26.04.2017 Views

KOAH Bülteni 2012 Sayı 3

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />

ISSN: 1308-6723<br />

SAYI: 3<br />

www.solunum.org.tr<br />

• <strong>KOAH</strong>’a Eşlik Eden<br />

Depresyon/Anksiyete<br />

• <strong>KOAH</strong> Kadınlarda Farklı mı?<br />

• <strong>KOAH</strong> Alevlenmelerinde<br />

Sorunlar<br />

• Kronik Obstrüktif Akciğer<br />

Hastalığında Fenotipler<br />

• <strong>KOAH</strong> ve Maliyeti<br />

• Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının<br />

Tedavisinde Akciğer Onarımı ve<br />

Rejenerasyonun Hedeflenmesindeki<br />

Gerekçe ve Yeni Yaklaşımlar<br />

• Literatür Özetleri<br />

Editörler: Hakan Günen | Mukadder Çalıkoğlu<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ <strong>2012</strong> (3)


derleme<br />

<strong>KOAH</strong>’a Eşlik Eden<br />

Depresyon/Anksiyete<br />

Prof. Dr. Arzu Mirici<br />

Çanakkale Onsekiz Mart<br />

Üniversitesi Araştırma<br />

ve Uygulama Hastanesi<br />

Göğüs Hastalıkları<br />

Anabilim Dalı<br />

Son yıllarda kronik obstrüktif akciğer hastalığına (<strong>KOAH</strong>)<br />

eşlik eden hastalıklar giderek daha fazla ilgi çekmektedir.<br />

Bu hastalıkların varlığı, <strong>KOAH</strong>’ın tedavisini, izlenmesini ve<br />

hatta prognozunu etkilemektedir. Eşlik eden hastalığın türüne<br />

göre sağlık harcamalarının artmasına, yaşam kalitesinin<br />

azalmasına ve egzersiz performansının düşmesine katkıda<br />

bulunurlar. Bunlar arasında depresyon ve anksiyetenin<br />

farklı bir yeri daha vardır. Mental sağlık sorunları yaşayan<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların sağlık yardımı arama, “gerektiğinde”<br />

ilaç kullanma, doğru inhalasyon tekniği gibi konularda yetersiz<br />

kaldıkları bildirilmektedir. <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda anksiyete<br />

ve depresyonun sık görülmesi beklenen bir durumdur<br />

ve pek çok kronik hastalık ile kıyaslandığında mental<br />

durum bozuklukları <strong>KOAH</strong>’ta daha sık görülmektedir.<br />

Benzer şekilde <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda anksiyete ve depresyon<br />

benzer yaştaki popülasyondan daha fazla görülmektedir.<br />

Depresyon ve anksiyete ile ilgili prevalans çalışmaları farklı<br />

sonuçlar göstermiştir. Bu çalışmalarda <strong>KOAH</strong>’ta spesifik<br />

anksiyete bozukluklarının 3-10 kat arttığı ve <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />

%33’ünde panik bozukluk bulunduğu, %10-80’inde<br />

klinik olarak anlamlı depresyon semptomlarının saptandığı<br />

bildirilmiştir.<br />

Anksiyete Latincede “tıkanma”, “boğulma” anlamına gelen<br />

“angere” kökünden türetilmiştir. Anksiyete, belli somut<br />

bir nedene bağlanamayan korku ve endişe hissine, otonom<br />

sinir sisteminin hiperaktivitesine bağlı huzursuzluk, çarpıntı,<br />

nefes darlığı gibi bedensel şikayetlerin eşlik ettiği ve<br />

kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen tanımlanması<br />

zor bir duygu durumu olarak tanımlanır. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />

önemli bir kısmında günlük yaşamı etkileyecek düzeyde<br />

anksiyete saptanır. Özellikle terminal dönem <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastalarda sıklıkla ağır anksiyete gözlenir. Ciddi derecede<br />

2


solunum sıkıntısı çeken hastalardaki anksiyete<br />

boğulma hissi, solunum cihazına bağlanma korkusu<br />

ve ölüm korkusu ile ilişkilidir. Nefes darlığı<br />

hissinin anksiyeteye neden olduğu, <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastaların anksiyete nedeniyle nefes darlığını<br />

daha erken ve daha şiddetli algıladığı düşünülmektedir.<br />

Özellikle ileri evre <strong>KOAH</strong>’lı hastalar<br />

nefes darlığını boğulma, ölüm korkusu olarak<br />

tanımlar. Nefes alma güçlüğüne bağlı gelişen<br />

ölüm korkusunun <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda ruhsal<br />

sorunların başlamasında önemli bir faktör olduğu<br />

düşünülmektedir. Anksiyetesi belirgin düzeyde<br />

olan hastalar ciddi nefes darlığına neden<br />

olacağını düşünerek hafif bir eforla dahi yapabilecekleri<br />

işleri yapmaktan kaçınırlar. Nefes darlığı<br />

hissi şiddetlendikçe anksiyete ve korku düzeyi<br />

yükselir, anksiyete ve korku düzeyi yükseldikçe<br />

nefes darlığı daha şiddetli bir biçimde hissedilir<br />

ve bu durum kısır bir döngüye neden olur. Hastaların<br />

bir kısmı nefes darlığı çekmemek için<br />

sedanter yaşamayı, efor gerektiren işlerden uzak<br />

durmayı ve pek fazla hareket etmemeyi seçer. Bu<br />

durum hastaların egzersiz kapasitesinin daha da<br />

düşmesine ve yaşam kalitesinin bozulmasına<br />

neden olur. Bu gözlemsel bilgileri kanıta dayandırabilmek<br />

açısından destekleyici çalışmaların<br />

yapılmasına ihtiyaç vardır. <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda<br />

anksiyete düzeyini azaltmak, nefes darlığı hissini<br />

azaltacağı için önemlidir.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta görülen anksiyete semptomları hastalığa<br />

spesifik sağlıkla ilgili yaşam kalitesini ve<br />

hastaneye yatış oranını önemli ölçüde etkilemektedir.<br />

Gudmundsson ve ark. yaptıkları çalışmada<br />

anksiyete ile ilişkili semptomların şiddeti,<br />

St.George solunum anketi total skoru ile ve aktivite<br />

ve etki skorları ile ilişkili bulunmuştur. Lustig<br />

ve ark. yaptığı çalışmada anksiyete ile sosyal<br />

izolasyon arasında güçlü korelasyon saptanmış<br />

ve bu durum anksiyetesi olan <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />

sosyal ilişkilerden geri durdukları şeklinde<br />

yorumlanmıştır. <strong>KOAH</strong> ve depresyon yaş ilerledikçe<br />

sıklığı artan hastalıklardır. Ruhsal hastalıklar<br />

içinde yeti kaybına yol açan en önemli<br />

hastalık depresyondur. Depresyon ise çöküntü<br />

3


derleme<br />

anlamına gelip, olumsuz yaşam koşulları karşısında<br />

hissedilen geçici çökkünlükten farklı olarak<br />

daha uzun sürer ve daha şiddetlidir. Depresyon,<br />

derin üzüntülü bir duygu durumu içinde<br />

düşünce, konuşma ve hareketlerde yavaşlama<br />

ve durgunluk, değersizlik, küçüklük, güçsüzlük,<br />

isteksizlik, karamsarlık duyguları ve düşünceleri<br />

ile işlevlerde yavaşlama gibi belirtileri içeren bir<br />

sendrom olarak tanımlanabilir.<br />

Depresyon terimi başlıca üç farklı anlamda<br />

kullanılır. Birinci kullanımı kişinin, hayatındaki<br />

önemli olaylardan sonra çevresel değişikliklere<br />

ve hayati olaylara uyum sağlamaya yönelik<br />

doğal bir duygusal tepkidir. İkinci kullanımı<br />

ruhsal belirti olarak depresyondur. Günlük yaşamın<br />

mutsuz ve üzgün geçtiği normal dışı duygu<br />

durumu (mood) anlatmak için kullanılır. Bu<br />

anlamda depresif belirtiler nörolojik, psikiyatrik<br />

veya kronik başka hastalıklara eşlik edebilir.<br />

Depresyonun üçüncü kullanımı ise spesifik bir<br />

ruhsal hastalığı anlatmak içindir. Bu anlamıyla<br />

depresyon belli bir grup belirti kalıbıyla giden<br />

ve bazen döngüsel bir nitelik gösteren bir ruhsal<br />

hastalıktır.<br />

Depresif kişi çökkün duygu durumundadır ve<br />

çevresine ilgisi azalmıştır. Hareketleri yavaşlar<br />

veya mecbur kalmadıkça hareket etmek istemez.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı depresif hastayı düşününce <strong>KOAH</strong> nedeniyle<br />

egzersiz kapasitesi zaten azalmış olan<br />

hastanın hareketleri depresyonun etkisi ile daha<br />

da azalır. Bunun sonucu olarak kişinin egzersiz<br />

kapasitesi azalır, iskelet kas disfonksiyonu<br />

derinleşir. Depresyonun da etkisi ile kişi kısır<br />

döngünün içine sürüklenmiş olur ve hastanın<br />

sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ciddi derecede bozulur.<br />

Depresyon, <strong>KOAH</strong>’lı hastada tedavinin<br />

birinci basamağı sayılan sigaranın bırakılmasını<br />

zorlaştırabilir, hastayı sigara içmeye veya sigarayı<br />

bırakmışsa yeniden başlamaya teşvik edebilir.<br />

Benzer şekilde depresif hastalar <strong>KOAH</strong>’a yönelik<br />

tedavi almaya isteksiz olabilirler, bu durum tedaviye<br />

uyumu olumsuz etkiler.<br />

Depresyon oluşum mekanizması multifaktöriyeldir<br />

ancak, giderek artan kanıtlar sistemik<br />

inflamasyonun depresyona neden olabileceğini;<br />

insan ve hayvan depresyon modellerinde IL-<br />

6’nın özellikle önemli bir rol oynadığını göstermektedir.<br />

Yaşlanma, sigara içme ve hipoksinin<br />

beyin fonksiyonlarına etkisinin de depresyonun<br />

oluşumuna katkıda bulunduğu sanılmaktadır.<br />

Anksiyete ve depresyon semptomları hekimlerin<br />

yeterince önemsememesi, yeterli vakit ayıramaması<br />

veya <strong>KOAH</strong> semptomları ile karıştırması<br />

gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak klinikte<br />

pratik uygulamada genellikle tanınmazlar ve<br />

tedavi edilmezler. Tedavi edilmemiş depresyon<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların hastaneye başvuru sıklığını<br />

artırır, hastanede kalış süresini uzatır, yaşam<br />

kalitesinin bozulmasına ve erken ölüme neden<br />

olur. Bazı küçük klinik çalışmalarda <strong>KOAH</strong>’taki<br />

depresyonun tedavisinde antidepresanların<br />

faydalı olmadığı sonucu bulunmuştur ancak bu<br />

çalışmaların tasarımı tartışmalıdır. Gelecekte bu<br />

konuda çok daha fazla sayıda ve büyük kontrol<br />

çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç vardır. Bazı<br />

çalışmalarda tek başına pulmoner rehabilitasyonun<br />

anksiyete ve depresyonu düzelttiği sonucu<br />

bulunmuştur. <strong>KOAH</strong> hastalarında pulmoner rehabilitasyona<br />

eklenen psikoterapi <strong>KOAH</strong>’a eşlik<br />

eden depresyonu anlamlı şekilde azaltmaktadır.<br />

Depresif <strong>KOAH</strong> hastalarında bilişsel davranış<br />

terapileri de yaşam kalitesini artırmaktadır.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta sık kullanılan ilaçlardan teofilinin<br />

anksiyete, kortikosteroidlerin de depresyon yapıcı<br />

etkileri olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bu<br />

ilaçları hastalara önerirken anksiyete ve depresyon<br />

açısından dikkat edilmelidir.<br />

Kronik solunum sistemi hastalıklarında anksiyete<br />

ve depresyon en yaygın görülen ruhsal<br />

bozukluklardır. Yapılan bazı çalışmalarda klinik<br />

olarak önemli ve anlamlı depresyon ve anksiyete<br />

semptomlarının prevalansının %50’ye yaklaştığı<br />

gösterilmiştir. Başka bir çalışmada ise klinik olarak<br />

stabil ayaktan <strong>KOAH</strong> hastalarında tıbbi mü-<br />

4


dahale gerektiren majör depresyon prevalansı<br />

%19-42 arasında bulunmuştur. Metodolojideki<br />

farklılıklar ve tarama anketlerinde depresyon tanısını<br />

koymak için eşik puanlarının farklı olması<br />

nedeniyle <strong>KOAH</strong> hastalarında depresyon tanısı<br />

için standart hale getirilmiş bir yaklaşım yoktur.<br />

Schneider ve ark. 2010’da İngiltere’deki sağlık<br />

veritabanını kullanarak 35.722 <strong>KOAH</strong> tanılı ve<br />

eşit sayıda sağlıklı kontrol grubu ile yaptığı gözlemsel<br />

çalışmada <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda depresyon<br />

prevalansı %23.1, <strong>KOAH</strong>’lı olmayanlarda %16.8<br />

bulunmuştur. Çalışma sonucunda özellikle ağır<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda depresyon gelişmesi riskinin<br />

belirgin arttığı bulunmuştur. Tze-Pin Ng ve<br />

arkadaşlarının <strong>KOAH</strong>’lı olan ve olmayan toplamda<br />

2402 kişi ile yaptıkları çalışmada, KO-<br />

AH’a eşlik eden depresyonun hastaların günlük<br />

işlerdeki fonksiyonel performansı, tedaviye<br />

uyum ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ile ilişkili<br />

olduğunu bulmuşlardır.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda depresyon ve anksiyete<br />

semptomlarının göğüs hastalıkları uzmanı tarafından<br />

göz ardı edildiği ve/veya ağır iş yükü<br />

nedeniyle gereken önemin verilemediği anlaşılmaktadır.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastanın izleminde bu<br />

konunun ele alınması için Hastane Anksiyete<br />

Depresyon Skalası (HADS), BECK depresyon<br />

envanteri gibi bir ölçek kullanılarak depresyon<br />

ve anksiyete riski konusunda bilgi sahibi olunmalıdır.<br />

HADS ilk kez 1983 yılında Zigmond<br />

ve Snaith tarafından, bedensel hastalığı olan ve<br />

sağlık kurumlarına ayaktan başvuran kişilerde<br />

klinik olarak anlamlı anksiyete ve depresyonu<br />

tespit edebilmek amacı ile geliştirilmiştir. HAD<br />

ölçeği, klinisyenler için anksiyete ve depresyon<br />

varlığını tarama amacıyla kullanılabilecek geçerliliği<br />

ve güvenilirliği gösterilmiş kendini değerlendirme<br />

ölçeğidir. Kısa, kolay anlaşılabilir<br />

ve uygulanması kolay bir ölçektir. Bu ölçek tek<br />

başına anksiyete ve depresyon tanısı koymaktan<br />

ziyade, anksiyete ve depresyon yönünden riskli<br />

hastaları tespit etmeye yarar. Kesin tanı psikiyatri<br />

muayenesi sonrasında konulmaktadır. KO-<br />

AH’a eşlik eden depresyon ve anksiyete varlığında<br />

tedavinin yeniden düzenlenmesi gerekebilir.<br />

Mevcut tedaviye pulmoner rehabilitasyonun bir<br />

komponenti olarak psikoterapi, antidepresan,<br />

anksiyolitik ilaçlar eklemek gerekebilir.<br />

5


derleme<br />

<strong>KOAH</strong> Kadınlarda<br />

Farklı mı?<br />

Prof. Dr. Esra Uzaslan<br />

Uludağ Üniversitesi,<br />

Tıp Fakültesi Göğüs<br />

Hastalıkları AD, Bursa<br />

<strong>KOAH</strong> giderek yaygınlaşan ve doğru tanı konma oranı artan<br />

kronik bir hastalık olmakla birlikte, <strong>KOAH</strong> hastası düşünüldüğünde<br />

hâlâ akla ilk gelen bir erkek hasta imajıdır. Oysa<br />

<strong>KOAH</strong> hem ülkemizde hem de dünyada kadınlarda da sık<br />

görülen bir hastalıktır (1-3). Hastalığın görülme sıklığının<br />

kadınlarda da artmasının ana nedenleri arasında geçmiş yıllara<br />

göre kadınların sigara içme oranlarındaki artış ve sigara<br />

içmeyen kadınlarda ise hava kirliliği ve biomass maruziyeti<br />

sorumlu tutulmaktadır (4-6).<br />

Kadınların sigara içme oranlarının artması <strong>KOAH</strong> olma<br />

risklerini artırmıştır. Kadınlar erkeklere göre sigaranın solunum<br />

yollarında verdiği hasara daha duyarlıdırlar. Sigara<br />

içmeye daha geç başlasalar, daha az miktarda içseler bile<br />

benzer solunum fonksiyonları ve egzersiz kapasitesine sahip<br />

erkeklere göre <strong>KOAH</strong> semptomları daha erken yaşlarda<br />

başlayabilmektedir (7,8). Yıllık FEV 1<br />

kaybı artan yaşla birlikte<br />

sigara içen kadınlarda erkeklere göre daha fazla hızlanmaktadır<br />

(9,10). Sigaranın bırakılması ise kadınlarda FEV 1<br />

kaybını erkeklere göre daha olumlu etkilemektedir (11). Kadınlarda<br />

erkeklere göre amfizem görülme sıklığı daha azdır<br />

(12), ancak bronş duvar kalınlıkları, bronş segment ve subsegmentlerindeki<br />

yapısal değişiklikler erkeklere göre hava<br />

yolu lumen açıklığı ve duvar kalınlığını etkilemektedir (13).<br />

Dutch hipotezine göre <strong>KOAH</strong> için önemli risk faktörlerinden<br />

kabul edilen bronş aşırı duyarlılığı da <strong>KOAH</strong>’lı kadın<br />

olgularda erkeklere göre daha fazladır (14 ).<br />

Hastalığın semptomları ve kliniği kadınlar ile erkekler<br />

arasında farklılıklar göstermektedir (15,16). Kadın KO-<br />

AH’lı olgular erkeklere göre, öksürük ve balgamdan daha<br />

az şikayet etmekte, balgamı yutmakta veya söylememektedirler<br />

(15). Kadınlar özellikle geceleri öksürük nöbetleri<br />

ile uyanabilmekte, gece veya gündüz yoğunlaşan öksürük-<br />

6


ten erkeklere göre daha fazla yakınmaktadırlar.<br />

Bununla birlikte balgam çıkarma ile ilgili<br />

yakınmaları erkek hastalar daha çok dile getirmektedirler<br />

(17). Kadın <strong>KOAH</strong>’lının nefes<br />

darlığı yakınması ön plandadır (17) ve egzersiz<br />

kapasitesi düşmüştür (15). Amfizemli kadınlarda<br />

aynı derecede amfizemli erkek olgulara<br />

göre nefes darlığı semptomu belirgin olarak<br />

artmıştır (19,20). Kadın <strong>KOAH</strong>’lıların yaşam<br />

kalitesi erkeklere göre hastalıktan daha olumsuz<br />

etkilenmiş ve St. George Respiratory Questionnaire<br />

(SGRQ) total skoru ile aktivite ve<br />

semptom skorları kötüleşmiştir. Kadın olgularda<br />

özellikle egzersiz dispnesinde artma ve<br />

yürüme mesafesinde kısalma aynı <strong>KOAH</strong> evresindeki<br />

erkek olgulardan belirgin derecede kötüdür<br />

(15,21-23). Anksiyete ve depresyon KO-<br />

AH’a sıklıkla eşlik eden hastalıklardır (25,26).<br />

Kadınların <strong>KOAH</strong> ile ilişkili yaşam kaliteleri<br />

kötüleşirken anksiyete ve depresyon sıklıkları<br />

da erkeklerle karşılaştırıldığında anlamlı oranda<br />

artmaktadır (23-25). <strong>KOAH</strong>’ta genel sağlık<br />

algısı, zindelik, mental durum, fiziksel işlevler,<br />

solunum fonksiyonları ve depresyondan olumsuz<br />

etkilenmektedir (27). Kadınlarda erkeklere<br />

göre daha sık görülen diğer komorbiditeler ise<br />

kalp yetmezliği, sistemik hipertansiyon ve osteoporozdur<br />

(28). İlerleyen yaş ile birlikte görme,<br />

işitme, hareket ve hatırlayabilme ile ilgili<br />

problemler erkek ve kadın <strong>KOAH</strong>’lılarda farklı<br />

oranlarda gözlemlenebilmektedir (29).<br />

<strong>KOAH</strong>’lı kadın olgular doğru tanı alabilme<br />

ve alevlenme özellikleri ile de erkek olgulardan<br />

farklılaşmaktadırlar (30-32). Doğru tanı oranı<br />

kadınlarda erkeklerden daha düşük olarak bildirilmektedir<br />

(31,32). Kadın ve erkeklerin <strong>KOAH</strong><br />

tedavisine yanıtlarında da bazı benzerlikler ve<br />

farklar vardır. Olgular sigarayı bırakma girişimleri<br />

açısından değerlendirildiğinde kadın olguların<br />

tütün kullanımını bırakmış olma olasılıkları<br />

erkeklere göre daha düşük saptanmıştır (33,34).<br />

<strong>KOAH</strong>’lı kadın ve erkek olgular arasında tedaviye<br />

uyumda, ilaçların etkinliğinde ise fark yoktur<br />

(35-37).<br />

<strong>KOAH</strong>’lı kadın olguların yıllık alevlenme<br />

sayıları ve acile başvuru sıklıkları erkeklerden<br />

daha fazladır (23,30). Hastaneye yatmış olan<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda kadın ve erkekler arasında<br />

alevlenme etyolojilerinde fark olmamakla birlikte<br />

(38), hastaneden çıkışı takiben sağkalım<br />

(39) veya uzun dönem sağkalım (40) kadınlarda<br />

erkeklerden daha iyidir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı kadın olgu hastalığı oluşturan risklere<br />

maruz kalma, irritanlara verdiği yanıt, hastalığın<br />

oluşturduğu fizyopatoloji, klinik ve komorbiditeler<br />

açısından, erkek olgulardan farklıdır.<br />

Kadın <strong>KOAH</strong>’lının bu özelliklerini bilerek<br />

yaklaşımda bulunmak, halen sigara içmeye devam<br />

etmekte olan olgularda ise sigaranın erken<br />

bırakılması ve bırakılmış kalması konusunda<br />

devamlı destek olmak, kadın olgularda hastalığın<br />

seyrini olumlu yönde değiştirecek en önemli<br />

ve etkin müdahalelerden biridir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Buist AS, McBurnie MA, Vollmer WM, Gillespie S,<br />

Burney P, Mannino DM, Menezes AM, Sullivan SD,<br />

Lee TA, Weiss KB, Jensen RL, Marks GB, Gulsvik<br />

A, Nizankowska-Mogilnicka E; BOLD Collaborative<br />

Research Group. International variation in the prevalence<br />

of COPD (the BOLD Study): a population-based<br />

prevalence study. Lancet 2007:1;370:741-750<br />

2. Deveci F, Deveci SE, Türkoğlu S, Turgut T, Kirkil G,<br />

Rahman S, Açik Y, Muz MH. The prevalence of chronic<br />

obstructive pulmonary disease in Elazig, Eastern<br />

Turkey. Eur J Intern Med. 2011:22:172-176<br />

3. Gunen H, Hacievliyagil SS, Yetkin O, Gulbas G, Mutlu<br />

LC, Pehlivan E. Prevalence of COPD: first epidemiological<br />

study of a large region in Turkey. Eur J Intern<br />

Med. 2008:19:499-504<br />

4. Ekici A, Ekici M, Kurtipek E, Akin A, Arslan M, Kara<br />

T, Apaydin Z, Demir S. Obstructive airway diseases<br />

in women exposed to biomass smoke. Environ Res.<br />

2005 ;99:93-98<br />

5. Yakışan A, Özbudak O, Çilli A, Öğüş C, Özdemir T.<br />

<strong>KOAH</strong> ’lı Kadın Hastalardaki Risk Faktörleri . Dicle<br />

Tıp Dergisi, 2006:33:215-219<br />

6. Kennedy SM, Chambers R, Du W, Dimich-Ward H.<br />

Environmental and occupational exposures: do they<br />

affect chronic obstructive pulmonary disease dif-<br />

7


derleme<br />

ferently in women and men? Proc Am Thorac Soc<br />

2007;4:692-694<br />

7. Dransfield MT, Davis JJ, Gerald LB, Bailey WC. Racial<br />

and gender differences in susceptibility to tobacco<br />

smoke among patients with chronic obstructive pulmonary<br />

disease. Respir Med. 2006;100:1110-1116<br />

8. Chatila WM, Wynkoop WA, Vance G, Criner GJ. Smoking<br />

patterns in African Americans and whites with<br />

advanced COPD. Chest. 2004;125:15-21<br />

9. Gan WQ, Man SF, Postma DS, Camp P, Sin DD. Female<br />

smokers beyond the perimenopausal period are at<br />

increased risk of chronic obstructive pulmonary disease:<br />

a systematic review and meta-analysis. Respir<br />

Res. 2006: 29;7:52-60<br />

10. Viegi G, Scognamiglio A, Baldacci S, Pistelli F, Carrozzi<br />

L. Epidemiology of chronic obstructive pulmonary<br />

disease (COPD). Respiration. 2001;68:4-19<br />

11. Anthonisen NR, Connett JE, Murray RP. Smoking and<br />

lung function of Lung Health Study participants after 11<br />

years. Am J Respir Crit Care Med 2002; 166:675-679<br />

12. Dransfield MT, Washko GR, Foreman MG, Estepar RS,<br />

Reilly J, Bailey WC. Gender differences in the severity<br />

of CT emphysema in COPD. Chest 2007:132:464-470<br />

13. Coxson HO, Quiney B, Sin DD, Xing L, McWilliams<br />

AM, Mayo JR, Lam S. Airway wall thickness assessed<br />

using computed tomography and optical coherence<br />

tomography. Am J Respir Crit Care Med<br />

2008:177:1201-1206.<br />

14. Kanner RE, Connett JE, Altose MD et al. Gender difference<br />

in airway hyperresponsiveness in smokers<br />

with mild COPD. The Lung Health Study. Am J Respir<br />

Crit Care Med 1994;150:956–961<br />

15. Katsura H, Yamada K, Wakabayashi R, Kida K.<br />

Gender-associated differences in dyspnoea and<br />

health-related quality of life in patients with chronic<br />

obstructive pulmonary disease. Respirology<br />

2007;12:427-432<br />

16. Watson L, Vestbo J, Postma DS, Decramer M, Rennard<br />

S, Kiri VA, Vermeire PA,Soriano JB. Gender<br />

differences in the management and experience of<br />

Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Respir Med<br />

2004;98:1207-1213<br />

17. Watson L, Vonk JM, Löfdahl CG, Pride NB, Pauwels<br />

RA, Laitinen LA, Schouten .JP, Postma DS; European<br />

Respiratory Society Study on Chronic Obstructive<br />

Pulmonary Disease. Predictors of lung function and<br />

its decline in mild to moderate COPD in association<br />

with gender: results from the Euroscop study. Respir<br />

Med 2006 ;100:746-753<br />

18. de Torres JP, Casanova C, Montejo de Garcini A, Aguirre-Jaime<br />

A, Celli BR. Gender and respiratory factors<br />

associated with dyspnea in chronic obstructive<br />

pulmonary disease. Respir Res 2007; 6:18-25<br />

19. Martinez FJ, Curtis JL, Sciurba F, Mumford J, Giardino<br />

ND, Weinmann G, Kazerooni E, Murray S, Criner<br />

GJ, Sin DD, Hogg J, Ries AL, Han M, Fishman AP,<br />

Make B, Hoffman EA, Mohsenifar Z, Wise R; National<br />

Emphysema Treatment Trial Research Group. Sex<br />

differences in severe pulmonary emphysema. Am J<br />

Respir Crit Care Med 2007;176:243-252<br />

20. Han MK, Postma D, Mannino DM, Giardino ND, Buist<br />

S, Curtis JL, Martinez FJ. Gender and chronic obstructive<br />

pulmonary disease: why it matters. Am J Respir<br />

Crit Care Med 2007:176:1179-1184<br />

21. de Torres JP, Casanova C, Hernández C, Abreu J,<br />

Aguirre-Jaime A, Celli BR. Gender and COPD in<br />

patients attending a pulmonary clinic. Chest 2005;<br />

128:<strong>2012</strong>-2016<br />

22. de Torres JP, Casanova C, Hernández C, Abreu J,<br />

Montejo de Garcini A, Aguirre-Jaime A, Celli BR.<br />

Gender associated differences in determinants of<br />

quality of life in patients with COPD: a case series<br />

study. Health Qual Life Outcomes 2006;28:72<br />

23. Naberan K, Azpeitia A, Cantoni J, Miravitlles M.<br />

Impairment of quality of life in women with chronic<br />

obstructive pulmonary disease. Respir Med<br />

<strong>2012</strong>:106:367-373<br />

24. Di Marco F, Verga M, Reggente M, Maria Casanova F,<br />

Santus P, Blasi F, Allegra L, Centanni S. Anxiety and<br />

depression in COPD patients: the roles of gender and<br />

disease severity. Respir Med 2006;100:1767–1774<br />

25. Chavannes NH, Huibers MJ, Schermer TR, Hendriks<br />

A, van Weel C, Wouters EF, van Schayck CP. Associations<br />

of depressive symptoms with gender, body<br />

mass index and dyspnea in primary care COPD patients.<br />

Fam Pract 2005;22:604-607<br />

26. Kömürcüoğlu B, Balıoğlu M, Öztuna I, Büyükşirin M,<br />

Işık E., Perim K. <strong>KOAH</strong>’lı Erkek Olgularda Depresyon.<br />

Toraks Dergisi 2000; 3: 31-34<br />

27. Ulubay G, Sarinç Ulaşli S, Akinci B, Görek A, Akçay<br />

S. [Assessment of relation among emotional status,<br />

pulmonary function test, exercise performance, and<br />

quality of life in patients with COPD]. Tuberk Toraks<br />

2009;57:169-176<br />

28. Almagro P, López García F, Cabrera F, Montero L,<br />

Morchón D, Díez J, Soriano J; Grupo Epoc De La<br />

Sociedad Española De Medicina Interna. Comorbidity<br />

and gender-related differences in patients<br />

hospitalized for COPD. The ECCO study. Respir Med<br />

2010:104:253-259<br />

29. Schnell K, Weiss CO, Lee T, Krishnan JA, Leff B, Wolff<br />

JL, Boyd C. The prevalence of clinically-relevant comorbid<br />

conditions in patients with physician-diagnosed<br />

COPD: a cross-sectional study using data from<br />

NHANES 1999-2008. BMC Pulm Med <strong>2012</strong>;12:26-34<br />

30. Hurst JR, Vestbo J, Anzueto A, Locantore N, Müllerova<br />

H, Tal-Singer R, Miller B, Lomas DA, Agusti<br />

A, Macnee W, Calverley P, Rennard S, Wouters EF,<br />

Wedzicha JA;Evaluation of COPD Longitudinally to<br />

Identify Predictive Surrogate Endpoints (ECLIPSE)<br />

Investigators. Susceptibility to exacerbation in chronic<br />

obstructive pulmonary disease. N Engl J Med<br />

2010;363:1128-1138<br />

31. Chapman KR, Tashkin DP, Pye DJ. Gender bias in the<br />

diagnosis of COPD. Chest 2001 ;119:1691-1695<br />

34. Miravitlles M, de la Roza C, Naberan K, Lamban<br />

M, Gobartt E, Martín A, Chapman KR. [Attitudes<br />

toward the diagnosis of chronic obstructive pulmonary<br />

disease in primary care]. Arch Bronconeumol.<br />

2006;42(1):3-8<br />

35. Bjornson W, et al.: Gender differences in smoking<br />

cessation after 3 years in the Lung Health Study. Am<br />

J Public Health 1995:85; 223–230<br />

36. Cote CG, Chapman KR: Diagnosis and treatment considerations<br />

for women with COPD. Int J Clin Pract<br />

2009;63:486–493<br />

8


37. Khdour MR, Hawwa AF, Kidney JC, Smyth BM,<br />

McElnay JC. Potential risk factors for medication<br />

non-adherence in patients with chronic obstructive<br />

pulmonary disease (COPD). Eur J Clin Pharmacol<br />

<strong>2012</strong>;68:1365-1373<br />

38. Tashkin D, Celli B, Kesten S, Lystig T, Decramer M.<br />

Effect of tiotropium in men and women with COPD:<br />

results of the 4-year UPLIFT trial. Respir Med<br />

2010:104:1495-1504<br />

39. Vestbo J, Soriano JB, Anderson JA, Calverley P, Pauwels<br />

R, Jones P; TRISTAN Study Group. Gender<br />

does not influence the response to the combination<br />

of salmeterol and fluticasone propionate in COPD.<br />

Respir Med. 2004;98:1045-1050<br />

40. Gunen H, Hacievliyagil SS, Kosar F, Mutlu LC, Gulbas<br />

G, Pehlivan E, Sahin I, Kizkin O. Factors affecting survival<br />

of hospitalised patients with COPD. Eur Respir J<br />

2005;26:234-241<br />

41. Gonzalez AV, Suissa S, Ernst P. Gender differences<br />

in survival following hospitalisation for COPD. Thorax<br />

2011;66:38-42<br />

42. de Torres JP, Cote CG, López MV, Casanova C, Díaz<br />

O, Marin JM, Pinto-Plata V, de Oca MM, Nekach H,<br />

Dordelly LJ, Aguirre-Jaime A, Celli BR. Sex differences<br />

in mortality in patients with COPD. Eur Respir J<br />

2009;33:528-535<br />

9


derleme<br />

<strong>KOAH</strong> Alevlenmelerinde<br />

Sorunlar<br />

Prof. Dr. Hakan Günen<br />

Süreyyapaşa Göğüs<br />

Hastalıkları ve Göğüs<br />

Cerrahisi Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi,<br />

İstanbul<br />

Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (<strong>KOAH</strong>) alevlenmeleri<br />

<strong>KOAH</strong> hastalarının yaşam kalitesi, hastalığın ilerleme hızı<br />

ve <strong>KOAH</strong> mortalitesi üzerine son derece olumsuz etkilere<br />

sahiptir. <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin maliyeti global <strong>KOAH</strong> tedavi<br />

maliyetinin yaklaşık yarısı gibi oldukça yüksek bir oranı<br />

oluşturmaktadır. Alevlenmeler esnasında sadece <strong>KOAH</strong><br />

hastasının değil tüm aile bireylerinin ve yakınlarının da durumdan<br />

olumsuz olarak etkilendiği göz önüne alındığında<br />

bir <strong>KOAH</strong> alevlenmesinin maddi ve manevi boyutları daha<br />

kolay anlaşılabilir.<br />

Çok sık karşılaşılan bir durum olmasına ve çok ciddi sonuçlarına<br />

rağmen, <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı üzerinde henüz<br />

tam bir fikir birliği oluşmamıştır. Tablo 1’de 1980’lerden<br />

bu yana dönem dönem kabul gören <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />

tanımları gösterilmiştir. Bu tip tanımların yanı sıra özellikle<br />

bilimsel araştırmalarda da subjektif değerlendirmeleri ve<br />

alevlenme ile karışabilecek diğer durumları çalışma dışında<br />

bırakabilmek için “<strong>KOAH</strong> hastasında antibiyotik ve/veya<br />

kortikosteroid kullanımını gerektirecek derecede semptomların<br />

kötüleşmesi” gibi daha değişik tanımlar da kullanılmaktadır.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde sebep ne olursa olsun<br />

solunum fonksiyonlarında düşüş ve semptomlarda kötüleşme<br />

en önemli parametreler olmakla birlikte, bir <strong>KOAH</strong><br />

hastası için alevlenme olarak kabul edilen değerlerin diğer<br />

bir <strong>KOAH</strong> hastası için stabil dönem değerleri olabileceği<br />

unutulmamalıdır. Bu yüzden alevlenme olup olmadığı kararını<br />

verirken <strong>KOAH</strong> hastalarının ve hatta hasta yakınlarının<br />

detaylıca sorgulanması ve hastanın geçmiş bilgilerinin ve<br />

kayıtlarının gözden geçirilmesi son derece önemlidir. Alevlenme<br />

kararını verdikten sonra dahi hastanın evde mi, hastanede<br />

mi yoksa yoğun bakımda mı tedavi edileceği kararının<br />

verilmesi esnasında da gene tüm bu değerlendirmelerin<br />

10


önemli rolü vardır. Klasik olarak hastaneye yatırma<br />

veya yoğun bakıma sevk gibi parametreler<br />

yönünden de halen tartışmalar devam etmekle<br />

birlikte, ayaktan tedavi verilen hastalarda genel<br />

mortalite oranı %1 civarında iken hastaneye yatırılarak<br />

tedavi edilenlerde mortalite oranı %10’a<br />

kadar çıkabilmektedir. Hastaneye yatıştan sonra<br />

ise serviste tedavi edilenlerdeki mortalite oranı<br />

%3 civarında olmasına rağmen yoğun bakımda<br />

entübe edilenlerde ise bu oranın %30’a kadar<br />

yükseldiği alt gruplar tarif edilmiştir. Dolayısı<br />

ile alevlenme tedavisine karar verirken evde mi,<br />

hastanede mi, yoksa yoğun bakımda mı tedavi<br />

edileceğine hızlı ve doğru şekilde karar verilmesi<br />

hayati öneme haizdir.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmesi kararı vermede diğer bir<br />

önemli nokta ise <strong>KOAH</strong>’lı hastada nefes darlığına<br />

yol açabilecek alevlenme dışı nedenlerin<br />

ekarte edilmesi zorunluluğudur. Pulmoner emboli,<br />

kalp yetmezliği, pnömoni ve pnömotoraks<br />

gibi nedenler <strong>KOAH</strong> alevlenmeleri semptomlarını<br />

bire bir taklit edebildikleri için <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />

kararı verirken özellikle bu patolojilerin<br />

ayırıcı tanıları üzerinde durulmalıdır. Diğer taraftan,<br />

bu tip patolojilerin <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />

ile karışabildikleri gibi azımsanmayacak oranlarda<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmelerine eşlik edebilecekleri<br />

ve tedaviyi güçleştirebilecekleri de unutulmamalıdır.<br />

Optimum alevlenme tedavisine rağmen<br />

yeterli cevap alınamayan hastalarda ek olarak bu<br />

patolojilerden bir veya birkaçının bulunabileceği<br />

göz önüne alınmalıdır. Ek patolojilere spesifik<br />

tedaviler verilmeksizin alevlenme tedavisinin<br />

başarılı olması beklenemeyeceği gibi yüksek<br />

mortalite oranları da kaçınılmaz olacaktır.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin en önemli nedenleri<br />

Şekil 1’de de gösterildiği gibi bakteriyel ve viral<br />

enfeksiyonlardır. Hafif alevlenmelerde genellikle<br />

sadece bronkodilatör kullanım sıklığının artırılması<br />

yeterli olabilmektedir. Hafif alevlenmenin<br />

sonlanmasına kadar, gerektiğinde kullanılan kısa<br />

etkili veya düzenli uzun etkili bronkodilatörler<br />

yerine günde 4-6 kez düzenli inhale (ara hazneli<br />

veya haznesiz) veya nebülize kısa etkili bronkodilatör<br />

kullanımı ve gerektiğinde de ek dozlar<br />

halinde gene kısa etkili uygun bronkodilatörlere<br />

geçilebilir. Kısa etkili antikolinerjik ajanların<br />

günde 6 dozdan fazla kullanılmayacağı buna karşın<br />

kısa etkili beta-2 agonistlerin ise kalp rahatsızlığı<br />

olan hastalar hariç günde 12 doza kadar<br />

endikasyonlarının olduğunun altı çizilmelidir.<br />

Alevlenmelerin yaklaşık yarısında bakteriyel nedenler<br />

tek başına veya viral nedenlerle birlikte rol<br />

oynamaktadır. Bununla birlikte, bakteriyel veya<br />

viral enfeksiyon ayrımının yapılması son derece<br />

önemlidir. Bakteriyel alevlenmelerde antibiyotik<br />

kullanımı endikasyonu varken viral olduğu düşünülen<br />

alevlenmelerde ise antibiyotik kullanımı<br />

önerilmemektedir. Bununla birlikte çok ağır<br />

alevlenmelerde bakteriyel veya viral ayrımına<br />

gitmeden doğrudan antibiyotik başlanması yanlış<br />

bir uygulama değildir. Ağır alevlenmeler dışında<br />

balgam miktarı ve pürülansında görülen<br />

artış en önemli bakteriyel alevlenme göstergesi<br />

olarak kabul edilmektedir. Balgam pürülansının<br />

yanı sıra yüksek ateş, lökositoz, yüksek sedimentasyon<br />

ve CRP değerleri de bakteriyel enfeksiyonu<br />

destekleyen bulgular olabildiği gibi klinisyenin<br />

o anki değerlendirmesine göre tek başına antibiyotik<br />

başlanması endikasyonlarını da oluşturabilmektedirler.<br />

Bununla birlikte normal lökosit<br />

sayımı, kuru öksürük ve klasik viral enfeksiyon<br />

bulguları da (hafif ateş, konjonktivit, rinit, boğaz<br />

ağrısı, kas-eklem ağrıları) antibiyotik başlanması<br />

yönünde destekleyici parametre olarak kabul<br />

edilmelidir. Bakteriyel enfeksiyonlar bronşit tarzında<br />

olduğundan antibiyotik kullanım süreleri<br />

5-10 günü aşmamalıdır. Gereksiz antibiyotik<br />

kullanımının antibiyotik direnç oranlarını yükselterek<br />

gelecek tedavi maliyetlerini ve mortaliteyi<br />

artıracağı unutulmamalıdır. Genel olarak<br />

bakteriyel <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde penisilin ve<br />

makrolid türevleri etkilidirler (ampisilin, amoksisilin,<br />

ampisilin/sulbaktam, amoksisilin/klavu-<br />

11


derleme<br />

Bakteriyel ve Viral %25<br />

Bakteriyel %30<br />

Diğer Nedenler %22 Viral %23<br />

Şekil 1: <strong>KOAH</strong> alevlenmesi nedenleri<br />

lanik asit, eritromisin, klaritromisin, azitromisin).<br />

Diğer taraftan sık hastaneye yatışı olanlar,<br />

sık kortikosteroid kullanımı olanlar ile akciğer<br />

parankiminde ciddi hasarı bulunan <strong>KOAH</strong> hastalarının<br />

alevlenmelerinde Pseudomonas suşları<br />

da akut bronşit etken olabileceğinden bu mikroorganizmaya<br />

yönelik antibiyotikler seçilmelidir<br />

(levofloksasin, siprofloksasin).<br />

Orta ve ağır alevlenmelerde sistemik kortikosteroid<br />

kullanımı önerilmektedir. Mümkün<br />

olan tüm hastalarda sistemik kortikosteroid kullanımı<br />

oral yolla olmalıdır. Oral kortikosteroid<br />

kullanımı etkinlik yönünden intravenöz yolla<br />

aynı etkinliğe sahip iken istenmeyen mineralokortikoid<br />

etkileri belirgin şekilde daha düşüktür.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde standart sistemik<br />

kortikosteroid kullanım dozu 7-14 gün süre ile<br />

30-40 mg/gün metilprednizolon olmalıdır. Hastanın<br />

alevlenme durumu ne kadar ağır olursa olsun<br />

daha yüksek ve uzun süreli dozlar kesinlikle<br />

tavsiye edilmemektedir. Hastanın durumuna, ek<br />

hastalıklarına ve kortikosteroid kullanımından<br />

gördüğü faydaya göre kortikosteroid birdenbire<br />

de kesilebileceği gibi toplam kullanım 2 haftayı<br />

geçmemek kaydıyla azaltılarak da kesilebilir.<br />

Alevlenme geçiren çoğu <strong>KOAH</strong> hastasının yaşlı<br />

ve immobil olduğu göz önüne alındığında çok<br />

sık sistemik kortikosteroid kullanımının faydadan<br />

çok zarar getireceği aşikardır. Kortikosteroid<br />

kullanımına bağlı görülen çoğu yan etki<br />

hayat boyu kullanılan kümülatif dozla ilişkili<br />

olduğundan, sık alevlenme geçiren hastalarda<br />

sistemik kortikosteroid yerine yüksek doz nebülize<br />

kortikosteroid (3-4 eşit parça halinde toplam<br />

6-8 mg/gün nebülize budesonid) kullanımı<br />

tavsiye edilmektedir. Bu şekilde kortikosteroid<br />

kullanımının etkinliği sistemik kullanımla aynı<br />

iken yan etki oranlarının çok daha az olduğu<br />

bildirilmiştir. Sistemik kortikosterid kullanımının<br />

neredeyse kontraendike olduğu hastalar<br />

dışında (kontrolsüz DM, şiddetli hipertansiyon<br />

vb.), özellikle kalp yetmezliğinin eşlik ettiği ve<br />

vücudunda belirgin ödem bulunan hastalarda<br />

sistemik kortikosteroid kullanımı su ve tuz tutulumu<br />

yoluyla yetmezliği ve ödemi daha da artıracağından<br />

önerilmemektedir.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmeli bir hastanın hastaneye<br />

yatırılarak tedavi kararının verilmesinde hasta-<br />

12


nın genel durumu, sosyal durumu, ilk tedaviye<br />

cevabı, komorbiditelerin alevlenmeye katkı<br />

oranı, alevlenmenin klinisyen tarafından riskli<br />

görülmesi gibi kişiden kişiye değişiklik gösterebilecek<br />

subjektif parametreler etkilidir. Hastaneye<br />

yatıştan sonra hastaların yaklaşık yarısında<br />

NIMV endikasyonu bulunabilmektedir (respiratuar<br />

asidoz, yardımcı solunum kası kullanımı<br />

veya paradoks solunum). NIMV uygulamasının<br />

%80 hastada başarılı olduğu ve yoğun bakıma ve<br />

entübasyona gidişleri büyük oranda engellediği<br />

bildirilmiştir. Dolayısıyla NIMV uygulamasının<br />

endike olduğu hastalarda solunum desteği hızlı<br />

şekilde ve doğru basınçlarla uygulanmalıdır.<br />

Yakın zamanda yapılan çalışmalar tolere edebilen<br />

hastalarda düşük inspiratuar basınç yerine<br />

yüksek inspiratuar basınçların (>20 mmHg)<br />

daha iyi sonuçlar verdiğini göstermektedir. Tüm<br />

tedavilere rağmen <strong>KOAH</strong> alevlenmesi ile hastaneye<br />

yatırılan hastaların yaklaşık %20’si yoğun<br />

bakıma sevk veya entübasyona ihtiyaç duyabilmektedir.<br />

Bu tip hastalarda kısa ve uzun dönem<br />

mortalitenin çok yüksek olduğu unutulmamalıdır.<br />

Ekstübasyon ihtimali düşük olan çok ağır<br />

hastalarda entübasyon tartışmalı bir seçenek<br />

olduğundan, entübasyon öncesi hasta ve/veya<br />

hasta yakınlarından mutlaka izin alınmalıdır.<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmesi dinamik bir olgu olduğundan<br />

alevlenmelere yaklaşımın hemen her<br />

aşamasında yukarıda tarif edildiği gibi tartışmalı<br />

durumlar var olmaya devam edecektir. Alevlenmeler<br />

hakkındaki bilgilerimiz arttıkça mükemmel<br />

olmasa da daha doğru kararlar alma ihtimalimiz<br />

artacaktır.<br />

<strong>KOAH</strong> Alevlenmesi Tanımları<br />

Anthonisen'in <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (1987): Daha çok alevlenmelerin bakteriyel<br />

enfeksiyonlara bağlı olarak geliştiği hipotezine dayanır ve nefes darlığında artış, balgamın<br />

miktarında artış veya pürülansında artış bulgularından en az birinin olması şeklinde<br />

tanımlanır (Tip 1, Tip 2, Tip 3)<br />

ACCP Working Group <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2000): Normal günlük değişikliklerin<br />

ötesinde, hastanın genel durumunda kalıcı bozulma ile karakterize, akut başlangıçlı ve<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastanın düzenli olarak kullandığı tedavide değişiklik gerektiren durum<br />

ATS-ERS <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2004): Hastalığın doğal seyri esnasında ortaya<br />

çıkabilen, bazal dispne, öksürük ve/veya balgam çıkartma şikayetlerinde artış ile<br />

karakterize ve düzenli olarak alınan tedavide değişiklik gerektiren durum<br />

GOLD <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2006): Hastalığın doğal seyri esnasında ortaya<br />

çıkabilen, günlük değişikliklerin ötesinde bazal dispne, öksürük ve/veya balgam çıkartma<br />

şikayetlerinde artış ile karakterize, akut karakterli ve <strong>KOAH</strong>'lı hastanın düzenli olarak<br />

kullandığı tedavide değişiklik gerektiren durum<br />

GOLD <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2011): Hastanın solunum yolu semptomlarında günden<br />

güne gözlemlenen normal değişkenliğin ötesinde ve ilaç değişikliğine yol açan bir<br />

kötüleşme ile ayırt edilen akut olay<br />

13


derleme<br />

Kronik Obstrüktif Akciğer<br />

Hastalığında Fenotipler<br />

Dr. Mehmet Polatlı<br />

Adnan Menderes<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Göğüs Hastalıkları AD,<br />

Aydın<br />

Hücreler yaşlandıkça oluşan hasarları biriktirme eğilimindedir.<br />

Bununla birlikte yaşlanmayla kişiden kişiye farklı<br />

düzeylerde seyreden, çeşitli progresif ve yaygın fonksiyonel<br />

bozulma durumlarının temelinde organizmanın genetik<br />

yapısının çevresel faktörlerle etkileşimi yatmaktadır. Bu<br />

hasar aslında nitelik olarak rastlantısaldır ve birikim hızı,<br />

gelişim ve onarıma yönelik genetik mekanizmaları yöneten<br />

genetik kompozisyon (genotip) tarafından belirlenir. Ortaya<br />

çıkan hastalık karakteri de fenotip olarak bilinir (1).<br />

<strong>KOAH</strong>, hem genetik yapı ve hem de çevresel faktörlerin<br />

etkileşiminin önemli olduğu tipik bir örnektir. Bu nedenle<br />

semptomlar, alevlenmeler, tedaviye yanıt, hastalık progresyon<br />

hızı veya mortalite gibi birçok farklı klinik sonuçla ilişkili<br />

bireysel farklılıkları tanımlayan özelliklerin, <strong>KOAH</strong>’ın<br />

fenotipini oluşturduğu kabul edilebilir. Bu sonuçların dikkate<br />

alınmasıyla yapılacak fenotipik bir sınıflama, farklı<br />

özellikleri olan hastaları ayırmada veya benzer prognoz ve<br />

tedavi yanıtı veren hastaları belirlemede önemli ipuçları<br />

verebilir. Böyle bir yaklaşım, tedavi sonuçları ve prognozu<br />

öngörmemizin yanı sıra hastalık sürecini daha iyi anlamamızı<br />

sağlayabilir.<br />

Geçmiş yıllarda kullanılan kronik bronşit, astım ve amfizemi<br />

içeren Venn şeması, <strong>KOAH</strong>’ın tüm fenotiplerini yansıtmada<br />

yetersizdir. Etyolojik açıdan bakıldığında da, sigara<br />

içen ve sigara içmeyenlerde gözlenen <strong>KOAH</strong>’ın, farklı fenotipik<br />

özelliklere sahip olduğu düşünülmektedir (2).<br />

Güncel tanıma göre <strong>KOAH</strong>, sigara dumanı başta olmak<br />

üzere zararlı partikül veya gazlara kar şı, akciğerler ve hava<br />

yollarında artmış inflamatuar yanıt ile ilişkili gelişen, genellikle<br />

ilerleyici, kalıcı hava akımı kısıtlanması ile karakterize<br />

tedavi edilebilir ve önlenebilir bir hastalıktır. Eşlik eden hastalıklar<br />

ve alevlenmeler hastalığın şiddetini etkiler (3).<br />

14


<strong>KOAH</strong>, hava akımı kısıtlılığı ve inflamasyonu,<br />

mukosiliyer fonksiyon bozukluğunu, hava<br />

yolların da yapısal değişiklikleri ve akciğer dışı<br />

sistemik etkileri içeren çeşitli patolojik değişikliklerle<br />

karakterize olduğuna göre her olguda<br />

klinik tablo, birlikte bulunan hastalıklar, altta<br />

yatan akciğer patolojileri, hastalığın şiddeti ve<br />

hastalığın ilerleme hızı farklıdır. İlgili patolojik<br />

mekanizmaların farklı düzeylerde olması<br />

nedeniy le, tek bir ölçüm ile doğru bir şekilde<br />

<strong>KOAH</strong>’ın şiddetini belirleyebilmek, prognozunu<br />

öngörebilmek ve tedavinin etkinliğini değerlendirebilmek<br />

ve böylece hastalığın tüm boyutlarını<br />

ölçebilmek mümkün görünmemektedir (4).<br />

Günümüzde <strong>KOAH</strong> teriminin bir şemsiye<br />

tanımlama olduğu, hastalığın klinik, fizyopatolojik<br />

ve radyolojik olarak çok farklı fenotiplere<br />

sahip olduğu düşünülmektedir (1). Bu fenotiplerden<br />

bazıları, bazı tedavilere yanıt verirken,<br />

diğerlerinden benzer yanıt alınamamaktadır. Bu<br />

nedenle <strong>KOAH</strong> tedavisinde kullanılan tedavinin<br />

etkinliğini değerlendirmede yalnızca spirometrik<br />

ölçütlerle değil, semptomlarda iyileşme,<br />

dispne ölçeği, egzersiz kapasitesi (6 dakika yürüme<br />

testi), vücut kitle indeksi, alevlenme sayısı,<br />

yaşam kalitesi, hastalık progresyon hızı ve mortalite<br />

gibi birçok parametrenin birlikte değerlendirilmesi<br />

gerekmektedir. Bazı hastalarda tedavi<br />

ile bazı parametreler düzelirken, diğerlerinde<br />

bu etkilenmenin görülmemesi nedeniyle tedavi<br />

bireysel düzeyde düzenlenmelidir. 2011’de güncellenen<br />

GOLD rehberinde, hastanın değerlendirilmesi<br />

ve tedavi yaklaşımında, tek bir kritere<br />

göre değil; klinik durumu (mMRC, CAT), yıllık<br />

alevlenme sayısı ve FEV 1<br />

düzeyi kriterleri dikkate<br />

alınarak hastalar 4 grupta değerlendirilmiştir<br />

(3). Bu durum GOLD rehberinin yaklaşık 10<br />

yıldır yalnızca FEV 1<br />

temeline dayanan hastalık<br />

yönetimine göre önemli bir değişimdir.<br />

Friedlander ve arkadaşları, <strong>KOAH</strong> fenotiplemesinde<br />

klinik, fizyolojik ve radyolojik özelliklerine<br />

göre değerlendirilmesi gereken özellikleri<br />

şu şekilde sıralamışlardır (1):<br />

1. Klinik olarak<br />

a. Dispne<br />

b. Sık alevlenme<br />

c. Düşük Vücut Kitle İndeksi (VKİ)<br />

d. Pulmoner kaşeksi<br />

e. İnhaler kortikosteroid yanıtı olanlar<br />

f. Depresyon ve anksiyete<br />

g. Sigara içmeyenler<br />

2. Fizyolojik<br />

a. Hava akımı kısıtlılığı<br />

b. Hızlı FEV 1<br />

kaybı<br />

c. Bronkodilatatör yanıtı olanlar<br />

d. Hava yolu aşırı duyarlılığı<br />

e. Hiperkapni<br />

f. Egzersiz toleransı düşük olanlar<br />

g. Hiperinflasyon<br />

h. Düşük diffüzyon kapasitesi (DL CO<br />

)<br />

i. Pulmoner hipertansiyon<br />

3. Radyolojik<br />

a. Amfizem<br />

b. Hava yolu hastalığı<br />

Fizyopatolojik Özellikler<br />

Hava akımı kısıtlılığı önemli bir fizyolojik parametre<br />

olmakla birlikte, aynı düzeyde obstrüksiyon<br />

bulgusu olan tüm hastalarda klinik özellikler<br />

aynı değildir. Solunum fonksiyon bozukluklarına<br />

yol açan fizyopatolojik parametrelerden<br />

en sık FEV 1<br />

kullanılsa da, hava akımı kısıtlılığı<br />

yanı sıra “hızlı progrese edenler”, bronkodilatatör<br />

yanıt durumu, hava yolu aşırı duyarlılığı,<br />

hiperkapni, egzersiz toleransında azalma, hiperinflasyon,<br />

düşük DL CO<br />

, pulmoner hipertansiyon<br />

gibi belirteçler de hastalığın bireysel olarak<br />

değerlendirilmesinde önemlidir. Hastada saptanan<br />

FEV 1<br />

düzeyine kıyasla, FEV 1<br />

kaybının hızlı<br />

olup olmaması daha fazla prognostik öneme sahiptir.<br />

<strong>KOAH</strong> yaşla artmasına rağmen, kişiden<br />

kişiye hastalığın ağırlığı ve progresyon hızı farklı<br />

olabilir. Buna göre, aynı FEV 1<br />

düzeyine sahip<br />

biri genç ve diğeri yaşlı iki ayrı bireyin progres-<br />

15


derleme<br />

yon hızı ve hastalığın doğal seyrinin farklı olması<br />

beklenen bir sonuçtur (5).<br />

Aynı evrede olan hastalar değerlendirildiğinde,<br />

hızlı FEV 1<br />

kaybı olanların hastaneye yatış ve<br />

mortalite riski yüksektir. Hızlı FEV 1<br />

kaybının<br />

etkisinin özellikle solunum fonksiyonları normal<br />

veya normale yakın olanlarda daha anlamlı<br />

olması, bu grupta yer alan olguların daha yakın<br />

izlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır (6).<br />

Hollanda “Dutch” hipotezine göre kronik hava<br />

yolu obstrüksiyonunun temelinde hava yolu<br />

aşırı duyarlılığı ve atopik hastalık bulunmakta,<br />

sigara içiminin etkisiyle kronik hava yolu<br />

obstrüksiyonu ortaya çıkmaktadır. (7). Hızlı<br />

fonksiyonel kaybı olan bu olguların tanımı<br />

tam olarak belirlenmemiş olsa da, metakolinle<br />

bronş duyarlılıklarının sıklıkla artmış bulunması,<br />

Hollanda hipotezini destekler bir bulgudur.<br />

ECLIPSE çalışmasında, reverzibilitenin<br />

stabil bir özellik olmadığı, farklı zamanlarda<br />

yapılan reverzibilite testlerinde önceden reverzibl<br />

olan hastanın sonradan irreverzibl özellik<br />

taşıdığı ya da bronkodilatatör yanıt alınmadığı<br />

gösterilen bazı hastalara farklı bir günde aynı<br />

inceleme tekrarlandığında yanıt alındığı gösterilmiştir.<br />

Bu nedenle reverzibilitenin <strong>KOAH</strong>’ta<br />

güvenilir bir fizyolojik fenotipik özellik olmadığı<br />

sonucuna varılmıştır (8).<br />

Total akciğer kapasitesi (TLC), FRC ve IC<br />

toplamına eşit olduğundan, hiperinflasyona<br />

bağlı FRC düzeyinin artışı IC’deki azalma ile sonuçlanır.<br />

İnspiratuar kapasitenin, total akciğer<br />

kapasitesine oranı (IC/TLC) inspirasyon fraksiyonu<br />

olarak tanımlanmaktadır ve <strong>KOAH</strong>’lı olgularda<br />


<strong>KOAH</strong>’ta Klinik Fenotipler<br />

<strong>KOAH</strong>’ta semptomlar, alevlenmeler ve sağlığa<br />

bağlı yaşam kalitesi gibi hasta merkezli klinik<br />

sonuçların (ve bunlarla ilişkili belirteçlerin) ölçümü<br />

hastanın fenotipini belirleme açısından da<br />

önemlidir. Özellikle nefes darlığı, öksürük, balgam<br />

ve yorgunluk gibi sık görülen semptomlar<br />

düşkünlük, normal günlük aktivitelerin kısıtlanması,<br />

duygusal ve sosyal bozukluklar gibi diğer<br />

önemli klinik sonuçlara anlamlı düzeyde katkıda<br />

bulunmaktadır. Her hastadaki etkisi farklı<br />

olsa da, semptomlar yaşam kalitesini bozmaktadır<br />

(17).<br />

Semptomların şiddeti ile tek başına FEV 1<br />

ile<br />

ölçülen hastalığın şiddeti arasında da önemli<br />

farklılıklar vardır (18). ATS sınıflamasına göre<br />

<strong>KOAH</strong> evre II ve III olan olgularda, İngiliz Tıbbi<br />

Araştırma Konseyi (MRC- Medical Research<br />

Council) dispne ölçeği ile, St George solunum<br />

anketiyle (SGRQ) belirlenen sağlığa bağlı yaşam<br />

kalitesi arasında anlamlı bir ilişki saptanırken,<br />

FEV 1<br />

ile bu ilişki daha zayıf bulunmuştur (19).<br />

FEV 1<br />

’in mortalite ve sağlık durumu ile ilişkili olduğu<br />

gösterilmiş olmakla birlikte bu ilişki zayıftır<br />

ve FEV 1<br />

beklenen seviyenin


derleme<br />

meyle ilişkili parametreler değerlendirildiğinde,<br />

önceki yıl alevlenme geçirmiş olmasının en belirleyici<br />

özellik olduğu gözlenmiştir (24).<br />

Astım, atopi, alerjik rinit öyküsü olan, nonspesifik<br />

bronş aşırı duyarlılık testi pozitif, wheezing,<br />

IgE yüksekliği, ekspiryum havasında NO<br />

yüksek ve bronşiyal sekresyonlarında eozinofil<br />

(+) olan olgular astım-<strong>KOAH</strong> fenotipi olarak<br />

kabul edilmektedir. <strong>KOAH</strong>’lı olguların %20-40’ı<br />

mikst fenotip özelliği taşıyabilir. <strong>KOAH</strong> astım<br />

fenotipi olan olgularda kortikosteroid yanıt daha<br />

belirgindir. Başka bir nedene bağlı olmaksızın<br />

birbirini izleyen en az iki yıl, her yıl en az üç ay<br />

düzenli balgam çıkaran olgular “kronik bronşit”<br />

olarak tanımlanmaktadır. Kronik bronşit diğer<br />

fenotiplere sıklıkla eşlik etmesi nedeniyle ayrı<br />

bir fenotip olarak yer almamaktadır (10).<br />

Depresyon <strong>KOAH</strong> alevlenme sıklığı ve hastaneye<br />

yatışlarda bağımsız risk faktörü olarak bulunmuştur<br />

(25,26). Kadın cinsiyette depresyon<br />

ve anksiyete oranları, yaşam kalitesinde bozulma<br />

daha fazla orandadır (27).<br />

Ayrı bir fenotip olarak değerlendirilmesi gereken<br />

klinik durum sigara içmeyenlerde görülen<br />

<strong>KOAH</strong>’tır. <strong>KOAH</strong>’lı olgular arasında sigara<br />

içmeyenler %25 dolayında olup, NHANES III<br />

çalışmasında sigara içmeyenlerde hafif <strong>KOAH</strong><br />

%5.3, orta-ağır <strong>KOAH</strong> %1.2 bulunmuştur. Bu<br />

olgularda çevresel/mesleki maruziyet, otoimmün<br />

bozukluğun rol oynayabileceği düşünülmektedir.<br />

Genelde bu hastalar yanlış olarak astım<br />

tanısı ile takip edilmektedir (1).<br />

Komorbid hastalıklar, <strong>KOAH</strong>’ın şiddetini ve<br />

prognozunu, benzer şekilde <strong>KOAH</strong> da, komorbid<br />

hastalıkların seyrini olumsuz şekilde değiştirmektedir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların %25’i kardiyovasküler,<br />

%30’u kanser, %30’u diğer komorbid<br />

hastalıklar nedeniyle kaybedilmektedir. Hava<br />

yolu obstrüksiyonunun şiddeti arttıkça, komorbiditelerin<br />

hastaneye yatış riskini, mortaliteyi ve<br />

sağlık harcamalarını da artırdığı bilinmektedir<br />

(28). Bununla birlikte komorbid durumların<br />

tedavisinin <strong>KOAH</strong> doğal seyrini veya <strong>KOAH</strong>’ın<br />

tedavisinin komorbid durumun doğal seyrini<br />

nasıl etkilediği konusunda daha fazla çalışmaya<br />

ihtiyaç vardır (29).<br />

Celli ve ark., <strong>KOAH</strong>’a bağlı gelişen fonksiyonel<br />

hasar ve sistemik belirtilerin önemi nedeniyle,<br />

BODE indeksinin tek başına FEV 1<br />

’den daha<br />

anlamlı olduğunu bildirmişlerdir (30). Daha<br />

sonraki yıllarda BODE indeksine benzer şekilde,<br />

farklı sonlanım noktalarını değerlendirmek<br />

amacıyla başka çok boyutlu indeksler de (mBO-<br />

DE, e-BODE, BODE-x, ADO, SAFE, DOSE, vb.)<br />

tanımlanmıştır. Ancak çok boyutlu indeksler<br />

farklı ölçütleri tek bir indekste birleştiriyor olsa<br />

da, hastaların bu şekilde gruplandırılması, bazı<br />

ayırt edici özelliklerin maskelenmesi riski sonucunu<br />

doğurmaktadır (29).<br />

Diğer yandan klinik olarak anlamlı kabul edilen<br />

birçok farklı belirteç küme analizi yöntemi<br />

ile gruplandırıldığında, bazı farklı fenotiplerde<br />

bazı belirteçlerin daha ön plana geçtiği, dolayısıyla<br />

bu gruplandırılmış fenotiplerin farklı<br />

klinik tablolara sahip olduğu gözlenmiştir. Bu<br />

gruplandırma özellikle tedavi seçimlerinde yol<br />

gösterici olabilir. Burgel ve ark., dört grupta değerlendirdikleri<br />

hastalarını temel olarak 1- genç,<br />

ağır hastalık, zayıf; 2- genç, orta şiddette hastalık;<br />

3- yaşlı, hafif hastalık, kilolu ve 4- yaşlı, orta<br />

şiddette hastalık, kilolu hastalar olarak gruplandırmıştır<br />

(31).<br />

Bir başka astım-<strong>KOAH</strong> grup analizinde, 1-<br />

Klasik <strong>KOAH</strong>, 2- Astım-<strong>KOAH</strong> örtüşen, 3- Astım,<br />

yüksek IgE ve balgam eozinofilisi ve 4- Astım,<br />

düşük IgE, balgam eozinofilisi olarak gruplandırılmıştır<br />

(32).<br />

Radyolojik Fenotipleme<br />

Son yıllarda görüntüleme yöntemlerinde sağlanan<br />

gelişmeler akciğer parankimi ve hava<br />

yollarının daha iyi değerlendirilmesine olanak<br />

sağlamıştır. Kalitatif BT görüntülemede am-<br />

18


fizem varlığı ve tipi (sentrlobüler, panlobüler,<br />

distal asiner), hava yolu duvar kalınlığı ve bronşektazi<br />

gibi bozukluklar saptanırken, kantitatif<br />

ölçümlerle akciğer parankim dansitesi ve hava<br />

yollarındaki değişiklikler rakamsal olarak değerlendirilebilmektedir.<br />

Etyolojik olarak sigara<br />

veya mesleki toz maruziyet öyküsü olanlarda<br />

radyolojik olarak daha çok sentrlobüler, genetik<br />

alfa 1 antitripsin (AAT) eksikliği olanlarda<br />

panlobüler amfizem daha sıktır. Patolojik olarak<br />

amfizem ağırlığı ile yüksek çözünürlüklü<br />

BT (YÇBT) arasında anlamlı ilişki olduğu bildirilmiştir.<br />

Fonksiyonel parametreler ile özellikle<br />

diffüzyon kapasitesi ve radyolojik görüntüleme<br />

arasında anlamlı ilişki vardır. 172 stabil <strong>KOAH</strong><br />

olgusunun bilgisayarlı tomografik kesitlerle akciğer<br />

parankiminin yanı sıra balgam ve periferik<br />

eozinofili, solunum semptomlarının üç farklı<br />

fenotipte değerlendirildiği bir çalışmada olgular,<br />

1- Bronşiyal kalınlaşma (BK) (+) veya (-) hafif<br />

amfizem, 2- BK olmadığı amfizem, 3- BK ile birlikte<br />

amfizem şeklinde değerlendirilmiştir (33).<br />

Kitaguchi ve arkadaşları ise bronkodilatörler ve<br />

inhaler steroidlere yanıta göre, hava yolu kalınlaşması<br />

olmaksızın sadece amfizem bulguları<br />

olan fenotipin, hava yolu hastalığı olanlara göre<br />

yanıtının daha az olduğunu bildirmiştir. Bu bulgular<br />

radyolojik olarak bazı morfolojik fenotiplerin<br />

klinik ve tedaviye yanıtının farklı olduğunu<br />

düşündürmektedir (34).<br />

NETT (National Emphysema Treatment Trial)<br />

çalışması alt grup analizleri de, bazı fenotiplerin<br />

akciğer volüm azaltma cerrahisinden daha<br />

fazla yarar gördüğünü, bazı fenotiplerde ise tam<br />

aksine cerrahi tedavinin mortaliteyi artırdığını<br />

ortaya koymuştur. Buna göre cerrahi tedavi önerilmeyen<br />

hasta grubu düşük FEV 1<br />

ve DL CO<br />

düzeyi<br />

olan, yaygın amfizem bulguları olan hasta<br />

grubudur. Diğer yandan, üst loblarda amfizemin<br />

hakim olduğu hastalar ise uygun yaş ve fonksiyonel<br />

parametreleri karşılıyorlarsa, cerrahi tedavi<br />

açısından uygun adaylardır (35,36).<br />

Sonuç olarak, klinik, fizyopatolojik ve radyolojik<br />

potansiyel fenotiplerin validasyonu<br />

amacıyla longitudinal çalışmalara ihtiyaç vardır.<br />

Bu çalışmalardan elde edilen verilere göre,<br />

<strong>KOAH</strong>’ın farklı fenotipleri arasındaki ilişkilerin<br />

saptanması, bu fenotiplerin yaş, cinsiyet gibi<br />

başka değişkenlerle nasıl bir farklılaşma içine<br />

girdiği belirlenebilir. Böylece <strong>KOAH</strong>’ta fenotipleme<br />

ile hasta alt gruplarının ayırt edilmesi<br />

mümkün olabilir ve bu fenotiplerin doğal seyri<br />

ve tedavi yaklaşımları hastaya özel olarak şekillendirilebilir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Friedlander AL, Lynch D, Dyar LA, Bowler RP. Phenotypes<br />

of chronic obstructive pulmonary disease. COP-<br />

D:Journal of Chronic Obstructive Pulmonary Disease.<br />

2007, Cilt 4, s. 355-384.<br />

2. Agusti A, Calverley PM, Celli B, Coxson HO, Edwards<br />

LD, Lomas DA, MacNee W, Miller BE, Rennard S, Silverman<br />

EK, Tal-Singer R, Wouters E, Yates JC, Vestbo<br />

J. Evaluation of COPD Longitudinally to Identify Predictive<br />

Surrogate Endpoints (ECLIPSE) investigators.<br />

Characterisation of COPD heterogenity in the ECLIP-<br />

SE cohort. Respir Res. 2010, Cilt 10, 11, s. 122.<br />

3. Global Strategy for the Diagnosis, Management and<br />

Prevention of COPD, Global Initiative for Chronic<br />

Obstructive Lung Disease (GOLD) 2011. Available<br />

from: http://www.goldcopd.org/. [Çevrimiçi]<br />

4. Jones PW, Agusti AGN. Outcomes and markers in the<br />

assessment of chronic obstructive pulmonary disease.<br />

Eur Respir J. 2006, Cilt 27, s. 822-832.<br />

5. Rennard SI, Vestbo J. Natural histories of chronic<br />

obstructive pulmonary disease. Proc Am Thorac Soc.<br />

2008, Cilt 5, 9, s. 878-883.<br />

6. Mannino DM, Reichert MM, Davis KJ. Lung function<br />

decline and outcomes in an adult population. Am J<br />

Respir Crit Care Med. 2006, Cilt 173, 9, s. 985-990.<br />

7. Tashkin DP, Altose MD, Connett JE, Kanner RE, Lee<br />

WW, Wise RA. Methacholinereactivity predicts changes<br />

in lung function over time in smokers with earlychronic<br />

obstructive pulmonary disease. The Lung<br />

Health Study Research Group. Am J Respir Crit Care<br />

Med. 1996, Cilt 153, 6 Pt 1, s. 1802-1811.<br />

8. Albert P, Agusti AGN, Edwards L, et al. Bronchodilator<br />

responsiveness as a phenotypic characteristic of<br />

established chronic obstructive pulmonary disease.<br />

Thorax. <strong>2012</strong> [Epub ahead of print], doi:10.1136/thoraxjnl-2011-201458.<br />

9. Casanova C, Cote C, de Torres JP, et al. Inspiratory-to-total<br />

lung capacity ratio predicts mortality in<br />

patients with Chronic Obstructive Pulmonary Disease.<br />

Am J Respir Crit Care Med. 2005, Cilt 171, 6, s.<br />

591-597.<br />

19


derleme<br />

10. Miravitlles M, Calle M, Soler-Cataluña JJ. Clinical<br />

phenotypes of COPD: identification, definition and<br />

implications for guidelines. Arch Bronconeumol.<br />

<strong>2012</strong>, Cilt 48, 3, s. 86-98.<br />

11. Travers J, Laveneziana P, O’Donnell DE. Physiologic<br />

assessment of COPD. [dü.] Sharafkhaneh A. Hanania<br />

NA. COPD: A Guide to Diagnosis and Clinical Management.<br />

Respiratory Medicine. 2011, s. 33-57.<br />

12. O’Donnell DE, Revill SM, Webb KA. Dynamic hyperinflation<br />

and exercise intolerance in chronic obstructive<br />

pulmonary disease. Am J Respir Crit Care Med. 2001,<br />

Cilt 164, 5, s. 770-777.<br />

13. Oga T, Nishimura K, Tsukino M, Sato S, Hajiro T.<br />

Analysis of the factors related to mortality in chronic<br />

obstructive pulmonary disease: role of exercise capacity<br />

and health status. Am J Respir Crit Care Med.<br />

2003, Cilt 167, 4, s. 544-549.<br />

14. Pinto-Plata VM, Cote C, Cabral H, Taylor J, Celli BR.<br />

The 6-min walk distance; change over time and value<br />

as a pre¬dictor of survival in severe COPD. Eur Respir<br />

J. 2004, Cilt 23, s. 28-33.<br />

15. Wright JL, Levy RD, Churg A. Pulmonary hypertension<br />

in chronic obstructive pulmonary disease: Current<br />

theories of pathogenesis and their implications for<br />

treatment. Thorax. 2005, Cilt 60, s. 605-609.<br />

16. Polatli M, Cakir A, Cildag O, Bolaman AZ, Yenisey C,<br />

Yenicerioglu Y. Microalbuminuria, von Willebrand factor<br />

and fibrinogen levels as markers of the severity<br />

in COPD exacerbation. J Thromb Thrombolysis. 2008,<br />

Cilt 26, 2, s. 97-102.<br />

17. Polatlı, Mehmet. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında<br />

İzlem Kriterleri. [dü.] Sema Umut ve Ertürk<br />

Erdinç. Tanımdan Tedaviye Kronik Obstrüktif Akciğer<br />

Hastalığı Toraks Kitapları. s.l. : Galenos Yayıncılık,<br />

2008, s. 383-398.<br />

18. Nishimura K, Izumi T, Tsukino M, Oga T. Dyspnea is a<br />

better predictor of 5-year survival than airway obstruction<br />

in patients with COPD. Chest. 2002, Cilt 121, s.<br />

1434-1440.<br />

19. Hajiro T, Nishimura K, Tsukino M, et al. A comparison<br />

of the level of dyspnea vs disease severity in indicating<br />

the health related quality of life of patients with<br />

COPD. Chest. 1999, Cilt 116, s. 1632-1637.<br />

20. Hajiro T, Nishimura K, Tsukino M, Ikeda A, Oga T.<br />

Stages of disease severity and factors that affect the<br />

health statusof patients with chronic obstructive pulmonary<br />

disease. Respir Med. 2000, Cilt 94, s. 841-846.<br />

21. Agusti AG, Noguera A, Sauleda J, Sala E, Pons J,<br />

Busquets X. Systemic effects of chronic obstructive<br />

pulmonary disease. Eur Respir J. 2003, Cilt 21, s. 347-<br />

360.<br />

22. Fabbri LM, Rabe KF. From COPD to chronic systemic<br />

inflammatory syndrome? Lancet. 2007, Cilt 370, 9589,<br />

s. 797-799.<br />

23. Chailleux E, Laaban JP, Veale D. Prognostic value of<br />

nutritional depletion in patients with COPD treated by<br />

long-term oxygen therapy. Chest. 2003, Cilt 123, s.<br />

1460-1466.<br />

24. Hurst JR, Vestbo J, Anzueto A, et al. Susceptibility to<br />

exacerbation in chronic obstructive pulmonary disease.<br />

N Engl J Med. 2010, Cilt 363, 12, s. 1128-1138.<br />

25. Jennings JH, Digiovine B, Obeid D, Frank C. The association<br />

between depressive symptoms and acute<br />

exacerbations of COPD. Lung. 2009, Cilt 187, 2, s. 128-<br />

135.<br />

26. Dahlén I, Janson C. Anxiety and depression are related<br />

to the outcome of emergency treatment in patients<br />

with obstructive pulmonary disease. Chest.<br />

2002, Cilt 122, 5, s. 1633-1637.<br />

27. Han MK, Postma D, Mannino DM, Giardino ND, Buist<br />

S, Curtis JL, Martinez FJ. Gender and chronic obstructive<br />

pulmonary disease: why it matters. Am J Respir<br />

Crit Care Med. 2007, Cilt 176, 12, s. 1179-1184.<br />

28. Türk Toraks Derneği <strong>KOAH</strong> Çalışma Grubu. Türk Toraks<br />

Derneği Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Tanı<br />

ve Tedavi Uzlaşı Raporu. 2010, Cilt 11, 1, s. 5-64.<br />

29. Han MK, Agusti A, Calverley PM, et al. Chronic obstructive<br />

pulmonary disease phenotypes: the future of<br />

COPD. Am J Respir Crit Care Med. 2010, Cilt 182, 5, s.<br />

598-604.<br />

30. Celli BR, Cote CG, Marin JM, Casanova C, Montes<br />

de Oca M, Mendez RA, Pinto Plata V, Cabral HJ. The<br />

body-mass index, airflow obstruction, dyspnea and<br />

exercise capacity index in chronic obstructive pulmonary<br />

disease. N Engl J Med. 2004, Cilt 350, s. 1005-<br />

1011.<br />

31. Burgel PR, Paillasseur JL, Caillaud D, Tillie-Lablond<br />

I, Chanez P, Escamilla R, et al. Clinical COPD phenotypes:<br />

a novel approach using principal component<br />

and cluster analyses. Eur Respir J. 2010, Cilt 36, s.<br />

531-539.<br />

32. Wardlaw AJ, Silverman M, Siva R, Pavord ID, Green R.<br />

Multi-dimensional phenotyping: towards a new taxonomy<br />

for airway disease. Clin Exp Allergy. 2005, Cilt<br />

35, 10, s. 1254-1262.<br />

33. Fujimoto K, Kitaguchi Y, Kubo K, Honda T. Clinical<br />

analysis of chronic obstructive pulmonary disease<br />

phenotypes classified using high-resolution computed<br />

tomography. Respirology. 2006, Cilt 11, s. 731-740.<br />

34. Kitaguchi Y, Fujimoto K, Kubo K, Honda T. Characteristics<br />

of COPD phenotypes classified according to the<br />

findings of HRCT. Respir Med. 2006, Cilt 100, 10, s.<br />

1742-1752.<br />

35. Fishman A, Martinez F, Naunheim K, et al. A randomized<br />

trial comparing lung-volume-reduction surgery<br />

with medical therapy for severe emphysema. N<br />

Engl J Med. 2003, Cilt 348, s. 2059.<br />

36. Martinez FZ. Lung volume reduction surgery in COPD.<br />

http://www.uptodate.com. [Çevrimiçi] 20 April <strong>2012</strong>.<br />

20


April 27-30, 2013 Çeşme - Izmir / TURKEY<br />

www.solunum.org.tr/ecbip2013<br />

Abstract Submission<br />

Deadline<br />

15 February 2013<br />

ENDORSED BY<br />

EUROPEAN<br />

RESPIRATORY<br />

SOCIETY<br />

“The American College of Chest Physicians has approved this educational event, recognizing<br />

its importance toward advancing clinical practice and scientific efforts that promotes<br />

patient-focused care in the fields of pulmonary, critical care, and sleep medicine. All<br />

statements, recommendations, suggestions, or expressions of opinion contained herein, along<br />

with any handout material, are those of the author or speaker, and do not necessarily<br />

represent an official position of the American College of Chest Physicians.”<br />

EABIP President<br />

Felix Herth<br />

TRS President<br />

Mecit Süerdem, MD<br />

Congress Presidents<br />

Chris Bolliger, MD; Benan Caglayan, MD<br />

EABIP and Congress<br />

Secretary<br />

Semra Bilaceroglu, MD<br />

Contact<br />

Semra Bilaceroglu, MD<br />

s.bilaceroglu@gmail.com<br />

+90 (532) 661 45 22<br />

+90 (232) 362 28 31<br />

Organization Secreteriat: K2 Conference and Event Management<br />

Kosuyolu Mh. Ali Nazime Sk. No:45 Kosuyolu 34718 Kadikoy / Istanbul / Turkey<br />

Phone: +90 (216) 428 95 51 (pbx) • Fax: +90 (216) 428 95 91 • E-mail: ecbip2013@k2-events.com


derleme<br />

<strong>KOAH</strong> ve Maliyeti<br />

Prof. Dr. Meltem Tor<br />

Bülent Ecevit Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi<br />

Göğüs Hastalıkları AD<br />

Zonguldak<br />

<strong>KOAH</strong> tüm dünyada en önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden<br />

biri ve önemli bir halk sağlığı sorunudur. KO-<br />

AH’ın1990 yılında en sık görülen 6. ölüm nedeniyken, 2020<br />

yılında 3. ölüm nedeni olacağı öngörülmektedir. <strong>KOAH</strong> prevalansı<br />

yaşla ve sigara içimi ile ilişkili olarak özellikle gelişmekte<br />

olan ülkelerde artmaya devam etmektedir. Özellikle<br />

gelişmekte olan ülkelerde hastalığın erkeklerde daha yaygın<br />

olduğu gösterilmiştir. <strong>KOAH</strong> prevalansı, 1990–2001 yılları<br />

arasında yayınlanan toplum tabanlı 32 prevalans çalışmasının<br />

metaanalizinde 40 yaş üstü yetişkinlerde %9–10 olarak<br />

bildirilmekle birlikte, daha sonraki iki uluslararası çalışmadan<br />

biri olan ve Güney Amerika’nın beş kentinde yapılan<br />

PLATINO çalışmasında ve 18 ülkeden seçilen pilot şehirlerde<br />

gerçekleşen ve BOLD (Burden of Obstructive Lung<br />

Disease-Obstrüktif Akciğer Hastalığı Yükü) girişimi tarafından<br />

yürütülen çalışmada %20’ler düzeyinde bildirilmiştir.<br />

<strong>KOAH</strong> konusunda tanısal standartların bulunmayışı nedeniyle<br />

mevcut mortalite verilerinin güvenilirlikleri sınırlıdır.<br />

Ölüm kayıtlarında da <strong>KOAH</strong> genellikle bildirilmemektedir.<br />

İngiltere’de yapılan bir çalışmada <strong>KOAH</strong>’lı hastaların ölüm<br />

kayıtlarının sadece %57’sinde <strong>KOAH</strong>’ın birincil ölüm nedeni<br />

veya ek hastalık olarak belirtildiği bildirilmiştir. Buna rağmen<br />

son 30–40 yılda <strong>KOAH</strong>’tan ölümlerin giderek arttığı<br />

söylenebilir. DSÖ verilerine göre 2000 yılında tüm dünyada<br />

yaklaşık 2.75 milyon kişi <strong>KOAH</strong> nedeniyle ölmüştür ve bu<br />

ölümlerin yarısı, çoğu Çin’de olmak üzere Batı Pasifik bölgesinde<br />

gerçekleşmiştir (1,2).<br />

1965–1998 yılları arasında ABD’de erkeklerde koroner arter<br />

hastalığından ölümlerin %59, inmeden ölümlerin %64 ve<br />

diğer kardiyovasküler hastalıklardan ölümlerin %35 azalmasına<br />

karşın, aynı dönemde <strong>KOAH</strong>’tan ölümler %163 artmıştır.<br />

Bu artışta özellikle yaşlanan toplum ve toplumdaki sigara<br />

içme alışkanlıkları etkin olmaktadır. <strong>KOAH</strong> genellikle yaşlıların<br />

ve sigara içen erkeklerin hastalığı olarak algılanmasına<br />

22


ağmen, örneğin ABD’de kadınların sigara içme<br />

oranlarındaki artış ve daha uzun yaşam süreleri<br />

<strong>KOAH</strong> mortalite hızında kadınları erkeklerin<br />

önüne geçirmiştir. Sonuç olarak toplumların sigara<br />

içme eğilimlerindeki değişiklikler 20-30 yıl<br />

içinde <strong>KOAH</strong> mortalitesini olumlu ya da olumsuz<br />

yönde etkilemektedir (1,2,3,4).<br />

Farkındalığı giderek artmakta olan <strong>KOAH</strong>’ın<br />

sosyal ve ekonomik yükü ölçülmeye çalışılmaktadır.<br />

Bir hastalığın morbiditesi değerlendirilirken<br />

öncelikle poliklinik başvuru sayıları, acil<br />

servis başvuruları, hastaneye yatışlar gibi ölçütler<br />

kullanılmaktadır. Hastane yatak sayısı, sağlık<br />

kuruluşları arasındaki sevk zinciri gibi dış<br />

faktörler morbiditeyi etkileyebilir. Morbiditeyi<br />

değerlendirmede kullanılan ölçütler sağlık hizmetlerinin<br />

sunumu ile yakından ilgili olduğundan<br />

morbidite verileri sağlık hizmetlerine ihtiyacı<br />

belirlemede yararlı olabilir. DSÖ tarafından<br />

morbiditeyi veya hastalık yükünü değerlendirmede<br />

YLD (sakatlıkla kaybedilen yaşam yılı) ve<br />

DALY (erken ölümler ve sakatlık nedeniyle kaybedilen<br />

yılların toplamı) ölçütleri kullanılmaktadır.<br />

Bu ölçütlere göre <strong>KOAH</strong> önemli bir morbidite<br />

nedenidir. <strong>KOAH</strong>’a ikincil doğrudan (tanı<br />

ve tedavi harcamaları) ve dolaylı maliyetler (sakatlığın<br />

ekonomik sonuçları, kaybedilen iş, erken<br />

ölüm, hastalık nedeniyle yapılan aile harcamaları)<br />

oldukça yüksek düzeyde olup ciddi bir ekonomik<br />

yük oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerde<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin maliyeti sağlık bütçesi<br />

içinde önemli bir yere sahiptir. Avrupa Birliği<br />

ülkelerinde solunum hastalıklarına ikincil toplam<br />

doğrudan maliyetin toplam sağlık hizmeti<br />

bütçesinin %6’sını oluşturduğu, <strong>KOAH</strong>’a ikincil<br />

harcamaların da bu maliyetin %56’sının nedeni<br />

olduğu (38.6 milyar euro) bildirilmiştir. 2002<br />

verilerine göre ABD’de <strong>KOAH</strong>’a ikincil doğru-<br />

23


derleme<br />

dan maliyet 18 milyar dolar, dolaylı maliyet ise<br />

14.1 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Hastalık<br />

şiddeti arttıkça neden olduğu maliyetler de<br />

artmaktadır (4,5).<br />

Türkiye’de, sigara içme alışkanlığı, iç ve dış<br />

ortam hava kirliliği gibi risk faktörleri oldukça<br />

yaygın olmakla birlikte <strong>KOAH</strong>’ın ekonomik yüküne<br />

yönelik sınırlı çalışma bulunmaktadır. Sağlık<br />

Bakanlığı hastalık kodlarında yakın tarihe<br />

kadar <strong>KOAH</strong> tanısının olmamış olması, geçmişe<br />

yönelik <strong>KOAH</strong> mortalite ve morbidite verilerine<br />

ulaşımı engellemektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine<br />

göre 1965–1997 yılları arasında kronik<br />

bronşit, amfizem ve astım tanılarıyla ülkede bulunan<br />

tüm hastanelerden taburcu edilen hastaların<br />

sayısında 3.1 kat artış ve bu hastalar arasında<br />

ölümlerde 5.1 kat artış izlenmiştir. 1997 yılı verilerine<br />

göre Türkiye’nin tüm hastanelerinden 127<br />

bin hasta kronik bronşit, amfizem ve astım tanılarıyla<br />

taburcu edilmiştir. Ülkemizde <strong>KOAH</strong>’ın<br />

yüküne yönelik önemli verilerin elde edilmesini<br />

sağlayan çalışmaların başında Sağlık Bakanlığı’nca<br />

yürütülen Ulusal Hastalık Yükü Çalışması<br />

gelmektedir. Türkiye’de 2003 yılında yapılan ulusal<br />

hastalık yükü çalışması, <strong>KOAH</strong>’ın ülkemizde<br />

3. ölüm nedeni olduğunu ve her yıl 26 bin kişinin<br />

ölümüne neden olduğunu göstermektedir<br />

(2). Ulusal hastalık yükü açısından bakıldığında<br />

<strong>KOAH</strong>, ilk on hastalık yükü sıralamasında %2.8<br />

ile sekizinci sırada yer almaktadır. Adana ilinde<br />

yapılan BOLD-Türkiye çalışmasında da <strong>KOAH</strong><br />

prevalansının 40 yaş üstü yetişkinlerde %19.6<br />

(erkeklerde %28 ve kadınlarda %10.3) olduğu<br />

gösterilmiştir (6). Bu çalışmada ayrıca <strong>KOAH</strong>’ın<br />

Türkiye’deki boyutu ile ilgili de detaylı veriler<br />

elde edilmiştir. Zonguldak’ta T. Örnek’in tez çalışmasında<br />

ise Zonguldak merkez popülasyonda<br />

40 yaş üstü yetişkinlerde <strong>KOAH</strong> prevalansının<br />

%14.1 (erkeklerde %19.3 ve kadınlarda %9.8)<br />

olduğu gösterilmiştir (7).<br />

<strong>KOAH</strong> hem doğrudan hem de dolaylı maliyeti<br />

nedeniyle ekonomik ve sosyal yükü artmakta<br />

olan bir hastalıktır. Doğrudan maliyet hesaplamaları;<br />

ilaç harcamaları, tanısal incelemelere ait<br />

harcamalar, hastalığın takibiyle ilgili giderler,<br />

poliklinik ve acil harcamaları ve hastane yatışlarını<br />

içermektedir. Hastane yatış maliyetleri<br />

doğrudan sağlık maliyetlerinin en önemli kısmını<br />

oluşturur. <strong>KOAH</strong> akut alevlenme nedeni<br />

ile hastane yatışlarının maliyeti ülkeden ülkeye<br />

farklılık göstermektedir. Singapur’da yapılan<br />

bir çalışmada standart hastane odasında yatan<br />

bir <strong>KOAH</strong> hastasının maliyeti 7184 dolar olarak<br />

hesaplanmıştır (8). Avrupa Birliği’nde toplam<br />

sağlık giderlerinin %6’sını solunum sistemi<br />

hastalıkları oluşturmaktadır. <strong>KOAH</strong>’ın maliyeti<br />

38.6 milyar euro olarak bildirilmektedir. ABD’de<br />

ise 2002’de <strong>KOAH</strong>’ın doğrudan maliyeti 18 milyar<br />

dolar, dolaylı maliyeti ise 14.1 milyar dolar<br />

olarak ifade edilmekle birlikte bu rakamın 2010<br />

yılında 29.5 milyar dolara ulaştığı rapor edilmiştir.<br />

Doğrudan maliyetin önemli bir kısmını ise<br />

hastane yatış maliyetleri oluşturmaktadır (9).<br />

Grasso ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada<br />

hastanede yatan hastalar <strong>KOAH</strong> olup olmamasına<br />

göre gruplara ayrılmış ve <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />

(n=42.472), <strong>KOAH</strong> olmayan hastalara<br />

(n=1.221.615) göre 2.4 kat daha fazla maliyete<br />

neden olduğu hesaplanmıştır (10). Dalal ve<br />

ark. 37.089 <strong>KOAH</strong>’lı hastada yaptıkları maliyet<br />

analizinde <strong>KOAH</strong>’ın ortalama maliyetini 2008<br />

dolar, ayaktan hasta için 305 dolar, acil ayaktan<br />

hasta için 274 dolar, acil servis hastası için 327<br />

dolar, standart servis hastası için 9745 dolar ve<br />

yoğun bakım hastası için ise 33.440 dolar olarak<br />

bildirmektedir (11).<br />

Türkiye’den yapılan ilk önemli <strong>KOAH</strong> maliyet<br />

analiz çalışması Hacıevliyagil ve ark. tarafından<br />

yayınlanmıştır (12). Bu çalışmada göğüs<br />

hastalıkları servisinde yatan tüm hastaların<br />

maliyeti analiz edilmiş ve akciğer kanseri için<br />

maliyet 1978 TL (n:69), pnömoni için 1479<br />

TL (n:54), <strong>KOAH</strong> için 1336 TL (n:105) olarak<br />

bildirilmiştir. Toplam hasta sayısının maliye-<br />

24


tine bakıldığında ise <strong>KOAH</strong> birinci sırada yer<br />

almaktadır. Özkaya ve ark. tarafından yapılan<br />

bir çalışmada ise <strong>KOAH</strong> akut alevlenme için<br />

hastaneye her yatışın maliyeti 718 ± 364 dolar<br />

olarak bildirilmiştir (13). Akut alevlenme<br />

için yatan hastaların maliyetlerinin daha fazla<br />

olması beklenirken burada hastane maliyetlerinin<br />

önemli bir kısmını oluşturan YBÜ hastalarının<br />

bu çalışmaya dahil edilmediği gözlenmiştir.<br />

Kendi kliniğimizde yaptığımız bir<br />

çalışmada ise kliniğimize <strong>KOAH</strong> akut alevlenme<br />

tanısıyla yatırılan hastaların hastane fatura<br />

maliyetleri hesaplanmıştır (14). 72 <strong>KOAH</strong> hastası<br />

için (YBÜ:22, servis n:50) yapılan maliyet<br />

analizinde hastaların ortalama hastanede yatış<br />

süresinin 12.65±7.4 gün, ortalama serviste yatış<br />

maliyetinin ise 1876,28±1238 TL, ortalama<br />

YBÜ’de yatış maliyetinin ise 6871,20±5342 TL<br />

olduğu saptanmıştır. <strong>KOAH</strong> maliyetini etkileyen<br />

faktörlerin başında hastaneye yatış sayısı ve<br />

süresi, FEV 1<br />

, sigara içimi, mekanik ventilasyon,<br />

YBÜ yatışı, ölüm ve komorbiditeler gelmektedir.<br />

Bizim çalışmamızdaki maliyetler diğer ülkelerdekine<br />

kıyasla daha düşüktür. Retrospektif<br />

bir diğer çalışmada ise 413 <strong>KOAH</strong> hastasının<br />

hastane maliyetleri ile spirometrik sonuçları<br />

arasındaki ilişki değerlendirilmiş ve maliyetler<br />

<strong>KOAH</strong> evresine göre değerlendirildiğinde hastane<br />

maliyeti hafif, orta ve ağır olgularda sırası<br />

ile 680, 2658 ve 6770 dolar olarak saptanmıştır<br />

(15). Örnek ve ark. özellikle YBÜ’de yatan hastaların<br />

birçoğunda spirometrik değerlendirmeler<br />

yapılamamış olmasına rağmen, FEV 1<br />


derleme<br />

prevalansının artışı ile birlikte <strong>KOAH</strong>’ın doğrudan<br />

maliyetinin de artacağı bir gerçektir. Ülkemizde<br />

bu konuda net verileri ortaya koyacak<br />

daha detaylı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Global Strategy for the Diagnosis, Management and<br />

Preven-tion of COPD. Global Initiative for Chronic<br />

Obstructive Lung Disease (GOLD) 2011. [Internet]<br />

http://www.goldcopd.org<br />

2. T.C.Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel<br />

Müdürlüğü Türkiye Kronik Hava Yolu Hastalıklarını<br />

(Astım - <strong>KOAH</strong>) Önleme Ve Kontrol Programı (2009 -<br />

2013) Eylem Planı. [Internet] http://www.saglik.gov.<br />

tr/TR/dosya/1-73897/h/turkiye-khh-astim-koah-onleme-ve-kontrol-programi-2009-.pdf<br />

3. Lopez AD, Shibuya K, Rao C, et al. Chronic obstructive<br />

pulmonary disease: current burden and future projections.<br />

Eur Respir J. 2006; 27: 397-412.<br />

4. Sullivan SD, Ramsey SD, Lee TA. The economic burden<br />

of COPD. Chest. 2000; 117 (Suppl 2): S5-S9.<br />

5. Wouters EF. Economic analysis of the Confronting<br />

COPD survey: An overview of results. Respir Med.<br />

2003; 97 (Suppl C): S3-S14.<br />

6. Kocabaş A, Hancıoğlu A, Türkyılmaz S, et al. Prevalence<br />

of COPD in Adana, Turkey (BOLD-Turkey Study).<br />

Proceedings of the American Thoracic Society. 2006;<br />

3 (Abstract Issue): A543<br />

7. Örnek T. Zonguldak İl Merkezinde Kronik Obstrüktif<br />

Akciğer Hastalığı Prevalansının Değerlendirilmesi<br />

[Prevalence Of Chronic Obstructive Lung Disease In<br />

Zonguldak Province Of Turkey] Uzmanlık Tezi. Zonguldak<br />

2006.<br />

8. Teo WS, Tan WS, Chong WF, et al. Economic burden of<br />

chronic obstruc-tive pulmonary disease. Respirology.<br />

<strong>2012</strong>; 17: 120-6.<br />

9. National Heart Lung and Blood Institute. Morbidity<br />

and mortality chartbook on cardiovascular, lung and<br />

blood diseases. [Internet] http://www.nhlbi.nih.gov/<br />

resources/docs/2009_ChartBook.pdf<br />

10. Grasso ME, Weller WE, Shaffer TJ, et al. Capitation,<br />

managed care, and chronic obstructive pulmonary disease.<br />

Am J Respir Crit Care Med. 1998; 158: 133-8.<br />

11. Dalal AA, Christensen L, Liu F, et al. Direct costs of<br />

chronic obstructive pulmonary disease among managed<br />

care patients. Int J Chron Obstruct Pulmon Dis.<br />

2010; 5: 341-9.<br />

12. Hacıevliyagil SS, Mutlu LC, Gülbaş G, et al. Comparison<br />

of the costs of the patients hospitalized to the<br />

pulmonary disease department. Turkish Thoracic<br />

Journal. 2006; 7: 11-6.<br />

13. Ozkaya S, Findik S, Atici AG. The costs of hospitalization<br />

in patients with acute exacerbation of chronic<br />

obstructive pulmonary disease. Clinicoecon Outcomes<br />

Res. 2011; 3: 15-8.<br />

14. Ornek T, Tor M, Altın R, Atalay F, Geredeli E, Soylu<br />

O, Erboy F.Clinical factors affecting the direct cost of<br />

patients hospitalized with acute exacerbation of chronic<br />

obstructive pulmonary disease.Int J Med Sci.<br />

<strong>2012</strong>;9(4):285-90. Epub <strong>2012</strong> Jun 5.<br />

15. Hilleman DE, Dewan N, Malesker M, et al. Pharmacoeconomic<br />

evaluation of COPD. Chest. 2000; 118:<br />

1276-85.<br />

16. Chen YH, Yao WZ, Cai BQ, et al. Economic analysis in<br />

admitted patients with acute exacerbation of chronic<br />

obstructive pulmonary disease. Chin Med J. 2008;<br />

121: 587-91.<br />

17. Soriano JB, Visick GT, Muellerova H, et al. Patterns of<br />

comorbidities in newly diagnosed COPD and asthma<br />

in primary care. Chest. 2005; 128: 2099-107.<br />

18. Agustí AG. Systemic effects of chronic obstructive<br />

pulmonary disease. Proc Am Thorac Soc. 2005; 2:<br />

367-70.<br />

19. Van der Molen T. Co-morbidities of COPD in primary<br />

care: frequency, relation to COPD, and treatment consequences.<br />

Prim Care Respir J. 2010; 19: 326-34.<br />

20. Sethi S. Infection as a comorbidity of COPD. Eur Respir<br />

J. 2010; 35: 1209-15.<br />

21. Connors AF Jr, Dawson NV, Thomas C, et al. Outcomes<br />

following acute exacerbation of severe chronic<br />

obstructive lung disease. The SUPPORT investigators<br />

(Study to Understand Prognoses and Preferences for<br />

Out-comes and Risks of Treatments). Am J Respir<br />

Crit Care Med. 1996; 154 (4 Pt 1): 959-67.<br />

22. Antonelli Incalzi R, Fuso L, De Rosa M, et al. Co-morbidity<br />

contributes to predict mortality of patients with<br />

chronic obstructive pulmonary dis-ease. Eur Respir<br />

J. 1997; 10: 2794–800.<br />

23. Cote C, Zilberberg MD, Mody SH, et al. Haemoglobin<br />

level and its clinical impact in a cohort of patients with<br />

COPD. Eur Respir J. 2007; 29: 923-9.<br />

24. Xu X, Weiss ST, Rijcken B, et al. Smoking, changes<br />

in smoking habits, and rate of decline in FEVı: new<br />

insight into gender defferences. Eur Respir J 1994; 7:<br />

1056-61.<br />

26


Kronik Obstrüktif<br />

Akciğer Hastalığının<br />

Tedavisinde Akciğer<br />

Onarımı ve Rejenerasyonun<br />

Hedeflenmesindeki Gerekçe<br />

ve Yeni Yaklaşımlar<br />

Çeviri:<br />

Rationale and Emerging Approaches for Targeting Lung Repair and Regeneration in<br />

the Treatment of Chronic Obstructive Pulmonary Disease<br />

Stephen I. Rennard and Karin von Wachenfeldt<br />

Proc Am Thorac Soc Vol 8. Pp 368–375, 2011<br />

Prof. Dr. Mukadder<br />

Çalıkoğlu<br />

Mersin Üniversitesi Göğüs<br />

Hastalıkları AD, Mersin<br />

Oldukça güçlü bir kendini onarım kapasitesi olan akciğerlerde<br />

yapının bozulması, normal yapı ve fonksiyonunu koruma<br />

mekanizmasını aşan bir hasarın olmasını gerektirmektedir<br />

(Şekil 1). Onarım kapasitesindeki bireysel değişiklikler, sigara<br />

dumanı maruziyetine duyarlılıktaki yeterince fark edilmiş<br />

ama iyi anlaşılamamış farklılıklardan sorumlu olabilir.<br />

Akciğer onarımına yönelik tedavi, kayıp akciğer fonksiyonunu<br />

koruma potansiyeline sahiptir. <strong>KOAH</strong> progresyonunu<br />

yavaşlatmak için tasarlanmış tedavinin aksine, akciğer fonksiyonunu<br />

koruyan tedavinin etkinliğini ortaya koymak daha<br />

kolay ve daha ucuz olabilir.<br />

27


derleme<br />

Şekil 1. Kronik obstrüktif<br />

akciğer hastalığında doku hasarı<br />

ve onarımının değişmiş yapı<br />

ile ilişkisi. Bir maruziyetten<br />

(çoğunlukla sigara içimi) sonra<br />

hem doku hasarı hem de hasarı<br />

daha da artıran enflamatuar bir<br />

yanıt başlatılır. Eğer efektifse,<br />

doku onarım süreci yapıyı<br />

ve fonksiyonları koruyabilir.<br />

Eğer yetersizse, hastalıkla<br />

sonuçlanabilir. Maruziyetler (örn.<br />

sigara dumanı) doğrudan doku<br />

onarım fonksiyonlarını bozabilir.<br />

Bazı yeni çalışmalar <strong>KOAH</strong> hastalarındaki<br />

onarım mekanizmalarının anormal olabileceği<br />

görüşünden yola çıkarak, akciğer onarımı ve rejenerasyonuna<br />

odaklanmanın <strong>KOAH</strong> tedavisi için<br />

uygun hedefler olduğunu öne sürmektedir. Belki<br />

de tedavi başarısındaki anahtar nokta tedavi girişimlerinin<br />

akciğerde onarımı uyarma kapasitesidir.<br />

Akciğerdeki kök/progenitör hücrelerin<br />

anlaşılmasındaki gelişmeler sonrasında, akciğer<br />

yapısal hücrelerinin fonksiyonunu düzenleyen<br />

farmakolojik tedavilerle kombine edilebilecek<br />

hücresel tedavilerin onarımı olumlu etkileyebileceği<br />

öne sürülmektedir. Akciğer onarımını hedefleyen<br />

tedavi stratejileri semptoma dayalı veya<br />

ilerlemeyi yavaşlatmayı hedefleyen mevcut tedavilerden<br />

daha etkin ve hatta daha ucuz olabilir.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta Hasar ve Onarım<br />

Biliyoruz ki <strong>KOAH</strong> gelişiminde doku hasarı<br />

anahtar patojenik rol oynamaktadır ve bilinen<br />

en temel hasarlayıcı sigara dumanıdır. Sigara<br />

dumanı akciğer hücrelerine doğrudan zarar<br />

vererek hücre ölümüne neden olacağı gibi, dirençli<br />

bir inflamatuar yanıtı başlatarak ikincil<br />

ve süregen doku hasarının da sorumlusudur. Bu<br />

durumda <strong>KOAH</strong> hastalarının hava yollarında<br />

ve akciğer alveollerinde doku onarımı ile ilişkili<br />

genlerin aktivasyonu ile doku onarım sürecinin<br />

başladığı bildirilmektedir. Bazı genler hem hava<br />

yollarında hem de alveollerde aktive olurken,<br />

bazıları belli lokalizasyonlara özeldir. Bu da,<br />

hava yolu ve alveollerdeki onarım yanıtlarının<br />

hem ortak hem de farklı özelliklere sahip olduğunu<br />

düşündürmektedir.<br />

İlginç bir şekilde, doku onarım süreci ve yıkıcı<br />

inflamasyonun birçok ortak yolağı bulunmaktadır.<br />

Bu da, ya onarımı destekleyerek ya da<br />

inflamasyonu baskılayarak herhangi bir tedavi<br />

stratejisini karmaşık hale getirebilir. Yani, birçok<br />

antiinflamatuar strateji, duman hasarına uğramış<br />

epitelin çok gerekli olan onarımına engel<br />

olabilir ve böylece daha fazla doku hasarına katkıda<br />

bulunur. Aynı şekilde, onarımı destekleyen<br />

tedavi yaklaşımları da inflamasyonun sürmesine<br />

katkıda bulunabilir. Doku hasarı ve onarım<br />

mekanizmaları arasında bu etkileşim hastalığa<br />

katkıda bulunabilecek önemli sonuçların belirleyicisi<br />

olabilir.<br />

28


Sigara dumanı ve onarım<br />

Sigara dumanı bir yandan akciğer yapısını bozup<br />

bir yandan da akciğer mezenşimal hücre onarım<br />

fonksiyonlarını olumsuz etkileyerek onarım sürecini<br />

inhibe edebilir. Akut maruziyetin akciğer<br />

fibroblast kemotaksisini, proliferasyonunu, hücredışı<br />

matriks üretimini, elastin çapraz bağlayan<br />

enzim ekspresyonunu ve bu matriksin remodelingini<br />

inhibe edebildiği bilinmektedir. Hava yolu<br />

epitel hücreleri de sigara dumanına karşı, epitel<br />

hücre migrasyonunun inhibisyonu ve onarım yanıtının<br />

bozulması yoluyla duyarlıdır. Üst düzeyde<br />

bir duman maruziyeti hücre nekrozu ve ölümüne<br />

neden olacakken, daha hafif bir maruziyet, apoptozis<br />

veya DNA onarımının takip ettiği DNA hasarı<br />

ile sonuçlanır. Sigara dumanı DNA hasarına<br />

neden olabilir ve hücrenin kaderini apoptozdan<br />

çok “DNA onarımı” yönünde değiştirebilir. Bu tip<br />

bir mekanizma, <strong>KOAH</strong>’ta fonksiyonel değişikliklere<br />

yol açabilecek somatik hücre mutasyonlarının<br />

edinilmesine zemin hazırlayabilir. Hasarlı hücrelerde<br />

apoptoz olmaması, oldukça fazla proinflamatuar<br />

fenotipi olan disfonksiyonel epitel hücre<br />

yığılımına neden olabilecektir. Somatik hücre<br />

mutasyon yığılımı sadece kanser ve preneoplastik<br />

sürecin bir özelliği olmayıp aynı zamanda <strong>KOAH</strong><br />

hastalarında da görülmektedirler ve sigaranın bırakılmasına<br />

rağmen sürmekte olan değişmiş hücre<br />

fonksiyonlarının bir kısmından sorumlu olabilmektedirler.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta bu şekilde sağlıklı epitel<br />

yerine kötü onarılmış epitelin gelmiş olma olasılığının<br />

bazı terapötik çıkarımları bulunmaktadır.<br />

Bazı dokularda (örn. premalign serviks lezyonu<br />

olan seçilmiş vakalarda) epitelyal bozulmayı, sağlıklı<br />

kök hücre topluluğundan kaynaklanan reepitelizasyonla<br />

onarmak mümkündür. Bu tip bir yaklaşımın<br />

akciğerlerde uygulanıp uygulanamayacağı<br />

ise sorunun temelidir ve henüz belirsizdir.<br />

Akciğer onarımı: Hava yolları<br />

Yaklaşık 60 yıl önce Wilhelm mekanik hasar kullanarak<br />

ortadan kaldırılan hava yolu epitelinin<br />

kısa sürede kendisini onardığını göstermiştir.<br />

Epitel hücreleri 24 saatte prolifere olmaya başlamış,<br />

oluşan epitel hücre yığını kolumnar hücre<br />

şeklinde farklılaşmış ve 6 hafta içinde epitel<br />

yapısı onarılmıştır. Epiteldeki değişiklikler epitel<br />

hücrelerden birkaç gün sonra biriken subepitelyal<br />

mezenşimal hücre yığılımı ile de ilişkilidir.<br />

Bu gözlemler birkaç araştırmacı tarafından<br />

da doğrulanmış ve genişletilmiştir. Shimizu ve<br />

meslektaşları, çıplak epitel bölgesinde toplanan<br />

epitelyal hücrelerin koordine ve ardışık bir proliferasyon<br />

sürecine girdiğini göstermişlerdir. Yarada<br />

erkenden bulunan hücreler bir bazal hücre<br />

belirteci olan sitokeratin-14 eksprese ederler.<br />

Hücreler farklılaştığında, sitokeratin-14 yeni<br />

oluşan kolumnar hücrelerden yavaşça kaybolur<br />

ve sadece bazal hücrelerde eksprese edilirler. Bu<br />

da bize, bazal hücrelerin, epitelin korunmasını<br />

sağlayan progenitör/kök hücre olabileceğini<br />

düşündürmektedir. Alternatif olarak kaynak,<br />

sitokeratin-14 pozitifliği kazanan bir prekürsör<br />

hücre de olabilir.<br />

Erjefalt ve meslektaşları yanıtın zamanlamasını<br />

araştırmışlar ve hasarın ilk dakikalarında<br />

yara kenarındaki epitelyal hücrelerin düzleşmeye<br />

başladığını ve yarayı kapladığını göstermişlerdir.<br />

Yirmi dört saatte neredeyse epiteldeki her<br />

hücre prolifere olmaktadır. Ancak, proliferasyon<br />

dalgası 2-3 gün sonra, farklılaşma başladığında<br />

kaybolur. Alttaki mezenşimde de bir proliferasyon<br />

dalgası görülür ancak, epiteldekini takiben<br />

1-2 gün sonra gerçekleşir. Bu da, sinyal mekanizmaları<br />

tarafından yönetilen ve halen aydınlatılmayı<br />

bekleyen iyi organize bir olaylar zincirine<br />

işaret etmektedir.<br />

Onarımı destekleyen hava yolu epitelinde<br />

hücreler arası ilişki henüz açık değildir. Stripp<br />

ve ark. küçük hava yollarında hasar oluşturmak<br />

için naftalin kullandıkları deneylerinde, Clara<br />

hücre sekretuar protein ve pro-surfaktan C proteini<br />

aynı anda eksprese eden küçük bir hücre<br />

topluluğunun hasarlı epitelin korunmasını des-<br />

29


derleme<br />

tekleme yeteneği olan bir kök hücre gibi görev<br />

gördüğünü ortaya çıkarmışlardır. Bu hücreler<br />

distal hava yollarında bulunup, bronkoalveolar<br />

duktus kavşakları veya nöroepitelyal hücreler ile<br />

de ilişkili olabilirler. Proksimal hava yolu epitelini<br />

yenileyebilen kök hücre toplulukları ise glandular<br />

duktuslarda yerleşmişlerdir. Bronkoalveolar<br />

duktus kavşaklarında yerleşmiş ve alveolar<br />

epiteli yenileme yeteneği olabilen bir hava yolu<br />

epitel topluluğu da tanımlanmıştır.<br />

Hava yolu epitel hasarının onarımının ne ölçüde<br />

hızlı yanıt veren lokal hücre topluluğu tarafından<br />

yönetildiği veya özelleşmiş kök hücrelerin ne<br />

dereceye kadar rol aldığı halen bilinmemektedir.<br />

Bununla birlikte, epitel ve altındaki mezenşim<br />

arasındaki etkileşim epitelyal devamlılığın yenilenmesinde<br />

anahtar rol oynuyor olabilir. Hava<br />

yolu oluşumu oldukça organize bir dallanma<br />

morfogenezini gerektirmektedir. Buna paralel<br />

olarak, epitelyal farklılaşma da proksimalden distale<br />

doğru gerçekleşmektedir ve bu süreç, epitel<br />

ve mezenşim arasında karşılıklı sinyalleşmeyi gerektirmektedir.<br />

Olgun dokudan elde edilen hava<br />

yolu epitel ve mezenşimal hücreleri birbirinin yerini<br />

alabilen ve birbirinin proliferasyonunu destekleyebilen<br />

faktörler üretme kapasitesine sahiptir.<br />

Bu karşılıklı bağımlılık “epitelyal-mezenşimal<br />

trofik ünite” olarak tanımlanmaktadır ve normal<br />

epitelyal yapının devamlılığını sağlamaktadır. Bu<br />

ünitenin bozulması, anormal epitelyal onarıma<br />

katkıda bulunabilir. Normal hava yolu mezenşimal<br />

hücreleri tarafından üretilen, keratinosit<br />

büyüme faktörü (KGF), hepatosit büyüme faktörü<br />

(HGF) ve prostaglandin de epitelyal hücre<br />

proliferasyonunu stimüle etme kapasitesine sahip<br />

olup, özellikle KGF’nin hasarlı hava yolunun onarımını<br />

kolaylaştırdığı gösterilmiştir.<br />

Hasardan sonra, hava yolu yapısındaki bazı<br />

değişiklikler fonksiyonları bozabilir. En hafif<br />

remodeling formu olan kolumnar epitel hücrelerin<br />

oransal dağılımındaki değişiklikler (örn.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta goblet hücre yüzdesinde artış ve silyalı<br />

epitel hücrelerinde azalma gibi) artmış goblet<br />

hücre sekresyonu ve azalmış siliyer klerense<br />

neden olabilmektedir. Goblet hücre metaplazisi<br />

büyük ölçüde geri dönüşümlü bir süreçtir ancak,<br />

hava yolu epitelindeki daha ciddi değişiklikler,<br />

psödostratifiye kolumnar epitelin skuamöz metaplazisi<br />

ile sonuçlanır.<br />

Hava yolunda fibrotik değişiklikler de ortaya<br />

çıkabilir. Mezenşimal hücreler ve hücre dışı<br />

matriks hava yolu lümeni içerisinde birikebilir.<br />

Bu lezyon, kriptojenik organize pnömoni ortamında<br />

gelişirse glukokortikoid tedavisi ile geri<br />

dönüşümlüdür. Aksine, allojenik kemik iliği<br />

veya akciğer transplantasyonundan sonra gelişen<br />

benzer bir lezyon ise sıklıkla geri dönüşümsüzdür.<br />

Hava yolunda fibroblastlar da birikebilir<br />

ve burada aşırı kollajen üreterek peribronşiolar<br />

fibrozisle sonuçlanabilir. <strong>KOAH</strong>’ta oldukça sık<br />

görülen ve hava yollarında daralmayla sonuçlanan<br />

bu durum fix hava yolu kısıtlanması ile<br />

güçlü bir korelasyon göstermektedir. Ayrıca,<br />

yakın zamanda yapılan çalışmalar <strong>KOAH</strong>’ta küçük<br />

hava yollarında kayıp olduğunu da öne sürmektedir.<br />

Küçük hava yollarındaki bu kayıpların<br />

fibrozis ve obliterasyondan mı kaynaklandığı,<br />

yoksa başka nedenlere mi (örn. gelişimsel süreç)<br />

bağlı olduğu açık değildir.<br />

Değişmiş hava yolu onarımının en azından<br />

bazı özellikleri tedaviden etkilenmektedir. Bu<br />

bağlamda, KGF tedavisi, naftalin veya hidrojen<br />

perokside yanıt olarak gelişen hava yolu hasarının<br />

şiddetini azaltabilir. Ayrıca, murin trakeal<br />

transplant modelinde hasarlı trakeal epitelin<br />

onarımını da hızlandırabilir. KGF hem hava<br />

yolu epitel hücrelerinde hem de mezenşimal<br />

hücrelerde üretilmektedir. Bu da, epitelyal-trofik<br />

ünitenin epitelyal onarımdaki rolü gereği hasar<br />

sonrası onarımda terapötik hedef olabileceği<br />

kavramını desteklemektedir. Mezenşimal hücrelerin<br />

KGF sentezine müdahale edilebildiğinden<br />

epitelyal onarımı desteklemek için fibroblastların<br />

stimüle edilmesi de olasıdır.<br />

30


Akciğer onarımı: Alveol<br />

Bir dizi kanıt, erişkin memelilerde yeni alveol<br />

duvarı oluşumu da dahil olmak üzere alveolar<br />

onarımın mümkün olduğu kavramını desteklemektedir.<br />

Akciğer bölümlerinin cerrahi olarak<br />

çıkarılmasından sonra kalan akciğer kompansatuar<br />

bir büyüme gösterir ki bu da hava akımını<br />

artırmaktan çok alveol yüzeyinin onarımında<br />

etkilidir. Kompansatuar büyüme genç hayvanlarda<br />

daha etkin olmakla beraber, akciğer büyüme<br />

potansiyelinde çeşitli farklılıklar görülebilmektedir.<br />

Akciğer büyümesine yol açan sinyaller<br />

arasında mekanik distansiyon önemli bir<br />

rol oynamaktadır. Torasik hacmin devamı için<br />

implantla rezeksiyon kompansatuar büyümeyi<br />

engeller. Kompansatuar akciğer büyümesine<br />

yol açan moleküler olaylar tanımlanmamış olsa<br />

da, tiroid transkripsiyon faktör 1, vasküler endotelyal<br />

büyüme faktörü (VEGF), hipoksi ile<br />

indüklenebilir faktör 1 ve KGF rol oynuyor gibi<br />

görünmektedir. KGF’nin artmış ekspresyonu,<br />

kompansatuar akciğer büyümesini artırmakta<br />

olup, sürecin farmakolojik olarak stimüle edilebileceğini<br />

düşündürmektedir. Normal erişkinlerde<br />

hücresel döngünün genellikle yavaş<br />

olduğu düşünülse de, akciğer yapısının sürdürülebilmesi<br />

için yeterli bir akciğer koruma programına<br />

ihtiyaç vardır. Genetik olarak nörofilin-1<br />

eksikliği olan farelerde hava boşluğu spontan<br />

olarak hafifçe genişlemektedir. Sigara dumanına<br />

maruz kalmaya yanıt olarak fareler, alveolar tip<br />

1 ve tip 2 epitel hücrelerle ilişkili, belirgin olarak<br />

artmış amfizem geliştirmektedir. Benzer şekilde,<br />

birçok dönüştürücü büyüme faktörüne bağlı<br />

mezenşimal hücre onarım yanıtlarına aracılık<br />

eden hücre içi sinyal yolağı olan Smad 3 eksikliği<br />

olan fareler de spontan alveolar genişleme tanımlanmaktadır.<br />

Bu hayvanlarda ayrıca, sigara<br />

dumanına bağlı amfizeme karşı belirgin olarak<br />

artmış hassasiyet gözlenmektedir, ki bu da eksik<br />

onarım sürecinin amfizem gelişimine katkıda<br />

bulunduğu kavramı ile uyumludur. Kapiller<br />

endotelin devamlılığı özellikle akciğer yapısının<br />

korunmasında önemli olabilir ve VEGF özellikle<br />

önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda, VEGF<br />

sinyal inhibisyonunun hayvan modellerinde<br />

amfizem gelişimine neden olduğu gösterilmiştir.<br />

Bununla uyumlu olarak, amfizemli hastaların<br />

akciğerlerinde, VEGF ve antagonisti endostatin<br />

1 arasında dengesizlik olduğu kadar azalmış<br />

VEGF ve VEGF reseptör (KDR) düzeyleri de<br />

bildirilmiştir. Son olarak, sigara dumanına maruziyet<br />

VEGF sinyal yolağını antagonize edebilir.<br />

Birlikte değerlendirildiğinde bozulmuş doku<br />

devamlılığı ve VEGF sinyal eksikliğine bağlı hatalı<br />

onarım amfizem gelişimine katkıda bulunabilir.<br />

Alveolar yapı, tip 1 alveolar ve endotel hücre<br />

arasında çok yakın işbirliği gerektirmektedir.<br />

Alveolar gelişim de olduğu gibi alveolar onarım<br />

da epitelyal, endotelyal ve mezenşimal hücreler<br />

arasında koordine bir etkileşime ihtiyaç duyuyor<br />

olabilir. Bu bağlamda, VEGF akciğer mezenşimal<br />

hücrelerinin temel ürünüdür ve üretimi<br />

hali hazırda kullanılmakta olan terapötik ajanlarla<br />

modüle edilmektedir. Bu da doku devamlılığı<br />

açısından hücrelerin karşılıklı bağımlılığını<br />

vurgulamakta ve bu etkileşimleri modüle eden<br />

tedavilerin olasılığını desteklemektedir. Akciğer<br />

onarımı sırasında yeni alveolar duvarın hangi<br />

mekanizmayla oluştuğu halen bilinmemektedir.<br />

Ancak, Massaro ve Massaro, transretinoik asitin<br />

(ATRA) amfizem sonrası yeni alveolar duvar<br />

oluşumunu uyarma yeteneğini göstermiştir (şekil<br />

2). Bu etkiye primer olarak retinoik asit (RA)<br />

reseptörü (RARg) aracılık ediyor gibi görünmektedir.<br />

İlginç olarak, RAR reseptörü yeni alveol<br />

duvar oluşumunu inhibe de edebilir. RA’nın<br />

alveol duvar oluşumunu stimüle ettiği yolaklar<br />

halen tanımlanamamıştır. Ancak, RA akciğer<br />

gelişimi sırasında alveolar duvar oluşumunu<br />

yönlendiren anahtar bir endojen mediatördür.<br />

Bu da bize, amfizem sonrası alveolar duvar onarımının<br />

akciğer gelişimi sırasında alveolar duvar<br />

oluşumunu, en azından kısmen, yineliyor ola-<br />

31


derleme<br />

Şekil 2. Ratlarda elastaza bağlı amfizemin onarılması. İntratekal elastaza maruz kalan<br />

ratlarda hava boşluğu genişler (elastaz sonrası orta alanı kontrol sol alanla karşılaştırınız).<br />

Amfizem geliştikten sonra, transretinoik asit verilmesi akciğer onarımını tetikler ve<br />

normalmiş gibi görünür (sağ alan). Kaynak 6’dan izin alınarak yapılmıştır.<br />

bileceğini düşündürmektedir. RA’nın yanı sıra,<br />

hepatosit büyüme faktörü, granülosit koloni stimüle<br />

edici faktör, KGF ve adrenomedulinin de<br />

amfizem sonrası yeni alveolar duvar oluşumunu<br />

stimüle ettiği bildirilmiştir. Bu faktörlerin yeni<br />

alveolar duvar oluşumunu stimüle ettikleri mekanizmalar<br />

farklılık gösterebilir. Örneğin, adrenomedulin<br />

ve granülosit koloni stimüle edici<br />

faktör kemik iliğinden dolaşıma kök hücre salınımını<br />

stimüle ederek bu hücrelerin onarılan<br />

akciğere katılımını artırırlar. Dolaşımdaki bu<br />

hücreler, lokal hücrelerin etkin bir onarıma aracılık<br />

etmesine neden olan büyüme faktörlerinin<br />

kaynağı olabilirler. Aksine, HGF ve KGF doğrudan<br />

alveolar epitel hücreleri stimüle ederler<br />

ve böylece endojen kök hücrelerin aracılık ettiği<br />

onarımı artırırlar. ATRA hem alveolar epitel<br />

hücreleri stimüle eder hem de dolaşımdaki kök<br />

hücrelerin onarım sırasında akciğere katılımını<br />

artırır. Lokal olana kıyasla dolaşımdaki kök<br />

hücrelerin akciğer onarımına görece katkıları<br />

belirgin değildir. Birkaç çalışma onarım sırasında<br />

dolaşımdaki hücrelerin akciğere katıldığını<br />

göstermiştir ve yukarıda belirtildiği gibi, artmış<br />

katılım onarımı stimüle eden bazı faktörlerce<br />

indüklenebilir. Dolaşımdaki hücreler, endotelyal<br />

hücre devamlılığına ve onarıma katkıda bulunabilir.<br />

Dolaşımdaki vasküler endotelyal prekürsör<br />

hücreler iyi bilinmektedir ve bu hücrelerin sayıları<br />

sigara içenlerde ve <strong>KOAH</strong> hastalarında azalmıştır.<br />

Bu nedenle vasküler endotelyal prekürsör<br />

hücrelerin sayısını artırabilecek bir farmakolojik<br />

yaklaşım alveolar onarımın artırılması konusunda<br />

potansiyel bir mekanizma olabilir. Hava<br />

yollarında öne sürüldüğü gibi, mezenşimal hücreler<br />

alveolar onarımda da anahtar rol oynuyor<br />

olabilir. Bu bağlamda, interstisyel fibroblastların<br />

yenidoğan alveolar duvar oluşumu sırasında<br />

anahtar regülatör rol oynadığına inanılmakta<br />

olup, <strong>KOAH</strong>’ı karakterize eden doku değişimlerinde<br />

de merkezi bir rol oynuyor gibi görünmektedir.<br />

Bu durumda, akciğer fibroblastları,<br />

endotelyal hücreleri destekleyen VGF ve epitelyal<br />

hücreleri destekleyen HGF ve KGF için güçlü<br />

bir kaynaktır. Dumana akut maruziyet fibroblast<br />

ve epitel hücre kemotaksisini, proliferasyonu ve<br />

hücre dışı matriks remodelingini inhibe eder.<br />

Ayrıca, in vitro çalışmalarda değişmiş akciğer<br />

onarım mekanizmasının akut duman maruziyetinden<br />

bağımsız olabileceği de gösterilmiştir.<br />

<strong>KOAH</strong> hastalarının akciğer fibroblast kültürlerinin<br />

stimüle edildiklerinde KGF ve HGF üret-<br />

32


me yetenekleri yoktur. Ayrıca, <strong>KOAH</strong> hastalarının<br />

fibroblastları, proliferasyon, kemotaksis ve<br />

hücre dışı matriks kontraksiyonunun da dahil<br />

olduğu doku onarımı ve devamlılığı ile ilgili<br />

fonksiyonlar ile değişmiş dekorin ekspresyonu<br />

ve elastin mRNA ekspresyonunda azalmanın<br />

da dahil olduğu hücre dışı matriks makromoleküllerinin<br />

üretiminde azalma göstermektedir.<br />

<strong>KOAH</strong> fibroblastlarının değişmiş fonksiyonlarından<br />

en azından bir kısmının dönüştürücü<br />

büyüme faktörü-b’ye karşı duyarsızlık ve otokrin<br />

bir inhibitör olan prostaglandin E’nin aşırı<br />

üretiminden ve böylece, değişmiş microRNA<br />

miR-146a ekspresyonundan kaynaklanıyor gibi<br />

görünmektedir. Birlikte dikkate alındığında, bu<br />

gözlemler, <strong>KOAH</strong>’ta mezenşimal hücre topluluğunda<br />

bir defekt olduğunu ve bunun da hücre<br />

dışı matriks ve diğer yapısal akciğer hücrelerini<br />

de içeren akciğer doku devamlılığında değişikliğe<br />

yol açtığını düşündürmektedir. Bu gözlemler<br />

aynı zamanda, mezenşimal hücrelerin terapötik<br />

olarak desteklenebileceği kavramını da desteklemektedir.<br />

Dolaşımdaki hücreler aynı zamanda mezenşimal<br />

veya epitelyal hücre kaynaklarıymış gibi<br />

de işlev görebilirler. Fibrositler, dokuda miyofibroblastlara<br />

dönüşme potansiyeli olan dolaşımdaki<br />

hücre topluluğu olarak tanımlanmaktadır.<br />

Dolaşımdaki fibrositlerin sayısının idiyopatik<br />

pulmoner fibrozis gibi fibrotik hastalıklarda<br />

azaldığı bildirilmiştir. Ancak, hasarın onarımından<br />

sonra akciğerde bulunan yapısal hücrelerin<br />

Şekil 1. <strong>KOAH</strong>’ta mezenşimal hücrelerin alveolar onarımda merkezi rolleri. Fibroblastlar,<br />

akciğerlerin alveolar yapısında bulunan majör interstisyel mezenşimal hücrelerdir. Epitelyal<br />

(keratinosit büyüme faktörü [KGF] ve hepatosit büyüme faktörü [HGF]) ve endotelyal<br />

(vasküler endotelyal büyüme faktörü [VEGF]) hücreler için büyüme faktörlerinin önemli bir<br />

kaynağı ve yeniden modelleyebilecekleri hücre dışı matriks molekülleri için majör kaynaktır.<br />

Fibroblastlar ayrıca, <strong>KOAH</strong>’ta kronik, inatçı inflamasyona katkıda bulunabilecek enflamatuar<br />

mediyatörleri de üretebilirler. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların fibroblastlarında onarım fonksiyonlarının<br />

azaldığı bildirilmiş olup bu durum <strong>KOAH</strong> patogenezinde merkezi bir rol oynayabilir (ayrıntılar<br />

için konuya bakınız).<br />

33


derleme<br />

büyük çoğunluğu dolaşımdan ziyade lokal olarak<br />

gelmiş gibi görünmektedir. Bu bağlamda,<br />

dolaşımdaki kök hücre toplulukları önemli regülatör<br />

fonksiyona sahip olabilir ve bu nedenle,<br />

sayıları az da olsa, alveolar onarıma katkıda<br />

bulunabilirler.<br />

Klinik uygulama<br />

<strong>KOAH</strong> önemli bir toplumsal sağlık sorunu olmakla<br />

birlikte, yeni ve etkin tedavilerin gelişimi<br />

oldukça yavaştır. Bugüne kadar, <strong>KOAH</strong>’ın doğal<br />

seyrini değiştirmek amacıyla geliştirilmiş etkin<br />

bir tedavi yoktur ve mevcut bazı tedavilerin ancak<br />

akciğer fonksiyon kayıp hızını yavaşlattığı<br />

gösterilmiştir. Bu tedavilerin faydası da sınırlıdır.<br />

Örneğin, akciğer fonksiyon hızında flutikazon<br />

veya salmeterol ile 13ml/yıl azalma, kombinasyonu<br />

ile ise 16ml/yıl azalma gözlenmiştir.<br />

Bu faydaları göstermek için 3 yıl boyunca 6000<br />

kişi değerlendirilmiştir. Bu büyüklükte bir etkiyi<br />

göstermek için gerekli olan daha geniş hasta<br />

serileri ve daha uzun çalışma süreleri bu araştırmaların<br />

daha pahalı olmasına yol açmakta<br />

ve uygulamayı zorlaştırmaktadır. Dahası, hasta<br />

kayıpları, ek ilaç kullanımları ve araya giren<br />

olaylar analizleri karıştırmaktadır. Bu durumda,<br />

akciğer fonksiyon kaybını önlemeye yönelmek<br />

yerine akciğer fonksiyonlarını düzeltmeye yönelik<br />

tedavilerin önemli avantajları olabilir. Mevcut<br />

durumda, tedavi edilen ve edilmeyen hastalar<br />

arasındaki olumlu küçük farklılığın etkinlik<br />

için geçerliliğinin saptanması daha geniş hasta<br />

sayısı ve daha uzun bir zaman gerektirmektedir.<br />

Aksine, akciğer fonksiyonunu iyileştirecek, öngörülen<br />

FEV 1<br />

’i %40’tan %60’a çıkaracak bir tedavi<br />

çok az hasta sayısı ile gösterilebilir. Akciğer<br />

fonksiyonunu bu derece iyileştirmek için harcanan<br />

çabalar “arsızca” görünüyor olsa da, bu tip<br />

bir stratejiyi yeni tedavi geliştirilmesi için cazip<br />

kılan bir sürü ek pratik avantajlar da bulunmaktadır.<br />

Birincisi, düşük yararları ve geniş zaman<br />

dilimlerinde elde edilmesi dezavantajı nedeniyle<br />

mevcut tedavilere benzeyen yeni tedavilerin oldukça<br />

güvenli olması gerekmektedir. Daha ciddi<br />

yan etki profili olan herhangi bir tedavi kabul<br />

edilemez olacaktır. Bununla birlikte, “arsız bir<br />

iyileşmeden” söz edilebiliyorsa kabul edilebilir<br />

bir yan etki riski göze alınabilir. Hele de bu yeni<br />

tedavi göreceli olarak sabit bir zaman aralığında<br />

uygulanabiliyorsa risk daha da kabul edilebilir<br />

duruma gelecektir. Yani akciğer fonksiyonlarında<br />

ve semptomlarda belirgin iyileşme sağlıyorsa,<br />

artmış yan etki riski yine de hasta tarafından kabul<br />

edilebilir olacaktır.<br />

İkinci olarak “arsız” tedavilerle önemli miktarda<br />

maddi kazanç da sağlanabilir. Spesifik olarak,<br />

bir tedavi ile hastalığın modifiye edilmesi<br />

akciğer fonksiyonlarındaki yavaş fakat aralıksız<br />

düşüşü azaltabilir. Ancak, kişilerin anlamlı bir<br />

terapötik kazanç sağlaması için çok fazla yıl geçmesi<br />

gerekebilir. Tedavi edilen hastalar arasında<br />

akciğer fonksiyonu çok hızlı azalmayan kişiler<br />

de olabildiğinden bu durum özellikle problem<br />

yaratabilir. Sonuç olarak, çok sayıda hasta çok<br />

uzun bir süre tedavi edilir ve böylece oldukça<br />

fazla maliyet getirir. Aksine, akciğer fonksiyonlarını<br />

artırıcı tedaviler sadece kişi önemli derecede<br />

semptomatik olduktan sonra yapılabilmektedir.<br />

Hastalığı yeterince hızlı ilerlemeyen birçok<br />

kişi gereksiz yere tedavi edilmeyeceği için bu durum<br />

önemli bir tasarruf sağlayacaktır. Ödeyenin<br />

perspektifinden bakıldığında, daha az kişi tedavi<br />

edileceğinden kişinin tedavi masrafı arttığında<br />

bile tasarruf edilmiş olacaktır. Ayrıca, güçlendirici<br />

bir tedavi göreceli olarak daha kısa bir süre<br />

için gerekli olacak, bu da ileride tasarrufa neden<br />

olacak ve tedavi programlarını basitleştirecektir.<br />

Sonuç<br />

İnsan akciğer dokusunun devamlılığını, onarımını<br />

ve rejenerasyonunu ayarlayan mekanizmalar<br />

henüz tam olarak anlaşılamamıştır, fakat yeni<br />

34


ortaya çıkan kanıtlar bu alanda tedavinin geliştirilebilmesi<br />

için fırsatlar olduğunu öne sürmektedir.<br />

Hasta perspektifinden, bu tip tedavilerin<br />

faydaları oldukça önemlidir, çünkü hedeflenen<br />

mevcut tedavilerin belirgin olmayan faydalarından<br />

ziyade kür olacaktır. Ayrıca, tedavi ilaçtan<br />

en fazla fayda sağlayacak hastalara ve kısa süre<br />

uygulanacak ilaçlara odaklanacağından harcamalar<br />

azalacaktır. Dahası, bu tip terapötikler<br />

için gerekli olan klinik çalışmalar daha küçük<br />

hasta kohortlarında ve daha kısa sürede gerçekleştirilebilecektir.<br />

Dolayısıyla uygulanabilir restoratif<br />

tedavilerin belirlenmesi için gerekli yatırım<br />

da daha az olacaktır. Birlikte ele alındığında,<br />

mevcut veriler akciğer doku onarımının tedavi<br />

açısından uygulanabilir bir hedef olduğu kavramını<br />

desteklemekte ve bu tipte yeni ajanların geliştirilmesinin<br />

daha mütevazi hedefleri olan yeni<br />

tedaviler geliştirmekten daha makul olduğunu<br />

öne sürmektedir.<br />

35


literatür özetleri<br />

Ek Hastalığı (Komorbiditesi) Olmayan <strong>KOAH</strong>’lı<br />

Hastalarda Metabolik Sendrom ile Adipoz Doku<br />

Hormanları ve İnsülin Direnci Arasındaki İlişki<br />

Çeviren: Doç. Dr. Önder Öztürk<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Göğüs Hastalıkları AD, Isparta<br />

The association of metabolic syndrome with<br />

adipose tissue hormones and insulin resistance in<br />

patients with COPD without co-morbidities<br />

Minas M, Kostikas K, Papaioannou AI, Mystridou<br />

P, Karetsi E, Georgoulias P, Liakos N, Pournaras S,<br />

Gourgoulianis KI.<br />

COPD 2011;8:414-420<br />

Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (<strong>KOAH</strong>), dünya<br />

genelinde en çok mortalite ve morbiditeye neden olan<br />

hastalıklardan biridir. GOLD (the Global initiative for<br />

Chronic Obstructive Lung Disease) rehberine göre sadece<br />

hava yolu darlığı ve akciğerin anormal inflamatuar<br />

cevabı olan ve aynı zamanda önemli sistemik belirtileri<br />

olan bir hastalık olarak tanımlanmaktadır (1). <strong>KOAH</strong><br />

ile ilişkili akciğer dışı ek hastalıklar olarak kaşeksi, iskelet<br />

kası apopitozisi, osteoporoz, depresyon, anemi ve<br />

kardiyovasküler hastalıklar için artmış risk ve hatta stabil<br />

durumda artmış sistemik inflamasyonla olası ilişkisi<br />

sayılabilir (2).<br />

<strong>KOAH</strong>’lı olgularda vücut bileşeni önemli bir etkendir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı olgularda vücut kitle indeksi (VKİ)<br />

ve serbet yağ kütle indeksi (FFMI) mortalitenin öngörücüsü<br />

olduğu ve düşük VKI ve FFMI değerlerinin ise<br />

artmış ölüm riski ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (3-5).<br />

Yüksek VKI değerleri yüksek C-reaktif protein (CRP)<br />

değerleri ile ilişkilidir. Hatta yakın zamanda yapılan bir<br />

çalışmada obez <strong>KOAH</strong>’lı olgularda da bu ilişki açıklanmıştır<br />

(6,7). Ayrıca, obez hastalarda hastalığın daha erken<br />

evrelerde saptandığı gösterilmiştir (8).<br />

Son yıllarda adipoz dokunun lipid ve glukoz<br />

metabolizmasında, leptin ve adiponektin de dahil olmak<br />

üzere birçok sitokin ve hormon üretimi aracılığı<br />

ile merkezi bir rol oynadığı düşünülmektedir. Adipoz<br />

doku fonksiyon bozukluğu ve obezite, tip 2 diyabet,<br />

kardiyovasküler hastalıklar ve metabolik sendrom (MS)<br />

gelişimi ile ilişkili birçok mekanizmada bu mediatörler<br />

aracılığı ile kullanılmıştır (9). Adipoz doku hormonları<br />

ve <strong>KOAH</strong> arasındaki ilişkinin araştırılmasında, stabil<br />

<strong>KOAH</strong> olgularında artmış leptin düzeyleri gösterilirken<br />

(10), <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde artan ve sonrasında<br />

azalan leptin/adiponektin oranı da bildirilmiştir (11).<br />

Diğer taraftan, MS yaşlı nüfusta, endüstrileşmiş<br />

ülkelerde MS kriterlerini taşıyan 60 yaş üzeri kişilerin<br />

%40-50’si gibi, mortalite ve morbiditenin en önemli nedenidir<br />

(12). Yükselmiş CRP düzeyleri ile tanımlanan<br />

pro-inflamatuar durum olan MS kardiyovasküler hastalık<br />

gelişimi için birçok risk faktörünü temsil eder ve<br />

ilaveten tip 2 diyabet gelişimine neden olan insülin direnci<br />

ile de ilişkilidir (13). Watz ve arkadaşları, <strong>KOAH</strong>’lı<br />

olgularda <strong>KOAH</strong> ve MS birlikteliğini fiziksel inaktivite<br />

ve artmış inflamatuar profil ile açıklamaya çalışmıştır<br />

(14). <strong>KOAH</strong> ve MS’nin kardiyovasküler hastalık ve tip 2<br />

diyabet gelişimi için bağımsız risk faktörleri olduğu çok<br />

iyi bilinmesine karşın (13,15,16), leptin, adiponektin ve<br />

insülin direnci arasındaki ilişki <strong>KOAH</strong> ve MS olan olgularda<br />

henüz çalışılmamıştır.<br />

Bu çalışmanın amacı ek hastalığı olmayan metabolik<br />

sendromu olan <strong>KOAH</strong> olguları ile MS olmayan<br />

<strong>KOAH</strong> olguları arasında solunum fonksiyon testleri<br />

(SFT), yaşam kalitesi, vücut bileşeni, leptin, adiponektin<br />

ve insülin direncini içeren metabolik parametreler<br />

arasındaki farklılıkları değerlendirmek ve leptin, adipo-<br />

36


nektin ve insülin direnci ile <strong>KOAH</strong> parametreleri arasındaki<br />

ilişkiyi tanımlamaktır.<br />

Çalışmaya üniversite hastanesinin <strong>KOAH</strong> polikliniğine<br />

başvuran hafiften ileri evre hava yolu darlığı<br />

(GOLD sınıflaması evre I-IV) (1) olan ardışık 200 erkek<br />

<strong>KOAH</strong> hastası alındı. <strong>KOAH</strong> tanısı, çalışmaya alınmadan<br />

önce <strong>KOAH</strong> ile ilgilenen göğüs hastalıkları uzmanı<br />

tarafından GOLD kriterlerine göre konulmuştu (1). Çalışmaya<br />

alınan tüm olgular en az 2 aydır stabil durumda<br />

olup, son bir yıldır GOLD kriterlerine göre tedavi alan<br />

kişilerden oluşmaktaydı (1). Kardiyovasküler hastalığı<br />

olduğu bilinen ve kontrol altında bulunan hipertansiyon,<br />

diyabet, kanser, <strong>KOAH</strong> dışında diğer akciğer<br />

hastalığı olan ve başka bir kronik hastalığı olan olgular<br />

çalışmaya alınmadı. Sonunda, belirgin ek hastalığı olmayan<br />

114 hasta çalışmaya alındı.<br />

Çalışmanın başlangıcında tüm hastaların detaylı<br />

anamnezi alınıp, detaylı fizik muayeneleri yapıldı. Tüm<br />

hastaların bel çevresi ölçülerek, kilo/boy 2 formülü ile<br />

VKİ (kg/m 2 ) hesaplandı. Hastaların dispne durumu<br />

modifiye (5 puan üzerinden) Medical Research Council<br />

(MMRC) dispne skalası ile değerlendirildi (17). Çalışmaya<br />

alınan tüm olguların venöz kanları alınarak<br />

4°C’da, 1500 g’de, 15 dk boyunca santrifüj edildi. Supernatant<br />

(serum) örnekleri daha sonra çalışmak için<br />

-80°C’de saklandı. Tüm olgulardan oda havasında, oturur<br />

pozisyonda arter kan örnekleri alınarak PaO 2<br />

vePa-<br />

CO 2<br />

değerleri ölçüldü.<br />

Çalışmaya alınan hastaların a) solunum fonksiyonları<br />

(bronkodilatör sonrası birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar<br />

hacim [FEV 1<br />

], zorlu vital kapasite [FVC], FEV 1<br />

/<br />

FVC, total akciğer kapasitesi [TLC], rezidüel hacim [RV],<br />

inspiratuar kapasite [IC] ve difüzyon kapasitesi) ATS kriterlerine<br />

göre Master Screen, Erich Jaeger GmbH, Wuerzburg,<br />

Almanya cihazı ile ölçüldü (18). b) ATS kriterlerine<br />

göre 100ft uzunluğundaki bir koridorda yapılan 6 dakika<br />

yürüme mesafesi [6MWD] ile fiziksel kapasiteleri değerlendirildi<br />

(19). c) Saint George Solunum Anketi [SGRQ]<br />

kullanılarak yaşam kalitesi değerlendirildi (20). d) Bioelectrical<br />

Impedance Analysis [BIA] ile vücut bileşenleri<br />

BIA 101 System Analyser, Akern, Florence, İtalya cihazı ile<br />

değerlendirildi (21,22). FFMI serbest yağ kütlesi [FFM]/<br />

boy 2 olarak hesaplandı (23). Son olarak VKİ, hava yolu<br />

darlığı, dispne ve egzersiz kapasitesini içeren BODE indeksi<br />

tüm hastalar için hesaplandı (24).<br />

Metabolik sendrom tanısı Adult Treatment Panel<br />

III [ATP III] kriterleri: bel çevresi>102 cm, trigliserid><br />

150 mg/dl, HDL kolesterol< 40 mg/dl, kan<br />

basıncı≥130/≥85 mmHg ve açlık şekeri>110 mg/dl,<br />

kullanılarak yapıldı. Arteryal hipertansiyon için tedavi<br />

kullanan hastaların bu kriterleri sağladığı kabul edildi.<br />

Yukarıda bahsedilen kriterlerden en az 3’ünün varlığında<br />

MS tanısı konuldu (13).<br />

Serum açlık şekeri, HDL kolesterol ve trigliserid<br />

düzeyleri Olympus 2700 AU, Olympus Life and Material<br />

Science Europa GmbH, Hamburg, Almanya cihazı kullanılarak<br />

ölçüldü. İnsülin düzeyleri Roche E-170 Modular,<br />

Indianapolis, ABD cihazı ile ölçüldü. İnsülin direnci Homeostatic<br />

Model Assessment [HOMA] İndeksi; açlık insülin<br />

değeri (mU/L)xaçlık plazma şekeri(mmol/L)/22.5<br />

formülü kullanılarak hesaplandı (25).<br />

Serum leptin düzeylerinin belirlenmesinde insan<br />

raioimmunoassay [RIA] KIPMR44, Biosource Europe SA,<br />

Belçika tanısal kiti kullanıldı. Serum adiponektin düzeylerinin<br />

belirlenmesinde insan adiponektin RIA LINCO<br />

Research,ABD tanısal kiti kullanıldı. Bütün numuneler<br />

her bir biyolojik parametre için benzer çalışma kapsamında<br />

çoğaltılarak çalışıldı. Çoğaltılan örnekler arasındaki<br />

fark %5’ten fazla ise örnek analizi tekrarlandı. Değişkenlik<br />

katsayısı leptin için %29, adiponektin için %3.7<br />

idi. Radyoaktiviteyi ölçmek için otomatik gamma sayacı<br />

type: Cobra II/5010, company: Packard, ABD kullanıldı.<br />

Çalışmada kullanılan istatistik yöntemleri: Değişkenlerin<br />

dağılım normalitesi D’Agostino-Pearson normalite<br />

testi kullanılarak yapıldı. İki grup arasında değişkenlerin<br />

karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren<br />

değişkenlerde unpaired Student’s t testi veya normal dağılım<br />

göstermeyen değişkenlerde ise Mann-Whitney U<br />

testi kullanıldı. <strong>KOAH</strong> evrelerine her iki grubun dağılımı<br />

ki-kare testi ile değerlendirildi. leptin, adiponektin<br />

ve HOMA indeksi ve <strong>KOAH</strong> parametreleri arasındaki<br />

ilişkiyi göstermek için multipl linear regresyon analizi<br />

uygulandı. Modeldeki bağımsız değişkenler: yaş, sigara<br />

kullanımı [aktif sigara kullanan], FFMI, FEV 1<br />

, MMRC,<br />

6MWD, DL CO<br />

, PAO 2<br />

ve PaCO 2<br />

idi. P-değer


literatür özetleri<br />

Şekil 1. Hastaların akış diyagramı<br />

Tablo 1: Çalışmaya katılan hastaların demografik verileri<br />

Toplam<br />

(n=114)<br />

<strong>KOAH</strong> ve MS(+)<br />

(n=24)<br />

<strong>KOAH</strong> ve MS(–)<br />

(n=90)<br />

Yaş (yıl) 66.0 (61.7–71.0) 62.5 (50.0–71.7) 67.0 (62.0–71.0 0.036<br />

VKİ (kg/m 2 ) 25.3±4.6 32.1±2.8 25.3±3.2


Tablo 2: Çalışmaya alınan hastaların MS parametreleri<br />

Toplam<br />

(n=114)<br />

<strong>KOAH</strong> ve MS(+)<br />

(n=24)<br />

<strong>KOAH</strong> ve MS(–)<br />

(n=90)<br />

Bel çevresi (cm) 90.5±8.5 104.0±5.5 88.5±6.9 102 32 (%28.1) 14 (%58.3) 18 (%20.0)


literatür özetleri<br />

iyi planlanmış epidemiyolojik çalışmalara ihtiyaç duyulduğunun<br />

göstergesidir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı olgularda MS varlığı hastalığın seyrini<br />

etkilemektedir. VKİ veya FFMI’nin <strong>KOAH</strong> olgularında<br />

mortalitenin tahmin edilmesinde kullanılabileceği gösterilmiştir<br />

(3,4). Dahası <strong>KOAH</strong> ve MS kardiyovasküler<br />

hastalık gelişimi açısından bağımsız risk faktörleridir<br />

(13,30). Kardiyovasküler hastalıklara bağlı ölüm nedenleri<br />

sıklıkla Evre I-II <strong>KOAH</strong> hastalarında görülmektedir.<br />

Hastalığın şiddeti arttıkça solunumsal nedenlere<br />

bağlı olarak hastalar kaybedilmektedir (31).<br />

Bir başka çalışmada kardiyovasküler hastalıklara<br />

bağlı mortalite riski 40-64 yaşları arasındaki <strong>KOAH</strong><br />

hastalarında artmaktadır. Çalışmamızın sonuçları bu<br />

verileri desteklemektedir. MS’li olgular Evre I ve Evre<br />

II’de saptanmış ve


S, Gjomarkaj M, Bonsignore G, Bousquet J, Vignola<br />

AM. Does leptin play a cytokine-like role within the<br />

airways of COPD patients? Eur Respir J 2005 Sep;<br />

26(3):398–405.<br />

11. Krommidas G, Kostikas K, Papatheodorou G, Koutsokera<br />

A, Gourgoulianis KI, Roussos C, Koulouris NG,<br />

Loukides S. Plasma leptin and adiponectin in COPD<br />

exacerbations: Associations with inlammatory biomarkers.<br />

Respir Med 2010 Jan; 104(1):40–46.<br />

12. Ford ES, Giles WH, Dietz WH. Prevalenceofthemetabolic<br />

syndrome among US adults: indings from the<br />

third National Health and Nutrition Examination Survey.<br />

JAMA 2002 Jan 16;287(3):356–359.<br />

13. Grundy SM, Brewer HB, Jr., Cleeman JI, Smith SC,<br />

Jr., Lenfant C. Deinition of metabolic syndrome: Report<br />

of the National Heart, Lung, and Blood Institute/<br />

American Heart Association conference on scientiic<br />

issues related to deinition. Circulation 2004 Jan 27;<br />

109(3):433–438.<br />

14. Watz H, Waschki B, Kirsten A, Muller KC, Kretschmar<br />

G, Meyer T, Holz O, Magnussen H. he metabolic syndrome<br />

in patients with chronic bronchitis and COPD:<br />

frequency and associated consequences for systemic<br />

inlammation and physical inactivity. Chest 2009 Oct;<br />

136(4):1039–1046.<br />

15. FinkelsteinJ,ChaE,ScharfSM.Chronicobstructivepulmonary<br />

disease as an independent risk factor for cardiovascularmorbidity.<br />

Int J Chron Obstruct Pulmon<br />

Dis 2009; 4(3):337–349.<br />

16. Feary JR, Rodrigues LC, Smith CJ, Hubbard RB, Gibson<br />

JE. Prevalence of major co-morbidities in subjects<br />

with COPD and incidence of myocardial infarction<br />

and stroke: a comprehensive analysis using data from<br />

primary care. horax 2010 Nov;65(11):956–962.<br />

17. Mahler DA, Wells CK. Evaluation of clinical methods<br />

for rating dyspnea. Chest 1988 Mar; 93(3):580–586.<br />

18. Standardization of Spirometry, 1994 Update. American<br />

Thoracic Society. Am J Respir Crit Care Med 1995<br />

Sep; 152(3):1107–1136.<br />

19. ATS statement: guidelines for the six-minute<br />

walk test. Am J Respir Crit Care Med 2002 Jul 1;<br />

166(1):111–117.<br />

20. Jones PW, Quirk FH, Baveystock CM, Littlejohns P.<br />

A selfcomplete measure of health status for chronic<br />

airlow limitation. The St. George’s Respiratory Questionnaire.<br />

Am Rev Respir Dis 1992 Jun; 145(6):1321–<br />

1327.<br />

21. Kyle UG, Bosaeus I, De Lorenzo AD, Deurenberg P,<br />

Elia M, Gomez JM, Heitmann BL, Kent-Smith L, Melchior<br />

JC, Pirlich M, Scharfetter H, Schols AM, Pichard<br />

C. Bioelectrical impedance analysis—part I:<br />

review of principles andmethods. Clin Nutr 2004 Oct;<br />

23(5):1226–1243.<br />

22. Kyle UG, Bosaeus I, De Lorenzo AD, Deurenberg P,<br />

Elia M, Manuel Gomez J, Lilienthal Heitmann B, Kent-<br />

Smith L, Melchior JC, Pirlich M, Scharfetter H, MWJ<br />

Schols A, Pichard C. Bioelectrical impedance analysis-part<br />

II: utilization in clinical practice. Clin Nutr<br />

2004 Dec; 23(6):1430–1453.<br />

23. VanItallie TB, Yang MU, Heymsield SB, Funk RC, Boileau<br />

RA. Height-normalized indices of the body’s<br />

fat-free mass and fat mass: potentially useful indicators<br />

of nutritional status. Am J Clin Nutr 1990 Dec;<br />

52(6):953–959.<br />

24. Celli BR, Cote CG, Marin JM, Casanova C, Montes de<br />

Oca M, Mendez RA, Pinto Plata V, Cabral HJ. he bodymass<br />

index, airlow obstruction, dyspnea, and exercise<br />

capacity index in chronic obstructive pulmonary disease.<br />

N Engl J Med 2004 Mar 4; 350(10):1005–1012.<br />

25. IpMS, LamB,NgMM, LamWK, TsangKW, LamKS.<br />

Obstructive sleep apnea is independently associated<br />

with insulin resistance. Am J Respir Crit Care Med<br />

2002 Mar 1; 165(5):670–676.<br />

26. Watz H, Waschki B, Boehme C, Claussen M, Meyer<br />

T, Magnussen H. Extrapulmonary efects of chronic<br />

obstructive pulmonary disease on physical activity:<br />

a cross-sectional study. Am J Respir Crit Care Med<br />

2008 Apr 1; 177(7):743–751.<br />

27. Marquis K, Maltais F, Duguay V, Bezeau AM, LeBlanc<br />

P, Jobin J, Poirier P.The metabolic syndrome in patients<br />

with chronic obstructive pulmonary disease. J<br />

Cardiopulm Rehabil 2005 Jul-Aug;25(4):226–232; discussion<br />

33–34.<br />

28. Poulain M, Doucet M, Drapeau V, Fournier G, Tremblay<br />

A, Poirier P, Maltais F. Metabolic and inlammatory<br />

proile in obese patientswith chronic obstructive pulmonary<br />

disease. Chron Respir Dis 2008; 5(1):35–41.<br />

29. Lam KB, Jordan RE, Jiang CQ, Homas GN, Miller<br />

MR, Zhang WS, Lam TH, Cheng KK, Adab P.Air low<br />

obstruction and themetabolic syndrome: the Guangzhou<br />

Biobank Cohort Study. Eur Respir J 2010 Feb;<br />

35(2):317–323.<br />

30. Schneider C, Bothner U, Jick SS, Meier CR. Chronic<br />

obstructive pulmonary disease and the risk of<br />

cardiovascular diseases. Eur J Epidemiol 2010 Apr;<br />

25(4):253–260.<br />

31. Mannino DM, Doherty DE, Sonia Buist A. Global Initiative<br />

on Obstructive Lung Disease (GOLD) classiication<br />

of lung disease and mortality: indings from the Atherosclerosis<br />

Risk in Communities (ARIC) study. Respir<br />

Med 2006 Jan; 100(1):115–122.<br />

32. Sidney S, SorelM,Quesenberry CP, Jr.,DeLuise C,<br />

Lanes S, Eisner MD. COPD and incident cardiovascular<br />

disease hospitalizations and mortality: Kaiser<br />

Permanente Medical Care Program. Chest 2005 Oct;<br />

128(4):2068–2075.<br />

33. Ischaki E, Papatheodorou G, Gaki E, Papa I, Koulouris<br />

N, Loukides S. Body mass and fat-free mass indices<br />

in COPD: relation with variables expressing disease<br />

severity. Chest 2007 Jul;132(1):164–169.<br />

34. Stenholm S, Koster A, Alley DE, Visser M, Maggio<br />

M, Harris TB, Egan JM, Bandinelli S, Guralnik JM,<br />

Ferrucci L. Adipocytokines and the metabolic syndrome<br />

among older persons with and without obesity<br />

- the InCHIANTI Study. Clin Endocrinol (Oxf) 2010 Jul;<br />

73(1):55–65.<br />

35. Bolton CE, Evans M, Ionescu AA, Edwards SM, Morris<br />

RH, Dunseath G, Luzio SD, Owens DR, Shale DJ. Insulin<br />

resistance and inflammation. A further systemic<br />

complication of COPD. COPD 2007 Jun; 4(2):121–126.<br />

36. Sin DD, Anthonisen NR, Soriano JB, Agusti AG. Mortality<br />

in COPD: Role of co-morbidities. Eur Respir J<br />

2006 Dec;28(6):1245–1257.<br />

41


literatür özetleri<br />

<strong>KOAH</strong>’lı Hastalarda Yaşam Sonu Tartışmalarının<br />

Bakım ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi<br />

Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Levent Cem Mutlu<br />

Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları AD, Tekirdağ<br />

The Effect of End-of-Life Discussions on Perceived<br />

Quality of Care and Health Status Among Patients<br />

With COPD<br />

Leung JM , Udris EM, Uman J, Au DH.<br />

Chest <strong>2012</strong>;142:128-133<br />

Sağkalımı artıran az sayıda tedavi seçeneğiyle birlikte<br />

<strong>KOAH</strong>’ın 2020 yılında en sık üçüncü ölüm sebebi olacağı<br />

öngörülmektedir. Yaşam sonu bakımı hakkında iyi<br />

tanımlanmış hasta seçenekleri olmasına rağmen, hasta<br />

ve hizmet sağlayıcıları arasında rutin tedavi seçeneklerinden<br />

biri haline gelmemiştir. <strong>KOAH</strong>’lı hastalar yaşam<br />

sonunda sıklıkla yoğun bakım ve mekanik ventilasyon<br />

ihtiyacı duymalarına rağmen, kanser hastalarına sunulan<br />

palyatif bakım önerileri bu hastalardan sakınılmaktadır.<br />

Amerikan Toraks Birliği (ATS) tarafından<br />

hastalar için yaşam sonu bakımın, <strong>KOAH</strong> tedavisinin<br />

bir parçası olması yönündeki girişimleri henüz gerçek<br />

yaşama yansımamaktadır.<br />

Doktorlar hem zaman kısıtlılığından hem de bu tür<br />

tartışmaların faydasına olan güvensizliklerinden dolayı<br />

çekingen davranmaktadırlar. Daha önce yapılan çalışmalar,<br />

hastaların bu yönde konuşmalar için hazır olmadığı<br />

veya isteksiz olduğuna dair doktorlarda yanlış<br />

kanı olduğunu göstermektedir.<br />

Çalışmanın amacı yaşam sonu bakım hakkında bilgi<br />

alan hastaların yaşam kalitesi algısının ve bakım memnuniyetinin<br />

daha fazla olup olmadığını araştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem<br />

Çalışmaya Kasım 2004 ile Aralık 2007 tarihleri arasında<br />

GOLD tanı kriterlerine göre <strong>KOAH</strong> tanısı alan Gaziler<br />

Kulübü üyesi hastalar dahil edilmiştir. Temel demografik<br />

özellikler ve tıbbi geçmişleri kayıt edilmiş, ATS<br />

kriterlerine göre spirometrik testleri yapılmıştır. Kesitsel<br />

olarak düzenlenen çalışmada hastalara kendi bildirimlerinden<br />

oluşan, yaşam sonu tartışmaları, bakım ve<br />

hayat kalitesi değerlendirmelerini içeren anketler uygulanmıştır.<br />

Çalışmada ilk değerlendirme, hastanın doktoruyla<br />

yaşam sonu hakkında konuşup konuşmamasıyla ilgilidir.<br />

İlk sonlanım ölçümü hastaların kendi bildirdikleri<br />

bakım kalitesi değerlendirmesi ve bakımdan duydukları<br />

memnuniyet olarak belirlenmiştir. Bakım kalitesi<br />

değerlendirmesi, 0 ile 10 puan arasında değişen 11<br />

noktalı Likert skalası ile yapılmıştır (0 = hayal edilebilir<br />

en kötü, 10 = hayal edilebilir en iyi). Benzer şekilde<br />

bakımdan duyulan memnuniyet ise “Aldığım medikal<br />

bakımdan çok memnun oldum’’ (1=tamamıyla katılmıyorum,<br />

5=tamamıyla katılıyorum) ifadesine verilen 5<br />

basamaklı yanıtla değerlendirilmiştir.<br />

İkincil sonuç ölçütleri ise, doktorun bilgi ve becerileri,<br />

solunum problemlerini algılaması, tedavi yaklaşımlarının<br />

hasta tarafından algı düzeyi ve yaşam kalitesinin<br />

hasta kendi bildirimi ve St. George Solunum Anketi<br />

(SGRQ) ile skorlanması olarak belirlenmiştir.<br />

Sonuçlar<br />

Çalışmaya 376 orta ve ağır <strong>KOAH</strong>’lı hasta dahil edilmiş<br />

olup, hastaların 55’i (%14,6) doktoru ile daha önce yaşam<br />

sonu ile ilgili konuştuklarını bildirirken, 220 hasta<br />

(%67,7) bu tür bir konuşmayı arzu ettiklerini bildirmişlerdir.<br />

Yaşam sonu ile ilgili konuşma yapan ve yapmayan<br />

hastalar karşılaştırıldığında; konuşma yapan hastaların<br />

eski sigara içicisi oldukları, daha sıklıkla inhale<br />

kortikosteroid kullandıkları, kalp yetmezliği, astım,<br />

miyokard enfarktüsü ve pnömoni gibi eşlik eden hastalıkların<br />

daha sık olduğu görülmüştür. <strong>KOAH</strong> ciddiyetini<br />

gösteren FEV 1<br />

değeri ile yaşam sonu konuşmaları<br />

hakkında ilişki görülmemiştir. Yaşam sonu konuşması<br />

yapılmayan 321 hastadan 26’sının (%8,1) FEV 1<br />

değeri<br />

beklenenin %30’unun altında olarak belirlenmiştir.<br />

Yaşam sonu konuşması yapılan ve yapılmayan hastalar<br />

karşılaştırıldığında, konuşma yapılan hastalar iki<br />

kat daha fazla (OR, 2,01) kaliteli bakım aldıklarını bildirmişlerdir.<br />

Sonuçlar FEV 1<br />

, yaş, sigara içme durumu,<br />

diyabet, hipertansiyon, depresyon ve kardiyovasküler<br />

42


hastalıklar açısından düzeltildikten sonra da aynı şekilde<br />

kalmıştır (OR, 2,07). Benzer şekilde aldıkları bakımdan<br />

memnuniyet oranları da yaşam sonu konuşması<br />

yapılan grupta iki kat yüksek bulunmuştur (düzeltilmemiş<br />

OR, 2,02, düzeltilmiş OR, 1,95).<br />

İkincil sonlanım noktaları açısından değerlendirildiğinde,<br />

yaşam sonu konuşması yapan hastalar doktorlarının,<br />

hastalıklarının tedavisi, solunum problemleri hakkında<br />

daha bilgili olduklarını bildirmişlerdir. Bununla<br />

birlikte düzeltilmiş modellerde hastaların tedavi hakkında<br />

doktorlara duydukları güven yaşam sonu konuşması<br />

ile ilgili bulunmamıştır.<br />

Yaşam sonu konuşması yapan grubun SGRQ skoru<br />

7,17 puan daha yüksek bulunmuş, düzeltme yapıldıktan<br />

sonra da anlamlı bir değişiklik görülmemiştir<br />

(fark:6,09). Son olarak SGRQ semptom skoru her iki<br />

grup arasında anlamlı fark göstermemiştir.<br />

Tartışma<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların üçte ikisi yaşam sonu hakkında<br />

doktorları ile konuşmayı arzu ederken, gerçekleşen oranın<br />

çok düşük olduğu görülmüştür. Bu tür konuşmalar<br />

hastaların daha iyi bakım aldıkları algısını oluşturmaktadır.<br />

Sonuçlar doktorların yaşam sonu konuşmaları<br />

hakkında hastaları ile konuşmaktan kaçınmamaları gerektiğini<br />

göstermektedir. Bu tür konuşmalar, hastalarda<br />

aldıkları bakımın daha kaliteli ve tatminkar olduğu algısını<br />

sağlamaktadır. Her ne kadar ATS, bu tür konuşmaları,<br />

hastalığın ciddiyeti arttıkça önermekte ise de,<br />

çalışmada FEV 1<br />

ile ilişki bulunmamıştır. Yaşam sonu<br />

konuşma yapılmayan hastaların önemli bir bölümünün<br />

FEV 1<br />

değeri %30’un altındadır.<br />

Janssen ve ark. 101 <strong>KOAH</strong> hastasının dahil edildiği<br />

çalışmalarında, sadece 20 hasta (%19,8) doktoruyla<br />

kardiyopulmoner resüsitasyon veya mekanik ventilasyon<br />

uygulamasını konuşmuştur. Daha az sayıdaki<br />

hasta ise ölüm (%14,9) veya palyatif bakım (%10,9)<br />

hakkında konuşmuştur. Benzer şekilde Heffner ve ark.<br />

yaptıkları çalışmada hastaların %15,2’si palyatif bakım<br />

hakkında doktoruyla konuşurken; sadece %14,3 hasta<br />

doktorlarının yaşam sonu isteklerini anladıklarını ifade<br />

etmişlerdir. Şimdiye kadar bildirilen en yüksek yaşam<br />

sonu konuşmasının olduğu çalışmada bile oksijen bağımlı<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların sadece üçte biri yaşamlarının<br />

sonundaki tedavi istekleri hakkında doktorları ile tartışmışlardır.<br />

Genelde hastalık ileri evrelere ulaşmadan<br />

doktorlar yaşam sonu hakkında konuşmaktan kaçınmaktadırlar.<br />

Çalışmada da yaşam sonu konuşması yapan<br />

hastaların SGRQ skorları daha yüksek bulunmuştur.<br />

Kanadalı göğüs hastalıkları uzmanlarının katıldığı<br />

bir ankette de, doktorlar konuşmak için FEV 1<br />

değerinin<br />

%30’un altına inmesini beklediklerini ifade etmişlerdir.<br />

Başka bir ankette 100 <strong>KOAH</strong>’lı hastanın %98’i kardiyopulmoner<br />

resüsitasyon ve mekanik ventilasyonun<br />

tüm hastalarla konuşulması gerektiğini ifade etmiştir.<br />

Hastaların hepsi hoş karşılamasa da, önemli bir kısmı<br />

prognozları hakkında doktorları ile konuşmayı istemektedir.<br />

Çalışmanın önemli güçlü yanlarından biri; demografik<br />

özelliklerin, ek hastalıkların, psikolojik ve yaşam<br />

kalitesi perspektifinin iyi belirlendiği çok sayıda KO-<br />

AH’lı hastadan oluşmasıdır. Çalışmanın bir diğer güçlü<br />

tarafı ise verilerin hastaların kendi bildirimleri ile oluşturulmasıdır.<br />

Çalışmanın kısıtlılıkları ise az sayıda kadın<br />

hasta içermesi ve gözlemsel bir çalışma olduğundan<br />

yaşam sonu tartışmaları ile sonlanım noktaları arasında<br />

neden sonuç ilişkisi kurulamamasıdır.<br />

Sonuç olarak çalışma; yaşam sonu tartışmalarının,<br />

hasta memnuniyeti ve hasta bakımı kalitesi ile ilişkili<br />

olduğunu göstermiş, doktorların hastaları ile yaşam<br />

sonu hakkında konuşmaktan kaçınmamaları gerektiğini<br />

vurgulamıştır.<br />

43


literatür özetleri<br />

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında (<strong>KOAH</strong>)<br />

Randomize Plasebo Kontrollü Akupunktur Çalışması<br />

Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Levent Cem Mutlu<br />

Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları AD, Tekirdağ<br />

A Randomized, Placebo-Controlled Trial<br />

of Acupuncture in Patients With Chronic<br />

Obstructive Pulmonary Disease (COPD)<br />

The COPD-Acupuncture Trial (CAT)<br />

Suzuki M, Muro S, Ando Y, Omori T, Shiota T,<br />

Endo K, Sato S, et al<br />

Arch Intern Med <strong>2012</strong>;172:878-886<br />

Dispne, <strong>KOAH</strong>’lı hastanın günlük yaşamını en fazla<br />

etkileyen temel semptomdur. Dispnenin ciddiyeti zamanla<br />

artmaktadır ve <strong>KOAH</strong>’ta sağkalımı öngörmede<br />

etkili olduğu daha önceki çalışmalarda gösterilmiştir.<br />

Dispnenin kontrol altına alınması <strong>KOAH</strong> tedavisinin<br />

temel hedeflerinden biridir.<br />

Akupunkturun kanser hastalarında nefes darlığını<br />

azalttığı daha önce gösterilmiştir. Daha önce yapılmış<br />

randomize çalışmalar akupunkturun astım ve <strong>KOAH</strong><br />

hastalarında uygulanabilen güvenli bir girişim olduğunu<br />

göstermektedir.<br />

Çalışmacılar, <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda akupunkturun, 6<br />

dakika yürüme testinde (6 DYT) eforla ortaya çıkan<br />

dispneye olan etkisini ve solunum kas gücü dahil solunum<br />

fonksiyonlarını, randomize tek kör çalışmayla<br />

değerlendirmeyi amaçlamışlardır.<br />

Yöntem<br />

Çalışma prospektif, tek kör randomize olarak yürütülmüştür.<br />

Özel olarak geliştirilen plasebo iğneler çalışmanın<br />

kör tarafını oluşturmuştur. Tüm ölçümler başlangıçta<br />

ve başlangıçtan 12 hafta sonra gerçekleştirilmiştir.<br />

Çalışmaya dahil edilme kriterleri:<br />

1. GOLD kriterlerine göre tanı almış Evre II, III ve<br />

IV <strong>KOAH</strong> hastası olmak<br />

2. Klinik olarak stabil olmak ve son üç ay içinde enfeksiyonu<br />

veya atağı düşündürecek hikayeye sahip<br />

olmamak; tedavide değişiklik yapılmamış olmak<br />

3. MRC skalasına göre evre II veya üstü dispne skoru<br />

olmak<br />

4. Yardımsız yürüyor olabilmek<br />

5. Son altı ay içinde pulmoner rehabilitasyon almamış<br />

olmak<br />

6. Ayaktan hasta olmak,<br />

olarak belirlenmiştir.<br />

Kardiyovasküler, kollajen doku hastalığı, böbrek yetmezliği,<br />

tiroid disfonksiyonu, hepatik fonksiyon bozukluğu,<br />

kanser ve mental durum bozukluğu olan hastalar<br />

çalışmaya dahil edilmemiştir.<br />

Gerçek akupunktur grubuna, 12 hafta boyunca haftada<br />

1 kez günlük tedavilerine ilave olarak daha önce<br />

pulmoner hastalıklarda geleneksel olarak uygulanmakta<br />

olan noktalara akupunktur uygulanmıştır. Aynı uygulama<br />

plasebo iğnelerle kontrol grubuna da yapılmıştır.<br />

Hastalar 75 yaş üstü ve altı olarak tabakalandırıldıktan<br />

sonra bilgisayar tabanlı bir sistemle iki gruba randomize<br />

edilmişlerdir.<br />

Efor dispnesinin değerlendirmesinde 6 DYT kullanılmış<br />

olup, nefes darlığını derecelendirmek için ise 6<br />

DYT öncesi ve sonrasında uygulanan modifiye Borg<br />

skalası kullanılmıştır. Nefes darlığı olmaması 0 ile skorlanırken<br />

çok ciddi nefes darlığı olması 10 ile skorlanmıştır.<br />

Analizde 6 DYT sonrası ölçülen skor kullanılmıştır.<br />

Çalışmanın ikincil çıktıları ise 6 DYT, 6 DYT sırasında<br />

ölçülen en düşük oksijen saturasyonu ve FEV 1<br />

olarak<br />

belirlenmiştir ve hastaların yaşam kalitesi St George Solunum<br />

Anketi (SGRQ) ile ölçülmüştür.<br />

Çalışmada ayrıca karbonmonoksid difüzyon kapasitesi<br />

(DL CO<br />

), rezidüel volüm, total akciğer kapasitesi,<br />

arter kan gazı, maksimum inspiratuar ve maksimum<br />

ekspiratuar ağız basınçları, solunum kas gücü ölçümleri<br />

yapılmıştır. Vücut kitle indeksleri, prealbümin değerleri<br />

ve günlük aktivite esnasındaki dispne derecesi MRC<br />

dispne skalası ile değerlendirilmiş ve tüm ölçümler başlangıçta<br />

ve akupunktur tedavisi tamamlandıktan sonra<br />

da gerçekleştirilmiştir.<br />

44


Sonuçlar<br />

Kriterlere uyan 111 hastadan 68’i çalışmaya katılmayı<br />

kabul etmiştir. Daha sonra 6 hasta daha çalışmadan<br />

ayrılmış, plasebo grubunda 32 ve gerçek akupunktur<br />

grubunda 30 olmak üzere toplam 62 hasta çalışmayı<br />

tamamlamıştır.<br />

On-iki haftalık tedavi sonrası gerçek akupunktur<br />

grubunda 6 DYT sonrası Borg skalası skoru 5.5’ten<br />

1.9’a düşerken, plasebo grubunda hiç düzelme olmamış<br />

(4,2 ve 4.6) ve iki grup arasındaki skor farkı istatistiksel<br />

olarak anlamlı bulunmuştur. Gerçek akupunktur grubunda,<br />

plasebo grubuna göre, 6 DYT, 6 DYT esnasındaki<br />

oksijen saturasyonu, SGRQ değerlerinde bazal değere<br />

göre anlamlı seviyede düzelme görülmüştür. FEV 1<br />

değerlerindeki değişiklik ise anlamlı bulunmamıştır.<br />

Gerçek akupunktur grubunda MRC skorlarında, BMI<br />

ve prealbümin, arter kan gazı değerlerinde, solunum<br />

fonksiyon testlerinde ve solunum kas gücünde anlamlı<br />

düzelme saptanmıştır. Her iki grup hastada yorgunluk,<br />

cilt altı kanama, baş dönmesi, iğne yerinde ağrı gibi minör<br />

yan etkiler bildirilmiştir.<br />

Yorum<br />

Bu çalışma <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda akupunktur tedavisinin,<br />

eforla ortaya çıkan dispne ve egzersiz toleransında<br />

düzelme sağladığını gösteren ilk randomize, plasebo<br />

kontrollü çalışmadır. Daha önce de akupunkturun<br />

dispne üzerine olan etkisini değerlendiren çalışmalar<br />

yapılmakla birlikte çalışmayı öncekilerden ayıran özellik<br />

sadece <strong>KOAH</strong>’lı hastaları kapsamasıdır.<br />

Çalışmanın ilk çıkarımı olan 6 DYT sonrası Borg<br />

skala skorunda düşme ve yürüme mesafesinde artma<br />

gerçek akupunktur grubunda plasebo grubuna göre anlamlı<br />

derecede yüksek bulunmuştur. Sonuçlar daha önce<br />

konu ile ilgili derlemeler ile karşılaştırıldığında, rehabilitasyon<br />

ve egzersiz gibi standart yöntemlerle benzer ya da<br />

daha fazla düzelme olduğunu göstermektedir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalardaki efor dispnesinin dinamik hiperinflasyon,<br />

hipoksemi ve göğüs kafesi hareketindeki<br />

kısıtlılıkla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Artan<br />

iş yükü aksesuar kaslarda yorgunluk ve fonksiyon bozukluğuna<br />

neden olmaktadır. Kawakita ve ark. daha<br />

önce deneysel olarak aktive edilen kasın akupunktur ile<br />

suprese edildiğini elektromiyogram ile bildirmişlerdir.<br />

Çalışmada da akupunkturun aksesuar solunum kaslarında<br />

benzer şekilde etki gösterdiği tahmin edilmektedir.<br />

Kas tonusundaki azalma göğüs kafesi kas gücünde<br />

düzelmeye ve bunun sonucu göğüs kafesi hareketinde<br />

artmaya neden olmaktadır. Ayrıca aksesuar solunum<br />

kaslarındaki gevşemenin göğüs kafesi hareketine ilave<br />

katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir.<br />

Çalışmada akupunktur tedavisi sonrası vital kapasitede,<br />

FEV 1<br />

ve DL CO<br />

yüzdesinde anlamlı düzeyde artma<br />

izlenmiştir. Akupunkturun solunum fonksiyonlarını<br />

neden düzelttiği açık değildir. Hiperaktif durumdaki solunum<br />

kaslarının gevşemesi sonucu bu etkilerin oluştuğu<br />

tahmin edilmektedir. Çalışmada gerçek akupunktur<br />

grubu SGRQ skorunda 16 derecelik düşme olması sağlıkla<br />

ilgili yaşam kalitesinde anlamlı düzelme olduğunu<br />

göstermektedir. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların önemli bir sorunu<br />

da malnütrisyondur. Beslenme bozukluğu, kilo ve kas<br />

kitle kaybına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak<br />

da solunum kas gücünde azalma ve egzersiz intoleransı<br />

gelişmektedir. Çalışmada 12 haftalık akupunktur tedavisi<br />

sonrası vücut kitle indeksi ve prealbümin değerlerinde<br />

anlamlı düzelme olduğu görülmüştür.<br />

Çalışmanın kısıtlamalarından ilki hastaların <strong>KOAH</strong><br />

için standart tedavilerini almakta olmaları ve tedavilerinin<br />

kesilmesinin pratik olarak mümkün olmamasıdır.<br />

Her ne kadar her iki grup benzer tedavileri alsa<br />

da çalışmada elde edilen sonuçları sadece akupunktur<br />

tedavisine bağlamak doğru olmayabilir. İkinci kısıtlama<br />

çalışma süresinin kısa olmasıdır. Akupunkturun uzun<br />

dönem etkilerini değerlendirmek için yeni çalışmalara<br />

ihtiyaç vardır.<br />

Sonuç olarak çalışma, üç aylık akupunktur tedavisinin<br />

efor dispnesinde, beslenme durumunda, hava<br />

akımı kısıtlılığında, egzersiz kapasitesinde ve sağlıkla<br />

ilişkili yaşam kalitesinde düzelme sağladığını göstermektedir.<br />

Akupunkturun <strong>KOAH</strong> tedavisindeki etkisini<br />

göstermek için daha büyük hasta grupları ile daha uzun<br />

süreli randomize çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

45


<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />

www.solunum.org.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!