Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
«•<br />
AYLIK ÜLKÜ DERGİSİ<br />
Herşey<br />
Türk için<br />
Türk'e<br />
Göre<br />
Türk<br />
Tarafından<br />
HAZİRAN<br />
1974<br />
GALÎP ERDEM : Taşer'in Ülkücülüğü A. İSMAİL TEVFİK : Kültür Mücadelesi<br />
SADİ SOMUNCUOĞLU : Ülkücünün Sonımluluğu SADIK KEMALOGLU : Dünküler - Bugünküler<br />
DİLÂVER CEBECİ : «Sana Gelirim» HATİCE SEYHAN : Maskeler Düşüyor<br />
OSMAN OKTAY : Arük Yeter M. HACIÖMEROĞLU : Bozkurt Korkusu
ARTIK YETER<br />
Son günlerde okullarda ve öğrenci<br />
yurtlarında meydana gelen<br />
olaylar herkesin malûmudur. Birçok<br />
lise, öğretmen okulları, yüksek<br />
okullar ve fakültelerle, başta<br />
İstanbul olmak üzere bu okulların<br />
bulunduğu şehirlerdeki öğrenci<br />
yurtlarında adeta 12 Mart 1971 öncesinin<br />
provası yapıldı.<br />
Aşırı solcular herhalde birşeye<br />
güvenmiş, sırtlarını sağlam (!) bir<br />
yere dayamış olacaklar ki epeyden<br />
beri çekilmiş oldukları inlerinden<br />
çıkarak yine boy göstermeye başladılar.<br />
Ama yine her zamanki<br />
kalleş halleriyle göründüler. Bütün<br />
imansızlıklarını, korkaklıklarını<br />
belli ede ede piyasaya çıktılar.<br />
Erkekçe dövüşmek ancak er kişilere,<br />
imanlı, inançlı kişilere yakışırdı.<br />
Bunlar ise bütün bunların<br />
imtihanlarından çok önceleri yapılan<br />
imtihanlar sonunda «Sıfır» numara<br />
almışlardı. Hem Türk Milleti<br />
—Kendi deyimleriyle halk—<br />
hem adalet ve hem de Türk ordusundan<br />
gereken cevabı almışlardı.<br />
Yaptıkları marifetlerin (!) kitapta<br />
ve Kur'an'da ise zaten yeri yoktu.<br />
Yani Allah'ın da en aşağılık yaratıklarıydılar.<br />
Kısacası Türklüğün,<br />
Müslümanlığın ve hattâ insanlığın<br />
yüz karasıydı onlar.<br />
Artık devir değişmiştir. 12 Mart<br />
1971 öncesi ile 1974 yılı arasında<br />
pek uzun bir zaman olmamasına<br />
rağmen ülkücü gençlik çığ gibi<br />
büyümüş, asırlık çınarlar gibi dal<br />
budak salmıştır. Her şeye ve aleyh<br />
teki bütün durumlara rağmen meselâ<br />
bir Tunceli İlköğretmen Okulu'nda<br />
470 ülkücü genç çıkabilmekte<br />
ve bu 470 genç sanki bir<br />
kalpten, bir beyinden idare edilen<br />
bir kişi gibi aynı kararda birleşip<br />
aynı anda hareket edebilmektedir.<br />
İşte ülkücülük ve disiplin budur.<br />
Bu gençler iddia edildiği gibi<br />
hiçbir kimsenin aleti ve oyuncağı<br />
değillerdir, olmayacaklardır da.<br />
Onları anlayabilmek için en az<br />
onlar kadar iman sahibi olmak ve:<br />
«İmandır o, cevher ki ilâhi ne<br />
büyüktür,<br />
İmansız olan paslı yürek sinede<br />
yüktür.»<br />
mısralarmm şuuruna erebilmek<br />
gerekir. Bu şuura ermek ise kolay<br />
değildir. Türk'ü bilmeyenler, şerefli<br />
tarihimizi ve yiğit, kahraman<br />
atalarımızı inkâr edenler ise<br />
hiçbir zaman bu şuura eremeyecekler,<br />
bu şereften nasiplerini alamayacaklardır.<br />
Onlar ancak yatağında uyuyan<br />
ve imanlarından başka silâhları<br />
olmayan masum gençlerin odalarına<br />
girme cesaretini gösterebilirler<br />
ve ancak böyle bir zafer (!)<br />
kazanabilirler... Onların elli bin<br />
kişilik ordusuyla ikiyüzelli binlik<br />
ordulara karşı zafer kazanan Alparslanlar'dan,<br />
Fatihler'den ve<br />
«Bir Türk dünyaya bedeldir»<br />
diyen Atatürk'ten haberleri yoktur.<br />
İçlerinde başka milletlerin ve<br />
onların eşkiyalarmm, gerillalarının<br />
gururunu taşıyan, kendi dinini<br />
ve milliyetini inkâr edenler elbette<br />
bizden değildir ve biz onlara<br />
«Kardeş» olamayız.<br />
Büyük bir aşk<br />
beklemiş oldukları<br />
ve heyecanla<br />
«Af» neticede<br />
Osman OKTAY<br />
istedikleri gibi çıkmadı. Böylece<br />
milletin arzusu bir defa daha yerine<br />
geliyor ve onlar bir defa daha<br />
hüsrana ugruyorlardı. Eğer af<br />
onların istedikleri gibi çıksaydı ne<br />
olacaktı Şüphesiz ki herşeyden<br />
önce ordunun binbir güçlükle ve<br />
fakat bir fedakârlık ve vatanperverlikle<br />
yaptığı, şehitler verdiği<br />
mücadelenin hiçbir önemi kalmayacak,<br />
üstelik ordunun itibarı da<br />
sarsılacaktı. Dışarıya çıkan kızıl<br />
eşkiyalar elbette yine boş durmayacaklar<br />
ve hapishanelerde kurdukları<br />
hayalleri gerçekleştirmeye<br />
çalışacaklar, yeniden kan gövdeyi<br />
götürecekti.<br />
Peki şimdi ne olacak Şüphesiz<br />
boş durmayacaklar. Yayılmaları ve<br />
çirkef fikirlerini gerçekleştirmeleri<br />
için önlerinde en büyük engel<br />
olarak gördükleri ÜLKÜCÜ Türk<br />
gençliğine, Türk ordusuna ve asil<br />
Türk Milleti'nin kutsal değerlerine<br />
karşı saldırıya devam edecekler.<br />
Daha kötü, daha değişik planlarla<br />
karşımıza çıkabilirler. Biz<br />
yine her zamanki gibi devlet ve<br />
hükümet yetkililerinin bunların<br />
karşılarına çıkıp «ARTIK YETER»<br />
diye dikilmelerini bekleyeceğiz. İş<br />
başa düşünce de vazifemizi elbette<br />
yerine getireceğiz. Ülkücüler<br />
her zaman iki yıl önce böyle bir<br />
Haziran ayında aramızdan ayrılan<br />
büyük ağabeyimiz Dündar TA-<br />
ŞER'in dediği gibi «İPEĞE SARIL-<br />
MIŞ ÇELİK» olarak kalacaklar,<br />
gerekirse ipeği yarıp patlayacaklardır.<br />
YARIŞMA: Bu ayın yarışma birincisi<br />
olan yazıyı beşinci sayfamızda<br />
bulacaksınız. Millet ve Dil<br />
konulu yazı yarışmasına ait yazılarınızı<br />
15 Haziran'a kadar bekliyoruz.<br />
BU SAYIDA KONUMUZ: MİL<br />
LET ve DİN. Bu konuya ait yazılarınızı<br />
da 10 Temmuz'a kadar<br />
bekliyoruz.<br />
2
aşyazı<br />
ettiği şey, bu görevi yapamamış olmak veya<br />
bunu düşünmektir.<br />
Her hareketi; bilerek, düşünerek yapar.<br />
Bir şuur adamıdır. Milletine olan büyük aşkı<br />
uğruna başına gelebilecek her şey, onun için<br />
zevklerin tarif edilmezidir. İnanır ki, ülkücülük<br />
bir yaratılış meselesidir. Onun için, ülkücülüğü<br />
benimsese bile, herkes ülkücü olamaz.<br />
Ülkücü inanışta olmak, ülkücülük için<br />
yeterli değildir. Yaratan böyle istemiştir.<br />
Ülkücü de insandır. Öbür insanlar gibi,<br />
eğlenmek, gezmek, kazanmak, yemek, içmek,<br />
makam sahibi, şöhret sahibi olmak ister. Ama<br />
bir farkla: Bütün bu isteklerde kendisi ikinci<br />
plândadır. Önde ülküsü vardır. Bir yol kavşağında<br />
o tercihini böyle yapmıştır. Kendisinin<br />
değil, etrafındaki insanların, milletinin meseleleri<br />
ilk plâna geçmiştir.<br />
• • •• •• ••<br />
ÜLKÜCÜNÜN<br />
SORUMLULUĞU<br />
Sadi SOMUNCUOGLU<br />
Ülkücü toplum içinde öncüdür. Toplumun<br />
yolunu açar. Her türlü kahrı, sıkıntıyı,<br />
omuzlar; felâketler, ızdıraplar onun göğsünde<br />
söner. Bir projektördür, hedefe giden yolu<br />
aydınlatır. Kötülüklerin önüne geçer; iyiyi,<br />
güzeli, sevgiyi, asil olanı temsil eder. Hayatı<br />
milleti içindir. Bedel istemez. Görevini yaptığına<br />
inanır. En büyük felâket diye kabul<br />
Ülkücünün şahsiyeti bu ölçüler içinde olgunlaşmıştır.<br />
Bugün etrafımızı saran ülkücüler<br />
ordusuna bakarak, hepsinde de sayılan<br />
özellikleri aramak gibi bir hataya düşülmemelidir.<br />
Tek kelimeyle, onlar, ülkücü olmak<br />
üzere yola çıkmışlardır. Bu mukaddes yolun,<br />
millete öncü olabilmenin gönüllüleridirler.<br />
Bir gün ülkücülük mertebesine ulaşacaklardır.<br />
Ama, kimi yarın, kimi ölmeden bir gün<br />
önce... Bazıları için belki de hiç... Ne var ki<br />
hepsi de ülkücü olmak için yola çıkmışlardır.<br />
Bu, çok şeydir.<br />
Ülkücünün sorumluluğunu tarife hacet<br />
kalmamıştır. O rahmetli Remzi Oğuz Arık'm<br />
dediği gibi, «Bütün bir ömrü ceplıedeymlş<br />
gibi» yaşayan kimsedir. Cephedekilerin, hesapları<br />
tektir. Düşman üzerine varmak. Milletin<br />
yolunu açmak. Tarihin karanlıkları içindeki<br />
şan ve şerefle dolu günlerin aydınlığa<br />
çıkmasını istemek. Bugünün ve geleceğin de,<br />
tarihe şerefli ve şanlı geçmesini temin etmek.<br />
Ülkücü ömrü boyunca cephededir. O halde<br />
cephedeki insanın sorumluluğundadır. Küçük<br />
ve gündelik düşünceler, hesaplar, büyük<br />
ve mukaddes hedeflerle yer değiştirmiştir.<br />
Ülkücü kâra değil, sorumluluğa taliptir.<br />
3
ı<br />
ANARŞİ BAŞLADI<br />
Son günlerde meydana gelen<br />
olaylar ve solun bütün vahşetiyle<br />
yine kendisini gösterebilme<br />
provalarına girişmesi yurt sathında<br />
büyük üzüntüyle ve tepkiyle<br />
karşılanmıştır. Çıkarılan olaylar<br />
önümüzdeki günlerde yfine eski<br />
eşkiyalık döneminin sahneleneceği<br />
ni gösteriyor. «Af» bekleyen fakat<br />
umduklarını bulamıyanlar şimdi<br />
ateş püskürüyorlar. Korkarız ki<br />
bu ateş püskürmeler yeni felaketler<br />
açacaktır. Hükümet yetkililerinin<br />
de bunlara karşı müsamahalı<br />
davranması iyice şımarmalarından<br />
başka hiçbir işe yaramamıştır.<br />
Her ne kadar komünistlerin<br />
de affedilmesi «Halkın isteği»<br />
olarak zihinlere yerleştirilmek<br />
istenmişse de affın meclisten<br />
çıkan şekli büyük 1 sevinç<br />
yaratmış ve bilakis halk kendi<br />
kutsal değerleriyle alay eden,<br />
kendisine ait ne varsa yakıp yıkan<br />
kızıl eşkiyalarm affedilmemesinden<br />
son derece memnun olmuştur.<br />
Bütün hükümet yetkililerine<br />
ve Cumhurbaşkanımıza gelen<br />
binlerce imzalı dilekçeler bunun<br />
en açık delilidir. Komünistlerin<br />
affedilmesi için gönderilen<br />
dilekçeler ise sadece düzmece şeylerdir.<br />
Bütün bunların yanısıra Türk Mil<br />
le
İ GÜZEL YAZλ Yarışması Birincisi<br />
A. İsmail TEVFIK<br />
Ortadoğu Teknik Üniversitesi<br />
ANKARA<br />
KÜLTÜR MÜCADELESİ<br />
Kültür emperyalizmi ile mücadele<br />
şeklini belirlemeden önce,<br />
bir Türk milliyetçi - ülkücü olarak<br />
«Kültür» ve «Kültür emperyalizmi»<br />
kelimelerinin temsil etmekte<br />
olduğu kavramları kısaca özetlemek<br />
isterim. Kültür, nesilden<br />
nesile aktarılan bilgiler, inanışlar<br />
san'atlar, ahlaki ve hukukî değerlerin<br />
bir ifadesidir. «Kültür emperyalizmi»<br />
ise; bir milletin kendi<br />
kültürünü diğer milletlere benimsetmek<br />
amacı ile her çeşit basın<br />
- yayın vasıtalarını ve diğer<br />
vasıtaları kullanarak açık ya da<br />
sinsi bir şekilde yürüttüğü her<br />
çalışmalara denir.<br />
Bizler Türk milliyetçi - ülkücüleri<br />
olarak tarih boyunca süregelen<br />
«Milletler mücadelesi» nin<br />
cephelerinden birisinin de kültür<br />
cephesi olduğunu biliyoruz. Yine<br />
bilmeliyiz ki ancak milli kültürümüzün<br />
şuuruna vardığımız zaman<br />
bu «Kültür cephesi»nde imanlı bir<br />
nefer olarak çalışabiliriz. O halde<br />
kültür emperyalizmi ile mücadelede<br />
başta gelen şart budur:<br />
Kendi öz kültürümüzü sinemizde<br />
yerleştirmektir.<br />
Bü nasıl olacak<br />
İnsanoğlunun yaraltılaşmda<br />
olduğu içindir ki bu şuurlanmadan<br />
önce bir «Taklit» dönemi geçiriyoruz.<br />
Büyüklerimizden, içinde<br />
yaşadığımız Türk toplumundan<br />
Kopuk olmadığımız, olamayacağımız<br />
için önce kendi kültürümüzü,<br />
yani Türk Milleti'ne has bilgileri,<br />
inanışları, ahlaki ve hukuki değerleri<br />
taklit ederek öğreniyoruz,<br />
alıyoruz. Daha sonra bu taklitler<br />
giderek tahkik (Araştırarak öğrenme)<br />
safhasında tamamen şuurlu<br />
bir biçim alıyor. İşte bu tahkik<br />
safhası ülküdaşlarımız, genç arkadaşlarımız<br />
için büyük önem taşır.<br />
Çünkü bundan önceki taklit safhasında<br />
bilerek ya da bilmeyerek kültü<br />
remperyalizminin etkisinde kalıyoruz.<br />
Tahkik, bu tesirleri tanıyıp,<br />
seçmek, ayıklamak safhasıdır.<br />
Kültür emperyalizmi bir bakıma<br />
kaleyi içten fethetmektir. Yakın<br />
tarihimizde milletçe bunun acı<br />
örneklerini görmüşüzdür. Meselâ,<br />
Amerikan Kollejinde okumuş olan<br />
Halide Edib, tamamen Amerikan<br />
kültürünün bir kuklası olarak - Sivas<br />
kongresinde - «Amerikan Mandası»<br />
denen esareti, Mustafa Kemal<br />
Ataıürk'e '.eklif edebilme cür'etini<br />
ve sefilliğini gösterebilmiştir.<br />
Bir diğer örnek de komünist vatan<br />
haini Nazım Hikmet'tir. Komünist<br />
emperyalizmin uşağı haline gelmesi,<br />
Rusya'ya kaçtıktan sonra «Beni<br />
Stalin yarattı» diyebilecek kadar<br />
ileri gidebilmesi, komünist kültürünü<br />
benimsemesinin sonucudur.<br />
Daha da canlı bir örnek olarak<br />
yurdumuzda yabancı dille eğitim<br />
yapan liseleri ve kollejleri<br />
alabiliriz. Bu lise ve kolejlerden<br />
mezun olanlarda, kültür emperyalizminin<br />
korkunç tahribatını, yıpratıcı<br />
izlerini, daha ilk etmasta görebilirsiniz.<br />
Halen öğrencisi bulun<br />
duğum Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde<br />
de yabancı dil ile (İngilizce)<br />
eğitim yapılıyor ve biz kültür<br />
emperiyalizminin ne belâlı bir tehlike<br />
olduğunu görüyoruz. Zaten bu<br />
konuda yazı yazmamın sebebi de<br />
budur.<br />
Şu satırlara kadar belki de a-<br />
sıl konuya «Kültür emperyalizmi<br />
ile mücadele» ye fazlaca yer veremedim.<br />
Kültür ve kültür emperyalizmi<br />
tanımlarında böyle bir a-<br />
çıklığa gerek duymam; bu tehlikeye<br />
karşı, mutlaka ve mutlaka<br />
mücadele etmenin zaruretini iyice<br />
ortaya koyabilmek içindir.<br />
Şüphesiz kültür emperyalizmi<br />
ile mücadelede en büyük güç,<br />
bir gün mutlaka kurulacak olan<br />
Milli Devlet Güçlü İktidar olacaktır.<br />
Ancak, bugünün şartlarında<br />
yapılabilecek mücadele şöyle olabilir<br />
:<br />
Acilen bu tehlikenin şuurunda<br />
bir Kültür Bakanlığı kurulmalıdır.<br />
Kurulan Kültür Bakanlığı Milli Eği<br />
tim Bakanlığı ile sıkı bir işbirliği<br />
yaparak;<br />
a) Türk kültürünün - Yukarıda<br />
belirten kapsamıyla - eğitim ve<br />
öğretim kurumlarımızın her kademesinde<br />
şuurlu bir şekilde telkinine<br />
ve öğretilmesine gayret edilmelidir.<br />
b) Dış Türkler'in varlığı yetişmekle<br />
olan gençlikten gizlenmemelidir.<br />
Daha elli yıl öncesinden<br />
kalan haklarımız ve tarihi iddialarımız<br />
kararlı bir şekilde savunulmalıdır.<br />
Türkiye dışındaki «Esir<br />
Türkler» ile kültürel ilişkilerimizin<br />
arttırılmasına çalışılmalıdır.<br />
c) Yurdumuzdaki azınlık okullarında<br />
sadece yabancı uyrukluların<br />
ve azınlık gruplarının öğrenim<br />
yapmasına izin verilmeli veya bu<br />
okullar kapatılmalıdır. Zira dost<br />
bildiğimiz bize dost olarak tanıtılan<br />
nice memleketlerdeki uygulama;<br />
Türkçe okulları kapatmak,<br />
Türkçe derslerini bile porgramlarmdan<br />
çıkarmak olmuştur.<br />
d) Türk kültürünün tanıtılması<br />
için çok kısıtlı imkânlarla<br />
faaliyet gösteren «Türk kültürünü<br />
Araştırma Enstitüsü» ne çok daha<br />
geniş mali imkânlar sağlanmalıdır.<br />
Genç ülkücü arkadaşlarıma<br />
ve kardeşlerime diyeceğim odur ki<br />
«Kültür emperyalizmi» çok müthiş<br />
bir silâhtır. Bizim Türk milliyetçi<br />
- ülkücüleri olarak görevimiz,<br />
bu silâhı büyük Türk Milleti'<br />
ne karşı kullanan ve kullanacak<br />
olan gafillere karşı uyanık bulunmak<br />
ve şuurlu bir mücadele sürdürmektir.<br />
Türklük şuuru ve gururundan<br />
İslâm ahlâk ve faziletinden yoksun<br />
kalan zavallılar kültür emperyaliz<br />
minin tesiriyledir ki «Ho enimin»<br />
diye tempo tutacak kadar<br />
soysuzlaşmışlar ve ahlâksızlaşmış<br />
lardır.<br />
Kırım'da, Rodoplar'da, Batı<br />
Trakya'da, Azerbaycan'da, Kıbrıs'-<br />
da, Kerkük'de, Türkistan'da... katliamlar<br />
yapılırken Vietnam'a ağıt<br />
düzebilmişlerdir. Bu felaketin hazırlanmasında<br />
«Kültür emperyalizmi»nin<br />
payı büyüktür. En büyük<br />
tesellimiz yüz milyonluk güçlü, bü<br />
yük Türkiye ülkümüzün gerçekleşeceği<br />
güne hergün biraz daha<br />
yaklaşmakta oldugumuzdur .<br />
5
Alper AKSOY<br />
mek Tanrı'ya karşı gelmektir. İşlenmiş bazı suçları<br />
Türk kağanları affedebilirler ama, töreye karşı<br />
gelenin cezası ölümdür. Töreyi bozan kağanın<br />
babası, kardeşi bile olsa ölmelidir ve öldürülmüştür<br />
de... Devlete karşı işlenmiş bir suçu affetmek<br />
Türk töresinde yoktur.<br />
Hun Kağanı Tuman Han bir cariyesinin sözüne<br />
kanarak baş hatundan doğma oğlu Mete'yi kağan<br />
yapmak istemez. Törelere göre kağanlık Mete'<br />
nin hakkıdır. Töreyi bozduğu için; Mete, babası<br />
Tiuman Han'ı öldürür.<br />
Göktürk Kağanı Mohan Han'ın savaşçılığı ve<br />
idareciliği ile ün salmış bir oğlu vardır. Çocuk<br />
baş hatundan doğma olmadığı için töreye göre kağan<br />
olamıyordu. Mohan Han töreyi bozmayarak<br />
savaşçı oğlunu kağan yapmamış ve ölürken şöyle<br />
konuşmuştur. «Bir evlatla baba arasındaki bağ<br />
hiçbir şeyle karşılaştırılmaz ama, ne yapayım ki<br />
aramızda töre var.»<br />
Oğuz Han'ın babası bir türlü hak dinini kabul<br />
etmiyor ve Tanrı yoluna girmiyordu. Oğuz Kağan<br />
Destanı'nda bu durum şöyle yargılanır :<br />
«Oğuz ile babasının arasına girilmez,<br />
Mayasıdır kağanın, Türk töresi geçilmez.»<br />
İşte Osmanlı saltanatı... Kanuni öz oğlu Mustafa'yı<br />
katlettirdi. Yavuz, kardeşi Korkud Sultan'ı<br />
devletin geleceği tehlikeye girmesin diye feda etti.<br />
Murat Han oğlunun gözlerine devletin bütünlüğü<br />
uğruna mil çektirdi.<br />
Töre'nin ayakta kalması için kardeşini, oğlunu,<br />
babasını feda eden Türk kağanlarının, Türk<br />
padişahlarının asil hareketlerinden sadece birkaç<br />
örnektir bunlar.<br />
Her Türk gencinin atalarının bu asil hareketlerinden<br />
alacağı dersler ve çıkaracağı sonuçlar<br />
vardır. Bunlar bizim için birer gurur sayfaları,<br />
soylu millet oluşumuzun en canlı delilleridir. Bilhassa<br />
günümüz Türkiye'sinde olayları değerlendirirken,<br />
bizi yöneten idarecilerin hareketlerine bir<br />
sıfat biçmek için bu gurur sayfalarına göz atmak<br />
ve aradaki ayrılıkları iyice görmek gerekir.<br />
Türkler'de töre devlettir ve devlet kutsaldır.<br />
Töreye hürmet Tanrı'ya hürmettir, ona karşı gel-<br />
Töreye hürmet Tanrı'ya hürmettir demiştik-<br />
Türkler devlet nizamının Tanrı tarafından kurulduğuna<br />
inanırlardı. Ka§an, Gök Tanrı'nm bir<br />
vekili sayılırdı. Onun için töreler Tanrı yasaları<br />
sayılır ve devlete karşı işlenmiş suçlar Tanrı'ya<br />
karşı işlenmiş kabul edilir ve affedilmezdi. Ve<br />
affedilemez de...<br />
Türkler, tarih sahnesinde 16 büyük devlet<br />
kurmuş tek millettir. Türkler'inki kadar köklü<br />
bir kültüre sahibolan başka bir millet yoktur.<br />
Acaba bütün bunlarn sırrı nerededir Bu sorunun<br />
tek cevabı vardır : Türkler, töreli bir millettir.<br />
Nerede töre varsa orada teşkilatlanmış bir toplum<br />
ve güçlü bir devlet var demektir. Türk kelimesi<br />
de «Töreli», «Töre sahibi» anlamına gelmektedir.<br />
16 büyük devlet kurmanın, tarihin en büyük<br />
milleti olmanın sırrı işte budur.<br />
Türk devletleri Türk töresi ile yönetildiği<br />
çağlarda daima gelişmişler, ne zaman ki töreler<br />
unutulmuş, işte o zaman gerileme başlamıştır.<br />
18. yüzyıl, Türklüğün gerileme çağıdır. Çünkü,<br />
yürürlükte olan Türk töresi değildir. Hâlâ da geriliyoruz.<br />
Çünkü törelerimiz yıkılıyor, bir zamanlar<br />
kutsallığına kimsenin el sürmediği devlet kapısı<br />
şimdi; eş dost kayırma yeri oldu. Devlete karşı<br />
gelen babasını bile öldüren kağanlar yok ve tam<br />
jtersi onları kayıran, mükafatlandıran töneticiler<br />
var. Adı «Töre sahibi» olan bu millet töreler<br />
çiğnenilerek yönetilemez. Artık Türk töresi<br />
devlet idaresine hakim olmalı ve bunu tavizsiz<br />
uygulayan yöneticiler işbaşına gelmelidir. Bundan<br />
başka kurtuluş yolu göremiyoruz.<br />
OKUYUCULARIMIZA<br />
Okulların tatile girdiği bu dönemde<br />
de BOZKURT'un dağıtım, satış ve tanıtılması<br />
ile ilgileneceğinize inancımız sonsuzdur.<br />
Tatil süresince de bizimle irtibata<br />
geçerek yeni temsilciler bulmanızı, dergimize<br />
abone kaydetmenizi dileriz.<br />
Okullarındaki yeni temsilcileri henüz<br />
bildirmemiş olan ülküdaşlarımızm en kısa<br />
zamanda bizi durumdan haberdar etmelerini<br />
rica eder, başarılar dileriz.<br />
BOZKURT<br />
6
TÜRKELi'nden<br />
ESEÎ^ YELLfij}<br />
ŞEHİDİMİN ARDINDAN<br />
O giderken içime bir kara kin<br />
koydular görmemişti belki O, daha<br />
birçok gerçeği. Ama... kızılca beyinlerinin,<br />
kan istedi gözleri. Gelipte<br />
Niksar'ımda Necati'yi vurdular. Ey<br />
ülkümün Niksar'da vurulan son şehidi<br />
: Sen giderken ardından binlercesi<br />
yükseldi. Türklüğün Bozkurtunu<br />
takmıştın da göğsüne, Senin de yavrukurdum<br />
yarınından korktular. Seni<br />
de yavrukurdum şehidlere kattılar.<br />
Sen giderken Baas'm topları<br />
gürlüyordu. Sen giderken Uğrular<br />
Kerkük'ü yakıyordu. Bir tutsak ülke<br />
gibi Ege'de gemilerim, tutsaklık<br />
zincirini denize atıyordu.<br />
Gidiyordu bir şehit, gidecekti yarın<br />
da. Bu kervan yürüyordu ülluisünün<br />
yolunda.<br />
Bir kurşun sıkılır geceye karşı.<br />
Vatanda kızılca yaralar açar. Bir şehit<br />
kan verir çorak toprağa, bir soysuz<br />
vatana kızılca bakar.<br />
Ege'de uzanan sıra adalar, bakıpta<br />
dalarlar Anadolu'ya. Ege'nin koynunda<br />
bir şehit levent, sarılır Niksar'da<br />
şehit yavruya.<br />
Koymadılar Necati'm, koymadılar<br />
seni de. Sen giderken Kerkük'te<br />
sürüyordu tutsaklık. Yine kızıl yurdumda,<br />
kızılca ürüyordu. Mehmed'<br />
imin kanıyla süslediği Bayrağı, ne<br />
yazık ki satılmış yuhalıyordu. Vereceğim<br />
elbette birgün onun dersini.<br />
O kızıl beyinlerin en kızıl köşesini,<br />
dağıtacam otuz kez dağıtaoam ye'-<br />
rinden. Belki yarın bu işler daha da<br />
büyüyecek. Çünkü burada kızıllar<br />
bölüştüler köşkleri.<br />
O giderken içime bir kara kin<br />
koydular. Görmemişti belki de daha<br />
birçok gerçeği. Ama... kızılca beyinlerin,<br />
kan istedi elleri. Göğsünde<br />
rozetleşen Türklüğün yarınından,<br />
korkup' dja Necati'yi Niksar'ımda<br />
vurdular.<br />
Günerkan AYDOĞMUŞ<br />
YASLI KERKÜK<br />
ÖLMEZ - Kerkük<br />
Ana yok, bab'a yok, ne de kardeşim,<br />
Ayrılık çevirmiş kana göz yaşım..<br />
Karalar giymişim yastadır başım,<br />
Benim için al, yeşil biçmek yasağmış.<br />
Çiçekler goncalar solmuş bağında,<br />
Döküyor yaprağın körpe çağında,<br />
Bulağlar çeşmeler Coşan Dağı'nda;<br />
Bir yudum su, buradan içmek yasağmış.<br />
O, siyah gözlünü gördüm vuruldum,<br />
Derindir şu yaram, düştüm yoruldum.<br />
Ne derdim anlattım, ne de soruldum;<br />
Âşık'a bir güzel seçmek yasağmış.<br />
Gönlümden gönlüne köprüler attım,<br />
Gamınla geceler başbaşa çattım,<br />
Duyunca gelirsin yollar bezettim;<br />
Kavuşmak köprüsün geçmek yasağmış.<br />
Kesildi haberim nazlı yarımdan,<br />
Yatmıyor komşular âhu zarımdan,<br />
Bırakıp geçerdim bütün vatımdan;<br />
Yazık ki, dediler: GÖÇMEK YASAĞMIŞ.<br />
TÜRKLERİN ARAZİLERİNE EL KONUYOR<br />
1930 yıllarında Batı Trakya Türkleri'ne ait arazileri<br />
«İlerde ellerinden almak» gayesiyle hazırlanan<br />
bir proje bugünlerde tatbikata konulmuştur. O zamanlar<br />
hazırlanan «İç iskân» projesinde Türkler'e ait araziler<br />
«Devlete ait boş arazi» gösterildiği için Yunanlılar<br />
bugünlerde Türkler'in arazilerine el koymaya başlamışlardır.<br />
Arabacı köyünde başlayan ilk uygulama<br />
ile Türkler'in elindeki arazilere elkonmuştur. Ayrıca,<br />
bugüne kadar devletin arazisini işlettikleri için Türkler'den<br />
astronomik rakamlara ulaşan kira bedelleri istenmektedir.<br />
Bu arada Bekirli köyünde de aynı tarz<br />
tatbikat başlamıştır. İlk etapta 46 Türk ailesinin 500<br />
dönüm arazisi ellerinden alınarak bu aileler açlığa ve<br />
perişanlığa terkedilmişlerdir.<br />
7
Aahmetli Dündar Taşcr Ağabe-<br />
:yimiz, yalnız şuurlu bir milliyetçi<br />
değil, aynı zamanda çağımız Türkiye'sinin<br />
en seçkin ülkücülerinden<br />
biri idi Kaybından duyduğumuz<br />
acıyı asla unutamadığımız ve<br />
arkasında bıraktığı boşluğa gittikçe<br />
büyüyen bir hüzünle baktığımız<br />
Taşer, hiç şüphe yok ki, yaşama.<br />
nın manasım tanıdığı gü'ıden itibaren<br />
milliyetçiliğin en yüksek bir<br />
fikir ve memleketimiz için biricik<br />
kurtuluş yolu olduğuna inanmıştı.<br />
Ama mesleğinin Özelliklerinden Ö-<br />
türü, Türk milli yetçillerinin fikir<br />
ve siyaset sahasındaki çalışmalarına<br />
ancak 1960 yıllarından sonra<br />
katıldı. Böyle olmasına rağmen,<br />
çok kısa bir süre içinde en ön saflara<br />
geçmesinin, nice şöhretleri geride<br />
bırakarak o kadar sevilen ve<br />
sayılan bir «Ağabey» durumuna<br />
DÜNDAR TAŞER'İ RAHMETLE ANIYORUZ<br />
Ülkücü Bir Gençle Sohbetler (5)<br />
TAŞER'İN<br />
gelmesinin bize göre asıl kaynağı,<br />
en ufak bir dünya hesabinin hiç»<br />
bir zaman lekelemediği fflkûeulflğüdür.<br />
Ülkücülüğün başlıca şartı, kendisi<br />
hiçbir şey İstememek, ama<br />
millet dostlarına ve ülkü ortakla,<br />
nna sahip olduklarının hepsini hiç<br />
düşünmeden vermektir. Rahmetli<br />
Taşer, hiç isteyiciliğin küçüklüğüne<br />
düşmemiş, mütemadiyen vermiş,<br />
hep Öyle yaşamıştır. Zekâsının<br />
ışıklı zenginliğini, gönlünün tükenmez<br />
sevgisini, muhteşem tarihimizden<br />
alınan emsalsiz derslerle<br />
beslenmiş engin bilgisini cömertçe<br />
dağıtmanın hazzını tatmıştı. Büyük<br />
hedeflere yönelmenin seçkin<br />
kişiler elinde gerçekleşeceğini, yüce<br />
bir ülküye inananların birbiri*<br />
ni sevmesi, sayması ve küçüklerin<br />
büyükleri dinlemesi şartını hiç<br />
unutmamış, herkese öğretmeğe çalışmıştır.<br />
Gereksiz lâf ebeliklerinden,<br />
haklılık üstüne uzun nutuklar<br />
çekilmesinden hiç hoşlanmazdı.<br />
Herbırini öz yavrusu gibi sevdiği<br />
ve esirgediği gençlere: «Belki yanlış<br />
düşünüyorum. Ama, madem ki<br />
ben istiyorum, böyle yapacaksınız!..»<br />
dediğini çok duymuşumdur.<br />
Gayesi elbette ders vermekti; Türk<br />
töresine göre son kararın nasıl alınacağını<br />
Öğretmekti. Nitekim kendisi,<br />
«Alparslan Türkeş'in yanlışı,<br />
benim doğrumdan üstündür!...»<br />
diyebilecek bir faziletin temsilciliğini<br />
yapmıştır.<br />
Rahmetli Dündar Ağabeyimiz,<br />
milletine ve ülküsüne zarar vereceğinden<br />
şüphelendiği hiçbir işe<br />
başlamadı; ama yaptığı her işin<br />
Büyük Türk milliyetçisi, ülkücü Türk gençliğinin<br />
değerli ağabeyi Dündar TAŞER 13 Haziran 1972 günü<br />
Ankara'da bir trafik kazası sonucu vefat etmişti. Aradan<br />
geçen iki yıl O'nu hiçbir şekilde unutturamamıştır. Sohbetlerinde<br />
bulunanlar O'nun vefatından sonraki sohbetlerinde<br />
de hep «Dündar Ağabey'în dediği gibi...», «Dündar<br />
Bey şunu ne güzel söylüyordu...» gibi sözlerle O'nu<br />
hep aralarında yaşatmışlar, sohbetlerinde bulunmayıp<br />
yazılarım okuyanlar, ya da O'na ait bir hatıra dinleyenler<br />
de hep O'nu misal vennişlerdir .Böylece Dündar TA<br />
ŞER bir «Ağabey», bir «Türkmen Ağası» olarak kalmış<br />
ve böyle olarak halen aramızda yaşamaktadır.<br />
Dündar TAŞER'in cenaze töreni 15 Haziran 1972 günü<br />
Ankara'da yapılmış, tabutu O'nun çok sevdiği ve «ipeğe<br />
ÜLKÜCÜLÜĞÜ<br />
doğru olduğunu da hiç bir zaman<br />
Öne sürmedi. 27 Mayısla' ilgili • bir<br />
hatırasını, daha doğrusu hiç unutamadığı<br />
bir hayal kırıklığını bir.<br />
kaç defa dinledim; «Dündar Taşer-<br />
'in Büyük Türkiyesi» acundaki değerli<br />
eserin sahibi Z.N. dostumuz<br />
da kitabına almış. Siyaset dünya,<br />
sındaki ilk uyanışını şöyle anlatmıştır:<br />
«1960 hareketinde biz, on<br />
seneden beri propagandası yapılan<br />
Anayasa değişikliği ile birşeyler<br />
yapılacağım, bir ilerici hamleye<br />
vücut vereceğimizi sanıyorduk. İtiraf<br />
edeyim ki, ben de bu telâkkide<br />
idim. Herhalde iyi bir Anayasa<br />
yapılırsa, ileri memleketlerin seviyesine<br />
gidilebilecek bir yola gireriz<br />
sanıyordum. Bu telâkkiyi kınamayın.<br />
Çünkü, bizim münevverimizin<br />
umumi kanaati budur. Bir<br />
ileri Anayasa'ya sahip olursak, büyük<br />
devletlerin seviyesine geliriz<br />
zannı, hâlâ aydınlarımızın ekserisinin<br />
düşüncesidir. Bu garip oyuncakla<br />
oynayıp duruyoruz. Bunun<br />
içindir ki, 1960 hareketinin ertesi<br />
günü İstanbul'dan bir profesörler<br />
heyetini davet ettik. Onları hürmetle<br />
ve ayakta karşıladık. Gelir<br />
gelmez; «Aç olduklarını söylediler»<br />
Biz de açtık. Ama yemeği düşün,<br />
memiştik. Hemen yemek getirttik.<br />
Yediler. Hatta o sırada Cemal Faşa,<br />
«Ben de açım çocuklar!» dedi<br />
ve onların en büyüğünün önünden<br />
artan yemeği yedi. Onlara karşı<br />
böyle bir hürmetle dolu idik. Bu,<br />
ne de olsa an'anelerim izden gelen<br />
bir şeydi. Ümeranın ulamaya hür.<br />
meti gibi idi. Türkiye'de çok şey<br />
değişmişti ama, değişmeyen böyle<br />
,m " 1 " 1 " *»»*»*"«»'»»lMMH.,,Vmi„mMtl „„„„..,.,«..„»...,».. „,M, m....».".,..<br />
Sarılmış Çelik» dediği ülkücü gençlerin omuzlarında tasinmişti.<br />
Dündar TAŞER'in dava arkadaşı ve MHP Genel<br />
Başkanı Alparslan TÜRKEŞ, O'nun mezarı başında bir<br />
konuşma yapmış ve özet olarak şöyle demişti:<br />
«Dündar Taşer büyük bir Türk milliyetçisi, eşsiz bir<br />
insandı. O, hiçbir zaman şahsi menfaat peşinde koşmamış,<br />
eline çok fırsatlar geçtiği halde daima milletin, vatanın<br />
menfaatini düşünerek kendi şahsi menfaatlerinden feragat<br />
etmiştir Emanet olan davayı beraber omuzlamış, yola beraber<br />
çıkmış ve buraya kadar beraber gelmişti*. Bundan<br />
SüÜ °'T y ° 1Unda y^Materce dâva arkadaşı olarak bekeceğiz<br />
bam * 1 mUtIaka *«* gömterirı e Ve<br />
ee-<br />
Altah^ıîS<br />
•anan rahmet eylesin.»<br />
^<br />
XÜPkmen<br />
***... Nûr içinde yat<br />
Galip ERDEM<br />
Ier de vardı. Yemeklerini yedikn<br />
sonra «Bize bir Anayasa yapın»<br />
Cifinde bulunduk. Onlar: «Na-<br />
XbirAnayasa istiyorsunuz» diye<br />
v-fluiar. İşte bu sual beni İntibaha<br />
rttirioi cümle oldu. «Nasıl bir A-<br />
* vasa istiyorsunuz» Allah, Allah<br />
benim istediğim mi Anayasa ola-<br />
•ak Öyleyse size ne lüzum var<br />
Osman Gazi'nin kurduğu devlette<br />
b^yle olmamıştı. O zamanın hu.<br />
imkçulan ve uleması «Kanun sein<br />
istediğindir!» dememişlerdi.<br />
Aks| net «Sen şunu yapabilirsin,<br />
sunu yapamazsın; şu senin selâhivötin<br />
dahilindedir, şu değildir; şu<br />
İşenin yapmakla mükellef olduğun<br />
lîydir ve vazifendir. Şuna ise haklan<br />
ve selâhiyetin yoktur!» demişlerdi.<br />
«Devleti hukuka tabi, hukuk<br />
la mukayyed'in, sonları arzularıyla<br />
değişmeyen hukuk prensiplerine<br />
ağlamışlardı» gibi düşünceler bir<br />
anda kafamdan geçti ve artık o<br />
defteri kapadım. Sonra, «Efendim,<br />
Guetemala Anayasası yok; efendim,<br />
Kostarika Anayasası elimizde<br />
değil; efendim, Uruguay'ınla de<br />
mevcut değil (!)» dediler. Suallerine<br />
bir de «Şimdiye kadar ne ile<br />
meşguldünüz Madem ki meşgul<br />
değildiniz, ne için ve neye göre<br />
Anayasa tadili ve tebdili istediniz<br />
Neden çarşaf gibi beyanatlar verdiniz<br />
Niye ümitleri bu noktaya<br />
bağladınız» istihdamları eklendi.»<br />
İtiraf edilen hata gösterilen büyüklüğün<br />
yanında nasıl da cüce<br />
kalıyor! İşte bir «Türkmen Ağası»<br />
nın mert seciyesi ve işte sahici<br />
ÜLKÜCÜLÜK.<br />
Nûr içinde yatsın.<br />
Dündar TAŞER (1925 — 1972)<br />
TÖRE<br />
Yasemin TAŞERpj^ıma/<br />
Ak süt emer yiğitler,<br />
Töremizde yazılı<br />
BOZKURT'u sevmez İtler,<br />
Töremizde yazılı.<br />
Cenk, erlere düğündür,<br />
Korkak için, ölümdür,<br />
Şehitlik kutlu ündür;<br />
Töremizde yazdı.<br />
Başbuğ önünde durmak,<br />
Dokuz kerre diz vurmak,<br />
ÜLKÜ ile yoğrulmak;<br />
Töremizde yazdı.<br />
Mert olur Alp'in işi ,<br />
Serttir, Türkmen gidisi,<br />
DÜNDAR denen bir kişi;<br />
Töremizde yazdı.<br />
Mevlüt YILMAZ<br />
HORYATLAR<br />
-Dündar Taşer Beğ'in Aziz Ruhuna-<br />
Dün dardı.<br />
Bugün geniş; Dün dardı.<br />
Ülkü uğruna şehit.<br />
Ülkü başı Dündar'dı.<br />
Taş erdi.<br />
Dün uyanık bir erdi.<br />
Bugün makberde yatan,<br />
Dünkü yiğit Taşer'di.<br />
Taş erdi.<br />
Yollar açan bir erdi.<br />
Dün rahmete kavuşan,<br />
Türkmen Ağam Taşer'di.<br />
Coşkun PQLAT
Sinan NACAK<br />
Haydi yiğit, haydi yeni akma,<br />
Ülkümüzün cihan varsın farkına.<br />
ŞEHİTLER TEPESİ<br />
BOS DEĞİL<br />
diye başlar destanımız. Tarihinin her devresi, her<br />
sayfası altın harflerle yazılmaya değer, kahramanlıklarla,<br />
destanlarla dolu bir millet. Türk! Asırlarca<br />
cihan hakimiyetini elinde tutan, Avrupalı'<br />
mn çocuklarını «Türkler geliyor!..» diye korkuttuğu<br />
devirlerin bize kadar gelen gururu...<br />
Nasıl başladı tarihimiz Bu nasıl tarih ki altın<br />
harflerle yazılmaya değer Bu ml'llet r\asıl<br />
böyle yükseldi, düştü, yine yükseldi Bunların,<br />
uzun uzun muhasebesini yapacak değiliz. Biz diyoruz<br />
ki; bütün bunların sebebi, başlangıcı, bitişi,<br />
tekrar başlayışı sihirli bir kelimede gizli : ÜLKÜ.<br />
İlk çağlar... Ortaasya'da bir kutlu yer. Bir<br />
kutlu dağ. Ve bir Başbuğ. Subaylarına, evdeşlerini<br />
oklama emri veriyor. Çoğu gözünü kırpmadan<br />
bu emri yerine getiriyor. Emre uymayanlar, aynı<br />
şekilde oklanıyor. Niçin yapılıyor bu Bir sadizmin<br />
sonucu mu Hayır! Bu, bir ÜLKÜ SAVAŞI'na<br />
hazırlanmanın başlangıcı. Ne o ülkü Çin'i, Avrupa'<br />
yı, kısaca her yeri Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi'nin<br />
sınırları içine sokmak...<br />
Sene 1071... Malazgirt ovası. Doğan güneş,<br />
bir kutlu savaşı görmenin mutluluğu içinde, Bir<br />
tarafta ellibin, bir tarafta ikiyüzelli bin. İki taraftan<br />
biri kazanacak. Ve kazanan Anadolu'ya sahip<br />
olacak. Nedir maksat Sadece Anadolu'ya sahibolmak<br />
mı Nedir ellibini ikiyüzelli bine karşı<br />
çıkaran kuvvet Cihan hakimiyeti, ak topraklara<br />
sahibolma ülküsü...<br />
16. yüzyıl. Avrupalı'nın kendisinden «Grand<br />
Senyör» diye bahsettikleri Kanuni. Almanya ortalarına<br />
kadar at koşturan, viyana kapılarına dayanan<br />
hükümdar. 80 yaşında bile Zigetvar önlerine<br />
sefere çıkan ve orada vefat eden padişah. Nedir<br />
Kanuni'yi bu ihtiyar yaşında sefere çıkartan<br />
güç Aynı ülkü.<br />
Ve, ondan sonra bir çöküş. Zevk, sefahat alemleri,<br />
acı bir son. Bunun sebebi de tek kelime :<br />
ÜLKÜSÜZLÜK...<br />
Zamanımıza gelelim... Ülkü denen sihirli kelime<br />
aynı şevk ve heyecanla yine kalpten kalbe<br />
dolaşıyor mu<br />
Buna, «Maalesef» demekten başka çaremiz<br />
yok. Evet maalesef. Her türlü değerli erdemin bir<br />
yana bırakıldığı, iffetin yerini iffetsizliğin aldığı,<br />
ahlâkim yerine ahlâksızlığın, efendiliğin yerine<br />
riyakârlığın geçtiği bir devir. Midesinden başka<br />
şey düşünmeyen, bu memleketin kaymağını yiyip<br />
o kaymağı meydana getiren milleti hor görenlerin<br />
köşebaşlarını tuttuğu bir devir. Geçmişine küfreden,<br />
Batı'yı hayranlıkla seyreden, Monte Karlo'yu<br />
görmeyenleri beğenmeyip, Paris'ten giyinmeyenleri<br />
«Yobaz» olarak niteleyen insanlar... Ve nihayet<br />
milli ülkülerine ters düşüp, kurtuluşu yabancı<br />
ideolojilerde arayanlar.<br />
Vs» bütün bunların arasında ayakta durmaya<br />
çalışan bir millet. Milyonlarca şehit kanıyla sulanmış<br />
bir vatan. Turan'm bir parçası. Yaşaması<br />
elzem olan bir kutlu yer... Ve bu kutlu yerin erleri,<br />
ülkücüleri... Ülküleri, ülkülerinin başını çeken<br />
büyükleri sayesinde okul denen fabrikalardan<br />
Allah'a şükür «İmalat hatası olarak!..» çıkanlar.<br />
Uykuyu, rahatı düşünmeden; atalarına, bu topraklama,<br />
yarma lâyık olabilmek için birbirlerine<br />
sevgi bağı ile bağlanıp yabancı ideolojilerin her<br />
türlüsüne karşı savaşa koşanlar. Cehalete, karanlığa,<br />
tembelliğe, fakirliğe, nemelâzımcılığa karşı<br />
döğüşenler.<br />
Evet, «Haydi yiğit haydi yeni akına» diye başlamıştı<br />
destanımız. İmamoğlu'da bu akıncılardan biriydi.<br />
Tepeden tırnağa vatan ve millete hizmet aşkıyla<br />
doluydu. «Haydi yiğit, haydi yeni akına»<br />
derken, bu milletin özünden çıktığının gururunu<br />
duyuyordu. Milletini asalaklardan kurtarmak için<br />
çalışıyordu. Komünist bir düzen getirmek istiyenlere<br />
karşı savaşıyordu. Akıncı bir Bozkurt'tu O.<br />
Ama komünistlere göre suçluydu. Hem de çok.<br />
Çünkü O, yukarda saydığımız meziyetlere sahipti.<br />
Bu ise onların işine gelmezdi. O bir engeldi. Öyleyse<br />
yıkılması lâzımdı...<br />
Yusuf İmamoğlu, 8 Haziran 1970 günü İstanbul<br />
Edebiyat Fakültesi'nin, kendi okuduğu okulun<br />
salonlarında kızıl kurşunlarla vurularak şehit oldu,<br />
bir dağ gibi düştü. Gözünün önünden köyü,<br />
ailesi, ülküdaşları geçti...<br />
Komünistlerin suç olarak kabul ettiği şeyler<br />
aslında O'nun, hepimizin yaşama gayesiydi. İmamoğlu,<br />
o büyüklük içre atalarının yanına giderken<br />
komünistleri tir tir titretecek bir bakış fırlattı.<br />
Sanki o bakışlar şöyle haykırıyordu : «Unutma-,<br />
yın. Biz, bir ölür' bin diriliriz.»<br />
10
Sadık KEMALCGLU<br />
Dün ile bugün arasındaki fark; sadece cihangirliğimizi kaybetmiş,<br />
.. ,. iktisaden geri kalmışlığımız değildir. Dün ile bugün arasındaki fark;<br />
DÜNKÜLER<br />
teknik ilerlemesinin sonucu olan bir takım normal değişmeler değildir.<br />
Dün ile bugün arasındaki fark; bozulmuş, yoğunlaştırılmış bazı değer öl-<br />
•JJ-JTf-,f,»T-rr-irv T" , T» çülerimiz değildir. Dün de kötü insanlar ve kötülükler vardı, bugün de<br />
" U VX U İN J\. U JLxll\ var. Dün de gafiller, aptallar vardı, bugün de var. Nisbetçe büyük bir<br />
fark olduğu kanaatmdaysanız yanılıyorsunuz. Bugün de iyiler ve iyilikten<br />
yana olanlar var; eskiye nispetle sandığınız kadar fazla azalmış da<br />
değil.<br />
Peki, mesele nedir Sebebi, neticenin yerine koyup yanılanlarm düştüğü hataya düşmeyelim.<br />
Cemiyette bir bozulma yok, tek tek fertlerde var. Daha doğrusu kötüler ve kötülükler şekil değiştirirken,<br />
aşırılaşırken, çağdaşlaşırken (!) iyiler ve iyilikler yerinde saymıştır. Kötü, sayıca çoğalmak yerine<br />
kalite (!) bakımından matluba (!) uygun olma ğa yönelmiş ve yüreklenmiştir. İyiler, matluba uygunluğu<br />
yerinde saymak sanarak susmuş hatta kor kaklaşmışlardır. Dünya görüşü ne olursa olsun,<br />
manzara budur ve mesele cemiyet değil, ferttir, fert teki zihniyettir.<br />
KARŞILAŞTIRMA<br />
İşte tezimizin oturduğu fikre ait basit bir mukayese... Sonunda tez hakkındaki hükmü siz veriniz.<br />
Dün, «Doğulu muyuz, değil miyiz» münakaşası vardı. «Doğuluyuz» diyenler çoğunluktaydı. Hangi<br />
doğuyu anlıyorlardı acaba Bugünküler, «Batılı mıyız değil miyiz» münakaşası ile meşguller ve<br />
hem «Batılıyız» diye bağırırlar, hem batıya küf rederler. Açın okuyun gazeteleri, dergileri ve bu<br />
hükmün yanlışlığını söyleyen bir yazı getirin. Peki, bunlar «Batı» deyince ne anlıyorlar acaba<br />
Dünkü Batı'cılar, Batı'yı dilimize soktukları birkaç Fransızca sözden, yaşayışımızda sırıtan hareketlerden<br />
ibaret sanmışlardı. Bugünkü güruh, dil de ve davranışta «Kendine benzememe» yarışını<br />
kazandılar. Yalnız birinciler mazur sayılabilecek bir saflık ve ilklik taşıyorlardı. İkinciler şuurlu<br />
hainlerdir.<br />
Dünküler, dünyanın cenneti İstanbul'da boğu lup, «Hayat-ı muhayyel»lere sığınıp, ruhsuz bir<br />
ekzotizmi çamlıklarda faytonlarda gözü kapalı ya şamışlardı. Bugünküler, çağın «Bunalım» edebiyatını<br />
dilinden düşürmeyen bir ruh anarşizmi içinde 1er. Birincilerinki affedilir cinsten bir serserilikti,<br />
ikinciler, bu «Bunalım ve eylem» edebiyatını hainliklerinin geTçekleşmesindeki «Biçimsel aşamalar»-<br />
dan biri olarak görmektedirler.<br />
Dünkü münevverler, medeniyete Çamlıca'dan, Tepebâşı'ndan methiyeler döktürüyorlar fakat Türk<br />
insanına küfretmiyorlardı. Bugünkü (Küstürülen) aydınlar, «Devrim» ve ilericiliğe övgüler yazıyor ve<br />
bu arada «Yobaz», «Gerici», «Uyanmamış» dedikleri insanımıza ağızlarından lâğım akıtıyorlar.<br />
Dünküler, hiç olmazsa köylüyü ve köyü -Ta nımadıklarından- anmazlardı. Bugünküler birkaç<br />
«Mahut»un hezeyanlarından tanıdıkları köye ve köylüye toprak dağıtmaya çıkmışlardır. Dünküler<br />
cehaletlerinden dolayı mazur, bugünküler gayrisa mimi birer haindirler.<br />
Dünküler; tercüme eder, adapte etmeye uğraşır fakat uygularken milletin varlığını düşünürlerdi.<br />
Bugünküler Pekin'de, Moskova'da, Doğu Berlin 'de yazılanları olduğu gibi tercüme etme başarısının<br />
yanma «Halk için halka rağmen» uygulama gayretini eklediler. Birinciler Fransızca öğrenmiş<br />
tercüme budalaları idiler. İkinciler «Ne yapmalı», «Savaş Anıları», «Gerilla Nedir» cinsinden çevirilerini<br />
uygulamaya kararlı hainlerdir.<br />
Dünküler, Batı'ya ait bir özellik diye sakalla rını günde iki defa traş ediyorlardı. Bugünküler,<br />
Che Guavera, Kastro tipli sakalları, cinsiyetini ak settirmeyen saçları ile, ne doğuya, ne batıya benzemiyorlar.<br />
İnsana bile benzemediklerinden bunlar iğrenç, birinciler zavallıdırlar.<br />
Dünkü kızlar, birer şiir, kadınlar birer beste idiler. Bugünkü kızlar (!) ve kadınların, şiirden<br />
ve besteden başka her özellikleri var; şiiriyet ve keşfi güç güzellikleri kaybolmuştur. Birinciler<br />
-Kim ne derse desin- matluba uygun ve herşeyiyle güzeldiler; ikinciler çatlasalar da güzel olamayacaklar.<br />
Dünküler, ırki ciddiyetin, samimi bir dürüstlü ğün, ahlâkî bir eğlencenin timsali idiler. Bugünküler,<br />
«Gırgır»m, sahteliğin, ölçüsüz bir eğlencenin sabahında hazineler yitiriyorlar. Dünküler sevimliydiler,<br />
bugünküler «Sev kardeşim» diye bağırma larma rağmen milletimiz sevemedi, sevemiyecek.<br />
SON SÖZLER:<br />
Dün, şehir şehir, kasaba kasaba kozmopolitle rin ve farklılaşmanın örneklerini görebilirdiniz.<br />
Buna rağmen «Fatih - Harbiye» kabuğu içinde, bir birleriyle az çok alakalı nar taneleriydi. Bugünkü<br />
cemiyet bilinçlenmiş (!), uyanmış (!) devrimciler ile gerici, faşist, karşı devrimciler olarak ayrılmış<br />
iki düşman cephedir. Dünküler herşeye rağmen bir birine daha yakın, bugünküler tamamen kopmuşlardır.<br />
Dünküler, yazdıkları çizdikleri, bağırdıkları ça ğırdıkları halde, hiç kimseyi kandıramadan ölmüşlerdi.<br />
Bugünküler hikâyelerini yarıda bitirip geber diler ve geberecekler. Dünkülere millet hayretle<br />
bakmıştı, bugünkülerden iğreniyor.<br />
11
«•<br />
AYLIK ÜLKÜ DERGİSİ<br />
Herşey<br />
Türk için<br />
Türk'e<br />
Göre<br />
Türk<br />
Tarafından<br />
HAZİRAN<br />
1974<br />
GALÎP ERDEM : Taşer'in Ülkücülüğü A. İSMAİL TEVFİK : Kültür Mücadelesi<br />
SADİ SOMUNCUOĞLU : Ülkücünün Sonımluluğu SADIK KEMALOGLU : Dünküler - Bugünküler<br />
DİLÂVER CEBECİ : «Sana Gelirim» HATİCE SEYHAN : Maskeler Düşüyor<br />
OSMAN OKTAY : Arük Yeter M. HACIÖMEROĞLU : Bozkurt Korkusu
Mustafa HACIÖMEROĞLU<br />
tahsilin sonuna kadar nesillerin ruhunu yoğuran<br />
dinamik bir sistem ve mekanizma haline<br />
gelmesini isterim. Bu, devletin hem hakkı,<br />
hem de vazifesidir.<br />
BOZKURT<br />
KORKUSU<br />
Bu vatan Türk vatanıdır. Bu devlet (Türkiye<br />
Cumhuriyeti Devleti) dir. Bu millet Türk<br />
Milleti'dir. Ordumuz Türk ordusudur. Mehmetçik<br />
vatan ve milletin bekçisidir. Gençlik<br />
de Türk gençliğidir. Türklüğü ile iftihar eden,<br />
milletinden kopmamış, milli şuur sahibi Türk<br />
genci elbette milli değerlere bağlı kalarak milli<br />
sembollere sahip çıkacaktır. Dolayısıyla da<br />
Türklüğün milli bir sembolü olan BOZKURT'u<br />
başına taç yapacak, rozetini de iftiharla göğsüne<br />
takacak, gerekirse uğrunda kanını ve<br />
hatta canını da feda edecektir.<br />
Bu ruh ve şuur ana kucağında ninnilerle<br />
beşikten, aile ocağından başlayarak verilecek,<br />
ana okulu, ilkokul, ortaokul ve lisede devam<br />
edecek .üniversitede milletin milli reaksiyon<br />
kabiliyetini temsil ederek açık ve gizli Türk<br />
düşmanlarına gereken dersi verecektir. Çanakkale<br />
zaferi bu ruhla kazanılmış, Kuvay-ı<br />
Milliye'yi bu ruh yaratmış, milli mücadeleyi<br />
bu ruh kazandırmış, vatanı bu ruh kurtarmışiîim<br />
isteyiniz» demiştir. Bir Türk milliyetçitır.<br />
Peygamberimiz : «Beşikten mezara kadar<br />
si olarak hem ilim arayacağız, hem de milli<br />
ruh ve şuurdan ayrılmayacak, bu ölçüye göre<br />
hareket edeceğiz. Ve ben bir Türk milliyetçisi<br />
olarak Milli Eğitim Bakanlığı'mn sadece<br />
tamimlerle kalmayıp; ana okulundan yüksek<br />
Son zamanlarda Türkiye'de bir (Bozkurt<br />
<strong>korkusu</strong>) ve buna dayanan bir de haince<br />
(Bozkurt düşmanlığı) başlamıştır. Oysa «Korkunun<br />
ecele faydası yoktur.» Bozkurt'tan, yakasında<br />
Bozkurt rozeti taşıyan Bozkurt ruhlu<br />
milliyetçi Türk gencinden kim korkar<br />
Ben, Moskof ajanlarının korktuğuna bizzat<br />
şahid oldum. Cibilliyeti bozuk olup içinden<br />
.kendini Türk hissetmeyen maskeli Türk düşmanlığı<br />
yapanların korktuğuna şahid oldum.<br />
Kırk yıllık milliyetçilik hayatımda böyle tiplerin<br />
kırk türlüsünü gördüm.<br />
Türk Milleti'nin gözü önünde hayasızca<br />
«Bozkurt düşmanlığı» maskesi altında Türk<br />
düşmanlığı yapanlara ben, «Cami duvarını<br />
kirleten eceli gelmiş köpekler» gözü ile bakarım.<br />
Vatan haini kızıl çakallar 23 ülkücü Bozkurd'u<br />
şehid ettiler. Yeryüzünde yüz milyon<br />
Bozkurt vardır. Her Türk bir Bozkurt'tur.<br />
Bozkurtlar'm kökünü, Ergenekon'dan bu yana<br />
Çin'in, Moskof'un ve bütün Türk düşmanlarının<br />
tarih boyunca yaptıkları kahpece hileler,<br />
pusular, katliamlar, iç ve dış düşmanların<br />
bıkmadan, usanmadan yaptıkları gizli,<br />
açık suikastlar bile kazıyamamıştır. Türk<br />
dünyasında şehid edilen bir Bozkufd'un yerine<br />
milyonlarca Bozkurt doğacak. Bir gün gelecek,<br />
yeryüzündeki bütün Türkler Bozkurt<br />
şuuruna erecek, Bozkurt olacak! O zaman içteki<br />
ve dıştaki bütün Türk düşmanlarının kökü<br />
kazmacaktır. Bozkurt'tan korkanlar ve<br />
Bozkurt'a düşman olanlar aradıklarını bulacak.<br />
Evet, «Eden bulacak, inleyen ölecek»tir.<br />
Hainlerin hesabı görülecek, Türk'ün ahi yarıda<br />
kalmayacak, nankârler ve hainler mutlaka<br />
cezasını çekecektir. O günler çok uzak değil,<br />
yakındır.<br />
Ülkücü Bozkurtlar kum gibi üreyecek,<br />
Türklüğün yüzü mutlaka gülecektir.<br />
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN.<br />
12
ÜLKÜ<br />
YOLU<br />
Kadriye N. ÖNKUZU<br />
însanlık dünyasında önemli olan yaşamak<br />
değil, gayeli yaşamaktır. İnsanoğlu dünyaya<br />
bir gaye ile gelir. Bağlı olduğu ailesine,<br />
milletine, vatanına; daha geniş anlamıyla insanlığa,<br />
bulunmuş olduğu çevrenin ve kabiliyetinin<br />
sınırları içinde bir eser bırakmak zorundadır.<br />
Eserin değeri büyüklük ve küçüklüğüne<br />
değil, toplumdaki yerine, ülkünün, gayenin<br />
tutumuna, anlamına bağlıdır.<br />
Her zaman; yaşa, çağa bakmadan kendimizi<br />
önce milletimize, sonra da insanlık uğruna<br />
vermeli, çalışmalarımızı bu yöne yöneltmeliyiz,<br />
bu açıya göre değerlendirmeliyiz.<br />
Ülkü yolu, kişileri, olgunlaştıran, toplum<br />
içinde aydınlatıcı, faydalı gayelere yönelten<br />
bir ışık, bir fazilet yoludur.<br />
Ülkü edindiğimiz konular, meseleler ne<br />
derece önemli ve hayırlı ise biz de toplum<br />
içinde o derecede önem kazanırız. Böyle olmasaydı;<br />
insanlığı ışığa kavuşturan Edison,<br />
toplumda yankılar uyandıran Pastör, çağlan<br />
değiştiren Fatih ve nice Türk büyükleri, aydın<br />
kişiler, dünyanın dört bucağında bu derece<br />
Önem kazanmazlardı.<br />
İnsanları hayvanlardan ayıran önemli bir<br />
özellik de insanların bir ülküye sahibolmaları<br />
ve aralarındaki anlaşmazlıkları çözümleyebilecek<br />
bir mantıklarının olmasıdır. İşte<br />
biz yeni kuşakların da sağlam ve karakterli<br />
olmamız ülkücü bir ruh yapısına bağlıdır.<br />
Kendilerini bilhassa bu devirde daha<br />
büyük önem kazanan memleket, vatan dâvalarına<br />
verenler daima mutlu olurlar ve huzur<br />
içinde yaşar, huzurla bu dünyadan ayrılmağa<br />
hak kazanırlar.<br />
Hele Türk olup da vatanına göz dikecek<br />
düşmanların karşısında sinenler, ülkü yolunun<br />
yolcusu olamamışlardır ve olamayacaklardır.<br />
Bunlar, Türklüklerini, ülkülerini kaybetmiş,<br />
nereye gideceklerini bilmeyen gayesiz,<br />
düşüncesiz, menfaatlarmdan başka birşey<br />
beklemeyen kişilerdir.<br />
Şunu unutmamalıdır ki; hiçbir Türk mağlup<br />
edilemez, vatanını bile bile satamaz. Dinsizler,<br />
Moskof uşakları anlamalıdırlar ki, bu<br />
milletin ilini, töresini bozmaya kimsenin gücü<br />
yetmeyecektir.<br />
Toplum, geleceğin ışığını ülkücü insanlardan<br />
alır. Türk'ü anlamamak için tarihe göz<br />
yummak, ülkü yolunda canlarını feda eden,<br />
bu toprakları kanları ile sulayan atalarımızı<br />
unutmak gerekir. «İnsan demîdikçe akla ideal<br />
gelir» sözünü hiçbir zaman unutmamalı ve<br />
vatan uğrunda canımızı dahi feda etmekten<br />
çekinmemeliyiz.<br />
YAVUKLUYA MEKTUP<br />
Bir kar çiçeğidir, bakışlarında açan,<br />
Ölümlü dünyamızda, zamanla, eş tuttuğum;<br />
Kavganın, yorgunluğun, sinir harbinin<br />
Etkisiyle, dalıp dalıp, unuttuğum...<br />
Ko... herkesin heybesinde, azık olmasın<br />
ülkümüz...<br />
Anlatılsa da bir, anlatılmasa da, öykümüz...<br />
Dava, netice için, akıllı toplum ister;<br />
Çılgınlar evreninde çok değil, soruttuğum...<br />
Bir kar çiçeğidir, bakışlarında açan,<br />
Umutlarımla koruyup, gönlümde kuruttuğum.<br />
Yusuf SAVCI
Hatice SEYHAN<br />
MASKELER DÜŞÜYOR<br />
Unutamadığım<br />
Hatıralar (4)<br />
Selma'nm devrimci arkadaşları odadan<br />
çıktıktan sonra bir müddet düşündük. Eylemciler<br />
arasına katılmakla dâvamıza ne gibi faydalar<br />
sağlayabilirdik Bu arada kendimizi<br />
yok yere harcamak, Milliyetçi Türkiye yolunda<br />
bir görev yapmadan gitmek <strong>korkusu</strong> da<br />
vardı. Bir saat sonra kararımızı vermiştik.<br />
Son bağımsız Türk devletini anarşiye boğarak,<br />
sonu karanlık ve dönüşü olmayan bir yola<br />
itmek isteyenlerle, bu devleti yüceltmek isteyen<br />
ülkücüler arasında madem ki gizli bir<br />
savaş başlamıştı, biz de bu savaşa katılmalı,<br />
Türklüğün bekası için elimizden geleni yapmalıydık.<br />
Benim -Gösteriş için de olmuş olsailk<br />
ve son olarak katılacağım bu sol eylemden<br />
sonra zaten hızlı bir devrimci olarak tanınan<br />
Selma'dan ayrılacaktım. Sonra haftada<br />
bir defa buluşacak ve ondan, sol cephedeki<br />
faaliyetler hakkında bilgi alacaktım.<br />
Bugün suçsuz gösterilerek, affedilmeleri<br />
için gayret gösterilen Dev-Genç mensupları<br />
yine eylemde idiler işte!... Yurtların etrafını<br />
çeviren sokaklar mahşeri bir kalabalıkla dolmuştu.<br />
«Frukolara ölüm!...» naraları ile emniyet<br />
kuvvetlerine saldıran bu anarşistleri<br />
halk merak ve nefretle seyrediyordu. Bir müddet<br />
sonra da dayanamamış, bu kavgaya karışmıştı.<br />
Atatürkçülük ve halkçılık gibi maskelerle<br />
hain emellerine ulaşmak isteyenlerin<br />
katmerli suratlarından bir maske daha düşüyor,<br />
gerçek yüzleri ortaya çıkıyordu. Daha<br />
dün Kurtuluş Meydanı'ndaki altında «Türk<br />
aleminin en büyük düşmanı komünistliktir,<br />
her görüldüğü yerde ezilmeîi» sözü yazılı<br />
Atatürk'ün resmini parçalayanlar şimdi de<br />
halkm üzerine taş ve şişe yağdırıyorlardı.<br />
«Halkçıyız» diye nutuk çeken bunlar değil<br />
miydi. Bu kargaşalıkta yoldaşlarımızın (!) yanma<br />
ulaşmak güç olacaktı. Ben bu güçlüğü<br />
yenmek için çare ararken Selma çantasından<br />
bir kart çıkartıp koluma girdi. Polislerin<br />
kesif olduğu tarafa doğru yürüdük. «Devrimci»<br />
bir gazeteden almış olduğu basın kartı<br />
sayesinde çemberi kolyaca geçmiştik. O esnada<br />
akşamki devrimci gençle karşılaştık. İki<br />
polis arasında arabaya doğru götürülürken<br />
«Kahrolsun faşistler» diye bağırıyor, çırpmıyordu.<br />
Bizi görünce bir an durdu ve gururlu<br />
bir sesle bağırdı :<br />
— Yakalandığıma sakın üzülmeyin Selma.<br />
Şimdi yatacağım hapis, çekeceğim ceza<br />
kuracağımız düzende bana mevki sağlayacaktır.<br />
Gelecek Sayı : Mustafa Kuseyri Olayı.<br />
Ertesi gün Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne<br />
beraberce gittik. Fakat eylem erken başlatılmış,<br />
biz geç kalmıştık.<br />
ıı
— Ülküdaşlarımızdan Veysel<br />
Bozan 9 Mayıs 1974 günü<br />
Bursa'da Sacide hanımla evlenmiştir.<br />
Tebrik eder, hayırlı<br />
olmasını dileriz.<br />
— Ülküdaşlarımızdan Özcan<br />
Yıldırım 22 Nisan 1974 günü<br />
Ankara'da Safinaz hanımla<br />
evlenmiştir. Tebrik eder, hayırlı<br />
olmasını dileriz.<br />
— Ülküdaşlarımızdan Muharrem<br />
Yellice 4 Mayıs 1974<br />
günü Antalya'da Adile hanımla<br />
evlenmiştir. Tebrik eder, hayırlı<br />
olmasını dileriz.<br />
— Ülküdaşlarımızdan Mehmet<br />
Kılıç 20 Mayıs 1974 günü<br />
Ankara'da Yıldız hanımla evlenmiştir.<br />
Tebrik eder, hayırlı<br />
olmasını dileriz.<br />
— Ülküdaşlarımızdan Hasan<br />
Sakin ile Zeliha hanım 19<br />
Mayıs 1974 günü Osmaniye'de<br />
evlenmişlerdir. Tebrik eder,<br />
hayırlı olmasını dileriz.<br />
Dergimizin yazarı kıymetli<br />
ülküdaşımız Dilâver CEEECİ<br />
ve evdeşinin 19 Mayıs 1974<br />
günü Çağrı FATİH adı verilen<br />
bir oğulları dünyaya gelmiştir.<br />
ÇAĞRI'ya hayırlı bir<br />
gelecek dileriz.<br />
— Vanlı ülküdaşlarımızdan<br />
Nazım Mehterbaşıoğlu 14 Mayıs<br />
1974 günü Beyhan hanımla,<br />
— Ülkücü öğretmenlerden<br />
Ercüment Üzücek 12 Mayıs<br />
1974 günü Andırm'da Gülaylâ<br />
hanımla,<br />
— Ülküdaşlarımızdan Ahmet<br />
Yılmaz 4 Mayıs 1974 günü<br />
Ankara'da Mürüvvet hanımla<br />
— Ülküdaşlarımızdan Muammer<br />
Yücebaş İzmir'de Dürdane<br />
hanımla,<br />
— Ülküdaşlarımızdan Nuri<br />
Çöktü ile Nuran Ersezer İstanbul'da<br />
nişanlanmışlardır.<br />
Nişanlı ülküdaşları tebrik<br />
eder, hayırlı olmasını dileriz.<br />
— Ülküdaşlarımızdan İsmail<br />
Günay ve evdeşinin Kültigin<br />
ve Ersegül isimli çocuklarından<br />
sonra 22 Nisan 1974 günü<br />
Çağrı isimli bir oğulları,<br />
— Yerköy'lü ülküdaşlarımızdan<br />
Lâtif Karakaya ve evdeşi<br />
Emine hanımın 16 Nisan 1974<br />
günü Alper KÜRŞAD adı verilen<br />
bir oğullan,<br />
— Ülkücü öğretmenlerden<br />
Mehmet Akın ve evdeşinin 18<br />
Nisan günü KÜRŞAD adı verilen<br />
bir oğulları,<br />
Tokat<br />
— Ülküdaşlarımızdan Veli<br />
Karaman ve evdeşinin ÜLKÜ<br />
ismini verdikleri bir kızları,<br />
— Midyad'lı ülküdaşlarımızdan<br />
A. Halûk Ertekin ve evdeşinin<br />
23 Nisan 1974 günü<br />
Mehmet KÜRŞAD adı verilen<br />
bir oğulları<br />
— Ülküdaşlarımızdan Muammer<br />
Özener ile evdeşi Gülhan<br />
hanımın Dündar BATUR<br />
adı verilen bir oğullan,<br />
— Ülküdaşımız A. Ümit Şen<br />
şen ve evdeşinin geçtiğimiz ay<br />
içerisinde Ay Bilge adı verilen<br />
bir kızları dünyaya gelmiştir.<br />
Yavru ülküdaşlara hayırlı<br />
bir gelecek dileriz.<br />
SADAKTAKİ ÜÇ OK<br />
Ülküdaşımız Reşat Gürel'in<br />
Yeni Kitabı Çıktı.<br />
Fiatı: 5 TL.<br />
İsteme Adresi :<br />
Ülkü Ocakları<br />
P.K. 374; Kizılay/ANKARA<br />
BOZKURT<br />
Sahibi : Sadi SOMUNCUOĞLU * Yazı İşleri Müdürü : Osman OKTAY<br />
Umumî Neşriyat Md.: Mahir DURAKOĞLU * İdare Yeri: Konur Sokak<br />
12/6 Kızılay — ANKARA * Haberleşme Adresi : P. K. 151 Bakanlıklar<br />
— ANKARA * Posta Çeki Nu : 10079758 * Yıl: 2 - Sayı:; 21' * Yıllık<br />
Abone : 17.50 TL. * Fiatı : 150 Kr. * Yurt dışı: İki misli * Reklâm tarifesi<br />
: Tam sayfa 1.000 TL. Renkli sayfa 1.500 TL. * Kitap İlânları : Santimi<br />
30 TL. *Dizgi : Ünal Matbaası * Baskı: Yeni Işık Matbaası Tel :<br />
'12 58 10 — ANKARA * Dağıtım : GAMEDA.<br />
15
SANA GELİRİM<br />
Dilâver CEBECİ<br />
BOZKURT<br />
TORE<br />
Aylık Fikir ve Sanat<br />
Dergisi<br />
Milliyetçi îlirtı Adamları<br />
TÖRE'de<br />
Yıllık Abone : 60 TL.<br />
Kızılay/ANKARA<br />
MİLLİYETÇİ<br />
EĞİTİM SİSTEMİ<br />
(2. Baskı)<br />
Yazan :<br />
Necmeddin Hacıeminoğlu<br />
İsteme Adresi : ANDA<br />
Sümer Sok. 7/4<br />
Kızılay / ANKARA<br />
DEVLET<br />
Milliyetçi Siyasi Haftalık<br />
Gazete<br />
P.K. 284 Bakanlıklar/ ANK.<br />
* *<br />
OCAK<br />
Araştırma ve İnceleme<br />
Dergisi<br />
P.K. 262 Bakanlıklar/ANK.<br />
A<br />
Fiatı: 150 Krs.<br />
-Yetik OZAN'a-<br />
Çok eskiden çıktım yola. Düşüncelerin varamayacağı kadar<br />
eski. Ona «Ezel» diyorlar. Daha bilemedin sen «Kâlû belâ» da.<br />
Yolumu çizen çizmiş, hedefimi gösteren göstermiş: Cana gelirim.<br />
Sen yağmur sonrası toprak kokusu, sen deniz mavisi, sen yüce<br />
dağlar başında duman, sen mücevher kakmalı bir hançer sapı,<br />
sen güzelliksin. Ve güzelliğe giden yollar... Gâhi kan revan içre,<br />
gâhi dudaklarımda mutluluk türküleriye, sana gelirim.<br />
Doru atlar üstünde uçar gibi, ordular dağıtan naralarla, katı<br />
yayların kirişinde, sabırsız okların temreninde sana gelirim.<br />
Güvercin gagasında, zeytin dalında, şahin • kanadında, ulu<br />
kal'âlarm burçlarında, çıra aydınlığında sana gelirim.<br />
Ergenekon çıkmazından, demir dağlardan, kurtların yelesinde<br />
sana gelirim.<br />
Sen benim ulaşılmaz yıldızım, sen benim kudret kaynağım,<br />
ülküm, dileğim, ereğim, yaşama sebebim. Kavruk çöllerden, karlı<br />
dağlardan, ırmaklardan, ulu denizlerden sana gelirim.<br />
Elli bin atlının önünde, makbul dualar içinde, muzaffer kılıçlar<br />
ışığında, nalların kıvılcımında, Anadolu yaylasmdan aşağı<br />
sana gelirim.<br />
Netsem, neylesem, benim sekiz yönlü dileğim Biliyorum,<br />
bütün yolların birleştiği noktada beni bekliyorsun. Bu engelleri<br />
sen koydun araya. Bu engeller sana ulaşmama değmezse, yeni<br />
engeller isterim. Alnım ak, yüzüm açık sana gelirim.<br />
Kubbelerle, minarelerle, «Allahu ekber»lerle, ibrişim halatlı<br />
gemilerle, kösler, kudümler, gülbanklarla sana gelirim.<br />
Bazan bir taşa çarpar ayağım; yıkılırım. Iğıl ığıl kanım akar<br />
bir yerimden. Yar'am değil, yüreğim sızlar. Osmanlar gelir geçer<br />
gözlerimden. Yiğitliğin örneği Osmanlar... Osmanlar'in kurşunlarıyla,<br />
işini görmüş namlularla, güzel gözlü Ege'den, İzmir kıyılarından<br />
sana gelirim.<br />
Bayram sabahlarında babalarının elini öpmeden kesilen çocukların<br />
kanında, camilerde yakılan babaların, anaların küllerinde,<br />
direklerde sallanan cesetlerin soğukluğunda sana gelirim.<br />
Adını tırnağımdan saçıma dek yazdım. Sevgin beynime kök<br />
saldı. Gâhi parça parça, gâhi bütün, gerek hasta, gerek sağlam,<br />
gerek diri gerek ölü, ben sana gelirim.