You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
rehberimiz oturduğu yerden
kalkmaya üşenerek uzanıp
mikrofonu eline aldı ve
“İspanyolcada kuru havuz
anlamına gelen ve yirmi iki
kilometre uzunluğundaki upuzun
sahili, plajlarının inci beyazı kumu,
Karayip Denizi'nin türkuaz rengi
suları, palmiye ağaçlarıyla ünlü
Varadero’ya neredeyse varmak
üzereyiz. Zamanında bir adaydı,
sonraları kıyı bağlantısı sağlanıp
bir yarımadaya dönüşmüştür. Tıpkı
Ayvalık’taki Cunda Adası gibi!”
dedi.
Bu sözü duyunca NeriMAN’ım
süpermanımın “Ha Küba ha
Ayvalık! İkisi de aynı!” demesini
anımsadım ve istemsizce “Ayvalık
mı? Yok, daha neler!” diye inledim.
Rehber sustu, otobüstekiler
soran gözlerle dönüp bana baktı.
Eşimin öngörüsünü onlara
söyleyemeyeceğim için sadece
“İlginç!” dedim. Rehberimiz dudak
büküp kaldığı yerden konuşmaya
devam ettiğinde, öğrendiğim bu
bilgiyi kendime saklamaya, eşime
asla söylememeye karar vermiştim!
“Unesco tarafından dünyanın
en temiz üç plajından biri olarak
kabul edilen Küba’nın bu turistik
tatil beldesi, devrimden önce
başta Al Capone olmak üzere
Amerikalı zenginlerin ve mafya
üyelerinin ilk tercihleriydi.
Günümüzde neredeyse her tarafı
oteller ve tatil köyleriyle dolu olup
büyük bir kısmı İspanyol ortaklar
tarafından işletilmektedir. Bunun
sebebi Fidel Castro’nun İspanyol
kökenli olmasıdır. Madem konu
Fidel’e geldi, isminin sözüne
güvenilir, sadık anlamına geldiğini
belirtmek isterim. Babası çiftlik
sahibiydi, ama çocukluğundan
itibaren zamanının büyük bir
bölümünü Afrika kökenli göçmen
işçilerin çocuklarıyla beraber
geçirmiş, onların dertlerine
yakından tanıklık etmiş, bu sayede
de devrimci ruhu filizlemiştir.
Büyüdüğünde de ismine yakışır
şekilde daima halkına sadık
oldu. İşte bu yüzden Küba’da
sıradan emekçiler, yoksullar, kara
derililer, sarışınlar, çikolata renkli
melezler, herkes ama herkes ondan
bir arkadaşları gibi Fidel diye
bahsederler.”
“Duyduğuma göre bayağı
çapkınmış.” dedi Lacoste marka
kazağını omuzuna bağlayan Abi.
“Neden olmasın?” diye araya
girdim, “devrimciler sevişemez
diye bir kural yok!”
Gominist olduğundan
şüphelendiğim Rehber gülerek
“Doğru söylüyorsunuz. Sonuçta
devrimciler rahip değil! Neyse
gelelim Varadero’ya. Bizdekinin
aksine kumsallar halka açıktır,
otel misafirleri sadece şezlong
konusunda önceliğe sahiptir. Küba
halkının bu yöredeki otel ve tatil
köylerinden yararlanabilmesi için,
tesisler belirli sayıda odalarını
devlet için ayırmak zorundadır.
Üzerinde bulunduğu Hicacos
Yarımadası anakaradan dışarıya
adeta bir baston veya hokey
sopası gibi uzandığından iki tarafı
da denizle kaplıdır, dolayısıyla
çoğu otelin iki cephesi de denize
bakmaktadır. Okyanus, kum ve
güneşin tadını çıkartmak için
turistlerin birçoğu doğrudan
Varadero’ya gelir ve Küba’nın
kalan hiç bir yerini gezmeden tatil
yaparlar. Bu yüzden ülkenin ikinci
havaalanı buraya açılmıştır. Bana
soracak olursanız Varadero’nun
Küba’yla, Küba’nın Varadero’yla
benzerliği yoktur! Tamamen
turizm amaçlı yapılmış suni bir
şehirdir. Tıpkı Antalya Belek gibi!
Bu arada internet arayanlara güzel
bir haberim var. Gideceğimiz tatil
köyünde internet olup iki cuc
karşılığında kart satılmaktadır.
Bağlantı zayıf da olsa bu kartlar
sayesinde sosyal medyanıza
girebilirsiniz.” Dedi.
Rehberimiz sözünü
bitirdiğinde Varadero’ya varmıştık.
Otobüsün penceresinden
görebildiğim kadarıyla birbirine
paralel üç uzun caddesi vardı,
kenarları asırlık ağaçlarla süslüydü
ve yolda arabadan çok mobilet,
coco taksiler vardı. Binaların yeni
ve bakımlı, her yerin restoran,
bar, otel ve tatil köyleriyle dolu
olması turistlere hitap ettiğinin
emaresiydi. Bilinen Küba’nın
dışında, okyanus, kum, güneş
üçlüsünün bileşimiydi Varadero.
Bir nevi Kapitalist Küba’ydı!
47