Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
DEFTER<br />
İsa GÖKGEDİK<br />
Tarih şuurumuza dair<br />
birkaç kelâm<br />
Tarih denilince akla gelen “geçmiş” ya da<br />
“arkada/geride kalan şey”dir genellikle.<br />
Teknik olarak bu durumun doğruluğuna<br />
bir şey denemez belki ama içinde bulunduğumuz<br />
zamanın öncesiyle arasını keskin bir çizgiyle<br />
ayırmak ne derece doğrudur. Tarih işi mahzâ<br />
“olmuş bitmiş”le mi alakalıdır? Bunun tahkikatını<br />
meseleye daha yakından bakarak yapmamız gerekecektir.<br />
Zira “dün”, “şimdi” ve “yarın”ın birbiriyle<br />
ilişkisi ve nasıl bir keyfiyet arz ettiği hakkında kendi<br />
yaşamımıza baktığımızda dahi birtakım fikirler elde<br />
edebiliriz.<br />
İnsanoğlunun başından geçen olayları zaman ve<br />
yer göstererek anlatan, bunların sebep ve sonuçlarını,<br />
birbirleriyle olan ilişki ve bağlantılarını inceleyen<br />
ilim olarak tarif edebiliyoruz tarihi. Geçmişimiz,<br />
köklerimiz, ecdadımız, yapıp ettiklerimiz, yapamayıp<br />
bıraktıklarımız, inşa ettiklerimiz, kurduklarımız,<br />
yetiştirdiklerimiz, adım attığımız yerler, adımızın<br />
geçtiği yerler hep tarihimizi ifade eder aslında.<br />
Ama yalnızca geride bıraktığımız izler değil gelecek<br />
için kurduğumuz hayaller, ileriye dönük hedeflerimiz,<br />
ufka doğru bakışlarımız da henüz değilse bile<br />
elbet bir gün tarihimiz olacaktır.<br />
Peki, şuur nedir ki acaba? Her ne kadar anlayış,<br />
kavrayış, idrak yahut bilinç olarak tek kelimeyle<br />
karşılanmaya çalışılsa da “insanın kendini bilmesi<br />
ve bununla birlikte içinde yaşadığı zamandan ve<br />
mekândan haberdar olabilme melekesidir” diyebiliriz<br />
şuur için. Buradan hareketle şuurun aslında<br />
“bir şeyi tam manasıyla anlamak” demek olduğu<br />
sonucuna varıyoruz.<br />
Geçmiş zamanda meydana gelmiş her hadise,<br />
bunu biz yaşamış olalım veya olmayalım insanoğlu<br />
için sonraki hayatını anlamlandırma ve yorumlamada<br />
vazgeçilmez bir zenginliktir. Herkes tarafından<br />
istifade edilen bu zenginliğin bize katkısı doğrudan<br />
olduğu kadar dolaylı da olabilir. Kur’an-ı Kerim’de<br />
“And olsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri<br />
için ibret vardır.” (Yusuf, 111) buyrularak dikkat<br />
çekilmesi gereken noktaya vurgu yapılmaktadır.<br />
Kur’an-ı Kerîm’in neredeyse yarısının tarihi mahiyetteki<br />
ayetlerden müteşekkil olması ve çoğunun<br />
tarihi hadiselere ayrılması da Kur’an’ın bu konuya<br />
verdiği ehemmiyete bir işarettir. Tevhid inancına sahip<br />
kimselerin dosdoğru yola ulaşmasını sağlayan<br />
Kur’an-ı Kerim kıssaları insanlığın tarihini bir bütün<br />
halinde ele alarak Müslümanların dünya tarihine<br />
yönelmelerini sağlamıştır.<br />
Hangi konuda olursa olsun mahzâ çıkar gözeten<br />
faydacı yaklaşımların sakıncalarından bahsetmeye<br />
gerek bile yok. Fakat yukarıdaki ayet minvalinde bir<br />
tavır takınmak suretiyle tarihten bizim hissemize<br />
düşenleri arayıp bulmak lazımdır. Çünkü geçmişini<br />
bilerek insanın kendisini keşfetmesini, bulunduğu<br />
konumu fark edebilmesini sağlar tarih.<br />
Tarihin konuları insan ve zaman; kahramanı ise tek<br />
başına insan olduğuna göre o halde zaman var olduğu<br />
müddetçe tarih de var olacaktır. Belki zaman<br />
içerisinde fiziki, maddi ve çevresel açıdan geçmiş<br />
devirlere göre bir değişiklik yahut farklılıktan bahsedilebilir.<br />
İmkân ve gelişmişlik bakımından da asırlara<br />
göre fert ve toplumlarda seviye farkları olması<br />
tabiidir. Fakat tarihi olayların cereyanında başrolü<br />
oynayan insan unsuru, sebepler/muharrikler, harici<br />
faktörler, olayların mantığı ve süreci gibi noktalar<br />
değişmez bir yapı arz etmektedir, ya da en<br />
azından ciddi benzerlikler göstermektedir. Nitekim<br />
“Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur).<br />
Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.”<br />
(Fetih, 23) şeklinde buyrulan ayet-i kerimede de<br />
aynı nokta üstünde durulmaktadır. İşte bu sayede<br />
birbirini anımsatan hadiseler yahut bazı noktalara<br />
vurgu yaparak belli bir çerçevede dönüp duran<br />
olaylar sayesinde asıl meseleye dikkat kesilebiliriz.<br />
Zaten Kur’an-ı Kerim’de kıssaların belli bir kronoloji<br />
çerçevesinde verilmeyişi, gereksiz detaylardan<br />
kaçınılması, tek bir bütün halinde sunulmayışı ve<br />
hatta bazen tekrar etmesi belli maksatlarla takip<br />
edilmiş bir metottur. Bu maksatlardan biri ise muhataplarının<br />
lüzumsuz noktalara<br />
takılmadan asıl kendisini vermesi<br />
gerektiği şeye odaklanmasıdır.<br />
Tarih ancak milletler vasıtasıyla<br />
var olabilmiştir. O yüzden millet<br />
olabilmek ile tarih şuurunun<br />
idraki arasında doğru bir orantıdan<br />
bahsedebiliriz. Peki, millet<br />
olabilmiş topluluklar mı tarih ve<br />
şuuruna sahiptir yoksa bu bilinç<br />
mi o insanları millet seviyesine<br />
ulaştırmıştır? İşte bu noktada<br />
daha yeni ahirete uğurladığımız,<br />
Osmanlı tarihçiliğinde yeni disiplin<br />
ve perspektifler geliştirerek<br />
Avrupa merkezci tarih anlayışını<br />
sarsan, ömrünün sonuna dek<br />
titizliği ve çalışkanlığı ile örneklik<br />
teşkil eden İnalcık “Tarih bir milletin şuurudur.”<br />
ifadesiyle neyin önce geldiğini, neyin sebep neyin<br />
müsebbep olduğunu izah etmektedir. Yani tarih<br />
ferdî ve şahsî yönünün yanında toplumsal hafızayı<br />
temsil etmesi bakımından ictimaî ve kollektif bir<br />
yapıya da sahiptir. Şuur olgusunun en çok devreye<br />
girdiği noktanın da bu “birlik” çerçevesi olduğunu<br />
söyleyebiliriz nitekim.<br />
Tarih bilmek kendini bilmektir. Kendini bilmek insanın<br />
ne yapabileceğini bilmesi demektir. Tarih<br />
bize insanlığın ne yaptığından bahseder, böylece<br />
Tarih ancak milletler<br />
vasıtasıyla var<br />
olabilmiştir. O yüzden<br />
millet olabilmek<br />
ile tarih şuurunun<br />
idraki arasında<br />
doğru bir orantıdan<br />
bahsedebiliriz.<br />
ne olduğunu ve neler yapabileceğini de gösterir.<br />
Bu yüzden bize düşen en mühim vazifelerden biri<br />
kişisel bilincin ve kimliğin oluşmasında önemli bir<br />
görev üstlenen tarihi iyi okumak, yeniden okumaktır.<br />
Bir toplumun genç, zinde ve diri kalabilmesi,<br />
harekete geçme ve aksiyon gösterebilme kabiliyeti<br />
tarih sayesindedir. Hele ki tarihi yanlış öğretilmiş<br />
toplumlar için tarih bir yargı ve test vasıtasıdır ki<br />
tarih bilinci sayesinde geçmişini doğru bir şekilde<br />
kontrol edebilsin. Ve bu kontrol sayesinde yeni atılımlara<br />
kalkabilsin ya da en azından kendi varlığını<br />
konumlandırabilsin.<br />
Ama hepsinden öte bizim için<br />
tarih şuuru demek öğrenmek,<br />
bilmek, farkında olmak demek.<br />
Nur dağındaki vahyi kılavuz edinip<br />
hicreti hayatımızın esası kabul<br />
etmek; Hudeybiye’de ölüm<br />
kalım için biatlaşıp geri dönmemeyi<br />
göze almak, Bedir’de<br />
meleklerle savaşmak; Mekke’yi<br />
fethederken savaşmadan şehre<br />
girebilmek demek.<br />
Raşid Halifelerimizin kumandasında<br />
kıtalar fethetmek, denizlere<br />
açılmak demek; Hz. Ali gibi<br />
yiğitlik ile müsemmâ olmak demek.<br />
Doksan yaşında müjdeye<br />
nail olabilmek için surlara dayanmak demek Hz.<br />
EbûEyyûb el-Ensârî gibi. Dünyanın kalbi İstanbul’u<br />
fethetmek için rüyalara dalmak, düşler kurmak değil<br />
uykularımızın kaçması demek Fatih Sultan Mehmed<br />
Han gibi.<br />
Bosna’da hayatını imanı için siper etmek; Afrika’da<br />
vatansız kalmak, esir olmak; Doğu Türkistan’da İslam’ı<br />
elinde bir kor gibi tutmak; Filistin’de özgürlüğe<br />
susamak demek. Müslümanın tarih şuuru<br />
demek medeniyet kurabilmek demek; geçmişe<br />
bakarak önümüzü görebilmek; kimliğimizi kaybetmemek<br />
demek.<br />
54 55