Metod Dergi - Nisan 2018

More documents

Recommendations

Info

DÜNYA HAPİSHANESİ Sevcan ULUDOĞAN Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sizlere çok özel bir hikâye anlatmak istiyorum. Çok eski ve unutulmuş bir hikâye… Her şey bundan binlerce yıl önce başladı. O zaman evren bu kadar huzurlu ve düzenli değildi. Yaşam yok denecek kadar azdı. İyi ve kötü arasında sürekli bir savaş vardı. Bazen aydınlık çoğalıyordu, bazen de karanlık… Erlik ve Ülgen Erlik ve Ülgen yüzyıllardır savaşmaktan yorgun düştüler. Mecburen bir barış yaparak ayrıldılar. Ülgen, üzerinde yaşam olan bir gezegendeki canlıları iyilik sihriyle etkilemeyi düşündü. Böylece o gezegende dinlenebilecek ve güç toplayabilecekti. Son enerjisini bu plan için harcamaya karar verdi. Erlik ise casusları sayesinde bu planı biliyordu. O da kendi planını hazırladı. Öncelikle birkaç gezegeni yok ederek enerji toplamaya çalıştı. Ülgen’in peşine gözcüler takarak her hareketini izlemeye devam etti. Ülgen üzerinde yeni yaşam başlamış Dünya adlı bir gezegen bularak hemen işe başladı. Kıta kıta, deniz deniz gezerek tüm canlıları bulup içlerindeki iyiliği uyandırmaya çalıştı. Erlik de tüm gücüyle planını uyguluyordu. Önce uzak bir galaksiden tanıdığı Meridya’yı Dünya’ya yakın bir yere ışınladı. Meridya 360 kollu dev bir ahtapottu. Ardından kalan son gücüyle Parala isimli yılan ordusunu ışınladı. Bu ordu kimi büyük, kimi biraz daha küçük 180 dev yılandan oluşuyordu. Yılan ordusunun komutanının adı Ekator’du. Erlik: Planım tamamlandığında bu gezegenden asla çıkamayacaksın Ülgen. Madem ölümsüz- 32 <strong>Metod</strong>ergi sün, seni yok edemiyorum, ben de hapsederim muahahahaha!!! Parala ordusu, sizler de dünyanın çevresini dolanıp saracaksınız. Ekator sen en ortada olup geniş yeri tutacaksın, küçük olanlar dar yerlerde olacak. Bende gezegene inip onu oyalayacak ve güçlü kılıcını alacağım ki kaçamasın. O kanatlı böceğe çok kötü sürprizlerim var! Meridya sen, bir kutuptan diğerine kadar uzanıp kaplayacaksın. 360 kolunu sıkıca birleştir ki Ülgen denen sefil fare aradan kaçamasın. Ben kılıcını alıp, gelinceye kadar sakın buradan ayrılmayın! Ülgen: Çok güçlü bir kötülük hissediyorum. Yakında bir şeyler olacak. Sanırım Erlik beni buldu. Bir an önce gitmeliyim. Eğer buraya saldırırsa yok etmeden bırakmaz. Erlik, bu gezegeni nasıl buldun? Ne istiyorsun? Erlik: Seni buraya gelirken takip ettim, her anını gözetledim. Yaptığın her iyiliğe karşı kötülük planladım. İki dünya savaşı çıkardım. Ve en sonunda insanların eline nükleer silah teknolojisini verdim. Eğer kılıcını bana teslim etmezsen atom bombasını patlatacağım. Ülgen: Hayır asla vermem kılıcımı! Erlik: Peki sen bilirsin, atom bombalarını patlatmaya başlıyorum. Sen duruncaya kadar bombalar patlayacak! Ülgen: Tamam, sen kazandın dur! Daha fazla yok etme bu dünyayı. Erlik: Hemen kılıcını bana ver. Bu gezegenden asla çıkmayacaksın. Çıkarsan bu dünyada tek bir canlı bile bırakmam. Gerçi istesen de çıkamazsın. Burası senin hapishanen olacak. “Dünya Hapishanesi” Ülgen: Kılıcı al ve defol, şunu unutma ki yine de kazanamayacaksın! Ülgen: Çıkamıyorum, bu da ne böyle. Parala yılanları ve Ahtapot Meridya dünyayı ağ gibi sarmış. Kılıcım olmadan onları yok edemem ki! Erlik madem ben bu dünyada kaldım, sende kalacaksın. Başka yerlere gidip kötülük yapmana izin vermeyeceğim. Kılıcımı kullanamayacaksın. Kılıcımı enerjiye çevirip seni Dünya’nın taa merkezine hapsedeceğim. Kılıcı yok edip ondan gelen güçle manyetizma büyüsü yapıyorum. Erlik: Şu dünyayı, gitmeden parçalasam iyiydi ama yok edersem Ülgen serbest kalır. Neyse artık hevesimi başka gezegenlerden alırım. O günden sonra dünyada hapis kalan Ülgen gücü çok azalsa da etrafta gizlice dolaşıp insanları iyilik yapmaya yönlendiriyor. Erlik ise yerin altında, kızgınlık içinde kurtulmaya çalışıyor. Nefreti zaman zaman dağlardan fışkırıyor. Oradan bile kötülük yapmaya çalışıyor. Ülgen’in kaçmaması için Parala ordusu ile Ahtapot Meridya’nın Dünya’nın çevresinden ayrılmayacağını umuyor. Dünyada savaş hâlâ devam ediyor. Normal gözle görülmeyen Parala ordusu ve Ahtapot Meridya insanlar tarafından bilinmiyor. Fakat bazı topluluklar dedelerinden duydukları hikâyelerden etkilenerek dünyayı saran çizgiler tasarladılar. Boyuna çizgilere “meridyen”, enine çizgilere “paralel” adını verdiler.
ATATÜRK ve MATEMATİK Hülya YOLUDOĞRU Matematik Öğretmeni Günümüzde bilim ve teknolojinin temeli olan matematik kendine özgü bir dile sahiptir. Kendine özgü bir dilden bahsediyoruz çünkü kullanılan terimler ve çeşitli sembolik gösterimlere sahiptir. Düşünüldüğü zaman nereden geliyor bu terimler, kim, neden üç kenarı olan kapalı eğriye üçgen adını vermiş diye. Bu konu üzerine bir araştırma yaptığınızda karşınıza çıkacak tek isim vardır ki o da şüphesiz önünde saygıyla eğildiğimiz, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Cumhuriyetten önce çeşitli okullarda okutulmuş matematik kitaplarını incelerseniz; içlerinde Arap harfleriyle yazılmış formüller; müselles, murabba veya hattımümas gibi günümüz matematiğinde bir anlam ifade etmeyen birçok terim görürsünüz. Günümüzde Atatürk sayesinde kullandığımız terimlere baktığımızda, bu eski Arapça terimlerin anlaşılmasının ve hatırlanmasının ne denli güç olduğuna siz de hak verirsiniz elbet. Bir düşünün “Müsellesin sathı yatalay, dikeley zarbının müsavatına müsavidir.” cümlesinden ne anlıyorsunuz? Belki anneanne ve dedelerimiz bize bu cümle içinden birkaç kelimeyi günümüz Türkçesine çevirebilir ama birçoğunuz gibi ben de bu cümleyi ilk okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Oysa bu cümle “üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.” demektir. Belki sadece bu cümledeki kavram anlaşılmazlığı bile bize Atatürk’ün bu konuda matematiğe ve dolayısıyla diğer ilimlere ne denli değerli bir çalışma bıraktığını anlamamız için yeterli olacaktır. Mesela, müselles sözcüğünü ele alalım. Müselles Arapça ‘sülüs’ sözcüğünden türetilmiştir. Arapçadaki sülüs ile müselles sözcüklerinin arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek, Arapça bilmeyenler için oldukça zordur. Sülüs sözcüğünün Türkçede karşılığı “üç” kelimesidir. Üç’ün yanına “gen” getirirsek üçgen sözcüğü oluşur. Bu müselles sözcüğünden daha kolay anlaşılmaktadır. Atatürk’ün bulduğu bu ve bunun gibi birçok terim günümüzde hâlâ geçerliliğini korumakta ve matematiği bizler için daha anlaşılır kılmaktadır. Atatürk bu terimlerin yer aldığı 1937 yılında yayımlanan bir de geometri kitabı yazmıştır. Bu kitapta kullanılan yeni terimler ayrıntılarıyla açıklanmış ve üzerlerine örnekler de verilmiştir. Bu kitap geometri öğretenlere ve bu konuda bilgi edinmek isteyenlere kılavuz olarak Kültür Bakanlığınca yayınlanmıştır. Mustafa Kemal bu geometri kitabını yazarak matematiğe daha anlaşılır yeni terimler kazandırmak isteğini Sivas’ta girdiği bir geometri dersinde ortaya koymuştur. Atatürk 13 Kasım 1937 tarihinde Sivas’a gitmiş ve 1919 yılında Sivas Kongresinin yapıldığı lise binasında bir geometri (o zamanki adıyla hendese) dersine girmiştir. Bu derste öğrencilerle konuşmuş ve geometri üzerine çeşitli sorular yöneltmiştir. Ders esnasında eski terimlerle matematik öğreniminin ve öğretiminin zorluğunu bir kez daha saptayan Atatürk “Bu anlaşılmaz terimlerle bilgi verilemez. Dersler Türkçe terimlerle anlatılmalıdır.” diyerek bu konudaki kesin yargısını açıkladıktan sonra, dersi kendi buluşu olan Türkçe terimlerle ve çizimleriyle anlatmıştır. Bu sırada derste Pisagor teoremini de çözümlemiştir. Elbette ki, matematik ve geometri bilgisi yeterli olmayan bir insanın bilimsel ve dolayısıyla toplumsal açıdan bu denli önemli bir çalışmayı ortaya çıkararak nesiller boyu kabul edilebilir bir forma sokması mümkün değildir. Böylece Atatürk sadece siyasi ve idari alandaki dehasıyla değil, sayısal dünyadaki üstün başarısıyla da karşımıza çıkmış oluyor. Sizin de gördüğünüz gibi Atatürk’ün yaşamında matematiğin önemi bugüne kadar bildiğimiz veya ilkokullarda öğrenmiş olduğumuz gibi matematik öğretmeninin ona “Kemal” ismini vermesinden çok ötedir. Matematiğin bilimsel gelişme acısından anlaşılır bir dilde öğretilmesi gerektiği düşüncesi ve bu konudaki çalışmaları sayesinde bize kazandırdığı onca güzelliğe bir yenisini daha eklemiştir. Umarım bu yazıyla birlikte onun başlattığı bilimsel gelişme arzusunun bizler için de ne kadar gerekli olduğunu hatırlar ve bunun yanında sade ve anlaşılır bir dile sahip olmanın bir toplumda her alanda ne denli gerekli olduğunu daha iyi anlamış oluruz. <strong>Metod</strong>ergi 33
Page 1 and 2: Metodergi 1
Page 3 and 4: 24 26 28 SINAVA HAZIRLIK DÖNEMİND
Page 5 and 6: SINAVLARIMIZ REHBERLİK YAYINLARIMI
Page 7 and 8: Planlama ve Başlama “Planlama ve
Page 9 and 10: ö Sanatın tanımı ve içeriği n
Page 11 and 12: lışmalarını sınıfa sunarlar v
Page 13 and 14: Birbirlerinden her gün intikam ala
Page 15 and 16: Z KUŞAĞI ve TEKNOLOJİ İbrahim C
Page 17 and 18: duğunuz ölçüde var olabileceği
Page 19 and 20: Rotasyon Dişin yuvasında dönük
Page 21 and 22: olduğu mimarlık ve tasarım firma
Page 23 and 24: Yazı alanında güçlük: Disgrafi
Page 25 and 26: Tatlı ihtiyacınız olduğunda ise
Page 27 and 28: tır. Bir çok sanatçının deste
Page 29 and 30: Sosyal medya kullanımının yaygı
Page 31: ATATÜRK ve MÜZİK Asude BİRİNC
Page 35 and 36: 1. SINIFLARIMIZ Okula başlamanın
Page 37 and 38: 4. SINIFLARIMIZ Yaratıcı Yazmanı
Page 39 and 40: METOD BİLGİ LİSESİ Aydınlık b

Metod Dergi - Nisan 2018

Create successful ePaper yourself

Delete template?

Save as template?