You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
ÖYKÜ
ŞERMİN HANIM’IN BERJERİ
YAYLA BOZTAŞ
Bugün de bu paslı peynir
tenekesini attılar yanıma. Dibinde
kalmış peynir suları üstüme
sıçradı, kumaşıma yapışıp kaldı.
İçim bulandı. Kendimi ondan uzağa
çekmek için boşuna uğraştım.
Bulunduğum yerdeki inşaat atıkları,
tahta parçaları, saksı kırıkları
ayaklarıma kaçacak yer bırakmamıştı,
zaten kırılan ön sağ bacağım
yüzünden fazla hareket edemiyorum…
Geçen gece sarhoşun biri
üzerimde uyudu. Üstüme kusar
diye ödüm koptu… Gerçi kumaşımın
kirlenmedik yeri kalmadı
ya… En çok da kolçaklarımdaki
yırtıklar içimi acıtıyor. Oradan
görünen süngerlerimi kapatmak
için iskeletimi küçültmeye çalışıyorum.
Oysa o kabarık süngerlere
sahip olduğum için ne kadar gururlanırdım.
*
Beyoğlu’nun en lüks mağazasından
seçmişti kumaşımı
Şermin Hanım. Parmağıyla gösterip
“Tam benim düşündüğüm”
derken yüzü aydınlanmış, gözleri
gülmüştü.
Çok gösterişli bir salonda
pencerenin yanına yerleştirilmiştim.
Bulunduğum yerden uçsuz
bucaksız deniz görünüyordu. Kocaman
bahçenin ağaçları, çiçekleri,
yeşili bitince başlayan, hiçbir
sınırı olmayan bir deniz… Dingin
kıpırtılar, lacivertle kucak kucağa,
gümüş rengi menevişler… Bütün
gün bu güzelliklere bakan ben…
Bordo kadifenin üstüne serpiştirilmiş
altın rengi armalar, kolçaklarımdaki
yumuşak kıvrımlar,
bacaklarımın ceylan bacaklarına
benzeyen zarif oymaları gerçekten
çok güzeldi. Karşı duvarda
asılı antika kristal aynada kendimi
çok beğenirdim. Hele Şermin
Hanım’la aynadaki görüntümüz…
Duvarlardaki tabloların benzeriydik
biz… O da kendine bakarken
gözleri parlar, kumaşım gibi kadife
kadife gülerdi.
Ben Şermin Hanım’ın koltuğuydum.
Yatağından
kalkınca ilk iş pencerenin
önüne gelip oturur,
“Mutluyduk, her şey güzel,
dertsiz, bir öncekinin aynı
sürüp gidiyordu… Denizin
yumuşak süzülüşünün, beyaz
hırçın dalgalarla huzursuz
çırpınışlara dönüştüğü o gün
Şermin Hanım, her zamanki
saatte gelmedi. Önce merak
ettim, sonra kınadım kendimi.”
denizi seyrederdi. Her sabah küçücük
ayaklarının seslerini, ipek
geceliğinin yumuşacık hışırtısını
beklerdim.
Teninin sıcaklığına sinmiş
o güzel kokusunu içime çeker,
mutlu gülümserdim. Onunlayken
deniz, gökyüzü daha bir mavileşirdi
sanki…
Tatil günleri Sedat Bey
daha erken kalkar, kahvesini içerken
karısının ayak seslerini beklerdi.
O, küçük bir çocuk gibi kocasının
dizine oturur, saçını okşayan,
yanağını öpen adamın göğsüne
yaslanırdı.
Sonraki günlerde Şermin
Hanım, daha yavaş adımlarla gelmeye
başladı. Sanki biraz da ağırlaşmıştı.
Oturunca
ellerini kolçaklarıma
dayayıp ayaklarını
ileriye uzattığında kocaman
bir karnı olduğunu
görürdüm aynadan.
Ara sıra ellerini
karnının üstünde gezdirir,
okşar, gözlerinin
içine kadar gülümserdi.
Mutluyduk, her şey
güzel, dertsiz, bir öncekinin aynı
sürüp gidiyordu… Denizin yumuşak
süzülüşünün, beyaz hırçın dalgalarla
huzursuz çırpınışlara dönüştüğü
o gün Şermin Hanım, her
zamanki saatte gelmedi. Önce merak
ettim, sonra kınadım kendimi.
“Koskoca evde bir sen mi varsın?
Odasında oturamaz mı bugün ya
da biraz daha uyumak isteyemez
mi?” diye düşündüm.
Sonra evin içinde telaşlı
koşuşturmalar başladı. Kapılar gü-