13.08.2017 Views

Pharmetic Sağlık - 33

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Psikoloji<br />

En çok da işyerlerinde karşılaşılan bu tür dedikodu grupları<br />

gerçekte zararsızdır. Bu gruplarda yapılan meslektaşlar arası<br />

küçük dedikodular çalışanlar arası bağı sıkılaştırır ve moralleri<br />

yükseltir. Özellikle işe yeni başlayanlar, bu tür dedikodu<br />

gruplarına dahil olduklarında, içinde bulundukları gruptakilerin<br />

başkaları hakkında bulundukları yargıları dinleyerek ne<br />

yapmaları gerektiğine dair fikir sahibi olur. Gruptakiler de<br />

anlattıklarıyla, yeni gelene onayladıkları ve onaylamadıkları<br />

davranışlar, tutumlar hakkında alttan alta resmi olmayan bir<br />

brifing vermiş olur.<br />

Bu gibi küçük gruplardaki dedikoduların bir işlevi daha<br />

vardır: Nasıl ki içinde bulunduğumuz grup başkaları ile ilgili<br />

dedikodu yapıyorsa, başkalarının da bizimle; ait olduğumuz<br />

grupla ve kendimizle ilgili dedikodu yaptığını biliriz. Bu da<br />

bizi “aidiyet” konusunda hizaya sokar. Örneğin ABD’deki<br />

büyükbaş yetiştiricileri, karides avcıları ve üniversitelerin kürek<br />

takımları gibi birbiriyle alakasız üç grup üzerinde yapılan<br />

dedikodu merkezli araştırmanın sonuçları hayli ilginç olmuş.<br />

Bu grupların her üçünde de bireyler, aldıkları bilgiyi paylaşmaya<br />

zorlanmışlar. Aksi takdirde dedikoduların hedefi haline gelerek<br />

dışlanacakları kendilerine hatırlatılmış. Sonuç olarak tehdit<br />

gören her birey, grup içinde daha iyi eleman olabilmek için çaba<br />

göstermeye başlamış. Örneğin karides avcıları, grubun oturmuş<br />

kurallarını hiçe sayan ve nasıl hızlı karides avlanacağına dair<br />

grup eğilimlerini önemsemeyen üyeleri dışlayıp onlarla birlikte<br />

ava çıkmayı reddetmiş.<br />

Ünlüler ve dedikodu mekanizması<br />

Gerçekte hepimiz öyle ya da böyle bir dedikodu ağının içinde<br />

yaşıyoruz. Bunun en basit delili de ünlülere dair haberlere olan<br />

ilgimiz. Sonuçta o insanların ne yaptığı, kiminle nerede<br />

görüldüğü, kaç para kazandığı vs. bizi hiç ilgilendirmiyor ama<br />

yine de bu tür haberleri takip ediyoruz. Belçikalı psikolog<br />

Charlotte de Backer’a göre bu tür dedikodular da aslında bize<br />

“bir şeyler” öğretiyor. Yalnız şöyle bir durum da var: Genellikle<br />

bildiğimiz kişi hakkında anlatılanlara kulak kabartıyoruz;<br />

kişiyi tanımadığımız halde anlatılanla ilgileniyorsak bunun tek<br />

nedeni, dedikodunun ilginç olması ve duyduğumuz haberle ilgili<br />

kendi hayatımıza dair stratejiler geliştirmek. Aslında de Becker,<br />

ünlülerin hayatlarına da sırf bu yüzden ilgi duyduğumuzu,<br />

bu haberlerin bizim hayatımız için uç olan noktalarla ilgili<br />

mevzilenme arzumuzu tatmin ettiğini söylüyor. Bunun nedenini<br />

de şöyle açıklıyor: “Nasıl ki kabileler halinde yaşarken, kendi<br />

kabilemizin ileri gelenlerinin davranışlarına bakıp neyi nasıl<br />

yapacağımıza karar verdiysek, bugün de bu medyatik tiplerle<br />

ilgili haberleri izleyerek olumlu ya da olumsuz davranışlara<br />

dair fikir sahibi oluyoruz.” Bunun açıklaması, onlar gibi<br />

yaşamakla ilgili değil ama ne yaptıklarında kabul gördükleri ve<br />

ne yaptıklarında dışlandıklarıyla ilgili… Elbette bir de şu var:<br />

Mağara günlerinde kimsenin “özel” hayatı diye bir şey yoktu<br />

ve biz, bir anlamda magazin haberleriyle ta o günlerden<br />

kalan “her şeyi bilme” açlığımızı gideriyoruz. Antropolog<br />

Jerome Barkow, geçirdiğimiz onca gelişimin, evrimin, bizleri<br />

toplumdaki diğer fertlerden soyutlamaya yetmediğini,<br />

toplumdaki her bireyin bizim üzerimizde öyle ya da böyle<br />

etkisi olduğunu hatırlattıktan sonra “fotoğraflardaki,<br />

filmlerdeki, müzik kliplerindeki bu insanlar yani ünlüler de<br />

hayatımızı farklı bir yoldan istila ediyor; bir süre sonra iş<br />

arkadaşımız, komşumuz kadar bizden biri haline geliyor” diyor.<br />

Ve sonuç? Bu kadar çok gördüğümüz, hakkında bu kadar çok<br />

şey öğrendiğimiz ünlüler de (suni yoldan dayatılmış da olsa) bir<br />

noktadan sonra içinde bulunduğumuz ve hakkında bilgi sahibi<br />

olmak istediğimiz küçük topluluğumuzun bir parçası haline<br />

geliyor. Ünlülerin bir etkisi daha var: Onlar, hiç tanımadığımız<br />

insanlarla ortak noktamız. Sırf bu yüzden tamamıyla yabancısı<br />

olduğumuz bir toplulukta ilk kez yer alıyorsak o oyuncudan,<br />

o sporcudan, o yazardan, o politikacıdan söz ederek ortama<br />

girebiliyoruz. Yani; yine bir başkasının dedikodusunu yaparak<br />

içinde bulunduğumuz topluluğun nabzını tutuyoruz ve kısa bir<br />

sürede “yabancı” olmaktan çıkıp kabul görüyoruz.<br />

Son olarak, “dedikodu” adıyla kodlanan bu toplumsal<br />

kabul görme / kendini topluma kabul ettirme mekanizmasının<br />

da elbette bir takım yaptırımları var ve birinci kural daima<br />

“ne zaman konuşacağını ne zaman susacağını bilmek”<br />

şeklinde özetlenebilir.<br />

>Gerçekte hepimiz<br />

farkında olmadan<br />

öyle ya da böyle<br />

bir dedikodu<br />

ağının içinde<br />

yaşıyoruz.<br />

.. .. . . . . . . . . - .<br />

- . .<br />

. .<br />

. .<br />

UNLULERLE ILGILI HABERLER BIZI<br />

HIC ILGILENDIRMEDIGI HALDE<br />

TAKIP EDIYORUZ.<br />

AMA BUNUN DA BIR NEDENI VAR!<br />

74 / Yaz 2017 / <strong>Pharmetic</strong><strong>Sağlık</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!