17.08.2021 Views

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 23)

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1 Ocak / Şubat / Mart 2021


2


3 Ocak / Şubat / Mart 2021


4<br />

ZEN İLAN


5 Ocak / Şubat / Mart 2021


6


7 Ocak / Şubat / Mart 2021


İÇİNDEKİLER<br />

OCAK/ŞUBAT/MART<br />

2021<br />

GAZİANTEP LİV HOSPİTAL OTEL<br />

KONFORUNDA <strong>SAĞLIK</strong> HİZMETİ SUNUYOR<br />

Liv Hospital markasının beşinci hastanesi kısa bir süre önce Gaziantep’te açılmasına rağmen<br />

sunmuş olduğu kaliteli sağlık ve otel konforunda hizmet anlayışıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu<br />

bölgelerinin yanı sıra Türkiye’nin farklı illeri ve yurtdışından yoğun bir talep görmeye başladı.<br />

12<br />

8<br />

İÇERİKLER<br />

20<br />

BEBEKLERDE AĞIZ VE<br />

BURUNDAN FIŞKIRIR<br />

TARZDAKİ KUSMALARA<br />

DİKKAT<br />

Pilor Stenozu, Mide ile<br />

onikiparmak bağırsağı<br />

(duodenum) arasındaki fizyolojik<br />

geçiş bölgesinin (pilor) kas<br />

tabakasının kalınlaşmasına bağlı<br />

aşırı darlığıdır.<br />

22<br />

ANKA İLE <strong>SAĞLIK</strong><br />

HİZMETLERİ İSTEDİĞİNİZ<br />

HER YERDE<br />

Siz sağlıkla kalın diye Gaziantep<br />

Özel ANKA Hastanesi evinizde,<br />

iş yerinizde ya da dilediğiniz<br />

yerde sağlık hizmetleri ile artık<br />

hep yanınızda olacak.<br />

36<br />

HKÜ’DEN ‘SES ANALİZİ<br />

İLE COVİD-19 TANILAMA’<br />

PROJESİNE ÖNEMLİ KATKI<br />

Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ)<br />

Bilgisayar Mühendisliği Bölümü<br />

Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysi İşler,<br />

Bilgisayar destekli ses analizi ile<br />

COVID-19 tanısının yapılması<br />

hedeflenen ve TÜBİTAK tarafından<br />

da desteklenen araştırma projesinde<br />

“danışman” olarak yer aldı.<br />

16<br />

MİDE ÜLSERİ<br />

Midenin iç yüzünü döşeyen<br />

ve mukoza denilen zarın mide<br />

asidi, safra sıvısı, sindirim<br />

enzimleri veya birtakım<br />

ilaçlarla hasarlanması sonucu<br />

oluşan doku kaybı ‘Mide<br />

ülseri’ olarak adlandırılır.<br />

18<br />

GENEL CERRAHİ UZMANI<br />

PROF. DR. AHMET A. BALIK<br />

MEDİCAL GAZİANTEP<br />

HASTANESİ’NDE…<br />

Sağlık alanında gerçekleştirdiği<br />

ataklarla adından söz ettiren<br />

Medical Park Gaziantep<br />

Hastanesi, uzman ve nitelikli<br />

isimleri kadrosuna dahil ederek<br />

hizmet kalitesini güçlendirmeye<br />

devam etmektedir. Yeni açılan<br />

Proktoloji Ünitesiyle de gerek<br />

yurt içindeki gerekse de yurt<br />

dışındaki hastalarına hizmet<br />

vermeye devam etmektedir.


28<br />

BAŞKAN ŞAHİN, İKİNCİ DOZ AŞISINI<br />

OLAN YAŞLI BİREYLERİ<br />

HASTANEDE ZİYARET ETTİ<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma<br />

Şahin, ikinci doz Koronavirüs aşılanmasını<br />

gerçekleştiren 65 yaş üstü vatandaşları, Abdülkadir<br />

Yüksel Devlet Hastanesi’nde ziyaret etti,<br />

geçmiş olsun dileklerini diledi. Ayrıca Büyükşehir<br />

Belediyesi’nin kurduğu stantta aşısını yapan yaşlı<br />

bireylere içeriğinde dezenfektan, maske ve ilaç<br />

kutusu bulunan hijyen paketleri verildi.<br />

30<br />

LİV Hospital Gaziantep Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum Perinatoloji (Riskli Gebelik) Uzmanı Doç. Dr. Tuncay Yüce<br />

Riskli gebelik<br />

ve Perinatoloji<br />

nedir?<br />

Narkoz Sağlık Dergisi’nin Hazırladığı Sağlıklı<br />

Sohbetler Programında Mezine Sırakaya’nın<br />

Konuğu LİV Hospital Gaziantep Kadın Hastalıkları<br />

ve Doğum Perinatoloji (Riskli Gebelik) Uzmanı<br />

Doç. Dr. Tuncay Yüce oldu. Yüce, riskli gebelik<br />

hakkında merak edilen soruları yanıtladı.<br />

14<br />

44<br />

32<br />

36<br />

45<br />

46<br />

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE<br />

KORONAVİRÜS AŞISI<br />

ARAŞTIRMASI<br />

SANKO Üniversitesi tarafından<br />

gerçekleştirilen Koronavirüs aşı<br />

uygulaması araştırması, aşılamanın<br />

önemini ortaya koydu.<br />

34<br />

25<br />

<strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

BİR İLİŞKİ İÇİN<br />

10 ALTIN ÖNERİ!<br />

STRES REFLÜYE<br />

NEDEN OLUYOR<br />

Özel Hatem Hastanesi<br />

Gastroenteroloji<br />

Uzmanı Dr. Muzaffer<br />

Ertürk, yoğun yaşanan<br />

stresin mide<br />

rahatsızlıklarına yol<br />

açarak reflüye neden<br />

olabileceğini söyledi.<br />

KOMADA GELDİĞİ<br />

ANKA’DAN<br />

YÜRÜYEREK ÇIKTI<br />

Gaziantep’te geçirdiği trafik<br />

kazası sonrası bilinci kapalı<br />

halde Gaziantep Özel Anka<br />

Hastanesi getirilen 16<br />

yaşındaki Mehmet Durmaz<br />

gerçekleştirilen başarılı<br />

ameliyat sonrası eski<br />

sağlığına kavuştu.<br />

AMELİYAT İÇİN<br />

IRAK’TAN GELDİ<br />

DEFALİFE HASTANESİNDE<br />

SAĞLIĞINA KAVUŞTU<br />

9 Ocak / Şubat / Mart 2021<br />

70<br />

Irak’ta ikamet eden 65<br />

yaşındaki Najeeba Nhmood<br />

Ismael, 15 yıldır yürüme<br />

bozukluğu şikayetinden dolayı<br />

geldiği Defalife Hastanesinde<br />

başarılı bir ameliyattan sonra<br />

sağlığına kavuştu.


Sağlık Dergisi<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Atakan CEHRİ<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ & EDİTÖR<br />

Deniz YEMİŞENLİOĞLU YÜKSELİR<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Yaşar SAĞLAM<br />

YAYIN KURULU<br />

Dr. Cengiz BAYRAM<br />

Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />

Mehmet Emin TATLI<br />

DİZGİ TASARIM<br />

Atakan CEHRİ<br />

YÖNETİM YERİ<br />

a j a n s<br />

İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />

Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />

Şehitkamil/Gaziantep<br />

BASKI<br />

İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />

Ekip İş Merkezi Altı<br />

Şehitkamil / Gaziantep<br />

Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />

e-posta: info@ebatofset.com<br />

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />

haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />

alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />

Dergide yer alan köşe<br />

yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />

narkozhaber@hotmail.com<br />

narkozhaber@mynet.com<br />

www.narkozgazetesi.com<br />

Sayı: <strong>23</strong> Yıl: 7<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Narkoz Haber Gazetesi<br />

ücretsiz ekidir.<br />

0 535 511 01 95<br />

0 342 <strong>23</strong>2 42 43<br />

Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />

İnsan Olabilmek!<br />

2021 Yılının ilk aylarında Coronavirüs ile mücadelemiz devam ederken bir yandan da<br />

yaşamak ve hayata tutunmak, ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için çalışarak eve ekmek<br />

götürmenin derdine düştük.<br />

Evet! Şu aralar çok iyi olduğumuz söylenemez ama en azından “Sağlıklıyız” diyebilmek çok<br />

güzel.<br />

Bedenen ve ruhen sağlam bir şekilde yaşayabilmek, topluma ayak uydurabilmek Sağlıklı<br />

bir birey olabilmek ile mümkün.<br />

Sağlık sadece hastalanmak veya sakatlanmak değildir. Sağlık aynı zamanda zinde kalabilmek,<br />

güçlü olabilmek, bedenimizi ve ruhumuzu kaliteli yaşama hazır bulundurmaktır.<br />

Bazen düşünüyorum sağlık alanında ülkemizde inanılmaz bir yatırım var. Kişi başına<br />

düşen doktor ve yatak sayısı birçok Avrupa ülkesinden çok daha yüksek. Ben bu duruma<br />

bir yerden seviniyor diğer taraftan da üzülüyorum. Aslında insan olabilmek, insanca yaşayabilmek<br />

için insan sağlığının bozulmadan, öncesinde insana yatırım yapmanın çok daha<br />

önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız kapitalist sistemde önümüze koyulan veya<br />

bireylere dayatılan yaşam biçimi hepimizi hasta etmeye başladı.<br />

Yeni doğan her çocuk tertemiz, iyi bir insan olarak dünyaya gözlerini açar. Sonradan iyi<br />

ya da kötü insan olur. Aslında acımasız bir hayat biçimi; ön yargılar ve ona sunulamayan<br />

hayat, öteleme, küçük görme, birbirimizi sevmeme, hoşgörüsüzlük ve acımasızlıkla başlayan<br />

ve sonrasında biçimlenen ruh durumu… Hayatı paylaşmanın ne kadar güzel olduğu<br />

bilincine erişememek bizi kötüleştiriyor.<br />

Sağlık sorunlarıyla dünyaya gelen bir çocuk, dünyaya geldiği andan itibaren acı çekmeye<br />

başlar. Çünkü sağlıksızdır. Artık teknoloji o kadar çok ilerledi ki genetik bilimi bazı hastalıkları<br />

anne karnında veya henüz sperm hücresinde teşhis edip yok edebiliyor. Bilimde<br />

yakalanan bu gelişim ve dönüşüme yatırım daha çok arttırılmalı. Bilim Merkezlerinin<br />

sayısı artırılmalı AR-GE çalışmalarına daha çok yatırım yapılmalı.<br />

Sağlıkla geldiğimiz şu yalan dünyada kendimizi hastalıklı bireyler haline dönüştürmemek<br />

için çevre ve doğa dostu olmayı, sağlıklı beslenmeyi, spor yapmayı, düzenli kaliteli yaşamayı<br />

öğrensek hem ömrümüz uzayacak hem de doğa bize hastalık değil sağlık sunacak.<br />

Çünkü doğa biz insanlara gerçekten adil davranırken biz doğaya neler yapmıyoruz şöyle<br />

bir düşünün! Denizlerimizi kirletiyoruz, atmosferi deliyoruz, çevreyi kirletip ağaçları<br />

kesiyoruz, hayvanları öldürüyoruz, yaban hayatta olması gereken hayvanları kafeslere<br />

tıkıp dengeyi bozuyoruz. Kimyasal silahlarla hem insanı hem doğayı yok ediyoruz. İşin özü<br />

yakıp, yıkıp, yok ediyoruz.<br />

İşte tamda bu noktada insana yatırım yapmak gerekiyor. Çok hastanemiz var diye övünmek<br />

yerine hasta olmamak için çabalamak gayret göstermek asıl amaç olmalı. Devlet ve<br />

Millet olarak hastalığa hazırlıklı olmalı, ancak hastalıkları önlemek içinde bilinçlenmeliyiz.<br />

Demek istediğim “Hastalık öncesi yatırım”<br />

Doğanın dengesi bozuldukça Allah bilir daha kaç virüs çeşidiyle mücadele edeceğiz.<br />

İnsan olabilmek için insanca yaşayabilmek için hep birlikte mücadele edelim. Çünkü her<br />

insan insanca yaşamayı hak ediyor.<br />

Allah bize her şeyi adil ve adaletli sunarken biz insan oğlu adil ve adaletli olmayı beceremiyoruz.<br />

“Paylaşmak ekmek ve su gibi zorunlu bir ihtiyaçtır, çocuklarınıza paylaşmayı,<br />

sevmeyi, korumayı ve kollamayı öğretin” çünkü bu dünyayı ancak çocuklar kurtaracaktır.<br />

Pandeminin kahramanları sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını kutluyorum.<br />

Ruhen ve bedenen sağlıklı nice güzel günler dilerim. Sağlıcakla kalın!<br />

10


11 Ocak / Şubat / Mart 2021


Gaziantep<br />

Liv Hospital<br />

Otel konforunda<br />

sağlık hizmeti sunuyor<br />

Liv Hospital markasının beşinci hastanesi kısa bir süre<br />

önce Gaziantep’te açılmasına rağmen sunmuş olduğu<br />

kaliteli sağlık ve otel konforunda hizmet anlayışıyla<br />

Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin yanı sıra<br />

Türkiye’nin farklı illeri ve yurtdışından yoğun bir talep<br />

görmeye başladı.<br />

TÜRKIYE’NIN en yaygın<br />

hastaneler grubu<br />

olan MLP Care, Liv<br />

Hospital markasının<br />

en yeni hastanesini Gaziantep’te<br />

hizmete açtı. Liv Hospital<br />

Gaziantep, Kardiyolojiden kadın<br />

doğuma, genel cerrahiden çocuk<br />

hastalıklarına, tüp bebekten<br />

medikal onkolojiye, ürolojiden<br />

kardiyovasküler cerrahiye tüm<br />

branşlarda hasta kabul etmeye<br />

başladı. Yaklaşık 40 bin metrekarelik<br />

kapalı alanda 258 yatak<br />

kapasitesi ile Güneydoğu ve<br />

Doğu Anadolu bölgelerinin yanı<br />

sıra Türkiye’nin farklı illerinden<br />

ve yurt dışından gelen hastalara<br />

da kişiselleştirilmiş sağlık hizmeti<br />

sunmaya başlayan hastane otel<br />

konforunda hizmet anlayışıyla<br />

yoğun talep görüyor.<br />

Liv Hospital Gaziantep Başhekimi<br />

Dr. Fatih Yendi, hedeflerinin<br />

kaliteli ve otel konforunda hizmet<br />

anlayışı ile bölgede referans<br />

hastane haline gelmek ve sağlık<br />

turizminde zirveyi yakalamak<br />

olduğunu söyledi. Yendi; Türkiye’de<br />

dijital hastane konseptinin<br />

öncülerinden biri olarak faaliyet<br />

gösteriyoruz. Liv Hospital Gaziantep,<br />

son dönemde bölgede<br />

12


yapılan en büyük yatırımlar arasında yer alıyor. Hastane aynı zamanda<br />

1000’e yakın kişiye istihdam sağlayarak şehrin ekonomisine de önemli<br />

bir katkı sağladı.<br />

BÖLGENIN <strong>SAĞLIK</strong> ÜSSÜ<br />

LIV HOSPITAL GAZIANTEP<br />

Liv Hospital Gaziantep olarak deneyimli hekim kadromuzla; multidisipliner<br />

tanı ve tedavi yaklaşımı, yenilikçi tıp teknolojileri,hasta odaklı<br />

hizmet anlayışı,kişiye özel tanı ve tedavi programları ile değer katılmış<br />

sağlık hizmetlerini Güneydoğu’nun incisi olan Gaziantep’te<br />

sunuyoruz. Orta Doğu ve Arap ülkelerinden gelecek misafirlerin<br />

yanı sıra Avrupa ve Balkan ülkelerinden misafirleri de Liv<br />

Hospital’in kaliteli sağlık hizmeti ile tanıştırmayı hedefliyoruz.<br />

Hastanemiz Havaalanına sadece 20 dakika uzaklıkta merkezi<br />

konumdadır. Sağlığın geleceği mottosuyla yeni bir<br />

hastane değil yepyeni bir hastanecilik anlayışı ile bölgenin<br />

sağlık üssü olarak hizmet veriyoruz.<br />

<strong>SAĞLIK</strong>TA OTELCILIK<br />

ANLAYIŞIYLA HIZMET VERIYORUZ<br />

Kardiyolojiden beyin ve sinir cerrahisine, kadın hastalıkları<br />

ve doğumdan fizik tedavi ve rehabilitasyona kadar<br />

uzanan geniş branş çeşitliliği ile hastanemiz yaklaşık<br />

40 bin metrekare kapalı alanda hizmet veriyor. Liv<br />

Hospital Gaziantep dahili ve cerrahi branşların dışında<br />

pediatrik kemik iliği, erişkin kemik iliği, tüp bebek,medikal<br />

onkoloji,nükleer tıp, kalp ve damar cerrahisi, yeni doğan<br />

yoğun bakım, erişkin yoğun bakım,koroner yoğun<br />

bakım,plastik ve rekonstrüktif ve estetik cerrahi bölümleri<br />

ile hastalarımıza hizmet sunuyor. 250 yatak kapasitesine<br />

sahip hastanemizde 70 poliklinik bulunuyor. Liv Hospital<br />

Gaziantep süit odalarıyla sağlıkta otelcilik anlayışını en<br />

yüksek seviyede temsil ediyor.<br />

Dr. Fatih Yendi<br />

Liv Hospital Gaziantep Başhekimi<br />

13 Ocak / Şubat / Mart 2021


Anne açısından özellikle<br />

ileri yaş, eşlik eden<br />

hipertansiyon, şeker<br />

başta olmak üzere<br />

birçok kronik hastalığı<br />

sayabiliriz. Bu hastalıklar<br />

gebelik boyunca<br />

annede ciddi problemler<br />

yaratabileceği gibi<br />

bebeğin sağlığı açısından<br />

da çok önemli sorunlarla<br />

karşılaşabiliriz. Tüm<br />

bu nedenlerden dolayı<br />

gebeliği bir bütün olarak<br />

ele almamız gerekir.<br />

Riskli gebelik ve<br />

Perinatoloji nedir?<br />

Narkoz Sağlık Dergisi’nin Hazırladığı Sağlıklı Sohbetler Programında<br />

Mezine Sırakaya’nın Konuğu LİV Hospital Gaziantep Kadın Hastalıkları<br />

ve Doğum Perinatoloji (Riskli Gebelik) Uzmanı Doç. Dr. Tuncay Yüce<br />

oldu. Yüce, riskli gebelik hakkında merak edilen soruları yanıtladı.<br />

P<br />

ERINATOLOJI, riskli gebelik olarak bilinir. Ancak riskli<br />

gebelik teriminin toplumdaki karşılığına bakıldığında<br />

genellikle bebekle ilgili sorunlar olarak anlaşılmaktadır.<br />

Aslında riskli gebelik denilince bunun tam karşılığı hem<br />

bebek hem de anne açısından riskli olan tüm nedenler olarak<br />

sayılabilir. Anne açısından özellikle ileri yaş, eşlik eden hipertansiyon,<br />

şeker başta olmak üzere birçok kronik hastalığı sayabiliriz.<br />

Bu hastalıklar gebelik boyunca annede ciddi problemler yaratabileceği<br />

gibi bebeğin sağlığı açısından da çok önemli sorunlarla<br />

karşılaşabiliriz. Tüm bu nedenlerden dolayı gebeliği bir bütün<br />

olarak ele almamız gerekir.<br />

RİSKLİ DURUMLAR<br />

Anne adayı gebelik öncesinde detaylı olarak değerlendirilmelidir.<br />

Annede olan riskli durumlar belirlenmeli ve bunlar için önlem<br />

alınmalıdır. Enfeksiyon açısından tedaviler ve aşılar yapılmalıdır.<br />

Özellikle nöral tüp defekti önlenmesi açısından gebelik öncesinde<br />

folik asit desteği verilmelidir. Bunun dışında en sık karşılaştığımız<br />

hipertansiyon ve şeker hastalıkları açısından değerlendirilmelidir.<br />

Kan basınçları düzeltilmeli ve kan şekerleri normal seviyelere<br />

çekilmelidir. Aslında daha az görülen kronik hastalıklar açısından<br />

da değerlendirmeler yapılmalı ve gerekli tedaviler başlandıktan<br />

sonra gebeliğe izin verilmelidir. Aksi durumlarda hastalıkların<br />

14


Tüm anne adayları daha sağlıklı gebelik süreci geçirmeleri için gebe kalmayı<br />

planladıktan sonra gebe kalmadan önce doktor kontrollerini yaptırmaları<br />

gerekmektedir. Bu kontrollerde riskli bir durum tespit edildiğinde riskli gebelik<br />

uzmanları tarafından takiplerinin yapılması daha uygundur.<br />

gebelikteki seyri hem anneyi hem bebeği<br />

ciddi şekilde etkileyebilir.<br />

TARAMA TESTİNİN<br />

ÖNEMİ NEDİR?<br />

Toplumda en çok bilinen durum rutin<br />

takip esnasında bebekte saptanan riskler<br />

nedeniyle perinatolojiye yönlendirilmeler<br />

olmaktadır. Bu durumların başında yapılan<br />

tarama testleri gelmektedir. Tarama<br />

testleri genellikle Down sendromu olarak<br />

bilinen Trizomi 21 hastalığını tespit etmek<br />

için yapılmaktadır. İkili, üçlü ve dörtlü testlerini<br />

sayabiliriz. Bu testler başarı şansı orta<br />

düzey olan tarama testleridir. Bu testlerin<br />

tanı koydurmadığını bilmeliyiz ve ailelere<br />

bu durum hakkında bilgi vermeliyiz. Çünkü<br />

bu testlerde çıkan riskler bebeğin kesinlikle<br />

hasta olduğunu göstermemektedir.<br />

Ailelerin tanı olarak algılaması ve doğum<br />

sonrasında sonucun normal olması<br />

nedeniyle teste olan güven azalmaktadır.<br />

Bu testler bize sadece risk oranını vermektedir.<br />

Bu riske yönelik ultrasonografik<br />

değerlendirme yaparak çıkan sonuca<br />

göre ileri test yapıp yapmamaya karar<br />

vermeliyiz. Bu testler dışında fetal DNA<br />

dediğimiz anne kanından bebeğin DNA’sı<br />

elde edilerek çok yüksek oranda bebeğin<br />

genetiğini tespit ettiğimiz tarama testleri<br />

de mevcuttur. Aslında maliye kısmı uygun<br />

olması durumunda bu test en güvenilir<br />

tarama testidir. Bu testi yaptığımız durumlarda<br />

diğer tarama testlerini yapmamıza<br />

gerek yoktur. Tarama testlerinde olumsuz<br />

sonuçla karşılaştığımızda tanı testi<br />

dediğimiz ve ileri araştırma olarak bilinen<br />

koryon villus biyopsisi (bebeğin plasentasından<br />

parça alma işlemi), amniyosentez<br />

(sıvısından örnek alma) ve kordosentez<br />

Doç. Dr. Tuncay Yüce<br />

LİV Hospital Gaziantep Kadın Hastalıkları ve Doğum Perinatoloji Uzmanı<br />

(bebeğin kordonundan kan alma) işlemleri<br />

gebeliğin haftasına göre önerilmektedir.<br />

Bu testler tanı testleridir. Bu testlere bakıldığında<br />

neden tüm gebelere direk tanı<br />

yapmıyoruz da öncelikle tarama yapıyoruz<br />

diye sorulabilir, çünkü bu testler girişimsel<br />

testlerdir ve az da olsa düşük gibi komplikasyonlara<br />

neden olabilir ve maliyetli<br />

testlerdir. Bu yüzden tüm gebeler öncelikle<br />

taramaya alınıp risk grupları belirleniyor<br />

ve riskli olanlar tanı testine yönlendiriliyor.<br />

Sonuçta gebelerimiz bu tarama testlerinin<br />

sadece risk belirlediğini, tanı koydurmadığını<br />

iyi bilmeli ve bu durum toplumda<br />

yanlış algıya neden olmamalıdır.<br />

DETAYLI ULTRASON İŞLEMİ<br />

Gebelik takiplerinde en önemli takiplerden<br />

birisi de 19-24.hafta arasında yaptığımız<br />

detaylı değerlendirmedir. Bu dönemde<br />

bebeğin tüm organları detaylı olarak<br />

değerlendirilmektedir. Yine toplumda en<br />

çok yanlış bilinen durum bu taramanın<br />

renkli ultrason olarak bilinmesidir. Detaylı<br />

ultrason siyah beyaz olarak bilinen<br />

klasik ultrasonografik değerlendirme ile<br />

yapılmaktadır. Detaylı ultrason işlemi için<br />

cihazların üst düzey olması gereklidir. Tabi<br />

ki bu değerlendirmeyi yapan kişilerin de<br />

bu konuda eğitim almış tecrübeli kişiler<br />

olması gerekmektedir.<br />

Sonuçta; tüm anne adayları daha sağlıklı<br />

gebelik süreci geçirmeleri için gebe kalmayı<br />

planladıktan sonra gebe kalmadan<br />

önce doktor kontrollerini yaptırmaları<br />

gerekmektedir. Bu kontrollerde riskli bir<br />

durum tespit edildiğinde riskli gebelik<br />

uzmanları tarafından takiplerinin yapılması<br />

daha uygundur.<br />

15 Ocak / Şubat / Mart 2021


Mide ülseri<br />

Midenin iç<br />

yüzünü döşeyen<br />

ve mukoza<br />

denilen zarın<br />

mide asidi, safra<br />

sıvısı, sindirim<br />

enzimleri veya<br />

birtakım ilaçlarla<br />

hasarlanması<br />

sonucu oluşan<br />

doku kaybı ‘Mide<br />

ülseri’ olarak<br />

adlandırılır.<br />

Dr. Öğr. Üyesi Nimet Yılmaz<br />

• SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi<br />

• SANKO Üniversitesi Hastanesi<br />

Gastroenteroloji Uzmanı<br />

S<br />

ANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç<br />

Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi<br />

Nimet Yılmaz, mide ülserinin her yaşta<br />

görülebilmekle birlikte en sık 30-50 yaşlar<br />

arasında görüldüğünü söyledi.<br />

SANKO Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji<br />

Uzmanı olarak da olan Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, erkeklerde<br />

mide ülseri görülme sıklığının kadınlardan<br />

daha fazla olduğuna dikkat çekti.<br />

NEDENLERİ<br />

Mide ülseri oluşmasında midenin iç zarında<br />

bulunan ve koruyucu bariyer olarak görev yapan<br />

mukus tabakası ile mide mukozasına zarar veren<br />

etkenler arasındaki dengenin bozulmasının sorumlu<br />

tutulduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, şunları<br />

kaydetti: “Mide mukozasına zarar veren ve mide ülserine<br />

yol açan nedenlerden bazıları; mide bakterisi<br />

olarak bilinen Helikobakter pylori, birtakım ağrı kesici<br />

ve antiromatizmal ilaçlar, aspirin, sigara ve alkol<br />

kullanımıdır. Bununla birlikte yoğun stres, genetik<br />

yatkınlık, aşırı kafein tüketimi, acı, baharatlı ve asitli<br />

gıdaların dengesiz ve fazla tüketimi de mide ülseri<br />

sebepleri arasındadır.”<br />

BELİRTİLERİ<br />

Mide ülserinin belirtilerinin kişiden kişiye değişmekle<br />

birlikte genellikle üst karın bölgesinde ağrı,<br />

gaz, şişkinlik, kazınma ve yanma hissi gibi farklı<br />

şekillerde tarif edilebileceğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi<br />

Yılmaz, iştahsızlık, kilo kaybı, bulantı, kahve telvesi<br />

Hastaların<br />

yaşam tarzı<br />

değişiklikleri<br />

de ülser<br />

tedavisinde<br />

çok önemlidir.<br />

Sigara<br />

ve alkol<br />

kullanımının<br />

kesilmesi,<br />

acılı,<br />

baharatlı,<br />

kafeinli ve<br />

asitli gıdaların<br />

tüketiminin<br />

kısıtlanması<br />

tedaviye<br />

önemli katkı<br />

sağlayacaktır.<br />

16


şeklinde kusma, sık acıkma ve hazımsızlığın<br />

da mide ülserinde görülen diğer<br />

belirtiler olduğuna vurgu yaptı.<br />

Mide ülserinin belirtilerinin yemekle<br />

birlikte daha da kötüleştiğinin altını çizen<br />

Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, şöyle devam etti:<br />

“Ülser olan hastalarda yemek yemek ağrıya<br />

neden olduğu için hastalar yemekten<br />

kaçınır ve kilo kaybederler. Ağrı bazen<br />

gece uyandırabilir ve mevsim dönüşü olan<br />

ilkbahar ve sonbahar aylarında daha da<br />

şiddetlenebilir. Ancak ülser, mide çıkışında<br />

bulunan oniki parmak bağırsağında ise<br />

yemek yemek hastayı rahatlatmaktadır.<br />

Bu belirtiler mide ilaçları ile kısa bir süre<br />

geçiyor fakat sık tekrarlıyorsa mutlaka bir<br />

doktora başvurmak gerekmektedir. Çünkü<br />

tanı konulmamış ve tedavi edilmemiş ülserlerde<br />

midede kanama ve delinme gibi<br />

hayatı tehdit eden ciddi komplikasyonlar<br />

görülebilmektedir.<br />

Kahve telvesi şeklinde kusma veya katran<br />

gibi siyah pis kokulu cıvık dışkılama mide<br />

ülser kanaması belirtisidir. Başka hiçbir<br />

şikayeti olmasa dahi dışkısının siyah renkli<br />

olduğunu gören kişilerin acil bir şekilde bir<br />

sağlık kurumuna başvurması gereklidir.”<br />

TANI<br />

Mide ülserini teşhis etmenin en doğru<br />

yönteminin üst gastrointestinal sistem endoskopisi<br />

olduğunu vurgulayan Dr. Öğr.<br />

Üyesi Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:<br />

“Endoskopi ile hem ülser direkt görülebilmekte<br />

hem de gerektiği zaman doku<br />

örneği alınabilmektedir. Ayrıca kanayan<br />

ülserlere endoskopi esnasında endoskopik<br />

tedavi yöntemleri uygulanabilmekte ve<br />

kanamanın durdurulması sağlanabilmektedir.<br />

Mide ülserlerinde mide kanserini<br />

ekarte edebilmek ve erken teşhis konabilmesi<br />

için de endoskopi önerilmektedir.”<br />

TEDAVİ<br />

Mide ülseri tanısı konduktan<br />

sonra tedavide ilk aşamanın<br />

mide asidinin azaltılması<br />

olduğuna kaydeden Dr.<br />

Öğr. Üyesi Yılmaz, tedavi<br />

yöntemlerine ilişkin şu bilgileri<br />

paylaştı: “Mide asidini güçlü<br />

bir şekilde baskılayan ilaçlar<br />

histamin reseptör blokerleri ve<br />

proton pompa inhibitörleridir<br />

ve bu ilaçlar sayesinde ülser<br />

tedavisi başarılı bir şekilde<br />

yapılabilmektedir. Tedavide<br />

ikinci aşama ise ülsere<br />

neden olan etkenin ortadan<br />

kaldırılmasıdır.<br />

Etken bir mide bakterisi ise<br />

birtakım spesifik antibiyotikler<br />

kullanılmaktadır. Ülserin sebebi<br />

aspirin veya antiromatizmal<br />

ilaçlar ise doktor kontrolünde<br />

doz ayarlaması yapılmalıdır.<br />

Hastaların yaşam tarzı<br />

değişiklikleri de ülser tedavisinde<br />

çok önemlidir. Sigara ve<br />

alkol kullanımının kesilmesi,<br />

acılı, baharatlı, kafeinli ve<br />

asitli gıdaların tüketiminin<br />

kısıtlanması tedaviye önemli<br />

katkı sağlayacaktır.”<br />

17 Ocak / Şubat / Mart 2021


Genel Cerrahi Uzmanı<br />

PROF. DR. AHMET A. BALIK<br />

Medical Park Gaziantep Hastanesi’nde…<br />

Sağlık alanında gerçekleştirdiği ataklarla<br />

adından söz ettiren Medical Park Gaziantep<br />

Hastanesi, uzman ve nitelikli isimleri<br />

kadrosuna dahil ederek hizmet kalitesini<br />

güçlendirmeye devam etmektedir. Yeni açılan<br />

Proktoloji Ünitesiyle de gerek yurt içindeki<br />

gerekse de yurt dışındaki hastalarına hizmet<br />

vermeye devam etmektedir.<br />

TEKNIK alt yapısı, tıbbi donanımı, uzman sağlık<br />

profesyonelleri ile ilgili çalışmalarına her gün bir<br />

yenisini ekleyen Medical Park Gaziantep Hastanesi,<br />

Genel Cerrahi branşındaki uzman hekimleri bünyesine<br />

dahil etmeye devam etmektedir. Genel Cerrahi Uzmanı<br />

Prof. Dr. Ahmet A. Balık Medical Park Gaziantep Hastanesi’nde<br />

hasta kabulüne başladı. Medical Park Gaziantep Hastanesi’nde<br />

geçtiğimiz günlerde oluşturulan Proktoloji Ünitesi<br />

ile ilgili Prof. Dr. Ahmet A. Balık bize detaylı bilgiler verdi.<br />

Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet A. Balık<br />

kimdir? Kısaca bize kendinizi tanıtır mısınız?<br />

1989 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden<br />

mezun oldum. 1995 yılında Atatürk Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim<br />

Dalı’nda uzmanlık eğitimini tamamladım.<br />

Aynı kurumda 1997 yılında yardımcı doçent<br />

olarak göreve başladım ve 2002 yılında<br />

‘’Doçent’’ unvanını aldım. 2003 yılında<br />

Pittsburg Üniversitesi Tıp Merkezi Cerrahi<br />

Yoğun Bakım ve Hepatobilier Cerrahi birimlerinde<br />

misafir öğretim üyesi olarak bulundum.<br />

2004 yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda göreve başladım. Bu<br />

kurumda Hepatobilier Cerrahi Birimi’ni kurarak 2008 yılında<br />

‘’Profesör’’ unvanını aldım. Kurucuları arasında bulunduğum<br />

Prof. Dr. Ahmet A. Balık<br />

Genel Cerrahi Uzmanı<br />

Yeni kurulan Proktoloji Ünitesinde birçok<br />

müdahale günü birlik uygulanabilmektedir.<br />

Hemoroidal hastalıklarda trombektomi<br />

ve bant ligasyon yöntemi, anal fissürde<br />

botoks uygulaması, pilonidal kistlerde lazer<br />

ve fenol uygulamasI gibi yöntemler uzman<br />

ekibimiz tarafından yapılmaktadır.<br />

18


PROKTOLOJI NEDIR?<br />

Proktoloji kısaca, Anorektal (kalın barsağın son kısmı ile makat bölgesi )<br />

hastalıkların teşhis ve tedavisi ile ilgilenen genel cerrahinin bir alt bölümüdür.<br />

Organ Nakli Ünitesi’nde önce karaciğer<br />

daha sonra böbrek nakli ameliyatları yapılmaya<br />

başlandı. 2013-2019 yılları arasında<br />

yönetim kurulu üyeliği yaptığım Türk<br />

Hepato-Pankreato-Bilier Cerrahi Derneği’nin<br />

2017-2019 döneminde başkanlığını<br />

yaptım.<br />

Medical Park Gaziantep bünyesinde<br />

yeni oluşturulan Proktoloji Ünitesi<br />

hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?<br />

Öncelikle Proktoloji nedir?<br />

Proktoloji kısaca, Anorektal (kalın barsağın<br />

son kısmı ile makat bölgesi ) hastalıkların<br />

teşhis ve tedavisi ile ilgilenen genel cerrahinin<br />

bir alt bölümüdür.<br />

Hangi rahatsızlıklara çözüm<br />

bulunmaktadır?<br />

Proktolojinin ana konusu özellikle Perianal<br />

fistül, anal fissür (makat çatlağı), iç ve<br />

dış hemoroidler (basur),perianal apseler,-<br />

barsağın iyi ve kötü huylu kitleleri, rektal<br />

prolalsus (barsak sarkması)<br />

pilonidal kist (kıl dönmesi) gibi hastalıklardır.<br />

Bu hastalıkların erken teşhis ve tedavi<br />

edilmesi çok önemlidir. Mesela perianal<br />

apseler tedavi edilmez ise ilerleyip hayatı<br />

tehdit edecek seviyeye bile gelmektedir.<br />

Hasta profiliniz kimlerden<br />

oluşmaktadır?<br />

Bu hastalıklar tüm yaş grubu erkek ve<br />

kadında görülmekle birlikte; özellikle yaşlılarda<br />

kötü huylu hastalıklarla karışabileceğinden<br />

dikkatli olunması gerekmektedir.<br />

Hastalarınız genelde hangi şikayetlerle<br />

başvurmaktadır?<br />

Hastalar genelde ağrı, kanama, kaşıntı,<br />

akıntı, dışkılama zorluğu, sık dışkılama<br />

isteği gibi şikayetler olduğunda vakit kaybetmeden<br />

proktoloji muayenesi açısından<br />

hastaneye başvurması gerekmektedir.<br />

Pandemi süreci ile birlikte hijyen<br />

hayatımızın en önemli unsurlarından<br />

biri haline geldi Proktoloji Ünitesinde<br />

sterilizasyon ve hijyen önlemleri<br />

hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?<br />

Yeni kurulan Proktoloji Ünitesinde birçok<br />

müdahale günü birlik uygulanabilmektedir.<br />

Hemoroidal hastalıklarda trombektomi<br />

ve bant ligasyon yöntemi, anal fissürde<br />

botoks uygulaması, pilonidal kistlerde<br />

lazer ve fenol uygulamasI gibi yöntemler<br />

uzman ekibimiz tarafından yapılmaktadır.<br />

Uzman ekibiniz kimlerden<br />

oluşmaktadır?<br />

Alanında uzman ve çok kıymetli ekip<br />

arkadaşlarımız Genel Cerrahi Uzmanı Doç.<br />

Dr. Mesut Gül ve Op. Dr. Ersin Borazan ile<br />

birlikte bölge halkımıza özenli bir biçimde<br />

hizmet vermekteyiz ve gün geçtikçe de<br />

Medical Park Gaziantep Hastanesi Genel<br />

Cerrahi Kliniği önemli işlere imza atacaktır.<br />

Pandemi süreci ile birlikte hijyen<br />

hayatımızın en önemli unsurlarından<br />

biri haline geldi ünitede sterilizasyon<br />

ve hijyen önlemleri hakkında kısaca<br />

bilgi verebilir misiniz?<br />

Cerrahi işlemlerin tamamına ameliyathane<br />

dışında dahi olsa sterilizasyona en üst<br />

düzeyde dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />

Ünitemiz bu hassasiyetle kurulmuştur.<br />

Hastalar tedavi olduktan ne kadar süre<br />

sonra taburcu olup günlük hayatına<br />

devam edebilmektedir?<br />

Bu ünitenin kurulmasının bir amacı da<br />

hastaların aynı gün içinde işlemlerinin<br />

bitirilip hızlıca günlük yaşantılarına dönmesidir.<br />

Bahsedilen şikayetlerin bir kısmı altta yatan<br />

farklı bir hastalığa bağlı olabileceği için<br />

öncelikle o hastalıkların tanısının konulması<br />

ve tedavisinin yapılması gerekmektedir.<br />

Halk arasında bu hastalıkların şikayetleri<br />

sözlü olarak ifade edilmeyen konular<br />

arasında yer almaktadır. Öncelikle bu tür<br />

şikayeti olan hastaların şikayetlerini yalın<br />

biçimde hekimlerine ifade edebilmeleri<br />

gerektiği gibi bu konudaki çekincelerinin<br />

ortadan kalkması gerekmektedir. Bunun<br />

sağlanabilmesi uzman hekim ve profesyonel<br />

ekipler tarafından gerçekleştirilmektedir.<br />

Yukarıda sayılan şikayetleri olan<br />

hastaların durumu ciddiye alıp hekime<br />

müracaat etmeleri ve hekimin vereceği<br />

önerilere uymaları önemlidir.<br />

Hastalarımızın beslenme ve diyet konusunda<br />

ise sağlıklı beslenmelerinin yanı sıra<br />

altta yatan hastalığa yönelik özel beslenme<br />

programlarının oluşturulması ve buna<br />

uyulması gerekmektedir.<br />

Hastalar genelde<br />

ağrı, kanama, kaşıntı,<br />

akıntı, dışkılama<br />

zorluğu, sık dışkılama<br />

isteği gibi şikayetler<br />

olduğunda vakit<br />

kaybetmeden<br />

proktoloji muayenesi<br />

açısından hastaneye<br />

başvurması<br />

gerekmektedir.<br />

19 Ocak / Şubat / Mart 2021


BEBEKLERDE AĞIZ<br />

VE BURUNDAN<br />

FIŞKIRIR TARZDAKİ<br />

KUSMALARA<br />

DİKKAT<br />

Pilor Stenozu, Mide ile onikiparmak<br />

bağırsağı (duodenum) arasındaki fizyolojik<br />

geçiş bölgesinin (pilor) kas tabakasının<br />

kalınlaşmasına bağlı aşırı darlığıdır.<br />

ZEL Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Serdar Şiyve<br />

Öpilor stenozuna bağlı olarak bebeklerde görülen ağız ve burundan<br />

fışkırır tarzda kusmanın nedenleri ve tedavisi hakkında bilgiler verdi.<br />

Bebeklerde görülen kusma şikâyetinin altında yatan nedeninin<br />

araştırılmasının çok önemli olduğuna değinen Op. Dr. Serdar Şiyve ‘Kalınlaşmış<br />

pilor kasının midenin çıkışında daralmaya sebep olmasıyla ortaya çıkan ve<br />

etkisini doğar doğmaz hemen göstermeyen hipertrofik pilor stenozu, genellikle<br />

2-8 haftalık en sıklıkla da 3-5 haftalık bebeklerde görülür. Ağız ve burundan<br />

Op. Dr. Serdar Şiyve<br />

Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />

PILOR STENOZUN’DAKI<br />

KUSMA, <strong>SAĞLIK</strong>LI BEBEKLERIN<br />

BESLENME SONRASINDAKI<br />

GAZ ÇIKIŞI ILE BIRLIKTE OLAN<br />

KUSMASINDAN ÇOK FARKLIDIR.<br />

20


Kalınlaşmış pilor kasının<br />

midenin çıkışında daralmaya<br />

sebep olmasıyla ortaya çıkan ve<br />

etkisini doğar doğmaz hemen<br />

göstermeyen hipertrofik pilor<br />

stenozu, genellikle 2-8 haftalık<br />

en sıklıkla da 3-5 haftalık<br />

bebeklerde görülür. Ağız ve<br />

burundan fışkırır tarzda kusma<br />

ve su kaybı belirtileri ile ortaya<br />

çıkar. Beslenmeyle alınan içerik<br />

mideyi terk edemez ve kusma<br />

ile çıkarılır.<br />

fışkırır tarzda kusma ve su kaybı belirtileri ile ortaya<br />

çıkar. Beslenmeyle alınan içerik mideyi terk edemez<br />

ve kusma ile çıkarılır. Pilor Stenozun’daki kusma,<br />

sağlıklı bebeklerin beslenme sonrasındaki gaz çıkışı<br />

ile birlikte olan kusmasından çok farklıdır. Ağız ve<br />

burundan fışkırır tarzda gerçekleşir. Pilor Stenoz’lu<br />

bebekler verilen besini kustukları için sürekli<br />

beslenmeye isteklidirler. Kusmanın başlamasıyla<br />

birlikte kısa süre içerisinde bebekte sıvı-tuz kaybı<br />

belirtileri de ortaya çıkar. Bebeğin yeme isteği<br />

yerindedir ancak yediklerini sindiremeden çıkarttığı<br />

için yavaş yavaş sıvı ve kilo kaybı başlar’<br />

ifadelerini kullandı<br />

PILOR STENOZU<br />

TANI VE TEDAVISI<br />

Pilor Stenozunun tanı ve tedavisi hakkında<br />

bilgiler veren Özel Hatem Hastanesi Çocuk<br />

Cerrahisi Uzmanı op. Dr. Serdar Şiyve ‘ Yenidoğan<br />

döneminde görülen, cerrahi hastalıklar<br />

arasında sıklık bakımından ikinci sırada yer<br />

alır. Her 1000 canlı doğumdan birinde görülür.<br />

Erkek bebekler de kızlara göre 4 kat daha fazla<br />

rastlanır. Pilor stenozu tanısı, muayene ile konulur.<br />

Muayenede üst karın bölgesinde kalınlaşan<br />

kas bir zeytin tanesi gibi hissedilir. Duvarı<br />

kalınlaşmış mide çıkışının Ultrason ile yapılan<br />

ölçümlerle tespit edilir. Tedavide tek seçenek<br />

cerrahidir. Günümüzde gelişen tıp teknolojisi<br />

sayesinde, küçük bebeklerde de bu ameliyat<br />

laparoskopik (kapalı) yöntemle gerçekleştirilebilmektedir.<br />

Ameliyatta kalınlaşan kas tabakası<br />

kesilerek içteki mukoza adı verilen tabakaya<br />

kadar aralanır. Böylece geçiş yeniden sağlanmış<br />

olur. Ameliyat ortalama 1 saat sürmektedir.<br />

Laparoskopik yöntemle yaptığımız ameliyatların<br />

avantajları; yara ve kesi izi olmaması, ağrının<br />

daha az olması, normal hayata daha kolay<br />

geçiş sağlanmasıdır. Tedaviden sonra bu<br />

bebekler hızla kilo almaya başlar’ dedi.<br />

21 Ocak / Şubat / Mart 2021


ANKA ile sağlık hizmetleri<br />

istediğiniz her yerde<br />

Siz sağlıkla kalın diye Gaziantep Özel ANKA Hastanesi evinizde, iş yerinizde ya<br />

da dilediğiniz yerde sağlık hizmetleri ile artık hep yanınızda olacak.<br />

GAZIANTEP Özel ANKA Hastanesi<br />

uzman hekim kadrosu,<br />

modern teknolojisi ve ileri teknik<br />

alt yapısıyla sağlık ihtiyaçları<br />

konusunda güvenilir ve özenli çözümler<br />

üretmeye devam ediyor. ANKA Hastanesi,<br />

Evde Sağlık Hizmetleri ile tedavisini istediği<br />

yerde sürdürmek isteyen hastalar için<br />

ihtiyaç duyulan branşlarda muayene ve<br />

hasta takibi hizmeti vermeye başladı.<br />

“Sağlık hizmetine istediğiniz<br />

her an profesyonel sağlık<br />

ordumuz ile ulaşabilirsiniz”<br />

Tedavisini evde, iş yerinde ya da dilediği<br />

yerde sürdürmek isteyen hastalar, yaşlı<br />

ve bakıma ihtiyacı olan bireyler, fiziksel<br />

engelliler, doğum öncesi ve sonrası destek<br />

talep eden anneler ve benzeri durumlarda<br />

olan kişiler ANKA Hastanesi’nden doktor,<br />

hemşire, fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri,<br />

diyetisyen, tıbbi cihaz kullanımı,<br />

laboratuvar tetkiklerine kadar istediği tüm<br />

sağlık hizmetine kolaylıkla ulaşabilecek.<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Yönetim<br />

Kurulu Başkanvekili Uzman Dr. Av. Cengiz<br />

Bayram, Evde Sağlık Hizmeti ile ilgili<br />

şu bilgileri verdi:<br />

“Hastanemiz, Evde Sağlık Hizmetleri<br />

ile mesleki uzmanlık, beceri ve en son<br />

tıbbi teknolojiyi yüksek etik değerlerle<br />

birleştirerek hastalara dilediği yerde ihtiyaç<br />

duyduğu tüm branşlarda muayene ve<br />

hasta takibi hizmeti sunmaktadır. Yani,<br />

yaşlılık ya da kronik bir hastalığa bağlı olarak<br />

sağlık kurumuna gidemeyen, hastane<br />

ve laboratuvar risklerine maruz kalmak istemeyen<br />

hastaların bulundukları ortamda<br />

sağlık hizmetini almasını sağlıyoruz. Kişiye<br />

özel tedavi ve bakım planı oluşturuyor ve<br />

teşhisten iyileşmeye kadar geçen süreçte<br />

hastalarımıza kesintisiz, kaliteli hizmet<br />

sunmayı amaçlıyoruz. Hekimlerimiz<br />

ihtiyaç duyulması halinde alanlarıyla<br />

ilgili teşhis ve tedavileri düzenliyor, ev<br />

ortamında yapılabilecek olan tıbbi testleri<br />

ve girişimleri uyguluyor, diyabet ve hipertansiyon<br />

gibi kronik hastalıklar konusunda<br />

kontrol ve takipleri yapıyor. Diğer yandan<br />

hemşirelerimiz evde enjeksiyon, evde ilaç<br />

uygulama, sonda takılması, örnek alma<br />

(kan, tükürük, idrar, gaita) pansuman,<br />

uzun süre yatarak tedavi edilenlerde<br />

görülen yatak yarası bakımı, evde serum<br />

uygulaması, evde aşı uygulaması, yara<br />

bakımı, lavman uygulaması, sütur alma,<br />

damar yolu açma, çıkartma, infüzyon<br />

hizmetleri, EGK Çekimi, Port İğnesi<br />

Değişimi gibi tüm hemşirelik hizmetlerini<br />

veriyor. Fizyoterapistlerimiz ise, fizyoterapi<br />

tekniklerini ve egzersiz tedavisi ile hastalarımızı<br />

mümkün olan en yüksek seviyede<br />

bağımsız yaşama kavuşturmayı hedefliyor.<br />

Yeni doğum yapmış anneler için de, evde<br />

hemşirelik hizmeti kapsamında anne<br />

bakımı ve eğitimi, prematüre bebek bakımı<br />

hizmeti, yenidoğan bebek bakımı ve<br />

takibi yapıyoruz. Diyetisyenimiz beslenme<br />

konusunda destek hizmeti sunarken, donanımlı<br />

medikal ekibimiz ile de 7 gün 24<br />

saat ambulans hizmeti sağlıyoruz. Ayrıca<br />

Gaziantep’te, ANKA Hastanesi tarafından<br />

başlatılan evde PCR testi uygulaması<br />

sokağa çıkma yasağı olan günlerde de devam<br />

ediyor. Vatandaşların 05331557630<br />

numaralı aramasının ardından tam koruyucu<br />

donanımlarla evlere giden konusunda<br />

uzman personeller kısa süre içerisinde<br />

numune alıyor. Test sonuçları ise kişiye en<br />

geç 24 saat içerisinde iletiliyor.”<br />

Evde ya da iş yerinde sağlık hizmeti almak<br />

isteyen kişilerin ANKA Hastanesi’nin<br />

05331557630 numaralı telefonunu aramasının<br />

yeterli olduğunu dile getiren Dr.<br />

Bayram, “Çağrı merkezi görevlimiz hizmet<br />

talep eden kişi ile görüşerek ön bilgilerini<br />

alıyor. Görüşmenin ardından hizmet<br />

alacak kişinin durumu ve sunulacak sağlık<br />

hizmetini belirliyor, hasta ve hasta yakınlarının<br />

isteklerini göz önünde bulundurarak<br />

hastanın evde bakım planını oluşturuyoruz.<br />

Ardından da hasta için oluşturduğumuz<br />

bakım planı doğrultusunda hastaya<br />

hizmet için ekip yönlendiriyoruz.” diye<br />

konuştu.<br />

22


<strong>23</strong> Ocak / Şubat / Mart 2021


HKÜ’den ‘Ses Analizi ile<br />

Covid-19 Tanılama’ projesine<br />

önemli katkı<br />

Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ)<br />

Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim<br />

Üyesi Prof. Dr. Veysi İşler, Bilgisayar<br />

destekli ses analizi ile COVID-19 tanısının<br />

yapılması hedeflenen ve TÜBİTAK<br />

tarafından da desteklenen araştırma<br />

projesinde “danışman” olarak yer aldı.<br />

Prof. Dr. Veysi İşler<br />

Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Bilgisayar<br />

Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi<br />

HKÜ’DE zengin içerikli programlar ve yarışmalar<br />

düzenleyerek, yazılımcıların ve girişimcilerin önünü<br />

açan ve sektör deneyimlerini paylaşan Prof. Dr.<br />

Veysi İşler bu kez, tele-sağlık teknolojileri alanında<br />

yakın zamanda sonuçları ile adından sıkça söz ettirmesi beklenen<br />

bir araştırma projesinde danışman olarak yer alarak,<br />

“TELEHEKİM” isimli mobil uygulamasının geliştirilmesine<br />

önemli bir rol üstlendi.<br />

Prof. İşler: “Sağlık alanında yapay zeka ve simülasyon gibi<br />

dijitalleşme yöntemlerinin kullanımı çok önemli ve farklı<br />

faydalar üretmeye devam etmektedir. Bir sonraki aşamada<br />

Telehekim platformunu yapay zeka yöntemleriyle destekleyerek<br />

telesağlık alanında inovatif çözümler sunmayı<br />

planlıyoruz” dedi.<br />

Farklı üniversitelerden araştırmacıların yer aldığı projenin<br />

yürütücülüğü, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi<br />

Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yahya<br />

Ayhan Acar tarafından yapıldı.<br />

Proje sonucunda, insan ile doğrudan etkileşime geçilmeksizin<br />

bilgisayar destekli ses analizi ile COVID-19 tanısı konulabileceği<br />

gösterildi. Ayrıca, tamamen yerli kaynaklar ile üretilen<br />

“TELEHEKİM” isimli mobil uygulama üzerinden çevrimiçi<br />

diyetisyen ve psikolojik danışma hizmetlerinin verilebildiği ve<br />

çevrimiçi görüşmelerin de en az yüz yüze görüşmeler kadar<br />

etkin olabileceği de ortaya kondu.<br />

Proje ekibini ve Prof. Dr. Veysi İşler’i, sosyal medya hesapları<br />

aracılığıyla tebrik eden HKÜ Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli,<br />

proje ekibine ileriki çalışmalarında başarılar diledi.<br />

24


SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE<br />

Koronavirüs aşısı araştırması<br />

SANKO Üniversitesi tarafından<br />

gerçekleştirilen Koronavirüs aşı uygulaması<br />

araştırması, aşılamanın önemini ortaya koydu.<br />

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı<br />

Başkanı Prof. Dr. Ayşen Bayram,<br />

aynı bölümden Dr. Öğretim<br />

Üyesi Hadiye Demirbakan ile Araştırma<br />

Görevlileri Dr. İpek Koçer ve Merve Erdoğan<br />

ile yürüttükleri araştırma sonuçlarını<br />

açıkladı.<br />

Gaziantep’te sağlık çalışanlarına uygulanan<br />

Koronavirüs aşısının birinci dozundan<br />

sonra saptanan antikor sonuçlarının aşının<br />

etkinliğini ortaya koyduğunu belirten<br />

Prof. Dr. Bayram, Dünya Sağlık Örgütü<br />

tarafından küresel salgın olarak kabul<br />

edilen COVID-19 hastalığı ile mücadele<br />

kapsamında Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç<br />

ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun, CoronoVac<br />

aşısı için acil kullanım onayı verdiğini<br />

anımsattı.<br />

Türkiye’de aşılamanın başladığı 14 Ocak<br />

2021 tarihinden itibaren, CoronaVac<br />

aşısının COVID-19’a karşı bağışıklık oluşturmadaki<br />

etkinliğini göstermeye yönelik<br />

en geniş katılımlı çalışmanın Gaziantep’te<br />

gerçekleştirildiğine dikkat çeken Prof. Dr.<br />

Bayram, “SANKO Üniversitesi tarafından<br />

Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma<br />

Hastanesinde yürütülen çalışmada, inaktive<br />

SARS-CoV-2 CoronoVac (Sinovac,<br />

Çin) aşısının ilk dozdan 28 gün sonra<br />

etkinliği araştırıldı” dedi.<br />

Prof. Dr. Bayram, Sağlık Bakanlığı Bilimsel<br />

Araştırma Platformu tarafından onaylanan<br />

ve SANKO Üniversitesi Bilimsel<br />

Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenen<br />

çalışmaya SANKO Üniversitesi<br />

ve Hastanesinde çalışan akademisyenler<br />

ile sağlık çalışanları ve Tıp Fakültesi stajyer<br />

ve intörnlerinden oluşan toplam 1070<br />

gönüllünün katıldığına vurgu yaptı.<br />

TEK DOZ AŞI SONUÇLARI<br />

DAHİ UMUTLARI ARTIRDI<br />

Prof. Dr. Ayşen Bayram<br />

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı<br />

“Çalışmada, katılımcılardan birinci doz<br />

aşı uygulamasından 28 gün sonra, ikinci<br />

doz aşı uygulamasından 3 hafta sonra,<br />

ilk aşıdan 4 ay ve 6 ay sonra olmak üzere<br />

toplamda dört ayrı zaman diliminde dört<br />

kez kan örneklerinin alınarak antikor değerlerinin<br />

izlenmesi planlandı” diyen Prof.<br />

Dr. Bayram, şöyle devam etti:<br />

“SARS-CoV-2 virüsünün Spike proteini<br />

S1 alt biriminin ‘Reseptör Bağlanma<br />

Bölgesine’ (RBD) karşı oluşan nötralizan<br />

IgG antikorları hastanemizin Merkez<br />

Laboratuvarında kemiluminesan mikropartikül<br />

immuno assay (CMIA) yöntemi<br />

ile kantitatif olarak saptandı.<br />

Çalışmadan elde edilen verilere göre,<br />

sağlık çalışanlarından oluşan 1070 kişilik<br />

grupta tek doz aşı sonrasında yüzde 77,5<br />

oranında SARS-CoV-2 virüsüne karşı antikor<br />

oluştuğu gözlendi. Araştırma sonucu<br />

elde edilen veriler, ikinci doz aşıdan sonra<br />

aşılananların çok büyük bir kısmının Koronavirüse<br />

karşı bağışık duruma geçecekleri<br />

yönündeki umutları artırmıştır.”<br />

25 Ocak / Şubat / Mart 2021


Çölyak hastalarına<br />

online hizmet veren kafe<br />

Gaziantep’te çölyak hastaları<br />

için glütensiz ürünler üreten<br />

Glutensiz Bir Başka Kafe,<br />

300 ürün çeşidiyle çölyak<br />

hastalarına hizmet vermeye<br />

devam ediyor. Çölyak<br />

Hastalarına Online Hizmet<br />

Veren Kafe Gaziantep<br />

Büyükşehir Belediyesi<br />

tarafından 2016 yılında açılan<br />

ve glütensiz ürünler üreterek,<br />

çölyak hastalarına hizmet<br />

veren kafe 300 ürün çeşidiyle<br />

çölyak hastalarını hiçbir<br />

üründen mahrum bırakmıyor.<br />

KIMI çölyak hastası yıllar sonra çiğ köfte yerken, kimi çocuklar ilk<br />

doğum günü pastasını kafe sayesinde glütensiz bir şekilde yiyebiliyor.<br />

Günlük 300 ila 400 adet arasında ekmek üretiminin yapıldığı<br />

kafede çölyak hastaları online olarak internet üzerinden sipariş<br />

vererek istedikleri ürünleri yaptırabiliyor. Kafede ayrıca korumalı işyeri kanuna<br />

göre zihinsel ve ruhsal engelli kişilerin istihdamı yapılıyor.<br />

“GÜNLÜK ÜRETIM YAPIYORUZ”<br />

Glütensiz ürünler üretmenin glütenli ürünlere göre daha zor olduğunu ifade<br />

eden Glutensiz Bir Başka Kafe mutfak şefi Duran Özkan, “Günlük üretim<br />

yapıyoruz. Tesisimizde günlük olarak hamburger, baget, sandviç ve tost<br />

tarzı ekmeklerimiz çıkıyor. Günlük ortalama olarak 300 ile 400 adet günlük<br />

26


Serdar Tolay, ‘Kahraman sağlık çalışanlarımızı da unutmayalım diye özellikle<br />

çölyak hastalarının gittiği, tedavi olduğu veya teşhislerinin konulduğu<br />

ilimizdeki yaklaşık 200 kişi olan çocuk doktorları, dahiliye uzmanları ve<br />

gastroenterologlarımıza kafemizi tanıtmak için ziyaretlerde bulunduk.<br />

Yaptığımız ziyaretlerle hekim arkadaşlarımıza glütensiz ürünlerimizden ikram<br />

ettik ve kendilerine gelen çölyak hastalarının böyle bir hizmetten haberdar<br />

edilmesini ve faydalanabilmesi için kafemize yönlendirilmesini istedik.’<br />

ekmek üretiyoruz. İsteğe göre siparişte<br />

alabiliyoruz. Yaş pasta, ekler, tatlılar,<br />

kurabiyeler gibi bu tarz ürünlerin tamamı<br />

glütensiz olarak üretiliyor. Diğer unlara<br />

göre glütensiz unun yapımı biraz daha<br />

zor. Hem yoğurma aşamasında hem de<br />

normal üretim sırasında biraz daha koyu<br />

ve cıvık oluyor” dedi.<br />

“TÜRKIYE’DE ILK DEFA<br />

BIZ BAŞARDIK”<br />

Türkiye’de yerel yönetimler içerisinde<br />

glütensiz üretim yapan ilk kafe olduklarını<br />

belirten Büyükşehir Belediyesi Engelliler<br />

ve Sağlık Hizmetleri Daire Başkanı Dr.<br />

Gültekin Serdar Tolay, “Çölyak hastalarının<br />

bağırsak sistemlerinde glüteni sindirecek<br />

türden enzimi bulunmaması nedeniyle<br />

bunların kesinlikle çölyak hastalarının<br />

glütensiz beslenmesi gerekmektedir. Tedavide<br />

tek şansları budur. Gaziantep’te bir<br />

araştırma yaptığımızda ilimizde yaklaşık<br />

2 bin kişide glüten enteropatisi dediğimiz<br />

çölyak hastalığının olduğunu tespit ettik.<br />

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın<br />

korumalı işyeri kanuna göre yapılan<br />

bir proje kapsamında bu kafemizde<br />

zihinsel engelli bireylerin de servis elemanı<br />

olarak çalıştığı bir mekan en uygunuydu<br />

biz bunu başardık. Türkiye’de ilk defa<br />

bunu başardık” ifadelerini kullandı.<br />

HASTANE HASTANE<br />

GEZEREK ÇÖLYAK<br />

HASTALARINA ULAŞMAYA<br />

ÇALIŞIYORLAR<br />

Çölyak hastalarına ulaşmak için çölyak<br />

hastalarının gittiği doktorlara ulaşarak<br />

hizmetlerinden bahseden Tolay, “İnsanlar,<br />

kısıtlamalardan dolayı evlerinde oturuyorlar.<br />

Evlerinde gıda tüketimleri veya evde<br />

ürettikleri gıdalarla ilgili mutfak çalışmaları<br />

biraz artmış durumda. Bizde bu konuda<br />

ne yapabiliriz dedik ve glütensiz beslenmesi<br />

gerekenlere unlu mamuller üretirken<br />

kullanacakları merdaneden hediye ettik.<br />

Kahraman sağlık çalışanlarımızı da unutmayalım<br />

diye özellikle çölyak hastalarının<br />

gittiği, tedavi olduğu veya teşhislerinin konulduğu<br />

ilimizdeki yaklaşık 200 kişi olan<br />

çocuk doktorları, dahiliye uzmanları ve<br />

gastroenterologlarımıza kafemizi tanıtmak<br />

için ziyaretlerde bulunduk. Yaptığımız ziyaretlerle<br />

hekim arkadaşlarımıza glütensiz<br />

ürünlerimizden ikram ettik ve kendilerine<br />

gelen çölyak hastalarının böyle bir hizmetten<br />

haberdar edilmesini ve faydalanabilmesi<br />

için kafemize yönlendirilmesini<br />

istedik” diye konuştu.<br />

27 Ocak / Şubat / Mart 2021


Başkan Şahin,<br />

ikinci doz aşısını olan yaşlı<br />

bireyleri hastanede ziyaret etti<br />

Büyükşehir, aşısını olan vatandaşa<br />

hijyen paketi verdi<br />

Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı<br />

Fatma Şahin, ikinci<br />

doz Koronavirüs<br />

aşılanmasını<br />

gerçekleştiren 65 yaş<br />

üstü vatandaşları,<br />

Abdülkadir Yüksel<br />

Devlet Hastanesi’nde<br />

ziyaret etti, geçmiş<br />

olsun dileklerini diledi.<br />

Ayrıca Büyükşehir<br />

Belediyesi’nin<br />

kurduğu stantta<br />

aşısını yapan yaşlı<br />

bireylere içeriğinde<br />

dezenfektan, maske<br />

ve ilaç kutusu bulunan<br />

hijyen paketleri verildi.<br />

GAZIANTEP Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

Fatma Şahin ve Gaziantep Valisi Davut<br />

Gül, pandemide yüksek risk grubunda<br />

bulunan 65 yaş üstü bireylerin ikinci doz<br />

aşısında yanında oldu. Şahin, Abdulkadir<br />

Yüksel Devlet Hastanesi’nde aşısını<br />

bekleyen vatandaşlarla sohbet etti, sağlık<br />

durumları hakkında yetkililerden bilgi aldı.<br />

Bunun yanı sıra aşı işlemi tamamlanan<br />

vatandaşlara Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />

Hizmetleri Engelliler Daire Başkanlığınca<br />

kurulan stantta; dezenfektan, maske<br />

ve ilaç kutusu bulunan hijyen paketleri<br />

dağıtıldı.<br />

Büyükşehir bünyesinde faaliyet gösteren<br />

Sağlık Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanlığınca<br />

aşı randevusunu alan insanlara<br />

düzenli aralıklarla; maske, dezenfektan ve<br />

ilaç kutusunun yer aldığı hijyen paketleri<br />

dağıtılırken bugüne kadar Şahinbey ve<br />

Şehitkamil ilçesine bağlı 120 aile sağlığı<br />

merkezine bu paketler gönderildi. Böylelikle<br />

40 bin yaşlı birey ve sağlık çalışanı<br />

hijyen paketine kavuşmuş oldu.<br />

Elde edilen veriler ışığında il genelindeki<br />

nüfus 2 milyon 69 bin 363 kişiyken 65 yaş<br />

ve üzeri vatandaş sayısı da nüfus oranının<br />

yüzde 5.91’ini oluşturuyor. Bu bağlamda<br />

kadın 65 yaş ve üzeri vatandaş 67 bin 783,<br />

erkek vatandaş sayısı 54 bin 607’dir. Toplam<br />

65 yaş üzeri vatandaş sayısı da 122<br />

bin 390’dır. Bu rakamlar doğrultusunda<br />

hızlı bir şekilde süren aşılama mesaisinin<br />

paralelinde büyükşehir de 122 bin 390<br />

vatandaşa hijyen paketlerini göndermeye<br />

devam edecek.<br />

28


29 Ocak / Şubat / Mart 2021


HER 10 KOAH HASTASINDAN<br />

9’U HASTA OLDUĞUNU BILMIYOR!<br />

SIGARA IÇEN HER<br />

4 KIŞIDEN 1’INDE<br />

KOAH VAR<br />

Bugün yaşam kaybının nedeni olan hastalıklar<br />

arasında 3. sırada yer alan KOAH’ın sigara<br />

içme oranlarının artmasına bağlı olarak<br />

önümüzdeki yıllarda daha da yukarılara<br />

çıkacağı öngörülüyor.<br />

DÜNYADA yaklaşık 400<br />

milyon kişinin KOAH hastası<br />

olduğu bilgisini veren Göğüs<br />

Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr.<br />

Banu Musaffa Salepçi, ne yazık ki her<br />

1O KOAH hastasından 9’unun da hasta<br />

olduğunu bilmediğine işaret ediyor.<br />

Kısa adıyla KOAH olarak bilinen<br />

Kronik Obstrüktif (Tıkayıcı) Akciğer<br />

Hastalığı, akciğerlerde bulunan bronş<br />

adı verilen hava yollarının daralması ve<br />

alveol adı verilen hava keseciklerinin<br />

harabiyeti sonucu; solunum güçlüğü,<br />

öksürük ve nefes darlığı gibi şikâyetlere<br />

yol açan oldukça yaygın bir sorun.<br />

Sigara içer her 4 kişiden 1’inde KOAH<br />

görüldüğünü belirten Yeditepe<br />

Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi<br />

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof.<br />

Dr. Banu Musaffa Salepçi, “Sigara<br />

dışında, çocukluk çağı enfeksiyonları<br />

ve Anadolu’da yaygın olarak yaşatılan<br />

tandır geleneği de KOAH oluşumunu<br />

sebep olabiliyor. Tandırda yakılan<br />

biyolojik yakıt adını verdiğimiz<br />

gazel, çalı çırpı ve tezek gibi yakıtlar,<br />

kadınların çeşitli gazlara ve partiküllere<br />

maruz kalmasına ve KOAH’ın<br />

gelişmesine neden olabiliyor” dedi.<br />

KOAH HASTALARI<br />

HASTALIĞININ<br />

FARKINDA DEĞİL<br />

KOAH, havayollarını daraltan,<br />

solunumu güçleştiren ve hastanın<br />

günlük yaşamını çok ciddi oranda<br />

etkileyen bir sorun. KOAH’lı hastaların<br />

öksürük ve balgamdan kısa mesafeli<br />

Asıl önemli nokta, sigaranın bırakılmasıdır. Çünkü sigara kullanımı devam<br />

ettiği sürece hastalığın tedavi edilmesi imkânsızdır ve ilerlemeye devam<br />

etmektedir. Hastanın yaşadığı nefes darlığı gibi belirtileri ölçümleyerek de<br />

KOAH’ın hangi evrede olduğunu tespit edip, ilaç tedavisine başlıyoruz.”<br />

30


Prof. Dr. Banu Musaffa Salepçi<br />

Göğüs Hastalıkları Uzmanı<br />

yürüyüşte bile oluşan nefes darlığına kadar değişik semptomlara<br />

sahip olduğunu anlatan Prof. Dr. Banu Musaffa Salepçi, KOAH’ın<br />

farklı çeşitleri olduğunu belirterek şunları anlattı:<br />

“Alveol adı verilen hava keseciklerinin harabiyetinin yol açtığı<br />

akciğer dokusunun bozulması, elastikiyetinin kaybolması ve kana<br />

yeterince oksijen taşınamaması ile sonuçlanan tipine amfizem adı<br />

verilir. Bu hastalarda önceleri merdiven, yokuş çıkarken ortaya çıkan<br />

nefes darlığı, hastalık ilerledikçe düz yolda yürürken bile görülmeye<br />

başlar. KOAH’ın bir diğer çeşidi de kronik bronşittir. Kronik bronşit,<br />

amfizemden farklı olarak hava yollarının hastalığıdır. Bronş<br />

duvarında hücre birikimi ve zaman içinde geri dönüşümsüz bir<br />

kalınlaşma oluşur. Bu hastalar her yıl kış aylarında en az 3 ay devam<br />

eden öksürük ve balgam çıkarma şikayetleri ile başvururlar. KOAH’lı<br />

hastalar genellikle öksürük balgam gibi yakınmalarının içtikleri<br />

sigaraya bağlı olduğunu düşünerek yaşadıklarını doğal olarak görür<br />

ve doktora başvuruda gecikirler. Bu nedenle de her 10 KOAH<br />

hastasından 9’u tanı konulamadığı için KOAH olduğunu bilmez.”<br />

PASİF İÇİCİLER DE RİSK ALTINDA!<br />

KOAH tedavi edilmediğinde ve eğer hasta sigarayı da bırakmamışsa<br />

bu hastaların yaşaması gereken süreden en az 10 yıl önce<br />

hayatlarını kaybedebileceklerinin altını çizen Prof. Dr. Salepçi, “Her<br />

gün düzenli olarak bir tane sigara içmek bile zararlıdır. Ancak içilen<br />

miktar ve süre arttıkça risk de katlanarak artış gösterir. Tütün hiç<br />

işlenmeden bile kanserojen bir maddedir. Kaldı ki sigara yapımında<br />

tütün birçok işlemden geçer ve birçok katkı maddesi eklenir. Sigara<br />

yanarken de dumanıyla pek çok zararlı madde ortaya çıkar. Bu<br />

nedenle sigara içmeyen ancak sigara içilen ortamda bulunan pasif<br />

içiciler de KOAH riskiyle karşı karşıya kalır” dedi.<br />

SİGARA BIRAKILMAZSA HASTALIK TEDAVİ EDİLEMEZ<br />

Tedaviyle KOAH hastalığını tamamen düzeltmenin ne yazık ki mümkün<br />

olmadığını dile getiren Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları<br />

Uzmanı Prof. Dr. Banu Musaffa Salepçi, sözlerine şöyle devam etti: “Bu nedenle<br />

öncelikli amacımız hastanın yaşadığı semptomları azaltmak oluyor. Bu sayede<br />

yaşam kalitesini de yükseltmeyi amaçlıyoruz. Ancak asıl önemli nokta, sigaranın<br />

bırakılmasıdır. Çünkü sigara kullanımı devam ettiği sürece hastalığın tedavi<br />

edilmesi imkânsızdır ve ilerlemeye devam etmektedir. Hastanın yaşadığı nefes<br />

darlığı gibi belirtileri ölçümleyerek de KOAH’ın hangi evrede olduğunu tespit<br />

edip, ilaç tedavisine başlıyoruz.”<br />

Bronş duvarında hücre<br />

birikimi ve zaman<br />

içinde geri dönüşümsüz<br />

bir kalınlaşma oluşur.<br />

Bu hastalar her yıl<br />

kış aylarında en az<br />

3 ay devam eden<br />

öksürük ve balgam<br />

çıkarma şikayetleri ile<br />

başvururlar. KOAH’lı<br />

hastalar genellikle<br />

öksürük balgam gibi<br />

yakınmalarının içtikleri<br />

sigaraya bağlı olduğunu<br />

düşünerek yaşadıklarını<br />

doğal olarak görür ve<br />

doktora başvuruda<br />

gecikirler. Bu nedenle<br />

de her 10 KOAH<br />

hastasından 9’u tanı<br />

konulamadığı için KOAH<br />

olduğunu bilmez.<br />

31 Ocak / Şubat / Mart 2021


STRES<br />

REFLÜYE<br />

NEDEN<br />

OLUYOR<br />

Özel Hatem Hastanesi<br />

Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer<br />

Ertürk, yoğun yaşanan stresin mide<br />

rahatsızlıklarına yol açarak reflüye<br />

neden olabileceğini söyledi.<br />

MIDE rahatsızlıkları hakkında bilgi veren Özel Hatem Hastanesi<br />

Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk, sigara,<br />

fazla alkol alımının, yağlı ve baharatlı gıdaların mide rahatsızlıklarına<br />

yol açtığını ifade ederek, reflüye neden olan en<br />

büyük faktörün ise stres olduğunun altını çizdi.<br />

Stresin reflüyü tetiklediğini ifade eden Özel Hatem Hastanesi Gastroenteroloji<br />

Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk, “Reflü, kelime anlamı olarak geriye<br />

doğru yönelme demektir. Geriye kaçan safra on iki parmak bağırsağından<br />

mideye geçmesiyle duodenogastrik reflü, mideden yemek borusuna<br />

doğru yukarıya kaçmasına gastroözofagial reflü diyoruz. Gastroözofageal<br />

reflü, yemek borusunun mideye açıldığı bölgede yoğunlaşan kaslar<br />

32


ir sfinkterik daralma yaparak bir kapak gibi davranarak yediğimiz<br />

yemeklerin yemek borusundan mideye doğru geçmesine izin verirken,<br />

mideden yemek borusuna geri geçmesine engel olur. İşte bu kapak<br />

gevşek olduğu zaman midedeki içerik geriye doğru yani özofagusa<br />

doğru kaçabilir. Bu kapak gevşekliğine obezite, yağlı gıdalar, sigara,<br />

alkol, asitli gıdalar, baharatlı gıdalar, mide fıtıkları sebep olabiliyor.<br />

Reflü hakkında açıklamalarda bulunan Özel Hatem Hastanesi Gastroenteroloji<br />

Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk, “Reflü fizyolojikde olabilir.<br />

Gebelikte oluşan ve bazı insanlarda özellikle ağır yemek sonrası ağza<br />

doğru mide içeriğinin gelmedi gibi. Reflü tanısında öncelikle anamnez<br />

çok önemli. İyi bir anamnez reflü tanısında yeterlidir. Endoskopi ile<br />

reflüye bağlı yemek borusunda oluşan hasarı veya kapak durumunu<br />

ya da mide fıtığı var mı bunu görürüz. Endoskopide yemek borusuna<br />

herhangi bir hasar veya yemek borusu kapağının açıklığını görürsek bu<br />

tanımlamalarla beraber bize yeterli oluyor. Bazen bu durum yetersiz<br />

kaldığında alt özofagus basıncını ölçen manometrik incelemeler ve<br />

PH metre ile yemek borusunda asit ölçümü ile karar veriyoruz. Reflüde<br />

tedavi olarak öncelikle yaşam tarzı değişikliği, diyet, sigara, alkolden<br />

uzak durma, kilo kaybı önemli yer tutar. Bazen sadece bu değişiklikler<br />

dahi yeterli olabilir. Bu önlemlerin yanında mide asitini azaltan gıdalar<br />

ve mide içeriğini yukarıdan aşağıya doğru yönelten motilite düzenleyici<br />

ilaçlar kullanıyoruz. Hastanın sürekli olarak ilaç kullanmasına karşın<br />

ameliyat etkili olur. Özellikle mide fıtıklarında fıtığı düzeltici ameliyatlar<br />

çok fayda sağlar’’ dedi.<br />

Dr. Muzaffer Ertürk<br />

Özel Hatem Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı<br />

Reflü, kelime anlamı olarak geriye<br />

doğru yönelme demektir. Geriye kaçan<br />

safra on iki parmak bağırsağından<br />

mideye geçmesiyle duodenogastrik<br />

reflü, mideden yemek borusuna doğru<br />

yukarıya kaçmasına gastroözofagial<br />

reflü diyoruz.<br />

33 Ocak / Şubat / Mart 2021


Sağlıklı bir ilişki için<br />

10 ALTIN<br />

Ece Koç<br />

Acıbadem Maslak Hastanesi<br />

Uzman Klinik Psikolog<br />

ÖNERİ!<br />

<strong>SAĞLIK</strong>LI ILIŞKININ SAĞLIĞIMIZA 7 FAYDASI!<br />

Yapılan bilimsel araştırmalar hep aynı sonucu ortaya koyuyor;<br />

sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak fiziksel ve psikolojik sağlığımız<br />

başta olmak üzere yaşamımızın birçok alanına olumlu katkı<br />

sağlıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog<br />

Ece Koç “Sağlıklı ilişki; birbirine sevgi, saygı ve güven ile bağlı olan,<br />

hayatı ortak paylaşan, eşit hak ve sorumlulukları olan, birbirlerine<br />

özel alanlar tanıyan kişilerin yürüttüğü birlikteliklerdir. Sağlıksız<br />

olarak adlandıracağımız ilişkiler ise; çiftlerden birinin kurallarına,<br />

dayatmalarına göre yaşanan, karşısındakini değiştirmeye çalışan,<br />

güç savaşlarının sık sık gündeme geldiği, kavga ve tartışmanın çok<br />

yoğun yaşandığı ilişkilerdir” derken, son bir yıldır çalışma hayatımızın<br />

eve taşındığı, partnerlerin evde kısıtlı bir fiziksel ortamda daha<br />

fazla zaman geçirmek durumunda kaldığı pandemi sürecinin bazı<br />

ilişkilerde ciddi anlamda bunalmışlık ve bıkkınlık hissine yol açtığını<br />

ve ilişkilerin sağlıksız bir hal alarak ayrılıklara yol açtığını söylüyor.<br />

Uzman Klinik Psikolog Ece Koç, 14 Şubat Sevgililer Günü kapsamında<br />

yaptığı açıklamada, sağlıklı bir ilişki için 10 altın öneride<br />

bulundu; sağlıklı ilişkinin 7 faydasını anlattı.<br />

DOĞRU ZAMANDA,<br />

DOĞRU ÜSLUPLA TARTIŞIN<br />

Partnerinizin davranışları karşısında şaşkınlığa düşmüş, hayal kırıklığına<br />

uğramış, korkmuş hatta öfke duymuş olabilirsiniz. Sevilmediğiniz<br />

hissine kapılmanız da cabası. Sizin duygularınız üzerinde yaralayıcı<br />

etkiye sahip olan davranışlara karşı sessiz kalmayın, duygularınızı<br />

içinize atarak biriktirmeyin; partnerinizle bunu mutlaka konuşun.<br />

Ancak sorunlarınızı konuşacağınız zamanın ‘doğru zaman’ olmasına<br />

yani gergin, huzursuz ya da yoğun olduğu bir zaman olmamasına<br />

dikkat edin. Sözlerinizi dikkatli seçin; doğru bir üslupla dile getirin.<br />

SORUNLARI ‘BEN’ DILINI<br />

KULLANARAK KONUŞUN<br />

Sorunları dile getirirken üslubunuzun hırçınlıktan ve saldırganlıktan<br />

uzak olmasına dikkat edin. Partnerinizin davranışının sizin üzerinizde<br />

yarattığı olumsuz etkiyi ifade ederken ‘ben’ dilini kullanın. Örneğin;<br />

‘bu yaptığın bana kendimi değersiz hissettirdi’, ‘kendimi sevilmiyor<br />

hissettim’ gibi. Doğru bir iletişim tekniğinin ilişkiniz üzerinde yapıcı<br />

etkisini hissedeceksiniz.<br />

34


KIŞILIĞINI DEĞIL DAVRANIŞINI ELEŞTIRIN<br />

Sorunları tartışırken partnerinizin kişiliğini değil, davranışını eleştirin. Hakaret içeren, düşmanca yaklaşımdan<br />

kaçınarak, empati yapmasını sağlayacak şekilde, sakin kalmaya çalışarak değiştirmesini istediğiniz davranışları dile<br />

getirin. Sürekli eleştirilmek, olduğu gibi kabul edilmemek kişileri inciteceği için eşinizin/ partnerinizin bazı davranışlarını<br />

da olduğu gibi kabul edin, değiştirmeye çalışmayın.<br />

düzen verin ve partnerinizin karşısında<br />

bakımlı olun. Kilo almamaya, varsa fazla<br />

kilolarınızdan kurtulmak için sağlıklı ve<br />

sürdürülebilir bir diyet uygularken, haftada<br />

en az üç gün, birer saat tempolu yürümeye<br />

özen gösterin.<br />

BIREYSEL ALANLARINIZA<br />

SAYGI DUYUN, YASAKLAR<br />

KOYMAYIN<br />

Her sağlıklı ilişkide bireysel alanlara ihtiyaç<br />

vardır. ‘Yapışık ikizler’ gibi her faaliyetin<br />

içerisinde birlikte olmak, birbirinizin<br />

gölgesinde hareket etmek ilişkilerde bir<br />

süre sonra bunalma ve sıkılma hissine yol<br />

açar. Bu nedenle aynı çatının altında ‘bir’<br />

ama kendinizin ve partnerinizin bireysel<br />

özgürlüğüne, hobilerine, ilgi alanlarına<br />

müdahale etmeden yaşamayı öğrenin;<br />

farklılıklarınızı kabul edin.<br />

CEVAP VERMEK IÇIN DEĞIL<br />

ANLAMAK IÇIN DINLEYIN<br />

Uzman Klinik Psikolog Ece Koç, “Tartışma<br />

esnasında birbirinizi yargılamaktan kaçının.<br />

Karşınızdakini dinleyip, onu anlamaya<br />

çalışın. Cevap vermek için değil, anlamak<br />

için dinleyin. İlişkilerde yapılan en büyük<br />

yanlışlardan biri; karşımızdaki duygu ve<br />

düşüncelerini dile getirirken, onu dinlemek<br />

yerine, onun sözlerine karşı vereceğimiz<br />

cevapları düşünmektir. Karşınızdakinin<br />

eleştirilerini dikkatlice dinleyerek, ilişkinizi<br />

yapıcı yönde etkilemesi için önemli ipuçları<br />

elde edeceksiniz.” diyor.<br />

SORUMLULUKLARI VE<br />

HAYALLERINIZI PAYLAŞIN<br />

İlişkide sorumlulukların hep bir kişide<br />

olması, o kişinin zamanla tükenmesine,<br />

mutsuz olmasına ve hayattan zevk alamamasına<br />

yol açacağından; sorumlulukları<br />

paylaşmak sağlıklı ilişkilerde olmazsa<br />

olmaz koşullar arasında yer alıyor. Sorumluluklar<br />

gibi hayallerinizi de paylaşmaya<br />

özen gösterin; ortak hayaller kurun. Güzel<br />

düşünceler ve paylaşılan hayaller ilişkinizde<br />

yapıcı bir rol oynayacaktır.<br />

SOSYAL HAYATINIZ OLSUN<br />

Birbirinize dürüst davranıp yalan söylememek<br />

şartıyla, ilişkiniz dışında da sosyal<br />

bir hayatınızın olmasına özen gösterin.<br />

Özellikle ilişkilerde sosyal hayatın erkeklerde<br />

baskın olduğu, kadınların ise kendisini<br />

evine ve eşine, çocuklarına adadığı, bunun<br />

da zamanla bilinçaltında birçok sorunu<br />

biriktirmesine yol açtığı görülüyor. Kişisel<br />

hobilerinize, sosyal çevrenize zaman<br />

ayırın, sevdiğiniz arkadaşlarınızla, dostlarınızla,<br />

aile üyelerinizle sadece kendiniz bir<br />

araya gelin. Pandemi süreci nedeniyle bu<br />

buluşmaları online da olsa mutlaka yapın<br />

ve hobilerinize zaman ayırın.<br />

YENI VE ORTAK<br />

DENEYIMLER YARATIN<br />

Pandemi sürecinde iyice bunaldık ve<br />

sosyal etkinliklerden uzak kalarak eve<br />

kapandık. Bu süreci bir fırsata çevirin ve<br />

birbirinizin ilgi alanlarını destekleyecek uğraşlar<br />

yaratırken, yeni ve ortak deneyimler<br />

edinin. Örneğin; sadece kendi sevdiğiniz<br />

film türlerini değil, partnerinizin hoşuna<br />

giden filmlere ortak olun, sevdiği müziğe<br />

eşlik edin, birlikte şarkı söyleyin, hafta<br />

sonları kahvaltı sofranızın özel olmasını<br />

sağlayın, sorunlar yerine güzel ve gülümsetecek<br />

olaylardan bahsedin.<br />

EVDEYIM DIYE<br />

KENDINIZI ‘SALMAYIN’<br />

İlişkilerde yapılan en büyük yanlışlardan<br />

biri de evdeyim diye kişinin partnerini hiçe<br />

sayarak, kendine gereken özeni göstermemesi,<br />

bakımlı olmak yerine adeta kendini<br />

‘salması’ oluyor. Oysa her gün dışarı çıkıyormuş<br />

gibi duşunuzu alıp, kendinize çeki<br />

HER SORUNDA GEÇMIŞ<br />

DEFTERLERI KARIŞTIRMAYIN<br />

Uzman Klinik Psikolog Ece Koç “Tartışıp<br />

çözüme kavuşturduğunuz sorunları ya<br />

da partnerinizin geçmişte sizi üzdüğü<br />

davranışlarını her tartışmanızda yeniden<br />

gündeme getirmekten kaçının. Geçmişe<br />

değil, ana odaklanın ve geleceğinizde<br />

‘onun’ da olmasını istiyorsanız yıkıcı değil,<br />

yapıcı yaklaşımlarda bulunun. Hararetli<br />

tartışmalarda saygısız ve incitici ithamlardan<br />

kaçının.” diyor.<br />

<strong>SAĞLIK</strong>LI ILIŞKININ<br />

SAĞLIĞIMIZA<br />

7 FAYDASI<br />

1. Yaşam doyumunu artırır,<br />

hayatın keyifli ve mutluluk verici<br />

yönlerini görmeyi sağlar.<br />

2. Stresle baş etme gücünün<br />

artırır, zorluklar karşısında daha<br />

mücadeleci yapar.<br />

3. Kaygı, anksiyete ve depresyon<br />

oranlarını düşürür.<br />

4. İş hayatındaki başarıları artırır<br />

çünkü sağlıklı ilişkileri olan kişilerin<br />

zihinleri sorunlarla meşgul<br />

olmadığı için tüm enerjilerini<br />

işlerine verebilirler.<br />

5. Kalp hastalığı ve<br />

felç riskini azaltır.<br />

6. Öz güveni artırır; güvenle birine<br />

bağlanmış, onaylanan ve her<br />

koşulda yanında olacak bir partnere<br />

sahip olmak kendimizden<br />

daha emin olmamızı sağlar.<br />

7. Bağışıklık sistemimizi güçlendirir.<br />

Yaşanan olumsuzluklar,<br />

bağışıklık sistemimizle ilgili olan<br />

kortizol (stres hormonu) seviyemizin<br />

yükselmesine bu da bağışıklığımızın<br />

düşmesine neden<br />

olur. Ancak sağlıklı bir ilişkiye<br />

sahip olmak vücut direncimizin<br />

artmasına ve bağışıklığımızın<br />

güçlenmesine katkı sağlar.<br />

35 Ocak / Şubat / Mart 2021


Komada geldiği<br />

ANKA’dan<br />

yürüyerek çıktı<br />

Gaziantep’te geçirdiği trafik kazası sonrası bilinci kapalı<br />

halde Gaziantep Özel Anka Hastanesi getirilen 16 yaşındaki<br />

Mehmet Durmaz gerçekleştirilen başarılı ameliyat sonrası<br />

eski sağlığına kavuştu.<br />

GAZIANTEP’TE meydana gelen<br />

trafik kazasında ağır yaralanan<br />

16 yaşındaki Mehmet Durmaz,<br />

ambulansla Gaziantep Özel<br />

Anka Hastanesi’ne getirildi. Bilinci kapalı<br />

olarak getirildiği hastanede, ağır beyin<br />

travması geçirdiği ve sol bacağında kırık<br />

olduğu tespit edilen hasta hemen ameliyata<br />

alındı. Gaziantep Özel Anka Hastanesi<br />

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op.<br />

Dr. İsmail Demir tarafından riskli olmasına<br />

rağmen başarıyla gerçekleştirilen 3 ameliyatın<br />

ardından hayata gözlerini yeniden<br />

açan Durmaz, sol uyluk kemiğindeki kırık<br />

sebebiyle de Ortopedi ve Travmatoloji<br />

Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Işık tarafından<br />

operasyona alındı. Başarılı geçen operasyonların<br />

ardından 1,5 aylık yoğun bakım<br />

sürecini tamamlayarak medikal servise<br />

alınan hastanın durumu hızla düzeldi.<br />

Zor ve riskli operasyonu gerçekleştiren<br />

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr.<br />

İsmail Demir, hastanın durumu ile ilgili şu<br />

bilgileri verdi: “Hastamız geçirmiş olduğu<br />

trafik kazası sonrası bilinci kapalı olarak<br />

hastanemize getirildi. Yapılan tetkikler sonucu<br />

kafa kemiklerinde kırıklar, beyininde<br />

ciddi kanamalar, beyin ödemi mevcuttu.<br />

Ayrıca sol uyluk kemiğinde kırık mevcuttu.<br />

Hastamızı beyin kanaması nedeni ile acil<br />

olarak ameliyata aldık. Kafa tıravmasına<br />

bağlı ağır beyin hasarı nedeni ile beyin<br />

çok ödemliydi. Bu sebeple ameliyat<br />

bölgesindeki kafa kemiğini karın bölgesine<br />

koymak zorunda kaldık. Hastamızın tedavi<br />

sürecinde beyin hasarına yönelik ikinci<br />

ameliyatını gerçekleştirdik. Bu ameliyatta<br />

sol uyluk kemiğindeki ķırık da hastanemiz<br />

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç.<br />

Dr. Mustafa Işık tarafından opere edildi.<br />

Üçüncü ameliyatımızda ise ilk ameliyatta<br />

karın bölgesine koyduğumuz kemiği<br />

tekrar eski yerine yerleştirdik. Yoğun<br />

Bakım tedavisi sonrası hastamızı servise<br />

alarak tedavisini tamamlayıp taburcu ettik.<br />

Operasyonun ardından iyileşme sürecisini<br />

takip ettik.<br />

“Yeniden<br />

doğmuş gibiyim”<br />

41 günlük yaşam savaşını kazanan ve 6 ay<br />

sonra tamamen iyileşip hastaneye kontrol<br />

için gelen 16 yaşındaki Durmaz, “Adeta<br />

yeniden doğdum. Doktorlarıma çok teşekkür<br />

ediyorum.” dedi<br />

Oğullarının yeniden hayata dönmesinin<br />

sevincini yaşayan Durmaz Ailesi, “ANKA<br />

Hastanesi’nin özveri ile çalışan doktorları<br />

Op. Dr. İsmail Demir ile Doç. Dr. Mustafa<br />

Işık’a 41 günlük süreçte gösterdikleri özen<br />

ve titiz çalışmaları nedeniyle teşekkür<br />

ederek,“Bu zorlu süreçte ümidimizin<br />

zaman zaman tükendiği oldu. Ancak bu<br />

esnada doktorlar ve hastane çalışanları<br />

bize her zaman moral verdi. Anka Hastanesi’ne<br />

çok güvendik ve oğlumuzu<br />

kucaklayacağımız anı bekledik. Aradan<br />

geçen süre içinde de oğlumuz tamamen<br />

iyileşti. ANKA Hastanesi yönetiminden ve<br />

çalışanlarından Allah razı olsun. Herkese<br />

Anka Hastanesi’ni tavsiye ederiz.” diye<br />

konuştu.<br />

36


37 Ocak / Şubat / Mart 2021


KALP- DAMAR HASTALIKLARININ<br />

7 RİSK FAKTÖRÜNE<br />

DİKKAT!<br />

Kalbe giden damarların sertleşmesi, ani kalp krizi ile birlikte hayati riske yol açabiliyor.<br />

Yaş, cinsiyet ve genetik faktörler damar sertliğinin değiştirilemeyen nedenlerini<br />

oluştururken; kişiye özel yaşam tarzı değişiklikleri ile kalp hastalıklarından korunmak<br />

mümkün olabiliyor.<br />

MEMORIAL Hizmet<br />

Hastanesi Kardiyoloji<br />

ve Girişimsel Kardiyoloji<br />

Bölümü’nden Prof. Dr. Uğur<br />

Coşkun, koroner arter hastalıkları ile ilgili<br />

dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi<br />

verdi.<br />

GÖĞÜS AĞRILARINI<br />

HAFIFE ALMAYIN<br />

Damar sertliği yani ateroskleroz,<br />

atar damarların iç tabakalarında<br />

kolesterol, kalsiyum, bağ<br />

dokusu hücreleri ve iltihabi<br />

hücrelerin birleşmesi<br />

sonucunda oluşturmuş<br />

oldukları plaklar ile karakterize<br />

patolojik bir olay olarak<br />

ifade edilmektedir. Bu plaklar<br />

arteri fiziksel olarak daraltarak<br />

veya anormal arter akımı ve<br />

fonksiyonuna neden olarak kalp kasına<br />

kan akışını azaltabilir. Azalan koroner<br />

damar kan akımı, kalp adalesine sunulan<br />

oksijen ve yaşamsal besinlerin yetersiz<br />

kalmasına neden olur. Kalp kasının<br />

belli bir bölgesine giden kan akımının<br />

tamamen kesilmesi veya kalp kasının<br />

enerji ve yaşamsal ihtiyaçlarının yeterince<br />

karşılanamaması ve bu durumun da<br />

uzun sürmesi kalp krizine yol açabilir. Bu<br />

nedenle koroner damar hastalığından<br />

kaynaklanabilen göğüs ağrıları hafife<br />

alınmamalıdır.<br />

VÜCUDUN EN ÖNEMLI<br />

ENDOKRIN KAYNAĞI<br />

OLAN DAMARLARIN<br />

ENDOTEL TABAKASI HASAR<br />

GÖRMEMELI<br />

Kanın dolaştığı damar lümenini döşeyen<br />

ve kan ile temas eden endotel tabakası<br />

aslında vücudun en önemli endokrin<br />

organıdır. Değişen fizyolojik ve patolojik<br />

38


Azalan koroner damar kan akımı, kalp adalesine sunulan oksijen ve yaşamsal besinlerin yetersiz kalmasına<br />

neden olur. Kalp kasının belli bir bölgesine giden kan akımının tamamen kesilmesi veya kalp kasının enerji ve<br />

yaşamsal ihtiyaçlarının yeterince karşılanamaması ve bu durumun da uzun sürmesi kalp krizine yol açabilir. Bu<br />

nedenle koroner damar hastalığından kaynaklanabilen göğüs ağrıları hafife alınmamalıdır.<br />

durumlara göre damar gerilimini<br />

ayarlayarak beslediği dokulara sunduğu<br />

kan akışını dengede tutmaya çalışır. Ayrıca<br />

endotel tabakası tek katlı yassı epitelden<br />

oluşan çok ince bir tabaka olmasına<br />

rağmen yaptığı çok sayıda küçük hormon<br />

salgıları ile yaşam için çok önemli<br />

fonksiyonların düzenlenmesini sağlar. Çok<br />

sayıda risk faktörü ve yaşlanmayla ortaya<br />

çıkan bu endotel bütünlüğün bozulması<br />

ve endotel altına okside olmuş kötü huylu<br />

LDL kolesterolün geçişi aslında damar<br />

sertliği sonucu oluşan kalp damar, beyin<br />

damar ve periferik damar hastalıklarının<br />

ortaya çıkışının ana nedenidir. Damar<br />

bozulmasının kalp damarlarında olması<br />

kalp krizine, beyin damarlarında olması<br />

serebrovasküler olaylara (strok veya beyin<br />

felci), bacak atardamarlarında ağrı olması<br />

yürürken baldır ağrılarına ve bağırsak<br />

damarlarında olması yemek sonrası<br />

dayanılmaz karın ağrılarına neden olur.<br />

ERKEN TANI VE TEDAVI<br />

DAMAR HASTALIKLARINI<br />

ÖNLEYEBILIR<br />

Damarlardaki bu bozulmalar değişik<br />

organlarda çeşitli hastalıkların ortaya<br />

çıkmasına neden olur. Ancak erken<br />

dönemde alınacak koruyucu önlemlerle<br />

bu hastalıkların oluşmasını veya<br />

ilerlemesini yavaşlatmak mümkün<br />

olabilmektedir. Hastanın damar sertliğine<br />

neden olan yaş, cinsiyet, genetik nedenler<br />

ve diğer risk faktörleri tek tek belirlenerek<br />

düzeltilebilir. Bu risk faktörleri tedavi<br />

edilirken bazı yüksek risk durumuna<br />

sahip hasta grupları dışında hemen ilaç<br />

tedavileri başlanmamaktadır. Hastanın<br />

öncelikle çeşitli yaşam tarzı değişiklikleri<br />

yapması gerekir. Risk faktörleri<br />

değiştirilemeyen ve değiştirilebilenler<br />

olarak ikiye ayrılır.<br />

DEĞIŞTIRILEMEYEN RISK<br />

FAKTÖRLERI:<br />

• Yaş: 65 yaş üstündeki hastalarda kalp<br />

damar sıklığı belirgin şekilde artar.<br />

• Cinsiyet: Koroner arter hastalığı riski<br />

erkeklerde kadınlara göre çok erken<br />

yaşlarda başlarken, kadınlarda menopoz<br />

sonrası sıklığı artarak erkeklerle aynı<br />

düzeye gelir<br />

• Genetik faktörler: Birinci derecede<br />

akrabalardaki koroner arter hastalığı<br />

hikayesi hastada risk faktörü oluşturur.<br />

DEĞIŞTIRILEBILEN<br />

(ÖNLENEBILEN) RISK<br />

FAKTÖRLERI:<br />

• Diyabet (şeker hastalığı): Diyabet, kalp<br />

damar hastalığı eşdeğeri kabul edilen bir<br />

risk faktörü olarak kabul edilmekle birlikte<br />

beslenme, egzersiz ve ideal ilaç kullanım<br />

uyumu gösteren şeker hastaları uzun yıllar<br />

kalp damar sorunu yaşamadan sağlıklı bir<br />

yaşam sürebilir.<br />

• Hipertansiyon: Kan basıncının 140/90<br />

mmHg’nın üzerinde olması ve ilaç<br />

kullanmak zorunda kalan hastalar bu risk<br />

faktörüne sahiptir. Sağlıklı yaşam tarzı ve<br />

düzenli ilaç kullanımı kalp damar ve beyin<br />

damar komplikasyonlar ile ilgili riskleri<br />

azaltır.<br />

• Kolesterol yüksekliği: LDL kötü<br />

huylu kolesteroldeki yükseklik endotel<br />

altında yağ birikimi yaparak atar damarda<br />

kolesterol plağı geliştirip damar sertliğine<br />

neden olur. HDL iyi huylu kolesterol ise<br />

damar endoteli altındaki yağ içeriğini<br />

tersine taşıyan koruyucu özellikli bir<br />

kolesteroldür. HDL kolesterolü yükselten<br />

en önemli faktörler ise programlı kardiyo<br />

egzersizleri, sigaranın bırakılması ve<br />

ölçülü miktarda ceviz fındık gibi gıdaların<br />

tüketilmesidir.<br />

• Sigara: Sigara içenlerde kalp hastalığı<br />

riski içmeyenlere göre 2 kat daha fazladır.<br />

Kalp krizi geçirme riski ise sigara içenlerde<br />

içmeyenlere göre 3-4 kat daha fazladır.<br />

Sigara hem kötü huylu kolesterol olan<br />

LDK kolesterolün oksitlenme oranını<br />

yükselterek damar endotel zarı altına<br />

geçişini artırır hem de inflamasyon<br />

denilen mikropsuz yangıya neden olan<br />

faktörleri arttırarak kolesterol plağında<br />

hacim artışı ve yapısının çatlama gibi<br />

akut komplikasyonlara meyilli hale<br />

gelmesine neden olur. Bunun dışında<br />

kanın akışkanlığını azaltır ve kan hücrelerin<br />

birbirine yapışma riskini yükseltir.<br />

• Obezite: Metabolik sendroma neden<br />

olarak her türlü damar sertliği ile ilgili<br />

hastalık risklerini artırır. Obezite trigliseriti<br />

yükseltir, insülin direncini artırır. Ayrıca<br />

fiziksel hareketi kısıtlar ve tansiyon<br />

yüksekliğine yol açar. Fazla kilolarından<br />

kurtulan hastanın damar sertliği riski de en<br />

aza iner.<br />

• Fiziksel hareket azlığı: Tüm risk<br />

faktörlerine olumsuz etkisi vardır. Fiziksel<br />

açıdan hareketsiz bir yaşam tarzı ile iskelet<br />

kasları zayıflar, insülin direnci artar, damar<br />

esnekliği azalır, kan basıncı yükselir, kişinin<br />

kendine güveni azalır ve depresyona<br />

eğilimi artar.<br />

• Stres ve gerilim: Sürekli kısıtlı bir<br />

zamanda iş yetiştirmek zorunda olmak,<br />

üstleri tarafından azarlanma stresi, baskı,<br />

yoğun ofis temposunda çalışmak ve<br />

devamlı tartışma ortamında bulunmak<br />

gibi durumlar da stres hormonları olan<br />

adrenalin ve kortizol gibi hormonlarının<br />

kanda sürekli yüksek olmasına neden<br />

olur. Bunlar da kan basıncını ve nabzı<br />

yükseltir. İnsülin direncinde artışa neden<br />

olur. Ani stres atakları ise kalp krizlerini ve<br />

aritmileri tetikleyebilir. Günlük yaşamda<br />

stresin kalbe etkileri konusunda bilinçli<br />

olunmalı ve mümkün olduğunca bu tür<br />

gerilimlerden uzak durulmalıdır.<br />

39 Ocak / Şubat / Mart 2021


Ayhan Ulu<br />

Defa Life Kurumsal İletişim ve Pazarlama Müdürü.<br />

<strong>SAĞLIK</strong>TA İLETİŞİM VE<br />

PAZARLAMA DAVRANIŞLARI<br />

Sağlık hizmetlerinin ertelenemez özellikte olması sebebiyle, hastalara<br />

sundukları hizmetin kaliteli ve güvenilir olması gerekir. Bu bağlamda<br />

hasta tatmini günümüzde çok önemli bir yer tutmaktadır.<br />

HER ŞEYDEN önce sağlık çok ulvi bir kavram<br />

ve sağlıkta hasta ilişkileri ifadesi kullanılırken<br />

aniden müşteri kavramının sağlık sektöründe<br />

tanımlanmaya başlamasıyla birlikte aslında<br />

kendiliğinden pazarlama kavramının da bu sektörde<br />

başrolde olması gerekliliği ortaya çıkmıştır.<br />

Her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de sürekli<br />

değişen tüketici davranışları kendini göstermektedir.<br />

Sağlık gibi hassas olan ve özellikle son yıllarda hem<br />

beslenme alışkanlıkları, hem yaşam şartları, hem<br />

şehirlerin insanlara yüklediği sağlıksız koşullar ile birlikte<br />

sağlık kavramının tanımı da değişmiştir.<br />

Eskiden yalnızca hasta olunca hastaneye gidilirken<br />

yada doktora gidilirken artık düzenli yaşamın bir parçası<br />

olarak algılanan bir sağlık kavramı içerisindeyiz. Bu da<br />

tabi ki sağlık sektörünün uzmanlaşmasını gerektirmiş,<br />

bununla birlikte müşteri ve hasta ilişkileri önem kazanmaya<br />

başlamış, rekabetin artmasıyla birlikte bu sefer<br />

pazarlamanın gücünden yararlanılması gerektiği ortaya<br />

çıkmıştır.<br />

Bu yüzden biz pazarlama sektörü oyuncuları olarak<br />

sağlık sektörünü temelde diğer hizmet sektörüyle aynı<br />

tanımlar içerisinde bir yerde konumlandırsak ta sağlık<br />

sektöründe pazarlama dediğimiz konu son derece<br />

hassas bir konu. Çünkü hem yaptırımları anlamında<br />

bakıldığında hem insan hayatı ile ilgili bir konu söz<br />

konusu olduğu için ve etik değerler konusunda da son<br />

derece hassasiyet ile ele alınması gereken bir kavramdır.<br />

Sağlık sektöründe pazarlama dediğimiz zaman aslında<br />

diğer tüm sektörlerde gördüğümüz hastanın beklentisi,<br />

hastanın memnuniyeti ve bu memnuniyetin sağlanması<br />

için hizmet standartlarının yükseltilmesi hatta<br />

çok zor ama Standardize edilmesi gibi yeniliklerle ilgili<br />

her türlü gelişmenin hizmete yansıması gibi çok yönlü<br />

bütün kavramları ele almamız gerekmektedir.<br />

Hasta memnuniyeti; hasta sadakati, hastanın aldığı<br />

hizmetten tatmin olması, hastanın memnun kalması,<br />

hastanenin ve bu hizmeti sağlayan sektörün devamlılığı<br />

için son derece önemlidir.<br />

40


YENİ DOĞAN BEBEKLERE İLK<br />

ARMAĞAN ŞEHİTKAMİL’DEN<br />

‘Merhaba Bebek’ projesi kapsamında yeni doğan tüm bebeklere ilk hediyeleri Şehitkamil<br />

Belediyesi tarafından veriliyor. Şehitkamil İlçe Nüfus Müdürlüğünü ziyaret eden<br />

Şehitkamil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğlu, yeni doğan bebeklerin babalarına<br />

puset ve eğitim kitapçığı hediye etti.<br />

ŞEHİTKAMİL’DE<br />

DOĞAN HER<br />

BEBEĞE PUSET<br />

HEDİYE EDİLİYOR<br />

GEÇTIĞIMIZ günlerde; Şehitkamil<br />

Belediyesi, Şehitkamil<br />

Kaymakamlığı, Şehitkamil İlçe<br />

Nüfus Müdürlüğü ve Şehitkamil<br />

İlçe Sağlık Müdürlüğü arasında “Merhaba<br />

Bebek” projesinin protokolü kapsamında<br />

pusetler ve eğitim kitapçığı armağanları<br />

dağıtılmaya başlandı. Şehitkamil İlçe Nüfus<br />

Müdürlüğünde yeni doğan bebekleri<br />

için nüfus cüzdanı çıkarmaya giden aileler,<br />

Şehitkamil Belediyesi tarafından kurulan<br />

stantta bebekleri için puset ve eğitim<br />

kitapçığı hediyelerini alıyorlar. Şehitkamil<br />

İlçe Nüfus Müdürlüğünü ziyaret eden<br />

Şehitkamil Belediye Başkanı Rıdvan<br />

Fadıloğlu, yapılan çalışmalar hakkında İlçe<br />

Nüfus Müdürü Vekili Mahmut Tarlacık’tan<br />

bilgi aldı. Başkan Fadıloğlu, yeni doğan<br />

bebekleri için nüfus cüzdanı çıkarmaya<br />

gelen iki babaya da puset ve eğitim kitapçığı<br />

hediye etti. Çocuklarının hediyelerini<br />

Başkan Fadıloğlu’nun elinden alan babalar,<br />

Başkan Fadıloğlu’na teşekkürler ettiler.<br />

NÜFUS CÜZDANI<br />

ÇIKARILDIĞI ANDA<br />

HEDİYELERİ TAKDİM<br />

EDİLİYOR<br />

Belediyeciliğin, doğumdan ölüme hizmet<br />

olduğunu dile getiren Şehitkamil Belediye<br />

Başkanı Rıdvan Fadıloğlu, ziyaret sonunda<br />

yaptığı açıklamada şunları söyledi:<br />

“Belediyecilik hizmeti, doğumdan ölüme<br />

hizmet demek. Biz de bu noktada yeni<br />

doğum yapmış hanım kardeşlerimizin,<br />

erkek kardeşlerimizin bebeklerine nüfus<br />

cüzdanı çıkarmaya geldiklerinde, onlara<br />

çam sakızı çoban armağanı bir hediyede<br />

bulunuyoruz. Kişisel Verilerin Korunması<br />

Kanunu çerçevesinde bildiğiniz üzere<br />

bizim bu dataları almamız teknik olarak<br />

mümkün değil. Bu konuda meseleyi Nüfus<br />

Müdürümüze aktardığımızda, çözüm<br />

odaklı anlayışla burada nüfus cüzdanını<br />

çıkaran her vatandaşımıza bu hediyeleri<br />

takdim edebileceklerini söyledi. Sağ<br />

olsunlar, onlar da bize bir yer belirlediler.<br />

Bizim arkadaşlarımız da günlük burada<br />

yeni doğan bebeklerimize nüfus cüzdanı<br />

çıkarıldığı anda kardeşlerimize hediyeleri<br />

takdim ediyorlar. Bugün biz de çalışmayı<br />

yerinde görelim dedik. Sağ olsun hem<br />

Müdürümüze hem ekip arkadaşlarına<br />

teşekkür ediyorum. Bugün, hediyelerini<br />

elimizle takdim ettiğimiz kardeşlerimizin<br />

bebeklerinin, vatana ve millete hayırlı, sağlıklı<br />

evlatlar olarak yetişmelerini temenni<br />

ediyorum.”<br />

BAŞKANIMIZA<br />

TEŞEKKÜR EDİYORUM<br />

Başlatılan uygulamaya ilişkin değerlendirmede<br />

bulunan Şehitkamil İlçe Nüfus<br />

Müdürü Vekili Mahmut Tarlacık, “Böyle<br />

hizmetleri vatandaşlarımıza sunduğu<br />

için Başkanımıza ve ekibine çok teşekkür<br />

“Merhaba Bebek”<br />

projesinin protokolü<br />

kapsamında pusetler<br />

ve eğitim kitapçığı<br />

armağanları dağıtılmaya<br />

başlandı. Şehitkamil İlçe<br />

Nüfus Müdürlüğünde<br />

yeni doğan bebekleri için<br />

nüfus cüzdanı çıkarmaya<br />

giden aileler, Şehitkamil<br />

Belediyesi tarafından<br />

kurulan stantta bebekleri<br />

için puset ve eğitim<br />

kitapçığı hediyelerini<br />

alıyorlar.<br />

ediyorum. Vatandaşlarımız da takdim<br />

edilen hediyelerden dolayı memnuniyetlerini<br />

daima bizlere iletiyorlar. Yeni doğan<br />

bebeklerimizin ailelerine puset hediyesiyle<br />

memnun edebiliyorsak ne mutlu bizlere.<br />

Ben tekrar Başkanımıza böylesine anlamlı<br />

bir desteklerinden dolayı tüm vatandaşlarımız<br />

adına teşekkür ediyorum” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

41 Ocak / Şubat / Mart 2021


2 milyonluk şehrin<br />

tek kadın ambulans şoförü<br />

15 yıldır çalıştığı ambulansa şoför olan Sibel Öztürk, hayat kurtarmak için 2<br />

milyonluk kentin yollarında direksiyon sallıyor.<br />

GENELLIKLE erkek işi olarak<br />

görülen ambulans şoförlüğünü,<br />

‘kadınlarda yapabilir’ diyerek 15<br />

yıldır Acil Tıp Teknisyeni (ATT)<br />

olarak görev yaptığı ambulansa şoför olan<br />

Öztürk, gecesini, gündüzünü, zorlu trafiğini<br />

düşünmeden aldığı vakaları hastaneye<br />

ulaştırmak için adeta zamanla yarışıyor.<br />

Gaziantep İl Ambulans Servisinde 15<br />

yıldır Acil Tıp Teknisyeni (ATT) olarak<br />

çalıştıktan sonra son 10 aydır ambulans<br />

şoförü olarak görev yapan 35 yaşındaki<br />

Öztürk, ambulansın şoför koltuğunda kadın<br />

sürücü görenlerin yarışmaya kalktığını<br />

belirterek, sağlık ekiplerinin tek amacının<br />

hastaların hayatlarını kurtarmak olduğunu<br />

söyledi.<br />

“İLK IŞIM YAĞINA,<br />

SUYUNA BAKMAK”<br />

Nöbet değişimi esnasında aracın her<br />

yerini kontrol ettiğini belirten Öztürk,<br />

“Aracı çalıştırıp, sirenleri kontrolü,<br />

telsiz kontrolü, lastiklerin kontrolü yağ<br />

ve su kontrolü yapıp genel kaportaya<br />

bakıyoruz ve daha sonra bunları<br />

sisteme kaydediyoruz” dedi.<br />

“AMBULANSA EN FAZLA<br />

ERKELER YOL VERMIYOR”<br />

Kadınların araç kullanmasıyla ilgili<br />

önyargıyı yıktığını vurgulayan Öztürk,<br />

“Toplumumuzda kadınların araç kullanmasıyla<br />

alakalı önyargılar var. Kadın araç<br />

kullanmaz, kullanırsa da çok iyi kullanmaz<br />

gibi bir önyargı var. Bunun gittikçe kırıldığını<br />

görüyoruz aslında. Bayan sürücülerin<br />

sayısı artıyor ve çokta iyi kullandıklarını<br />

görebiliyoruz. Ambulanslara yol vermeyenlerin<br />

genelde erkekler olduğunu da<br />

görüyoruz” ifadelerini kullandı.<br />

“BÜTÜN KADINLAR BU IŞI<br />

YAPABILIR”<br />

Ambulans sürücülüğü normal araç<br />

kullanmaktan biraz daha farklı olduğunu<br />

kaydeden Öztürk, “Sorumluluğu biraz<br />

daha ağır çünkü o an yardıma ihtiyaç<br />

duyan bir hasta taşıyorsunuz, arkada<br />

müdahale eden sağlık personelleri oluyor,<br />

hasta yakınları oluyor hepsinin sorumluluğunu<br />

almış oluyorsunuz ve makul bir<br />

sürede o hastayı hastaneye ulaştırmamız<br />

gerekiyor. Bunların hepsini topladığınızda<br />

ağır bir sorumluluk hissediyorsunuz ama<br />

biraz cesaret istiyor, biraz kendinize güvenmekle<br />

bu işin üstesinden geliyorsunuz.<br />

Ben bütün kadınların bunu yapabileceğine<br />

inanıyorum. Çok kompleks bir şey olduğunu<br />

düşünüyorum çünkü bu psikoteknik bir<br />

olay eğer psikoteknik olarak yeterliyseniz<br />

bu işi çok daha kolay yapabilirsiniz” dedi.<br />

“BENI ŞOFÖR KOLTUĞUNDA<br />

GÖRÜNCE YARIŞMAYA<br />

KALKIYORLAR”<br />

Yaşadığı zorluklar hakkında da konuşan<br />

Öztürk, “Hala duyarlı olmayan, ambulansı<br />

gördüğü halde ya da sireni duyduğu halde<br />

yol vermeyen sürücüler var ve bunu bazen<br />

bilinçli yapanlar var. Kadın sürücü olduğunu<br />

gördüğü zamanda yarışanlar var ama<br />

bizim işimiz sadece hasta taşımak, hataya<br />

müdahale etmek, o an trafikteysek başka<br />

bir amacımız yok” sözlerini kaydetti.<br />

“ÖNCE ŞAŞIYORLAR, SONRA<br />

TEBRIK EDIYORLAR”<br />

Genellikle olumlu tepkiler aldığını belirten<br />

Öztürk, “Bugüne kadar çok olumsuz tepki<br />

almadım önce şaşırıyorlar ondan sonra<br />

tebrik ediyorlar. Genellikle trafikte gördüklerinde<br />

el sallıyorlar, korna çalıyorlar ve<br />

üç kadın çalıştığımızda o zaman tepkiler<br />

daha olumlu oluyor Türk kadınıyla gurur<br />

duyduklarını düşünüyorum” şeklinde<br />

konuştu.<br />

“112’NIN ŞOFÖR NEBAHAT’I”<br />

Türk sinemasının kadın sembolü olan Şoför Nebahat gibi<br />

kendisini güçlü ve cesaretli gördüğünü söyleyen Sibel Öztürk,<br />

“Türk sinemasında sembol olmuş olan ‘Şoför Nebahat’<br />

yakıştırmasını üzerime alabilirim çünkü bende onun gibi<br />

kendime güveniyorum ve onun gibi kendimi güçlü hissediyorum,<br />

kendimi bu koltuğa ve direksiyona yakıştırıyorum”<br />

diyerek duygularını aktardı.<br />

42


43 Ocak / Şubat / Mart 2021


BEL FITIĞI NEDİR?<br />

Fizyoterapist Onur Köylü Bel Fıtığı nasıl oluşur, tanısı ve tedavisi nelerdir,<br />

bel fıtığı tedavisinde Fizyoterapi ve Rehabilitasyonun etkileri konusunda<br />

Narkoz Sağlık Dergisi okuyucularını bilgilendirdi.<br />

Fizyoterapist Onur Köylü<br />

TIP dilinde lomber disk hernisi<br />

olarak tanımlanan bel fıtığı; bel<br />

omurgasını oluşturan 5 adet<br />

omurun arasındaki disklerin,<br />

çeşitli nedenlere bağlı olarak yıpranması,<br />

yırtılması veya yerinden kayması nedeniyle<br />

omuriliğe ve omurilikten ayrılan sinirlere<br />

baskı yapması olarak ifade edilebilir.<br />

BEL FITIĞI NEDEN OLUR?<br />

Bel fıtığı ; travma, ağır kaldırmak, kilo,<br />

omurgayı sürekli zorlayan hareketler ,ani<br />

ve ters hareketler, sedanter hayat, yaş,<br />

kişisel alışkanlıklar ve meslek gibi birçok<br />

sebeplere bağlı olarak meydana gelebilir.<br />

BEL FITIĞININ<br />

BELİRTİLERİ NELERDİR?<br />

Bel, bacak, kalça ve ayaklarda şiddetli ağrı<br />

Bacak ve ayak bölgesinde uyuşma ve<br />

karıncalanma<br />

Yürürken, ayakta sabit dururken ve hareket<br />

ederken zorlanma<br />

Çabuk yorulma ile birlikte uzun süreli<br />

yürüyememe<br />

İdrar tutamama<br />

Denge kaybı<br />

Kas gücünde kayıp gibi belirtileri vardır.<br />

BEL FITIĞININ TANISI<br />

NASIL KONUR?<br />

Bel fıtığı tanısı hekim muayenesinin yanı<br />

sıra röntgen, MRI (manyetik rezonans),BT<br />

(bilgisayarlı tomografi) ve EMG (elektromiyografi)<br />

gibi görüntüleme yöntemleri<br />

ile konur.<br />

BEL FITIĞI TEDAVİSİNDE<br />

FİZYOTERAPİ VE<br />

REHABİLİTASYON<br />

Hekim tarafından bel fıtığı teşhisi konulduktan<br />

sonra tedavi aşaması başlar. Bel<br />

fıtığının tedavisinde fizyoterapi yöntemleri<br />

önemli bir yer tutar. Halk arasında bel<br />

fıtığı tedavisi için yaygın olarak bilinen<br />

tedavi yöntemi ameliyat olsa da, bel fıtığı<br />

tedavisinde cerrahi müdahale gerektiren<br />

hastaların sayısı yalnızca %2’dir. Geriye<br />

kalan hastaların tedavisi için en etkili yöntemlerin<br />

başında fizyoterapi ve rehabilitasyon<br />

gelir. Tedavi başarısında hastanın yaşı,<br />

fıtığın yeri ve şekli, hastanın mesleği, tedavi<br />

ve tavsiyelere uyumu da etkilidir. Sıcak<br />

uygulamalar, ultrason, ağrı kesici akım<br />

tedavileri, masaj, mobilizasyon, manuel<br />

terapi, bantlama ve traksiyon en sık kullanılan<br />

tedavi yöntemleridir. Fizyoterapi ve<br />

rehabilitasyon; farklı nedenlerle kaybedilen<br />

fonksiyonel hareketleri geri kazandırmak<br />

için yapılan yaklaşımları içerir.<br />

BEL FITIĞI TEDAVİSİNDE<br />

EGZERSİZİN YERİ<br />

Egzersiz; bel fıtığı tedavisinin ayrılmaz<br />

parçası olup kişiye özgü planlanan ve<br />

erken dönemde başlanması gereken<br />

uygulamadır. Egzersiz planlanırken;<br />

günlük yaşam aktivitelerini düzenleme<br />

konusunda hastaya eğitim verilir ve ağrıyı<br />

arttırmayacak şekilde esneme, germe ve<br />

postür egzersizlerini içeren bir program<br />

başlatılır. Sürecin ilerleyen dönemlerinde<br />

ağrının da azalmasıyla birlikte, dayanıklılık<br />

ve kuvvet arttırıcı egzersizlere geçilir.<br />

Egzersizlerin yoğunluğu hastanın klinik<br />

durumuna göre ayarlanır. Hastanın günlük<br />

yaşam ve çalışma aktivitelerine en kısa<br />

sürede dönmesi hedeflenir.<br />

BEL FITIĞI<br />

OLANLARIN DİKKAT<br />

ETMESİ GEREKENLER<br />

Ağır kaldırılmamalı<br />

Ani hareketlerden kaçınılmalı<br />

El çantası değil sırt çantası kullanılarak ağırlık<br />

eşit oranda dağıtılmalı<br />

Düzgün ve ortopedik yatakta yatılmalı<br />

Sandalyede arkaya yaslanarak dik oturulmalı<br />

Fazla kilolardan kurtulmalı<br />

Yere eğilirken bel değil dizler bükülmeli<br />

44


İNSÜLİN DİRENCİ NEDİR?<br />

Diyetisyen Hatice Alıcı insilün<br />

direnci, insilün direnci belirtileri ve<br />

tedavisi hakkında bilgilendirdi.<br />

NSÜLIN direnci, sağlıksız yeme alışkanlıkları ve fiziksel<br />

İ<br />

olarak aktif olamamanın sonucu olarak ortaya çıkan aşırı<br />

kilo ve özellikle karın bölgesinin yağlanması sonucu kendini<br />

gösteren sendromdur.<br />

İnsülin direnci, insülin hormonuna karşı karaciğer, kas ve<br />

yağ dokusu gibi yapılar başta olmak üzere biyolojik yanıtta meydana<br />

gelen bozulmayı da ifade eder. İnsülin direnci gelişimi ile<br />

birlikte kan şekeri düzeyi yüksek kalır ve bu duruma cevap olarak<br />

pankreastan daha yüksek seviyede insülin sentezi gerçekleşir.<br />

Gün içinde aldığınız şekeri yani glikozu enerjiye dönüştürebilmeniz<br />

için insülin hormonuna ihtiyacınız vardır. Karaciğer, kas ve<br />

yağ dokusu gibi bölgelerinizde insüline karşı duyarsızlık gelişmesi<br />

sonucu insülin direnci oluşu. Bu durumda kandaki şeker enerjiye<br />

dönüşemez ve yüksek seviyelerde seyreder. Yüksek şeker oranı<br />

bir süre sonra metabolik sendrom ve tip 2 diyabete neden<br />

olabilir.<br />

İNSÜLİN DİRENCİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?<br />

Bir kişide insülin hormonuna karşı direnç gelişimi sonrasında<br />

diyabet(şeker hastalığı)tablosuna benzer şekilde belirti ortaya<br />

çıkabilir.<br />

Hızlı ve aşırı kilo alma<br />

Kilo vermede sıkıntı yaşama<br />

Kendini enerjisiz hissetme, sabahları yorgun kalkma<br />

Yemeklerden sonra uyku bastırması<br />

Hızlı yeme, sık ve çabuk acıkma<br />

Baygınlık hissi<br />

Tatlı krizleri<br />

Elde ayakta titreme<br />

‘Az yediğim halde kilo veremiyorum’ tarzı şikayetler<br />

İNSÜLİN DİRENCİ BESLENME TEDAVİSİ<br />

Kan tahliliniz, ölçümleriniz, enerji ihtiyacınıza göre en uygun<br />

hedef belirlenerek diyetisyen kontrolü ile sağlıklı beslenme<br />

alışkanlığını hayatınıza entegre etmeye çalışmalısınız. Bunu sağlamak<br />

için, günlük rutininize en uygun bir beslenme programının<br />

oluşturulması gerekiyor.<br />

Diyetisyen Hatice Alıcı<br />

İNSÜLİN TEDAVİSİNDE GENEL<br />

KURALLAR<br />

Kilo kontrolü: İnsülin direnci hastalarının büyük bir<br />

kısmı fazla kiloludur. Bu nedenler insülin direnci<br />

hastalarına sağlıklı ve devam ettirilebilir bir beslenme<br />

programı başlatılmalıdır.<br />

Lif tüketimi: Lif, kan şekerinizin ani yükselmesini<br />

önlerken kolesterol seviyenizi düzenler ve bağırsak<br />

hareketliliğinizi arttırır. Sebze, meyve ve kuru baklagiller<br />

bol miktarda lif içerir. Beslenmenizde mutlaka<br />

sebze yemeği ve salataya yer vermelisiniz.<br />

Fiziksel aktivite: Haftanın en az 3 günü ve en az<br />

30 dakika olacak şekilde düzenli tempoda yapılan<br />

yürüyüşleri hayatınıza geçirmeyi ihmal etmeyin.<br />

Fiziksel aktiviteye düzenli devam ederseniz yağ yakıcı<br />

enzimler devreye girecek ve depolanan yağlardan da<br />

kolayca kurtulabileceksiniz.<br />

Uyku: Düzenli uyku kilo verme sürecinde önemli<br />

bir etkiye sahiptir. Uykusuzluk ve diğer uyku problemleri<br />

Tip 2 şeker hastalığı gibi problemlere zemin<br />

hazırlayabileceği için dikkatli olunmalıdır. Çay şekeri,<br />

reçel, marmelat, pekmez, bal, tatlılar, kurabiye, pasta,<br />

çikolata, gofret, beyaz ekmek, mısır ve mısır ekmeği,<br />

pirinç, şehriye erişte,makarna, muz,incir, üzüm, kavun,<br />

karpuz, hazır meyve suları ve asitli meşrubatlar gibi<br />

besinler olabildiğince az tüketilmelidir.<br />

EĞER SIZDE DE INSÜLIN DIRENCI BELIRTILERI VARSA<br />

BIR UZMANDAN YARDIM ALMAYI IHMAL ETMEYINIZ.<br />

HEPINIZE <strong>SAĞLIK</strong>LI GÜNLER DILIYORUM.<br />

45 Ocak / Şubat / Mart 2021


FUE Yöntemi Nedir?<br />

Güzellik Uzmanı Ummuhan Keklik Saç Ekim’i<br />

yapılmadan önce ve sonrasındaki aşamaları<br />

ve saç ekim tekniği FUE Yöntemini<br />

Narkoz Sağlık Dergisi’ne anlattı.<br />

Güzellik Uzmanı Ummuhan Keklik<br />

GÜNÜMÜZ koşulları için en iyisi<br />

FUE saç ekim tekniğidir diyen<br />

Keklik, FUE Saç Ekim’i yöntemi<br />

ile daha doğal saçların elde<br />

edilmesinin mümkün olduğunu belirtti.<br />

FUE açılımı “Foliküler Ünite Ekstraksiyonu”<br />

şeklindedir. Latincede (İngilizce) ise<br />

“Follicular Unit Extraction” olarak geçer.<br />

FUE Saç Ekim’i ameliyatı günümüzde<br />

kelliğin kalıcı çözümü olarak yapılan bir<br />

estetik operasyonudur. Ekim öncesi kişinin<br />

saç dökülen bölgesinde yapılacak olan<br />

tasarım çok önemlidir. Saç tasarımı ve ön<br />

saç çizgisinin nasıl belirleneceği, saç yoğunluğu,<br />

saç yönü uzmanınız tarafından<br />

doğru bir şekilde tasarlanmalıdır.<br />

Saç nakli yapılmadan önce Saç Ekim<br />

örneklerini ayrıntılı bir şekilde inceleyebilirsiniz<br />

ve kendinize uygun<br />

olanı seçebilirsiniz.<br />

FUE Saç Ekimi işleminde<br />

saç nakli yapılacak kişide<br />

herhangi bir kesik olmadan<br />

uygun bölgelerden (dökülmeye<br />

karşı duyarlı ense<br />

bölgesindeki saç kökleri) kıl<br />

köklerinin ikişer, üçer yada<br />

dörder kökler şeklinde<br />

alınarak, kafa derisindeki<br />

açık alanın olduğu bölgeye<br />

transfer edilmesiyle<br />

gerçekleştirilir. FUE tekniği<br />

ile enseden alınan saç<br />

kökleri, sadece açık olan<br />

bölgeye değil, gerekirse<br />

bıyık, kaş veya sakala da<br />

uygulanabilir. Farklı bir hastalıktan dolayı<br />

ense bölgesindeki saçlar da dökülmüş ya<br />

da yetersiz ise bu durumda göğüs gibi<br />

vücudun farklı bölgelerinden de saç kökü<br />

alınabiliyor.<br />

Saç Ekim gerçekleşmeden önce fiyat<br />

belirlemesi de önemlidir. Birçok saç ekim<br />

doktoru, ektiği greft başına ücret talep<br />

etmektedir.<br />

Detaylı analizi yapıldıktan sonra ekim<br />

yapılacak bölgelerin saç çizgisi belirlenir<br />

hastadan onay alınır. Greftlerin alınmasından<br />

sonra saç çizgisi çizilir. Ekimi öncesi<br />

fotoğraflarınız alınır.<br />

FUE ile saç ekiminde, ekim öncesi saçlar<br />

tıraş edilebilir veya mevcut saçlarınız kazıtılmadan<br />

ekim gerçekleştirilebilir. Anestezi<br />

Uzmanı tarafından yapılan lokal anestezi<br />

çok acı duymamanızı sağlar. Fue motoru<br />

denilen alet yardımıyla bölgeden uygun<br />

olan kıl folekülleri alınır. Greft alınan bölgedeki<br />

kanlanma 15 gün sonra tamamen<br />

geçer. Kırılmadan alınan kıl kökleri ekim<br />

işlemine başlayana kadar iyi bir şekilde<br />

muhafaza edilmelidir.<br />

Önceki fotoğraflarında yardımıyla uzmanlar<br />

operasyonun ekim sonrası doğal ve<br />

sık bir görünüm ortaya çıkması için çizgiyi<br />

belirler. FUE saç ekiminde en önemli<br />

noktalardan biri saç çizgisi operasyonudur.<br />

FUE saç ekimi kanal açma işlemine geçilir.<br />

İstediğiniz yöne tarayabileceğiniz ve şekil<br />

verebileceğiniz saçların ortaya çıkması<br />

için bilgi ve tecrübesiyle uzmanınızın<br />

tecrübesini konuşturması gerekir. Açılan<br />

kanallara yeni saç kökleri yerleştirilerek<br />

operasyonun ekim süreci tamamlanır. Fue<br />

saç ekimi sonrası yeni saçlarınız özel bir<br />

losyon ile temizlenir. Ardından uzmanınız<br />

tarafından evde nasıl bakım yapacağınız<br />

sizlere detaylı olarak anlatılır. Saç Ekim<br />

sonrası uzmanınızın sizi bilgilendirmesi ve<br />

aradığınızda ulaşılabilir olması da dikkate<br />

alınmalıdır.<br />

KIRILMA<br />

Saç Ekimi sonrası yaklaşım üç hafta (21)<br />

gün sonra saç kökleri içeride kalacak<br />

şekilde kırılan saçlarınız dökülmeye başlar.<br />

Deride kalan kökler doksan gün sonra<br />

çıkmaya başlar. Ortalama 7-8 ay sonra<br />

beklenen saçlarınız çıkmış olur.<br />

46


SAÇ EKİM İLAN<br />

47 Ocak / Şubat / Mart 2021


Türkiye’nin önde gelen ruh sağlığı uzmanları,<br />

2-3-4 Nisan’da bir araya geliyor<br />

44 bilim insanı Ruh Sağlığı<br />

Sempozyumu’nda buluşuyor<br />

016 YILINDAN bu yana hizmet veren<br />

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi,<br />

Moodist Akademi’yle birlikte eğitim alanında<br />

da çalışmalarına bir yenisini ekledi.<br />

Türkiye’nin önde gelen ruh sağlığı uzmanları 2-3-4<br />

Nisan tarihlerinde online olarak düzenlenecek Moodist<br />

Ruh Sağlığı Sempozyumu’nda bir araya geliyor.<br />

44 konuşmacının yer alacağı sempozyumda,<br />

11 konferans, 2 kurs ve 11 panel gerçekleştirilecek.<br />

Üç gün boyunca ruh sağlığı alanındaki deneyimlerini<br />

paylaşacak olan konuşmacılar, deneyimlerini<br />

ve merak edilen konuları katılımcılarla paylaşacak.<br />

Ruh sağlığı hizmetlerinin çok branşlı bir yaklaşımla<br />

ele alınması planlanan sempozyumda, toplum<br />

ruh sağlığını koruması, ruh sağlığı uygulamalarının<br />

iyileştirilmesi, bu alanda çalışanlara destek olunması,<br />

ruh sağlığı konusunda farkındalık yaratılması<br />

hedefleniyor. Üç günlük sempozyumda, “Dünyada<br />

ve Türkiye’de Genel Trendler”, “Farkındalık<br />

(Mindfulness) Ögelerinin Psikoterapide Kullanımı”,<br />

“Çocuklarda İrritabilite Nedenleri ve Tedavisi”,<br />

“Erken Dönem Travma”, “Bipolar Bozukluğu Tanımak”<br />

gibi birçok farklı başlık işlenecek.<br />

Sınırlı kişinin katılabileceği sempozyuma<br />

225 TL kayıt ücreti ile giriş yapılabiliyor.<br />

Katılımcılara, “Ne Yapmalıyım - Ruh<br />

Sağlığı”, “Ne Yapmalıyım – Bağımlılık”,<br />

“İyileşmek için 66 İlke” kitapları hediye<br />

edilirken, ayrıca sempozyumdan<br />

sonraki 3 ay boyunca Moodist Akademi<br />

tarafından yapılacak Online Seminerlere<br />

katılım hakkı verilecek.<br />

Türkiye’de Ruh Sağlığı denilince akla gelen isimlerin konuşmacı olduğu sempozyumda:<br />

• Amerikan Psikiyatri Birliği Seçkin Üyeliği bulunan Amerikan Hastanesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Prof. Dr.<br />

Bedirhan Üstün<br />

• Moodist Hastanesi Tıbbi Direktörü Prof. Dr. Kültegin Ögel<br />

• Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk<br />

• Bipolar Bozukluklar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sibel Çakır<br />

• Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan<br />

• Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Derneği Başkanı M. Hakan Türkçapar<br />

• İstanbul Kültür Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Önder Kavakcı<br />

• Şema Terapi Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Gonca Soygüt Pekak<br />

• Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Eskin<br />

• Türkiye Psikiyatri Derneği Onur Kurulu Üyesi Prof. Dr. Peykan Gökalp<br />

• Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Selçuk Aslan<br />

• Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülsüm Ançel gibi isimler olacak.<br />

48


49 Ocak / Şubat / Mart 2021


Ebesiyle aynı hastanede<br />

omuz omuza<br />

“Ebemle aynı hastane de çalışıp, başhemşiresi olmama ne demeli” notunun yer aldığı<br />

paylaşımı, sosyal medyada yogun ilgi gören Başhemşire Serap Maslak o güzel tesadüfü<br />

dergimize anlattı.<br />

UZUN yıllar Gaziantep’te birçok Özel Hastanede görev yapan<br />

ve herkes tarafından sevilen hemşire Serap Maslak<br />

Sosyal Medya hesabından attığı tweet ile gündem oldu.<br />

Gaziantep’te faaliyet gösteren özel bir hastanede, yaklaşık<br />

5 yıldır görev yapan 31 yaşındaki Başhemşire Serap Maslak,<br />

güler yüzlü merhametli kişiliğiyle hastaların kalbini kazanıyor.<br />

Hastanede başhemşire olarak işe başladıktan sonra, sorumlusu<br />

olduğu 66 yaşındaki ebe Tuncay Taşdemir ile ortak bir noktaları<br />

olduğunu öğrenen Maslak, farklı bir duygu yaşıyor.<br />

Başhemşire Serap Maslak, 5 yıldır mesleğini yürüttüğü hastanede<br />

ebesiyle birlikte çalışmaktan gurur ve onur duyduğunu dile getirdi.<br />

“Birbirimize karşı saygı,<br />

sevgimiz var”<br />

Hastanede göreve başladıktan bir süre sonra annesi Dilek Maslak’ın<br />

ziyaretiyle ortaya çıkan durum karşısında şaşkınlığını anlatan<br />

Maslak, “Annem hastaneye beni ziyarete geldi. Tuncay abla benim<br />

annemi görünce sarıldılar. Konuşmaya başladılar. Annemde ebem<br />

olduğunu söyleyince ben çok şaşırdım. Hepimiz bir anlık şaşkınlık<br />

yaşadıktan sonra çok değişik bir duyguyla tüylerim diken diken<br />

oldu. O anki duygularımı ifade etmem mümkün değil. Çok özel ve<br />

güzeldi. Çalıştığım ekip arkadaşlarım benim için çok önemli. Ebem<br />

Tuncay Taşdemir’den çok şey öğrendim. Bilgi ve tecrübeleriyle<br />

hayatımda ebem olması dışında çok önemli bir yeri var. 47 yıllık<br />

bir ebe ve birçok kişinin doğumuna şahitlik etmiş güzel yürekli bir<br />

insan. Onunla yaklaşık 5 yıldır çalışıyorum. Hem ablamdır hem de<br />

sorumluluğum altında çalışıyor, tabii profesyonellik bunu gerektiriyor.<br />

Sohbet sırasında bana hikayelerini anlatıyor. Benim doğum<br />

anımı anlatıyor. Çok güzel bir duygu bence. Tuncay abla binlerce<br />

kişinin doğumuna girmiş, onlara yardımcı olmuş ama bizim gibi bir<br />

rastlantıya mucize diyorum”.<br />

“Başhemşirem olacağını kim bilirdi”<br />

Taşdemir, Serap hemşirenin doğduğu günü şöyle anlattı: “Serap<br />

hemşire, 28 Nisan 1990 yılında evde doğdu. Doğumunu hatırlıyorum.<br />

Doğumu çok güzel geçmişti. Ben o zaman hiç düşünemedim<br />

tabii, bir zaman gelecek benim başhemşirem olacak. Ama<br />

hayat böyle bir şey. Birbirimize karşı saygı, sevgimiz var. Kendisi<br />

çok iyi bir başhemşire. Herkesi idare eder, yöneticiliği çok iyi.<br />

Onunla gurur duyuyorum.”<br />

Başhemşire Serap Maslak, 5 yıldır<br />

mesleğini yürüttüğü hastanede<br />

ebesiyle birlikte çalışmaktan gurur<br />

ve onur duyduğunu dile getirdi.<br />

50


BU MÜZEDE YAŞATILIYOR<br />

Türkülere konu olan “Antep’in Hamamları”<br />

Gaziantep Hamam Müzesinde sergileniyor.<br />

Gaziantep kültüründe önemli bir yere sahip olan<br />

hamam kültürü, günümüzde de yaşatılmaya<br />

devam ediliyor.<br />

G<br />

AZIANTEP Kültüründe<br />

önemli yere sahip olan ve<br />

türkülere konu alan “Antep’in<br />

Hamamları” Gaziantep Hamam<br />

Müzesinde sergileniyor. 509 eserin<br />

sergilendiği hamam müzesi ziyaretçilerin<br />

ilgisini çekiyor. Gelenek ve göreneklerin<br />

bir arada yaşatıldığı hamam kültürü,<br />

insanların toplanma ve eğlenme alanı<br />

olarak da kullanılmaktadır.<br />

Hamam müzesinde gelenek ve göreneklerin<br />

bir arada yaşatıldığını belirten<br />

Müze rehberi Sümerolog Tuğçe Yetkin,<br />

“Şu anda içerisinde olduğumuz yapı 1571<br />

yılında Lala Mustafa Paşa tarafından<br />

yapılmış, Osmanlıdan kalma tarihi bir<br />

hamam. Müze içerisinde 509 tane eser<br />

sergilenmektedir. Hamam, soğukluk, ılıklık<br />

ve sıcaklık olarak 3 bölümden oluşuyor.<br />

Soğukluk bölümü, dinle, yemek yeme<br />

olarak kullanılırken, ılıklık bölümü vücudu<br />

ısıya alıştırma bölümü, en son sıcaklık<br />

bölümüne geçiliyor. Termal sular olmadığından<br />

sular külhanda ateş yakılarak kaynatılıp<br />

toprak borularla hamama iletiliyor.<br />

Hamam suyunu ısıtmak ile sorumlu kişi<br />

külhanbeyidir.<br />

Gelin hamamı, damat hamamı, sünnet<br />

hamamı, asker hamamı gibi birçok özel<br />

gündemle önce toplanarak hem temizlenmeyi<br />

hem eğlenmeyi, yıkanmayı kültür<br />

haline getirmişler. Kadınlar günler öncesinden<br />

hazırlıklar yapıyorlar, içli köfteler,<br />

dolmalar, gelinlere gelin çeyizleri hazırlanıyor.<br />

Lohusa hamamı, bebek doğduktan<br />

sonra 40’ıncı gününde bebeği ve anneyi<br />

hamama getiriyorlar, kurt başı üzerinden<br />

bebek ve annenin üzerinden 40 tas su<br />

dökerek bebeği kırklıyorlar. Vücudu şekerliyorlar,<br />

büyüyünce teri kokmasın diye,<br />

şeker gibi bir çocuk olsun diye yapıyorlar.<br />

Anne için 40 çeşit baharat karışımı hazırlanıyor.Lohusa<br />

emi o da hem gelenlere<br />

birer kaşık ikram etmek için hem de bala<br />

ya da pekmeze karıştırarak annenin bütün<br />

vücuduna sürülüyor. Yaralarına iyi gelsin,<br />

şifa versin diye yapılan ve hala devam<br />

eden bir gelenek” diye konuştu.<br />

51 Ocak / Şubat / Mart 2021


Prof. Dr. Orhan Ünal<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

Erkekler de rahim ağzı<br />

kanseri aşısı olmalı<br />

Rahim ağzı kanserinin dünyada 45 yaş altı kadınlarda en sık görülen ikinci kanser türü<br />

olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, bu kanserden<br />

korunmak adına kadınlar gibi erkeklerin de HPV aşısı olması gerektiğini söyledi.<br />

DÜNYADA 45 yaş altındaki kadınlarda en sık<br />

görülen ikinci kanserin rahim ağzı kanseri olduğunu<br />

belirten Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu<br />

Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

Prof. Dr. Orhan Ünal, önemli bilgiler verdi. Son yapılan<br />

istatistiklerine göre rahim ağzı kanserinin Türkiye’de en sık<br />

görülen kanserler arasında ve görülme oranının 12’nci sırada<br />

olduğunu belirtti. Prof. Dr. Orhan Ünal, sözlerine şöyle<br />

devam etti: “Her yıl 500 bin vaka bildirilmekte. Bu nedenle<br />

yaşam kaybı oranları çok fazla olabiliyor. Tarama burada<br />

çok önemli. Bazı ülkelerde vakalarda yaşanan düşüşün<br />

sebebi taramaların giderek artmasıdır. Taramayla istenilen<br />

ise, vajinal smear testi ve kansere yol açan HPV (Human<br />

Rahim ağzı kanserine yol açan ya da kanserojen<br />

dediğimiz tiplerin sayısı fazla. Bir de HPV nin 9 tipine de<br />

etkili olan dokuzlu aşı çıktı. Ancak bu aşı henüz Türkiye’ye<br />

gelmedi. O nedenle 4’lü aşının erken yaşlarda yapılmasını<br />

öneriyoruz. Çünkü vücudun antikor oluşturması 5 yılı<br />

bulabiliyor. O nedenle erken yaşta aşılamanın yapılması,<br />

erken yaşta cinsel yaşam başlamadan antikor gelişimini<br />

sağlıyor. Bu aşı 45 yaşına kadar yapılabilir ama en fazla<br />

antikorun oluşacağı dönem, erken yaşlardır. HPV aşısının<br />

erkeklere de yapılması gerekiyor.<br />

52


Papilloma Virus) tiplerinin belirlenmesi,<br />

kolposkopik muayene ve gerekirse biyopsi<br />

alınarak yıllar sonra ortaya çıkabilecek kanser<br />

öncesi lezyonların saptanabilmesidir.”<br />

AŞILAR 9 YAŞINDAN<br />

İTİBAREN ÖNERİLİYOR<br />

Rahim ağzı kanserinden korunmak adına<br />

HPV aşısının önemine dikkat çeken Prof.<br />

Dr. Orhan Ünal, “Aşılama 9 yaşından<br />

26 yaşına kadar yapılabilir. 9-11 yaşları<br />

arasında 2 doz, 12-26 yaş arasında 3 doz<br />

şeklinde (2 ay ve 6 ay arayla) öneriliyor.<br />

Bu aşıların tiplerine bakacak olursak bir 2’li<br />

(HPV 16,18), bir de 4’lü (HPV 6,11,16,18) aşılar<br />

var. 2’li aşı HPV’nin en çok kansere yol<br />

açan tipine karşı uygulanıyor. Düşük riskli<br />

tiplerde ise kanser oranları daha düşük.<br />

Aşı olunsa bile rahim ağzı kanseri taramalarına<br />

devam etmek gerekiyor. Nasıl ki<br />

Kovid-19 aşısı olunmasına rağmen kişiler<br />

maske ve mesafeye devam ediyorsa, HPV<br />

aşısı sonrasında da aynı şekilde taramalar<br />

devam etmeli. Çünkü aşı olunca’’ HPV’nin<br />

diğer tiplerinin hastalığa yol açmasına<br />

engel olunamıyor “ uyarısında bulundu.<br />

“KADINLARDAKİ HASTALIK<br />

ORANLARINI AZALTMAK İÇİN<br />

ERKEKLER DE AŞILANMALI”<br />

HPV aşısının sadece kadınlara değil erkeklere<br />

de yapılması gerektiğini anlatan Prof.<br />

Dr. Ünal, şu uyarılarda bulundu:<br />

“Cinsel temasla bulaşan HPV 6,11 tiplerinin<br />

etkili olduğu siğiller de var. Bunlar sık<br />

görülen rahatsızlıklar arasında. Dolayısıyla<br />

bunlarda da 4’lü aşıyı uyguluyoruz. Rahim<br />

ağzı kanserine yol açan ya da kanserojen<br />

dediğimiz tiplerin sayısı fazla. Bir de HPV<br />

nin 9 tipine de etkili olan dokuzlu aşı çıktı.<br />

Ancak bu aşı henüz Türkiye’ye gelmedi.<br />

O nedenle 4’lü aşının erken yaşlarda yapılmasını<br />

öneriyoruz. Çünkü vücudun antikor<br />

oluşturması 5 yılı bulabiliyor. O nedenle<br />

erken yaşta aşılamanın yapılması, erken<br />

yaşta cinsel yaşam başlamadan antikor<br />

gelişimini sağlıyor. Bu aşı 45 yaşına kadar<br />

yapılabilir ama en fazla antikorun oluşacağı<br />

dönem, erken yaşlardır. HPV aşısının<br />

erkeklere de yapılması gerekiyor. Özellikle<br />

Avustralya’da bu aşılar devlet politikası<br />

halinde uygulanıyor. Çünkü hastalık erkeklerden<br />

de bulaşabilir. Hatta bu virüsü alan<br />

erkeklerde, baş boyun kanserlerine rastlamak<br />

mümkün. Çok eşlilik, erken yaşta<br />

cinsel yaşama başlamak, çok fazla doğum<br />

yapmış olmak, uzun süre doğum kontrol<br />

haplarının kullanılması ve sigara alışkanlığı<br />

gibi koşullar, kanserin oluşmasında risk<br />

arttırıcı nedenler arasında sayılıyor. Sonuç<br />

olarak hem bu virüsün üzücü sonuçlarına<br />

maruz kalmamak ve hem de kadınlara<br />

bulaştırmamak adına erkeklerin de aşılanması<br />

gerekiyor.”<br />

Her yıl 500 bin vaka<br />

bildirilmekte. Bu nedenle<br />

yaşam kaybı oranları çok fazla<br />

olabiliyor. Tarama burada<br />

çok önemli. Bazı ülkelerde<br />

vakalarda yaşanan düşüşün<br />

sebebi taramaların giderek<br />

artmasıdır. Taramayla istenilen<br />

ise, vajinal smear testi ve<br />

kansere yol açan HPV (Human<br />

Papilloma Virus) tiplerinin<br />

belirlenmesi, kolposkopik<br />

muayene ve gerekirse biyopsi<br />

alınarak yıllar sonra ortaya<br />

çıkabilecek kanser öncesi<br />

lezyonların saptanabilmesidir.<br />

53 Ocak / Şubat / Mart 2021


PANDEMİ TASARRUFU<br />

ARTTIRDI<br />

Covid-19 ile birlikte hane<br />

halkı tasarrufları artarken,<br />

yılın ikinci çeyreğinde<br />

en üst noktaya ulaştığı<br />

görüldü. 2020 yılının üçünü<br />

çeyreğinde düşmesine<br />

rağmen 1 yıl öncesine göre<br />

+4,5 puan daha yüksek<br />

olduğu kaydedildi.<br />

AJANS PRESS’IN, Avrupa İstatistik Ofisi (EUROS-<br />

TAT) verilerinden elde ettiği bilgilere göre,<br />

COVID-19’un Hane Halkı Tüketimi ve Tasarruflarına<br />

etkisi belli oldu. Böylelikle geçen yılın ikinci<br />

çeyreğinde harcamalar düşüş yaşarken, tasarrufun en üst<br />

noktaya ulaştığı görüldü. 2020 yılının üçüncü çeyreğinde<br />

tasarruf düşmesine rağmen 1 yıl öncesine göre +4,5 puan<br />

daha yüksek olduğu kaydedildi. Rapor Avrupa Birliği ülkelerini<br />

kapsarken, 2020 yılının ikinci çeyreğinde brüt harcanabilir<br />

gelirinde sıfırın altına düştüğü gözlendi. Bireysel tüketim<br />

harcamalarına bakıldığında ise normalde 3-4 bandı seyrederken,<br />

2020 yılının ikinci çeyreğinde -15’lere düştüğü gözlendi.<br />

Üçüncü çeyrekte ise -4 seviyesine geri çekildi.<br />

55 MİLYONA YAKIN<br />

HABER ÇIKTI<br />

Medya takip kurumu Ajans Press, Koronavirüs<br />

ile alakalı medyaya yansıyan<br />

haber adetlerini inceledi. Ajans Press’in<br />

gerçekleştirdiği medya araştırmasına göre,<br />

2020 yılında Koronavirüs ile ilgili geçen yıl<br />

içerisinde, yazılı basın, televizyon kanalları<br />

ve online haber sitelerinde 55 milyona<br />

yakın haber çıkışı tespit edildi. COVID-19<br />

ile birlikte ülkelerdeki ekonomik gidişat<br />

sarsılırken, tasarruf kelimesinin geçen yıl<br />

35 bin 565 habere konu olduğu kaydedildi.<br />

54


ajans 14 mart<br />

55 Ocak / Şubat / Mart 2021


Baş ağrılarınızın<br />

nedeni boynunuz<br />

olabilir mi?<br />

Koronavirüs sürecinde en sık görülen<br />

sağlık sorunları arasında hareketsiz<br />

yaşam tarzı ve stres gibi nedenlerden<br />

dolayı baş ağrıları geliyor. Bu durumun<br />

sebeplerinden biri de İnsan vücudunun<br />

hayati bir parçası olan boynumuz olabilir.<br />

Öyle ki yapılan araştırmalara göre boyun<br />

baş ağrısının klinik olarak görülen tüm<br />

baş ağrılarının yüzde 4 ila yüzde 22’sini<br />

oluşturduğu düşünülüyor.<br />

Dr. Halil İbrahim Bekdemir<br />

Romatem Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı<br />

BOYUN kaynaklı Servikojenik<br />

baş ağrısı<br />

denilen problemin<br />

pandemi sürecinde<br />

daha çok arttığını dile getiren<br />

Romatem Hastanesi Fiziksel<br />

Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı<br />

Dr. Halil İbrahim Bekdemir, “<br />

Salgın ile birlikte hem yetişkinler<br />

hem de çocuklar için ekran<br />

başında geçirilen süre uzadı.<br />

Bu duruma kötü duruş gibi<br />

faktörlerde etkilenince boynumuzda<br />

bozukluklar oluşmaya<br />

başladı. Bu da aslında toplum<br />

tarafından pek bilinmese de<br />

baş ağrılarımızın nedeni bile<br />

olabilir” dedi.<br />

Tüm dünyayı etkisi altına<br />

alan Yeni Tip Koronavirüs<br />

(Kovid-19) sürecinde okulların<br />

uzaktan eğitim ile devam<br />

etmesi, ev ofislerin çoğalması,<br />

hafta sonu kısıtlamaları gibi<br />

virüs bulaş riskinden dolayı<br />

HEPIMIZIN ZAMAN ZAMAN<br />

BAŞI AĞRIR FAKAT ÇOĞUMUZ<br />

BU AĞRININ NEDENINI<br />

BOYNUMUZ OLACAĞINI<br />

DÜŞÜNMEYIZ. HATTA BAZEN<br />

BU DURUMU MIGREN AĞRILARI<br />

ILE KARŞILAŞTIRILABILIRIZ. O<br />

YÜZDEN BU AYRIM IÇIN UZMAN<br />

HEKIME BAŞVURMALIYIZ.<br />

56


alınan tedbirler gibi birçok etken evde geçirilen sürelerin uzamasına<br />

neden olurken bazı sorunları da beraberinde getiriyor.<br />

Bu problemlerin başında ise kas ve iskelet sistemi bağlı olarak<br />

omurga sorunları, bel ve boyun ağırıları geliyor.<br />

MIGREN ILE KARIŞTIRILABILIR<br />

Yaşadığımız boyun rahatsızlıklarının baş ağrılarımızın da bir<br />

nedeni olabileceğini vurgulayan Romatem Hastanesi Fiziksel<br />

Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Halil İbrahim Bekdemir,<br />

“Hepimizin zaman zaman başı ağrır fakat çoğumuz bu ağrının<br />

nedenini boynumuz olacağını düşünmeyiz. Hatta bazen bu<br />

durumu migren ağrıları ile karşılaştırılabiliriz. O yüzden bu<br />

ayrım için uzman hekime başvurmalıyız. Bu tarz sorunlar ile<br />

salgın döneminde daha çok karşılaştık. Çünkü, evde kaldıkça<br />

televizyon, bilgisayar, tablet ve telefon gibi elektronik cihazların<br />

kullanımını arttırdık. Bu cihazları da uygun olmayan postürde<br />

kullandık. Buna bir de egzersiz eksikliği eklenince birçok sorun<br />

gibi boyun problemleri de kaçınılmaz oldu. Boyundan kaynaklı<br />

baş ağrılarının belirtilerine dikkat edilmesi gerekiyor. Bu tarz<br />

durumlarda ağrınız, başınızın arkasından öne doğru yayılıyor<br />

gibi görünebilir, boynunuza veya kafatasının tabanına masaj<br />

yaptığınızda baş ağrınız hafifleyebilir. Başta ağrı aralıklı olarak<br />

başlayabilir, hastanın başının bir tarafına (tek taraflı) yayılabilir ve<br />

neredeyse sürekli hale gelebilir. Ayrıca ağrı, boyun hareketi veya<br />

belirli bir boyun pozisyonu (örneğin, bir bilgisayar monitörüne<br />

odaklanan gözler) ile şiddetlenebilir” ifadelerini kullandı.<br />

BOYNUNUZA<br />

HAREKET KATIN<br />

Boyun bölgesinin sağlığımız için<br />

büyük öneme sahip olduğuna dikkat<br />

çeken Dr. Bekdemir, sözlerine şöyle<br />

devam etti: “Her hastalıkta olduğu<br />

gibi tedaviden daha önemli olan<br />

hastalığı önlemektir. Bunun için<br />

en önemli silahımız düzenli boyun<br />

germe ve güçlendirme egzersizleri<br />

yapmaktır. Özellikle televizyon,<br />

bilgisayar ve telefon başında geçirilen<br />

süreler minimuma indirilmelidir.<br />

Eğer iş gereği masa başı çalışıyor<br />

veya bilgisayar başında uzun süre<br />

geçiriyorsak tamamen hareketsiz<br />

kalmamalı, örneğin çay-kahve veya<br />

başka bir ihtiyacımızı kendimiz ayağa<br />

kalkıp yürüyerek gidermeli, en azından<br />

30-45 dakika aralıklarla boyun<br />

germe ve güçlendirme egzersizleri<br />

yapmalıyız. Oturduğumuz masa ve<br />

sandalye ergonomiye uygun olmalı,<br />

sandalye kollukları olmalı ve seviyesi<br />

masa hizasında olmalıdır. Ekranın üst<br />

hizası göz seviyesinde olmalı, ekran<br />

tam karşımızda olmalı, ekranı görmek<br />

için baş veya gövde dönmesine<br />

ihtiyaç olmamalıdır. Gövde-kalça ve<br />

kalça-diz arasındaki açı 90º olmalıdır.<br />

Yastık yüksekliği kişiye özel olmalı,<br />

boyun boşluğunu tam desteklemeli,<br />

aşırı yumuşak veya sert olmamalıdır.<br />

Stres boyun kaslarında spazmı artırdığından<br />

mümkün olduğunca stres<br />

azaltılmaya çalışılmalıdır.”<br />

57 Ocak / Şubat / Mart 2021


PANDEMİDE<br />

PSİKİYATRİK<br />

HASTALIKLARA<br />

KARŞI ÖNEMLİ<br />

ÖNERİLER<br />

Küresel düzeyde paniğe yol açan ve var olan<br />

psikiyatrik hastalıkların seyrini değiştiren koronavirüs<br />

salgını, toplumsal düzeyde korku uyandırarak bazı<br />

psikolojik hastalıkların da tetiklenmesine sebep oluyor.<br />

Uz. Dr. Serkan Akkoyunlu<br />

Memorial Ankara Hastanesi Psikiyatri Bölümü<br />

PANDEMI sürecinde tüm<br />

psikiyatrik rahatsızlıklarda bir<br />

artış yaşandığı gözlemlenirken,<br />

en çok tetiklenen problemler<br />

arasında; kaygı bozukluğu, depresyon,<br />

panik ve takıntı-zorlantı bozukluğu<br />

bulunuyor. Bu rahatsızlıklara sahip kişilerin<br />

yanı sıra hasta yakınlarının da kendilerine<br />

dikkat etmeleri ve hastalıkla ilgili şikayetleri<br />

azaltacak yöntemleri uygulamaları<br />

gerektiğini belirten Memorial Ankara<br />

Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nden Uz. Dr.<br />

Serkan Akkoyunlu, konu ile ilgili önemli<br />

önerilerde bulundu.<br />

PANDEMI SÜRECI STRES,<br />

KAYGI VE ÖFKEYI<br />

TETIKLIYOR<br />

Bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19<br />

pandemi süreci insanlar üzerinde korku,<br />

kaygı ya da tam tersi davranış şekli olan<br />

umursamazlık gibi farklı psikolojik etkiler<br />

göstermektedir. Koronavirüs sebebiyle<br />

hastalık ve hayat kaybı riski bulunması,<br />

uygulanan karantinalar ile sosyal yaşamın<br />

kısıtlanması insanlarda stres, kaygı, öfke<br />

ve hayal kırıklıklarını tetiklemektedir. Bununla<br />

birlikte uyulması gereken kurallar ve<br />

bu sürecin ne kadar süreceğinin bilinmemesi<br />

ise birçok kişide tükenmişliği ortaya<br />

çıkarmaktadır.<br />

KORONAVIRÜS PSIKIYATRIK<br />

RAHATSIZLIKLARI ARTIRDI<br />

İnsanlarda travmaya sebep olan koronavirüs<br />

sürecinde hemen hemen tüm psikiyatrik<br />

rahatsızlıklarda bir artış yaşandığı<br />

gözlemlenmektedir. Artış yaşanan hastalıkların<br />

başında kaygı bozukluğu, panik<br />

bozukluğu, depresyon ve takıntı-zorlantı<br />

bozukluğu gelmektedir. Pandemi öncesinde<br />

de psikiyatrik rahatsızlığı olan kişilerde<br />

bu zorlu süreç, var olan hastalıklarının<br />

alevlenmesine ya da nüksetmesine sebep<br />

olabilmektedir.<br />

RAHATSIZLIKLAR FARKLI<br />

BELIRTILER GÖSTERIYOR<br />

Panik bozukluğunda; ani çarpıntı, nefes<br />

darlığı, göğüste ağrı-baskı, titreme ve<br />

terleme gibi panik ataklar ve bunu tekrar<br />

yaşamaktan korkma gibi belirtiler görülmektedir.<br />

Depresyonda ise kişiyi rahatsız<br />

eden bedensel belirtiler ile beraber özellikle<br />

Covid-19’a yakalandığına dair şüpheleri<br />

içeren sağlık kaygısı, çökkün ruh hali,<br />

isteksizlik ve enerji azalması gibi bulgular<br />

ile ortaya çıkabilmektedir. Tekrarlayıcı<br />

davranışlar içerisinde bulunma ise takıntı<br />

zorlantı bozukluğunda izlenmektedir.<br />

BAZI TUTUMLAR<br />

HASTALIĞIN SEYRINI<br />

KÖTÜLEŞTIRIR<br />

Koronavirüsün getirdiği riskler, belirsizliğe<br />

tahammülsüzlük ile kendini gösteren kaygı<br />

bozukluğu ve takıntı zorlantı bozukluğuna<br />

sahip bireylerin şikayetlerinde artışa<br />

sebep olmaktadır. Bununla birlikte yaşanan<br />

stres, tekrarlayıcı depresyonu olanların<br />

rahatsızlıklarının tekrarlama ihtimalini yükseltmektedir.<br />

Bazı hastalarda gereksiz yere<br />

sağlık kurumlarına başvurma, çok fazla te-<br />

58


İnsanlarda travmaya sebep olan koronavirüs sürecinde hemen<br />

hemen tüm psikiyatrik rahatsızlıklarda bir artış yaşandığı<br />

gözlemlenmektedir. Artış yaşanan hastalıkların başında kaygı<br />

bozukluğu, panik bozukluğu, depresyon ve takıntı-zorlantı<br />

bozukluğu gelmektedir.<br />

mizlik yapma, fazla kontrol bağımlısı olma<br />

gibi problem davranışların ortaya çıktığı<br />

gözlemlenmektedir. Bu davranış ve tutumların<br />

artması genel sağlık sorunları için<br />

tedaviye ulaşmayı ve ilaç teminini sıkıntıya<br />

sokarken, tedavi uyumunun bozulması ise<br />

hastalıkların seyrinin kötüleşmesine neden<br />

olmaktadır.<br />

OLUMSUZ DURUMLARLA<br />

BAŞ EDEBILMEK IÇIN BU<br />

ÖNERILERI DIKKATE ALIN!<br />

Psikiyatrik hastalığı olanlar, ortaya çıkan<br />

olumsuz durumları ortadan kaldırabilmek<br />

ya da azaltabilmek için bu tavsiyeleri<br />

dikkate almalıdır:<br />

* Psikiyatrik hastalıklara sahip olan kişilerin<br />

öncelikle tedavilerini sürdürmeleri gerekmektedir.<br />

* Travmatik olayların kontrol altında<br />

olduğunu hissettiren otoritelerin önerdiği<br />

önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Önlem<br />

alıyor olmak çaresizlik hissine karşı panzehir<br />

işlevi görürken, bu önlemler, kaygı hissi<br />

ile abartılmamalıdır.<br />

* Pandemi sürecinde özellikle takıntı zorlantı<br />

bozukluğu olan hasta grubunun ve<br />

sağlık kaygısı belirgin olanların aşırı önlem<br />

almak gibi bir tutumu olabilmektedir. Bu<br />

sebeple riskin bir süre ortadan kalkmayacağının<br />

kabullenilmesi ve önlemlerin ne<br />

kadar alınması gerektiği planlanmalıdır.<br />

* İzolasyon, karantina gibi uygulamalar<br />

insanları yalnızlaştırarak, yaşamdan alınan<br />

zevki azaltabilir. Mesafelerin sosyalleşmeyi<br />

engellemesine izin verilmemeli ve bugün<br />

kullanılabilen sosyal medya, görüntülü<br />

arama gibi yöntemler ile sosyal hayat<br />

devam ettirilmelidir.<br />

* Çalışmayan ve boş vakti olan hastaların<br />

günlük düzen ve rutinler oluşturması<br />

zamanlarının keyifli geçmesini sağlarken,<br />

farklı hobiler veya spor gibi aktivitelerle<br />

uğraşmak da faydalı olmaktadır.<br />

* Zorlanılan durumlarda yardım almaktan<br />

kaçınılmamalı, tedavi açısından tekrar<br />

bir değerlendirme yapılması ve gerekli<br />

ise ilaç ile psikoterapi kullanılması uygun<br />

olacaktır.<br />

HASTA YAKINLARI DA RUH<br />

<strong>SAĞLIK</strong>LARINI KORUMALIDIR<br />

Bir kişinin yaşadığı psikiyatrik rahatsızlık,<br />

çevresindeki insanlara da yansımaktadır.<br />

Hasta yakınları zaman zaman, hasta olan<br />

kişinin duygularını hissetmekte, üzülmekte,<br />

çaresizliğe düşmekte, aldıkları aşırı<br />

önlemler sebebi ile çatışma yaşamakta<br />

ya da onları rahatlatabilmek için günlük<br />

yaşam akışlarını değiştirmektedir. Hasta<br />

yakınlarının da ilk olarak hastalara önerilen<br />

yöntemleri kullanarak ruh sağlığına<br />

dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü<br />

dikkat edilmeyen ruh sağlığı sorunları bu<br />

süreçte sarmal halinde büyüyebilmektedir.<br />

Depresyonu olan hasta ile iletişimi artırmak,<br />

onu dinlemek, belli düzeyde umut<br />

aşılamak, aktivite süresini artırmak için<br />

beraber etkinlik yapmak iki taraf için de<br />

fayda sağlayabilmektedir. Kaygısı belirgin<br />

olan kişi ile iletişime açık olmak, onu yargılayacak<br />

ya da endişelerini küçümseyecek<br />

ifadelerden, inatlaşmalardan, çatışmaya<br />

girmekten kaçınmak gerekmektedir.<br />

Bununla birlikte uzun vadede hastalığı<br />

olumsuz etkileyen sık doktora gitmek,<br />

aşırı önlem alma gibi davranışlara en<br />

azından destek vermemek ve psikiyatrik<br />

yardım arayıcı için yüreklendirmek yararlı<br />

olabilmektedir.<br />

PANDEMI<br />

SÜRECINI EN<br />

AZ SORUNLA<br />

ATLATABILMEK<br />

IÇIN YAPILMASI<br />

GEREKENLER;<br />

* Kendinize iyi bakın, tüm<br />

önlemleri gerektiği kadar alın.<br />

* Var olan rutinlerinizi<br />

koruyun ya da yeni rutinler<br />

oluşturun, zamanınızı<br />

planlayın.<br />

*Spor, yoga, gevşeme<br />

egzersizleri gibi yöntemler<br />

ile hem bedeninizi hem de<br />

ruhunuzu rahatlatın,<br />

* Uygun şekilde sosyalleşin,<br />

çevrenizden destek alın ve<br />

çevrenize destek verin.<br />

* Olumsuz haberlere olan<br />

maruziyetinizi sınırlandırın,<br />

olumlu gelişmelerin farkında<br />

olun.<br />

*İhtiyaç duyduğunuzda<br />

psikiyatrik desteğe başvurun.<br />

59 Ocak / Şubat / Mart 2021


KORONAVİRÜSTEN KORUNMAK İÇİN<br />

ANNE ADAYLARINA<br />

10 ÖNERİ<br />

Bebek bekleyen kadınlar<br />

Covid-19 salgını sırasında birçok<br />

bilinmeyenle karşı karşıya kalıyor.<br />

Mevcut veriler, Covid-19’lu<br />

hamilelerin, diğer yaşıtlarına kıyasla<br />

daha çok hastalık riski altında<br />

olduğunu gösteriyor.<br />

<strong>SAĞLIK</strong> BAKANLIĞI<br />

TARAFINDAN<br />

BELIRTILEN ÖNCELIK<br />

GRUPLARINA GÖRE<br />

AŞILAMA KRITERLERINI<br />

KARŞILAYAN HAMILE<br />

VEYA EMZIREN KADINLAR<br />

COVID-19 AŞISININ<br />

YAPILACAĞI GRUPTA<br />

BULUNMAMAKTADIR.<br />

Koronavirüse yakalanan<br />

gebe kadınlarda<br />

yoğun bakım ünitesine<br />

yatış, mekanik<br />

ventilasyon ve ventilasyon<br />

desteği ihtiyacı ile bildirilen<br />

ölüm riskinin hamile olmayan<br />

kadınlara oranla arttığını<br />

belirtiliyor. Memorial Antalya<br />

Hastanesi Kadın Hastalıkları<br />

Doğum ve Perinatoloji Bölümü’nden<br />

Doç. Dr. M. Eftal<br />

Avcı, koronavirüs salgınında<br />

anne adaylarının dikkat etmesi<br />

gerekenleri anlattı.<br />

HAMILELER IÇIN<br />

RISK ARTIYOR<br />

Covid-19 salgını, hamile<br />

kadının şiddetli SARS-CoV-2<br />

enfeksiyonuna karşı potansiyel<br />

olarak savunmasız kabul<br />

edilmesine yol açmış durumdadır.<br />

Obezite ve diyabet gibi<br />

ek hastalıkları olan gebeler,<br />

benzer ek hastalıkları olanlara<br />

göre daha fazla ciddi hastalık<br />

riski altında olabilir. Yapılan<br />

araştırmalar göz önüne<br />

alındığında hamilelik, şiddetli<br />

Covid-19 hastalığı için artan<br />

riske yol açan bir faktör olarak<br />

kabul edilmektedir. Ek olarak,<br />

Covid pozitif gebeler, erken<br />

doğum (bebeği 37 haftadan<br />

daha erken doğurmak) ve<br />

düşük gibi diğer olumsuz<br />

sonuçlar için daha yüksek risk<br />

altındadır.<br />

60


Covid testi pozitif çıkan yenidoğanların çoğunda semptomların hafif olduğu<br />

ya da hiç olmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte, ciddi koronavirüs hastalığı<br />

olan birkaç yenidoğan vakası da belirlenmiştir.<br />

Doç. Dr. M. Eftal Avcı<br />

Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum<br />

ve Perinatoloji Bölümü<br />

HAMILELERIN DIKKAT<br />

ETMESI GEREKEN<br />

BAŞLICA ÖNLEMLER<br />

ŞUNLARDIR;<br />

1. Mümkün olduğunca az kişi ile<br />

görüşün. Covid-19’a maruz kalmış<br />

olabilecek veya virüs bulaşmış olabilecek<br />

kişilerle etkileşimi mümkün<br />

olduğunca sınırlayın.<br />

2. Maske takmayan bireylerden uzak<br />

durun ve çevrenizdeki kişilerden<br />

maske takmasını isteyin.<br />

3. Aile üyeleriniz dışındaki kişilerden<br />

en az 2 metre uzakta durun.<br />

4. Ellerinizi gün içinde sık sık en az 20<br />

saniye sabun ve suyla yıkayın.<br />

5. Sabun ve su yoksa en az %60 alkol<br />

içeren bir el dezenfektanı kullanın.<br />

6. Bu önlemlerin zor olabileceği alanlardan<br />

ve faaliyetlerden kaçının.<br />

7. Önerilen aşıları olun. Hamilelik sırasında<br />

önerilen aşıları yaptırmak sizi ve<br />

bebeğinizi korumaya yardımcı olabilir.<br />

8. Covid-19 ile benzer semptomlara<br />

sahip olabilen bebeğinizi boğmacaya<br />

karşı korumak için hamilelik sırasında<br />

boğmaca (Tdap) aşısı yaptırın.<br />

9. Acil servislerde bakıma ihtiyacınız<br />

olursa sizi Covid-19 riskinden koruyacak<br />

önlemlerin alındığını unutmayın<br />

ve acil bakım ihtiyacını geciktirmeyin.<br />

10. Doktor kontrollerinizi aksatmayın.<br />

YENI DOĞANLARDA<br />

COVID-19 POZITIF ILE<br />

KARŞILAŞILABILIYOR<br />

Hamilelik sırasında koronavirüse<br />

yakalanan annelerden doğan bebeklerde<br />

Covid-19 görülme oranı çok<br />

düşüktür. Bazı yenidoğanlarda doğumdan<br />

kısa bir süre sonra Covid-19<br />

ile karşılaşılmıştır fakat bu bebeklerin<br />

virüsü doğumdan önce, doğum<br />

sırasında veya sonrasında kapıp kapmadıkları<br />

bilinmemektedir. Covid testi<br />

pozitif çıkan yenidoğanların çoğunda<br />

semptomların hafif olduğu ya da<br />

hiç olmadığı belirtilmiştir. Bununla<br />

birlikte, ciddi koronavirüs hastalığı<br />

olan birkaç yenidoğan vakası da<br />

belirlenmiştir.<br />

Hamilelikte Covid- 19 aşıları da çok<br />

sorulan sorulardan biridir. Sağlık<br />

Bakanlığı tarafından belirtilen öncelik<br />

gruplarına göre aşılama kriterlerini<br />

karşılayan hamile veya emziren<br />

kadınlar Covid-19 aşısının yapılacağı<br />

grupta bulunmamaktadır.<br />

Yapılan araştırmalar göz önüne alındığında hamilelik, şiddetli Covid-19 hastalığı için artan riske yol açan bir faktör<br />

olarak kabul edilmektedir. Ek olarak, Covid pozitif gebeler, erken doğum (bebeği 37 haftadan daha erken doğurmak)<br />

ve düşük gibi diğer olumsuz sonuçlar için daha yüksek risk altındadır.<br />

61 Ocak / Şubat / Mart 2021


GEBELİK DİYABETİNDEN<br />

(GESTASYONEL)<br />

KORUNMA YOLLARI<br />

Yaklaşık 40 haftalık heyecanlı bekleyişte ortaya<br />

çıkabilen gestasyonel diyabet yani gebelik diyabeti,<br />

pek çok anne adayını endişelendiriyor.<br />

Doç Dr. Emre Pabuçcu<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

DAHA önce kan şekeri hiç<br />

yükselmemiş kadınlarda<br />

da gebelik diyabeti<br />

görülebiliyor. Ancak düzenli<br />

beslenme ve egzersizin yanı sıra<br />

gerekli hallerde ilaç desteğiyle kontrol<br />

altına alınabilen bu tabloyla hem anne<br />

hem de bebekte herhangi bir sorun<br />

ortaya çıkmıyor. Kadın Hastalıkları<br />

ve Doğum Uzmanı Doç Dr. Emre<br />

Pabuçcu, gebelik diyabeti ve korunma<br />

yolları hakkında bilgi verdi.<br />

Gebelik döneminde fizyolojik olarak<br />

değişiklikler olacağına dikkat çeken<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

Doç Dr. Emre Pabuçcu, “Glukoz<br />

(şeker) metabolizması gebelikte<br />

önemli ölçüde değişiklik gösterir.<br />

Gebelikt döneme göre annede kan<br />

şekerinin yüksek tutulması şeklinde<br />

düzenlemeler meydana gelir. Bunun<br />

amacı, anne kanındaki şekerin bebeğe<br />

doğru yönlendirilmesi ve bebeğin<br />

beslenmesidir.” dedi.<br />

Gebe kalındıktan sonra, özellikle<br />

gebeliğin ikinci yarısından itibaren<br />

anne kan şekerinin yükseltilmesi<br />

için bebeğin eşinden salgılanan<br />

hormonlar çok etkilidir. Burada amaç<br />

bebeğe daha fazla şeker yani glukoz<br />

gönderilmesidir. Çünkü bebeklerin<br />

esas besin kaynağı annedeki kan<br />

şekeridir. Bu amaçla bebeğin eşinden<br />

salgılnan hormonlar özellikle de<br />

plasental laktojen insüline karşı direnç<br />

yaratır ve anne kan şekerini yüksek<br />

tutmaya çalışır. Ancak bu ölçü kaçar<br />

ise, diyabetik olaylar oluşmaya başlar.<br />

Gebelik hormonlarının etkisi ile artan<br />

kan şekeri eğer annenin beslenme ve<br />

egzersiz alışkanlıkları ile bir düzeyde<br />

dengede kalır ise diyabet oluşmaz.<br />

Ancak herkesin pankreası aynı<br />

düzeyde bu olayı dengeleyemez<br />

ve kan şekeri aşırı yüksek kalır ise<br />

sorunlar oluşmaya başlar.<br />

GEBE KALINDIKTAN<br />

SONRA, ÖZELLIKLE<br />

GEBELIĞIN IKINCI<br />

YARISINDAN<br />

ITIBAREN ANNE<br />

KAN ŞEKERININ<br />

YÜKSELTILMESI IÇIN<br />

BEBEĞIN EŞINDEN<br />

SALGILANAN<br />

HORMONLAR ÇOK<br />

ETKILIDIR. BURADA<br />

AMAÇ BEBEĞE<br />

DAHA FAZLA ŞEKER<br />

YANI GLUKOZ<br />

GÖNDERILMESIDIR.<br />

ÇÜNKÜ BEBEKLERIN<br />

ESAS BESIN<br />

KAYNAĞI ANNEDEKI<br />

KAN ŞEKERIDIR.<br />

62


PEKI NEDIR BU<br />

DURUMLAR?<br />

Bebeğin yağ dokusunun aşırı<br />

fazlalaşması ve bebeğin aşırı<br />

irileşmesi<br />

Amniyon suyunun aşırı artışı ve<br />

karında rahatsızlık hissi<br />

Yüksek tansiyon<br />

Erken doğum riski<br />

Bebekte özellikle kalp sistemini<br />

ilgilendiren anomaliler<br />

Vajinal doğumda sorunlar<br />

Yenidoğan döneminde sorunlar<br />

Bu durumu nasıl anlayabiliriz?<br />

Gebeliğin şeker hastalığı<br />

anlamında özellikle riskli sayılan<br />

26. haftasından itibaren 50 veya<br />

75 gr şeker yükleme tarama/<br />

tanı testi ile risk altındaki anne<br />

adayları saptanır ve önlem<br />

alınır. Şeker yüklemesi konusuna<br />

sıcak bakmayan ancak alttan<br />

alta diyabet durumu geliştiren<br />

anne adayları ise ciddi risk<br />

altında olacaklardır. Çünkü<br />

tanımlanamayacak ve önlemler<br />

alınamayacaktır. Bu nedenle<br />

ulusal ve uluslararası kılavuzlar<br />

riskli gruplarda şeker taramasını<br />

önermektedir; biz de öneriyoruz.<br />

GEBELIK ŞEKERINI<br />

YAKALADIK. NE<br />

YAPMALIYIZ?<br />

Öncelikle uygun beslenme programı,<br />

kalori kısıtlaması ve günlük egzersizler<br />

öneriyoruz. 3 ana ve 3 ara öğün olacak<br />

şekilde, protein ve sebze ağırlıklı bir diyet<br />

uygundur. Açlık ve tokluk kan şekeri<br />

takipleri ile de durumu değerlendirip<br />

gerekirse insülin tedavisine başlıyoruz.<br />

Buradaki amaç kan şekerini dengeleyip<br />

bebeğin sağlığını korumaktır.<br />

ŞEKER HASTALIĞINDAN<br />

KORUNMAK IÇIN NELERE<br />

DIKKAT ETMELIYIZ?<br />

Dengeli ve yeterli şekilde beslenmenin<br />

alışkanlık haline getirilmesi gerekir. Gün<br />

içinde 2-3 saat aralıklarla ana ve ara<br />

öğün olarak, 6 öğün tüketilmelidir. Bu<br />

beslenmenin içinde sağlıklı besinler belirli<br />

ölçülerde olmalıdır. Bunun için diyabet<br />

beslenme piramidinden yararlanılabilir.<br />

Kuru baklagiller, sebzeler, meyveler<br />

ve tahıllarda olan posa ihtiyaç kadar<br />

tüketilmelidir.<br />

Kan şekerinin kontrol edilemediği duruma<br />

gelmesini önlemek için, karbonhidrat<br />

tüketiminin sınırlandırılması gerekir.<br />

Karbonhidratlı besinlerin fazla tüketilmesi,<br />

kan şekeri dengesini bozan bir etken<br />

olarak kabul edilmektedir.<br />

Kırmızı et tüketimi sınırlandırılmalı, balık<br />

ve beyaz et tüketimi tercih edilmelidir.<br />

Bunlar kızartma yapmak yerine, ızgara ve<br />

buğulama olarak tüketilmelidir.<br />

Katı yağ tüketiminden kaçınılmalı, aşırı<br />

yağ tüketilmemelidir. Özellikle kilosu<br />

fazla olan kişiler yağ tüketimini daha az<br />

seviyede yapmalıdır.<br />

Bebeklerin ilk altı ay anne sütüyle<br />

beslenmesi, diyabet riskini azaltmaktadır.<br />

Kilonun ideal oranda tutulması gerekir.<br />

Diyabet hastaları genellikle aşırı kilolu<br />

kişilerden oluşur. Bu nedenle fazla kiloların<br />

sağlıklı diyetlerle verilmesi gerekir.<br />

Düzenli bir egzersiz planı yapılmalıdır.<br />

Sportif faaliyetler kişinin özelliklerine göre<br />

değerlendirilmelidir. Şeker hastalığından<br />

korunmak için, beslenme kadar önemli bir<br />

yere sahip olan düzenli egzersiz sağlığın<br />

korunmasında da etkilidir.<br />

Sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklardan uzak<br />

durulmalıdır.<br />

Stresten kaçınılmalıdır. Stres kişilerde<br />

yüksek tansiyon, damar sertliği, kalp<br />

hastalıkları gibi sorunlara neden<br />

olarak, genel sağlığı olumsuz etkileyen<br />

nedenlerden biridir. Vücudun dengesinin<br />

bozulmaması gerekir. Düzenli bir uyku<br />

düzeni sağlanmalıdır.<br />

İnsanlar kendi sağlığını önemserlerse,<br />

sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralayabilirler.<br />

Sağlık için kendinize zaman ayırmaya<br />

çalışın. Çeşitli hobiler edinebilir, ruhsal<br />

sağlığınızı üst düzeyde tutabilirsiniz.<br />

Bu önlemleri almanız hem şeker<br />

hastalığından korunmanızı sağlayacak<br />

hem de diğer hastalıklardan sizi uzak<br />

tutacaktır.<br />

63 Ocak / Şubat / Mart 2021


Dikkat! Bu belirtilerin<br />

nedeni ‘GRİP’ olmayabilir!<br />

Burun tıkanıklığı, öksürük ve hapşırık gibi nezle-grip benzeri<br />

belirtilerle ortaya çıkıyor, zamanında müdahale edilmezse hızla<br />

ilerleyerek ciddi tablolara neden olabiliyor.<br />

Dr. Şebnem Kuter<br />

Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk<br />

Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı<br />

GENELLIKLE 2 yaş altındaki<br />

çocuklarda görülen bu hastalığın<br />

adı; bronşiolit! Akciğerlerde<br />

bronşiol denilen küçük hava<br />

yollarının daralması sonucu gelişen ve<br />

solunum sıkıntısıyla kendini gösteren bir<br />

alt solunum yolu hastalığı olan bronşiolit,<br />

viral enfeksiyonların yaygın görüldüğü kış<br />

aylarında kapımızı daha sık çalıyor.<br />

Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk<br />

Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr.<br />

Şebnem Kuter, Covid-19’un ağır<br />

hastalık yapma riski yetişkinlere<br />

nazaran daha düşük olsa da, özellikle<br />

pandemide çocukları bronşiolitten<br />

korumanın her zamankinden daha<br />

önemli hale geldiğini belirterek,<br />

“Covid-19 enfeksiyonu akciğer<br />

dokusunun tutulumuyla karşımıza<br />

geliyor. Akciğerlerin kanı temizleme<br />

işlevini yerine getirmesine engel oluyor,<br />

bunun sonucunda kanda oksijen seviyesi<br />

düşüyor, karbondioksit birikiyor ve solunum<br />

sıkıntısı artıyor. Küçük hava yollarında<br />

daralma nedeniyle benzer bulgular<br />

oluşturan bronşiolit tablosuna Covid-19<br />

enfeksiyonunun eklenmesi, hastalığın<br />

daha ciddi seyretmesine yol açabiliyor.<br />

Dolayısıyla özellikle bronşiolit geçirmiş<br />

olan çocukların daha özenle korunmaları<br />

büyük önem taşıyor” diyor. Çocuk Sağlığı<br />

ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şebnem Kuter,<br />

pandemide çocukları bronşiolitten koruyan<br />

önerilerini 8 başlık altında anlattı; önemli<br />

uyarılarda bulundu!<br />

NEZLE-GRIP<br />

SEMPTOMLARIYLA BAŞLIYOR<br />

Bronşiolit; burun akıntısı, burun tıkanıklığı,<br />

öksürük ve hapşırık gibi nezle ya da grip<br />

semptomlarıyla başlıyor. Ateş genellikle<br />

normal veya hafif yüksek olarak görülüyor.<br />

64


Çocukların bazılarında, özellikle de risk<br />

faktörleri olanlarda hastalık hızla ilerliyor ve<br />

bu bulgulara; hırıltılı solunum, hızlı nefes<br />

alıp verme ile öksürük ekleniyor. Solunum<br />

yükünün artması sonucu yardımcı<br />

solunum kaslarının devreye girdiğini<br />

anlatan Dr. Şebnem Kuter, bronşiolitte<br />

erken teşhisin önemini şöyle anlatıyor: “Bu<br />

tabloyu muayenede; burun kanatlarının<br />

solunuma eşlik etmesiyle, karnın inip<br />

kalkmasıyla, kaburgaların arasındaki<br />

kasların derin çukurlar oluşturmasıyla<br />

gözlemliyoruz. Bir süre sonra sıvı alımının<br />

ve beslenmenin bozulması nedeniyle<br />

idrar çıkışı azalabiliyor. Hastalık daha<br />

da şiddetlendiğinde dil ve dudaklarda<br />

morarma ile cilt renginde soluklaşma<br />

şeklinde sorunlar gelişebiliyor. Solunum ve<br />

kalp durmasına kadar gidebilecek olan bu<br />

tabloyu önlemek için doktora zamanında<br />

başvurmak çok önemli.”<br />

EN SIK GÖRÜLEN NEDENI<br />

RSV VIRÜSÜ!<br />

Bebeklerde ve çocuklarda küçük hava<br />

yolları erişkinlere göre sayıca daha az ve<br />

daha dar oluyor. Ayrıca bu havayollarını<br />

çevreleyen kıkırdak dokunun da daha<br />

yumuşak olduğunu belirten Dr. Şebnem<br />

Kuter, “Bunun sonucunda hava yolları<br />

kolayca tıkanarak bronşiolit tablosunun<br />

gelişmesine yol açıyor. Tüm bu nedenlerle<br />

2 yaş altındaki çocuklarda bronşiolit<br />

tablosu daha sık ortaya çıkıyor.” diyor.<br />

Bronşiolitin en sık görülen nedenlerinin<br />

başında ise virüsler geliyor. Virüsler<br />

arasında da her 2 çocuktan birinde<br />

bronşiolitten RSV (Respiratuvar Sinsitiyal<br />

Virüs) olarak bilinen virüs sorumlu<br />

oluyor. Dr. Şebnem Kuter erken doğan,<br />

anne sütüyle beslenmeyen, kronik<br />

kalp ve akciğer hastalığı veya zayıf<br />

bağışıklık sorunu olan, kalabalık ailede<br />

yaşayan, erken dönemde kreşe başlayan,<br />

en önemlisi de sigara içen ailelerin<br />

çocuklarının bronşiolite daha yatkın<br />

olduğunu söylüyor.<br />

TEDAVI IÇIN GEÇ KALMAYIN<br />

Bronşiolit tedavisinde çocuklar genellikle<br />

destek tedavileriyle evde izlenebiliyor.<br />

Zorlu ve hızlı nefes alan, çarpıntısı olan,<br />

kandaki oksijen seviyesi düşen çocukların<br />

ise hastanede yatırılarak tedavi altına<br />

alındığını vurgulayan Çocuk Sağlığı ve<br />

Hastalıkları Uzmanı Dr. Şebnem Kuter,<br />

bu süreci şöyle anlatıyor: “Tedavide<br />

nemli oksijen desteği, hava yollarının<br />

genişlemesine yardımcı olan ve buhar<br />

şeklinde uygulanan ilaçlar ile ödemi<br />

azaltmaya yardımcı kortizonlu ilaçlara<br />

başvurulabiliyor. Tüm bu ilaçların<br />

uygulanma sıklığı hastalığın ağırlık<br />

derecesine göre değişiyor. Sık nefes alıp<br />

vermeyle oluşacak olan sıvı kayıplarını<br />

önlemek için damar yolundan sıvı desteği<br />

yapılıyor. Enfeksiyon değerleri yükselmiş<br />

veya akciğer filminde zatürre bulguları<br />

olan çocuklarda antibiyotik tedavisi<br />

uygulanabiliyor.”<br />

BRONŞIOLITE<br />

KARŞI 8 ETKILI<br />

ÖNERI<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları<br />

Uzmanı Dr. Şebnem Kuter,<br />

ebeveynlere yönelik önerilerini 8<br />

maddede şöyle sıralıyor:<br />

• Çocuğumuzu korumak<br />

için ebeveyn olarak işe<br />

önce kendimizi korumakla<br />

başlamalıyız. Unutmayın ki bu<br />

dönemde çocuklarımıza viral<br />

enfeksiyonları taşıyacak olan<br />

bizleriz. Bu nedenle kalabalık<br />

ortamlara girmemeye özen<br />

gösterin.<br />

• Hasta olmadıklarından emin<br />

olsanız bile sessiz taşıyıcılar<br />

olabilecekleri için evinizde misafir<br />

ağırlamayın.<br />

• El hijyeninize çok dikkat etmeli;<br />

ellerinizi gün içinde sık sık, en az<br />

20 saniye boyunca su ve sabunla<br />

yıkamalısınız. Dışarıdaysanız<br />

alkol bazlı dezenfektanlar<br />

kullanabilirsiniz. Çocuğunuza<br />

da el hijyenini öğretin, ellerini<br />

yıkamaları gerektiğini sık sık<br />

hatırlatın.<br />

• Mutlaka maske takın ve<br />

maskenizi sık aralıklarla<br />

değiştirin. Eğer 2 yaş üstündeyse<br />

maske takma alışkanlığı<br />

edindirin, maskesini düzenli<br />

olarak değiştirin. Henüz 2 yaşın<br />

altındaysa, pusetini, puset<br />

örtüleriyle çevreleyerek onu<br />

damlacıklardan koruyabilirsiniz.<br />

• Dengeli ve tüm besin<br />

gruplarından zengin<br />

beslenmesini sağlayın.<br />

Çocuğunuz mutlaka günlük taze<br />

meyve ve sebze tüketmeli, bol<br />

bol sıvı almalı.<br />

• Anne sütünüz varsa, 2 yaşına<br />

kadar emzirmeye devam edin.<br />

• Rutin doktor kontrollerini ve<br />

aşılarını pandemi döneminde de<br />

ihmal etmeyin.<br />

• Sigara dumanına maruz<br />

kalmasını önleyin.<br />

Covid-19 enfeksiyonu akciğer dokusunun tutulumuyla karşımıza geliyor. Akciğerlerin kanı temizleme işlevini yerine<br />

getirmesine engel oluyor, bunun sonucunda kanda oksijen seviyesi düşüyor, karbondioksit birikiyor ve solunum<br />

sıkıntısı artıyor. Küçük hava yollarında daralma nedeniyle benzer bulgular oluşturan bronşiolit tablosuna Covid-19<br />

enfeksiyonunun eklenmesi, hastalığın daha ciddi seyretmesine yol açabiliyor. Dolayısıyla özellikle bronşiolit<br />

geçirmiş olan çocukların daha özenle korunmaları büyük önem taşıyor<br />

65 Ocak / Şubat / Mart 2021


<strong>NARKOZ</strong> <strong>SAĞLIK</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

KADIN <strong>SAĞLIK</strong> ÇALIŞANLARINI UNUTMADI<br />

Narkoz Sağlık Dergisi, 8 Mart Dünya Kadınlar<br />

Gününde kadın sağlık çalışanlarını unutmadı.<br />

Pandemi sürecinde büyük mücadele veren<br />

kahraman sağlık çalışanı kadınlara plaket takdim<br />

eden Narkoz Sağlık Dergisi Sorumlu Yazı İşleri<br />

Müdürü Mezine Sırakaya; 2021 yılını sağlık<br />

çalışanları yılı ilan ettiklerini,8 Mart Dünya Kadınlar<br />

Günü vesilesiyle özverili çalışmalarıyla önemli işlere<br />

imza atan kadın sağlık çalışanlarını ziyaret ederek<br />

onlara moral vermeye çalıştıklarını söyledi.<br />

66


SIRAKAYA; “Kadınlarımız<br />

olduğu her yerde güzellik, neşe,<br />

sevgi, merhamet ve hoşgörü<br />

vardır. Artık insan olmanın<br />

bilinciyle hareket ederek her türlü şiddeti<br />

kınıyor, son dönemlerde kadına yönelik<br />

şiddetinde son bulmasını temenni<br />

ediyorum. Eli bereketli, gönlü sevgi<br />

dolu fedakâr kadınlarımızın, sadece bir<br />

gün değil her gün hak ettikleri değeri<br />

görmesi temennisiyle başta şehit ve<br />

gazi annelerimizin olmak üzere tüm<br />

kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar<br />

Günü’nü yürekten kutluyorum. Tüm<br />

kadınlarımız adına pandemi sürecinin<br />

kahramanı kadın sağlık çalışanlarımıza<br />

moral vermek amacıyla plaket takdim<br />

ettik.” dedi.<br />

Narkoz Sağlık Dergisi tarafından; Gaziantep<br />

Üniversitesi Şahinbey Araştırma<br />

ve Uygulama Hastanesi Başhekimi Prof.<br />

Dr. Belgin Alaşehirli, SANKO Üniversitesi<br />

Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz,<br />

Özel Akademi Hastanesi Başhemşiresi<br />

Serap Maslak ASLAN, Defa Life<br />

Hastanesi Başhemşiresi Sultan Yüksel,<br />

Medical Park Hastanesi Başhemşiresi<br />

Sema Serpil Kılıç, Gaziantep BOSSAN<br />

Hospital Hastanesi Başhemşiresi<br />

Gülşen Kösecik, Gaziantep Özel Emek<br />

Hastanesi Başhemşiresi Güler Geçer,<br />

Gaziantep Özel Düztepe Yaşam hastanesi<br />

Başhemşiresi Leyla Tişkaya, Özel<br />

Hatem Hastanesi Başhemşiresi Hacer<br />

Bilgin, Gaziantep Liv Hospital Hastanesi<br />

Başhemşiresi Nurdan KAPLAN, Özel<br />

NCR Hastanesi Başhemşiresi Selma<br />

İğneler, DEVA Hastanesi Başhemşiresi<br />

Fatma Yenidoğan, ANKA Hastanesi<br />

Başhemşiresi Ayşe Koç ziyaret edilerek<br />

tüm kadın sağlık çalışanları adına plaket<br />

takdim edildi.<br />

67 Ocak / Şubat / Mart 2021


68<br />

Eli bereketli, gönlü<br />

sevgi dolu fedakâr<br />

kadınlarımızın, sadece<br />

bir gün değil her gün<br />

hak ettikleri değeri<br />

görmesi temennisiyle<br />

başta şehit ve<br />

gazi annelerimizin<br />

olmak üzere tüm<br />

kadınlarımızın 8<br />

Mart Dünya Kadınlar<br />

Günü’nü yürekten<br />

kutluyorum.


69 Ocak / Şubat / Mart 2021


Ameliyat için IRAK’tan geldi<br />

Defalife Hastanesinde<br />

sağlığına kavuştu<br />

Irak’ta ikamet eden 65 yaşındaki Najeeba Nhmood Ismael, 15 yıldır yürüme<br />

bozukluğu şikayetinden dolayı geldiği Defalife Hastanesinde başarılı bir<br />

ameliyattan sonra sağlığına kavuştu.<br />

Op.Dr. Serhan Kanevetçi<br />

Defalife Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji<br />

AMELIYATI gerçekleştiren<br />

Defalife<br />

Hastanesi Ortopedi ve<br />

Travmatoloji Doktoru<br />

Op.Dr. Serhan Kanevetçi; son<br />

yıllarda Defa Life Hastanesine<br />

yurt dışından yoğun bir hasta<br />

talebinin olduğunu söyledi. Kanevetçi;<br />

“yurt dışından hastanemize<br />

başvuran çok sayıda yabancı<br />

hastaya hizmet veriyoruz. Defalife<br />

Hastanesi olarak son yıllarda yurt<br />

dışı hasta sayımızda belirgin bir<br />

artış var. Bunun en önemli nedeni<br />

hastaların hastanemizden aldıkları<br />

hizmetten memnun kalması ve<br />

yapılan başarılı operasyonlar olarak<br />

değerlendiriyoruz. Yurt dışından<br />

gelen hastalarımız gönül rahatlığı<br />

ile gelip Defa Life hastanesinde tedavi<br />

ve ameliyatlarını yaptırabilirler.<br />

Bunun son örneği Irak’tan<br />

Gaziantep’e gelen ve bizi tercih<br />

eden Ayak Bileği Protez ameliyatı<br />

yaptığımız 65 yaşındaki Najeeba<br />

Nhmood Ismael oldu.<br />

Nadir yapılan bu ameliyat sonucunda<br />

hastamızın sağlığına kavuşması<br />

ve tekrar sağlıklı bir şekilde<br />

yürüyecek olması bizi son derece<br />

mutlu etti. Ülkemize gelen ve bizi<br />

tercih eden yabancı hastalarımızın<br />

aynı zamanda sağlık turizmi<br />

kapsamında düşünüldüğünde<br />

ülkemize de katkı sağlıyor olması<br />

bizi ayrıca memnun etmektedir”<br />

dedi.<br />

Defa Life Hastanesinde başarılı<br />

bir ameliyattan sonra sağlığına<br />

kavuşan Najeeba Mhmood Ismael<br />

ve ailesi ise Defalife Hastanesi<br />

çalışanlarına ve Op. Dr. Serhan Kanevetçi’ye,<br />

kendilerine gösterilen<br />

ilgiden dolayı teşekkür etti.<br />

70


71 Ocak / Şubat / Mart 2021


72

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!