25.11.2021 Views

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 26.SAYI

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 26.SAYISI SİZLERLE

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 26.SAYISI SİZLERLE

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

1 Eylül / Ekim 2021


ÖN<br />

KAPAK<br />

İÇİ<br />

2


3 Eylül / Ekim 2021


İÇİNDEKİLER<br />

EYLÜL / EKİM 2021<br />

8<br />

ÖZEL<br />

HATEM<br />

HASTANESİ<br />

BAŞARILARINI<br />

<strong>SAĞLIK</strong> TURİZMİ İLE<br />

TAÇLANDIRIYOR<br />

Özel Hatem Hastanesi<br />

Yönetim Kurulu Üyesi<br />

M.Okan Aytaç, hasta<br />

memnuniyeti odaklı<br />

çalışmaları, birbirinden<br />

nitelikli operasyonları<br />

nedeniyle çok yoğun bir<br />

talep gördüklerini belirterek,<br />

sağlık turizmi alanında<br />

ülkenin sağlık üssü olmayı<br />

hedeflediklerini söyledi.<br />

İÇERİKLER<br />

12<br />

18<br />

4<br />

KANSIZLIK VE BESLENME<br />

Demir eksikliği gelişen kişilerde<br />

başlıca halsizlik, yorgunluk,<br />

çarpıntı, nefes darlığı gibi<br />

belirtiler görülürken risk altında<br />

bulunanlar arasında özellikle<br />

gebeler, doğurganlık çağındaki<br />

kadınlar, okul çağındaki çocuklar,<br />

bebekler, genç yaş grupları<br />

bulunmaktadır. Demir eksikliğinin<br />

giderilmesinde beslenme<br />

büyük önem taşımaktadır.<br />

14<br />

SONBAHARDA GÖRÜLEN<br />

DERMATOLOJİK<br />

PROBLEMLER<br />

Liv Hospital Gaziantep Deri<br />

ve Zührevi Hastalıkları<br />

Uzmanı Dr. Selin Aktaş<br />

Aykanat sonbaharda görülen<br />

dermatolojik problemler<br />

konusunda Narkoz Sağlık<br />

Dergisi okuyucularını<br />

bilgilendirdi.<br />

ÜLKEMİZDE ÜÇ<br />

KİŞİDEN BİRİ<br />

“HİPERTANSİYON”<br />

HASTASI<br />

Kontrolsüz Hipertansiyon;<br />

Kalp Hastalıkları, İnme,<br />

Böbrek Yetmezliği ve<br />

Erken ölüm ile ilişkilidir.<br />

20<br />

ÇÖLYAK DEYİP<br />

GEÇMEYİN!<br />

Çölyak hastalığı genetik olarak<br />

duyarlı bireylerde gluten<br />

alımının tetiklediği çeşitli<br />

derecede ince barsak hasarı ve<br />

çeşitli klinik bulguların<br />

kombinasyonu ile karakterize<br />

immun aracılıklı sistemik<br />

otoimmün bir hastalıktır.


22<br />

TÜRKİYE’DE BİR İLK:<br />

GAZİANTEP BÖBREK<br />

NAKLİ HASTANESİ<br />

Türkiye’de 70 bin böbrek<br />

hastası nakil bekliyor. Ancak<br />

yıllık sadece 3 bin kişiye<br />

böbrek nakli yapılabiliyor.<br />

Türkiye’nin ilk Böbrek Nakli<br />

Hastanesini hizmete açmaya<br />

hazırlanan Gaziantep<br />

Üniversitesi, böbrek nakli<br />

bekleyen hastalara güven<br />

merkezi olacak.<br />

BEBEK ÖLÜM ORANINI<br />

DÜŞÜRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ<br />

16<br />

27<br />

KADIN ÜREME SİSTEMİ<br />

KANSERLERİNİN TEDAVİSİ<br />

GÜVENLİ ELLERDE!<br />

Kadın Kanserleri Vakfı’nın<br />

verilerine göre, günümüzde,<br />

dünyada her beş dakikada bir, 1<br />

kadın “kadın üreme sistemi<br />

kanseri” tanısı almaktadır.<br />

28<br />

OSB’YE ÖNEMLİ <strong>SAĞLIK</strong><br />

DESTEĞİ OSB’YE SEMT<br />

POLİKLİNİĞİ VE TRAVMATİK<br />

ACİL DURUM HASTANESİ<br />

YAPILACAK<br />

32<br />

66<br />

“ERKEN TEŞHİS İLE<br />

KANSERE KARŞI<br />

DAHA GÜÇLÜYÜZ”<br />

Defa Life Hastanesi “Erken<br />

Teşhis ile kansere karşı daha<br />

güçlüyüz” sloganıyla Meme<br />

Kanseri Farkındalık Ayı’nda<br />

fark yarattı.<br />

Gaziantep İl Sağlık<br />

Müdürü Dr.Ümit Mutlu<br />

TİRYAKİ, Gaziantep’te<br />

son yıllarda bebek<br />

ölüm hızında meydana<br />

gelen artışın<br />

sebeplerini ve yapılan<br />

çalışmaları Narkoz<br />

Sağlık Dergisine anlattı.<br />

64<br />

CİNSEL İŞLEV<br />

BOZUKLUKLARI<br />

Defa Life Hospital Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

Opr. Dr. Şeyma Fadıloğlu cinsel<br />

işlev bozuklukları hakkında<br />

bilinmesi gerekenleri Narkoz<br />

Sağlık Dergisi’ne anlattı.<br />

30<br />

“MENOPOZ HASTALIK DEĞİL,<br />

KADIN YAŞAMININ BİR<br />

EVRESİDİR.”<br />

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.<br />

Dr. Ali İrfan Güzel, menopozun yaygın<br />

bilinenin aksine hastalık değil, kadın<br />

yaşamının bir evresi olduğunu söyledi.<br />

KORONAVİRÜS OLAN<br />

ANNELER BEBEKLERİNİ<br />

EMZİREBİLİR<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları<br />

Uzmanı Dr. Halil Korkmaz,<br />

Covid-19 tanısı konulan annelerin,<br />

bebeklerini emzirmesinde bir<br />

sakınca olmadığını belirtti.<br />

40<br />

<strong>NARKOZ</strong> <strong>SAĞLIK</strong><br />

<strong>DERGİSİ</strong> AFRİKA<br />

FUARINDA<br />

SCENTS OF LİFE NATURAL<br />

SOAP’UN HİKAYESİ<br />

46<br />

Scents Of Life Natural Soap markası ile üretim yapmaya başlayan<br />

Özusta, evde hayal gücü ile ürettiği sabunlara nasıl şekil verdiğini ve<br />

5<br />

daha fazlasını Narkoz Sağlık Eylül / Ekim Dergisi’ne 2021 anlattı.


Sağlık Dergisi<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Yaşar SAĞLAM<br />

Av.Zafer TEMUR<br />

YAYIN KURULU<br />

Dr. Cengiz BAYRAM<br />

Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />

Mehmet Emin TATLI<br />

DİZGİ TASARIM<br />

Atakan CEHRİ<br />

YÖNETİM YERİ<br />

a j a n s<br />

İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />

Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />

Şehitkamil/Gaziantep<br />

BASKI<br />

İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />

Ekip İş Merkezi Altı<br />

Şehitkamil / Gaziantep<br />

Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />

e-posta: info@ebatofset.com<br />

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />

haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />

alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />

Dergide yer alan köşe<br />

yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />

narkozhaber@hotmail.com<br />

narkozhaber@mynet.com<br />

www.narkozgazetesi.com<br />

Sayı: 26 Yıl: 7<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Narkoz Haber Gazetesi<br />

ücretsiz ekidir.<br />

0 535 511 01 95<br />

0 342 232 42 43<br />

Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />

Gaziantep Sağlık Turizminden<br />

Daha Fazla Pay Almalı<br />

Gaziantep’in sağlık turizminden daha fazla pay alması için Narkoz Sağlık Dergisi olarak<br />

İstanbul’da 14 Eylül tarihinde başlayan ve 16 Eylül’de sona eren Dünya Sektörler Arası<br />

İşbirliği Formu’na katıldık.<br />

Görünen o ki 54 ülkeli Afrika kıtası, gerçek potansiyeli ile ekonominin yeni rekabet<br />

sahnesi olmaya aday. Dünya ihracatındaki payı sadece yüzde 3 civarında olan Afrika;<br />

gıda, tekstil, madenler ve hammaddeler dışında neredeyse tüm fasıllarda dış ticaret açığı<br />

veriyor. Kıtada makinadan motorlu taşıtlara, hububattan plastik, demir ve çeliğe, eczacılık<br />

ve sağlıktan kimyasal mamullere kadar neredeyse her alanda ürüne ihtiyaç var. Bizde<br />

Narkoz Sağlık Dergisi olarak Afrika ülkeleri ile Gaziantep arasında sağlık alanında neden<br />

bir köprü oluşmasın, bu insanlar tedavi için sadece İstanbul’u değil Gaziantep’i de neden<br />

tercih etmesin şeklinde düşünerek fuarda yerimizi aldık. Afrika’dan 41 ülkeden yoğun iş<br />

insanı ve ziyaretçinin katıldığı fuarda sağlık alanında çok büyük bir talep olduğunu, Afrika<br />

ülkelerinde yaşayan insanların Türkiye’yi sadece İstanbul’dan ibaret olarak görmediklerini<br />

izlenimledik. Türkiye’nin sadece İstanbul’dan ibaret olmadığını, Gaziantep’in kültürel<br />

anlamda gezilip, görülmesi gereken bir yer olduğunu, sağlık alanında çok güzel, kaliteli<br />

hastanelerimiz ve alanında uzman doktorlarımızın olduğunu anlattık. İstanbul’da almış<br />

oldukları sağlık hizmetini çok daha uygun fiyatlara, profesyonel konusunda uzman doktorlardan<br />

Gaziantep’te alabileceklerini izah etmeye çalıştık. Tabi ki bu bizim tek başımıza<br />

mücadele edeceğimiz bir konu değil. Daha fazla alanda, daha fazla mecrada Gaziantep’in<br />

yurt dışında tanıtılması gerekiyor.<br />

Hastalığına şifa arayan binlerce kişi dünyanın farklı ülkelerine seyahat ederek tedavi<br />

olmanın yollarını arıyor. Sağlık hizmetinin ve sağlık sigortasının pahalı olduğu ülkelerden<br />

daha ekonomik ve kaliteli sağlık hizmeti verilen ülkelere büyük talep varken Türkiye’de<br />

neden Gaziantep olmasın?<br />

İnsanların Gaziantep’e gelerek güvenilir ve profesyonel sağlık hizmetini kısa sürede,<br />

yüksek teknolojide, kaliteli ve düşük maliyet ile sağlaması için neler yapabiliriz? Sağlık<br />

Turizminde yeni fırsat kapısı Türkiye, Türkiye’de neden Gaziantep olmasın inancıyla yola<br />

çıkarak Sağlık Turizminde ciddi adımlar atılmalı. Kültürel ve Sağlık Turizmi alanında<br />

şehrimizde bir çalıştay yapılmalı, bu çalıştayda geniş kitlelerin görüşleri alınarak bir yol<br />

haritası belirlenmeli, Gaziantep’in de gelişen Afrika pazarından ve Avrupa Ülkelerinden<br />

pay alması sağlanmalıdır.<br />

Milyon dolarlık Sağlık Turizmi gelirinin ülke ekonomisine ve şehrimize kazanımlarını iyi<br />

analiz etmek bizi sonuca yaklaştırır. Hızlı ve inançla adım atacağız, başaracağız. Aksi<br />

takdirde birçok fırsatı kaçırırız. Elimizden kayıp giden bir sektöre, baka kalırız.<br />

Sağlıkla… Hoşça kalın!<br />

6


7 Eylül / Ekim 2021


Özel HATEM Hastanesi başarılarını<br />

<strong>SAĞLIK</strong> TURİZMİ İLE<br />

TAÇLANDIRIYOR<br />

Özel Hatem Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi M.Okan Aytaç, hasta<br />

memnuniyeti odaklı çalışmaları, birbirinden nitelikli operasyonları<br />

nedeniyle çok yoğun bir talep gördüklerini belirterek, sağlık turizmi<br />

alanında ülkenin sağlık üssü olmayı hedeflediklerini söyledi.<br />

ZEL Hatem Hastanesi Yönetim Kurulu<br />

ÖÜyesi M.Okan Aytaç; son yıllarda sağlık<br />

alanında meydana gelen önemli değişimler,<br />

COVİD-19 süreci, Gaziantep’in Sağlık<br />

Turizmindeki önemi ve yeri ile daha bir çok konuda<br />

Narkoz Sağlık Dergisine önemli açıklamalarda<br />

bulundu.<br />

Yönetim kurulu olarak hedefleriniz nelerdir?<br />

Hedefimiz, hasta memnuniyetini ön planda tutarak<br />

kaliteli ve otel konforundaki hizmet anlayışı ile ülkede<br />

referans bir hastane olarak, sağlık turizminde zirveyi<br />

yakalamak. Sağlık turizmi odaklı çalışmalarımız kapsamında<br />

Kuzey Irak’ın Duhok şehrinde yeni bir sağlık<br />

merkezi inşa etmeyi hedefliyoruz. Sağlık merkezinin<br />

2022’de temelini atmayı planlıyoruz. Sağlık Turizminde<br />

ülkenin sağlık üssü olmayı amaçlıyoruz. Hastanemiz<br />

başarılı geçmişi ve hasta memnuniyeti odaklı<br />

çalışmaları nedeniyle bölge halkından yoğun talep<br />

görüyor. Bu nedenle mevcut binamızı genişletmeye<br />

Hastanemiz başarılı geçmişi<br />

ve hasta memnuniyeti odaklı<br />

çalışmaları, birbirinden nitelikli<br />

operasyonları nedeniyle sağlık<br />

turizmi yönünden de yoğun<br />

talep görüyor. Bu nedenle sağlık<br />

turizminde ülkenin sağlık üssü<br />

olmayı amaçlıyoruz.<br />

8


M.Okan Aytaç<br />

Özel Hatem Hastanesi<br />

Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Hekimler ve<br />

çalışanlar<br />

hastaneye gelen<br />

tüm hastaları<br />

kendi ailelerinin<br />

birer ferdi olarak<br />

görmektedirler.<br />

Alanında gayet<br />

başarılı olan<br />

hekimlerimiz<br />

tarafından özellikli<br />

operasyonlar<br />

yapılmaktadır. Bu<br />

bağlamda sağlık<br />

turizmi adına<br />

ekibimiz tarafından<br />

hastalar ile<br />

iletişim kurularak,<br />

gelen hastalar<br />

havaalanından<br />

alınıp, konaklama<br />

ihtiyaçları temin<br />

edilir.<br />

Kendinizden bahseder misiniz?<br />

05.06.1994 yılında Gaziantep’te doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Gaziantep Kolej Vakfında tamamladım.<br />

Üniversite eğitimim için Amerika’ya gitmeye karar verdim. 2012-2016 yılları arasında Amerika Miami’de Strayer University’de<br />

İşletme bölümünü bitirdim. Türkiye’ye dönüş yapmaya karar verdim. İzmir Yaşar Üniversitesinde Yüksek<br />

Lisan Eğitimimi tamamladım. Akabinde aile firmamızda yetkili olarak devam ettim. Yollarımız Özel Hatem Hastanesi<br />

ile kesişti, 1 yıldır yönetim kurulu üyesi olarak yöneticilik yapıyorum.<br />

9 Eylül / Ekim 2021


Gaziantep’te sağlık<br />

turizmi alanında neler<br />

söylemek istersiniz?<br />

Gaziantep’te sağlık yatırımlarını<br />

artması, sağlık hizmetlerinin çeşitlenmesinin<br />

de etkisiyle sağlık turizmi<br />

noktasında hızlı bir gelişim görülmektedir.<br />

Hastanemiz başarılı geçmişi ve<br />

hasta memnuniyeti odaklı çalışmaları,<br />

birbirinden nitelikli operasyonları<br />

nedeniyle sağlık turizmi yönünden<br />

de yoğun talep görüyor. Bu nedenle<br />

sağlık turizminde ülkenin sağlık üssü<br />

olmayı amaçlıyoruz. Uluslararası<br />

standartlarda hizmet veren hastanemizde,<br />

branşında deneyimli tercümanlar<br />

ve sağlık turizmi alanında<br />

kurulan ekibimiz ile hastaların tüm<br />

süreçleri yönetilerek en kaliteli hizmet<br />

yelpazesi sunulmaktadır. Hekimler<br />

ve çalışanlar hastaneye gelen tüm<br />

hastaları kendi ailelerinin birer ferdi<br />

olarak görmektedirler. Alanında gayet<br />

başarılı olan hekimlerimiz tarafından<br />

özellikli operasyonlar yapılmaktadır.<br />

Bu bağlamda sağlık turizmi adına<br />

ekibimiz tarafından hastalar ile iletişim<br />

kurularak, gelen hastalar havaalanından<br />

alınıp, konaklama ihtiyaçları<br />

temin edilir. Hastalara Gaziantep’te<br />

tur dahi düzenlenerek, şehrimiz<br />

gezdirilir, tanıtılır. Hastanedeki tüm<br />

süreçler sağlık turizmi ekibi tarafından<br />

profesyonelce yönetilir. Tüm bu işlemlerden<br />

sonra hastalar tekrar hava<br />

alanına bırakılarak şifa ile uğurlanır.<br />

karar verdik. Hastanemizin arkasında<br />

bulunan arsayı da hastanemize katarak<br />

fiziksel olarak büyüme sağlayıp, yatak<br />

sayılarını artırarak otel standardında<br />

VİP hizmet vermeyi arzuluyoruz.<br />

Böylelikle hastanemize yeni branşları<br />

da ekleyerek şifa dağıttığımız insan<br />

sayısını artırmayı umut ediyoruz.<br />

İnsanların yaşam koşullarının<br />

değiştiği bir dönemde, sağlık<br />

alanında ne gibi değişimler oldu?<br />

İnsan mutluluğu için, sağlık önemli ve<br />

öncelikli bir etmendir. Özellikle Dünyayı<br />

sarsan Korona virüs salgını sürecinde<br />

insanlar sağlığın kıymetini çok daha<br />

iyi anladı. Salgın pek çok değişimi de<br />

beraberinde getirdi. Korona günlerinin<br />

sonrasında en önemli değişimin<br />

yine sağlık konusunda yaşanacağına<br />

inanıyorum. Sağlık alanında toplumsal<br />

duyarlılık artacak. Sağlık insanların<br />

birinci önceliği olacak. İnsanlar buna<br />

değer veren politikalar isteyecek. Bunu<br />

gözlemleyerek, daha global bir bakış<br />

açısı olacağını düşünüyorum.<br />

Öte yandan sağlık hizmetleri gerek<br />

teknolojik gelişmeler, gerekse de beşer<br />

sermaye ihtiyacı nedeniyle arzı son<br />

derece pahalı olan bir özelliğe sahiptir.<br />

Sağlık sektörü olarak çok hızlı gelişen<br />

teknolojiyi takip ederek, buna paralel<br />

dijitalleşen dünyada her geçen gün<br />

tanı, tedavi, tedavi sonrası, koruyucu<br />

sağlık gibi süreçlerde büyük adımlar<br />

atmaya devam ediyoruz. Teknoloji<br />

o kadar hızlı gelişim gösteriyor ki,<br />

hekimlerimiz yeni ameliyat teknikleri,<br />

tedaviler konusunda daima kendilerini<br />

geliştirip, en güncel teknikleri uyguluyorlar.<br />

Gelişen teknoloji ile birlikte<br />

bir dijital dünyayı yönetmek ve doğru<br />

bilgi akışını sağlamak adına da çalışmalarımız<br />

son hızıyla devam ediyor.<br />

Örnek verecek olursam; Hatem Mobil<br />

uygulama sistemi kurduk. Bu uygulama<br />

kolayca telefonlara indirilerek<br />

hizmetlerimizden daha hızlı ve pratik<br />

yararlanma olanağını sunuyor. Online<br />

randevu, doğru sağlık bilgilerine hızlı ve<br />

kolay erişim, tahlil ve tetkik sonuçlarına<br />

ulaşma, raporlarınız, muayene geçmişinizi<br />

ve reçetelerinizi görüntüleyebilme<br />

imkânı sunuyor.<br />

PCR ve antikor testlerinde eve<br />

hizmetin ön plana çıktığı bir<br />

dönemde hatem hastanesi olarak siz<br />

bu süreci nasıl yönettiniz?<br />

Hastanemizde PCR ve Antikor testleri<br />

hızlı ve güvenli bir şekilde yapılıyor.<br />

Hastaneye gelmek istemeyen vatan-<br />

Gelişen teknoloji ile birlikte bir dijital dünyayı yönetmek<br />

ve doğru bilgi akışını sağlamak adına da çalışmalarımız<br />

son hızıyla devam ediyor. Örnek verecek olursam; Hatem<br />

Mobil uygulama sistemi kurduk. Bu uygulama kolayca<br />

telefonlara indirilerek hizmetlerimizden daha hızlı ve pratik<br />

yararlanma olanağını sunuyor.<br />

10


Hedefimiz, hasta<br />

memnuniyetini ön planda<br />

tutarak kaliteli ve otel<br />

konforundaki hizmet anlayışı<br />

ile ülkede referans bir hastane<br />

olarak, sağlık turizminde<br />

zirveyi yakalamak. Sağlık<br />

turizmi odaklı çalışmalarımız<br />

kapsamında Kuzey Irak’ın<br />

Duhok şehrinde yeni<br />

bir sağlık merkezi inşa<br />

etmeyi hedefliyoruz. Sağlık<br />

merkezinin 2022’de temelini<br />

atmayı planlıyoruz. Sağlık<br />

Turizminde ülkenin sağlık<br />

üssü olmayı amaçlıyoruz.<br />

daşlarımız için yerinde hizmet<br />

imkânı sunuyoruz. Covid-19 GSM<br />

ve Watsapp hattı oluşturduk.<br />

Bize sadece telefon açmaları<br />

yeterli. Ekibimiz kişinin evine<br />

ya da iş yerine giderek testlerini<br />

yapıyor. Aşılamalar hızlı bir şekilde<br />

yapıyor. Aşınız yapıldıktan 21 gün<br />

sonra yeterli ve koruyucu düzeyde<br />

antikor oluşup oluşmadığını<br />

ölçümleyen Antikor testi için de<br />

Covid-19 ekibi tarafından eve ya<br />

da iş yerine gidilerek test yapılıyor.<br />

Estetik ve sağlık merkezinizde<br />

verilen hizmetlerden ve<br />

uygulamalardan bahseder<br />

misiniz?<br />

Hastanemizin bünyesinde hizmet<br />

veren Hatem Estetik Merkezinde<br />

son teknolojik cihazlarla, uzman<br />

kadrosu ile modern bir hizmet<br />

sunuluyor. En iyi cihazlar ve en iyi<br />

yöntemlerle, en verimli sonuçlar<br />

elde ediliyor. Merkeze müracaat<br />

edenlere sağlıklı, genç ve güzel<br />

görünümünün önemsendiği yeni<br />

bir dünyanın kapısı açılıyor.<br />

Hatem Estetik Merkezinde uygulanan<br />

işlemler: Lazer epilasyon<br />

- İğneli Epilasyon başta olmak<br />

üzere botoks, mezoterapi, PRP ,<br />

dermapen tedavisi, leke tedavisi<br />

,cilt gençleştirme, ameliyatsız<br />

yüz germe (Hİ-FU, altın iğne, iple<br />

yüz germe), göz altı ışık dolgusu<br />

uygulamaları, dolgu uygulamaları,<br />

hydrafacial, microblading kıl tekniği,<br />

kirpik lifting, tırnak teli tedavisi,<br />

sivilce izlerinin tedavisi, ben ve<br />

siğil tedavisi, lazerle kılcal damar<br />

tedavisi, bölgesel incelme ve sıkılaşma,<br />

terleme tedavisi, liposuction,<br />

yanık izlerinin tedavisi, gençlik<br />

aşısı uygulamaları, tüy sarartma ve<br />

selülit uygulamaları yüksek tedbir,<br />

hijyen ve koruyucu önlemler<br />

kapsamında uygulanıyor. Ayrıca<br />

merkezimizde cilt bakımı, saç ekimi,<br />

dövme silme, tırnak mantarı<br />

tedavisi gibi işlem, uygulama ve<br />

tedavilerin de çok yüksek kalitede<br />

ve akademik ortamda, plastik<br />

cerrahi ve dermatoloji hekimleri<br />

gözetiminde uygulanmaktadır.<br />

HATEM hastanesinin checkup<br />

hizmetinden bahsedebilir<br />

misiniz?<br />

İleri evrelerde tedavisi zorlaşan<br />

sağlık sorunları hasta ve ailesi<br />

için maddi, manevi yıpratıcı bir<br />

sürece yol açabiliyor , bu nedenle<br />

hem yaşam süresi hem de yaşam<br />

kalitesi açısından Check-up<br />

yaptırmak son derece önemli.<br />

Hastanemizde Check-up ekibimiz<br />

tarafından bu süreç profesyonelce<br />

yönetilmektedir. Hastaneyle ilk<br />

iletişim kurduğunuz andan itibaren<br />

gerek bilgilendirme gerekse<br />

yönlendirme konusunda bütün<br />

süreç büyük bir titizlikle takip<br />

ediliyor ve kısa sürede işlemleriniz<br />

tamamlanıyor. Kişinin cinsiyetine<br />

ve ihtiyaçlarına göre belirlenmiş 3<br />

ayrı Check-up paketimiz mevcut.<br />

Standart , VIP ve ultra paket<br />

İçinde bulunduğumuz bu salgın<br />

döneminde Check-up yaptırmak<br />

oldukça önemli. Covıd- 19 Check-up<br />

paketlerimizde mevcut. Covid-19<br />

öncesi Check-up , Covid-19<br />

sonrası Check-up hizmetlerimizle<br />

de sağlık durumunuzu kontrol<br />

ettirebilirsiniz.<br />

Peki, estetik, plastik ve<br />

rekonstrüktif cerrahi birimi<br />

hangi tedavileri kapsıyor?<br />

Estetik adına hizmet verdiğimiz merkezimizde<br />

tüm estetik operasyonlar yapılıyor. Hastanemizde,<br />

Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi<br />

Ünitesi, multidisipliner ekip yaklaşımı ile gerek<br />

Rekonstrüktif (Yeniden Yapım ve Onarım Cerrahisi)<br />

ameliyatları gerekse Estetik (Kozmetik<br />

Cerrahi) ameliyatlarının tümü hastanemizde<br />

başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Elin<br />

travma sonrası işlevsel bozuklukları ve El<br />

Cerrahisi, el ve parmaklarda oluşan kısmi ya da<br />

tam kopmalar, erken müdahalenin çok büyük<br />

önem taşıdığı durumlardır. Hastanemizde hızlı,<br />

doğru ve güvenilir bir şekilde tedavi edilmektedir.<br />

Mikrocerrahi (Doku nakilleri, sinir, damar<br />

onarımları), beklenmedik bir kaza sonucunda<br />

gelişen yaralanma ya da uzuvun kopması<br />

durumunda, ilgili doku beslenemediği için hızla<br />

ölür. Oldukça hassasiyet ve deneyim gerektiren<br />

mikrocerrahi operasyonları sayesinde yaşanan<br />

duyu ve motor kayıpları eski hâline getirilebilir.<br />

Piezo burun estetiği, daha az şişlik ve morluk<br />

ile burun estetiğine yeni bir soluk getiren<br />

ultrasonik burun estetiği ile kısa sürede iyileşip<br />

gündelik hayata devam ediliyor.<br />

11 Eylül / Ekim 2021


KANSIZLIK VE<br />

BESLENME<br />

Demir eksikliği gelişen kişilerde başlıca halsizlik,<br />

yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı gibi belirtiler<br />

görülürken risk altında bulunanlar arasında<br />

özellikle gebeler, doğurganlık çağındaki kadınlar,<br />

okul çağındaki çocuklar, bebekler, genç yaş<br />

grupları bulunmaktadır. Demir eksikliğinin<br />

giderilmesinde beslenme büyük önem taşımaktadır.<br />

V<br />

ÜCUDUMUZDA kan yapımına katılan çok sayıda element ve vitamin olduğunu<br />

belirten Prof. Dr. Mehmet Yılmaz, “Bunların başlıcaları demir, folik asit,<br />

Vit B12, çinko, E vitamini, selenyum, Vit A, Vit B6, riboflavin, tiamin, bakır, Vit C<br />

ve niasindir. Bu vitaminlerden Vit B12 ve folik asit eksiklikleri değişik oranlarda<br />

görülürken demir eksikliği oldukça sıktır” dedi.<br />

Demirin yeryüzünde en yaygın görülen elementlerden birisi olmasına rağmen<br />

eksikliğinin dünyada 500 milyon kişiyi etkilediğini kaydeden Prof. Dr. Yılmaz,<br />

demir eksikliği görülme oranlarının ülkemizdeki bölgeler arasında farklılık<br />

göstermekle birlikte Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz Bölgesi’nde daha<br />

fazla görüldüğünü bildirdi.<br />

DEMİR EKSİKLİĞİNİN EN SIK SEBEPLERİ:<br />

-Diyetle yetersiz alım<br />

-Emilim bozuklukları<br />

-Kanama nedeni ile demir kaybına neden olan parazitler<br />

-Kadınlarda âdet düzensizlikleri, fazla âdet kanaması<br />

varlığı<br />

-Artmış gebelik oranları nedeni ile artmış demir<br />

ihtiyacı<br />

-Çocuklarda hızlı büyüme dönemleri<br />

Prof. Dr. Mehmet YILMAZ<br />

• SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı<br />

• SANKO Üniversitesi Hastanesi<br />

Hematoloji – İç Hastalıkları Uzmanı<br />

Demir eksikliği açısından risk altında bulunanlar arasında<br />

özellikle gebeler, doğurganlık çağındaki kadınlar,<br />

okul çağındaki çocuklar, bebekler ve genç yaş gruplarının<br />

bulunduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, şöyle<br />

devam etti:<br />

KEMIK ILIĞI GIBI YAPIM<br />

YIKIM DÖNGÜSÜNÜN HIZLI<br />

OLDUĞU DOKULAR EKSIKLIK<br />

DURUMLARINA KARŞI ÖZELLIKLE<br />

DUYARLIDIR. ANEMININ<br />

AĞIRLIĞI VE DERECESI VITAMIN<br />

EKSIKLIĞININ AĞIRLIĞINA VE<br />

SÜRESINE BAĞLIDIR.<br />

12


Folik asit eksikliğine bağlı halsizlik, solukluk, limon<br />

sarısı görünüm, dil ağrısı veya iltihabı, vücutta<br />

kızarıklıklar, toplu iğne başı gibi kanamalar,<br />

ayaklarda karıncalanma, uyuşma, yürüme<br />

güçlüğü, demans, bilişsel fonksiyonlarda azalma,<br />

karanlıkta düşme görülebilir.<br />

“Ülkemizde gebe kadınların yüzde<br />

73’ünde, emzikli kadınların yüzde 65’inde,<br />

doğurganlık çağındaki kadınların ise yüzde<br />

50’sinde demir eksikliği bulunmaktadır.<br />

Demir eksikliği bulunan gebeliklerde ölüm<br />

riski beş kat artmaktadır. Bu hastalarda<br />

erken doğum eylemi, doğum sonrası<br />

kanama, enfeksiyon gelişimi ve sepsis denilen<br />

vücutta bu enfeksiyonun yayılması<br />

riski bulunmaktadır.<br />

Demir eksikliği gelişen kişilerde başlıca<br />

halsizlik, yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı,<br />

konsantrasyon bozukluğu, performans<br />

düşüklüğü, solukluk, PİKA (toprak, kil, buz,<br />

biber, çamaşır kolası vb. yenilmesi), kaşık<br />

tırnak, ağız köşesinde çatlaklar gibi bulgular<br />

gelişir. Bu bulgular geliştiğinde mutlaka<br />

hekime başvurulması gerekir. Kronik bir<br />

hastalıkla birlikte görülen kansızlıkta ölüm<br />

riski artar.”<br />

Vit B12 ve folik asit:<br />

Vit B12 ve folik eksikliğinin DNA sentezinde<br />

yetersizliğe yol açtığını belirten Prof.<br />

Dr. Yılmaz, “Kemik iliği gibi yapım yıkım<br />

döngüsünün hızlı olduğu dokular eksiklik<br />

durumlarına karşı özellikle duyarlıdır.<br />

Aneminin ağırlığı ve derecesi vitamin<br />

eksikliğinin ağırlığına ve süresine bağlıdır”<br />

ifadelerine yer verdi.<br />

Vit B12 vitamininin bağırsaktaki mikroorganizmalar<br />

tarafından doğal olarak<br />

sentezlendiğini veya gıdalardan alındığını<br />

kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, şunları söyledi:<br />

“Ağız, mide ve bağırsaklarda çeşitli işlemlerden<br />

geçtikten sonra ince bağırsaktan<br />

emilir. Günlük diyetle 7-30 mikrogram<br />

arasında alınmakla olup erişkinde ihtiyaç<br />

1-2 mikrogramdır. Bir kişide 2-3 miligram<br />

depolanmış olarak bulunur. Ana besin<br />

kaynağı hayvansal gıdalardır.”<br />

B12 EKSİKLİĞİ SEBEPLERİ:<br />

-Mide ameliyatı (Midenin kısmi ya da tam<br />

olarak çıkarılması),<br />

-İlaçlar,<br />

-Vejetaryenlerde,<br />

-Parazitler,<br />

-İnce bağırsağın çıkarılması,<br />

-Kör bağırsak sendromu,<br />

-Emilim bozuklukları.<br />

KİMLERDE FOLİK ASİT<br />

EKSİKLİĞİ GÖRÜLÜR?<br />

-Yaşlılarda,<br />

-Sürekli keçi sütü ile beslenenlerde,<br />

-Bağırsaktan emilim bozukluğuna neden<br />

olan hastalıklar (Crohn hastalığı gibi),<br />

-Mide ameliyatları sonrası,<br />

-Gebelik,<br />

-Emzirme,<br />

-Karaciğer hastalıkları,<br />

-Kronik alkol kullanımı,<br />

-Aşırı pişirilmiş sebze tüketimi,<br />

-İlaç kullanımı,<br />

-Kan yapım bozukluğu görülen bazı<br />

hastalıklarda.<br />

Folik asit eksikliğine bağlı halsizlik, solukluk,<br />

limon sarısı görünüm, dil ağrısı veya<br />

iltihabı, vücutta kızarıklıklar, toplu iğne<br />

başı gibi kanamalar, ayaklarda karıncalanma,<br />

uyuşma, yürüme güçlüğü, demans,<br />

bilişsel fonksiyonlarda azalma, karanlıkta<br />

düşme görülebildiğine işaret eden Prof.<br />

Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:<br />

“Bebeklerde doğumsal nöral tüp defekti<br />

hastalığının gelişmemesi için gebe kalınmadan<br />

en az on beş gün önce folik asit<br />

tedavisi başlanmalıdır.<br />

Bahsedilen belirti ve bulgular geliştiğinde<br />

hekime başvurulması gerekmektedir.<br />

Gerekli laboratuvar incelemeleri yapıldıktan<br />

sonra kansızlık tedavisi yapılmalı<br />

ve takiplerde kan değerlerinin düzelip<br />

düzelmediği kontrol edilmelidir. Vücutta<br />

kan yapımı için yeterli vitamin miktarının<br />

olması sağlanmalıdır.”<br />

Ülkemizde gebe kadınların yüzde 73’ünde, emzikli kadınların<br />

yüzde 65’inde, doğurganlık çağındaki kadınların ise yüzde<br />

50’sinde demir eksikliği bulunmaktadır. Demir eksikliği<br />

bulunan gebeliklerde ölüm riski beş kat artmaktadır. Bu<br />

hastalarda erken doğum eylemi, doğum sonrası kanama,<br />

enfeksiyon gelişimi ve sepsis denilen vücutta bu enfeksiyonun<br />

yayılması riski bulunmaktadır.<br />

13 Eylül / Ekim 2021


Sonbaharda görülen<br />

DERMATOLOJİK<br />

PROBLEMLER<br />

Liv Hospital Gaziantep Deri ve Zührevi Hastalıkları<br />

Uzmanı Dr. Selin Aktaş Aykanat sonbaharda<br />

görülen dermatolojik problemler konusunda Narkoz<br />

Sağlık Dergisi okuyucularını bilgilendirdi.<br />

“CILDIMIZ EN DEĞERLI GIYSIMIZDIR”<br />

Cildimiz en değerli giysimizdir ve yaşamımızın her döneminde<br />

farklı bakım uygulamalarına ihtiyaç duyar. Sıcak ve güneşli yaz<br />

mevsiminden sonra aniden sonbaharın gelmesi ile cildimizde<br />

kuruluk, nemsizlik, matlık, kırışıklık, leke, akne vb sorunlar<br />

oluşmaktadır. Yaşadığımız bölgenin kuru bir iklime sahip olması<br />

bu sıkıntıların daha da şiddetli bir şekilde ortaya çıkmasına sebep<br />

olmaktadır. Bu nedenle her mevsim öncesi, cildimizi etkileyen hava<br />

koşullarına göre gerekli bakım ve tedavi yöntemlerini uygulamak,<br />

hem oluşabilecek hasarları önler, hem de sağlıklı ve genç bir cilde<br />

sahip olmamızı sağlar. Özellikle mevsim değişikliklerinde bilinçli<br />

hareket etmek gerekmektedir. Sonbaharda en sık karşılaşılan<br />

problemlere madde madde değinmek gerekirse:<br />

DERİ KURULUĞU<br />

Dr. Selin Aktaş Aykanat<br />

Liv Hospital Gaziantep Deri ve<br />

Zührevi Hastalıkları Uzmanı<br />

Sonbaharda cildimizde kuruma ve nemsizleşme beklediğimiz ancak istemediğimiz bir<br />

değişikliktir. Bu sebeple öncelikle günde en az 2 litre su içmeli ve cilt tipimize uygun<br />

temizleyici ve nemlendirici kullanmalıyız. Yazın güneş, havuz, deniz gibi sebeplerle kuruyan,<br />

üst tabakası kalınlaşan cildimizi medikal cilt bakımları ile derinlemesine temizleyip<br />

nemlendirmek de çok faydalıdır. Ayrıca cildi nemlendirmek, güneşin verdiği hasarı geri<br />

çevirmek için bu dönemde mezoterapi ve PRP yöntemlerinden de faydalanmaktayız.<br />

Pandemi sebebiyle temizlik alışkanlıklarımızın değişmiş olması cildi ekstra kurutmaktadır.<br />

Su ve sabuna ulaşabildiğimiz ortamlarda dezenfektan ve kolonya kullanımından<br />

kaçınmalı, sık temizlik sebebi ile cilt bariyerimizin bozulmasını önlemek için ise her el<br />

yıkamadan sonra elleri, her duş sonrası ise tüm derimizi nemlendirmeliyiz.<br />

GÜNDE 100 TELE<br />

KADAR NORMAL<br />

KABUL ETTIĞIMIZ<br />

SAÇ DÖKÜLMELERI<br />

SONBAHAR<br />

AYLARINDA ARTABILIR.<br />

14


Yazın maruz kaldığımız güneşli ve sıcak hava, deniz,<br />

havuz gibi sebeplerle cildin kollajen ve elastin yapısı<br />

bozulur ve kırışıklıklar oluşmaya başlar. Bu sebeple<br />

fibroblastları aktive ederek deride yeni kollajen ve<br />

elastin sentezini uyaracak mezoterapi, PRP ve altın<br />

iğneli radyofrekans gibi işlemler yapılarak, cildimizin<br />

daha sağlıklı ve genç kalmasını sağlayabiliriz.<br />

AKNE<br />

Yaz aylarında güneşin akut etkisi ile azalma<br />

eğiliminde olan akne ve komedonlar<br />

sonbaharda güneşin uzun dönem etkisi<br />

sebebi ile artar. Bu sebeple hastaların<br />

bu dönemde doğru ürün kullanımı ve<br />

gereğinde medikal tedavi almak üzere bir<br />

dermatoloğa başvurmasını önermekteyiz.<br />

Akne öncüsü olan komedonların hekim<br />

gözetiminde doğru şekilde temizlenmesi<br />

de akne artışını engelleyebilir. Medikal cilt<br />

bakımları hem komedon temizliği hem<br />

de işlem sırasında kullanılan solüsyonların<br />

etkisi ile verdiğimiz tedavilerin etkinliğini<br />

arttırarak akneyi azaltan iyi bir seçenektir.<br />

Oluşan aknelerin bıraktığı izler de hekim<br />

gözetiminde çeşitli lazerler, dermapen ve<br />

altın iğneli radyofrekans tedavisi ile iyileştirilebilmektedir.<br />

LEKE<br />

rağmen belirgin saç dökülmesi mevcut ise<br />

hastalarımıza dermatoloğa başvurmalarını<br />

öneriyoruz. Böylece hastanın saç dökülme<br />

tipine karar verip, buna uygun tetkikler<br />

yapılarak altta yatan bir eksiklik var ise<br />

takviyesi sağlanmalıdır. Yoğun saç dökülmesi<br />

olan hastalarımızda tedaviyi düzenli<br />

mezoterapi ve PRP tedavisi desteklediğimizde<br />

daha da iyi yanıtlar alabilmekteyiz.<br />

Bazı hastalarımızda gördüğümüz, saçlı<br />

deride kaşıntıb ve kepeklenme şeklinde<br />

kendini gösteren seboreik dermatit de<br />

sonbahar mevsiminde artma eğilimindedir.<br />

Seboreik dermatit saç dökülmesinin<br />

de artmasına sebep olabilir. Bu sebeple<br />

saçlı deride şikâyeti olan hastalar mutlaka<br />

bir dermatoloğa başvurarak kendileri için<br />

uygun görülen tedavilerini olmalıdırlar.<br />

KIRIŞIKLIKLAR<br />

VE DERİ<br />

YAŞLANMASI<br />

Yazın maruz kaldığımız güneşli<br />

ve sıcak hava, deniz, havuz<br />

gibi sebeplerle cildin kollajen<br />

ve elastin yapısı bozulur ve<br />

kırışıklıklar oluşmaya başlar.<br />

Bu sebeple fibroblastları aktive<br />

ederek deride yeni kollajen<br />

ve elastin sentezini uyaracak<br />

mezoterapi, PRP ve altın iğneli<br />

radyofrekans gibi işlemler<br />

yapılarak, cildimizin daha<br />

sağlıklı ve genç kalmasını<br />

sağlayabiliriz.<br />

Lekeye meyilli cildi olan hastalarımızda<br />

yoğun güneşe maruz kalınan yaz aylarında<br />

lekelerde artış gözlemlemekteyiz. Bu<br />

sebeple lekeye meyilli ciltlerde, gebe ve<br />

emzirenlerde her 3 saattte bir güneş koruyucu<br />

kullanarak bu artışın minimumda<br />

tutulmasını önermekteyiz. Buna rağmen<br />

lekeleri artan hastalarımıza ise lekenin<br />

yerleşimi, derideki derinliği gibi durumlara<br />

bağlı değişen kombinasyonlarla kremler,<br />

lazer tedavileri, mezoterapi, PRP gibi tedaviler<br />

uygulamaktayız.<br />

SAÇ DÖKÜLMESİ<br />

Günde 100 tele kadar normal kabul<br />

ettiğimiz saç dökülmeleri sonbahar<br />

aylarında artabilir. Bunu engellemek için<br />

öncelikle sağlıklı beslenmeli, düzenli spor<br />

yapmalı ve iyi uyumalıyız. Tüm bunlara<br />

15 Eylül / Ekim 2021


Dr.Ümit Mutlu TİRYAKİ<br />

Gaziantep İl Sağlık Müdürü<br />

BEBEK ÖLÜM<br />

ORANINI DÜŞÜRMEK<br />

İÇİN ÇALIŞIYORUZ<br />

Gaziantep İl Sağlık Müdürü Dr.Ümit Mutlu TİRYAKİ, Gaziantep’te son<br />

yıllarda bebek ölüm hızında meydana gelen artışın sebeplerini ve yapılan<br />

çalışmaları Narkoz Sağlık Dergisine anlattı.<br />

İLK SIRADA ERKEN DOĞUM VAR<br />

Gaziantep’teki bebek ölümlerinin nedenlerine baktığımız zaman<br />

ilk sırada prematürite yani erken doğum gelmektedir. İkinci<br />

sırada konjenital anomali (doğumsal bozukluk) üçüncü sırada ise<br />

konjenital (doğumsal) kalp hastalıkları yer almaktadır. İlimizde erken<br />

doğumun nedenleri irdelendiği zaman sık doğumlar, akraba<br />

evlilikleri ve 18 yaş altı gebelikler dikkati çekmektedir.Gebelerde<br />

idrar yolu ve vajinal enfeksiyonlar da sık görülmekte bu durumda<br />

erken doğumlara neden olmaktadır.<br />

GÖREVE GELDİĞİMİZDEN İTİBAREN<br />

BEBEK ÖLÜM ORANI DÜŞTÜ<br />

Bebek ölüm oranımız bizim göreve geldiğimiz tarihten bu yana<br />

ekibimizin yaptığı çalışmalarla düşme eğilimine geçmiştir. Son 3<br />

yıla baktığımız zaman 2019 yılında bebek ölüm oranı binde 17,1<br />

iken 2020 yılında 14,1 e düşmüştür.2021 yılı istatistiksel olarak<br />

tamamlanmamış olmakla birlikte, mevcut 9 aylık bebek ölüm<br />

oranı binde 12,40 olarak hesaplanmıştır.<br />

BEBEK ÖLÜMLERİNİ AZALTABİLMEK<br />

İÇİN ÇALIŞMALAR YAPIYORUZ<br />

2020 yılında pandeminin olumsuz koşullarına rağmen kamu ve<br />

özel hastaneler ile görüşülerek yeni doğan yoğun bakımlarda<br />

hasta bakımları konusunda hassasiyet istenmiş ve az da olsa<br />

kazanım elde edilmiştir.<br />

2021 yılında kamu, özel, üniversite hastaneleri ve aile sağlığı merkezlerinin<br />

katılımıyla anne ve bebek ölümlerini önleme çalıştayı<br />

16


SURİYELİ ANNELERİN DOĞURGANLIK<br />

HIZI ÇOK YÜKSEK<br />

Türkiye’de kaba doğum hızı binde 13,3 iken Gaziantep’te binde 19,2 ve Suriyeli kaba doğum hızı<br />

yaklaşık binde 40’tır. Gaziantep’in doğum hızının yüksek olması, Suriyeli annelerin de doğurganlık<br />

hızının yüksek olması bebek ölümlerini arttırmaktadır. Gebe ve bebek takiplerinde kamu ve özel<br />

hastaneler ile Aile Sağlığı Merkezlerinin iş yükü de çok fazla artmakta ve süreci zorlaştırmaktadır.<br />

yapılmış olup sorunlar ve çözüm önerileri tartışılarak , eylem planı<br />

oluşturulmuştur. Oluşturulan eylem planı ilimizdeki tüm sağlık<br />

kuruluşları ile paylaşılarak çalışmalara başlanmıştır.<br />

Tüm kamu ve özel hastanelerde bebeğe eli değen ebe, hemşire<br />

ve doktorlara aynı zamanda 112 çalışanlarına Yenidoğan Canlandırma<br />

Eğitimleri (ayda bir kez) ve Temel yeni doğan eğitimleri<br />

verilerek bilgi ve becerilerinin arttırılması hedeflenmiştir.<br />

Ayda bir kez bebek ölüm komisyonları toplanıp, ilde yaşanan bebek<br />

ölümleri tek tek incelenerek önlenebilirlik durumları değerlendirilmekte<br />

ve tespit edilen sorunların çözülmesine çalışılmaktadır.<br />

İlimizde tüm kamu ve özel hastanelerin düzenli olarak yeni<br />

doğan yoğun bakımlarının endikasyon ve enfeksiyon denetimleri<br />

yapılmakta olup, gereksiz yatak işgallerinin ve enfeksiyona yol<br />

açan unsurların giderilmesine çalışılmaktadır.<br />

1.basamakta aile sağlığı merkezleri tarafından tüm gebe ve bebeklere<br />

beslenme destek programı kapsamında demir ve D-VIT<br />

3 damla dağıtımı sürdürülmektedir.<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile birlikte Anneye süt bebeğe<br />

can projesi devam etmektedir.<br />

Şahinbey Belediyesi ile birlikte yürütülen evlilik okulu projesi<br />

kapsamında çiftlere doğum, güvenli annelik, kalıtsal hastalıklar<br />

vb. gibi konularda danışmanlık verilmektedir.<br />

Şahinbey Belediyesi ile birlikte Hoş geldin Bebek projesi yürütülmekte<br />

olup anne ve bebek sağlığını geliştirmek için gebelere<br />

eğitimler yapılmakta ve hediye paketleri dağıtılmaktadır.<br />

İstenmeyen veya riskli gebelikleri engelleyebilmek için müdürlüğümüz<br />

tarafından aile planlaması malzemeleri temin edilmekte<br />

ve 1.basamakta aile hekimlikleri tarafından dağıtımı sağlanmaktadır.(Aile<br />

planlaması malzemesinin alımını yapıp hizmete sunan<br />

çok az illerden biriyiz)<br />

1.Basamakta bebek ve gebe izlemlerimiz % 99 olup, her gebenin<br />

aile hekimi ve aile sağlığı çalışanı tarafından en az 4 kez izlemi<br />

yapılmakta , izlemler sonucunda sorun saptanan gebeler kadın<br />

doğum hastalıkları uzmanına, bebekler çocuk hastalıkları uzmanına<br />

sevk edilmektedir.<br />

İlimizde hastanelerin yeni doğan yoğun bakım üniteleri ve kuvöz<br />

sayıları yetersiz olup kısa sürede şehir hastanesi hizmete girince<br />

sunulan hizmet kalitesinin artması, dolayısıyla anne ve bebek<br />

ölümlerinin düşmesi beklenmektedir.<br />

Gaziantep’teki bebek<br />

ölümlerinin nedenlerine<br />

baktığımız zaman ilk<br />

sırada prematürite yani<br />

erken doğum gelmektedir.<br />

İkinci sırada konjenital<br />

anomali (doğumsal<br />

bozukluk) üçüncü sırada<br />

ise konjenital (doğumsal)<br />

kalp hastalıkları yer<br />

almaktadır.<br />

17 Eylül / Ekim 2021


Ülkemizde üç kişiden biri<br />

“Hipertansiyon” hastası<br />

Kontrolsüz Hipertansiyon; Kalp Hastalıkları, İnme,<br />

Böbrek Yetmezliği ve Erken ölüm ile ilişkilidir.<br />

K<br />

AN basıncı değerlerinin<br />

normalin üzerinde olmasına<br />

Hipertansiyon denir. Hipertansiyonu<br />

olan hastaların yaklaşık<br />

%90’ında hipertansiyon gelişimi için bir<br />

neden yoktur. Bu tür hipertansiyona<br />

Esansiyel veya Primer Hipertansiyon denir.<br />

Primer Hipertansiyon tedavisinde diyet ve<br />

ilaç tedavisi uygulanır.<br />

Diğer hastalarda ise hipertansiyon gelişimi<br />

için altta yatan tıbbi bir neden vardır. Bu<br />

yüzden bu tür hipertansiyona Sekonder<br />

Hipertansiyon denir, genelde hızlı bir şekilde<br />

ortaya çıkar ve hipertansiyon genellikle<br />

şiddetlidir. Bu altta yatan nedenlerden bazıları<br />

böbrek atardamarında darlık, böbrek<br />

yetmezliği, böbreküstü bezi hastalıkları,<br />

tiroid bezi hastalıkları ve birtakım ilaçlar<br />

olarak sayılabilir.<br />

Kan basıncının yüksekliği damar duvarlarına<br />

ve göz, kalp, beyin ve böbrek gibi<br />

organlara zarar verir.<br />

Hipertansiyon tedavisi için öncelikle varsa<br />

altta yatan neden düzeltilmeli, sonrasında<br />

diyet ve ilaç tedavisi ile hipertansiyon<br />

kontrol altına alınmalıdır.<br />

Birinci derece<br />

akrabalarında yüksek<br />

tansiyon öyküsü olan<br />

kişilerde hipertansiyon<br />

görülme riski büyüktür.<br />

Uzm. Dr. Mehmet Büyükbakkal<br />

Gaziantep Medical Park Hastanesi<br />

NefrolojiUzmanı<br />

HIPERTANSIYON NEDIR?<br />

Kan kalpten pompalanır ve damarlarda dolaşırken damarlara bir<br />

basınç uygular. Tansiyon olarak tanımlanan kan basıncı değeri<br />

kişiden kişiye değişiklik gösterir. Kan basıncı sistolik ve diastolik<br />

olmak üzere ikiye ayrılır. Kalp kasılır ve damarlara doğru kanı<br />

atar. Kanın damarlara attığı kan basıncına sistolik denir. Kalp<br />

gevşediğinde ise hâlâ damarlarda kan basıncı bulunur. Bu<br />

basınca diastolik denir. Sistolik kan basıncı büyük tansiyon;<br />

diastolik küçük tansiyon olarak da bilinir. 18 yaşın üstündeki<br />

erişkin bir bireyin istirahat halindeki normal sistolik kan basıncı en<br />

yüksek 120mmHg, normal diastolik kan basıncı ise en yüksek 80<br />

mmHg olmalıdır. Hipertansiyon hastalarında kan damarlarındaki<br />

basıncın değeri normalin üzerinde seyreder.<br />

18


HIPERTANSIYON<br />

BELIRTILERI<br />

NELERDIR?<br />

Tansiyon 180/110 mmHg’nin<br />

üzerine çıkmadığı sürece herhangi<br />

bir belirti göstermeyebilir. Ancak<br />

sürekli yüksek olduğunda vücuda<br />

zarar verir. En çok görülen yüksek<br />

tansiyon belirtileri:<br />

• Sık idrara çıkma özellikle geceleri<br />

uyanıp idrar yapma<br />

• Bulanık ya da çift görme<br />

• Bacaklarda şişlik<br />

• Nefes darlığı<br />

• Halsizlik, yorgunluk, isteksizlik<br />

• Kulak çınlaması<br />

• Burun kanamaları<br />

• Düzensiz kalp atışı ve kalp ağrısı<br />

• Baş dönmesi ve baş ağrısı<br />

KAN BASINCI<br />

DEĞERLERININ<br />

NORMALIN<br />

ÜZERINDE OLMASINA<br />

HIPERTANSIYON DENIR.<br />

HIPERTANSIYON<br />

NEDENLERI NELERDIR?<br />

Tansiyon yüksekliğinin genetik ve<br />

çevresel faktörler olmak üzere en<br />

önemli iki nedeni vardır. Birinci derece<br />

akrabalarında yüksek tansiyon öyküsü<br />

olan kişilerde hipertansiyon görülme<br />

riski büyüktür. En yaygın olarak görülen<br />

hipertansiyon nedenleri:<br />

• Aşırı tuzlu gıdalarla beslenme<br />

• Kafa içi basıncın yüksek olması<br />

• Aort damarının kalpten çıktığı bölgenin<br />

dar olması<br />

• Böbrek üstünden salgılanan kortizon<br />

veya aldesteron hormonlarının aşırı salgılanmasına<br />

bağlı olarak görülen Crohn<br />

ve Cushing hastalığı<br />

• Böbrek tümörleri<br />

• Akut ya da kronik böbrek hastalıkları<br />

• Böbrek damarlarının daralması<br />

• Tiroid bezi hastalıkları<br />

• Şeker hastalığı<br />

• Kolesterol yüksekliği<br />

• Gebelik<br />

• Soğuk algınlığı ilaçları, dekonjestanlar,<br />

bazı ağrı kesiciler, doğum kontrol hapları,<br />

kokain ve amfetamin gibi yasadışı<br />

ilaçlar<br />

• Kilo fazlalığı<br />

• Alkol ve sigara kullanımı<br />

HIPERTANSIYON TEDAVISI<br />

NASIL OLUR?<br />

Yüksek tansiyon hastalarının tedavisi<br />

için öncelikli olarak hastaların yaşam tarzında<br />

değişiklikler yapması istenir. Tansiyon<br />

hastası ideal kilonun üzerindeyse<br />

ideal kilosuna dönmesi için yeterli ve<br />

dengeli bir diyet programı uygulaması<br />

önerilir. Tuz tüketimi kısıtlanır ve meyve,<br />

sebze tüketimi artırılır. Margarin, tereyağı<br />

ve kuyruk yağı gibi doymuş yağ oranı<br />

yüksek gıdalar diyetten çıkarılır. Alkol ve<br />

sigara kullanımı kesinlikle bırakılmalıdır.<br />

Tansiyon hastalarının düzenli fiziksel<br />

aktivite yapması, kan basınçlarının düzenlenmesini<br />

sağlar. Yaşam tarzındaki<br />

değişikliklere uyum sağlayamayan ya da<br />

değişikliklere rağmen tansiyonu düşürülemeyen<br />

hastalara ila tedavisi uygulanır.<br />

Kronik bir hastalık olan hipertansiyon<br />

yaşam boyu belirli aralıklarla doktor<br />

kontrolü gerektirir. Doktor tarafından<br />

önerilen ilaçların düzenli olarak alınması<br />

ve doktora danışılmadan dozunda<br />

oynamalar yapılmaması gerekir.<br />

TANSIYONU NE DÜŞÜRÜR?<br />

• Yüksek tansiyon durumunda hastanın<br />

ellerini, ayaklarını ve kollarını normal<br />

musluk suyu ile yıkaması önerilir. Soğuk<br />

su ile yapılan duş da kan basıncının<br />

düşürülmesine yardımcı olur.<br />

• Tansiyon yükseldiği zaman hemen<br />

bir limonun suyunu sıkıp sulandırarak<br />

içmek kan basıncını düşürebilir.<br />

• Tuzsuz yoğurt ve ayran da tansiyonu<br />

düşürücü etki gösterir. Ancak yoğurt ya<br />

da ayranın tuzsuz olmasına ekstra özen<br />

gösterilmelidir.<br />

• Nar suyu ve greyfurt gibi meyvelerin<br />

suları ve kekik suyu da tansiyon düşürücüdür.<br />

• Halk arasında da tansiyon yüksekliğinde<br />

kullanılan sarımsağın da kan<br />

basıncını düşürücü etkisi vardır<br />

19 Eylül / Ekim 2021


ÇÖLYAK DEYİP<br />

GEÇMEYİN!<br />

Çölyak hastalığı genetik olarak duyarlı bireylerde<br />

gluten alımının tetiklediği çeşitli derecede<br />

ince barsak hasarı ve çeşitli klinik bulguların<br />

kombinasyonu ile karakterize immun aracılıklı<br />

sistemik otoimmün bir hastalıktır.<br />

OTOIMMUN bir hastalık olan<br />

çölyak hastalığının patogenezinde<br />

genetik ve çevresel<br />

faktörlerin (gluten alımı) önemli<br />

rol oynadığı bilinmektedir.<br />

Dünyada genel populasyonda çölyak<br />

hastalığı prevalansının %1 olduğu tahmin<br />

edilmektedir, ülkemizde ise çocuklarda<br />

yapılan bir çalışmada prevalans 212 de bir<br />

tespit edilmiştir.<br />

Çölyak hastalığı erken çocukluk çağından<br />

yaşlılık çağına kadar herhangi bir yaşta<br />

görülebilir. İki piki vardır; birincisi, ilk 2 yaş<br />

içinde gluten alımından sonra, ikincisi ise<br />

yaşamın ikinci veya üçüncü dekadında<br />

görülür. Semptomlar hastadan hastaya<br />

değiştiği için çölyak hastalığının tanısı<br />

zordur.<br />

Son 30 yılda çölyak hastalığı prevalansında<br />

belirgin olarak artış görülmektedir,<br />

bunun nedeni sadece hekimlerin çölyak<br />

hastalığı hakkında artmış bilgi birikimi ve<br />

farkındalığı değil aynı zamanda yüksek<br />

oranda duyaarlı ve özgül diagnostik<br />

testlerinin kombine olarak kullanılmasıdır.<br />

Artmış farkındalığa rağmen çölyak hastalarının<br />

%95 kadarına halen tanı konulamamaktadır.<br />

Gelişmiş ülkelerde bile tanı<br />

konulamayan vaka çok fazladır. Çünkü<br />

çölyak hastalarının çok azında klinik<br />

olarak belirgin çölyak hastalığı belirtileri<br />

mevcuttur, vakaların çoğunluğunda atipik<br />

bulgular veya belirsiz semptomlar mevcuttur,<br />

bu yüzden tanı konulamamaktadır<br />

ya da tanı gecikmektedir.<br />

Ayrıca çölyak hastalığı gelişme riski birinci<br />

derece akrabalarda, ikinci derece akrabalarda,<br />

Down sendromunda, tip 1 DM,<br />

selektif IgA eksikliğinde, otoimmun tiroiditte,<br />

Turner sendromunda ve Williams<br />

sendromunda yüksektir.<br />

Son yıllarda çölyak tanısı konulmadan<br />

önce glutensiz diyet yapan kişilerin sayısında<br />

belirgin bir artış vardır. Ayrıca çölyak<br />

hastalarının birinci derece akrabalarında<br />

da çölyak için test yapılmadan önce glutensiz<br />

diyete başlandığı görülmektedir. Bu<br />

nedenle çölyak hastalığı için serolojik test<br />

yapmadan önce glutensiz diyet ile beslenip<br />

beslenmediğine dikkat edilmelidir, aksi<br />

takdirde serolojik testler negatif çıkabilir<br />

ve çölyak hastalığı tanısını koymak zor<br />

olur.<br />

Semptomlar genellikle infantarda ve daha<br />

Doç. Dr. Yasin Şahin<br />

Medical Park Gaziantep Hastanesi Çocuk<br />

Gastroenterolojisi, Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı<br />

büyük çocuklarda birbirinden farklıdır. Küçük<br />

çocuklarda genellikle ishal, iştahsızlık,<br />

karın şişliği ve ağrısı görülür, eğer tanı<br />

gecikirse gelişme geriliği irritabilite ve ciddi<br />

malnutrisyon da görülebilir. Daha büyük<br />

çocuklarda gluten alım miktarına bağlı<br />

olarak ishal, bulantı, kusma, karın ağrısı,<br />

karın şişliği, kilo kaybı ve kabızlık gibi GIS<br />

semptomları görülebilir.<br />

Günümüzde tek etkin tedavisi halen tamamen<br />

glutenden kaçınmaktır. Glutensiz<br />

diyet ile semptomlarda belirgin iyileşme,<br />

biyokimyasal testlerin normalizasyonu<br />

ve yaşam kalitesinde iyileşme görülür.<br />

Çocuklarda diyetten sonra sıklıkla 2-4<br />

hafta içinde semptomlarda hızla düzelme<br />

görülür.<br />

20


21 Eylül / Ekim 2021


TÜRKİYE’DE BİR İLK:<br />

GAZİANTEP BÖBREK<br />

NAKLİ HASTANESİ<br />

Türkiye’de 70 bin böbrek hastası<br />

nakil bekliyor. Ancak yıllık sadece 3<br />

bin kişiye böbrek nakli yapılabiliyor.<br />

Türkiye’nin ilk Böbrek Nakli Hastanesini<br />

hizmete açmaya hazırlanan Gaziantep<br />

Üniversitesi, böbrek nakli bekleyen<br />

hastalara güven merkezi olacak.<br />

ORGAN naklinde başarılı çalışmalara imza atan Gaziantep<br />

Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama<br />

Hastanesi; Böbrek Nakli Hastanesi ve Böbrek Nakli<br />

Akademisi gibi projeleriyle Türkiye’de ilklerin öncülüğünü<br />

yapmaya devam ediyor.<br />

YOĞUN TALEP BÖBREK NAKLİ HASTANESİ<br />

FİKRİNİ ORTAYA ÇIKARDI<br />

Türk Nefroloji Derneğinin Türkiye’nin genelini kapsayan yapmış<br />

oldukları bir çalışmada en çok böbrek hastasının Marmara<br />

ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görüldüğü tespit edilmiştir.<br />

Dolayısıyla Gaziantep de en çok böbrek hastasının olduğu<br />

bölgede bulunmaktadır. Merkezimizde haftada ortalama 3<br />

böbrek nakli ile yıllık 100 civarında böbrek nakli yapılmaktadır.<br />

Merkezimizde sadece böbrek nakli ameliyatlarının yapıldığı,<br />

ayrı havalandırma sistemi olan pandemi koşullarında talebin<br />

artması ile beraber her gün böbrek nakli yapılabilen özel nakil<br />

BÖLGENİN EN ÇOK<br />

ORGAN NAKLİNİ<br />

GERÇEKLEŞTİREN EKİP<br />

Organ nakli ihtisasını ABD NewYork Üniversitesi’nde<br />

tamamlayarak ardından Gaziantep Üniversitesi’ne<br />

gelen ve 10 yıldan fazladır görev yapan tecrübeli isim<br />

Prof. Dr. Sacid Çoban, organ naklinin çok zorlu bir<br />

işlem olduğunu söyledi. Böbrek naklinin ancak çok<br />

büyük ve profesyonel bir ekiple yapılabileceğini ve<br />

başarının da ancak böyle bir ekip sayesinde mümkün<br />

olabileceğini, Gaziantep Üniversitesi’nin de böyle bir<br />

ekibe ve imkâna sahip olduğunu ve bununda hem<br />

Gaziantep hem de bölge için çok büyük bir şans<br />

olduğunu ifade etti. Çoban; Güneydoğu Anadolu<br />

Bölgesinde en çok organ nakli gerçekleştiren ekip<br />

olduklarını belirterek, Böbrek Nakli Enstitüsü, Böbrek<br />

Nakli Hastanesi ve Böbrek Nakli Akademisi projelerin<br />

gerçekleştirilmesinde büyük katkısı olan Gaziantep<br />

Valisi Sayın Davut Gül, Gaziantep Üniversitesi<br />

Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın ve İpek Yolu Kalkınma<br />

Ajansına teşekkür etti.<br />

22


GAZIANTEP ÜNIVERSITESI BÜNYESINDE AÇILAN BU HASTANEMIZ ILK VE TEK<br />

OLACAK. TEK KIŞILIK HASTA ODALARIYLA, KONFORUYLA BÖLGEDE NAKIL<br />

IHTIYACI OLAN HASTALARIMIZA HITAP EDECEK ÖZEL BIR HASTANE OLACAK.<br />

ameliyat salonları ile çalışmaya devam<br />

ederken talebin iki katına çıkması ve Türkiye’de<br />

bulunan hastaların yanında yurtdışı<br />

hastalardan da talep olması nedeni ile<br />

böbrek nakli hastanesi fikri ortaya çıkmış<br />

oldu.<br />

GAZİANTEP BÖBREK NAKİL<br />

HASTANESİ TÜRKİYE’DE İLK<br />

OLACAK<br />

Böbrek Nakli Hastanesi fikri ilk ortaya<br />

çıktığında Gaziantep Üniversitesi Rektörü<br />

Prof. Dr. Arif Özaydın hocamız kampüs<br />

içerisinde bize bir yer tahsis etti. Türkiye’de<br />

Gaziantep’te ilk ve tek olmak üzere;<br />

50 yatak kapasiteli 3 tane ameliyathanesi,<br />

6 yataklı yoğun bakımı olan Böbrek Nakli<br />

Hastanesinin açılışını çok yakında hep<br />

birlikte yapmış olacağız.<br />

Ülkemizde bu anlamda bir hastane<br />

bulunmamaktadır. Gaziantep Üniversitesi<br />

bünyesinde açılan bu hastanemiz ilk ve<br />

tek olacaktır. Tek kişilik hasta odalarıyla,<br />

konforuyla başta bölgede nakil ihtiyacı<br />

olan hastalarımız olmak üzere Ülkemizin<br />

geneline ve yurt dışından da hastalara<br />

hitap edecek özel bir hastane olacaktır.<br />

BÖLGEDE; ÇOCUK BÖBREK<br />

NAKLİ YAPAN TEK<br />

HASTANEYİZ<br />

Gaziantep Üniversitesini farklı kılan bir<br />

nokta da çocuk böbrek nakli yapan tek<br />

hastane olmamızdır. Bunun nedeni<br />

ise Güneydoğu Anadolu’da tek çocuk<br />

transplant nefrologunun Gaziantep Üniversitesinde<br />

bulunmasıdır.<br />

Prof. Dr. Ayşe Balat, Prof. Dr. Mithat<br />

Büyükçelik, Doç. Dr. Beltinge Kılıç ve Dr.<br />

Öğr. Üyesi Mehtap Kara ekibi tarafından<br />

çocuk nefrolojisi alanında bölgeye çok ciddi<br />

hizmetler verilmektedir. Böbrek naklinde<br />

en önemli şeylerden biri çocuk böbrek<br />

nakli yapmaktır. Çocuklarda biraz daha<br />

damarlar küçük, yapılar incedir, dolayısıyla<br />

bu biraz daha ayrı bir gayret ve çalışma<br />

gerektirir. Gaziantep Üniversitesi’nin bu<br />

noktada çok iyi bir ekip bulunmaktadır.<br />

Anestezi bölümünde yine ciddi deneyimleri<br />

olan öğretim üyelerimiz çalışmaktadır.<br />

BÖLGEDEKİ; DOKU<br />

TİPLENDİRME<br />

LABARATUVARINA SAHİP<br />

TEK MERKEZ<br />

GAÜN Tıp Fakültesi bünyesinde bulunan<br />

‘Doku Tiplendirme Labaratuvarı’nın bölgede<br />

tek olduğunu ve bununda Böbrek<br />

Nakil Merkezi için çok büyük avantaj<br />

23 Eylül / Ekim 2021


olmak adına Böbrek Nakil Hastanesi<br />

projesine giriştik. Projemiz birkaç ay<br />

içinde tamamlanacak. Şu anda da<br />

bu bilgileri sizlere bitmek üzere olan<br />

bu merkezimizin içinde vermenin<br />

mutluluğunu yaşıyoruz. Gaziantep<br />

Üniversitesi’nin devam eden sağlık<br />

yatırımlarının “Amiral gemisi” olarak<br />

nitelendirilen Böbrek Nakli Hastanesi<br />

yakın zamanda hizmete girecek.” dedi.<br />

YABANCI UYRUKLU 70<br />

HASTAYA NAKİL YAPILDI<br />

İŞİMİZ BÖBREK NAKLİ,<br />

GÜCÜMÜZ EKİBİMİZ<br />

Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif<br />

Özaydın’ın “Bir yatırıma karar verirken önce<br />

ekibime, Gaziantep’in, bölgenin ve ülkemizin<br />

ihtiyaçlarına bakıyorum. Elimde ‘Böbrek Hastalıkları<br />

ve Nakli” konusunda çok başarılı bir<br />

ekip var. Arazi var. Ekonomi biliyoruz. Finans<br />

sağlayabiliyoruz. Kazanç da sağlayacağımız<br />

kesin. ‘Böbrek Nakil hastanesi’ kurmayayım<br />

da ne yapayım.” sözleriyle kuruluş nedenini<br />

açıkladığı merkeze hayat verecek ekip de<br />

konusunun uzmanlarından oluşuyor.<br />

Organ Nakli Merkez Müdürü Prof. Dr. Sacid<br />

Çoban; “İşimiz böbrek nakli, gücümüz<br />

ekibimiz” sloganı ile kendileri ifade ettiklerini<br />

söyledi. Çoban; organ naklinin bir bölüm veya<br />

bir kişi tarafından yapılan bir işlem olmadığını,<br />

başarının ön planında görünen kişilerle birlikte<br />

arka planda da çok değerli ve deneyimli<br />

kişilerin, ekiplerin olduğunu belirtti. Cerrahi<br />

alanda Prof. Dr. Fahrettin Yıldız ve Dr. Öğr.<br />

Üyesi Aziz Bulut ile birlikte çalıştıklarını ifade<br />

etti. Böbrek naklinde en önemli bölümlerden<br />

de Nefrolojinin, aslında ameliyat öncesinden<br />

başlamak üzere hastayı bütünüyle değerlendiren,<br />

takiplerinde devam ettiren ve organ<br />

reddinin olmaması için gerekli olan her şeyi<br />

yapan bölüm olduğunu belirtti. Gaziantep<br />

Üniversitesi’nin bu anlamda şanslı olduğunu,<br />

Gaziantep’te Nefroloji bölümünü ilk kuran,<br />

organ nakli konusunda ihtisasını yapmış<br />

öğretim üyelerinden birisi olan Prof. Dr. Celalettin<br />

Usalan, özellikle doku uyumsuz organ<br />

nakillerinde deneyim sahibi, diğer bir öğretim<br />

üyemiz Prof. Dr. Özlem Usalan ve Doç. Dr.<br />

Fatih Erdur’un organ nakil merkezi için çok<br />

büyük değerler olduğunu söyledi.<br />

olduğunu vurguladı.<br />

Prof. Dr. Sacid Çoban; bölgemizde<br />

ikamet eden yıllık 600 civarında<br />

hastanın böbrek nakli olduğunu ve<br />

bununda, Böbrek Nakil Hastanesini<br />

odaklanmalarının en önemli nedenlerden<br />

biri olduğunu kaydetti. Çünkü<br />

böbrek nakli cerrahi işlemle sona<br />

eren bir tedavi süreci olmadığını,<br />

naklin ardından gelen süreç ve<br />

özellikle ilaç kullanım takibinin çok<br />

önemli olduğunu ve bu aşamalarda<br />

bir aksaklık olduğunda böbreğin<br />

kaybedilebildiğini söyledi.<br />

Çoban; “Biz bu hastalarımıza, bölgemizin<br />

insanına sahip çıkmak ve<br />

onlara onlar için bir güven merkezi<br />

Türkiye’de bir ilke imza atacak olan<br />

bu merkez, sadece ülkemizdeki hastalar<br />

için değil başka ülkelerdeki hastalar<br />

için de şifa dağıtacaktır. Böbrek<br />

hastalıkları ve özellikle de böbrek<br />

nakli konusunda haklı bir üne sahip<br />

olan GAÜN Tıp Fakültesi, şu ana kadar<br />

70’in üzerinde yabancı uyruklu<br />

hastaya nakil gerçekleştirmiştir. Bu<br />

70 hastanın tamamı nakil için yurt<br />

dışından ülkemize gelerek şifayı<br />

Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Hastanesi’nde bulan hastalardır. Bu<br />

sayının içine Türkiye’de yaşayan yabancı<br />

uyruklu hastalar dahil değildir.<br />

Bu sayının Böbrek Nakli Hastanesinin<br />

açılmasıyla birlikte her geçen<br />

gün katlanarak artmasına kesin<br />

gözüyle bakılmaktadır. Böylece bu<br />

hastane Ülkemizin sağlık politikaları<br />

çerçevesinde daha fazla sağlık turizmi<br />

hastalarının da şifa bulmalarına<br />

vesile olabilecektir.<br />

SADECE NAKİL YAPMAK<br />

YETERLİ MİDİR? NAKİL OLUNCA<br />

HER ŞEY BİTİYOR MU?<br />

Böbrek naklinin böbrek yetmezliğinin en etkili tedavi yöntemi<br />

olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sacid Çoban, “Böbrek nakil<br />

işlemi iki aşamalı bir tedavi olup, nakil sonrası hastanın takibi<br />

ve nakil olduğu merkeze güvenmesi çok önemlidir. Çünkü<br />

nakilden sonraki en küçük bir ihmal bile böbreğin kaybına ve<br />

yeniden diyaliz aşamasına dönülmesine neden olabilir. Maalesef<br />

bütün emekler boşa gidebiliyor. İşte biz ‘Hasta Akademisi’<br />

dediğimiz sistem ile nakil hastalarımızı ameliyattan önce başlamak<br />

üzere eğitiyoruz. Sağlıklı yaşamın konforuna dönebilmesi<br />

ve bu konforu sürdürebilmesi için gerekli her türlü bilgiyi,<br />

hizmeti ve desteği hastalarımıza bu akademide sunuyoruz.<br />

Ayrıca geliştirmekte olduğumuz ve dünyada ilk olan interaktif<br />

yazılımlarımızla hastalarımızı takip edebileceğiz. Hastanın ilacını<br />

alıp almadığını, değerlerinin ne durumda olduğunu düzenli<br />

olarak sistemlerimize bağlı ekranlardan, yazılımımız sayesinde<br />

takip ediyor, olumsuz bir durumda anında hastaya bilgi verip<br />

gerekli tedbir ve müdahalelerin yapılmasını sağlıyor olacağız.<br />

Yakın zamanda hasta takip aplikasyonumuzu da sizlere tanıtmanın<br />

heyecanı ve mutluluğu içindeyiz.<br />

24


LİV İLAN<br />

25 Eylül / Ekim 2021


Fizyoterapi ve<br />

Rehabilitasyon Eğitim<br />

Kongresi tamamlandı<br />

Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ)’nin birlikte<br />

düzenlediği “1. Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Eğitim Kongresi” alanında uzman bilim<br />

insanlarının katılımıyla gerçekleştirildi.<br />

H<br />

KÜ’nün ev sahipliğinde;<br />

fizyoterapiden eğitime,<br />

eğitimden teknolojiye,<br />

teknolojiden yapay zekaya<br />

kadar geniş konu yelpazesi ve zengin bir<br />

içeriğe sahip olan Kongre, Türkiye’den 13<br />

farklı üniversite ve Türkiye Fizyoterapistler<br />

Derneği’nden akademisyenler ile alanında<br />

uzman bilim insanlarını bir araya getirdi.<br />

Video konferans yöntemi ile çevrimiçi<br />

gerçekleştirilen Kongre’de; program<br />

geliştirme, öğrenme modelleri, e-öğrenme<br />

araçları, Türkiye’deki eğitim profili, kalite<br />

standartları, ders planlama, ölçme ve<br />

değerlendirme süreçleri gibi birçok konu<br />

tartışıldı.<br />

1. Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Eğitimi<br />

Kongresi’nin açılış konuşmalarını, HKÜ<br />

Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli, SBÜ<br />

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa<br />

Gerek ile HKÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi<br />

Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm<br />

Başkanı Prof. Dr. Yavuz Yakut yaptı.<br />

“Temel becerilerin kazanılması zorunluluk<br />

haline geldi”<br />

1. Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Eğitim<br />

Kongresi’nin açılış konuşmasını yapan<br />

HKÜ Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli,<br />

“COVID-19 salgını, teknolojideki<br />

gelişmeler ve değişimlerle birlikte<br />

geleneksel öğretme, öğrenme ve<br />

değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesi<br />

gerekliliğini ön plana çıkarmıştır. Tüm<br />

disiplinlerde olduğu gibi Fizyoterapi ve<br />

Rehabilitasyon alanında da öğrencilere;<br />

günün gerektirdiği güncel bilgi, beceri<br />

ve yetkinliklerin kazandırılması, ayrıca<br />

mesleğe yönelik beceri ve yetkinlikler<br />

yanında, günümüzün gerektirdiği teknoloji<br />

okuryazarlığı ve yöneticiliği, kritik analitik<br />

yapabilme, öğrenmeyi öğrenme ve<br />

benzeri gibi temel veya genel becerilerin<br />

kazandırılması adeta bir zorunluluk<br />

haline gelmiştir. Bu bağlamda, tüm bu<br />

konuların masaya yatırılarak detaylı olarak<br />

tartışılacağı bir kongrenin, paydaşlarımız<br />

ile işbirliği içerisinde, üniversitemiz<br />

Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizik Tedavi<br />

Rehabilitasyon Bölümü ile Eğitim<br />

Fakültesi tarafından birlikte düzenleniyor<br />

olması büyük önem arz etmektedir” dedi.<br />

Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ)<br />

bünyesinde bulunan Gülhane Fizyoterapi<br />

ve Rehabilitasyon Merkezi’nin<br />

tarihçesinden bahsederek Fizyoterapi ve<br />

Rehabilitasyon alanına sunduğu katkıları<br />

anlatan SBÜ Rektör Yardımcısı Prof.<br />

Dr. Mustafa Gerek ise; “Fizyoterapi ve<br />

Rehabilitasyon Eğitim Kongresi’ndeki<br />

çıktılarının, bu alandaki araştırmacılara<br />

ve insanlığa büyük yarar sağlayacağını<br />

düşünüyorum. Genişleyen bilgi alanı<br />

içerisinde, meslektaşlarım böyle kongreler<br />

ile birlikte daha etkin ve yetkin çalışmalar<br />

yapmaya devam edeceklerdir” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

Eğitimin gönül ve emek işi olduğunu<br />

vurgulayan Prof. Dr. Yavuz Yakut ise,<br />

“Dünya Fizyoterapi Birliği, mesleğin<br />

doğrudan uygulanmasına yönelik<br />

olarak, eğitim süreçlerinde ciddi<br />

değişiklik önerileri yayımladı. Halen<br />

dünya standartlarında yapılmakta olan<br />

ülkemizdeki fizyoterapi ve rehabilitasyon<br />

eğitimi süreçlerinin de bu değişiklikleri<br />

tartışması ve uygulaması gerekmektedir.<br />

Eğitim Fakültemiz ile işbirliği içerisinde<br />

düzenlendiğimiz kongremiz bu konularda<br />

çok değerli tartışmaların yapılmasını<br />

sağlayacaktır” şeklinde konuştu.<br />

Geniş bir katılımla devam eden ve<br />

konunun her yönüyle ele alındığı “1.<br />

Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Eğitim<br />

Kongresi” verimli geçen iki günlük sürenin<br />

ardından, kapanış ve değerlendirme<br />

oturumu ile sona erdi.<br />

26


Kadın Üreme Sistemi<br />

Kanserlerinin Tedavisi<br />

Güvenli Ellerde!<br />

Kadın Kanserleri Vakfı’nın verilerine göre, günümüzde,<br />

dünyada her beş dakikada bir, 1 kadın “kadın üreme sistemi<br />

kanseri” tanısı almaktadır.<br />

Prof. Dr. Mehmet Mutlu Meydanlı<br />

Medical Park Gaziantep Hastanesi Jinekolojik<br />

Onkoloji Cerrahisi Uzmanı<br />

Kadın üreme sistemi<br />

kanserlerine işaret eden<br />

olağan dışı belirti ve<br />

bulguların tüm kadınlar<br />

tarafından bilinmesi ve<br />

bu bulgu ve belirtilerle<br />

karşılaşıldığında hekime<br />

başvurulması bir diğer<br />

önemli konudur.<br />

M<br />

EDICAL Park Gaziantep<br />

Hastanesi Jinekolojik Onkoloji<br />

Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr.<br />

Mehmet Mutlu Meydanlı<br />

yaptığı açıklamada; ülkemizde en sık<br />

görülen kadın üreme sistemi kanserlerinin<br />

sırasıyla, yumurtalık kanseri, rahim kanser<br />

ve rahim ağzı kanseri olduğunun altını çizdi.<br />

Meydanlı, “Rahim ağzı kanseri korunulabilir<br />

bir kanserdir. 10-12 yaş aralığındaki kız<br />

çocuklarının koruyucu HPV aşıları ile<br />

aşılanması, 30 yaş ve üzerindeki kadınların<br />

ise ülke çapında yürütülen “Rahim Ağzı<br />

Kanseri Tarama Programı’na’’ katılması<br />

ile rahim ağzı kanserinden korunmak<br />

mümkündür. Genel olarak, kadın üreme<br />

sistemi kanserlerinden korunmak için<br />

normal vücut ağırlığının korunması ve<br />

şişmanlıktan kaçınılması, diyet yaparak<br />

normal vücut ağırlığına ulaşılması, dengeli<br />

beslenme, düzenli egzersiz ve tütün<br />

kullanımından uzak durulması gereklidir”<br />

dedi. Prof. Dr. Meydanlı, “Kadın üreme<br />

sistemi kanserlerine işaret eden olağan dışı<br />

belirti ve bulguların tüm kadınlar tarafından<br />

bilinmesi ve bu bulgu ve belirtilerle<br />

karşılaşıldığında hekime başvurulması bir<br />

diğer önemli konudur. Menopoz sonrası<br />

kanama, cinsel ilişki sırasında ya da cinsel<br />

ilişkiden sonra kanama, anormal vajinal<br />

kanama, et suyu tarzında akıntı, karında<br />

şişlik ve erken doyma hissi gibi belirti ve<br />

bulgular kadın üreme sistemi kanserleri ile<br />

ilişkili olabilir. ‘’ diye sözlerini sürdürdü.<br />

Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı Prof.<br />

Dr. Mehmet Mutlu Meydanlı, yaş, aile<br />

öyküsü ve genetik faktörlerin kadın üreme<br />

sistemi kanserlerinin gelişiminde önem arz<br />

ettiğini kaydetti. Bununla birlikte, kadın<br />

üreme sistemi kanserlerinin her yaştaki<br />

kadını etkileyebileceğini söyleyen Prof.<br />

Dr. Meydanlı, yakınması olsun olmasın<br />

her kadının yılda en az bir kez jinekolojik<br />

muayeneden geçmesi gerektiğini vurguladı.<br />

Jinekolojik muayeneden uzak olmanın<br />

kadın üreme sistemi kanserleri için risk<br />

faktörü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr.<br />

Meydanlı, erken tanının hayat kurtardığını<br />

ancak erken tanı için kadınların periyodik<br />

olarak jinekolojik muayeneden geçmesinin<br />

kritik bir öneme sahip olduğunu sözlerine<br />

ekledi.<br />

27 Eylül / Ekim 2021


OSB’YE<br />

ÖNEMLİ <strong>SAĞLIK</strong> DESTEĞİ<br />

OSB’YE SEMT POLİKLİNİĞİ VE TRAVMATİK<br />

ACİL DURUM HASTANESİ YAPILACAK<br />

Her geçen gün gelişen, büyüyen sanayisi ve istihdama sunduğu katkı ile<br />

örnek şehirlerarasında yer alan Gaziantep’te, Organize Sanayi Bölgesine<br />

iki önemli sağlık desteği verilecek.<br />

ORGANIZE Sanayi Bölgesindeki<br />

işyerlerinde çalışanlar ve<br />

müracaat eden diğer acil tıbbi<br />

yardım gerektiren tedavi edici<br />

sağlık hizmetlerini daha kolay ulaşılabilir<br />

ve erişilebilir sunmak amacıyla iki ayrı<br />

protokol imzalandı.<br />

Gaziantep Valiliği Yatırım İzleme Ve<br />

Koordinasyon Başkanlığı, Gaziantep<br />

Sağlık İl Müdürlüğü ile Gaziantep<br />

Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü<br />

işbirliğinde yapılacak Travmatik Acil<br />

Durum Hastanesi ve yine Gaziantep<br />

Valiliği koordinasyonunda, Gaziantep<br />

Büyükşehir Belediyesi ve Organize<br />

Sanayi Bölgesi arasında semt polikliniği<br />

açılmasına yönelik işbirliği protokolleri<br />

imzalandı.<br />

Valilikte düzenlenen protokol imza<br />

törenine, Gaziantep Valisi Davut Gül,<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

Fatma Şahin, YİKOB Başkanı Alper Çifçi,<br />

İl Sağlık Müdürü Umut Mutlu Tiryaki,<br />

Organize Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Cengiz Şimşek ve yönetim kurulu üyeleri<br />

katıldı.<br />

Vali Davut Gül, törende yaptığı<br />

konuşmada, her iki sağlık hizmetinin<br />

de özellikle zaman noktasında önemli<br />

katkılar sunacağını kaydetti.<br />

OSB Gaziantep’in hayatının her<br />

döneminde çok faydalı işler yaptığını<br />

dile getiren Vali Gül, “Son dönemde<br />

Cengiz Şimşek yönetimindeki OSB<br />

28


Gaziantep Valiliği Yatırım<br />

İzleme Ve Koordinasyon<br />

Başkanlığı, Gaziantep Sağlık<br />

İl Müdürlüğü ile Gaziantep<br />

Organize Sanayi Bölge<br />

Müdürlüğü işbirliğinde<br />

yapılacak Travmatik<br />

Acil Durum Hastanesi ve<br />

yine Gaziantep Valiliği<br />

koordinasyonunda, Gaziantep<br />

Büyükşehir Belediyesi ve<br />

Organize Sanayi Bölgesi<br />

arasında semt polikliniği<br />

açılmasına yönelik işbirliği<br />

protokolleri imzalandı.<br />

yönetim kurulu, birçok sorunu çözme<br />

sürecini başlatarak önemli bir yol kat<br />

etti. Biliyorsunuz, Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi’nin OSB’ye götürdüğü<br />

GAZİRAY var. GAZİRAY bir sene<br />

içerisinde bittiğinde raylı ulaşım, OSB’nin<br />

içerisine kadar girmiş olacak. Yine<br />

Valiliğimiz, Büyükşehir Belediyesi ve OSB<br />

ile orada çalışan annelerin çocuklarını<br />

bırakacağı kreş inşasının yapımına da<br />

devam ediliyor. Çalışan annelere çok<br />

büyük kolaylık sağlayacak. Sanayicinin<br />

otoyola kolay çıkması ve girmesi, ham<br />

maddenin limana kolay ulaşması için<br />

OSB iki kavşak sürecini başlattı. Bu<br />

süreç devam ediyor. Su, altyapı vb.<br />

birçok alanda çok önemli çalışmalar<br />

oluyor. Tabi hepsinin başı sağlık. Burada<br />

aslında iki ayrı protokol imzalıyoruz. Bir<br />

tanesi OSB ile Büyükşehir Belediyesi<br />

arasında poliklinik hizmeti verecek sağlık<br />

merkezi oluşturulmasını içeriyor. İkincisi<br />

de gönül ister ki iş kazaları hiç olmasın<br />

ama olabildiğince de az olmasına<br />

rağmen zaman zaman iş kazaları oluyor.<br />

Travma başta olmak üzere ilk müdahale<br />

anlamında hastaneye ihtiyaç var. Onun<br />

da yerini YİKOB tahsis edecek ve OSB<br />

yapacak. İl Sağlık Müdürlüğümüz de<br />

işletecek. Her ikisi de hem zaman<br />

anlamında hem de sağlık hizmeti<br />

anlamında şehrimize, OSB’ye çok önemli<br />

katkılar sunacak” diye konuştu.<br />

Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma<br />

Şahin, sanayinin Gaziantep’in en<br />

büyük gücü olduğuna vurgu yaparak,<br />

“Pandemide bütün büyük ülkeler<br />

küçülürken Gazi şehri büyüten bir sanayi<br />

alt yapımız var. Sanayici cesareti, vizyonu<br />

ve kalitesi var. Bu akşamdan sabaha<br />

olmuyor. Güçlü bir örgütlenme yapısı<br />

var. Gaziantep’te güçlü bir koordinasyon<br />

var. Bu çalışma anlayışıyla şehrimizin<br />

istihdamını, ihracatını, ekonomisini<br />

büyütüyoruz. Ayrıca beraberinde bu<br />

konulara dair olan çalışmalarda iş<br />

birliklerimizle şehrin gücünü artırıyoruz.<br />

Gaziantep Büyükşehir olarak Türkiye’de<br />

hastanesi olan tek şehiriz. Başka bir<br />

şehirde bir büyükşehrin hastanesi yok.<br />

İnayet Topçuoğlu Hastanesi’ni Gaziantep<br />

Modeli ile hayırseverimiz ile birlikte yaptık.<br />

Sağlık alanında bizler yoğun bir şekilde<br />

çalışırken bu sanayideki gücümüzü, sağlık<br />

sistemimizle güçlendirmek istedik. Çünkü<br />

işçi sağlığı ve işçi güvenliği bizim için iki<br />

önemli husustur. 240 bin kişi yalnızca<br />

OSB’de çalışan işçi sayısı bu rakamda<br />

bizlere gösteriyor ki biz işçi memleketiyiz.<br />

Dolayısıyla işçilerimiz huzurlu ve mutluysa<br />

bu şehirde huzurlu ve mutludur. İşte o<br />

yüzden çok acil bir iş kazası olduğunda<br />

anında müdahalede bulunmak işçi<br />

sağlığı ve iş verimliliği açısından çok<br />

önemli. Bu çalışmalar her biri bir bütünün<br />

parçasıdır. OSB’de sağlık tesisi ihtiyacını<br />

birlikte iş yapma modeliyle gördük. Bu<br />

yapacağımız çalışmayla işçimizin sağlığını<br />

koruyan, iş verimliliğini artıran sağlık şehri<br />

Gaziantep’in alt yapısını güçlendireceğiz.<br />

İnşallah hizmete girdiği zaman bu modeli<br />

bütün Türkiye’ye örnek bir model olarak<br />

sunacağız” ifadelerini kullandı.<br />

Organize Sanayi Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Cengiz Şimşek ise “Gaziantep<br />

Organize Sanayi bölgesinde yaklaşık 240<br />

bin kişi çalışıyor. Günlük, işçilerimizin<br />

poliklinik ihtiyacını karşılamak amacıyla<br />

Büyükşehir Belediyesi ile iş birliği içine<br />

girerek desteklerini aldık. Bu doğrultuda<br />

Büyükşehir’e bağlı Engelliler ve Sağlık<br />

Hizmetleri Daire Başkanlığı’yla OSB’ye bir<br />

tane semt polikliniği yapma kararı aldık.<br />

Bu sağlık tesisi ile çalışan işçilerin tedavi<br />

ihtiyaçlarını karşılayacağız. Yardımlarından<br />

ve desteklerinden dolayı Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Fatma Şahin’e<br />

teşekkürler ediyorum.” Şeklinde konuştu.<br />

İl Sağlık Müdürü Umut Mutlu Tiryaki<br />

önemli bir ihtiyacı giderecek tesislerin<br />

hayırlı olması temennisinde bulundu.<br />

Konuşmalar sonrasında protokolün<br />

imzaları atılarak hatıra fotoğrafı çektirildi.<br />

29 Eylül / Ekim 2021


“MENOPOZ HASTALIK<br />

DEĞİL, KADIN YAŞAMININ<br />

BİR EVRESİDİR.”<br />

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ali İrfan Güzel, menopozun<br />

yaygın bilinenin aksine hastalık değil, kadın<br />

yaşamının bir evresi olduğunu söyledi.<br />

DOÇ. DR. GÜZEL, “Menopoz,<br />

adet kanamalarının bir<br />

sene boyunca olmaması olarak<br />

tanımlanır. Bu süreçte yumurtalıklarda<br />

yumurta rezervi bitmiş ve kadınlık hormonları;<br />

östrojen ve progesteron üretimi<br />

gerçekleşmemektedir” dedi.<br />

Kadınların genellikle 48-52 yaşları arasında<br />

menopoza girdiklerini anımsatan Doç. Dr.<br />

Güzel, adet kanamalarının 40 yaşından<br />

önce kalıcı olarak kesilmesine “erken<br />

menopoz” adı verildiğini belirtti.<br />

Menopoz döneminin ilk bulgularının adet<br />

kanamalarının düzensizleşmesi ve daha<br />

sonra da kesilmesi olan menopoz öncesi<br />

veya menopoza geçiş (klimakterik) döneminde<br />

görüldüğünü anımsatan Doç. Dr.<br />

Güzel, menopozun genetik ve beslenme,<br />

sigara, alkol kullanımı, vb. çevresel faktörlerden<br />

etkilendiğini kaydetti.<br />

MENOPOZ TİPLERİ<br />

Doğal menopozun yanı sıra, cerrahi ve<br />

medikal menopoz tiplerinin de bulunduğunu<br />

vurgulayan Doç. Dr. Güzel, “Cerrahi<br />

menopoz, ameliyat ile yumurtalıkların<br />

alınmasından sonra gerçekleşmektedir.<br />

Menopoz belirtileri daha şiddetli, kemik<br />

kaybına daha hızlıdır, cinsel ilişki sırasında<br />

ağrıya neden olabilir. Medikal menopoz<br />

ise kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser<br />

tedavileri sonrası ortaya çıkar” diye konuştu.<br />

Menopozal geçiş döneminde adet kanamalarında<br />

değişiklikler, ateş basması<br />

gibi fiziksel ve psikolojik değişiklikler<br />

izlendiğini anlatan Doç. Dr. Güzel,<br />

menopoza geçiş tamamlandıktan<br />

sonra adetlerin durduğunun ve<br />

bulguların belirginleşebileceğinin<br />

altını çizdi.<br />

EN ÇOK ŞİKÂYET EDİLEN VE<br />

EN SIK GÖRÜLEN BULGU: ATEŞ<br />

BASMALARI<br />

“Bu dönemin en çok şikâyet edilen ve<br />

en sık görülen bulgusu ateş basmaları<br />

olduğunu ifade eden Doç. Dr. Güzel, şu<br />

bilgileri verdi: “Ateş basmaları baş, boyun<br />

ve göğüs bölgesinde hissedilir, ciltte kırmızılık,<br />

vücut ısısında ani artış ve terlemeyle<br />

karakterizedir. Genellikle birkaç saniyeyle<br />

birkaç dakika arasında sürer ancak nadiren<br />

bir saate kadar uzayabilir.<br />

Menopoza geçiş döneminde her 10 kadından<br />

birinde tespit edilen ateş basmaları,<br />

menopoz döneminde her iki kadından<br />

birinde izlenmektedir. 5 yılın sonunda bu<br />

oran yüzde 20’ye düşmektedir. Her ne<br />

kadar sık bir yakınma olsa da sağlık için bir<br />

tehlike oluşturmamaktadır, aksine fizyolojik<br />

değişikliklerin güvenli bir göstergesidir.<br />

Doç. Dr. Ali İrfan Güzel<br />

SANKO Üniversitesi Hastanesi<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

İç ve dış genital organlarda ve idrar<br />

yollarında meydana gelen değişikliklere<br />

bağlı olarak vajinal kuruluk, cinsel hayatın<br />

olumsuz etkilenmesi ve tekrarlayan enfeksiyonlar<br />

sık görülür. İdrar sorunları da sık<br />

olup tekrarlayan enfeksiyonlar, sık idrara<br />

çıkma ve idrar kaçırma en çok karşılaşılan<br />

sorunlardır. Yaşlı kadınlardaki idrar kaçırma<br />

çoğunlukla urge inkontinans (sıkışarak<br />

kaçırma, yetişememe) olan karma bir<br />

problemdir ve burada östrojen tedavisiyle<br />

bir düzelme sağlanabilir.”<br />

Muayenelerinin yanı sıra, smear testleri alınmalı, ultrasound ile rahim<br />

içi kalınlık ölçülmeli, meme taraması yapılmalı, kan yağları ölçülmeli<br />

ve hormon profili çıkarılmalıdır. Menopoz tanısı kesinleştikten sonra<br />

hastalara mutlaka düzenli egzersiz ve diyet önerilerinde bulunulmalıdır.<br />

30


Menopozda cinsel yaşamın devam<br />

ettiğini hatırlatan Doç. Dr. Güzel, “Menopoza<br />

giren kadınlarda cinsel yaşamın<br />

olumsuz etkilenmesinin ana nedeni<br />

vajinal bölgede oluşan kuruluktur ve<br />

buna bağlı meydana gelen ağrılı cinsel<br />

ilişkidir. Menopoz döneminde cinsel<br />

hayatı devam eden kadınlarda vajinal<br />

kuruluk diğer kadınlara göre daha az<br />

görülmektedir” ifadelerini kullandı.<br />

MENOPOZ, CİLT SAĞLIĞI ve<br />

OSTEOPOROZ<br />

Doç. Dr. Güzel, menopozun cilt sağlığı<br />

ve osteoporoz ile bağlantılarını şöyle<br />

açıkladı:<br />

“Ciltte kuruluk ve esneklik kaybı da<br />

menopozal kadınlarda görülebilen belirtilerdendir.<br />

Menopoz döneminde sık<br />

görülen kemik sorunu olan osteoporoz,<br />

normal mineral/matrtix oranıyla birlikte<br />

azalmış kemik kütlesidir ve kırıklara<br />

sebep olur. Azalmış kemik kütlesi bazen<br />

osteopeni olarak adlandırılırken osteoporoz,<br />

azalmış kemik kütlesiyle beraber<br />

kırıklar için kullanılır.<br />

Halen Amerika’da 20 milyon insan<br />

osteoporozdan etkilenmiş durumdadır.<br />

Çalışmalar kadınların günümüzde daha<br />

fazla kemik kaybettiklerini göstermektedir.<br />

Buna katkıda bulunan faktörler<br />

arasında beslenmeyle alınan kalsiyumun<br />

azalması, daha az egzersiz yapılması ve<br />

sigara içmenin getirdiği daha erken ve<br />

daha fazla kemik kaybı sayılabilir.”<br />

Menopoz öncesi dönemde kadınlarda,<br />

yumurtalıklardan salınan östrojen hormonuna<br />

bağlı olarak kalp damar hastalıklarının<br />

erkeklere oranla çok daha az<br />

görüldüğüne işaret eden Doç. Dr. Güzel,<br />

menopozla birlikte azalan hormon<br />

düzeyleri ve artan kan yağlarına bağlı<br />

olarak kadınlardaki koroner hastalık riskinin<br />

ikiye katlandığına dikkat çekti.<br />

Özellikle 45 yaş üzeri ve adet kanamalarında<br />

düzensizlik, sıcak basmaları, vajinal<br />

kuruluğu olan kadınlarda menopoz tanısından<br />

şüphelenilmesi gerektiğine vurgu<br />

yapan Doç. Dr. Güzel, yaşın kesin ölçüt<br />

olmamakla birlikte, bu bulguları olan<br />

daha genç kadınların erken menopoz<br />

riski ile karşı karşıya olabileceğini bildirdi.<br />

Doç. Dr. Güzel menopoz bulguları olan<br />

kadınların yapmaları gerekenleri şöyle<br />

sıraladı: “Muayenelerinin yanı sıra, smear<br />

testleri alınmalı, ultrasound ile rahim içi<br />

kalınlık ölçülmeli, meme taraması yapılmalı,<br />

kan yağları ölçülmeli ve hormon<br />

profili çıkarılmalıdır. Menopoz tanısı<br />

kesinleştikten sonra hastalara mutlaka<br />

düzenli egzersiz ve diyet önerilerinde<br />

bulunulmalıdır.”<br />

MENOPOZ TEDAVİSİ<br />

“Menopozdaki tüm bulguların<br />

ana etkeni östrojen hormonu<br />

eksikliği olduğu için en sık<br />

kullanılan tedavi yöntemi<br />

hormon replasman tedavisidir”<br />

diyen Doç. Dr. Güzel, sözlerini<br />

şöyle sürdürdü: “Bu tedavinin<br />

öncelikle kime verilip kime<br />

verilmeyeceğine karar vermek<br />

gerekir. Bu noktada hastanın<br />

yaklaşımı çok önemlidir.<br />

Şikâyeti olmayan, kalp hastalığı<br />

ve osteoporoz riskleri çok<br />

düşük olan kadınlarda hormon<br />

tedavisi kullanılmayabilir.<br />

Birinci derece akrabasında<br />

menopoz öncesi meme<br />

kanseri öyküsü olan kadınlarda<br />

hormon tedavisi başlanabilir<br />

ancak risklerinin ve olası yan<br />

etkilerinin hasta ile çok iyi<br />

değerlendirilerek kullanılması<br />

uygun olacaktır. Açıklanmamış<br />

düzensiz vajinal kanaması<br />

olanlar ve gebelikte kesinlikle<br />

verilmez. Meme, rahim kanseri,<br />

damarda pıhtı, karaciğer<br />

hastalığı kullanılmaması<br />

gereken durumlardır.<br />

Bazı çalışmalarda hormon<br />

replasman tedavisinin uzun<br />

süreli kullanımda meme<br />

kanseri riskinde artış olabileceği<br />

belirtilmiş olsa da bu henüz<br />

kanıtlanamamıştır. Bu tedavi,<br />

tüm bu bulgular ışığında<br />

hastanın tüm şikâyetlerini<br />

azaltan ve hayat kalitesini<br />

artıran ancak mutlaka hastanın<br />

hekimi ile tartışarak başlaması<br />

gereken bir tedavidir.”<br />

Menopozda olan kadınlarda<br />

hormon replasman tedavisine<br />

alternatif olarak bitkisel<br />

tedaviler de kullanılabildiğini<br />

belirten Doç. Dr. Güzel,<br />

sözlerini şöyle tamamladı:<br />

“Bitkisel ilaçların çok farklı<br />

etkileri olabileceğinden bu<br />

ilaçlar da hekime danışılarak<br />

kullanılmalıdır. Menopozda<br />

bazı kadınlar tarafından<br />

tercih edilen ve fitoestrojen<br />

denilen doğal östrojenleri<br />

içeren gıdalar arasında soya,<br />

maydanoz ve ginseng bitkileri<br />

gelmektedir. Her ne kadar bu<br />

sebzelerin tüketimi menopozun<br />

şikayetlerini bir miktar giderse<br />

de aşırı fazla tüketimlerinin<br />

vücut üzerindeki etkileri tam<br />

olarak bilinmemektedir.<br />

Yine hipnoz, akupunktur ve<br />

yoga gibi yöntemlerde sıcak<br />

basması ve duygudurum<br />

bozuklukları gibi durumları<br />

azaltabilmektedir.<br />

Unutulmamalıdır ki menopoz<br />

dönemi bir hastalık dönemi<br />

değil, kadın olmanın doğal<br />

sonucudur. Bu dönemi<br />

doktorunuz ile yakın ilişkide<br />

kalarak rahat ve sağlıklı<br />

geçirebilirsiniz.”<br />

31 Eylül / Ekim 2021


KORONAVİRÜS OLAN<br />

ANNELER BEBEKLERİNİ<br />

EMZİREBİLİR<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Çocuk Sağlığı<br />

ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Korkmaz,<br />

Covid-19 tanısı konulan annelerin, bebeklerini<br />

emzirmesinde bir sakınca olmadığını belirtti.<br />

Dr. Halil Korkmaz<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı<br />

KORONAVIRÜS tanısı konulan<br />

annelerin bebeklerini anne sütü<br />

ile beslemeye devam etmesi<br />

gerektiğini dile getiren Çocuk<br />

Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil<br />

Korkmaz, “Tüm dünyayı etkisi altına alan<br />

ve ülkemizde gittikçe artan koronavirüs<br />

salgını, anne adaylarını ve emziren anneleri<br />

endişelendirmektedir. Bugüne kadar<br />

yapılan çalışmalarda Covid-19 virüsüne<br />

yakalanan annelerin; amniyotik sıvı, kordon<br />

kanı, anne sütü ve yenidoğan boğaz<br />

sürüntüsünde virüse saptanmamıştır.<br />

Yenidoğan gereksinimlere göre eşsiz<br />

besleyici özelliği olan anne sütü, bebeği<br />

koruyan biyoaktif maddeler, büyüme<br />

gelişmeyi etkileyen hormon ve büyüme<br />

faktörleri ümmin sistemi düzenleyen<br />

faktörler ve antieflamatuar maddeler<br />

içerir. Dünya Sağlık Örgütü’nün önerisiyle<br />

uygun tedbirler alınarak, Covid-19 geçiren<br />

anneler bebeklerini emzirebilir.”dedi.<br />

Sadece enfeksiyona karşı değil, birçok<br />

hastalığa karşı anne sütünde koruyucu<br />

madde olduğunu vurgulayan Dr. Korkmaz,<br />

“Anne sütünün yerini hiçbir mama<br />

alamamıştır. Anne sütü ile bebeğin hem<br />

gelişimi hem de bağışıklığı iyi düzeyde<br />

oluyor. Anne sütü bebeğin büyümesi ve<br />

gelişmesi için öncelikli olduğu için annenin<br />

bebeğini emzirmeye devam etmesi<br />

oldukça önemli. Ancak annenin hasta<br />

olduğu dönemde, bebeğinin bakımını<br />

yaparken ve emzirirken bütün izolasyon<br />

kurallarına uyması gerek. ”diye konuştu.<br />

Dr. Korkmaz, alınması gereken önlemleri<br />

ise şöyle sıraladı: “Anneler, emzirme öncesi<br />

ve sonrası ellerini sabunlamalı ve bol su<br />

ile yıkamalıdır. Anne, maske kullanmalı ve<br />

maskesini düzenli olarak değiştirmelidir.<br />

Annenin bulunduğu ortam iyi havalandırılmalıdır.<br />

Anne, bol sıvı tüketmeli, dengeli<br />

beslenmeli ve düzenli uykuya dikkat etmelidir.<br />

Anne, göğsüne gelecek şekilde<br />

öksürüp, hapşırdıysa göğsünü yıkamalıdır.<br />

Anne ve bebeğin bulunduğu ortamın<br />

yüzeyleri, düzenli temizlenerek,<br />

dezenfekte edilmelidir.”<br />

32


33 Eylül / Ekim 2021


FİBROBLAST İLE YAŞLANMAYA SON<br />

PLAZMA<br />

(Ameliyatsız Göz Kapağı Estetiği)<br />

Gaziantep’in ünlü güzellik uzmanı Nilgün Ferizbeyoğlu; Fibroblast ile anestezi,<br />

ağır masraflar ve dikiş izleri olmadan yaşlanmanın uzun yıllar ertelenebileceğini<br />

söyledi. Ferizbeyoğlu; kadınların cilt bakımına hangi yaşlarda başlaması gerektiğini,<br />

güzelleşmek için neler yapması gerektiğini her şeyden önemlisi estetik ameliyat<br />

olmadan nasıl gençleşilebileceğine ilişkin detayları Narkoz Sağlık Dergisine anlattı.<br />

BENDE hemcinslerim gibi yaşlanma konusunda<br />

kadınların ne gibi kabuslar yaşadığını biliyorum.<br />

Kadın olarak hiçbirimiz güzelliğimizden asla taviz<br />

vermeyiz. Aslında diğer güzellik merkezlerine göre<br />

bizi ön plana çıkaran husus, kadınların beklentisini, isteklerini<br />

ve ihtiyaçlarını doğru analiz edebilmek. Teknolojinin önemli<br />

nimetlerinden bir tanesi olan Fibroblast uygulaması bu<br />

anlamda çok etkili.<br />

FIBROBLAST UYGULAMASI NEDIR?<br />

Tüm dünyada çığır açan Fibroblast uygulaması özel bir uygulamadır<br />

diyebiliriz. İnsanlar ameliyata gerek kalmadan vücudunda<br />

ve yüzünde tüm hasarlı bölgeleri iyileştirme imkanı<br />

34


uluyor. Artık estetik operasyonlara son<br />

diyebiliriz. Çok ağır prosedürler, antibiyotik<br />

uygulamaları, çok ağır masraflar ve anestezi<br />

gibi zorluklara gerek yok. Buna bağlı<br />

olarak bu operasyonların getirdiği dikiş<br />

izlerine de doğal olarak gerek kalmamış<br />

oluyor.<br />

PANDEMI BIZIM İÇIN<br />

AVANTAJ SAĞLADI<br />

Pandemi dönemi bizim alanımızda çeşitli<br />

avantajları da beraberinde getirdi. Çünkü<br />

evde geçirilen süreyi özellikle bayanlar<br />

güzelleşmek için kullandı. Yaptığımız<br />

uygulamanın sürecini evde güzelce yaşadılar,<br />

evde kalınan süreyi fırsata çevirmiş<br />

oldular. Kadınlar bu konuyu muhteşem bir<br />

şekilde fırsata çevirdi.<br />

CILT BAKIMINA ERKEN<br />

BAŞLAYANLAR DAHA<br />

AVANTAJLI<br />

Bence Cilt bakımına başlama yaşı 14 veya<br />

15 olmalıdır. Ergenlik döneminin başladığı<br />

bu yaşlarda cilt çok ağır hasarlar alır ve<br />

akneler görülür, cilt dengesizleşir. Bu<br />

dönem itibariyle cilt kontrol altına alınırsa<br />

ileriki dönemlerde daha güzel sonuçlar<br />

ortaya çıkar. Bu yaşlar için hazırlanmış<br />

özel serilerimiz vardır. Bunlarla cilt bakım<br />

uygulamaları gerçekleştirip devam ürünü<br />

olarak ta tavsiye etmekteyiz.<br />

CILT BAKIMI<br />

KONUSUNDA NELERE<br />

DIKKAT EDILMELI<br />

Kadınlara cilt konusunda verebileceğimiz<br />

en önemli tavsiye, internet ve sosyal<br />

medyanın çok yaygın olduğu günümüzde<br />

reklamını gördükleri her ürünü almamalarıdır.<br />

Çünkü her cilt farklı bir bakıma<br />

ihtiyaç duyar. Cildin analiz edilip ihtiyaca<br />

uygun ürün kullanılmalıdır. Yaş önemli<br />

bir faktördür. Her yaş grubu ve cilt ayrı bir<br />

bakıma ihtiyaç duyar. Dolayısıyla aylık ve<br />

günlük bakımlarımızı bu konuda eğitim<br />

almış uzman kişilere yaptırmamız cildimizi<br />

büyük hasarlardan koruyacaktır. Cilt kendisini<br />

28 günlük aralıklarla yeniler, dolayısıyla<br />

ayda bir cilt bakımı yaptırılmalıdır.<br />

YAŞLANMAMAK VEYA<br />

GEÇ YAŞLANMAK İÇIN<br />

NELER YAPILABILIR?<br />

Günümüz teknolojisi yaşlanmanın uzun<br />

sürelere yayılması konusunda önemli imkanlar<br />

sunuyor. Özellikle Fibroblast uygulama<br />

tekniği yaşlılığa karşı çığır açmış bir<br />

teknolojidir. Uygulama yapıldıktan sonra<br />

cilde lifting ve anti wrinlkle etkilerini kalıcı<br />

olarak sağlayan bir teknik. Kişinin fizyolojik<br />

yapısına göre cilt ortalama 5-15 yaş arası<br />

tek seansta gençleşir ve o seviyeden sonra<br />

cilt yeniden yavaş yavaş yaşlanmaya<br />

başlar. Bu uygulamanın yaklaşık 4 yılda<br />

bir yaptırılması faydalı olacaktır.En önemli<br />

hususta fibroblast uygulaması sadece yüz<br />

için değil vücudun deformasyona uğramış<br />

her bölümü için uygulanabilmesidir.<br />

Artık estetik operasyonlara son diyebiliriz. Çok ağır prosedürler,<br />

antibiyotik uygulamaları, çok ağır masraflar ve anestezi gibi<br />

zorluklara gerek yok. Buna bağlı olarak bu operasyonların<br />

getirdiği dikiş izlerine de doğal olarak gerek kalmamış oluyor.<br />

35 Eylül / Ekim 2021


Scents Of Life Natural<br />

Soap’un hikayesi<br />

Çocuk Gelişim Uzmanı Elif Ceren Özusta’dan girişimcilik hikayesi. Scents<br />

Of Life Natural Soap markası ile üretim yapmaya başlayan Özusta, evde<br />

hayal gücü ile ürettiği sabunlara nasıl şekil verdiğini ve daha fazlasını<br />

Narkoz Sağlık Dergisi’ne anlattı.<br />

E<br />

VDE kuruttuğu organik ürünleri<br />

ekonomik değere dönüştürerek<br />

oluşturduğu Scents Of<br />

Life Natural Soap markasıyla<br />

büyük hedefler ortaya koyan iki çocuk<br />

annesi 26 yaşında ki Çocuk Gelişimi<br />

Uzmanı Özusta, “Bir başarı hikayesi<br />

yazmak, üretime katkıda bulunarak<br />

hem evime hem ülkeme ekonomik girdi<br />

sağlamak gurur verici” dedi.<br />

“Çocuk Gelişim Uzmanıyım ama iki<br />

çocuğum var ve evde çocuklarıma<br />

bakıyorum. Bu Yüzden çalışamıyorum.<br />

Pandemi süresinde hijyenin ne kadar<br />

önemli olduğunu hep birlikte gördük.<br />

Çocuklarımın bazı ürünlere alerjisi vardı.<br />

Hazırlamış olduğumuz ürünleri önce ailemizle<br />

rahatlıkla kullanıp sonrasında hizmete<br />

hazır hale getiriyoruz. Arz daima talebin<br />

peşinden ortaya çıkar ilkesi ile harekete<br />

geçtik ; ihtiyaçlara uygun ürünler ve hizmetler<br />

sunarken, diğer taraftan yeni ürünler ve<br />

hizmetlerinde takipçisi olarak üretime devam<br />

etmeyi hedefliyoruz.<br />

36


Üretim ağımızda bir kısıtlama söz konusu olmamakla<br />

beraber yineleyerek söylemek isterim ki her gıdasal üründen<br />

yeni sabunlar üreterek toplumun her kesimine hitap etmeyi<br />

planlıyoruz. Scents Of Life Natural Soap çatısı altında<br />

kullanıma sunduğumuz sabunlarımız paketlemesi ve sunumu<br />

ile farklılık yaratarak her türlü organizasyon , özel günler<br />

içinde yeni girişimlerimiz mevcuttur.<br />

bir paydada buluşması pazar ağında<br />

yenilikçi bir hareketin en güzel temsilcisi<br />

olacaktır. “Siz düşünün biz yapalım!”<br />

Bende evde sebze, meyve ve çiçekleri<br />

kurutarak sabunlar üretmeye başladım.<br />

Belli bir süre sonra bu organik sabunları<br />

satarak gelir elde ettim. Neden olmasın<br />

diyerek “Scents Of Life Natural Soap”<br />

markasını kurdum. Geri dönüşüm<br />

açısından da çok önemli olduğunu düşünüyorum.<br />

Aklınıza gelebilecek birçok<br />

ürünü kurutup sabun olarak kullanılabilir<br />

bir ürün haline getiriyorum. Bu çok güzel<br />

bir duygu “Üretmek ve Markalaşmak”<br />

Scents Of Life Natural Soap markası ile<br />

ürettiğimiz organik sabunlar fabrikasyon<br />

ürünlere nazaran tamamen kendi ürünümüz<br />

olup ev yapımıdır. Hayal gücünüzle<br />

şekillenen yelpazesi çok geniş bir pazara<br />

hitap etmeyi hedefliyorum. Yaptığım<br />

işe öyle çok inandım ki şimdi annem ve<br />

ablamı da dahil ettim.<br />

Mutfağınızda bulabileceğiniz ürünleri<br />

yine kendi doğal ortamımızda kurutup<br />

isteğe özel sabunlar yapıp kokuların hayata<br />

uyumunu sağlıyoruz. Aynı zamanda<br />

organik olması sebebi ile içeriğindeki<br />

gıda ürününe alerjiniz yoksa rahatlıkla<br />

kullanım alanı sunuyor.<br />

Üretim ağımızda bir kısıtlama söz<br />

konusu olmamakla beraber yineleyerek<br />

söylemek isterim ki her gıdasal üründen<br />

yeni sabunlar üreterek toplumun her<br />

kesimine hitap etmeyi planlıyoruz.<br />

Scents Of Life Natural Soap çatısı altında<br />

kullanıma sunduğumuz sabunlarımız<br />

paketlemesi ve sunumu ile farklılık yaratarak<br />

her türlü organizasyon , özel günler<br />

içinde yeni girişimlerimiz mevcuttur. Yeni<br />

projelerimizden biri araç içi koku olarak<br />

da kullanabilmeniz anlamında organik<br />

sabunlar üretip hizmete sunmayı planlıyoruz.<br />

Müşterilerimizden aldığımız geri<br />

bildirimlerde araç içi kokusu olarak da<br />

kullanım alanı oluştuğunu gözlemledik.<br />

İlham verici girişimcilik hikayeleri arasında<br />

yer almak ve büyümek onur verici.<br />

İnstagram satışlarımız da mevcuttur. Hesabımızı<br />

ziyaret etmenizi ve ürünlerimizi<br />

incelemenizi isterim.<br />

Sağlıklı, tertemiz günlere hep birlikte<br />

varmak ümidiyle.<br />

Scents Of Life Natural Soap<br />

markası ile ürettiğimiz organik<br />

sabunlar fabrikasyon ürünlere<br />

nazaran tamamen kendi<br />

ürünümüz olup ev yapımıdır.<br />

SLOGANIMIZ<br />

“SIZ DÜŞÜNÜN BIZ<br />

YAPALIM!”<br />

Pandemi süresince temizliğe ve hijyene<br />

verdiğimiz önemle bu alanda farklı açılarda<br />

perspektifimizi geliştirmeyi hedefliyoruz.<br />

Hazırlamış olduğumuz ürünleri önce<br />

ailemizle rahatlıkla kullanıp sonrasında<br />

hizmete hazır hale getiriyoruz. Arz daima<br />

talebin peşinden ortaya çıkar ilkesi<br />

ile harekete geçtik ; ihtiyaçlara uygun<br />

ürünler ve hizmetler sunarken, diğer<br />

taraftan yeni ürünler ve hizmetlerinde<br />

takipçisi olarak üretime devam etmeyi<br />

hedefliyoruz. Organik üretim ağında<br />

sabun ve temizlik ürünlerinin de büyük<br />

37 Eylül / Ekim 2021


KANSER OLMAK İSTEMİYORSANIZ,<br />

ENERJİ ALANINIZI<br />

TEMİZLETİN!<br />

Spiritüel Yaşam Koçu Hasret Köksel Tüylüce’den Narkoz<br />

Sağlık Dergisi okuyucularına öneriler:<br />

“RUHUMUZ<br />

HASTA OLMADAN;<br />

BEDENIMIZ OLMAZ”<br />

H<br />

ASTALIK fizik bedenimize, duygularımız aracılığı ile giriş<br />

yapar. Tüm hastalıkların zihinsel nedenlerinin olduğu artık<br />

birçok araştırmacı ve modern tıp tarafından da ortaya<br />

konmuştur. Bu hastalıklar, Enerji alanı dediğimiz, Enerji<br />

bedenlerimize kayıt olur. Birçok ekole göre insan bedenin de 4 tane<br />

enerji bedeni vardır. Eterik Beden, Duygu Bedeni, Zihin Bedeni ve<br />

Astral Bedendir. Enerji bedenlerinin her birinin ayrı bir görevi alanı<br />

vardır. Kendi içinde İç içe geçirgen, birbirine enerji aktaran ve kendi<br />

içinde soyut bir harmonik bir yapıya sahiptir. Fiziksel Bedenimiz,<br />

Enerji Alanı düzeyindeki algılara bağlıdır. Bilgiler görüştüğümüz kişiler<br />

ve yaşadığımız duygularla, fiziksel beden üzerinden, zihinsel bedene<br />

alınır, oradan da eterik beden yoluyla duygu bedene ulaştırılır. Astral<br />

beden alınan bilgileri, duygulara çevirerek, zihinsel bedene gönderir.<br />

Zihinsel beden de bu duyguları düşüncelere uyarlar.<br />

İşte bu enerji bedenleri içinde hastalıkların<br />

kayıt alanı ZİHİN BEDEN’ dir.<br />

Hasret Köksel Tüylüce / Spritüel Yaşam Koçu<br />

Hastalıklar zihinsel bedene duygularımız aracılığı ile kayıt olurlar. Yaşadığımız<br />

duygulara göre değişen hastalıklarımız; Zihinsel bedendeki<br />

kayıtlarla fizik bedene aktarılır. Örneğin: Migren, kişi cinsel olarak<br />

tatmin duygusunu yaşayamadığını hissettiğinde ve kendini hayat<br />

akışı içinde köşeye sıkışmış hissettiğinde bu durum duygusal düzeyde<br />

travma yaratır. İşte bu travma enerji alanınızdan temizlenmediğinde<br />

maalesef migren hastalığı olarak fizik bedende ortaya çıkar. Ya da<br />

Alerji, kişi kendini İfade etmekte zorlandığında ya da sürekli bir biçimde<br />

yaşadığı ortamda kendini susmak zorunda hissederek baskıladığında,<br />

hissettiği travmalar, kişinin fizik bedenin de Alerji ya da kaşıntı<br />

türleri diyebileceğimiz hastalıklar yaratır. Yaşadığınız travmaların yaşamınızı<br />

hangi boyutlarda etkilediğini gözünüzün önüne getirdiğinizde<br />

Enerji Alanınızın önemini daha iyi anlayabilirsiniz.<br />

38


Hastalıklar zihinsel bedene duygularımız aracılığı ile kayıt olurlar.<br />

Yaşadığımız duygulara göre değişen hastalıklarımız; Zihinsel<br />

bedendeki kayıtlarla fizik bedene aktarılır.<br />

ENERJI ALANI TEMIZLIĞI NEDIR?<br />

Şunu unutmamak lazımdır ki, Şifa Allaha Mahsustur. Şifa,<br />

Evrende birçok titreşim ve frekans yolu ile insanoğlunun<br />

enerji bedenlerinden geçer. Ve kişinin Enerji bedenlerinde<br />

oluşan Travmaları onarır. Ve kişiyi olumsuz enerjilerden,<br />

arındırabilecek potansiyele sahiptir. Enerji bedenlerimizde<br />

kayıtlı bulunan travmaları temizlemek bu noktada<br />

devreye girer. Şifa enerjisi ile Enerji Bedenlerindeki Kayıtlar<br />

(Hastalıkların Kayıtları) Deneyimli Şifa Uygulayıcıları<br />

aracılığı ile temizlenir. Ve böylece Fizik bedene aktarılacak<br />

kayıt olmayacağından, kişinin fizik bedeni hasta<br />

olmayacaktır. Arınıp, onarılan enerji alanına ise huzur,<br />

mutluluk, Şans, Bolluk bereket, keyif ve olumlu enerjiler<br />

akabilir. Bu nedenle; Şifa Kişinin enerji alanı üzerinde çok<br />

önemli bir amaca hizmet eder.<br />

Enerji alanımızı dengede tutmanın ilk kuralı Yaşam<br />

enerjilerimizi yüksek tutmaktır. Bu nedenle Yoga,<br />

Meditasyon ya da Ruhsal dengeyi sağlayabilecek<br />

çalışmalar, enerji bedenimize travma girmesine ve<br />

hasta olmaya engel olacaktır. Travma yaşasak bile<br />

sürekli yaşam enerjimizi yüksek de tuttuğumuzda bu<br />

durumu daha kolay atlatıp, normal günlük hayatımıza<br />

dönebiliriz. Bununla birlikte Olumlu düşünmek,<br />

spor yapmak ya da yürüyüş yapmak bizi her zaman<br />

denge de tutacaktır.<br />

39 Eylül / Ekim 2021


<strong>NARKOZ</strong> <strong>SAĞLIK</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

AFRİKA FUARINDA<br />

İstanbul’da düzenlenen<br />

5’inci Dünya Sektörler<br />

Arası İşbirliği Forumu’na<br />

katılan Narkoz Sağlık<br />

Dergisi, sağlık turizmi<br />

ve kültürel alanda<br />

Gaziantep’i tanıtmaya<br />

devam ediyor.<br />

STANBUL Cevahir Otel’de, 14 Eylül<br />

İ<br />

tarihinde başlayan ve 16 Eylül’de<br />

sona eren Dünya Sektörler Arası<br />

İşbirliği Formu’na, Narkoz Sağlık<br />

Dergisi ile birlikte Türkiye’den de<br />

208, Afrika’dan 41 ülkeden 568 iş insanının<br />

katıldı. İstanbul’da düzenlenen foruma,<br />

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan<br />

Büyükdede katılım sağlarken, Dışişleri<br />

Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran ise<br />

video konferans ile katıldı.<br />

Sağlıkta yeni kapı Türkiye, Türkiye’de Gaziantep<br />

sloganıyla yola çıktıklarına dikkat<br />

çeken Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz Sahibi<br />

Mezine SIRAKAYA; Afrika ülkelerinin<br />

Gaziantep için sağlık ve kültürel anlamda<br />

önemli bir Pazar oluşturacağını, fuara<br />

katılarak Gaziantep’e ekonomik anlamda<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz Sahibi<br />

40


Dünya Sektörler<br />

Arası İşbirliği<br />

Formu’na, Narkoz<br />

Sağlık Dergisi ile<br />

birlikte Türkiye’den<br />

de 208, Afrika’dan<br />

41 ülkeden 568 iş<br />

insanının katıldı.<br />

katkı sağlamayı amaçladıklarını söyledi.<br />

Sırakaya; “yaklaşık 41 Afrika ülkesinden gelen<br />

iş insanları ve ziyaretçiler ile çok olumlu<br />

görüşmeler yaptık. Türkiye’de sadece<br />

İstanbul’un olmadığını, sağlık alanında<br />

Gaziantep hastaneleri ve doktorlarının da<br />

en az İstanbul kadar kaliteli hizmet verdiğini<br />

anlatırken, kültürel anlamda Gaziantep’i<br />

kesinlikle görmeleri gerektiğini tüm<br />

misafirlere anlatmaya çalıştık. Çok olumlu<br />

dönüşler aldık, bundan sonraki fuarlarda<br />

da bu çalışmalarımız devam edecek olup<br />

Gaziantep’in gelişin Afrika pazarından<br />

sağlık ve kültürel anlamda pay almasını<br />

sağlamak en büyük hedefimiz” dedi.<br />

Boğaziçi İhtisas Fuarcılık Ltd. Şti. Genel<br />

Müdürü Utku Bengisu da, Narkoz Sağlık<br />

Dergisi ve Gaziantep’in verdiği katkıya<br />

teşekkür ederek Gaziantep şehrinde de<br />

böyle bir organizasyonun yapılmasına<br />

sıcak baktıklarını söyledi.<br />

Yapılan açılış konuşmalarının ardından Sanayi<br />

ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan<br />

Büyükdede, organizasyon firması yetkilileri<br />

fuara katılan firmaları tek tek ziyaret etti.<br />

41 Eylül / Ekim 2021


Kilonuzun Nedeni<br />

Yeteri Kadar<br />

Uyumamanız<br />

Olabilir<br />

Uykunun beden ve ruh sağlığımız<br />

üzerinde sayısız faydası bulunuyor. İyi<br />

bir gece uykusunun kilo vermeye ve ideal<br />

kiloyu korumaya yardımcı olduğunu<br />

anlatan Yataş Uyku Kurulu Üyesi Doktor<br />

Diyetisyen Çağatay Demir, uyku ve kilo<br />

arasındaki ilişkiyi bilimsel araştırmalar<br />

ışığında anlatıyor.<br />

U<br />

YKU ve kilo kontrolü arasındaki<br />

ilişki uzun zamandır biliniyor.<br />

İyi bir gece uykusunun<br />

sağlığa olan faydalarının yanı<br />

sıra kilo vermeye ve ideal kiloyu korumaya<br />

da yardımcı olduğu sık sık dile getiriliyor.<br />

Uzun yıllardır yapılan araştırmalarla<br />

6 saatten az uyuyan yetişkinlerin ve 10<br />

saatten az uyuyan çocukların fazla kilolu<br />

olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirlendi.<br />

Yataş Uyku Kurulu Üyesi Doktor<br />

Diyetisyen Çağatay Demir, günümüzde<br />

sürdürülen çalışmalarda ise uyku ve<br />

kilo kontrolü arasındaki bu bağlantının<br />

aslında sanıldığından da güçlü olduğunu<br />

ortaya koyduğunu belirtiyor.<br />

Çağatay Demir<br />

Yataş Uyku Kurulu Üyesi<br />

Doktor Diyetisyen<br />

42


Az uyuyanlar daha fazla karbonhidrat tüketiyor<br />

Dr. Dyt. Demir, bu çerçevede Colorado<br />

Üniversitesi’nde 16 sağlıklı erkek ve kadın üzerinde<br />

gerçekleştirilen 2 haftalık bir uyku deneyini şöyle<br />

anlatıyor: “Denekler metabolizmalarının, tükettikleri<br />

oksijenin ve ürettikleri karbondioksitin izlendiği özel<br />

odalara alındı. Yedikleri her yiyecek kayıt altına alındı<br />

ve uyku saatleri kesin olarak belirlendi. Amaç, yetersiz<br />

uykunun bir haftalık bir sürede bile kişinin kilosunu,<br />

davranışlarını ve fizyolojisini nasıl etkileyebileceğini<br />

göstermekti. Araştırmacılar, geç saatlere kadar uyanık<br />

kalan ve 6 saatten az uyuyan insanlarda ilk olarak<br />

bir metabolizma hızlanışı tespit etti, günde ortalama<br />

111 kalori daha fazla harcadığı görüldü. Ancak kalori<br />

harcamasındaki artışa rağmen az uyuyan grup,<br />

günde 9 saat uyuyan diğer gruba kıyasla çok daha<br />

fazla yemek yedi. Ve bu davranışsal değişiklik, az<br />

uyuyan gruba birinci haftanın sonunda ortalama 1<br />

kilo aldırmıştı. İkinci hafta boyunca, ilk olarak 9 saat<br />

uyutulan grup 5 saat uyutulmaya; ilk olarak 5 saat<br />

uyutulan grup da 9 saat uyutulmaya başlandı. İlk<br />

hafta az uyuyup kilo alan grubun, yeterli miktarda<br />

uyumaya başlayınca, aldığı kilonun bir kısmını<br />

verdiği tespit edildi. Üniversitenin uyku laboratuvarı<br />

direktörü Kenneth Wright’a göre az uyumak kişinin<br />

yediği yiyecek miktarını arttırmakla kalmıyor,<br />

yediği yiyeceklerin niteliğini değiştirmesine de sebep<br />

oluyor. Buna göre, kişiler az uyudukları zaman<br />

karbonhidratları daha fazla tüketme eğiliminde<br />

oluyorlar. Bu insanların gün içinde yemek yedikleri<br />

saatler, yani beslenme düzenleri de değişime uğruyor.<br />

Az uyuyan insanlar nispeten daha küçük kahvaltılar<br />

yapıp asıl kalorilerini akşam saatlerinde ve özellikle<br />

akşam yemeğinden sonra almaya yatkın oluyor.<br />

Akşam yemeğinden sonraki atıştırmalıklar dâhilinde<br />

tükettikleri kaloriler, günün diğer bütün öğünlerinde<br />

tükettikleri kalorileri geçebiliyor.”<br />

YETERSIZ UYKU YAĞ<br />

HÜCRELERINI 20 YIL<br />

YAŞLANDIRIYOR<br />

Yataş Uyku Kurulu Üyesi Dr. Dyt Çağatay<br />

Demir, genel itibarıyla az uyuyan kişilerin<br />

yüzde 6 oranında daha fazla kalori aldığına<br />

dikkat çekiyor. Az uyuyan kişilerin daha<br />

fazla uyuduklarında daha sağlıklı yemeye,<br />

daha az karbonhidrat ile daha az yağ<br />

tüketmeye başladıklarını belirten Dr. Dyt.<br />

Demir, araştırmalara göre az uykunun<br />

kişinin biyolojik saatini değiştirdiğine, sabah<br />

çok az kahvaltı etmelerinin ya da hiç<br />

kahvaltı etmemelerinin de nedeninin buna<br />

bağlı olduğunu anlatıyor.<br />

Yetersiz uykunun yağ hücrelerinin<br />

biyolojisini de değiştirdiğini söyleyen Dr.<br />

Dyt. Demir, bu değişimi şöyle anlatıyor:<br />

“Chicago Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada<br />

deneklerin 8,5 saatlik uykudan<br />

4,5 saatlik uykuya yapılan geçişi izlendi.<br />

Katılımcıların az uyuduğu 4. gecenin<br />

sonunda yağ hücrelerinin insülin hormonuna<br />

olan hassasiyeti azaldı, diyabet ve<br />

obeziteyle bağlantılı metabolik değişimler<br />

gözlendi. Araştırmaya göre az uyumak<br />

metabolik olarak yağ hücrelerini 20 yıl<br />

yaşlandırıyor. Harvard Toplum Sağlığı<br />

Merkezi Obeziteyi Önleme Birimi’nde 68<br />

bin orta yaşlı Amerikalı kadın ile 16 yıllık bir<br />

süre zarfında yapılan bir başka çalışmaya<br />

göre 5 ve daha az saat uyuyan kişilerin, 7<br />

ve daha fazla uyuyan kişilere kıyasla obeziteye<br />

yüzde 15 daha fazla yatkın olduğu<br />

tespit edildi.”<br />

6 SAATTEN AZ UYUYAN<br />

KIŞILER DÜZENSIZ<br />

BESLENIYOR<br />

Yetersiz uykunun açlığı kontrol eden<br />

hormonları da etkileyebileceğine dikkat<br />

çeken Dr. Dyt. Demir, 2004 yılında<br />

yürütülen küçük çaplı bir çalışmaya göre,<br />

az uykuya maruz kalan genç erkeklerin<br />

açlık hormonu adı verilen ve iştahı arttıran<br />

“girelin” seviyelerinin arttığı, tokluk<br />

hormonu “leptin” seviyelerinin azaldığı belirtiyor.<br />

Geç saatlere kadar ayakta kalan<br />

insanların geceyi uyuyarak geçiren<br />

insanlara göre yemek için çok<br />

daha fazla zamanları<br />

olduğundan gün<br />

içinde daha fazla<br />

kalori aldıkları da<br />

hatırlatan Dr. Dyt.<br />

Demir, “Japon işçilerle<br />

yapılan bir<br />

çalışma; 6 saatten<br />

az uyuyan işçilerin<br />

dışarıda yemeye, düzensiz<br />

saat aralıklarıyla<br />

yemeye ve 6 saatten fazla<br />

uyuyan insanlara kıyasla<br />

daha fazla atıştırmaya meyilli<br />

olduklarını ortaya koydu. Ayrıca<br />

yeterli uyumayan kişiler, gün<br />

içinde daha yorgun hissediyor,<br />

bu da fiziksel aktivite<br />

için isteksizliğe sebep<br />

oluyor. Dolayısıyla<br />

bu kişilerin daha az<br />

aktif oldukları ve daha kolay kilo aldıkları<br />

biliniyor. Bunların yanı sıra laboratuar<br />

çalışmalarında az uyuyan kişilerin vücut<br />

ısılarının daha düşük olduğu belirlendi. Bu<br />

düşüş, enerji harcamasının azalmasına<br />

neden olabiliyor. İyi ve yeterli uyku obezite<br />

problemini tamamen çözmeyebilir ama<br />

ancak uyku alışkanlıklarına dikkat etmek<br />

kişilerin kilo kontrolü sağlamalarına yardımcı<br />

olabilir”<br />

diyor.<br />

43 Eylül / Ekim 2021


Mehmet Emin TATLI<br />

İndex Ekonomi Bağımsız Denetim A.Ş. Yön.Krl. Bşk.<br />

<strong>SAĞLIK</strong> TURIZMI VE<br />

EKONOMIYE KATKISI<br />

Şehrimizde onlarca hastane ve medikal kuruluş bulunmaktadır. Her<br />

birisi şehrimize ayrı ayrı güzel hizmetlerde bulunmaktadır.<br />

Şifa dağıtan sağlık çalışanları ve hastaneler aynı zamanda yurt dışına<br />

da açılmalıdırlar.<br />

Nasıl mı? Sağlık turizmini başlatarak.<br />

<strong>SAĞLIK</strong> turizmi veya diğer adı ile medikal turizm; kısaca bireylerin hem koruyucu hem tedavi<br />

edici hem rehabilite edici hem de sağlığı geliştirici hizmetleri almak amacı ile yaşadıkları ülke<br />

dışında bir ülkeye ziyaretleridir.<br />

Sağlık turizmi, uluslararası sağlık amaçlı hareketlilik potansiyelini kullanarak sağlık kuruluşlarının büyümesine<br />

imkan verir.<br />

Ülkemize gelen ve sağlık turizminden faydalananların TUİK verilerine göre istatistikleri şöyledir.<br />

Ülkemizin turizm gelirlerinde sağlık harcamalarının payı 2002 yılında %1 seviyesindeyken 2020 yılında<br />

bu oran %4,5 ’lara yükselmiştir.<br />

2019 yılında sağlık turizmi ve turistiğin sağlığı kapsamında ülkemizde 662.087 hasta sağlık hizmeti<br />

almıştır. Sağlık ve tıbbi nedenlerle gelen yabancı ziyaretçi ve yurt dışında ikamet eden vatandaş<br />

ziyaretçilerden elde edilen turizm geliri 2019 yılında 1 milyar 65 milyon 105 bin ABD Doları tutarında<br />

gerçekleşmiştir..<br />

44


Ülkemize gelen sağlık turisti sayıları<br />

2020 yılında yaşanan küresel salgın sebebiyle sağlık<br />

turisti sayısında gözle görülür bir azalma meydana<br />

gelmiştir. 388 bin 150 hasta, sağlık hizmeti<br />

almak için Türkiye’yi tercih etmiştir. Sağlık turizmi<br />

ve tıbbi nedenlerle gelen yabancı ziyaretçi ve yurt<br />

dışında ikamet eden vatandaş ziyaretçilerden elde<br />

edilen turizm geliri, 2020 yılında 548 milyon 882<br />

bin dolara gerilemiştir.<br />

Hala ülkemizde ve şehrimizdeki potansiyele<br />

baktığımızda bölgeye yakın ülkeleri de düşündüğümüzde<br />

şehrimiz açık ara bir potansiyeli<br />

barındırmaktadır.<br />

2021 yılının ilk iki çeyreğinde 218.895 kişi sağlık<br />

hizmeti almış ve buradan elde edilen gelir 393 milyon<br />

688 bin ABD doları tutarında gerçekleşmiştir.<br />

Sağlık turizmi gelirler (Bin USD)<br />

Uluslararası hastaların en çok tercih ettiği klinik<br />

branşlar sırasıyla; Kadın hastalıkları, iç hastalıkları,<br />

göz hastalıkları, tıbbi biyokimya, genel cerrahi, diş<br />

hekimliği, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon<br />

hastalıkları ve kulak-burun-boğaz, şeklindedir.<br />

Bunlardan bazıları şöyledir;<br />

Termal sağlık, medikal ürünler,<br />

yaşlı rehabilitasyonu, engelli<br />

sağlığı gibi tedavi çeşitlerini<br />

barındıran sağlık turizmi aynı<br />

zamanda devletimiz tarafından da<br />

bazı teşvikleri barındırmaktadır.<br />

Ayrıca uluslararası hasta<br />

sınıflaması Sağlık Bakanlığı<br />

tarafından aşağıdaki şekilde<br />

yapılmıştır;<br />

İkamet ettiği yerden başka bir<br />

yere sağlık kazanmak amacıyla<br />

seyahat eden kişilere “Medikal<br />

Turist” denmek suretiyle<br />

destek kapsamına alınmıştır.<br />

Devletin buradaki amacı<br />

ülkedeki sağlık sektörünün<br />

daha da gelişmesidir.<br />

Şehir ekonomisine katkı<br />

sunan sağlık turizmi aynı<br />

zamanda ülkemize de döviz<br />

girdisi sağladığı için ülkemizde<br />

yaşanan döviz açığına da<br />

fayda sağlayacaktır.<br />

Teşvikler<br />

• Acenta Komisyon Desteği (Aracılara ödenen komisyonlar)<br />

• Belgelendirme Desteği (Kalite Test Analiz Belgeleri)<br />

• Danışmanlık Desteği<br />

• Hasta Yol Desteği<br />

• KDV Muafiyeti<br />

• Kurumlar Vergisi Muafiyeti<br />

• Münhasıran Yurtdışına Yönelik Olarak Yurtiçinde<br />

Gerçekleştirilen Tanıtım ve Eğitim Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />

• Rapor ve Yurtdışı Şirket Alımına Yönelik Danışmanlık Desteği<br />

• Reklam, Tanıtım ve Pazarlama Desteği (Sosyal Medya,<br />

gazete, dergi, televizyon, katalog vb.)<br />

• Tercümanlık Hizmetleri Desteği<br />

• Tescil ve Koruma Desteği (Marka Tescil Desteği)<br />

• Teşvik Türü<br />

• Yurt Dışı Birim Kira Desteği (Ön Tanı Merkezi, Ofis vb.)<br />

• Yurtdışı Fuar, Kongre, Konferans, Seminer, Festival<br />

Katılımlarına Yönelik Destek Programı<br />

45 Eylül / Ekim 2021


Acıoğlu:<br />

“Şizofreni suç değil, hastalıktır”<br />

Gaziantep Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği Başkanı<br />

Serpil Acıoğlu, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla yaptığı<br />

açıklamada, şizofreni hastalarının devletle ve toplumla gönül bağını<br />

kurma mücadelesi verdiklerini söyledi.<br />

Ş<br />

İDDET HASTALIĞIN<br />

TEMEL ÖZELLİĞİ<br />

DEĞİLDİR”<br />

“Şizofreni; kişilik özelliği, zeka belirtisi, hakaret,<br />

delilik ve suç değildir, sadece hastalıktır”<br />

diyen Şizofreni Hastaları ve Yakınları<br />

Dayanışma Derneği Başkanı Acıoğlu,<br />

“Şizofreni de tıpkı kanser, diyabet, obezite<br />

ve organ yetmezliği gibi bir hastalıktır.<br />

Şizofreni; düşünceleri, algıları, duyguları,<br />

toplumsal ilişkileri ve davranışları etkileyen<br />

ruhsal bir hastalıktır. Şizofreni hastalarında<br />

şiddet eğilimi, normal sağlıklı bireylerle<br />

paralellik gösterir, hastalarda öngörülüp<br />

engellenebilir ve hastalığın temel özelliği<br />

değildir” diye konuştu.<br />

“DAMGALAMA VE DIŞLAMA<br />

BÜYÜK SORUN”<br />

Şizofreni hastalarının yaşadığı en büyük<br />

sorunlardan birinin, “damgalanma ve<br />

dışlama” olduğunu ifade eden Başkan<br />

Acıoğlu, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü<br />

dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında<br />

şunları söyledi:<br />

“Damgalama (stigma); şizofreni hastaları<br />

ve yakınlarının devletle ve toplumla gönül<br />

bağını koparan sosyal şiddet olgusu olarak<br />

en temel evrensel insan hakları ve toplumsal<br />

ahlak meselelerinden biridir. Hastalığı<br />

yargılamanın, hastaları dışlamanın ve aşağılamanın<br />

hiçbir ahlaki ve manevi değerde<br />

yeri yoktur.<br />

GÖNÜL BAĞI KURMA<br />

MÜCADELESİ VERİYORUZ<br />

Dernek olarak; tüm ön yargılara, dışlamalara<br />

ve zorluklara rağmen; şizofreni<br />

hastaları ve yakınlarının devletle ve toplumla<br />

gönül bağını kurma mücadelemizi<br />

kararlılıkla sürdürmekteyiz. Gönül bağının<br />

anahtarı ‘barış’tır. Barış ise tüm toplum<br />

kesimlerini önemli manevi değerlerde<br />

buluşturabilen bir güçtür. Bu nedenle;<br />

şizofreni hastaları ve yakınlarının onurlu<br />

yaşam hakkını kabul etmenin temel<br />

esaslarını; ‘Herkes Burada’ temasıyla 11<br />

Nisan Dünya Şizofreni ile Mücadele Günü<br />

Bildirisi’nde ele aldık.<br />

TOPLUMSAL DEĞERLERİ<br />

BİRLİKTE İNŞA EDELİM<br />

Şehrimizin öncü sivil toplum örgütlerinin<br />

desteğiyle bildirimizi; Sayın Cumhurbaşkanımıza,<br />

ilgili bakanlıklarımıza ve Gaziantep<br />

milletvekillerimize gönderdik. 10 Ekim<br />

Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle;<br />

‘Barışa El Ver’ temasıyla tüm sivil toplum<br />

örgütlerimizi yeniden bildirimize destek<br />

olmaya davet ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımıza,<br />

hitabımızda belirttiğimiz gibi;<br />

‘İnsanlık adına önemli toplumsal değerleri<br />

birlikte inşa etme dileğiyle’ kamuoyuna<br />

saygıyla duyurulur.”<br />

46


Bağırsaklar ile ilgisiz görünen kronik ağrılar, depresyon, anksiyete ve diğer pek çok nörolojik<br />

hastalık, bağırsaklar düzelince düzelir, tedaviye daha iyi yanıt verir. Onun için hem<br />

sağlığımız hem de yaşam kalitemiz için bağırsaklarda sorun olmaması gerekir. Aslında<br />

bağırsak sağlığımız ne kadar iyiyse, kendimizi o kadar mutlu hissederiz. Çünkü bağışıklık<br />

sistemi hücrelerinin yüzde 70’i bağırsaklarda bulunur.<br />

Uzmanlardan<br />

bağırsak uyarısı<br />

Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Yavuz Çapan,<br />

bağırsakların ikinci beyin olarak kabul edildiğini<br />

belirterek, ağrı, depresyon, anksiyete gibi bir çok<br />

hastalığa neden olabileceğini kaydetti.<br />

OPR. DR. YAVUZ ÇA-<br />

PAN, sindirim sistemi ve<br />

bağırsakların vücudun tümünü<br />

ilgilendiren önemli bölgelerden<br />

olduğunu belirterek, “Bağırsaklar ile<br />

ilgisiz görünen kronik ağrılar, depresyon,<br />

anksiyete ve diğer pek çok nörolojik<br />

hastalık, bağırsaklar düzelince düzelir,<br />

tedaviye daha iyi yanıt verir. Onun için<br />

hem sağlığımız hem de yaşam kalitemiz<br />

için bağırsaklarda sorun olmaması gerekir.<br />

Aslında bağırsak sağlığımız ne kadar<br />

iyiyse, kendimizi o kadar mutlu hissederiz.<br />

Çünkü bağışıklık sistemi hücrelerinin yüzde<br />

70’i bağırsaklarda bulunur. Bu sistemi<br />

sağlıklı tutmamız genel vücut sağılığımızı<br />

direkt ilgilendirir” dedi.<br />

YANLIŞ VE YETERSIZ<br />

BESLENME<br />

Yavuz Çapan, yanlış ve yetersiz beslenmenin<br />

birçok hastalığa yol açabileceğini<br />

kaydederek, “Yüksek stres, çok az uyku,<br />

işlenmiş ve yüksek şekerli yiyecekler<br />

yemek gibi modern yaşamın birçok yönü,<br />

bağırsak mikrobiyomumuza zarar verdiği<br />

zaman, bu zarar beyin, kalp, bağışıklık sistemi,<br />

cilt, kilo, hormon seviyeleri, besinleri<br />

emme yeteneği ve hatta kanser gelişimi<br />

gibi sağlığımızın diğer yönlerini etkileyebilir.<br />

Sağlıklı beslenmek, gereksiz antibiyotik<br />

alımından, stres, sigara ve alkolden uzak<br />

durmak bağırsaklarımızda bulunan iyi bakterilerin<br />

sayısını arttırır” şeklinde konuştu.<br />

Bağırsakların ve bağışıklığın gelişmesi için<br />

önerilerde de bulunan Çapan, “Gelişen<br />

sağlıklı bağırsak florası, hastalıklara karşı<br />

koymada daha başarılı olur ve sindirimimizin<br />

son aşaması olan bağırsaklarda toksik<br />

öğelerin atılımı gerçekleşir. Sağlıksız bir<br />

flora ise bağırsaklardaki bariyerlerin bozulmasına<br />

ve toksik maddelerin geri emilmesine<br />

neden olur. Bu emilim sonucunda<br />

Opr. Dr. Yavuz Çapan / Genel Cerrahi Uzmanı<br />

bağışıklık sistemimiz bozulur ve birçok<br />

rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bağırsakta bulunan<br />

ve sindirim işleminde yardımcı olan<br />

canlı organizmaların bütününe bağırsak<br />

florası denir. Vücudumuzda bulunan bu<br />

bakteriler sindirimi kolaylaştırır. Kısaca<br />

ne yediğiniz değil, neyi sindirebildiğiniz<br />

önemlidir. Genelde bağırsaklarımız ve<br />

bağışıklığın güçlenmesi için yoğurt, lahana<br />

turşusu, kepekli ekmek, badem, hindistan<br />

cevizi, tarçın, zeytinyağı, bezelye, lahana,<br />

zencefil, sarımsak, omega-3 zengini<br />

olan somon balığı tercih edilebilinir” diye<br />

konuştu.<br />

47 Eylül / Ekim 2021


İdrar kaçırmayı ciddiye alın,<br />

MESANE KANSERINI IŞARET<br />

EDIYOR OLABILIR!<br />

Sigara formülündeki yüzlerce<br />

zararlı maddeyle birlikte vücuda<br />

alındıkça kanserlerin önüne<br />

geçmek neredeyse imkansız.<br />

Özellikle de bazı hastalıkların<br />

en önemli risk faktörü haline<br />

gelen sigara, mesane kanserinde<br />

olduğu gibi zirveyi kimselere<br />

bırakmıyor. Avrasya Hastanesi<br />

Onkoloji Radyasyon Onkoloji<br />

Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Vecdi<br />

Ertekin, mesane kanseri hakkında<br />

bilinmesi gerekenleri anlattı.<br />

Prof. Dr. Mustafa Vecdi Ertekin<br />

Avrasya Hastanesi Onkoloji Radyasyon Onkoloji Uzmanı<br />

E<br />

RKEKLERDE DAHA<br />

SIK GÖRÜLÜYOR…<br />

Böbrekten idrar yolları ile<br />

gelen idrarı depolayan<br />

organa mesane denir. Mesanede<br />

oluşan kötü huylu tümörler ise<br />

mesane kanseri olarak adlandırılır. Her<br />

yıl binlerce yetişkin insanı etkileyen<br />

mesane kanseri, erkeklerde kadınlara<br />

oranla daha sık görülmektedir.<br />

BELIRTILERI GÖRMEZDEN<br />

GELMEYIN!<br />

• İdrardan kan gelmesi (Genellikle<br />

ağrısız bir şekilde kendini gösterir)<br />

• Alt karın bölgesinde ağrı,<br />

• İdrar yaparken ağrı,<br />

• İdrar yaparken yanma hissi,<br />

• Sık idrara çıkma.<br />

Dolaylı olarak gözlemlenen diğer<br />

belirtiler ise;<br />

• İstemsiz kilo kaybı,<br />

• Anemi,<br />

• Baş ağrısı,<br />

• Halsizlik,<br />

• Kemik hassasiyeti,<br />

• Kemik ve karın ağrısı,<br />

• Cinsel ilişki sırasında ağrı.<br />

HASTALIĞI ORTAYA<br />

ÇIKARAN ETKENLER<br />

NELERDIR?<br />

Mesane kanseri, mesanede<br />

bulunan hücrelerin anormal şekilde<br />

büyümesiyle oluşur. Oluşan hücreler,<br />

normal oranda büyüyüp bölünmek<br />

yerine kontrolsüzce büyüyüp<br />

ölmelerine yol açan bir mutasyona<br />

uğrar. Bu mutasyon sonucunda<br />

Patolojik testlere göre uygulanacak tedavinin<br />

seyri ve yöntemi belirlenir. En çok kullanılan<br />

yöntemler; cerrahi işlemler, kemoterapi ve<br />

radyasyon tedavisidir.<br />

48


Mesane kanseri, mesanede bulunan hücrelerin anormal şekilde büyümesiyle oluşur. Oluşan<br />

hücreler, normal oranda büyüyüp bölünmek yerine kontrolsüzce büyüyüp ölmelerine yol<br />

açan bir mutasyona uğrar. Bu mutasyon sonucunda ise kanserli hücreler meydana gelir.<br />

ise kanserli hücreler meydana gelir. Bu<br />

tabloyu oluşturan ana etmenler ise;<br />

• Sigara ve tütün ürünlerini kullanmak,<br />

• Radyasyon ve kimyasallara maruz<br />

kalmak,<br />

• Parazit enfeksiyonları,<br />

• Mesane iç duvarının kronik tahrişi,<br />

• İleri yaş,<br />

• Cinsiyet faktörü (Erkeklerde daha fazla<br />

görülmektedir)<br />

3 TIP MESANE KANSERI<br />

TÜRÜ VARDIR<br />

Değişici epitel hücreli karsinom: En sık<br />

görülen tiplerin başında gelir. Bu türde<br />

kanser, mesanenin iç yüzeyini döşeyen<br />

ve epitel hücrelerden kaynaklanmaktadır.<br />

Mesane kanserlerinin %90’a yakını<br />

değişici epitel hücreli karsinom sebebiyle<br />

meydana gelmektedir.<br />

Yassı epitel hücreli karsinom: Mesane<br />

kanseri türleri içinde az rastlanan türlerin<br />

başında gelmektedir. Oluşan uzun süreli<br />

iritasyon ve enfeksiyon sonucu mesanede<br />

gelişen yassı epitel hücreler sebebiyle<br />

medyana gelir.<br />

Adenokarsinom: Mesane kanseri türleri<br />

içinde % 3’lük bir dilimi kapsamaktadır.<br />

Bu tür, mesanede salgı yapan glandüler<br />

hücrelerden kaynaklanmaktadır. Glandüler<br />

hücreler ise mukus yapımında görev<br />

yapar.<br />

MESANE KANSERI NASIL<br />

TEŞHIS EDILIR?<br />

Mesaneden alınan idrarın mikroskop<br />

altında incelenmesi en önemli tanı<br />

yöntemidir. Mesane kanseri teşhisinde<br />

radyolojik tanı araçlarından ultrasonografi,<br />

bilgisayarlı tomografi, MRI duyarlı<br />

yöntemler kullanılmaktadır. Kesin tanı için<br />

mesane endoskopisi gereklidir.<br />

TEDAVI SÜRECI<br />

Öncelikle patolojik testlere göre<br />

uygulanacak tedavinin seyri ve yöntemi<br />

belirlenir. En çok kullanılan yöntemler;<br />

cerrahi işlemler, kemoterapi ve<br />

radyasyon tedavisidir. Cerrahi yöntem,<br />

hastalığın evresine bağlı olarak tek<br />

başına uygulanabileceği gibi diğer<br />

tedavi yöntemleriyle birlikte de tercih<br />

edilebilir. Kemoterapi genel olarak<br />

cerrahi işlemden sonra uygulanır.<br />

Kemoterapideki amaç kanser hücrelerinin<br />

verilen ilaç ile yok edilmesidir. Radyasyon<br />

Böbrekten idrar yolları<br />

ile gelen idrarı depolayan<br />

organa mesane denir.<br />

Mesanede oluşan<br />

kötü huylu tümörler<br />

ise mesane kanseri<br />

olarak adlandırılır. Her<br />

yıl binlerce yetişkin<br />

insanı etkileyen mesane<br />

kanseri, erkeklerde<br />

kadınlara oranla daha sık<br />

görülmektedir.<br />

terapide ise X ışınları veya yüksek enerjili<br />

ışınlar kullanılarak kanserli hücreleri<br />

yok etmek amaçlanır. Tedavinin<br />

sürekliliği iyileşme açısından oldukça<br />

önemlidir. Hastaların korona virüsünden<br />

korunmak için hastaneye gitmeyerek<br />

tedavisine ara vermesinin hastalığın<br />

seyrini kötüleştireceğini kavraması<br />

gerekmektedir. Bu noktada hastaneler<br />

tüm önlemlerini almaktadır ve hastaların<br />

tedavilerine devam etmektedir.<br />

49 Eylül / Ekim 2021


TIRNAK TÜMÖRLERİ<br />

TIRNAK MANTARIYLA<br />

KARIŞABİLİYOR<br />

Tırnakların pembe ve pürüzsüz olması<br />

güzellik ve sağlığı ifade ediyor. Çeşitli<br />

hastalıklar ya da tırnağın kendi<br />

hastalıkları tırnağın bu yapısının<br />

bozulmasına neden olabiliyor. Tırnak<br />

tümörleri bu hastalıklar arasında yer<br />

alıyor. Yaygın olarak görülen tırnak<br />

mantarları ise tırnak tümörleriyle<br />

karıştırılabiliyor ve bu durum da<br />

tedavinin gecikmesine sebep olabiliyor.<br />

Memorial Şişli ve Ataşehir Hastaneleri<br />

Dermatoloji Bölümü’nden Prof. Dr.<br />

Necmettin Akdeniz, tırnak tümörleri ve<br />

tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.<br />

P<br />

ARMAK uçlarında dokunma duyusunu sağlayan<br />

sinir hücreleri yoğun bir şekilde bulunmaktadır.<br />

Tırnaklar, tutma işlevinde destektir ve el ve ayak<br />

parmaklarının uçları için önemli bir koruyucu işleve<br />

sahiptir. Tırnak tümörleri tırnak ve tırnak yatağında meydana<br />

gelen iyi ya da kötü huylu kitlelerdir. Tırnak tümörlerinin<br />

çoğu iyi huyludur. Tırnak tümörlerinin bazıları ellerde bazıları<br />

ise ayaklarda daha sık görülebilmektedir. Özellikle ayak ve<br />

el başparmaklarında ortaya çıkmaktadır. İyi huylu (selim<br />

50


tümörler) ve kötü huylu (kanserler) tümörler tırnağı etkileyerek tırnağın yapısında<br />

ve renginde değişikliklere yol açabilir. İyi huylu tırnak tümörleri; miksoid tümörler,<br />

glomus tümörleri, piyojenik granülomlar, onikomatrikoma ve onikopapilloma<br />

tümörleridir. Kötü huylu tırnak tümörleri ise Bowen hastalığı, skuamöz hücreli<br />

karsinom ve malign melanomdur.<br />

TIRNAK TÜMÖRÜ SIKLIKLA TIRNAK MANTARI<br />

ILE KARIŞIYOR<br />

Tırnak tümörleri sıklıkla tırnak mantarı ile karıştırılmaktadır. Tırnak mantarında<br />

tırnak sarı-beyaza döner, kalınlaşır ve yapısında bozulmalar olmaktadır. Doğru<br />

tanı konulamayan tırnak tümörleri tırnak mantarı sanılarak uzun süre mantar<br />

tedavisi uygulanabilmektedir. Tırnak mantarı olarak değerlendirilen ve bu yönde<br />

tedavi uygulanan bir tırnak tümörünün erken aşamada tedavi edilmesi de gecikebilmektedir.<br />

GÜNEŞ IŞINLARI EN ÖNEMLI NEDENLER<br />

ARASINDADIR<br />

Diğer deri kanserlerinde olduğu gibi tırnak tümörlerinin de en önemli nedeni<br />

güneş ışınlarıdır. Tırnak tümörünün diğer nedenleri arasında kronik travmalar,<br />

kimyasal maruziyetler, radyasyon tedavileri, bağışıklık sistemini baskılayan lenfoma,<br />

lösemi gibi kanser türleri ve kemoterapi gibi immün sistemi etkileyen ilaçlar<br />

ve enfeksiyonlar (AIDS) bulunmaktadır. Bu nedenlerin dışında kronik her türlü<br />

yara ve kanamada kanser olasılığının düşünülmesi gerekmektedir.<br />

TIRNAĞIN YAPISININ BOZULMASIYLA<br />

FARK EDILIYOR<br />

Tırnak tümörleri, tırnak yapısında ve şeklinde çatlama, kalınlaşma, kırılma gibi şekil<br />

bozuklukları, tırnak altında kitleler, şişlikler olarak belirti verebilmektedir. Kötü<br />

huylu tümörlerde ise tırnakta renk değişiklikleri ile birlikte tırnak altında şişlik<br />

oluşması ve kanama görülebilir. Tırnak plağı, tırnak yatağı ve tırnağın etrafında siyah<br />

ya da kahverengi renk değişikliklerinin olması ve etrafa yayılması ve iyileşmeyen<br />

yaralar da kötü huylu tırnak tümörlerinin belirtileri arasında bulunmaktadır.<br />

TÜMÖR CERRAHI YÖNTEMLE ALINIYOR<br />

Tırnak tümörünün tanısını muayene, dermoskopik inceleme ve gerekli görülen<br />

durumlarda tırnak biyopsisi ile konulmaktadır. Dermatoloji uzmanı bir hekim<br />

muayene ve dermoskop ile yapacağı dermoskopik inceleme sonrası çoğunlukla<br />

tırnak tümörü olup olmadığını belirleyebilmektedir. Kanserden şüphelenilen<br />

durumlarda tırnak ve tırnak altı biyopisisi yapılarak tanı kesinleştirilerek tümör en<br />

kısa sürede cerrahi yöntemlerle alınmaktadır.<br />

Prof. Dr. Necmettin Akdeniz<br />

Memorial Şişli ve Ataşehir Hastaneleri<br />

Dermatoloji Bölümü<br />

GEÇ FARK EDILEN<br />

TIRNAK KANSERI IÇ<br />

ORGANLARA DAHI<br />

SIÇRAYABILIYOR<br />

Tırnak tümörleri sıklıkla cerrahi olarak<br />

tedavi edilmektedir. Tümörün olduğu<br />

bölge lokal anestezi ile uyuşturulup<br />

tümör için uygun olan cerrahi işlemler<br />

yapılmaktadır. Tırnak tümörleri küretaj<br />

yöntemi, elektrokoter ile yakarak ya da<br />

radyoterapi ile tedavi edilebilmektedir.<br />

Tümörlerin türü değişse bile çoğunlukla<br />

en başarılı tedavi yaklaşımı tümörlerin<br />

cerrahi tedavisidir. Erken dönemde<br />

ve ilerlememiş iyi ya da kötü huylu<br />

tümörler kolaylıkla tedavi edilebilirken<br />

geç fark edilen tırnak kanseri yayılarak iç<br />

organlara dahi sıçrayabilmektedir.<br />

Tırnak tümörlerinin geç fark edilmesi<br />

o parmağın ya da eklemin kesilmesine<br />

(ampütasyon) kadar gidebilmektedir. Bu<br />

sebeple tırnakta meydana gelen değişikliklerin<br />

mutlaka bir uzman tarafında<br />

kontrol edilmesi, düzenli doktor muayeneleri<br />

tırnak kanserine karşı alınacak en<br />

iyi önlemler arasında bulunmaktadır.<br />

51 Eylül / Ekim 2021


ÇOCUĞUNUZ<br />

SİZE BAĞIMLI MI?<br />

Sena Sivri<br />

Acıbadem Fulya Hastanesi Uzman Psikolog<br />

“Çocuğum bana<br />

yapışık”, “Bir dakika<br />

ayrılamıyoruz, hiçbir yere<br />

gitmeme izin vermiyor”,<br />

“Okula bırakmak bir<br />

dert; ağlıyor, gitmek<br />

istemiyor”, “Parkta<br />

oynarken bile beni<br />

yanında istiyor”… Eğer<br />

siz de sık sık bu cümleleri<br />

sarf ediyorsanız, dikkat!<br />

Bu yakınmalarınız<br />

çocuğunuzun size<br />

‘bağlı’ olmaktan ziyade<br />

‘bağımlı’ olduğunu<br />

gösteriyor!<br />

TÜM dünyayı etkisi altına alan<br />

Covid-19 pandemisi hemen her<br />

ailenin yaşam düzeninde köklü<br />

değişimlere sebep oldu. Evler<br />

birer işyeri ve okul, ebeveynler de öğretmen<br />

oldu. Aile bireylerinin birbirleriyle<br />

geçirdikleri zamanın çokça artması hem<br />

pozitif hem negatif birçok sonucu da<br />

beraberinde getirdi. Çocukların okuldan,<br />

sosyal ortamlardan uzak kalmaları, akran<br />

sosyalleşmesinin ortadan kalkması, tüm<br />

bu ihtiyaçların giderilmesi görevini anne<br />

babalara vermiş oldu. Bununla birlikte<br />

çocukların anne babalarına olan bağlılık<br />

ve talepleri de çok daha arttı. Hatta bazı<br />

çocuklarda bu durum daha da ileriye<br />

gidip, çocuğun bireysellik gelişiminde ve<br />

okul hayatında ciddi sorunlar oluşturabilen<br />

önemli bir tabloya yol açtı; anneye bağımlılık!<br />

Dikkat! Ruhsal ve bilişsel gelişimlerinde<br />

önemli sorunlara neden olabilen ‘anneye<br />

bağımlılık’ çocuklarda aynı zamanda<br />

okul fobisine de yol açabiliyor!<br />

NEDENI GENELDE<br />

‘EBEVEYNLER’ OLUYOR!<br />

Çocuklar sosyalleşme becerilerini ilk 3<br />

yaşta kazanıyorlar. Bu döneme kadar çocuk<br />

bir yandan temel ihtiyaçları nedeniyle<br />

anneye bağımlı halde yaşamaya devam<br />

ederken, bir yandan da anneden ayrışmaya<br />

çalışıyor. Acıbadem Fulya Hastanesi<br />

Uzman Psikolog Sena Sivri, çocuk yaşının<br />

gerektirdiği beceri ve yetileri kazandıkça<br />

bu bağımlılık halinin azaldığını belirterek,<br />

“Gelişiminin ilerleyen dönemlerinde<br />

bağımlılığın yerini bağlılığın alması bekleniyor.<br />

Ancak bu süreç bazı çocuklarda<br />

olması gerektiği şekilde gerçekleşmiyor ve<br />

çocuklar anneye bağımlı olmaya devam<br />

ediyorlar. Çocuklar psikososyal gelişimleri<br />

doğrultusunda ayrışmaya, bireyselliklerini<br />

ilan etmeye hazırlar aslında. Dolayısıyla<br />

anneye bağımlı olmak genelde ebeveyn<br />

tutumlarıyla ilişkili oluyor” diyor.<br />

AŞIRI KAYGILI, KORUYUCU<br />

VE KISITLAYICI<br />

DAVRANMAYIN!<br />

Çocuğun anneye bağımlı olmasında pek<br />

çok etken rol oynuyor. Uzman Psikolog<br />

Sena Sivri, özellikle pandemi sürecinde,<br />

ebeveynlerin yaşadıkları kaygı duygusunu<br />

yönetmede çektikleri güçlüğe bağlı olarak<br />

çocuklarına karşı aşırı kaygılı, koruyucu<br />

ve kısıtlayıcı bir tutum sergiledikleri<br />

uyarısında bulunarak, şöyle devam ediyor:<br />

“Ebeveynler çoğu zaman bu tip davranışlarıyla<br />

çocuğun gelişimini engellediklerinin<br />

52


Gelişiminin ilerleyen dönemlerinde bağımlılığın yerini<br />

bağlılığın alması bekleniyor. Ancak bu süreç bazı çocuklarda<br />

olması gerektiği şekilde gerçekleşmiyor ve çocuklar anneye<br />

bağımlı olmaya devam ediyorlar. Çocuklar psikososyal<br />

gelişimleri doğrultusunda ayrışmaya, bireyselliklerini ilan<br />

etmeye hazırlar aslında. Dolayısıyla anneye bağımlı olmak<br />

genelde ebeveyn tutumlarıyla ilişkili oluyor<br />

farkına varmıyorlar. Örneğin ‘Okulda kalabalığa<br />

karışma, hastalık kaparsın’ şeklinde<br />

cümleler kurulması, sorumluğu altında<br />

olan bir şeyin onun yerine tamamlanması,<br />

kendi başına bir şeyler yapmasına izin verilmemesi,<br />

özgüvenini destekleyici eylem<br />

ve söylemlerde bulunulmaması, çocuğun<br />

anneye bağımlı olmasında kilit role sahip.<br />

Bağımlılığın devamını önleyecek olan en<br />

etkili kurallar ise çocuğun gelişen yetileri<br />

doğrultusunda yapabileceklerine izin vermek,<br />

onu onaylamak ve güven duymasını<br />

sağlamaktır” diyor.<br />

DIKKAT! OKUL FOBISI<br />

GELIŞEBILIYOR!<br />

Anneye bağımlı olan çocukta özgüven<br />

eksikliği ve bunun sonucunda okul fobisi<br />

başlayabiliyor. Okulda uyum sorunları,<br />

arkadaş ilişkilerinde problemler, çekingenlik,<br />

utangaçlık ve zorlandığında hırçın<br />

davranışlar görülebiliyor. Uzman Psikolog<br />

Sena Sivri bağımlılığın geliştiği durumlarda<br />

çocuğun okula adaptasyon sorunlarının<br />

uzun sürdüğünü vurgulayarak, “Bu<br />

durumda çocuklar okula gitmek istemez,<br />

annelerine sarılıp ayrılmazlar, hırçınlaşırlar,<br />

ağlarlar, öğretmene ve okuldaki herkese<br />

karşı çekinik, kaçıngan, yer yer hırçın<br />

tutumlar sergilerler. Okuldaki etkinliklere<br />

katılmaz, tepki verirler. Anneleri hep yanlarında<br />

dursun, gitmesin isterler. Tüm bunlar<br />

da hem okula uyum sürecini uzatıyor,<br />

hem de eğitimlerinin, bilişsel, sosyal ve<br />

duygusal gelişimlerinin geride kalmasına<br />

sebep oluyor” bilgisini veriyor.<br />

ÇOCUĞUNUZ<br />

SIZE BAĞIMLI M?<br />

Aşağıda yer alan<br />

sorunlar anne<br />

bağımlılığına işaret<br />

edebiliyor. Bu belirtiler<br />

varsa, zaman<br />

kaybetmeden bir hekime<br />

başvurmanız çok önemli!<br />

• Tek başına<br />

yapabileceği şeyler için<br />

bile destek bekliyorsa,<br />

• Siz yanında yokken<br />

huysuz, hırçın ve<br />

uyumsuz oluyorsa,<br />

• Topluluk içinde zorluk<br />

çekiyorsa,<br />

• Sosyalleşmede sorun<br />

yaşıyorsa,<br />

• Bağımsız olarak bir şey<br />

yapamıyorsa,<br />

• Her karar verme<br />

sürecinde destek<br />

bekliyorsa,<br />

• Okula gitmek<br />

istemiyorsa,<br />

• Ödevlerini tek başına<br />

yapamıyorsa,<br />

• Grup içinde uyum<br />

sağlayamıyorsa,<br />

çocuğunuz size bağımlı<br />

olabilir.<br />

ANNE BAĞIMLILIĞINA KARŞI 7 ALTIN ÖNERI<br />

Psikolog Sena Sivri anne bağımlılığına karşı ebeveynlerin<br />

alabilecekleri önlemleri şöyle sıralıyor:<br />

• Çocukların ayrışmaya dair en büyük korkuları terk edilmekle<br />

ilgili oluyor. Pandemi sürecinde de sürekli anneyle beraber<br />

olan çocuklar, kreşe, okula veya bakıcısına giderken ilk olarak<br />

terkedilmekten korkuyor ve tepkilerini bu doğrultuda veriyorlar.<br />

Çocuğunuza onu terk etmediğinizi net olarak anlatmalı,<br />

güvence vermelisiniz.<br />

• Karşılıklı iletişimi geliştiren ve çocuğunuzun duygusal gelişimine<br />

katkıda bulunacak olan aktiviteler yapmayı alışkanlık<br />

haline getirin.<br />

• Çocukta gelişen kaygılar genelde ebeveyne ait kaygılar<br />

oluyor. Ebeveyn olarak kendi kaygınızın farkında olmalı ve<br />

bunu yönetebilmelisiniz. Aşırı kaygılı, korumacı ebeveyn tutumundan<br />

uzak durun.<br />

• Çocuğun sorumluluğu altında olan şeyleri onun yerine tamamlamayın.<br />

Gelişen yetileri doğrultusunda kendi başına bir<br />

şeyler yapmasına izin verin ve onu teşvik edin.<br />

• Özgüvenini destekleyici, şevk verici, motive edici söylemlerde<br />

bulunun, “bırak senin yerine ben yaparım”, “onu sen<br />

yapma, aman bir şey olur” gibi korkutucu, çocuğu geri tutan<br />

söylemlerden kaçının.<br />

• Anne sakin kalamadığında çocuğun yaşadığı kriz daha uzun<br />

sürüyor. Ayrılmanız gereken anlarında çocuğunuzun verdiği<br />

tepkilere karşı soğukkanlı durun, kontrolü elinizde tutun.<br />

• Sabırlı olmanız, bu ayrışma sürecine zaman tanımanız, geri<br />

adım atmamanız, baş edemediğinizi hissettiğinizde uzman<br />

desteği almanız da bağımlı bir ilişkiyi önlemede son derece<br />

önemli role sahip.<br />

53 Eylül / Ekim 2021


Burun kanaması<br />

çocuklarda daha hassas bir<br />

konuya dönüşüyor!<br />

Söz konusu çocukları olduğunda çok daha dikkatli<br />

ve özverili olan ebeveynler, bir anda ortaya çıkan<br />

burun kanamaları karşısında endişe ve stres<br />

yaşayabilirler. Özellikle de herhangi bir hastalıktan<br />

farklı olarak yaşanan kanamalar, ailelerin<br />

paniğe kapılmasına yol açar. Burun kanamasının<br />

çocuklarda sıklıkla gözlemlenen bir durum<br />

olduğunu ifade eden Avrasya Hastanesi’nden Kulak<br />

Burun Boğaz hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Koray<br />

Cengiz, konuyla ilgili bilinmesi gerekenleri anlatıyor.<br />

ÇOCUKLARDA<br />

BURUN KANAMASI<br />

NEDEN OLUR?<br />

Ön burun kanamaları burun boşluğunun<br />

hemen girişinde, orta hatta kılcal damarlar<br />

mukoza örtüsünün içinde özel bir bölgede<br />

toplanırlar. Çocuklarda en sık görülen burun<br />

kanamaları bu bölgeye ait olanlardır. Çoğu<br />

kanama, buradaki kılcal bir damarın çatlaması<br />

nedeniyle tek taraflı olur. Kanama genel olarak<br />

kısa süreli olmakla birlikte az kanamalardır.<br />

Olası burun kanamalarının nedenleri aşağıdaki<br />

gibidir;<br />

• Buruna alınan darbe<br />

• Burun kırıkları<br />

• Yüz ve kafatası kırıkları<br />

• Burun karıştırma<br />

• Üst solunum yolu enfeksiyonları<br />

İLK YARDIMI<br />

HAFIFE ALMAYIN!<br />

Burun kanamalarında ilk yapılması gereken<br />

sakin olmaktır. Endişeli ve kaygılı bir şekilde<br />

davranmak asıl yapmanız gerekenleri unutturabilir.<br />

Burun kanaması anında yapılacakları<br />

şöyle sıralamak mümkün;<br />

• Baş hafif öne eğik ve iki parmakla iki burun<br />

kanadı bastırılır.<br />

• Üç-dört dakika sonra burun lavaboda soğuk<br />

su kullanılarak hafif sümkürmeyle temizlenir.<br />

• Burun içinde oluşan pıhtılar çıkartılır.<br />

• Tekrar buruna baskı uygulayarak tutulur ve<br />

kanama devam ediyorsa doktora başvurulur.<br />

54


BURUN KANAMASINI HAFIFE ALMAYIN,<br />

HASTALIK HABERCISI OLABILIR!<br />

Hafif burun kanamaları dışında çocuklarda arka burun kanadında meydana gelen ciddi<br />

kanamalarda meydana gelir. Dolayısıyla yaşanan her kanamanın basit olduğu kanaatine<br />

varılmamalıdır. Bazıları kontrol edilmesi zor ve ciddi kanamalar olabilirler. Kafa travmaları<br />

ile yüz yaralanmaları dışında aslında sıklıkla orta ve ileri yaştakilerde, tansiyon sorunları<br />

olanlarda görülebilir.<br />

Çocuklarda ise kanama, pıhtılaşma sorunları nedeniyle meydana gelebilir. Burnumuzun<br />

içinde arka üst bölgelerden kaynaklandıkları için burun ön tarafına uygulanan parmak basısı<br />

burada kanamayı durdurmaz. Ağız ve boğaza doğru kanama devam eder. Bu bölgenin<br />

kanamaları mutlaka bir Kulak Burun Boğaz uzmanının müdahalesini gerektirir.<br />

TEDAVISI MÜMKÜN MÜ?<br />

Tedavi edilmesi gereken burun kanamalarında en sık tercih edilen yöntem<br />

burun damarlarının yakılmasıdır. Bu yöntemde öncelikle parmakla<br />

burunda basınç oluşturularak, iki kanattan kanama kontrol edilir. Kılcal<br />

damar kanamalarında gümüş nitrat çubuğu ile burun damarlarını yakma<br />

yeterli olur. Bazen kanama kontrolü için burun içi tamponlar kullanılabilir.<br />

Bu tamponlar, artık can yakmayan ve aynı zamanda nefes alınabilen<br />

yumuşak süngerimsi yapıdadır.<br />

Yakma olayı bir kaç dakikada biter. Tamponlar 2-3 gün, ileri ve ciddi<br />

durumlarda 7 güne kadar tutulabilirler. Bu vakalarda tedavi mutlaka antibiyotik<br />

ile desteklenmelidir. Hastaya sümkürmekten ve buruna basınç<br />

uygulamaktan kaçınması önerilir.<br />

Op. Dr. Koray Cengiz<br />

Avrasya Hastanesi’nden Kulak Burun Boğaz hastalıkları Uzmanı<br />

55 Eylül / Ekim 2021


Meme Kanserinde<br />

BAKIMLI OLMAK<br />

VE MORAL<br />

iyileşme sürecine yansıyor<br />

“Bir akşam kirpiklerim elimde kaldı, “Kirpiksiz göz<br />

çok kötü görünüyor”, “Kirpiklerim dökülünce çok<br />

ağladım”, “Benimle beraber artık sokağa çıkmak<br />

istemezsin değil mi?”… Pek çok meme kanseri<br />

hastasının kurduğu bu cümleler kadınların tedavi<br />

sürecinde yaşadıklarını önemli oranda yansıtıyor.<br />

KANSER hastaları bedensel<br />

sorunların yanı sıra hastalık ya<br />

da tedavinin yan etkilerine bağlı<br />

olarak ruhsal ve sosyal sorunlarla<br />

da yüzleşiyor. Kanser tedavisinin tam<br />

anlamıyla başarıya ulaşabilmesi için hastalığın<br />

değil, hastanın tedavisine yönelik<br />

bütüncül bir yaklaşım önem taşıyor.<br />

Kanser tedavisinde tamamlayıcı<br />

yaklaşımlarla ilgili çalışmalar yapan<br />

Memorial Bahçelievler Hastanesi<br />

Meme Sağlığı Merkezi’nden Prof.<br />

Dr. Fatih Aydoğan, konuyla ilgili<br />

önemli bilgiler verdi.<br />

AMAÇ, HASTALARIN<br />

BEDENSEL, RUHSAL VE<br />

SOSYAL OLARAK TAM IYILIK<br />

HALININ SAĞLANMASI<br />

Kanser tedavisi birçok branşın bir araya<br />

gelerek oluşturduğu multidisipliner bir<br />

yaklaşımdan oluşur. Ana tedavi branşları<br />

olan; Cerrahi Onkoloji, Medikal Onkoloji,<br />

Radyasyon Onkolojisi ve Plastik Cerrahi<br />

daha çok hastalığın bedensel boyutunu<br />

tedavi etmektedir. Oysa kanser hastaları<br />

bedensel sorunların yanı sıra hastalık ya da<br />

tedavi yan etkilerine bağlı olarak ruhsal ve<br />

sosyal sorunlarla da yüzleşmektedir. Daha<br />

çok ruhsal ve sosyal sorunların çözümüne<br />

odaklı destek tedaviler “tamamlayıcı yaklaşım”<br />

olarak adlandırılır. Tamamlayıcı yaklaşımların<br />

amacı hastaların bedensel, ruhsal<br />

ve sosyal tam iyilik halinin sağlanmasıdır.<br />

SAÇ VE KAŞ DÖKÜLMESI,<br />

HASTALARI MEMENIN<br />

ALINMASI KADAR<br />

ETKILEYEBILIYOR<br />

Kemoterapi alan hastaların önemli bir<br />

bölümünde kullanılan ilaçlara bağlı saç<br />

dökülmesi görülür. Saç dışında vücutta<br />

kaş, kirpik gibi diğer tüyler de dökülebilmektedir.<br />

Saç dökülmesi genellikle 2-3<br />

hafta sonra başlar ve tedavi bitiminin<br />

ardından 3-4 hafta sonra tekrar çıkmaya<br />

HASTAYI TEDAVIYE YÖNELIK BÜTÜNCÜL<br />

BIR YAKLAŞIM GEREKIYOR<br />

Prof. Dr. Fatih Aydoğan<br />

Memorial Bahçelievler Hastanesi Meme Sağlığı Merkezi<br />

Kanser tedavisinin tam anlamıyla başarıya ulaşabilmesi<br />

için hastalığı değil hastayı tedaviye yönelik bütüncül bir<br />

yaklaşım gerekmektedir. Bizler hastalarımıza ana branşlar<br />

dışında Dermatoloji & Kozmetik Dermatoloji, Klinik Psikoloji,<br />

Diyet ve Beslenme ile Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

tarafından da destek sağlamaktayız.<br />

56


Türkiye’de meme kanseri görülme yaşı Avrupa ve<br />

Amerika ortalamasına göre ortalama 10 yaş daha<br />

öncedir. Meme kanseri tanısı alan hastaların %16-17’si<br />

40 yaşın altındadır. Diğer bir deyişle her 6 hastamızın<br />

birinin 20’li ve 30’lu yaşlarda olduğu görülmektedir.<br />

TÜRKIYE’DE HER<br />

6 MEME KANSERI<br />

HASTASINDAN<br />

BIRI 20’LI VE 30’LU<br />

YAŞLARDA<br />

Türkiye’de meme kanseri görülme<br />

yaşı Avrupa ve Amerika<br />

ortalamasına göre ortalama<br />

10 yaş daha öncedir. Meme<br />

kanseri tanısı alan hastaların<br />

%16-17’si 40 yaşın altındadır.<br />

Diğer bir deyişle her 6 hastamızın<br />

birinin 20’li ve 30’lu yaşlarda<br />

olduğu görülmektedir.<br />

Genç yaş hasta grubu tedaviye<br />

bağlı saç değişikliklerinden<br />

daha fazla etkilenmektedir.<br />

Biz de daha önce tedavi gören<br />

bu yaş hasta grubuna saç,<br />

kaş ve kirpik dökülmesi gibi<br />

sorunlarda neler yaptıklarını<br />

sorduk. Aldığımız cevaplarda<br />

hastaların bu sorunlardan saç<br />

dökülmesi için daha çok bone,<br />

şapka, başörtüsü gibi geçici<br />

çözümler bulduklarını gördük.<br />

Kaş dökülmesi için kalem ve<br />

bitkisel ilaç kullanan birkaç<br />

hasta dışında profesyonel yardım<br />

almadıklarını saptadık.<br />

başlar. Saç ve kaş dökülmesi tedavi<br />

sürecinde hastaları en çok etkileyen yan<br />

etkilerden biridir. Bir araştırmada bazı<br />

hastalar kaşlardaki dökülmenin kendilerini<br />

memenin ameliyatla alınmasından daha<br />

çok etkilediğini belirtmiştir. Kaşlar daha<br />

görünür olduğu için etkisi bazı kadınlarda<br />

daha fazla olabilmektedir.<br />

MEME KANSERINDE GÜZEL<br />

VE BAKIMLI KALMAK<br />

MOTIVASYON SAĞLIYOR<br />

Dermatoloji ve Kozmetik Dermatoloji<br />

Bölümü hastalarda cilt, saç ve kaşta<br />

tedaviye bağlı olan değişikliklere destek<br />

olmaktadır. Bu amaçla kaş dökülmesine<br />

yönelik mikroblading uygulaması, cilt<br />

değişiklikleri ile ilgili tedavi öncesinde<br />

önerilerde bulunulması, tedavi süresince<br />

kullanılabilecek kozmetik ürünler hakkında<br />

bilgilendirme, saç dökülmesine yönelik<br />

öneri ve tedavi desteği, tedavi sonrası<br />

dermokozmetik uygulamalar hakkında<br />

bilgi verme yapılmaktadır.<br />

Klinik Psikoloji Bölümü’nde; hastaların<br />

yaşadığı ruhsal ve sosyal sorunlara<br />

yönelik destek amaçlı görüşme ve<br />

seanslar yapılmaktadır.<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nde;<br />

genç yaşta tanı konulan kadın<br />

kanserlerinde doğurganlığın korunması<br />

için planlama yapılmasının yanı sıra cinsel<br />

fonksiyon bozuklukları konusunda danışmanlık<br />

ve bilgilendirme anlamında destek<br />

sağlanmaktadır.<br />

Diyet ve Beslenme Bölümü’nde; tedavi<br />

sırasında ve sonrasında diyet ve beslenme<br />

desteğinin yanı sıra egzersiz uygulama<br />

önerileri sunulmaktadır.<br />

ÇALIŞMA, MASCC’NIN<br />

İSPANYA’DA DÜZENLENEN<br />

TOPLANTISINDA SUNULDU<br />

Konuya ilişkin çalışmamız MASCC’nin<br />

her yıl düzenlediği ve bu yıl İspanya’da<br />

yapılan toplantısında Uz. Dr. Emine Erkan<br />

tarafından bildiri olarak sunuldu. Doç. Dr.<br />

Kezban Nur Pilancı ve Dr. Sevim Şuekinci’nin<br />

de araştırmacılar arasında yer aldığı<br />

araştırmamızın özeti “Supportive Care in<br />

Cancer” dergisinde yayınlandı.<br />

MASCC, açık adı “The Multinational Association<br />

of Supportive Care in Cancer” olan<br />

ve 70 ülkeden katılımcıların bir araya gelerek<br />

kurduğu bir birlik. Kanser hastalarına<br />

destekleyici tedaviler konusunda çalışıyor<br />

ve mottosu: “Destekleyici tedaviler mükemmel<br />

kanser bakımını sağlayabilir.”<br />

Çalışma sonuçlarında hastaların tedaviye<br />

bağlı görülen dermatolojik sorunlarda<br />

profesyonel bir destek almadıkları sonucuna<br />

ulaşmamız, kanser hastaları için<br />

başlattığımız “Tamamlayıcı Yaklaşımlar<br />

Programı”nın önemini gösterdi. Bu programda<br />

sağlanan desteklerle hastalar tedavi<br />

sürecini daha kolay<br />

bir şekilde geçirebilmektedir.<br />

57 Eylül / Ekim 2021


OBEZİTELİ BİREYLER<br />

EN ÇOK KELİMELERLE<br />

YARA ALIYOR<br />

‘Rolüm Ağır, Peki Senin<br />

Rolün Ne?’ projesi başladı.<br />

Yapılan çalışmalar ile<br />

alanında ilk olma özelliğini<br />

taşıyan proje, obezitede<br />

ayrımcı davranışlar<br />

ve söylemler üzerine<br />

farkındalık yaratmayı<br />

hedefliyor ve toplumdaki<br />

herkese sesleniyor. Türkiye<br />

Obezite Araştırma Derneği<br />

(TOAD) bünyesinde<br />

gerçekleştirilen projenin<br />

detaylarını aktaran Prof. Dr.<br />

Deniz Sezgin, bu çalışma<br />

ile obeziteli bireylerin<br />

yaşadığı travmalara, hayal<br />

kırıklıklarına, ümitlerine<br />

ve hayata tutunma<br />

çabalarına dikkat çekmek<br />

ve onların sesi olmak<br />

istediklerini belirtti. Prof.<br />

Dr. Deniz Sezgin, obeziteli<br />

bireylerin en çok kelimelerle<br />

yaralandığının altını<br />

çizerek, kullanılan dil ve<br />

davranışlardaki her olumlu<br />

değişimin çok büyük etkiler<br />

yaratacağını da vurguladı.<br />

A<br />

NKARA Üniversitesi İletişim<br />

Fakültesi Halkla İlişkiler ve<br />

Tanıtım Bölümü öğretim<br />

üyesi Reklamcılık ve Tanıtım<br />

Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.<br />

Deniz Sezgin, 2020 yılında başlattıkları<br />

araştırma ile, obezitenin sadece başka<br />

sağlık sorunlarına sebep olmadığını, aynı<br />

zamanda maruz kalınan damgalayıcı ve<br />

ayrımcı yaklaşımlar nedeniyle obeziteli<br />

bireylerin hayatlarının oldukça kısıtlandığını<br />

ortaya koyduklarını belirtti. Bu<br />

yaklaşımların obeziteli bireylerin toplumda<br />

zaman zaman ‘gizli engelliler’ olarak<br />

yaşamalarına sebep olduğunu söyleyen<br />

Prof. Dr. Deniz Sezgin, “Obeziteli<br />

hastaların birer birey olarak görmezden<br />

gelinmesinin ve yalnızca sayılarla ifade<br />

edilmesinin önüne geçmek için toplumu<br />

birlikte mücadele etmeye davet eden<br />

proje, bu alanda yapılan ilk çalışma<br />

özelliğini taşıyor” şeklinde konuştu. Prof.<br />

Dr. Deniz Sezgin, yaptıkları çalışmaların<br />

sonucunda ortaya çıkan ‘Rolüm Ağır -<br />

Obezitede Ayrımcılık ve Damgalama’<br />

kitabı ile de obeziteli bireylerin yaşadığı<br />

bu zorlukları kendi ağızlarından aktardıkları<br />

bilgisini de sözlerine ekledi.<br />

PROF. DR. DENİZ SEZGİN:<br />

“SOSYAL YAŞAMDAN<br />

SOYUTLANMALARINA<br />

NEDEN OLUYOR”<br />

Damgalayıcı ve ayrımcı yaklaşımların<br />

obeziteli bireyleri nasıl etkilediğine dair<br />

Prof. Dr. Deniz Sezgin<br />

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla<br />

İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğretim üyesi<br />

Reklamcılık ve Tanıtım Anabilim Dalı Başkanı<br />

bilgiler veren Prof. Dr. Deniz Sezgin,<br />

şunları söyledi: “Damgalama, öncelikle<br />

obeziteli bireylere aileleri ve çevreleri<br />

tarafından sevimli olduğu gerekçesiyle<br />

çeşitli sıfatlar takılarak başlıyor. Espri gibi<br />

söylenen sözler, takılan sıfatlar ne tepki<br />

gösterilecek kadar keskin ne de iltifat<br />

olarak kabul edilecek kadar güzel. Ancak<br />

bu ifadeler farkında olmadan kırılmış<br />

58


Obeziteli bireyler en çok kelimelerle<br />

yaralanıyor. Her şey dil ile başlıyor.<br />

Genel kabulün aksine, yetişkinler<br />

ve ileri yaştaki obeziteli bireyler de<br />

kendilerine takılan lakaplardan<br />

hoşlanmıyorlar. Kilolu bireylerin sıkça<br />

karşı karşıya kaldıkları, “yüzün çok<br />

güzel ama biraz kilo versen!” ifadesi<br />

mesela… Ya da hemen hemen<br />

herkesin hayatında kullandığı, “senin<br />

iyiliğin için söylüyorum” ifadesi…<br />

Dolayısıyla önceliğimiz dilimizi<br />

değiştirmek, ifadelerimizi gözden<br />

geçirmek olmalı.<br />

kalpler, ertelenmiş hayaller ve gerçekleştirilmeyi<br />

bekleyen planlar anlamına geliyor.<br />

Bunun yanı sıra eğitimde ve iş hayatında<br />

yaşadıkları damgalama tüm yaşamlarına<br />

etki ediyor, sağlık çalışanları tarafından<br />

maruz kaldıkları damgalayıcı davranışlar<br />

ise obeziteli bireylerin sağlık hizmeti almaktan<br />

vazgeçmelerine neden olabiliyor.<br />

Ulaşımdan restorana, kıyafetten arkadaş<br />

ilişkilerine kadar her alanda yaşadıkları<br />

damgalayıcı ve ayrımcı tutum sosyal<br />

yaşamdan da soyutlanmalarına neden<br />

oluyor. Ayrıca tüm kilolu bireylerin neşeli,<br />

eğlenceli ve hoş vakit geçirilen kişiler<br />

oldukları gibi bir baskı unsuru da var.<br />

Kısacası kilolu bir kişinin kalabalık içinde<br />

mutsuz ve keyifsiz olma hakkı bile elinden<br />

alınıyor; girdikleri her ortama neşe katmak<br />

görevi kişiye sorulmadan usulca omuzlarına<br />

yükleniyor.”<br />

Medyada obeziteli bireylerle ilgili yer alan<br />

bilgilerin etkisine de dikkat çeken Prof. Dr.<br />

Deniz Sezgin, “Obeziteli bireyler medyada<br />

da kalıp yargılarla ve damgalayıcı söylemlerle<br />

belirli sınırlar içine hapsediliyor.<br />

Yayınlanan haberler, programlar, filmler,<br />

diziler ve reklamlar ayrımcılığı pekiştiriyor”<br />

şeklinde konuştu.<br />

DAMGALAMANIN VE<br />

AYRIMCILIĞIN ÖNÜNE NASIL<br />

GEÇEBİLİRİZ?<br />

Prof. Dr. Deniz Sezgin’e göre bu sorunun<br />

çözümü ise obeziteli bireylere karşı özenli<br />

davranılmasında yatıyor. Obezitenin sadece<br />

fiziksel etkilerinin değil mutsuzluk,<br />

depresyon gibi psikolojik etkilerinin de<br />

dikkate alınması gerektiğini vurgulayan<br />

Prof. Dr. Deniz Sezgin, “Obezite hastaları<br />

hipertansiyon, kalp hastalıkları ya da diyabet<br />

kadar duygusal boşluk ve dışlanmışlık<br />

gibi zorluklar da yaşıyor. Ne giymeleri<br />

gerektiğinden, nasıl yolculuk edeceklerine<br />

kadar kendileri yerine karar verilen bir dünyada<br />

yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar”<br />

bilgisini verdi.<br />

“YÜZÜN ÇOK GÜZEL AMA<br />

BİRAZ KİLO VERSEN…”<br />

DEMEYİN!<br />

Obeziteli bireylere doğru yaklaşımda,<br />

ilk olarak kullanılan dilde düzeltmeye<br />

gidilmesi gerektiği mesajını veren Prof. Dr.<br />

Deniz Sezgin şunları söyledi: “Obeziteli<br />

bireyler en çok kelimelerle yaralanıyor.<br />

Her şey dil ile başlıyor. Genel kabulün<br />

aksine, yetişkinler ve ileri yaştaki obeziteli<br />

bireyler de kendilerine takılan lakaplardan<br />

hoşlanmıyorlar. Kilolu bireylerin sıkça<br />

karşı karşıya kaldıkları, “yüzün çok güzel<br />

ama biraz kilo versen!” ifadesi mesela…<br />

Ya da hemen hemen herkesin hayatında<br />

kullandığı, “senin iyiliğin için söylüyorum”<br />

ifadesi… Dolayısıyla önceliğimiz dilimizi<br />

değiştirmek, ifadelerimizi gözden geçirmek<br />

olmalı.”<br />

PROF. DR. SEZGİN:<br />

“DÜŞÜNCEDE VE DİLDE<br />

DEĞİŞİMİ BAŞLATIYORUZ”<br />

Obeziteli bireylerin eğitim, iş hayatı, sosyal<br />

yaşam, sağlık hizmetlerinden yararlanma<br />

ve medya başlıklarında damgalama ve<br />

ayrımcılığa uğradıklarını belirten Prof. Dr.<br />

Sezgin, projenin içeriği ve hedefleri ile ilgili<br />

önemli detaylar aktardı:<br />

“Rolüm Ağır, Peki Senin Rolün Ne?”<br />

diyerek bu konuda bizlere düşen rolleri<br />

konuşacağımız bir proje hayat buluyor<br />

ve bu yıl öncelikle medyadan başlayarak<br />

dilde ve düşüncede değişimi başlatmayı<br />

hedefliyoruz. Medyanın kullandığı dildeki<br />

ve görsellerdeki dönüşümle toplumda<br />

bir farkındalık yaratılacağına inanıyoruz.<br />

Beraberinde diğer alanlarda farkındalık<br />

yaratmak üzere Türkiye Obezite Araştırma<br />

Derneği’nin öncülüğünde bu projeyi<br />

gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. “Obezite<br />

Medya Kılavuzu”, medyanın obezite ile<br />

ilgili haber çalışmalarında, dil ve fotoğraf<br />

kullanımlarında destek olmak için hazırlandı.<br />

Daha sonra “Obezitede Medyanın<br />

Rolü” atölye çalışmalarına başlayacağız.”<br />

Gerçekleştirilen atölye çalışmaları sonrasında<br />

2022 Mart ayında bir medya analiz<br />

raporu hazırlamak istediklerini belirten<br />

Prof. Dr. Sezgin, medyanın göstereceği<br />

hassasiyet neticesinde toplumdaki pratiklerin<br />

de değişeceğine inandıklarını dile<br />

getirdi.<br />

KİTAP OBEZİTELİ BİREYLERİ<br />

NASIL ETKİLEDİ?<br />

‘Rolüm Ağır-Obezitede Ayrımcılık ve<br />

Damgalama’ kitabı ile ilgili geri dönüşleri<br />

de paylaşan Prof. Dr. Sezgin, “Kitabın<br />

yarattığı etkilerden biri, görüşmeye katılanların,<br />

görüşmeler sonrası aldıkları kararlarla<br />

özellikle COVID-19 pandemisi nedeniyle<br />

uygulanan kısıtlamaların olduğu dönemde<br />

ara verdikleri tedavilerine devam etmeleri<br />

ya da tedaviye başlamalarıydı. Kilo verdikleri<br />

haberlerini, görsellerini ve mutluluklarını<br />

bizlerle paylaştılar” şeklinde konuştu.<br />

Ayrıca toplumdaki herkese bir rol düştüğünü<br />

özellikle vurgulayan bu araştırmayı<br />

okuyan farklı meslek grupları ve sektörlerdeki<br />

çalışanlardan da “Bizim rolümüz ne?<br />

Biz ne yapabiliriz?” desteğini gördüklerini<br />

sözlerine ekledi. Prof. Dr. Sezgin, kitabın<br />

diğer araştırmalar için bir kaynak olarak<br />

kullanılabileceğinin yanı sıra, farkında<br />

olmadan damgalayıcı ve ayrımcı ifadeler<br />

kullanan kişilerde de olumlu bir etkiye<br />

sebep olduğunu sözlerine ekledi.<br />

59 Eylül / Ekim 2021


ANNE SÜTÜ ALAN<br />

BEBEKLERIN<br />

kan basıncı daha düşük,<br />

KALPLERI<br />

DAHA <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

ABD’de yapılan yeni bir araştırmada anne sütü ile beslenen emen<br />

bebeklerin ileri yaşlarda kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve felç<br />

riskinin anne sütü almayan bebeklere oranla daha az olduğu<br />

tespit edildi. Anne sütünün faydalarının saymakla bitmeyeceğine<br />

dikkat çeken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan Uzmanı<br />

Prof. Dr. Filiz Bakar, özellikle doğumdan hemen sonra<br />

salgılanmaya başlayan ve dört - beş gün süren “kolostrum”<br />

adı verilen anne sütünün çok faydalı, her anlamda zengin ve<br />

koruyucu mucizevi bir besin kaynağı olduğunu söyledi.<br />

Prof. Dr. Filiz Bakar<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan Uzmanı<br />

A<br />

MERIKAN Kalp Derneği<br />

Dergisi’nde (JAHA)<br />

yayınlanan ve emzirme ile<br />

kan basıncı- kalp sağlığı<br />

arasındaki ilişkiyi belirlemek için<br />

2.000’den fazla çocuktan alınan<br />

verileri analiz eden araştırmada, birkaç<br />

gün dahi anne sütüyle beslenen<br />

bebeklerin 3 yaşına geldiklerinde hiç<br />

anne sütü almayan bebeklere oranla<br />

kan basınçlarının daha düşük olduğu<br />

görüldü. İlk süt olarak bilinen kolostrumun,<br />

doğal bir antibiyotik olduğu,<br />

kök hücreleri, ve büyüme faktörlerinden<br />

zengin olduğu sağlıklı büyümeyi<br />

ve mikrobiyomu etkileyen bileşikler<br />

içeren konsantre bir süt olduğunu<br />

söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı<br />

Hastanesi Çocuk Sağlığı ve<br />

Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Filiz Ba-<br />

60


kar, “İçeriğinde bulunan immunoglobülin<br />

A, G, E, D ve E ile bebeği her türlü mikrop<br />

ve virüsten koruduğu, vasküler endotelyumu<br />

da etkileyerek tansiyon ve kalp sağlığı<br />

üzerinde olumlu etkileri yaratıyor.”<br />

Bu araştırmanın çok değerli olduğunu<br />

belirten Prof. Dr. Filiz Bakar, anne sütü ile<br />

beslenmenin faydaları üzerine son yıllarda<br />

birçok araştırma yapıldığına işaret ederek<br />

anne sütünün ileri yaşlarda kişinin daha<br />

sağlıklı, hastalıklara karşı daha dirençli olmasını<br />

sağladığını ifade etti. Prof. Dr. Filiz<br />

Bakar, anne sütünün bebeğin bağışıklık<br />

sistemini geliştirerek bebeklik döneminde<br />

zatürre, bronşit, orta kulak iltihabı, ishal,<br />

idrar yolu enfeksiyonları ve menenjit gibi<br />

enfeksiyon hastalıklarından koruduğunu<br />

sözlerine ekledi.<br />

EMZİRME ANNEYE DE FAYDALI<br />

Emzirme annede “oksitosin” adı verilen hormonun salgılanmasını sağlar.<br />

Oksitosin, uterus kasılmaları ve süt salgısının sağlanması dışında, annelik<br />

içgüdüsel davranışlarını da yönlendirdiğini, anne bebek bağlanmasını ve güçlü<br />

bir ilişki kurmasını da sağladığını söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı<br />

Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Filiz Bakar,<br />

“Oksitosin aynı zamanda memede kanserojen birikmesini önler. Normal<br />

meme hücrelerinin kanser hücrelerine dönüşmesine engel olur ve böylece<br />

emziren annenin meme kanseri olma riski önemli ölçüde düşer. Oksitosin<br />

hormonu rahim yenilenmesini de sağladığından, rahmin doğum öncesi<br />

haline dönmesini hızlandırır. Rahmin eski haline çabuk dönmesi beraberinde<br />

lohusalık kanamalarında azalmayı sağlar” dedi.<br />

OBEZİTE VE ZEKÂ ÜZERİNDE<br />

DE OLUMLU ETKİLERİ VAR<br />

Bu araştırmalarla bebeklerin anne sütü ile<br />

beslenmesinin, zekâ gelişimleri üzerinde<br />

de önemli bir etkisinin ortaya konulduğu<br />

bilgisini veren Prof. Dr. Filiz Bakar, sözlerine<br />

şöyle devam etti: ‘’Bebekleri ilk 6 ay<br />

anne sütüyle besleme ve 6.aydan sonra<br />

tamamlayıcı besinler ekleyerek anne<br />

sütüne 2 yaşına kadar devam edilmelidir.<br />

Anne sütü içindeki su,<br />

yağ, şeker ve protein oranları,<br />

vitaminleri, mineralleri bebeği<br />

tam olarak besler. Anne<br />

sütü alan bebeklerin zekâ<br />

oranları da daha yüksek<br />

olur. Bununla birlikte anne<br />

sütüyle ilgili yapılan tüm<br />

çalışmaları tek çatı altında<br />

yorumlayan meta analizler<br />

sayesinde anne sütü ile beslenen<br />

bebeklerin ileri yaşlarda<br />

aşırı kilo ve obezite risklerinin daha<br />

düşük olduğu da tespit edilmiştir.”<br />

‘’Bebekleri ilk 6<br />

ay anne sütüyle<br />

besleme ve<br />

6.aydan sonra<br />

tamamlayıcı<br />

besinler<br />

ekleyerek anne<br />

sütüne 2 yaşına<br />

kadar devam<br />

edilmelidir.<br />

61 Eylül / Ekim 2021


BURUNDAN<br />

ÇUBUKLA<br />

SÜRÜNTÜ YERİNE<br />

GARGARA VE<br />

AĞIZ ÇALKALAMA<br />

SUYU İLE ÖRNEK<br />

ALINIYOR<br />

Türk bilim insanları Covid-<br />

19’un tanısına yönelik<br />

yeni bir buluşa imza attı.<br />

Acıbadem Üniversitesi<br />

Kuluçka Merkezi’nde iki yıl<br />

süren araştırma sonucu<br />

geliştirilen yeni yöntemde<br />

PCR ve antijen testleri<br />

için kişiden burundan<br />

çubukla alınan sürüntü<br />

yerine gargara ve ağız<br />

çalkalama suyu örneği<br />

alınıyor. Araştırmalarda,<br />

gargara ve ağız çalkalama<br />

suyu örneklerinden<br />

Covid-19’un başarılı<br />

bir şekilde saptandığı<br />

bilimsel olarak kanıtlandı.<br />

Yeni yöntem, Acıbadem<br />

Maslak ve Acıbadem<br />

Altunizade Hastaneleri’nde<br />

kullanılmaya başlandı.<br />

Acıbadem Üniversitesi Kuluçka<br />

Merkezi’nde geliştirildi<br />

TÜRK bilim insanları Covid-19’u<br />

saptamak için kullanılan PCR<br />

ve antijen testleri için burundan<br />

çubukla alınan örnek<br />

şeklini değiştiren ve güvenilir sonuçlar<br />

elde edilmesini sağlayan yeni yöntemi<br />

bilim dünyasına kazandırdı. Acıbadem<br />

Üniversitesi’nden Tıbbi Mikrobiyoloji<br />

ve Medikal Biyoteknoloji Anabilim Dalı<br />

Başkanı Prof. Dr. Tanıl Kocagöz ve Tıp<br />

Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr.<br />

Özge Can’ın araştırma ekipleriyle Acıbadem<br />

Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde<br />

geliştirdikleri MyMagiCon ismi verilen<br />

yöntemin güvenilirliği bilimsel olarak<br />

kanıtlandı.<br />

PANDEMI DEVAM ETTIĞI<br />

SÜRECE TESTLERE GEREKSINIM<br />

DUYULACAK!<br />

Geçen yıl tüm dünyayı etkisi altına alan<br />

ve hala yaşamımızı ciddi anlamda etkileyen<br />

pandemide Covid-19’u saptamanın<br />

yolu PCR ya da antijen testinden geçiyor.<br />

Tüm dünyada her gün milyonlarca<br />

kişi bu testleri yaptırarak sonucunu bekliyor.<br />

Özellikle sonbaharın başlamasıyla<br />

birlikte nezle, grip gibi enfeksiyonların<br />

yaygınlaşması, bu hastalıkların Covid-19’a<br />

benzer belirtilerinin olması, daha<br />

çok kişinin bu testleri yaptırmasına yol<br />

açıyor.<br />

PCR ya da antijen testlerinde kişinin<br />

burnundan boğazın arka duvarına<br />

dokunarak pamuklu bir çubukla alınan<br />

sürüntü örneği incelenerek Covid-19<br />

olup olmadığı saptanıyor. Prof. Dr. Tanıl<br />

Kocagöz geliştirdikleri yeni yöntemde<br />

burundan örnek alınması yerine, gargara<br />

ve ağız çalkalama suyunun incelendiğini<br />

belirtiyor. T.C. Sağlık bakanlığı, Türk<br />

Halk Sağlığı Kurumu onayı alan, CE<br />

ve ISO13485 sertifikalarına sahip yeni<br />

yöntemin Acıbadem Sağlık Grubu<br />

hastanelerinde pilot olarak uygulanmaya<br />

başlandığını belirten Prof. Dr. Kocagöz,<br />

klinik çalışma sonuçları Avrupa Klinik<br />

Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları<br />

Dergisi’nde (European Journal of Clinical<br />

Microbiology & Infectious Diseases<br />

- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC8390065/pdf/10096_2021_<br />

Article_4326.pdf ) yayınlanan yeni<br />

62


yöntem hakkında şu bilgileri verdi: “İki yıl<br />

devam eden çalışmalarımızın sonucunda<br />

elde ettiğimiz ve MyMagiCon ismini<br />

verdiğimiz yöntemle yapılan testlerde,<br />

burundan alınan nazofarengial sürüntüye,<br />

yani burundan çubukla alınan sürüntü<br />

örneğine göre Covid-19’u eşit veya daha<br />

duyarlı bir şekilde saptadığını gösterdi.<br />

Yani bireylerin aklında ‘burundan sürüntü<br />

aldırmayıp, ağızda su çalkalama ile test<br />

yaptırırsam acaba virüsü saptayamayabilir<br />

mi?’ şeklinde bir endişe içinde olmasına<br />

gerek kalmadı. Çalışmalarımız çocukların<br />

dahi bu şekilde örnek vermesinin çok<br />

kolay olduğu, gargara yapamayacak kadar<br />

küçük yaşta olan çocukların sadece ağız<br />

çalkalama suyu vermelerinin yeterli olduğunu<br />

gösterdi. Yeni yöntemin örnek alma<br />

işlemini çok kolaylaştırarak Covid-19 taşıyıcılarının<br />

toplumda daha etkin saptanması<br />

ve erken izolasyonu ile salgının kontrolüne<br />

katkıda bulunacağı umudundayız.”<br />

BIR BÜYÜK YEMEK KAŞIĞI KADAR<br />

IÇME SUYU YETERLI!<br />

MyMagiCon yönteminde kişinin bir iki<br />

yudum içme suyunu ağzına alması, gargara<br />

yapıp ağız içinde çalkaladıktan sonra bu<br />

suyu verilen kaba koymasının yeterli olduğunu<br />

vurgulayan Prof. Dr. Tanıl Kocagöz<br />

işleyişi şöyle anlatıyor: “20 mililitre yani bir<br />

büyük yemek kaşığı kadar suyla gargara<br />

yapıyoruz. Bu suyu ağzımızın içine alıyoruz<br />

ve dişlerimizin arasından geçirerek en<br />

az 10 saniye kuvvetli bir şekilde çalkalıyoruz.<br />

Gargara ve ağız çalkalama sırasında<br />

suyun boğazın ve ağzın tüm yüzeylerine<br />

değmesi, sürüntüye göre çok daha fazla<br />

virüsün test edilecek sıvıya geçmesini<br />

sağlıyor. Bu sıvı örnek toplama tüpüne<br />

konuyor. Tüpe eklenen polimer boncuklar<br />

hızla, su ve küçük molekülleri çekerek virüsleri<br />

konsantre ediyor. Bu işlem 5 dakika<br />

sürüyor. Polimer boncukların arasındaki<br />

konsantre virüs örneği, bir pipet aracılığıyla<br />

alınarak PCR ya da antijen testlerinde<br />

rahatlıkla kullanılabiliyor.”<br />

MyMagiCon, dünyada en fazla hastalığa<br />

ve ölüme yol açan tüberküloz, AIDS<br />

ve sıtma konusunda hızlı tanı araçları<br />

geliştiren kuruluşlara destek veren ve<br />

Dünya Sağlık Örgütü ile yakın işbirliği<br />

içinde çalışan “Foundation for Innovative<br />

New Diagnostics -FIND-” vakfı tarafından<br />

desteklenen iki uluslararası çok merkezli<br />

çalışma ile ağız çalkalama suyu ve idrardan<br />

olanakları kısıtlı yörelerde hasta<br />

başı tüberküloz tanısı yapılabilmesi için<br />

geliştirilmeye devam ediyor. Ulusal ve<br />

uluslararası patent başvurusu yapılan bu<br />

ürün dünyada bir ilki oluşturuyor.<br />

İKI YILIN SONUNDA<br />

UYGULANMAYA HAZIR<br />

Prof. Dr. Kocagöz, Acıbadem Üniversitesi<br />

Tıp Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof.<br />

Dr. Özge Can ile birlikte geliştirdikleri<br />

yöntemin iki yıllık titiz ve emek yoğun bir<br />

çalışmanın sonucunda olduğunu belirterek,<br />

çalışmaya destek veren Klinik Mikrobiyoloji<br />

Uzmanlık Derneği (KLİMUD)<br />

araştırmacıları ve Medikal Biyoteknoloji<br />

Dr. Öğr. Görevlisi Erkan Mozioğlu, lisans<br />

üstü öğrencileri Ece Aksoy, Tuba Polat<br />

ve Betül Zehra Karakuş’a teşekkür etti.<br />

Üniversite-sanayi iş birliğinin önemini vurgulayan<br />

Prof. Dr. Tanıl Kocagöz, ayrıntılı<br />

bilginin Acıbadem Üniversitesi Kuluçka<br />

Merkezi’nde yer alan Ar-Ge firmasının<br />

www.gigabiomol.com ve yatırımcı firma<br />

bio-t.org internet sayfalarından alınabileceğini<br />

belirtti.<br />

İki yıl devam eden<br />

çalışmalarımızın<br />

sonucunda elde ettiğimiz<br />

ve MyMagiCon ismini<br />

verdiğimiz yöntemle<br />

yapılan testlerde,<br />

burundan alınan<br />

nazofarengial sürüntüye,<br />

yani burundan çubukla<br />

alınan sürüntü örneğine<br />

göre Covid-19’u eşit veya<br />

daha duyarlı bir şekilde<br />

saptadığını gösterdi.<br />

Yani bireylerin aklında<br />

‘burundan sürüntü<br />

aldırmayıp, ağızda<br />

su çalkalama ile test<br />

yaptırırsam acaba virüsü<br />

saptayamayabilir mi?’<br />

şeklinde bir endişe içinde<br />

olmasına gerek kalmadı.<br />

63 Eylül / Ekim 2021


Cinsel İşlev<br />

Bozuklukları<br />

Defa Life Hospital Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum Uzmanı Opr. Dr. Şeyma Fadıloğlu<br />

cinsel işlev bozuklukları hakkında bilinmesi<br />

gerekenleri Narkoz Sağlık Dergisi’ne anlattı.<br />

girişimlerine yanıtsızlık görülebildiği gibi,<br />

cinsel aktivite sırasında vajinada ıslanma,<br />

meme uçlarında dikleşme, klitoral sertleşme<br />

gibi uyarılma bulguları da çoğu zaman<br />

olmamaktadır. Böyle durumlarda seks gibi<br />

keyif ve haz içermesi gereken eylem, kadın<br />

için işkenceye dönüşebilmektedir. Bir<br />

diğer problem evlilik ile çocuk sahibi olma<br />

kararı arasındaki sürenin kısalığıdır. Çiftlerin<br />

birbirlerine olan sevgilerini, ilişkinin<br />

bahar aylarını yaşayamadan, cinsel olarak<br />

olgunlaşamadan ebeveyn olmaya karar<br />

vermeleri ile olgun bir kadın olmadan<br />

anne olan kişilerde cinsel işlev bozuklukları<br />

gelişebilmektedir.<br />

Opr. Dr. Şeyma Fadıloğlu<br />

Defa Life Hospital Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

CINSEL sorunlar, toplumda<br />

sık görülen ancak hastaların<br />

genellikle paylaşmayı tercih<br />

etmediği ve tedavisi olduğunu<br />

düşünmediği problemlerdir. Çoğu kadın<br />

için bu sorunlar kendi içinde çözümsüz<br />

görülen ve göz ardı edilen bir çıkmaz haline<br />

gelmektedir. Cinsel işlev bozuklukları,<br />

cinselliğin başlangıcından itibaren görülebildiği<br />

gibi normal bir cinsel hayat sonrası<br />

ikincil olarak da görülebilmektedir.<br />

SIK GÖRÜLEN CINSEL İŞLEV<br />

BOZUKLUKLARI NELERDIR?<br />

Kadınlarda cinsel işlev bozuklukları arasında<br />

çok çeşitli problemler yer almaktadır.<br />

En sık görülen problemler arasında cinsel<br />

istek ve uyarı bozuklukları yer almaktadır.<br />

Cinsel istek bozukluğu, cinsel etkinliğe<br />

karşı ilgisizlik, cinsel içerikli düşüncelerin<br />

çok az olması ya da olmaması şeklinde<br />

tanımlanmaktadır. Kişilerde eşlerinin<br />

Cinsel etkinlik sırasında boşalmada<br />

gecikme veya hiç olmaması bir diğer<br />

cinsel işlev bozukluğudur. Yeteri kadar<br />

ön sevişme olmaması, kadında uyarılma<br />

gerçekleşmeden cinsel birleşmenin<br />

gerçekleşmesi gibi yanlışlar boşalma ve<br />

orgazmın olmamasına sebep olabilir.<br />

Ebeveynlerin birbirlerinden sevgisini sakındığı<br />

tutucu aile ortamında büyüme, eşler<br />

arasındaki zayıf iletişim ve çatışmalar,<br />

kişinin kendisinin veya partnerinin cinsel<br />

ihtiyaçlarını anlamasındaki yetersizlik,<br />

kronik yorgunluk, stresli yaşam tarzı, hamilelik,<br />

doğum, hastalıklar ve kayıplar, yaş<br />

alma ve cinsel çekicilikten kuşku duyma,<br />

mahremiyet eksikliği ve cinsel kökenli<br />

olmayan ruhsal bozukluklar da bu duruma<br />

yol açabilmektedir.<br />

Cinsel birliktelik sırasında ağrı, acı beklentisi ve buna bağlı vajina girişindeki kasların<br />

istemsiz olarak, tekrarlayıcı biçimde kasılması penisin vajinayı girişini imkânsız<br />

kılmaktadır. Bu durum vajinismus olarak adlandırılır. Vajinismuslu kadınlarda<br />

çoğunlukla altta yatan psikolojik nedenler vardır.<br />

64


Cinsel birliktelik sırasında ağrı, acı beklentisi<br />

ve buna bağlı vajina girişindeki kasların<br />

istemsiz olarak, tekrarlayıcı biçimde<br />

kasılması penisin vajinayı girişini imkânsız<br />

kılmaktadır. Bu durum vajinismus olarak<br />

adlandırılır. Vajinismuslu kadınlarda<br />

çoğunlukla altta yatan psikolojik nedenler<br />

vardır. Toplumumuzda cinsel deneyimsizlik<br />

ve bakirelik kutsandığı, evlilik öncesi<br />

dönemde cinsellik ayıp, günah ve uzak<br />

durulması gereken bir eylem olarak anlatıldığı<br />

için bu konuda genel bir bilgisizlik,<br />

yanlış inanışlar ve mitler mevcuttur. Kadınlar<br />

için tüm bu bilinmezlikler korkuyu<br />

doğurmakta ve vajinismus gelişebilmektedir.<br />

Kadınların çocukluk döneminde<br />

yaşadığı travmalar, seksüel eyleme erken<br />

maruz kalma, taciz gibi durumlar da diğer<br />

etkenlerdendir.<br />

CINSEL DANIŞMANLIK VE<br />

REHBERLIK NEDEN ÖNEMLI?<br />

Ne yazık ki kadınlarda cinsel sorunların<br />

çoğu tanınmamakta ve tedavi edilmemektedir.<br />

Çiftler cinsel hayatlarında sorun<br />

yaşadıklarında, sorunu dahi adlandıramayıp<br />

çözüm aramaya çekinmektedir. Cesaret<br />

edip yakınlarıyla paylaştıklarında ise<br />

bu konuyla ilgili doğru olmayan ve sürecin<br />

uzamasına neden olabilen çözümlerle karşılaşabilmektedir.<br />

Bu tarz kulaktan dolma<br />

söylemler, internet üzerinden öğrenilen<br />

cinsellikle alakalı yanlış bilgiler ve anonim<br />

hikayeler cinsel işlev bozukluklarının en<br />

temel ve tedaviye en kolay cevap verebilen<br />

nedenleridir. Hastaların bu konuda<br />

özel eğitim almış jinekolog, psikiyatrist<br />

veya ürolog hekimlerle görüşmesi, cinsel<br />

bilgilendirme yapılması, kendilerinde olduğunu<br />

düşündükleri sorunun gerçekten bir<br />

hastalık mı yoksa bilgi eksikliği ya da yanlış<br />

inanışlara bağlı kolayca çözülecek bir<br />

problem mi olduğunun farkına varmaları<br />

gerekir. Kadınlar cinsel sorunların aslında<br />

sık görüldüğü, yalnız olmadıkları, sadece<br />

bir endişeyi paylaşmak ve iyileşmeyi istemenin<br />

iyi bir ilk adım olacağı konusunda<br />

bilgi sahibi olmalıdırlar. Bu noktada yapılacak<br />

olan uygun bir cinsel danışmanlık, bu<br />

konuda sorun yaşayan kadınlar için yüz<br />

güldürücü olacaktır. Unutulmamalıdır ki<br />

cinsel sorunlar büyük oranda çözüme kavuşabilmektedir<br />

ve bu konudaki en önemli<br />

faktör çiftlerin istek ve çabalarıdır.<br />

Cinsel sorunlar,<br />

toplumda sık görülen<br />

ancak hastaların<br />

genellikle paylaşmayı<br />

tercih etmediği ve<br />

tedavisi olduğunu<br />

düşünmediği<br />

problemlerdir. Çoğu<br />

kadın için bu sorunlar<br />

kendi içinde çözümsüz<br />

görülen ve göz ardı<br />

edilen bir çıkmaz haline<br />

gelmektedir.<br />

Kadınlarda cinsel işlev bozuklukları arasında çok çeşitli problemler yer<br />

almaktadır. En sık görülen problemler arasında cinsel istek ve uyarı<br />

bozuklukları yer almaktadır. Cinsel istek bozukluğu, cinsel etkinliğe karşı<br />

ilgisizlik, cinsel içerikli düşüncelerin çok az olması ya da olmaması şeklinde<br />

tanımlanmaktadır. Kişilerde eşlerinin girişimlerine yanıtsızlık görülebildiği<br />

gibi, cinsel aktivite sırasında vajinada ıslanma, meme uçlarında dikleşme,<br />

klitoral sertleşme gibi uyarılma bulguları da çoğu zaman olmamaktadır.<br />

Böyle durumlarda seks gibi keyif ve haz içermesi gereken eylem, kadın için<br />

işkenceye dönüşebilmektedir.<br />

65 Eylül / Ekim 2021


GAZIANTEP ALGSPOR’UN YILDIZI AYCAN YANAÇ VE ALGSPOR<br />

OYUNCULARI DA BU ETKINLIĞE KATILARAK DESTEK VERDI.<br />

“Erken Teşhis ile kansere<br />

karşı daha güçlüyüz”<br />

Defa Life Hastanesi “Erken Teşhis ile kansere karşı daha güçlüyüz” sloganıyla<br />

Meme Kanseri Farkındalık Ayı’nda fark yarattı.<br />

1<br />

-31 EKIM Meme Kanseri Farkındalık<br />

ayı kapsamında Defa Life<br />

Hastanesi Genel Cerrahi uzmanı<br />

Opr. Dr. Ali Bora Üstünsoy erken<br />

teşhisin önemine dikkat çekti.<br />

Opr. Dr. Ali Bora Üstünsoy, “Dünyada<br />

kadınlarda en sık görülen kanser türü<br />

olan meme kanseri, meme dokusunda<br />

yer alan hücrelerin kontrolsüz çoğalması<br />

ile ortaya çıkmaktadır. Erkeklerde meme<br />

kanseri kadınlara oranla çok daha az<br />

sıklıkla (tüm meme kanserlerinin yüzde<br />

1’inden azı) izlenmektedir. Erken evrelerde<br />

tespit edilen meme kanserlerinin hem<br />

tedavileri daha başarılı olmakta hem de<br />

yaşam kalitesi önemli ölçüde artmaktadır.<br />

Bu sebeple, yürütülen toplum tabanlı<br />

taramalar yolu ile kadınlarımızın olası<br />

bir kanser gelişimi durumunda kanser<br />

gelişim sürecini erken evrede, henüz klinik<br />

bulgular ortaya çıkmadan tespit etmek ve<br />

kadınlarda meme kanserine bağlı ölüm<br />

hızını düşürmek mümkün olabilmektedir.<br />

Meme kanserinin en sık rastlanan belirtisi;<br />

memede ağrısız, zamanla büyüyen bir<br />

yumrunun (kitlenin) ele gelmesi, hissedilmesidir.<br />

Ayrıca ele gelen yumru (kitle) olsa<br />

da olmasa da aşağıdaki belirtiler de meme<br />

kanserinde görülebilmektedir. Meme<br />

kanserini olabildiğince erken yakalamak,<br />

başarılı bir tedavi şansı sunar. Ancak neyin<br />

aranacağını bilmek, düzenli mamografilerin<br />

ve diğer tarama testlerinin yapılmasının<br />

yerini tutamaz. Tarama testleri, herhangi<br />

bir belirti ortaya çıkmadan önce meme<br />

kanserinin erken aşamalarında bulunmasına<br />

yardımcı olur” diye konuştu.<br />

Gaziantep Algspor’un yıldızı Aycan Yanaç<br />

ve Opr. Dr. Ali Bora Üstünsoy, tüm kadınlara<br />

kansere karşı duyarlı olmaları, gerekli<br />

taramaları ihmal etmemeleri konusunda<br />

da çağrıda bulundu.<br />

66


ARKA KAPAK İÇİ<br />

67 Eylül / Ekim 2021


68

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!