29.07.2016 Views

hernefes_2015_11

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SOHBETLER<br />

Bütün varlık âlemi, Hakk’ın küllî veyâhut cüz’î isimlerinden<br />

bir veya birkaçına mâliktir. Meselâ mü’min<br />

kimse, Hâdî yâni hidâyet edici ismine mazhardır. Melekler,<br />

Hakk’ı tesbih edici isimlere mazhardır. Şeytan<br />

ise, kibredici, dalâlet verici isimlere mazhardır. Kâmil<br />

insan ise cümle isimleri kendinde toplamıştır. Herkesin<br />

o âyân-ı sâbitede olan ismi ona rabdır, yâni terbiyecidir.<br />

O kimse de bu ismin terbiyesi ve hükmü<br />

altındadır.<br />

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2014, s. 275)<br />

***<br />

Adâlet, Hakk’ın rızâsını elde etmeğe çalışmaktır. İşte<br />

böyle hareket edip Allah Rabbimdir diye istikāmet<br />

edenler için havf u hüzün yâni korku ve endîşe yoktur.<br />

O vakit bunlara kalb-i selîm pasaportunu verirler. Fakat<br />

sen bu pasaportu kendi gücünle almak istersen işte o<br />

çok zor, belki de imkânsızdır. Resûlullah Efendimiz bile<br />

‘Mürebbî olmasaydı Rabbimi bilmezdim’ buyuruyor.<br />

İmâm-ı Âzam da Hazret-i Ali Efendimiz’in evlâtlarından<br />

İmam Câfer’e mürit olduktan sonra ‘(Son) iki sene<br />

olmasaydı Nûman helâk olurdu’ demek sûretiyle o<br />

sultana mülâkî oluşuna şükreder.<br />

Onun için mürşidin rızâsını kazanmak sûretiyle bu<br />

kalb-i selim pasaportunu elde etmeye çalışmalı. Mürşidin<br />

rızâsı da onun boyasına boyanmak, yoluna gitmek,<br />

görmek ve bilmekle elde edilir.<br />

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2014, s. 215)<br />

***<br />

Dünyâya gelmekten maksat, kişi Rabbini bilmektir<br />

Rabbini bilmeye sebep evliyâyı bulmaktır<br />

Bulmak değilmiş bilmek, bilmek değilmiş bulmak<br />

Evliyâya gönül vermek rengine boyanmaktır.<br />

Buldum, gördüm, bildim! demek maksûda ermek için<br />

kâfî değildir. Bu, ben kırk senedir dervişlik ediyorum<br />

diye öğünüp güvenme işi de değildir. Maksat, o terbiyesi<br />

halkasına girdiğinin velînin rengine boyanmaktır.<br />

Yâni güzel sıfatlarını giymek, doğruluğuna, adâletine,<br />

irfânına ve aşkına bürünmektir. Evet kırk sene bir kapıya<br />

hizmet eder bir şey alamaz da, üç gün dervişlik<br />

etmekle, onun kırk senede bulamadığını elde ediverir.<br />

Çünkü ezelde hazırlanıp da gelmiştir.<br />

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2014, s. 152)<br />

Yûsuf Ziyâ Bey:<br />

***<br />

- Rubûbiyet ile ulûhiyet arasındaki fark nedir?<br />

- İkisi arasında ince bir fark vardır. Mâlum-ı âlîniz, rubûbiyet,<br />

rab, terbiye edici demektir. O cihetle dahi,<br />

yâ Rabbî! denildiği vakitte, bu duânın en kabûle yakın<br />

bir duâ olduğu söylenir. Allah, yerin göğün ve bütün<br />

kâinâtın yaratıcısı, mevcûdâtın hâlıkı demektir. Rab ise<br />

terbiye edici mânâsına gelir. ‘Yâ Rabbî’ demek, benim<br />

Rabbim demektir. Benim Allah’ım demek değildir. ‘Allah’<br />

denince kevn ve mekânın ve mevcûdâtın hâlıkı<br />

olduğu anlaşılır.<br />

Cenâb-ı Hak, yâ Rabbî, hitâbını sever ve o hitâba<br />

cevâben kuluna ‘Lebbeyk!’ der. Bir insan hakîkaten<br />

Cenâb-ı Mevlâ’ya teveccüh edip, dağınık olan düşünce<br />

ve hislerini toplayarak ‘yâ Rabbî!’ dedi mi, kalbinde<br />

bir ferahlık, bir inşirah hâsıl olur. İşte o ferahlık,<br />

Cenâb-ı Hakk’ın o kuluna ‘Lebbeyk!’ demesidir. Eğer<br />

bu kul, hâlis, saf ve pâk bir gönülle, hiç olmazsa o<br />

anda tam bir teveccüh ile ‘yâ Rabbî!’ dese, bu inşirâhı<br />

bu ferahlığı hissetmemesi kābil değildir.<br />

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2014, s. 562)

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!