KOAH Bülteni 2012 Sayı 3
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />
ISSN: 1308-6723<br />
SAYI: 3<br />
www.solunum.org.tr<br />
• <strong>KOAH</strong>’a Eşlik Eden<br />
Depresyon/Anksiyete<br />
• <strong>KOAH</strong> Kadınlarda Farklı mı?<br />
• <strong>KOAH</strong> Alevlenmelerinde<br />
Sorunlar<br />
• Kronik Obstrüktif Akciğer<br />
Hastalığında Fenotipler<br />
• <strong>KOAH</strong> ve Maliyeti<br />
• Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının<br />
Tedavisinde Akciğer Onarımı ve<br />
Rejenerasyonun Hedeflenmesindeki<br />
Gerekçe ve Yeni Yaklaşımlar<br />
• Literatür Özetleri<br />
Editörler: Hakan Günen | Mukadder Çalıkoğlu<br />
<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ <strong>2012</strong> (3)
derleme<br />
<strong>KOAH</strong>’a Eşlik Eden<br />
Depresyon/Anksiyete<br />
Prof. Dr. Arzu Mirici<br />
Çanakkale Onsekiz Mart<br />
Üniversitesi Araştırma<br />
ve Uygulama Hastanesi<br />
Göğüs Hastalıkları<br />
Anabilim Dalı<br />
Son yıllarda kronik obstrüktif akciğer hastalığına (<strong>KOAH</strong>)<br />
eşlik eden hastalıklar giderek daha fazla ilgi çekmektedir.<br />
Bu hastalıkların varlığı, <strong>KOAH</strong>’ın tedavisini, izlenmesini ve<br />
hatta prognozunu etkilemektedir. Eşlik eden hastalığın türüne<br />
göre sağlık harcamalarının artmasına, yaşam kalitesinin<br />
azalmasına ve egzersiz performansının düşmesine katkıda<br />
bulunurlar. Bunlar arasında depresyon ve anksiyetenin<br />
farklı bir yeri daha vardır. Mental sağlık sorunları yaşayan<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastaların sağlık yardımı arama, “gerektiğinde”<br />
ilaç kullanma, doğru inhalasyon tekniği gibi konularda yetersiz<br />
kaldıkları bildirilmektedir. <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda anksiyete<br />
ve depresyonun sık görülmesi beklenen bir durumdur<br />
ve pek çok kronik hastalık ile kıyaslandığında mental<br />
durum bozuklukları <strong>KOAH</strong>’ta daha sık görülmektedir.<br />
Benzer şekilde <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda anksiyete ve depresyon<br />
benzer yaştaki popülasyondan daha fazla görülmektedir.<br />
Depresyon ve anksiyete ile ilgili prevalans çalışmaları farklı<br />
sonuçlar göstermiştir. Bu çalışmalarda <strong>KOAH</strong>’ta spesifik<br />
anksiyete bozukluklarının 3-10 kat arttığı ve <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />
%33’ünde panik bozukluk bulunduğu, %10-80’inde<br />
klinik olarak anlamlı depresyon semptomlarının saptandığı<br />
bildirilmiştir.<br />
Anksiyete Latincede “tıkanma”, “boğulma” anlamına gelen<br />
“angere” kökünden türetilmiştir. Anksiyete, belli somut<br />
bir nedene bağlanamayan korku ve endişe hissine, otonom<br />
sinir sisteminin hiperaktivitesine bağlı huzursuzluk, çarpıntı,<br />
nefes darlığı gibi bedensel şikayetlerin eşlik ettiği ve<br />
kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen tanımlanması<br />
zor bir duygu durumu olarak tanımlanır. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />
önemli bir kısmında günlük yaşamı etkileyecek düzeyde<br />
anksiyete saptanır. Özellikle terminal dönem <strong>KOAH</strong>’lı<br />
hastalarda sıklıkla ağır anksiyete gözlenir. Ciddi derecede<br />
2
solunum sıkıntısı çeken hastalardaki anksiyete<br />
boğulma hissi, solunum cihazına bağlanma korkusu<br />
ve ölüm korkusu ile ilişkilidir. Nefes darlığı<br />
hissinin anksiyeteye neden olduğu, <strong>KOAH</strong>’lı<br />
hastaların anksiyete nedeniyle nefes darlığını<br />
daha erken ve daha şiddetli algıladığı düşünülmektedir.<br />
Özellikle ileri evre <strong>KOAH</strong>’lı hastalar<br />
nefes darlığını boğulma, ölüm korkusu olarak<br />
tanımlar. Nefes alma güçlüğüne bağlı gelişen<br />
ölüm korkusunun <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda ruhsal<br />
sorunların başlamasında önemli bir faktör olduğu<br />
düşünülmektedir. Anksiyetesi belirgin düzeyde<br />
olan hastalar ciddi nefes darlığına neden<br />
olacağını düşünerek hafif bir eforla dahi yapabilecekleri<br />
işleri yapmaktan kaçınırlar. Nefes darlığı<br />
hissi şiddetlendikçe anksiyete ve korku düzeyi<br />
yükselir, anksiyete ve korku düzeyi yükseldikçe<br />
nefes darlığı daha şiddetli bir biçimde hissedilir<br />
ve bu durum kısır bir döngüye neden olur. Hastaların<br />
bir kısmı nefes darlığı çekmemek için<br />
sedanter yaşamayı, efor gerektiren işlerden uzak<br />
durmayı ve pek fazla hareket etmemeyi seçer. Bu<br />
durum hastaların egzersiz kapasitesinin daha da<br />
düşmesine ve yaşam kalitesinin bozulmasına<br />
neden olur. Bu gözlemsel bilgileri kanıta dayandırabilmek<br />
açısından destekleyici çalışmaların<br />
yapılmasına ihtiyaç vardır. <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda<br />
anksiyete düzeyini azaltmak, nefes darlığı hissini<br />
azaltacağı için önemlidir.<br />
<strong>KOAH</strong>’ta görülen anksiyete semptomları hastalığa<br />
spesifik sağlıkla ilgili yaşam kalitesini ve<br />
hastaneye yatış oranını önemli ölçüde etkilemektedir.<br />
Gudmundsson ve ark. yaptıkları çalışmada<br />
anksiyete ile ilişkili semptomların şiddeti,<br />
St.George solunum anketi total skoru ile ve aktivite<br />
ve etki skorları ile ilişkili bulunmuştur. Lustig<br />
ve ark. yaptığı çalışmada anksiyete ile sosyal<br />
izolasyon arasında güçlü korelasyon saptanmış<br />
ve bu durum anksiyetesi olan <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />
sosyal ilişkilerden geri durdukları şeklinde<br />
yorumlanmıştır. <strong>KOAH</strong> ve depresyon yaş ilerledikçe<br />
sıklığı artan hastalıklardır. Ruhsal hastalıklar<br />
içinde yeti kaybına yol açan en önemli<br />
hastalık depresyondur. Depresyon ise çöküntü<br />
3
derleme<br />
anlamına gelip, olumsuz yaşam koşulları karşısında<br />
hissedilen geçici çökkünlükten farklı olarak<br />
daha uzun sürer ve daha şiddetlidir. Depresyon,<br />
derin üzüntülü bir duygu durumu içinde<br />
düşünce, konuşma ve hareketlerde yavaşlama<br />
ve durgunluk, değersizlik, küçüklük, güçsüzlük,<br />
isteksizlik, karamsarlık duyguları ve düşünceleri<br />
ile işlevlerde yavaşlama gibi belirtileri içeren bir<br />
sendrom olarak tanımlanabilir.<br />
Depresyon terimi başlıca üç farklı anlamda<br />
kullanılır. Birinci kullanımı kişinin, hayatındaki<br />
önemli olaylardan sonra çevresel değişikliklere<br />
ve hayati olaylara uyum sağlamaya yönelik<br />
doğal bir duygusal tepkidir. İkinci kullanımı<br />
ruhsal belirti olarak depresyondur. Günlük yaşamın<br />
mutsuz ve üzgün geçtiği normal dışı duygu<br />
durumu (mood) anlatmak için kullanılır. Bu<br />
anlamda depresif belirtiler nörolojik, psikiyatrik<br />
veya kronik başka hastalıklara eşlik edebilir.<br />
Depresyonun üçüncü kullanımı ise spesifik bir<br />
ruhsal hastalığı anlatmak içindir. Bu anlamıyla<br />
depresyon belli bir grup belirti kalıbıyla giden<br />
ve bazen döngüsel bir nitelik gösteren bir ruhsal<br />
hastalıktır.<br />
Depresif kişi çökkün duygu durumundadır ve<br />
çevresine ilgisi azalmıştır. Hareketleri yavaşlar<br />
veya mecbur kalmadıkça hareket etmek istemez.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı depresif hastayı düşününce <strong>KOAH</strong> nedeniyle<br />
egzersiz kapasitesi zaten azalmış olan<br />
hastanın hareketleri depresyonun etkisi ile daha<br />
da azalır. Bunun sonucu olarak kişinin egzersiz<br />
kapasitesi azalır, iskelet kas disfonksiyonu<br />
derinleşir. Depresyonun da etkisi ile kişi kısır<br />
döngünün içine sürüklenmiş olur ve hastanın<br />
sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ciddi derecede bozulur.<br />
Depresyon, <strong>KOAH</strong>’lı hastada tedavinin<br />
birinci basamağı sayılan sigaranın bırakılmasını<br />
zorlaştırabilir, hastayı sigara içmeye veya sigarayı<br />
bırakmışsa yeniden başlamaya teşvik edebilir.<br />
Benzer şekilde depresif hastalar <strong>KOAH</strong>’a yönelik<br />
tedavi almaya isteksiz olabilirler, bu durum tedaviye<br />
uyumu olumsuz etkiler.<br />
Depresyon oluşum mekanizması multifaktöriyeldir<br />
ancak, giderek artan kanıtlar sistemik<br />
inflamasyonun depresyona neden olabileceğini;<br />
insan ve hayvan depresyon modellerinde IL-<br />
6’nın özellikle önemli bir rol oynadığını göstermektedir.<br />
Yaşlanma, sigara içme ve hipoksinin<br />
beyin fonksiyonlarına etkisinin de depresyonun<br />
oluşumuna katkıda bulunduğu sanılmaktadır.<br />
Anksiyete ve depresyon semptomları hekimlerin<br />
yeterince önemsememesi, yeterli vakit ayıramaması<br />
veya <strong>KOAH</strong> semptomları ile karıştırması<br />
gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak klinikte<br />
pratik uygulamada genellikle tanınmazlar ve<br />
tedavi edilmezler. Tedavi edilmemiş depresyon<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastaların hastaneye başvuru sıklığını<br />
artırır, hastanede kalış süresini uzatır, yaşam<br />
kalitesinin bozulmasına ve erken ölüme neden<br />
olur. Bazı küçük klinik çalışmalarda <strong>KOAH</strong>’taki<br />
depresyonun tedavisinde antidepresanların<br />
faydalı olmadığı sonucu bulunmuştur ancak bu<br />
çalışmaların tasarımı tartışmalıdır. Gelecekte bu<br />
konuda çok daha fazla sayıda ve büyük kontrol<br />
çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç vardır. Bazı<br />
çalışmalarda tek başına pulmoner rehabilitasyonun<br />
anksiyete ve depresyonu düzelttiği sonucu<br />
bulunmuştur. <strong>KOAH</strong> hastalarında pulmoner rehabilitasyona<br />
eklenen psikoterapi <strong>KOAH</strong>’a eşlik<br />
eden depresyonu anlamlı şekilde azaltmaktadır.<br />
Depresif <strong>KOAH</strong> hastalarında bilişsel davranış<br />
terapileri de yaşam kalitesini artırmaktadır.<br />
<strong>KOAH</strong>’ta sık kullanılan ilaçlardan teofilinin<br />
anksiyete, kortikosteroidlerin de depresyon yapıcı<br />
etkileri olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bu<br />
ilaçları hastalara önerirken anksiyete ve depresyon<br />
açısından dikkat edilmelidir.<br />
Kronik solunum sistemi hastalıklarında anksiyete<br />
ve depresyon en yaygın görülen ruhsal<br />
bozukluklardır. Yapılan bazı çalışmalarda klinik<br />
olarak önemli ve anlamlı depresyon ve anksiyete<br />
semptomlarının prevalansının %50’ye yaklaştığı<br />
gösterilmiştir. Başka bir çalışmada ise klinik olarak<br />
stabil ayaktan <strong>KOAH</strong> hastalarında tıbbi mü-<br />
4
dahale gerektiren majör depresyon prevalansı<br />
%19-42 arasında bulunmuştur. Metodolojideki<br />
farklılıklar ve tarama anketlerinde depresyon tanısını<br />
koymak için eşik puanlarının farklı olması<br />
nedeniyle <strong>KOAH</strong> hastalarında depresyon tanısı<br />
için standart hale getirilmiş bir yaklaşım yoktur.<br />
Schneider ve ark. 2010’da İngiltere’deki sağlık<br />
veritabanını kullanarak 35.722 <strong>KOAH</strong> tanılı ve<br />
eşit sayıda sağlıklı kontrol grubu ile yaptığı gözlemsel<br />
çalışmada <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda depresyon<br />
prevalansı %23.1, <strong>KOAH</strong>’lı olmayanlarda %16.8<br />
bulunmuştur. Çalışma sonucunda özellikle ağır<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda depresyon gelişmesi riskinin<br />
belirgin arttığı bulunmuştur. Tze-Pin Ng ve<br />
arkadaşlarının <strong>KOAH</strong>’lı olan ve olmayan toplamda<br />
2402 kişi ile yaptıkları çalışmada, KO-<br />
AH’a eşlik eden depresyonun hastaların günlük<br />
işlerdeki fonksiyonel performansı, tedaviye<br />
uyum ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ile ilişkili<br />
olduğunu bulmuşlardır.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda depresyon ve anksiyete<br />
semptomlarının göğüs hastalıkları uzmanı tarafından<br />
göz ardı edildiği ve/veya ağır iş yükü<br />
nedeniyle gereken önemin verilemediği anlaşılmaktadır.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastanın izleminde bu<br />
konunun ele alınması için Hastane Anksiyete<br />
Depresyon Skalası (HADS), BECK depresyon<br />
envanteri gibi bir ölçek kullanılarak depresyon<br />
ve anksiyete riski konusunda bilgi sahibi olunmalıdır.<br />
HADS ilk kez 1983 yılında Zigmond<br />
ve Snaith tarafından, bedensel hastalığı olan ve<br />
sağlık kurumlarına ayaktan başvuran kişilerde<br />
klinik olarak anlamlı anksiyete ve depresyonu<br />
tespit edebilmek amacı ile geliştirilmiştir. HAD<br />
ölçeği, klinisyenler için anksiyete ve depresyon<br />
varlığını tarama amacıyla kullanılabilecek geçerliliği<br />
ve güvenilirliği gösterilmiş kendini değerlendirme<br />
ölçeğidir. Kısa, kolay anlaşılabilir<br />
ve uygulanması kolay bir ölçektir. Bu ölçek tek<br />
başına anksiyete ve depresyon tanısı koymaktan<br />
ziyade, anksiyete ve depresyon yönünden riskli<br />
hastaları tespit etmeye yarar. Kesin tanı psikiyatri<br />
muayenesi sonrasında konulmaktadır. KO-<br />
AH’a eşlik eden depresyon ve anksiyete varlığında<br />
tedavinin yeniden düzenlenmesi gerekebilir.<br />
Mevcut tedaviye pulmoner rehabilitasyonun bir<br />
komponenti olarak psikoterapi, antidepresan,<br />
anksiyolitik ilaçlar eklemek gerekebilir.<br />
5
derleme<br />
<strong>KOAH</strong> Kadınlarda<br />
Farklı mı?<br />
Prof. Dr. Esra Uzaslan<br />
Uludağ Üniversitesi,<br />
Tıp Fakültesi Göğüs<br />
Hastalıkları AD, Bursa<br />
<strong>KOAH</strong> giderek yaygınlaşan ve doğru tanı konma oranı artan<br />
kronik bir hastalık olmakla birlikte, <strong>KOAH</strong> hastası düşünüldüğünde<br />
hâlâ akla ilk gelen bir erkek hasta imajıdır. Oysa<br />
<strong>KOAH</strong> hem ülkemizde hem de dünyada kadınlarda da sık<br />
görülen bir hastalıktır (1-3). Hastalığın görülme sıklığının<br />
kadınlarda da artmasının ana nedenleri arasında geçmiş yıllara<br />
göre kadınların sigara içme oranlarındaki artış ve sigara<br />
içmeyen kadınlarda ise hava kirliliği ve biomass maruziyeti<br />
sorumlu tutulmaktadır (4-6).<br />
Kadınların sigara içme oranlarının artması <strong>KOAH</strong> olma<br />
risklerini artırmıştır. Kadınlar erkeklere göre sigaranın solunum<br />
yollarında verdiği hasara daha duyarlıdırlar. Sigara<br />
içmeye daha geç başlasalar, daha az miktarda içseler bile<br />
benzer solunum fonksiyonları ve egzersiz kapasitesine sahip<br />
erkeklere göre <strong>KOAH</strong> semptomları daha erken yaşlarda<br />
başlayabilmektedir (7,8). Yıllık FEV 1<br />
kaybı artan yaşla birlikte<br />
sigara içen kadınlarda erkeklere göre daha fazla hızlanmaktadır<br />
(9,10). Sigaranın bırakılması ise kadınlarda FEV 1<br />
kaybını erkeklere göre daha olumlu etkilemektedir (11). Kadınlarda<br />
erkeklere göre amfizem görülme sıklığı daha azdır<br />
(12), ancak bronş duvar kalınlıkları, bronş segment ve subsegmentlerindeki<br />
yapısal değişiklikler erkeklere göre hava<br />
yolu lumen açıklığı ve duvar kalınlığını etkilemektedir (13).<br />
Dutch hipotezine göre <strong>KOAH</strong> için önemli risk faktörlerinden<br />
kabul edilen bronş aşırı duyarlılığı da <strong>KOAH</strong>’lı kadın<br />
olgularda erkeklere göre daha fazladır (14 ).<br />
Hastalığın semptomları ve kliniği kadınlar ile erkekler<br />
arasında farklılıklar göstermektedir (15,16). Kadın KO-<br />
AH’lı olgular erkeklere göre, öksürük ve balgamdan daha<br />
az şikayet etmekte, balgamı yutmakta veya söylememektedirler<br />
(15). Kadınlar özellikle geceleri öksürük nöbetleri<br />
ile uyanabilmekte, gece veya gündüz yoğunlaşan öksürük-<br />
6
ten erkeklere göre daha fazla yakınmaktadırlar.<br />
Bununla birlikte balgam çıkarma ile ilgili<br />
yakınmaları erkek hastalar daha çok dile getirmektedirler<br />
(17). Kadın <strong>KOAH</strong>’lının nefes<br />
darlığı yakınması ön plandadır (17) ve egzersiz<br />
kapasitesi düşmüştür (15). Amfizemli kadınlarda<br />
aynı derecede amfizemli erkek olgulara<br />
göre nefes darlığı semptomu belirgin olarak<br />
artmıştır (19,20). Kadın <strong>KOAH</strong>’lıların yaşam<br />
kalitesi erkeklere göre hastalıktan daha olumsuz<br />
etkilenmiş ve St. George Respiratory Questionnaire<br />
(SGRQ) total skoru ile aktivite ve<br />
semptom skorları kötüleşmiştir. Kadın olgularda<br />
özellikle egzersiz dispnesinde artma ve<br />
yürüme mesafesinde kısalma aynı <strong>KOAH</strong> evresindeki<br />
erkek olgulardan belirgin derecede kötüdür<br />
(15,21-23). Anksiyete ve depresyon KO-<br />
AH’a sıklıkla eşlik eden hastalıklardır (25,26).<br />
Kadınların <strong>KOAH</strong> ile ilişkili yaşam kaliteleri<br />
kötüleşirken anksiyete ve depresyon sıklıkları<br />
da erkeklerle karşılaştırıldığında anlamlı oranda<br />
artmaktadır (23-25). <strong>KOAH</strong>’ta genel sağlık<br />
algısı, zindelik, mental durum, fiziksel işlevler,<br />
solunum fonksiyonları ve depresyondan olumsuz<br />
etkilenmektedir (27). Kadınlarda erkeklere<br />
göre daha sık görülen diğer komorbiditeler ise<br />
kalp yetmezliği, sistemik hipertansiyon ve osteoporozdur<br />
(28). İlerleyen yaş ile birlikte görme,<br />
işitme, hareket ve hatırlayabilme ile ilgili<br />
problemler erkek ve kadın <strong>KOAH</strong>’lılarda farklı<br />
oranlarda gözlemlenebilmektedir (29).<br />
<strong>KOAH</strong>’lı kadın olgular doğru tanı alabilme<br />
ve alevlenme özellikleri ile de erkek olgulardan<br />
farklılaşmaktadırlar (30-32). Doğru tanı oranı<br />
kadınlarda erkeklerden daha düşük olarak bildirilmektedir<br />
(31,32). Kadın ve erkeklerin <strong>KOAH</strong><br />
tedavisine yanıtlarında da bazı benzerlikler ve<br />
farklar vardır. Olgular sigarayı bırakma girişimleri<br />
açısından değerlendirildiğinde kadın olguların<br />
tütün kullanımını bırakmış olma olasılıkları<br />
erkeklere göre daha düşük saptanmıştır (33,34).<br />
<strong>KOAH</strong>’lı kadın ve erkek olgular arasında tedaviye<br />
uyumda, ilaçların etkinliğinde ise fark yoktur<br />
(35-37).<br />
<strong>KOAH</strong>’lı kadın olguların yıllık alevlenme<br />
sayıları ve acile başvuru sıklıkları erkeklerden<br />
daha fazladır (23,30). Hastaneye yatmış olan<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastalarda kadın ve erkekler arasında<br />
alevlenme etyolojilerinde fark olmamakla birlikte<br />
(38), hastaneden çıkışı takiben sağkalım<br />
(39) veya uzun dönem sağkalım (40) kadınlarda<br />
erkeklerden daha iyidir.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı kadın olgu hastalığı oluşturan risklere<br />
maruz kalma, irritanlara verdiği yanıt, hastalığın<br />
oluşturduğu fizyopatoloji, klinik ve komorbiditeler<br />
açısından, erkek olgulardan farklıdır.<br />
Kadın <strong>KOAH</strong>’lının bu özelliklerini bilerek<br />
yaklaşımda bulunmak, halen sigara içmeye devam<br />
etmekte olan olgularda ise sigaranın erken<br />
bırakılması ve bırakılmış kalması konusunda<br />
devamlı destek olmak, kadın olgularda hastalığın<br />
seyrini olumlu yönde değiştirecek en önemli<br />
ve etkin müdahalelerden biridir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Buist AS, McBurnie MA, Vollmer WM, Gillespie S,<br />
Burney P, Mannino DM, Menezes AM, Sullivan SD,<br />
Lee TA, Weiss KB, Jensen RL, Marks GB, Gulsvik<br />
A, Nizankowska-Mogilnicka E; BOLD Collaborative<br />
Research Group. International variation in the prevalence<br />
of COPD (the BOLD Study): a population-based<br />
prevalence study. Lancet 2007:1;370:741-750<br />
2. Deveci F, Deveci SE, Türkoğlu S, Turgut T, Kirkil G,<br />
Rahman S, Açik Y, Muz MH. The prevalence of chronic<br />
obstructive pulmonary disease in Elazig, Eastern<br />
Turkey. Eur J Intern Med. 2011:22:172-176<br />
3. Gunen H, Hacievliyagil SS, Yetkin O, Gulbas G, Mutlu<br />
LC, Pehlivan E. Prevalence of COPD: first epidemiological<br />
study of a large region in Turkey. Eur J Intern<br />
Med. 2008:19:499-504<br />
4. Ekici A, Ekici M, Kurtipek E, Akin A, Arslan M, Kara<br />
T, Apaydin Z, Demir S. Obstructive airway diseases<br />
in women exposed to biomass smoke. Environ Res.<br />
2005 ;99:93-98<br />
5. Yakışan A, Özbudak O, Çilli A, Öğüş C, Özdemir T.<br />
<strong>KOAH</strong> ’lı Kadın Hastalardaki Risk Faktörleri . Dicle<br />
Tıp Dergisi, 2006:33:215-219<br />
6. Kennedy SM, Chambers R, Du W, Dimich-Ward H.<br />
Environmental and occupational exposures: do they<br />
affect chronic obstructive pulmonary disease dif-<br />
7
derleme<br />
ferently in women and men? Proc Am Thorac Soc<br />
2007;4:692-694<br />
7. Dransfield MT, Davis JJ, Gerald LB, Bailey WC. Racial<br />
and gender differences in susceptibility to tobacco<br />
smoke among patients with chronic obstructive pulmonary<br />
disease. Respir Med. 2006;100:1110-1116<br />
8. Chatila WM, Wynkoop WA, Vance G, Criner GJ. Smoking<br />
patterns in African Americans and whites with<br />
advanced COPD. Chest. 2004;125:15-21<br />
9. Gan WQ, Man SF, Postma DS, Camp P, Sin DD. Female<br />
smokers beyond the perimenopausal period are at<br />
increased risk of chronic obstructive pulmonary disease:<br />
a systematic review and meta-analysis. Respir<br />
Res. 2006: 29;7:52-60<br />
10. Viegi G, Scognamiglio A, Baldacci S, Pistelli F, Carrozzi<br />
L. Epidemiology of chronic obstructive pulmonary<br />
disease (COPD). Respiration. 2001;68:4-19<br />
11. Anthonisen NR, Connett JE, Murray RP. Smoking and<br />
lung function of Lung Health Study participants after 11<br />
years. Am J Respir Crit Care Med 2002; 166:675-679<br />
12. Dransfield MT, Washko GR, Foreman MG, Estepar RS,<br />
Reilly J, Bailey WC. Gender differences in the severity<br />
of CT emphysema in COPD. Chest 2007:132:464-470<br />
13. Coxson HO, Quiney B, Sin DD, Xing L, McWilliams<br />
AM, Mayo JR, Lam S. Airway wall thickness assessed<br />
using computed tomography and optical coherence<br />
tomography. Am J Respir Crit Care Med<br />
2008:177:1201-1206.<br />
14. Kanner RE, Connett JE, Altose MD et al. Gender difference<br />
in airway hyperresponsiveness in smokers<br />
with mild COPD. The Lung Health Study. Am J Respir<br />
Crit Care Med 1994;150:956–961<br />
15. Katsura H, Yamada K, Wakabayashi R, Kida K.<br />
Gender-associated differences in dyspnoea and<br />
health-related quality of life in patients with chronic<br />
obstructive pulmonary disease. Respirology<br />
2007;12:427-432<br />
16. Watson L, Vestbo J, Postma DS, Decramer M, Rennard<br />
S, Kiri VA, Vermeire PA,Soriano JB. Gender<br />
differences in the management and experience of<br />
Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Respir Med<br />
2004;98:1207-1213<br />
17. Watson L, Vonk JM, Löfdahl CG, Pride NB, Pauwels<br />
RA, Laitinen LA, Schouten .JP, Postma DS; European<br />
Respiratory Society Study on Chronic Obstructive<br />
Pulmonary Disease. Predictors of lung function and<br />
its decline in mild to moderate COPD in association<br />
with gender: results from the Euroscop study. Respir<br />
Med 2006 ;100:746-753<br />
18. de Torres JP, Casanova C, Montejo de Garcini A, Aguirre-Jaime<br />
A, Celli BR. Gender and respiratory factors<br />
associated with dyspnea in chronic obstructive<br />
pulmonary disease. Respir Res 2007; 6:18-25<br />
19. Martinez FJ, Curtis JL, Sciurba F, Mumford J, Giardino<br />
ND, Weinmann G, Kazerooni E, Murray S, Criner<br />
GJ, Sin DD, Hogg J, Ries AL, Han M, Fishman AP,<br />
Make B, Hoffman EA, Mohsenifar Z, Wise R; National<br />
Emphysema Treatment Trial Research Group. Sex<br />
differences in severe pulmonary emphysema. Am J<br />
Respir Crit Care Med 2007;176:243-252<br />
20. Han MK, Postma D, Mannino DM, Giardino ND, Buist<br />
S, Curtis JL, Martinez FJ. Gender and chronic obstructive<br />
pulmonary disease: why it matters. Am J Respir<br />
Crit Care Med 2007:176:1179-1184<br />
21. de Torres JP, Casanova C, Hernández C, Abreu J,<br />
Aguirre-Jaime A, Celli BR. Gender and COPD in<br />
patients attending a pulmonary clinic. Chest 2005;<br />
128:<strong>2012</strong>-2016<br />
22. de Torres JP, Casanova C, Hernández C, Abreu J,<br />
Montejo de Garcini A, Aguirre-Jaime A, Celli BR.<br />
Gender associated differences in determinants of<br />
quality of life in patients with COPD: a case series<br />
study. Health Qual Life Outcomes 2006;28:72<br />
23. Naberan K, Azpeitia A, Cantoni J, Miravitlles M.<br />
Impairment of quality of life in women with chronic<br />
obstructive pulmonary disease. Respir Med<br />
<strong>2012</strong>:106:367-373<br />
24. Di Marco F, Verga M, Reggente M, Maria Casanova F,<br />
Santus P, Blasi F, Allegra L, Centanni S. Anxiety and<br />
depression in COPD patients: the roles of gender and<br />
disease severity. Respir Med 2006;100:1767–1774<br />
25. Chavannes NH, Huibers MJ, Schermer TR, Hendriks<br />
A, van Weel C, Wouters EF, van Schayck CP. Associations<br />
of depressive symptoms with gender, body<br />
mass index and dyspnea in primary care COPD patients.<br />
Fam Pract 2005;22:604-607<br />
26. Kömürcüoğlu B, Balıoğlu M, Öztuna I, Büyükşirin M,<br />
Işık E., Perim K. <strong>KOAH</strong>’lı Erkek Olgularda Depresyon.<br />
Toraks Dergisi 2000; 3: 31-34<br />
27. Ulubay G, Sarinç Ulaşli S, Akinci B, Görek A, Akçay<br />
S. [Assessment of relation among emotional status,<br />
pulmonary function test, exercise performance, and<br />
quality of life in patients with COPD]. Tuberk Toraks<br />
2009;57:169-176<br />
28. Almagro P, López García F, Cabrera F, Montero L,<br />
Morchón D, Díez J, Soriano J; Grupo Epoc De La<br />
Sociedad Española De Medicina Interna. Comorbidity<br />
and gender-related differences in patients<br />
hospitalized for COPD. The ECCO study. Respir Med<br />
2010:104:253-259<br />
29. Schnell K, Weiss CO, Lee T, Krishnan JA, Leff B, Wolff<br />
JL, Boyd C. The prevalence of clinically-relevant comorbid<br />
conditions in patients with physician-diagnosed<br />
COPD: a cross-sectional study using data from<br />
NHANES 1999-2008. BMC Pulm Med <strong>2012</strong>;12:26-34<br />
30. Hurst JR, Vestbo J, Anzueto A, Locantore N, Müllerova<br />
H, Tal-Singer R, Miller B, Lomas DA, Agusti<br />
A, Macnee W, Calverley P, Rennard S, Wouters EF,<br />
Wedzicha JA;Evaluation of COPD Longitudinally to<br />
Identify Predictive Surrogate Endpoints (ECLIPSE)<br />
Investigators. Susceptibility to exacerbation in chronic<br />
obstructive pulmonary disease. N Engl J Med<br />
2010;363:1128-1138<br />
31. Chapman KR, Tashkin DP, Pye DJ. Gender bias in the<br />
diagnosis of COPD. Chest 2001 ;119:1691-1695<br />
34. Miravitlles M, de la Roza C, Naberan K, Lamban<br />
M, Gobartt E, Martín A, Chapman KR. [Attitudes<br />
toward the diagnosis of chronic obstructive pulmonary<br />
disease in primary care]. Arch Bronconeumol.<br />
2006;42(1):3-8<br />
35. Bjornson W, et al.: Gender differences in smoking<br />
cessation after 3 years in the Lung Health Study. Am<br />
J Public Health 1995:85; 223–230<br />
36. Cote CG, Chapman KR: Diagnosis and treatment considerations<br />
for women with COPD. Int J Clin Pract<br />
2009;63:486–493<br />
8
37. Khdour MR, Hawwa AF, Kidney JC, Smyth BM,<br />
McElnay JC. Potential risk factors for medication<br />
non-adherence in patients with chronic obstructive<br />
pulmonary disease (COPD). Eur J Clin Pharmacol<br />
<strong>2012</strong>;68:1365-1373<br />
38. Tashkin D, Celli B, Kesten S, Lystig T, Decramer M.<br />
Effect of tiotropium in men and women with COPD:<br />
results of the 4-year UPLIFT trial. Respir Med<br />
2010:104:1495-1504<br />
39. Vestbo J, Soriano JB, Anderson JA, Calverley P, Pauwels<br />
R, Jones P; TRISTAN Study Group. Gender<br />
does not influence the response to the combination<br />
of salmeterol and fluticasone propionate in COPD.<br />
Respir Med. 2004;98:1045-1050<br />
40. Gunen H, Hacievliyagil SS, Kosar F, Mutlu LC, Gulbas<br />
G, Pehlivan E, Sahin I, Kizkin O. Factors affecting survival<br />
of hospitalised patients with COPD. Eur Respir J<br />
2005;26:234-241<br />
41. Gonzalez AV, Suissa S, Ernst P. Gender differences<br />
in survival following hospitalisation for COPD. Thorax<br />
2011;66:38-42<br />
42. de Torres JP, Cote CG, López MV, Casanova C, Díaz<br />
O, Marin JM, Pinto-Plata V, de Oca MM, Nekach H,<br />
Dordelly LJ, Aguirre-Jaime A, Celli BR. Sex differences<br />
in mortality in patients with COPD. Eur Respir J<br />
2009;33:528-535<br />
9
derleme<br />
<strong>KOAH</strong> Alevlenmelerinde<br />
Sorunlar<br />
Prof. Dr. Hakan Günen<br />
Süreyyapaşa Göğüs<br />
Hastalıkları ve Göğüs<br />
Cerrahisi Eğitim ve<br />
Araştırma Hastanesi,<br />
İstanbul<br />
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (<strong>KOAH</strong>) alevlenmeleri<br />
<strong>KOAH</strong> hastalarının yaşam kalitesi, hastalığın ilerleme hızı<br />
ve <strong>KOAH</strong> mortalitesi üzerine son derece olumsuz etkilere<br />
sahiptir. <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin maliyeti global <strong>KOAH</strong> tedavi<br />
maliyetinin yaklaşık yarısı gibi oldukça yüksek bir oranı<br />
oluşturmaktadır. Alevlenmeler esnasında sadece <strong>KOAH</strong><br />
hastasının değil tüm aile bireylerinin ve yakınlarının da durumdan<br />
olumsuz olarak etkilendiği göz önüne alındığında<br />
bir <strong>KOAH</strong> alevlenmesinin maddi ve manevi boyutları daha<br />
kolay anlaşılabilir.<br />
Çok sık karşılaşılan bir durum olmasına ve çok ciddi sonuçlarına<br />
rağmen, <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı üzerinde henüz<br />
tam bir fikir birliği oluşmamıştır. Tablo 1’de 1980’lerden<br />
bu yana dönem dönem kabul gören <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />
tanımları gösterilmiştir. Bu tip tanımların yanı sıra özellikle<br />
bilimsel araştırmalarda da subjektif değerlendirmeleri ve<br />
alevlenme ile karışabilecek diğer durumları çalışma dışında<br />
bırakabilmek için “<strong>KOAH</strong> hastasında antibiyotik ve/veya<br />
kortikosteroid kullanımını gerektirecek derecede semptomların<br />
kötüleşmesi” gibi daha değişik tanımlar da kullanılmaktadır.<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde sebep ne olursa olsun<br />
solunum fonksiyonlarında düşüş ve semptomlarda kötüleşme<br />
en önemli parametreler olmakla birlikte, bir <strong>KOAH</strong><br />
hastası için alevlenme olarak kabul edilen değerlerin diğer<br />
bir <strong>KOAH</strong> hastası için stabil dönem değerleri olabileceği<br />
unutulmamalıdır. Bu yüzden alevlenme olup olmadığı kararını<br />
verirken <strong>KOAH</strong> hastalarının ve hatta hasta yakınlarının<br />
detaylıca sorgulanması ve hastanın geçmiş bilgilerinin ve<br />
kayıtlarının gözden geçirilmesi son derece önemlidir. Alevlenme<br />
kararını verdikten sonra dahi hastanın evde mi, hastanede<br />
mi yoksa yoğun bakımda mı tedavi edileceği kararının<br />
verilmesi esnasında da gene tüm bu değerlendirmelerin<br />
10
önemli rolü vardır. Klasik olarak hastaneye yatırma<br />
veya yoğun bakıma sevk gibi parametreler<br />
yönünden de halen tartışmalar devam etmekle<br />
birlikte, ayaktan tedavi verilen hastalarda genel<br />
mortalite oranı %1 civarında iken hastaneye yatırılarak<br />
tedavi edilenlerde mortalite oranı %10’a<br />
kadar çıkabilmektedir. Hastaneye yatıştan sonra<br />
ise serviste tedavi edilenlerdeki mortalite oranı<br />
%3 civarında olmasına rağmen yoğun bakımda<br />
entübe edilenlerde ise bu oranın %30’a kadar<br />
yükseldiği alt gruplar tarif edilmiştir. Dolayısı<br />
ile alevlenme tedavisine karar verirken evde mi,<br />
hastanede mi, yoksa yoğun bakımda mı tedavi<br />
edileceğine hızlı ve doğru şekilde karar verilmesi<br />
hayati öneme haizdir.<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmesi kararı vermede diğer bir<br />
önemli nokta ise <strong>KOAH</strong>’lı hastada nefes darlığına<br />
yol açabilecek alevlenme dışı nedenlerin<br />
ekarte edilmesi zorunluluğudur. Pulmoner emboli,<br />
kalp yetmezliği, pnömoni ve pnömotoraks<br />
gibi nedenler <strong>KOAH</strong> alevlenmeleri semptomlarını<br />
bire bir taklit edebildikleri için <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />
kararı verirken özellikle bu patolojilerin<br />
ayırıcı tanıları üzerinde durulmalıdır. Diğer taraftan,<br />
bu tip patolojilerin <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />
ile karışabildikleri gibi azımsanmayacak oranlarda<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmelerine eşlik edebilecekleri<br />
ve tedaviyi güçleştirebilecekleri de unutulmamalıdır.<br />
Optimum alevlenme tedavisine rağmen<br />
yeterli cevap alınamayan hastalarda ek olarak bu<br />
patolojilerden bir veya birkaçının bulunabileceği<br />
göz önüne alınmalıdır. Ek patolojilere spesifik<br />
tedaviler verilmeksizin alevlenme tedavisinin<br />
başarılı olması beklenemeyeceği gibi yüksek<br />
mortalite oranları da kaçınılmaz olacaktır.<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin en önemli nedenleri<br />
Şekil 1’de de gösterildiği gibi bakteriyel ve viral<br />
enfeksiyonlardır. Hafif alevlenmelerde genellikle<br />
sadece bronkodilatör kullanım sıklığının artırılması<br />
yeterli olabilmektedir. Hafif alevlenmenin<br />
sonlanmasına kadar, gerektiğinde kullanılan kısa<br />
etkili veya düzenli uzun etkili bronkodilatörler<br />
yerine günde 4-6 kez düzenli inhale (ara hazneli<br />
veya haznesiz) veya nebülize kısa etkili bronkodilatör<br />
kullanımı ve gerektiğinde de ek dozlar<br />
halinde gene kısa etkili uygun bronkodilatörlere<br />
geçilebilir. Kısa etkili antikolinerjik ajanların<br />
günde 6 dozdan fazla kullanılmayacağı buna karşın<br />
kısa etkili beta-2 agonistlerin ise kalp rahatsızlığı<br />
olan hastalar hariç günde 12 doza kadar<br />
endikasyonlarının olduğunun altı çizilmelidir.<br />
Alevlenmelerin yaklaşık yarısında bakteriyel nedenler<br />
tek başına veya viral nedenlerle birlikte rol<br />
oynamaktadır. Bununla birlikte, bakteriyel veya<br />
viral enfeksiyon ayrımının yapılması son derece<br />
önemlidir. Bakteriyel alevlenmelerde antibiyotik<br />
kullanımı endikasyonu varken viral olduğu düşünülen<br />
alevlenmelerde ise antibiyotik kullanımı<br />
önerilmemektedir. Bununla birlikte çok ağır<br />
alevlenmelerde bakteriyel veya viral ayrımına<br />
gitmeden doğrudan antibiyotik başlanması yanlış<br />
bir uygulama değildir. Ağır alevlenmeler dışında<br />
balgam miktarı ve pürülansında görülen<br />
artış en önemli bakteriyel alevlenme göstergesi<br />
olarak kabul edilmektedir. Balgam pürülansının<br />
yanı sıra yüksek ateş, lökositoz, yüksek sedimentasyon<br />
ve CRP değerleri de bakteriyel enfeksiyonu<br />
destekleyen bulgular olabildiği gibi klinisyenin<br />
o anki değerlendirmesine göre tek başına antibiyotik<br />
başlanması endikasyonlarını da oluşturabilmektedirler.<br />
Bununla birlikte normal lökosit<br />
sayımı, kuru öksürük ve klasik viral enfeksiyon<br />
bulguları da (hafif ateş, konjonktivit, rinit, boğaz<br />
ağrısı, kas-eklem ağrıları) antibiyotik başlanması<br />
yönünde destekleyici parametre olarak kabul<br />
edilmelidir. Bakteriyel enfeksiyonlar bronşit tarzında<br />
olduğundan antibiyotik kullanım süreleri<br />
5-10 günü aşmamalıdır. Gereksiz antibiyotik<br />
kullanımının antibiyotik direnç oranlarını yükselterek<br />
gelecek tedavi maliyetlerini ve mortaliteyi<br />
artıracağı unutulmamalıdır. Genel olarak<br />
bakteriyel <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde penisilin ve<br />
makrolid türevleri etkilidirler (ampisilin, amoksisilin,<br />
ampisilin/sulbaktam, amoksisilin/klavu-<br />
11
derleme<br />
Bakteriyel ve Viral %25<br />
Bakteriyel %30<br />
Diğer Nedenler %22 Viral %23<br />
Şekil 1: <strong>KOAH</strong> alevlenmesi nedenleri<br />
lanik asit, eritromisin, klaritromisin, azitromisin).<br />
Diğer taraftan sık hastaneye yatışı olanlar,<br />
sık kortikosteroid kullanımı olanlar ile akciğer<br />
parankiminde ciddi hasarı bulunan <strong>KOAH</strong> hastalarının<br />
alevlenmelerinde Pseudomonas suşları<br />
da akut bronşit etken olabileceğinden bu mikroorganizmaya<br />
yönelik antibiyotikler seçilmelidir<br />
(levofloksasin, siprofloksasin).<br />
Orta ve ağır alevlenmelerde sistemik kortikosteroid<br />
kullanımı önerilmektedir. Mümkün<br />
olan tüm hastalarda sistemik kortikosteroid kullanımı<br />
oral yolla olmalıdır. Oral kortikosteroid<br />
kullanımı etkinlik yönünden intravenöz yolla<br />
aynı etkinliğe sahip iken istenmeyen mineralokortikoid<br />
etkileri belirgin şekilde daha düşüktür.<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde standart sistemik<br />
kortikosteroid kullanım dozu 7-14 gün süre ile<br />
30-40 mg/gün metilprednizolon olmalıdır. Hastanın<br />
alevlenme durumu ne kadar ağır olursa olsun<br />
daha yüksek ve uzun süreli dozlar kesinlikle<br />
tavsiye edilmemektedir. Hastanın durumuna, ek<br />
hastalıklarına ve kortikosteroid kullanımından<br />
gördüğü faydaya göre kortikosteroid birdenbire<br />
de kesilebileceği gibi toplam kullanım 2 haftayı<br />
geçmemek kaydıyla azaltılarak da kesilebilir.<br />
Alevlenme geçiren çoğu <strong>KOAH</strong> hastasının yaşlı<br />
ve immobil olduğu göz önüne alındığında çok<br />
sık sistemik kortikosteroid kullanımının faydadan<br />
çok zarar getireceği aşikardır. Kortikosteroid<br />
kullanımına bağlı görülen çoğu yan etki<br />
hayat boyu kullanılan kümülatif dozla ilişkili<br />
olduğundan, sık alevlenme geçiren hastalarda<br />
sistemik kortikosteroid yerine yüksek doz nebülize<br />
kortikosteroid (3-4 eşit parça halinde toplam<br />
6-8 mg/gün nebülize budesonid) kullanımı<br />
tavsiye edilmektedir. Bu şekilde kortikosteroid<br />
kullanımının etkinliği sistemik kullanımla aynı<br />
iken yan etki oranlarının çok daha az olduğu<br />
bildirilmiştir. Sistemik kortikosterid kullanımının<br />
neredeyse kontraendike olduğu hastalar<br />
dışında (kontrolsüz DM, şiddetli hipertansiyon<br />
vb.), özellikle kalp yetmezliğinin eşlik ettiği ve<br />
vücudunda belirgin ödem bulunan hastalarda<br />
sistemik kortikosteroid kullanımı su ve tuz tutulumu<br />
yoluyla yetmezliği ve ödemi daha da artıracağından<br />
önerilmemektedir.<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmeli bir hastanın hastaneye<br />
yatırılarak tedavi kararının verilmesinde hasta-<br />
12
nın genel durumu, sosyal durumu, ilk tedaviye<br />
cevabı, komorbiditelerin alevlenmeye katkı<br />
oranı, alevlenmenin klinisyen tarafından riskli<br />
görülmesi gibi kişiden kişiye değişiklik gösterebilecek<br />
subjektif parametreler etkilidir. Hastaneye<br />
yatıştan sonra hastaların yaklaşık yarısında<br />
NIMV endikasyonu bulunabilmektedir (respiratuar<br />
asidoz, yardımcı solunum kası kullanımı<br />
veya paradoks solunum). NIMV uygulamasının<br />
%80 hastada başarılı olduğu ve yoğun bakıma ve<br />
entübasyona gidişleri büyük oranda engellediği<br />
bildirilmiştir. Dolayısıyla NIMV uygulamasının<br />
endike olduğu hastalarda solunum desteği hızlı<br />
şekilde ve doğru basınçlarla uygulanmalıdır.<br />
Yakın zamanda yapılan çalışmalar tolere edebilen<br />
hastalarda düşük inspiratuar basınç yerine<br />
yüksek inspiratuar basınçların (>20 mmHg)<br />
daha iyi sonuçlar verdiğini göstermektedir. Tüm<br />
tedavilere rağmen <strong>KOAH</strong> alevlenmesi ile hastaneye<br />
yatırılan hastaların yaklaşık %20’si yoğun<br />
bakıma sevk veya entübasyona ihtiyaç duyabilmektedir.<br />
Bu tip hastalarda kısa ve uzun dönem<br />
mortalitenin çok yüksek olduğu unutulmamalıdır.<br />
Ekstübasyon ihtimali düşük olan çok ağır<br />
hastalarda entübasyon tartışmalı bir seçenek<br />
olduğundan, entübasyon öncesi hasta ve/veya<br />
hasta yakınlarından mutlaka izin alınmalıdır.<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmesi dinamik bir olgu olduğundan<br />
alevlenmelere yaklaşımın hemen her<br />
aşamasında yukarıda tarif edildiği gibi tartışmalı<br />
durumlar var olmaya devam edecektir. Alevlenmeler<br />
hakkındaki bilgilerimiz arttıkça mükemmel<br />
olmasa da daha doğru kararlar alma ihtimalimiz<br />
artacaktır.<br />
<strong>KOAH</strong> Alevlenmesi Tanımları<br />
Anthonisen'in <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (1987): Daha çok alevlenmelerin bakteriyel<br />
enfeksiyonlara bağlı olarak geliştiği hipotezine dayanır ve nefes darlığında artış, balgamın<br />
miktarında artış veya pürülansında artış bulgularından en az birinin olması şeklinde<br />
tanımlanır (Tip 1, Tip 2, Tip 3)<br />
ACCP Working Group <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2000): Normal günlük değişikliklerin<br />
ötesinde, hastanın genel durumunda kalıcı bozulma ile karakterize, akut başlangıçlı ve<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastanın düzenli olarak kullandığı tedavide değişiklik gerektiren durum<br />
ATS-ERS <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2004): Hastalığın doğal seyri esnasında ortaya<br />
çıkabilen, bazal dispne, öksürük ve/veya balgam çıkartma şikayetlerinde artış ile<br />
karakterize ve düzenli olarak alınan tedavide değişiklik gerektiren durum<br />
GOLD <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2006): Hastalığın doğal seyri esnasında ortaya<br />
çıkabilen, günlük değişikliklerin ötesinde bazal dispne, öksürük ve/veya balgam çıkartma<br />
şikayetlerinde artış ile karakterize, akut karakterli ve <strong>KOAH</strong>'lı hastanın düzenli olarak<br />
kullandığı tedavide değişiklik gerektiren durum<br />
GOLD <strong>KOAH</strong> alevlenmesi tanımı (2011): Hastanın solunum yolu semptomlarında günden<br />
güne gözlemlenen normal değişkenliğin ötesinde ve ilaç değişikliğine yol açan bir<br />
kötüleşme ile ayırt edilen akut olay<br />
13
derleme<br />
Kronik Obstrüktif Akciğer<br />
Hastalığında Fenotipler<br />
Dr. Mehmet Polatlı<br />
Adnan Menderes<br />
Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Göğüs Hastalıkları AD,<br />
Aydın<br />
Hücreler yaşlandıkça oluşan hasarları biriktirme eğilimindedir.<br />
Bununla birlikte yaşlanmayla kişiden kişiye farklı<br />
düzeylerde seyreden, çeşitli progresif ve yaygın fonksiyonel<br />
bozulma durumlarının temelinde organizmanın genetik<br />
yapısının çevresel faktörlerle etkileşimi yatmaktadır. Bu<br />
hasar aslında nitelik olarak rastlantısaldır ve birikim hızı,<br />
gelişim ve onarıma yönelik genetik mekanizmaları yöneten<br />
genetik kompozisyon (genotip) tarafından belirlenir. Ortaya<br />
çıkan hastalık karakteri de fenotip olarak bilinir (1).<br />
<strong>KOAH</strong>, hem genetik yapı ve hem de çevresel faktörlerin<br />
etkileşiminin önemli olduğu tipik bir örnektir. Bu nedenle<br />
semptomlar, alevlenmeler, tedaviye yanıt, hastalık progresyon<br />
hızı veya mortalite gibi birçok farklı klinik sonuçla ilişkili<br />
bireysel farklılıkları tanımlayan özelliklerin, <strong>KOAH</strong>’ın<br />
fenotipini oluşturduğu kabul edilebilir. Bu sonuçların dikkate<br />
alınmasıyla yapılacak fenotipik bir sınıflama, farklı<br />
özellikleri olan hastaları ayırmada veya benzer prognoz ve<br />
tedavi yanıtı veren hastaları belirlemede önemli ipuçları<br />
verebilir. Böyle bir yaklaşım, tedavi sonuçları ve prognozu<br />
öngörmemizin yanı sıra hastalık sürecini daha iyi anlamamızı<br />
sağlayabilir.<br />
Geçmiş yıllarda kullanılan kronik bronşit, astım ve amfizemi<br />
içeren Venn şeması, <strong>KOAH</strong>’ın tüm fenotiplerini yansıtmada<br />
yetersizdir. Etyolojik açıdan bakıldığında da, sigara<br />
içen ve sigara içmeyenlerde gözlenen <strong>KOAH</strong>’ın, farklı fenotipik<br />
özelliklere sahip olduğu düşünülmektedir (2).<br />
Güncel tanıma göre <strong>KOAH</strong>, sigara dumanı başta olmak<br />
üzere zararlı partikül veya gazlara kar şı, akciğerler ve hava<br />
yollarında artmış inflamatuar yanıt ile ilişkili gelişen, genellikle<br />
ilerleyici, kalıcı hava akımı kısıtlanması ile karakterize<br />
tedavi edilebilir ve önlenebilir bir hastalıktır. Eşlik eden hastalıklar<br />
ve alevlenmeler hastalığın şiddetini etkiler (3).<br />
14
<strong>KOAH</strong>, hava akımı kısıtlılığı ve inflamasyonu,<br />
mukosiliyer fonksiyon bozukluğunu, hava<br />
yolların da yapısal değişiklikleri ve akciğer dışı<br />
sistemik etkileri içeren çeşitli patolojik değişikliklerle<br />
karakterize olduğuna göre her olguda<br />
klinik tablo, birlikte bulunan hastalıklar, altta<br />
yatan akciğer patolojileri, hastalığın şiddeti ve<br />
hastalığın ilerleme hızı farklıdır. İlgili patolojik<br />
mekanizmaların farklı düzeylerde olması<br />
nedeniy le, tek bir ölçüm ile doğru bir şekilde<br />
<strong>KOAH</strong>’ın şiddetini belirleyebilmek, prognozunu<br />
öngörebilmek ve tedavinin etkinliğini değerlendirebilmek<br />
ve böylece hastalığın tüm boyutlarını<br />
ölçebilmek mümkün görünmemektedir (4).<br />
Günümüzde <strong>KOAH</strong> teriminin bir şemsiye<br />
tanımlama olduğu, hastalığın klinik, fizyopatolojik<br />
ve radyolojik olarak çok farklı fenotiplere<br />
sahip olduğu düşünülmektedir (1). Bu fenotiplerden<br />
bazıları, bazı tedavilere yanıt verirken,<br />
diğerlerinden benzer yanıt alınamamaktadır. Bu<br />
nedenle <strong>KOAH</strong> tedavisinde kullanılan tedavinin<br />
etkinliğini değerlendirmede yalnızca spirometrik<br />
ölçütlerle değil, semptomlarda iyileşme,<br />
dispne ölçeği, egzersiz kapasitesi (6 dakika yürüme<br />
testi), vücut kitle indeksi, alevlenme sayısı,<br />
yaşam kalitesi, hastalık progresyon hızı ve mortalite<br />
gibi birçok parametrenin birlikte değerlendirilmesi<br />
gerekmektedir. Bazı hastalarda tedavi<br />
ile bazı parametreler düzelirken, diğerlerinde<br />
bu etkilenmenin görülmemesi nedeniyle tedavi<br />
bireysel düzeyde düzenlenmelidir. 2011’de güncellenen<br />
GOLD rehberinde, hastanın değerlendirilmesi<br />
ve tedavi yaklaşımında, tek bir kritere<br />
göre değil; klinik durumu (mMRC, CAT), yıllık<br />
alevlenme sayısı ve FEV 1<br />
düzeyi kriterleri dikkate<br />
alınarak hastalar 4 grupta değerlendirilmiştir<br />
(3). Bu durum GOLD rehberinin yaklaşık 10<br />
yıldır yalnızca FEV 1<br />
temeline dayanan hastalık<br />
yönetimine göre önemli bir değişimdir.<br />
Friedlander ve arkadaşları, <strong>KOAH</strong> fenotiplemesinde<br />
klinik, fizyolojik ve radyolojik özelliklerine<br />
göre değerlendirilmesi gereken özellikleri<br />
şu şekilde sıralamışlardır (1):<br />
1. Klinik olarak<br />
a. Dispne<br />
b. Sık alevlenme<br />
c. Düşük Vücut Kitle İndeksi (VKİ)<br />
d. Pulmoner kaşeksi<br />
e. İnhaler kortikosteroid yanıtı olanlar<br />
f. Depresyon ve anksiyete<br />
g. Sigara içmeyenler<br />
2. Fizyolojik<br />
a. Hava akımı kısıtlılığı<br />
b. Hızlı FEV 1<br />
kaybı<br />
c. Bronkodilatatör yanıtı olanlar<br />
d. Hava yolu aşırı duyarlılığı<br />
e. Hiperkapni<br />
f. Egzersiz toleransı düşük olanlar<br />
g. Hiperinflasyon<br />
h. Düşük diffüzyon kapasitesi (DL CO<br />
)<br />
i. Pulmoner hipertansiyon<br />
3. Radyolojik<br />
a. Amfizem<br />
b. Hava yolu hastalığı<br />
Fizyopatolojik Özellikler<br />
Hava akımı kısıtlılığı önemli bir fizyolojik parametre<br />
olmakla birlikte, aynı düzeyde obstrüksiyon<br />
bulgusu olan tüm hastalarda klinik özellikler<br />
aynı değildir. Solunum fonksiyon bozukluklarına<br />
yol açan fizyopatolojik parametrelerden<br />
en sık FEV 1<br />
kullanılsa da, hava akımı kısıtlılığı<br />
yanı sıra “hızlı progrese edenler”, bronkodilatatör<br />
yanıt durumu, hava yolu aşırı duyarlılığı,<br />
hiperkapni, egzersiz toleransında azalma, hiperinflasyon,<br />
düşük DL CO<br />
, pulmoner hipertansiyon<br />
gibi belirteçler de hastalığın bireysel olarak<br />
değerlendirilmesinde önemlidir. Hastada saptanan<br />
FEV 1<br />
düzeyine kıyasla, FEV 1<br />
kaybının hızlı<br />
olup olmaması daha fazla prognostik öneme sahiptir.<br />
<strong>KOAH</strong> yaşla artmasına rağmen, kişiden<br />
kişiye hastalığın ağırlığı ve progresyon hızı farklı<br />
olabilir. Buna göre, aynı FEV 1<br />
düzeyine sahip<br />
biri genç ve diğeri yaşlı iki ayrı bireyin progres-<br />
15
derleme<br />
yon hızı ve hastalığın doğal seyrinin farklı olması<br />
beklenen bir sonuçtur (5).<br />
Aynı evrede olan hastalar değerlendirildiğinde,<br />
hızlı FEV 1<br />
kaybı olanların hastaneye yatış ve<br />
mortalite riski yüksektir. Hızlı FEV 1<br />
kaybının<br />
etkisinin özellikle solunum fonksiyonları normal<br />
veya normale yakın olanlarda daha anlamlı<br />
olması, bu grupta yer alan olguların daha yakın<br />
izlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır (6).<br />
Hollanda “Dutch” hipotezine göre kronik hava<br />
yolu obstrüksiyonunun temelinde hava yolu<br />
aşırı duyarlılığı ve atopik hastalık bulunmakta,<br />
sigara içiminin etkisiyle kronik hava yolu<br />
obstrüksiyonu ortaya çıkmaktadır. (7). Hızlı<br />
fonksiyonel kaybı olan bu olguların tanımı<br />
tam olarak belirlenmemiş olsa da, metakolinle<br />
bronş duyarlılıklarının sıklıkla artmış bulunması,<br />
Hollanda hipotezini destekler bir bulgudur.<br />
ECLIPSE çalışmasında, reverzibilitenin<br />
stabil bir özellik olmadığı, farklı zamanlarda<br />
yapılan reverzibilite testlerinde önceden reverzibl<br />
olan hastanın sonradan irreverzibl özellik<br />
taşıdığı ya da bronkodilatatör yanıt alınmadığı<br />
gösterilen bazı hastalara farklı bir günde aynı<br />
inceleme tekrarlandığında yanıt alındığı gösterilmiştir.<br />
Bu nedenle reverzibilitenin <strong>KOAH</strong>’ta<br />
güvenilir bir fizyolojik fenotipik özellik olmadığı<br />
sonucuna varılmıştır (8).<br />
Total akciğer kapasitesi (TLC), FRC ve IC<br />
toplamına eşit olduğundan, hiperinflasyona<br />
bağlı FRC düzeyinin artışı IC’deki azalma ile sonuçlanır.<br />
İnspiratuar kapasitenin, total akciğer<br />
kapasitesine oranı (IC/TLC) inspirasyon fraksiyonu<br />
olarak tanımlanmaktadır ve <strong>KOAH</strong>’lı olgularda<br />
<strong>KOAH</strong>’ta Klinik Fenotipler<br />
<strong>KOAH</strong>’ta semptomlar, alevlenmeler ve sağlığa<br />
bağlı yaşam kalitesi gibi hasta merkezli klinik<br />
sonuçların (ve bunlarla ilişkili belirteçlerin) ölçümü<br />
hastanın fenotipini belirleme açısından da<br />
önemlidir. Özellikle nefes darlığı, öksürük, balgam<br />
ve yorgunluk gibi sık görülen semptomlar<br />
düşkünlük, normal günlük aktivitelerin kısıtlanması,<br />
duygusal ve sosyal bozukluklar gibi diğer<br />
önemli klinik sonuçlara anlamlı düzeyde katkıda<br />
bulunmaktadır. Her hastadaki etkisi farklı<br />
olsa da, semptomlar yaşam kalitesini bozmaktadır<br />
(17).<br />
Semptomların şiddeti ile tek başına FEV 1<br />
ile<br />
ölçülen hastalığın şiddeti arasında da önemli<br />
farklılıklar vardır (18). ATS sınıflamasına göre<br />
<strong>KOAH</strong> evre II ve III olan olgularda, İngiliz Tıbbi<br />
Araştırma Konseyi (MRC- Medical Research<br />
Council) dispne ölçeği ile, St George solunum<br />
anketiyle (SGRQ) belirlenen sağlığa bağlı yaşam<br />
kalitesi arasında anlamlı bir ilişki saptanırken,<br />
FEV 1<br />
ile bu ilişki daha zayıf bulunmuştur (19).<br />
FEV 1<br />
’in mortalite ve sağlık durumu ile ilişkili olduğu<br />
gösterilmiş olmakla birlikte bu ilişki zayıftır<br />
ve FEV 1<br />
beklenen seviyenin
derleme<br />
meyle ilişkili parametreler değerlendirildiğinde,<br />
önceki yıl alevlenme geçirmiş olmasının en belirleyici<br />
özellik olduğu gözlenmiştir (24).<br />
Astım, atopi, alerjik rinit öyküsü olan, nonspesifik<br />
bronş aşırı duyarlılık testi pozitif, wheezing,<br />
IgE yüksekliği, ekspiryum havasında NO<br />
yüksek ve bronşiyal sekresyonlarında eozinofil<br />
(+) olan olgular astım-<strong>KOAH</strong> fenotipi olarak<br />
kabul edilmektedir. <strong>KOAH</strong>’lı olguların %20-40’ı<br />
mikst fenotip özelliği taşıyabilir. <strong>KOAH</strong> astım<br />
fenotipi olan olgularda kortikosteroid yanıt daha<br />
belirgindir. Başka bir nedene bağlı olmaksızın<br />
birbirini izleyen en az iki yıl, her yıl en az üç ay<br />
düzenli balgam çıkaran olgular “kronik bronşit”<br />
olarak tanımlanmaktadır. Kronik bronşit diğer<br />
fenotiplere sıklıkla eşlik etmesi nedeniyle ayrı<br />
bir fenotip olarak yer almamaktadır (10).<br />
Depresyon <strong>KOAH</strong> alevlenme sıklığı ve hastaneye<br />
yatışlarda bağımsız risk faktörü olarak bulunmuştur<br />
(25,26). Kadın cinsiyette depresyon<br />
ve anksiyete oranları, yaşam kalitesinde bozulma<br />
daha fazla orandadır (27).<br />
Ayrı bir fenotip olarak değerlendirilmesi gereken<br />
klinik durum sigara içmeyenlerde görülen<br />
<strong>KOAH</strong>’tır. <strong>KOAH</strong>’lı olgular arasında sigara<br />
içmeyenler %25 dolayında olup, NHANES III<br />
çalışmasında sigara içmeyenlerde hafif <strong>KOAH</strong><br />
%5.3, orta-ağır <strong>KOAH</strong> %1.2 bulunmuştur. Bu<br />
olgularda çevresel/mesleki maruziyet, otoimmün<br />
bozukluğun rol oynayabileceği düşünülmektedir.<br />
Genelde bu hastalar yanlış olarak astım<br />
tanısı ile takip edilmektedir (1).<br />
Komorbid hastalıklar, <strong>KOAH</strong>’ın şiddetini ve<br />
prognozunu, benzer şekilde <strong>KOAH</strong> da, komorbid<br />
hastalıkların seyrini olumsuz şekilde değiştirmektedir.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastaların %25’i kardiyovasküler,<br />
%30’u kanser, %30’u diğer komorbid<br />
hastalıklar nedeniyle kaybedilmektedir. Hava<br />
yolu obstrüksiyonunun şiddeti arttıkça, komorbiditelerin<br />
hastaneye yatış riskini, mortaliteyi ve<br />
sağlık harcamalarını da artırdığı bilinmektedir<br />
(28). Bununla birlikte komorbid durumların<br />
tedavisinin <strong>KOAH</strong> doğal seyrini veya <strong>KOAH</strong>’ın<br />
tedavisinin komorbid durumun doğal seyrini<br />
nasıl etkilediği konusunda daha fazla çalışmaya<br />
ihtiyaç vardır (29).<br />
Celli ve ark., <strong>KOAH</strong>’a bağlı gelişen fonksiyonel<br />
hasar ve sistemik belirtilerin önemi nedeniyle,<br />
BODE indeksinin tek başına FEV 1<br />
’den daha<br />
anlamlı olduğunu bildirmişlerdir (30). Daha<br />
sonraki yıllarda BODE indeksine benzer şekilde,<br />
farklı sonlanım noktalarını değerlendirmek<br />
amacıyla başka çok boyutlu indeksler de (mBO-<br />
DE, e-BODE, BODE-x, ADO, SAFE, DOSE, vb.)<br />
tanımlanmıştır. Ancak çok boyutlu indeksler<br />
farklı ölçütleri tek bir indekste birleştiriyor olsa<br />
da, hastaların bu şekilde gruplandırılması, bazı<br />
ayırt edici özelliklerin maskelenmesi riski sonucunu<br />
doğurmaktadır (29).<br />
Diğer yandan klinik olarak anlamlı kabul edilen<br />
birçok farklı belirteç küme analizi yöntemi<br />
ile gruplandırıldığında, bazı farklı fenotiplerde<br />
bazı belirteçlerin daha ön plana geçtiği, dolayısıyla<br />
bu gruplandırılmış fenotiplerin farklı<br />
klinik tablolara sahip olduğu gözlenmiştir. Bu<br />
gruplandırma özellikle tedavi seçimlerinde yol<br />
gösterici olabilir. Burgel ve ark., dört grupta değerlendirdikleri<br />
hastalarını temel olarak 1- genç,<br />
ağır hastalık, zayıf; 2- genç, orta şiddette hastalık;<br />
3- yaşlı, hafif hastalık, kilolu ve 4- yaşlı, orta<br />
şiddette hastalık, kilolu hastalar olarak gruplandırmıştır<br />
(31).<br />
Bir başka astım-<strong>KOAH</strong> grup analizinde, 1-<br />
Klasik <strong>KOAH</strong>, 2- Astım-<strong>KOAH</strong> örtüşen, 3- Astım,<br />
yüksek IgE ve balgam eozinofilisi ve 4- Astım,<br />
düşük IgE, balgam eozinofilisi olarak gruplandırılmıştır<br />
(32).<br />
Radyolojik Fenotipleme<br />
Son yıllarda görüntüleme yöntemlerinde sağlanan<br />
gelişmeler akciğer parankimi ve hava<br />
yollarının daha iyi değerlendirilmesine olanak<br />
sağlamıştır. Kalitatif BT görüntülemede am-<br />
18
fizem varlığı ve tipi (sentrlobüler, panlobüler,<br />
distal asiner), hava yolu duvar kalınlığı ve bronşektazi<br />
gibi bozukluklar saptanırken, kantitatif<br />
ölçümlerle akciğer parankim dansitesi ve hava<br />
yollarındaki değişiklikler rakamsal olarak değerlendirilebilmektedir.<br />
Etyolojik olarak sigara<br />
veya mesleki toz maruziyet öyküsü olanlarda<br />
radyolojik olarak daha çok sentrlobüler, genetik<br />
alfa 1 antitripsin (AAT) eksikliği olanlarda<br />
panlobüler amfizem daha sıktır. Patolojik olarak<br />
amfizem ağırlığı ile yüksek çözünürlüklü<br />
BT (YÇBT) arasında anlamlı ilişki olduğu bildirilmiştir.<br />
Fonksiyonel parametreler ile özellikle<br />
diffüzyon kapasitesi ve radyolojik görüntüleme<br />
arasında anlamlı ilişki vardır. 172 stabil <strong>KOAH</strong><br />
olgusunun bilgisayarlı tomografik kesitlerle akciğer<br />
parankiminin yanı sıra balgam ve periferik<br />
eozinofili, solunum semptomlarının üç farklı<br />
fenotipte değerlendirildiği bir çalışmada olgular,<br />
1- Bronşiyal kalınlaşma (BK) (+) veya (-) hafif<br />
amfizem, 2- BK olmadığı amfizem, 3- BK ile birlikte<br />
amfizem şeklinde değerlendirilmiştir (33).<br />
Kitaguchi ve arkadaşları ise bronkodilatörler ve<br />
inhaler steroidlere yanıta göre, hava yolu kalınlaşması<br />
olmaksızın sadece amfizem bulguları<br />
olan fenotipin, hava yolu hastalığı olanlara göre<br />
yanıtının daha az olduğunu bildirmiştir. Bu bulgular<br />
radyolojik olarak bazı morfolojik fenotiplerin<br />
klinik ve tedaviye yanıtının farklı olduğunu<br />
düşündürmektedir (34).<br />
NETT (National Emphysema Treatment Trial)<br />
çalışması alt grup analizleri de, bazı fenotiplerin<br />
akciğer volüm azaltma cerrahisinden daha<br />
fazla yarar gördüğünü, bazı fenotiplerde ise tam<br />
aksine cerrahi tedavinin mortaliteyi artırdığını<br />
ortaya koymuştur. Buna göre cerrahi tedavi önerilmeyen<br />
hasta grubu düşük FEV 1<br />
ve DL CO<br />
düzeyi<br />
olan, yaygın amfizem bulguları olan hasta<br />
grubudur. Diğer yandan, üst loblarda amfizemin<br />
hakim olduğu hastalar ise uygun yaş ve fonksiyonel<br />
parametreleri karşılıyorlarsa, cerrahi tedavi<br />
açısından uygun adaylardır (35,36).<br />
Sonuç olarak, klinik, fizyopatolojik ve radyolojik<br />
potansiyel fenotiplerin validasyonu<br />
amacıyla longitudinal çalışmalara ihtiyaç vardır.<br />
Bu çalışmalardan elde edilen verilere göre,<br />
<strong>KOAH</strong>’ın farklı fenotipleri arasındaki ilişkilerin<br />
saptanması, bu fenotiplerin yaş, cinsiyet gibi<br />
başka değişkenlerle nasıl bir farklılaşma içine<br />
girdiği belirlenebilir. Böylece <strong>KOAH</strong>’ta fenotipleme<br />
ile hasta alt gruplarının ayırt edilmesi<br />
mümkün olabilir ve bu fenotiplerin doğal seyri<br />
ve tedavi yaklaşımları hastaya özel olarak şekillendirilebilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Friedlander AL, Lynch D, Dyar LA, Bowler RP. Phenotypes<br />
of chronic obstructive pulmonary disease. COP-<br />
D:Journal of Chronic Obstructive Pulmonary Disease.<br />
2007, Cilt 4, s. 355-384.<br />
2. Agusti A, Calverley PM, Celli B, Coxson HO, Edwards<br />
LD, Lomas DA, MacNee W, Miller BE, Rennard S, Silverman<br />
EK, Tal-Singer R, Wouters E, Yates JC, Vestbo<br />
J. Evaluation of COPD Longitudinally to Identify Predictive<br />
Surrogate Endpoints (ECLIPSE) investigators.<br />
Characterisation of COPD heterogenity in the ECLIP-<br />
SE cohort. Respir Res. 2010, Cilt 10, 11, s. 122.<br />
3. Global Strategy for the Diagnosis, Management and<br />
Prevention of COPD, Global Initiative for Chronic<br />
Obstructive Lung Disease (GOLD) 2011. Available<br />
from: http://www.goldcopd.org/. [Çevrimiçi]<br />
4. Jones PW, Agusti AGN. Outcomes and markers in the<br />
assessment of chronic obstructive pulmonary disease.<br />
Eur Respir J. 2006, Cilt 27, s. 822-832.<br />
5. Rennard SI, Vestbo J. Natural histories of chronic<br />
obstructive pulmonary disease. Proc Am Thorac Soc.<br />
2008, Cilt 5, 9, s. 878-883.<br />
6. Mannino DM, Reichert MM, Davis KJ. Lung function<br />
decline and outcomes in an adult population. Am J<br />
Respir Crit Care Med. 2006, Cilt 173, 9, s. 985-990.<br />
7. Tashkin DP, Altose MD, Connett JE, Kanner RE, Lee<br />
WW, Wise RA. Methacholinereactivity predicts changes<br />
in lung function over time in smokers with earlychronic<br />
obstructive pulmonary disease. The Lung<br />
Health Study Research Group. Am J Respir Crit Care<br />
Med. 1996, Cilt 153, 6 Pt 1, s. 1802-1811.<br />
8. Albert P, Agusti AGN, Edwards L, et al. Bronchodilator<br />
responsiveness as a phenotypic characteristic of<br />
established chronic obstructive pulmonary disease.<br />
Thorax. <strong>2012</strong> [Epub ahead of print], doi:10.1136/thoraxjnl-2011-201458.<br />
9. Casanova C, Cote C, de Torres JP, et al. Inspiratory-to-total<br />
lung capacity ratio predicts mortality in<br />
patients with Chronic Obstructive Pulmonary Disease.<br />
Am J Respir Crit Care Med. 2005, Cilt 171, 6, s.<br />
591-597.<br />
19
derleme<br />
10. Miravitlles M, Calle M, Soler-Cataluña JJ. Clinical<br />
phenotypes of COPD: identification, definition and<br />
implications for guidelines. Arch Bronconeumol.<br />
<strong>2012</strong>, Cilt 48, 3, s. 86-98.<br />
11. Travers J, Laveneziana P, O’Donnell DE. Physiologic<br />
assessment of COPD. [dü.] Sharafkhaneh A. Hanania<br />
NA. COPD: A Guide to Diagnosis and Clinical Management.<br />
Respiratory Medicine. 2011, s. 33-57.<br />
12. O’Donnell DE, Revill SM, Webb KA. Dynamic hyperinflation<br />
and exercise intolerance in chronic obstructive<br />
pulmonary disease. Am J Respir Crit Care Med. 2001,<br />
Cilt 164, 5, s. 770-777.<br />
13. Oga T, Nishimura K, Tsukino M, Sato S, Hajiro T.<br />
Analysis of the factors related to mortality in chronic<br />
obstructive pulmonary disease: role of exercise capacity<br />
and health status. Am J Respir Crit Care Med.<br />
2003, Cilt 167, 4, s. 544-549.<br />
14. Pinto-Plata VM, Cote C, Cabral H, Taylor J, Celli BR.<br />
The 6-min walk distance; change over time and value<br />
as a pre¬dictor of survival in severe COPD. Eur Respir<br />
J. 2004, Cilt 23, s. 28-33.<br />
15. Wright JL, Levy RD, Churg A. Pulmonary hypertension<br />
in chronic obstructive pulmonary disease: Current<br />
theories of pathogenesis and their implications for<br />
treatment. Thorax. 2005, Cilt 60, s. 605-609.<br />
16. Polatli M, Cakir A, Cildag O, Bolaman AZ, Yenisey C,<br />
Yenicerioglu Y. Microalbuminuria, von Willebrand factor<br />
and fibrinogen levels as markers of the severity<br />
in COPD exacerbation. J Thromb Thrombolysis. 2008,<br />
Cilt 26, 2, s. 97-102.<br />
17. Polatlı, Mehmet. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında<br />
İzlem Kriterleri. [dü.] Sema Umut ve Ertürk<br />
Erdinç. Tanımdan Tedaviye Kronik Obstrüktif Akciğer<br />
Hastalığı Toraks Kitapları. s.l. : Galenos Yayıncılık,<br />
2008, s. 383-398.<br />
18. Nishimura K, Izumi T, Tsukino M, Oga T. Dyspnea is a<br />
better predictor of 5-year survival than airway obstruction<br />
in patients with COPD. Chest. 2002, Cilt 121, s.<br />
1434-1440.<br />
19. Hajiro T, Nishimura K, Tsukino M, et al. A comparison<br />
of the level of dyspnea vs disease severity in indicating<br />
the health related quality of life of patients with<br />
COPD. Chest. 1999, Cilt 116, s. 1632-1637.<br />
20. Hajiro T, Nishimura K, Tsukino M, Ikeda A, Oga T.<br />
Stages of disease severity and factors that affect the<br />
health statusof patients with chronic obstructive pulmonary<br />
disease. Respir Med. 2000, Cilt 94, s. 841-846.<br />
21. Agusti AG, Noguera A, Sauleda J, Sala E, Pons J,<br />
Busquets X. Systemic effects of chronic obstructive<br />
pulmonary disease. Eur Respir J. 2003, Cilt 21, s. 347-<br />
360.<br />
22. Fabbri LM, Rabe KF. From COPD to chronic systemic<br />
inflammatory syndrome? Lancet. 2007, Cilt 370, 9589,<br />
s. 797-799.<br />
23. Chailleux E, Laaban JP, Veale D. Prognostic value of<br />
nutritional depletion in patients with COPD treated by<br />
long-term oxygen therapy. Chest. 2003, Cilt 123, s.<br />
1460-1466.<br />
24. Hurst JR, Vestbo J, Anzueto A, et al. Susceptibility to<br />
exacerbation in chronic obstructive pulmonary disease.<br />
N Engl J Med. 2010, Cilt 363, 12, s. 1128-1138.<br />
25. Jennings JH, Digiovine B, Obeid D, Frank C. The association<br />
between depressive symptoms and acute<br />
exacerbations of COPD. Lung. 2009, Cilt 187, 2, s. 128-<br />
135.<br />
26. Dahlén I, Janson C. Anxiety and depression are related<br />
to the outcome of emergency treatment in patients<br />
with obstructive pulmonary disease. Chest.<br />
2002, Cilt 122, 5, s. 1633-1637.<br />
27. Han MK, Postma D, Mannino DM, Giardino ND, Buist<br />
S, Curtis JL, Martinez FJ. Gender and chronic obstructive<br />
pulmonary disease: why it matters. Am J Respir<br />
Crit Care Med. 2007, Cilt 176, 12, s. 1179-1184.<br />
28. Türk Toraks Derneği <strong>KOAH</strong> Çalışma Grubu. Türk Toraks<br />
Derneği Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Tanı<br />
ve Tedavi Uzlaşı Raporu. 2010, Cilt 11, 1, s. 5-64.<br />
29. Han MK, Agusti A, Calverley PM, et al. Chronic obstructive<br />
pulmonary disease phenotypes: the future of<br />
COPD. Am J Respir Crit Care Med. 2010, Cilt 182, 5, s.<br />
598-604.<br />
30. Celli BR, Cote CG, Marin JM, Casanova C, Montes<br />
de Oca M, Mendez RA, Pinto Plata V, Cabral HJ. The<br />
body-mass index, airflow obstruction, dyspnea and<br />
exercise capacity index in chronic obstructive pulmonary<br />
disease. N Engl J Med. 2004, Cilt 350, s. 1005-<br />
1011.<br />
31. Burgel PR, Paillasseur JL, Caillaud D, Tillie-Lablond<br />
I, Chanez P, Escamilla R, et al. Clinical COPD phenotypes:<br />
a novel approach using principal component<br />
and cluster analyses. Eur Respir J. 2010, Cilt 36, s.<br />
531-539.<br />
32. Wardlaw AJ, Silverman M, Siva R, Pavord ID, Green R.<br />
Multi-dimensional phenotyping: towards a new taxonomy<br />
for airway disease. Clin Exp Allergy. 2005, Cilt<br />
35, 10, s. 1254-1262.<br />
33. Fujimoto K, Kitaguchi Y, Kubo K, Honda T. Clinical<br />
analysis of chronic obstructive pulmonary disease<br />
phenotypes classified using high-resolution computed<br />
tomography. Respirology. 2006, Cilt 11, s. 731-740.<br />
34. Kitaguchi Y, Fujimoto K, Kubo K, Honda T. Characteristics<br />
of COPD phenotypes classified according to the<br />
findings of HRCT. Respir Med. 2006, Cilt 100, 10, s.<br />
1742-1752.<br />
35. Fishman A, Martinez F, Naunheim K, et al. A randomized<br />
trial comparing lung-volume-reduction surgery<br />
with medical therapy for severe emphysema. N<br />
Engl J Med. 2003, Cilt 348, s. 2059.<br />
36. Martinez FZ. Lung volume reduction surgery in COPD.<br />
http://www.uptodate.com. [Çevrimiçi] 20 April <strong>2012</strong>.<br />
20
April 27-30, 2013 Çeşme - Izmir / TURKEY<br />
www.solunum.org.tr/ecbip2013<br />
Abstract Submission<br />
Deadline<br />
15 February 2013<br />
ENDORSED BY<br />
EUROPEAN<br />
RESPIRATORY<br />
SOCIETY<br />
“The American College of Chest Physicians has approved this educational event, recognizing<br />
its importance toward advancing clinical practice and scientific efforts that promotes<br />
patient-focused care in the fields of pulmonary, critical care, and sleep medicine. All<br />
statements, recommendations, suggestions, or expressions of opinion contained herein, along<br />
with any handout material, are those of the author or speaker, and do not necessarily<br />
represent an official position of the American College of Chest Physicians.”<br />
EABIP President<br />
Felix Herth<br />
TRS President<br />
Mecit Süerdem, MD<br />
Congress Presidents<br />
Chris Bolliger, MD; Benan Caglayan, MD<br />
EABIP and Congress<br />
Secretary<br />
Semra Bilaceroglu, MD<br />
Contact<br />
Semra Bilaceroglu, MD<br />
s.bilaceroglu@gmail.com<br />
+90 (532) 661 45 22<br />
+90 (232) 362 28 31<br />
Organization Secreteriat: K2 Conference and Event Management<br />
Kosuyolu Mh. Ali Nazime Sk. No:45 Kosuyolu 34718 Kadikoy / Istanbul / Turkey<br />
Phone: +90 (216) 428 95 51 (pbx) • Fax: +90 (216) 428 95 91 • E-mail: ecbip2013@k2-events.com
derleme<br />
<strong>KOAH</strong> ve Maliyeti<br />
Prof. Dr. Meltem Tor<br />
Bülent Ecevit Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesi<br />
Göğüs Hastalıkları AD<br />
Zonguldak<br />
<strong>KOAH</strong> tüm dünyada en önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden<br />
biri ve önemli bir halk sağlığı sorunudur. KO-<br />
AH’ın1990 yılında en sık görülen 6. ölüm nedeniyken, 2020<br />
yılında 3. ölüm nedeni olacağı öngörülmektedir. <strong>KOAH</strong> prevalansı<br />
yaşla ve sigara içimi ile ilişkili olarak özellikle gelişmekte<br />
olan ülkelerde artmaya devam etmektedir. Özellikle<br />
gelişmekte olan ülkelerde hastalığın erkeklerde daha yaygın<br />
olduğu gösterilmiştir. <strong>KOAH</strong> prevalansı, 1990–2001 yılları<br />
arasında yayınlanan toplum tabanlı 32 prevalans çalışmasının<br />
metaanalizinde 40 yaş üstü yetişkinlerde %9–10 olarak<br />
bildirilmekle birlikte, daha sonraki iki uluslararası çalışmadan<br />
biri olan ve Güney Amerika’nın beş kentinde yapılan<br />
PLATINO çalışmasında ve 18 ülkeden seçilen pilot şehirlerde<br />
gerçekleşen ve BOLD (Burden of Obstructive Lung<br />
Disease-Obstrüktif Akciğer Hastalığı Yükü) girişimi tarafından<br />
yürütülen çalışmada %20’ler düzeyinde bildirilmiştir.<br />
<strong>KOAH</strong> konusunda tanısal standartların bulunmayışı nedeniyle<br />
mevcut mortalite verilerinin güvenilirlikleri sınırlıdır.<br />
Ölüm kayıtlarında da <strong>KOAH</strong> genellikle bildirilmemektedir.<br />
İngiltere’de yapılan bir çalışmada <strong>KOAH</strong>’lı hastaların ölüm<br />
kayıtlarının sadece %57’sinde <strong>KOAH</strong>’ın birincil ölüm nedeni<br />
veya ek hastalık olarak belirtildiği bildirilmiştir. Buna rağmen<br />
son 30–40 yılda <strong>KOAH</strong>’tan ölümlerin giderek arttığı<br />
söylenebilir. DSÖ verilerine göre 2000 yılında tüm dünyada<br />
yaklaşık 2.75 milyon kişi <strong>KOAH</strong> nedeniyle ölmüştür ve bu<br />
ölümlerin yarısı, çoğu Çin’de olmak üzere Batı Pasifik bölgesinde<br />
gerçekleşmiştir (1,2).<br />
1965–1998 yılları arasında ABD’de erkeklerde koroner arter<br />
hastalığından ölümlerin %59, inmeden ölümlerin %64 ve<br />
diğer kardiyovasküler hastalıklardan ölümlerin %35 azalmasına<br />
karşın, aynı dönemde <strong>KOAH</strong>’tan ölümler %163 artmıştır.<br />
Bu artışta özellikle yaşlanan toplum ve toplumdaki sigara<br />
içme alışkanlıkları etkin olmaktadır. <strong>KOAH</strong> genellikle yaşlıların<br />
ve sigara içen erkeklerin hastalığı olarak algılanmasına<br />
22
ağmen, örneğin ABD’de kadınların sigara içme<br />
oranlarındaki artış ve daha uzun yaşam süreleri<br />
<strong>KOAH</strong> mortalite hızında kadınları erkeklerin<br />
önüne geçirmiştir. Sonuç olarak toplumların sigara<br />
içme eğilimlerindeki değişiklikler 20-30 yıl<br />
içinde <strong>KOAH</strong> mortalitesini olumlu ya da olumsuz<br />
yönde etkilemektedir (1,2,3,4).<br />
Farkındalığı giderek artmakta olan <strong>KOAH</strong>’ın<br />
sosyal ve ekonomik yükü ölçülmeye çalışılmaktadır.<br />
Bir hastalığın morbiditesi değerlendirilirken<br />
öncelikle poliklinik başvuru sayıları, acil<br />
servis başvuruları, hastaneye yatışlar gibi ölçütler<br />
kullanılmaktadır. Hastane yatak sayısı, sağlık<br />
kuruluşları arasındaki sevk zinciri gibi dış<br />
faktörler morbiditeyi etkileyebilir. Morbiditeyi<br />
değerlendirmede kullanılan ölçütler sağlık hizmetlerinin<br />
sunumu ile yakından ilgili olduğundan<br />
morbidite verileri sağlık hizmetlerine ihtiyacı<br />
belirlemede yararlı olabilir. DSÖ tarafından<br />
morbiditeyi veya hastalık yükünü değerlendirmede<br />
YLD (sakatlıkla kaybedilen yaşam yılı) ve<br />
DALY (erken ölümler ve sakatlık nedeniyle kaybedilen<br />
yılların toplamı) ölçütleri kullanılmaktadır.<br />
Bu ölçütlere göre <strong>KOAH</strong> önemli bir morbidite<br />
nedenidir. <strong>KOAH</strong>’a ikincil doğrudan (tanı<br />
ve tedavi harcamaları) ve dolaylı maliyetler (sakatlığın<br />
ekonomik sonuçları, kaybedilen iş, erken<br />
ölüm, hastalık nedeniyle yapılan aile harcamaları)<br />
oldukça yüksek düzeyde olup ciddi bir ekonomik<br />
yük oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerde<br />
<strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin maliyeti sağlık bütçesi<br />
içinde önemli bir yere sahiptir. Avrupa Birliği<br />
ülkelerinde solunum hastalıklarına ikincil toplam<br />
doğrudan maliyetin toplam sağlık hizmeti<br />
bütçesinin %6’sını oluşturduğu, <strong>KOAH</strong>’a ikincil<br />
harcamaların da bu maliyetin %56’sının nedeni<br />
olduğu (38.6 milyar euro) bildirilmiştir. 2002<br />
verilerine göre ABD’de <strong>KOAH</strong>’a ikincil doğru-<br />
23
derleme<br />
dan maliyet 18 milyar dolar, dolaylı maliyet ise<br />
14.1 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Hastalık<br />
şiddeti arttıkça neden olduğu maliyetler de<br />
artmaktadır (4,5).<br />
Türkiye’de, sigara içme alışkanlığı, iç ve dış<br />
ortam hava kirliliği gibi risk faktörleri oldukça<br />
yaygın olmakla birlikte <strong>KOAH</strong>’ın ekonomik yüküne<br />
yönelik sınırlı çalışma bulunmaktadır. Sağlık<br />
Bakanlığı hastalık kodlarında yakın tarihe<br />
kadar <strong>KOAH</strong> tanısının olmamış olması, geçmişe<br />
yönelik <strong>KOAH</strong> mortalite ve morbidite verilerine<br />
ulaşımı engellemektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine<br />
göre 1965–1997 yılları arasında kronik<br />
bronşit, amfizem ve astım tanılarıyla ülkede bulunan<br />
tüm hastanelerden taburcu edilen hastaların<br />
sayısında 3.1 kat artış ve bu hastalar arasında<br />
ölümlerde 5.1 kat artış izlenmiştir. 1997 yılı verilerine<br />
göre Türkiye’nin tüm hastanelerinden 127<br />
bin hasta kronik bronşit, amfizem ve astım tanılarıyla<br />
taburcu edilmiştir. Ülkemizde <strong>KOAH</strong>’ın<br />
yüküne yönelik önemli verilerin elde edilmesini<br />
sağlayan çalışmaların başında Sağlık Bakanlığı’nca<br />
yürütülen Ulusal Hastalık Yükü Çalışması<br />
gelmektedir. Türkiye’de 2003 yılında yapılan ulusal<br />
hastalık yükü çalışması, <strong>KOAH</strong>’ın ülkemizde<br />
3. ölüm nedeni olduğunu ve her yıl 26 bin kişinin<br />
ölümüne neden olduğunu göstermektedir<br />
(2). Ulusal hastalık yükü açısından bakıldığında<br />
<strong>KOAH</strong>, ilk on hastalık yükü sıralamasında %2.8<br />
ile sekizinci sırada yer almaktadır. Adana ilinde<br />
yapılan BOLD-Türkiye çalışmasında da <strong>KOAH</strong><br />
prevalansının 40 yaş üstü yetişkinlerde %19.6<br />
(erkeklerde %28 ve kadınlarda %10.3) olduğu<br />
gösterilmiştir (6). Bu çalışmada ayrıca <strong>KOAH</strong>’ın<br />
Türkiye’deki boyutu ile ilgili de detaylı veriler<br />
elde edilmiştir. Zonguldak’ta T. Örnek’in tez çalışmasında<br />
ise Zonguldak merkez popülasyonda<br />
40 yaş üstü yetişkinlerde <strong>KOAH</strong> prevalansının<br />
%14.1 (erkeklerde %19.3 ve kadınlarda %9.8)<br />
olduğu gösterilmiştir (7).<br />
<strong>KOAH</strong> hem doğrudan hem de dolaylı maliyeti<br />
nedeniyle ekonomik ve sosyal yükü artmakta<br />
olan bir hastalıktır. Doğrudan maliyet hesaplamaları;<br />
ilaç harcamaları, tanısal incelemelere ait<br />
harcamalar, hastalığın takibiyle ilgili giderler,<br />
poliklinik ve acil harcamaları ve hastane yatışlarını<br />
içermektedir. Hastane yatış maliyetleri<br />
doğrudan sağlık maliyetlerinin en önemli kısmını<br />
oluşturur. <strong>KOAH</strong> akut alevlenme nedeni<br />
ile hastane yatışlarının maliyeti ülkeden ülkeye<br />
farklılık göstermektedir. Singapur’da yapılan<br />
bir çalışmada standart hastane odasında yatan<br />
bir <strong>KOAH</strong> hastasının maliyeti 7184 dolar olarak<br />
hesaplanmıştır (8). Avrupa Birliği’nde toplam<br />
sağlık giderlerinin %6’sını solunum sistemi<br />
hastalıkları oluşturmaktadır. <strong>KOAH</strong>’ın maliyeti<br />
38.6 milyar euro olarak bildirilmektedir. ABD’de<br />
ise 2002’de <strong>KOAH</strong>’ın doğrudan maliyeti 18 milyar<br />
dolar, dolaylı maliyeti ise 14.1 milyar dolar<br />
olarak ifade edilmekle birlikte bu rakamın 2010<br />
yılında 29.5 milyar dolara ulaştığı rapor edilmiştir.<br />
Doğrudan maliyetin önemli bir kısmını ise<br />
hastane yatış maliyetleri oluşturmaktadır (9).<br />
Grasso ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada<br />
hastanede yatan hastalar <strong>KOAH</strong> olup olmamasına<br />
göre gruplara ayrılmış ve <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />
(n=42.472), <strong>KOAH</strong> olmayan hastalara<br />
(n=1.221.615) göre 2.4 kat daha fazla maliyete<br />
neden olduğu hesaplanmıştır (10). Dalal ve<br />
ark. 37.089 <strong>KOAH</strong>’lı hastada yaptıkları maliyet<br />
analizinde <strong>KOAH</strong>’ın ortalama maliyetini 2008<br />
dolar, ayaktan hasta için 305 dolar, acil ayaktan<br />
hasta için 274 dolar, acil servis hastası için 327<br />
dolar, standart servis hastası için 9745 dolar ve<br />
yoğun bakım hastası için ise 33.440 dolar olarak<br />
bildirmektedir (11).<br />
Türkiye’den yapılan ilk önemli <strong>KOAH</strong> maliyet<br />
analiz çalışması Hacıevliyagil ve ark. tarafından<br />
yayınlanmıştır (12). Bu çalışmada göğüs<br />
hastalıkları servisinde yatan tüm hastaların<br />
maliyeti analiz edilmiş ve akciğer kanseri için<br />
maliyet 1978 TL (n:69), pnömoni için 1479<br />
TL (n:54), <strong>KOAH</strong> için 1336 TL (n:105) olarak<br />
bildirilmiştir. Toplam hasta sayısının maliye-<br />
24
tine bakıldığında ise <strong>KOAH</strong> birinci sırada yer<br />
almaktadır. Özkaya ve ark. tarafından yapılan<br />
bir çalışmada ise <strong>KOAH</strong> akut alevlenme için<br />
hastaneye her yatışın maliyeti 718 ± 364 dolar<br />
olarak bildirilmiştir (13). Akut alevlenme<br />
için yatan hastaların maliyetlerinin daha fazla<br />
olması beklenirken burada hastane maliyetlerinin<br />
önemli bir kısmını oluşturan YBÜ hastalarının<br />
bu çalışmaya dahil edilmediği gözlenmiştir.<br />
Kendi kliniğimizde yaptığımız bir<br />
çalışmada ise kliniğimize <strong>KOAH</strong> akut alevlenme<br />
tanısıyla yatırılan hastaların hastane fatura<br />
maliyetleri hesaplanmıştır (14). 72 <strong>KOAH</strong> hastası<br />
için (YBÜ:22, servis n:50) yapılan maliyet<br />
analizinde hastaların ortalama hastanede yatış<br />
süresinin 12.65±7.4 gün, ortalama serviste yatış<br />
maliyetinin ise 1876,28±1238 TL, ortalama<br />
YBÜ’de yatış maliyetinin ise 6871,20±5342 TL<br />
olduğu saptanmıştır. <strong>KOAH</strong> maliyetini etkileyen<br />
faktörlerin başında hastaneye yatış sayısı ve<br />
süresi, FEV 1<br />
, sigara içimi, mekanik ventilasyon,<br />
YBÜ yatışı, ölüm ve komorbiditeler gelmektedir.<br />
Bizim çalışmamızdaki maliyetler diğer ülkelerdekine<br />
kıyasla daha düşüktür. Retrospektif<br />
bir diğer çalışmada ise 413 <strong>KOAH</strong> hastasının<br />
hastane maliyetleri ile spirometrik sonuçları<br />
arasındaki ilişki değerlendirilmiş ve maliyetler<br />
<strong>KOAH</strong> evresine göre değerlendirildiğinde hastane<br />
maliyeti hafif, orta ve ağır olgularda sırası<br />
ile 680, 2658 ve 6770 dolar olarak saptanmıştır<br />
(15). Örnek ve ark. özellikle YBÜ’de yatan hastaların<br />
birçoğunda spirometrik değerlendirmeler<br />
yapılamamış olmasına rağmen, FEV 1<br />
derleme<br />
prevalansının artışı ile birlikte <strong>KOAH</strong>’ın doğrudan<br />
maliyetinin de artacağı bir gerçektir. Ülkemizde<br />
bu konuda net verileri ortaya koyacak<br />
daha detaylı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Global Strategy for the Diagnosis, Management and<br />
Preven-tion of COPD. Global Initiative for Chronic<br />
Obstructive Lung Disease (GOLD) 2011. [Internet]<br />
http://www.goldcopd.org<br />
2. T.C.Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel<br />
Müdürlüğü Türkiye Kronik Hava Yolu Hastalıklarını<br />
(Astım - <strong>KOAH</strong>) Önleme Ve Kontrol Programı (2009 -<br />
2013) Eylem Planı. [Internet] http://www.saglik.gov.<br />
tr/TR/dosya/1-73897/h/turkiye-khh-astim-koah-onleme-ve-kontrol-programi-2009-.pdf<br />
3. Lopez AD, Shibuya K, Rao C, et al. Chronic obstructive<br />
pulmonary disease: current burden and future projections.<br />
Eur Respir J. 2006; 27: 397-412.<br />
4. Sullivan SD, Ramsey SD, Lee TA. The economic burden<br />
of COPD. Chest. 2000; 117 (Suppl 2): S5-S9.<br />
5. Wouters EF. Economic analysis of the Confronting<br />
COPD survey: An overview of results. Respir Med.<br />
2003; 97 (Suppl C): S3-S14.<br />
6. Kocabaş A, Hancıoğlu A, Türkyılmaz S, et al. Prevalence<br />
of COPD in Adana, Turkey (BOLD-Turkey Study).<br />
Proceedings of the American Thoracic Society. 2006;<br />
3 (Abstract Issue): A543<br />
7. Örnek T. Zonguldak İl Merkezinde Kronik Obstrüktif<br />
Akciğer Hastalığı Prevalansının Değerlendirilmesi<br />
[Prevalence Of Chronic Obstructive Lung Disease In<br />
Zonguldak Province Of Turkey] Uzmanlık Tezi. Zonguldak<br />
2006.<br />
8. Teo WS, Tan WS, Chong WF, et al. Economic burden of<br />
chronic obstruc-tive pulmonary disease. Respirology.<br />
<strong>2012</strong>; 17: 120-6.<br />
9. National Heart Lung and Blood Institute. Morbidity<br />
and mortality chartbook on cardiovascular, lung and<br />
blood diseases. [Internet] http://www.nhlbi.nih.gov/<br />
resources/docs/2009_ChartBook.pdf<br />
10. Grasso ME, Weller WE, Shaffer TJ, et al. Capitation,<br />
managed care, and chronic obstructive pulmonary disease.<br />
Am J Respir Crit Care Med. 1998; 158: 133-8.<br />
11. Dalal AA, Christensen L, Liu F, et al. Direct costs of<br />
chronic obstructive pulmonary disease among managed<br />
care patients. Int J Chron Obstruct Pulmon Dis.<br />
2010; 5: 341-9.<br />
12. Hacıevliyagil SS, Mutlu LC, Gülbaş G, et al. Comparison<br />
of the costs of the patients hospitalized to the<br />
pulmonary disease department. Turkish Thoracic<br />
Journal. 2006; 7: 11-6.<br />
13. Ozkaya S, Findik S, Atici AG. The costs of hospitalization<br />
in patients with acute exacerbation of chronic<br />
obstructive pulmonary disease. Clinicoecon Outcomes<br />
Res. 2011; 3: 15-8.<br />
14. Ornek T, Tor M, Altın R, Atalay F, Geredeli E, Soylu<br />
O, Erboy F.Clinical factors affecting the direct cost of<br />
patients hospitalized with acute exacerbation of chronic<br />
obstructive pulmonary disease.Int J Med Sci.<br />
<strong>2012</strong>;9(4):285-90. Epub <strong>2012</strong> Jun 5.<br />
15. Hilleman DE, Dewan N, Malesker M, et al. Pharmacoeconomic<br />
evaluation of COPD. Chest. 2000; 118:<br />
1276-85.<br />
16. Chen YH, Yao WZ, Cai BQ, et al. Economic analysis in<br />
admitted patients with acute exacerbation of chronic<br />
obstructive pulmonary disease. Chin Med J. 2008;<br />
121: 587-91.<br />
17. Soriano JB, Visick GT, Muellerova H, et al. Patterns of<br />
comorbidities in newly diagnosed COPD and asthma<br />
in primary care. Chest. 2005; 128: 2099-107.<br />
18. Agustí AG. Systemic effects of chronic obstructive<br />
pulmonary disease. Proc Am Thorac Soc. 2005; 2:<br />
367-70.<br />
19. Van der Molen T. Co-morbidities of COPD in primary<br />
care: frequency, relation to COPD, and treatment consequences.<br />
Prim Care Respir J. 2010; 19: 326-34.<br />
20. Sethi S. Infection as a comorbidity of COPD. Eur Respir<br />
J. 2010; 35: 1209-15.<br />
21. Connors AF Jr, Dawson NV, Thomas C, et al. Outcomes<br />
following acute exacerbation of severe chronic<br />
obstructive lung disease. The SUPPORT investigators<br />
(Study to Understand Prognoses and Preferences for<br />
Out-comes and Risks of Treatments). Am J Respir<br />
Crit Care Med. 1996; 154 (4 Pt 1): 959-67.<br />
22. Antonelli Incalzi R, Fuso L, De Rosa M, et al. Co-morbidity<br />
contributes to predict mortality of patients with<br />
chronic obstructive pulmonary dis-ease. Eur Respir<br />
J. 1997; 10: 2794–800.<br />
23. Cote C, Zilberberg MD, Mody SH, et al. Haemoglobin<br />
level and its clinical impact in a cohort of patients with<br />
COPD. Eur Respir J. 2007; 29: 923-9.<br />
24. Xu X, Weiss ST, Rijcken B, et al. Smoking, changes<br />
in smoking habits, and rate of decline in FEVı: new<br />
insight into gender defferences. Eur Respir J 1994; 7:<br />
1056-61.<br />
26
Kronik Obstrüktif<br />
Akciğer Hastalığının<br />
Tedavisinde Akciğer<br />
Onarımı ve Rejenerasyonun<br />
Hedeflenmesindeki Gerekçe<br />
ve Yeni Yaklaşımlar<br />
Çeviri:<br />
Rationale and Emerging Approaches for Targeting Lung Repair and Regeneration in<br />
the Treatment of Chronic Obstructive Pulmonary Disease<br />
Stephen I. Rennard and Karin von Wachenfeldt<br />
Proc Am Thorac Soc Vol 8. Pp 368–375, 2011<br />
Prof. Dr. Mukadder<br />
Çalıkoğlu<br />
Mersin Üniversitesi Göğüs<br />
Hastalıkları AD, Mersin<br />
Oldukça güçlü bir kendini onarım kapasitesi olan akciğerlerde<br />
yapının bozulması, normal yapı ve fonksiyonunu koruma<br />
mekanizmasını aşan bir hasarın olmasını gerektirmektedir<br />
(Şekil 1). Onarım kapasitesindeki bireysel değişiklikler, sigara<br />
dumanı maruziyetine duyarlılıktaki yeterince fark edilmiş<br />
ama iyi anlaşılamamış farklılıklardan sorumlu olabilir.<br />
Akciğer onarımına yönelik tedavi, kayıp akciğer fonksiyonunu<br />
koruma potansiyeline sahiptir. <strong>KOAH</strong> progresyonunu<br />
yavaşlatmak için tasarlanmış tedavinin aksine, akciğer fonksiyonunu<br />
koruyan tedavinin etkinliğini ortaya koymak daha<br />
kolay ve daha ucuz olabilir.<br />
27
derleme<br />
Şekil 1. Kronik obstrüktif<br />
akciğer hastalığında doku hasarı<br />
ve onarımının değişmiş yapı<br />
ile ilişkisi. Bir maruziyetten<br />
(çoğunlukla sigara içimi) sonra<br />
hem doku hasarı hem de hasarı<br />
daha da artıran enflamatuar bir<br />
yanıt başlatılır. Eğer efektifse,<br />
doku onarım süreci yapıyı<br />
ve fonksiyonları koruyabilir.<br />
Eğer yetersizse, hastalıkla<br />
sonuçlanabilir. Maruziyetler (örn.<br />
sigara dumanı) doğrudan doku<br />
onarım fonksiyonlarını bozabilir.<br />
Bazı yeni çalışmalar <strong>KOAH</strong> hastalarındaki<br />
onarım mekanizmalarının anormal olabileceği<br />
görüşünden yola çıkarak, akciğer onarımı ve rejenerasyonuna<br />
odaklanmanın <strong>KOAH</strong> tedavisi için<br />
uygun hedefler olduğunu öne sürmektedir. Belki<br />
de tedavi başarısındaki anahtar nokta tedavi girişimlerinin<br />
akciğerde onarımı uyarma kapasitesidir.<br />
Akciğerdeki kök/progenitör hücrelerin<br />
anlaşılmasındaki gelişmeler sonrasında, akciğer<br />
yapısal hücrelerinin fonksiyonunu düzenleyen<br />
farmakolojik tedavilerle kombine edilebilecek<br />
hücresel tedavilerin onarımı olumlu etkileyebileceği<br />
öne sürülmektedir. Akciğer onarımını hedefleyen<br />
tedavi stratejileri semptoma dayalı veya<br />
ilerlemeyi yavaşlatmayı hedefleyen mevcut tedavilerden<br />
daha etkin ve hatta daha ucuz olabilir.<br />
<strong>KOAH</strong>’ta Hasar ve Onarım<br />
Biliyoruz ki <strong>KOAH</strong> gelişiminde doku hasarı<br />
anahtar patojenik rol oynamaktadır ve bilinen<br />
en temel hasarlayıcı sigara dumanıdır. Sigara<br />
dumanı akciğer hücrelerine doğrudan zarar<br />
vererek hücre ölümüne neden olacağı gibi, dirençli<br />
bir inflamatuar yanıtı başlatarak ikincil<br />
ve süregen doku hasarının da sorumlusudur. Bu<br />
durumda <strong>KOAH</strong> hastalarının hava yollarında<br />
ve akciğer alveollerinde doku onarımı ile ilişkili<br />
genlerin aktivasyonu ile doku onarım sürecinin<br />
başladığı bildirilmektedir. Bazı genler hem hava<br />
yollarında hem de alveollerde aktive olurken,<br />
bazıları belli lokalizasyonlara özeldir. Bu da,<br />
hava yolu ve alveollerdeki onarım yanıtlarının<br />
hem ortak hem de farklı özelliklere sahip olduğunu<br />
düşündürmektedir.<br />
İlginç bir şekilde, doku onarım süreci ve yıkıcı<br />
inflamasyonun birçok ortak yolağı bulunmaktadır.<br />
Bu da, ya onarımı destekleyerek ya da<br />
inflamasyonu baskılayarak herhangi bir tedavi<br />
stratejisini karmaşık hale getirebilir. Yani, birçok<br />
antiinflamatuar strateji, duman hasarına uğramış<br />
epitelin çok gerekli olan onarımına engel<br />
olabilir ve böylece daha fazla doku hasarına katkıda<br />
bulunur. Aynı şekilde, onarımı destekleyen<br />
tedavi yaklaşımları da inflamasyonun sürmesine<br />
katkıda bulunabilir. Doku hasarı ve onarım<br />
mekanizmaları arasında bu etkileşim hastalığa<br />
katkıda bulunabilecek önemli sonuçların belirleyicisi<br />
olabilir.<br />
28
Sigara dumanı ve onarım<br />
Sigara dumanı bir yandan akciğer yapısını bozup<br />
bir yandan da akciğer mezenşimal hücre onarım<br />
fonksiyonlarını olumsuz etkileyerek onarım sürecini<br />
inhibe edebilir. Akut maruziyetin akciğer<br />
fibroblast kemotaksisini, proliferasyonunu, hücredışı<br />
matriks üretimini, elastin çapraz bağlayan<br />
enzim ekspresyonunu ve bu matriksin remodelingini<br />
inhibe edebildiği bilinmektedir. Hava yolu<br />
epitel hücreleri de sigara dumanına karşı, epitel<br />
hücre migrasyonunun inhibisyonu ve onarım yanıtının<br />
bozulması yoluyla duyarlıdır. Üst düzeyde<br />
bir duman maruziyeti hücre nekrozu ve ölümüne<br />
neden olacakken, daha hafif bir maruziyet, apoptozis<br />
veya DNA onarımının takip ettiği DNA hasarı<br />
ile sonuçlanır. Sigara dumanı DNA hasarına<br />
neden olabilir ve hücrenin kaderini apoptozdan<br />
çok “DNA onarımı” yönünde değiştirebilir. Bu tip<br />
bir mekanizma, <strong>KOAH</strong>’ta fonksiyonel değişikliklere<br />
yol açabilecek somatik hücre mutasyonlarının<br />
edinilmesine zemin hazırlayabilir. Hasarlı hücrelerde<br />
apoptoz olmaması, oldukça fazla proinflamatuar<br />
fenotipi olan disfonksiyonel epitel hücre<br />
yığılımına neden olabilecektir. Somatik hücre<br />
mutasyon yığılımı sadece kanser ve preneoplastik<br />
sürecin bir özelliği olmayıp aynı zamanda <strong>KOAH</strong><br />
hastalarında da görülmektedirler ve sigaranın bırakılmasına<br />
rağmen sürmekte olan değişmiş hücre<br />
fonksiyonlarının bir kısmından sorumlu olabilmektedirler.<br />
<strong>KOAH</strong>’ta bu şekilde sağlıklı epitel<br />
yerine kötü onarılmış epitelin gelmiş olma olasılığının<br />
bazı terapötik çıkarımları bulunmaktadır.<br />
Bazı dokularda (örn. premalign serviks lezyonu<br />
olan seçilmiş vakalarda) epitelyal bozulmayı, sağlıklı<br />
kök hücre topluluğundan kaynaklanan reepitelizasyonla<br />
onarmak mümkündür. Bu tip bir yaklaşımın<br />
akciğerlerde uygulanıp uygulanamayacağı<br />
ise sorunun temelidir ve henüz belirsizdir.<br />
Akciğer onarımı: Hava yolları<br />
Yaklaşık 60 yıl önce Wilhelm mekanik hasar kullanarak<br />
ortadan kaldırılan hava yolu epitelinin<br />
kısa sürede kendisini onardığını göstermiştir.<br />
Epitel hücreleri 24 saatte prolifere olmaya başlamış,<br />
oluşan epitel hücre yığını kolumnar hücre<br />
şeklinde farklılaşmış ve 6 hafta içinde epitel<br />
yapısı onarılmıştır. Epiteldeki değişiklikler epitel<br />
hücrelerden birkaç gün sonra biriken subepitelyal<br />
mezenşimal hücre yığılımı ile de ilişkilidir.<br />
Bu gözlemler birkaç araştırmacı tarafından<br />
da doğrulanmış ve genişletilmiştir. Shimizu ve<br />
meslektaşları, çıplak epitel bölgesinde toplanan<br />
epitelyal hücrelerin koordine ve ardışık bir proliferasyon<br />
sürecine girdiğini göstermişlerdir. Yarada<br />
erkenden bulunan hücreler bir bazal hücre<br />
belirteci olan sitokeratin-14 eksprese ederler.<br />
Hücreler farklılaştığında, sitokeratin-14 yeni<br />
oluşan kolumnar hücrelerden yavaşça kaybolur<br />
ve sadece bazal hücrelerde eksprese edilirler. Bu<br />
da bize, bazal hücrelerin, epitelin korunmasını<br />
sağlayan progenitör/kök hücre olabileceğini<br />
düşündürmektedir. Alternatif olarak kaynak,<br />
sitokeratin-14 pozitifliği kazanan bir prekürsör<br />
hücre de olabilir.<br />
Erjefalt ve meslektaşları yanıtın zamanlamasını<br />
araştırmışlar ve hasarın ilk dakikalarında<br />
yara kenarındaki epitelyal hücrelerin düzleşmeye<br />
başladığını ve yarayı kapladığını göstermişlerdir.<br />
Yirmi dört saatte neredeyse epiteldeki her<br />
hücre prolifere olmaktadır. Ancak, proliferasyon<br />
dalgası 2-3 gün sonra, farklılaşma başladığında<br />
kaybolur. Alttaki mezenşimde de bir proliferasyon<br />
dalgası görülür ancak, epiteldekini takiben<br />
1-2 gün sonra gerçekleşir. Bu da, sinyal mekanizmaları<br />
tarafından yönetilen ve halen aydınlatılmayı<br />
bekleyen iyi organize bir olaylar zincirine<br />
işaret etmektedir.<br />
Onarımı destekleyen hava yolu epitelinde<br />
hücreler arası ilişki henüz açık değildir. Stripp<br />
ve ark. küçük hava yollarında hasar oluşturmak<br />
için naftalin kullandıkları deneylerinde, Clara<br />
hücre sekretuar protein ve pro-surfaktan C proteini<br />
aynı anda eksprese eden küçük bir hücre<br />
topluluğunun hasarlı epitelin korunmasını des-<br />
29
derleme<br />
tekleme yeteneği olan bir kök hücre gibi görev<br />
gördüğünü ortaya çıkarmışlardır. Bu hücreler<br />
distal hava yollarında bulunup, bronkoalveolar<br />
duktus kavşakları veya nöroepitelyal hücreler ile<br />
de ilişkili olabilirler. Proksimal hava yolu epitelini<br />
yenileyebilen kök hücre toplulukları ise glandular<br />
duktuslarda yerleşmişlerdir. Bronkoalveolar<br />
duktus kavşaklarında yerleşmiş ve alveolar<br />
epiteli yenileme yeteneği olabilen bir hava yolu<br />
epitel topluluğu da tanımlanmıştır.<br />
Hava yolu epitel hasarının onarımının ne ölçüde<br />
hızlı yanıt veren lokal hücre topluluğu tarafından<br />
yönetildiği veya özelleşmiş kök hücrelerin ne<br />
dereceye kadar rol aldığı halen bilinmemektedir.<br />
Bununla birlikte, epitel ve altındaki mezenşim<br />
arasındaki etkileşim epitelyal devamlılığın yenilenmesinde<br />
anahtar rol oynuyor olabilir. Hava<br />
yolu oluşumu oldukça organize bir dallanma<br />
morfogenezini gerektirmektedir. Buna paralel<br />
olarak, epitelyal farklılaşma da proksimalden distale<br />
doğru gerçekleşmektedir ve bu süreç, epitel<br />
ve mezenşim arasında karşılıklı sinyalleşmeyi gerektirmektedir.<br />
Olgun dokudan elde edilen hava<br />
yolu epitel ve mezenşimal hücreleri birbirinin yerini<br />
alabilen ve birbirinin proliferasyonunu destekleyebilen<br />
faktörler üretme kapasitesine sahiptir.<br />
Bu karşılıklı bağımlılık “epitelyal-mezenşimal<br />
trofik ünite” olarak tanımlanmaktadır ve normal<br />
epitelyal yapının devamlılığını sağlamaktadır. Bu<br />
ünitenin bozulması, anormal epitelyal onarıma<br />
katkıda bulunabilir. Normal hava yolu mezenşimal<br />
hücreleri tarafından üretilen, keratinosit<br />
büyüme faktörü (KGF), hepatosit büyüme faktörü<br />
(HGF) ve prostaglandin de epitelyal hücre<br />
proliferasyonunu stimüle etme kapasitesine sahip<br />
olup, özellikle KGF’nin hasarlı hava yolunun onarımını<br />
kolaylaştırdığı gösterilmiştir.<br />
Hasardan sonra, hava yolu yapısındaki bazı<br />
değişiklikler fonksiyonları bozabilir. En hafif<br />
remodeling formu olan kolumnar epitel hücrelerin<br />
oransal dağılımındaki değişiklikler (örn.<br />
<strong>KOAH</strong>’ta goblet hücre yüzdesinde artış ve silyalı<br />
epitel hücrelerinde azalma gibi) artmış goblet<br />
hücre sekresyonu ve azalmış siliyer klerense<br />
neden olabilmektedir. Goblet hücre metaplazisi<br />
büyük ölçüde geri dönüşümlü bir süreçtir ancak,<br />
hava yolu epitelindeki daha ciddi değişiklikler,<br />
psödostratifiye kolumnar epitelin skuamöz metaplazisi<br />
ile sonuçlanır.<br />
Hava yolunda fibrotik değişiklikler de ortaya<br />
çıkabilir. Mezenşimal hücreler ve hücre dışı<br />
matriks hava yolu lümeni içerisinde birikebilir.<br />
Bu lezyon, kriptojenik organize pnömoni ortamında<br />
gelişirse glukokortikoid tedavisi ile geri<br />
dönüşümlüdür. Aksine, allojenik kemik iliği<br />
veya akciğer transplantasyonundan sonra gelişen<br />
benzer bir lezyon ise sıklıkla geri dönüşümsüzdür.<br />
Hava yolunda fibroblastlar da birikebilir<br />
ve burada aşırı kollajen üreterek peribronşiolar<br />
fibrozisle sonuçlanabilir. <strong>KOAH</strong>’ta oldukça sık<br />
görülen ve hava yollarında daralmayla sonuçlanan<br />
bu durum fix hava yolu kısıtlanması ile<br />
güçlü bir korelasyon göstermektedir. Ayrıca,<br />
yakın zamanda yapılan çalışmalar <strong>KOAH</strong>’ta küçük<br />
hava yollarında kayıp olduğunu da öne sürmektedir.<br />
Küçük hava yollarındaki bu kayıpların<br />
fibrozis ve obliterasyondan mı kaynaklandığı,<br />
yoksa başka nedenlere mi (örn. gelişimsel süreç)<br />
bağlı olduğu açık değildir.<br />
Değişmiş hava yolu onarımının en azından<br />
bazı özellikleri tedaviden etkilenmektedir. Bu<br />
bağlamda, KGF tedavisi, naftalin veya hidrojen<br />
perokside yanıt olarak gelişen hava yolu hasarının<br />
şiddetini azaltabilir. Ayrıca, murin trakeal<br />
transplant modelinde hasarlı trakeal epitelin<br />
onarımını da hızlandırabilir. KGF hem hava<br />
yolu epitel hücrelerinde hem de mezenşimal<br />
hücrelerde üretilmektedir. Bu da, epitelyal-trofik<br />
ünitenin epitelyal onarımdaki rolü gereği hasar<br />
sonrası onarımda terapötik hedef olabileceği<br />
kavramını desteklemektedir. Mezenşimal hücrelerin<br />
KGF sentezine müdahale edilebildiğinden<br />
epitelyal onarımı desteklemek için fibroblastların<br />
stimüle edilmesi de olasıdır.<br />
30
Akciğer onarımı: Alveol<br />
Bir dizi kanıt, erişkin memelilerde yeni alveol<br />
duvarı oluşumu da dahil olmak üzere alveolar<br />
onarımın mümkün olduğu kavramını desteklemektedir.<br />
Akciğer bölümlerinin cerrahi olarak<br />
çıkarılmasından sonra kalan akciğer kompansatuar<br />
bir büyüme gösterir ki bu da hava akımını<br />
artırmaktan çok alveol yüzeyinin onarımında<br />
etkilidir. Kompansatuar büyüme genç hayvanlarda<br />
daha etkin olmakla beraber, akciğer büyüme<br />
potansiyelinde çeşitli farklılıklar görülebilmektedir.<br />
Akciğer büyümesine yol açan sinyaller<br />
arasında mekanik distansiyon önemli bir<br />
rol oynamaktadır. Torasik hacmin devamı için<br />
implantla rezeksiyon kompansatuar büyümeyi<br />
engeller. Kompansatuar akciğer büyümesine<br />
yol açan moleküler olaylar tanımlanmamış olsa<br />
da, tiroid transkripsiyon faktör 1, vasküler endotelyal<br />
büyüme faktörü (VEGF), hipoksi ile<br />
indüklenebilir faktör 1 ve KGF rol oynuyor gibi<br />
görünmektedir. KGF’nin artmış ekspresyonu,<br />
kompansatuar akciğer büyümesini artırmakta<br />
olup, sürecin farmakolojik olarak stimüle edilebileceğini<br />
düşündürmektedir. Normal erişkinlerde<br />
hücresel döngünün genellikle yavaş<br />
olduğu düşünülse de, akciğer yapısının sürdürülebilmesi<br />
için yeterli bir akciğer koruma programına<br />
ihtiyaç vardır. Genetik olarak nörofilin-1<br />
eksikliği olan farelerde hava boşluğu spontan<br />
olarak hafifçe genişlemektedir. Sigara dumanına<br />
maruz kalmaya yanıt olarak fareler, alveolar tip<br />
1 ve tip 2 epitel hücrelerle ilişkili, belirgin olarak<br />
artmış amfizem geliştirmektedir. Benzer şekilde,<br />
birçok dönüştürücü büyüme faktörüne bağlı<br />
mezenşimal hücre onarım yanıtlarına aracılık<br />
eden hücre içi sinyal yolağı olan Smad 3 eksikliği<br />
olan fareler de spontan alveolar genişleme tanımlanmaktadır.<br />
Bu hayvanlarda ayrıca, sigara<br />
dumanına bağlı amfizeme karşı belirgin olarak<br />
artmış hassasiyet gözlenmektedir, ki bu da eksik<br />
onarım sürecinin amfizem gelişimine katkıda<br />
bulunduğu kavramı ile uyumludur. Kapiller<br />
endotelin devamlılığı özellikle akciğer yapısının<br />
korunmasında önemli olabilir ve VEGF özellikle<br />
önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda, VEGF<br />
sinyal inhibisyonunun hayvan modellerinde<br />
amfizem gelişimine neden olduğu gösterilmiştir.<br />
Bununla uyumlu olarak, amfizemli hastaların<br />
akciğerlerinde, VEGF ve antagonisti endostatin<br />
1 arasında dengesizlik olduğu kadar azalmış<br />
VEGF ve VEGF reseptör (KDR) düzeyleri de<br />
bildirilmiştir. Son olarak, sigara dumanına maruziyet<br />
VEGF sinyal yolağını antagonize edebilir.<br />
Birlikte değerlendirildiğinde bozulmuş doku<br />
devamlılığı ve VEGF sinyal eksikliğine bağlı hatalı<br />
onarım amfizem gelişimine katkıda bulunabilir.<br />
Alveolar yapı, tip 1 alveolar ve endotel hücre<br />
arasında çok yakın işbirliği gerektirmektedir.<br />
Alveolar gelişim de olduğu gibi alveolar onarım<br />
da epitelyal, endotelyal ve mezenşimal hücreler<br />
arasında koordine bir etkileşime ihtiyaç duyuyor<br />
olabilir. Bu bağlamda, VEGF akciğer mezenşimal<br />
hücrelerinin temel ürünüdür ve üretimi<br />
hali hazırda kullanılmakta olan terapötik ajanlarla<br />
modüle edilmektedir. Bu da doku devamlılığı<br />
açısından hücrelerin karşılıklı bağımlılığını<br />
vurgulamakta ve bu etkileşimleri modüle eden<br />
tedavilerin olasılığını desteklemektedir. Akciğer<br />
onarımı sırasında yeni alveolar duvarın hangi<br />
mekanizmayla oluştuğu halen bilinmemektedir.<br />
Ancak, Massaro ve Massaro, transretinoik asitin<br />
(ATRA) amfizem sonrası yeni alveolar duvar<br />
oluşumunu uyarma yeteneğini göstermiştir (şekil<br />
2). Bu etkiye primer olarak retinoik asit (RA)<br />
reseptörü (RARg) aracılık ediyor gibi görünmektedir.<br />
İlginç olarak, RAR reseptörü yeni alveol<br />
duvar oluşumunu inhibe de edebilir. RA’nın<br />
alveol duvar oluşumunu stimüle ettiği yolaklar<br />
halen tanımlanamamıştır. Ancak, RA akciğer<br />
gelişimi sırasında alveolar duvar oluşumunu<br />
yönlendiren anahtar bir endojen mediatördür.<br />
Bu da bize, amfizem sonrası alveolar duvar onarımının<br />
akciğer gelişimi sırasında alveolar duvar<br />
oluşumunu, en azından kısmen, yineliyor ola-<br />
31
derleme<br />
Şekil 2. Ratlarda elastaza bağlı amfizemin onarılması. İntratekal elastaza maruz kalan<br />
ratlarda hava boşluğu genişler (elastaz sonrası orta alanı kontrol sol alanla karşılaştırınız).<br />
Amfizem geliştikten sonra, transretinoik asit verilmesi akciğer onarımını tetikler ve<br />
normalmiş gibi görünür (sağ alan). Kaynak 6’dan izin alınarak yapılmıştır.<br />
bileceğini düşündürmektedir. RA’nın yanı sıra,<br />
hepatosit büyüme faktörü, granülosit koloni stimüle<br />
edici faktör, KGF ve adrenomedulinin de<br />
amfizem sonrası yeni alveolar duvar oluşumunu<br />
stimüle ettiği bildirilmiştir. Bu faktörlerin yeni<br />
alveolar duvar oluşumunu stimüle ettikleri mekanizmalar<br />
farklılık gösterebilir. Örneğin, adrenomedulin<br />
ve granülosit koloni stimüle edici<br />
faktör kemik iliğinden dolaşıma kök hücre salınımını<br />
stimüle ederek bu hücrelerin onarılan<br />
akciğere katılımını artırırlar. Dolaşımdaki bu<br />
hücreler, lokal hücrelerin etkin bir onarıma aracılık<br />
etmesine neden olan büyüme faktörlerinin<br />
kaynağı olabilirler. Aksine, HGF ve KGF doğrudan<br />
alveolar epitel hücreleri stimüle ederler<br />
ve böylece endojen kök hücrelerin aracılık ettiği<br />
onarımı artırırlar. ATRA hem alveolar epitel<br />
hücreleri stimüle eder hem de dolaşımdaki kök<br />
hücrelerin onarım sırasında akciğere katılımını<br />
artırır. Lokal olana kıyasla dolaşımdaki kök<br />
hücrelerin akciğer onarımına görece katkıları<br />
belirgin değildir. Birkaç çalışma onarım sırasında<br />
dolaşımdaki hücrelerin akciğere katıldığını<br />
göstermiştir ve yukarıda belirtildiği gibi, artmış<br />
katılım onarımı stimüle eden bazı faktörlerce<br />
indüklenebilir. Dolaşımdaki hücreler, endotelyal<br />
hücre devamlılığına ve onarıma katkıda bulunabilir.<br />
Dolaşımdaki vasküler endotelyal prekürsör<br />
hücreler iyi bilinmektedir ve bu hücrelerin sayıları<br />
sigara içenlerde ve <strong>KOAH</strong> hastalarında azalmıştır.<br />
Bu nedenle vasküler endotelyal prekürsör<br />
hücrelerin sayısını artırabilecek bir farmakolojik<br />
yaklaşım alveolar onarımın artırılması konusunda<br />
potansiyel bir mekanizma olabilir. Hava<br />
yollarında öne sürüldüğü gibi, mezenşimal hücreler<br />
alveolar onarımda da anahtar rol oynuyor<br />
olabilir. Bu bağlamda, interstisyel fibroblastların<br />
yenidoğan alveolar duvar oluşumu sırasında<br />
anahtar regülatör rol oynadığına inanılmakta<br />
olup, <strong>KOAH</strong>’ı karakterize eden doku değişimlerinde<br />
de merkezi bir rol oynuyor gibi görünmektedir.<br />
Bu durumda, akciğer fibroblastları,<br />
endotelyal hücreleri destekleyen VGF ve epitelyal<br />
hücreleri destekleyen HGF ve KGF için güçlü<br />
bir kaynaktır. Dumana akut maruziyet fibroblast<br />
ve epitel hücre kemotaksisini, proliferasyonu ve<br />
hücre dışı matriks remodelingini inhibe eder.<br />
Ayrıca, in vitro çalışmalarda değişmiş akciğer<br />
onarım mekanizmasının akut duman maruziyetinden<br />
bağımsız olabileceği de gösterilmiştir.<br />
<strong>KOAH</strong> hastalarının akciğer fibroblast kültürlerinin<br />
stimüle edildiklerinde KGF ve HGF üret-<br />
32
me yetenekleri yoktur. Ayrıca, <strong>KOAH</strong> hastalarının<br />
fibroblastları, proliferasyon, kemotaksis ve<br />
hücre dışı matriks kontraksiyonunun da dahil<br />
olduğu doku onarımı ve devamlılığı ile ilgili<br />
fonksiyonlar ile değişmiş dekorin ekspresyonu<br />
ve elastin mRNA ekspresyonunda azalmanın<br />
da dahil olduğu hücre dışı matriks makromoleküllerinin<br />
üretiminde azalma göstermektedir.<br />
<strong>KOAH</strong> fibroblastlarının değişmiş fonksiyonlarından<br />
en azından bir kısmının dönüştürücü<br />
büyüme faktörü-b’ye karşı duyarsızlık ve otokrin<br />
bir inhibitör olan prostaglandin E’nin aşırı<br />
üretiminden ve böylece, değişmiş microRNA<br />
miR-146a ekspresyonundan kaynaklanıyor gibi<br />
görünmektedir. Birlikte dikkate alındığında, bu<br />
gözlemler, <strong>KOAH</strong>’ta mezenşimal hücre topluluğunda<br />
bir defekt olduğunu ve bunun da hücre<br />
dışı matriks ve diğer yapısal akciğer hücrelerini<br />
de içeren akciğer doku devamlılığında değişikliğe<br />
yol açtığını düşündürmektedir. Bu gözlemler<br />
aynı zamanda, mezenşimal hücrelerin terapötik<br />
olarak desteklenebileceği kavramını da desteklemektedir.<br />
Dolaşımdaki hücreler aynı zamanda mezenşimal<br />
veya epitelyal hücre kaynaklarıymış gibi<br />
de işlev görebilirler. Fibrositler, dokuda miyofibroblastlara<br />
dönüşme potansiyeli olan dolaşımdaki<br />
hücre topluluğu olarak tanımlanmaktadır.<br />
Dolaşımdaki fibrositlerin sayısının idiyopatik<br />
pulmoner fibrozis gibi fibrotik hastalıklarda<br />
azaldığı bildirilmiştir. Ancak, hasarın onarımından<br />
sonra akciğerde bulunan yapısal hücrelerin<br />
Şekil 1. <strong>KOAH</strong>’ta mezenşimal hücrelerin alveolar onarımda merkezi rolleri. Fibroblastlar,<br />
akciğerlerin alveolar yapısında bulunan majör interstisyel mezenşimal hücrelerdir. Epitelyal<br />
(keratinosit büyüme faktörü [KGF] ve hepatosit büyüme faktörü [HGF]) ve endotelyal<br />
(vasküler endotelyal büyüme faktörü [VEGF]) hücreler için büyüme faktörlerinin önemli bir<br />
kaynağı ve yeniden modelleyebilecekleri hücre dışı matriks molekülleri için majör kaynaktır.<br />
Fibroblastlar ayrıca, <strong>KOAH</strong>’ta kronik, inatçı inflamasyona katkıda bulunabilecek enflamatuar<br />
mediyatörleri de üretebilirler. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların fibroblastlarında onarım fonksiyonlarının<br />
azaldığı bildirilmiş olup bu durum <strong>KOAH</strong> patogenezinde merkezi bir rol oynayabilir (ayrıntılar<br />
için konuya bakınız).<br />
33
derleme<br />
büyük çoğunluğu dolaşımdan ziyade lokal olarak<br />
gelmiş gibi görünmektedir. Bu bağlamda,<br />
dolaşımdaki kök hücre toplulukları önemli regülatör<br />
fonksiyona sahip olabilir ve bu nedenle,<br />
sayıları az da olsa, alveolar onarıma katkıda<br />
bulunabilirler.<br />
Klinik uygulama<br />
<strong>KOAH</strong> önemli bir toplumsal sağlık sorunu olmakla<br />
birlikte, yeni ve etkin tedavilerin gelişimi<br />
oldukça yavaştır. Bugüne kadar, <strong>KOAH</strong>’ın doğal<br />
seyrini değiştirmek amacıyla geliştirilmiş etkin<br />
bir tedavi yoktur ve mevcut bazı tedavilerin ancak<br />
akciğer fonksiyon kayıp hızını yavaşlattığı<br />
gösterilmiştir. Bu tedavilerin faydası da sınırlıdır.<br />
Örneğin, akciğer fonksiyon hızında flutikazon<br />
veya salmeterol ile 13ml/yıl azalma, kombinasyonu<br />
ile ise 16ml/yıl azalma gözlenmiştir.<br />
Bu faydaları göstermek için 3 yıl boyunca 6000<br />
kişi değerlendirilmiştir. Bu büyüklükte bir etkiyi<br />
göstermek için gerekli olan daha geniş hasta<br />
serileri ve daha uzun çalışma süreleri bu araştırmaların<br />
daha pahalı olmasına yol açmakta<br />
ve uygulamayı zorlaştırmaktadır. Dahası, hasta<br />
kayıpları, ek ilaç kullanımları ve araya giren<br />
olaylar analizleri karıştırmaktadır. Bu durumda,<br />
akciğer fonksiyon kaybını önlemeye yönelmek<br />
yerine akciğer fonksiyonlarını düzeltmeye yönelik<br />
tedavilerin önemli avantajları olabilir. Mevcut<br />
durumda, tedavi edilen ve edilmeyen hastalar<br />
arasındaki olumlu küçük farklılığın etkinlik<br />
için geçerliliğinin saptanması daha geniş hasta<br />
sayısı ve daha uzun bir zaman gerektirmektedir.<br />
Aksine, akciğer fonksiyonunu iyileştirecek, öngörülen<br />
FEV 1<br />
’i %40’tan %60’a çıkaracak bir tedavi<br />
çok az hasta sayısı ile gösterilebilir. Akciğer<br />
fonksiyonunu bu derece iyileştirmek için harcanan<br />
çabalar “arsızca” görünüyor olsa da, bu tip<br />
bir stratejiyi yeni tedavi geliştirilmesi için cazip<br />
kılan bir sürü ek pratik avantajlar da bulunmaktadır.<br />
Birincisi, düşük yararları ve geniş zaman<br />
dilimlerinde elde edilmesi dezavantajı nedeniyle<br />
mevcut tedavilere benzeyen yeni tedavilerin oldukça<br />
güvenli olması gerekmektedir. Daha ciddi<br />
yan etki profili olan herhangi bir tedavi kabul<br />
edilemez olacaktır. Bununla birlikte, “arsız bir<br />
iyileşmeden” söz edilebiliyorsa kabul edilebilir<br />
bir yan etki riski göze alınabilir. Hele de bu yeni<br />
tedavi göreceli olarak sabit bir zaman aralığında<br />
uygulanabiliyorsa risk daha da kabul edilebilir<br />
duruma gelecektir. Yani akciğer fonksiyonlarında<br />
ve semptomlarda belirgin iyileşme sağlıyorsa,<br />
artmış yan etki riski yine de hasta tarafından kabul<br />
edilebilir olacaktır.<br />
İkinci olarak “arsız” tedavilerle önemli miktarda<br />
maddi kazanç da sağlanabilir. Spesifik olarak,<br />
bir tedavi ile hastalığın modifiye edilmesi<br />
akciğer fonksiyonlarındaki yavaş fakat aralıksız<br />
düşüşü azaltabilir. Ancak, kişilerin anlamlı bir<br />
terapötik kazanç sağlaması için çok fazla yıl geçmesi<br />
gerekebilir. Tedavi edilen hastalar arasında<br />
akciğer fonksiyonu çok hızlı azalmayan kişiler<br />
de olabildiğinden bu durum özellikle problem<br />
yaratabilir. Sonuç olarak, çok sayıda hasta çok<br />
uzun bir süre tedavi edilir ve böylece oldukça<br />
fazla maliyet getirir. Aksine, akciğer fonksiyonlarını<br />
artırıcı tedaviler sadece kişi önemli derecede<br />
semptomatik olduktan sonra yapılabilmektedir.<br />
Hastalığı yeterince hızlı ilerlemeyen birçok<br />
kişi gereksiz yere tedavi edilmeyeceği için bu durum<br />
önemli bir tasarruf sağlayacaktır. Ödeyenin<br />
perspektifinden bakıldığında, daha az kişi tedavi<br />
edileceğinden kişinin tedavi masrafı arttığında<br />
bile tasarruf edilmiş olacaktır. Ayrıca, güçlendirici<br />
bir tedavi göreceli olarak daha kısa bir süre<br />
için gerekli olacak, bu da ileride tasarrufa neden<br />
olacak ve tedavi programlarını basitleştirecektir.<br />
Sonuç<br />
İnsan akciğer dokusunun devamlılığını, onarımını<br />
ve rejenerasyonunu ayarlayan mekanizmalar<br />
henüz tam olarak anlaşılamamıştır, fakat yeni<br />
34
ortaya çıkan kanıtlar bu alanda tedavinin geliştirilebilmesi<br />
için fırsatlar olduğunu öne sürmektedir.<br />
Hasta perspektifinden, bu tip tedavilerin<br />
faydaları oldukça önemlidir, çünkü hedeflenen<br />
mevcut tedavilerin belirgin olmayan faydalarından<br />
ziyade kür olacaktır. Ayrıca, tedavi ilaçtan<br />
en fazla fayda sağlayacak hastalara ve kısa süre<br />
uygulanacak ilaçlara odaklanacağından harcamalar<br />
azalacaktır. Dahası, bu tip terapötikler<br />
için gerekli olan klinik çalışmalar daha küçük<br />
hasta kohortlarında ve daha kısa sürede gerçekleştirilebilecektir.<br />
Dolayısıyla uygulanabilir restoratif<br />
tedavilerin belirlenmesi için gerekli yatırım<br />
da daha az olacaktır. Birlikte ele alındığında,<br />
mevcut veriler akciğer doku onarımının tedavi<br />
açısından uygulanabilir bir hedef olduğu kavramını<br />
desteklemekte ve bu tipte yeni ajanların geliştirilmesinin<br />
daha mütevazi hedefleri olan yeni<br />
tedaviler geliştirmekten daha makul olduğunu<br />
öne sürmektedir.<br />
35
literatür özetleri<br />
Ek Hastalığı (Komorbiditesi) Olmayan <strong>KOAH</strong>’lı<br />
Hastalarda Metabolik Sendrom ile Adipoz Doku<br />
Hormanları ve İnsülin Direnci Arasındaki İlişki<br />
Çeviren: Doç. Dr. Önder Öztürk<br />
Süleyman Demirel Üniversitesi Göğüs Hastalıkları AD, Isparta<br />
The association of metabolic syndrome with<br />
adipose tissue hormones and insulin resistance in<br />
patients with COPD without co-morbidities<br />
Minas M, Kostikas K, Papaioannou AI, Mystridou<br />
P, Karetsi E, Georgoulias P, Liakos N, Pournaras S,<br />
Gourgoulianis KI.<br />
COPD 2011;8:414-420<br />
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (<strong>KOAH</strong>), dünya<br />
genelinde en çok mortalite ve morbiditeye neden olan<br />
hastalıklardan biridir. GOLD (the Global initiative for<br />
Chronic Obstructive Lung Disease) rehberine göre sadece<br />
hava yolu darlığı ve akciğerin anormal inflamatuar<br />
cevabı olan ve aynı zamanda önemli sistemik belirtileri<br />
olan bir hastalık olarak tanımlanmaktadır (1). <strong>KOAH</strong><br />
ile ilişkili akciğer dışı ek hastalıklar olarak kaşeksi, iskelet<br />
kası apopitozisi, osteoporoz, depresyon, anemi ve<br />
kardiyovasküler hastalıklar için artmış risk ve hatta stabil<br />
durumda artmış sistemik inflamasyonla olası ilişkisi<br />
sayılabilir (2).<br />
<strong>KOAH</strong>’lı olgularda vücut bileşeni önemli bir etkendir.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı olgularda vücut kitle indeksi (VKİ)<br />
ve serbet yağ kütle indeksi (FFMI) mortalitenin öngörücüsü<br />
olduğu ve düşük VKI ve FFMI değerlerinin ise<br />
artmış ölüm riski ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (3-5).<br />
Yüksek VKI değerleri yüksek C-reaktif protein (CRP)<br />
değerleri ile ilişkilidir. Hatta yakın zamanda yapılan bir<br />
çalışmada obez <strong>KOAH</strong>’lı olgularda da bu ilişki açıklanmıştır<br />
(6,7). Ayrıca, obez hastalarda hastalığın daha erken<br />
evrelerde saptandığı gösterilmiştir (8).<br />
Son yıllarda adipoz dokunun lipid ve glukoz<br />
metabolizmasında, leptin ve adiponektin de dahil olmak<br />
üzere birçok sitokin ve hormon üretimi aracılığı<br />
ile merkezi bir rol oynadığı düşünülmektedir. Adipoz<br />
doku fonksiyon bozukluğu ve obezite, tip 2 diyabet,<br />
kardiyovasküler hastalıklar ve metabolik sendrom (MS)<br />
gelişimi ile ilişkili birçok mekanizmada bu mediatörler<br />
aracılığı ile kullanılmıştır (9). Adipoz doku hormonları<br />
ve <strong>KOAH</strong> arasındaki ilişkinin araştırılmasında, stabil<br />
<strong>KOAH</strong> olgularında artmış leptin düzeyleri gösterilirken<br />
(10), <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde artan ve sonrasında<br />
azalan leptin/adiponektin oranı da bildirilmiştir (11).<br />
Diğer taraftan, MS yaşlı nüfusta, endüstrileşmiş<br />
ülkelerde MS kriterlerini taşıyan 60 yaş üzeri kişilerin<br />
%40-50’si gibi, mortalite ve morbiditenin en önemli nedenidir<br />
(12). Yükselmiş CRP düzeyleri ile tanımlanan<br />
pro-inflamatuar durum olan MS kardiyovasküler hastalık<br />
gelişimi için birçok risk faktörünü temsil eder ve<br />
ilaveten tip 2 diyabet gelişimine neden olan insülin direnci<br />
ile de ilişkilidir (13). Watz ve arkadaşları, <strong>KOAH</strong>’lı<br />
olgularda <strong>KOAH</strong> ve MS birlikteliğini fiziksel inaktivite<br />
ve artmış inflamatuar profil ile açıklamaya çalışmıştır<br />
(14). <strong>KOAH</strong> ve MS’nin kardiyovasküler hastalık ve tip 2<br />
diyabet gelişimi için bağımsız risk faktörleri olduğu çok<br />
iyi bilinmesine karşın (13,15,16), leptin, adiponektin ve<br />
insülin direnci arasındaki ilişki <strong>KOAH</strong> ve MS olan olgularda<br />
henüz çalışılmamıştır.<br />
Bu çalışmanın amacı ek hastalığı olmayan metabolik<br />
sendromu olan <strong>KOAH</strong> olguları ile MS olmayan<br />
<strong>KOAH</strong> olguları arasında solunum fonksiyon testleri<br />
(SFT), yaşam kalitesi, vücut bileşeni, leptin, adiponektin<br />
ve insülin direncini içeren metabolik parametreler<br />
arasındaki farklılıkları değerlendirmek ve leptin, adipo-<br />
36
nektin ve insülin direnci ile <strong>KOAH</strong> parametreleri arasındaki<br />
ilişkiyi tanımlamaktır.<br />
Çalışmaya üniversite hastanesinin <strong>KOAH</strong> polikliniğine<br />
başvuran hafiften ileri evre hava yolu darlığı<br />
(GOLD sınıflaması evre I-IV) (1) olan ardışık 200 erkek<br />
<strong>KOAH</strong> hastası alındı. <strong>KOAH</strong> tanısı, çalışmaya alınmadan<br />
önce <strong>KOAH</strong> ile ilgilenen göğüs hastalıkları uzmanı<br />
tarafından GOLD kriterlerine göre konulmuştu (1). Çalışmaya<br />
alınan tüm olgular en az 2 aydır stabil durumda<br />
olup, son bir yıldır GOLD kriterlerine göre tedavi alan<br />
kişilerden oluşmaktaydı (1). Kardiyovasküler hastalığı<br />
olduğu bilinen ve kontrol altında bulunan hipertansiyon,<br />
diyabet, kanser, <strong>KOAH</strong> dışında diğer akciğer<br />
hastalığı olan ve başka bir kronik hastalığı olan olgular<br />
çalışmaya alınmadı. Sonunda, belirgin ek hastalığı olmayan<br />
114 hasta çalışmaya alındı.<br />
Çalışmanın başlangıcında tüm hastaların detaylı<br />
anamnezi alınıp, detaylı fizik muayeneleri yapıldı. Tüm<br />
hastaların bel çevresi ölçülerek, kilo/boy 2 formülü ile<br />
VKİ (kg/m 2 ) hesaplandı. Hastaların dispne durumu<br />
modifiye (5 puan üzerinden) Medical Research Council<br />
(MMRC) dispne skalası ile değerlendirildi (17). Çalışmaya<br />
alınan tüm olguların venöz kanları alınarak<br />
4°C’da, 1500 g’de, 15 dk boyunca santrifüj edildi. Supernatant<br />
(serum) örnekleri daha sonra çalışmak için<br />
-80°C’de saklandı. Tüm olgulardan oda havasında, oturur<br />
pozisyonda arter kan örnekleri alınarak PaO 2<br />
vePa-<br />
CO 2<br />
değerleri ölçüldü.<br />
Çalışmaya alınan hastaların a) solunum fonksiyonları<br />
(bronkodilatör sonrası birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar<br />
hacim [FEV 1<br />
], zorlu vital kapasite [FVC], FEV 1<br />
/<br />
FVC, total akciğer kapasitesi [TLC], rezidüel hacim [RV],<br />
inspiratuar kapasite [IC] ve difüzyon kapasitesi) ATS kriterlerine<br />
göre Master Screen, Erich Jaeger GmbH, Wuerzburg,<br />
Almanya cihazı ile ölçüldü (18). b) ATS kriterlerine<br />
göre 100ft uzunluğundaki bir koridorda yapılan 6 dakika<br />
yürüme mesafesi [6MWD] ile fiziksel kapasiteleri değerlendirildi<br />
(19). c) Saint George Solunum Anketi [SGRQ]<br />
kullanılarak yaşam kalitesi değerlendirildi (20). d) Bioelectrical<br />
Impedance Analysis [BIA] ile vücut bileşenleri<br />
BIA 101 System Analyser, Akern, Florence, İtalya cihazı ile<br />
değerlendirildi (21,22). FFMI serbest yağ kütlesi [FFM]/<br />
boy 2 olarak hesaplandı (23). Son olarak VKİ, hava yolu<br />
darlığı, dispne ve egzersiz kapasitesini içeren BODE indeksi<br />
tüm hastalar için hesaplandı (24).<br />
Metabolik sendrom tanısı Adult Treatment Panel<br />
III [ATP III] kriterleri: bel çevresi>102 cm, trigliserid><br />
150 mg/dl, HDL kolesterol< 40 mg/dl, kan<br />
basıncı≥130/≥85 mmHg ve açlık şekeri>110 mg/dl,<br />
kullanılarak yapıldı. Arteryal hipertansiyon için tedavi<br />
kullanan hastaların bu kriterleri sağladığı kabul edildi.<br />
Yukarıda bahsedilen kriterlerden en az 3’ünün varlığında<br />
MS tanısı konuldu (13).<br />
Serum açlık şekeri, HDL kolesterol ve trigliserid<br />
düzeyleri Olympus 2700 AU, Olympus Life and Material<br />
Science Europa GmbH, Hamburg, Almanya cihazı kullanılarak<br />
ölçüldü. İnsülin düzeyleri Roche E-170 Modular,<br />
Indianapolis, ABD cihazı ile ölçüldü. İnsülin direnci Homeostatic<br />
Model Assessment [HOMA] İndeksi; açlık insülin<br />
değeri (mU/L)xaçlık plazma şekeri(mmol/L)/22.5<br />
formülü kullanılarak hesaplandı (25).<br />
Serum leptin düzeylerinin belirlenmesinde insan<br />
raioimmunoassay [RIA] KIPMR44, Biosource Europe SA,<br />
Belçika tanısal kiti kullanıldı. Serum adiponektin düzeylerinin<br />
belirlenmesinde insan adiponektin RIA LINCO<br />
Research,ABD tanısal kiti kullanıldı. Bütün numuneler<br />
her bir biyolojik parametre için benzer çalışma kapsamında<br />
çoğaltılarak çalışıldı. Çoğaltılan örnekler arasındaki<br />
fark %5’ten fazla ise örnek analizi tekrarlandı. Değişkenlik<br />
katsayısı leptin için %29, adiponektin için %3.7<br />
idi. Radyoaktiviteyi ölçmek için otomatik gamma sayacı<br />
type: Cobra II/5010, company: Packard, ABD kullanıldı.<br />
Çalışmada kullanılan istatistik yöntemleri: Değişkenlerin<br />
dağılım normalitesi D’Agostino-Pearson normalite<br />
testi kullanılarak yapıldı. İki grup arasında değişkenlerin<br />
karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren<br />
değişkenlerde unpaired Student’s t testi veya normal dağılım<br />
göstermeyen değişkenlerde ise Mann-Whitney U<br />
testi kullanıldı. <strong>KOAH</strong> evrelerine her iki grubun dağılımı<br />
ki-kare testi ile değerlendirildi. leptin, adiponektin<br />
ve HOMA indeksi ve <strong>KOAH</strong> parametreleri arasındaki<br />
ilişkiyi göstermek için multipl linear regresyon analizi<br />
uygulandı. Modeldeki bağımsız değişkenler: yaş, sigara<br />
kullanımı [aktif sigara kullanan], FFMI, FEV 1<br />
, MMRC,<br />
6MWD, DL CO<br />
, PAO 2<br />
ve PaCO 2<br />
idi. P-değer
literatür özetleri<br />
Şekil 1. Hastaların akış diyagramı<br />
Tablo 1: Çalışmaya katılan hastaların demografik verileri<br />
Toplam<br />
(n=114)<br />
<strong>KOAH</strong> ve MS(+)<br />
(n=24)<br />
<strong>KOAH</strong> ve MS(–)<br />
(n=90)<br />
Yaş (yıl) 66.0 (61.7–71.0) 62.5 (50.0–71.7) 67.0 (62.0–71.0 0.036<br />
VKİ (kg/m 2 ) 25.3±4.6 32.1±2.8 25.3±3.2
Tablo 2: Çalışmaya alınan hastaların MS parametreleri<br />
Toplam<br />
(n=114)<br />
<strong>KOAH</strong> ve MS(+)<br />
(n=24)<br />
<strong>KOAH</strong> ve MS(–)<br />
(n=90)<br />
Bel çevresi (cm) 90.5±8.5 104.0±5.5 88.5±6.9 102 32 (%28.1) 14 (%58.3) 18 (%20.0)
literatür özetleri<br />
iyi planlanmış epidemiyolojik çalışmalara ihtiyaç duyulduğunun<br />
göstergesidir.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı olgularda MS varlığı hastalığın seyrini<br />
etkilemektedir. VKİ veya FFMI’nin <strong>KOAH</strong> olgularında<br />
mortalitenin tahmin edilmesinde kullanılabileceği gösterilmiştir<br />
(3,4). Dahası <strong>KOAH</strong> ve MS kardiyovasküler<br />
hastalık gelişimi açısından bağımsız risk faktörleridir<br />
(13,30). Kardiyovasküler hastalıklara bağlı ölüm nedenleri<br />
sıklıkla Evre I-II <strong>KOAH</strong> hastalarında görülmektedir.<br />
Hastalığın şiddeti arttıkça solunumsal nedenlere<br />
bağlı olarak hastalar kaybedilmektedir (31).<br />
Bir başka çalışmada kardiyovasküler hastalıklara<br />
bağlı mortalite riski 40-64 yaşları arasındaki <strong>KOAH</strong><br />
hastalarında artmaktadır. Çalışmamızın sonuçları bu<br />
verileri desteklemektedir. MS’li olgular Evre I ve Evre<br />
II’de saptanmış ve
S, Gjomarkaj M, Bonsignore G, Bousquet J, Vignola<br />
AM. Does leptin play a cytokine-like role within the<br />
airways of COPD patients? Eur Respir J 2005 Sep;<br />
26(3):398–405.<br />
11. Krommidas G, Kostikas K, Papatheodorou G, Koutsokera<br />
A, Gourgoulianis KI, Roussos C, Koulouris NG,<br />
Loukides S. Plasma leptin and adiponectin in COPD<br />
exacerbations: Associations with inlammatory biomarkers.<br />
Respir Med 2010 Jan; 104(1):40–46.<br />
12. Ford ES, Giles WH, Dietz WH. Prevalenceofthemetabolic<br />
syndrome among US adults: indings from the<br />
third National Health and Nutrition Examination Survey.<br />
JAMA 2002 Jan 16;287(3):356–359.<br />
13. Grundy SM, Brewer HB, Jr., Cleeman JI, Smith SC,<br />
Jr., Lenfant C. Deinition of metabolic syndrome: Report<br />
of the National Heart, Lung, and Blood Institute/<br />
American Heart Association conference on scientiic<br />
issues related to deinition. Circulation 2004 Jan 27;<br />
109(3):433–438.<br />
14. Watz H, Waschki B, Kirsten A, Muller KC, Kretschmar<br />
G, Meyer T, Holz O, Magnussen H. he metabolic syndrome<br />
in patients with chronic bronchitis and COPD:<br />
frequency and associated consequences for systemic<br />
inlammation and physical inactivity. Chest 2009 Oct;<br />
136(4):1039–1046.<br />
15. FinkelsteinJ,ChaE,ScharfSM.Chronicobstructivepulmonary<br />
disease as an independent risk factor for cardiovascularmorbidity.<br />
Int J Chron Obstruct Pulmon<br />
Dis 2009; 4(3):337–349.<br />
16. Feary JR, Rodrigues LC, Smith CJ, Hubbard RB, Gibson<br />
JE. Prevalence of major co-morbidities in subjects<br />
with COPD and incidence of myocardial infarction<br />
and stroke: a comprehensive analysis using data from<br />
primary care. horax 2010 Nov;65(11):956–962.<br />
17. Mahler DA, Wells CK. Evaluation of clinical methods<br />
for rating dyspnea. Chest 1988 Mar; 93(3):580–586.<br />
18. Standardization of Spirometry, 1994 Update. American<br />
Thoracic Society. Am J Respir Crit Care Med 1995<br />
Sep; 152(3):1107–1136.<br />
19. ATS statement: guidelines for the six-minute<br />
walk test. Am J Respir Crit Care Med 2002 Jul 1;<br />
166(1):111–117.<br />
20. Jones PW, Quirk FH, Baveystock CM, Littlejohns P.<br />
A selfcomplete measure of health status for chronic<br />
airlow limitation. The St. George’s Respiratory Questionnaire.<br />
Am Rev Respir Dis 1992 Jun; 145(6):1321–<br />
1327.<br />
21. Kyle UG, Bosaeus I, De Lorenzo AD, Deurenberg P,<br />
Elia M, Gomez JM, Heitmann BL, Kent-Smith L, Melchior<br />
JC, Pirlich M, Scharfetter H, Schols AM, Pichard<br />
C. Bioelectrical impedance analysis—part I:<br />
review of principles andmethods. Clin Nutr 2004 Oct;<br />
23(5):1226–1243.<br />
22. Kyle UG, Bosaeus I, De Lorenzo AD, Deurenberg P,<br />
Elia M, Manuel Gomez J, Lilienthal Heitmann B, Kent-<br />
Smith L, Melchior JC, Pirlich M, Scharfetter H, MWJ<br />
Schols A, Pichard C. Bioelectrical impedance analysis-part<br />
II: utilization in clinical practice. Clin Nutr<br />
2004 Dec; 23(6):1430–1453.<br />
23. VanItallie TB, Yang MU, Heymsield SB, Funk RC, Boileau<br />
RA. Height-normalized indices of the body’s<br />
fat-free mass and fat mass: potentially useful indicators<br />
of nutritional status. Am J Clin Nutr 1990 Dec;<br />
52(6):953–959.<br />
24. Celli BR, Cote CG, Marin JM, Casanova C, Montes de<br />
Oca M, Mendez RA, Pinto Plata V, Cabral HJ. he bodymass<br />
index, airlow obstruction, dyspnea, and exercise<br />
capacity index in chronic obstructive pulmonary disease.<br />
N Engl J Med 2004 Mar 4; 350(10):1005–1012.<br />
25. IpMS, LamB,NgMM, LamWK, TsangKW, LamKS.<br />
Obstructive sleep apnea is independently associated<br />
with insulin resistance. Am J Respir Crit Care Med<br />
2002 Mar 1; 165(5):670–676.<br />
26. Watz H, Waschki B, Boehme C, Claussen M, Meyer<br />
T, Magnussen H. Extrapulmonary efects of chronic<br />
obstructive pulmonary disease on physical activity:<br />
a cross-sectional study. Am J Respir Crit Care Med<br />
2008 Apr 1; 177(7):743–751.<br />
27. Marquis K, Maltais F, Duguay V, Bezeau AM, LeBlanc<br />
P, Jobin J, Poirier P.The metabolic syndrome in patients<br />
with chronic obstructive pulmonary disease. J<br />
Cardiopulm Rehabil 2005 Jul-Aug;25(4):226–232; discussion<br />
33–34.<br />
28. Poulain M, Doucet M, Drapeau V, Fournier G, Tremblay<br />
A, Poirier P, Maltais F. Metabolic and inlammatory<br />
proile in obese patientswith chronic obstructive pulmonary<br />
disease. Chron Respir Dis 2008; 5(1):35–41.<br />
29. Lam KB, Jordan RE, Jiang CQ, Homas GN, Miller<br />
MR, Zhang WS, Lam TH, Cheng KK, Adab P.Air low<br />
obstruction and themetabolic syndrome: the Guangzhou<br />
Biobank Cohort Study. Eur Respir J 2010 Feb;<br />
35(2):317–323.<br />
30. Schneider C, Bothner U, Jick SS, Meier CR. Chronic<br />
obstructive pulmonary disease and the risk of<br />
cardiovascular diseases. Eur J Epidemiol 2010 Apr;<br />
25(4):253–260.<br />
31. Mannino DM, Doherty DE, Sonia Buist A. Global Initiative<br />
on Obstructive Lung Disease (GOLD) classiication<br />
of lung disease and mortality: indings from the Atherosclerosis<br />
Risk in Communities (ARIC) study. Respir<br />
Med 2006 Jan; 100(1):115–122.<br />
32. Sidney S, SorelM,Quesenberry CP, Jr.,DeLuise C,<br />
Lanes S, Eisner MD. COPD and incident cardiovascular<br />
disease hospitalizations and mortality: Kaiser<br />
Permanente Medical Care Program. Chest 2005 Oct;<br />
128(4):2068–2075.<br />
33. Ischaki E, Papatheodorou G, Gaki E, Papa I, Koulouris<br />
N, Loukides S. Body mass and fat-free mass indices<br />
in COPD: relation with variables expressing disease<br />
severity. Chest 2007 Jul;132(1):164–169.<br />
34. Stenholm S, Koster A, Alley DE, Visser M, Maggio<br />
M, Harris TB, Egan JM, Bandinelli S, Guralnik JM,<br />
Ferrucci L. Adipocytokines and the metabolic syndrome<br />
among older persons with and without obesity<br />
- the InCHIANTI Study. Clin Endocrinol (Oxf) 2010 Jul;<br />
73(1):55–65.<br />
35. Bolton CE, Evans M, Ionescu AA, Edwards SM, Morris<br />
RH, Dunseath G, Luzio SD, Owens DR, Shale DJ. Insulin<br />
resistance and inflammation. A further systemic<br />
complication of COPD. COPD 2007 Jun; 4(2):121–126.<br />
36. Sin DD, Anthonisen NR, Soriano JB, Agusti AG. Mortality<br />
in COPD: Role of co-morbidities. Eur Respir J<br />
2006 Dec;28(6):1245–1257.<br />
41
literatür özetleri<br />
<strong>KOAH</strong>’lı Hastalarda Yaşam Sonu Tartışmalarının<br />
Bakım ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi<br />
Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Levent Cem Mutlu<br />
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları AD, Tekirdağ<br />
The Effect of End-of-Life Discussions on Perceived<br />
Quality of Care and Health Status Among Patients<br />
With COPD<br />
Leung JM , Udris EM, Uman J, Au DH.<br />
Chest <strong>2012</strong>;142:128-133<br />
Sağkalımı artıran az sayıda tedavi seçeneğiyle birlikte<br />
<strong>KOAH</strong>’ın 2020 yılında en sık üçüncü ölüm sebebi olacağı<br />
öngörülmektedir. Yaşam sonu bakımı hakkında iyi<br />
tanımlanmış hasta seçenekleri olmasına rağmen, hasta<br />
ve hizmet sağlayıcıları arasında rutin tedavi seçeneklerinden<br />
biri haline gelmemiştir. <strong>KOAH</strong>’lı hastalar yaşam<br />
sonunda sıklıkla yoğun bakım ve mekanik ventilasyon<br />
ihtiyacı duymalarına rağmen, kanser hastalarına sunulan<br />
palyatif bakım önerileri bu hastalardan sakınılmaktadır.<br />
Amerikan Toraks Birliği (ATS) tarafından<br />
hastalar için yaşam sonu bakımın, <strong>KOAH</strong> tedavisinin<br />
bir parçası olması yönündeki girişimleri henüz gerçek<br />
yaşama yansımamaktadır.<br />
Doktorlar hem zaman kısıtlılığından hem de bu tür<br />
tartışmaların faydasına olan güvensizliklerinden dolayı<br />
çekingen davranmaktadırlar. Daha önce yapılan çalışmalar,<br />
hastaların bu yönde konuşmalar için hazır olmadığı<br />
veya isteksiz olduğuna dair doktorlarda yanlış<br />
kanı olduğunu göstermektedir.<br />
Çalışmanın amacı yaşam sonu bakım hakkında bilgi<br />
alan hastaların yaşam kalitesi algısının ve bakım memnuniyetinin<br />
daha fazla olup olmadığını araştırmaktır.<br />
Gereç ve Yöntem<br />
Çalışmaya Kasım 2004 ile Aralık 2007 tarihleri arasında<br />
GOLD tanı kriterlerine göre <strong>KOAH</strong> tanısı alan Gaziler<br />
Kulübü üyesi hastalar dahil edilmiştir. Temel demografik<br />
özellikler ve tıbbi geçmişleri kayıt edilmiş, ATS<br />
kriterlerine göre spirometrik testleri yapılmıştır. Kesitsel<br />
olarak düzenlenen çalışmada hastalara kendi bildirimlerinden<br />
oluşan, yaşam sonu tartışmaları, bakım ve<br />
hayat kalitesi değerlendirmelerini içeren anketler uygulanmıştır.<br />
Çalışmada ilk değerlendirme, hastanın doktoruyla<br />
yaşam sonu hakkında konuşup konuşmamasıyla ilgilidir.<br />
İlk sonlanım ölçümü hastaların kendi bildirdikleri<br />
bakım kalitesi değerlendirmesi ve bakımdan duydukları<br />
memnuniyet olarak belirlenmiştir. Bakım kalitesi<br />
değerlendirmesi, 0 ile 10 puan arasında değişen 11<br />
noktalı Likert skalası ile yapılmıştır (0 = hayal edilebilir<br />
en kötü, 10 = hayal edilebilir en iyi). Benzer şekilde<br />
bakımdan duyulan memnuniyet ise “Aldığım medikal<br />
bakımdan çok memnun oldum’’ (1=tamamıyla katılmıyorum,<br />
5=tamamıyla katılıyorum) ifadesine verilen 5<br />
basamaklı yanıtla değerlendirilmiştir.<br />
İkincil sonuç ölçütleri ise, doktorun bilgi ve becerileri,<br />
solunum problemlerini algılaması, tedavi yaklaşımlarının<br />
hasta tarafından algı düzeyi ve yaşam kalitesinin<br />
hasta kendi bildirimi ve St. George Solunum Anketi<br />
(SGRQ) ile skorlanması olarak belirlenmiştir.<br />
Sonuçlar<br />
Çalışmaya 376 orta ve ağır <strong>KOAH</strong>’lı hasta dahil edilmiş<br />
olup, hastaların 55’i (%14,6) doktoru ile daha önce yaşam<br />
sonu ile ilgili konuştuklarını bildirirken, 220 hasta<br />
(%67,7) bu tür bir konuşmayı arzu ettiklerini bildirmişlerdir.<br />
Yaşam sonu ile ilgili konuşma yapan ve yapmayan<br />
hastalar karşılaştırıldığında; konuşma yapan hastaların<br />
eski sigara içicisi oldukları, daha sıklıkla inhale<br />
kortikosteroid kullandıkları, kalp yetmezliği, astım,<br />
miyokard enfarktüsü ve pnömoni gibi eşlik eden hastalıkların<br />
daha sık olduğu görülmüştür. <strong>KOAH</strong> ciddiyetini<br />
gösteren FEV 1<br />
değeri ile yaşam sonu konuşmaları<br />
hakkında ilişki görülmemiştir. Yaşam sonu konuşması<br />
yapılmayan 321 hastadan 26’sının (%8,1) FEV 1<br />
değeri<br />
beklenenin %30’unun altında olarak belirlenmiştir.<br />
Yaşam sonu konuşması yapılan ve yapılmayan hastalar<br />
karşılaştırıldığında, konuşma yapılan hastalar iki<br />
kat daha fazla (OR, 2,01) kaliteli bakım aldıklarını bildirmişlerdir.<br />
Sonuçlar FEV 1<br />
, yaş, sigara içme durumu,<br />
diyabet, hipertansiyon, depresyon ve kardiyovasküler<br />
42
hastalıklar açısından düzeltildikten sonra da aynı şekilde<br />
kalmıştır (OR, 2,07). Benzer şekilde aldıkları bakımdan<br />
memnuniyet oranları da yaşam sonu konuşması<br />
yapılan grupta iki kat yüksek bulunmuştur (düzeltilmemiş<br />
OR, 2,02, düzeltilmiş OR, 1,95).<br />
İkincil sonlanım noktaları açısından değerlendirildiğinde,<br />
yaşam sonu konuşması yapan hastalar doktorlarının,<br />
hastalıklarının tedavisi, solunum problemleri hakkında<br />
daha bilgili olduklarını bildirmişlerdir. Bununla<br />
birlikte düzeltilmiş modellerde hastaların tedavi hakkında<br />
doktorlara duydukları güven yaşam sonu konuşması<br />
ile ilgili bulunmamıştır.<br />
Yaşam sonu konuşması yapan grubun SGRQ skoru<br />
7,17 puan daha yüksek bulunmuş, düzeltme yapıldıktan<br />
sonra da anlamlı bir değişiklik görülmemiştir<br />
(fark:6,09). Son olarak SGRQ semptom skoru her iki<br />
grup arasında anlamlı fark göstermemiştir.<br />
Tartışma<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastaların üçte ikisi yaşam sonu hakkında<br />
doktorları ile konuşmayı arzu ederken, gerçekleşen oranın<br />
çok düşük olduğu görülmüştür. Bu tür konuşmalar<br />
hastaların daha iyi bakım aldıkları algısını oluşturmaktadır.<br />
Sonuçlar doktorların yaşam sonu konuşmaları<br />
hakkında hastaları ile konuşmaktan kaçınmamaları gerektiğini<br />
göstermektedir. Bu tür konuşmalar, hastalarda<br />
aldıkları bakımın daha kaliteli ve tatminkar olduğu algısını<br />
sağlamaktadır. Her ne kadar ATS, bu tür konuşmaları,<br />
hastalığın ciddiyeti arttıkça önermekte ise de,<br />
çalışmada FEV 1<br />
ile ilişki bulunmamıştır. Yaşam sonu<br />
konuşma yapılmayan hastaların önemli bir bölümünün<br />
FEV 1<br />
değeri %30’un altındadır.<br />
Janssen ve ark. 101 <strong>KOAH</strong> hastasının dahil edildiği<br />
çalışmalarında, sadece 20 hasta (%19,8) doktoruyla<br />
kardiyopulmoner resüsitasyon veya mekanik ventilasyon<br />
uygulamasını konuşmuştur. Daha az sayıdaki<br />
hasta ise ölüm (%14,9) veya palyatif bakım (%10,9)<br />
hakkında konuşmuştur. Benzer şekilde Heffner ve ark.<br />
yaptıkları çalışmada hastaların %15,2’si palyatif bakım<br />
hakkında doktoruyla konuşurken; sadece %14,3 hasta<br />
doktorlarının yaşam sonu isteklerini anladıklarını ifade<br />
etmişlerdir. Şimdiye kadar bildirilen en yüksek yaşam<br />
sonu konuşmasının olduğu çalışmada bile oksijen bağımlı<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastaların sadece üçte biri yaşamlarının<br />
sonundaki tedavi istekleri hakkında doktorları ile tartışmışlardır.<br />
Genelde hastalık ileri evrelere ulaşmadan<br />
doktorlar yaşam sonu hakkında konuşmaktan kaçınmaktadırlar.<br />
Çalışmada da yaşam sonu konuşması yapan<br />
hastaların SGRQ skorları daha yüksek bulunmuştur.<br />
Kanadalı göğüs hastalıkları uzmanlarının katıldığı<br />
bir ankette de, doktorlar konuşmak için FEV 1<br />
değerinin<br />
%30’un altına inmesini beklediklerini ifade etmişlerdir.<br />
Başka bir ankette 100 <strong>KOAH</strong>’lı hastanın %98’i kardiyopulmoner<br />
resüsitasyon ve mekanik ventilasyonun<br />
tüm hastalarla konuşulması gerektiğini ifade etmiştir.<br />
Hastaların hepsi hoş karşılamasa da, önemli bir kısmı<br />
prognozları hakkında doktorları ile konuşmayı istemektedir.<br />
Çalışmanın önemli güçlü yanlarından biri; demografik<br />
özelliklerin, ek hastalıkların, psikolojik ve yaşam<br />
kalitesi perspektifinin iyi belirlendiği çok sayıda KO-<br />
AH’lı hastadan oluşmasıdır. Çalışmanın bir diğer güçlü<br />
tarafı ise verilerin hastaların kendi bildirimleri ile oluşturulmasıdır.<br />
Çalışmanın kısıtlılıkları ise az sayıda kadın<br />
hasta içermesi ve gözlemsel bir çalışma olduğundan<br />
yaşam sonu tartışmaları ile sonlanım noktaları arasında<br />
neden sonuç ilişkisi kurulamamasıdır.<br />
Sonuç olarak çalışma; yaşam sonu tartışmalarının,<br />
hasta memnuniyeti ve hasta bakımı kalitesi ile ilişkili<br />
olduğunu göstermiş, doktorların hastaları ile yaşam<br />
sonu hakkında konuşmaktan kaçınmamaları gerektiğini<br />
vurgulamıştır.<br />
43
literatür özetleri<br />
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında (<strong>KOAH</strong>)<br />
Randomize Plasebo Kontrollü Akupunktur Çalışması<br />
Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Levent Cem Mutlu<br />
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları AD, Tekirdağ<br />
A Randomized, Placebo-Controlled Trial<br />
of Acupuncture in Patients With Chronic<br />
Obstructive Pulmonary Disease (COPD)<br />
The COPD-Acupuncture Trial (CAT)<br />
Suzuki M, Muro S, Ando Y, Omori T, Shiota T,<br />
Endo K, Sato S, et al<br />
Arch Intern Med <strong>2012</strong>;172:878-886<br />
Dispne, <strong>KOAH</strong>’lı hastanın günlük yaşamını en fazla<br />
etkileyen temel semptomdur. Dispnenin ciddiyeti zamanla<br />
artmaktadır ve <strong>KOAH</strong>’ta sağkalımı öngörmede<br />
etkili olduğu daha önceki çalışmalarda gösterilmiştir.<br />
Dispnenin kontrol altına alınması <strong>KOAH</strong> tedavisinin<br />
temel hedeflerinden biridir.<br />
Akupunkturun kanser hastalarında nefes darlığını<br />
azalttığı daha önce gösterilmiştir. Daha önce yapılmış<br />
randomize çalışmalar akupunkturun astım ve <strong>KOAH</strong><br />
hastalarında uygulanabilen güvenli bir girişim olduğunu<br />
göstermektedir.<br />
Çalışmacılar, <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda akupunkturun, 6<br />
dakika yürüme testinde (6 DYT) eforla ortaya çıkan<br />
dispneye olan etkisini ve solunum kas gücü dahil solunum<br />
fonksiyonlarını, randomize tek kör çalışmayla<br />
değerlendirmeyi amaçlamışlardır.<br />
Yöntem<br />
Çalışma prospektif, tek kör randomize olarak yürütülmüştür.<br />
Özel olarak geliştirilen plasebo iğneler çalışmanın<br />
kör tarafını oluşturmuştur. Tüm ölçümler başlangıçta<br />
ve başlangıçtan 12 hafta sonra gerçekleştirilmiştir.<br />
Çalışmaya dahil edilme kriterleri:<br />
1. GOLD kriterlerine göre tanı almış Evre II, III ve<br />
IV <strong>KOAH</strong> hastası olmak<br />
2. Klinik olarak stabil olmak ve son üç ay içinde enfeksiyonu<br />
veya atağı düşündürecek hikayeye sahip<br />
olmamak; tedavide değişiklik yapılmamış olmak<br />
3. MRC skalasına göre evre II veya üstü dispne skoru<br />
olmak<br />
4. Yardımsız yürüyor olabilmek<br />
5. Son altı ay içinde pulmoner rehabilitasyon almamış<br />
olmak<br />
6. Ayaktan hasta olmak,<br />
olarak belirlenmiştir.<br />
Kardiyovasküler, kollajen doku hastalığı, böbrek yetmezliği,<br />
tiroid disfonksiyonu, hepatik fonksiyon bozukluğu,<br />
kanser ve mental durum bozukluğu olan hastalar<br />
çalışmaya dahil edilmemiştir.<br />
Gerçek akupunktur grubuna, 12 hafta boyunca haftada<br />
1 kez günlük tedavilerine ilave olarak daha önce<br />
pulmoner hastalıklarda geleneksel olarak uygulanmakta<br />
olan noktalara akupunktur uygulanmıştır. Aynı uygulama<br />
plasebo iğnelerle kontrol grubuna da yapılmıştır.<br />
Hastalar 75 yaş üstü ve altı olarak tabakalandırıldıktan<br />
sonra bilgisayar tabanlı bir sistemle iki gruba randomize<br />
edilmişlerdir.<br />
Efor dispnesinin değerlendirmesinde 6 DYT kullanılmış<br />
olup, nefes darlığını derecelendirmek için ise 6<br />
DYT öncesi ve sonrasında uygulanan modifiye Borg<br />
skalası kullanılmıştır. Nefes darlığı olmaması 0 ile skorlanırken<br />
çok ciddi nefes darlığı olması 10 ile skorlanmıştır.<br />
Analizde 6 DYT sonrası ölçülen skor kullanılmıştır.<br />
Çalışmanın ikincil çıktıları ise 6 DYT, 6 DYT sırasında<br />
ölçülen en düşük oksijen saturasyonu ve FEV 1<br />
olarak<br />
belirlenmiştir ve hastaların yaşam kalitesi St George Solunum<br />
Anketi (SGRQ) ile ölçülmüştür.<br />
Çalışmada ayrıca karbonmonoksid difüzyon kapasitesi<br />
(DL CO<br />
), rezidüel volüm, total akciğer kapasitesi,<br />
arter kan gazı, maksimum inspiratuar ve maksimum<br />
ekspiratuar ağız basınçları, solunum kas gücü ölçümleri<br />
yapılmıştır. Vücut kitle indeksleri, prealbümin değerleri<br />
ve günlük aktivite esnasındaki dispne derecesi MRC<br />
dispne skalası ile değerlendirilmiş ve tüm ölçümler başlangıçta<br />
ve akupunktur tedavisi tamamlandıktan sonra<br />
da gerçekleştirilmiştir.<br />
44
Sonuçlar<br />
Kriterlere uyan 111 hastadan 68’i çalışmaya katılmayı<br />
kabul etmiştir. Daha sonra 6 hasta daha çalışmadan<br />
ayrılmış, plasebo grubunda 32 ve gerçek akupunktur<br />
grubunda 30 olmak üzere toplam 62 hasta çalışmayı<br />
tamamlamıştır.<br />
On-iki haftalık tedavi sonrası gerçek akupunktur<br />
grubunda 6 DYT sonrası Borg skalası skoru 5.5’ten<br />
1.9’a düşerken, plasebo grubunda hiç düzelme olmamış<br />
(4,2 ve 4.6) ve iki grup arasındaki skor farkı istatistiksel<br />
olarak anlamlı bulunmuştur. Gerçek akupunktur grubunda,<br />
plasebo grubuna göre, 6 DYT, 6 DYT esnasındaki<br />
oksijen saturasyonu, SGRQ değerlerinde bazal değere<br />
göre anlamlı seviyede düzelme görülmüştür. FEV 1<br />
değerlerindeki değişiklik ise anlamlı bulunmamıştır.<br />
Gerçek akupunktur grubunda MRC skorlarında, BMI<br />
ve prealbümin, arter kan gazı değerlerinde, solunum<br />
fonksiyon testlerinde ve solunum kas gücünde anlamlı<br />
düzelme saptanmıştır. Her iki grup hastada yorgunluk,<br />
cilt altı kanama, baş dönmesi, iğne yerinde ağrı gibi minör<br />
yan etkiler bildirilmiştir.<br />
Yorum<br />
Bu çalışma <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda akupunktur tedavisinin,<br />
eforla ortaya çıkan dispne ve egzersiz toleransında<br />
düzelme sağladığını gösteren ilk randomize, plasebo<br />
kontrollü çalışmadır. Daha önce de akupunkturun<br />
dispne üzerine olan etkisini değerlendiren çalışmalar<br />
yapılmakla birlikte çalışmayı öncekilerden ayıran özellik<br />
sadece <strong>KOAH</strong>’lı hastaları kapsamasıdır.<br />
Çalışmanın ilk çıkarımı olan 6 DYT sonrası Borg<br />
skala skorunda düşme ve yürüme mesafesinde artma<br />
gerçek akupunktur grubunda plasebo grubuna göre anlamlı<br />
derecede yüksek bulunmuştur. Sonuçlar daha önce<br />
konu ile ilgili derlemeler ile karşılaştırıldığında, rehabilitasyon<br />
ve egzersiz gibi standart yöntemlerle benzer ya da<br />
daha fazla düzelme olduğunu göstermektedir.<br />
<strong>KOAH</strong>’lı hastalardaki efor dispnesinin dinamik hiperinflasyon,<br />
hipoksemi ve göğüs kafesi hareketindeki<br />
kısıtlılıkla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Artan<br />
iş yükü aksesuar kaslarda yorgunluk ve fonksiyon bozukluğuna<br />
neden olmaktadır. Kawakita ve ark. daha<br />
önce deneysel olarak aktive edilen kasın akupunktur ile<br />
suprese edildiğini elektromiyogram ile bildirmişlerdir.<br />
Çalışmada da akupunkturun aksesuar solunum kaslarında<br />
benzer şekilde etki gösterdiği tahmin edilmektedir.<br />
Kas tonusundaki azalma göğüs kafesi kas gücünde<br />
düzelmeye ve bunun sonucu göğüs kafesi hareketinde<br />
artmaya neden olmaktadır. Ayrıca aksesuar solunum<br />
kaslarındaki gevşemenin göğüs kafesi hareketine ilave<br />
katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir.<br />
Çalışmada akupunktur tedavisi sonrası vital kapasitede,<br />
FEV 1<br />
ve DL CO<br />
yüzdesinde anlamlı düzeyde artma<br />
izlenmiştir. Akupunkturun solunum fonksiyonlarını<br />
neden düzelttiği açık değildir. Hiperaktif durumdaki solunum<br />
kaslarının gevşemesi sonucu bu etkilerin oluştuğu<br />
tahmin edilmektedir. Çalışmada gerçek akupunktur<br />
grubu SGRQ skorunda 16 derecelik düşme olması sağlıkla<br />
ilgili yaşam kalitesinde anlamlı düzelme olduğunu<br />
göstermektedir. <strong>KOAH</strong>’lı hastaların önemli bir sorunu<br />
da malnütrisyondur. Beslenme bozukluğu, kilo ve kas<br />
kitle kaybına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak<br />
da solunum kas gücünde azalma ve egzersiz intoleransı<br />
gelişmektedir. Çalışmada 12 haftalık akupunktur tedavisi<br />
sonrası vücut kitle indeksi ve prealbümin değerlerinde<br />
anlamlı düzelme olduğu görülmüştür.<br />
Çalışmanın kısıtlamalarından ilki hastaların <strong>KOAH</strong><br />
için standart tedavilerini almakta olmaları ve tedavilerinin<br />
kesilmesinin pratik olarak mümkün olmamasıdır.<br />
Her ne kadar her iki grup benzer tedavileri alsa<br />
da çalışmada elde edilen sonuçları sadece akupunktur<br />
tedavisine bağlamak doğru olmayabilir. İkinci kısıtlama<br />
çalışma süresinin kısa olmasıdır. Akupunkturun uzun<br />
dönem etkilerini değerlendirmek için yeni çalışmalara<br />
ihtiyaç vardır.<br />
Sonuç olarak çalışma, üç aylık akupunktur tedavisinin<br />
efor dispnesinde, beslenme durumunda, hava<br />
akımı kısıtlılığında, egzersiz kapasitesinde ve sağlıkla<br />
ilişkili yaşam kalitesinde düzelme sağladığını göstermektedir.<br />
Akupunkturun <strong>KOAH</strong> tedavisindeki etkisini<br />
göstermek için daha büyük hasta grupları ile daha uzun<br />
süreli randomize çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
45
<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />
www.solunum.org.tr