Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
BALKANLARIN EN GENÇ ÜLKESI: KOSOVA<br />
2008 yılında Sırbistan’dan bağımsızlığını kazanan<br />
bu ülkeye Arnavutluk ve Makedonya’dan<br />
karayoluyla iki üç saate çok rahat ulaşılabiliyor.<br />
İnternette okuduğum yorumlar doğrultusunda<br />
ben de başkent Priştine’yi eleyip sadece Prizren’e<br />
gittim. Gerek içinden geçen nehir, gerekse<br />
köprüsüyle Mostar’ı anımsatıyor bizlere burası.<br />
Köprünün hemen yanı başında bulunan Sinan<br />
Paşa Camii şehrin en önemli yapılarından. Eğer<br />
vaktiniz varsa caminin avlusundaki Konaku adlı<br />
mekanda trileçenizi (Balkanlarda yediğim en<br />
güzel trileçeydi) yiyip çay kahve içebilirsiniz.<br />
Para biriminin euro olması her ne kadar başta<br />
gözümü korkutsa da koca böreğe 1 euro, çaya<br />
da 30 cent verdikten sonra her şeyin normal<br />
olduğuna kanaat getirdim. Bir balkan ülkesi klasiği<br />
olarak buraların da köftesi meşhur. Nehrin<br />
hemen kıyısında bulunan Te Syla adlı mekanda<br />
yediğim köfteden öylesine memnun kaldım ki,<br />
ertesi gün yeni mekan arama riskine girmeden<br />
tekrar buraya geldim.<br />
GÜZEL INSANLAR ŞEHRI: PRIZREN<br />
Her ne kadar şehre gitmeden önce insanlarının<br />
Amerikancı olarak nitelendirilip, Türklerden<br />
pek hoşlanmadıkları tarzında yorumlar okusam<br />
da, belki de Balkanlarda Türklüğümün en sıcak<br />
karşılandığı yermiş gibi geldi Prizren. Ayrıca<br />
muhtemelen Balkanlarda Türkçe bilme oranının<br />
da en yüksek olduğu yer burası olsa gerek.<br />
Taksicisinden garsonuna şehirdeki çoğu kişi<br />
Karadeniz şivesine çok yakın bir şekilde Türkçe<br />
konuştuğundan mıdır insanları çok sıcak geldi<br />
bana. Buralara gelmeden önce Kosovalı bir<br />
taksici tarafından Türk dizilerine dair çeşitli<br />
spoilerlar yiyeceğimi asla tahmin edemezdim<br />
herhalde. Ya da bir garsonla Galatasaray muhabbeti<br />
yapıp numara alışverişi yapacağımı.<br />
PRIZREN KALESI YIKILIR GELIR<br />
Valla açıkçası bir gezgin olarak bir şehre gidildiğinde<br />
en tasvip etmediğim harekettir şehrin<br />
kalesine çıkmak. Ama şehre fazla zaman ayırıp<br />
aynı yerleri defaatle gezmemden mütevellit bir<br />
anda kaleye çıkma fikriyle yanıp tutuşurken<br />
buldum kendimi. Şehrin merkezinde yer alan<br />
levhada kaleye gitmek için 2 tane rota olduğunu<br />
gördüm; kolay parkur eğimsiz bir orman yolu ve<br />
90 dakika, zor parkur da dik rampalardan oluşuyor,<br />
yaklaşık 20 dakika. Zora gelemeyen bir<br />
kişiliğim olduğundan ötürü uzun ama kolay olan<br />
yolu seçtim. Yolda benden başka kimseyi göremeyince<br />
kalede tek başıma olacağım fikrine<br />
kapılsam da kalenin turistlerle çevrili olduğunu<br />
görünce, kolay parkurun aslında keriz parkuru<br />
olduğu kanaatine vardım. Kalenin pek bir olayı<br />
yok ama şehre tepeden bakabilmek, biraz da<br />
fotoğraf çekmek istiyorsanız meşakkatli yoldan<br />
12<br />
dişinizi sıkıp çabucak çıkabilirsiniz.<br />
TIRAN’A MI GITTIK İRAN’A MI BELLI DEĞIL<br />
Gezinin Kosova ayağını sonlandırdıktan sonra<br />
tüm gezginlerin ağız birliğiyle gidilmemesi<br />
gereken ülke olarak adlandırdığı Arnavutluk’a<br />
doğru yola koyuldum. Ben Üsküp’ten otobüsle<br />
geçtim başkent Tiran’a. Her ne kadar iki şehrin<br />
arası 250 km olsa da; gerek yolların kötü olması<br />
gerekse şoförün mola üstüne mola verişleri<br />
yüzünden 8 saati buluyor yolculuk. E tabi böylesine<br />
uzun bir yolculuktan sonra güzel bir şehre<br />
ulaşmayı umuyor insan ama nafile. Şehirde<br />
yürürken o kadar çok Arnavut göreceksiniz ki<br />
bir an kendinizi Bursa’da bile sanabilirs…….<br />
BALKANLARIN ANKARASI: TIRAN<br />
1985 yılında Enver Hoca’nın ölümüne kadar<br />
komünizmle yönetilen ülke, bunun etkisinden<br />
olsa gerek çok düzenli ve renksiz geldi bana.<br />
Büyük kavşaklarla birbirine bağlanan geniş<br />
caddelerin turist gözünden bakıldığında tek<br />
farkı, üzerindeki dükkanlar oluyor. Balkanlardaki<br />
diğer şehirlere nazaran Osmanlı izlerine<br />
neredeyse hiç rastlanmıyor Tiran’da. Hatta<br />
şehrin merkezinde bulundan Skenderbeg<br />
meydanında Osmanlı’ya karşı 25 yıl savaşmış<br />
Arnavutluk’un ulusal kahramanı İskender Bey<br />
heykeli bulunmakta. Heykelin yanı başında ise<br />
şehrin günümüze ulaşabilen en önemli Osmanlı<br />
eseri Ethem Bey Camii yer almakta.<br />
Hani nerede Arnavut ciğeri, köftesi, böreği?<br />
Açıkçası Makedonya’dan Arnavutluk’a<br />
geçerken beni en çok sevindiren şey yeme-içme<br />
konusunda daha rahat olabileceğim düşüncesiydi.<br />
Ancak Müslüman bir ülke olmasına<br />
rağmen domuz eti kullanımı Makedonya’dan bile<br />
fazla burada. Coğrafi yakınlıktan meydana gelen<br />
İtalya etkileri zaten ülkenin mutfağını tamamen<br />
ele geçirmiş durumda. Şehrin her köşesinde<br />
pizzacı ve kahveci görmeniz son derece muhtemel.<br />
Yani ne börek var ülkede ne köfte ne de<br />
ciğer; varsa yoksa pizza!<br />
BALKAN GEZILERININ OLMAZSA OLMAZI:<br />
BOSNA HERSEK<br />
Şüphesiz balkanlar deyince akla gelen ükelerin<br />
en başında yer alıyor Bosna Hersek. Hem<br />
Osmanlı döneminden kalan eserlerin hem de<br />
eski kültürel değerlerin en iyi korunduğu balkan<br />
ülkesi desek buraya çok da yanlış olmaz. Ayrıca<br />
yakın geçmişte yaşamış oldukları korkunç<br />
soykırımın da etkisiyle biz Türklerin gönlünde<br />
önemli bir yer oluşturmuştur bu topraklar.<br />
BIZDEN BIR PARÇA: SARAYBOSNA<br />
Saraybosna’ya ilk girdiğimde kasvetli bir<br />
hava karşılıyor beni. Şehrin hemen hemen her<br />
yerinde, duvarlarında kurşun izleri bulunan<br />
evler, savaşın boyutlarını gözler önüne seriyor.<br />
Biraz dolaştıktan sonra üzerinde Konya Belediyesi<br />
yazan bir tramvayla karşılaştım. Tramvayın<br />
oldukça eski ve kötü durumda olduğunu farkettikten<br />
sonra biraz mahçup hissetmiştim açıkçası.<br />
Çöpe atılacak kadar eski bir giysiyi başkasına<br />
vermişiz gibi. Ancak daha sonra şehrin kendi<br />
tramvaylarını görünce aslında bizim verdiklerimizin<br />
son derece modern olduklarının farkına<br />
vardım. Bunun dışında İETT yazılı otobüsler ve<br />
şehirdeki Türk yatırımcıların yoğunluğu şehri<br />
adeta küçük kardeşimiz yapıyor.<br />
KILO ALDIRMADAN DÖNDÜRMEYECEK ŞEHIR:<br />
SARAYBOSNA<br />
Balkanlarda yediğim en güzel börek ve köftelerden<br />
bir liste yapacak olursam ilk 10’a girecek<br />
restorantların en az 8’i Saraybosna’da yer alır.<br />
Başçarşı olarak adlandırılan yerde sayısız bürek<br />
(börek) cevapi (köfte) yiyeceğiniz mekan bulunmakla<br />
beraber hemen hemen hiçbiri sizi hayal<br />
kırıklığına uğratmayacaktır. Şehirden aldığım<br />
birkaç kartpostal, magnet ve fazla kilolarımla<br />
Mostar’a doğru hareket ettim. En güzel köfteyi<br />
nerde yediğim sorusunun CEVAPİ: Cevabdzinica<br />
Zeljo.<br />
NUR IÇINDE YAT BILGE KRAL<br />
Saraybosna’ya kadar gelmişken bu toprakların<br />
yetiştirmiş olduğu en büyük lider; Alija<br />
İzetbegoviç’i de ziyaret etmeden dönmek olmaz.<br />
Başçarşı’daki Sebil’in oradan İzetbegoviç’in<br />
kabrinin yer aldığı şehit mezarlığına yürümek<br />
en fazla 15 dakika sürüyor. Mezarlığa gittiğimde<br />
benden başka kimseyi görememek biraz şaşırttı<br />
doğrusu.<br />
eylül ‘18