Gül ve Halı Diyarı: ISPARTA ne ekip dikiyorlar, topraktan nasıl daha çok gelir sağlıyorlar baktı. Gülcülük büyük oranda yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına vardı. Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak sağladı. Çukurları açtırdı. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar aldı. Otuz dönümün tamamına gül dikti. Yeni dikilen gülün üç ile beş yıl sonra en iyi ürün vereceğini biliyordu. Sabırla gül bahçesini aksatmadan suladı, yabani otları yoldu, çapaladı, o günlerin koşullarına göre zararlı böcekleri öldürücü ilaçlar attı. Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını yerli ustalara Isparta’da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da Bulgaristan’a dek gitti; oradan aldı, getirdi. Güzelce, noksansız bahçesine kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da “Bambullu Ceviz” denen yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonra, sabırla üçüncü ürün yılını beklemeye başladı. Parasal yönden de sıkıntı, bunaltı içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş, atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak sağlamış, çukur kazdırmış, gülfidanlarını diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında gerekli olacak araçlara da pek çok para vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... Anlayamadığı bir tabiat olayı nedeniyle o yıl gülfidanları hiç çiçek vermediler. Emekleri, harcadığı bunca para boşa gitti. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı. O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi yüzünden yeterince başarılı olamadı. Isparta halkının bütün gözleri İsmail Efendi’nin üstündeydi. Halk, ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa, evde, her yerde hep onun bu girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor; “Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl fikir versin” deniyordu. Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının nedenleri üzerinde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı gülyağı çıkarma yöntemini en küçük ayrıntısına varana dek öğrendi. Kendini, bir sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı. Kış mevsiminin soğuk ve karlı günleri geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi’nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü. Bakımlı, tertemiz bahçedeki insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı. Öyle de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki… Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyordu... Ne idi bu gül çiçeğinin bolluğu böyle? Görülmüş şey değildi. Kadınlı erkekli yüzlerce kişi sabahın alaca karanlığında bahçeye geliyor, akşama dek çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya bitiremiyorlardı. Gül sezonu bir ay kadar sürdü. Gülcü İsmail Efendi de eline geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Bin bir güçlük, zorluk, çile ve çaba ile üretmeyi başardığı katkısız arı “Gülyağı” ve “Gül Suları” nı değerince sattı; eline geçen para ile ilk iş olarak her doğru, dürüst, namuslu insanın yaptığı gibi borçlarını ödedi. Kendisine yeni bir ev yaptırdı. Evini de o günün gelenek, görenek, töresine göre dayadı, döşedi. Elinde kalan parayı da çarçur etmeden, otuz dönümlük gül bahçesini 50, 75, 100 dönüme çıkarmak, yaptığı gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek işinde kullandı. Isparta halkı, Müftüoğlu İsmail Efendi’nin deneyiminden, Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu öğrenmiş oldu. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra “Tarlalarımıza biz de gül dikelim, gülcülükte iyi para var!” demeye başladılar. Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık, çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara yardımcı oldu. Karık nasıl açılır gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu. Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta kenti de gül bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta bundan sonra gül üretmesiyle tanındı, güller diyarı olarak anıldı. Gül Yetiştiriciliği: Yağ gülü (rose damascena) Anadolu’ya 1870’li yılların başında Bulgaristan’dan gelen göçmenler tarafından getirilmiştir. Isparta’da ise yağ gülü üretimi 1888 yılında, gülyağı üretimi de 1892 yılında “Müftüzade İsmail Efendi” isimli şahıs tarafından gerçekleştirilmiştir. Müftüzade İsmail Efendi tarafından “imbik” adı verilen basit ve ilkel kazanlarda üretilmeye başlanan gülyağı uzun yıllar yaygınlaşarak, bu metotla üretilmeye devam edilmiştir. Köy tipi gülyağı üretimi; Atatürk’ün Isparta’ya gelişinde verdiği talimat uyarınca, “İktisat Vekaleti” tarafından modern gülyağı fabrikasının 1935 yılında kurulması sonucu yerini büyük ölçüde sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmıştır. Gülbirlik’in 1958 yılında kurduğu İslamköy Gülyağı Fabrikası, 1976 yılında kurduğu diğer gülyağı tesisleri ile Türk gülcülüğü ve 12>13 34>35 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ
HAN RESTAURANT Adres: Cumhuriyet Mh. 521 Sk. No: 1 AVANOS, NEVÞEHÝR Tel: 0384 511 56 90 - 94 / Fax: 0384 511 56 93 / Mail: ali.unal@han-restoran.com