Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ÖYKÜ
SONRA YAĞMUR YAĞDI
HASAN ÇELiKKOL
İlk acı haberim çivi gibi
saplandı kalbime. Bir genç kadının
cansız bedeni yerle bir etmişti
beni. Hüznün gülümseyebilmesi o
kadar zordu ki. Artık hiçbir şey eskisi
gibi olamazdı ve kim ki daha
çok acı yaşadım derse yıkımın ne
olduğunu bilmiyor demekti.
“Kocası tarafından bıçaklanıp
öldürüldü.”
Sıradan bir cinayeti göz
ardı etmek gibiydi sanki gördüğüm.
İyimser olmak istesem de
boş yere kanatları dökülen kuşlara
yardımcı olamıyordum.
Güneşin öfkeli sıcaklığında
küçücük bir kadın dikkatimi
çekti yolda. Biraz melankolik,
biraz da ürkek bir hali vardı. İhtimal
ki zamanında oynayamadığı
çocukluğunu düşünüyordu. Belki
evi karanlık bir zulme dönüşmüştü
de kimseye söyleyemiyor, ruhu
ve bedeni satın alınmış kölelerin
acılarını yaşıyordu. Buraları bırakıp
gidersem taze yosun kokusunu
koklarım diyordu.
Ama gidemediği belliydi.
Bambaşka dünyada yaşadığını
sanarak günlerini geçiriyor
yapılmalı sorusunu mu sormalıydım
aynaya bilmiyorum. Sanki
tufana uğramış bir ülkede savruk
düşler hâkimdi de kendini ele vermeyen
sırlar var gibi görünüyordu.
Umudumu yitirdiğim anlardan
biriydi o anlar.
Tuhaf yorgunluğu bırakıp
gördüklerimi ve duyduklarımı
unutmak istedim.
Yeryüzünde böyle başka
canlılar var mıdır diye düşündüm
bir an. Aynadaki görüntüler çıkmaya
başladı yüzeye ve o görüntülerden
biri soruyordu bana, sürekli,
sürekli ve sürekli. “Benim suçum
ne?” Güvercinlerin masumluğu
vardı sesinde ve keşke umut ışığı
taşısaydı yüzünde.
“Küller ve düşler karışmıştı. Bakışlarım dumanlı, süresi dolmamış
sonsuzluktu. Bir fırtınaydı yüreğim. Gözlerim, bir sonbahar
ikindisi gibiydi sonsuzlukta. Yüzüm, ilk acıda kırılıp uzak
sulara açılan rüzgâr gibiydi. Deli otu sarmıştı her yanı ve ben
dağılmış hayallerimle boynu bükük kalmıştım.”
Kadınlara takılmış kelepçelerin
ne zaman çıkarılacağını
bilmediğimden utandım.
Yaşadıklarım günahkârların
uçurumdan düşmesi gibi bir
şeydi. Sabaha kadar gündüzün
yorgunluğunu içeride bırakıp öldürülen
kadını ve geride bıraktığı
çocuklarını düşündüm.
x
Hüzün dolu bir sabaha
uyandım.
olmalıydı. Günahsızdı. Adına
anne diyorlardı ama aslında çocuktu
daha.
Çocuk gelinleri düşününce
herkes kendisiyle hesaplaşmalı dedim,
dedim ama hesaplaşmak için
yüz yüze bakılmalıydı. Oysa hiç
kimse aynalara bakmıyordu. Baksalardı
kör olurlardı zaten.
Sessiz mi kalmalıydım
yoksa umudu diri tutmak için ne
Derin uykularda kimin
kimi uyandıracağı belli değildi.
Bazen, “İnsan kendini nasıl öldürebilir
bu kadar insafsızca” dedirten
eylemler görüyordum.
“Kaderimiz kayıp çocukların sonu
gibi olmasın Tanrım” dedim.
x
Yorucu bir sessizlik vardı akşamın
alacasında. Yalnızca sessizlik...
Kaldırımın kenarında yatıyordu
genç kız.