlerindesteğinde gelişmektedir. Üstten küreselleşmenin aksine, alttan küreselleşmesıradan insanlara ihtiyaç duydukları kaynaklara ulaşma imkânı sağlamayı;mahalli, ulusal <strong>ve</strong> uluslar-aşırı siyasi kuruluşları demokratikleştirmeyi, bütüntoplumlara çevrelerini denetim altına almalarını sağlamayı amaçlar.Alttan küreselleşmenin esas değeri demokrasi <strong>ve</strong> insan hakları, aktörleriise hükümetler-dışı örgütler (NGO) <strong>ve</strong> kuruluşlardır. Bu gruptakiler özellikleinsanca yaşam, insan hakları <strong>ve</strong> sosyal adalet kavramları üzerinde durarakdünyadaki kaynakların insanlığın ortak mirası olması dolayısıyla hakçapaylaşımını talep etmektedir. Üzerinde uzlaşma sağlanan değerlerin hâkimkılınması için mücadele <strong>ve</strong>ren kesimlerden müteşekkil olduğundan üsttenküreselleşme aktörleri gibi homojen değil, heterojendir. Zengin-fakir, Batılı-Doğulu,Kuzeyli-Güneyli, işçi-iş<strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong> sanayici-çiftçi gibi farklı kesimlerortak insani değerler <strong>ve</strong> gezegenin selameti için bir araya gelip mücadeleetmektedirler. Naomi Klein (2001), bunu “koalisyonlar koalisyonu”olarak nitelemektedir. Dolayısıyla mahrum <strong>ve</strong> mağdurlar yanında hâkim sı-2 Mustafa Erdoğan, “Siyaset <strong>ve</strong> Hukuk Perspektifinden Küreselleşme: Bir Tartışma Çerçe<strong>ve</strong>si,”Liberal Düşünce Topluluğu Web Sayfası, http://www.liberal-dt.org.tr, Erişim Tarihi:31 Ocak 2005.3 Konuya ilişkin başka yazılar için bkz. Birikim Küreselleşme Özel Sayısı, Ağustos 2001.


8 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımnıftan kişiler de bu harekette yer alabilirler. Örneğin, Batılı bazı gruplar azgelişmiş ülkelerden “gelen mültecilere insanca muamele edilmesi <strong>ve</strong> haklar<strong>ve</strong>rilmesi için” (Laçiner, 2001) “üstten küreselleşme” temsilcilerine karşıoluşturulmuş inisiyatiflerdir.Post-modernizmin sosyal bilimlerde yol açtığı dönüşümden sonra küreselleşmekonusunda da farklılıklar üzerine inşa edilmiş görüşler sıklıkla ortayaatılmaya başlandı <strong>ve</strong> böylece alttan küreselleşmenin farklılık talepleri ses getirmeyebaşladı. Alttan küreselleşme taraftarları elektronik iletişim araçları <strong>ve</strong>cep telefonu gibi modern araçlar kullanılarak modernitenin tekleştirici boyutununönüne geçmek için mücadele etmektedirler (Barry, 2002).Alttan küreselleşmenin uğraş alanı ise daha çok siyasal <strong>ve</strong> toplumsaldır.Şehirli fakirler için barınma, sağlık <strong>ve</strong> eğitimin sağlanması; kırsal kesimdekifakirlere toprak <strong>ve</strong>rilmesi; çevresel gruplar için çevrenin korunması; kadınlar,homoseksüeller <strong>ve</strong> siyahlar için eşit haklar tanınması; her tür eşitsizliğin kaldırılıpgerçek anlamda demokratik bir toplumun kurulması için mücadeleedilmektedir (Brecher, 1993). Burada demokratikleşme derken sadece bir kaçyılda bir oy kullanmak değil, bütün vatandaşların temel ihtiyaçlarının <strong>ve</strong> insancabir yaşamın sağlanması esastır. Alttan küreselleşmede paradoksal gibigörünen fakat birbirini bütünleyen <strong>ve</strong> karşılıklı bağımlı olan iki önemli vurguvardır. Biri “adem-i merkeziyet” (decentralization), diğeri ise “ulus-aşırılaşma”dır(transnationalization). Adem-i merkeziyet anlayışı, Zapatistalar’ındeyimiyle “içinde birçok dünyayı barındıran tek bir dünya” anlayışı, yaniuluslararası standartlar çerçe<strong>ve</strong>sinde yerel toplulukların kendi okullarını,hizmetlerini, yaşayış tarzlarını, kültürlerini <strong>ve</strong> doğal ortamlarını kendi istekleri<strong>ve</strong> ihtiyaçları doğrultusunda planlama <strong>ve</strong> yönetme hakkına sahip olmakdemektir (Klein, 2001). Yerel idarelerin güçlendirilmesi daha çok katılım,daha fazla bireysel girişim, <strong>ve</strong> daha çok çeşitlilik demektir. Bununla beraberyerel ihtiyaçların sağlanması ulus-aşırı düzeyde kendileriyle paralel çalışanhareketlerin desteğiyle mümkündür. Onun için de farklı kültürel, mesleki,coğrafi gruplar bir birleriyle işbirliği yapmak durumundadırlar.1.3. Mutlak <strong>ve</strong> Göreceli Kazanç Açısından Küreselleşme:Küreselleşme sürecinin toplumlara <strong>ve</strong> ülkelere fayda sağlayıp sağlamadığımeselesi hem taraftarın hem de karşıtlarının tavrını belirleyen iki ayrı kav-


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 9ramsal yaklaşımla ele alınabilir (Powel, 1993): mutlak kazanç (absolutegains) <strong>ve</strong> göreceli kazanç (relati<strong>ve</strong> gains). Bunlardan birincisini vurgulayanlardaha çok liberal bakış açısına, ikincisini vurgulayanlar ise realist bakışaçısına sahiptirler. Bu iki yaklaşım, aslında üstten <strong>ve</strong> alttan küreselleşmetaraftarlarının tezlerini hem doğrulamakta hem de yanlışlamaktadır.Çünkü küreselleşme süreci bir madalyonun iki yüzü gibi iki farklı bakışaçısı ile bakıldığında bizi farklı sonuçlara götürür. Küreselleşme sürecimutlak fayda/kazanç (absolute gains) olarak değerlendirildiğinde bununbütün taraflara faydalı olduğu görülür.Gelişmiş devletlerin <strong>ve</strong> toplumların diğerlerinden daha fazla fayda sağlayacağıgerçeği bir tarafa, mağdur <strong>ve</strong> mahrum kesimlerin de daha yüksekbir hayat standardını yakaladıkları <strong>ve</strong> teknolojik gelişmelerden yararlandıklarıgörülür. Buna göre, hem gelişmemiş ülkelerin göçmenleri, işçileri <strong>ve</strong>çiftçileri hem de gelişmiş ülkelerin zenginleri küreselleşme sürecinden istifadeettiler/etmektedirler (Dolar and Kraay, 2002). Dünya ticaretinin artmasınaparalel olarak mutlak fakirlik düzeyinde bulunan insanların oranı yüzde30’dan yüzde 20’lere inmiştir (Barry, 2002).Ancak, küreselleşme sürecine göreceli fayda/kazanç (relati<strong>ve</strong> gains) açısındanbakıldığında, bunun bazı devletlere diğerlerinden daha fazla faydasağladığı görülür. Getirisi yüksek olan malların ticaretinin zengin ülkelerinkontrolünde bulunması, bu pahalı malları alma karşılığında hammaddesatmak zorunda olan fakir ülkelere adaletsiz bir ticaret ortamı sunulmaktadır.Ayrıca, ekonomik ilişkilerdeki üstünlük siyasal, toplumsal <strong>ve</strong> kültürelkurumların da zenginler lehine yayılma gösterdiği görülür. Göreceli kazancınbütün alanlarda olduğu gibi iktisadi kalkınmadaki gelişmeler için de kaçınılmazolduğu kabul edilmektedir. İktisadi süreçlerde genellikle birisininkazancı bir başkasının zararı olabiliyor. Ancak, bu iddiayı seslendirenlerküreselleşmeyi genişletilmiş düzen olarak algılamaktadırlar (Barry, 2002).Küreselleşme sürecinin iki farklı çeşidini (üstten <strong>ve</strong> alttan küreselleşme) <strong>ve</strong>iki farklı boyutunu (mutlak kazanç <strong>ve</strong> göreceli kazanç bakış açıları) kısacaaçıkladıktan sonra, aşağıdaki bölümde bunların farklı alanlardaki paradoksalyansımaları açıklanmaya çalışılacaktır. Küreselleşme süreci genellikle en çokvurgulanan alan olan ekonomi ile sınırlı değildir. Diğer alanlarda da taraftarları<strong>ve</strong> karşıtları olan uluslararası bir sistem durumudur. Yani dünya sistemini


10 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımherhangi bir açıdan tahlil etmek isteyen birinin göz önünde bulundurması gerekenen temel <strong>ve</strong>ri, dünyanın küreselleşmiş olma durumudur. Aşağıda mali,ekonomik, siyasi, toplumsal <strong>ve</strong> kültürel alanlarda küreselleşmenin farklı türlerinintarafları nasıl etkilediği kısaca açıklanacaktır. Ayrıca, sonuç kısmındakonunun genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.2. Küreselleşmenin Bazı Alanlarda Yol Açtığı Paradoksal GelişmelerBu bölümde, küreselleşme konusundaki farklı bakış açılarının farklı küreselleşmealanlarındaki tutumları ele alınacaktır. Amaç, küreselleşmenin bufarklı alanlarda neden olduğu değişimleri ayrıntılı olarak incelemekten ziyade,üstten <strong>ve</strong> alttan küreselleşme anlayışlarının bu konulara nasıl yaklaştığınıgenel manada ortaya çıkarmaktır. Konu daha iyi anlaşılsın diye, mali,ekonomik, siyasi, sosyal <strong>ve</strong> kültürel alanlar ayrı ayrı ele alınmıştır.2.1. Mali KüreselleşmeKüreselleşme hakkında akla ilk gelen konu üstten küreselleşme sürecinin enbaşarılı olduğu alan olan mali konulardır. 1973 yılında dünyanın sabit kursisteminden ayrılıp dalgalı kur sistemine geçmesiyle birlikte, finans sektörüüzerindeki ulus-devletin kontrolü güçleşmiş, gerçek anlamda küreselleşmesağlanmış <strong>ve</strong> sermaye sınıfı küresel bir nitelik kazanmıştır (Acar, 2002). Finanssektörü küreselleşmenin gerçekleştiği ilk alan olarak, ekonominin entemel sektörü konumuna ulaşmıştır. Finans piyasası önemli derecede deregulasyonatabi tutulmuş <strong>ve</strong> mal üretimi <strong>ve</strong> satımı basitleşmiştir. Öyle ki, bugündünyadaki mali işlemler ticari işlemlerden kat kat fazladır. Gelişen teknolojisayesinde büyük miktarlardaki paralar birkaç saniyede bir ülkeden bir ülkeyeaktarılabilmektedir. Bunun için de tüm dünyada bütün mali piyasaların bütünleşmesi,global rekabetin doğması <strong>ve</strong> coğrafyanın mali işlerde engel olarakortadan kalkması anlamına gelen “coğrafyanın sonu” ilan edilmiştir.Küresel sermaye hareketlerinin bir bölümünü oluşturan <strong>ve</strong> sıcak paraolarak da isimlendirilen mali akımlar doğrudan yatırım yerine portfoliyoyatırımı tercih etmektedir. Hızlı <strong>ve</strong> büyük miktarlardaki sermaye akışı,uluslararası sermaye hareketlerine konulan engelleri de anlamsız hale getirmiştir.Ticareti kolaylaştıran bir unsur olarak görülen paranın bizzat kendisiticarete konu olmuş <strong>ve</strong> kısa süreli para akımları coğrafi sınır ilkesini alt


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 11üst etmiştir. Döviz piyasası çok hızlı olduğundan küreselleşmeyi de hızlandırmaktadır.Kısa süreli sermaye akımları ülkelerin döviz kurları üzerindekısa sürede önemli değişikliklere yol açabilmektedir. Bu durum iktisadikrizlere yola açmaktadır. Yakında döviz piyasası tüm ülke ekonomisi üzerindedalgalanmalara yol açacak şekilde kontrol edilemez duruma gelebilir.Üstten küreselleşmenin taraftarları günümüzde paranın yaşamak için engü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> rahat ortamı seçebildiğini <strong>ve</strong> bunun tüm toplumlar için en faydalısonuçlara yol açacağını vurgularlar.Mali küreselleşme bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Kazanılanhızla birlikte dünyanın her tarafına <strong>ve</strong> her tarafından para transferi kolaylaşmış,para daima aktif kalabilmiş, böylece kara para aklama da kolaylaşmıştır.Gerçek anlamda bağımsız <strong>ve</strong> denetimsiz bir sermaye akışı sağlanamamaktadır,çünkü güçlü <strong>ve</strong> zengin devletler bunu kontrol etmektedirler.Bu da dolaylı olarak teknolojik gelişmeleri kontrol eden gelişmiş ülkeleringelişmemiş ülkeler üzerindeki hâkimiyetinin artarak devam etmesine olanaksağlamaktadır. Çünkü bu mali iktidar <strong>ve</strong> küreselleşme ile zengin devletler,geri kalmış ülkelerde <strong>ve</strong> üretim alanlarında yayılma imkânı bulmaktadırlar.Alttan küreselleşme aktörleri de bu iktidarı takviye eden oluşumlarakarşı çıkmaktadır (Chesnais, Serfati <strong>ve</strong> Udry, 2001)Bütün bunlara rağmen ülkelerin kendi mali piyasaları üzerinde belli birdereceye kadar etkileri devam ediyor. Ülkeler parasal <strong>ve</strong> mali politikalargeliştirerek milli ekonomilerine yön <strong>ve</strong>rmeye çalışmaktadır. Burada öne çıkanunsur, uluslararası ilişkilerin başka alanlarında olduğu gibi güç (kuv<strong>ve</strong>t)faktörüdür. Güçlü ülkeler hem ulusal hem de küresel piyasalarla rahatbir şekilde oynarken küçük <strong>ve</strong> güçsüz ülkeler kendi piyasalarının denetiminiyapamaz durumdadırlar. Devletler mali piyasayı düzenler <strong>ve</strong> yeniliklerkarşısında yeni stratejiler geliştirerek yeniden düzenleme yoluna giderler.2.2. Ekonomik KüreselleşmeEkonomik alanda 1960’lardan bu yana ciddi gelişmeler olmuştur. Dünya ticarethacmi hızla artmaktadır. 1990’ların başında olduğu gibi dünya ekonomisinindaralma gösterdiği zamanlarda bile dünya ticareti daima artmayadevam etmiştir. Üretim tarzlarının değişmesi; üretimin, üretim maliyetlerinindaha düşük olduğu coğrafyalara kayması <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimliliğin artması gibi


12 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımekonomide yeni düşünüş şekilleri <strong>ve</strong> yeni stratejiler oluşturulmaya başlanmıştır.Ekonomik piyasalar oldukça seyyal olmuş, fabrika yerlerinde <strong>ve</strong> çalışmakoşullarında değişimler yaşanmış <strong>ve</strong> insan kaynakları sermaye olarakalgılanır olmuştur. 20. yüzyılın “uluslararası kapitalizm” <strong>ve</strong> “çok-uluslukapitalizm” dönemi son bulurken, “küresel kapitalizm” <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya tekçi (monist)“kültürel kapitalizm” dönemi başlamıştır.Küreselleşmenin sağlandığı ekonomilerde bilgi, para, mal <strong>ve</strong> hizmet dolaşımındaolduğu gibi kişilerin <strong>ve</strong> şirketlerin serbest dolaşımı söz konusudur.Ancak, işgücü mobilitesi <strong>ve</strong> serbest dolaşım imkânının nispi olarak iyileşmesinerağmen, küreselleşmenin en az başarılı olduğu alan işgücü piyasasıdır.Çünkü para, mal <strong>ve</strong> hizmet sektörleri küresel sisteme yön <strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong>kural koyma hakkına sahip “hâkim” ülkelerin <strong>ve</strong> kesimlerin, işgücü piyasasıise küreselleşmede pasif rol üstlenmiş olan az gelişmiş ülkelerin kullandıklarıaraçlardır. Az gelişmiş ülkelerin hammadde <strong>ve</strong> insan kaynakları gelişmişülkelere transfer edilmeden sömürülmeye devam etmiştir (Kozanoğlu,2002). Çok basit olarak bir üretimin gerçekleşmesi için sermaye emek<strong>ve</strong> doğal kaynakların bir araya getirilmesi gerekir. Ekonomik küreselleşmeyleberaber gelişmiş ülkelerde bulunan sermaye, az gelişmiş ülkelerdekiemek <strong>ve</strong> doğal kaynaklarla coğrafi olarak az gelişmiş ülkede buluşur; ancaküretim sonunda oluşan kar tekrar gelişmiş ülkeye döner. Bu küreselleşmesonucunda ortaya çıkan çok basit bir sömürü şemasıdır. Örneğin, Amerikan-Japonortak girişimi olan <strong>ve</strong> hisseleri New York borsasında alınıp satılabilenbir malın, tasarımı Almanya’da, parçalarının üretimi Kore <strong>ve</strong> Tayvan’da,montajı Malezya’da, pazarlanması ise Avrupa <strong>ve</strong> Amerika’da yapılabilmektedir(Acar, 2002). Yine de, ekonomik üretim birimleri küçülmeyebaşlayarak daha bireysel <strong>ve</strong> insancıllaştırılmış bir düzeye getirilmiştir. Teknoloji<strong>ve</strong> bilgi transferi yoluyla az gelişmiş ülkeler <strong>ve</strong> toplumlarda da standartlaryükselmektedir; ancak bu sömürülmek pahasına olmaktadır.Ekonomik üstten küreselleşmenin asıl aktörleri çok-uluslu şirketlerdir.Bugün dünyada kırk bine yakın çok-uluslu şirket dünya piyasalarında mal<strong>ve</strong> hizmet üretmekte <strong>ve</strong> pazarlamaktadır. Bunlardan bazılarının yıllık cirosuorta büyüklükteki bir devletinkinden daha çoktur (İnsel, 2001). Motivasyonlarınınkaynağı kar etme olan bu şirketler sömürgeciliği bir anlamdapost-modern bir anlayışla devam ettiriyorlar. Azgelişmiş ülkelerin kaynak-


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 13larını <strong>ve</strong> işgücünü “ucuz” mal üretmek için kullanan çok-uluslu şirketler eldeettikleri karları kendi ülkelerini götürmektedir. Az gelişmiş ülkelerin hertürlü kaynaklarını “ev sahibi ülke” adına kullanan bu şirketler aslında yatırımlarınınçoğunu gelişmiş ülkelerde gerçekleştirmektedirler. Her ne kadar,bu şirketler bir merkezle yetinmeyip birkaç merkez üzerinden çalışıyor olsalarda karar <strong>ve</strong> stratejilerin değerlendirilip belirlendiği yer genellikle gelişmişülkelerdir. Diğer taraftan, çok-uluslu şirketlerin yardımıyla ekonomikkalkınmayı gerçekleştirmeyi hedefleyen hükümetler bunun için de çokulusluşirketleri ülkesinde yatırım yapmaya teşvik etmektedirler. Doğal olarak,ülkesinde dış yatırımları teşvik eden devletler, siyasi etkilenme <strong>ve</strong> şantajlaraaçık hale gelme gibi maliyetlere katlanmak durumundadırlar.Ekonomik üstten küreselleşme sürecinde güney yarımkürenin kuzey yarımküresinebağımlılığı artarak devam etmektedir; çünkü yeni teknoloji <strong>ve</strong>yeni ürünler piyasasının mülkiyeti kuzey ülkelerindedir (Somel, 2002). Günümüzdeileri teknoloji ürünlerinin toplam ihracatının yaklaşık 3/4’ünüelinde bulunduran gelişmiş ülkelerin, yeni malların temel üreticisi olduğugörülür (Kegley <strong>ve</strong> Wittkopf, 1997).Gelişmemiş ülkeler belli endüstri sektörlerini ulusal gü<strong>ve</strong>nlik adına sübvanseetmeye devam etmektedirler. Eğer bu ülkelerin bazılarının başındabulunan otoriteryen <strong>ve</strong> diktatöryal rejimler bir iktidar sorunu da yaşıyorlarsabunlar için küreselleşmenin ekonomik etkileri (faydaları) ikincil plandayer alır. Hükümetler ayrıca ülkelerindeki sosyal dengeleri ciddi olarak etkileyebilecekolan çalışan insanların istihdam sorunu (iş gü<strong>ve</strong>ncesi) dolayısıylada küreselleşmenin gerektirdiği liberalizmi istemeyebilirler. Neticede,endüstriyel hareketliliğin ulusal sınırlarla ilgisi de giderek azalmaktadır.2.3. Siyasi KüreselleşmeKüreselleşme ile birlikte ulus-devlet sisteminde sorunlar ortaya çıkmayabaşlamıştır. Refah devleti anlayışı da sorgulanır hale gelmiştir. Küreselleşme,devletlerin fonksiyonlarında bir yeniden yapılanma ihtiyacı doğurmuştur.Ulus-devletlerin iç <strong>ve</strong> dış alanlardaki rolü değişmekle karşı karşıyakalmıştır. İnsan hakları <strong>ve</strong> çevre gibi sorunlar ulus-devletleri, farklı nedenlerle(demokrasi karşıtlığı <strong>ve</strong> uluslararası terörizme destek gibi) dışarıdanmüdahalelerle karşı karşıya bırakmıştır. Ülkelerin içindeki azınlık hakları


14 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırım<strong>ve</strong> ayrılıkçı hareketler gibi ulusal sorunlar bile global sorunlar haline gelmiştir.İlişkilerin çeşitlenmesi <strong>ve</strong> artmasının bir sonucu olarak, devletin otorite,meşruiyet, siyaset yapma kapasitesi <strong>ve</strong> politika uygulama etkililiğihem iç hem de dış alanda zayıflamıştır (Acar, 2002). Ulus-devletler artıkaçlık, küresel ısınma, azalan fosil yakıtları <strong>ve</strong> su kaynakları gibi hayatın genelsorunları karşısında küçük <strong>ve</strong> yetersiz, kültürel haklar, azınlık hakları <strong>ve</strong>demokratik yönetim gereksinimi gibi hayatın yerel problemleri karşısındaise büyük <strong>ve</strong> hantal kalmaktadırlar.Küreselleşme sonucunda ulus-devletin geleneksel rolünde “bütünleşme<strong>ve</strong> parçalanma” olmak üzere iki önemli paradoksal değişim meydan getirmiştir.Bütünleşme süreci iktisadi <strong>ve</strong> teknolojik gelişmenin bir sonucudur<strong>ve</strong> dünya gerçekten global hale gelmiştir. 4 Eskiden ayrı coğrafyalardaki sorunlartamamen birbirinden bağımsızdı; ama artık dünya üzerindeki tüm sorunlarbir zincirin halkaları gibi birbirine eklemlenmiştir. İstanbul’da patlayanbir bomba tüm dünya borsalarına “bomba” gibi düşebilir.Parçalanma süreci ise etnik kimliklerle alakalıdır <strong>ve</strong> ulus-devletler içindebölgesel ekonomilere <strong>ve</strong> siyasal gelişmelere daha çok yer <strong>ve</strong>rilmesi sonucunudoğurmuştur. Örneğin, bağımsız düzenleyici kurumlar (BDK) ulusdevletleringücünü azaltmaktadır. Hem ilk defa Batıda ortaya çıkması hemde Batılı kurallarla işlemesinden ötürü bağımsız düzenleyici kurumlar üsttenküreselleşmenin bir sonucudur. Bu kurumların bağımsızlığı merkezidevlet birimlerinin kontrolünün dışında, kendilerine <strong>ve</strong>rilen yasal yetkilerle<strong>ve</strong> yasal sınırlar çerçe<strong>ve</strong>sinde hareket etmesinden kaynaklanır. BDK’larınvar olmasındaki amaç siyasi güçlerin popülist olmasının önüne geçmektir.Devlet her ne kadar güçlü bir “kültürel güç” olarak kalsa da, vatandaşlarınıortak bir kimlik etrafında toplayan <strong>ve</strong> toplumun sorunlarına çözümlerüreten bir “sivil örgüt” olarak etkinliği azalmıştır. Devlet için meşruluk krizikapıdadır, çünkü ulus-devlet egemenliğine alternatif olarak belli bir coğrafimerkezi olmayan <strong>ve</strong> sabit sınırlara sahip olmayan yeni bir tür egemenlikşekillenmektedir (İnsel, 1991). Ekonomik <strong>ve</strong> sosyal politikalar artık yalnızcadevletin etki alanında değildir. İnsan hakları savunucuları, kalkınmacılar<strong>ve</strong> pek çok ulusötesi örgüt devletlerin yetki alanını azaltmıştır. Özel-4 Mustafa Erdoğan, “Siyaset <strong>ve</strong> Hukuk Perspektifinden Küreselleşme…”


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 15likle küçük <strong>ve</strong> gelişmemiş ülkeler için içişlere karışmama ilkesi artık tarihekarışmak üzeredir. Dünya kamuoyunda meydana gelen uyanma neticesindedevlet-dışı aktörlerin (non-state actors) <strong>ve</strong> hükümet-dışı örgütlerin (NGO)rolü gittikçe artmaktadır. NGO’ların müdahalesi ile devlet politikaları biledeğişebilmektedir. Bunlar evrensel olarak benimsenen ilkeleri bütün ülkeleredayatmak isterler (Ataman, 2003 <strong>ve</strong> 2001).2.4. <strong>Sosyal</strong> KüreselleşmeKüreselleşmeyi sosyal bir süreç <strong>ve</strong> modernizm ile aynı şey olarak kabuleden Waters (1995), küreselleşme sonucunda faydanın ideolojiye galebeçalacağını <strong>ve</strong> dolayısıyla da “mucit” <strong>ve</strong> “yenileyici” insanın “düzenleyici”<strong>ve</strong> ideolojik insana karşı zaferini ilan edeceğini ileri sürerken aslında vurguladığıüstten küreselleşmedir. Buna göre tüketim, insanları/bireyleri (tüketicileri)güçlendirmekte <strong>ve</strong> özgürleştirmektedir. Benzer bir görüş olarak,tüketicilerin küreselleşmeden karlı çıkacağını ileri süren Ohmae’ye (1990)göre gelecek, müşterilerin <strong>ve</strong> tüketicilerin olacaktır, çünkü küreselleşme ilebirlikte üretilen malların <strong>ve</strong> sunulan hizmetlerin kalitesi artarken fiyatıdüşmektedir. Teknoloji çok hızlı bir şekilde yayılmaktadır <strong>ve</strong> her geçen gündaha çok insanın hizmetine sunulmaktadır. “Küresel vatandaş” kavramı önplana çıkmış bulunuyor. Küresel vatandaş, küresel ihtiyaçları olan, küreselürünleri kullanan <strong>ve</strong> küresel hizmetlerden yararlanan küresel tüketimcidir.Yerel taleplere <strong>ve</strong> ihtiyaçlara da küresel arz söz konusudur.Çok-uluslu şirketlerin yapısında meydana gelen değişim salt yerel ihtiyaçlaracevap <strong>ve</strong>rmek değil, aynı zamanda yerel ihtiyaçlar belirlemek <strong>ve</strong> ortayaçıkarmaktır. Örneğin, eğer bugün kolalı içecekler her toplumda bir ihtiyaçolarak telakki ediliyorsa bu, her ülke insanının ağız tadına göre farklıbileşimlerle kola üretimini gerçekleştirip pazar genişletme güdüsündenkaynaklanır. Buna benzer vazgeçilmesi imkânsız görünen pek çok ihtiyaçsuni ihtiyaçlar bile yerel stratejilerle piyasaya sürülmektedir. Çok-ulusluşirketler, nasıl nüfuz edebilirler diye başka kültürleri öğrenme ihtiyacı hissederler.Hâkim anlayışa göre tüketim özgürleştirir, dolayısıyla da “tek tipleştirici”modernizmi geçersiz kılar. Aslında bu durum iktisadi manipülasyonun,tüketimciliğin devamı ile mümkündür, çünkü üretim kanallarını ellerindetutanlar için tüketimcilik hastalığı keşfedilmiş pazarların yeniden


16 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımkeşfedilmesi anlamına gelir. Dünyanın her köşesine ulaşmış bulunan sermayecigüçler şu an için başka bir gezegene de açılamadıklarından zatenulaşmış bulundukları kitlelere yeni ihtiyaçlar ihdas etmek isterler. İhtiyaçlarönce ortaya çıkıyor gibi görünse de günümüzde önce icatlar ortaya çıkmakta<strong>ve</strong> ihtiyaç haline getirilmektedir. Üstten küreselleşme ile gelinen noktabu sürecin işlediğini gösteriyor.Bir toplumun, uluslararası ekonomik <strong>ve</strong>ya siyasi platformlarda iyi bir yeredinebilmesi için konuştuğu dilin global olması gerekir. Çok-uluslu şirketlerinçalışanları bu ortak dili konuşmak durumundadırlar. Bu da doğrudan<strong>ve</strong>ya dolaylı olarak şirketin <strong>ve</strong>ya örgütün kültürünü belirlemekte, en azındanciddi olarak etkilemektedir. Bugün İngilizce hemen bütün dünyada bütündevletler, örgütler <strong>ve</strong> bireyler için bir lingua franca olmuştur. Uluslararasıticarette <strong>ve</strong> iletişimde kullanılan ortak “insanlık dili” olmak üzeredir.Kola (Coca-Cola <strong>ve</strong>ya Pepsi-Cola) evrensel içecekler oldular. McDonalds,Burger King, Kentucky Fried Chicken (KFC), Pizza Hut, <strong>ve</strong> Domino’s Pizzagibi şirketlerin yiyecekleri (hamburger, burger, fish fillet) de insanlığınevrensel yiyecekleri oldular. Uluslararası <strong>ve</strong> uluslar-aşırı örgütlerin empozeettiği değerler evrensel nitelikte olma iddiasındadırlar, ancak bu evrenselliğinsınırları kendileri tarafından çizilmiştir.Sonuç olarak, toplumların hayatında bir küreselleşme süreci vardır. Bu süreç,hem hâkim ülkeler ideolojisinin diğer ülke halklarına dayatılmasındankaynaklanan bir tekdüzelik, hem de farklı toplumları ortak bir ideal etrafındabir araya getiren bir çeşitlilik doğurmaktadır. Bir taraftan, büyük şirketler <strong>ve</strong>örgütler dünyanın ekonomik, siyasi, kültürel <strong>ve</strong> sosyal hasadını kaldıran taraflarolarak yerlerini kimseye kaptırmıyorlar. Küresel güçlerin ellerinde bulunaniletişim araçları (küresel medya, küresel sinema, küresel dergi <strong>ve</strong> gazeteler,küresel radyo <strong>ve</strong> televizyon yayınları gibi) dünyadaki haber kaynaklarınınçoğunluğunu oluşturmaktadır (Uluç, 2002). Diğer taraftan da, zayıf güçlerdünya piyasasındaki yerlerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Madalyonundiğer yüzünde, küreselleşme ile birlikte mahalli halk yanında bir de “global<strong>ve</strong>ya evrensel halk sınıfı” oluştuğu gözlemlenebilir. İnsanlar, dünyanın hertarafındaki mal <strong>ve</strong> hizmetler hakkında kolaylıkla bilgi elde edebiliyor. Dolayısıyla,bugün artık doğal kaynaklardan ziyade bilgi gücü ile donanmış eğitimli<strong>ve</strong> bilgili bir toplum, devletlerin refahının anahtarı durumundadırlar.


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 172.5. Kültürel KüreselleşmeKüreselleşme süreci yeni konular, yeni cinsel kimlikler, yeni etnisiteler,yeni bölgeler <strong>ve</strong> yeni toplumlar ortaya çıkarmıştır. Ulusal ekonomilerdenkarşılıklı bağımlı küresel ekonomilere doğru geçiş sürecinin yaşandığı günümüzdedış gelişmelerden etkilenmemek <strong>ve</strong> otorite alanının daralmamasıneredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bu durum bazı devletler, daha çok gelişmemişolanlar için yetki kaybına neden olurken diğer bazı devletler içinise özerkliğin artmasına neden olmuştur. Bütün bu gelişmeler bireylerin <strong>ve</strong>toplumların kimliği üzerinde tahripkâr etkiler bırakmıştır.Günümüzdeki “üstten küreselleşme” süreci ulusal kültürel kimlikleri zayıflatmakta<strong>ve</strong> global tüketim kültürünü dünya toplumlarına dayatmaktadır.Bu durum, modernizme, yükselen yeni global değerlere <strong>ve</strong> teknolojik gelişmelerekarşı olan toplumların “kültürel gü<strong>ve</strong>nlik sendromu”na girmesindeönemli bir etkendir. Kültürel yaşamın devam ettirilmesi yakın gelecektegü<strong>ve</strong>nlik önlemlerinin alınmasına yol açmıştır. Uydu televizyonculuğu, bilgisayarüzerinden yapılan haberleşmeler <strong>ve</strong> bunların yarattığı yeni imajlarhem ulus-devletlerin otoritesine darbe vurmuş hem de farklılıklar üstünebina edilmiş kültürleri yok olmakla karşı karşıya bırakan en önemli etkenlerdenbiri olmuştur. Aslında bugünün fundamentalizm <strong>ve</strong> ekümenizm hareketleride modernizme <strong>ve</strong> üstten küreselleşme sürecine bir baş kaldırıştır.Bu tür hareketlerin Batı-dışı toplumlarda daha fazla olması daha çok muhtemeldir,zira global kültür Batı teknolojisine, tekniklerine <strong>ve</strong> kültürüne dayandığındanBatı merkezlidir. Dolayısıyla yakın gelecekte, Batı kültürüne<strong>ve</strong>ya medeniyetine meydan okuyan her toplumdan öze dönüşü vurgulayanköktenci hareketler kaçınılmaz olacaktır.Genellikle yapısallaştırılmış bir sembol, aidiyet <strong>ve</strong> temsiliyet olan kimlikler,eskiden kısa <strong>ve</strong> orta vadede sabit, ayrı, belli <strong>ve</strong> değişmezdi, fakatşimdi oldukça akışkan <strong>ve</strong> aktif bir sürece girilmiştir. Küreselleşme süreci,ulusal kültür ile ulus-devlet modeli arasındaki geleneksel ilişkinin yok olmasürecine girmesine neden olmuştur. Küreselleşme sürecinde ulusal devletlerinkan kaybetmesi nedeniyle ulusal oluşum <strong>ve</strong> ulusal ekonomi gibi kavramlarda anlam değişimine uğramıştır. Ulus-devletin üstünde <strong>ve</strong> altındadevam eden küreselleşme süreci giderek ulus-devleti kemiriyor. Üstten kü-


18 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımreselleşme süreci ulus-devletlerin halklarındaki milliyetçilik duygusunuaşındırırken alttan küreselleşme süreci ise yerel milliyetçilikleri artırmaktadır.Bir taraftan, genelleşme eğilimini gösteren uluslar-üstü milliyetçilikler<strong>ve</strong>ya kimlikler oluşmaya başladı. Diğer taraftan da, yerelleşen <strong>ve</strong> küçülenmikro milliyetçilikler dünya politikasını meşgul etmeye devam etmektedir.Neticede ulus-devletlerin dayattığı milliyetçilik <strong>ve</strong> etnik anlayışın yerini“uluslar-aşırı” <strong>ve</strong>ya yerel milliyetçilik <strong>ve</strong> etnik anlayışlara bıraktı.3. SonuçÜstten küreselleşme, uluslararası hâkim güçlerin <strong>ve</strong> post endüstriyel kapitalisttoplumların egemen konumlarını devam ettirmek amacıyla hızlandırdıkları<strong>ve</strong> çıkarları korumak doğrultusunda kullandıkları bir süreçtir. Waters’ın(1995) çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi, bugünün dünyasında maddi ilişkiler(ekonomi) yerelleştirilmiş, kuv<strong>ve</strong>t (güç) ilişkileri (siyaset) uluslararasıdüzeyde kalmış, sembolik ilişkiler (kültür) ise globalleşmiştir. Ekonomi <strong>ve</strong>siyasette üstten küreselleşme, ancak bunların tekçi bir anlayışla “kültürleştirilmesi”ile mümkündür. Bugün insan haklarının savunulmasında <strong>ve</strong>ya başkaalanlardaki politikalarında tam bir çifte standart varsa bu Batının kendideğerleri dışındaki anlayışlara hayat hakkı tanımak istememesinden kaynaklanır.Herhangi hak <strong>ve</strong> değer Batı çıkarlarına faydalıysa değer <strong>ve</strong> haktır.Diğer bir ifade ile bu anlamda küreselleşme denilen şey yalnızca bir retoriktenibarettir. Gelişmiş ülkelerin kültürel hâkimiyet savaşıdır <strong>ve</strong> bundabüyük oranda başarıya ulaşılmıştır. Gelişmiş Batılı ülkelerin global sömürüdüzeninin devamının diğer milletlerin kulağına hoş gelen terennümlerle devamettirilmesinin başka bir adıdır küreselleşme. Dolayısıyla, küreselleşmeyerağmen sömüren-sömürülen, gelişmiş-gelişmemiş, batı <strong>ve</strong> diğerleri(the west and the rest), kuzey <strong>ve</strong> güney ikilemleri devam etmektedir.Günümüz dünyasında gelişmiş ülkeler az gelişmiş ülkeler üzerinde yaptırım<strong>ve</strong> yönlendirme gücüne sahipken, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerüzerinde herhangi bir hak iddia etmeleri söz konusu değildir (Shiva,1993). Dolayısıyla küreselleşme, gezegen düzeyinde karşılıklı bir bulunmahali olarak yaygınlık kazanmamıştır. Bunun için de Barnet <strong>ve</strong> Cavanagh(1994) üstten küreselleşmenin, bir çeşit emperyalizm olduğunu vurguluyorlar.Bu yargı, Batı karşıtı bütün unsurların (genel olarak sol, İslamcı <strong>ve</strong> ye-


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 19relci kesimlerin) savunduğu bir tezdir. Barnet <strong>ve</strong> Cavanagh tarafından yapılananalojiye göre, post-modern dönemde, günümüz dünyasında, ulusdevletlerinyerini çok-uluslu-şirketler, kolonilerin yerini pazar payları, doğalkaynakların yerini ise zihinsel <strong>ve</strong> kültürel kaynaklar/değerler almıştır.Ayrımlar <strong>ve</strong> farklılıklar yerini bütünleşmeye <strong>ve</strong> sınır-ötesi arenaya bırakıyor.Doğal olarak, bu bütünleşme <strong>ve</strong> gelişmeler Batı damgasını taşıyor <strong>ve</strong>Batının çıkarlarını emniyete almayı amaçlıyor. Üstten küreselleşme yandaşıolan ayrıcalıklı sınıflar <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya devletler alttan küreselleşme taraftarı <strong>ve</strong> bütünleşmeyeçalışan mağdur devletler <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya sınıflar üzerindeki tahakkümünüglobal düzlemde devam ettiriyor.Üstten küreselleşme hareketi, dünyadaki benzerliklerin artması değil, aksineeşitsizliklerin yeni biçimlerinin ortaya çıkması sürecidir. Üstten küreselleşmeile birlikte yerel hiyerarşiler global düzleme kaydırılmış oluyor.Dünyada genel anlamda bir homojenleşmeden (aynileşmeden) bahsedilemez.Bu küreselleşme süreci, sömüren merkez ile sömürülen çevre arasındakitansiyonu çabuklaştıran bir etki yaratmıştır.Küreselleşme toplumları farklı derecelerde etkiler <strong>ve</strong> bütün dünya toplumlarıiçin kaygan bir zemin oluşturur. Uzun sürede hangi toplumun nasılkayacağı, hangi anlamda değişimler geçireceği, sömürme-sömürülme durumundabir değişim olup olmayacağı, <strong>ve</strong> hangi toplumun ne kadar küreselgelişmelerden etkileneceği, öncelikle toplumların <strong>ve</strong> devletlerin küreselleşmekarşısında alacağı tavırlar, değişime adapte olup olmama <strong>ve</strong> biraz daglobal kumar oyununda gerekli olan kartın <strong>ve</strong>ya kartların gelmesine bağlıdır.Bunu da zaman gösterecektir. Kısacası, küreselleşme sürecinin bir toplumu<strong>ve</strong> devleti nasıl etkileyeceği <strong>ve</strong> hangi küreselleşme sürecinin (üstten<strong>ve</strong>ya alttan) hâkim olacağı ülkeden ülkeye <strong>ve</strong> bölgeden bölgeye farklılıklararz edebilir. Sonucu kendi lehe çevirmek ancak küresel gelişmelerin yerelaktörler tarafından doğru okunması ile mümkündür.Dünya çapında mahrumların <strong>ve</strong> mağdurların bir arada hareket ettiği küreselbir koalisyon olan alttan küreselleşme taraftarları, her ne kadar antiküreselleşmecilerolarak anılsa da küresel düzene karşı çıkmak yerine küreseldüzenden daha fazla pay almak peşindedirler. Küreselleşme bir süreçtir<strong>ve</strong> bu sürece karşı çıkmak bir ırmağı yukarı akıtmak gibi bir olgudur. Alttanküreselleşmeciler, hükümetlerin üzerinde bulunmasını istedikleri uluslara-


20 Muhittin Ataman, Cengizhan Yıldırımrası kuruluşlar sayesinde küreselleşme sürecinin hep gelişmiş ülkeler lehineişleyerek az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki gelişmişlik farkınındaha da açılmasını önleme peşindedirler. Üstten küreselleşme dünyayısosyal, siyasi, kültürel, mali <strong>ve</strong> ekonomik açılardan daha homojen yapmayaçalışırken alttan küreselleşme taraftarları daha heterojen, fakat daha adil <strong>ve</strong>hakça bir dünya istemektedir. Çünkü üstten küreselleşme savunucularınınsadece kendi insanları için öngördüğü <strong>ve</strong> olmasını istediği daha müreffehbir dünyayı alttan küreselleşmeciler tüm dünya insanları için istemektedir.Dünya üzerinde yaşayan tüm insanların iktisadi olarak daha eşit, kültürelaçıdan daha farklı olmasını savunurlar. Alttan küreselleşme savunucularınıngiderek etkilerini arttırdıkları dikkate alındığında, küreselleşme sürecindedaha temel <strong>ve</strong> daha hayati sorunların tartışılacağı bir dönemin başlamasıbeklentisi artmaktadır.Abstract: This study is comprised of three sections. The meaning ofglobalization is analyzed in the first section. Different definitions andcomments de<strong>ve</strong>loped by various approaches are emphasized. In thesecond section, two different kinds of globalization process and evaluationsare examined. Globalization-from-abo<strong>ve</strong>, which is the struggle ofthe dominant powers in the system to control others parts of the world,tries to homogenize the world. Although it is seen as an opposite mo<strong>ve</strong>ment,globalization-from-below is an alternati<strong>ve</strong> process to globalizationfrom-abo<strong>ve</strong>.While globalization process has been beneficial for all sidesin terms of absolute gains, it has been in opposition to interests of somecountries in terms of relati<strong>ve</strong> gains. In the third and last section, financial,economic, political, social, and cultural effects of both globalizationfrom-abo<strong>ve</strong>and globalization-from-below are evaluated.Key Words: Globalization-from-Abo<strong>ve</strong>, Globalization-from-Below, Absoluteand Relati<strong>ve</strong> Gains, Implication of Globalization.KaynakçaAguiton, C. (2001). “Dünya Bizimdir: Bir Başka Küreselleşmenin Aktörleri”. Birikim(148), Ağustos 2001: 45-49.Ataman, M. (2003). “The Impact of Non-State Actors on World Politics: A


Madalyonun İki Yüzü: Alttan <strong>ve</strong> Üstten Küreselleşme 21Challenge to Nation-States.” Alternati<strong>ve</strong>s: Turkish Journal of InternationalRelations, Volume 2, Number 1.Ataman, M. (2001). “The Effecti<strong>ve</strong>ness of International Organizations” Abantİzzet Baysal Üni<strong>ve</strong>rsitesi <strong>Sosyal</strong> <strong>Bilimler</strong> Enstitüsü <strong>Dergisi</strong> (2001-1): 152-167.Acar, Mustafa (2002). “Ekonomik, Siyasal <strong>ve</strong> Sosyo-Kültürel Boyutlarıyla Küreselleşme:Tehdit mi, Fırsat mı” Liberal Düşünce, Yıl 7, Sayı 25-26, ss. 13-26.Barnet, R. J. and J. Cavanagh (1994). Global Dreams: Imperial Corporations andthe New World Order. New York: Simon and Schuster.Barry, Norman (2002), “The Promise of Globalization,” Liberal Düşünce, Yıl 7,Sayı 25-26: 7-11.Brecher, J. (1993). “Introduction” in Global Visions: Beyond the New WorldOrder. Boston: South End Press.Brecher, J. and T. Costello (1994). Global Village or Global Pillage: Economic Reconstructionfrom the Bottom Up. Boston: South End Press.Chesnais, F., C. Serfati <strong>ve</strong> C. A. Udry (2001). “Küreselleşme Hareketin Geleceği”Birikim (148), Ağustos 2001: 64-74Dolar, D. <strong>ve</strong> A. Kraay (2002). “Globalleşme<strong>ve</strong> Refahın Yayılması” (Çeviri: Muhittin Ataman) Liberal Düşünce, Yıl 7, Sayı27: 65-73.Eden, Lorraine (1991). “Bringing The Firm Back In: Multinationals in InternationalPolitical Economy,” Millennium, Volume 20, Number 2, pp. 197-224.Falk, Richard (1993). “The Making of Global Citizenship,” in Jeremy Brecher et.al. (eds.) Global Visions: Beyond the New World Order. Boston: South EndPress, pp. 39-50.Giddens, A. (1990). The Consequences of Modernity. Cambridge: Polity PressGilpin, Robert (1987). The Political Economy of Internaional Relations. Princeton:Princeton Uni<strong>ve</strong>rsity Press.Houtart, F. (2001). “Direnişlerin Küreselleşmesi <strong>ve</strong> Neo-Liberalizme Karşı Mücadeleler”.Birikim (148), Ağustos 2001: 60-63.İnsel, Ahmet (2001). “Küreselleşme <strong>ve</strong> Emperyal Güç”. Birikim (148), Ağustos2001: 29-32.Karluk, Rıdvan (1998). Uluslararası Ekonomik, Mali <strong>ve</strong> Siyasi Kuruluşlar. Ankara:Turhan Kitabevi.Kegley, C. W. and E. R. Wittkopf (1997). World Politics: Trend and Transformation.New York: St. Martin’s Press (Sixth Edition).


22 Muhittin Ataman, Cengizhan YıldırımKlein, N. (2001). “Müşterek Olanı Yeniden Ele Geçirmek”. Birikim (148), Ağustos2001: 50-55.Kozanoğlu, H. (2002). “Küreselleşme <strong>ve</strong> Uluslarüstü Sermaye Sınıfı”. Doğu Batı,Yıl 5, Sayı 18: 55-64.Kömeçoğlu, Uğur (2002). “Küreselleşme, Modernleşme, Modernlik”. Doğu Batı,Yıl 5, Sayı 18: 9-25.Laçiner, Ömer (2001). “Anti/Alternatif Küreselleşme”. Birikim (148), Ağustos2001: 23-28.Ohmae, Kenichi (1990). The Borderless World. New York: Harper Business.Powell, Robert (1993). “Absolute and Relati<strong>ve</strong> Gains in International RelationsTheory” in D. A. Baldwin (ed.) Neorealism and Neoliberalizm: The ContemporaryDebate. New York: Columbia Uni<strong>ve</strong>rsity Pres, 1993, pp. 209-233.Shiva, V. (1993). “The Greening of the Global Reach,” in Brecher et. al. (eds.)Global Visions: Beyond the New World Order. Boston: South End PressSomel, C. (2002). “Az Gelişmişlik Perspektifinden Küreselleşme”. Doğu Batı,Yıl 5, Sayı 18: 141-150.Uluç, Güliz (2002). “Medya Yapılarının Küreselleşmesi”. Doğu Batı, Yıl 5, Sayı 18:205-225Wallerstein, Immanuel (1974), The Capitalist World Economy. Cambridge: CambridgeUni<strong>ve</strong>rsity Press.Walters, R. S. and D. H. Blake (1994). The Politics of Global Economic Relations.New Jersey: Prentice-Hall Inc. (Fourth Edition).Waters, M. (1995). Globalization. New York: Routledge.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!