You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
düşüncelerini bu kağıtların<br />
üzerine yazan ve sonra da gemi<br />
yapıp herkes okusun diye denize<br />
atan karakterin doğaya sürekli<br />
zarar veren yaşam döngüsünü<br />
işler” satırlarıyla anlatılıyor. Burada<br />
vurucu olan iletişim kurma<br />
ihtiyacını hisseden yani entellektüel<br />
insanın dünyaya verdiği<br />
zararı filmin işlemiş olması. Bilindik<br />
kaba ritüellere değil bizden<br />
olanlara hatta yönetmenin kendine<br />
eleştiri oklarını yöneltmesi<br />
önemliydi. Bütün bu eleştirinin<br />
animasyonun tarzıyla ve renklerle<br />
de bütünleşmesi ayrı bir değerdi<br />
film için. İkinci en beğendiğim<br />
film ise Deniz Tarsus ile Gökhan<br />
Okur’un yazıp yönettiği Dalga<br />
Teorisiydi. Üreten ile yöneten<br />
arasındaki acı dengesizliği çarpıcı<br />
bir şekilde anlatan Dalga Teorisi<br />
de bir animasyon. Durum böyle<br />
olunca beğenilerimizin animasyonlar<br />
üzerinde yoğunlaştığı<br />
gözüküyor. Bunun en büyük<br />
sebebi animasyon olmayan filmlerdeki<br />
oyunculukların Bekleyiş<br />
dışında dökülüyor olması ve<br />
bütçeleri yüzünden amatör çekimler<br />
ve çözümlemelerle dolu<br />
olmasıydı sanıyorum.<br />
Bütün bu problemlerin çözümü<br />
için öncelikle animasyon ve<br />
kurmaca filmleri aynı havuzda<br />
değerlendirmekten vaz geçmemiz<br />
gerekiyor. Daha sonra<br />
elimizde kalana bakarak tek tek<br />
filmler üzerine değil sistemin<br />
geneline bakarak yapılacak bir<br />
reforma ihtiyaç var. Bu reformun<br />
arkasında ise sinema festivallerinin<br />
durması gerekiyor. Şu<br />
anki halleriyle bu festivaller değil<br />
bir reformun arkasında durmak<br />
asgari yapmaları gerekeni bile<br />
yapamayacak durumdalar.