Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Life Magazin
Peki, ne gibi tepkiler alıyorsunuz? Seyirci
sevdi mi Destan’ı?
Benim için reytinglerden önce sokaktaki
insanın tepkisi çok önemli... Mekânlar, kostümler
ve oyunculuklar açısından çok güzel
dönüşler alıyorum. Zira, konu ve hikâye için
de öyle… Bizim seyircimiz dizilerle içli dışlı,
dizi seyretmek yaşamlarındaki önemli unsurların
başında geliyor. Ben yine de daha
çok kitap okunan bir toplum olabilmeyi
isterdim. Rahat bir koltukta oturarak televizyon
seyretmek, kitap okumaya nazaran
daha kolay geliyor. Gerek görsel gerekse
senaryo anlamında beğenileri oluşmuş bir
seyirci var karşımızda. Bunu sadece belli bir
kültür düzeyinin üstündeki kişiler için değil,
ortalama bir seyirci için de söyleyebilirim.
Tarihi dizilerle birlikte tarihi konuları merak
eden bir seyirci kitlesi oluştu. Neredeyse
birebir inşa edilen kaleler, obalar, mekânlar
çok önemli. İçine girdiğinizde mekân, sizi tarihin
derinliklerine götürüyor. Tarihi dizilerin
şöyle bir özelliği daha var; eğer bildiğiniz
ve sizi ilgilendiren bir tarihse, dizi sizi çok
çabuk içine alabiliyor. Ancak eski Türklerin
yaşayışı gibi fazla bilinmeyen dönemleri
anlatıyorsanız; kostüm, dekor ve hikâyenin
anlatış şekli çok daha önemli oluyor.
Seyirci, bu yönleriyle de Destan’ı sevmeye
başladı sanırım. Bu durum, dizinin izlenme
oranlarına net bir şekilde yansıyor.
İzlerken bizleri dahi büyüleyen
atmosferi siz birebir yaşıyorsunuz.
Hislerinizi nasıl anlatırsınız?
Ben bu diziden önce “Kuruluş Osman”
dizisinde Umur Bey’i oynadım. Her ikisi de
sanat yaşamımda önemli yerde olacak. Bir
kere her iki dizide de tarih var, atlar var. Kostümlerden
mekânlara kadar her ayrıntıya
dikkat edilmiş. Çekimler, Karadeniz sahiline
yakın yemyeşil bir vadinin ortasında, çok
özel mekânlarda yapılıyor. Bir Giresunlu
olarak, Karadeniz’in havasını solumak beni
ayrıca mutlu ediyor. Sette herkes sorumluluğun
bilincinde... Kostümler ve aksesuarlar
olabildiğince gerçek ve estetik. Her ayrıntı
için ayrı ayrı özeniliyor. Eğer atmosfere,
kostüme, oyunculuğa ve senaryoya özen
göstermezseniz, seyirci de sizi ciddiye
almaz ve yaptığınız işe inanmaz. “Destan”
dizisinde kurganlar dediğimiz eski Türk
mezarlarında insan suretinin var olduğu çok
ilginç heykeller var. Bu heykeller bile birebir
oluşturuldu.
Gelelim Yeldeğirmeni’ne... Sizi uzun
yıllardır burada alıkoyan Kadıköy
tutkusunu dinleyebilir miyiz?
Kadıköy’e yerleşmeden önce, kısa bir süre
Cihangir ve Üsküdar Libadiye taraflarında
yaşadım. Sonra biraz da tesadüf eseri
Yeldeğirmeni’ne geldim. Kadıköy, her zaman
benim yaşamak istediğim bir yerdi. O
sebeple iyi ki o güzel tesadüf gerçekleşmiş
diyorum. Yeldeğirmeni, modern bir yaşam
içinde size mahalle kültürünü sunabilen
ilginç bir yer. Evimin arkasında cami,
yanında kilise, biraz alt tarafta havra var.
Huzurlu bir mahalle burası…
Yeldeğirmeni, geçmişte birçok değirmenin
olduğu bir yermiş. Biz ne yazık ki geçmişin
değerlerini bugüne ve yarına taşımakta
biraz zorlanan bir toplumuz. Bölgenin adı
Yeldeğirmeni ama bir tane dahi değirmeni
muhafaza edememişiz. Tarih, apartmanların
altında kaybolmuş ne yazık ki… Bunu
muhafaza edebilseydik, aidiyet duygusunu
bugünlere taşıyabilseydik, tarihi açıdan
çok daha önemli bir bölge olacaktı. Ancak
her şeye rağmen yine de özel bir mahalle
burası. Evimden çıkınca hemen aynı sokaktaki
bir kafede kahvemi içip, kitap okuyup,
insanlarla sohbet edebiliyorum. Ben burada
yaşamaktan dolayı büyük keyif alıyorum ve
kendimi her geçen gün aidiyet duygusuyla
donanmış bir Kadıköylü gibi hissediyorum.
“Eski Türkler, yaşamın gücüne çok
inanıyor. Özellikle Orta Asya’daki
Türklerde su, ateş ve toprak çok
çok önemli ve asla kirletilemez,
çünkü kutsal. Sonra Hıdırellez zamanında
üzerine çaputlar bağladığımız
hayat ağacı da kültürümüz
açısından çok önemli. Ağaçlar
bir anlamda hayatın kaynağı ve
yaşamı simgeliyor. Ruhumuzun
güzelliğini tanrıya ulaştıran kutsal
bir semboldür aynı zamanda.
Onun için de geçmişteki Türkler
yaşama, doğaya ve suya çok değer
veriyorlar. Su, saflığın ve temizliğin
simgesi olarak görülüyor. Onun
için nehirleri kirletmiyorlar, çünkü
kirlettikleri zaman günah işleyeceklerini
ve cezalandıracaklarını
düşünüyorlar. Şimdiki derelerimizin,
nehirlerimizin durumuna
baktığımız zaman da nereden
nereye geldiğimizi görüyoruz.”
“Benim dizideki karakterim Kün
Ata, ayinlerinde ateşi kullanıyor.
Zaten ateş arındırma yönüyle
Şaman ayinlerinde mutlaka bulunuyor.
O ayinlerde ateş vasıtasıyla
deniyor ki, biz hayat içinde şu an
varız ve yaşam bize emanet olarak
verildi. Bedenimiz, ağaçlar, toprak,
sular da bize emanet edildi ve
hepsinin bir ruhu vardır. Şamanlar
mesela bir taşın bile ruhu
olduğunu düşünürler. Bizim insan
olarak öncelikle kendimizi tanıyıp,
kendimize saygı duymamız gerekiyor.
Kendisine saygı duyan insan,
karşısındaki insana saygı duyar;
onu dinler, anlar, sever hatta aynı
duyguları paylaşır. Kendine saygı
duymayan bir insanın, karşısındaki
insana saygı duyması mümkün
değildir. Ben, mutluluk ve barışın
da bu şekilde geleceğini düşünüyorum.”
Mart & Nisan 2022 kadikoylife.com : 81