05.02.2015 Views

I • Hakan İlhan KURT

I • Hakan İlhan KURT

I • Hakan İlhan KURT

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />

görülüyordu. Daha da kötüsü bu söylem, tarih boyunca<br />

feleğin her türlü çemberinden geçmiş, kimseye<br />

eyvallahı olmamış yiğit ve onurlu bir kitleyi<br />

korkaklıkla suçluyordu. Bu toplum, bunu yemedi.<br />

İnkâr işe yaramayınca, en mahir oldukları özelliklerini<br />

soktular devreye: Bilgi kirliliği yarattılar...<br />

Kimi çevreler, Horasan hakkında çalışmalara<br />

başlayıp, tarihi ters-yüz etmeye başladılar. Hatta<br />

bunlardan biri “Horasan Kimin Yurdu” adında bir<br />

çalışma yayımladı.(9) Ama kitapta Kızılbaş kitlelerin<br />

“Horasan’dan gelen Türkler” oldukları iddiasına<br />

net bir cevap verip, bunu çürütmek yerine, ilgisiz<br />

bilgilerle ve Türklüğe hakarete varan ifadelerle (10)<br />

kafa bulandırmaya çalıştı. “Alisiz Alevilik” diye bir<br />

saçmalığı piyasaya süren bir zihniyetten, başkasını<br />

beklememek lazım zaten!<br />

Kafa bulandırmak, yerleşik ve kadim bilgileri<br />

yenileriyle değiştirmek, bir süreç işidir. Süreç hala<br />

devam ediyor. Horasan köken tezi etkisizleştirilmeye<br />

çalışılıyor. Bunlardan birine göre, güya Horasan<br />

köken tezi, Kasr-ı Şirin Antlaşması (17 Mayıs 1639)<br />

ile Anadolu’ya tekrar gelen Kurmanç kitlelerin<br />

ürünü.(11) Çünkü Safeviler çağında, özellikle Şah<br />

Abbas zamanında Doğu Türkiye ve Musul vilayetinden<br />

Kurmançça konuşan Kızılbaş aşiretlerin bazı<br />

kabileleri, Sünni Özbeklere bir tampon olması için<br />

Horasan’a gönderilmişti. Bugün de Horasan’daki<br />

aşiretlerin bir kısmı aynı adlarını muhafaza ederek<br />

yaşamaktadırlar.<br />

Haricîlerin “Hüküm ancak Allah’ındır” sözüne<br />

karşılık, Hz. Ali’nin “Hak bir söz ama onlar, bununla<br />

batılı murat ediyorlar” demesi gibi, doğru bir bilgi<br />

üzerinden batıla ancak bu kadar davetiye çıkarılabilir.<br />

Birincisi, bu aşiretler bir elin parmakları kadardır;<br />

sayısal olarak azdır. Ayrıca –Kasr-ı Şirin’den sonra<br />

göç olayı doğruysa tabii- bunların sadece bir kısmı<br />

geri dönmüş olmalıdır; çünkü Horasan’a göç eden<br />

aşiretlerin ana kütlesi hala oradadır. Geri dönen az/<br />

küçük bir topluluğun bütün Kurmançça ve Zazaca<br />

konuşan Kızılbaş aşiretlerini etki altına alması, hepsine<br />

“Biz Horasan’dan gelmişiz” dedirtmesi mümkün<br />

değildir.<br />

İkincisi, Horasan köken tezi, Kasr-ı Şirin<br />

Antlaşması’ndan (17 Mayıs 1639) önceki kaynaklarda<br />

da bulunmaktadır.<br />

Üçüncüsü, Doğu Türkiye’de yaşayan Kızılbaş<br />

aşiretler, Horasan’la birlikte “Türk” kimliğine de<br />

vurgu yapmaktadırlar. Oysa Horasan’dan daha sonra<br />

gelen aşiretler zaten Kurmançça konuşuyorlardı.<br />

Son olarak, Horasan köken iddiası sadece Doğu<br />

Türkiye’deki Kızılbaşlarda görülmez; Anadolu’daki<br />

bütün Kızılbaşlarda vardır. Dolayısıyla Horasan<br />

köken tezini daha büyük, Türkiye’deki bütün<br />

Kızılbaşları içine alan büyük göç dalgalarında aramak<br />

gereklidir ki, bu da bizi Selçuklu ve daha sonra<br />

Harzemşahlar çağlarında meydana gelen büyük<br />

Türkmen göçlerine götürmektedir.<br />

Şüphesiz, bundan sonra da aynı çevreler, Horasan<br />

köken tezini etkisizleştirmek için başka girişimlerde<br />

bulunacak, bilgi kirliliği yaratmaya devam edeceklerdir.<br />

Cevaplarını da mutlaka alacaklardır. Çünkü<br />

hakikat, hakikattir; değişmez ve Hazret-i Pir’in<br />

buyurduğu gibi; “Bilgiyle dirilen ölmez.”<br />

Koca bir halkın toplumsal belleğini hafife almak,<br />

kimsenin ne hakkıdır; ne de haddi!<br />

Horasan kelimesi, Farsçada “güneşin yükseldiği<br />

yer” anlamına geliyor. O güneş, uzak atalarının Horasan<br />

Türkleri olduğunu bilen kitleler için bir yaşam<br />

kaynağı olmaya, yollarına ışık tutmaya devam ediyor.<br />

“Kalktık Horasan’dan sökün eyledik” diyen<br />

koca bir gelenek, yaşlı bilgelerin gözlerinde parlıyor.<br />

Aydınlıktan korkanlar, girdikleri karanlık dolambaçlarda<br />

yaşamaya devam etsinler.<br />

Hakikat, yok edilemez!<br />

(1) ‘İmad ud-din, s.9’dan naklen; Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular<br />

Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 113<br />

(2) Mülakatlar tarafımızdan yapılmıştır.<br />

(3) Cemal Şener, Alevîler’in Etnik Kimliği; Alevîler Kürt mü<br />

Türk mü, Etik Yayınları, İstanbul, 2003, s. 37<br />

(4) İsmail Onarlı, Şeyh Hasan Aşireti, Anayurt’tan Anadolu’ya,<br />

Aydüşü Yayınları, İstanbul, 2001, s. 53<br />

(5) Bu konuyla ilgili çalışmamızı, nasipse, Eylül 2012’de okurlarla<br />

paylaşmak istiyoruz.<br />

(6) Mülakatlar tarafımızdan yapılmıştır.<br />

(7) Ali evlâdı: Hz. Ali’nin soyundan gelenler.<br />

(8) İslâmiyet’i benimseyen diğer halklarda Muaviye, Yezit ve<br />

Mervan gibi isimler hâlâ diri şekilde yaşarken, Türklerde bu isimler<br />

tarih boyunca görülmemiştir. Hiçbir Türk, kendi çocuğuna bu<br />

isimleri layık görmemiştir.<br />

(9) Faik Bulut, Horasan Kimin Yurdu, Berfin Yay., İst., 1998<br />

(10) Faik Bulut, Horasan Kimin Yurdu. Örneğin Türk<br />

topluluklarını ardı ardına sayarak “atlı olmanın çevikleştirdiği<br />

oynak ilişkileri”, (s. 126); Orta Asya için “göçebe barbarlığın<br />

uzun süre tükenmeyen pınarı”, (s. 126); aslında Türk olan birçok<br />

kavmin karma olduğunu ifade etmesi için “Türkik” kelimesini<br />

kullanması vb… Hayvancılıkla geçinen Türk boyları için ısrarla<br />

“çoban” sıfatını kullanan (birçok yerde) Bulut’un kaleminde<br />

hayvancılıkla geçinen Kürt aşiretleri ise “otlatıcı konar göçer<br />

göçebe” yahut “göçebe yanı ağır basan kabileler” olmaktadır.<br />

(s. 182-183)<br />

(11) Mehmet Bayrak’ın ifadeleri için bkz: Tevfik Taş, “Tunceli:<br />

Dersim Dört Dağ İçinde”, Atlas, 2010/11, s. 74<br />

41

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!