18.08.2021 Views

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ (SAYI 24)

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

KAPAK<br />

1 Mart / Nisan 2021


ÖN<br />

KAPAK<br />

İÇİ<br />

2


BİRİNCİ<br />

SAYFA<br />

3 Mart / Nisan 2021


İÇİNDEKİLER<br />

MART/NİSAN<br />

2021<br />

08<br />

TÜP BEBEK<br />

TEDAVİSİNDE<br />

SON<br />

GELİŞMELER<br />

Tüp Bebek, Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanı Bülent Gürhan<br />

Kahraman, İnfertilite<br />

tedavisinde uygulanan<br />

yeni teknikleri <strong>NARKOZ</strong><br />

okurları ile paylaştı.<br />

İÇERİKLER<br />

21<br />

4<br />

18<br />

HİPOTİROİDİ,<br />

TİROİD YETMEZLİĞİ NEDİR?<br />

Gaziantep Liv Hospital<br />

Endokrinoloji ve Metabolizma<br />

Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr.<br />

Kamile Gül Hipotiroidi, tiroid<br />

yetmezliği hakkında Narkoz<br />

Sağlık Dergisi okuyucularını<br />

bilgilendirdi.<br />

12<br />

AKCİĞER KANSERİ,<br />

KANSERDEN KAYNAKLI<br />

YAŞAM KAYIPLARININ<br />

ÖNDE GELEN<br />

NEDENLERİNDEN BİRİDİR<br />

SANKO Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi İç Hastalıkları Ana<br />

Bilim Dalı Öğretim Üyesi<br />

Prof. Dr. Mustafa Yıldırım,<br />

akciğer kanserinin, kanserden<br />

kaynaklı yaşam kayıplarının<br />

önde gelen nedenlerinden<br />

biri olduğunu söyledi.<br />

MEDİCAL PARK<br />

GAZİANTEP<br />

HASTANESİ OTELCİLİK<br />

HİZMETİNDE İDDİALI<br />

Gaziantep’te hizmet vermeye başladığı Mart 2008’dan bu yana<br />

tıbbi ve teknolojik sağlık yatırımları ile dikkat çeken Medical Park<br />

Hastanesi, otelcilik hizmetlerinde de hastalarına sayısız alternatifi<br />

bir arada sunuyor.<br />

22<br />

GÜNEYDOĞU<br />

ANADOLU’NUN EN BÜYÜK<br />

ÖZEL HASTANESİ<br />

BOSSAN HOSPITAL<br />

GAZİANTEP<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en<br />

büyük özel hastanesi Bossan Hospital<br />

Gaziantep, güncel ve ileri tıbbı<br />

teknolojik alt yapısı ile geniş yelpazede<br />

sağlık hizmeti sunmaya başladı.


36<br />

38<br />

LİSE ÖĞRENCİLERİNDEN<br />

COVİD- 19 İLE<br />

MÜCADELEYE ÖNEMLİ KATKI<br />

SANKO Okulları öğrencileri,<br />

Covid-19 hastalığından şüphelenilen<br />

durumlarda kişilerin hastanelere<br />

giderek PCR veya antikor testi<br />

yaptırmadan önce uygulayabilecekleri<br />

güvenilir, maliyeti daha düşük<br />

olan, yapay sinir ağı kullanarak kesin<br />

sonuçlar alabilecekleri test geliştirdi.<br />

40<br />

42<br />

16<br />

SON YILLARIN TREND<br />

ESTETİK AMELİYATI<br />

“ANNELİK ESTETİĞİ’’<br />

Son zamanlarda sosyal medya ve<br />

TV programlarında sıkça duyduğumuz<br />

“Mommy Makever’’ Türkçe<br />

karşılığı olan “Annelik Estetiği’’,<br />

annelerin gebeliğe ve doğuma<br />

bağlı vücutta oluşan deformasyonların<br />

tek bir ameliyat ile veya birkaç<br />

ameliyat ile düzeltilmesi işlemidir.<br />

Gaziantep Özel Hatem Hastanesi’nde Genel Cerrahi ve<br />

Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan<br />

SON ZANNEDİLENLER YENİ BİR<br />

BAŞLANGIÇ OLABİLİR<br />

34<br />

IRAKLI GENÇ VÜCUT<br />

SARKMALARINDAN ANKA’DA<br />

KURTULDU<br />

Tüp mide ameliyatı sonrası<br />

vücudunda sarkma problemi<br />

yaşayan Iraklı hasta, Gaziantep<br />

Özel ANKA Hastanesi’nde<br />

gerçekleştirilen post bariatrik<br />

ameliyatıyla adeta yeniden doğdu.<br />

30<br />

GSO-MEM,<br />

TOPLU ALANLARA<br />

YÖNELİK<br />

DEZENFEKSİYON<br />

TÜNELİ İMAL ETTİ<br />

14<br />

66<br />

EN SIK UYGULANAN ESTETİK<br />

OPERASYONLARDAN BİRİSİ<br />

“LIPOSUCTION’’<br />

Defa Life Hastanesi<br />

Plastik, Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

Op. Dr. Fatih ÇAKIR. Halk<br />

arasında yağ alma<br />

ameliyatı olarak da<br />

bilinen Liposuction<br />

hakkında bilgiler verdi.<br />

Gaziantep’te yaşayan,<br />

yemek borusu kanseri tanısı<br />

konulan 86 yaşındaki Ayşe<br />

Demir, Gaziantep Özel<br />

Hatem Hastanesi’nde Genel<br />

Cerrahi ve Kanser Cerrahisi<br />

Uzmanı Op. Dr. Selçuk<br />

Arslan tarafından<br />

uygulanan total<br />

gastrektomi + distal<br />

özefajektomi ameliyatı ile<br />

sağlığına kavuştu.<br />

ÖFKE SİZİ KONTROL<br />

ETMEDEN SİZ<br />

ONU YÖNETİN<br />

5 Mart / Nisan 2021<br />

28<br />

Özel Hatem Hastanesi<br />

Psikoloğu Merve Özdede<br />

öfkenin sebepleri, kontrolü,<br />

vücuda olan etkileri ve dikkat<br />

edilmesi gereken hususları<br />

hakkında bilgiler verdi.<br />

26<br />

BÜYÜKŞEHİR <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

YAŞAM İÇİN OBEZİTEYE<br />

KARŞI MÜCADELE EDİYOR<br />

Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi, sağlıklı yaşam için<br />

bireylerin davranışlarını<br />

geliştirmek, obeziteye karşı<br />

bilinçlendirmek ve vatandaşların<br />

sunulan sağlık imkanlarına kolay<br />

erişebilmeleri amacıyla<br />

“Geleceğimizi Sağlıkla<br />

Kuşatıyoruz” programı<br />

düzenledi.


Sağlık Dergisi<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Atakan CEHRİ<br />

SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Yaşar SAĞLAM<br />

YAYIN KURULU<br />

Dr. Cengiz BAYRAM<br />

Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />

Mehmet Emin TATLI<br />

DİZGİ TASARIM<br />

Atakan CEHRİ<br />

YÖNETİM YERİ<br />

a j a n s<br />

İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />

Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />

Şehitkamil/Gaziantep<br />

BASKI<br />

İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />

Ekip İş Merkezi Altı<br />

Şehitkamil / Gaziantep<br />

Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />

e-posta: info@ebatofset.com<br />

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />

haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />

alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />

Dergide yer alan köşe<br />

yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />

narkozhaber@hotmail.com<br />

narkozhaber@mynet.com<br />

www.narkozgazetesi.com<br />

Sayı: <strong>24</strong> Yıl: 7<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Narkoz Haber Gazetesi<br />

ücretsiz ekidir.<br />

0 535 511 01 95<br />

0 342 232 42 43<br />

Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />

TÜRKİYE ve DÜNYA’da COVİD-19<br />

Pandemi süreci devam ederken en çok tartışılan konulardan biri de aşı olalım mı, olmayalım<br />

mı? Ya da hangi aşıyı olalım tartışması. Birçok televizyon kanalında ve vatandaş arasında aşı<br />

konusu gündemden bir türlü düşmüyor. Aşıların koruyuculuğundan tutun da, bizi kısırlaştırıyorlar,<br />

içimize çip takıyorlar söylentilerine kadar bir çok tartışma halen devam ediyor.<br />

Aşı konusunda çok büyük mesafe kat etmiş ülkelerin maske ve mesafeden kurtulup her<br />

türlü sosyal faaliyetlere başlamış olması sonucu vatandaşlarımızın aşıya biraz daha olumlu<br />

baktığını görüyorum. Çünkü insanların aşı olmaktan başka çarelerinin olmadığı ortada.<br />

Yoksa bu salgının durmaya hiç niyeti yok gibi.<br />

Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; 9 Mayıs 2021 tarihine kadar toplam yapılan<br />

aşı sayısı 25.846.087, 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 14.969.807, 2.<br />

Doz Uygulanan Kişi Sayısı 10.876.280.<br />

Covid-19 salgını ile mücadelede dünya ülkelerine göz atacak olursak gelişmiş ülkelerde<br />

durum iyiye giderken, gelişmeyen ülkelerdeki vurdum duymazlık nedeniyle görülen vaka<br />

ve ölümler durumun hiç te iç açıcı olmadığını gösteriyor.<br />

Hindistan, dünyadaki genel ilaçların ve aşıların en büyük üreticilerinden biri olmasına<br />

rağmen kendi ülkesinde aşılamada başarısız oldu. Vaka ve ölüm oranları ile ABD ve Brezilya’dan<br />

sonra üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’de ortaya çıkan COVID-19’un yeni varyantının<br />

ABD’deki en baskın virüs türü haline gelmesiyle birlikte ABD 4. dalga ile mücadele etmeye<br />

başladı. Johns Hopkins Üniversitesinin COVID-19 verilerine göre, ABD’de COVID-19 vaka<br />

sayısı 31 milyona, can kaybı da 560 bine yaklaşmış bulunuyor. 328,2 milyon nüfusu bulunan<br />

ABD’de CDC’ye göre ilk doz aşı yaptıranların sayısı 110 milyona yaklaşırken, 64 milyondan<br />

fazla kişiye de ikinci doz COVID-19 aşısı yapıldı.<br />

Hindistan varyantı nedeniyle İngiltere’de 21 Haziran’da kısıtlamaların tamamen kaldırılması<br />

da tehlikeye girdi. Türkiye rakamsal olarak ABD, Çin, Hindistan, İngiltere, Brezilya ve Almanya’dan<br />

sonra en çok aşı yapan ülkelerden biri.<br />

Dünya’da en çok Covid-19 aşısının yapıldığı 15 ülke arasında; Çin: 317,463,000- ABD: 257,159,677-<br />

Hindistan: 167,854,096- İngiltere: 52,448,962 Brezilya: 47,111,974- Almanya: 34,474,580 - Fransa:<br />

25,031,998 - Türkiye: <strong>24</strong>,857,986 - İtalya: 23,783,841 - Endonezya: 21,668,537- Rusya: 21,600,000-<br />

Meksika: 20,557,993 - İspanya: 19,364,595- Şili: 15,577,093- Polonya: 13,470,800- Kanada: 13,339,374<br />

yer alıyor.<br />

Türkiye, Sağlık Bakanlığının ve Bilim Kurulunun aldığı tedbir ve uygulamalarla COVİD-19<br />

salgınında şimdiye kadar başarılı bir çalışma yürüttü. Hatırlayacak olursak 26 ülke, salgının<br />

ilk başlarında Covid-19 salgını ile mücadele konusunda Sağlık Bakanlığından bilgi ve<br />

tecrübe paylaşımı talebinde bulunmuştu. Aşı çalışmalarında da belirli bir aşama kat etmiş<br />

bulunuyoruz. İnşallah kısa süre içinde yerli aşımıza da kavuşuruz. Ancak her şeye rağmen<br />

COVİD-19 ile mücadelemiz daha sürecek gibi görünüyor. Benim tahminim herkes aşılanana<br />

kadar vaka sayıları bir inecek bir çıkacak. Ne zaman ülkeler kendi vatandaşlarının aşılamasını<br />

bitirecek işte o zaman bu illetten bir nebzede olsa kurtulmuş olacağız.<br />

Normalleşme kısa süre içerisinde zor gibi görünüyor. Eski günler geride kaldı, hiçbir şey<br />

eskisi gibi olmayacak gibi duruyor. Tek yapmamız gereken Sosyal Mesafe – Hijyen – Maske<br />

üçlüsü ile yaşamayı öğrenmek. Ziyaretlere ara vermek ve toplu ortamlarda bulunmamak.<br />

Hem kendimiz hem de başkalarının SAĞLIĞI için bu önlemlere uymak zorundayız. Vurdum<br />

duymazlık yapıp başkalarının hayatını tehlikeye atmak sanırım cinayet olur.<br />

Virüsün olmadığı, birbirimize yeniden sımsıkı sarılacağımız günlerde buluşmak dileğiyle,<br />

Sağlıkla Kalın.<br />

6


7 Mart / Nisan 2021


DR. BÜLENT<br />

GÜRHAN<br />

KAHRAMAN<br />

KIMDIR?<br />

1978 Yılında Gaziantep’te<br />

doğdu. Ortaöğretimini<br />

Gaziantep Anadolu<br />

Lisesi’nde tamamladı.<br />

Aynı yıl Hacettepe<br />

Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi’ni kazanarak,<br />

2002 yılında mezun<br />

oldu. Ankara Etlik<br />

SSK Kadın Hatalıkları,<br />

Doğum Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi’nde<br />

2007 yılında ihtisasını<br />

tamamladı. Bir yıl aynı<br />

hastanede uzman doktor<br />

olarak görev yaptı. 2018<br />

de Yeditepe Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi İVF<br />

Merkezinde Tüp Bebek<br />

Uzmanlığını başarı ile<br />

tamamladı.<br />

Bülent Gürhan Kahraman<br />

Tüp Bebek, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE<br />

SON GELİŞMELER<br />

Tüp Bebek, Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanı Bülent Gürhan<br />

Kahraman, İnfertilite<br />

tedavisinde uygulanan<br />

yeni teknikleri <strong>NARKOZ</strong><br />

okurları ile paylaştı.<br />

GELIŞEN teknoloji hayatımızın<br />

her alanında olduğu gibi<br />

üreme tıbbında da pek çok<br />

yeni uygulamayı beraberinde<br />

getirirken Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanı Dr. Bülent Kahraman Tüp<br />

Bebek tedavisinde dünyada ki en son<br />

gelişmeleri, tedavi yöntemleri ve daha<br />

birçok konuyu Narkoz Sağlık Dergisi’ne<br />

anlattı.<br />

Hijyen kurallarına en üst seviyede dikkat<br />

edilen muayenehanesinde hizmet<br />

veren Doktor Kahraman, teknik ekipmanlarla<br />

donattığı muayenehanesinde<br />

her türlü kadın hastalıkları, doğum<br />

ve tüp bebek konusunda hastalarını<br />

tedavi ediyor.<br />

Kadın hastalıkları konusunda uzunca<br />

bir mesafe kat ettiklerini ve hastalara<br />

bu anlamda tedavi sunduklarını anlatan<br />

Dr. Kahraman, “Özellikle(infertilite),<br />

ileri düzey laparaskopi ve histereskopi<br />

, (kapalı ameliyatlarda), idrar kaçırma,<br />

riskli gebelik takibi, tüp bebek, menopoz<br />

ve çeşitli cerrahi tedaviler gibi<br />

rahatsızlıklarda hastalarımıza tedavi<br />

8


TÜP BEBEK TEDAVISI NE KADAR SÜRMEKTEDIR?<br />

Tüp bebek tedavisi kişiselleştirilmiş tedavilerdir. Genel olarak ilaçların kullanılmaya<br />

başlamasından embriyo transferine kadar geçen süre 15-22 gün arasındadır.<br />

İnfertilite yani kısırlık problemi yaşayan çiftlerin bir kısmına tüp bebek tedavisi<br />

önerilir. Özellikle ileri kadın yaşı, azalmış yumurtalık rezervi, sperm değerleri çok<br />

kötü olan veya tüpleri tıkalı olan çiftlere direk tüp bebek tedavisi önerilebilir. Tüm<br />

dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüp bebek tedavi yöntemlerinde teknolojik<br />

birçok gelişme kaydedilmiştir.<br />

uyguluyoruz. Bu konulardan herhangi birinde<br />

hastalarımıza cerrahi bir operasyon<br />

yapılmasına karar verirsek, Özel Hastanelerde<br />

operasyonun yapılması için gerekli<br />

işlemleri yapıyoruz” dedi.<br />

İNFERTILITE NEDENLERI<br />

NELERDIR?<br />

İnfertilite nedenleri erkek faktörü, ovulasyon<br />

(yumurtlama) bozuklukları, uterin-tubal<br />

faktörler, sebebi açıklanamayan<br />

faktörler gibi başlıklar altında toplanabilir.<br />

Erkek faktörü tespit edildiğinde konusunda<br />

uzman, ekibimizdeki andrologdan<br />

yardım alınarak tedavinin düzenlenmesi<br />

gerekir. Ovulatuar bozukluklar sıklıkla<br />

görülmekte olup kişiselleştirilmiş bilimsel<br />

yaklaşımla en doğru tedavi seçilir. Rahim<br />

yada tüplerle ilgili olan faktörlerde misal<br />

olarak; rahim içi yapışıklıklar rahim kavitesine<br />

yerleşmiş kitleler tubal yapışıklıklar<br />

endoskopi dediğimiz kapalı cerrahi<br />

yöntem ile ideal şekilde çözüme kavuşabilmektedir.<br />

Bu konudaki 15 yılı aşkın<br />

tecrübemizle birçok hastamızın mutluluğuna<br />

şahit olduk. Sebebi açıklanamayan<br />

durumlarda yardımcı üreme tekniklerine<br />

veya tarımsal ve operatif endeskopik<br />

cerrahi tekniklerine başvurmaktayız.<br />

HASTALARIN<br />

DEĞERLENDIRME AŞAMASI<br />

NASIL GERÇEKLEŞIYOR?<br />

Bu noktada kişiselleştirilmiş bilimsel<br />

hasta dostu yaklaşmalar çok önemlidir.<br />

Hastanın psikolojik olarak rahatlaması,<br />

durumunun net ve anlaşılır bir şekilde<br />

ortaya konulması hastanın güven içinde<br />

tedavisine başlaması çok büyük önem<br />

arz eder. Çiftin bu noktada bir olarak<br />

görüldüğü asla bir tarafın yüklenmesinin<br />

doğru olmadığı ve bu konunun hep birlikte<br />

çözüleceğini ortaya koymak gerekir.<br />

TEDAVIDE KULLANILAN<br />

ILAÇLARIN YAN ETKILERI<br />

VAR MI?<br />

Yumurta gelişi için kullanılan ilaçların<br />

enjeksiyon bölgesinde kızarıklık ve ağrı,<br />

göğüslerde hassasiyet, yorgunluk, kasık-<br />

İŞİNE YATIRIM<br />

YAPMAK<br />

HER ZAMAN<br />

KAZANDIRIR<br />

Ultrasonografi kadın hastalıkları<br />

ve doğum dalında muayenenin<br />

en önemli kısmını oluşturur. Bu<br />

noktada kullanmış olduğunuz<br />

cihazın en üst düzeyde olması<br />

hekimi ciddi anlamda destekler.<br />

İşine yatırım yapmak her zaman<br />

kazandırır. Bu anlayışla, görüntü<br />

kalitesinde üst düzey fark yaratan<br />

Voluson E8 cihazı ile son 5 aydır<br />

hastalarımıza her zamankinden<br />

daha iyisini vermeye çalışıyoruz.<br />

Hem detaylı ultrasonlarda<br />

hem de 4D HD LİVE, E8 e özel<br />

silüet ve stüdyo teknolojileri ile<br />

hastalarımıza bebekleri ile ilgili<br />

güzel hatıralar veriyoruz.<br />

9 Mart / Nisan 2021


Hastanın psikolojik olarak rahatlaması, durumunun net ve anlaşılır bir şekilde ortaya<br />

konulması hastanın güven içinde tedavisine başlaması çok büyük önem arz eder. Çiftin<br />

bu noktada bir olarak görüldüğü asla bir tarafın yüklenmesinin doğru olmadığı ve bu<br />

konunun hep birlikte çözüleceğini ortaya koymak gerekir.<br />

larda ağrı gibi yan etkileri olabiliyor. Özel<br />

protokollerde uyguladığımız yumurtalıkları<br />

baskılayıcı tedavilerde kuruluk hissi, ruh<br />

hali değişikleri, baş ağrıları gibi yan etkileri<br />

olabilmekte ama bilinmelidir ki bu etkiler<br />

geçici olmaktadır. Erken menopoza girme<br />

aşırı kilo alma gibi yan etkiler bulunmamaktadır.<br />

“PRP NEDIR? TÜP BEBEK<br />

TEDAVISINDE PRP GEBE<br />

KALMAYI KOLAYLAŞTIRIR<br />

MI?”<br />

Platelet Rich Plasma yani plateletten<br />

zengin plazma anlamına gelen PRP, kanın<br />

bazı işlemlerden geçirildikten sonra kırmızı<br />

kan hücrelerinden ayrıştırılarak, büyüme<br />

faktörlerinden ve bazı proteinlerden zengin<br />

kısmının elde edilmesi işlemidir. PRP<br />

tedavisi, kolunuzdan hekim tarafından<br />

alınan 10 cc kadar az bir kan kullanılarak<br />

yapılıyor. Alınan bu kan santrifüj cihazında<br />

yüksek devirde çevrilerek 9-10 dk. sonunda<br />

platelet dediğimiz kan hücrelerinden<br />

ve GF dediğimiz büyüme faktörlerinden<br />

zengin plazma kısmı elde edilerek<br />

yapılıyor. Bu plazma ihtiyaç duyulan cilt<br />

bölümlerine çok ince uçlu iğneler vasıtası<br />

ile enjekte ediliyor. PRP’in içinde normal<br />

kana göre 10 kat daha fazla büyüme<br />

faktörü bulunur ve bu büyüme faktörleri<br />

ve özel proteinler sayesinde uygulandığı<br />

yerdeki yara iyileşmesini hızlandırır. İlk<br />

olarak ortopedi ve spor yaralanmalarında<br />

kullanılmaya başlanan PRP bazı kadın<br />

hastalıklarının da tedavisinde kullanılmaya<br />

başlanmıştır.<br />

PRP IŞLEMI NASIL YAPILIR?<br />

Tüp bebek tedavisinde başarılı bir gebelik<br />

için rahim zarı kalınlığının yeterli olması<br />

gerekiyor. Rahim zarının istenenden daha<br />

ince kaldığı ve önceden rahim zarında<br />

oluşan yapışıklıklar açıldıktan sonra uygulanan<br />

tedaviyle kalınlaşmayan kadınlarda<br />

kendi kanlarından elde edilen trombositten<br />

zengin plazma tedavisi uygulanır.<br />

Hijyen kurallarına<br />

en üst seviyede<br />

dikkat edilen<br />

muayenehanesinde<br />

hizmet veren Doktor<br />

Kahraman, teknik<br />

ekipmanlarla donattığı<br />

muayenehanesinde her<br />

türlü kadın hastalıkları,<br />

doğum ve tüp bebek<br />

konusunda hastalarını<br />

tedavi ediyor.<br />

Tüp bebek tedavisi uygulamasında rahim<br />

zarı kalınlığı istenenden daha ince olan<br />

kadınlara, mevcut tedaviye ek olarak PRP<br />

serumunun rahim zarına uygulanmasıyla<br />

gebelik başarısı artırılır.<br />

PRP KIMLERE UYGULANIR?<br />

Başarısız tüp bebek tedavisi denemeleri<br />

olanlar, rahim zarı yeterince kalınlaşmayanlar,<br />

genellikle ileri yaşta olan ve<br />

yumurtalık rezervleri az olanlar, menopoza<br />

girmek üzere olan kadınlar, vajina yenileme<br />

(vajinal rejuvenasyon), vajina gençleştirme<br />

tedavisi yapılan kadınlar, rahim ağzı<br />

yaraları, genital bölgedeki liken skleroz<br />

tedavilerinde uygulanır.<br />

Tüp bebek tedavisi yapılacak bile olsa<br />

kadın yaşı ilerledikçe toplanacak yumurta<br />

sayısı azalacağı için hamile kalma şansı da<br />

azalacaktır. Over rezervi azalmış bu hastalarda<br />

gebelik şansını artırmak için birçok<br />

yeni tedavi denenmektedir. Tüp bebekte<br />

PRP yöntemi de bu düşünceyle ortaya<br />

atılmıştır. Yapılan bilimsel çalışmalarda tüp<br />

bebek tedavisinde PRP uygulamasının IVF<br />

başarı şansını artırdığı gösterilmiştir. Ama<br />

tüp bebek ve PRP yeni bir yöntem olduğu<br />

için PRP etkinliğinin başka çalışmalarla da<br />

gösterilmesi gerekmektedir.<br />

Tüp bebek başarı şansını etkileyen en<br />

önemli 3 paramatre: embriyo kalitesi, endometriyum<br />

reseptivitesi ve immünolojik<br />

nedenlerdir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı<br />

olan hastalar üzerinde yapılan bir<br />

çalışmada, hastaların PRP tedavisi sonrası<br />

%90’ının gebe kaldığı tespit edilmiştir.<br />

10


PRP TÜP BEBEK<br />

TEDAVISINDE NE ZAMAN<br />

UYGULANIR?<br />

Rahim duvarını kalınlaştırmak için veya<br />

tekrarlayan implantasyon başarısızlığı<br />

nedeniyle tüp bebek tedavisinde PRP<br />

yapılacaksa; PRP embriyo transfer edilmeden<br />

önce 2-3 defa verilir. Son PRP<br />

uygulamasından 3 gün sonra da embriyo<br />

transfer edilir. Yumurta gençleştirmek için<br />

tüp bebekte PRP uygulanacaksa, yine<br />

hastanın kanından hazırlanan PRP tüp<br />

bebek tedavisinden 1-2 ay önce uygulanır.<br />

“TEDAVİ ETMEK<br />

MUTLULUKTUR”<br />

İnsanlara tedavi uygulamanın ve o tedavinin<br />

neticesini görmek ayrı bir hazdır<br />

bizim için. İnsanların mutluğunun yanında<br />

olmak, onları sıkıntısını çözmek farklı bir<br />

duygudur. Belirli sıkıntıları çözmeye destek<br />

olmak parayla satın alınamayacak kadar<br />

mutluluk veriyor. Birçok hastam gebelik<br />

sonrasında da kendileri ile ilgili olan problemlerinde<br />

bile yine bize dönüş yapıyor.<br />

Bir ailenin hekimi olmak gibi bir duygu<br />

işin içine katılıyor ve bu duygu bizim için<br />

vazgeçilmez bir şey.’’<br />

TIPTAKİ GELİŞMELER UMUT<br />

VAAT EDİYOR<br />

Tıptaki son gelişmeler hem bizleri hem de<br />

çocuk sahibi olmak isteyen ailelere umut<br />

veriyor. Kısırlık tedavisine ne zaman nasıl<br />

karar verilir?<br />

35 yaş üzeri hastalarımızda 6 ay, 40 yaş<br />

üstü olan veya geçirilmiş over cerrahisi<br />

radyoterapi tedavisi görmüş olan ailede<br />

erken menopoz öyküsü olan hastalarımızda<br />

süre bekletmeden tedavi başlanabilir.<br />

Kadın üreme sistemini etkileyen<br />

en önemli faktör yaştır. Özellikle 44 yaş<br />

üstü gebe kalabilme oranı ciddi biçimde<br />

azalmaktadır.<br />

Hikâyenin ayrıntılı bir biçimde alınması,<br />

ailesel öykü, kromozomal bir rahatsızlığın<br />

olup olmadığının tespiti, erkek faktörünün<br />

olup olmadığının sorgulanması ve tetkik<br />

edilmesi, olası bir erkek faktöründe doğru<br />

yönlendirmenin yapılması çok önemlidir.<br />

Kadın üreme sistemini irdelemek amacı<br />

ile hormon profilinin görülmesi, jinekolojik<br />

muayene ve ultrasonun yapılması ve<br />

şüphe halinde histerosalpingografinin çekilmesi<br />

birçok faktörün tespiti konusunda<br />

ciddi faydalar sağlamaktadır.<br />

BUTİK<br />

ORTAMDA<br />

İDEAL TEDAVİ<br />

İdeal tedavi ve ayrıntılı tedavinin<br />

ve ayrıntılı tedavinin çok<br />

önemli olduğuna dikkat çeken<br />

Doktor Bülent Gürhan Kahraman,<br />

‘’Butik tedavinin çok<br />

önemli olduğunu düşündüğüm<br />

için kendi özel muayenehanemi<br />

açtım. Gaziantep’te<br />

doğurganlık, cinsel organ<br />

sarkması ve beraberinde idrar<br />

kaçırma diğer illere oranla bir<br />

hayli fazla. Bu hastalıklar konusunda<br />

gerekli tüm tedaviler<br />

ve gerekli operasyonlar bizim<br />

tarafımızdan yapılmaktadır.<br />

Son 15 yıldan beri tekrarlayan<br />

gebelik kaybı, kısırlığı tedavi<br />

konusunda büyük ilerlemeler<br />

ve çözümler ürettik. Hastalarıma<br />

daha geniş vakit ayırarak<br />

böyle bir işleyiş içine girdim.<br />

Randevulu çalışıyoruz ve<br />

hastalarımızı bekletmeden<br />

tedavi sürecini tamamlıyoruz’’<br />

ifadeleriyle bilgilendirdi.<br />

Tüp bebek başarı şansını etkileyen en önemli 3 paramatre: embriyo kalitesi,<br />

endometriyum reseptivitesi ve immünolojik nedenlerdir. Tekrarlayan tüp bebek<br />

başarısızlığı olan hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada, hastaların PRP tedavisi<br />

sonrası %90’ının gebe kaldığı tespit edilmiştir.<br />

11 Mart / Nisan 2021


AKCİĞER KANSERİ,<br />

KANSERDEN KAYNAKLI<br />

YAŞAM KAYIPLARININ ÖNDE<br />

GELEN NEDENLERİNDEN BİRİDİR<br />

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.<br />

Dr. Mustafa Yıldırım, akciğer kanserinin, kanserden kaynaklı yaşam kayıplarının önde<br />

gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.<br />

S<br />

ANKO Üniversitesi Hastanesi<br />

Tıbbi Onkoloji Uzmanı da olan<br />

Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinin,<br />

birçok insanı ve ailesini<br />

etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu<br />

olduğunu kaydetti.<br />

Sigara ve diğer tütün ürünlerinin akciğer<br />

kanserinin en önemli nedeni olduğunu<br />

anımsatan Prof. Dr. Yıldırım, “Ancak bir<br />

kişinin akciğer kanserine yakalanma<br />

şansını etkileyen birçok farklı faktör vardır”<br />

dedi.<br />

Kişide akciğer kanseri teşhis edildiğinde,<br />

kanser türünü ve yayılıp yayılmadığını<br />

belirlemek için birçok test yapıldığını<br />

vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam<br />

etti: “Kanserden şüphelenildiğinde, röntgen<br />

çekimi, akciğer tomografisi veya diğer<br />

görüntüleme işlemlerinin yanı sıra, kan<br />

testleri yapılır. Biyopsi, bir tümörden küçük<br />

bir doku parçasını çıkarmak için yapılan bir<br />

prosedürdür, böylece mikroskop altında<br />

test edilebilir ve incelenebilir.<br />

Kanser yayıldığında buna ‘metastaz’ denir.<br />

Kanserin evresi, tümörün büyüklüğüne<br />

ve lenf düğümlerine veya vücudun diğer<br />

bölgelerine yayılıp yayılmadığına göre<br />

belirlenir. Evre, tedavi seçimlerini yönlendirmek<br />

için kullanılan özelliklerden biridir,<br />

tümör büyüdükçe veya yayıldıkça artar.”<br />

AKCİĞER KANSERİ<br />

BELİRTİLERİ<br />

Akciğer kanseri küçük ve erken evrede olduğunda<br />

hiçbir belirti göstermeyebileceği<br />

12


Kanser yayıldığında buna ‘metastaz’ denir. Kanserin evresi, tümörün<br />

büyüklüğüne ve lenf düğümlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılıp<br />

yayılmadığına göre belirlenir. Evre, tedavi seçimlerini yönlendirmek için<br />

kullanılan özelliklerden biridir, tümör büyüdükçe veya yayıldıkça artar.<br />

için kişinin kendini normal hissedebileceğine<br />

dikkat çeken Prof. Dr. Yıldırım, “Kanser<br />

ileri evrelerde büyürse, çoğu insanda<br />

bir veya daha fazla semptom geliştirir.<br />

Bununla birlikte, akciğer kanserinin semptomları,<br />

diğer daha yaygın problemlerin<br />

semptomları ile aynı olabilir” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinin belirtilerini,<br />

“Öksürük, balgamda kan, nefes darlığı,<br />

hırıltı, ses kısıklığı, yüzün, kolların veya<br />

boynun şişmesi, göğüs, baş, kol, omuz ve<br />

boyun ağrısı, el kaslarının zayıflaması, göz<br />

kapağının sarkması ve bulanık görme, vb.”<br />

olarak özetledi.<br />

AKCİĞER KANSERİ İÇİN<br />

BİLİNEN RİSK FAKTÖRLERİ<br />

Akciğer kanserine yakalanma olasılığının,<br />

birçok risk faktöründen etkilendiğinin altını<br />

çizen Prof. Dr. Yıldırım, risk faktörlerini<br />

şöyle sıraladı: “Akciğer kanseri için yaygın<br />

risk faktörleri arasında tütün dumanına,<br />

radyasyona veya diğer toksik maddelere<br />

maruz kalma, kişinin kansere yakalanmış<br />

yakın aile üyeleri olup olmaması, yaş ve<br />

akciğer hastalığı varlığı dahil sağlık geçmişi<br />

önemli risk faktörleridir. Akciğer kanserine<br />

yakalanan pek çok kişide bu risklerden<br />

birden fazlası bulunsa da kanser nedeni<br />

bilinmeyen kişiler de vardır.”<br />

AKCİĞER KANSERİ<br />

TARAMASI<br />

Akciğer kanserine yakalanma olasılığını<br />

azaltmanın en önemli adımlarının, sigarayı<br />

bırakmak, evde radon (radyoaktif bir gaz)<br />

olup olmadığını kontrol etmek, gerekirse<br />

havalandırma sistemlerini gözden geçirmek<br />

ve tehlikeli madde bulunan işyerlerinde<br />

koruma tedbirlerinin alınması olduğunu<br />

bildiren Prof. Dr. Yıldırım, akciğer kanseri<br />

taramasına ilişkin şu paylaşımda bulundu:<br />

“Düşük riskli olduğu düşünülen kişiler için<br />

akciğer kanseri taraması önerilmez. Yüksek<br />

risk altındaki insanlar için, düşük doz<br />

bilgisayarlı tomografi taramaları ile akciğer<br />

kanseri taraması, akciğer kanserinden<br />

ölüm riskini azaltabilir. Bu, 55 ile 74 yaşları<br />

arasında, 30 paket/yıl veya daha fazla<br />

sigara kullanma geçmişine sahip olan ve<br />

son 15 yıl içinde sigara içmeye devam<br />

eden veya bırakan kişiler için geçerlidir.”<br />

COVID-19 PANDEMİSİ<br />

SIRASINDA KANSER BAKIMI<br />

COVID-19’un, SARS-CoV-2 adlı virüsün neden olduğu bir enfeksiyon<br />

olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Yıldırım, açıklamasında şu<br />

bilgilere yer verdi.<br />

“Virüsün yayılmasını yavaşlatmak için birçok bölgedeki insanlara<br />

mümkün olduğunca evde kalmaları söylendi. Bu, kanser hastaları<br />

için özellikle önemlidir, çünkü COVID-19 hastalığına yakalanırsa<br />

çoğunda hastalık riski ciddi artar. Ancak bu riskin, kanserler<br />

hastalıklarını takip ve tedavi etmek için düzenli tıbbi bakım<br />

almaya devam etmelerinin önemi ile dengelenmesi gerekir.<br />

Kanser tedavisi görüyorsanız, onkolog normal tedavi rejiminizde<br />

veya programınızda herhangi bir değişiklik yapmanız<br />

gerekip gerekmediği konusunda sizinle konuşabilir. Bazı durumlarda,<br />

şahsen bulunmanız gereken randevu sayısını azaltmak<br />

bir seçenek olabilir. Bu, yaşadığınız yer, kanserinizin türü<br />

ve evresi, mevcut tedavi seçenekleri ve genel sağlığınız dahil<br />

olmak üzere birkaç farklı şeye bağlı olacaktır.”<br />

Akciğer kanserinin hem erken tanısında hem de tedavisinde<br />

önemli gelişmelerin görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr.<br />

Yıldırım, “Klinik araştırmalar, yeni veya bilinen tedavilerin<br />

yeni kombinasyonlarının etkinliğini incelemenin dikkatlice<br />

kontrol edilen bir yoludur. Hastalıktan korunmak, özellikle<br />

de sigara gibi tütün ürünü kullanımının azaltılması akciğer<br />

kanseri ile mücadelenin en iyi yoludur” diye konuştu.<br />

Prof. Dr. Mustafa Yıldırım<br />

• SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları<br />

Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi<br />

• SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı<br />

13 Mart / Nisan 2021


SON ZANNEDİLENLER<br />

YENİ BİR BAŞLANGIÇ<br />

OLABİLİR<br />

Gaziantep’te yaşayan,<br />

yemek borusu kanseri<br />

tanısı konulan 86<br />

yaşındaki Ayşe Demir,<br />

Gaziantep Özel Hatem<br />

Hastanesi’nde Genel<br />

Cerrahi ve Kanser<br />

Cerrahisi Uzmanı<br />

Opr. Dr. Selçuk Arslan<br />

tarafından uygulanan<br />

total gastrektomi + distal<br />

özefajektomi ameliyatı ile<br />

sağlığına kavuştu.<br />

14


Toplumda var olan kanser yolun sonudur, bıçak değerse<br />

hatalık yayılır gibi gerçek dışı ve çok tehlikeli batıl<br />

düşünceler yüzünden bazı hastalar tedavide geç kalıyor.<br />

Ayşe hanımın vefalı çocuklarına da bilime ve bize olan<br />

güvenlerinden dolayı ayrıca minnettarız.<br />

AY BOYUNCA mide ağrıları çeken, son bir haftalık<br />

zamanda da yemek yiyemeyen, su dahi içemeyen Ayşe<br />

Demir, Gaziantep Özel Hatem Hastanesine başvurdu.<br />

Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk tarafından<br />

endoskopi yapıldı. Endoskopide yemek borusunun uç kısmında<br />

midenin ise giriş kısmında tümör olduğu tespit edilince Genel<br />

Cerrahi ve Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan tarafından<br />

ameliyata karar verildi. Ameliyatı başarılı geçen Ayşe Demir,<br />

6 gün hastane de yattıktan sonra şifa ile taburcu edildi.<br />

SON ZANNEDILEN BAŞLANGIÇLAR…<br />

86 yaşındaki Ayşe Demir’in ameliyatını başarılı bir şekilde<br />

gerçekleştiren Gaziantep Özel Hatem Hastanesi Genel Cerrahi<br />

ve Kanser Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Arslan “Ayşe hanım<br />

teyzemizin dizlerinde 86 yaşın yorgunluğunu kaldırabilmek için<br />

protezleri vardı. 2 aydır artarak devam eden yemekleri yutamama<br />

ve sonunda su bile içememe şikâyetleri zaten az olan takatini<br />

hepten azaltmıştı. Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Muzaffer Ertürk<br />

tarafından yapılan endoskopide yemek borusu ve midede kanser<br />

tespit edildi. Ameliyatı 3.5 saat süren profesyonel bir ekip başarısından<br />

ibaretti. Sonrası yine yorgun dizlerine ve koca yüreğine<br />

kalmıştı. 5 oğlu ile 2 kızının yeni bebekleri, şimdiki yaşlarını borçlu<br />

oldukları anneleriydi artık. Motivasyonunu sağladılar, inancını<br />

kaybettirmediler, yürüttüler, solunum egzersizlerini yaptırdılar.<br />

Servis hemşireleri, koca yürekleri ile desteklediler çok kıymetli<br />

hastalarını. Çok şükür ameliyattan 6 gün sonra, koca çınar, 7<br />

yavrusunu yeniden kanatlarının altına almak üzere taburcu oldu<br />

ve döndü yuvasına. Nihayet ekibin her bir halkasının yüreğinde<br />

yine o tatlı huzur kaldı. Toplumda var olan kanser yolun sonudur,<br />

bıçak değerse hatalık yayılır gibi gerçek dışı ve çok tehlikeli batıl<br />

düşünceler yüzünden bazı hastalar tedavide geç kalıyor. Ayşe<br />

hanımın vefalı çocuklarına da bilime ve bize olan güvenlerinden<br />

dolayı ayrıca minnettarız. Allah bizleri hastalarımıza ve yakınlarına<br />

mahcup etmeden, ekibin tüm elemanlarının sadece şifaya<br />

vesile olmasını sağlasın inşallah” şeklinde konuştu.<br />

SU IÇEBILDIĞIM IÇIN YEMEK YIYEBILDIĞIM<br />

İÇIN ÇOK MUTLUYUM<br />

Sağlığına kavuştuğu için çok mutlu ve minnettar olduğunu ifade eden Ayşe Demir; “2<br />

aydır midemde göğüs kısmıma doğru ağrılarım vardı, şikâyetlerim git gide artıyordu, son<br />

bir haftada yemek yiyemez, suyu dahi yutamaz hale geldim. Çocuklarım beni Hatem<br />

Hastanesine getirdiler. Dr. Selçuk Bey ameliyatımı gerçekleşti. Ameliyatım başarılı geçti.<br />

Ayağa kalkıp yürüyebiliyorum, en önemlisi su içebiliyorum, yemek yiyebiliyorum. Dr. Selçuk<br />

beye ve ekibine minnettarım. “ dedi. Annelerini sağlıklı bir şekilde eve götürecek olmanın<br />

mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Memik Demir, “ Anneme kanser teşhisi konulduğunu<br />

duyunca yıkılmıştım. Dr. Selçuk Bey ameliyat olması gerektiğini bizlere söyledi. Bizde<br />

annemizi ilk önce Allah’a sonrada Dr. Selçuk Beye emanet ettik. Annemin sağlığı çok iyi.<br />

Dr. Selçuk Bey bizimle çok iyi ilgilendi, güven veren biri, zaten pek çok yerden onun ve<br />

Hatem hastanesinin ismini söylediler. Allah onun gibi doktorların sayısını artırsın. Ne kadar<br />

teşekkür etsek az kalır.” dedi.<br />

15 Mart / Nisan 2021


SON YILLARIN TREND<br />

ESTETİK AMELİYATI<br />

“ANNELİK<br />

ESTETİĞİ’’<br />

Op. Dr. Serdar Kara<br />

Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

Son zamanlarda sosyal medya ve TV<br />

programlarında sıkça duyduğumuz<br />

‘’Mommy Makever’’ Türkçe karşılığı olan<br />

‘’Annelik Estetiği’’, annelerin gebeliğe<br />

ve doğuma bağlı vücutta oluşan<br />

deformasyonların tek bir ameliyat ile veya<br />

birkaç ameliyat ile düzeltilmesi işlemidir.<br />

Annelik sürecinin daha keyifli geçmesini<br />

sağlayan annelik estetiği uygulaması,<br />

kişinin fiziksel görüntüsünden memnun<br />

olmasını ve buna bağlı oluşan psikolojik<br />

iyileşme sayesinde kendisini daha iyi<br />

hissetmesini sağlar.<br />

A<br />

NNELIK estetiğinde kişiden kişiye değişmekle<br />

birlikte birkaç estetik operasyon kombine olarak<br />

uygulanır. Kadınlarda doğum sonrası karın<br />

sarkması, göğüslerde büyüme ve hacim kaybına<br />

bağlı sarkma, bacak ve basenlerde büyüme, kol sarkması,<br />

genital bölgede değişiklikler görülebilir. Emzirme dönemi<br />

bittikten sonra spor ve diyet ile düzeltilmeyen bu sorunlar<br />

annelik estetiği ile düzeltilebilir. Annelik estetiği kişinin<br />

ihtiyacına göre kişiye özel planlanır.<br />

ANNELİK ESTETİĞİ KİMLERE<br />

UYGULANIR?<br />

En uygun adaylar, doğumdan en az 6 ay geçmiş ve<br />

bebekleri sütten kesilmiş kişilerdir. Bu dönemden sonra<br />

genelde spor ve diyet yapılmasına rağmen istenilen sonuç<br />

alınamayan kişilere annelik estetiği uygulanılabilir.<br />

’Emzirme ve aşırı kilo değişimine bağlı göğüslerde büyüme<br />

16


ANNELİK ESTETİĞİ<br />

AMELİYAT ÖNCESİ<br />

DİKKAT EDİLMESİ<br />

GEREKENLER!<br />

Genelde kombine olarak yapılan<br />

bu işlemler genel anestezi altında<br />

tam uyutularak yapılır. Ameliyattan<br />

2 hafta öncesinde sigara ve alkol<br />

tüketiminin bırakılması gerekir.<br />

Özellikle sigara yara iyileşmesini<br />

bozduğu için ameliyat sonrası izlerin<br />

az olması açısından çok önemlidir.<br />

veya sarkma olan kadınlar’’<br />

‘’Karın kaslarında gevşeme ve buna<br />

bağlı sarkma veya deride çatlakları olan<br />

kadınlar’’<br />

‘’ Kol, bacak, basen gibi vücutta oluşan<br />

istenmeyen inatçı yağlanması olan<br />

kadınlar ‘’<br />

‘’Genital bölgede değişikliği olan kadınlara<br />

uygulanır.<br />

HANGİ İŞLEMLER<br />

UYGULANIR ?<br />

Annelik estetiğinde yapılacak işlemler<br />

kişinin ihtiyacına göre belirlenir. Karın<br />

kaslarında gevşeme sarkma veya deride<br />

çatlakları olan birine karın germe,<br />

göğüslerde büyüme veya boşalmaya<br />

bağlı sarkma olanlarda meme küçültme<br />

ve dikleştir, vücutta olan bölgesel<br />

yağlanmalarda liposuction yöntemi ile<br />

yağ alma işlemleri uygulanabilir. Normal<br />

doğum sonrası genital bölgede oluşan<br />

deformasyonlar düzeltilebilir. Hangi<br />

işlemin yapılacağına muayene sonrası<br />

karar verilir.<br />

ANNELİK ESTETİĞİ AMELİYAT<br />

SONRASI DÖNEM NASILDIR ?<br />

Annelik estetiği yapılan hastalara ameliyat<br />

sonrası yapılan işleme göre sayı 1-3 gece<br />

arası hastanede kalabilirler. İlk günden<br />

itibaren genelde yürümeye başlarlar ve<br />

hızlı bir şekilde normal sosyal hayata<br />

dönüş sağlarlar. Ameliyattan 1-2 hafta<br />

sonra hafif yürüyüşler ve hafif tempolu<br />

egzersizler önerilir. Yapılan işleme göre<br />

değişmekle birlikte hafif sporları 1 ay<br />

sonra ağır sporları 2 sonra yapılabilir.<br />

Yine ameliyat yapılan bölgelere göre<br />

sütyen veya korse kullanımı 1 ay süre ile<br />

önerilir. Karın germe işlemi yapıldıysa ilk<br />

10 gün öne eğik yürüme ve bu dönemde<br />

gerginliği azaltacak ‘’V’’ şeklinde yatmanız<br />

önerilir. Ameliyat sonrası duş hastane<br />

taburculuk sonrası yapılabilir. Ameliyat<br />

sırasında yapılan kalıcı pansumanlara<br />

sayesinden düzenli pansuman gerekmez.<br />

Ameliyatta gizli dikişler veya eriyen dikişler<br />

kullanıldığından sonrasında dikiş almasına<br />

gerek yoktur.<br />

Son olarak kadınlar için hamilelik ve<br />

annelik süreci hayatında ki en önemli<br />

dönüm noktalarından biridir. Bu süreçte<br />

gebeliğe bağlı ciddi deformasyonlar<br />

görülebilmektedir. Spor ve diyetle<br />

düzeltilemeyen bu deformasyonlar<br />

annelik estetiği ile düzeltilebilir. Ameliyat<br />

sonrasında güzel fiziksel görünümün<br />

bozulmaması için sağlıklı bir yaşam<br />

programı ve düzgün yeme alışkanlığı<br />

oluşturulmalıdır. Düzenli yapılan spor<br />

ve diyetle annelik estetiği ile elde edilen<br />

fiziksel huzursuz görünüm daha uzun süre<br />

kalıcı olacaktır.<br />

17 Mart / Nisan 2021


Guatrlar, yani tiroid<br />

bezi hastalıkları,<br />

genelde başarıyla<br />

tedavi edilebilen<br />

hastalıklardandır.<br />

Gaziantep Liv<br />

Hospital Endokrinoloji<br />

ve Metabolizma<br />

Hastalıkları<br />

Kliniğimizde<br />

guvatrların tanısı ile<br />

ilgili her türlü modern<br />

tetkiki yapma olanağı<br />

bulunmaktadır.<br />

HİPOTİROİDİ,<br />

TİROİD YETMEZLİĞİ NEDİR?<br />

Gaziantep Liv Hospital Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları<br />

Uzmanı Prof. Dr. Kamile Gül Hipotiroidi, tiroid yetmezliği hakkında<br />

Narkoz Sağlık Dergisi okuyucularını bilgilendirdi.<br />

T<br />

IROID bezi tiroid hormonu<br />

(T3 ve T4) salgılamaktadır.<br />

Tiroid hormonu<br />

vücudumuzda, büyüme,<br />

gelişme, enerji oluşumu ve enerji<br />

kullanımı, vücut ısısının sağlanması ve<br />

devamlılığı, her türlü metabolizmamız için<br />

çok önemlidir. Tiroid bezinde T3 ve T4<br />

yapımı için iyota ihtiyaç vardır. İyot için en<br />

önemli kaynak iyotlanmış tuzlardır. Tiroid<br />

bezinin fazla çalışması (hipertiroidi) gibi<br />

bir durum söz konusu değil ise mutlaka<br />

iyotlu tuz kullanmak gerekir. İyotlu tuzun<br />

ışık, nem ve ısıda etkinliği azalır. Serin,<br />

kuru ve ışıksız bir ortamda saklanmalıdır.<br />

İyotlu tuz yemek ocaktan indirildikten<br />

sonra ilave edilmelidir. Günlük iyot ihtiyacı<br />

erişkinler: 150 μgr, gebeler ve süt veren<br />

anneler için: 200-250 μgr’dır.<br />

GUATR: Tiroid bezinin büyümesidir.<br />

Ancak halk arasında tiroid bezinin her<br />

türlü hastalığına guatr denilmektedir.<br />

HİPOTİROİDİZM: T3 ve T4<br />

hormonlarının tiroid bezinde yeteri<br />

kadar yapılamamasından kaynaklanan<br />

18


ir hastalıktır, tiroid yetmezliği de<br />

denebilir. Bebek ve çocuklarda büyüme<br />

ve gelişme geriliğe sebep olur. Zekâ<br />

gelişimini etkileyebilir. Erişkinde ise<br />

organizmadaki olaylarda genel bir<br />

yavaşlama söz konusudur. Hipotiroidinin<br />

en önemli nedenleri iyot eksikliği ve<br />

“Hashimoto tiroiditi’’ dir. Diğer nedenler<br />

tiroid bezinin ameliyatla çıkarılması ve<br />

hipertiroidi hastalarının radyoaktif iyotla<br />

(halk arasında “atom tedavisi” diye bilinir)<br />

tedavisini takiben gelişir<br />

Hashimoto tiroiditi otoimmün hastalıktır<br />

ve kadınlarda ve aynı aile üyelerinde sık<br />

görülür.<br />

HIPOTIROIDININ BELIRTI<br />

VE BULGULARI<br />

Tiroid hormonları metabolizmanın aktif<br />

olmasında önemlidir. Tiroid hormon<br />

eksikliğinde vücudumuzda her türlü<br />

yapım ve yıkım faaliyetleri yavaşlar,<br />

hareketler yavaşlar, kişinin enerjisi düşer.<br />

Adeta ağır çekim veya kış uykusunda<br />

gibidir. İleri tiroid hormon yetmezliğinde<br />

vücut ısısı düşmektedir. Hipotiroidi belirti<br />

ve bulguları Tablo1. de özetlenmiştir.<br />

TANI IÇIN:<br />

Kanda Serbest T3, Serbest T4 ve TSH<br />

hormonuna bakılır.<br />

Anti-TPO ve anti-Tiroglobulin antikorlarına<br />

ve <strong>24</strong> saatlik idrarda iyot atılımına<br />

bakılabilir.<br />

TEDAVI: Hipotiroidi tedavisinde<br />

levotiroksin (T4) hormonu içeren ilaç<br />

verilir. İlaç sabah kahvaltıdan yarım saat<br />

önce alınmalıdır. Demir ve kalsiyum<br />

içeren ilaçlar, soya sütü ve soya mamülleri<br />

ile ceviz ilacın barsaktan emilimini<br />

bozduğundan, bu ilaçlar ve yiyecekler<br />

T4 hormonundan en az 4 saat sonra<br />

alınmalıdır. T4 hormonunun ömür<br />

boyu alınacağı unutulmamalıdır. Tedavi<br />

altındaki hastaların kontrol muayeneleri<br />

doktorları tarafından belirlenir. İzlem için<br />

kan alınırken ilaç alınmadan önce kan<br />

verilmelidir.<br />

GEBELİKDE HİPOTİROİDİZM<br />

Gebe veya emziren kadınlar her zamankinden<br />

fazla iyota ihtiyaç duyar. Dünya<br />

Sağlık Örgütü gebelikte ideal diyet iyod<br />

içeriğini 200 mikrogram olarak önermektedir.<br />

Gebelerde T3, T4 ve TSH düzeylerine<br />

bakılmalıdır.<br />

Hipotiroidizm tedavi edilmediği<br />

takdirde hem anne hem bebek için<br />

risk oluşturur. Gebe bir kadının<br />

tiroid hormonları yalnız kendisi<br />

için değil bebeğinin gelişimi<br />

için de hayati bir önem taşır.<br />

Kontrol altında tutulmayan<br />

hipotiroidizmde düşük yapma,<br />

erken doğum ve hatta ölü<br />

doğum riskleri artar. Ayrıca<br />

bebeğin zekâ gelişimini kötü<br />

yönde etkiler. Bu olumsuzluklar<br />

nedeniyle, hipotiroidisi<br />

olan bir kadının gebelik öncesi<br />

dönemde tedavisinin<br />

yapılması gerekir.<br />

GEBELIK<br />

HIPOTIROIDIZMININ<br />

TEDAVISI<br />

Levotiroksin (T4) hormonu<br />

Tablo1. Hipotiroidi belirti<br />

ve bulguları<br />

• Halsizlik, yorgunluk,<br />

güçsüzlük,<br />

• Unutkanlık, konsantrasyon<br />

zorluğu<br />

• Baş ağrısı<br />

• Kilo alma<br />

• Üşüme-soğuga<br />

tahammülsüzlük<br />

• Kadınlarda adet düzensizliği<br />

• Ciltte soluluk ve kuruluk,<br />

• Saç, kaşlar ve diğer kıllarda<br />

dökülme<br />

• Tırnaklarda kırılma<br />

• Kabızlık<br />

• El ve ayaklarda<br />

karıncalanma<br />

• Yüz, kol ve bacaklarda şişlik<br />

• Eklem ve kas ağrıları<br />

• Hafızada azalma, ruhsal<br />

değişiklikler<br />

• Yüzeyel ve yavaş solunum<br />

• İnfertilite-kısırlık<br />

• Anemi-kansızlık<br />

• Kalp hızında yavaşlama<br />

• Hipertansiyon<br />

• Kolesterol yüksekliği<br />

içeren ilaç verilir. Bu ilaç vücudunuzun<br />

ürettiği T4 ile aynıdır ve gebe kadınlar<br />

için güvenlidir. Hem gebelik öncesinde<br />

hem gebelik sırasında tiroid hormonu<br />

düzeylerinin normal olması önemlidir.<br />

Tedaviye başladıktan 3-4 hafta sonra<br />

tiroid fonksiyon testlerinin tekrar yapılması<br />

ve doğuma kadarki süreçte yakın takip<br />

edilmesi gerekir.<br />

Guatrlar, yani tiroid bezi hastalıkları,<br />

genelde başarıyla tedavi edilebilen<br />

hastalıklardandır. Gaziantep Liv Hospital<br />

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları<br />

Kliniğimizde guvatrların tanısı ile ilgili<br />

her türlü modern tetkiki yapma olanağı<br />

bulunmaktadır. Ancak tedaviler de başarılı<br />

olabilmek için, hastanın gecikmemesi ve<br />

tanı konulmuş ise de, doktorunun belirlediği<br />

zamanlarda düzenli kontrollerine<br />

gitmesi önemlidir.<br />

Prof. Dr. Kamile Gül<br />

Gaziantep Liv Hospital Endokrinoloji ve<br />

Metabolizma Hastalıkları Uzmanı<br />

Kaynaklar<br />

1- Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği hasta bilgilendirme broşürleri<br />

2- Amerikan Endokrin Derneği hasta bilgilendirme materyalleri<br />

19 Mart / Nisan 2021


20


Medical Park Gaziantep Hastanesi<br />

otelcilik hizmetinde iddialı<br />

Gaziantep’te hizmet vermeye başladığı Mart 2008’den bu yana tıbbi ve teknolojik<br />

sağlık yatırımları ile dikkat çeken Medical Park Hastanesi, otelcilik hizmetlerinde de<br />

hastalarına sayısız alternatifi bir arada sunuyor.<br />

M<br />

EDICAL Park’a gelen hasta<br />

ve hasta yakınları, süit odalarında<br />

konaklama esnasında<br />

kaz tüyü veya ortopedik<br />

yatak tercihinden, Mini Bar, şefimizin<br />

ellerinden ev yapımı organik gıdalardan,<br />

kapıda vale hizmetine kadar, sayısız hizmetten<br />

yararlanabiliyor.<br />

KUBBA, OTELCILIK<br />

HIZMETLERINI ANLATTI<br />

Hayrullah Kubba, Hasta ve hasta yakınlarına,<br />

burada kaldıkları süre içerisinde,<br />

kendilerini evindeymiş gibi hissetmeleri<br />

için bir çok imkan sunduklarını belirterek,<br />

“Odalarımızda; yastık menüsü, kolonya<br />

menüsü, çay kahve standı, kendi ürettiğimiz<br />

organik içeceklerden oluşan her<br />

odada mini bar mevcut. Lohusa annelere<br />

süt artırıcı hediye paketi, çocuklara özel<br />

kahvaltı sunumu, kahvaltıda ev yapımı<br />

reçel de şefimizin ellerinden şifa niyetine<br />

misafirlerimize ikram edilmekte. Odalarda<br />

bornoz ve hijyen paketini hastalar kendi<br />

elleriyle açarken, süit odalarda ütü ve ütü<br />

masası da bulunmakta” dedi.<br />

“KAZ TÜYÜ YASTIK<br />

SEÇENEĞI”<br />

Medical Park’a gelen her hastanın kapıda<br />

karşılandıktan sonra, polikliniğe kadar eşlik<br />

edildiğini söyleyen Kubba, “Ameliyat hastalarına<br />

hastanemize adım attığı ilk andan,<br />

çıkışına kadar eşlik eden ve ilgilenen ALL<br />

SAFE personeli sunuyoruz. Hasta ve refakatçılarımıza,<br />

kaldıkları süre içerisinde kaz<br />

tüyü yastıktan ortopedik yastığa kadar bir<br />

çok seçeneği de kendi tercihine bırakılıyor.<br />

Kolonya menüsünde ise, odanın nasıl kokmasını<br />

isterlerse, personelimiz hastanın istediği<br />

parfüm seçeneği ile odanın havasını<br />

değiştiriyor. Yine her odada çok ve kahve<br />

standıyla hasta çıkış yapana kadar kettle<br />

sayesinde bu ihtiyacını da giderebiliyor.<br />

Her detayı düşündüğümüz hastanemizde,<br />

vale hizmeti de sunmaktayız. Hatta<br />

pandemi sürecinde de bu hizmetten faydalanmak<br />

isteyen misafirlerimizin araçları<br />

da özel cihazlarla temizlenmektedir.” diye<br />

konuştu.<br />

“BÖYLE BIR HASTANEYI<br />

HAYAL ETMIŞTIM”<br />

Hayrullah Kubba, sağlık alanında yatırım<br />

yapmaktan duyduğu mutluluğu anlatırken<br />

“Gaziantep’te bu yatırım kararını aldığımda,<br />

tüm bu anlattığım hizmetleri de hayal<br />

etmiştim. Şu anda sadece Gaziantep’e<br />

değil, bölgemize, Türkiye’nin dört bir<br />

tarafına hizmet verebilir durumdayız. Yurt<br />

dışından da hastalarımız geliyor. Hayallerimi<br />

Gaziantep’te gerçekleştirdiğim için çok<br />

mutluyum” ifadelerini kullandı.<br />

“Rekabet,<br />

Gaziantep’e<br />

fayda sağlar”<br />

Kubba, özel hastanecilikte<br />

bir ivme kazandırdıklarını<br />

düşündüğünü vurgulayarak<br />

“Bu imkanların artmasından<br />

Gaziantep ve bölge halkı fayda<br />

görüyor. Şunu söyleyeyim;<br />

hastayı memnun ettiğiniz<br />

zaman hazzı bambaşka oluyor.<br />

Bunu yaşıyoruz. Kaliteye önem<br />

vererek, yeni yeni branşlar<br />

açarak, buraya kadar getirdik”<br />

21 Mart / Nisan 2021


Oğuz Engiz<br />

BOSSAN Hospital Genel Müdürü<br />

Güneydoğu Anadolu’nun<br />

en büyük özel hastanesi<br />

BOSSAN<br />

HOSPITAL<br />

GAZİANTEP<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin<br />

en büyük özel hastanesi Bossan<br />

Hospital Gaziantep, güncel ve<br />

ileri tıbbı teknolojik alt yapısı ile<br />

geniş yelpazede sağlık hizmeti<br />

sunmaya başladı.<br />

22


BOSSAN HOSPITAL GENEL MÜDÜRÜ OĞUZ ENGIZ: BÖLGENIN<br />

EN BÜYÜK ÖZEL HASTANESI, BOSSAN HOSPITAL’IN <strong>SAĞLIK</strong><br />

HIZMETI HAKKINDA <strong>NARKOZ</strong> <strong>SAĞLIK</strong> DERGISI’NE BILGI VERDI.<br />

GAZIANTEP şehrinin Gazikent<br />

bölgesinde toplam 42.000 m2’si<br />

hastane binası, 20.000 m2’si<br />

sosyal tesis olmak üzere toplam<br />

62.000 m2 kapalı alana sahip ve toplam<br />

500 yatak kapasiteli olarak planlanan<br />

Bossan Hospıtal mimari yapılanması ve<br />

hizmet üretim kapasitesi olarak Güneydoğu<br />

Anadolu’nun en büyük özel hastanesi<br />

olma özelliğini taşıyor.<br />

Hastanenin mimari planlamasında tüm<br />

tıbbi branşların yanı sıra radyoterapi<br />

ünitesi, radyocerrahi ünitesi, kemoterapi<br />

ünitesi, kemik iliği naklı merkezi, nükleer<br />

tıp ünitesi, tüp bebek ünitesi, koroner<br />

anjiyografi ünitesi, koroner ve KVC yoğun<br />

bakım üniteleri de yer alıyor.<br />

GENIŞ YELPAZEDE <strong>SAĞLIK</strong><br />

HIZMET SUNUMU<br />

SGK ile anlaşmalı olan hastanenin tıbbi<br />

bölümleri ise iç hastalıkları, çocuk sağlığı<br />

ve hastalıkları, kardiyoloji, nöroloji, göğüs<br />

hastalıkları, dermatoloji, fizik tedavi ve<br />

rehabilitasyon, enfeksiyon hastalıkları,<br />

biyokimya, radyoloji, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon, genel cerrahi, kadın hastalıkları<br />

ve doğum, beyin ve sinir cerrahisi,<br />

ortopedi ve travmatoloji, kulak burun<br />

boğaz, üroloji, göz hastalıkları ile ağız ve<br />

diş sağlığından oluşmaktadır.<br />

Alanında başarılı uzman hekimlerin görev<br />

aldığı hastane modern hastane yönetimi<br />

anlayışı içinde hasta memnuniyeti odaklı<br />

hizmet sunmaktadır. Tıbbi cihazların en<br />

üst düzeyde olduğu radyoloji bölümü ile<br />

ameliyathaneleri, yoğun bakım üniteleri<br />

ve de doğumhane ve yenidoğan yoğun<br />

bakım üniteleri ile dünya standartlarında<br />

hizmet üretmektedir.<br />

GÜNCEL VE İLERI TIBBI<br />

TEKNOLOJI<br />

Radyoloji bölümünde yüksek kilolu<br />

hastaların alınmasına imkan veren geniş<br />

gantry’ye sahip gelişmiş MR (manyetik<br />

rezonans) cihazı yanı sıra ileri kardiyolojik<br />

tetkiklerin yapılabildiği bir BT (bilgisayarlı<br />

tomografi) cihazı, meme kanserinin<br />

erken teşhisinde önemli rol oynayan<br />

ve ülkemizde sayılı hastanede bulunan<br />

Mammografi cihazı, biri skolyoz röntgen<br />

çekimine imkan veren iki x-ray (röntgen)<br />

cihazı, beyin ve ortopedi ameliyatlarında<br />

kullanılan iki c-arm x-ray (c-kollu röntgen)<br />

cihazı, aralında sorunlu gebeliğin takibinde<br />

kullanılan gelişmiş 4D ultrasonografi cihazının<br />

da olduğu çok sayıda USG cihazı<br />

bulunmaktadır. Bu donanım ile hastane,<br />

bölgenin en kapsamlı ve en yüksek teknolojili<br />

radyoloji bölümüne sahiptir.<br />

Hastanenin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />

Ünitesinde günümüzde kullanılan en ileri<br />

teknolojili tıbbi ekipman ile hizmet verilirken<br />

göz bölümünde ‘no touch’ yöntemi<br />

ile smile-lazer ameliyatları yapılabilmekte<br />

ve diş bölümünde bulunan panaromik diş<br />

röntgeni ile hastaların ağız, diş ve çenelerinin<br />

haritası çıkarılabilmektedir. Odyoloji laboratuvarında<br />

en gelişmiş duyma testeleri<br />

yapılabilmekte ve uyku laboratuvarında<br />

uyku bozukluklarının teşhis ve tedavisi<br />

yapılabilmektedir.<br />

<strong>SAĞLIK</strong> TURIZMI<br />

Sağlık Turizmi alanında birçok işbirliği<br />

anlaşması tamamlanmış olup, özellikle<br />

çevre ülkelerden hasta akışı sağlanmaya<br />

başlanmıştır. İlerleyen aylarda Orta Asya<br />

Cumhuriyetlerinden (özellikle Kırgızistan,<br />

Özbekistan ve Kazakistan), Afrika Ülkelerinden<br />

(Somali, Nijerya ve Gana) ve Avrupa<br />

ülkelerinden (özellikle vatandaşlarımız<br />

bulunduğu Almanya ve Hollanda’dan)<br />

hasta akışı sağlanacakır.<br />

Henüz iki aydır hastalarına hizmet sunan<br />

Bossan Hospital Güneydoğu Anadolu’nun<br />

en kapasiteli hastanesinin yanı sıra tıbbi<br />

kapsayıcılığı açısından da en önemli özel<br />

Alanında başarılı<br />

uzman hekimlerin<br />

görev aldığı<br />

hastane modern<br />

hastane yönetimi<br />

anlayışı içinde<br />

hasta memnuniyeti<br />

odaklı hizmet<br />

sunmaktadır.<br />

hastane olma yolunda emin adımlarla<br />

ilerlemektedir.<br />

GÜÇLÜ İŞBIRLIKLERI<br />

Hastane fizik tedavi ve rehabilitasyon, göz ve diş alanlarında ülkenin en başarılı grupları ile<br />

işbirliklerine giderek bu hizmetlerin Gaziantep’de en üst düzeyde verilmesini sağlamaktadır. Fizik<br />

Tedavi ve Rehahbilitasyon’da ROMATEM hastaneler grubu ile işbirliği yapılırken, diş alanında<br />

DENTAPOL ve göz alanında da yine bölgenin en güçlü hekim grubu ile işbirliklerine gidilmiştir.<br />

Önümüzdeki aylarda ise Radyoterapi (Tomoterapi), Radyocerrahi (Cyberknife), Kemik İliği Nakli,<br />

Tüp Bebek ve Nükleer Tıp alanlarında yeni işbirliği anlaşmaları yapılacaktır.<br />

23 Mart / Nisan 2021


HAYATINI KAYBEDEN<br />

<strong>SAĞLIK</strong> ÇALIŞANLARI ANISINA<br />

FİDAN DİKİLDİ<br />

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Toplumsal Duyarlılık Projeleri Merkezi (TDP)<br />

dersi kapsamında, GAÜN Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü öğrencileri<br />

tarafından “Hayata Can Kazandıranların Anısına Nefes Ol Projesi” ile fidan<br />

dikme etkinliği düzenlendi. Etkinlikte, hayatını kaybeden sağlık çalışanları<br />

anısına meyve fidanları toprakla buluştu.<br />

NURAY Tuncay Kara Bilim Sanat<br />

ve Eğitim Merkezi’nde (BİLSEM)<br />

gerçekleştirilen etkinliğe, Proje<br />

Yürütücüsü Ebelik Bölümü Arş.<br />

Gör. Emine Can, GAÜN TDP Merkezi<br />

temsilcileri, BİLSEM Yöneticileri ve öğrenciler<br />

katıldı.<br />

Projenin hedeflerinden birisinin üniversite<br />

ve toplum arasındaki bağların güçlendirilmesini<br />

sağlamak olduğunu vurgulayan<br />

Proje Yürütücüsü Arş. Gör. Emine Can,<br />

bu amaçla öğrenciler ile birlikte çeşitli<br />

meyve fidanlarının toprakla buluşturulduğunu<br />

söyledi. Arş. Gör. Can, “Gaziantep<br />

Üniversitesi Ebelik Bölümü olarak ‘Hayata<br />

Can Kazandıranların Anısına Nefes Ol’<br />

Projemiz için öğrencilerimiz ile birlikte<br />

pandemi boyunca tüm insanlığa can<br />

kazandırmak için gece gündüz çalışan ve<br />

bu uğurda hayatını kaybeden tüm sağlık<br />

çalışanlarının anısına fidan dikme etkinliğimizi<br />

gerçekleştirdik. Hepsini saygıyla ve<br />

rahmetle anıyoruz” dedi.<br />

Nuray Tuncay Kara Bilim Sanat ve Eğitim<br />

Merkezi (BİLSEM) Müdür Yardımcısı Filiz<br />

Öztürk ise GAÜN Toplumsal Duyarlılık<br />

Projeleri Merkezi’ne teşekkür ederek, bu<br />

anlamlı ve güzel etkinlikte birlikte çalışmaktan<br />

mutluluk duyduklarını ifade etti.<br />

BİLSEM Müdür Yardımcısı Ali Demir de<br />

farklı projeler geliştirerek yeni etkinliklerde<br />

tekrar bir arada bulunmak istediklerini<br />

söyledi.<br />

‘HAYATA CAN<br />

KAZANDIRANLARIN<br />

ANISINA NEFES OL’<br />

<strong>24</strong>


25 Mart / Nisan 2021


BÜYÜKŞEHİR <strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

YAŞAM İÇİN OBEZİTEYE KARŞI<br />

MÜCADELE EDİYOR<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, sağlıklı yaşam için<br />

bireylerin davranışlarını geliştirmek, obeziteye karşı<br />

bilinçlendirmek ve vatandaşların sunulan sağlık<br />

imkanlarına kolay erişebilmeleri amacıyla “Geleceğimizi<br />

Sağlıkla Kuşatıyoruz” programı düzenledi.<br />

DÜNYA’YI ve Türkiye’yi kısa<br />

sürede etkisi altına alan yeni<br />

tip Koronavirüs (Kovid-19) Salgını<br />

nedeniyle sağlıklı yaşamın<br />

önemi artarken, hastalığa karşı verilen<br />

ulusal mücadelede getirilen kısıtlamalar<br />

ve “Evde Kal” çağrısıyla insanların hareket<br />

alanları daraldı, obezite tehlikesi ortaya<br />

çıktı. Bu kapsamda sağlıklı yaşamın bir<br />

kültür haline gelmesi için bireylerin tek<br />

tek bilgi, tutum ve davranışlarını geliştirmek,<br />

vatandaşların obezite tedavisinde<br />

gerekli hizmetlere kolay ulaşımı sağlamak<br />

amacıyla Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />

Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanlığı<br />

ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire<br />

Başkanlığı iş birliğinde Hasan Celal Güzel<br />

Millet Bahçesi’nde “Geleceğimizi Sağlıkla<br />

Kuşatıyoruz” programı yapıldı.<br />

Program, “sadece daha çok kişiyle<br />

ortak hareket etmek” ile değil, “daima<br />

yanlarında yer almak” hedefiyle spor ve<br />

egzersizlerle vatandaşları obeziteye karşı<br />

harekete geçirirken, kurulan doktor, diş<br />

hekimi, fizyoterapist, diyetisyen çadırlarıyla<br />

vatandaşların vücut analizleri yapılarak<br />

doktorlar tarafından değerlendirildi, alınan<br />

kan tahlilleri soğuk zincir bozulmadan<br />

laboratuvarlara ulaştırıldı. Öte yandan<br />

programa gelen vatandaşlar fizyoterapist<br />

kontrolünde spor eğitmenleri ile görüşerek<br />

bireysel spor programları oluşturuldu, ağız<br />

diş kontrolleri yapıldı. Etkinliğe katılan<br />

vatandaşların tamamının Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi Sağlıklı Beslenme ve<br />

Obezite Birimi’nde takibi başlatıldı.<br />

“Geleceğimizi Sağlıkla Kuşatıyoruz” programına<br />

vatandaşlar, Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi Başkan Vekili Dr. Mehmet<br />

Berk, Büyükşehir Belediyesi Sağlık Hizmetleri<br />

ve Engelliler Daire Başkanı Dr. Serdar<br />

Tolay ile Gençlik Hizmetleri ve Spor<br />

Daire Başkanı Zekeriya Efiloğlu katıldı.<br />

“BELKİ İLK KEZ ZAYIF<br />

HALİMİ GÖRECEĞİM”<br />

“Geleceğimizi Sağlıkla Kuşatıyoruz” programına<br />

katılan ve bire bir uygulamalardan<br />

yararlanan Yasemin Karaduman, daha<br />

öncesinde Büyükşehir Belediyesi’nin<br />

düzenlediği obezite kamplarına katıldığını<br />

belirterek, “Çok memnun kaldım her şey<br />

çok güzeldi. Hocalarımızın ilgisi alakası<br />

iyiydi. Gün içerisinde 7’de yürüyüşe çıkıyorduk,<br />

ara öğünlerimizi aldık, pilates<br />

ve spor yaptık. Egzersizlerimize devam<br />

ettik. Sabah akşam ölçümlerimiz yapıldı<br />

terapilere katıldım. Ben bugüne kadar<br />

hiç kilo verememiştim. Ama hocalarımız<br />

sayesinde bir adım atmış olduk ve belki<br />

ilk kez zayıf halimi göreceğim. Böyle bir<br />

uygulama belki Türkiye’de ilk yapılıyordur<br />

bundan dolayı Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Fatma Şahin’e çok<br />

teşekkür ederim” diye konuştu.<br />

“25 YILDIR REJİMLER<br />

YAPIYORUM AMA BİR<br />

TÜRLÜ İSTEDİĞİM<br />

SONUCU ALAMADIM”<br />

Programa katılan Sevda Taşdemir ise<br />

etkinliği duyunca katılmak istediğini<br />

aktararak, “Kan tahlili verdim, şekerim<br />

ölçüldü, dişlerimiz kontrol edildi, spor<br />

ve yürüyüş yaptım hocalarımızın<br />

eşliğinde. Bize yardım eden hocalarımıza<br />

ve bu imkânı sağlayan Fatma<br />

Şahin’e inanılmaz minnettarım. 25<br />

yıldır rejimler yapıyorum ama bir türlü<br />

istediğim sonucu alamadım. Bize burada<br />

o kadar şey öğretiyorlar ki nasıl<br />

yemek yememiz, nasıl beslenmemizi,<br />

nasıl su içmemiz gerektiği bile öğretiyorlar”<br />

dedi.<br />

26


27 Mart / Nisan 2021


ÖFKE SİZİ<br />

KONTROL<br />

ETMEDEN<br />

SİZ ONU<br />

YÖNETİN<br />

Hayal kırıklığı<br />

yaşadığımızda, trafikte,<br />

haksızlığa uğradığımızda,<br />

anlaşılmadığımızı<br />

düşündüğümüzde ve<br />

buna benzer bir çok olay<br />

yaşadığımızda kendimize<br />

hakim olamaz ve bir<br />

takım davranışlarda<br />

bulunuruz. Bu davranışın<br />

nedeni sorulduğunda<br />

ise hepimizin verdiğimiz<br />

cevap aslında ortak bir<br />

cevaptır; öfkeliydim!<br />

ZEL Hatem Hastanesi Psikoloğu Merve Özdede öfkenin sebepleri,<br />

Ökontrolü, vücuda olan etkileri ve dikkat edilmesi gereken hususları<br />

hakkında bilgiler verdi.<br />

Öfkenin kaynakları ne olursa olsun tüm duygularımız gibi öfkede<br />

kişiliğimizin doğal bir bileşenidir ve dolayısıyla öfkeden tamamen<br />

arınmış bir kimse yoktur. Öfke, çok önemli ve güçlü özelliklere sahip en temel<br />

duygulardan biridir. Doğal ve geçici bir duygudur, her insan deneyimler. Hatta<br />

evrimsel olarak hem kişisel hem toplumsal sağ kalımımız ve nesillerin devamı<br />

için gerekli bir duygudur.<br />

ÖFKE KONTROLÜ MÜMKÜN MÜ?<br />

Öfke ile ilgili zorlanmalar yaşayan kişilere baktığımızda tamamı için olmasa bile<br />

büyük bir kısmı için gözlemlediğimiz ana sorun öfkeyi kontrol altına almaya<br />

çalışmaları ve bu güçlü duyguyu yaşamamaya hatta bastırmaya çalışmalarıdır.<br />

Sosyal medyada çokça rastladığım ve çoğumuzun yanlış yorumladığı ‘Öfke<br />

Kontrolü’ konusuna değinmekte fayda olduğu kanaatindeyim. Burada bahsedilen<br />

kontrol eylemi öfkeye yönelik değil, öfkenin sonucunda gelişen davranışa<br />

yöneliktir. Öfkeyle ilgili yaşanan problemler öfkeliyken sergilediğimiz davranışlarla<br />

ilişkilidir. Öfke hafif bir gerilimden yıkıcı bir patlamaya giden geniş bir<br />

aralıkta olabilmektedir. Öfkeyi kontrol etmenin amacı, insanın bu duygusunun<br />

ÖFKE NEDIR?<br />

Öfkenin birçok ruhsal rahatsızlığın habercisi olduğunu ifade eden Psikolog Merve Özdede ‘Temel<br />

olarak öfke; bir kişiye, nesneye, duruma ya da fikre karşı bir takım olumsuz niyetler besleyen ve<br />

bunlara karşı zaman zaman zarar verme tutumu geliştiren zihinsel bir tutumdur. Öfkenin diğer<br />

duygular gibi kolay kolay kabul edilmemesi ve hoş görülmemesinin temelinde öfke ile ilgili bilmemiz<br />

gereken bazı noktalar vardır. Öfke her ne kadar insan olmanın bir parçası olarak belirtilse de, birçok<br />

ruhsal rahatsızlığın habercisi olarak da değerlendirilmektedir. Buradaki ayırım noktası ise düşünülenin<br />

aksine öfkenin boyutu değil, öfkenin sonucunda ortaya çıkan davranış modelidir’ dedi.<br />

28


DAVRANIŞLARIMIZI NASIL YÖNETEBILIRIZ?<br />

Bir durumu kontrol etmek ya da yönetebilmek için, o durumu çok iyi analiz edebilmemiz ve<br />

anlayabilmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla öfke halini yönetebilmek için öncelikle kendimizi<br />

gözlemlemekle işe başlamalıyız. Bizi öfkelendiren durumları bilmeli, öfkenin nasıl geliştiğini<br />

görebilmeli, öfkenin bizde oluşturduğu etkileri tanımalı ve daha sonrasında bizde bu olumsuzlukları<br />

yaratan olay durum ve kişilere karşı önlemlerimizi almalıyız.<br />

saldırgan davranışlara dönüştürmeden,<br />

kendisine ve çevresine zarar vermeden,<br />

doğru olarak ifade etme becerisini kazanabilmesidir.<br />

Bizim kontrol edebileceğimiz<br />

tek alan bu işin ‘davranış’ kısmıdır.<br />

BIZI ÖFKELENDIREN<br />

DURUMLARA GÖZ ATALIM!<br />

Öfke ile ilgili problem yaşayan danışanlarımıza<br />

ilk tavsiyemiz genellikle, kendilerini<br />

gözlemlemeleri oluyor. Öfke anlarına<br />

dikkat etmeleri, nelerin buna sebebiyet<br />

verdiğini bulmaları ve bu anları gerekirse<br />

Öfkenin vücudumuza<br />

olan etkilerine örnek<br />

verecek olursak; kalp<br />

atımı ve kan basıncı<br />

yükselmesi, böbreküstü<br />

bezlerinden salgılanan<br />

stres hormonları<br />

olan adrenalin ve<br />

noradrenalin düzeyleri<br />

yükselmesi diyebiliriz.<br />

not etmeleri bizim işimizin ilk adımını<br />

oluşturuyor.<br />

ÖFKE DUYGUSU VE<br />

VÜCUDUMUZA OLAN<br />

ETKILERI<br />

Öfkenin vücudumuzda biyolojik ve<br />

fizyolojik değişikliklere neden olduğunun<br />

altını çizen Psk. Merve Özdede ‘Öfkenin<br />

vücudumuza olan etkilerine örnek verecek<br />

olursak; kalp atımı ve kan basıncı yükselmesi,<br />

böbreküstü bezlerinden salgılanan<br />

stres hormonları olan adrenalin ve noradrenalin<br />

düzeyleri yükselmesi diyebiliriz.<br />

Stres hormonları dediğimiz bu hormonlardaki<br />

dengesiz artış, çeşitli organlarımızda<br />

ve bu organların fonksiyonlarında ciddi<br />

sorunların gelişimine yol açmaktadır.<br />

Aynı zamanda öfke, metabolizma bozulmalarına<br />

ve şekerin artmasına da sebep<br />

olabilmektedir ‘ dedi.<br />

NELERE DIKKAT ETMELIYIZ?<br />

Öfke duygusunda genellikle bir çarpıtılmış<br />

odaklanma söz konusudur ve bu kişide<br />

olumsuz olan durum, kişi veya fikre yönelik<br />

abartılmış bir yorumlamaya sebebiyet<br />

verir. Bu çarpıtma bizi doğrudan uzaklaştırır<br />

ve olayları yanlış yorumlamamıza<br />

neden olur. Genelde bu yanılgıya düşen<br />

kişilerde 3 farklı davranış modeli gelişir;<br />

• Öfkeyi bastırma davranışı,<br />

• Öfkeyi açıkça agresif bir şekilde<br />

yansıtma davranışı ve<br />

• Öfkeyi pasif bir şekilde yansıtmaya<br />

çalışma davranışı.<br />

Eğer sorunlarımızla yüzleşmekten kaçınıyorsak,<br />

derin mutsuzluk ve tatminsizlik<br />

hissediyorsak, hiç sorunumuz yokmuş gibi<br />

davranıyorsak, anlaşılmadığımızı düşünüyorsak,<br />

farklı görüşlere tahammül edemiyorsak,<br />

inatçı ve sabit fikirli görünüyorsak,<br />

sürekli şikâyet ediyorsak, kendimize ve<br />

ya eşyalara zarar veriyorsak, rahatsızlık<br />

verecek durumları bile bile yapmaya<br />

devam ediyorsak, özellikle çevremizden<br />

‘sinirliyken seni tanıyamıyorum’ gibi<br />

cümleler duyuyorsak ve en önemlisi öfke<br />

ile ilgili yardım alma ihtiyacı hissediyorsak<br />

mutlaka bir profesyonelden destek almayı<br />

ihmal etmemeliyiz.<br />

Öfke bizi kontrol etmeden, bizim öfkeyi<br />

yönetebilmeyi öğrenmemiz gerektiğini ifade<br />

eden Özel Hatem Hastanesi Psikoloğu<br />

Merve Özdede ‘ Öfke anlarına yönelik<br />

amacımız hep dengeyi sağlayabilmek<br />

olmalıdır. Çünkü bizim niyetimiz, öfkeyi<br />

tamamen yok etmek değil ama öfkenin<br />

aktarımında çevreye ve kişinin kendisine<br />

zarar vermesini önlemektir ‘şeklinde<br />

konuştu.<br />

Merve ÖZDEDE<br />

Özel Hatem Hastanesi Psikolog<br />

29 Mart / Nisan 2021


GSO-MEM,<br />

TOPLU ALANLARA YÖNELİK<br />

DEZENFEKSİYON TÜNELİ İMAL ETTİ<br />

Gaziantep Sanayi Odası Mesleki Eğitim<br />

Merkezi (GSO-MEM) tarafından tasarlanarak<br />

üretilen dezenfeksiyon tüneli fabrika, cami ve<br />

okul gibi toplu alanlarda kullanılmaya başlandı.<br />

KORONOVIRÜS (COVID-19)<br />

sebebiyle alınan önlemler kapsamında,<br />

salgının yayılımının<br />

engellenmesi amacıyla toplu<br />

giriş ve çıkışların olduğu yerlere yönelik<br />

yürütülen çalışmalar doğrultusunda<br />

GSO-MEM tarafından dezenfeksiyon<br />

tüneli üretildi.<br />

GSO-MEM tarafından seri üretimine<br />

başlanan tüneller aracılığıyla çok sayıda<br />

kişinin giriş ve çıkış yaptığı yerlerde salgının<br />

önüne geçilmesi hedefleniyor.<br />

GSO-MEM tarafından tasarlanan dezenfeksiyon<br />

tüneli, fabrika, ofis, iş merkezleri,<br />

atölye, cami, okul gibi toplu giriş-çıkış<br />

yapılan alanlarında kullanılabiliyor.<br />

Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen<br />

hijyen tedbirleri kapsamında üretimi<br />

yapılan dezenfeksiyon tünele, işletmeler,<br />

özel okullar ve diğer toplu giriş-çıkış<br />

yapılan kurum ve kuruluşlar yoğun ilgi<br />

gösteriyor.<br />

Dezenfeksiyon tüneli ilk kullanan firmalardan<br />

olan Roza Halı, Özpolat Makine<br />

ve Elyaf İplik firma yetkilileri üründen<br />

oldukça memnun olduklarını belirterek,<br />

koronavirise karşı toplu giriş çıkışların<br />

olduğu yerlerde iyi bir çözüm olduğunu<br />

kaydettiler.<br />

Sipariş onayından sonra 3 gün sonra<br />

teslim süresi olan dezenfeksiyon tüneli<br />

hakkında detaylı bilgi almak ve sipariş<br />

için GSO Mesleki Eğitim Merkezi’nin<br />

0342 503 01 10 numaralı telefonu aranarak<br />

bilgi edinilebiliyor.<br />

DEZENFEKSİYON TÜNELİN<br />

ÖZELLİKLERİ<br />

Uzunluğu 3000 mm, yüksekliği 220<br />

mm, eni 130 mm olan tünelin Nozzle<br />

Sayısı 10 adet olarak tasarlandı. Tekerlek<br />

sayısı 10 adet olan tünel, kilitleme<br />

mekanizması, serbest hareket edebilme<br />

kabiliyeti dış kaplama lamineli su geçirmez<br />

germe kumaştan yapılmıştır.<br />

- Sensörlü çalışma sistemi<br />

- Kapanıp açılabilir akordeon sistem<br />

(Kapanmış uzunluk: 60 cm)<br />

- Yaylı sabitlenebilir makas sistemi<br />

- Fırın boya iskelet sistemi<br />

SISLEME SISTEMI<br />

- Tünelden ayrılabilir tekerlekli kabin<br />

- 30 lt dezenfeksiyon haznesi<br />

- Sisleme süresi ayarı (0-60 sn)<br />

- Sıvı seviye sensörü (Dezenfeksiyon<br />

seviyesi minimuma düştüğünde<br />

otomatik kapanma)<br />

30


31 Mart / Nisan 2021


TEMİZLİK YAPARKEN<br />

ÖLÜMDEN DÖNDÜ<br />

Gaziantep’te yaşayan 61 yaşındaki Eşe Fatma Aksoy temizlik<br />

yapmak için karıştırdığı çamaşır suyu ve tuz ruhundan çıkan klor<br />

gazından dolayı ölümden döndü.<br />

Prof. Dr. Belgin Alaşehirli<br />

GAÜN Hastanesi Başhekimi<br />

EVINDE temizlik yaptığı esnada<br />

çamaşır suyunu ve tuz ruhunu karıştıran,<br />

sonrasında klor gazı sebebiyle<br />

nefes alamayıp fenalaşan Eşe Fatma<br />

Aksoy olayın ardından hemen ambulansla<br />

GAÜN Hastanesi’ne getirildi. GAÜN Hastanesi<br />

yoğun bakım ekibinin üstün çabaları<br />

sayesinde tekrar hayata tutundu.<br />

Ev hanımları tarafından temizlik maddelerinin<br />

kullanımı sırasında yapılan hatanın<br />

ölümle sonuçlanabileceğini vurgulayan<br />

GAÜN Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Belgin<br />

Alaşehirli olayla ilgili, “Halk arasında tuz<br />

ruhu olarak bilinen temizlik maddesi aslında<br />

kuvvetli bir asit olan hidroklorik asittir.<br />

Çamaşır suyu ile karışınca tepkime sonucu<br />

zehirli klor gazı açığa çıkar. Çamaşır suyu<br />

güçlü alkali özellikli olduğundan kimyasal<br />

reaksiyon sonucu ortaya çıkan gaz, solunum<br />

yollarından akciğerlere kadar ulaşabilecek<br />

kimyasal yanıklara sebep olmaktadır. Bu<br />

gazın oluşumu hastamızda da gördüğümüz<br />

üzere ölümcül seyredebilecek şekilde<br />

ilerleyebilir. İçinde bulunduğumuz pandemi<br />

döneminde koronavirüse yakalanmamak<br />

sebebiyle temizliğe olan hassasiyetimiz<br />

daha da arttı. Ancak virüse yakalanmamak<br />

amaçlı kullandığımız temizlik maddelerinin<br />

ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Bu<br />

kimyasal ürünleri birbirleriyle karıştırmaktan<br />

ve kullanmaktan sakınmalıyız” dedi.<br />

GAÜN Hastanesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım<br />

Sorumlusu Dr. Öğretim Üyesi Gülseren<br />

Elay ise,” Eşe Fatma Aksoy adındaki 61<br />

yaşındaki hastamız evde temizlik yaparken<br />

çamaşır suyu ile tuzruhunu karıştırmış,<br />

sonrasında ortaya çıkan klor gazı nedeni ile<br />

nefes alamamış yere yığılmış. Ambulans ile<br />

hastanemize nakli yapıldığı sırada solunumu<br />

durmuştu. Hastayı yoğun bakım ünitemize<br />

aldığımızda; hastanın şuuru kapalı, akciğer<br />

ve kalpte ağır hasar mevcut olup durumu<br />

oldukça kritikti. Hastamızı 10 gün, solunum<br />

cihazında çok yüksek ayarlarda takip ettik.<br />

Hastamızın bozulan kalp ritmi verdiğimiz<br />

ilaçlara cevap vermedi. Bu nedenle elektroşok<br />

uyguladık. Klor gazı zehirlenmesi<br />

özellikle astım ve kalp hastalarında ölümcül<br />

seyretmektedir” ifadelerine yer verdi.<br />

32


33 Mart / Nisan 2021


Iraklı genç vücut sarkmalarından<br />

ANKA’da kurtuldu<br />

Tüp mide ameliyatı sonrası vücudunda sarkma problemi yaşayan Iraklı<br />

hasta, Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’nde gerçekleştirilen post bariatrik<br />

ameliyatıyla adeta yeniden doğdu.<br />

VERDIĞI kilolar sebebiyle, vücut<br />

sarkma problemi yaşayan 25<br />

yaşındaki Iraklı hasta Ali Antar,<br />

yaptığı araştırmalar sonrası<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne<br />

başvurdu. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik<br />

Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Uzuner<br />

tarafından yapılan muayene ve tetkiklerin<br />

ardından ameliyatına karar verilen Antar,<br />

başarılı geçen operasyonun sonrası sağlıklı<br />

bir şekilde taburcu edildi.<br />

“YENIDEN DOĞMUŞ GIBIYIM”<br />

Operasyonun ardından istediği görünüme<br />

kavuşan ve adeta yeniden doğduğunu<br />

söyleyen Ali Antar, “Fazla kilolarım nedeniyle<br />

sağlık problemleri yaşamaya başlamıştım.<br />

Bu nedenle kilo vermeye karar<br />

verdim. Ancak diyet denemelerim sonuç<br />

vermeyince çareyi tüp mide ameliyatında<br />

buldum. Kilo verdikten sonra ise vücudum<br />

sarktı, derilerim gevşedi. Kiloluyken beni o<br />

kadar rahatsız etmeyen vücudum kilo verdikten<br />

sonra beni rahatsız etmeye başladı.<br />

Bu durum sosyal hayatımı da etkilemeye<br />

başlayınca, bir an önce bu halimden<br />

kurtulmak istedim. Çareyi post bariatrik<br />

ameliyatta buldum. Yaptığım araştırmalar<br />

sonrası ANKA Hastanesi’nde bu ameliyatın<br />

başarı ile gerçekleştirildiğini görüp<br />

iletişime geçtim. Vücudumda oluşan<br />

sarkmalardan kurtulmam<br />

için Op. Dr. Mehmet Uzuner aynı anda<br />

karın ve meme operasyonu yaptı. Sonuç<br />

oldukça başarılı. Özgüvenimi yeniden<br />

kazandım.” dedi.<br />

Ali Antar’a post bariatrik cerrahisi operasyonu<br />

uygulayan Plastik Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet<br />

Uzuner, “Aşırı zayıflamalar sonrasında<br />

vücudun çeşitli yerlerinde deformasyonlar<br />

görülebiliyor. Bu deformasyonların yarattığı<br />

görünüm çoğu kişide hem psikolojik ve<br />

sosyal olarak hem de fiziksel olarak sıkıntı<br />

yaratıyor. Sarkma genellikle kol, bacak,<br />

memede ve karında görülüyor. Fazla<br />

sarkan derileri toparlamak ve deformeleri<br />

düzeltmek için hastalarımıza post bariatrik<br />

operasyonlar yapıyoruz. Post bariatrik<br />

cerrahi sayesinde fazla deriden kurtulan<br />

hastalar kısa sürede normal hayatlarına<br />

devam edebiliyor.”diye konuştu<br />

34


BÜYÜKŞEHİR’İN OBEZİTE<br />

KAMPINA KATILAN<br />

BİREYLER SERTİFİKALARINI ALDI<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlıklı yaşamı bir kültür<br />

haline getirmek, obezite hastalarının tutum ve yargılarını geliştirmek<br />

ve sporu gündelik yaşama dahil etmek amacıyla başlatılan obezite<br />

kampına katılan bireyler için sertifika dağıtım töreni düzenlendi.<br />

Obezite çağın vebası. Birçok hastalığa zemin hazırlıyor; diyabet<br />

gibi. Dolayısıyla hareketsiz yaşam ölüm gibi bir şey. Mutlaka<br />

fiziksel aktivitenin olması gerekiyor. Nasıl mücadele edileceğini<br />

beraber öğreneceğiz. Bizim spora ve öğün takviyesine dair deneyim<br />

sağlayarak etrafımızla bu değerli bilgileri paylaşmamız lazım.<br />

Bireysel olmanın yanında burada grup olarak da obeziteyle bir<br />

mücadele veriliyor. Aranızdaki irtibatı koparmamak benim sizlere<br />

en büyük tavsiyemdir. Çeşitli alanlarda pandemi koşullarında alınacak<br />

tedbirlerle yaşamda hareketi ve aktiviteyi devamlı kılmayı<br />

amaçlıyoruz” diye konuştu.<br />

MODERN zamanların en büyük sağlık sorunları arasında<br />

öne çıkan obezite tehdidine karşı Büyükşehir<br />

Belediyesi Sağlık Hizmetleri ve Engelliler Daire<br />

Başkanlığı ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire<br />

Başkanlığı iş birliğinde hayata geçirilen obezite kampında risk<br />

grubuna göre bir ila iki hafta arasında hem tedavi hem de eğitim<br />

alan obezitesi hastası bireyler için Gizem Doğan Yaşayarak Öğrenme<br />

Merkezi’nde sertifika töreni organize edildi. Canlı müzikle<br />

katılımcıların eğlenceli vakit geçirdiği etkinlik sonrasında sertifika<br />

dağıtımına geçildi, 46 obezite hastası sertifikalarına kavuştu.<br />

TOLAY: HEM BİREYSEL HEM DE GRUP<br />

OLARAK OBEZİTE İLE MÜCADELE VERİLİYOR<br />

Sertifika dağıtım töreninde konuşan Büyükşehir Belediyesi Sağlık<br />

Hizmetleri ve Engelliler Daire Başkanı Dr. Serdar Tolay, “Pandemi<br />

sonrası yeni yaşam düzeninde bu hayat modelinin nasıl olacağını,<br />

buradaki yetkili arkadaşlar katılımcılarımıza gösterdi. Artık, yeni<br />

hayatta daha farklı bir gündelik yaşam formu bizleri beklemeli.<br />

EFİLOĞLU:<br />

OBEZİTE KAMPI ÇOK YERİNDE BİR PROJE<br />

Gençlik Hizmetleri ve Spor Daire Başkanı Zekeriya Efiloğlu ise<br />

şunları söyledi: “Obezite kampının yapılması yönünde çok talep<br />

aldık. Şimdi görüyorum ki hakikaten çok yerinde bir proje. Bize<br />

her türlü desteği veren, kadınları ve gençleri önemseyen birçok<br />

görev yapmış olmasına rağmen hala ilk günkü aşkla çalışan bir<br />

belediye başkanımız var. Kendisi şu an burada değil ama özellikle<br />

bizi yönlendirerek sosyal projelere ilişkin deneyimlerini aktarması<br />

ve desteğini esirgememesi çok önemli ve değerli bir davranış.”<br />

Şahinbey ilçesinde bulunan Burç Ormanı’nda, bungalov ev ile<br />

tesislerin bulunduğu obezite kampına gelen hastalar; doktor,<br />

hemşire, diyetisyen ve psikologların eşliğinde risk grubuna göre<br />

bir ila iki hafta arasında tedaviye alınıyor. Tüm ihtiyaçları karşılaması<br />

özelliği ile üyeler tarafından ‘5 yıldızlı otel’ olarak tanımlanan<br />

kampta obezite hastaları; boy, kilo ölçüleri ve kronik hastalıklarına<br />

uygun özel beslenme programları hazırlanıyor, spor etkinlikleri<br />

gerçekleştiriliyor. Ayrıca nostaljik bir havanın da hakim olduğu<br />

kampta hastalar, Hababam Sınıfı filminin unutulmaz müzikleriyle<br />

güne ‘merhaba’ diyor, spor etkinliklerini marşlar eşliğinde yapıyor.<br />

35 Mart / Nisan 2021


Lise Öğrencilerinden<br />

Covid- 19 ile<br />

mücadeleye önemli katkı<br />

SANKO Okulları öğrencileri, Covid-19 hastalığından şüphelenilen durumlarda<br />

kişilerin hastanelere giderek PCR veya antikor testi yaptırmadan önce<br />

uygulayabilecekleri güvenilir, maliyeti daha düşük olan, yapay sinir ağı<br />

kullanarak kesin sonuçlar alabilecekleri test geliştirdi.<br />

S<br />

ANKO Fen ve Teknoloji Lisesi<br />

(FTL) 9’uncu sınıf öğrencisi Ece<br />

Güner, SANKO Koleji 11’inci sınıf<br />

öğrencisi Çiçek Dilara Kaya ve<br />

SANKO FTL 11’inci sınıf öğrencisi Elif Nida<br />

Tahaoğlu, proje danışman öğretmenleri<br />

Özgül Güner ve Neriman Ersönmez rehberliğinde<br />

“Covid-19 Tespitinde Yeni Nesil<br />

Yapay Sinir Ağı Modellemesi ile Geliştirilen<br />

Duyu Test Cihazı” geliştirerek büyük bir<br />

başarıya imza attı. Lise Öğrencilerinden<br />

Covid- 19 ile Mücadeleye Önemli Katkı<br />

Projenin danışman öğretmenlerinden Özgül<br />

Güner, geliştirilen testin; Covid-19 hastalığının<br />

koku duyusu, tat duyusu ve tükürük<br />

içindeki amilaz enzimi aktivitesinde meydana<br />

getirdiği değişikliklerden yararlanılarak<br />

hazırlandığını söyledi.<br />

SONUÇLAR ÇOK KISA SÜREDE<br />

GÖRÜLEBİLECEK<br />

Çalışmada sağlıklı 100 denek üzerinde koku<br />

ve tat ayrım testi, koku ve tat tanıma testi<br />

ve tükürük içindeki amilaz aktivitesi testi<br />

yapıldığını belirten Güner, geliştirilen testle<br />

ilgili şu bilgileri aktardı:<br />

“Öğrencilerimiz, Covid-19 hastalığının<br />

tükürük içindeki amilaz aktivitesini artırmış<br />

olabileceğini, koku ve tat duyularını ise azal-<br />

Kişilerin koku, tat ve<br />

tükürük enzimlerinde<br />

görülen değişikliklerin<br />

anlaşılmasının sağlandığı<br />

deney sonuçlarına göre<br />

tasarlanan Covid-19<br />

testinde, insanların şüpheli<br />

durumlarda kullanacakları,<br />

hastalığın ilk dört, beş<br />

gününde ortaya çıkmayan<br />

öksürük, ateş, halsizlik ve<br />

eklem ağrıları gibi yoğun<br />

semptomlarından önce çok<br />

da farkına varamadıkları<br />

duyu kayıpları ve tükürük<br />

aktivitelerinden yararlanıldı.<br />

36


ÖĞRENCİLERİN<br />

GÖRÜŞLERİ<br />

Projenin danışman öğretmenlerinden Özgül Güner,<br />

geliştirilen testin; Covid-19 hastalığının koku duyusu, tat<br />

duyusu ve tükürük içindeki amilaz enzimi aktivitesinde<br />

meydana getirdiği değişikliklerden yararlanılarak<br />

hazırlandığını söyledi.<br />

tabileceğini düşünerek yazılım geliştirdi ve<br />

sonuçlar bu doğrultuda yapay sinir ağına<br />

aktarıldı. Daha sonra kişilerin testi uygulayıp<br />

sonuçları görebileceği cihaz prototipi<br />

hazırlandı. Yapay zeka verilerine göre<br />

kişilerin koku, tat ve tükürüklerinden elde<br />

edilen sonuçları cihaz ekranı üzerinden<br />

durum ‘negatif veya pozitif en yakın sağlık<br />

kuruluşuna gidiniz’ sonuçlarını çok kısa<br />

sürede görebilecekleri yeni nesil bir test<br />

cihazı tasarlandı.<br />

Kişilerin koku, tat ve tükürük enzimlerinde<br />

görülen değişikliklerin anlaşılmasının<br />

sağlandığı deney sonuçlarına göre tasarlanan<br />

Covid-19 testinde, insanların şüpheli<br />

durumlarda kullanacakları, hastalığın ilk<br />

dört, beş gününde ortaya çıkmayan<br />

öksürük, ateş, halsizlik ve eklem ağrıları<br />

gibi yoğun semptomlarından önce çok<br />

da farkına varamadıkları duyu kayıpları ve<br />

tükürük aktivitelerinden yararlanıldı. Böylece<br />

kişilerin yüksek maliyetli diğer testlere<br />

başvurmadan önce uygulayabilecekleri,<br />

şüpheli durumlardan kaynaklanan bilinmezlik<br />

stresini azaltmaya yarayan, yerel ve<br />

ekonomik bir duyu test cihazı geliştirdik.”<br />

Projenin diğer danışman öğretmeni<br />

Neriman Ersönmez ise ‘Yapay Zeka’ teknolojilerinin<br />

hız kazandığını bu dönemde,<br />

öğrencilerini bu teknoloji ile tanıştırmak ve<br />

üretebilmelerini sağlamalarının en büyük<br />

hedefleri olduğunu vurgulayarak “Bu<br />

nedenle ürettiğimiz bir çok projede yapay<br />

zeka teknolojisini ekleyerek öğrencilerin<br />

hem çalışmalarının niteliğini yükseltmek<br />

hem de kendilerini geliştirmelerini sağlıyoruz”<br />

dedi.<br />

Ersönmez, Covid-19 virüsünün neden<br />

olduğu hastalığın tespitinde yapay zekayı<br />

kullanarak, yüksek maliyetli ve çok kompleks<br />

cihazlara gitmeden önce uluslararası<br />

ve laboratuvarlarda kullanılabilecek veri<br />

tabanı oluşturarak yeni nesil bir standardizasyon<br />

ölçeği yapıp, literatüre bu yeni<br />

modeli kazandırmayı amaçladıklarını<br />

kaydetti.<br />

Danışman öğretmenleri<br />

eşliğinde, küresel salgınla<br />

mücadeleye katkı sunacak<br />

önemli bir projeye imza<br />

atmanın gururunu<br />

yaşadıklarına vurgu yapan<br />

Ece Güner, “PCR ve antikor<br />

gibi acılı testlere alternatif<br />

olarak insanların evde daha<br />

kolay sonuç alabileceği bir<br />

test geliştirmeyi hedefledik ve<br />

başardık” diye konuştu.<br />

Projeyi yaklaşık sekiz ayda<br />

tamamladıklarını anlatan<br />

Çiçek Dilara Kaya da “Daha<br />

hızlı ve maliyeti daha<br />

düşük bir test geliştirmek<br />

istedik. Projeye başlarken<br />

her insanın test yapması ve<br />

ulaşılabilir olması önemliydi.<br />

Geliştirdiğimiz test hızlı<br />

olmasının yanı sıra ekonomik<br />

olarak da büyük bir avantaj<br />

sağlıyor” ifadelerine yer verdi.<br />

Projeyi geliştirmek için<br />

çalışmaları sürdürdüklerine<br />

dikkat çeken Elif Nida<br />

Tahaoğlu da şunları paylaştı:<br />

“Gün içerisinde herhangi<br />

bir pozitif vakayla temasta<br />

bulundum mu ya da<br />

Covid-19’a yakalandım mı<br />

şüphesini gidermek için bir<br />

cihaz geliştirmek istemiştik.<br />

Danışman öğretmenlerimizin<br />

de desteğiyle geliştirdiğimiz<br />

test hem maliyet hem de hızlı<br />

sonuç alınması bakımından<br />

büyük avantajlar sunuyor.”<br />

“Covid-19 Tespitinde Yeni<br />

Nesil Yapay Sinir Ağı<br />

Modellemesi ile Geliştirilen<br />

Duyu Test Cihazı” projesi ile<br />

TÜBİTAK 52. Lise Öğrencileri<br />

Araştırma Projeleri Bölge<br />

Yarışmasında birinci olan<br />

Ece Güner, Çiçek Dilara<br />

Kaya ve Elif Nida Tahaoğlu,<br />

<strong>24</strong>- 28 Mayıs tarihlerinde<br />

düzenlenecek Türkiye<br />

finallerinde Türkiye birinciliği<br />

için yarışacak.<br />

37 Mart / Nisan 2021


Dr. Celal Salçini<br />

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL<br />

Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

Mimiklerin azaldığı<br />

“Poker Yüz” Parkinson habercisi!<br />

Dopamin eksikliğine bağlı bir hareket<br />

bozukluğu hastalığı olan Parkinson,<br />

genelde orta ve ileri yaşlarda tek<br />

taraflı olarak başlayıp ilerleyici<br />

oluyor. Hastalığın ellerde titreme veya<br />

hareketlerde yavaşlama olarak iki<br />

tipi bulunduğunu belirten uzmanlar,<br />

yüz mimiklerinde azalma neticesinde<br />

‘poker yüz’ olarak adlandırılan yüz<br />

ifadesinin görülebildiğini söylüyor.<br />

Parkinson belirtileri arasında öne<br />

doğru eğik yürüme, küçük adımlar ile<br />

birlikte düşmeler de ortaya çıkabiliyor.<br />

Parkinson’un gençlerde de görülebildiğini<br />

vurgulayan uzmanlar, erken dönem<br />

belirtilerine dikkat edilmesini öneriyor.<br />

T<br />

OPLUMSAL farkındalık oluşturmak ve bilinçlenme<br />

sağlamak amacıyla her yıl 11 Nisan Dünya Parkinson<br />

Hastalığı Günü olarak anılıyor.<br />

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi<br />

Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini, Dünya Parkinson Hastalığı Günü<br />

dolayısıyla yaptığı açıklamada hareket bozukluğu hastalığı olan Par-<br />

38


‘POKER YÜZ’ IFADESINE YOL AÇIYOR<br />

Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini, hareket bozukluğu hastalığı olan Parkinson ile ilgili şunları<br />

söyledi: “Genelde orta ve ileri yaşlarda, tek taraflı olarak başlar ve ilerleyici olur. Ellerde titreme<br />

veya hareketlerde yavaşlama olarak iki tipi olduğundan bahsedebiliriz. Hastalarda öne doğru<br />

eğik yürüme, küçük adımlar ile birlikte düşmeler hastalığın başında ve devamında görülebiliyor.<br />

Yüzde mimiklerde azalma ve neticesinde ‘poker yüzü’ olarak adlandırdığımız yüz ifadesinin<br />

yanı sıra bazen de yüzde yağlanma meydana gelebiliyor. Hastalığın sebebi, beyindeki<br />

dopamin üreten hücrelerin harap olması sonucunda gerçekleşen dopamin eksikliğidir.”<br />

kinson konusunda bilgiler vererek erken dönem<br />

belirtilerine dikkat çekti.<br />

PARKINSON GENÇLERDE<br />

GÖRÜLEBILIYOR<br />

Parkinson hastalığının bilinenin aksine erken yaşta<br />

ve gençlerde de görülebileceğine dikkat çeken<br />

Dr. Celal Salçini, “Parkinson hastalığının bu çeşidi<br />

genetik özellik taşır ve tedaviye daha dirençlidir.<br />

Erken teşhisin hastalığın belirlenmesi ve diğer hastalıklardan<br />

ayırıcı tanısı için çok önemli olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Hastalığın tedavisinde agresif yaklaşım,<br />

yani erken dönemde yüksek doz ilaç vermek<br />

tercih edilmiyor. Hastalığın şikayetleri arttıkça ilaç<br />

dozları da artırılıyor ancak gerekenden fazla ilaç<br />

verilmiyor.” dedi.<br />

Erken dönem belirtilerine dikkat!<br />

Parkinson hastalığının erken dönemlerinde ortaya<br />

çıkan belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğinin altını<br />

çizen Dr. Celal Salçini, “Hastalığın erken dönemdeki<br />

belirtileri arasında koku alma bozuklukları,<br />

kabızlık, sinsi omuz ağrısı ve REM uyku davranış<br />

bozukluğu dediğimiz uykuda canlı olarak rüyaları<br />

yaşamak, hareket etmek ve konuşmak gibi belirtiler<br />

bulunuyor.” ifadelerini kullandı.<br />

BEYIN PILI TEDAVIDE<br />

OLUMLU SONUÇ<br />

VEREBILIYOR<br />

Parkinson hastalığı tedavisinde ilaç tedavisi ve<br />

beyin pili olarak adlandırılan cerrahi müdahalenin<br />

uygulandığını aktaran Nöroloji Uzmanı Dr. Celal<br />

Salçini, “Cerrahi müdahale seçilmiş hastalarda<br />

iyi netice veriyor. Müdahale öncesinde her hasta<br />

uygun ilaç tedavisi almak zorundadır. Gerekli<br />

durumlarda ilaçlar, çeşitli pompalar aracılığı ile<br />

verilebiliyor.” dedi.<br />

Hastalığın erken dönemdeki belirtileri arasında<br />

koku alma bozuklukları, kabızlık, sinsi omuz<br />

ağrısı ve REM uyku davranış bozukluğu dediğimiz<br />

uykuda canlı olarak rüyaları yaşamak, hareket<br />

etmek ve konuşmak gibi belirtiler bulunuyor.<br />

39 Mart / Nisan 2021


BEL AĞRILARI<br />

DIKKATE ALINMAZSA<br />

CIDDI SONUÇLARA<br />

NEDEN OLABILIR<br />

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüse<br />

(Kovid -19) karşı alından tedbirler hastalık<br />

kadar hayatımızı olumsuz etkilemeye devam<br />

ediyor. Öyle ki hareketsizlik, yanlış duruş gibi<br />

nedenlerden dolayı insan hayatı boyunca<br />

en çok yüke maruz kalan omurgalarada<br />

bu dönemde daha çok iş düştü. Hal böyle<br />

olunca sorunlarda kaçınılmaz oluyor. Bunların<br />

başında ise toplumda 10 kişiden 8’inin hayatının<br />

bir döneminde karşılaştığı bel ağrıları olduğuna<br />

dikkat çeken Romatem Hastanesi Fiziksel<br />

Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nurten<br />

Küçükçakır, “Ne yazık ki ağrı yaşıyoruz fakat<br />

çözümünü ihmal ediyoruz. Gelişen tedavi<br />

yöntemleri ile ilaçsız yöntemler bile çözüm<br />

olabiliyor. Fakat, bu ötelemeler sorunun<br />

ilerlemesine neden olabilir” ifadelerini kullandı.<br />

40


FIZIK TEDAVI UYGULAMALARI HAYAT<br />

KALITENIZI ARTTIRABILIR<br />

Dr.Küçükçakır son olarak, “ Egzersiz, koruyucu önlemler, klasik fizik tedavi yöntemleri, hilterapi dediğimiz yüksek yoğunluklu<br />

lazer uygulamaları, manuel terapi, tamamlayıcı tıp uygulamaları ile pek çok bel ağrılı hastaları tedavi edebilme<br />

şansına sahip iken ‘UZAY TERAPİSİ’ de denilen spinal dekompresyon cihazı ile hem bel fıtığına bağlı yakınmalardan<br />

kurtulma hem de fıtığı küçültebilme şansına sahibiz. Ameliyata gitmeden tüm bu yöntemlerle tedavi ettiğimiz çok sayıda<br />

hastamız bulunmaktadır. Geç kalmayın, erken dönem uzman kontrolü ve yakın takip yaşam kalitenizi arttıracaktır. Bel<br />

ağrınız başladı sonrasında bacaklara yayılan uyuşma, karıncalanma da eklendiyse güçsüzlük gelişmeden mutlaka uzman<br />

hekime başvurmanız gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.<br />

M<br />

ILYONLARCA insan hayatının bir döneminde en<br />

az bir kez bel veya boyun problemleri ile karşı karşıya<br />

kalabiliyor. Ayrıca bu tarz sorunlar en çok göz ardı<br />

edilen durumlar arasında yer alıyor. Bu bölgede ise<br />

sık görülen problemlerin başında sırt ağrısı ile karıştırılan bel fıtığı<br />

geliyor. Önlem alınmaması halinde hastalığının ilerlememesi<br />

felç gibi ciddi sorunları neden olabiliyor. Özellikle salgın<br />

döneminde tedavilerin ertelenmemesi gerektiğini<br />

vurgulayan uzmanlar erken müdahalenin önemine dikkat<br />

çekiyor.<br />

ERKEN MÜDEHALE<br />

BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR<br />

Bu soruna erken dönemde tedavi planlanmazsa<br />

idrar-büyük abdest kaçırma ve düşük ayak gibi<br />

güçsüzlük gibi birçok önemli sorunun kaçınılmaz<br />

olduğunu belirten Romatem Hastanesi Fiziksel Tıp<br />

ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nurten Küçükçakır,<br />

“Fıtık kendini; bel ağrısı, kalçalara ve bacaklara<br />

yayılan ağrı, belde kasılma, bacakta uyuşma ve<br />

karıncalanma hissi, hissizlik, bacaklarda güçsüzlük,<br />

yürüme zorluğu gibi bulgularla kendini gösterir.<br />

Çoğunlukla yaşa bağlı olarak 20-50 yaşlar arasında<br />

görülür. İnsanlarımızda yanlış bir algı da var. Her bel<br />

ağrısı fıtık belirtisi değildir. Altında başka problemler<br />

yaratabilir. O yüzden vücudumuzu iyi dinlemeliyiz”<br />

ifadelerini kullandı.<br />

FITIĞIN ÖNLENMESINDE EGZERSIZ ŞART<br />

Egzersizin bu rahatsızlığın önlenmesinde önemli bir etken<br />

olduğuna dikkat çeken Dr. Küçükçakır, sözlerine şöyle devam etti:<br />

“Bel fıtığını ve oluşan fıtığın kötüye gidişatını engellemek amaçlı<br />

güçlü kas yapısına sahip olmak oldukça önemli. Özellikle ‘core<br />

kasları’ dediğimiz omurga çevresi karın kaslarını kuvvetlendirmek<br />

gerekirken haftada en az 3 gün 45 dakikalık yürüyüş egzersizi<br />

veya pilatesi bu anlamda önermekteyiz. Bel fıtığından korunmak<br />

amaçlı ağır yük kaldırmamak, ani hareketlerde bulunmamak, kilo<br />

kontrolü öne çıkan diğer noktalar arasında yer alıyor”<br />

Fıtık kendini; bel ağrısı, kalçalara ve bacaklara yayılan<br />

ağrı, belde kasılma, bacakta uyuşma ve karıncalanma<br />

hissi, hissizlik, bacaklarda güçsüzlük, yürüme zorluğu<br />

gibi bulgularla kendini gösterir.<br />

41 Mart / Nisan 2021


KADINLAR DIKKAT! MIDE AĞRISI<br />

SANDIĞINIZ KALP KRIZI SINYALI OLABILIR!<br />

KALP KRİZİNDE<br />

İHMALE GELMEZ<br />

4 BELİRTİ!<br />

Doç. Dr. Refik Erdim<br />

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

DÜNYADA ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında ilk sırada<br />

yer alan kalp krizi kadınlarda da hızla yaygınlaşıyor!<br />

Üstelik kalp krizinin erkeklerde ve kadınlarda farklı sinyal<br />

verdiğinin bilinmemesi nedeniyle birçok kişi bu sinyalleri<br />

yanlış değerlendirip hayatını kaybedebiliyor. Oysa ilk 2 saatte<br />

tedaviye başlanan hastalarda, kalp kası hasarı ve ölüm oranlarının<br />

daha düşük olduğunu vurgulayan Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Refik Erdim, “Kalp<br />

krizi belirtileri erkeklerde ve kadınlarda benzerlik gösterse de<br />

bazı önemli farklılıklar bulunmaktadır. Ancak kadınlarda<br />

kalp krizi başlangıç şikayetlerinin daha belirsiz olması<br />

sebebiyle kalp krizi tanısı daha geç koyulmakta ve<br />

ölüm oranları daha yüksek olmaktadır. Bu nedenle<br />

kalp krizinin kadınlardaki sinyallerinin doğru bilinmesi<br />

ve bu belirtiler olduğunda hastaların çok hızlı bir<br />

şekilde hastaneye başvurması çok önemlidir.” diyor.<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Refik Erdim, 12-18 Nisan<br />

Kalp Sağlığı Haftası kapsamında yaptığı açıklamada,<br />

kadınlarda ve erkeklerde kalp krizi sinyallerini anlattı,<br />

önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.<br />

ERKEKLERDE KALP<br />

KRIZININ 4 SINYALI<br />

1. Göğüs ağrısı kalp krizi sırasında hem kadınlarda hem erkeklerde en sık<br />

gözlenen bulgudur. Bu ağrı göğüs kafesinin ortasında geniş bir alanda<br />

genellikle sırta ve sol kola yayılımı olan sıkıştırıcı tarzda bir ağrıdır. Hastaların<br />

çoğu tarafından göğüs kafesinin büyük bir ağırlıkla sıkıştırılması<br />

ve beraberinde nefes darlığı gelişmesi olarak tarif edilir.<br />

2. Göğüs ağrısı olmaksızın her iki kol ve omuzda ağrı olması, çene veya<br />

karın ağrısı olması kalp krizi hastalarında gözlenebilir.<br />

3. Göğüs ağrısı ile beraber veya tek başına nefes darlığı bulgusu kadınlarda<br />

daha sık gözlense de erkeklerde de ani başlangıçlı nefes darlığı<br />

kalp krizinin ilk bulgusu olabilir.<br />

4. Soğuk terleme ve ölüm korkusu hem kadınlarda hem erkeklerde<br />

kalp krizi sırasında göğüs ağrısı ile beraber gözlenebilir. Bu şikayet kalp<br />

krizinin en önemli bulgularından biridir ve acil hastaneye başvurmayı<br />

gerektirmektedir.<br />

42


KADINLARDA KALP KRIZININ 4 SINYALI<br />

KALP KRIZI<br />

KADIN VE<br />

ERKEKTE<br />

FARKLI<br />

SINYAL<br />

VERIYOR!<br />

1. Göğüs ağrısı kadınlarda da en sık gözlenen bulgu olmasına rağmen<br />

erkeklerden daha farklı olarak bu ağrı kalp krizinden günler önce hafif<br />

şiddette başlayıp sonrasında şiddetli hale gelebilir. Kadınlarda göğüs ağrısı<br />

sıkıştırıcı tarzda olabileceği gibi hastalar tarafından yanma şeklinde de tarif<br />

edilebilir. Göğüs ağrısı ile beraber sırt ağrısı yakınması kadınlarda erkeklere<br />

göre yaklaşık 3 kat daha fazla görülmektedir. Yine erkeklerde genellikle ağrı<br />

sol kola yayılırken kadınlarda her iki kola veya sol alt çeneye doğru yayılabilir.<br />

2. Kadınlarda daha sık gözlenen diğer bulgu ise göğüs ağrısı olmaksızın ani<br />

gelişen aşırı yorgunluk ve halsizlik yakınmasıdır. Özellikle istirahatte veya<br />

çok hafif hareketle ortaya çıkan bu şikayet ile beraber göğüste ağırlık hissi de<br />

varsa mutlaka hastaneye başvurulmalıdır.<br />

3. Halsizlik ve baygınlık hissi kalp krizinin başlangıcında tansiyon ve nabız<br />

düşüklüğüne bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık gözlenmektedir.<br />

4. Yine her iki cinsiyette gözlense de mide ağrısı, midede yanma, gaz ve<br />

şişkinlik gibi şikayetler özellikle kalbin alt duvarını tutan kalp krizlerinde<br />

kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha sık gözlenmektedir. Bu şikayetler mide<br />

şikayeti ile karıştırılarak tedavide gecikmelere yol açabilir. Bu sebeple özellikle<br />

kardiyak risk faktörleri olan hastalarda gaz, şişkinlik ve mide ağrısı varsa kalp<br />

krizi ihtimali mutlaka düşünülmelidir.<br />

43 Mart / Nisan 2021


Ne zaman hangi tedavi uygulanıyor?<br />

KALP<br />

AĞRISININ<br />

5 ÖNEMLİ<br />

NEDENİ!<br />

Aklımıza ilk olarak<br />

‘kalp krizi’ geliyor, ama…<br />

KOŞARKEN, merdiven çıkarken veya yokuş tırmanırken… Soğuk havada,<br />

özellikle rüzgarda yürürken… Ağır bir yemek sonrasında veya sigara içerken…<br />

Ani bir üzüntü ya da sinirlenme gibi ruhsal değişimler yaşarken…<br />

Kimi zaman da cinsel ilişki sırasında… İşte bu faktörlerin tetiklemesiyle;<br />

göğsümüzün tam ortasında, “iman tahtası” adı verilen kemiğin üzerinde gelişiyor<br />

kalp ağrısı. Yoğun bir basınç, ağırlık hissi oluşuyor. Bazen de yine aynı<br />

bölgede, yani göğsün tam ortasında geniş bir alanda kendini yanma hissi<br />

olarak belli ediyor. Öyle küçük bir noktada değil, en az bir yumruk büyüklüğündeki<br />

alanda gelişiyor bu ağrı. Bazen enseye, sol kola veya<br />

sırta yayılabiliyor; çok nadiren karın üzerinde veya alt çenede<br />

de hissedilebiliyor. Altta yatan nedene göre 2-3 dakikada da<br />

sonlanabiliyor, 20 dakikadan uzun da sürebiliyor. Hemen<br />

hepimizi kaygılandıran bu sorunun adı; kalp ağrısı!<br />

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Şükrü Aksoy, çoğumuzda ‘kalp krizi mi geçiriyorum?’ kaygısını<br />

yaşatan her kalp ağrısının altında yatan nedenin kalp<br />

krizi olmadığını belirterek, “Kalp ağrısı, kalbe gelen kan akışının<br />

azalmasından kaynaklanan bir tür göğüs ağrısını ifade ediyor. Toplumdaki<br />

yaygın inanışın aksine, her kalp ağrısı kalp krizine işaret etmiyor. Ancak kalp<br />

ağrıları önemli bir sağlık probleminden kaynaklanabiliyor. Ayrıca ağrı kalp<br />

krizi başlangıcından kaynaklanıyorsa erken tedavi hayat kurtarıcı oluyor. Bu<br />

nedenle asla hafife alınmayıp, hekime başvurulması yaşamsal önem taşıyor”<br />

diyor. Peki kalp ağrısı hangi sorunlara işaret ediyor? Acıbadem Bakırköy<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısına yol açan 5<br />

hastalığı anlattı; önemli öneri ve uyarılarda bulundu!<br />

Doç. Dr. Şükrü Aksoy<br />

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

44


ATEROSKLEROZ<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısının en sık görülen ve en ciddi sebebinin ‘ateroskleoz’, yani toplumdaki<br />

bilinen adıyla ‘damar sertliği’ olduğunu belirtiyor. Bu tabloya; hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, sigara<br />

tüketimi ve genetik faktörler neden oluyor. Damarın iç yüzeyinde aterosklerotik plak denen bir plak tabakası oluşuyor<br />

ve bu tabaka damar lümeninde (damar içindeki boşluk) daralmaya neden oluyor. Bunun sonucunda kalbe giden kan ve<br />

oksijen miktarı azalmaya başlıyor. Tedavi edilmezse plak büyüyebiliyor, yerinden ayrılabiliyor ve üzerine pıhtı oturabiliyor.<br />

Bu durumda kalp krizi denilen tablo ortaya çıkıyor.<br />

DAMAR SPAZMI<br />

Kalp ağrısının daha az görülen diğer bir<br />

nedeni ise koroner damarların spazmı,<br />

yani kasılarak lümeni daraltması oluyor.<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü<br />

Aksoy prinzmetal angina adı verilen<br />

bu tabloda dilaltı tablet alındığında<br />

spazmın kaybolduğunu ve ağrının<br />

geçtiğini belirterek, “Spazmın yeniden<br />

oluşmaması için düzenli ilaç kullanımı<br />

büyük önem taşıyor. Çünkü spazm<br />

tedavi edilmez ve tekrar ederse kalp<br />

dokusunda kalıcı hasara neden olabiliyor.”<br />

diyor.<br />

KALP ANOMALILERI<br />

Doğuştan gelen kalp damarı anomalileri<br />

özellikle gençlerde kalp ağrılarına yol<br />

açabiliyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Şükrü Aksoy, bazı damarların doğuştan<br />

yokluğunun veya normalden farklı bir<br />

yerden çıkmasının ya da kalp kasının<br />

içerisinde seyretmesinin ciddi sorunlara<br />

neden olabileceği uyarısında bulunarak,<br />

“Bazen futbol sahalarında görülen ani<br />

sporcu ölümlerinin önemli bir sebebi<br />

bu doğuştan gelen damar anomalileri<br />

oluyor.” diyor.<br />

KAS KÖPRÜSÜ HASTALIĞI<br />

(MIYOKARDIAL BRIDGE)<br />

Yine doğuştan gelen ve ‘kas köprüsü<br />

hastalığı’ adı verilen durumda da tipik<br />

kalp ağrısı oluşuyor. Kalbi besleyen damarlardan<br />

birinin kalp kasının içerisinde<br />

seyretmesi ve kalp kasının kasıldığı<br />

zaman koroner damarı sıkıştırması,<br />

kalp ağrısıyla sonuçlanıyor. Eğer ilaç<br />

tedavisine rağmen ağrı devam ediyorsa<br />

ameliyatla durumun düzeltilmesi<br />

gerekiyor.<br />

SENDROM X<br />

Sendrom X adı verilen bu hastalıkta<br />

efor sarf edildiğinde başlayan ve dinlenmekle<br />

geçen tipik ağrı gelişiyor. Hayati<br />

bir sorun oluşturmayan ve özellikle<br />

menopoz sonrası kadınlarda görülen<br />

bu duruma, mikrovasküler damarlar<br />

denilen çok ince kılcal damarlardaki<br />

sorunların neden olduğu düşünülüyor.<br />

KALP AĞRISINDA NE ZAMAN HANGİ TEDAVİ?<br />

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü<br />

Aksoy tedavinin ağrının altında<br />

yatan nedene göre belirlendiğini<br />

vurgulayarak, bu yöntemleri şöyle<br />

anlatıyor:<br />

STENT<br />

Kalp ağrısında koroner arter darlığından<br />

şüphelenildiği zaman önce koroner anjiyografi<br />

işlemi yapılıyor. “Koroner anjiyografi aslında<br />

lokal anestezi altında koroner damarları<br />

görüntülemek için yaptığımız bir görüntüleme<br />

işlemidir.” diyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Şükrü Aksoy, damarlarda kritik ve ciddi darlıklar<br />

varsa tedavi işlemine geçildiğini belirtiyor.<br />

Eğer darlık stent takılmasına uygunsa balon<br />

ve stent işlemi, anjiyografi ile aynı seansta<br />

yapılabiliyor. Yani anjiyografinin devamında<br />

yapılan işlemlerle damarda açılma sağlanıyor.<br />

BY-PASS<br />

Damarlardaki her darlık stent işlemi için<br />

uygun olmayabiliyor. Bu durumda by-pass<br />

yöntemine ihtiyaç duyuluyor. Doç. Dr. Şükrü<br />

Aksoy, “Darlıklar çok yaygınsa, yani çok sayıda<br />

damar tutulumu varsa veya darlıklar çok uzun<br />

bir segmenti tutuyorsa, dolayısıyla lezyonlar<br />

stente uygun değilse, o zaman da by-pass<br />

operasyonunu öneriyoruz.” diyor. İster stent<br />

ister by-pass olsun, her iki tedavi sonrasında<br />

ömür boyu ilaç tedavisi gerekiyor.<br />

İLAÇ TEDAVISI<br />

Çok nadiren hastaya stent veya by-pass<br />

işlemi yapılamayabiliyor. Bu durumda<br />

yoğun ilaç tedavisi öneriliyor. Bu ilaçların<br />

arasında kalp ağrısını dindirmek ve<br />

hayat kalitesini artırmak için geliştirilmiş<br />

özel ilaçlar da bulunuyor.<br />

YAŞAM TARZI<br />

DEĞIŞIKLIKLERI<br />

“Ateroskleroz ilerleyici bir hastalık.<br />

Başladıktan sonra arterlerde giderek yayılabiliyor.<br />

Bu nedenle stent takıldıktan<br />

sonra tedavi bitmiş olmuyor.” bilgisini<br />

veren Doç. Dr. Şükrü Aksoy, şöyle<br />

devam ediyor: “Eğer birtakım önleyici<br />

tedbirler almazsak başka damarlarda<br />

veya aynı damarın başka bir yerinde<br />

yeniden darlıklar oluşabiliyor. Önleyici<br />

tedbirlerden birincisi; ömür boyu düzenli<br />

kullanılmaları ve aksatılmamaları<br />

gereken ilaçlar. İkincisi ise yaşam tarzı<br />

değişiklikleri uygulamak. Bunları sigarayı<br />

bırakmak, Akdeniz tipi beslenmek,<br />

kolesterolden fakir ve Omega-3 yağ<br />

asidinden zengin bir diyet ve düzenli<br />

egzersiz olarak özetleyebiliriz. Egzersiz<br />

olarak koşma veya ağırlık kaldırma gibi<br />

ağır egzersizleri kesinlikle önermiyoruz.<br />

Günde yarım saatlik tempolu bir yürüyüş<br />

yeterli oluyor.”<br />

45 Mart / Nisan 2021


COVID-19 pandemisi<br />

tansiyonu yükseltiyor<br />

COVID-19 salgınıyla birlikte evlerde hipertansiyon yaygınlaşıyor. Sağlıksız beslenme sonucu alınan<br />

kilolar, stres ve hareketsizliğin özellikle kronik hastalıkları olanlar için büyük bir riske dönüştüğünü<br />

belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ersin Özen, “Hipertansiyonun kadın<br />

hastalarda görülme sıklığı erkeklere göre yüzde 8-10 arasında daha fazla.<br />

EBEVEYN veya yakın akrabalarınızda<br />

hipertansiyon<br />

varsa, sizde de olma olasılığı<br />

yüksektir. Ancak unutmayalım<br />

ki; yaşam tarzı seçimleri, ailesinde<br />

yüksek tansiyon öyküsü olan pek çok<br />

kişinin hipertansiyondan korunmasını<br />

sağlıyor” açıklamasında bulundu. Kardiyoloji<br />

Uzmanı Dr. Ersin Özen, 12-18<br />

Nisan Kalp Sağlığı Haftası vesilesiyle<br />

önemli bilgiler verdi...<br />

Dünyada erişkin nüfusun yüzde<br />

27’sinin hipertansiyonu olduğu ve bu<br />

oranın 2025 yılında yüzde 29’a çıkacağı<br />

öngörülüyor. Avrupa Kardiyoloji<br />

Derneği ve Türk Kardiyoloji Derneği<br />

kılavuzlarına göre kan basıncının<br />

140/90 mmHg’nin üzerinde olması,<br />

tansiyon hastalığı olarak değerlendiriliyor.<br />

Amerikan Kardiyoloji<br />

Derneği’nin yayınladığı son kılavuzda<br />

bu değerlerin bir basamak daha ileri<br />

götürülerek 130/80 mmHg basıncın<br />

üstünün hipertansiyon (yüksek<br />

tansiyon) olarak kabul edildiğini<br />

söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi<br />

Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ersin Özen,<br />

“Bugün dünyada 1,5 milyar civarında<br />

hipertansiyon hastası var. Türkiye’de<br />

ise, daha önce yapılan çalışmalarda<br />

hipertansiyon sıklığının yüzde 25- 32<br />

arasında, hipertansiyon kontrolünün<br />

ise yüzde 16,4- 28,7 arasında değiştiği<br />

bildirilmiştir. Hipertansiyonun sebebi<br />

büyük oranda bilinmese de sorunun<br />

oluşumunu kolaylaştıran pek çok<br />

faktörden söz ediliyor; kalıtım, aşırı<br />

tuz kullanımı, yaş artışı, ırk, cinsiyet,<br />

stres, sigara, şişmanlık, hava kirliliği,<br />

kolesterol yüksekliği ve diyabet” dedi.<br />

PANDEMI DÖNEMINDE<br />

KILO ALMAMAYA DIKKAT<br />

EDILMELI<br />

Kronik hastalığı olan, başta hipertan-<br />

YEPYENI BIR YAŞAM<br />

TARZINA GEÇMEK IÇIN<br />

7 ADIM!<br />

• Tuzu kısıtlayın.<br />

• İdeal kilonuzu koruyun.<br />

• Meyve ve sebze tüketiminizi artırın ve<br />

doymuş yağ alımını azaltın.<br />

• Düzenli fiziksel aktivite yapın.<br />

• Tütün mamülleri alışkanlığınız varsa bırakın.<br />

• Kafein alımınızı azaltın.<br />

• Stres azaltıcı yöntemleri deneyin. Son<br />

dönemlerde oldukça popüler olan mindfullnes<br />

egzersizlerinin, nefes terapileri ve yoganın,<br />

tansiyon düşürülmesine yardımcı olduğu<br />

gösterilmiştir.<br />

• “Sağlıklı” diye bol bol maden suyu veya<br />

soda tüketmeyin. Bunlar tuz içerir ve<br />

tansiyonu yükseltir.<br />

46


HIPERTANSIYON HAKKINDA TOPLUMDA<br />

YAYGIN OLAN PEK ÇOK DÜŞÜNCENIN<br />

OLDUĞUNUN ALTINI ÇIZEN DR. ERSIN<br />

ÖZEN, TANSIYONLA ILGILI EFSANELERI<br />

VE DOĞRU BILGILERI PAYLAŞTI:<br />

Efsane: Ailemde yüksek tansiyon var. Bunu önlemek için<br />

yapabileceğim hiçbir şey yok.<br />

Gerçek: Yüksek tansiyon ailelerde görülebilir. Ebeveyn veya yakın<br />

akrabalarınız yüksek tansiyona sahipse, sizde de olma olasılığı<br />

yüksektir. Ancak yaşam tarzı seçimleri, ailesinde yüksek tansiyon<br />

öyküsü olan birçok kişinin hipertansiyondan korunmasını sağlıyor.<br />

Efsane: Sofra tuzu kullanmıyorum, bu yüzden sodyum alımımı ve<br />

kan basıncımı kontrol ediyorum.<br />

Gerçek: Bazı insanlarda sodyum kan basıncını artırabilir. Sodyumu<br />

kontrol etmek için mutlaka etiketlerin kontrol edilmesi gerekir.<br />

Çünkü tükettiğimiz sodyumun yüzde 75’i domates sosu, çorbalar,<br />

çeşniler, konserve yiyecekler ve hazır karışımlar gibi işlenmiş<br />

gıdalarda gizlidir. Ambalajlı ürün satın alırken etiketleri okuyun.<br />

Etiketlerde “soda” ve “sodyum” kelimeleri ve “Na” sembolü<br />

görürseniz bu, sodyum bileşiklerinin mevcut olduğu anlamına gelir.<br />

Efsane: Yemek pişirirken düşük sodyum alternatifleri olarak, normal<br />

sofra tuzu yerine koşer veya deniz tuzu kullanıyorum.<br />

Gerçek: Kimyasal olarak, koşer tuzu ve deniz tuzu sofra tuzu -<br />

yüzde 40 sodyum - ile aynıdır ve toplam sodyum tüketimine<br />

eşittir. Sofra tuzu, iki sodyum (Na) ve klorür (Cl) mineralinin bir<br />

kombinasyonudur.<br />

Efsane: Kendimi iyi hissediyorum. Yüksek tansiyon konusunda<br />

endişelenmem gerekmiyor.<br />

Gerçek: Yaklaşık 103 milyon ABD’li yetişkin yüksek tansiyona<br />

sahip ve birçoğu bunu bilmez veya tipik belirtiler yaşamaz. Yüksek<br />

tansiyon inme için de önemli bir risk faktörüdür. Kontrol edilmezse,<br />

yüksek tansiyon ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.<br />

Efsane: Yüksek tansiyonu olan insanlar sinirlilik, terleme, uyku<br />

güçlüğü gibi sorunlarla karşılaşır ve yüzleri kızarır. Bu belirtiler bende<br />

yok, bu yüzden iyiyim.<br />

Gerçek: Birçok insan farkında olmadan yıllarca yüksek tansiyona<br />

sahiptir. Genellikle “sessiz katil” olarak adlandırılır, çünkü genellikle<br />

hiçbir belirtisi yoktur. Atardamarlarınıza, kalbinize ve diğer<br />

organlarınıza zarar verdiğinin farkında olmayabilirsiniz.<br />

Efsane: Yüksek tansiyonum var ve doktorum bunu kontrol ediyor.<br />

Bu, evde kontrol etmeme gerek olmadığı anlamına geliyor.<br />

Gerçek: Kan basıncı dalgalanabileceğinden, evde kan basıncı<br />

ölçümlerinin izlenmesi ve kaydedilmesi, sağlık uzmanınıza<br />

gerçekten yüksek tansiyonunuzun olup olmadığını ve tedavi<br />

planınızın çalışıp çalışmadığını belirlemek için değerli bilgiler<br />

sağlayabilir. Okumaları sabah ve akşam gibi her gün aynı saatte<br />

veya sağlık uzmanınızın önerdiği şekilde almanız önemlidir.<br />

Efsane: Yüksek tansiyon tanısı kondu, ancak tansiyonum düşük<br />

çıkıyor, bu yüzden ilacımı almayı bırakabilirim.<br />

Gerçek: Yüksek tansiyon yaşam boyu süren bir hastalık olabilir.<br />

Hayatınızın geri kalanı boyunca her gün ilaç almak anlamına gelse<br />

bile, sağlık uzmanınızın önerilerini dikkatlice takip edin. Sağlık<br />

ekibinizle güçlü bir iletişim kurarak, tedavi hedeflerinize başarıyla<br />

ulaşabilir ve daha iyi bir sağlık durumunun avantajlarından<br />

yararlanabilirsiniz.<br />

Dr. Ersin ÖZEN<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı<br />

siyon ve kalp hastaları olmak üzere herkesin CO-<br />

VID-19’a yakalanmamak için elinden geleni yapmasının<br />

önemli olduğunun altını çizen Kardiyoloji<br />

Uzmanı Dr. Ersin Özen, “Hastalık, kronik hastalığı<br />

olanlarda ve yaşlılarda daha ağır seyrediyor. Buna<br />

bağlı olarak iyileşme süresi de daha uzun oluyor.<br />

Dolayısıyla aslında tek ve en önemli öneri, hastalığa<br />

yakalanmamak. Bunun için evde kalmak,<br />

izole olmak, dengeli beslenmek ve düzenli ilaç<br />

kullanımı kritik bir öneme sahip” dedi.<br />

Hipertansiyon hastalarının pandemi günlerinde<br />

özellikle kilo almaktan da kaçınmaları gerektiğini<br />

vurgulayan Dr. Ersin Özen, “Evlerde daha çok<br />

vakit geçirmeyle birlikte yoğun hamur işi tüketimi<br />

hepimiz için fazlasıyla tehlikeli bir boyuta ulaştı.<br />

Mümkün olduğunca, kalori açısından düşük, yağsız,<br />

karbonhidrattan fakir Akdeniz mutfağını tercih<br />

etmek en doğrusu. Prehipertansiyon aşamasında<br />

olan hastaların, yaşam tarzı değişikliklerini<br />

uygulayarak kendilerini bu durumdan korumaya<br />

çalışmaları gerekir. Hipertansiyon hastalarının<br />

evde basit fizik hareketleri, sosyal medyada online<br />

yapılan bazı başlangıç seviyesindeki pilates, aerobik<br />

veya yoga gibi derslerden faydalanarak günde<br />

en az 15-20 dakika egzersiz yapmaları yerinde<br />

olur” önerisinde bulundu.<br />

KRONIK HASTALIĞI OLAN,<br />

BAŞTA HIPERTANSIYON<br />

VE KALP HASTALARI<br />

OLMAK ÜZERE HERKESIN<br />

COVID-19’A<br />

YAKALANMAMAK IÇIN<br />

ELINDEN GELENI<br />

YAPMASI GEREKIR.<br />

47 Mart / Nisan 2021


5 yıldan uzun süreli kontakt lens<br />

kullanımına dikkat<br />

Kontakt lens<br />

kullanımında düzenli<br />

muayene önemli<br />

Uzun süreli kontakt lens kullanımının herhangi<br />

bir zararının olup olmadığı ile ilgili birçok çalışma<br />

gerçekleştiriliyor. 5 yıl ve daha uzun süreli kontakt<br />

lens kullanan hastalar üzerinde yapılan bir<br />

çalışmaya göre kornea kalınlığı ve kornea ön eğriliği<br />

görülebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göz<br />

Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz,<br />

“Günümüzde sert lenslerin kullanımının azalması ve<br />

yumuşak lenslerdeki üretim teknolojisinin artmasına<br />

paralel olarak daha yüksek oksijen geçiren lensler<br />

kullanılıyor. Bu lensler kornea yüzeyine olan olumsuz<br />

etkiyi azaltsa da sıfırlamıyor. Dolayısıyla lens kullanan<br />

hastaların periyodik muayeneleri oldukça önemli”<br />

açıklamasında bulundu.<br />

AMERIKAN Göz<br />

Akademisi’nde yayımlanan<br />

bir araştırmada olguların<br />

çoğunun yumuşak kontakt<br />

lens kullanan hastalardan oluşurken<br />

daha az bir kısmının ise sert gaz geçirgen<br />

hastalardan seçildiğini vurgulayan<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları<br />

Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz,<br />

“Yapılan inceleme sonucunda kontakt<br />

lens kullanan hastaların korneaları 30-50<br />

mikron arasında, daha ince ve kornea<br />

dikliği de kontrol grubuna göre daha dik<br />

olarak ölçülmüş. Kornea kalınlığındaki<br />

değişim ve kornea eğriliğindeki değişimin<br />

hastaların göz numarasıyla bir ilişkisi tespit<br />

edilmemiş. Özellikle kornea kalınlığındaki<br />

incelme sert lens kullananlarda yumuşak<br />

lens kullananlara göre daha belirgin olarak<br />

tespit edilmiş” dedi.<br />

KORNEADAKI<br />

DEĞIŞIKLIKLERE<br />

BIRÇOK FAKTÖR<br />

NEDEN OLABILIR<br />

Korneadaki değişikliklerin sebebinin<br />

kesin olarak bilinmemekle birlikte<br />

birçok faktörün neden olabildiğini<br />

hatırlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Op.<br />

Dr. Yusuf Avni Yılmaz, “Bunlar; korneadaki<br />

oksijen seviyesinin azalması, oksijen<br />

azlığına bağlı biyokimyasal değişiklikler,<br />

sert lenslerin mekanik travması, göz<br />

yaşı yoğunluğunun değişmesi, korneayı<br />

oluşturan hücrelerin sayısının azalması<br />

olarak sıralanabilir. Korneadaki bu<br />

değişim daha çok en ön tabaka olan<br />

epitel tabakasında görülmesine rağmen<br />

korneanın en kalın ve dayanıklılığından<br />

Op. Dr. Yusuf Avni Yılmaz<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı<br />

48


KONTAKT LENS<br />

KULLANAN<br />

HASTALARIN EN ÇOK<br />

SORDUĞU SORU ‘LENS<br />

GÖZÜMDE BIR ETKI<br />

YAPMIŞ MIDIR, NE<br />

KADAR DAHA LENS<br />

KULLANABILIRIM VEYA<br />

LAZER AMELIYATI<br />

OLABILIR MIYIM?‘<br />

GIBI SORULARDIR.<br />

BUNLARIN MAALESEF<br />

KESIN BIR CEVABI YOK.<br />

sorumlu orta tabakasında da gözlemlendi”<br />

şeklinde konuştu.<br />

KONTAKT LENS KULLANIMI<br />

KIŞIDEN KIŞIYE VE ZAMANA<br />

GÖRE DEĞIŞKENLIK<br />

GÖSTERIR<br />

Kornea kalınlığındaki değişime ek olarak<br />

korneada meydana gelen dikleşmenin<br />

sebebi olarak korneada meydana gelen<br />

incelmenin gösterildiğini vurgulayan Göz<br />

Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Avni<br />

Yılmaz, “Kontakt lens kullanan hastaların<br />

en çok sorduğu soru ‘lens gözümde bir<br />

etki yapmış mıdır, ne kadar daha lens<br />

kullanabilirim veya lazer ameliyatı olabilir<br />

miyim?‘ gibi sorulardır. Bunların maalesef<br />

kesin bir cevabı yok. Çünkü bütün bu<br />

soruların cevabı kişiden kişiye değiştiği gibi<br />

zamana göre de değişkenlik gösterebilir”<br />

dedi.<br />

PERIYODIK MUAYENE<br />

ÖNEMLI<br />

Özellikle uzun süre kontakt lens<br />

kullananların periyodik muayenelerinin<br />

önem arz ettiğinin altını çizen Op. Dr.<br />

Yusuf Avni Yılmaz, “Uygun lensin seçimi,<br />

mevcut kullanılan lenslerin olumsuz<br />

etkileri görülmesi durumunda daha<br />

uygun lensler ile değiştirilmesi veya<br />

lens kullanımına bir süre ara verilmesi<br />

önemli. Refraktif cerrahi (lazer ameliyatı)<br />

olmak isteyen hastaların da lens<br />

kullanımına bağlı kornealarında olası<br />

Kornea kalınlığındaki<br />

değişim ve kornea<br />

eğriliğindeki değişimin<br />

hastaların göz numarasıyla<br />

bir ilişkisi tespit edilmemiş.<br />

Özellikle kornea<br />

kalınlığındaki incelme<br />

sert lens kullananlarda<br />

yumuşak lens kullananlara<br />

göre daha belirgin olarak<br />

tespit edilmiş.<br />

değişiklikleri tespit etmek için ameliyata<br />

karar vermeden, gerekirse bir süre lens<br />

kullanımına ara vererek göz muayeneleri<br />

yapılmalı” açıklamasında bulundu.<br />

49 Mart / Nisan 2021


Otizmli çocukların<br />

pandemide tedavi süreçleri<br />

aksatılmamalı<br />

Pandemi sürecinin otizmli çocukları ve<br />

aileleri daha fazla etkilediğine dikkat<br />

çeken uzmanlar, pandemide sürekli<br />

koşulların değişmesinin çocukları ve<br />

ailelerini ruhsal açıdan zorladığına<br />

işaret ediyor. Uzmanlar, “Otizmin en<br />

belirgin özelliği olan sosyalleşmede<br />

zorlanma, pandemide zaten sosyalleşme<br />

imkanlarının azalması ile ailelerin<br />

çocuklarındaki farklılıkları geç<br />

farketmelerine yol açabilmektedir”<br />

uyarısında bulunuyor. Pandemi sürecinde<br />

belirtilerin iyi gözlenmesi ve tedavilerin<br />

aksatılmaması tavsiye ediliyor.<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel<br />

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı<br />

NISAN, dünya genelinde Dünya<br />

Otizm Farkındalık Günü olarak<br />

anılıyor. Birleşmiş Milletler tarafından<br />

otizm konusunda farkındalık<br />

yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara<br />

çözüm bulmak amacıyla “Dünya Otizm<br />

Farkındalık Günü” ilan edildi. 2 Nisan’da<br />

başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde<br />

dünyada otizmle ilgili araştırmaların<br />

teşvik edilmesi, bu konudaki farkındalığın<br />

artırılması ile erken teşhis ve tedavinin<br />

yaygınlaştırılması hedefleniyor.<br />

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp<br />

Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, Dünya<br />

Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı<br />

açıklamada pandemi sürecinin otizmli<br />

çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirdi.<br />

PANDEMIDE OTIZMIN FARK<br />

EDILMESI ZORLAŞTI<br />

Henüz tanısı konmamış belirtileri olan<br />

çocukların fark edilmesinin bu süreçte gecikebildiğini<br />

kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine<br />

Elagöz Yüksel, şunları söyledi:<br />

“Bunun bir nedeni bazı ailelerin sağlık<br />

kuruluşlarına başvurmakta çekiniyor<br />

OTIZMLI ÇOCUKLAR PANDEMIDEN DAHA<br />

FAZLA ETKILENDI<br />

Pandemi sürecinde her çocuk ve ailenin etkilendiğini ancak<br />

otizmi bulunan çocukların ise daha çok etkilendiğini belirten Yrd.<br />

Doç. Dr. Mine Elagöz Yükseli “Yapılan araştırmalar çocuklar<br />

arasında otizmi bulunan çocuk ve ergenlerin pandemiden<br />

en fazla etkilenen gruplardan biri olduğunu göstermektedir.<br />

Pandemide otizmli bireyleri etkileyen birçok farklı faktör söz<br />

konusu olmuştur. Küçük çocuklara tanı konması, tanısı olan<br />

çocukların tedavi yaklaşımları, çocukların ruhsal durumları,<br />

ebeveynlerin ruhsal durumları ve bunların çocuğa yansıması bu<br />

faktörlerin en başta gelenleridir” diye konuştu.<br />

50


TEDAVI SÜREÇLERI AKSATILMAMALI<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, otizmli çocukların tedavilerinin bu süreçte aksatılmaması<br />

gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Sosyal izolasyon herkes için zorlayıcı olmakla beraber<br />

yaşadığımız dönemin etkilerinin ileriki zamanlarda daha net anlaşılacağı düşünülmektedir.<br />

Bu süreçte yetkililer tarafından mümkün olduğu kadar yüzyüze eğitimlerin ve yüzyüze<br />

sağlık hizmetlerinin devam etmesinin sağlanması çok önemlidir. Ailelerin ise otizmden<br />

şüphelendikleri durumlarda bir çocuk psikiyatristine başvurmaları gerekmektedir. Tanısı<br />

bulunan çocukların ise tanı ve tedavi için ihtiyaç duydukları görüşmelerin aileler tarafından<br />

yerine getirilmesi, ertelenmemesi gerekmektedir. Sadece çocukların değil, ailelerinin de stres<br />

azaltıcı tekniklere başvurmaları bu dönemde faydalı olacaktır.”<br />

olmalarıdır. Kimi aileler de çocuklarında<br />

gördükleri farklı davranışları pandeminin<br />

etkilerine bağlama eğiliminde olup beklemek<br />

istiyor. Ancak bu durum altta yatan<br />

nörogelişimsel bir rahatsızlık varlığında<br />

tanıda gecikmeye neden oluyor. Bununla<br />

beraber otizmin en belirgin özelliği olan<br />

sosyalleşmede zorlanma, pandemide<br />

zaten sosyalleşme imkanlarının azalması<br />

ile ailelerin çocuklarındaki farklılıkları geç<br />

farketmelerine yol açabilmektedir. Halbuki<br />

otizmin erken tanınması ve tedaviye başlanması<br />

çok önemli olup, çocuğun iyilik<br />

hali için önemli bir koşuldur. Ebeveynlerin<br />

bir şüphe varlığında beklememek ve<br />

yüzyüze bir değerledirmenin sağlanabileceği<br />

bir sağlık kuruluşlarına başvurmaları<br />

gereklidir.”<br />

EĞITIMDE<br />

AKSAMALAR YAŞANDI<br />

Otizmli çocukların eğitimlerinin de pandemi<br />

sürecinden etkilendiğini kaydeden Yrd.<br />

Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Pandemi<br />

döneminde okulların ve özel eğitim kurumlarının<br />

bir dönem kapatılması gündeme<br />

gelmiş olup halen eğitimde pandemi<br />

öncesi eğitim olanaklarının sağlanması<br />

konusunda aksamalar yaşanmaktadır. Bu<br />

durum çocukların yeterli tedavi görmelerini<br />

engellemektedir. Benzer açıdan gerek<br />

mekanların kapanması gerek sokağa<br />

çıkma kısıtlmaları nedeniyle fiziksel aktivite<br />

yapma olanakları da azalmıştır. Eğitim<br />

ve fiziksel aktivite miktarlarının azalması<br />

çocukların ruhsal durumlarını da etkilemektedir”<br />

diye konuştu.<br />

Pandemi ile beraber yaşanan bu sürecin,<br />

otizmi olan çocuk ve ergenlerde ek olarak<br />

görülebilecek kaygı bozukluklarını ve<br />

depresyon riskini arttırdığına dikkat çeken<br />

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli<br />

çocuklarda duygularını kontrol etmekte<br />

zorlanma, dürtüsellik, davranış sorunları<br />

da artma eğilimde olmuştur. Sadece<br />

çocuklarda değil, ebeveynlernde de ruhsal<br />

sıkıntıların artmış olduğunu görmekteyiz”<br />

diye konuştu.<br />

PANDEMIDEKI BELIRSIZLIK<br />

RUHSAL AÇIDAN<br />

ZORLANMALARA<br />

YOL AÇIYOR<br />

Otizmi bulunan bireylerin değişiklikler karşısında<br />

uyum sağlamakta zorlandıklarını,<br />

eski rutinlerini devam ettirme eğiliminde<br />

olduklarını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Mine<br />

Elagöz Yüksel, “Bu nedenle pandemi<br />

döneminin özelliği olan belirsizlik, sürekli<br />

koşulların (örneğin sokağa çıkma saatleri)<br />

değişmesi çocukları ve ailelerini ruhsal<br />

açıdan zorlamaktadır. Bununla beraber<br />

pandemi ve koronavirüs ile ilgili bilgilerin<br />

değişmesi ve haber akışının fazla olması<br />

otizmli bireylerin süreci takip etmesini<br />

zorlaştırmakta ve kaygı duymalarına yol<br />

açmaktadır. Her ne kadar otizmli bireyler<br />

sosyalleşmekte zorlansa ve kendi hallerinde<br />

olma hali göze çarpsa da onlar da<br />

arkadaşlarını ve tanıdıklarını göremedikleri<br />

için üzüldüklerini ifade etmektedirler. Bu<br />

durum yaş ilerledikçe daha belirgin olmaktadır”<br />

diye konuştu.<br />

OTIZMLI ÇOCUKLAR KURALLARA<br />

UYMADA GÜÇLÜK ÇEKTI<br />

Pandemi döneminde bireylerin uygulaması gereken temizlik ve sosyal mesafe<br />

önlemlerinin çocuklara anlatılmasının ve çocukların bu kurallara uymasının kolay<br />

olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli bireylerin ise bu kuralları<br />

anlaması ve içselleştirmesi daha meşakkatli olmaktadır. Bu kurallara uymaya<br />

zorlanmak otizmli çocukları strese sokmaktadır. Özellikle çocuğun yaşı küçük ve ek<br />

öğrenme problemleri yaşıyorlarsa bu süreç daha zor olmaktadır. Pandemi ve koronavirüs<br />

ile ilgili bilgilendirme yapmak, kuralların öğrenilmesini sağlamak özel eğitim<br />

modülleri içinde uygulanmalıdır. Özel eğitim uzmanlarının ise değişen koşullarla<br />

beraber çocukların yaşayacağı ruhsal rahatsızlıklar ile ilgili bilgilendirilmesi, pandemi<br />

ile ilgili kuralların mümkün olduğunca çocuk tarafından öğrenilmesinin sağlanması<br />

konusunda eğitim görmeleri uygun olacaktır” dedi.<br />

51 Mart / Nisan 2021


Her 5 kanserden<br />

birinin nedeni tütün!<br />

TÜSAD, 2020’de 40 binden fazla Akciğer Kanseri tanısı<br />

konulduğunu hatırlatarak uyardı.<br />

KANSER Haftası nedeniyle<br />

bir açıklama yapan Solunum<br />

Derneği TÜSAD,<br />

pandemi sürecinde kanser<br />

olgularının daha fazla özen istediğini<br />

vurguladı. Geçen yıl Türkiye’de 233<br />

binden fazla kanser tanısı konulduğunu<br />

ve bunun 41 binden fazlasının<br />

akciğer kanseri olduğunu hatırlatan<br />

TÜSAD, “Vakaların yüzde 30-50’sinin<br />

önlenmesi mümkün. Ancak ne yazık<br />

ki her 5 kanserden birinin nedeni tütün.<br />

Maalasef gençler arasında tütün<br />

kullanımı artıyor” uyarısı yaptı.<br />

Tüm dünyanın ve Türkiye’nin sağlık<br />

gündemini COVID-19 işgal etse de<br />

kanser, can almaya devam ediyor.<br />

Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından<br />

biri olan kanser; tanı ve tedavideki<br />

yeniliklere, tıptaki gelişmelere<br />

karşın ne yazık ki gündemimizdeki<br />

yerini koruyor. Bu nedenle ülkemizde<br />

“Ulusal Kanser Haftası” olarak 1-7 Nisan<br />

tarihlerinde toplumsal farkındalığı<br />

artırmak amacıyla etkinlikler ve bilgilendirmeler<br />

yapılıyor. Bu doğrultuda<br />

bir basın bildirisi yayınlayarak önemli<br />

hatırlatmalar yapan, Türkiye Solunum<br />

Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Akciğer<br />

Kanseri Çalışma Grubu, pandemi<br />

sürecinde en fazla özen isteyen gruplar<br />

arasında bu olguların yer aldığına<br />

dikkat çekti.<br />

Kanserin, tüm dünyada ve ülkemizde<br />

ölüm nedenleri arasında kardiyovasküler<br />

hastalıklardan sonra ikinci sırada<br />

yer aldığına dikkat çeken TÜSAD,<br />

açıklamasında şu noktalara değindi:<br />

HER YIL 14<br />

MİLYON KİŞİYE TANI<br />

KONULUYOR<br />

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)<br />

verilerine göre: her yıl<br />

yaklaşık 14 milyon kişiye<br />

kanser tanısı konuluyor, 8.2<br />

milyon kişi kanser ilişkili<br />

nedenlerle kaybediliyor. 2030<br />

yılına kadar dünya çapında<br />

öngörülen ölüm nedenlerinde<br />

kanserin ilk sıraya gelmesi<br />

öngörülüyor.<br />

52


PANDEMİ SÜRECİNDE<br />

DAHA FAZLA ÖZEN<br />

GEREKİYOR<br />

Tüm dünyada halen etkisini sürdüren<br />

pandemi sırasında belirli hasta<br />

gruplarının takip ve tedavilerini<br />

yönetmede fazladan özen gerekiyor.<br />

Bunlardan kanser olguları önemli bir<br />

grubu oluşturuyor. Çünkü bu hasta<br />

grubunda yoğun bakım ünitesinde<br />

yatış oranları ve mortalite daha<br />

yüksek bildiriliyor.<br />

ÖNEMLİ BİR KISMININ<br />

ÖNLENMESİ MÜMKÜN<br />

• Önemli bir toplum sağlığı sorunu olan kanserlerin yüzde<br />

30-50’si önlenebilir. Risk oluşturan faktörlerden uzak durma,<br />

tarama ve erken teşhis programlarının uygulanması ile bu<br />

mümkün olabilir.<br />

EN SIK GÖRÜLEN KANSER<br />

TÜRÜ AKCİĞER<br />

• Global kanser gözlem veri tabanı (GLOBOCAN) verilerine<br />

göre; Türkiye’de 2020 yılında 233.834 kanser tanısı konuldu<br />

ve 126.335 ölüm gerçekleşti. Bunlar arasından en sık görülen<br />

kanser türü akciğer kanseri oldu. Yüzde 17.6’lık pay ile 41.264<br />

akciğer kanseri olgusu tespit edildi. Bunu <strong>24</strong>.175 olgu ile<br />

meme kanseri izledi.<br />

HER 5 KANSERDEN<br />

1’İNİN NEDENİ TÜTÜN<br />

Kanser oluşumunda etken olan ve önlenebilen<br />

nedenlerin en sık olanları tütün kullanımı,<br />

obezite, düşük fiziksel aktivite, alkol<br />

tüketimi, güneş ışınlarına aşırı maruziyet<br />

olarak sıralanıyor. Tütün başta akciğer,<br />

ağız, larinks, mesane olmak üzere her 5 beş<br />

kanserden birinin nedeni. Maalesef 13-15 yaş<br />

arası gençlerde bile tütün ürünü kullanımı<br />

yaygınlaşıyor. Araştırmalara göre erkek<br />

çocukların yüzde 17.9’u, kız çocukların ise<br />

yüzde 11.5’i herhangi bir tütün ürünü kullanıyor.<br />

COVID-19<br />

SÜRECİ KANSER<br />

TEDAVİSİNİ<br />

AKSATMAMALI<br />

• COVID-10 pandemisi nedeniyle<br />

sağlık hizmetlerinde harcanan gücün<br />

ve maddi kaynakların büyük bir kısmı<br />

coronavirüs için kullanılıyor. Ancak<br />

özellikle cerrahiye uygun aşamada<br />

olan, evresi ve bireysel performansı<br />

doğrultusunda şifa şansı bulunan akciğer<br />

kanseri olgularında gerekli izolasyon<br />

önlemleri sağlanarak tedaviye<br />

ulaşmaları sağlanması büyük önem<br />

taşıyor. İleri evrede olan olgularda ise<br />

uygulanmakta olan sistemik tedavilerin<br />

aksatılmaması gerekiyor.<br />

53 Mart / Nisan 2021


Geçtiğimiz günlerde sonuçları<br />

açıklanan ve az sayıda<br />

koltuk altı lenfine sıçramış,<br />

yani metastaz yapmış<br />

meme kanseri hastalarına<br />

kemoterapi verilmeden<br />

sadece anti hormonal tedavi<br />

verilmesinin etkinliğinin<br />

araştırıldığı çalışmada, bu<br />

grup hastalarda kemoterapi<br />

verilmeden yalnızca anti<br />

hormonal tedavilerle de<br />

aynı etkinlikte iyi bir sonuç<br />

alınabileceği gösterildi.<br />

Lenf bezine sıçramış meme kanserine<br />

“KEMOTERAPISIZ”<br />

TEDAVI<br />

Prof. Dr.<br />

Serdar Turhal<br />

Anadolu Sağlık<br />

Merkezi Medikal<br />

Onkoloji Uzman<br />

ANADOLU Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof.<br />

Dr. Serdar Turhal, “Bu çalışma geçtiğimiz yıllarda yapılan ve<br />

koltuk altı lenflerine yayılımı olmayan meme kanseri hastalarında<br />

genetik risk hesaplaması yapılarak kemoterapi vermeden<br />

yalnızca anti hormon tedavisi ile de kemoterapi kadar iyi sonuç<br />

alınabileceğini gösteren çalışma baz alınarak yapıldı” açıklamasında<br />

bulundu. Bu yeni çalışmada kanserin 3 taneye kadar koltuk altı lenfine<br />

sıçrama yaptığı 9 ülkeden 9383 kadın hastada genetik risk hesaplaması<br />

yapıldığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı<br />

Prof. Dr. Serdar Turhal, “Hastaların 2/3’ü menopozda, 1/3’ü henüz<br />

menopoza girmemiş hastalardı. Bu çalışmada genetik tekrarlama<br />

riski düşük olarak hesaplanan hastaların bir kısmına yalnızca hormon<br />

tedavisi, bir kısmına hem kemoterapi hem de hormon tedavisi verildi”<br />

dedi. Prof. Dr. Serdar Turhal, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Beş yıllık<br />

takipte menopoza girmemiş ve genetik tekrarlama skoru düşük olan<br />

kadınlarda kemoterapinin yüzde 1.3 ek katkısı varken menopoza girmiş<br />

kadınlarda kemoterapinin böyle bir ek faydası gösterilemedi. Sonuç<br />

olarak hormon reseptörü pozitif olan ve menopoza girmiş hastalarda<br />

yalnızca anti hormon tedavisinin kemoterapi kadar etkili olabileceği<br />

gösterilmiş oldu.”<br />

GEÇTIĞIMIZ YILLARDA YAPILAN VE KOLTUK<br />

ALTI LENFLERINE YAYILIMI OLMAYAN MEME<br />

KANSERI HASTALARINDA GENETIK RISK<br />

HESAPLAMASI YAPILARAK KEMOTERAPI<br />

VERMEDEN YALNIZCA ANTI HORMON TEDAVISI<br />

ILE DE KEMOTERAPI KADAR IYI SONUÇ<br />

ALINABILECEĞINI GÖSTEREN ÇALIŞMA BAZ<br />

ALINARAK YAPILDI.<br />

54


55 Mart / Nisan 2021


SESSİZCE<br />

İLERLEYEN TİROİT<br />

NODÜLLERİNE<br />

DİKKAT!<br />

Tiroit nodülleri ve tiroit kanseri çoğu zaman<br />

farklı nedenler için yapılan tetkiklerde<br />

rastlantısal olarak saptanıyor. Görüntüleme<br />

teknolojilerinin hassasiyet oranlarının artması<br />

ve yaygınlaşmasıyla birlikte, tiroit kanserlerinin<br />

hem daha sık tanı alması hem de daha erken<br />

dönemde tespit edilmesi sağlanabiliyor.<br />

TIROIT nodüllerinin yol açabildiği<br />

tiroit kanseri ses kısıklığı, yutkunma<br />

ve nefes almada güçlük, geçmeyen<br />

öksürük gibi belirtilerle kendisini gösterebildiği<br />

gibi hiçbir şikayete neden olmadan<br />

sessizce de ilerleyebiliyor. Memorial Sağlık Grubu<br />

Medstar Antalya Hastanesi Endokrinoloji ve<br />

Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr.<br />

Uğur Alp Göksu, tiroit nodülleri, tiroit kanseri ve<br />

tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.<br />

40 YIL SONRA BILE<br />

GÖRÜLEBILIYOR<br />

Tiroit kanseri; ailesinde tiroit kanser öyküsü<br />

olanlar, radyasyona maruz kalan kişiler ve<br />

40 yaşın üzerindeki bireylerde daha sık<br />

görülmektedir. Ayrıca nükleer kazalar sonrası<br />

radyoaktiviteye bağlı olarak tiroit kanseri gelişebilmektedir.<br />

Bu kazalardan 40 yıl sonra dahi<br />

vakalar bildirilmektedir. Özellikle çocukluk döneminde<br />

yüksek doz radyasyona maruz kalmak<br />

tiroit kanser riskini artırmaktadır. Bu dönemde<br />

diğer kanserler nedeniyle uygulanan tedavi<br />

süreçlerinde radyasyona maruz kalma durumu<br />

söz konusu ise boyun bölgesini korumak için<br />

oldukça dikkatli edilmesi gerekir.<br />

TIROID KANSERINDE BELIRTILER<br />

Tiroit kanserinde erken dönemde herhangi bir<br />

belirti vermeyebilir. Çoğu zaman doktorların<br />

boyun bölgesinin muayenesinde saptanan<br />

nodüllerin incelenmesi sırasında ya da tiroit<br />

dışı nedenlerle boyun bölgesine uygulanan<br />

görüntüleme yöntemlerinde (boyun ultrasonu,<br />

BT, MR, PET CT gibi) rastlantısal olarak saptanabilmektedir.<br />

Kanser tanısı konulan nodülün<br />

büyümesi çok yavaş olabildiği gibi çok kısa<br />

zamanda da olabilmektedir. Bazı kişiler bu büyümeyi<br />

görebilmektedir ve bu durum boyunda<br />

büyüme hissi olarak ifade edilebilmektedir.<br />

TIROIT KANSERINDE GÖRÜLEN<br />

DIĞER BELIRTILER ŞUNLARDIR;<br />

• Ses kısıklığı veya konuşmada zorluk<br />

• Nefes almada güçlük<br />

• Yutkunma güçlüğü<br />

• Öksürük<br />

TIROIT<br />

KANSERININ<br />

ÖNCELIKLI<br />

TEDAVISI<br />

CERRAHIDIR<br />

Tiroit kanseri tedavisinde<br />

evreleme işlemi<br />

hastalığın başladığı yerden<br />

itibaren tiroit bezi<br />

içinde veya bez dışında<br />

nerelere yayıldığını gösterir.<br />

Tiroit kanserinde<br />

güncel, etkin ve doğru<br />

tedavi için kanserin tipi,<br />

evresi ve varsa eşlik<br />

eden hastalıkların belirlenmesi<br />

çok önemlidir.<br />

Uz. Dr. Uğur Alp Göksu<br />

Memorial Sağlık Grubu Medstar Antalya Hastanesi<br />

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü<br />

56


RUTIN TAKIPLER<br />

HAYATI ÖNEM<br />

TAŞIYOR<br />

Tiroit kanserlerinin tedavisi öncelikle cerrahidir. Cerrahi işlem; tiroit bezinin<br />

tamamının veya bir kısmının cerrahi olarak çıkarılmasını içerir. Ayrıca<br />

yaygınlığına ve tipine bağlı olarak lenf nodunun alınması gerekebilir. Lenf<br />

nodu, ilk cerrahi müdahale sırasında çıkartılabileceği gibi bazen takiplerde<br />

sonradan görüldüğünde müdahale edilebilir. 1 cm’den küçük tümörlerde,<br />

lenf nodu tutulumu yok ve tek loba sınırlı ise lobektomi denilen tek taraflı<br />

cerrahi işlem yapılabilir. Günümüzde bu çok küçük tümörler bulunduğu<br />

yere göre cerrahi işlem yapılmadan da uzman tarafından takip edilebilir.<br />

HEDEF, KANSER HÜCRELERININ YOK EDILMESIDIR<br />

Cerrahi (işlem) sonrası hastalar yaşam boyu tiroit hormon tedavisi alır.<br />

Cerrahi tedavinin yeterli olmadığı durumlarda uzmanın yönlendirmesiyle<br />

radyoaktif iyot tedavisi alınması gerekebilir.<br />

Cerrahi işlem sonrası, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanının<br />

değerlendirmesi sonrası, radyoaktif tedavinin uygulanması için ilgili bölüme<br />

yönlendirilir. Radyoaktif iyot tedavisinde hedef tiroit hücrelerinin yok edilmesidir.<br />

Tiroit dışı organlarda yan etki ihtimali azdır ancak bazı hastalarda<br />

tükürük bezlerini etkiler ve ağız kuruluğuna neden olabilir. Tekrarlayan yüksek<br />

dozlarda diğer kanserlerin gelişmesini düşük oranda artırabilir. Bunun<br />

için düşük dozlarda kullanılması bu riski minimuma düşürür. İlerlemiş tiroit<br />

kanseri vakalarında yeni ilaçlar kullanılmaya başlamıştır. Ancak bu ilaçlar<br />

kanserin büyümesini yavaşlatabilir veya kısmı yanıt oluşturabilir.<br />

Tiroit kanseri tedavisinde, kanser<br />

hücrelerini öldüren yüksek dozda<br />

X- ışınları kullanılan eksternal<br />

radyoterapi ve kemoterapiye<br />

başvurulabilir. Tiroit hormon<br />

tedavisi; cerrahi veya radyoaktif<br />

tedavi sonrası uzman doktor<br />

tarafından TSH değeri, ek hastalık<br />

olup olmadığı ve evresine göre<br />

uygun doz ayarlaması yapılır. Tiroit<br />

kanseri başlangıçta başarılı tedavi<br />

edilse de bazen bazı hastalarda<br />

yıllar sonra tekrarlayabilmektedir.<br />

Rutin takiplerde, hastanın fizik<br />

muayenesi, kan ve görüntüleme<br />

testlerinin incelenmesi çok<br />

önemlidir. Düzenli olarak tiroit<br />

hormon testleri yapılmalı, tiroit<br />

hormon düzeyi endokrinoloji ve<br />

metabolizma hastalıkları uzmanı<br />

tarafından değerlendirilmelidir.<br />

Tiroit kanseri tekrarlarsa veya<br />

yayılırsa tıbbi inceleme sonrası<br />

cerrahi müdahale, radyoaktif iyot<br />

tedavisi, eksternal ışın tedavisi veya<br />

kemoterapi uygulanabilir.<br />

57 Mart / Nisan 2021


Dikkat! Stres tetikleyici<br />

faktör olabilir!<br />

Evde kalmak tansiyonunuzu yükseltmesin!<br />

Prof. Dr. Metin Gürsürer<br />

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy)<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

PANDEMİDE<br />

HİPERTANSİYONA<br />

KARŞI 7 KRİTİK<br />

KURAL!<br />

BEYIN kanamasından inmeye,<br />

kalp yetmezliğinden kalp<br />

krizine, böbrek yetmezliğinden<br />

kalıcı görme kaybına… Tedavi<br />

edilmediğinde ölüme bile neden olabilen<br />

hipertansiyon, ülkemizde her 3 kişiden<br />

birini tehdit etmeye devam ediyor!<br />

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre;<br />

dünyada 1.5 milyardan fazla hipertansiyon<br />

hastası mevcut ve her yıl yaklaşık 7 milyon<br />

kişi yüksek kan basıncının neden olduğu<br />

hastalıklar yüzünden yaşamını yitiriyor.<br />

Üstelik pandemi nedeniyle hipertansiyon<br />

hastalarında artış gözleniyor. Acıbadem<br />

Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin<br />

Gürsürer hipertansiyon vakalarındaki<br />

yükselişte pandemi sürecinde hastalık<br />

kapma endişesi, yakınların kaybı, finansal<br />

zorluklar gibi nedenlerle artan stresin<br />

önemli bir faktör olduğuna dikkat çekerek,<br />

“Stres tek başına kalıcı hipertansiyon<br />

nedeni olmamasına rağmen tetikleyici<br />

bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.<br />

Pandeminin olumsuz koşulları nedeniyle<br />

yaşanan strese bağlı olarak sigara ve alkol<br />

kullanımı, sağlıksız beslenme, kilo alımı<br />

ve hareketsiz kalma gibi bazı yaşam tarzı<br />

değişiklikleri hipertansiyon hastalığına<br />

yol açabiliyor” diyor. Peki pandemide<br />

kan basıncını kontrol altında tutmak<br />

için neler yapmak, nelerden kaçınmak<br />

gerekiyor? Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />

Metin Gürsürer, pandemi sürecinde<br />

hipertansiyona karşı dikkat etmemiz<br />

gereken 7 kuralı anlattı; önemli öneriler ve<br />

uyarılarda bulundu.<br />

İDEAL KILODA KALIN<br />

Obezite ve hipertansiyon ilişkisi<br />

hala araştırılmaya devam edilen bir<br />

konu. Obezitenin vücuttaki kimyasal<br />

reaksiyonlara olan olumsuz etkisinin<br />

hipertansiyonu tetiklediği düşünülüyor.<br />

SIGARA VE ALKOL IÇMEYIN<br />

Sigara, özellikle sempatik sinir sistemini<br />

uyararak hipertansif bir etki yaratıyor.<br />

Damar sertliğini ve nabız dalga hızını<br />

arttırıcı etkileri nedeniyle merkezi<br />

kan basıncı üzerinde olumsuz etkiler<br />

oluşturuyor.<br />

TUZU KISITLAYIN<br />

“Tuzun kan basıncını arttırması içindeki<br />

sodyumdan kaynaklanıyor” diyen Prof.<br />

Dr. Metin Gürsürer, şöyle devam ediyor:<br />

“Alınan fazla sodyum damar içindeki<br />

volümün artmasına neden oluyor. Bir süre<br />

58


sonra bu durum kan basıncında artışa yol<br />

açıyor. Sadece tuz değil, sodyum içeren<br />

tüm gıdaları dikkatli tüketmeye özen<br />

gösterin.”<br />

KALP DOSTU BESLENIN<br />

Sağlıklı ve dengeli beslenme, vücudun<br />

fonksiyonlarını daha iyi sürdürebilmesinde<br />

önemli bir rol üstleniyor. Vücuda gerekli<br />

besinlerin yeterli ölçüde alınması, kimyasal<br />

reaksiyonların sağlıklı gerçekleşmesi için<br />

gerekli oluyor.<br />

DÜZENLI EGZERSIZ YAPIN<br />

Düzenli egzersizin nasıl bir mekanizmayla<br />

kan basıncını düşürdüğüyle ilgili bir netlik<br />

olmamasına rağmen, yapılan çalışmalarda;<br />

düzenli egzersiz yapan aktif kişilerde kan<br />

basıncı değerlerinin daha düşük olduğu<br />

gözlendi. Haftada 5-6 gün, 30-40 dakika<br />

tempolu yürüyüş yapmanız, vücudunuzun<br />

egzersiz ihtiyacını karşılayacaktır.<br />

UYKU DÜZENINIZE<br />

DIKKAT EDIN<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin<br />

Gürsürer uykunun vücutta kan<br />

basıncını etkileyen otonom sinir sistemi<br />

fonksiyonlarını ve fizyolojik olayları<br />

Haftada<br />

5-6 gün,<br />

30-40 dakika tempolu<br />

yürüyüş yapmanız,<br />

vücudunuzun<br />

egzersiz ihtiyacını<br />

karşılayacaktır.<br />

etkilediğini belirterek, “Özellikle orta<br />

yaşlı kişilerde azalmış uyku süresi ve<br />

kan basıncındaki artış arasında ilişki<br />

gözlenmiştir.” diyor.<br />

STRESI YÖNETIN<br />

Stres doğrudan hipertansiyona yol<br />

açmamakla birlikte, stresli dönemlerde<br />

kan basıncı geçici olarak artabiliyor.<br />

Stresli süreçte vücudumuzda salgılanan<br />

hormonlar damarlara zarar vererek<br />

kardiyovasküler riskimizi artırıyor. Ayrıca<br />

stres hipertansiyon için risk faktörü<br />

olan sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız<br />

beslenme, kilo alımı ve hareketsiz kalma<br />

gibi hatalı yaşam alışkanlıklarına yol<br />

açabiliyor. Dolayısıyla hipertansiyon için<br />

tetikleyici bir faktör olabiliyor. Stres azaltıcı<br />

aktiviteler ise vücudumuzu rahatlatarak<br />

kan basıncının düşmesine yardım ediyor.<br />

Tedavi edilmediğinde ölüme bile<br />

neden olabilen hipertansiyon,<br />

ülkemizde her 3 kişiden birini tehdit<br />

etmeye devam ediyor! Dünya Sağlık<br />

Örgütü’nün verilerine göre; dünyada<br />

1.5 milyardan fazla hipertansiyon<br />

hastası mevcut ve her yıl yaklaşık<br />

7 milyon kişi yüksek kan basıncının<br />

neden olduğu hastalıklar yüzünden<br />

yaşamını yitiriyor.<br />

İLAÇ TEDAVINIZI<br />

YARIM<br />

BIRAKMAYIN<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />

Metin Gürsürer hipertansiyon<br />

ile Covid-19’a yakalanma riski<br />

arasında bir ilişki olmadığını<br />

belirterek, “Hipertansiyon ve<br />

Covid-19 arasındaki bağlantı<br />

karmaşıklığını korumaya<br />

devam ediyor. Hipertansiyonun<br />

Covid-19’un seyrine tek başına<br />

ne kadar etkisi olduğu, ayrıca<br />

hipertansiyona eşlik eden ya<br />

da hipertansiyona bağlı gelişen<br />

diğer sağlık problemlerinin<br />

de hastalığın seyrini ne kadar<br />

etkilediği henüz açık değildir.”<br />

diyor. Ayrıca, hipertansiyon<br />

tedavisi gören hastaların<br />

kullandıkları ilaçlar nedeniyle<br />

Covid-19’a yakalanma<br />

risklerinde artış olmadığı<br />

yapılan çalışmalarla gösterildi<br />

ve hipertansiyon dernekleri<br />

tarafından da onaylandı.<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr.<br />

Metin Gürsürer bu nedenle<br />

hipertansiyon hastalarının<br />

pandemi sürecinde ilaçlarını<br />

düzenli olarak kullanmaya<br />

devam etmeleri gerektiğini<br />

belirterek, “Çünkü ilaç tedavisinin<br />

aksaması ciddi tablolara neden<br />

olabiliyor” diyor.<br />

TEK ÖLÇÜM YETERLI OLMUYOR<br />

Kalbimiz kasıldığında bir basınç yaratıyor ve bu basınçla kan, atardamarlar yoluyla vücuda gönderiliyor. Kan basıncı<br />

ölçümünde 2 kuvvetin sonuçları görülüyor. İlki, kanın kalpten vücudumuza pompalandığında damar duvarına<br />

yaptığı basıncın değeri sistolik basınç (büyük tansiyon); diğeri ise kalp gevşediğinde damar duvarında olan basınç<br />

değeri, diyastolik basınç (küçük tansiyon) oluyor. Kan basıncı ölçümünde görülen değerin 130mmHg/80mmHg<br />

üzerinde olması “hipertansiyon” olarak adlandırılıyor. “Ancak tek bir ölçümde tansiyon değerlerinizin biraz yükselmiş<br />

olması hipertansiyon hastası olduğunuz anlamına gelmiyor” diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Gürsürer,<br />

sözlerine şöyle devam ediyor: “Tanı koymak için genellikle doktorunuz tarafından <strong>24</strong> saat boyunca belirli aralıklarla<br />

tansiyon ölçümünüzü yapacak tansiyon holter cihazı takılıyor. Tüm ölçümlerde tansiyonunuzun yüksek olması<br />

hipertansiyon hastası olabileceğinizi gösteriyor.”<br />

59 Mart / Nisan 2021


“Üremenin devamlılığını<br />

sağlayabilmek artık hayal değil.”<br />

KANSER TEDAVİSİNDE<br />

DOĞURGANLIK KORUNABİLİR<br />

ÜREMENİN KORUNMASI İÇİN<br />

NELER YAPILMALIDIR?<br />

40 yıldan uzun süredir kanser tedavilerindeki yenilikler ve özellikle kemoterapi alanındaki<br />

gelişmeler sayesinde yaşam sürelerinde önemli düzeyde uzamalar sağlandı. Ancak kanser<br />

tedavilerinin doğurganlığı olumsuz etkilediği de bir gerçek. Bazı kanser tedavilerinin ardından<br />

yaşanan doğurganlık kaybı vakaları, hastanın hassas olan psikolojisini de olumsuz etkiliyor.<br />

Özellikle son yıllarda yardımcı üreme teknikleri ile ilişkili yeni teknolojilerin gelişmesi sonucu bu<br />

tür hastalarda doğurganlığın korunmasıyla ilgili yeni bir disiplin, “Doğurganlığın Korunması-<br />

Fertilite Prezervasyonu” başlığı altında gelişti.<br />

Doç. Dr. Emre Pabuçcu<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

KANSER gibi hayatı tehdit<br />

edici bir tanı alan hastalarda,<br />

fertilite koruyucu yöntemler<br />

dediğimiz hastanın üremesini<br />

devam ettirebileceği işlemleri<br />

vaktinde yapmak-önlemleri almak<br />

ve uygulamak son yıllarda daha<br />

fazla önem kazanmaya başladı.<br />

Bu gruptaki hastalar bir yandan<br />

tedavisini düşünürken ve yaşamını<br />

devam ettirmenin yollarını<br />

ararkendiğer yandan çocuk sahibi<br />

olmayı arka plana itebiliyor. İşte bu<br />

noktada fertilitenin korunması ile<br />

ilgili danışmanlığın hastaya uygun<br />

bir şekilde verilmesi multidisipliner<br />

kapsamlı bir ekip tarafından<br />

gerçekleştirilmelidir.” diyen Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Uzmanı<br />

Doç. Dr. Emre Pabuçcu, doğurganlığın<br />

korunmasıyla ilgili önemli<br />

bilgiler paylaştı.<br />

DOĞURGANLIĞIN<br />

KORUNMASI<br />

YÖNTEMLERI:<br />

Kanser hastalarının tedavi süreçlerinin<br />

ardından yumurta ve sperm<br />

hücreleri yok olabiliyor. Özellikle<br />

kemo veya radyoterapi sonrasında<br />

testis veya overlerde kalıcı hasarlar<br />

oluşabiliyor. Böylelikle, kişilerin<br />

çocuk sahibi olma şansları çok<br />

azalabiliyor. İşte burada en önemli<br />

konu, kanser tedavisi öncesinde<br />

mutlaka doğurganlığın korunması<br />

adına hangi yöntemlerin elimizde<br />

bir seçenek olduklarını kişiler ile<br />

paylaşmak. Yani “BİLGİLENDİR-<br />

ME” çok çok önemli. Böylelikle,<br />

seçeneklerden birinin uygulanması<br />

durumunda üreme durumlarını<br />

kaybetme riski olan hastalar<br />

yumurta ve sperm dondurma<br />

işlemiyle, hastalıklarını atlatınca<br />

çocuk sahibi olabiliyor. Kanser<br />

hastalarında fertilite prezervasyonu<br />

yöntemleri hastanın yaşı, planlanan<br />

tedavi, elde olunan zaman, partnerin<br />

durumu ve yumurtalıklara olası<br />

metastaz riski durumuna göre<br />

seçiliyor. Böylece üremeyi olumsuz<br />

etkileyebilecek hastalıklar sonrasında<br />

dondurulan hücreler ile tekrar<br />

çocuk sahibi olma şansı oluyor.<br />

Günümüzde fertilite prezervasyonu<br />

için birçok seçenek bulunuyor.<br />

60


Günümüzde en sık uygulanan yöntemler arasında:<br />

• Kanser tedavileri öncesi sperm hücresi/testis dokusu<br />

• Embriyo ve/veya oosit (yumurta hücresi) dondurulması<br />

• Ovaryan doku (yumurtalık dokusu) dondurulması sayılabilir.<br />

DISIPLINLER ARASI ILETIŞIM SON DERECE<br />

ÖNEMI<br />

Bu grup hastalarda ileriki fertilite (çocuk sahibi olma) potansiyelinin<br />

değerlendirilmesi ve uygun fertilite prezervasyonu<br />

yöntemlerinin uygulanması multidisipliner bir yaklaşımı gerektiriyor.<br />

Etkili ve sürdürülebilir fertilite koruyucu hizmetler için<br />

medikal onkolog, cerrahi onkolog, reproduktif endokrinolog ve<br />

ürolog arasında sürekli bir iş birliği olmalıdır. Multidisipliner iş<br />

birliğinin güçlendirilmesi ve fertilite koruyucu yaklaşım servislerinin<br />

yaygınlaşması infertiliteye yol açabilecek tedavi alan hastaların<br />

bu seçeneklerden faydalanabilmesini yaygınlaştıracaktır.<br />

Gereklilik halinde etik ve yasal konularda danışmanlık alınması<br />

da uygun olacaktır. Kısaca aşamalar şöyledir:<br />

1. Kanser tanısı sonrası ve tedavisi öncesi ‘Doğurganlığın Korunması’<br />

hakkında bilgilendirme<br />

2. Seçeneklerin değerlendirilmesi ve en uygun olanın seçilmesi<br />

3. Yumurta-sperm-embriyo veya dokuların ileride kullanılması<br />

adına dondurulması<br />

4. Zamanı gelince bu hücre veya dokuların çözülüp kullanılması<br />

HASTALARIMIZIN YÜZÜ GÜLÜYOR<br />

“Bizler, merkezimizde bebek sahibi olmak isteyen ailelere<br />

hizmet verirken, fertilite korunması konusunda da çalışmalar<br />

yapıyor, bu alanda multidisipliner bir yaklaşımla çalışılmasını<br />

önemsiyor ve güncel tedavi yaklaşımlarını aralıksız takip ediyoruz.<br />

Sürekli günceli takip eden, yurtiçi ve yurtdışı kongrelere<br />

katılan ekibimiz, yenilikleri merkeze adapte ederek sürekli<br />

güncelleme yapmaktadır. Bu şekliyle kanser illetinden kurtulup<br />

çocuk sahibi olan çok sayıda danışanımız var!” açıklamasını<br />

yapan Doç. Dr. Emre Pabuçcu, “Doğurganlığın korunması<br />

yöntemlerinin gelişimi ve bu seçeneğin paylaşımı ile ailelerin<br />

yüzlerini güldürüyor ve hastalarımıza bu yönde üst düzey<br />

hizmet sunabiliyoruz.” dedi.<br />

61 Mart / Nisan 2021


Hamilelikte yetersiz beslenme<br />

Zehirlenme<br />

riski yaratabilir<br />

Hamilelik döneminde anne adayı tükettiği besinlerle hem kendi bedeninin hem de bebeğinin<br />

enerji ihtiyacını karşılar. Anne adayı yetersiz beslendiğinde ya da gereğinden çok daha fazla<br />

gıda tüketerek kilo aldığında birçok sağlık problemiyle karşı karşıya kalabilir. Sağlıklı bir<br />

hamilelik dönemi geçirmek isteyen anneler için beslenmenin büyük önem taşıdığını söyleyen<br />

DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzman Diyetisyen Olcay Barış, hamilelik döneminde<br />

doğru beslenmeye ilişkin bilgiler veriyor.<br />

HAMILELIK döneminde doğru beslenme;<br />

bebeğin iyi gelişmesi ve annenin sağlığı<br />

açısından hayati önem taşır. Bebek, ihtiyacı<br />

olan besinin tümünü anneden alır.<br />

Besinler anneden bebeğe plasenta yoluyla geçer.<br />

Bu nedenle gebelik süresince ortalama 2200 -<br />

2500 kalori enerji alınması gerekir. Anne adayının<br />

1800 kaloriden az enerji almaması ve düşük<br />

kalorili zayıflama diyeti yapmaması gerektiğini<br />

belirten DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzman<br />

Diyetisyen Olcay Barış, hamilelik döneminde<br />

alınacak günlük enerjinin % 15-20’i proteinlerden,<br />

% 30’u yağlardan, % 55-60’ı karbonhidratlardan<br />

sağlandığında enerji ihtiyacının dengeli bir biçimde<br />

karşılanacağını söylüyor.<br />

HAFTADA IKI KEZ BALIK<br />

TÜKETILMELI<br />

Bu enerjinin sağlanabilmesi için süt, et, sebze ve<br />

meyve, tahıl ve yağ grubu olmak üzere tüm besin<br />

gruplarının kişiye özel porsiyonlarda tüketilmesi<br />

gerektiğini anlatan Uzm. Dyt. Barış, “Anne adayları<br />

roka, tere, kırmızı ve yeşil biber, kivi, nar, portakal,<br />

mandalina, limon, turunçgilleri sıklıkla yemeli.<br />

Demir içeriği yüksek sebzelerden ıspanak, kereviz,<br />

pırasa lif içeriği ile sindirim şikayetlerine iyi geliyor,<br />

metabolizmayı güçlendiriyor. Hem Omega 3 hem<br />

de iyi bir protein kaynağı olan balık ise haftada<br />

iki gün öğünlere eklenmeli. Çok büyük okyanus<br />

balıkları denizin dibinde civa biriktirdiğinden<br />

düşük riski oluşturabiliyor. Ancak orta büyüklükte<br />

olan çipura, levrek, somon ızgara veya haşlama<br />

veya buğulama şeklinde rahatlıkla tüketilebilir.<br />

Tabii yasaklı gıdalar da var. Örneğin hazır paketli<br />

gıdalar, çekirdek, patates kızartması, meyve suları,<br />

çikolata, boza, kestane gibi besinleri sofradan<br />

uzak tutulmasını veya çok nadir tüketilmesini<br />

öneriyorum” diyor.<br />

FAZLA KILO ALIMI DOĞUM<br />

RISKLERINE NEDEN OLABILIR<br />

Gebelikte yetersiz ve dengesiz beslenme bebek<br />

GEBELIKTE<br />

YETERSIZ VE<br />

DENGESIZ<br />

BESLENME BEBEK<br />

KADAR ANNENIN<br />

SAĞLIĞINI DA<br />

BIRÇOK YÖNDEN<br />

OLUMSUZ<br />

ETKILIYOR.<br />

62


kadar annenin sağlığını da birçok yönden<br />

olumsuz etkiliyor. Anne adayı artan enerji<br />

ve protein gereksinimini karşılayamadığı<br />

durumda kilo kaybı, artan besin öğeleri<br />

gereksinimlerinin karşılanmamasında<br />

ise kansızlık, diş çürümesi, kemiklerden<br />

kalsiyum çekilmesi, yetersiz ve dengesiz<br />

beslenme ile zehirlenme riski, yetersiz protein<br />

alımından dolayı da ödem problemi<br />

yaşanabiliyor. DoktorTakvimi.com uzmanlarından<br />

Uzm. Dyt. Olcay Barış, bunun<br />

tam tersi bir durumun yani annenin aşırı<br />

besin alımının da doğum riskleri beraberinde<br />

getirdiğinin altını çiziyor. Uzm. Dyt.<br />

Barış, bu riskleri şöyle anlatıyor: “Annede<br />

aşırı yağlanma durumunda sezaryen doğum,<br />

geç doğum, anne karnında bebeğin<br />

mekonyum denilen bebeğin kendi dışkısını<br />

yutması ile aspirasyonu, ölü doğum riski<br />

oluşabilir. Hafif şişman veya belirgin şişman<br />

hamile kadınlarda, hamilelik diyabeti<br />

( gestasyonel diyabet), hipertansiyon ve<br />

preeklemsi riski normal kilolu hamilelere<br />

oranla daha yüksektir.”<br />

GEBELIK BULANTISI<br />

FAZLAYSA<br />

KARBONHIDRATTAN<br />

ZENGIN, YAĞDAN FAKIR<br />

BESLENILMELI<br />

Gebelikte bulantının çok fazla olduğu<br />

durumlarda beslenme tedavisinin önemine<br />

dikkat çeken Uzm. Dyt. Barış, anne<br />

adayının bulantılar nedeniyle ağızdan<br />

beslenemediği, kilo ve su kaybının<br />

görüldüğü durumlarda hastanede tedavi<br />

görmesi gerektiğinin altını çiziyor. Gebelik<br />

bulantısında karbonhidrattan zengin, yağdan<br />

fakir diyet tedavisinin etkili olduğunu<br />

anlatan Uzm. Dyt. Barış, şunları söylüyor:<br />

“Asitli besinlerden uzak durulmalıdır. Yağlı<br />

yiyecekler mide boşalmasını geciktirdiği<br />

için bu besinlerin tüketiminden mümkün<br />

olduğunca uzak durulmalıdır. Proteinden<br />

zengin diyetler bulantı şiddetini azaltabilir.<br />

Belli gıdalar bulantıya neden oluyorsa bu<br />

gıdalardan uzak durulmalıdır. Bulantısı<br />

olan anne adayı sık ve az yerse, bu şekilde<br />

Anne adayları roka,<br />

tere, kırmızı ve<br />

yeşil biber, kivi, nar,<br />

portakal, mandalina,<br />

limon, turunçgilleri<br />

sıklıkla yemeli.<br />

Demir içeriği yüksek<br />

sebzelerden ıspanak,<br />

kereviz, pırasa lif<br />

içeriği ile sindirim<br />

şikayetlerine iyi<br />

geliyor, metabolizmayı<br />

güçlendiriyor. Hem<br />

Omega 3 hem de iyi<br />

bir protein kaynağı<br />

olan balık ise haftada<br />

iki gün öğünlere<br />

eklenmeli.<br />

beslenme orta şiddetteki bulantı ve kusmayı<br />

önemli ölçüde azaltır. Hafif gıdalar,<br />

galeta, leblebi, etimek, peynir, ayran tüketilebilir.<br />

Sıcak yiyecek ve içeceklerin kokusu<br />

bulantı kusmayı arttırıyorsa yiyecek ve<br />

içecekler soğuk hazırlanmalıdır.”<br />

63 Mart / Nisan 2021


GECE ANI ÖLÜME BILE<br />

NEDEN OLABILIYOR!<br />

UYKU<br />

APNESİNİN<br />

9 ÖNEMLİ<br />

SİNYALİ!<br />

Tıkayıcı uyku apnesi; hava yolunu çevreleyen<br />

kasların gevşemeleri ve bunun sonucunda<br />

ortaya çıkan daralmaya bağlı olarak uyku<br />

esnasında solunumun onlarca veya yüzlerce<br />

kez kesintiye uğraması olarak tanımlanıyor.<br />

Dr. Mustafa Emir Tavşanlı<br />

Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

EN SIK görülen uyku hastalıkları<br />

arasında uykusuzluktan sonra 2.<br />

sırada yer alan uyku apnesi, obezite<br />

sıklığındaki artış nedeniyle günümüzde<br />

gençlerde, hatta çocuklarda bile görülebiliyor.<br />

Üstelik tedavi edilmezse yaşam kalitesini<br />

oldukça düşürmesinin yanı sıra yol açtığı<br />

sorunlar nedeniyle özellikle gece veya<br />

sabaha karşı ani ölümle bile sonuçlanabiliyor!<br />

Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

Dr. Mustafa Emir Tavşanlı uyku apnesinde<br />

nefeste kesilmelerin olduğu dönemde kandaki<br />

oksijen oranının düştüğü uyarısında bulunarak,<br />

“Oksijen seviyelerindeki dalgalanmalar<br />

vücuttaki dokulara zarar verebiliyor. Özellikle<br />

damar yapılarında meydana gelen<br />

hasarlar damarlarda tıkanıklıklara<br />

neden olabiliyor. Aynı zamanda kan<br />

basıncında ani yükselmeler de<br />

görülebiliyor, tüm bunlar kalp<br />

krizi ve inme olarak bilinen<br />

kalp-damar ile beyin<br />

damar hastalıklarının<br />

riskini arttırıyor. Bu<br />

nedenle tedavide geç<br />

kalmamak yaşamsal<br />

öneme sahip.” diyor.<br />

EN ÖNEMLI<br />

RISK<br />

OBEZITE<br />

Uyku apnesi riski<br />

erkeklerde 40 yaş sonrasında, kadınlarda da<br />

menopoz sonrasında artıyor. Özellikle fazla<br />

kilolu olmak uyku apnesinde en önemli risk<br />

faktörünü oluşturuyor. Yapılan çalışmalara<br />

göre; kilomuzdaki yüzde 10’luk bir artış uyku<br />

apnesi riskini 6 kat artırıyor. Ayrıca kişinin<br />

boyun yapısı kısaysa, boğazda havanın geçtiği<br />

yol yapısal olarak dar bir anatomiye sahipse,<br />

apne riski artıyor. Bunların yanı sıra genetik<br />

bazı hastalıklar, hipotiroidi ve akromegali<br />

gibi durumlar uyku apnesine neden olurken;<br />

bazı ilaçlar, sigara ve alkol tüketimi de uyku<br />

apnesini tetikleyebiliyor.<br />

‘BASINÇLI HAVA’ ILE<br />

KESINTISIZ SOLUNUM!<br />

Uyku apnesinin tanısı; hastanın şikayetlerinin<br />

yanı sıra bir gecelik uykusunun izlendiği ve<br />

beyin aktivitesi, solunum, kalp ritmi ile vücut<br />

kas hareketleri gibi çeşitli parametrelerin<br />

kaydedildiği ‘polisomnografi’ tetkikiyle<br />

konuyor. Bu tetkiklerde aynı zamanda uyku<br />

apnesinin şiddeti de belirleniyor. “Tedavide de<br />

hastaya basınçlı hava veriyoruz. Bu yöntemle<br />

hava yolundaki tıkanıklığı aşarak solunumun<br />

64


kesintisiz devam etmesini hedefliyoruz.<br />

Hastaların genelinde CPAP dediğimiz<br />

sürekli pozitif hava basıncı veren cihaz<br />

yeterli oluyor.” bilgisini veren Nöroloji<br />

Uzmanı Dr. Mustafa Emir Tavşanlı, şöyle<br />

devam ediyor: “Bazı hastalarda, boğazın<br />

ve burnun anatomik yapısını daraltan<br />

yapılar için ameliyat düşünülebiliyor.<br />

Çünkü bu darlık bazen basınçlı hava<br />

veren cihaz kullanımını engelleyecek<br />

düzeyde olabiliyor. Verilen tedaviyle<br />

birlikte uyku kalitesi de arttığı için<br />

hastanın yakınmaları ortadan kalkıyor.<br />

Bu tedavinin yanında hastanın kilo<br />

vermesi de önemli. Yeterli kilo verildiği<br />

takdirde, hastaların ihtiyaç duydukları<br />

basınç azalıyor ve bazı hastalarda cihaz<br />

tedavisinin gereği de kalmayabiliyor.”<br />

BU BELIRTILER<br />

VARSA, ZAMAN<br />

KAYBETMEYIN!<br />

“Hastalar sıklıkla horlama<br />

şikayetiyle gelseler de tek belirti bu<br />

değildir. Hatta basit horlama denilen<br />

tabloda apne olmayabilir de.” diyen<br />

Dr. Mustafa Emir Tavşanlı, uyku<br />

apnesi açısından uyarıcı işaretleri<br />

şöyle sıralıyor:<br />

• Gürültülü ve aralıklı horlama<br />

• Hastanın nefesindeki kesintilerin<br />

çevredekiler tarafından fark etmesi<br />

• Boğulur gibi uyanmak<br />

• Gece tuvalete kalkma ihtiyacı<br />

hissetmek<br />

• Gece özellikle ense ve göğüs<br />

üzerinde terlemenin olması<br />

• Sabah yorgun kalkmak<br />

• Gün içinde uykulu ve yorgun<br />

olmak<br />

• Sabah baş ağrısıyla uyanmak<br />

• Unutkanlık, dikkat ve<br />

konsantrasyon bozukluğu<br />

65 Mart / Nisan 2021


En sık uygulanan estetik operasyonlardan birisi<br />

“Liposuction’’<br />

Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve<br />

Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih ÇAKIR. Halk<br />

arasında yağ alma ameliyatı olarak da bilinen<br />

Liposuction hakkında bilgiler verdi.<br />

OP. DR. FATIH ÇAKIR,<br />

“Liposuction operasyonu;<br />

genetik özellikler, dengesiz<br />

beslenme, hamilelik vb.<br />

nedenlerle bazı bölgelerde biriken inatçı<br />

yağları almak için yapılır. Deri altında<br />

toplanan yağın vakum yapan özel bir<br />

alet ve ince kanüller yardımıyla alınması<br />

ameliyatıdır. Ülkemizde ve dünyada en<br />

sık uygulanan estetik operasyonlarından<br />

birisidir.<br />

Birçok insan, uygun diyet ve egzersize<br />

rağmen belli bölgelerdeki yağ<br />

birikimlerinden şikayetçidir dedi. Yağ<br />

aldırma yöntemi uygulandıktan yeniden<br />

yağ hücreleri oluşmadığını yani kalıcı bir<br />

sonuç sağlanacağının altını çizen ÇAKIR,<br />

konuya ilişkin şu bilgileri verdi:<br />

Liposuction işlemi bayanlarda ve<br />

erkeklerde uygulanabilmekle beraber, sık<br />

olarak; yüz, boyun ve çene altı bölgesi,<br />

kollar, göğüsler bölgesi, karın, bel ve<br />

basenler, kalça kıvrımları, bacak iç ve<br />

dış yüzeyleri, diz kapağı çevresine ve<br />

erkeklerde “Jinekomasti” denen göğüs<br />

büyümesi durumunda uygulanabilir.<br />

Ayrıca Liposuction işlemi sık olarak karın<br />

germe ile beraber de uygulanmaktadır.<br />

Alınan yağ dokusu vücutta diğer<br />

başka bölgelere de estetik amaçlı<br />

uygulanabilmektedir.<br />

Yağ çekme işlemi lokal, sedasyon<br />

anestezisi ya da genel anestezi altında<br />

yapılabilir. İşlemlerini ‘’Tümescent<br />

Teknik’’ denilen yöntemle uygulandığını<br />

söyleyen Opr. Dr. Fatih ÇAKIR, bunun<br />

tüm dünyada uygulanan en modern<br />

ve en güvenli Liposuction yöntemi<br />

olduğunu da yineledi. Liposuction işlemi<br />

sadece ince kanüllerin gireceği kadar 2-3<br />

mm uzunluğunda küçük kesiler yolu ile<br />

yapılır. Kesiler çok küçük olduğu ve belirli<br />

bölgelerde gizlendiği için ameliyat sonrası<br />

dönemde herhangi bir kesi izi göze<br />

çarpmamaktadır.<br />

İşlem lokal anestezi ile yapılırsa birkaç saat<br />

sonra hasta evine gönderilmekte, genel<br />

anestezi ile yapılırsa bir gün hastanede<br />

yatırılmaktadır. İşlemden sonra bir iki gün<br />

içinde işine ve günlük aktivitelerine geri<br />

dönebilmektedir. Günümüzde 5-7 litre<br />

yağ dokusunun güvenle alınabilmekte<br />

olduğunun altını çizdi.<br />

Liposuction yapılan bölgelere korse<br />

giydirilir. Korse ortalama 1-2 ay kadar<br />

giyilir. Bu süre içinde vücutta şişlik<br />

Op. Dr. Fatih ÇAKIR<br />

Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif<br />

ve Estetik Cerrahi Uzmanı<br />

hissedilebilir. Çünkü Liposuction yapılan<br />

bölgelerde ödem, şişlik ve bazen de<br />

morluklar olacaktır. Yağ alınan bölgelerde<br />

sertleşmeler olabilir. 2 ay gibi bir sürede<br />

eski haline gelecektir. Ameliyat sonrası<br />

mevcut diyet ve sporumuza mutlaka<br />

devam edilmelidir. Çünkü Liposuction<br />

işlemi kilo verdirme değil kontur düzeltme<br />

operasyonudur.<br />

Defa Life Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif<br />

ve Estetik Cerrahi kliniğinde Liposuction<br />

Ameliyatları Op. Dr. Fatih ÇAKIR,<br />

tarafından modern teknik ve cihazlarla<br />

(Lipomatik ve 3D Lipo) yapılmaktadır.<br />

Liposuction işlemi sadece ince<br />

kanüllerin gireceği kadar 2-3<br />

mm uzunluğunda küçük kesiler<br />

yolu ile yapılır. Kesiler çok küçük<br />

olduğu ve belirli bölgelerde<br />

gizlendiği için ameliyat sonrası<br />

dönemde herhangi bir kesi izi<br />

göze çarpmamaktadır.<br />

66


ARKA KAPAK İÇİ<br />

67 Mart / Nisan 2021


68<br />

ARKA KAPAK<br />

AUDİ

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!