NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)
NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)
NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
KAPAK<br />
1 Mart / Nisan 2021
ÖN<br />
KAPAK<br />
İÇİ<br />
2
BİRİNCİ<br />
SAYFA<br />
3 Mart / Nisan 2021
İÇİNDEKİLER<br />
MART/NİSAN<br />
2021<br />
08<br />
TÜP BEBEK<br />
TEDAVİSİNDE<br />
SON<br />
GELİŞMELER<br />
Tüp Bebek, Kadın<br />
Hastalıkları ve Doğum<br />
Uzmanı Bülent Gürhan<br />
Kahraman, İnfertilite<br />
tedavisinde uygulanan<br />
yeni teknikleri <strong>NARKOZ</strong><br />
okurları ile paylaştı.<br />
İÇERİKLER<br />
21<br />
4<br />
18<br />
HİPOTİROİDİ,<br />
TİROİD YETMEZLİĞİ NEDİR?<br />
Gaziantep Liv Hospital<br />
Endokrinoloji ve Metabolizma<br />
Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr.<br />
Kamile Gül Hipotiroidi, tiroid<br />
yetmezliği hakkında Narkoz<br />
Sağlık Dergisi okuyucularını<br />
bilgilendirdi.<br />
12<br />
AKCİĞER KANSERİ,<br />
KANSERDEN KAYNAKLI<br />
YAŞAM KAYIPLARININ<br />
ÖNDE GELEN<br />
NEDENLERİNDEN BİRİDİR<br />
SANKO Üniversitesi Tıp<br />
Fakültesi İç Hastalıkları Ana<br />
Bilim Dalı Öğretim Üyesi<br />
Prof. Dr. Mustafa Yıldırım,<br />
akciğer kanserinin, kanserden<br />
kaynaklı yaşam kayıplarının<br />
önde gelen nedenlerinden<br />
biri olduğunu söyledi.<br />
MEDİCAL PARK<br />
GAZİANTEP<br />
HASTANESİ OTELCİLİK<br />
HİZMETİNDE İDDİALI<br />
Gaziantep’te hizmet vermeye başladığı Mart 2008’dan bu yana<br />
tıbbi ve teknolojik sağlık yatırımları ile dikkat çeken Medical Park<br />
Hastanesi, otelcilik hizmetlerinde de hastalarına sayısız alternatifi<br />
bir arada sunuyor.<br />
22<br />
GÜNEYDOĞU<br />
ANADOLU’NUN EN BÜYÜK<br />
ÖZEL HASTANESİ<br />
BOSSAN HOSPITAL<br />
GAZİANTEP<br />
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en<br />
büyük özel hastanesi Bossan Hospital<br />
Gaziantep, güncel ve ileri tıbbı<br />
teknolojik alt yapısı ile geniş yelpazede<br />
sağlık hizmeti sunmaya başladı.
36<br />
38<br />
LİSE ÖĞRENCİLERİNDEN<br />
COVİD- 19 İLE<br />
MÜCADELEYE ÖNEMLİ KATKI<br />
SANKO Okulları öğrencileri,<br />
Covid-19 hastalığından şüphelenilen<br />
durumlarda kişilerin hastanelere<br />
giderek PCR veya antikor testi<br />
yaptırmadan önce uygulayabilecekleri<br />
güvenilir, maliyeti daha düşük<br />
olan, yapay sinir ağı kullanarak kesin<br />
sonuçlar alabilecekleri test geliştirdi.<br />
40<br />
42<br />
16<br />
SON YILLARIN TREND<br />
ESTETİK AMELİYATI<br />
“ANNELİK ESTETİĞİ’’<br />
Son zamanlarda sosyal medya ve<br />
TV programlarında sıkça duyduğumuz<br />
“Mommy Makever’’ Türkçe<br />
karşılığı olan “Annelik Estetiği’’,<br />
annelerin gebeliğe ve doğuma<br />
bağlı vücutta oluşan deformasyonların<br />
tek bir ameliyat ile veya birkaç<br />
ameliyat ile düzeltilmesi işlemidir.<br />
Gaziantep Özel Hatem Hastanesi’nde Genel Cerrahi ve<br />
Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan<br />
SON ZANNEDİLENLER YENİ BİR<br />
BAŞLANGIÇ OLABİLİR<br />
34<br />
IRAKLI GENÇ VÜCUT<br />
SARKMALARINDAN ANKA’DA<br />
KURTULDU<br />
Tüp mide ameliyatı sonrası<br />
vücudunda sarkma problemi<br />
yaşayan Iraklı hasta, Gaziantep<br />
Özel ANKA Hastanesi’nde<br />
gerçekleştirilen post bariatrik<br />
ameliyatıyla adeta yeniden doğdu.<br />
30<br />
GSO-MEM,<br />
TOPLU ALANLARA<br />
YÖNELİK<br />
DEZENFEKSİYON<br />
TÜNELİ İMAL ETTİ<br />
14<br />
66<br />
EN SIK UYGULANAN ESTETİK<br />
OPERASYONLARDAN BİRİSİ<br />
“LIPOSUCTION’’<br />
Defa Life Hastanesi<br />
Plastik, Rekonstrüktif ve<br />
Estetik Cerrahi Uzmanı<br />
Op. Dr. Fatih ÇAKIR. Halk<br />
arasında yağ alma<br />
ameliyatı olarak da<br />
bilinen Liposuction<br />
hakkında bilgiler verdi.<br />
Gaziantep’te yaşayan,<br />
yemek borusu kanseri tanısı<br />
konulan 86 yaşındaki Ayşe<br />
Demir, Gaziantep Özel<br />
Hatem Hastanesi’nde Genel<br />
Cerrahi ve Kanser Cerrahisi<br />
Uzmanı Op. Dr. Selçuk<br />
Arslan tarafından<br />
uygulanan total<br />
gastrektomi + distal<br />
özefajektomi ameliyatı ile<br />
sağlığına kavuştu.<br />
ÖFKE SİZİ KONTROL<br />
ETMEDEN SİZ<br />
ONU YÖNETİN<br />
5 Mart / Nisan 2021<br />
28<br />
Özel Hatem Hastanesi<br />
Psikoloğu Merve Özdede<br />
öfkenin sebepleri, kontrolü,<br />
vücuda olan etkileri ve dikkat<br />
edilmesi gereken hususları<br />
hakkında bilgiler verdi.<br />
26<br />
BÜYÜKŞEHİR <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />
YAŞAM İÇİN OBEZİTEYE<br />
KARŞI MÜCADELE EDİYOR<br />
Gaziantep Büyükşehir<br />
Belediyesi, sağlıklı yaşam için<br />
bireylerin davranışlarını<br />
geliştirmek, obeziteye karşı<br />
bilinçlendirmek ve vatandaşların<br />
sunulan sağlık imkanlarına kolay<br />
erişebilmeleri amacıyla<br />
“Geleceğimizi Sağlıkla<br />
Kuşatıyoruz” programı<br />
düzenledi.
Sağlık Dergisi<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Atakan CEHRİ<br />
SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ<br />
Mezine SIRAKAYA<br />
HUKUK DANIŞMANI<br />
Av. Yaşar SAĞLAM<br />
YAYIN KURULU<br />
Dr. Cengiz BAYRAM<br />
Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />
Mehmet Emin TATLI<br />
DİZGİ TASARIM<br />
Atakan CEHRİ<br />
YÖNETİM YERİ<br />
a j a n s<br />
İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />
Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />
Şehitkamil/Gaziantep<br />
BASKI<br />
İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />
Ekip İş Merkezi Altı<br />
Şehitkamil / Gaziantep<br />
Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />
e-posta: info@ebatofset.com<br />
Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />
haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />
alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />
Dergide yer alan köşe<br />
yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />
narkozhaber@hotmail.com<br />
narkozhaber@mynet.com<br />
www.narkozgazetesi.com<br />
Sayı: <strong>24</strong> Yıl: 7<br />
Yerel Süreli Yayın<br />
Narkoz Haber Gazetesi<br />
ücretsiz ekidir.<br />
0 535 511 01 95<br />
0 342 232 42 43<br />
Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />
TÜRKİYE ve DÜNYA’da COVİD-19<br />
Pandemi süreci devam ederken en çok tartışılan konulardan biri de aşı olalım mı, olmayalım<br />
mı? Ya da hangi aşıyı olalım tartışması. Birçok televizyon kanalında ve vatandaş arasında aşı<br />
konusu gündemden bir türlü düşmüyor. Aşıların koruyuculuğundan tutun da, bizi kısırlaştırıyorlar,<br />
içimize çip takıyorlar söylentilerine kadar bir çok tartışma halen devam ediyor.<br />
Aşı konusunda çok büyük mesafe kat etmiş ülkelerin maske ve mesafeden kurtulup her<br />
türlü sosyal faaliyetlere başlamış olması sonucu vatandaşlarımızın aşıya biraz daha olumlu<br />
baktığını görüyorum. Çünkü insanların aşı olmaktan başka çarelerinin olmadığı ortada.<br />
Yoksa bu salgının durmaya hiç niyeti yok gibi.<br />
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; 9 Mayıs 2021 tarihine kadar toplam yapılan<br />
aşı sayısı 25.846.087, 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 14.969.807, 2.<br />
Doz Uygulanan Kişi Sayısı 10.876.280.<br />
Covid-19 salgını ile mücadelede dünya ülkelerine göz atacak olursak gelişmiş ülkelerde<br />
durum iyiye giderken, gelişmeyen ülkelerdeki vurdum duymazlık nedeniyle görülen vaka<br />
ve ölümler durumun hiç te iç açıcı olmadığını gösteriyor.<br />
Hindistan, dünyadaki genel ilaçların ve aşıların en büyük üreticilerinden biri olmasına<br />
rağmen kendi ülkesinde aşılamada başarısız oldu. Vaka ve ölüm oranları ile ABD ve Brezilya’dan<br />
sonra üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’de ortaya çıkan COVID-19’un yeni varyantının<br />
ABD’deki en baskın virüs türü haline gelmesiyle birlikte ABD 4. dalga ile mücadele etmeye<br />
başladı. Johns Hopkins Üniversitesinin COVID-19 verilerine göre, ABD’de COVID-19 vaka<br />
sayısı 31 milyona, can kaybı da 560 bine yaklaşmış bulunuyor. 328,2 milyon nüfusu bulunan<br />
ABD’de CDC’ye göre ilk doz aşı yaptıranların sayısı 110 milyona yaklaşırken, 64 milyondan<br />
fazla kişiye de ikinci doz COVID-19 aşısı yapıldı.<br />
Hindistan varyantı nedeniyle İngiltere’de 21 Haziran’da kısıtlamaların tamamen kaldırılması<br />
da tehlikeye girdi. Türkiye rakamsal olarak ABD, Çin, Hindistan, İngiltere, Brezilya ve Almanya’dan<br />
sonra en çok aşı yapan ülkelerden biri.<br />
Dünya’da en çok Covid-19 aşısının yapıldığı 15 ülke arasında; Çin: 317,463,000- ABD: 257,159,677-<br />
Hindistan: 167,854,096- İngiltere: 52,448,962 Brezilya: 47,111,974- Almanya: 34,474,580 - Fransa:<br />
25,031,998 - Türkiye: <strong>24</strong>,857,986 - İtalya: 23,783,841 - Endonezya: 21,668,537- Rusya: 21,600,000-<br />
Meksika: 20,557,993 - İspanya: 19,364,595- Şili: 15,577,093- Polonya: 13,470,800- Kanada: 13,339,374<br />
yer alıyor.<br />
Türkiye, Sağlık Bakanlığının ve Bilim Kurulunun aldığı tedbir ve uygulamalarla COVİD-19<br />
salgınında şimdiye kadar başarılı bir çalışma yürüttü. Hatırlayacak olursak 26 ülke, salgının<br />
ilk başlarında Covid-19 salgını ile mücadele konusunda Sağlık Bakanlığından bilgi ve<br />
tecrübe paylaşımı talebinde bulunmuştu. Aşı çalışmalarında da belirli bir aşama kat etmiş<br />
bulunuyoruz. İnşallah kısa süre içinde yerli aşımıza da kavuşuruz. Ancak her şeye rağmen<br />
COVİD-19 ile mücadelemiz daha sürecek gibi görünüyor. Benim tahminim herkes aşılanana<br />
kadar vaka sayıları bir inecek bir çıkacak. Ne zaman ülkeler kendi vatandaşlarının aşılamasını<br />
bitirecek işte o zaman bu illetten bir nebzede olsa kurtulmuş olacağız.<br />
Normalleşme kısa süre içerisinde zor gibi görünüyor. Eski günler geride kaldı, hiçbir şey<br />
eskisi gibi olmayacak gibi duruyor. Tek yapmamız gereken Sosyal Mesafe – Hijyen – Maske<br />
üçlüsü ile yaşamayı öğrenmek. Ziyaretlere ara vermek ve toplu ortamlarda bulunmamak.<br />
Hem kendimiz hem de başkalarının SAĞLIĞI için bu önlemlere uymak zorundayız. Vurdum<br />
duymazlık yapıp başkalarının hayatını tehlikeye atmak sanırım cinayet olur.<br />
Virüsün olmadığı, birbirimize yeniden sımsıkı sarılacağımız günlerde buluşmak dileğiyle,<br />
Sağlıkla Kalın.<br />
6
7 Mart / Nisan 2021
DR. BÜLENT<br />
GÜRHAN<br />
KAHRAMAN<br />
KIMDIR?<br />
1978 Yılında Gaziantep’te<br />
doğdu. Ortaöğretimini<br />
Gaziantep Anadolu<br />
Lisesi’nde tamamladı.<br />
Aynı yıl Hacettepe<br />
Üniversitesi Tıp<br />
Fakültesi’ni kazanarak,<br />
2002 yılında mezun<br />
oldu. Ankara Etlik<br />
SSK Kadın Hatalıkları,<br />
Doğum Eğitim ve<br />
Araştırma Hastanesi’nde<br />
2007 yılında ihtisasını<br />
tamamladı. Bir yıl aynı<br />
hastanede uzman doktor<br />
olarak görev yaptı. 2018<br />
de Yeditepe Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesi İVF<br />
Merkezinde Tüp Bebek<br />
Uzmanlığını başarı ile<br />
tamamladı.<br />
Bülent Gürhan Kahraman<br />
Tüp Bebek, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />
TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE<br />
SON GELİŞMELER<br />
Tüp Bebek, Kadın<br />
Hastalıkları ve Doğum<br />
Uzmanı Bülent Gürhan<br />
Kahraman, İnfertilite<br />
tedavisinde uygulanan<br />
yeni teknikleri <strong>NARKOZ</strong><br />
okurları ile paylaştı.<br />
GELIŞEN teknoloji hayatımızın<br />
her alanında olduğu gibi<br />
üreme tıbbında da pek çok<br />
yeni uygulamayı beraberinde<br />
getirirken Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />
Uzmanı Dr. Bülent Kahraman Tüp<br />
Bebek tedavisinde dünyada ki en son<br />
gelişmeleri, tedavi yöntemleri ve daha<br />
birçok konuyu Narkoz Sağlık Dergisi’ne<br />
anlattı.<br />
Hijyen kurallarına en üst seviyede dikkat<br />
edilen muayenehanesinde hizmet<br />
veren Doktor Kahraman, teknik ekipmanlarla<br />
donattığı muayenehanesinde<br />
her türlü kadın hastalıkları, doğum<br />
ve tüp bebek konusunda hastalarını<br />
tedavi ediyor.<br />
Kadın hastalıkları konusunda uzunca<br />
bir mesafe kat ettiklerini ve hastalara<br />
bu anlamda tedavi sunduklarını anlatan<br />
Dr. Kahraman, “Özellikle(infertilite),<br />
ileri düzey laparaskopi ve histereskopi<br />
, (kapalı ameliyatlarda), idrar kaçırma,<br />
riskli gebelik takibi, tüp bebek, menopoz<br />
ve çeşitli cerrahi tedaviler gibi<br />
rahatsızlıklarda hastalarımıza tedavi<br />
8
TÜP BEBEK TEDAVISI NE KADAR SÜRMEKTEDIR?<br />
Tüp bebek tedavisi kişiselleştirilmiş tedavilerdir. Genel olarak ilaçların kullanılmaya<br />
başlamasından embriyo transferine kadar geçen süre 15-22 gün arasındadır.<br />
İnfertilite yani kısırlık problemi yaşayan çiftlerin bir kısmına tüp bebek tedavisi<br />
önerilir. Özellikle ileri kadın yaşı, azalmış yumurtalık rezervi, sperm değerleri çok<br />
kötü olan veya tüpleri tıkalı olan çiftlere direk tüp bebek tedavisi önerilebilir. Tüm<br />
dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüp bebek tedavi yöntemlerinde teknolojik<br />
birçok gelişme kaydedilmiştir.<br />
uyguluyoruz. Bu konulardan herhangi birinde<br />
hastalarımıza cerrahi bir operasyon<br />
yapılmasına karar verirsek, Özel Hastanelerde<br />
operasyonun yapılması için gerekli<br />
işlemleri yapıyoruz” dedi.<br />
İNFERTILITE NEDENLERI<br />
NELERDIR?<br />
İnfertilite nedenleri erkek faktörü, ovulasyon<br />
(yumurtlama) bozuklukları, uterin-tubal<br />
faktörler, sebebi açıklanamayan<br />
faktörler gibi başlıklar altında toplanabilir.<br />
Erkek faktörü tespit edildiğinde konusunda<br />
uzman, ekibimizdeki andrologdan<br />
yardım alınarak tedavinin düzenlenmesi<br />
gerekir. Ovulatuar bozukluklar sıklıkla<br />
görülmekte olup kişiselleştirilmiş bilimsel<br />
yaklaşımla en doğru tedavi seçilir. Rahim<br />
yada tüplerle ilgili olan faktörlerde misal<br />
olarak; rahim içi yapışıklıklar rahim kavitesine<br />
yerleşmiş kitleler tubal yapışıklıklar<br />
endoskopi dediğimiz kapalı cerrahi<br />
yöntem ile ideal şekilde çözüme kavuşabilmektedir.<br />
Bu konudaki 15 yılı aşkın<br />
tecrübemizle birçok hastamızın mutluluğuna<br />
şahit olduk. Sebebi açıklanamayan<br />
durumlarda yardımcı üreme tekniklerine<br />
veya tarımsal ve operatif endeskopik<br />
cerrahi tekniklerine başvurmaktayız.<br />
HASTALARIN<br />
DEĞERLENDIRME AŞAMASI<br />
NASIL GERÇEKLEŞIYOR?<br />
Bu noktada kişiselleştirilmiş bilimsel<br />
hasta dostu yaklaşmalar çok önemlidir.<br />
Hastanın psikolojik olarak rahatlaması,<br />
durumunun net ve anlaşılır bir şekilde<br />
ortaya konulması hastanın güven içinde<br />
tedavisine başlaması çok büyük önem<br />
arz eder. Çiftin bu noktada bir olarak<br />
görüldüğü asla bir tarafın yüklenmesinin<br />
doğru olmadığı ve bu konunun hep birlikte<br />
çözüleceğini ortaya koymak gerekir.<br />
TEDAVIDE KULLANILAN<br />
ILAÇLARIN YAN ETKILERI<br />
VAR MI?<br />
Yumurta gelişi için kullanılan ilaçların<br />
enjeksiyon bölgesinde kızarıklık ve ağrı,<br />
göğüslerde hassasiyet, yorgunluk, kasık-<br />
İŞİNE YATIRIM<br />
YAPMAK<br />
HER ZAMAN<br />
KAZANDIRIR<br />
Ultrasonografi kadın hastalıkları<br />
ve doğum dalında muayenenin<br />
en önemli kısmını oluşturur. Bu<br />
noktada kullanmış olduğunuz<br />
cihazın en üst düzeyde olması<br />
hekimi ciddi anlamda destekler.<br />
İşine yatırım yapmak her zaman<br />
kazandırır. Bu anlayışla, görüntü<br />
kalitesinde üst düzey fark yaratan<br />
Voluson E8 cihazı ile son 5 aydır<br />
hastalarımıza her zamankinden<br />
daha iyisini vermeye çalışıyoruz.<br />
Hem detaylı ultrasonlarda<br />
hem de 4D HD LİVE, E8 e özel<br />
silüet ve stüdyo teknolojileri ile<br />
hastalarımıza bebekleri ile ilgili<br />
güzel hatıralar veriyoruz.<br />
9 Mart / Nisan 2021
Hastanın psikolojik olarak rahatlaması, durumunun net ve anlaşılır bir şekilde ortaya<br />
konulması hastanın güven içinde tedavisine başlaması çok büyük önem arz eder. Çiftin<br />
bu noktada bir olarak görüldüğü asla bir tarafın yüklenmesinin doğru olmadığı ve bu<br />
konunun hep birlikte çözüleceğini ortaya koymak gerekir.<br />
larda ağrı gibi yan etkileri olabiliyor. Özel<br />
protokollerde uyguladığımız yumurtalıkları<br />
baskılayıcı tedavilerde kuruluk hissi, ruh<br />
hali değişikleri, baş ağrıları gibi yan etkileri<br />
olabilmekte ama bilinmelidir ki bu etkiler<br />
geçici olmaktadır. Erken menopoza girme<br />
aşırı kilo alma gibi yan etkiler bulunmamaktadır.<br />
“PRP NEDIR? TÜP BEBEK<br />
TEDAVISINDE PRP GEBE<br />
KALMAYI KOLAYLAŞTIRIR<br />
MI?”<br />
Platelet Rich Plasma yani plateletten<br />
zengin plazma anlamına gelen PRP, kanın<br />
bazı işlemlerden geçirildikten sonra kırmızı<br />
kan hücrelerinden ayrıştırılarak, büyüme<br />
faktörlerinden ve bazı proteinlerden zengin<br />
kısmının elde edilmesi işlemidir. PRP<br />
tedavisi, kolunuzdan hekim tarafından<br />
alınan 10 cc kadar az bir kan kullanılarak<br />
yapılıyor. Alınan bu kan santrifüj cihazında<br />
yüksek devirde çevrilerek 9-10 dk. sonunda<br />
platelet dediğimiz kan hücrelerinden<br />
ve GF dediğimiz büyüme faktörlerinden<br />
zengin plazma kısmı elde edilerek<br />
yapılıyor. Bu plazma ihtiyaç duyulan cilt<br />
bölümlerine çok ince uçlu iğneler vasıtası<br />
ile enjekte ediliyor. PRP’in içinde normal<br />
kana göre 10 kat daha fazla büyüme<br />
faktörü bulunur ve bu büyüme faktörleri<br />
ve özel proteinler sayesinde uygulandığı<br />
yerdeki yara iyileşmesini hızlandırır. İlk<br />
olarak ortopedi ve spor yaralanmalarında<br />
kullanılmaya başlanan PRP bazı kadın<br />
hastalıklarının da tedavisinde kullanılmaya<br />
başlanmıştır.<br />
PRP IŞLEMI NASIL YAPILIR?<br />
Tüp bebek tedavisinde başarılı bir gebelik<br />
için rahim zarı kalınlığının yeterli olması<br />
gerekiyor. Rahim zarının istenenden daha<br />
ince kaldığı ve önceden rahim zarında<br />
oluşan yapışıklıklar açıldıktan sonra uygulanan<br />
tedaviyle kalınlaşmayan kadınlarda<br />
kendi kanlarından elde edilen trombositten<br />
zengin plazma tedavisi uygulanır.<br />
Hijyen kurallarına<br />
en üst seviyede<br />
dikkat edilen<br />
muayenehanesinde<br />
hizmet veren Doktor<br />
Kahraman, teknik<br />
ekipmanlarla donattığı<br />
muayenehanesinde her<br />
türlü kadın hastalıkları,<br />
doğum ve tüp bebek<br />
konusunda hastalarını<br />
tedavi ediyor.<br />
Tüp bebek tedavisi uygulamasında rahim<br />
zarı kalınlığı istenenden daha ince olan<br />
kadınlara, mevcut tedaviye ek olarak PRP<br />
serumunun rahim zarına uygulanmasıyla<br />
gebelik başarısı artırılır.<br />
PRP KIMLERE UYGULANIR?<br />
Başarısız tüp bebek tedavisi denemeleri<br />
olanlar, rahim zarı yeterince kalınlaşmayanlar,<br />
genellikle ileri yaşta olan ve<br />
yumurtalık rezervleri az olanlar, menopoza<br />
girmek üzere olan kadınlar, vajina yenileme<br />
(vajinal rejuvenasyon), vajina gençleştirme<br />
tedavisi yapılan kadınlar, rahim ağzı<br />
yaraları, genital bölgedeki liken skleroz<br />
tedavilerinde uygulanır.<br />
Tüp bebek tedavisi yapılacak bile olsa<br />
kadın yaşı ilerledikçe toplanacak yumurta<br />
sayısı azalacağı için hamile kalma şansı da<br />
azalacaktır. Over rezervi azalmış bu hastalarda<br />
gebelik şansını artırmak için birçok<br />
yeni tedavi denenmektedir. Tüp bebekte<br />
PRP yöntemi de bu düşünceyle ortaya<br />
atılmıştır. Yapılan bilimsel çalışmalarda tüp<br />
bebek tedavisinde PRP uygulamasının IVF<br />
başarı şansını artırdığı gösterilmiştir. Ama<br />
tüp bebek ve PRP yeni bir yöntem olduğu<br />
için PRP etkinliğinin başka çalışmalarla da<br />
gösterilmesi gerekmektedir.<br />
Tüp bebek başarı şansını etkileyen en<br />
önemli 3 paramatre: embriyo kalitesi, endometriyum<br />
reseptivitesi ve immünolojik<br />
nedenlerdir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı<br />
olan hastalar üzerinde yapılan bir<br />
çalışmada, hastaların PRP tedavisi sonrası<br />
%90’ının gebe kaldığı tespit edilmiştir.<br />
10
PRP TÜP BEBEK<br />
TEDAVISINDE NE ZAMAN<br />
UYGULANIR?<br />
Rahim duvarını kalınlaştırmak için veya<br />
tekrarlayan implantasyon başarısızlığı<br />
nedeniyle tüp bebek tedavisinde PRP<br />
yapılacaksa; PRP embriyo transfer edilmeden<br />
önce 2-3 defa verilir. Son PRP<br />
uygulamasından 3 gün sonra da embriyo<br />
transfer edilir. Yumurta gençleştirmek için<br />
tüp bebekte PRP uygulanacaksa, yine<br />
hastanın kanından hazırlanan PRP tüp<br />
bebek tedavisinden 1-2 ay önce uygulanır.<br />
“TEDAVİ ETMEK<br />
MUTLULUKTUR”<br />
İnsanlara tedavi uygulamanın ve o tedavinin<br />
neticesini görmek ayrı bir hazdır<br />
bizim için. İnsanların mutluğunun yanında<br />
olmak, onları sıkıntısını çözmek farklı bir<br />
duygudur. Belirli sıkıntıları çözmeye destek<br />
olmak parayla satın alınamayacak kadar<br />
mutluluk veriyor. Birçok hastam gebelik<br />
sonrasında da kendileri ile ilgili olan problemlerinde<br />
bile yine bize dönüş yapıyor.<br />
Bir ailenin hekimi olmak gibi bir duygu<br />
işin içine katılıyor ve bu duygu bizim için<br />
vazgeçilmez bir şey.’’<br />
TIPTAKİ GELİŞMELER UMUT<br />
VAAT EDİYOR<br />
Tıptaki son gelişmeler hem bizleri hem de<br />
çocuk sahibi olmak isteyen ailelere umut<br />
veriyor. Kısırlık tedavisine ne zaman nasıl<br />
karar verilir?<br />
35 yaş üzeri hastalarımızda 6 ay, 40 yaş<br />
üstü olan veya geçirilmiş over cerrahisi<br />
radyoterapi tedavisi görmüş olan ailede<br />
erken menopoz öyküsü olan hastalarımızda<br />
süre bekletmeden tedavi başlanabilir.<br />
Kadın üreme sistemini etkileyen<br />
en önemli faktör yaştır. Özellikle 44 yaş<br />
üstü gebe kalabilme oranı ciddi biçimde<br />
azalmaktadır.<br />
Hikâyenin ayrıntılı bir biçimde alınması,<br />
ailesel öykü, kromozomal bir rahatsızlığın<br />
olup olmadığının tespiti, erkek faktörünün<br />
olup olmadığının sorgulanması ve tetkik<br />
edilmesi, olası bir erkek faktöründe doğru<br />
yönlendirmenin yapılması çok önemlidir.<br />
Kadın üreme sistemini irdelemek amacı<br />
ile hormon profilinin görülmesi, jinekolojik<br />
muayene ve ultrasonun yapılması ve<br />
şüphe halinde histerosalpingografinin çekilmesi<br />
birçok faktörün tespiti konusunda<br />
ciddi faydalar sağlamaktadır.<br />
BUTİK<br />
ORTAMDA<br />
İDEAL TEDAVİ<br />
İdeal tedavi ve ayrıntılı tedavinin<br />
ve ayrıntılı tedavinin çok<br />
önemli olduğuna dikkat çeken<br />
Doktor Bülent Gürhan Kahraman,<br />
‘’Butik tedavinin çok<br />
önemli olduğunu düşündüğüm<br />
için kendi özel muayenehanemi<br />
açtım. Gaziantep’te<br />
doğurganlık, cinsel organ<br />
sarkması ve beraberinde idrar<br />
kaçırma diğer illere oranla bir<br />
hayli fazla. Bu hastalıklar konusunda<br />
gerekli tüm tedaviler<br />
ve gerekli operasyonlar bizim<br />
tarafımızdan yapılmaktadır.<br />
Son 15 yıldan beri tekrarlayan<br />
gebelik kaybı, kısırlığı tedavi<br />
konusunda büyük ilerlemeler<br />
ve çözümler ürettik. Hastalarıma<br />
daha geniş vakit ayırarak<br />
böyle bir işleyiş içine girdim.<br />
Randevulu çalışıyoruz ve<br />
hastalarımızı bekletmeden<br />
tedavi sürecini tamamlıyoruz’’<br />
ifadeleriyle bilgilendirdi.<br />
Tüp bebek başarı şansını etkileyen en önemli 3 paramatre: embriyo kalitesi,<br />
endometriyum reseptivitesi ve immünolojik nedenlerdir. Tekrarlayan tüp bebek<br />
başarısızlığı olan hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada, hastaların PRP tedavisi<br />
sonrası %90’ının gebe kaldığı tespit edilmiştir.<br />
11 Mart / Nisan 2021
AKCİĞER KANSERİ,<br />
KANSERDEN KAYNAKLI<br />
YAŞAM KAYIPLARININ ÖNDE<br />
GELEN NEDENLERİNDEN BİRİDİR<br />
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.<br />
Dr. Mustafa Yıldırım, akciğer kanserinin, kanserden kaynaklı yaşam kayıplarının önde<br />
gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.<br />
S<br />
ANKO Üniversitesi Hastanesi<br />
Tıbbi Onkoloji Uzmanı da olan<br />
Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinin,<br />
birçok insanı ve ailesini<br />
etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu<br />
olduğunu kaydetti.<br />
Sigara ve diğer tütün ürünlerinin akciğer<br />
kanserinin en önemli nedeni olduğunu<br />
anımsatan Prof. Dr. Yıldırım, “Ancak bir<br />
kişinin akciğer kanserine yakalanma<br />
şansını etkileyen birçok farklı faktör vardır”<br />
dedi.<br />
Kişide akciğer kanseri teşhis edildiğinde,<br />
kanser türünü ve yayılıp yayılmadığını<br />
belirlemek için birçok test yapıldığını<br />
vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam<br />
etti: “Kanserden şüphelenildiğinde, röntgen<br />
çekimi, akciğer tomografisi veya diğer<br />
görüntüleme işlemlerinin yanı sıra, kan<br />
testleri yapılır. Biyopsi, bir tümörden küçük<br />
bir doku parçasını çıkarmak için yapılan bir<br />
prosedürdür, böylece mikroskop altında<br />
test edilebilir ve incelenebilir.<br />
Kanser yayıldığında buna ‘metastaz’ denir.<br />
Kanserin evresi, tümörün büyüklüğüne<br />
ve lenf düğümlerine veya vücudun diğer<br />
bölgelerine yayılıp yayılmadığına göre<br />
belirlenir. Evre, tedavi seçimlerini yönlendirmek<br />
için kullanılan özelliklerden biridir,<br />
tümör büyüdükçe veya yayıldıkça artar.”<br />
AKCİĞER KANSERİ<br />
BELİRTİLERİ<br />
Akciğer kanseri küçük ve erken evrede olduğunda<br />
hiçbir belirti göstermeyebileceği<br />
12
Kanser yayıldığında buna ‘metastaz’ denir. Kanserin evresi, tümörün<br />
büyüklüğüne ve lenf düğümlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılıp<br />
yayılmadığına göre belirlenir. Evre, tedavi seçimlerini yönlendirmek için<br />
kullanılan özelliklerden biridir, tümör büyüdükçe veya yayıldıkça artar.<br />
için kişinin kendini normal hissedebileceğine<br />
dikkat çeken Prof. Dr. Yıldırım, “Kanser<br />
ileri evrelerde büyürse, çoğu insanda<br />
bir veya daha fazla semptom geliştirir.<br />
Bununla birlikte, akciğer kanserinin semptomları,<br />
diğer daha yaygın problemlerin<br />
semptomları ile aynı olabilir” ifadelerini<br />
kullandı.<br />
Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinin belirtilerini,<br />
“Öksürük, balgamda kan, nefes darlığı,<br />
hırıltı, ses kısıklığı, yüzün, kolların veya<br />
boynun şişmesi, göğüs, baş, kol, omuz ve<br />
boyun ağrısı, el kaslarının zayıflaması, göz<br />
kapağının sarkması ve bulanık görme, vb.”<br />
olarak özetledi.<br />
AKCİĞER KANSERİ İÇİN<br />
BİLİNEN RİSK FAKTÖRLERİ<br />
Akciğer kanserine yakalanma olasılığının,<br />
birçok risk faktöründen etkilendiğinin altını<br />
çizen Prof. Dr. Yıldırım, risk faktörlerini<br />
şöyle sıraladı: “Akciğer kanseri için yaygın<br />
risk faktörleri arasında tütün dumanına,<br />
radyasyona veya diğer toksik maddelere<br />
maruz kalma, kişinin kansere yakalanmış<br />
yakın aile üyeleri olup olmaması, yaş ve<br />
akciğer hastalığı varlığı dahil sağlık geçmişi<br />
önemli risk faktörleridir. Akciğer kanserine<br />
yakalanan pek çok kişide bu risklerden<br />
birden fazlası bulunsa da kanser nedeni<br />
bilinmeyen kişiler de vardır.”<br />
AKCİĞER KANSERİ<br />
TARAMASI<br />
Akciğer kanserine yakalanma olasılığını<br />
azaltmanın en önemli adımlarının, sigarayı<br />
bırakmak, evde radon (radyoaktif bir gaz)<br />
olup olmadığını kontrol etmek, gerekirse<br />
havalandırma sistemlerini gözden geçirmek<br />
ve tehlikeli madde bulunan işyerlerinde<br />
koruma tedbirlerinin alınması olduğunu<br />
bildiren Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanseri<br />
taramasına ilişkin şu paylaşımda bulundu:<br />
“Düşük riskli olduğu düşünülen kişiler için<br />
akciğer kanseri taraması önerilmez. Yüksek<br />
risk altındaki insanlar için, düşük doz<br />
bilgisayarlı tomografi taramaları ile akciğer<br />
kanseri taraması, akciğer kanserinden<br />
ölüm riskini azaltabilir. Bu, 55 ile 74 yaşları<br />
arasında, 30 paket/yıl veya daha fazla<br />
sigara kullanma geçmişine sahip olan ve<br />
son 15 yıl içinde sigara içmeye devam<br />
eden veya bırakan kişiler için geçerlidir.”<br />
COVID-19 PANDEMİSİ<br />
SIRASINDA KANSER BAKIMI<br />
COVID-19’un, SARS-CoV-2 adlı virüsün neden olduğu bir enfeksiyon<br />
olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Yıldırım, açıklamasında şu<br />
bilgilere yer verdi.<br />
“Virüsün yayılmasını yavaşlatmak için birçok bölgedeki insanlara<br />
mümkün olduğunca evde kalmaları söylendi. Bu, kanser hastaları<br />
için özellikle önemlidir, çünkü COVID-19 hastalığına yakalanırsa<br />
çoğunda hastalık riski ciddi artar. Ancak bu riskin, kanserler<br />
hastalıklarını takip ve tedavi etmek için düzenli tıbbi bakım<br />
almaya devam etmelerinin önemi ile dengelenmesi gerekir.<br />
Kanser tedavisi görüyorsanız, onkolog normal tedavi rejiminizde<br />
veya programınızda herhangi bir değişiklik yapmanız<br />
gerekip gerekmediği konusunda sizinle konuşabilir. Bazı durumlarda,<br />
şahsen bulunmanız gereken randevu sayısını azaltmak<br />
bir seçenek olabilir. Bu, yaşadığınız yer, kanserinizin türü<br />
ve evresi, mevcut tedavi seçenekleri ve genel sağlığınız dahil<br />
olmak üzere birkaç farklı şeye bağlı olacaktır.”<br />
Akciğer kanserinin hem erken tanısında hem de tedavisinde<br />
önemli gelişmelerin görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr.<br />
Yıldırım, “Klinik araştırmalar, yeni veya bilinen tedavilerin<br />
yeni kombinasyonlarının etkinliğini incelemenin dikkatlice<br />
kontrol edilen bir yoludur. Hastalıktan korunmak, özellikle<br />
de sigara gibi tütün ürünü kullanımının azaltılması akciğer<br />
kanseri ile mücadelenin en iyi yoludur” diye konuştu.<br />
Prof. Dr. Mustafa Yıldırım<br />
• SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları<br />
Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi<br />
• SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı<br />
13 Mart / Nisan 2021
SON ZANNEDİLENLER<br />
YENİ BİR BAŞLANGIÇ<br />
OLABİLİR<br />
Gaziantep’te yaşayan,<br />
yemek borusu kanseri<br />
tanısı konulan 86<br />
yaşındaki Ayşe Demir,<br />
Gaziantep Özel Hatem<br />
Hastanesi’nde Genel<br />
Cerrahi ve Kanser<br />
Cerrahisi Uzmanı<br />
Opr. Dr. Selçuk Arslan<br />
tarafından uygulanan<br />
total gastrektomi + distal<br />
özefajektomi ameliyatı ile<br />
sağlığına kavuştu.<br />
14
Toplumda var olan kanser yolun sonudur, bıçak değerse<br />
hatalık yayılır gibi gerçek dışı ve çok tehlikeli batıl<br />
düşünceler yüzünden bazı hastalar tedavide geç kalıyor.<br />
Ayşe hanımın vefalı çocuklarına da bilime ve bize olan<br />
güvenlerinden dolayı ayrıca minnettarız.<br />
AY BOYUNCA mide ağrıları çeken, son bir haftalık<br />
zamanda da yemek yiyemeyen, su dahi içemeyen Ayşe<br />
Demir, Gaziantep Özel Hatem Hastanesine başvurdu.<br />
Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk tarafından<br />
endoskopi yapıldı. Endoskopide yemek borusunun uç kısmında<br />
midenin ise giriş kısmında tümör olduğu tespit edilince Genel<br />
Cerrahi ve Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan tarafından<br />
ameliyata karar verildi. Ameliyatı başarılı geçen Ayşe Demir,<br />
6 gün hastane de yattıktan sonra şifa ile taburcu edildi.<br />
SON ZANNEDILEN BAŞLANGIÇLAR…<br />
86 yaşındaki Ayşe Demir’in ameliyatını başarılı bir şekilde<br />
gerçekleştiren Gaziantep Özel Hatem Hastanesi Genel Cerrahi<br />
ve Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan “Ayşe hanım<br />
teyzemizin dizlerinde 86 yaşın yorgunluğunu kaldırabilmek için<br />
protezleri vardı. 2 aydır artarak devam eden yemekleri yutamama<br />
ve sonunda su bile içememe şikâyetleri zaten az olan takatini<br />
hepten azaltmıştı. Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk<br />
tarafından yapılan endoskopide yemek borusu ve midede kanser<br />
tespit edildi. Ameliyatı 3.5 saat süren profesyonel bir ekip başarısından<br />
ibaretti. Sonrası yine yorgun dizlerine ve koca yüreğine<br />
kalmıştı. 5 oğlu ile 2 kızının yeni bebekleri, şimdiki yaşlarını borçlu<br />
oldukları anneleriydi artık. Motivasyonunu sağladılar, inancını<br />
kaybettirmediler, yürüttüler, solunum egzersizlerini yaptırdılar.<br />
Servis hemşireleri, koca yürekleri ile desteklediler çok kıymetli<br />
hastalarını. Çok şükür ameliyattan 6 gün sonra, koca çınar, 7<br />
yavrusunu yeniden kanatlarının altına almak üzere taburcu oldu<br />
ve döndü yuvasına. Nihayet ekibin her bir halkasının yüreğinde<br />
yine o tatlı huzur kaldı. Toplumda var olan kanser yolun sonudur,<br />
bıçak değerse hatalık yayılır gibi gerçek dışı ve çok tehlikeli batıl<br />
düşünceler yüzünden bazı hastalar tedavide geç kalıyor. Ayşe<br />
hanımın vefalı çocuklarına da bilime ve bize olan güvenlerinden<br />
dolayı ayrıca minnettarız. Allah bizleri hastalarımıza ve yakınlarına<br />
mahcup etmeden, ekibin tüm elemanlarının sadece şifaya<br />
vesile olmasını sağlasın inşallah” şeklinde konuştu.<br />
SU IÇEBILDIĞIM IÇIN YEMEK YIYEBILDIĞIM<br />
İÇIN ÇOK MUTLUYUM<br />
Sağlığına kavuştuğu için çok mutlu ve minnettar olduğunu ifade eden Ayşe Demir; “2<br />
aydır midemde göğüs kısmıma doğru ağrılarım vardı, şikâyetlerim git gide artıyordu, son<br />
bir haftada yemek yiyemez, suyu dahi yutamaz hale geldim. Çocuklarım beni Hatem<br />
Hastanesine getirdiler. Dr. Selçuk Bey ameliyatımı gerçekleşti. Ameliyatım başarılı geçti.<br />
Ayağa kalkıp yürüyebiliyorum, en önemlisi su içebiliyorum, yemek yiyebiliyorum. Dr. Selçuk<br />
beye ve ekibine minnettarım. “ dedi. Annelerini sağlıklı bir şekilde eve götürecek olmanın<br />
mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Memik Demir, “ Anneme kanser teşhisi konulduğunu<br />
duyunca yıkılmıştım. Dr. Selçuk Bey ameliyat olması gerektiğini bizlere söyledi. Bizde<br />
annemizi ilk önce Allah’a sonrada Dr. Selçuk Beye emanet ettik. Annemin sağlığı çok iyi.<br />
Dr. Selçuk Bey bizimle çok iyi ilgilendi, güven veren biri, zaten pek çok yerden onun ve<br />
Hatem hastanesinin ismini söylediler. Allah onun gibi doktorların sayısını artırsın. Ne kadar<br />
teşekkür etsek az kalır.” dedi.<br />
15 Mart / Nisan 2021
SON YILLARIN TREND<br />
ESTETİK AMELİYATI<br />
“ANNELİK<br />
ESTETİĞİ’’<br />
Op. Dr. Serdar Kara<br />
Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />
Son zamanlarda sosyal medya ve TV<br />
programlarında sıkça duyduğumuz<br />
‘’Mommy Makever’’ Türkçe karşılığı olan<br />
‘’Annelik Estetiği’’, annelerin gebeliğe<br />
ve doğuma bağlı vücutta oluşan<br />
deformasyonların tek bir ameliyat ile veya<br />
birkaç ameliyat ile düzeltilmesi işlemidir.<br />
Annelik sürecinin daha keyifli geçmesini<br />
sağlayan annelik estetiği uygulaması,<br />
kişinin fiziksel görüntüsünden memnun<br />
olmasını ve buna bağlı oluşan psikolojik<br />
iyileşme sayesinde kendisini daha iyi<br />
hissetmesini sağlar.<br />
A<br />
NNELIK estetiğinde kişiden kişiye değişmekle<br />
birlikte birkaç estetik operasyon kombine olarak<br />
uygulanır. Kadınlarda doğum sonrası karın<br />
sarkması, göğüslerde büyüme ve hacim kaybına<br />
bağlı sarkma, bacak ve basenlerde büyüme, kol sarkması,<br />
genital bölgede değişiklikler görülebilir. Emzirme dönemi<br />
bittikten sonra spor ve diyet ile düzeltilmeyen bu sorunlar<br />
annelik estetiği ile düzeltilebilir. Annelik estetiği kişinin<br />
ihtiyacına göre kişiye özel planlanır.<br />
ANNELİK ESTETİĞİ KİMLERE<br />
UYGULANIR?<br />
En uygun adaylar, doğumdan en az 6 ay geçmiş ve<br />
bebekleri sütten kesilmiş kişilerdir. Bu dönemden sonra<br />
genelde spor ve diyet yapılmasına rağmen istenilen sonuç<br />
alınamayan kişilere annelik estetiği uygulanılabilir.<br />
’Emzirme ve aşırı kilo değişimine bağlı göğüslerde büyüme<br />
16
ANNELİK ESTETİĞİ<br />
AMELİYAT ÖNCESİ<br />
DİKKAT EDİLMESİ<br />
GEREKENLER!<br />
Genelde kombine olarak yapılan<br />
bu işlemler genel anestezi altında<br />
tam uyutularak yapılır. Ameliyattan<br />
2 hafta öncesinde sigara ve alkol<br />
tüketiminin bırakılması gerekir.<br />
Özellikle sigara yara iyileşmesini<br />
bozduğu için ameliyat sonrası izlerin<br />
az olması açısından çok önemlidir.<br />
veya sarkma olan kadınlar’’<br />
‘’Karın kaslarında gevşeme ve buna<br />
bağlı sarkma veya deride çatlakları olan<br />
kadınlar’’<br />
‘’ Kol, bacak, basen gibi vücutta oluşan<br />
istenmeyen inatçı yağlanması olan<br />
kadınlar ‘’<br />
‘’Genital bölgede değişikliği olan kadınlara<br />
uygulanır.<br />
HANGİ İŞLEMLER<br />
UYGULANIR ?<br />
Annelik estetiğinde yapılacak işlemler<br />
kişinin ihtiyacına göre belirlenir. Karın<br />
kaslarında gevşeme sarkma veya deride<br />
çatlakları olan birine karın germe,<br />
göğüslerde büyüme veya boşalmaya<br />
bağlı sarkma olanlarda meme küçültme<br />
ve dikleştir, vücutta olan bölgesel<br />
yağlanmalarda liposuction yöntemi ile<br />
yağ alma işlemleri uygulanabilir. Normal<br />
doğum sonrası genital bölgede oluşan<br />
deformasyonlar düzeltilebilir. Hangi<br />
işlemin yapılacağına muayene sonrası<br />
karar verilir.<br />
ANNELİK ESTETİĞİ AMELİYAT<br />
SONRASI DÖNEM NASILDIR ?<br />
Annelik estetiği yapılan hastalara ameliyat<br />
sonrası yapılan işleme göre sayı 1-3 gece<br />
arası hastanede kalabilirler. İlk günden<br />
itibaren genelde yürümeye başlarlar ve<br />
hızlı bir şekilde normal sosyal hayata<br />
dönüş sağlarlar. Ameliyattan 1-2 hafta<br />
sonra hafif yürüyüşler ve hafif tempolu<br />
egzersizler önerilir. Yapılan işleme göre<br />
değişmekle birlikte hafif sporları 1 ay<br />
sonra ağır sporları 2 sonra yapılabilir.<br />
Yine ameliyat yapılan bölgelere göre<br />
sütyen veya korse kullanımı 1 ay süre ile<br />
önerilir. Karın germe işlemi yapıldıysa ilk<br />
10 gün öne eğik yürüme ve bu dönemde<br />
gerginliği azaltacak ‘’V’’ şeklinde yatmanız<br />
önerilir. Ameliyat sonrası duş hastane<br />
taburculuk sonrası yapılabilir. Ameliyat<br />
sırasında yapılan kalıcı pansumanlara<br />
sayesinden düzenli pansuman gerekmez.<br />
Ameliyatta gizli dikişler veya eriyen dikişler<br />
kullanıldığından sonrasında dikiş almasına<br />
gerek yoktur.<br />
Son olarak kadınlar için hamilelik ve<br />
annelik süreci hayatında ki en önemli<br />
dönüm noktalarından biridir. Bu süreçte<br />
gebeliğe bağlı ciddi deformasyonlar<br />
görülebilmektedir. Spor ve diyetle<br />
düzeltilemeyen bu deformasyonlar<br />
annelik estetiği ile düzeltilebilir. Ameliyat<br />
sonrasında güzel fiziksel görünümün<br />
bozulmaması için sağlıklı bir yaşam<br />
programı ve düzgün yeme alışkanlığı<br />
oluşturulmalıdır. Düzenli yapılan spor<br />
ve diyetle annelik estetiği ile elde edilen<br />
fiziksel huzursuz görünüm daha uzun süre<br />
kalıcı olacaktır.<br />
17 Mart / Nisan 2021
Guatrlar, yani tiroid<br />
bezi hastalıkları,<br />
genelde başarıyla<br />
tedavi edilebilen<br />
hastalıklardandır.<br />
Gaziantep Liv<br />
Hospital Endokrinoloji<br />
ve Metabolizma<br />
Hastalıkları<br />
Kliniğimizde<br />
guvatrların tanısı ile<br />
ilgili her türlü modern<br />
tetkiki yapma olanağı<br />
bulunmaktadır.<br />
HİPOTİROİDİ,<br />
TİROİD YETMEZLİĞİ NEDİR?<br />
Gaziantep Liv Hospital Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları<br />
Uzmanı Prof. Dr. Kamile Gül Hipotiroidi, tiroid yetmezliği hakkında<br />
Narkoz Sağlık Dergisi okuyucularını bilgilendirdi.<br />
T<br />
IROID bezi tiroid hormonu<br />
(T3 ve T4) salgılamaktadır.<br />
Tiroid hormonu<br />
vücudumuzda, büyüme,<br />
gelişme, enerji oluşumu ve enerji<br />
kullanımı, vücut ısısının sağlanması ve<br />
devamlılığı, her türlü metabolizmamız için<br />
çok önemlidir. Tiroid bezinde T3 ve T4<br />
yapımı için iyota ihtiyaç vardır. İyot için en<br />
önemli kaynak iyotlanmış tuzlardır. Tiroid<br />
bezinin fazla çalışması (hipertiroidi) gibi<br />
bir durum söz konusu değil ise mutlaka<br />
iyotlu tuz kullanmak gerekir. İyotlu tuzun<br />
ışık, nem ve ısıda etkinliği azalır. Serin,<br />
kuru ve ışıksız bir ortamda saklanmalıdır.<br />
İyotlu tuz yemek ocaktan indirildikten<br />
sonra ilave edilmelidir. Günlük iyot ihtiyacı<br />
erişkinler: 150 μgr, gebeler ve süt veren<br />
anneler için: 200-250 μgr’dır.<br />
GUATR: Tiroid bezinin büyümesidir.<br />
Ancak halk arasında tiroid bezinin her<br />
türlü hastalığına guatr denilmektedir.<br />
HİPOTİROİDİZM: T3 ve T4<br />
hormonlarının tiroid bezinde yeteri<br />
kadar yapılamamasından kaynaklanan<br />
18
ir hastalıktır, tiroid yetmezliği de<br />
denebilir. Bebek ve çocuklarda büyüme<br />
ve gelişme geriliğe sebep olur. Zekâ<br />
gelişimini etkileyebilir. Erişkinde ise<br />
organizmadaki olaylarda genel bir<br />
yavaşlama söz konusudur. Hipotiroidinin<br />
en önemli nedenleri iyot eksikliği ve<br />
“Hashimoto tiroiditi’’ dir. Diğer nedenler<br />
tiroid bezinin ameliyatla çıkarılması ve<br />
hipertiroidi hastalarının radyoaktif iyotla<br />
(halk arasında “atom tedavisi” diye bilinir)<br />
tedavisini takiben gelişir<br />
Hashimoto tiroiditi otoimmün hastalıktır<br />
ve kadınlarda ve aynı aile üyelerinde sık<br />
görülür.<br />
HIPOTIROIDININ BELIRTI<br />
VE BULGULARI<br />
Tiroid hormonları metabolizmanın aktif<br />
olmasında önemlidir. Tiroid hormon<br />
eksikliğinde vücudumuzda her türlü<br />
yapım ve yıkım faaliyetleri yavaşlar,<br />
hareketler yavaşlar, kişinin enerjisi düşer.<br />
Adeta ağır çekim veya kış uykusunda<br />
gibidir. İleri tiroid hormon yetmezliğinde<br />
vücut ısısı düşmektedir. Hipotiroidi belirti<br />
ve bulguları Tablo1. de özetlenmiştir.<br />
TANI IÇIN:<br />
Kanda Serbest T3, Serbest T4 ve TSH<br />
hormonuna bakılır.<br />
Anti-TPO ve anti-Tiroglobulin antikorlarına<br />
ve <strong>24</strong> saatlik idrarda iyot atılımına<br />
bakılabilir.<br />
TEDAVI: Hipotiroidi tedavisinde<br />
levotiroksin (T4) hormonu içeren ilaç<br />
verilir. İlaç sabah kahvaltıdan yarım saat<br />
önce alınmalıdır. Demir ve kalsiyum<br />
içeren ilaçlar, soya sütü ve soya mamülleri<br />
ile ceviz ilacın barsaktan emilimini<br />
bozduğundan, bu ilaçlar ve yiyecekler<br />
T4 hormonundan en az 4 saat sonra<br />
alınmalıdır. T4 hormonunun ömür<br />
boyu alınacağı unutulmamalıdır. Tedavi<br />
altındaki hastaların kontrol muayeneleri<br />
doktorları tarafından belirlenir. İzlem için<br />
kan alınırken ilaç alınmadan önce kan<br />
verilmelidir.<br />
GEBELİKDE HİPOTİROİDİZM<br />
Gebe veya emziren kadınlar her zamankinden<br />
fazla iyota ihtiyaç duyar. Dünya<br />
Sağlık Örgütü gebelikte ideal diyet iyod<br />
içeriğini 200 mikrogram olarak önermektedir.<br />
Gebelerde T3, T4 ve TSH düzeylerine<br />
bakılmalıdır.<br />
Hipotiroidizm tedavi edilmediği<br />
takdirde hem anne hem bebek için<br />
risk oluşturur. Gebe bir kadının<br />
tiroid hormonları yalnız kendisi<br />
için değil bebeğinin gelişimi<br />
için de hayati bir önem taşır.<br />
Kontrol altında tutulmayan<br />
hipotiroidizmde düşük yapma,<br />
erken doğum ve hatta ölü<br />
doğum riskleri artar. Ayrıca<br />
bebeğin zekâ gelişimini kötü<br />
yönde etkiler. Bu olumsuzluklar<br />
nedeniyle, hipotiroidisi<br />
olan bir kadının gebelik öncesi<br />
dönemde tedavisinin<br />
yapılması gerekir.<br />
GEBELIK<br />
HIPOTIROIDIZMININ<br />
TEDAVISI<br />
Levotiroksin (T4) hormonu<br />
Tablo1. Hipotiroidi belirti<br />
ve bulguları<br />
• Halsizlik, yorgunluk,<br />
güçsüzlük,<br />
• Unutkanlık, konsantrasyon<br />
zorluğu<br />
• Baş ağrısı<br />
• Kilo alma<br />
• Üşüme-soğuga<br />
tahammülsüzlük<br />
• Kadınlarda adet düzensizliği<br />
• Ciltte soluluk ve kuruluk,<br />
• Saç, kaşlar ve diğer kıllarda<br />
dökülme<br />
• Tırnaklarda kırılma<br />
• Kabızlık<br />
• El ve ayaklarda<br />
karıncalanma<br />
• Yüz, kol ve bacaklarda şişlik<br />
• Eklem ve kas ağrıları<br />
• Hafızada azalma, ruhsal<br />
değişiklikler<br />
• Yüzeyel ve yavaş solunum<br />
• İnfertilite-kısırlık<br />
• Anemi-kansızlık<br />
• Kalp hızında yavaşlama<br />
• Hipertansiyon<br />
• Kolesterol yüksekliği<br />
içeren ilaç verilir. Bu ilaç vücudunuzun<br />
ürettiği T4 ile aynıdır ve gebe kadınlar<br />
için güvenlidir. Hem gebelik öncesinde<br />
hem gebelik sırasında tiroid hormonu<br />
düzeylerinin normal olması önemlidir.<br />
Tedaviye başladıktan 3-4 hafta sonra<br />
tiroid fonksiyon testlerinin tekrar yapılması<br />
ve doğuma kadarki süreçte yakın takip<br />
edilmesi gerekir.<br />
Guatrlar, yani tiroid bezi hastalıkları,<br />
genelde başarıyla tedavi edilebilen<br />
hastalıklardandır. Gaziantep Liv Hospital<br />
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları<br />
Kliniğimizde guvatrların tanısı ile ilgili<br />
her türlü modern tetkiki yapma olanağı<br />
bulunmaktadır. Ancak tedaviler de başarılı<br />
olabilmek için, hastanın gecikmemesi ve<br />
tanı konulmuş ise de, doktorunun belirlediği<br />
zamanlarda düzenli kontrollerine<br />
gitmesi önemlidir.<br />
Prof. Dr. Kamile Gül<br />
Gaziantep Liv Hospital Endokrinoloji ve<br />
Metabolizma Hastalıkları Uzmanı<br />
Kaynaklar<br />
1- Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği hasta bilgilendirme broşürleri<br />
2- Amerikan Endokrin Derneği hasta bilgilendirme materyalleri<br />
19 Mart / Nisan 2021
20
Medical Park Gaziantep Hastanesi<br />
otelcilik hizmetinde iddialı<br />
Gaziantep’te hizmet vermeye başladığı Mart 2008’den bu yana tıbbi ve teknolojik<br />
sağlık yatırımları ile dikkat çeken Medical Park Hastanesi, otelcilik hizmetlerinde de<br />
hastalarına sayısız alternatifi bir arada sunuyor.<br />
M<br />
EDICAL Park’a gelen hasta<br />
ve hasta yakınları, süit odalarında<br />
konaklama esnasında<br />
kaz tüyü veya ortopedik<br />
yatak tercihinden, Mini Bar, şefimizin<br />
ellerinden ev yapımı organik gıdalardan,<br />
kapıda vale hizmetine kadar, sayısız hizmetten<br />
yararlanabiliyor.<br />
KUBBA, OTELCILIK<br />
HIZMETLERINI ANLATTI<br />
Hayrullah Kubba, Hasta ve hasta yakınlarına,<br />
burada kaldıkları süre içerisinde,<br />
kendilerini evindeymiş gibi hissetmeleri<br />
için bir çok imkan sunduklarını belirterek,<br />
“Odalarımızda; yastık menüsü, kolonya<br />
menüsü, çay kahve standı, kendi ürettiğimiz<br />
organik içeceklerden oluşan her<br />
odada mini bar mevcut. Lohusa annelere<br />
süt artırıcı hediye paketi, çocuklara özel<br />
kahvaltı sunumu, kahvaltıda ev yapımı<br />
reçel de şefimizin ellerinden şifa niyetine<br />
misafirlerimize ikram edilmekte. Odalarda<br />
bornoz ve hijyen paketini hastalar kendi<br />
elleriyle açarken, süit odalarda ütü ve ütü<br />
masası da bulunmakta” dedi.<br />
“KAZ TÜYÜ YASTIK<br />
SEÇENEĞI”<br />
Medical Park’a gelen her hastanın kapıda<br />
karşılandıktan sonra, polikliniğe kadar eşlik<br />
edildiğini söyleyen Kubba, “Ameliyat hastalarına<br />
hastanemize adım attığı ilk andan,<br />
çıkışına kadar eşlik eden ve ilgilenen ALL<br />
SAFE personeli sunuyoruz. Hasta ve refakatçılarımıza,<br />
kaldıkları süre içerisinde kaz<br />
tüyü yastıktan ortopedik yastığa kadar bir<br />
çok seçeneği de kendi tercihine bırakılıyor.<br />
Kolonya menüsünde ise, odanın nasıl kokmasını<br />
isterlerse, personelimiz hastanın istediği<br />
parfüm seçeneği ile odanın havasını<br />
değiştiriyor. Yine her odada çok ve kahve<br />
standıyla hasta çıkış yapana kadar kettle<br />
sayesinde bu ihtiyacını da giderebiliyor.<br />
Her detayı düşündüğümüz hastanemizde,<br />
vale hizmeti de sunmaktayız. Hatta<br />
pandemi sürecinde de bu hizmetten faydalanmak<br />
isteyen misafirlerimizin araçları<br />
da özel cihazlarla temizlenmektedir.” diye<br />
konuştu.<br />
“BÖYLE BIR HASTANEYI<br />
HAYAL ETMIŞTIM”<br />
Hayrullah Kubba, sağlık alanında yatırım<br />
yapmaktan duyduğu mutluluğu anlatırken<br />
“Gaziantep’te bu yatırım kararını aldığımda,<br />
tüm bu anlattığım hizmetleri de hayal<br />
etmiştim. Şu anda sadece Gaziantep’e<br />
değil, bölgemize, Türkiye’nin dört bir<br />
tarafına hizmet verebilir durumdayız. Yurt<br />
dışından da hastalarımız geliyor. Hayallerimi<br />
Gaziantep’te gerçekleştirdiğim için çok<br />
mutluyum” ifadelerini kullandı.<br />
“Rekabet,<br />
Gaziantep’e<br />
fayda sağlar”<br />
Kubba, özel hastanecilikte<br />
bir ivme kazandırdıklarını<br />
düşündüğünü vurgulayarak<br />
“Bu imkanların artmasından<br />
Gaziantep ve bölge halkı fayda<br />
görüyor. Şunu söyleyeyim;<br />
hastayı memnun ettiğiniz<br />
zaman hazzı bambaşka oluyor.<br />
Bunu yaşıyoruz. Kaliteye önem<br />
vererek, yeni yeni branşlar<br />
açarak, buraya kadar getirdik”<br />
21 Mart / Nisan 2021
Oğuz Engiz<br />
BOSSAN Hospital Genel Müdürü<br />
Güneydoğu Anadolu’nun<br />
en büyük özel hastanesi<br />
BOSSAN<br />
HOSPITAL<br />
GAZİANTEP<br />
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin<br />
en büyük özel hastanesi Bossan<br />
Hospital Gaziantep, güncel ve<br />
ileri tıbbı teknolojik alt yapısı ile<br />
geniş yelpazede sağlık hizmeti<br />
sunmaya başladı.<br />
22
BOSSAN HOSPITAL GENEL MÜDÜRÜ OĞUZ ENGIZ: BÖLGENIN<br />
EN BÜYÜK ÖZEL HASTANESI, BOSSAN HOSPITAL’IN <strong>SAĞLIK</strong><br />
HIZMETI HAKKINDA <strong>NARKOZ</strong> <strong>SAĞLIK</strong> DERGISI’NE BILGI VERDI.<br />
GAZIANTEP şehrinin Gazikent<br />
bölgesinde toplam 42.000 m2’si<br />
hastane binası, 20.000 m2’si<br />
sosyal tesis olmak üzere toplam<br />
62.000 m2 kapalı alana sahip ve toplam<br />
500 yatak kapasiteli olarak planlanan<br />
Bossan Hospıtal mimari yapılanması ve<br />
hizmet üretim kapasitesi olarak Güneydoğu<br />
Anadolu’nun en büyük özel hastanesi<br />
olma özelliğini taşıyor.<br />
Hastanenin mimari planlamasında tüm<br />
tıbbi branşların yanı sıra radyoterapi<br />
ünitesi, radyocerrahi ünitesi, kemoterapi<br />
ünitesi, kemik iliği naklı merkezi, nükleer<br />
tıp ünitesi, tüp bebek ünitesi, koroner<br />
anjiyografi ünitesi, koroner ve KVC yoğun<br />
bakım üniteleri de yer alıyor.<br />
GENIŞ YELPAZEDE <strong>SAĞLIK</strong><br />
HIZMET SUNUMU<br />
SGK ile anlaşmalı olan hastanenin tıbbi<br />
bölümleri ise iç hastalıkları, çocuk sağlığı<br />
ve hastalıkları, kardiyoloji, nöroloji, göğüs<br />
hastalıkları, dermatoloji, fizik tedavi ve<br />
rehabilitasyon, enfeksiyon hastalıkları,<br />
biyokimya, radyoloji, anesteziyoloji ve<br />
reanimasyon, genel cerrahi, kadın hastalıkları<br />
ve doğum, beyin ve sinir cerrahisi,<br />
ortopedi ve travmatoloji, kulak burun<br />
boğaz, üroloji, göz hastalıkları ile ağız ve<br />
diş sağlığından oluşmaktadır.<br />
Alanında başarılı uzman hekimlerin görev<br />
aldığı hastane modern hastane yönetimi<br />
anlayışı içinde hasta memnuniyeti odaklı<br />
hizmet sunmaktadır. Tıbbi cihazların en<br />
üst düzeyde olduğu radyoloji bölümü ile<br />
ameliyathaneleri, yoğun bakım üniteleri<br />
ve de doğumhane ve yenidoğan yoğun<br />
bakım üniteleri ile dünya standartlarında<br />
hizmet üretmektedir.<br />
GÜNCEL VE İLERI TIBBI<br />
TEKNOLOJI<br />
Radyoloji bölümünde yüksek kilolu<br />
hastaların alınmasına imkan veren geniş<br />
gantry’ye sahip gelişmiş MR (manyetik<br />
rezonans) cihazı yanı sıra ileri kardiyolojik<br />
tetkiklerin yapılabildiği bir BT (bilgisayarlı<br />
tomografi) cihazı, meme kanserinin<br />
erken teşhisinde önemli rol oynayan<br />
ve ülkemizde sayılı hastanede bulunan<br />
Mammografi cihazı, biri skolyoz röntgen<br />
çekimine imkan veren iki x-ray (röntgen)<br />
cihazı, beyin ve ortopedi ameliyatlarında<br />
kullanılan iki c-arm x-ray (c-kollu röntgen)<br />
cihazı, aralında sorunlu gebeliğin takibinde<br />
kullanılan gelişmiş 4D ultrasonografi cihazının<br />
da olduğu çok sayıda USG cihazı<br />
bulunmaktadır. Bu donanım ile hastane,<br />
bölgenin en kapsamlı ve en yüksek teknolojili<br />
radyoloji bölümüne sahiptir.<br />
Hastanenin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />
Ünitesinde günümüzde kullanılan en ileri<br />
teknolojili tıbbi ekipman ile hizmet verilirken<br />
göz bölümünde ‘no touch’ yöntemi<br />
ile smile-lazer ameliyatları yapılabilmekte<br />
ve diş bölümünde bulunan panaromik diş<br />
röntgeni ile hastaların ağız, diş ve çenelerinin<br />
haritası çıkarılabilmektedir. Odyoloji laboratuvarında<br />
en gelişmiş duyma testeleri<br />
yapılabilmekte ve uyku laboratuvarında<br />
uyku bozukluklarının teşhis ve tedavisi<br />
yapılabilmektedir.<br />
<strong>SAĞLIK</strong> TURIZMI<br />
Sağlık Turizmi alanında birçok işbirliği<br />
anlaşması tamamlanmış olup, özellikle<br />
çevre ülkelerden hasta akışı sağlanmaya<br />
başlanmıştır. İlerleyen aylarda Orta Asya<br />
Cumhuriyetlerinden (özellikle Kırgızistan,<br />
Özbekistan ve Kazakistan), Afrika Ülkelerinden<br />
(Somali, Nijerya ve Gana) ve Avrupa<br />
ülkelerinden (özellikle vatandaşlarımız<br />
bulunduğu Almanya ve Hollanda’dan)<br />
hasta akışı sağlanacakır.<br />
Henüz iki aydır hastalarına hizmet sunan<br />
Bossan Hospital Güneydoğu Anadolu’nun<br />
en kapasiteli hastanesinin yanı sıra tıbbi<br />
kapsayıcılığı açısından da en önemli özel<br />
Alanında başarılı<br />
uzman hekimlerin<br />
görev aldığı<br />
hastane modern<br />
hastane yönetimi<br />
anlayışı içinde<br />
hasta memnuniyeti<br />
odaklı hizmet<br />
sunmaktadır.<br />
hastane olma yolunda emin adımlarla<br />
ilerlemektedir.<br />
GÜÇLÜ İŞBIRLIKLERI<br />
Hastane fizik tedavi ve rehabilitasyon, göz ve diş alanlarında ülkenin en başarılı grupları ile<br />
işbirliklerine giderek bu hizmetlerin Gaziantep’de en üst düzeyde verilmesini sağlamaktadır. Fizik<br />
Tedavi ve Rehahbilitasyon’da ROMATEM hastaneler grubu ile işbirliği yapılırken, diş alanında<br />
DENTAPOL ve göz alanında da yine bölgenin en güçlü hekim grubu ile işbirliklerine gidilmiştir.<br />
Önümüzdeki aylarda ise Radyoterapi (Tomoterapi), Radyocerrahi (Cyberknife), Kemik İliği Nakli,<br />
Tüp Bebek ve Nükleer Tıp alanlarında yeni işbirliği anlaşmaları yapılacaktır.<br />
23 Mart / Nisan 2021
HAYATINI KAYBEDEN<br />
<strong>SAĞLIK</strong> ÇALIŞANLARI ANISINA<br />
FİDAN DİKİLDİ<br />
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Toplumsal Duyarlılık Projeleri Merkezi (TDP)<br />
dersi kapsamında, GAÜN Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü öğrencileri<br />
tarafından “Hayata Can Kazandıranların Anısına Nefes Ol Projesi” ile fidan<br />
dikme etkinliği düzenlendi. Etkinlikte, hayatını kaybeden sağlık çalışanları<br />
anısına meyve fidanları toprakla buluştu.<br />
NURAY Tuncay Kara Bilim Sanat<br />
ve Eğitim Merkezi’nde (BİLSEM)<br />
gerçekleştirilen etkinliğe, Proje<br />
Yürütücüsü Ebelik Bölümü Arş.<br />
Gör. Emine Can, GAÜN TDP Merkezi<br />
temsilcileri, BİLSEM Yöneticileri ve öğrenciler<br />
katıldı.<br />
Projenin hedeflerinden birisinin üniversite<br />
ve toplum arasındaki bağların güçlendirilmesini<br />
sağlamak olduğunu vurgulayan<br />
Proje Yürütücüsü Arş. Gör. Emine Can,<br />
bu amaçla öğrenciler ile birlikte çeşitli<br />
meyve fidanlarının toprakla buluşturulduğunu<br />
söyledi. Arş. Gör. Can, “Gaziantep<br />
Üniversitesi Ebelik Bölümü olarak ‘Hayata<br />
Can Kazandıranların Anısına Nefes Ol’<br />
Projemiz için öğrencilerimiz ile birlikte<br />
pandemi boyunca tüm insanlığa can<br />
kazandırmak için gece gündüz çalışan ve<br />
bu uğurda hayatını kaybeden tüm sağlık<br />
çalışanlarının anısına fidan dikme etkinliğimizi<br />
gerçekleştirdik. Hepsini saygıyla ve<br />
rahmetle anıyoruz” dedi.<br />
Nuray Tuncay Kara Bilim Sanat ve Eğitim<br />
Merkezi (BİLSEM) Müdür Yardımcısı Filiz<br />
Öztürk ise GAÜN Toplumsal Duyarlılık<br />
Projeleri Merkezi’ne teşekkür ederek, bu<br />
anlamlı ve güzel etkinlikte birlikte çalışmaktan<br />
mutluluk duyduklarını ifade etti.<br />
BİLSEM Müdür Yardımcısı Ali Demir de<br />
farklı projeler geliştirerek yeni etkinliklerde<br />
tekrar bir arada bulunmak istediklerini<br />
söyledi.<br />
‘HAYATA CAN<br />
KAZANDIRANLARIN<br />
ANISINA NEFES OL’<br />
<strong>24</strong>
25 Mart / Nisan 2021
BÜYÜKŞEHİR <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />
YAŞAM İÇİN OBEZİTEYE KARŞI<br />
MÜCADELE EDİYOR<br />
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, sağlıklı yaşam için<br />
bireylerin davranışlarını geliştirmek, obeziteye karşı<br />
bilinçlendirmek ve vatandaşların sunulan sağlık<br />
imkanlarına kolay erişebilmeleri amacıyla “Geleceğimizi<br />
Sağlıkla Kuşatıyoruz” programı düzenledi.<br />
DÜNYA’YI ve Türkiye’yi kısa<br />
sürede etkisi altına alan yeni<br />
tip Koronavirüs (Kovid-19) Salgını<br />
nedeniyle sağlıklı yaşamın<br />
önemi artarken, hastalığa karşı verilen<br />
ulusal mücadelede getirilen kısıtlamalar<br />
ve “Evde Kal” çağrısıyla insanların hareket<br />
alanları daraldı, obezite tehlikesi ortaya<br />
çıktı. Bu kapsamda sağlıklı yaşamın bir<br />
kültür haline gelmesi için bireylerin tek<br />
tek bilgi, tutum ve davranışlarını geliştirmek,<br />
vatandaşların obezite tedavisinde<br />
gerekli hizmetlere kolay ulaşımı sağlamak<br />
amacıyla Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />
Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanlığı<br />
ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire<br />
Başkanlığı iş birliğinde Hasan Celal Güzel<br />
Millet Bahçesi’nde “Geleceğimizi Sağlıkla<br />
Kuşatıyoruz” programı yapıldı.<br />
Program, “sadece daha çok kişiyle<br />
ortak hareket etmek” ile değil, “daima<br />
yanlarında yer almak” hedefiyle spor ve<br />
egzersizlerle vatandaşları obeziteye karşı<br />
harekete geçirirken, kurulan doktor, diş<br />
hekimi, fizyoterapist, diyetisyen çadırlarıyla<br />
vatandaşların vücut analizleri yapılarak<br />
doktorlar tarafından değerlendirildi, alınan<br />
kan tahlilleri soğuk zincir bozulmadan<br />
laboratuvarlara ulaştırıldı. Öte yandan<br />
programa gelen vatandaşlar fizyoterapist<br />
kontrolünde spor eğitmenleri ile görüşerek<br />
bireysel spor programları oluşturuldu, ağız<br />
diş kontrolleri yapıldı. Etkinliğe katılan<br />
vatandaşların tamamının Gaziantep Büyükşehir<br />
Belediyesi Sağlıklı Beslenme ve<br />
Obezite Birimi’nde takibi başlatıldı.<br />
“Geleceğimizi Sağlıkla Kuşatıyoruz” programına<br />
vatandaşlar, Gaziantep Büyükşehir<br />
Belediyesi Başkan Vekili Dr. Mehmet<br />
Berk, Büyükşehir Belediyesi Sağlık Hizmetleri<br />
ve Engelliler Daire Başkanı Dr. Serdar<br />
Tolay ile Gençlik Hizmetleri ve Spor<br />
Daire Başkanı Zekeriya Efiloğlu katıldı.<br />
“BELKİ İLK KEZ ZAYIF<br />
HALİMİ GÖRECEĞİM”<br />
“Geleceğimizi Sağlıkla Kuşatıyoruz” programına<br />
katılan ve bire bir uygulamalardan<br />
yararlanan Yasemin Karaduman, daha<br />
öncesinde Büyükşehir Belediyesi’nin<br />
düzenlediği obezite kamplarına katıldığını<br />
belirterek, “Çok memnun kaldım her şey<br />
çok güzeldi. Hocalarımızın ilgisi alakası<br />
iyiydi. Gün içerisinde 7’de yürüyüşe çıkıyorduk,<br />
ara öğünlerimizi aldık, pilates<br />
ve spor yaptık. Egzersizlerimize devam<br />
ettik. Sabah akşam ölçümlerimiz yapıldı<br />
terapilere katıldım. Ben bugüne kadar<br />
hiç kilo verememiştim. Ama hocalarımız<br />
sayesinde bir adım atmış olduk ve belki<br />
ilk kez zayıf halimi göreceğim. Böyle bir<br />
uygulama belki Türkiye’de ilk yapılıyordur<br />
bundan dolayı Gaziantep Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı Fatma Şahin’e çok<br />
teşekkür ederim” diye konuştu.<br />
“25 YILDIR REJİMLER<br />
YAPIYORUM AMA BİR<br />
TÜRLÜ İSTEDİĞİM<br />
SONUCU ALAMADIM”<br />
Programa katılan Sevda Taşdemir ise<br />
etkinliği duyunca katılmak istediğini<br />
aktararak, “Kan tahlili verdim, şekerim<br />
ölçüldü, dişlerimiz kontrol edildi, spor<br />
ve yürüyüş yaptım hocalarımızın<br />
eşliğinde. Bize yardım eden hocalarımıza<br />
ve bu imkânı sağlayan Fatma<br />
Şahin’e inanılmaz minnettarım. 25<br />
yıldır rejimler yapıyorum ama bir türlü<br />
istediğim sonucu alamadım. Bize burada<br />
o kadar şey öğretiyorlar ki nasıl<br />
yemek yememiz, nasıl beslenmemizi,<br />
nasıl su içmemiz gerektiği bile öğretiyorlar”<br />
dedi.<br />
26
27 Mart / Nisan 2021
ÖFKE SİZİ<br />
KONTROL<br />
ETMEDEN<br />
SİZ ONU<br />
YÖNETİN<br />
Hayal kırıklığı<br />
yaşadığımızda, trafikte,<br />
haksızlığa uğradığımızda,<br />
anlaşılmadığımızı<br />
düşündüğümüzde ve<br />
buna benzer bir çok olay<br />
yaşadığımızda kendimize<br />
hakim olamaz ve bir<br />
takım davranışlarda<br />
bulunuruz. Bu davranışın<br />
nedeni sorulduğunda<br />
ise hepimizin verdiğimiz<br />
cevap aslında ortak bir<br />
cevaptır; öfkeliydim!<br />
ZEL Hatem Hastanesi Psikoloğu Merve Özdede öfkenin sebepleri,<br />
Ökontrolü, vücuda olan etkileri ve dikkat edilmesi gereken hususları<br />
hakkında bilgiler verdi.<br />
Öfkenin kaynakları ne olursa olsun tüm duygularımız gibi öfkede<br />
kişiliğimizin doğal bir bileşenidir ve dolayısıyla öfkeden tamamen<br />
arınmış bir kimse yoktur. Öfke, çok önemli ve güçlü özelliklere sahip en temel<br />
duygulardan biridir. Doğal ve geçici bir duygudur, her insan deneyimler. Hatta<br />
evrimsel olarak hem kişisel hem toplumsal sağ kalımımız ve nesillerin devamı<br />
için gerekli bir duygudur.<br />
ÖFKE KONTROLÜ MÜMKÜN MÜ?<br />
Öfke ile ilgili zorlanmalar yaşayan kişilere baktığımızda tamamı için olmasa bile<br />
büyük bir kısmı için gözlemlediğimiz ana sorun öfkeyi kontrol altına almaya<br />
çalışmaları ve bu güçlü duyguyu yaşamamaya hatta bastırmaya çalışmalarıdır.<br />
Sosyal medyada çokça rastladığım ve çoğumuzun yanlış yorumladığı ‘Öfke<br />
Kontrolü’ konusuna değinmekte fayda olduğu kanaatindeyim. Burada bahsedilen<br />
kontrol eylemi öfkeye yönelik değil, öfkenin sonucunda gelişen davranışa<br />
yöneliktir. Öfkeyle ilgili yaşanan problemler öfkeliyken sergilediğimiz davranışlarla<br />
ilişkilidir. Öfke hafif bir gerilimden yıkıcı bir patlamaya giden geniş bir<br />
aralıkta olabilmektedir. Öfkeyi kontrol etmenin amacı, insanın bu duygusunun<br />
ÖFKE NEDIR?<br />
Öfkenin birçok ruhsal rahatsızlığın habercisi olduğunu ifade eden Psikolog Merve Özdede ‘Temel<br />
olarak öfke; bir kişiye, nesneye, duruma ya da fikre karşı bir takım olumsuz niyetler besleyen ve<br />
bunlara karşı zaman zaman zarar verme tutumu geliştiren zihinsel bir tutumdur. Öfkenin diğer<br />
duygular gibi kolay kolay kabul edilmemesi ve hoş görülmemesinin temelinde öfke ile ilgili bilmemiz<br />
gereken bazı noktalar vardır. Öfke her ne kadar insan olmanın bir parçası olarak belirtilse de, birçok<br />
ruhsal rahatsızlığın habercisi olarak da değerlendirilmektedir. Buradaki ayırım noktası ise düşünülenin<br />
aksine öfkenin boyutu değil, öfkenin sonucunda ortaya çıkan davranış modelidir’ dedi.<br />
28
DAVRANIŞLARIMIZI NASIL YÖNETEBILIRIZ?<br />
Bir durumu kontrol etmek ya da yönetebilmek için, o durumu çok iyi analiz edebilmemiz ve<br />
anlayabilmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla öfke halini yönetebilmek için öncelikle kendimizi<br />
gözlemlemekle işe başlamalıyız. Bizi öfkelendiren durumları bilmeli, öfkenin nasıl geliştiğini<br />
görebilmeli, öfkenin bizde oluşturduğu etkileri tanımalı ve daha sonrasında bizde bu olumsuzlukları<br />
yaratan olay durum ve kişilere karşı önlemlerimizi almalıyız.<br />
saldırgan davranışlara dönüştürmeden,<br />
kendisine ve çevresine zarar vermeden,<br />
doğru olarak ifade etme becerisini kazanabilmesidir.<br />
Bizim kontrol edebileceğimiz<br />
tek alan bu işin ‘davranış’ kısmıdır.<br />
BIZI ÖFKELENDIREN<br />
DURUMLARA GÖZ ATALIM!<br />
Öfke ile ilgili problem yaşayan danışanlarımıza<br />
ilk tavsiyemiz genellikle, kendilerini<br />
gözlemlemeleri oluyor. Öfke anlarına<br />
dikkat etmeleri, nelerin buna sebebiyet<br />
verdiğini bulmaları ve bu anları gerekirse<br />
Öfkenin vücudumuza<br />
olan etkilerine örnek<br />
verecek olursak; kalp<br />
atımı ve kan basıncı<br />
yükselmesi, böbreküstü<br />
bezlerinden salgılanan<br />
stres hormonları<br />
olan adrenalin ve<br />
noradrenalin düzeyleri<br />
yükselmesi diyebiliriz.<br />
not etmeleri bizim işimizin ilk adımını<br />
oluşturuyor.<br />
ÖFKE DUYGUSU VE<br />
VÜCUDUMUZA OLAN<br />
ETKILERI<br />
Öfkenin vücudumuzda biyolojik ve<br />
fizyolojik değişikliklere neden olduğunun<br />
altını çizen Psk. Merve Özdede ‘Öfkenin<br />
vücudumuza olan etkilerine örnek verecek<br />
olursak; kalp atımı ve kan basıncı yükselmesi,<br />
böbreküstü bezlerinden salgılanan<br />
stres hormonları olan adrenalin ve noradrenalin<br />
düzeyleri yükselmesi diyebiliriz.<br />
Stres hormonları dediğimiz bu hormonlardaki<br />
dengesiz artış, çeşitli organlarımızda<br />
ve bu organların fonksiyonlarında ciddi<br />
sorunların gelişimine yol açmaktadır.<br />
Aynı zamanda öfke, metabolizma bozulmalarına<br />
ve şekerin artmasına da sebep<br />
olabilmektedir ‘ dedi.<br />
NELERE DIKKAT ETMELIYIZ?<br />
Öfke duygusunda genellikle bir çarpıtılmış<br />
odaklanma söz konusudur ve bu kişide<br />
olumsuz olan durum, kişi veya fikre yönelik<br />
abartılmış bir yorumlamaya sebebiyet<br />
verir. Bu çarpıtma bizi doğrudan uzaklaştırır<br />
ve olayları yanlış yorumlamamıza<br />
neden olur. Genelde bu yanılgıya düşen<br />
kişilerde 3 farklı davranış modeli gelişir;<br />
• Öfkeyi bastırma davranışı,<br />
• Öfkeyi açıkça agresif bir şekilde<br />
yansıtma davranışı ve<br />
• Öfkeyi pasif bir şekilde yansıtmaya<br />
çalışma davranışı.<br />
Eğer sorunlarımızla yüzleşmekten kaçınıyorsak,<br />
derin mutsuzluk ve tatminsizlik<br />
hissediyorsak, hiç sorunumuz yokmuş gibi<br />
davranıyorsak, anlaşılmadığımızı düşünüyorsak,<br />
farklı görüşlere tahammül edemiyorsak,<br />
inatçı ve sabit fikirli görünüyorsak,<br />
sürekli şikâyet ediyorsak, kendimize ve<br />
ya eşyalara zarar veriyorsak, rahatsızlık<br />
verecek durumları bile bile yapmaya<br />
devam ediyorsak, özellikle çevremizden<br />
‘sinirliyken seni tanıyamıyorum’ gibi<br />
cümleler duyuyorsak ve en önemlisi öfke<br />
ile ilgili yardım alma ihtiyacı hissediyorsak<br />
mutlaka bir profesyonelden destek almayı<br />
ihmal etmemeliyiz.<br />
Öfke bizi kontrol etmeden, bizim öfkeyi<br />
yönetebilmeyi öğrenmemiz gerektiğini ifade<br />
eden Özel Hatem Hastanesi Psikoloğu<br />
Merve Özdede ‘ Öfke anlarına yönelik<br />
amacımız hep dengeyi sağlayabilmek<br />
olmalıdır. Çünkü bizim niyetimiz, öfkeyi<br />
tamamen yok etmek değil ama öfkenin<br />
aktarımında çevreye ve kişinin kendisine<br />
zarar vermesini önlemektir ‘şeklinde<br />
konuştu.<br />
Merve ÖZDEDE<br />
Özel Hatem Hastanesi Psikolog<br />
29 Mart / Nisan 2021
GSO-MEM,<br />
TOPLU ALANLARA YÖNELİK<br />
DEZENFEKSİYON TÜNELİ İMAL ETTİ<br />
Gaziantep Sanayi Odası Mesleki Eğitim<br />
Merkezi (GSO-MEM) tarafından tasarlanarak<br />
üretilen dezenfeksiyon tüneli fabrika, cami ve<br />
okul gibi toplu alanlarda kullanılmaya başlandı.<br />
KORONOVIRÜS (COVID-19)<br />
sebebiyle alınan önlemler kapsamında,<br />
salgının yayılımının<br />
engellenmesi amacıyla toplu<br />
giriş ve çıkışların olduğu yerlere yönelik<br />
yürütülen çalışmalar doğrultusunda<br />
GSO-MEM tarafından dezenfeksiyon<br />
tüneli üretildi.<br />
GSO-MEM tarafından seri üretimine<br />
başlanan tüneller aracılığıyla çok sayıda<br />
kişinin giriş ve çıkış yaptığı yerlerde salgının<br />
önüne geçilmesi hedefleniyor.<br />
GSO-MEM tarafından tasarlanan dezenfeksiyon<br />
tüneli, fabrika, ofis, iş merkezleri,<br />
atölye, cami, okul gibi toplu giriş-çıkış<br />
yapılan alanlarında kullanılabiliyor.<br />
Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen<br />
hijyen tedbirleri kapsamında üretimi<br />
yapılan dezenfeksiyon tünele, işletmeler,<br />
özel okullar ve diğer toplu giriş-çıkış<br />
yapılan kurum ve kuruluşlar yoğun ilgi<br />
gösteriyor.<br />
Dezenfeksiyon tüneli ilk kullanan firmalardan<br />
olan Roza Halı, Özpolat Makine<br />
ve Elyaf İplik firma yetkilileri üründen<br />
oldukça memnun olduklarını belirterek,<br />
koronavirise karşı toplu giriş çıkışların<br />
olduğu yerlerde iyi bir çözüm olduğunu<br />
kaydettiler.<br />
Sipariş onayından sonra 3 gün sonra<br />
teslim süresi olan dezenfeksiyon tüneli<br />
hakkında detaylı bilgi almak ve sipariş<br />
için GSO Mesleki Eğitim Merkezi’nin<br />
0342 503 01 10 numaralı telefonu aranarak<br />
bilgi edinilebiliyor.<br />
DEZENFEKSİYON TÜNELİN<br />
ÖZELLİKLERİ<br />
Uzunluğu 3000 mm, yüksekliği 220<br />
mm, eni 130 mm olan tünelin Nozzle<br />
Sayısı 10 adet olarak tasarlandı. Tekerlek<br />
sayısı 10 adet olan tünel, kilitleme<br />
mekanizması, serbest hareket edebilme<br />
kabiliyeti dış kaplama lamineli su geçirmez<br />
germe kumaştan yapılmıştır.<br />
- Sensörlü çalışma sistemi<br />
- Kapanıp açılabilir akordeon sistem<br />
(Kapanmış uzunluk: 60 cm)<br />
- Yaylı sabitlenebilir makas sistemi<br />
- Fırın boya iskelet sistemi<br />
SISLEME SISTEMI<br />
- Tünelden ayrılabilir tekerlekli kabin<br />
- 30 lt dezenfeksiyon haznesi<br />
- Sisleme süresi ayarı (0-60 sn)<br />
- Sıvı seviye sensörü (Dezenfeksiyon<br />
seviyesi minimuma düştüğünde<br />
otomatik kapanma)<br />
30
31 Mart / Nisan 2021
TEMİZLİK YAPARKEN<br />
ÖLÜMDEN DÖNDÜ<br />
Gaziantep’te yaşayan 61 yaşındaki Eşe Fatma Aksoy temizlik<br />
yapmak için karıştırdığı çamaşır suyu ve tuz ruhundan çıkan klor<br />
gazından dolayı ölümden döndü.<br />
Prof. Dr. Belgin Alaşehirli<br />
GAÜN Hastanesi Başhekimi<br />
EVINDE temizlik yaptığı esnada<br />
çamaşır suyunu ve tuz ruhunu karıştıran,<br />
sonrasında klor gazı sebebiyle<br />
nefes alamayıp fenalaşan Eşe Fatma<br />
Aksoy olayın ardından hemen ambulansla<br />
GAÜN Hastanesi’ne getirildi. GAÜN Hastanesi<br />
yoğun bakım ekibinin üstün çabaları<br />
sayesinde tekrar hayata tutundu.<br />
Ev hanımları tarafından temizlik maddelerinin<br />
kullanımı sırasında yapılan hatanın<br />
ölümle sonuçlanabileceğini vurgulayan<br />
GAÜN Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Belgin<br />
Alaşehirli olayla ilgili, “Halk arasında tuz<br />
ruhu olarak bilinen temizlik maddesi aslında<br />
kuvvetli bir asit olan hidroklorik asittir.<br />
Çamaşır suyu ile karışınca tepkime sonucu<br />
zehirli klor gazı açığa çıkar. Çamaşır suyu<br />
güçlü alkali özellikli olduğundan kimyasal<br />
reaksiyon sonucu ortaya çıkan gaz, solunum<br />
yollarından akciğerlere kadar ulaşabilecek<br />
kimyasal yanıklara sebep olmaktadır. Bu<br />
gazın oluşumu hastamızda da gördüğümüz<br />
üzere ölümcül seyredebilecek şekilde<br />
ilerleyebilir. İçinde bulunduğumuz pandemi<br />
döneminde koronavirüse yakalanmamak<br />
sebebiyle temizliğe olan hassasiyetimiz<br />
daha da arttı. Ancak virüse yakalanmamak<br />
amaçlı kullandığımız temizlik maddelerinin<br />
ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Bu<br />
kimyasal ürünleri birbirleriyle karıştırmaktan<br />
ve kullanmaktan sakınmalıyız” dedi.<br />
GAÜN Hastanesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım<br />
Sorumlusu Dr. Öğretim Üyesi Gülseren<br />
Elay ise,” Eşe Fatma Aksoy adındaki 61<br />
yaşındaki hastamız evde temizlik yaparken<br />
çamaşır suyu ile tuzruhunu karıştırmış,<br />
sonrasında ortaya çıkan klor gazı nedeni ile<br />
nefes alamamış yere yığılmış. Ambulans ile<br />
hastanemize nakli yapıldığı sırada solunumu<br />
durmuştu. Hastayı yoğun bakım ünitemize<br />
aldığımızda; hastanın şuuru kapalı, akciğer<br />
ve kalpte ağır hasar mevcut olup durumu<br />
oldukça kritikti. Hastamızı 10 gün, solunum<br />
cihazında çok yüksek ayarlarda takip ettik.<br />
Hastamızın bozulan kalp ritmi verdiğimiz<br />
ilaçlara cevap vermedi. Bu nedenle elektroşok<br />
uyguladık. Klor gazı zehirlenmesi<br />
özellikle astım ve kalp hastalarında ölümcül<br />
seyretmektedir” ifadelerine yer verdi.<br />
32
33 Mart / Nisan 2021
Iraklı genç vücut sarkmalarından<br />
ANKA’da kurtuldu<br />
Tüp mide ameliyatı sonrası vücudunda sarkma problemi yaşayan Iraklı<br />
hasta, Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’nde gerçekleştirilen post bariatrik<br />
ameliyatıyla adeta yeniden doğdu.<br />
VERDIĞI kilolar sebebiyle, vücut<br />
sarkma problemi yaşayan 25<br />
yaşındaki Iraklı hasta Ali Antar,<br />
yaptığı araştırmalar sonrası<br />
Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne<br />
başvurdu. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik<br />
Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Uzuner<br />
tarafından yapılan muayene ve tetkiklerin<br />
ardından ameliyatına karar verilen Antar,<br />
başarılı geçen operasyonun sonrası sağlıklı<br />
bir şekilde taburcu edildi.<br />
“YENIDEN DOĞMUŞ GIBIYIM”<br />
Operasyonun ardından istediği görünüme<br />
kavuşan ve adeta yeniden doğduğunu<br />
söyleyen Ali Antar, “Fazla kilolarım nedeniyle<br />
sağlık problemleri yaşamaya başlamıştım.<br />
Bu nedenle kilo vermeye karar<br />
verdim. Ancak diyet denemelerim sonuç<br />
vermeyince çareyi tüp mide ameliyatında<br />
buldum. Kilo verdikten sonra ise vücudum<br />
sarktı, derilerim gevşedi. Kiloluyken beni o<br />
kadar rahatsız etmeyen vücudum kilo verdikten<br />
sonra beni rahatsız etmeye başladı.<br />
Bu durum sosyal hayatımı da etkilemeye<br />
başlayınca, bir an önce bu halimden<br />
kurtulmak istedim. Çareyi post bariatrik<br />
ameliyatta buldum. Yaptığım araştırmalar<br />
sonrası ANKA Hastanesi’nde bu ameliyatın<br />
başarı ile gerçekleştirildiğini görüp<br />
iletişime geçtim. Vücudumda oluşan<br />
sarkmalardan kurtulmam<br />
için Op. Dr. Mehmet Uzuner aynı anda<br />
karın ve meme operasyonu yaptı. Sonuç<br />
oldukça başarılı. Özgüvenimi yeniden<br />
kazandım.” dedi.<br />
Ali Antar’a post bariatrik cerrahisi operasyonu<br />
uygulayan Plastik Rekonstrüktif ve<br />
Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet<br />
Uzuner, “Aşırı zayıflamalar sonrasında<br />
vücudun çeşitli yerlerinde deformasyonlar<br />
görülebiliyor. Bu deformasyonların yarattığı<br />
görünüm çoğu kişide hem psikolojik ve<br />
sosyal olarak hem de fiziksel olarak sıkıntı<br />
yaratıyor. Sarkma genellikle kol, bacak,<br />
memede ve karında görülüyor. Fazla<br />
sarkan derileri toparlamak ve deformeleri<br />
düzeltmek için hastalarımıza post bariatrik<br />
operasyonlar yapıyoruz. Post bariatrik<br />
cerrahi sayesinde fazla deriden kurtulan<br />
hastalar kısa sürede normal hayatlarına<br />
devam edebiliyor.”diye konuştu<br />
34
BÜYÜKŞEHİR’İN OBEZİTE<br />
KAMPINA KATILAN<br />
BİREYLER SERTİFİKALARINI ALDI<br />
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlıklı yaşamı bir kültür<br />
haline getirmek, obezite hastalarının tutum ve yargılarını geliştirmek<br />
ve sporu gündelik yaşama dahil etmek amacıyla başlatılan obezite<br />
kampına katılan bireyler için sertifika dağıtım töreni düzenlendi.<br />
Obezite çağın vebası. Birçok hastalığa zemin hazırlıyor; diyabet<br />
gibi. Dolayısıyla hareketsiz yaşam ölüm gibi bir şey. Mutlaka<br />
fiziksel aktivitenin olması gerekiyor. Nasıl mücadele edileceğini<br />
beraber öğreneceğiz. Bizim spora ve öğün takviyesine dair deneyim<br />
sağlayarak etrafımızla bu değerli bilgileri paylaşmamız lazım.<br />
Bireysel olmanın yanında burada grup olarak da obeziteyle bir<br />
mücadele veriliyor. Aranızdaki irtibatı koparmamak benim sizlere<br />
en büyük tavsiyemdir. Çeşitli alanlarda pandemi koşullarında alınacak<br />
tedbirlerle yaşamda hareketi ve aktiviteyi devamlı kılmayı<br />
amaçlıyoruz” diye konuştu.<br />
MODERN zamanların en büyük sağlık sorunları arasında<br />
öne çıkan obezite tehdidine karşı Büyükşehir<br />
Belediyesi Sağlık Hizmetleri ve Engelliler Daire<br />
Başkanlığı ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire<br />
Başkanlığı iş birliğinde hayata geçirilen obezite kampında risk<br />
grubuna göre bir ila iki hafta arasında hem tedavi hem de eğitim<br />
alan obezitesi hastası bireyler için Gizem Doğan Yaşayarak Öğrenme<br />
Merkezi’nde sertifika töreni organize edildi. Canlı müzikle<br />
katılımcıların eğlenceli vakit geçirdiği etkinlik sonrasında sertifika<br />
dağıtımına geçildi, 46 obezite hastası sertifikalarına kavuştu.<br />
TOLAY: HEM BİREYSEL HEM DE GRUP<br />
OLARAK OBEZİTE İLE MÜCADELE VERİLİYOR<br />
Sertifika dağıtım töreninde konuşan Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />
Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanı Dr. Serdar Tolay, “Pandemi<br />
sonrası yeni yaşam düzeninde bu hayat modelinin nasıl olacağını,<br />
buradaki yetkili arkadaşlar katılımcılarımıza gösterdi. Artık, yeni<br />
hayatta daha farklı bir gündelik yaşam formu bizleri beklemeli.<br />
EFİLOĞLU:<br />
OBEZİTE KAMPI ÇOK YERİNDE BİR PROJE<br />
Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire Başkanı Zekeriya Efiloğlu ise<br />
şunları söyledi: “Obezite kampının yapılması yönünde çok talep<br />
aldık. Şimdi görüyorum ki hakikaten çok yerinde bir proje. Bize<br />
her türlü desteği veren, kadınları ve gençleri önemseyen birçok<br />
görev yapmış olmasına rağmen hala ilk günkü aşkla çalışan bir<br />
belediye başkanımız var. Kendisi şu an burada değil ama özellikle<br />
bizi yönlendirerek sosyal projelere ilişkin deneyimlerini aktarması<br />
ve desteğini esirgememesi çok önemli ve değerli bir davranış.”<br />
Şahinbey ilçesinde bulunan Burç Ormanı’nda, bungalov ev ile<br />
tesislerin bulunduğu obezite kampına gelen hastalar; doktor,<br />
hemşire, diyetisyen ve psikologların eşliğinde risk grubuna göre<br />
bir ila iki hafta arasında tedaviye alınıyor. Tüm ihtiyaçları karşılaması<br />
özelliği ile üyeler tarafından ‘5 yıldızlı otel’ olarak tanımlanan<br />
kampta obezite hastaları; boy, kilo ölçüleri ve kronik hastalıklarına<br />
uygun özel beslenme programları hazırlanıyor, spor etkinlikleri<br />
gerçekleştiriliyor. Ayrıca nostaljik bir havanın da hakim olduğu<br />
kampta hastalar, Hababam Sınıfı filminin unutulmaz müzikleriyle<br />
güne ‘merhaba’ diyor, spor etkinliklerini marşlar eşliğinde yapıyor.<br />
35 Mart / Nisan 2021
Lise Öğrencilerinden<br />
Covid- 19 ile<br />
mücadeleye önemli katkı<br />
SANKO Okulları öğrencileri, Covid-19 hastalığından şüphelenilen durumlarda<br />
kişilerin hastanelere giderek PCR veya antikor testi yaptırmadan önce<br />
uygulayabilecekleri güvenilir, maliyeti daha düşük olan, yapay sinir ağı<br />
kullanarak kesin sonuçlar alabilecekleri test geliştirdi.<br />
S<br />
ANKO Fen ve Teknoloji Lisesi<br />
(FTL) 9’uncu sınıf öğrencisi Ece<br />
Güner, SANKO Koleji 11’inci sınıf<br />
öğrencisi Çiçek Dilara Kaya ve<br />
SANKO FTL 11’inci sınıf öğrencisi Elif Nida<br />
Tahaoğlu, proje danışman öğretmenleri<br />
Özgül Güner ve Neriman Ersönmez rehberliğinde<br />
“Covid-19 Tespitinde Yeni Nesil<br />
Yapay Sinir Ağı Modellemesi ile Geliştirilen<br />
Duyu Test Cihazı” geliştirerek büyük bir<br />
başarıya imza attı. Lise Öğrencilerinden<br />
Covid- 19 ile Mücadeleye Önemli Katkı<br />
Projenin danışman öğretmenlerinden Özgül<br />
Güner, geliştirilen testin; Covid-19 hastalığının<br />
koku duyusu, tat duyusu ve tükürük<br />
içindeki amilaz enzimi aktivitesinde meydana<br />
getirdiği değişikliklerden yararlanılarak<br />
hazırlandığını söyledi.<br />
SONUÇLAR ÇOK KISA SÜREDE<br />
GÖRÜLEBİLECEK<br />
Çalışmada sağlıklı 100 denek üzerinde koku<br />
ve tat ayrım testi, koku ve tat tanıma testi<br />
ve tükürük içindeki amilaz aktivitesi testi<br />
yapıldığını belirten Güner, geliştirilen testle<br />
ilgili şu bilgileri aktardı:<br />
“Öğrencilerimiz, Covid-19 hastalığının<br />
tükürük içindeki amilaz aktivitesini artırmış<br />
olabileceğini, koku ve tat duyularını ise azal-<br />
Kişilerin koku, tat ve<br />
tükürük enzimlerinde<br />
görülen değişikliklerin<br />
anlaşılmasının sağlandığı<br />
deney sonuçlarına göre<br />
tasarlanan Covid-19<br />
testinde, insanların şüpheli<br />
durumlarda kullanacakları,<br />
hastalığın ilk dört, beş<br />
gününde ortaya çıkmayan<br />
öksürük, ateş, halsizlik ve<br />
eklem ağrıları gibi yoğun<br />
semptomlarından önce çok<br />
da farkına varamadıkları<br />
duyu kayıpları ve tükürük<br />
aktivitelerinden yararlanıldı.<br />
36
ÖĞRENCİLERİN<br />
GÖRÜŞLERİ<br />
Projenin danışman öğretmenlerinden Özgül Güner,<br />
geliştirilen testin; Covid-19 hastalığının koku duyusu, tat<br />
duyusu ve tükürük içindeki amilaz enzimi aktivitesinde<br />
meydana getirdiği değişikliklerden yararlanılarak<br />
hazırlandığını söyledi.<br />
tabileceğini düşünerek yazılım geliştirdi ve<br />
sonuçlar bu doğrultuda yapay sinir ağına<br />
aktarıldı. Daha sonra kişilerin testi uygulayıp<br />
sonuçları görebileceği cihaz prototipi<br />
hazırlandı. Yapay zeka verilerine göre<br />
kişilerin koku, tat ve tükürüklerinden elde<br />
edilen sonuçları cihaz ekranı üzerinden<br />
durum ‘negatif veya pozitif en yakın sağlık<br />
kuruluşuna gidiniz’ sonuçlarını çok kısa<br />
sürede görebilecekleri yeni nesil bir test<br />
cihazı tasarlandı.<br />
Kişilerin koku, tat ve tükürük enzimlerinde<br />
görülen değişikliklerin anlaşılmasının<br />
sağlandığı deney sonuçlarına göre tasarlanan<br />
Covid-19 testinde, insanların şüpheli<br />
durumlarda kullanacakları, hastalığın ilk<br />
dört, beş gününde ortaya çıkmayan<br />
öksürük, ateş, halsizlik ve eklem ağrıları<br />
gibi yoğun semptomlarından önce çok<br />
da farkına varamadıkları duyu kayıpları ve<br />
tükürük aktivitelerinden yararlanıldı. Böylece<br />
kişilerin yüksek maliyetli diğer testlere<br />
başvurmadan önce uygulayabilecekleri,<br />
şüpheli durumlardan kaynaklanan bilinmezlik<br />
stresini azaltmaya yarayan, yerel ve<br />
ekonomik bir duyu test cihazı geliştirdik.”<br />
Projenin diğer danışman öğretmeni<br />
Neriman Ersönmez ise ‘Yapay Zeka’ teknolojilerinin<br />
hız kazandığını bu dönemde,<br />
öğrencilerini bu teknoloji ile tanıştırmak ve<br />
üretebilmelerini sağlamalarının en büyük<br />
hedefleri olduğunu vurgulayarak “Bu<br />
nedenle ürettiğimiz bir çok projede yapay<br />
zeka teknolojisini ekleyerek öğrencilerin<br />
hem çalışmalarının niteliğini yükseltmek<br />
hem de kendilerini geliştirmelerini sağlıyoruz”<br />
dedi.<br />
Ersönmez, Covid-19 virüsünün neden<br />
olduğu hastalığın tespitinde yapay zekayı<br />
kullanarak, yüksek maliyetli ve çok kompleks<br />
cihazlara gitmeden önce uluslararası<br />
ve laboratuvarlarda kullanılabilecek veri<br />
tabanı oluşturarak yeni nesil bir standardizasyon<br />
ölçeği yapıp, literatüre bu yeni<br />
modeli kazandırmayı amaçladıklarını<br />
kaydetti.<br />
Danışman öğretmenleri<br />
eşliğinde, küresel salgınla<br />
mücadeleye katkı sunacak<br />
önemli bir projeye imza<br />
atmanın gururunu<br />
yaşadıklarına vurgu yapan<br />
Ece Güner, “PCR ve antikor<br />
gibi acılı testlere alternatif<br />
olarak insanların evde daha<br />
kolay sonuç alabileceği bir<br />
test geliştirmeyi hedefledik ve<br />
başardık” diye konuştu.<br />
Projeyi yaklaşık sekiz ayda<br />
tamamladıklarını anlatan<br />
Çiçek Dilara Kaya da “Daha<br />
hızlı ve maliyeti daha<br />
düşük bir test geliştirmek<br />
istedik. Projeye başlarken<br />
her insanın test yapması ve<br />
ulaşılabilir olması önemliydi.<br />
Geliştirdiğimiz test hızlı<br />
olmasının yanı sıra ekonomik<br />
olarak da büyük bir avantaj<br />
sağlıyor” ifadelerine yer verdi.<br />
Projeyi geliştirmek için<br />
çalışmaları sürdürdüklerine<br />
dikkat çeken Elif Nida<br />
Tahaoğlu da şunları paylaştı:<br />
“Gün içerisinde herhangi<br />
bir pozitif vakayla temasta<br />
bulundum mu ya da<br />
Covid-19’a yakalandım mı<br />
şüphesini gidermek için bir<br />
cihaz geliştirmek istemiştik.<br />
Danışman öğretmenlerimizin<br />
de desteğiyle geliştirdiğimiz<br />
test hem maliyet hem de hızlı<br />
sonuç alınması bakımından<br />
büyük avantajlar sunuyor.”<br />
“Covid-19 Tespitinde Yeni<br />
Nesil Yapay Sinir Ağı<br />
Modellemesi ile Geliştirilen<br />
Duyu Test Cihazı” projesi ile<br />
TÜBİTAK 52. Lise Öğrencileri<br />
Araştırma Projeleri Bölge<br />
Yarışmasında birinci olan<br />
Ece Güner, Çiçek Dilara<br />
Kaya ve Elif Nida Tahaoğlu,<br />
<strong>24</strong>- 28 Mayıs tarihlerinde<br />
düzenlenecek Türkiye<br />
finallerinde Türkiye birinciliği<br />
için yarışacak.<br />
37 Mart / Nisan 2021
Dr. Celal Salçini<br />
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL<br />
Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />
Mimiklerin azaldığı<br />
“Poker Yüz” Parkinson habercisi!<br />
Dopamin eksikliğine bağlı bir hareket<br />
bozukluğu hastalığı olan Parkinson,<br />
genelde orta ve ileri yaşlarda tek<br />
taraflı olarak başlayıp ilerleyici<br />
oluyor. Hastalığın ellerde titreme veya<br />
hareketlerde yavaşlama olarak iki<br />
tipi bulunduğunu belirten uzmanlar,<br />
yüz mimiklerinde azalma neticesinde<br />
‘poker yüz’ olarak adlandırılan yüz<br />
ifadesinin görülebildiğini söylüyor.<br />
Parkinson belirtileri arasında öne<br />
doğru eğik yürüme, küçük adımlar ile<br />
birlikte düşmeler de ortaya çıkabiliyor.<br />
Parkinson’un gençlerde de görülebildiğini<br />
vurgulayan uzmanlar, erken dönem<br />
belirtilerine dikkat edilmesini öneriyor.<br />
T<br />
OPLUMSAL farkındalık oluşturmak ve bilinçlenme<br />
sağlamak amacıyla her yıl 11 Nisan Dünya Parkinson<br />
Hastalığı Günü olarak anılıyor.<br />
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi<br />
Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini, Dünya Parkinson Hastalığı Günü<br />
dolayısıyla yaptığı açıklamada hareket bozukluğu hastalığı olan Par-<br />
38
‘POKER YÜZ’ IFADESINE YOL AÇIYOR<br />
Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini, hareket bozukluğu hastalığı olan Parkinson ile ilgili şunları<br />
söyledi: “Genelde orta ve ileri yaşlarda, tek taraflı olarak başlar ve ilerleyici olur. Ellerde titreme<br />
veya hareketlerde yavaşlama olarak iki tipi olduğundan bahsedebiliriz. Hastalarda öne doğru<br />
eğik yürüme, küçük adımlar ile birlikte düşmeler hastalığın başında ve devamında görülebiliyor.<br />
Yüzde mimiklerde azalma ve neticesinde ‘poker yüzü’ olarak adlandırdığımız yüz ifadesinin<br />
yanı sıra bazen de yüzde yağlanma meydana gelebiliyor. Hastalığın sebebi, beyindeki<br />
dopamin üreten hücrelerin harap olması sonucunda gerçekleşen dopamin eksikliğidir.”<br />
kinson konusunda bilgiler vererek erken dönem<br />
belirtilerine dikkat çekti.<br />
PARKINSON GENÇLERDE<br />
GÖRÜLEBILIYOR<br />
Parkinson hastalığının bilinenin aksine erken yaşta<br />
ve gençlerde de görülebileceğine dikkat çeken<br />
Dr. Celal Salçini, “Parkinson hastalığının bu çeşidi<br />
genetik özellik taşır ve tedaviye daha dirençlidir.<br />
Erken teşhisin hastalığın belirlenmesi ve diğer hastalıklardan<br />
ayırıcı tanısı için çok önemli olduğunu<br />
söyleyebiliriz. Hastalığın tedavisinde agresif yaklaşım,<br />
yani erken dönemde yüksek doz ilaç vermek<br />
tercih edilmiyor. Hastalığın şikayetleri arttıkça ilaç<br />
dozları da artırılıyor ancak gerekenden fazla ilaç<br />
verilmiyor.” dedi.<br />
Erken dönem belirtilerine dikkat!<br />
Parkinson hastalığının erken dönemlerinde ortaya<br />
çıkan belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğinin altını<br />
çizen Dr. Celal Salçini, “Hastalığın erken dönemdeki<br />
belirtileri arasında koku alma bozuklukları,<br />
kabızlık, sinsi omuz ağrısı ve REM uyku davranış<br />
bozukluğu dediğimiz uykuda canlı olarak rüyaları<br />
yaşamak, hareket etmek ve konuşmak gibi belirtiler<br />
bulunuyor.” ifadelerini kullandı.<br />
BEYIN PILI TEDAVIDE<br />
OLUMLU SONUÇ<br />
VEREBILIYOR<br />
Parkinson hastalığı tedavisinde ilaç tedavisi ve<br />
beyin pili olarak adlandırılan cerrahi müdahalenin<br />
uygulandığını aktaran Nöroloji Uzmanı Dr. Celal<br />
Salçini, “Cerrahi müdahale seçilmiş hastalarda<br />
iyi netice veriyor. Müdahale öncesinde her hasta<br />
uygun ilaç tedavisi almak zorundadır. Gerekli<br />
durumlarda ilaçlar, çeşitli pompalar aracılığı ile<br />
verilebiliyor.” dedi.<br />
Hastalığın erken dönemdeki belirtileri arasında<br />
koku alma bozuklukları, kabızlık, sinsi omuz<br />
ağrısı ve REM uyku davranış bozukluğu dediğimiz<br />
uykuda canlı olarak rüyaları yaşamak, hareket<br />
etmek ve konuşmak gibi belirtiler bulunuyor.<br />
39 Mart / Nisan 2021
BEL AĞRILARI<br />
DIKKATE ALINMAZSA<br />
CIDDI SONUÇLARA<br />
NEDEN OLABILIR<br />
Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüse<br />
(Kovid -19) karşı alından tedbirler hastalık<br />
kadar hayatımızı olumsuz etkilemeye devam<br />
ediyor. Öyle ki hareketsizlik, yanlış duruş gibi<br />
nedenlerden dolayı insan hayatı boyunca<br />
en çok yüke maruz kalan omurgalarada<br />
bu dönemde daha çok iş düştü. Hal böyle<br />
olunca sorunlarda kaçınılmaz oluyor. Bunların<br />
başında ise toplumda 10 kişiden 8’inin hayatının<br />
bir döneminde karşılaştığı bel ağrıları olduğuna<br />
dikkat çeken Romatem Hastanesi Fiziksel<br />
Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nurten<br />
Küçükçakır, “Ne yazık ki ağrı yaşıyoruz fakat<br />
çözümünü ihmal ediyoruz. Gelişen tedavi<br />
yöntemleri ile ilaçsız yöntemler bile çözüm<br />
olabiliyor. Fakat, bu ötelemeler sorunun<br />
ilerlemesine neden olabilir” ifadelerini kullandı.<br />
40
FIZIK TEDAVI UYGULAMALARI HAYAT<br />
KALITENIZI ARTTIRABILIR<br />
Dr.Küçükçakır son olarak, “ Egzersiz, koruyucu önlemler, klasik fizik tedavi yöntemleri, hilterapi dediğimiz yüksek yoğunluklu<br />
lazer uygulamaları, manuel terapi, tamamlayıcı tıp uygulamaları ile pek çok bel ağrılı hastaları tedavi edebilme<br />
şansına sahip iken ‘UZAY TERAPİSİ’ de denilen spinal dekompresyon cihazı ile hem bel fıtığına bağlı yakınmalardan<br />
kurtulma hem de fıtığı küçültebilme şansına sahibiz. Ameliyata gitmeden tüm bu yöntemlerle tedavi ettiğimiz çok sayıda<br />
hastamız bulunmaktadır. Geç kalmayın, erken dönem uzman kontrolü ve yakın takip yaşam kalitenizi arttıracaktır. Bel<br />
ağrınız başladı sonrasında bacaklara yayılan uyuşma, karıncalanma da eklendiyse güçsüzlük gelişmeden mutlaka uzman<br />
hekime başvurmanız gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.<br />
M<br />
ILYONLARCA insan hayatının bir döneminde en<br />
az bir kez bel veya boyun problemleri ile karşı karşıya<br />
kalabiliyor. Ayrıca bu tarz sorunlar en çok göz ardı<br />
edilen durumlar arasında yer alıyor. Bu bölgede ise<br />
sık görülen problemlerin başında sırt ağrısı ile karıştırılan bel fıtığı<br />
geliyor. Önlem alınmaması halinde hastalığının ilerlememesi<br />
felç gibi ciddi sorunları neden olabiliyor. Özellikle salgın<br />
döneminde tedavilerin ertelenmemesi gerektiğini<br />
vurgulayan uzmanlar erken müdahalenin önemine dikkat<br />
çekiyor.<br />
ERKEN MÜDEHALE<br />
BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR<br />
Bu soruna erken dönemde tedavi planlanmazsa<br />
idrar-büyük abdest kaçırma ve düşük ayak gibi<br />
güçsüzlük gibi birçok önemli sorunun kaçınılmaz<br />
olduğunu belirten Romatem Hastanesi Fiziksel Tıp<br />
ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nurten Küçükçakır,<br />
“Fıtık kendini; bel ağrısı, kalçalara ve bacaklara<br />
yayılan ağrı, belde kasılma, bacakta uyuşma ve<br />
karıncalanma hissi, hissizlik, bacaklarda güçsüzlük,<br />
yürüme zorluğu gibi bulgularla kendini gösterir.<br />
Çoğunlukla yaşa bağlı olarak 20-50 yaşlar arasında<br />
görülür. İnsanlarımızda yanlış bir algı da var. Her bel<br />
ağrısı fıtık belirtisi değildir. Altında başka problemler<br />
yaratabilir. O yüzden vücudumuzu iyi dinlemeliyiz”<br />
ifadelerini kullandı.<br />
FITIĞIN ÖNLENMESINDE EGZERSIZ ŞART<br />
Egzersizin bu rahatsızlığın önlenmesinde önemli bir etken<br />
olduğuna dikkat çeken Dr. Küçükçakır, sözlerine şöyle devam etti:<br />
“Bel fıtığını ve oluşan fıtığın kötüye gidişatını engellemek amaçlı<br />
güçlü kas yapısına sahip olmak oldukça önemli. Özellikle ‘core<br />
kasları’ dediğimiz omurga çevresi karın kaslarını kuvvetlendirmek<br />
gerekirken haftada en az 3 gün 45 dakikalık yürüyüş egzersizi<br />
veya pilatesi bu anlamda önermekteyiz. Bel fıtığından korunmak<br />
amaçlı ağır yük kaldırmamak, ani hareketlerde bulunmamak, kilo<br />
kontrolü öne çıkan diğer noktalar arasında yer alıyor”<br />
Fıtık kendini; bel ağrısı, kalçalara ve bacaklara yayılan<br />
ağrı, belde kasılma, bacakta uyuşma ve karıncalanma<br />
hissi, hissizlik, bacaklarda güçsüzlük, yürüme zorluğu<br />
gibi bulgularla kendini gösterir.<br />
41 Mart / Nisan 2021
KADINLAR DIKKAT! MIDE AĞRISI<br />
SANDIĞINIZ KALP KRIZI SINYALI OLABILIR!<br />
KALP KRİZİNDE<br />
İHMALE GELMEZ<br />
4 BELİRTİ!<br />
Doç. Dr. Refik Erdim<br />
Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />
Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />
DÜNYADA ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında ilk sırada<br />
yer alan kalp krizi kadınlarda da hızla yaygınlaşıyor!<br />
Üstelik kalp krizinin erkeklerde ve kadınlarda farklı sinyal<br />
verdiğinin bilinmemesi nedeniyle birçok kişi bu sinyalleri<br />
yanlış değerlendirip hayatını kaybedebiliyor. Oysa ilk 2 saatte<br />
tedaviye başlanan hastalarda, kalp kası hasarı ve ölüm oranlarının<br />
daha düşük olduğunu vurgulayan Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />
Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Refik Erdim, “Kalp<br />
krizi belirtileri erkeklerde ve kadınlarda benzerlik gösterse de<br />
bazı önemli farklılıklar bulunmaktadır. Ancak kadınlarda<br />
kalp krizi başlangıç şikayetlerinin daha belirsiz olması<br />
sebebiyle kalp krizi tanısı daha geç koyulmakta ve<br />
ölüm oranları daha yüksek olmaktadır. Bu nedenle<br />
kalp krizinin kadınlardaki sinyallerinin doğru bilinmesi<br />
ve bu belirtiler olduğunda hastaların çok hızlı bir<br />
şekilde hastaneye başvurması çok önemlidir.” diyor.<br />
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Refik Erdim, 12-18 Nisan<br />
Kalp Sağlığı Haftası kapsamında yaptığı açıklamada,<br />
kadınlarda ve erkeklerde kalp krizi sinyallerini anlattı,<br />
önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.<br />
ERKEKLERDE KALP<br />
KRIZININ 4 SINYALI<br />
1. Göğüs ağrısı kalp krizi sırasında hem kadınlarda hem erkeklerde en sık<br />
gözlenen bulgudur. Bu ağrı göğüs kafesinin ortasında geniş bir alanda<br />
genellikle sırta ve sol kola yayılımı olan sıkıştırıcı tarzda bir ağrıdır. Hastaların<br />
çoğu tarafından göğüs kafesinin büyük bir ağırlıkla sıkıştırılması<br />
ve beraberinde nefes darlığı gelişmesi olarak tarif edilir.<br />
2. Göğüs ağrısı olmaksızın her iki kol ve omuzda ağrı olması, çene veya<br />
karın ağrısı olması kalp krizi hastalarında gözlenebilir.<br />
3. Göğüs ağrısı ile beraber veya tek başına nefes darlığı bulgusu kadınlarda<br />
daha sık gözlense de erkeklerde de ani başlangıçlı nefes darlığı<br />
kalp krizinin ilk bulgusu olabilir.<br />
4. Soğuk terleme ve ölüm korkusu hem kadınlarda hem erkeklerde<br />
kalp krizi sırasında göğüs ağrısı ile beraber gözlenebilir. Bu şikayet kalp<br />
krizinin en önemli bulgularından biridir ve acil hastaneye başvurmayı<br />
gerektirmektedir.<br />
42
KADINLARDA KALP KRIZININ 4 SINYALI<br />
KALP KRIZI<br />
KADIN VE<br />
ERKEKTE<br />
FARKLI<br />
SINYAL<br />
VERIYOR!<br />
1. Göğüs ağrısı kadınlarda da en sık gözlenen bulgu olmasına rağmen<br />
erkeklerden daha farklı olarak bu ağrı kalp krizinden günler önce hafif<br />
şiddette başlayıp sonrasında şiddetli hale gelebilir. Kadınlarda göğüs ağrısı<br />
sıkıştırıcı tarzda olabileceği gibi hastalar tarafından yanma şeklinde de tarif<br />
edilebilir. Göğüs ağrısı ile beraber sırt ağrısı yakınması kadınlarda erkeklere<br />
göre yaklaşık 3 kat daha fazla görülmektedir. Yine erkeklerde genellikle ağrı<br />
sol kola yayılırken kadınlarda her iki kola veya sol alt çeneye doğru yayılabilir.<br />
2. Kadınlarda daha sık gözlenen diğer bulgu ise göğüs ağrısı olmaksızın ani<br />
gelişen aşırı yorgunluk ve halsizlik yakınmasıdır. Özellikle istirahatte veya<br />
çok hafif hareketle ortaya çıkan bu şikayet ile beraber göğüste ağırlık hissi de<br />
varsa mutlaka hastaneye başvurulmalıdır.<br />
3. Halsizlik ve baygınlık hissi kalp krizinin başlangıcında tansiyon ve nabız<br />
düşüklüğüne bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık gözlenmektedir.<br />
4. Yine her iki cinsiyette gözlense de mide ağrısı, midede yanma, gaz ve<br />
şişkinlik gibi şikayetler özellikle kalbin alt duvarını tutan kalp krizlerinde<br />
kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha sık gözlenmektedir. Bu şikayetler mide<br />
şikayeti ile karıştırılarak tedavide gecikmelere yol açabilir. Bu sebeple özellikle<br />
kardiyak risk faktörleri olan hastalarda gaz, şişkinlik ve mide ağrısı varsa kalp<br />
krizi ihtimali mutlaka düşünülmelidir.<br />
43 Mart / Nisan 2021
Ne zaman hangi tedavi uygulanıyor?<br />
KALP<br />
AĞRISININ<br />
5 ÖNEMLİ<br />
NEDENİ!<br />
Aklımıza ilk olarak<br />
‘kalp krizi’ geliyor, ama…<br />
KOŞARKEN, merdiven çıkarken veya yokuş tırmanırken… Soğuk havada,<br />
özellikle rüzgarda yürürken… Ağır bir yemek sonrasında veya sigara içerken…<br />
Ani bir üzüntü ya da sinirlenme gibi ruhsal değişimler yaşarken…<br />
Kimi zaman da cinsel ilişki sırasında… İşte bu faktörlerin tetiklemesiyle;<br />
göğsümüzün tam ortasında, “iman tahtası” adı verilen kemiğin üzerinde gelişiyor<br />
kalp ağrısı. Yoğun bir basınç, ağırlık hissi oluşuyor. Bazen de yine aynı<br />
bölgede, yani göğsün tam ortasında geniş bir alanda kendini yanma hissi<br />
olarak belli ediyor. Öyle küçük bir noktada değil, en az bir yumruk büyüklüğündeki<br />
alanda gelişiyor bu ağrı. Bazen enseye, sol kola veya<br />
sırta yayılabiliyor; çok nadiren karın üzerinde veya alt çenede<br />
de hissedilebiliyor. Altta yatan nedene göre 2-3 dakikada da<br />
sonlanabiliyor, 20 dakikadan uzun da sürebiliyor. Hemen<br />
hepimizi kaygılandıran bu sorunun adı; kalp ağrısı!<br />
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />
Şükrü Aksoy, çoğumuzda ‘kalp krizi mi geçiriyorum?’ kaygısını<br />
yaşatan her kalp ağrısının altında yatan nedenin kalp<br />
krizi olmadığını belirterek, “Kalp ağrısı, kalbe gelen kan akışının<br />
azalmasından kaynaklanan bir tür göğüs ağrısını ifade ediyor. Toplumdaki<br />
yaygın inanışın aksine, her kalp ağrısı kalp krizine işaret etmiyor. Ancak kalp<br />
ağrıları önemli bir sağlık probleminden kaynaklanabiliyor. Ayrıca ağrı kalp<br />
krizi başlangıcından kaynaklanıyorsa erken tedavi hayat kurtarıcı oluyor. Bu<br />
nedenle asla hafife alınmayıp, hekime başvurulması yaşamsal önem taşıyor”<br />
diyor. Peki kalp ağrısı hangi sorunlara işaret ediyor? Acıbadem Bakırköy<br />
Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısına yol açan 5<br />
hastalığı anlattı; önemli öneri ve uyarılarda bulundu!<br />
Doç. Dr. Şükrü Aksoy<br />
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />
44
ATEROSKLEROZ<br />
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısının en sık görülen ve en ciddi sebebinin ‘ateroskleoz’, yani toplumdaki<br />
bilinen adıyla ‘damar sertliği’ olduğunu belirtiyor. Bu tabloya; hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, sigara<br />
tüketimi ve genetik faktörler neden oluyor. Damarın iç yüzeyinde aterosklerotik plak denen bir plak tabakası oluşuyor<br />
ve bu tabaka damar lümeninde (damar içindeki boşluk) daralmaya neden oluyor. Bunun sonucunda kalbe giden kan ve<br />
oksijen miktarı azalmaya başlıyor. Tedavi edilmezse plak büyüyebiliyor, yerinden ayrılabiliyor ve üzerine pıhtı oturabiliyor.<br />
Bu durumda kalp krizi denilen tablo ortaya çıkıyor.<br />
DAMAR SPAZMI<br />
Kalp ağrısının daha az görülen diğer bir<br />
nedeni ise koroner damarların spazmı,<br />
yani kasılarak lümeni daraltması oluyor.<br />
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü<br />
Aksoy prinzmetal angina adı verilen<br />
bu tabloda dilaltı tablet alındığında<br />
spazmın kaybolduğunu ve ağrının<br />
geçtiğini belirterek, “Spazmın yeniden<br />
oluşmaması için düzenli ilaç kullanımı<br />
büyük önem taşıyor. Çünkü spazm<br />
tedavi edilmez ve tekrar ederse kalp<br />
dokusunda kalıcı hasara neden olabiliyor.”<br />
diyor.<br />
KALP ANOMALILERI<br />
Doğuştan gelen kalp damarı anomalileri<br />
özellikle gençlerde kalp ağrılarına yol<br />
açabiliyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />
Şükrü Aksoy, bazı damarların doğuştan<br />
yokluğunun veya normalden farklı bir<br />
yerden çıkmasının ya da kalp kasının<br />
içerisinde seyretmesinin ciddi sorunlara<br />
neden olabileceği uyarısında bulunarak,<br />
“Bazen futbol sahalarında görülen ani<br />
sporcu ölümlerinin önemli bir sebebi<br />
bu doğuştan gelen damar anomalileri<br />
oluyor.” diyor.<br />
KAS KÖPRÜSÜ HASTALIĞI<br />
(MIYOKARDIAL BRIDGE)<br />
Yine doğuştan gelen ve ‘kas köprüsü<br />
hastalığı’ adı verilen durumda da tipik<br />
kalp ağrısı oluşuyor. Kalbi besleyen damarlardan<br />
birinin kalp kasının içerisinde<br />
seyretmesi ve kalp kasının kasıldığı<br />
zaman koroner damarı sıkıştırması,<br />
kalp ağrısıyla sonuçlanıyor. Eğer ilaç<br />
tedavisine rağmen ağrı devam ediyorsa<br />
ameliyatla durumun düzeltilmesi<br />
gerekiyor.<br />
SENDROM X<br />
Sendrom X adı verilen bu hastalıkta<br />
efor sarf edildiğinde başlayan ve dinlenmekle<br />
geçen tipik ağrı gelişiyor. Hayati<br />
bir sorun oluşturmayan ve özellikle<br />
menopoz sonrası kadınlarda görülen<br />
bu duruma, mikrovasküler damarlar<br />
denilen çok ince kılcal damarlardaki<br />
sorunların neden olduğu düşünülüyor.<br />
KALP AĞRISINDA NE ZAMAN HANGİ TEDAVİ?<br />
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü<br />
Aksoy tedavinin ağrının altında<br />
yatan nedene göre belirlendiğini<br />
vurgulayarak, bu yöntemleri şöyle<br />
anlatıyor:<br />
STENT<br />
Kalp ağrısında koroner arter darlığından<br />
şüphelenildiği zaman önce koroner anjiyografi<br />
işlemi yapılıyor. “Koroner anjiyografi aslında<br />
lokal anestezi altında koroner damarları<br />
görüntülemek için yaptığımız bir görüntüleme<br />
işlemidir.” diyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />
Şükrü Aksoy, damarlarda kritik ve ciddi darlıklar<br />
varsa tedavi işlemine geçildiğini belirtiyor.<br />
Eğer darlık stent takılmasına uygunsa balon<br />
ve stent işlemi, anjiyografi ile aynı seansta<br />
yapılabiliyor. Yani anjiyografinin devamında<br />
yapılan işlemlerle damarda açılma sağlanıyor.<br />
BY-PASS<br />
Damarlardaki her darlık stent işlemi için<br />
uygun olmayabiliyor. Bu durumda by-pass<br />
yöntemine ihtiyaç duyuluyor. Doç. Dr. Şükrü<br />
Aksoy, “Darlıklar çok yaygınsa, yani çok sayıda<br />
damar tutulumu varsa veya darlıklar çok uzun<br />
bir segmenti tutuyorsa, dolayısıyla lezyonlar<br />
stente uygun değilse, o zaman da by-pass<br />
operasyonunu öneriyoruz.” diyor. İster stent<br />
ister by-pass olsun, her iki tedavi sonrasında<br />
ömür boyu ilaç tedavisi gerekiyor.<br />
İLAÇ TEDAVISI<br />
Çok nadiren hastaya stent veya by-pass<br />
işlemi yapılamayabiliyor. Bu durumda<br />
yoğun ilaç tedavisi öneriliyor. Bu ilaçların<br />
arasında kalp ağrısını dindirmek ve<br />
hayat kalitesini artırmak için geliştirilmiş<br />
özel ilaçlar da bulunuyor.<br />
YAŞAM TARZI<br />
DEĞIŞIKLIKLERI<br />
“Ateroskleroz ilerleyici bir hastalık.<br />
Başladıktan sonra arterlerde giderek yayılabiliyor.<br />
Bu nedenle stent takıldıktan<br />
sonra tedavi bitmiş olmuyor.” bilgisini<br />
veren Doç. Dr. Şükrü Aksoy, şöyle<br />
devam ediyor: “Eğer birtakım önleyici<br />
tedbirler almazsak başka damarlarda<br />
veya aynı damarın başka bir yerinde<br />
yeniden darlıklar oluşabiliyor. Önleyici<br />
tedbirlerden birincisi; ömür boyu düzenli<br />
kullanılmaları ve aksatılmamaları<br />
gereken ilaçlar. İkincisi ise yaşam tarzı<br />
değişiklikleri uygulamak. Bunları sigarayı<br />
bırakmak, Akdeniz tipi beslenmek,<br />
kolesterolden fakir ve Omega-3 yağ<br />
asidinden zengin bir diyet ve düzenli<br />
egzersiz olarak özetleyebiliriz. Egzersiz<br />
olarak koşma veya ağırlık kaldırma gibi<br />
ağır egzersizleri kesinlikle önermiyoruz.<br />
Günde yarım saatlik tempolu bir yürüyüş<br />
yeterli oluyor.”<br />
45 Mart / Nisan 2021
COVID-19 pandemisi<br />
tansiyonu yükseltiyor<br />
COVID-19 salgınıyla birlikte evlerde hipertansiyon yaygınlaşıyor. Sağlıksız beslenme sonucu alınan<br />
kilolar, stres ve hareketsizliğin özellikle kronik hastalıkları olanlar için büyük bir riske dönüştüğünü<br />
belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ersin Özen, “Hipertansiyonun kadın<br />
hastalarda görülme sıklığı erkeklere göre yüzde 8-10 arasında daha fazla.<br />
EBEVEYN veya yakın akrabalarınızda<br />
hipertansiyon<br />
varsa, sizde de olma olasılığı<br />
yüksektir. Ancak unutmayalım<br />
ki; yaşam tarzı seçimleri, ailesinde<br />
yüksek tansiyon öyküsü olan pek çok<br />
kişinin hipertansiyondan korunmasını<br />
sağlıyor” açıklamasında bulundu. Kardiyoloji<br />
Uzmanı Dr. Ersin Özen, 12-18<br />
Nisan Kalp Sağlığı Haftası vesilesiyle<br />
önemli bilgiler verdi...<br />
Dünyada erişkin nüfusun yüzde<br />
27’sinin hipertansiyonu olduğu ve bu<br />
oranın 2025 yılında yüzde 29’a çıkacağı<br />
öngörülüyor. Avrupa Kardiyoloji<br />
Derneği ve Türk Kardiyoloji Derneği<br />
kılavuzlarına göre kan basıncının<br />
140/90 mmHg’nin üzerinde olması,<br />
tansiyon hastalığı olarak değerlendiriliyor.<br />
Amerikan Kardiyoloji<br />
Derneği’nin yayınladığı son kılavuzda<br />
bu değerlerin bir basamak daha ileri<br />
götürülerek 130/80 mmHg basıncın<br />
üstünün hipertansiyon (yüksek<br />
tansiyon) olarak kabul edildiğini<br />
söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi<br />
Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ersin Özen,<br />
“Bugün dünyada 1,5 milyar civarında<br />
hipertansiyon hastası var. Türkiye’de<br />
ise, daha önce yapılan çalışmalarda<br />
hipertansiyon sıklığının yüzde 25- 32<br />
arasında, hipertansiyon kontrolünün<br />
ise yüzde 16,4- 28,7 arasında değiştiği<br />
bildirilmiştir. Hipertansiyonun sebebi<br />
büyük oranda bilinmese de sorunun<br />
oluşumunu kolaylaştıran pek çok<br />
faktörden söz ediliyor; kalıtım, aşırı<br />
tuz kullanımı, yaş artışı, ırk, cinsiyet,<br />
stres, sigara, şişmanlık, hava kirliliği,<br />
kolesterol yüksekliği ve diyabet” dedi.<br />
PANDEMI DÖNEMINDE<br />
KILO ALMAMAYA DIKKAT<br />
EDILMELI<br />
Kronik hastalığı olan, başta hipertan-<br />
YEPYENI BIR YAŞAM<br />
TARZINA GEÇMEK IÇIN<br />
7 ADIM!<br />
• Tuzu kısıtlayın.<br />
• İdeal kilonuzu koruyun.<br />
• Meyve ve sebze tüketiminizi artırın ve<br />
doymuş yağ alımını azaltın.<br />
• Düzenli fiziksel aktivite yapın.<br />
• Tütün mamülleri alışkanlığınız varsa bırakın.<br />
• Kafein alımınızı azaltın.<br />
• Stres azaltıcı yöntemleri deneyin. Son<br />
dönemlerde oldukça popüler olan mindfullnes<br />
egzersizlerinin, nefes terapileri ve yoganın,<br />
tansiyon düşürülmesine yardımcı olduğu<br />
gösterilmiştir.<br />
• “Sağlıklı” diye bol bol maden suyu veya<br />
soda tüketmeyin. Bunlar tuz içerir ve<br />
tansiyonu yükseltir.<br />
46
HIPERTANSIYON HAKKINDA TOPLUMDA<br />
YAYGIN OLAN PEK ÇOK DÜŞÜNCENIN<br />
OLDUĞUNUN ALTINI ÇIZEN DR. ERSIN<br />
ÖZEN, TANSIYONLA ILGILI EFSANELERI<br />
VE DOĞRU BILGILERI PAYLAŞTI:<br />
Efsane: Ailemde yüksek tansiyon var. Bunu önlemek için<br />
yapabileceğim hiçbir şey yok.<br />
Gerçek: Yüksek tansiyon ailelerde görülebilir. Ebeveyn veya yakın<br />
akrabalarınız yüksek tansiyona sahipse, sizde de olma olasılığı<br />
yüksektir. Ancak yaşam tarzı seçimleri, ailesinde yüksek tansiyon<br />
öyküsü olan birçok kişinin hipertansiyondan korunmasını sağlıyor.<br />
Efsane: Sofra tuzu kullanmıyorum, bu yüzden sodyum alımımı ve<br />
kan basıncımı kontrol ediyorum.<br />
Gerçek: Bazı insanlarda sodyum kan basıncını artırabilir. Sodyumu<br />
kontrol etmek için mutlaka etiketlerin kontrol edilmesi gerekir.<br />
Çünkü tükettiğimiz sodyumun yüzde 75’i domates sosu, çorbalar,<br />
çeşniler, konserve yiyecekler ve hazır karışımlar gibi işlenmiş<br />
gıdalarda gizlidir. Ambalajlı ürün satın alırken etiketleri okuyun.<br />
Etiketlerde “soda” ve “sodyum” kelimeleri ve “Na” sembolü<br />
görürseniz bu, sodyum bileşiklerinin mevcut olduğu anlamına gelir.<br />
Efsane: Yemek pişirirken düşük sodyum alternatifleri olarak, normal<br />
sofra tuzu yerine koşer veya deniz tuzu kullanıyorum.<br />
Gerçek: Kimyasal olarak, koşer tuzu ve deniz tuzu sofra tuzu -<br />
yüzde 40 sodyum - ile aynıdır ve toplam sodyum tüketimine<br />
eşittir. Sofra tuzu, iki sodyum (Na) ve klorür (Cl) mineralinin bir<br />
kombinasyonudur.<br />
Efsane: Kendimi iyi hissediyorum. Yüksek tansiyon konusunda<br />
endişelenmem gerekmiyor.<br />
Gerçek: Yaklaşık 103 milyon ABD’li yetişkin yüksek tansiyona<br />
sahip ve birçoğu bunu bilmez veya tipik belirtiler yaşamaz. Yüksek<br />
tansiyon inme için de önemli bir risk faktörüdür. Kontrol edilmezse,<br />
yüksek tansiyon ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.<br />
Efsane: Yüksek tansiyonu olan insanlar sinirlilik, terleme, uyku<br />
güçlüğü gibi sorunlarla karşılaşır ve yüzleri kızarır. Bu belirtiler bende<br />
yok, bu yüzden iyiyim.<br />
Gerçek: Birçok insan farkında olmadan yıllarca yüksek tansiyona<br />
sahiptir. Genellikle “sessiz katil” olarak adlandırılır, çünkü genellikle<br />
hiçbir belirtisi yoktur. Atardamarlarınıza, kalbinize ve diğer<br />
organlarınıza zarar verdiğinin farkında olmayabilirsiniz.<br />
Efsane: Yüksek tansiyonum var ve doktorum bunu kontrol ediyor.<br />
Bu, evde kontrol etmeme gerek olmadığı anlamına geliyor.<br />
Gerçek: Kan basıncı dalgalanabileceğinden, evde kan basıncı<br />
ölçümlerinin izlenmesi ve kaydedilmesi, sağlık uzmanınıza<br />
gerçekten yüksek tansiyonunuzun olup olmadığını ve tedavi<br />
planınızın çalışıp çalışmadığını belirlemek için değerli bilgiler<br />
sağlayabilir. Okumaları sabah ve akşam gibi her gün aynı saatte<br />
veya sağlık uzmanınızın önerdiği şekilde almanız önemlidir.<br />
Efsane: Yüksek tansiyon tanısı kondu, ancak tansiyonum düşük<br />
çıkıyor, bu yüzden ilacımı almayı bırakabilirim.<br />
Gerçek: Yüksek tansiyon yaşam boyu süren bir hastalık olabilir.<br />
Hayatınızın geri kalanı boyunca her gün ilaç almak anlamına gelse<br />
bile, sağlık uzmanınızın önerilerini dikkatlice takip edin. Sağlık<br />
ekibinizle güçlü bir iletişim kurarak, tedavi hedeflerinize başarıyla<br />
ulaşabilir ve daha iyi bir sağlık durumunun avantajlarından<br />
yararlanabilirsiniz.<br />
Dr. Ersin ÖZEN<br />
Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı<br />
siyon ve kalp hastaları olmak üzere herkesin CO-<br />
VID-19’a yakalanmamak için elinden geleni yapmasının<br />
önemli olduğunun altını çizen Kardiyoloji<br />
Uzmanı Dr. Ersin Özen, “Hastalık, kronik hastalığı<br />
olanlarda ve yaşlılarda daha ağır seyrediyor. Buna<br />
bağlı olarak iyileşme süresi de daha uzun oluyor.<br />
Dolayısıyla aslında tek ve en önemli öneri, hastalığa<br />
yakalanmamak. Bunun için evde kalmak,<br />
izole olmak, dengeli beslenmek ve düzenli ilaç<br />
kullanımı kritik bir öneme sahip” dedi.<br />
Hipertansiyon hastalarının pandemi günlerinde<br />
özellikle kilo almaktan da kaçınmaları gerektiğini<br />
vurgulayan Dr. Ersin Özen, “Evlerde daha çok<br />
vakit geçirmeyle birlikte yoğun hamur işi tüketimi<br />
hepimiz için fazlasıyla tehlikeli bir boyuta ulaştı.<br />
Mümkün olduğunca, kalori açısından düşük, yağsız,<br />
karbonhidrattan fakir Akdeniz mutfağını tercih<br />
etmek en doğrusu. Prehipertansiyon aşamasında<br />
olan hastaların, yaşam tarzı değişikliklerini<br />
uygulayarak kendilerini bu durumdan korumaya<br />
çalışmaları gerekir. Hipertansiyon hastalarının<br />
evde basit fizik hareketleri, sosyal medyada online<br />
yapılan bazı başlangıç seviyesindeki pilates, aerobik<br />
veya yoga gibi derslerden faydalanarak günde<br />
en az 15-20 dakika egzersiz yapmaları yerinde<br />
olur” önerisinde bulundu.<br />
KRONIK HASTALIĞI OLAN,<br />
BAŞTA HIPERTANSIYON<br />
VE KALP HASTALARI<br />
OLMAK ÜZERE HERKESIN<br />
COVID-19’A<br />
YAKALANMAMAK IÇIN<br />
ELINDEN GELENI<br />
YAPMASI GEREKIR.<br />
47 Mart / Nisan 2021
5 yıldan uzun süreli kontakt lens<br />
kullanımına dikkat<br />
Kontakt lens<br />
kullanımında düzenli<br />
muayene önemli<br />
Uzun süreli kontakt lens kullanımının herhangi<br />
bir zararının olup olmadığı ile ilgili birçok çalışma<br />
gerçekleştiriliyor. 5 yıl ve daha uzun süreli kontakt<br />
lens kullanan hastalar üzerinde yapılan bir<br />
çalışmaya göre kornea kalınlığı ve kornea ön eğriliği<br />
görülebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göz<br />
Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz,<br />
“Günümüzde sert lenslerin kullanımının azalması ve<br />
yumuşak lenslerdeki üretim teknolojisinin artmasına<br />
paralel olarak daha yüksek oksijen geçiren lensler<br />
kullanılıyor. Bu lensler kornea yüzeyine olan olumsuz<br />
etkiyi azaltsa da sıfırlamıyor. Dolayısıyla lens kullanan<br />
hastaların periyodik muayeneleri oldukça önemli”<br />
açıklamasında bulundu.<br />
AMERIKAN Göz<br />
Akademisi’nde yayımlanan<br />
bir araştırmada olguların<br />
çoğunun yumuşak kontakt<br />
lens kullanan hastalardan oluşurken<br />
daha az bir kısmının ise sert gaz geçirgen<br />
hastalardan seçildiğini vurgulayan<br />
Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları<br />
Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz,<br />
“Yapılan inceleme sonucunda kontakt<br />
lens kullanan hastaların korneaları 30-50<br />
mikron arasında, daha ince ve kornea<br />
dikliği de kontrol grubuna göre daha dik<br />
olarak ölçülmüş. Kornea kalınlığındaki<br />
değişim ve kornea eğriliğindeki değişimin<br />
hastaların göz numarasıyla bir ilişkisi tespit<br />
edilmemiş. Özellikle kornea kalınlığındaki<br />
incelme sert lens kullananlarda yumuşak<br />
lens kullananlara göre daha belirgin olarak<br />
tespit edilmiş” dedi.<br />
KORNEADAKI<br />
DEĞIŞIKLIKLERE<br />
BIRÇOK FAKTÖR<br />
NEDEN OLABILIR<br />
Korneadaki değişikliklerin sebebinin<br />
kesin olarak bilinmemekle birlikte<br />
birçok faktörün neden olabildiğini<br />
hatırlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Op.<br />
Dr. Yusuf Avni Yılmaz, “Bunlar; korneadaki<br />
oksijen seviyesinin azalması, oksijen<br />
azlığına bağlı biyokimyasal değişiklikler,<br />
sert lenslerin mekanik travması, göz<br />
yaşı yoğunluğunun değişmesi, korneayı<br />
oluşturan hücrelerin sayısının azalması<br />
olarak sıralanabilir. Korneadaki bu<br />
değişim daha çok en ön tabaka olan<br />
epitel tabakasında görülmesine rağmen<br />
korneanın en kalın ve dayanıklılığından<br />
Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz<br />
Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı<br />
48
KONTAKT LENS<br />
KULLANAN<br />
HASTALARIN EN ÇOK<br />
SORDUĞU SORU ‘LENS<br />
GÖZÜMDE BIR ETKI<br />
YAPMIŞ MIDIR, NE<br />
KADAR DAHA LENS<br />
KULLANABILIRIM VEYA<br />
LAZER AMELIYATI<br />
OLABILIR MIYIM?‘<br />
GIBI SORULARDIR.<br />
BUNLARIN MAALESEF<br />
KESIN BIR CEVABI YOK.<br />
sorumlu orta tabakasında da gözlemlendi”<br />
şeklinde konuştu.<br />
KONTAKT LENS KULLANIMI<br />
KIŞIDEN KIŞIYE VE ZAMANA<br />
GÖRE DEĞIŞKENLIK<br />
GÖSTERIR<br />
Kornea kalınlığındaki değişime ek olarak<br />
korneada meydana gelen dikleşmenin<br />
sebebi olarak korneada meydana gelen<br />
incelmenin gösterildiğini vurgulayan Göz<br />
Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni<br />
Yılmaz, “Kontakt lens kullanan hastaların<br />
en çok sorduğu soru ‘lens gözümde bir<br />
etki yapmış mıdır, ne kadar daha lens<br />
kullanabilirim veya lazer ameliyatı olabilir<br />
miyim?‘ gibi sorulardır. Bunların maalesef<br />
kesin bir cevabı yok. Çünkü bütün bu<br />
soruların cevabı kişiden kişiye değiştiği gibi<br />
zamana göre de değişkenlik gösterebilir”<br />
dedi.<br />
PERIYODIK MUAYENE<br />
ÖNEMLI<br />
Özellikle uzun süre kontakt lens<br />
kullananların periyodik muayenelerinin<br />
önem arz ettiğinin altını çizen Op. Dr.<br />
Yusuf Avni Yılmaz, “Uygun lensin seçimi,<br />
mevcut kullanılan lenslerin olumsuz<br />
etkileri görülmesi durumunda daha<br />
uygun lensler ile değiştirilmesi veya<br />
lens kullanımına bir süre ara verilmesi<br />
önemli. Refraktif cerrahi (lazer ameliyatı)<br />
olmak isteyen hastaların da lens<br />
kullanımına bağlı kornealarında olası<br />
Kornea kalınlığındaki<br />
değişim ve kornea<br />
eğriliğindeki değişimin<br />
hastaların göz numarasıyla<br />
bir ilişkisi tespit edilmemiş.<br />
Özellikle kornea<br />
kalınlığındaki incelme<br />
sert lens kullananlarda<br />
yumuşak lens kullananlara<br />
göre daha belirgin olarak<br />
tespit edilmiş.<br />
değişiklikleri tespit etmek için ameliyata<br />
karar vermeden, gerekirse bir süre lens<br />
kullanımına ara vererek göz muayeneleri<br />
yapılmalı” açıklamasında bulundu.<br />
49 Mart / Nisan 2021
Otizmli çocukların<br />
pandemide tedavi süreçleri<br />
aksatılmamalı<br />
Pandemi sürecinin otizmli çocukları ve<br />
aileleri daha fazla etkilediğine dikkat<br />
çeken uzmanlar, pandemide sürekli<br />
koşulların değişmesinin çocukları ve<br />
ailelerini ruhsal açıdan zorladığına<br />
işaret ediyor. Uzmanlar, “Otizmin en<br />
belirgin özelliği olan sosyalleşmede<br />
zorlanma, pandemide zaten sosyalleşme<br />
imkanlarının azalması ile ailelerin<br />
çocuklarındaki farklılıkları geç<br />
farketmelerine yol açabilmektedir”<br />
uyarısında bulunuyor. Pandemi sürecinde<br />
belirtilerin iyi gözlenmesi ve tedavilerin<br />
aksatılmaması tavsiye ediliyor.<br />
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel<br />
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı<br />
NISAN, dünya genelinde Dünya<br />
Otizm Farkındalık Günü olarak<br />
anılıyor. Birleşmiş Milletler tarafından<br />
otizm konusunda farkındalık<br />
yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara<br />
çözüm bulmak amacıyla “Dünya Otizm<br />
Farkındalık Günü” ilan edildi. 2 Nisan’da<br />
başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde<br />
dünyada otizmle ilgili araştırmaların<br />
teşvik edilmesi, bu konudaki farkındalığın<br />
artırılması ile erken teşhis ve tedavinin<br />
yaygınlaştırılması hedefleniyor.<br />
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp<br />
Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı<br />
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, Dünya<br />
Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı<br />
açıklamada pandemi sürecinin otizmli<br />
çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirdi.<br />
PANDEMIDE OTIZMIN FARK<br />
EDILMESI ZORLAŞTI<br />
Henüz tanısı konmamış belirtileri olan<br />
çocukların fark edilmesinin bu süreçte gecikebildiğini<br />
kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine<br />
Elagöz Yüksel, şunları söyledi:<br />
“Bunun bir nedeni bazı ailelerin sağlık<br />
kuruluşlarına başvurmakta çekiniyor<br />
OTIZMLI ÇOCUKLAR PANDEMIDEN DAHA<br />
FAZLA ETKILENDI<br />
Pandemi sürecinde her çocuk ve ailenin etkilendiğini ancak<br />
otizmi bulunan çocukların ise daha çok etkilendiğini belirten Yrd.<br />
Doç. Dr. Mine Elagöz Yükseli “Yapılan araştırmalar çocuklar<br />
arasında otizmi bulunan çocuk ve ergenlerin pandemiden<br />
en fazla etkilenen gruplardan biri olduğunu göstermektedir.<br />
Pandemide otizmli bireyleri etkileyen birçok farklı faktör söz<br />
konusu olmuştur. Küçük çocuklara tanı konması, tanısı olan<br />
çocukların tedavi yaklaşımları, çocukların ruhsal durumları,<br />
ebeveynlerin ruhsal durumları ve bunların çocuğa yansıması bu<br />
faktörlerin en başta gelenleridir” diye konuştu.<br />
50
TEDAVI SÜREÇLERI AKSATILMAMALI<br />
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, otizmli çocukların tedavilerinin bu süreçte aksatılmaması<br />
gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Sosyal izolasyon herkes için zorlayıcı olmakla beraber<br />
yaşadığımız dönemin etkilerinin ileriki zamanlarda daha net anlaşılacağı düşünülmektedir.<br />
Bu süreçte yetkililer tarafından mümkün olduğu kadar yüzyüze eğitimlerin ve yüzyüze<br />
sağlık hizmetlerinin devam etmesinin sağlanması çok önemlidir. Ailelerin ise otizmden<br />
şüphelendikleri durumlarda bir çocuk psikiyatristine başvurmaları gerekmektedir. Tanısı<br />
bulunan çocukların ise tanı ve tedavi için ihtiyaç duydukları görüşmelerin aileler tarafından<br />
yerine getirilmesi, ertelenmemesi gerekmektedir. Sadece çocukların değil, ailelerinin de stres<br />
azaltıcı tekniklere başvurmaları bu dönemde faydalı olacaktır.”<br />
olmalarıdır. Kimi aileler de çocuklarında<br />
gördükleri farklı davranışları pandeminin<br />
etkilerine bağlama eğiliminde olup beklemek<br />
istiyor. Ancak bu durum altta yatan<br />
nörogelişimsel bir rahatsızlık varlığında<br />
tanıda gecikmeye neden oluyor. Bununla<br />
beraber otizmin en belirgin özelliği olan<br />
sosyalleşmede zorlanma, pandemide<br />
zaten sosyalleşme imkanlarının azalması<br />
ile ailelerin çocuklarındaki farklılıkları geç<br />
farketmelerine yol açabilmektedir. Halbuki<br />
otizmin erken tanınması ve tedaviye başlanması<br />
çok önemli olup, çocuğun iyilik<br />
hali için önemli bir koşuldur. Ebeveynlerin<br />
bir şüphe varlığında beklememek ve<br />
yüzyüze bir değerledirmenin sağlanabileceği<br />
bir sağlık kuruluşlarına başvurmaları<br />
gereklidir.”<br />
EĞITIMDE<br />
AKSAMALAR YAŞANDI<br />
Otizmli çocukların eğitimlerinin de pandemi<br />
sürecinden etkilendiğini kaydeden Yrd.<br />
Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Pandemi<br />
döneminde okulların ve özel eğitim kurumlarının<br />
bir dönem kapatılması gündeme<br />
gelmiş olup halen eğitimde pandemi<br />
öncesi eğitim olanaklarının sağlanması<br />
konusunda aksamalar yaşanmaktadır. Bu<br />
durum çocukların yeterli tedavi görmelerini<br />
engellemektedir. Benzer açıdan gerek<br />
mekanların kapanması gerek sokağa<br />
çıkma kısıtlmaları nedeniyle fiziksel aktivite<br />
yapma olanakları da azalmıştır. Eğitim<br />
ve fiziksel aktivite miktarlarının azalması<br />
çocukların ruhsal durumlarını da etkilemektedir”<br />
diye konuştu.<br />
Pandemi ile beraber yaşanan bu sürecin,<br />
otizmi olan çocuk ve ergenlerde ek olarak<br />
görülebilecek kaygı bozukluklarını ve<br />
depresyon riskini arttırdığına dikkat çeken<br />
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli<br />
çocuklarda duygularını kontrol etmekte<br />
zorlanma, dürtüsellik, davranış sorunları<br />
da artma eğilimde olmuştur. Sadece<br />
çocuklarda değil, ebeveynlernde de ruhsal<br />
sıkıntıların artmış olduğunu görmekteyiz”<br />
diye konuştu.<br />
PANDEMIDEKI BELIRSIZLIK<br />
RUHSAL AÇIDAN<br />
ZORLANMALARA<br />
YOL AÇIYOR<br />
Otizmi bulunan bireylerin değişiklikler karşısında<br />
uyum sağlamakta zorlandıklarını,<br />
eski rutinlerini devam ettirme eğiliminde<br />
olduklarını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Mine<br />
Elagöz Yüksel, “Bu nedenle pandemi<br />
döneminin özelliği olan belirsizlik, sürekli<br />
koşulların (örneğin sokağa çıkma saatleri)<br />
değişmesi çocukları ve ailelerini ruhsal<br />
açıdan zorlamaktadır. Bununla beraber<br />
pandemi ve koronavirüs ile ilgili bilgilerin<br />
değişmesi ve haber akışının fazla olması<br />
otizmli bireylerin süreci takip etmesini<br />
zorlaştırmakta ve kaygı duymalarına yol<br />
açmaktadır. Her ne kadar otizmli bireyler<br />
sosyalleşmekte zorlansa ve kendi hallerinde<br />
olma hali göze çarpsa da onlar da<br />
arkadaşlarını ve tanıdıklarını göremedikleri<br />
için üzüldüklerini ifade etmektedirler. Bu<br />
durum yaş ilerledikçe daha belirgin olmaktadır”<br />
diye konuştu.<br />
OTIZMLI ÇOCUKLAR KURALLARA<br />
UYMADA GÜÇLÜK ÇEKTI<br />
Pandemi döneminde bireylerin uygulaması gereken temizlik ve sosyal mesafe<br />
önlemlerinin çocuklara anlatılmasının ve çocukların bu kurallara uymasının kolay<br />
olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli bireylerin ise bu kuralları<br />
anlaması ve içselleştirmesi daha meşakkatli olmaktadır. Bu kurallara uymaya<br />
zorlanmak otizmli çocukları strese sokmaktadır. Özellikle çocuğun yaşı küçük ve ek<br />
öğrenme problemleri yaşıyorlarsa bu süreç daha zor olmaktadır. Pandemi ve koronavirüs<br />
ile ilgili bilgilendirme yapmak, kuralların öğrenilmesini sağlamak özel eğitim<br />
modülleri içinde uygulanmalıdır. Özel eğitim uzmanlarının ise değişen koşullarla<br />
beraber çocukların yaşayacağı ruhsal rahatsızlıklar ile ilgili bilgilendirilmesi, pandemi<br />
ile ilgili kuralların mümkün olduğunca çocuk tarafından öğrenilmesinin sağlanması<br />
konusunda eğitim görmeleri uygun olacaktır” dedi.<br />
51 Mart / Nisan 2021
Her 5 kanserden<br />
birinin nedeni tütün!<br />
TÜSAD, 2020’de 40 binden fazla Akciğer Kanseri tanısı<br />
konulduğunu hatırlatarak uyardı.<br />
KANSER Haftası nedeniyle<br />
bir açıklama yapan Solunum<br />
Derneği TÜSAD,<br />
pandemi sürecinde kanser<br />
olgularının daha fazla özen istediğini<br />
vurguladı. Geçen yıl Türkiye’de 233<br />
binden fazla kanser tanısı konulduğunu<br />
ve bunun 41 binden fazlasının<br />
akciğer kanseri olduğunu hatırlatan<br />
TÜSAD, “Vakaların yüzde 30-50’sinin<br />
önlenmesi mümkün. Ancak ne yazık<br />
ki her 5 kanserden birinin nedeni tütün.<br />
Maalasef gençler arasında tütün<br />
kullanımı artıyor” uyarısı yaptı.<br />
Tüm dünyanın ve Türkiye’nin sağlık<br />
gündemini COVID-19 işgal etse de<br />
kanser, can almaya devam ediyor.<br />
Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından<br />
biri olan kanser; tanı ve tedavideki<br />
yeniliklere, tıptaki gelişmelere<br />
karşın ne yazık ki gündemimizdeki<br />
yerini koruyor. Bu nedenle ülkemizde<br />
“Ulusal Kanser Haftası” olarak 1-7 Nisan<br />
tarihlerinde toplumsal farkındalığı<br />
artırmak amacıyla etkinlikler ve bilgilendirmeler<br />
yapılıyor. Bu doğrultuda<br />
bir basın bildirisi yayınlayarak önemli<br />
hatırlatmalar yapan, Türkiye Solunum<br />
Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Akciğer<br />
Kanseri Çalışma Grubu, pandemi<br />
sürecinde en fazla özen isteyen gruplar<br />
arasında bu olguların yer aldığına<br />
dikkat çekti.<br />
Kanserin, tüm dünyada ve ülkemizde<br />
ölüm nedenleri arasında kardiyovasküler<br />
hastalıklardan sonra ikinci sırada<br />
yer aldığına dikkat çeken TÜSAD,<br />
açıklamasında şu noktalara değindi:<br />
HER YIL 14<br />
MİLYON KİŞİYE TANI<br />
KONULUYOR<br />
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)<br />
verilerine göre: her yıl<br />
yaklaşık 14 milyon kişiye<br />
kanser tanısı konuluyor, 8.2<br />
milyon kişi kanser ilişkili<br />
nedenlerle kaybediliyor. 2030<br />
yılına kadar dünya çapında<br />
öngörülen ölüm nedenlerinde<br />
kanserin ilk sıraya gelmesi<br />
öngörülüyor.<br />
52
PANDEMİ SÜRECİNDE<br />
DAHA FAZLA ÖZEN<br />
GEREKİYOR<br />
Tüm dünyada halen etkisini sürdüren<br />
pandemi sırasında belirli hasta<br />
gruplarının takip ve tedavilerini<br />
yönetmede fazladan özen gerekiyor.<br />
Bunlardan kanser olguları önemli bir<br />
grubu oluşturuyor. Çünkü bu hasta<br />
grubunda yoğun bakım ünitesinde<br />
yatış oranları ve mortalite daha<br />
yüksek bildiriliyor.<br />
ÖNEMLİ BİR KISMININ<br />
ÖNLENMESİ MÜMKÜN<br />
• Önemli bir toplum sağlığı sorunu olan kanserlerin yüzde<br />
30-50’si önlenebilir. Risk oluşturan faktörlerden uzak durma,<br />
tarama ve erken teşhis programlarının uygulanması ile bu<br />
mümkün olabilir.<br />
EN SIK GÖRÜLEN KANSER<br />
TÜRÜ AKCİĞER<br />
• Global kanser gözlem veri tabanı (GLOBOCAN) verilerine<br />
göre; Türkiye’de 2020 yılında 233.834 kanser tanısı konuldu<br />
ve 126.335 ölüm gerçekleşti. Bunlar arasından en sık görülen<br />
kanser türü akciğer kanseri oldu. Yüzde 17.6’lık pay ile 41.264<br />
akciğer kanseri olgusu tespit edildi. Bunu <strong>24</strong>.175 olgu ile<br />
meme kanseri izledi.<br />
HER 5 KANSERDEN<br />
1’İNİN NEDENİ TÜTÜN<br />
Kanser oluşumunda etken olan ve önlenebilen<br />
nedenlerin en sık olanları tütün kullanımı,<br />
obezite, düşük fiziksel aktivite, alkol<br />
tüketimi, güneş ışınlarına aşırı maruziyet<br />
olarak sıralanıyor. Tütün başta akciğer,<br />
ağız, larinks, mesane olmak üzere her 5 beş<br />
kanserden birinin nedeni. Maalesef 13-15 yaş<br />
arası gençlerde bile tütün ürünü kullanımı<br />
yaygınlaşıyor. Araştırmalara göre erkek<br />
çocukların yüzde 17.9’u, kız çocukların ise<br />
yüzde 11.5’i herhangi bir tütün ürünü kullanıyor.<br />
COVID-19<br />
SÜRECİ KANSER<br />
TEDAVİSİNİ<br />
AKSATMAMALI<br />
• COVID-10 pandemisi nedeniyle<br />
sağlık hizmetlerinde harcanan gücün<br />
ve maddi kaynakların büyük bir kısmı<br />
coronavirüs için kullanılıyor. Ancak<br />
özellikle cerrahiye uygun aşamada<br />
olan, evresi ve bireysel performansı<br />
doğrultusunda şifa şansı bulunan akciğer<br />
kanseri olgularında gerekli izolasyon<br />
önlemleri sağlanarak tedaviye<br />
ulaşmaları sağlanması büyük önem<br />
taşıyor. İleri evrede olan olgularda ise<br />
uygulanmakta olan sistemik tedavilerin<br />
aksatılmaması gerekiyor.<br />
53 Mart / Nisan 2021
Geçtiğimiz günlerde sonuçları<br />
açıklanan ve az sayıda<br />
koltuk altı lenfine sıçramış,<br />
yani metastaz yapmış<br />
meme kanseri hastalarına<br />
kemoterapi verilmeden<br />
sadece anti hormonal tedavi<br />
verilmesinin etkinliğinin<br />
araştırıldığı çalışmada, bu<br />
grup hastalarda kemoterapi<br />
verilmeden yalnızca anti<br />
hormonal tedavilerle de<br />
aynı etkinlikte iyi bir sonuç<br />
alınabileceği gösterildi.<br />
Lenf bezine sıçramış meme kanserine<br />
“KEMOTERAPISIZ”<br />
TEDAVI<br />
Prof. Dr.<br />
Serdar Turhal<br />
Anadolu Sağlık<br />
Merkezi Medikal<br />
Onkoloji Uzman<br />
ANADOLU Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof.<br />
Dr. Serdar Turhal, “Bu çalışma geçtiğimiz yıllarda yapılan ve<br />
koltuk altı lenflerine yayılımı olmayan meme kanseri hastalarında<br />
genetik risk hesaplaması yapılarak kemoterapi vermeden<br />
yalnızca anti hormon tedavisi ile de kemoterapi kadar iyi sonuç<br />
alınabileceğini gösteren çalışma baz alınarak yapıldı” açıklamasında<br />
bulundu. Bu yeni çalışmada kanserin 3 taneye kadar koltuk altı lenfine<br />
sıçrama yaptığı 9 ülkeden 9383 kadın hastada genetik risk hesaplaması<br />
yapıldığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı<br />
Prof. Dr. Serdar Turhal, “Hastaların 2/3’ü menopozda, 1/3’ü henüz<br />
menopoza girmemiş hastalardı. Bu çalışmada genetik tekrarlama<br />
riski düşük olarak hesaplanan hastaların bir kısmına yalnızca hormon<br />
tedavisi, bir kısmına hem kemoterapi hem de hormon tedavisi verildi”<br />
dedi. Prof. Dr. Serdar Turhal, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Beş yıllık<br />
takipte menopoza girmemiş ve genetik tekrarlama skoru düşük olan<br />
kadınlarda kemoterapinin yüzde 1.3 ek katkısı varken menopoza girmiş<br />
kadınlarda kemoterapinin böyle bir ek faydası gösterilemedi. Sonuç<br />
olarak hormon reseptörü pozitif olan ve menopoza girmiş hastalarda<br />
yalnızca anti hormon tedavisinin kemoterapi kadar etkili olabileceği<br />
gösterilmiş oldu.”<br />
GEÇTIĞIMIZ YILLARDA YAPILAN VE KOLTUK<br />
ALTI LENFLERINE YAYILIMI OLMAYAN MEME<br />
KANSERI HASTALARINDA GENETIK RISK<br />
HESAPLAMASI YAPILARAK KEMOTERAPI<br />
VERMEDEN YALNIZCA ANTI HORMON TEDAVISI<br />
ILE DE KEMOTERAPI KADAR IYI SONUÇ<br />
ALINABILECEĞINI GÖSTEREN ÇALIŞMA BAZ<br />
ALINARAK YAPILDI.<br />
54
55 Mart / Nisan 2021
SESSİZCE<br />
İLERLEYEN TİROİT<br />
NODÜLLERİNE<br />
DİKKAT!<br />
Tiroit nodülleri ve tiroit kanseri çoğu zaman<br />
farklı nedenler için yapılan tetkiklerde<br />
rastlantısal olarak saptanıyor. Görüntüleme<br />
teknolojilerinin hassasiyet oranlarının artması<br />
ve yaygınlaşmasıyla birlikte, tiroit kanserlerinin<br />
hem daha sık tanı alması hem de daha erken<br />
dönemde tespit edilmesi sağlanabiliyor.<br />
TIROIT nodüllerinin yol açabildiği<br />
tiroit kanseri ses kısıklığı, yutkunma<br />
ve nefes almada güçlük, geçmeyen<br />
öksürük gibi belirtilerle kendisini gösterebildiği<br />
gibi hiçbir şikayete neden olmadan<br />
sessizce de ilerleyebiliyor. Memorial Sağlık Grubu<br />
Medstar Antalya Hastanesi Endokrinoloji ve<br />
Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr.<br />
Uğur Alp Göksu, tiroit nodülleri, tiroit kanseri ve<br />
tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.<br />
40 YIL SONRA BILE<br />
GÖRÜLEBILIYOR<br />
Tiroit kanseri; ailesinde tiroit kanser öyküsü<br />
olanlar, radyasyona maruz kalan kişiler ve<br />
40 yaşın üzerindeki bireylerde daha sık<br />
görülmektedir. Ayrıca nükleer kazalar sonrası<br />
radyoaktiviteye bağlı olarak tiroit kanseri gelişebilmektedir.<br />
Bu kazalardan 40 yıl sonra dahi<br />
vakalar bildirilmektedir. Özellikle çocukluk döneminde<br />
yüksek doz radyasyona maruz kalmak<br />
tiroit kanser riskini artırmaktadır. Bu dönemde<br />
diğer kanserler nedeniyle uygulanan tedavi<br />
süreçlerinde radyasyona maruz kalma durumu<br />
söz konusu ise boyun bölgesini korumak için<br />
oldukça dikkatli edilmesi gerekir.<br />
TIROID KANSERINDE BELIRTILER<br />
Tiroit kanserinde erken dönemde herhangi bir<br />
belirti vermeyebilir. Çoğu zaman doktorların<br />
boyun bölgesinin muayenesinde saptanan<br />
nodüllerin incelenmesi sırasında ya da tiroit<br />
dışı nedenlerle boyun bölgesine uygulanan<br />
görüntüleme yöntemlerinde (boyun ultrasonu,<br />
BT, MR, PET CT gibi) rastlantısal olarak saptanabilmektedir.<br />
Kanser tanısı konulan nodülün<br />
büyümesi çok yavaş olabildiği gibi çok kısa<br />
zamanda da olabilmektedir. Bazı kişiler bu büyümeyi<br />
görebilmektedir ve bu durum boyunda<br />
büyüme hissi olarak ifade edilebilmektedir.<br />
TIROIT KANSERINDE GÖRÜLEN<br />
DIĞER BELIRTILER ŞUNLARDIR;<br />
• Ses kısıklığı veya konuşmada zorluk<br />
• Nefes almada güçlük<br />
• Yutkunma güçlüğü<br />
• Öksürük<br />
TIROIT<br />
KANSERININ<br />
ÖNCELIKLI<br />
TEDAVISI<br />
CERRAHIDIR<br />
Tiroit kanseri tedavisinde<br />
evreleme işlemi<br />
hastalığın başladığı yerden<br />
itibaren tiroit bezi<br />
içinde veya bez dışında<br />
nerelere yayıldığını gösterir.<br />
Tiroit kanserinde<br />
güncel, etkin ve doğru<br />
tedavi için kanserin tipi,<br />
evresi ve varsa eşlik<br />
eden hastalıkların belirlenmesi<br />
çok önemlidir.<br />
Uz. Dr. Uğur Alp Göksu<br />
Memorial Sağlık Grubu Medstar Antalya Hastanesi<br />
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü<br />
56
RUTIN TAKIPLER<br />
HAYATI ÖNEM<br />
TAŞIYOR<br />
Tiroit kanserlerinin tedavisi öncelikle cerrahidir. Cerrahi işlem; tiroit bezinin<br />
tamamının veya bir kısmının cerrahi olarak çıkarılmasını içerir. Ayrıca<br />
yaygınlığına ve tipine bağlı olarak lenf nodunun alınması gerekebilir. Lenf<br />
nodu, ilk cerrahi müdahale sırasında çıkartılabileceği gibi bazen takiplerde<br />
sonradan görüldüğünde müdahale edilebilir. 1 cm’den küçük tümörlerde,<br />
lenf nodu tutulumu yok ve tek loba sınırlı ise lobektomi denilen tek taraflı<br />
cerrahi işlem yapılabilir. Günümüzde bu çok küçük tümörler bulunduğu<br />
yere göre cerrahi işlem yapılmadan da uzman tarafından takip edilebilir.<br />
HEDEF, KANSER HÜCRELERININ YOK EDILMESIDIR<br />
Cerrahi (işlem) sonrası hastalar yaşam boyu tiroit hormon tedavisi alır.<br />
Cerrahi tedavinin yeterli olmadığı durumlarda uzmanın yönlendirmesiyle<br />
radyoaktif iyot tedavisi alınması gerekebilir.<br />
Cerrahi işlem sonrası, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanının<br />
değerlendirmesi sonrası, radyoaktif tedavinin uygulanması için ilgili bölüme<br />
yönlendirilir. Radyoaktif iyot tedavisinde hedef tiroit hücrelerinin yok edilmesidir.<br />
Tiroit dışı organlarda yan etki ihtimali azdır ancak bazı hastalarda<br />
tükürük bezlerini etkiler ve ağız kuruluğuna neden olabilir. Tekrarlayan yüksek<br />
dozlarda diğer kanserlerin gelişmesini düşük oranda artırabilir. Bunun<br />
için düşük dozlarda kullanılması bu riski minimuma düşürür. İlerlemiş tiroit<br />
kanseri vakalarında yeni ilaçlar kullanılmaya başlamıştır. Ancak bu ilaçlar<br />
kanserin büyümesini yavaşlatabilir veya kısmı yanıt oluşturabilir.<br />
Tiroit kanseri tedavisinde, kanser<br />
hücrelerini öldüren yüksek dozda<br />
X- ışınları kullanılan eksternal<br />
radyoterapi ve kemoterapiye<br />
başvurulabilir. Tiroit hormon<br />
tedavisi; cerrahi veya radyoaktif<br />
tedavi sonrası uzman doktor<br />
tarafından TSH değeri, ek hastalık<br />
olup olmadığı ve evresine göre<br />
uygun doz ayarlaması yapılır. Tiroit<br />
kanseri başlangıçta başarılı tedavi<br />
edilse de bazen bazı hastalarda<br />
yıllar sonra tekrarlayabilmektedir.<br />
Rutin takiplerde, hastanın fizik<br />
muayenesi, kan ve görüntüleme<br />
testlerinin incelenmesi çok<br />
önemlidir. Düzenli olarak tiroit<br />
hormon testleri yapılmalı, tiroit<br />
hormon düzeyi endokrinoloji ve<br />
metabolizma hastalıkları uzmanı<br />
tarafından değerlendirilmelidir.<br />
Tiroit kanseri tekrarlarsa veya<br />
yayılırsa tıbbi inceleme sonrası<br />
cerrahi müdahale, radyoaktif iyot<br />
tedavisi, eksternal ışın tedavisi veya<br />
kemoterapi uygulanabilir.<br />
57 Mart / Nisan 2021
Dikkat! Stres tetikleyici<br />
faktör olabilir!<br />
Evde kalmak tansiyonunuzu yükseltmesin!<br />
Prof. Dr. Metin Gürsürer<br />
Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />
Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />
PANDEMİDE<br />
HİPERTANSİYONA<br />
KARŞI 7 KRİTİK<br />
KURAL!<br />
BEYIN kanamasından inmeye,<br />
kalp yetmezliğinden kalp<br />
krizine, böbrek yetmezliğinden<br />
kalıcı görme kaybına… Tedavi<br />
edilmediğinde ölüme bile neden olabilen<br />
hipertansiyon, ülkemizde her 3 kişiden<br />
birini tehdit etmeye devam ediyor!<br />
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre;<br />
dünyada 1.5 milyardan fazla hipertansiyon<br />
hastası mevcut ve her yıl yaklaşık 7 milyon<br />
kişi yüksek kan basıncının neden olduğu<br />
hastalıklar yüzünden yaşamını yitiriyor.<br />
Üstelik pandemi nedeniyle hipertansiyon<br />
hastalarında artış gözleniyor. Acıbadem<br />
Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi<br />
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin<br />
Gürsürer hipertansiyon vakalarındaki<br />
yükselişte pandemi sürecinde hastalık<br />
kapma endişesi, yakınların kaybı, finansal<br />
zorluklar gibi nedenlerle artan stresin<br />
önemli bir faktör olduğuna dikkat çekerek,<br />
“Stres tek başına kalıcı hipertansiyon<br />
nedeni olmamasına rağmen tetikleyici<br />
bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.<br />
Pandeminin olumsuz koşulları nedeniyle<br />
yaşanan strese bağlı olarak sigara ve alkol<br />
kullanımı, sağlıksız beslenme, kilo alımı<br />
ve hareketsiz kalma gibi bazı yaşam tarzı<br />
değişiklikleri hipertansiyon hastalığına<br />
yol açabiliyor” diyor. Peki pandemide<br />
kan basıncını kontrol altında tutmak<br />
için neler yapmak, nelerden kaçınmak<br />
gerekiyor? Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />
Metin Gürsürer, pandemi sürecinde<br />
hipertansiyona karşı dikkat etmemiz<br />
gereken 7 kuralı anlattı; önemli öneriler ve<br />
uyarılarda bulundu.<br />
İDEAL KILODA KALIN<br />
Obezite ve hipertansiyon ilişkisi<br />
hala araştırılmaya devam edilen bir<br />
konu. Obezitenin vücuttaki kimyasal<br />
reaksiyonlara olan olumsuz etkisinin<br />
hipertansiyonu tetiklediği düşünülüyor.<br />
SIGARA VE ALKOL IÇMEYIN<br />
Sigara, özellikle sempatik sinir sistemini<br />
uyararak hipertansif bir etki yaratıyor.<br />
Damar sertliğini ve nabız dalga hızını<br />
arttırıcı etkileri nedeniyle merkezi<br />
kan basıncı üzerinde olumsuz etkiler<br />
oluşturuyor.<br />
TUZU KISITLAYIN<br />
“Tuzun kan basıncını arttırması içindeki<br />
sodyumdan kaynaklanıyor” diyen Prof.<br />
Dr. Metin Gürsürer, şöyle devam ediyor:<br />
“Alınan fazla sodyum damar içindeki<br />
volümün artmasına neden oluyor. Bir süre<br />
58
sonra bu durum kan basıncında artışa yol<br />
açıyor. Sadece tuz değil, sodyum içeren<br />
tüm gıdaları dikkatli tüketmeye özen<br />
gösterin.”<br />
KALP DOSTU BESLENIN<br />
Sağlıklı ve dengeli beslenme, vücudun<br />
fonksiyonlarını daha iyi sürdürebilmesinde<br />
önemli bir rol üstleniyor. Vücuda gerekli<br />
besinlerin yeterli ölçüde alınması, kimyasal<br />
reaksiyonların sağlıklı gerçekleşmesi için<br />
gerekli oluyor.<br />
DÜZENLI EGZERSIZ YAPIN<br />
Düzenli egzersizin nasıl bir mekanizmayla<br />
kan basıncını düşürdüğüyle ilgili bir netlik<br />
olmamasına rağmen, yapılan çalışmalarda;<br />
düzenli egzersiz yapan aktif kişilerde kan<br />
basıncı değerlerinin daha düşük olduğu<br />
gözlendi. Haftada 5-6 gün, 30-40 dakika<br />
tempolu yürüyüş yapmanız, vücudunuzun<br />
egzersiz ihtiyacını karşılayacaktır.<br />
UYKU DÜZENINIZE<br />
DIKKAT EDIN<br />
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin<br />
Gürsürer uykunun vücutta kan<br />
basıncını etkileyen otonom sinir sistemi<br />
fonksiyonlarını ve fizyolojik olayları<br />
Haftada<br />
5-6 gün,<br />
30-40 dakika tempolu<br />
yürüyüş yapmanız,<br />
vücudunuzun<br />
egzersiz ihtiyacını<br />
karşılayacaktır.<br />
etkilediğini belirterek, “Özellikle orta<br />
yaşlı kişilerde azalmış uyku süresi ve<br />
kan basıncındaki artış arasında ilişki<br />
gözlenmiştir.” diyor.<br />
STRESI YÖNETIN<br />
Stres doğrudan hipertansiyona yol<br />
açmamakla birlikte, stresli dönemlerde<br />
kan basıncı geçici olarak artabiliyor.<br />
Stresli süreçte vücudumuzda salgılanan<br />
hormonlar damarlara zarar vererek<br />
kardiyovasküler riskimizi artırıyor. Ayrıca<br />
stres hipertansiyon için risk faktörü<br />
olan sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız<br />
beslenme, kilo alımı ve hareketsiz kalma<br />
gibi hatalı yaşam alışkanlıklarına yol<br />
açabiliyor. Dolayısıyla hipertansiyon için<br />
tetikleyici bir faktör olabiliyor. Stres azaltıcı<br />
aktiviteler ise vücudumuzu rahatlatarak<br />
kan basıncının düşmesine yardım ediyor.<br />
Tedavi edilmediğinde ölüme bile<br />
neden olabilen hipertansiyon,<br />
ülkemizde her 3 kişiden birini tehdit<br />
etmeye devam ediyor! Dünya Sağlık<br />
Örgütü’nün verilerine göre; dünyada<br />
1.5 milyardan fazla hipertansiyon<br />
hastası mevcut ve her yıl yaklaşık<br />
7 milyon kişi yüksek kan basıncının<br />
neden olduğu hastalıklar yüzünden<br />
yaşamını yitiriyor.<br />
İLAÇ TEDAVINIZI<br />
YARIM<br />
BIRAKMAYIN<br />
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />
Metin Gürsürer hipertansiyon<br />
ile Covid-19’a yakalanma riski<br />
arasında bir ilişki olmadığını<br />
belirterek, “Hipertansiyon ve<br />
Covid-19 arasındaki bağlantı<br />
karmaşıklığını korumaya<br />
devam ediyor. Hipertansiyonun<br />
Covid-19’un seyrine tek başına<br />
ne kadar etkisi olduğu, ayrıca<br />
hipertansiyona eşlik eden ya<br />
da hipertansiyona bağlı gelişen<br />
diğer sağlık problemlerinin<br />
de hastalığın seyrini ne kadar<br />
etkilediği henüz açık değildir.”<br />
diyor. Ayrıca, hipertansiyon<br />
tedavisi gören hastaların<br />
kullandıkları ilaçlar nedeniyle<br />
Covid-19’a yakalanma<br />
risklerinde artış olmadığı<br />
yapılan çalışmalarla gösterildi<br />
ve hipertansiyon dernekleri<br />
tarafından da onaylandı.<br />
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />
Metin Gürsürer bu nedenle<br />
hipertansiyon hastalarının<br />
pandemi sürecinde ilaçlarını<br />
düzenli olarak kullanmaya<br />
devam etmeleri gerektiğini<br />
belirterek, “Çünkü ilaç tedavisinin<br />
aksaması ciddi tablolara neden<br />
olabiliyor” diyor.<br />
TEK ÖLÇÜM YETERLI OLMUYOR<br />
Kalbimiz kasıldığında bir basınç yaratıyor ve bu basınçla kan, atardamarlar yoluyla vücuda gönderiliyor. Kan basıncı<br />
ölçümünde 2 kuvvetin sonuçları görülüyor. İlki, kanın kalpten vücudumuza pompalandığında damar duvarına<br />
yaptığı basıncın değeri sistolik basınç (büyük tansiyon); diğeri ise kalp gevşediğinde damar duvarında olan basınç<br />
değeri, diyastolik basınç (küçük tansiyon) oluyor. Kan basıncı ölçümünde görülen değerin 130mmHg/80mmHg<br />
üzerinde olması “hipertansiyon” olarak adlandırılıyor. “Ancak tek bir ölçümde tansiyon değerlerinizin biraz yükselmiş<br />
olması hipertansiyon hastası olduğunuz anlamına gelmiyor” diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Gürsürer,<br />
sözlerine şöyle devam ediyor: “Tanı koymak için genellikle doktorunuz tarafından <strong>24</strong> saat boyunca belirli aralıklarla<br />
tansiyon ölçümünüzü yapacak tansiyon holter cihazı takılıyor. Tüm ölçümlerde tansiyonunuzun yüksek olması<br />
hipertansiyon hastası olabileceğinizi gösteriyor.”<br />
59 Mart / Nisan 2021
“Üremenin devamlılığını<br />
sağlayabilmek artık hayal değil.”<br />
KANSER TEDAVİSİNDE<br />
DOĞURGANLIK KORUNABİLİR<br />
ÜREMENİN KORUNMASI İÇİN<br />
NELER YAPILMALIDIR?<br />
40 yıldan uzun süredir kanser tedavilerindeki yenilikler ve özellikle kemoterapi alanındaki<br />
gelişmeler sayesinde yaşam sürelerinde önemli düzeyde uzamalar sağlandı. Ancak kanser<br />
tedavilerinin doğurganlığı olumsuz etkilediği de bir gerçek. Bazı kanser tedavilerinin ardından<br />
yaşanan doğurganlık kaybı vakaları, hastanın hassas olan psikolojisini de olumsuz etkiliyor.<br />
Özellikle son yıllarda yardımcı üreme teknikleri ile ilişkili yeni teknolojilerin gelişmesi sonucu bu<br />
tür hastalarda doğurganlığın korunmasıyla ilgili yeni bir disiplin, “Doğurganlığın Korunması-<br />
Fertilite Prezervasyonu” başlığı altında gelişti.<br />
Doç. Dr. Emre Pabuçcu<br />
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />
KANSER gibi hayatı tehdit<br />
edici bir tanı alan hastalarda,<br />
fertilite koruyucu yöntemler<br />
dediğimiz hastanın üremesini<br />
devam ettirebileceği işlemleri<br />
vaktinde yapmak-önlemleri almak<br />
ve uygulamak son yıllarda daha<br />
fazla önem kazanmaya başladı.<br />
Bu gruptaki hastalar bir yandan<br />
tedavisini düşünürken ve yaşamını<br />
devam ettirmenin yollarını<br />
ararkendiğer yandan çocuk sahibi<br />
olmayı arka plana itebiliyor. İşte bu<br />
noktada fertilitenin korunması ile<br />
ilgili danışmanlığın hastaya uygun<br />
bir şekilde verilmesi multidisipliner<br />
kapsamlı bir ekip tarafından<br />
gerçekleştirilmelidir.” diyen Kadın<br />
Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />
Doç. Dr. Emre Pabuçcu, doğurganlığın<br />
korunmasıyla ilgili önemli<br />
bilgiler paylaştı.<br />
DOĞURGANLIĞIN<br />
KORUNMASI<br />
YÖNTEMLERI:<br />
Kanser hastalarının tedavi süreçlerinin<br />
ardından yumurta ve sperm<br />
hücreleri yok olabiliyor. Özellikle<br />
kemo veya radyoterapi sonrasında<br />
testis veya overlerde kalıcı hasarlar<br />
oluşabiliyor. Böylelikle, kişilerin<br />
çocuk sahibi olma şansları çok<br />
azalabiliyor. İşte burada en önemli<br />
konu, kanser tedavisi öncesinde<br />
mutlaka doğurganlığın korunması<br />
adına hangi yöntemlerin elimizde<br />
bir seçenek olduklarını kişiler ile<br />
paylaşmak. Yani “BİLGİLENDİR-<br />
ME” çok çok önemli. Böylelikle,<br />
seçeneklerden birinin uygulanması<br />
durumunda üreme durumlarını<br />
kaybetme riski olan hastalar<br />
yumurta ve sperm dondurma<br />
işlemiyle, hastalıklarını atlatınca<br />
çocuk sahibi olabiliyor. Kanser<br />
hastalarında fertilite prezervasyonu<br />
yöntemleri hastanın yaşı, planlanan<br />
tedavi, elde olunan zaman, partnerin<br />
durumu ve yumurtalıklara olası<br />
metastaz riski durumuna göre<br />
seçiliyor. Böylece üremeyi olumsuz<br />
etkileyebilecek hastalıklar sonrasında<br />
dondurulan hücreler ile tekrar<br />
çocuk sahibi olma şansı oluyor.<br />
Günümüzde fertilite prezervasyonu<br />
için birçok seçenek bulunuyor.<br />
60
Günümüzde en sık uygulanan yöntemler arasında:<br />
• Kanser tedavileri öncesi sperm hücresi/testis dokusu<br />
• Embriyo ve/veya oosit (yumurta hücresi) dondurulması<br />
• Ovaryan doku (yumurtalık dokusu) dondurulması sayılabilir.<br />
DISIPLINLER ARASI ILETIŞIM SON DERECE<br />
ÖNEMI<br />
Bu grup hastalarda ileriki fertilite (çocuk sahibi olma) potansiyelinin<br />
değerlendirilmesi ve uygun fertilite prezervasyonu<br />
yöntemlerinin uygulanması multidisipliner bir yaklaşımı gerektiriyor.<br />
Etkili ve sürdürülebilir fertilite koruyucu hizmetler için<br />
medikal onkolog, cerrahi onkolog, reproduktif endokrinolog ve<br />
ürolog arasında sürekli bir iş birliği olmalıdır. Multidisipliner iş<br />
birliğinin güçlendirilmesi ve fertilite koruyucu yaklaşım servislerinin<br />
yaygınlaşması infertiliteye yol açabilecek tedavi alan hastaların<br />
bu seçeneklerden faydalanabilmesini yaygınlaştıracaktır.<br />
Gereklilik halinde etik ve yasal konularda danışmanlık alınması<br />
da uygun olacaktır. Kısaca aşamalar şöyledir:<br />
1. Kanser tanısı sonrası ve tedavisi öncesi ‘Doğurganlığın Korunması’<br />
hakkında bilgilendirme<br />
2. Seçeneklerin değerlendirilmesi ve en uygun olanın seçilmesi<br />
3. Yumurta-sperm-embriyo veya dokuların ileride kullanılması<br />
adına dondurulması<br />
4. Zamanı gelince bu hücre veya dokuların çözülüp kullanılması<br />
HASTALARIMIZIN YÜZÜ GÜLÜYOR<br />
“Bizler, merkezimizde bebek sahibi olmak isteyen ailelere<br />
hizmet verirken, fertilite korunması konusunda da çalışmalar<br />
yapıyor, bu alanda multidisipliner bir yaklaşımla çalışılmasını<br />
önemsiyor ve güncel tedavi yaklaşımlarını aralıksız takip ediyoruz.<br />
Sürekli günceli takip eden, yurtiçi ve yurtdışı kongrelere<br />
katılan ekibimiz, yenilikleri merkeze adapte ederek sürekli<br />
güncelleme yapmaktadır. Bu şekliyle kanser illetinden kurtulup<br />
çocuk sahibi olan çok sayıda danışanımız var!” açıklamasını<br />
yapan Doç. Dr. Emre Pabuçcu, “Doğurganlığın korunması<br />
yöntemlerinin gelişimi ve bu seçeneğin paylaşımı ile ailelerin<br />
yüzlerini güldürüyor ve hastalarımıza bu yönde üst düzey<br />
hizmet sunabiliyoruz.” dedi.<br />
61 Mart / Nisan 2021
Hamilelikte yetersiz beslenme<br />
Zehirlenme<br />
riski yaratabilir<br />
Hamilelik döneminde anne adayı tükettiği besinlerle hem kendi bedeninin hem de bebeğinin<br />
enerji ihtiyacını karşılar. Anne adayı yetersiz beslendiğinde ya da gereğinden çok daha fazla<br />
gıda tüketerek kilo aldığında birçok sağlık problemiyle karşı karşıya kalabilir. Sağlıklı bir<br />
hamilelik dönemi geçirmek isteyen anneler için beslenmenin büyük önem taşıdığını söyleyen<br />
DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzman Diyetisyen Olcay Barış, hamilelik döneminde<br />
doğru beslenmeye ilişkin bilgiler veriyor.<br />
HAMILELIK döneminde doğru beslenme;<br />
bebeğin iyi gelişmesi ve annenin sağlığı<br />
açısından hayati önem taşır. Bebek, ihtiyacı<br />
olan besinin tümünü anneden alır.<br />
Besinler anneden bebeğe plasenta yoluyla geçer.<br />
Bu nedenle gebelik süresince ortalama 2200 -<br />
2500 kalori enerji alınması gerekir. Anne adayının<br />
1800 kaloriden az enerji almaması ve düşük<br />
kalorili zayıflama diyeti yapmaması gerektiğini<br />
belirten DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzman<br />
Diyetisyen Olcay Barış, hamilelik döneminde<br />
alınacak günlük enerjinin % 15-20’i proteinlerden,<br />
% 30’u yağlardan, % 55-60’ı karbonhidratlardan<br />
sağlandığında enerji ihtiyacının dengeli bir biçimde<br />
karşılanacağını söylüyor.<br />
HAFTADA IKI KEZ BALIK<br />
TÜKETILMELI<br />
Bu enerjinin sağlanabilmesi için süt, et, sebze ve<br />
meyve, tahıl ve yağ grubu olmak üzere tüm besin<br />
gruplarının kişiye özel porsiyonlarda tüketilmesi<br />
gerektiğini anlatan Uzm. Dyt. Barış, “Anne adayları<br />
roka, tere, kırmızı ve yeşil biber, kivi, nar, portakal,<br />
mandalina, limon, turunçgilleri sıklıkla yemeli.<br />
Demir içeriği yüksek sebzelerden ıspanak, kereviz,<br />
pırasa lif içeriği ile sindirim şikayetlerine iyi geliyor,<br />
metabolizmayı güçlendiriyor. Hem Omega 3 hem<br />
de iyi bir protein kaynağı olan balık ise haftada<br />
iki gün öğünlere eklenmeli. Çok büyük okyanus<br />
balıkları denizin dibinde civa biriktirdiğinden<br />
düşük riski oluşturabiliyor. Ancak orta büyüklükte<br />
olan çipura, levrek, somon ızgara veya haşlama<br />
veya buğulama şeklinde rahatlıkla tüketilebilir.<br />
Tabii yasaklı gıdalar da var. Örneğin hazır paketli<br />
gıdalar, çekirdek, patates kızartması, meyve suları,<br />
çikolata, boza, kestane gibi besinleri sofradan<br />
uzak tutulmasını veya çok nadir tüketilmesini<br />
öneriyorum” diyor.<br />
FAZLA KILO ALIMI DOĞUM<br />
RISKLERINE NEDEN OLABILIR<br />
Gebelikte yetersiz ve dengesiz beslenme bebek<br />
GEBELIKTE<br />
YETERSIZ VE<br />
DENGESIZ<br />
BESLENME BEBEK<br />
KADAR ANNENIN<br />
SAĞLIĞINI DA<br />
BIRÇOK YÖNDEN<br />
OLUMSUZ<br />
ETKILIYOR.<br />
62
kadar annenin sağlığını da birçok yönden<br />
olumsuz etkiliyor. Anne adayı artan enerji<br />
ve protein gereksinimini karşılayamadığı<br />
durumda kilo kaybı, artan besin öğeleri<br />
gereksinimlerinin karşılanmamasında<br />
ise kansızlık, diş çürümesi, kemiklerden<br />
kalsiyum çekilmesi, yetersiz ve dengesiz<br />
beslenme ile zehirlenme riski, yetersiz protein<br />
alımından dolayı da ödem problemi<br />
yaşanabiliyor. DoktorTakvimi.com uzmanlarından<br />
Uzm. Dyt. Olcay Barış, bunun<br />
tam tersi bir durumun yani annenin aşırı<br />
besin alımının da doğum riskleri beraberinde<br />
getirdiğinin altını çiziyor. Uzm. Dyt.<br />
Barış, bu riskleri şöyle anlatıyor: “Annede<br />
aşırı yağlanma durumunda sezaryen doğum,<br />
geç doğum, anne karnında bebeğin<br />
mekonyum denilen bebeğin kendi dışkısını<br />
yutması ile aspirasyonu, ölü doğum riski<br />
oluşabilir. Hafif şişman veya belirgin şişman<br />
hamile kadınlarda, hamilelik diyabeti<br />
( gestasyonel diyabet), hipertansiyon ve<br />
preeklemsi riski normal kilolu hamilelere<br />
oranla daha yüksektir.”<br />
GEBELIK BULANTISI<br />
FAZLAYSA<br />
KARBONHIDRATTAN<br />
ZENGIN, YAĞDAN FAKIR<br />
BESLENILMELI<br />
Gebelikte bulantının çok fazla olduğu<br />
durumlarda beslenme tedavisinin önemine<br />
dikkat çeken Uzm. Dyt. Barış, anne<br />
adayının bulantılar nedeniyle ağızdan<br />
beslenemediği, kilo ve su kaybının<br />
görüldüğü durumlarda hastanede tedavi<br />
görmesi gerektiğinin altını çiziyor. Gebelik<br />
bulantısında karbonhidrattan zengin, yağdan<br />
fakir diyet tedavisinin etkili olduğunu<br />
anlatan Uzm. Dyt. Barış, şunları söylüyor:<br />
“Asitli besinlerden uzak durulmalıdır. Yağlı<br />
yiyecekler mide boşalmasını geciktirdiği<br />
için bu besinlerin tüketiminden mümkün<br />
olduğunca uzak durulmalıdır. Proteinden<br />
zengin diyetler bulantı şiddetini azaltabilir.<br />
Belli gıdalar bulantıya neden oluyorsa bu<br />
gıdalardan uzak durulmalıdır. Bulantısı<br />
olan anne adayı sık ve az yerse, bu şekilde<br />
Anne adayları roka,<br />
tere, kırmızı ve<br />
yeşil biber, kivi, nar,<br />
portakal, mandalina,<br />
limon, turunçgilleri<br />
sıklıkla yemeli.<br />
Demir içeriği yüksek<br />
sebzelerden ıspanak,<br />
kereviz, pırasa lif<br />
içeriği ile sindirim<br />
şikayetlerine iyi<br />
geliyor, metabolizmayı<br />
güçlendiriyor. Hem<br />
Omega 3 hem de iyi<br />
bir protein kaynağı<br />
olan balık ise haftada<br />
iki gün öğünlere<br />
eklenmeli.<br />
beslenme orta şiddetteki bulantı ve kusmayı<br />
önemli ölçüde azaltır. Hafif gıdalar,<br />
galeta, leblebi, etimek, peynir, ayran tüketilebilir.<br />
Sıcak yiyecek ve içeceklerin kokusu<br />
bulantı kusmayı arttırıyorsa yiyecek ve<br />
içecekler soğuk hazırlanmalıdır.”<br />
63 Mart / Nisan 2021
GECE ANI ÖLÜME BILE<br />
NEDEN OLABILIYOR!<br />
UYKU<br />
APNESİNİN<br />
9 ÖNEMLİ<br />
SİNYALİ!<br />
Tıkayıcı uyku apnesi; hava yolunu çevreleyen<br />
kasların gevşemeleri ve bunun sonucunda<br />
ortaya çıkan daralmaya bağlı olarak uyku<br />
esnasında solunumun onlarca veya yüzlerce<br />
kez kesintiye uğraması olarak tanımlanıyor.<br />
Dr. Mustafa Emir Tavşanlı<br />
Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />
EN SIK görülen uyku hastalıkları<br />
arasında uykusuzluktan sonra 2.<br />
sırada yer alan uyku apnesi, obezite<br />
sıklığındaki artış nedeniyle günümüzde<br />
gençlerde, hatta çocuklarda bile görülebiliyor.<br />
Üstelik tedavi edilmezse yaşam kalitesini<br />
oldukça düşürmesinin yanı sıra yol açtığı<br />
sorunlar nedeniyle özellikle gece veya<br />
sabaha karşı ani ölümle bile sonuçlanabiliyor!<br />
Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />
Dr. Mustafa Emir Tavşanlı uyku apnesinde<br />
nefeste kesilmelerin olduğu dönemde kandaki<br />
oksijen oranının düştüğü uyarısında bulunarak,<br />
“Oksijen seviyelerindeki dalgalanmalar<br />
vücuttaki dokulara zarar verebiliyor. Özellikle<br />
damar yapılarında meydana gelen<br />
hasarlar damarlarda tıkanıklıklara<br />
neden olabiliyor. Aynı zamanda kan<br />
basıncında ani yükselmeler de<br />
görülebiliyor, tüm bunlar kalp<br />
krizi ve inme olarak bilinen<br />
kalp-damar ile beyin<br />
damar hastalıklarının<br />
riskini arttırıyor. Bu<br />
nedenle tedavide geç<br />
kalmamak yaşamsal<br />
öneme sahip.” diyor.<br />
EN ÖNEMLI<br />
RISK<br />
OBEZITE<br />
Uyku apnesi riski<br />
erkeklerde 40 yaş sonrasında, kadınlarda da<br />
menopoz sonrasında artıyor. Özellikle fazla<br />
kilolu olmak uyku apnesinde en önemli risk<br />
faktörünü oluşturuyor. Yapılan çalışmalara<br />
göre; kilomuzdaki yüzde 10’luk bir artış uyku<br />
apnesi riskini 6 kat artırıyor. Ayrıca kişinin<br />
boyun yapısı kısaysa, boğazda havanın geçtiği<br />
yol yapısal olarak dar bir anatomiye sahipse,<br />
apne riski artıyor. Bunların yanı sıra genetik<br />
bazı hastalıklar, hipotiroidi ve akromegali<br />
gibi durumlar uyku apnesine neden olurken;<br />
bazı ilaçlar, sigara ve alkol tüketimi de uyku<br />
apnesini tetikleyebiliyor.<br />
‘BASINÇLI HAVA’ ILE<br />
KESINTISIZ SOLUNUM!<br />
Uyku apnesinin tanısı; hastanın şikayetlerinin<br />
yanı sıra bir gecelik uykusunun izlendiği ve<br />
beyin aktivitesi, solunum, kalp ritmi ile vücut<br />
kas hareketleri gibi çeşitli parametrelerin<br />
kaydedildiği ‘polisomnografi’ tetkikiyle<br />
konuyor. Bu tetkiklerde aynı zamanda uyku<br />
apnesinin şiddeti de belirleniyor. “Tedavide de<br />
hastaya basınçlı hava veriyoruz. Bu yöntemle<br />
hava yolundaki tıkanıklığı aşarak solunumun<br />
64
kesintisiz devam etmesini hedefliyoruz.<br />
Hastaların genelinde CPAP dediğimiz<br />
sürekli pozitif hava basıncı veren cihaz<br />
yeterli oluyor.” bilgisini veren Nöroloji<br />
Uzmanı Dr. Mustafa Emir Tavşanlı, şöyle<br />
devam ediyor: “Bazı hastalarda, boğazın<br />
ve burnun anatomik yapısını daraltan<br />
yapılar için ameliyat düşünülebiliyor.<br />
Çünkü bu darlık bazen basınçlı hava<br />
veren cihaz kullanımını engelleyecek<br />
düzeyde olabiliyor. Verilen tedaviyle<br />
birlikte uyku kalitesi de arttığı için<br />
hastanın yakınmaları ortadan kalkıyor.<br />
Bu tedavinin yanında hastanın kilo<br />
vermesi de önemli. Yeterli kilo verildiği<br />
takdirde, hastaların ihtiyaç duydukları<br />
basınç azalıyor ve bazı hastalarda cihaz<br />
tedavisinin gereği de kalmayabiliyor.”<br />
BU BELIRTILER<br />
VARSA, ZAMAN<br />
KAYBETMEYIN!<br />
“Hastalar sıklıkla horlama<br />
şikayetiyle gelseler de tek belirti bu<br />
değildir. Hatta basit horlama denilen<br />
tabloda apne olmayabilir de.” diyen<br />
Dr. Mustafa Emir Tavşanlı, uyku<br />
apnesi açısından uyarıcı işaretleri<br />
şöyle sıralıyor:<br />
• Gürültülü ve aralıklı horlama<br />
• Hastanın nefesindeki kesintilerin<br />
çevredekiler tarafından fark etmesi<br />
• Boğulur gibi uyanmak<br />
• Gece tuvalete kalkma ihtiyacı<br />
hissetmek<br />
• Gece özellikle ense ve göğüs<br />
üzerinde terlemenin olması<br />
• Sabah yorgun kalkmak<br />
• Gün içinde uykulu ve yorgun<br />
olmak<br />
• Sabah baş ağrısıyla uyanmak<br />
• Unutkanlık, dikkat ve<br />
konsantrasyon bozukluğu<br />
65 Mart / Nisan 2021
En sık uygulanan estetik operasyonlardan birisi<br />
“Liposuction’’<br />
Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve<br />
Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih ÇAKIR. Halk<br />
arasında yağ alma ameliyatı olarak da bilinen<br />
Liposuction hakkında bilgiler verdi.<br />
OP. DR. FATIH ÇAKIR,<br />
“Liposuction operasyonu;<br />
genetik özellikler, dengesiz<br />
beslenme, hamilelik vb.<br />
nedenlerle bazı bölgelerde biriken inatçı<br />
yağları almak için yapılır. Deri altında<br />
toplanan yağın vakum yapan özel bir<br />
alet ve ince kanüller yardımıyla alınması<br />
ameliyatıdır. Ülkemizde ve dünyada en<br />
sık uygulanan estetik operasyonlarından<br />
birisidir.<br />
Birçok insan, uygun diyet ve egzersize<br />
rağmen belli bölgelerdeki yağ<br />
birikimlerinden şikayetçidir dedi. Yağ<br />
aldırma yöntemi uygulandıktan yeniden<br />
yağ hücreleri oluşmadığını yani kalıcı bir<br />
sonuç sağlanacağının altını çizen ÇAKIR,<br />
konuya ilişkin şu bilgileri verdi:<br />
Liposuction işlemi bayanlarda ve<br />
erkeklerde uygulanabilmekle beraber, sık<br />
olarak; yüz, boyun ve çene altı bölgesi,<br />
kollar, göğüsler bölgesi, karın, bel ve<br />
basenler, kalça kıvrımları, bacak iç ve<br />
dış yüzeyleri, diz kapağı çevresine ve<br />
erkeklerde “Jinekomasti” denen göğüs<br />
büyümesi durumunda uygulanabilir.<br />
Ayrıca Liposuction işlemi sık olarak karın<br />
germe ile beraber de uygulanmaktadır.<br />
Alınan yağ dokusu vücutta diğer<br />
başka bölgelere de estetik amaçlı<br />
uygulanabilmektedir.<br />
Yağ çekme işlemi lokal, sedasyon<br />
anestezisi ya da genel anestezi altında<br />
yapılabilir. İşlemlerini ‘’Tümescent<br />
Teknik’’ denilen yöntemle uygulandığını<br />
söyleyen Opr. Dr. Fatih ÇAKIR, bunun<br />
tüm dünyada uygulanan en modern<br />
ve en güvenli Liposuction yöntemi<br />
olduğunu da yineledi. Liposuction işlemi<br />
sadece ince kanüllerin gireceği kadar 2-3<br />
mm uzunluğunda küçük kesiler yolu ile<br />
yapılır. Kesiler çok küçük olduğu ve belirli<br />
bölgelerde gizlendiği için ameliyat sonrası<br />
dönemde herhangi bir kesi izi göze<br />
çarpmamaktadır.<br />
İşlem lokal anestezi ile yapılırsa birkaç saat<br />
sonra hasta evine gönderilmekte, genel<br />
anestezi ile yapılırsa bir gün hastanede<br />
yatırılmaktadır. İşlemden sonra bir iki gün<br />
içinde işine ve günlük aktivitelerine geri<br />
dönebilmektedir. Günümüzde 5-7 litre<br />
yağ dokusunun güvenle alınabilmekte<br />
olduğunun altını çizdi.<br />
Liposuction yapılan bölgelere korse<br />
giydirilir. Korse ortalama 1-2 ay kadar<br />
giyilir. Bu süre içinde vücutta şişlik<br />
Op. Dr. Fatih ÇAKIR<br />
Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif<br />
ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />
hissedilebilir. Çünkü Liposuction yapılan<br />
bölgelerde ödem, şişlik ve bazen de<br />
morluklar olacaktır. Yağ alınan bölgelerde<br />
sertleşmeler olabilir. 2 ay gibi bir sürede<br />
eski haline gelecektir. Ameliyat sonrası<br />
mevcut diyet ve sporumuza mutlaka<br />
devam edilmelidir. Çünkü Liposuction<br />
işlemi kilo verdirme değil kontur düzeltme<br />
operasyonudur.<br />
Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif<br />
ve Estetik Cerrahi kliniğinde Liposuction<br />
Ameliyatları Op. Dr. Fatih ÇAKIR,<br />
tarafından modern teknik ve cihazlarla<br />
(Lipomatik ve 3D Lipo) yapılmaktadır.<br />
Liposuction işlemi sadece ince<br />
kanüllerin gireceği kadar 2-3<br />
mm uzunluğunda küçük kesiler<br />
yolu ile yapılır. Kesiler çok küçük<br />
olduğu ve belirli bölgelerde<br />
gizlendiği için ameliyat sonrası<br />
dönemde herhangi bir kesi izi<br />
göze çarpmamaktadır.<br />
66
ARKA KAPAK İÇİ<br />
67 Mart / Nisan 2021
68<br />
ARKA KAPAK<br />
AUDİ