13.07.2015 Views

209ca3c88b2c650acdb844ae7dcc05694d22112a

209ca3c88b2c650acdb844ae7dcc05694d22112a

209ca3c88b2c650acdb844ae7dcc05694d22112a

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

muhtemelen gayrimüslim) kökenli ulemadandı. Bu kabil ulemanın İslamanlayışında ve yorumlarında, çok tabii olarak keııdi toplumsal ve kültürelkökenlerinin veya bu kökenlerin yönlendirdiği şahsi eğilimlerinin etkisibulunuyordu. Bu etkileri biz Şeyh Bedreddîn’de, isimlerim saydıklarımızdave Osmanlı kaynaklarının zikretmediği, ama Batılı gözlemcilerin şahitolup kendi eserlerinde bahsettikleri -aşağıda örneklerini vereceğimiz- başkaulemada müşahede edebiliyoruz. Görüldüğü üzere bu tür yabancı kökenliulema, yalnız kuruluş devrinde değil, daha ileriki yüzyıllarda da İs-'tanbul’a gelmeyi sürdürmüşlerdir. Arap ülkelerinin zaptım takip edenyüzyıllarda, bir kısım ulemanın İstanbul’a geldiğini veya getirtildiğini biliyoruz.Mesela Mısır’ın fethini müteakip buradan bir kısım Arap ulemasınıngeldiği, bunlar arasında İbn Teymiyye mektebine mensup olanlarınında bulunduğu malum olduğu gibi, IV. Mehmed devrindeki ünlü Kadızâdelilerhareketinin liderlerinden Ustüvânî Mehmed Efendi de yine bumektebe mensup, Şam’dan gelme Arap kökenli ulemadan biriydi.9İşte bu değişik köken ve meşreplere mensup ulemanın, imparatorlukbaşkentinin entelektüel hayatına önemli ölçüde renk kattığına şüphe yoktur.Bununla beraber, kuruluş döneminden itibaren ve bilhassa klasik dönemde,Anadolu halkından da pek çok kimsenin gerek İznik, Bursa veEdirne gibi eski medreselere, gerekse Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreselerigibi imparatorluğun en yüksek seviyedeki medreselerine öğrencioldukları, buralarda tahsillerini tamamladıktan sonra ihtisas yapmak üzereyine yukarıda zikredilen ülkelere gittikleri ve bunların hemen tamamınayakınının geri dönerek çeşitli Osmanlı medreselerinde görev aldıkları müşahedeediliyor.Görüldüğü gibi, özellikle Osmanlı başkent ulemasının sosyal tabanınınçoğunluğu, kuruluş devrinden ileriki yüzyıllara doğru -ve bilhassa klasikdönemden itibaren- yerli tebaadan oluşmakta, bununla beraber, belliölçüde de olsa, Arap ve Fars kökenli unsurları da içinde barındırmaktaydı.İşte konumuzu teşkil eden zendeka ve ilhad hareketlerinin de daha çokbu yabancı kökenli ulema arasında meydana geldiği dikkat çekiyor.Demek oluyor ki, esas itibariyle 14. yüzyıldan başlayarak, ama asıl 15.yüzyıldan itibaren işte böyle bir sosyal tabanın oluşturduğu, artık iyicebelirginleşmiş bir Osmanlı ulema sınıfından söz etmek mümkündür. Ancakilmiye- silki yahut tcırîk-i ilmiye tâbir edilen bu ulema mesleğinin kapısı,belli yollardan geçen bütün Müslüman reayaya teorik olarak açıktı. Nevar ki, gerçekte bu kapıdan içeri girmek o kadar da kolay bir iş değildi.Bu sınıfa dahil olabilmek, Osmanlı yönetim sektörlerinin hemen hepsinde9 Bkz. Naima, Tarîh-i Na'Tmâ, İstanbul (tarihsiz çerçeveli baskı), V, 53-54.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!