23.10.2012 Views

turkey2012-turkish

turkey2012-turkish

turkey2012-turkish

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

BÖLÜM I<br />

ÖZET<br />

Gazetecileri Koruma Komitesi (The Committee<br />

to Protect Journalists – CPJ) bu raporu<br />

Türkiye’de yaygın olarak görülen, gazetecilere<br />

karşı ceza kovuşturmaları açılması ve<br />

gazetecilerin hapsedilmesinin yanı sıra, hükümetin<br />

basında oto-sansürün içselleştirilmesi için başvurduğu<br />

çeşitli baskı yöntemlerine dikkat çekmek için kaleme<br />

aldı. CPJ, yaptığı inceleme sonunda, başta Ceza Kanunu<br />

ve Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere son derece<br />

baskıcı yasalar, aslen devleti korumaya yönelik bir ceza<br />

muhakemesi kanunu ve hükümetin basına yönelik en<br />

üst düzeyde katı üslubuyla karşılaştı. Türkiye’deki basın<br />

özgürlüğü sorunu, kriz düzeyine ulaşmış bulunuyor.<br />

BASININ HAPSEDİLMESİ VE SİNDİRİLMESİ<br />

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına<br />

karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını<br />

yürütüyor. Yetkililer, terör suçları veya devlete karşı<br />

suçlarla itham ettikleri gazetecileri hapsediyor, Türklüğü<br />

aşağılamak ya da yargılamayı etkilemek gibi suçlarla<br />

haklarında dava açıyor ve otosansürün yerleşmesi<br />

için çeşitli baskıcı taktikler kullanıyor. Erdoğan açıkça<br />

gazetecilerin itibarına saldırıyor, medya organlarını,<br />

eleştirel yazılar yazan çalışanlarını uyarmaları ya da<br />

işten atmaları için zorluyor ve çok sayıda hakaret davası<br />

açıyor. Erdoğan’ın hükümeti ülkenin en büyük medya<br />

şirketine karşı bir vergi kaçakçılığı davası yürüttü;<br />

şirketin zayıflamasıyla sonuçlanan bu davayla ilgili genel<br />

kanaat, siyasi sebeplerle açılmış olduğu.<br />

Türkiyeli yetkililer gerek CPJ’ye gönderdikleri yazılı<br />

yanıtlarda, gerekse yaptıkları açıklamalarda ülkenin<br />

basın özgürlüğü sorunuyla ilgili yapılan bağımsız<br />

değerlendirmelerin abartıldığını söylüyor. Hapis gazetecilerin<br />

sayısına itiraz ediyorlar ve tutuklu gazetecilerin<br />

çoğunun gazetecilikle ilgisi olmayan ağır suçlardan<br />

dolayı içerde olduklarını öne sürüyorlar.<br />

CPJ, 1 Ağustos 2012 itibariyle toplamda 76 gazetecinin<br />

hapiste olduğunu tespit etti. Her bir vakanın tek tek ve<br />

ayrıntılı olarak incelenmesinin ardından CPJ, en az 61<br />

gazetecinin doğrudan, yayınlanan yazıları ya da gazetecilik<br />

faaliyetleri nedeniyle hapiste olduğu sonucuna<br />

vardı. Diğer 15 gazetecinin davalarıyla ilgili eldeki deliller<br />

daha muğlak olmakla birlikte, CPJ araştırmaya devam<br />

ediyor. CPJ’nin analizi, yetkililerin, yasadışı gruplarla<br />

ilgili yapılan haberleri ve hassas konuların araştırılmasını<br />

doğrudan terör veya devlete karşı gerçekleştirilen diğer<br />

fiillerle eş tuttuğunu ortaya koyuyor. CPJ araştırmasında<br />

6 Gazetecileri Koruma Komitesi<br />

ayrıca tutuklu yargılama uygulamasının da son derece<br />

yaygın olduğunu gördü. CPJ’nin araştırmasına konu olan<br />

gazetecilerin dörtte üçünden fazlası, haklarında bir mahkumiyet<br />

kararı olmaksızın hapiste tutuluyor ve mahkemenin<br />

kararını tutuklu halde bekliyor.<br />

CPJ’in hapisteki gazetecilerle ilgili araştırma yaptığı 27<br />

yıl boyunca, tutuklu gazetecilerle ilgili kendi rekorunu<br />

kıran ve basın özgürlüğünü kısıtlamak konusunda, kendi<br />

kendine rakip olan tek ülke Türkiye oldu. CPJ raporlarına<br />

göre Türkiye 1996 yılında 78 gazeteciyi hapse atmıştı.<br />

Bugün ise Türkiye’deki hapis gazetecilerin sayısı İran, Eritre<br />

ve Çin gibi en baskıcı ülkeleri fersah fersah geçiyor.<br />

GAZETECİLERİ DEVLET DÜŞMANI İLAN ETMEK<br />

Ağustos 2012’de, hapiste olan gazetecilerin yüzde otuzu<br />

hükümete karşı komploya karışmakla ya da yasadışı<br />

siyasi gruplara üye olmakla suçlanıyordu. Bazıları,<br />

savcıların hükümeti askeri darbeyle devirmeyi amaçlayan<br />

kapsamlı bir komplo olarak tanımladığı, varlığı<br />

henüz mahkemelerce ispatlanmamış Ergenekon çetesiyle<br />

bağlantılı olmakla suçlanıyor. Hükümetin teorisine göre,<br />

gazeteciler ortamı darbeye elverişli hale getirmek için<br />

toplumsal kaos yaratacak haberler yayınlıyordu.<br />

İkisi de saygın gazeteciler olan Ahmet Şık ve Nedim<br />

Şener, Ergenekon çetesine yardım etmekle suçlanarak bir<br />

yıldan uzun bir süre tutuklu yargılandılar. Hükümet, Şık’ın;<br />

Şener’in yardımlarıyla Ergenekon komplosuna yardım edecek<br />

bir kitap yazdığnı iddia ediyordu. Şık gerçekten de hassas<br />

bir konu hakkında, İslami Fethullah Gülen hareketinin<br />

giderek büyüyen etkisiyle ilgili bir kitap yazıyordu. Şener,<br />

Şık’a yardım etmediğini ifade etti ama o da 2007 yılında<br />

işlenen gazeteci Hrant Dink cinayetinin çözülmemesinde<br />

yetkililerin sorumluluğunu anlatan kitabıyla hükümeti<br />

öfkelendirmişti. CPJ, yaptığı inceleme sonucunda, Şık ve<br />

Şener’e yöneltilen suçlamaların sebebinin bu iki gazetecinin<br />

mesleki faaliyetleri olduğu kanaatine varmıştır.<br />

Aslında Ceza Kanunu’nda oldukça geniş ifade edilen<br />

maddeler yetkililere, gazetecilerin mesleki faaliyetlerini<br />

yasadışı siyasi hareketlerle ya da darbe planları iddialarıyla<br />

bağlantılandırmaları için oldukça geniş bir zemin sağlıyor.<br />

Kullanılan yasa maddeleri arasında “bir örgüt adına suç<br />

işlemek”, “bilerek ve isteyerek bir örgüte yardım etmek” ve<br />

“bir örgüt ve amaçları için propaganda yapmak” yer alıyor.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!