22.11.2014 Views

PDF SAYI 82 - Hayat Online

PDF SAYI 82 - Hayat Online

PDF SAYI 82 - Hayat Online

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

HAYAT<br />

Dreyfus, İhanet<br />

ve Adalet<br />

mahmut.askar@t-online.de<br />

Mahmut AŞKAR<br />

A<br />

lfred Dreyfus, Fransız ordusunda<br />

yüzbaşı rütbeli bir subaydı.<br />

Fransız istihbaratının<br />

temizlikçi kadın olarak Paris’deki Alman<br />

Büyükelçiliği’ne yerleştirdiği elemanı,<br />

günün birinde çöp sepetinde el<br />

yazısıyla kaleme alınmış, imzasız bir<br />

mektup bulur. Alman askeri ateşesine<br />

yazılan bu mektupta, Fransa’ya ait bazı<br />

bilgilerin verileceği vaat edilmektedir.<br />

Şüpheler Yüzbaşı Dreyfus üzerinde<br />

yoğunlaşır. Mektuptaki el yazısının<br />

benzerliğinden daha çok, Alfred<br />

Dreyfus’un Yahudi kökenli olması;<br />

şüphelerin onun üzerinde yoğunlaşmasına<br />

vesile olur. Vatana ihanet suçlamasıyla,<br />

15 Ekim 1894’de tutuklanan<br />

Dreyfus, delillerin yeterli olmamasına<br />

rağmen, mahkemece suçlu<br />

bulunarak ömür boyu hapis cezasına<br />

çarptırıldı. Daha sonra (1896) ortaya<br />

çıkan bir başka olay, Dreyfus davasını<br />

yeniden gündeme taşıdı ve sözkonusu<br />

mektubun Dreyfus’a değil de, Fransız<br />

asıllı binbaşı Easterhazy’e ait olduğu<br />

ortaya çıktı. Buna rağmen, asıl suçlu<br />

konumundaki subay, mahkemece<br />

suçsuz bulundu. Yazar Emile Zola, bu<br />

olay üzerine zamanın cumhurbaşkanına,<br />

“Suçluyorum” başlığıyla açık bir<br />

mektup yazarak Dreyfus’un yanında<br />

yer alınca, aydınlar arasındaki kutuplaşma<br />

daha da sertleşti.<br />

Haftalık bir Alman gazetesinde<br />

(Die Zeit, Hoch auf dem Seil, 29. 11.<br />

2012 ) İsrail’li Sosyoloji Profesörü<br />

Eva Illouz ile yapılan bir söyleşide,<br />

Dreyfus olayıyla bağlantılı şu değerlendirmesine<br />

yer verilmişti: “İsrail ordusunda<br />

Arap asıllı bir subaya haksızca<br />

suçlama yapılmış olsaydı, acaba İsrail’de<br />

adaletin yerini bulması için<br />

mücadele eden olur muydu?”<br />

Kendisi de bir Yahudi olan Prof.<br />

Eva Illouz, bizdeki münevverliğin Batı’daki<br />

karşılığı kabul ettiğimiz entelektüelliğin<br />

asil duruşunu sergiliyordu<br />

bu tavrıyla. Fransa, Dreyfus’u Yahudi<br />

kökenli oluşu sebebiyle potensiyel<br />

suçlu olarak gördüğünden, vatan hainliğiyle<br />

yargılamıştı. Acaba İsrailliler<br />

de kendi ordularında bir Arap asıllı<br />

subayı sahiplenmede Emile Zola örneği<br />

sergileyebilirler mi? Günümüz<br />

Avrupa’sında Antisemitizim’in yerini<br />

İslamofobi’nin aldığını, yapılan kamuoyu<br />

araştırmaları ortaya koyduğuna<br />

göre; burada doğup büyüse ve toplum<br />

içinde belli bir yer edinse de, dün<br />

Alfred Dreyfus’a, “Madem Yahudi,<br />

öyleyse vatan haini” diyenler, bugün<br />

de kendi içlerindeki Müslüman’a,<br />

“Madem Müslüman, öyleyse potensiyel<br />

terörist!” önyargısıyla bakmaya<br />

devam edecekler.<br />

Bu yetmezmiş gibi, Türkler/Müslümanlar<br />

da kendi içlerinden yeni<br />

Dreyfuslar “yaratmaktan” geri durmayacaklar:<br />

Madem bizden değil, öyleyse<br />

... Bu “bizden değil”lik yerine göre<br />

diğer kuruluş, cemaat veya mezhep<br />

olabildiği gibi, aynı kuruluş veya cemaat<br />

içinde farklı düşünenler de olabilir.<br />

Yaşadığımız dünyada her şey insanla<br />

mânâ kazanır. Bir taraftan, “aslolan<br />

insandır” dedik fakat diğer taraftan<br />

insanı, ideolojimize, partimize,<br />

kuruluşumuza, hatta sloganlarımıza<br />

feda ettik. Zihniyet dünyamızda en<br />

çok yer etmiş kavramlardan birisi de,<br />

“bizim insanımız”dır. Bazen “bizim<br />

insanımız”ı, tapulu malımız, kendimize<br />

ait eşyamız gibi kullandık, harcadık<br />

ve tükettik. Bazen de, onun insanlığına<br />

değil, bizden olup olmadığına<br />

öncelik verince; kabiliyetsiz ve şahsiyetsizleri<br />

kucağımızda buluverdik.<br />

Madem bizden değil, öyleyse onlardandır...<br />

“Bizden” dediğinizin en<br />

büyük meziyeti, her halü şartta size<br />

biat etmek olur ve siz de kayıtsız şartsız<br />

itaat beklerseniz. Gün de gelir, itaatsizlerin<br />

başkaldırısı karşısında, itaatkârlarınızla<br />

birlikte basiretiniz bağlanır.<br />

Toplumun farklı kesimlerinde<br />

yankı bulan olayların, zamanla bu<br />

işin aktörleri tarafından başka mecralara<br />

taşınması; taraf ve karşıtarafların,<br />

kendi düşüncelerini kitleye iletibilmek<br />

ve aralarındaki dayanışmayı sağlamak<br />

gayesini güder. Bu saatten sonra,<br />

Dreyfus hadisesinde (ve Gezi Parkı<br />

üzerine patlak veren protestolarda)<br />

olduğu gibi, olayın meydana gelmesine<br />

sebep olanların haklı veya haksız<br />

oldukları unutulmuşluğa terk edilir.<br />

Nitekim Emile Zola’nın “J’accuse<br />

(suçluyorum)” başlıklı 13 Ocak’ta yayımlanan<br />

mektubu, hareket etme kabiliyetini<br />

yitirmiş bir Dreyfus taraftarı<br />

kitleye yeniden cemaat ruhununu<br />

❬<br />

kazandırmaktı. Neticede Zola, Dreyfus<br />

karşıtlarına kıyasla, Dreyfus taraftarlarına<br />

“biz” kimliğini kazandırabilmişti.<br />

(Richard Sennet, Verfall und Ende<br />

des öffentl. Lebens).<br />

Sayıları fazla olmasa da, toptan<br />

suçlanma tehlikesiyle her zaman karşı<br />

karşıya olan Avrupalı Türklerin/Müslümanların<br />

haklarını savunan günümüz<br />

Almanya’sında Emile Zolalar da<br />

var. “Gönül isterdi ki”yi bir kenara bırakıyoruz:<br />

Şartlar, dininden ve milliyetinden<br />

bağımsız olarak, haksızlıklara<br />

karşı içimizden kalemi ve kelamıyla<br />

ortaya çıkacak Emile Zolalara şiddetle<br />

ihtiyaç olduğunu haykırıyor.<br />

Hak söyleyecek, haklının yanında yer<br />

alacak, adil olacak, adaleti haykıracak.<br />

Hafızalarımızı birlikte yoklayalım:<br />

Sıffîn Savaşı’nda bir kalkanını<br />

kaybeden Hz. Ali, savaş sonrası Kûfe’ye<br />

dönünce kalkanını bir Yahudi’nin<br />

elinde görür ve kalkanın kendisine<br />

ait olduğunu söyler. Yahudi ise,<br />

kalkanın kendisinin olduğunu iddia<br />

eder. Bunun üzerine Hz. Ali, kadıya<br />

gidelim, der ve mahkemeye çıkarlar.<br />

Kadı, şahidi olup olmadığını sorunca<br />

Hz. Ali de, “Hizmetçimiz Kanber ile<br />

oğlum Hasan şahittir.” diye cevap verir,<br />

fakat kadı, “Oğulun şahitliği geçerli<br />

değildir” diyerek mahkemeyi<br />

Müminlerin Emiri Halife Ali’nin<br />

aleyhine bitirir. İslâm’ın bu adaleti<br />

karşısında hak din olduğuna iman<br />

ederek müslüman olan Yahudi, Hz.<br />

Ali’nin kalkanını da kendisine iade<br />

eder.<br />

İslâm Medeniyeti’nin bayraktarlığına<br />

soyunan “Başlarımız” ne kadar<br />

Ali, hâkimlerimiz ne kadar Ali’yi<br />

mahkemeye çıkaran kadı olabilirler?<br />

Bütün mesele; yani Türklüğümüz ya<br />

da müslümanlığımız; içimizdeki<br />

Dreyfuslara da ne kadar adalet isteyip<br />

istemediğimizle alakalıdır.<br />

Adil olmak; sayı olarak azınlık olsalar<br />

da, “sizden olmayan” ve sizin gibi<br />

düşünmeyenlere de adaleti sağlamak<br />

ve verilen karara rıza göstermektir.<br />

Kendi içinizde bu hakkaniyeti sağlamazsanız,<br />

başkalarına vereceğiniz<br />

adalet dersine itibar eden olmaz. İhanet<br />

edenleri biraz da sizden olanların<br />

içinde arasanız...<br />

Gerçekler “<strong>Hayat</strong>”ın İçinde Gizlidir ❬ 11 ❭ Temmuz · Juli 2013 · Şaban 1434<br />

dosya<br />

Adil olmak; sayı olarak azınlık olsalar<br />

da, “sizden olmayan” ve sizin gibi düşünmeyenlere<br />

de adaleti sağlamak ve verilen<br />

karara rıza göstermektir. Kendi içinizde bu<br />

hakkaniyeti sağlamazsanız, başkalarına vereceğiniz<br />

adalet dersine itibar eden olmaz.<br />

Yunus Emre<br />

Camiinde Kermes<br />

IGMG Düsseldorf Bölgesinde faliyetlerde<br />

bulunan Yunus Emre Camii’nin<br />

düzenlediği kermes büyük<br />

ilgi gördü. Milli Görüş Yunus Emre<br />

Camii Yönetim kurulu başta olmak<br />

üzere şube Kadın ve erkek Gençlik<br />

Teşkilatı ile emek verdiği 3 günlük kermese<br />

uzaktan ve yakından iştirak eden<br />

misafirlere Türk mutfağının eşsiz lezzetleri<br />

sunuldu. Kermes için özel hazırlanan<br />

banklarda ise çaylarını ve Türk<br />

kahvesini yudumlayan misafirler bir<br />

yandan da hoş sohbetler ettiler.<br />

Çocukların unutulmadığı kermeste<br />

ebru sanatı, ata binme gibi etkinlikler<br />

de yer aldı. Araba Çekilişinde ise<br />

Citroen marka arabanın sahibi Meryem<br />

Altuner oldu. Mahmut Manav’ın<br />

sunduğu programda çocuklar tüm hünerlerini<br />

sergilediler. Kermesin açılış<br />

konuşmasını yapan cemiyet Başkanı<br />

Abidin Temel kermesin organizesine<br />

katkı sunanlara ve katılımcılara teşekkür<br />

etti. Kadınlar Teşkilatı Başkanı<br />

Hatice Köse de ekibiyle kermesteki<br />

standlarda yerini alırken, eski Kadınlar<br />

teşkilatı başkanı Hatice Sipahi de onlara<br />

yardım etti. Gençlik teşkilatı Başkanı<br />

Kazım Mollamehmetoğlu ve Gençlik<br />

teşkilatı Başkanı Hayriye Şahin de<br />

hizmet kervanında 3 gün boyunca aktif<br />

görev aldılar.<br />

Kermese IGMG Başkanı Kemal<br />

Ergün de katılarak gençlerle uzun süre<br />

sohbet etti. İlahiyatçı Ebubekir Sifil,<br />

IGMG Düsseldorf Bölge Başkanı Yaşar<br />

Erim, SPD Yabancılar Temsilcisi<br />

Arif İzgi, Wuppertal Vochvinkel Dİ-<br />

TİB Camii başkanı Oktay Biber, RAA,<br />

Ülkü Ocağı ve IKM’den temsilciler ve<br />

çevre kentlerden Türk ve Almanların<br />

katıldığı kermes Cemüyet imamı Adil<br />

Erçel’in okuduğu Kur’an-ı Kerim’le<br />

açılırken, Velbert cemiyeti İmamı Tahsin<br />

Özkan’ın Kur’an tilaveti ile de noktalandı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!