29.07.2016 Views

hernefes_2015_11

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Muharrem 1437<br />

Emine Ebru<br />

Hicrî 1437 İstanbul’a sonbaharla geldi.<br />

Sağanak yağmurlu bir günde yerlerde savrulan yapraklar<br />

hiç de hüzün vermez bana. Yeniden giyinebilmek<br />

için soyunur ağaçlar, daha büyümüş, daha<br />

serpilmiş olarak bahara kavuşabilmek için dökerler<br />

yapraklarını. Celâlin cemâline giden nur olduğu<br />

gibi ve her yokoluşun daha büyük bir varoluşa yol<br />

açtığı gibi, ölüm de daha büyük ve kalıcı bir diriliğe<br />

yoldur muhakkak. Severim ben Ekimi. Hazandır ve<br />

neşesi içinde saklıdır.<br />

Meselâ Ekim yağmurları pek bir keyiflidir. İçimde<br />

yağmuru kucaklamaya hazır bir neşe ile şemsiyesiz<br />

olarak attım bugün yine kendimi sokaklara. Lâkin<br />

sağanak bu; iki dakika içinde baştan ayağa ıslanıverdim.<br />

Halbuki Muharrem’in ilk on günündeyiz.<br />

Kerbelâ’da susuz bırakılıp şehit edilen Hz. Hüseyin<br />

Efendimiz’e ve ailesine hürmetimiz var. Yolları yolumuzdur,<br />

mânâları arayışımız, susuzlukları susuzluğumuzdur.<br />

Yağmurun neşesi bu seferlik kenarda<br />

beklesin. İçimde Muharrem’e duyduğum hürmetin<br />

verdiği suçluluk duygusu ile yağmurun tadı çıkar<br />

mı?<br />

Ey her şeyin yaratıcısı, ey Zâhir ve Bâtın olan, ey<br />

Evvel ve Âhir olan, sen ki her işin evvelini de ardını<br />

da bilen yüce Yaradansın; istesen bu yağmurun aynısından<br />

1376 sene evvel o Kerbelâ toprağına indiremez<br />

miydin? O en sevdiğinin ehli beyti bir kırba<br />

su için paramparça edilirken gökleri delip o rahmeti<br />

yağdıramaz mıydın? Dilesen olurdu. Küçücük<br />

kuşlara koskoca filleri ezdiren sen, Hz. İbrahim’in<br />

ateşini gül bahçesine çeviren yine sen... Ey olmazı<br />

olduran, dileseydin Kerbelâ da olmazdı. Bana neşe<br />

olan yağmur o kundaktaki bebeklerin çatlamış dudaklarına<br />

cansuyu da olurdu. Dileseydin…<br />

Rahmansın. Tüm yarattıklarını çok seven, çok koruyan,<br />

çok bağışlayansın. Kerbelâ’da şehâdet şerbetini<br />

içirdiklerin, daha da çok sevdiklerin değil miydi?<br />

Onlar evlâd-ı Resûl. Onlar, âlemlere rahmet olarak<br />

gönderdiğin nurun kandilleri. Fâtımatü’z Zehra’nın<br />

ciğerpâreleri.<br />

Ben sana iman etmişim bir kere, hikmetinden sual<br />

olmayacağını bilmez miyim? En kıymetlilerine acıyı<br />

revâ görmeyeceğini anlamaz mıyım? O mübâreklerin<br />

hiçbirini bilmedikleri bir yola düşürmemişsin<br />

besbelli. Şehâdete kavuşmaya vardıklarını bilerek<br />

gitmişler o belâ toprağına... İman ederim ki vücutlarının<br />

parçalanışı bir sivrisinek acısı kadar dahî<br />

elem vermemiştir o büyük sultanlara. Onlar ki senin<br />

en sevdiklerin; sen korumaz mısın o canları?<br />

Vücutlarını senin uğruna kurban ederken dirilerin<br />

en dirisi olmaya ve en yüce dirilişle dirilmeye vardıklarını<br />

bildirmemiş olabilir misin hiç?<br />

O halde Kerbelâ onlara değil, bize var. Kerbelâ adını<br />

dilimizle damağımız arasında her yuvarlayışımızda<br />

ve aklımıza her gelişinde ebede dek sürecek bir ibret<br />

dersinin içindeyiz. Devran her an yeni baştan<br />

yazılıyor. Ve nefsimizle ruhumuz vücud Kerbelâ’sında<br />

her an cenk ediyor. Ucu bucağı olmayan dirilik<br />

için…

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!