29.07.2016 Views

hernefes_2015_11

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Yâ Rabbim<br />

Elif Hilâl Doğan<br />

Dünya üzerinde ne kadar roman, ne kadar ansiklopedi,<br />

ne kadar biyografi var?<br />

Kaç yaprak eder okuyabileceğim kitaplar?<br />

Bir insan, hayatı boyunca başını hiç kaldırmadan<br />

okusa, dünyadaki kitapların ne kadarını okuyabilir?<br />

İzlemeye, dinlemeye, öğrenmeye çalışsa tüm hayatı<br />

boyunca, var olan bilginin ne kadarını edinebilir?<br />

Elde kalan acz ve hayret.<br />

Bu muazzam genişlikteki bilgi kaynağı karşısında<br />

bizim çok sınırlı bir kapasitemiz var. Bu kaynağın<br />

derinlerine doğru yol almaya hadi gücümüz yetse<br />

desek, bu sefer kısacık ömrümüz, zamanımız buna<br />

yetmez. Hem belli frekanstan ötesini duyamayan,<br />

belli uzaklıktan veya yakınlıktan ötesini göremeyen<br />

yani algılama imkânı sınırlara bağlı olarak değişen<br />

beş duyumuzla edindiğimiz bilgilere de güvenemiyoruz<br />

ki. Meselâ benim gördüğüm mavinin, başkasının<br />

kırmızısı olup olmadığından nasıl emin olabilirim?<br />

Zaten var olan bilginin çok çok az bir kısmını<br />

edinebiliyorken, bir de şu beş duyumun aklıma<br />

yönlendirdiği kısıtlı bilginin elinde mahkûm olduğum<br />

gerçeği önümde duruyor. Ne duyularıma güvenebiliyorum,<br />

ne aklıma. Bir de bunun akılla kalp<br />

arasındaki bağlantıyı kurma tarafı var ki, işte orası<br />

benim için tamamen muhâl...<br />

Ben hep “anlayamadığımdan” dolayı sıkıntı çektiğimi<br />

düşünürüm. Hatâlarımı da anlamam. Anlamayınca<br />

onları düzeltmek için elimde bir veri yok diye<br />

üzülürüm. Sanırım en çok buna üzülürüm. Ortaokul<br />

yıllarımdan beri Necip Fâzıl’ın şu dizeleri aklıma<br />

gelir durur:<br />

“Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var.<br />

Akıl için son tavır, saçlarını yolmak var…”<br />

Sohbetler’i açıyorum… Efendim diyor ki: “Nasıl ki<br />

Hazret-i Mûsâ ulülazim bir peygamber olduğu hâlde,<br />

Allah’ın emriyle, ledün yani esrâr-ı ilâhî ilmini<br />

elde etmek için Hızır’a mülâkî oldu. Hızır Hazretleri,<br />

kendisiyle arkadaşlık edebilmek için hiçbir şeye<br />

îtiraz etmemesini şart koştu. Fakat mâlûm olduğu<br />

üzere Mûsâ üç defa Hızır’a îtiraz etti. Böylece de<br />

Hızır, aralarında firak gerektiğini Mûsâ’ya bildirdi.”<br />

O koskoca Hazret-i Mûsâ iken bunları yaşadıysa, ya<br />

biz ne yapalım? Bu kadar karışık ve zor olabilir mi<br />

bu anlama/idrak etme/öğrenme işi? Hayır, olmamalı…<br />

Peki benim anlamadığım nedir? Neyi kaçırıyorum,<br />

neyi? Yine her an unutmak üzere, cevabını<br />

biliyorum.<br />

“Bir ânın sayısız kez çoğaltılmasının farklı görüntüleri”<br />

demişti Yazar Ali Ayçil… Bunu ne için söylediğini<br />

hatırlamıyorum. Bir edebiyat sohbetiydi, not<br />

almışım... Notlarımın arasında bu ifâdeyi okuyunca<br />

“dünya tam da bu işte” dedim. Dünya işte bu… Bir<br />

ânın sayısız kez çoğaltılmasının farklı görüntüleri…<br />

Ve çoğalan o her farklı görüntüde tek bir soru yükseliyor<br />

arkadan: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?”<br />

Hocam anlatırken der ya, ezel âleminde bize soruldu,<br />

her an tekrar tekrar soruluyor. “Ben sizin rabbiniz<br />

değil miyim?” hitâbı hepimize her an geliyor,<br />

diye... Bir ânın (o ânın), sayısız kez çoğaltılmasının,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!